Transcript

6564 Aktüel ArkeolojiAktüel Arkeoloji

OLBATOROS DAĞLARINDA BİR KILIKIA KENTİ

Emel Erten – Murat Özyıldırım – Tuna Akçay / Fotoğraflar: Tuna Akçay

Olba, aldığı yaralara karşın, yine de anıtlarıyla, onların ve doğal konumlarının sunduğu görsellikle, sağladığı bilimsel verilerle hala önemli ve güzel…

Nymphaeum - Çeşme

Binası’nın gece görüntüsü

6766 Aktüel ArkeolojiAktüel Arkeoloji

ğusunda bulunan Olba (Uğuralanı) kentini gör-meden bölgeden ayrılmaktadırlar. Oysa kazı ala-nımız olan Olba, verimli ovaya hâkim akropolis ile çevresindeki çeşitli görkemli anıtlara sahip bir Eskiçağ yerleşim merkezidir ve burada hem ar-keoloji, hem de görsellik bakımından gezginler tarafından mutlaka görülmesi gerekenler vardır.

Bölgenin dinsel ve yönetsel başkenti niteliğindeki Diocaesarea’ya bugün olduğu gibi eskiçağda da yolla bağlı bulunan Olba, 19. yüzyıldan başlayarak gezginlerin, arkeoloji meraklılarının ve daha son-ra da arkeologların ilgisini çeker. Bu kapsamda, kentteki Roma İmparatorluk Dönemini yansıtan anıtlar yayınlarda yer almaya başlar. Ancak aslın-da Olba’da yerleşim daha eskiye, Hellenistik Dö-neme, hatta bundan öncesine de dayanmaktadır.

Hellenistik Dönem içinde Olba’nın da içinde bulunduğu bölge Teucros Hanedanına mensup rahip krallar tarafından yönetilirken, kent çev-resi surla çevrili bir kale yerleşimi özelliği taşı-maktadır. Adı geçen hanedanın egemenliğinin Erken Roma İmparatorluk Döneminde Roma merkezi yönetimine geçmesiyle birlikte Olba’da da “Romalılaşma” sürecine girilir ve Doğu Akdeniz ülkelerinin özel koşulları ile birlikte biçimlenen bir yaşam tarzı kentte de geçerli olmaya başlar. Artık Olba’da yerleşim sadece akropolis ile sınırlı kalmamakta, çevresinde-ki düzlük ve vadilere doğru genişlemektedir. Roma’nın sunduğu inşaat teknolojileri ile yerel işçilik ve gelenek bir araya gelerek, yeni yapılar, anıtlar oluşturulmaktadır.

Eskiçağda Dağlık Kilikia (Cilicia Trache-ia) olarak adlandırılan bölgenin doğu kesimi bugün Mersin’in Erdemli ve

Silifke ilçelerini kapsar. Çukurova’nın uçsuz bucaksız düzlüklerine sahip Ovalık Kilikia’ya karşılık, bu bölge Torosların giderek kıyıya yak-laştığı kayalık bir yeryüzü yapısı sergiler. Doğu Dağlık Kilikia’nın başlıca akarsuları ise Lamus (Limonlu) ile Calycadnus (Göksu) ırmakla-rıdır. Bölgenin daralan kıyı şeridi üzerinde en Doğu’da Soloi Pompeiopolis’ten başlamak üzere, Elaiussa Sebaste (Ayaş), Corycus (Kızka-lesi), Seleucia ad Calycadnum (Silifke) başlıca Eskiçağ yerleşim merkezleri olarak Akdeniz’e açık, birer sahil yerleşimi niteliği taşırlar.

Buna karşılık, Torosların kıyıdan hızla yükse-lerek yaklaşık 1000 metre yükseltiye eriştiği iç kesimlerde ise kireçtaşı kayalıkların arasında oluşan vadilerde karasal yerleşim merkezleri bulunmaktadır. Bunlar içinde en önemlisi, böl-gede Hellenistik Dönemden başlayarak siyasi varlığa sahip olan Teucros sülalesinden gelen rahip kralların yönetim merkezi Olba – Dio-caesarea (Uzuncaburç)’dır. Söz konusu coğ-rafyadaki Hellenleşme sürecinin en belirgin göstergesi olan ve Hellenistik Dönemde inşa edilen Zeus Olbios Tapınağı ile taçlanan Olba - Diocaesarea, tarihi boyunca varlığını Zeus’a adanmış kutsal yer çevresinde gelişen anıtların donattığı bir kutsal yer olarak sürdürür.

Günümüzde Diocaesarea’ya gelen ziyaretçiler, genellikle bu merkezin hemen 4 kilometre do-

Aquaductus (su kemeri), Olba’nın Romaİmparatorluk Dönemi içinde ulaştığı yaşamstandardını ve gelişmişlik düzeyini yansıtır.

Doğudaki Limonlu Irmağı üzerindekiKızılgeçit kaynağından taş kanallar vetüneller aracılığıyla taşınan su, kentin

kullanımına hazır hale getirilmiştir.

Aquaeductus - Su Kemeri Olba Akropolisi

Aquaeductus - Su Kemeri

6968 Aktüel ArkeolojiAktüel Arkeoloji

Olba’nın kuşkusuz en dikkat çekici anıtları arasında kente hizmet veren hidrolik siste-min unsurları olan aquaeductus (su kemeri), nymphaeum (çeşme binası) bulunmaktadır. Akropolis yükseltisinin doğusundaki vadiyi kesen aquaeductus üzerindeki yazıt, sadece bugün bile sahip olduğu görkemi ile değil, aynı zamanda kentin lokalizasyonunun ya-pılması bakımından da belge niteliği taşıması nedeniyle önemlidir. Yazıttan aquaeductusun İmparator Septimius Severus’a adanmış oldu-ğu ve Heracleides adlı kişinin mirası olan mali kaynağın yapımında kullanıldığı anlaşılmak-tadır. Septimius Severus’un yanında oğulları Caracalla ve Geta’nın da adları söz konusu yazıtta yer almakta ancak, MS 212 yılında öl-dürülen Geta’nın adının daha sonra yazıttan kazınmış olduğu görülmektedir. Bu görkemli anıt, Olba’nın Roma İmparatorluk Dönemi içinde ulaştığı yaşam standardını ve gelişmiş-lik düzeyini yansıtmaktadır. Doğudaki Limon-lu Irmağı üzerindeki Kızılgeçit kaynağından taş kanallar ve tüneller aracılığıyla taşınan su, kentin kullanımına hazır hale getirilmiş bu-lunmaktadır.

Hidrolik sisteme ait kanallar, bir yandan ken-tin su gereksinimini karşılamak amacıyla tü-müyle kayaya oyularak oluşturulan büyük bir sarnıca hizmet ederken; diğer yandan da aqu-aeductus aracılığıyla derin vadiyi aşarak, akro-polis yükseltisinin kuzeybatı eteğindeki anıtsal çeşme yapısına ulaşmaktadır.

Bu alan, aynı zamanda kentin tiyatrosunun kalıntılarının da saptandığı kesimdir. Olba’da bir tiyatronun yer alması, Roma egemenliğiyle birlikte gelişen kentsel yaşam tarzına işaret et-mektedir. Tiyatro, Olba kazılarının 2010 yılın-da başlatılması öncesinde toprak altındayken,

Hıristiyanlığın yayılmaya başlaması ile birlikte Olba’da yeni bir sürece girilir. Bu yeni din Olba’da oldukça erken dönemlerde halk arasında kabul görür. Hıristiyanlığın 4. yüzyılda Roma İmparatorluğunda resmen tanınmasından sonra da kent bir piskoposluk merkezi olarak yaşamını sürdürmüştür.

Nymphaeum - Çeşme Binası

Olba Akropolisi – Kuzeybatı Köşe - Kule

7170 Aktüel ArkeolojiAktüel Arkeoloji

kazılar sonucunda bugün büyük ölçüde ortaya çıkartılmış ve başlıca mimari elemanları ile öl-çüleri belirlenmiş durumdadır. Doğal eğim üze-rinde yer alan ve caveası beş kerkidesten oluşan tiyatro, dikdörtgen planlı bir skeneye sahiptir. Caveaya bakan üç girişi bulunan skene binası önünde bir de proskene yer almaktadır. Bugün önemli ölçüde tahrip olmakla birlikte, skene bi-nasının mimari plastik elemanlarla bezenmiş bir cepheye (scenae frons) sahip olduğu anlaşılmak-tadır. Cephe düzenlemesinin simetrik biçimde yerleştirilmiş iki yarım daire planlı aediculanın yer aldığı ve Korinth düzenindeki sütunların oluşturduğu mimari düzenlemeyi içerdiği kazı-larda ele geçirilen elemanların değerlendirme-si ile belirlenmektedir. Tiyatronun yaklaşık 19 metre çapındaki orchestra elemanı yarım da-ire planlıdır. İlk yapımının MS 2. yüzyıl içinde gerçekleştirildiği düşünülen tiyatronun, belki zaman içinde farklılaşan işlevlerle kullanımının yüzyıllar boyunca, kentteki yerleşimin son bul-duğu 7. yüzyıla dek sürdüğü anlaşılmaktadır.

Olba’ya gelenler, mezarlık alanlarının geniş ya-yılımını ve mezar tiplerinin gösterdiği çeşitliliği fark edeceklerdir. Olba’nın kayalık arazi koşulları, mezar alanlarının seçiminde rol oynayan başlıca etkendir. Yüksekliği ve derinliği fazla olan kaya katmanları, kaya mezarlarının yapımı için elve-rişlilik göstermektedir. Doğrudan bulunduğu taş kütlesi üzerinde biçimlendirilen sabit lahitler veya ana kayaya oyulan taş tekneler niteliğinde-ki khamosorion tipi mezarlar için de yine uygun kalınlık ve işlenebilir yüzeye sahip kaya formas-yonları seçilmektedir. Böylece, başta akropolisin doğusundaki vadi olmak üzere, kentin güney, batı ve kuzey yönlerindeki kayalıklar çeşitli tiplerdeki mezarlara ayrılmış bulunmaktadır.

Olba’da, sadece dörtgen bir giriş ve mezar hücre-sinden oluşan basit kaya mezarlarının yanında, cepheleri birer tapınak biçiminde işlenmiş kaya mezarları da bulunmaktadır. Bunlar içinde MS 2. yüzyıl sonları ile 3. yüzyıl başlarına tarihlenen Korinth düzeninde bir cepheye sahip olan kaya mezarı kentin en değerli anıtlarından biridir.

Ancak, söz konusu kaya mezarının cephesinin 2014 yılının Nisan ayı içinde patlayıcılar kullanı-larak tahrip edilmiş olduğunu üzüntüyle öğren-miş bulunmaktayız.

Olba, bir yandan Roma İmparatorluk Dönemi içinde merkezi yönetimin sunduğu çeşitli ba-yındırlık hizmetlerinden yararlanan bir taşra yerleşimi özelliği taşımaktayken, diğer yandan da kentin ekonomisinde tarımın oldukça önemli yer tuttuğu anlaşılmaktadır. Karstik kayalık ara-ziler arasında yer alan düzlükler (dolinler), ve-rimli toprak yapılarıyla (terra rossa) tanınırlar. Olba’da da tarımsal faaliyete uygunluk gösteren verimli düzlük alanlar bulunmakta; yerleşim

dokusunun tarımın gereklerine uygun olarak biçimlenmiş olduğu belirlenmektedir. Bunun en güzel arkeolojik kanıtları da kimi zaman taşlar-dan arındırılarak teraslanarak elde edilen, kimi zaman da düzlük alanlarda yer alan tarım ara-zisine sahip çiftlik evlerinin oluşturduğu gev-şek yerleşim dokusudur. Olba’da özellikle üzüm yetiştiriciliği ve şarap yapımının geçerli olduğu yüzey araştırmaları sırasında saptanan üzüm preslerinden, kayaya oyulmuş elemanlara sahip işliklerden anlaşılmaktadır.

Hıristiyanlığın yayılmaya başlaması ile birlikte Olba’da yeni bir sürece girildiği anlaşılmaktadır. Arkeolojik veriler ve Yunanca – Latince yazılı kay-

Olba’da, sadece dörtgen bir giriş ve mezar hücresinden oluşan basit kaya mezarlarının yanında, cepheleri birer tapınak biçiminde işlenmiş kaya mezarları da bulunmaktadır.

Tiyatrodan genel görünüş

Sağda: Kaya Mezarı – Doğu Vadisi

Solda: Lahit

7372 Aktüel ArkeolojiAktüel Arkeoloji

naklardan elde edilen bilgiler, bu yeni dinin Olba’da oldukça erken dönemlerde halk arasında kabul gör-düğüne işaret etmektedir. Hıristiyanlığın 4. yüzyılda Roma İmparatorluğunda resmen tanınmasından sonra da kentin bir piskoposluk merkezi olarak yaşamını sürdürdüğünü yapılan araştırmalar bize göstermektedir. Olba’da bugün kalıntıları görülebi-len çok sayıda kilisenin yanında, Olba’yı Hıristiyan-lık bakımından bölgedeki diğer kentlerden ayrı ve üstün kılan bir Mağara-Kilise ile bir manastırın yer alması, Hıristiyanlık merkezi olarak kentin varlık ve önemini yansıtmaktadır.

Olba’daki son dönem arkeolojik çalışmaları, eki-bimiz tarafından 2001 yılından itibaren başlatıla-rak, Bakanlar Kurulu kararıyla 2010 yılında ka-zıya dönüştürülmüştür. Olba’daki yerleşim tarihi, kentin anıtları, kazılarda ele geçirilen buluntular konusunda çalışmalar yapılmakta ve bilimsel ya-yınlarla arkeoloji dünyasına duyurulmaktadır. Özellikle 2011 yılından başlayarak her yıl aralıksız olarak yayınlanan ve geçtiğimiz günlerde dördün-cü sayısı çıkan Seleucia ad Calycadnum Dergisi, öncelikle Olba kazıları ile ilgili en güncel sonuç-ların duyurulmasını amaçlamaktadır. Dergimiz, Türkiye’de bir arkeolojik kazının çıkardığı kendi türündeki tek süreli yayın olması bakımından ay-rıca önem taşır. Olba’da arkeolojik çalışmalarını ve yayınlarını sürdüren bilimsel ekip, bir yandan da Olba’daki kaçak kazılar ve eski eser tahribatı ile mücadele etmekte, kentin birçok yerinde de-finecilerin kaçak kazılarının tahribata yol açtığı-nı tespit ederek, her aşamada Kültür ve Turizm Bakanlığını bilgilendirmekte ve onlarla işbirliği yapmaktadır. Akropolis üzerinde, su kemeri çev-resinde ya da Olba’nın en eski kilisesi olan Mağara Kilise’nin içinde bazısı 3 metreye varan derinlikte-ki çukurlar ne yazık ki bölgedeki yasadışı kazıların yoğunluğunu göstermektedir.

Olba’daki eserler içinde bir başka örneği bulunmayan, akropolisin doğusundakivadinin mistik atmosferine olağanüstü

bir renklilik katan Korinth düzeninde bir cepheye sahip olan kaya mezarı kentin

en değerli anıtlarından biridir. Ancak, söz konusu kaya mezarının cephesinin2014 yılının Nisan ayı içinde patlayıcılar

kullanılarak tahrip edilmiş olduğunu üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız.

Lahi

tler v

e Ka

ya M

ezar

ları

- Doğ

u Va

disi

Korinth Düzeninde Cepheye Sahip Kaya Mezarı Tahribat Öncesi (üstte) ve Tahribat Sonrasında (altta)

7574 Aktüel ArkeolojiAktüel Arkeoloji

Olba’daki eserler içinde bir başka örneği bu-lunmayan, akropolisin doğusundaki vadinin mistik atmosferine olağanüstü bir renklilik katan Korinth düzeninde cephe düzenleme-sine sahip kaya mezarına yapılan patlayıcılı saldırı, bunun en son ve üzücü örneğidir. As-lında, 2011 yılında aralarında arkeoloji öğren-cilerinin de bulunduğu ekibimiz tarafından kazı dönemi dışında yapılan bir ziyaret sıra-sında, Tapınak Cepheli Kaya Mezar üzerinde, mezarın hem cepheden hem de mezar odası tavanından delikler açılarak kablolarla bir pat-layıcı düzeneği oluşturulduğu görülmüştür. Jandarmaya aynı anda telefonla bilgi verilmiş, görüşülen yetkilinin “patlayıcı düzeneğinin olduğu yerden derhal uzaklaşın” isteği üzerine olay yerinden yaklaşık 50 metre kuzeydeki ana yola çıkılarak yarım saat kolluk kuvvetlerinin olay yerine gelmesi beklenmiştir. Ardından, Mersin’den uzman bir bomba imha ekibi ge-lerek düzeneği etkisiz hale getirmiş, ancak bu yok etme girişiminde sadece küçük bir kısmı tahrip olarak kurtulabilen Tapınak Cepheli Kaya Mezarı, üzerinde dinamit lokumları-nın gireceği birçok delikle orada kalmıştır. Bu olayla saldırganların “yarım kalan” işleri alınan tüm önlemlere rağmen 2014 yılında tamamlanmış ve kaya mezarı bugün ağır tah-ribata uğratılmış durumdadır.

Kaya Kült Alanı – Gece Görüntüsü

7776 Aktüel ArkeolojiAktüel Arkeoloji

Olba’da arkeolojik çalışmalarını ve yayınlarını sürdüren bilimsel ekip, bir yandan da Olba’daki kaçak kazılar ve eski eser tahribatı ile mücadele etmekte, kentin birçok yerinde definecilerin kaçak kazılarının tahribata yol açtığını tespit ederek, her aşamada Kültür ve Turizm Bakanlığını bilgilendirmektedir. Akropolis üzerinde, su kemeri çevresinde ya da Olba’nın en eski kilisesi olan Mağara Kilise’nin içinde bazısı 3 metreye varan derinlikteki çukurlar ne yazık ki bölgedeki yasadışı kazıların yoğunluğunu göstermektedir.

Olba’ya sadece 4 kilometre uzaklıktaki Uzun-caburç Jandarma Karakol Komutanlığı’nın 2005 yılında kapatılması, Olba’nın arkeolojik eserlerinin korunması bakımından büyük bir açığı ortaya çıkarmıştır. Olba, şimdi Kırobası Jandarma Karakol Komutanlığı’nın koruma sahası içinde bulunmakta ve artık yaklaşık 20 kilometre uzaktan denetlenen hale gelmiş bulunmaktadır. Buna gece veya 1000 metre rakıma sahip olan bölgenin sert kış şartlarını

da eklediğinizde müdahale süresinin uzaması kaçınılmazdır. Bir ihbar yapıldığında kolluk kuvvetinin hemen müdahale etmesi, örneğin araç başka bir yerdeyse bu süreyi daha da ge-ciktirmektedir.

Uzuncaburç Jandarma Karakolu yeniden açılsaydı ne olurdu? Yeterli ve işlev gören bir kamera sistemi oluşturulsaydı eski eser tahribatının önüne geçilebilir miydi? Failler yakalanır mıydı? Mobil karakol kurulabilir

miydi? Bütün bu sorular çeşitli yanıtlara açık görünüyor. Ancak, Olba ekibi ve Kültür ve Turizm Bakanlığı, Silifke Müze Müdürlüğü tarafından yıllarca sürdürülen mücadeleye karşın, meydana gelen şey gayet açık olarak önümüzde duruyor: Olba’da 2011’de kurtar-mayı başardığımız Tapınak Cepheli Kaya Me-zarı, 2014’de ana kayanın içinde hazine bulma ümidi taşıyacak kadar gözleri dönmüş defi-neciler tarafından tahrip edildi.

Villa Rustica (Çiftlik Evi)

Manastır - Genel

Olba, aldığı yaralara karşın, yine de anıtlarıyla, onların ve doğal konumlarının sunduğu gör-sellikle, sağladığı bilimsel verilerle hala önemli ve güzel… Kazı ekibi olarak Olba’da koruma-cılık konusunda yalnız jandarmanın, kamera sistemlerinin ya da örenyeri bekçisinin tarihi yerleşimi korumasında yeterli olmayacağını düşündüğümüzü belirtmek isteriz. Sorunun asıl çözümünün eğitimden geçtiği bilinci ile Olba kazı ekibinde yer alan arkeolog ve arkeo-loji öğrencileri ile birlikte kazıda çalışan işçileri ve köydekileri (özellikle de çocukları da dâhil ederek) çalışmalarımız hakkında ve koruma-cılık bilinci verme konusunda bilgilendirmeye devam edeceğimizi duyurmak isteriz. Umarız, Olba’da arkeolojik korumacılık sorunlarına dair yazılan son yazı, bu satırlardan oluşur.


Recommended