Biyolojik savaş

Preview:

Citation preview

BĠYOLOJĠK

SAVAġDANIġMAN : YRD. DOÇ. IġIL VAR

HAZIRLAYANLAR :

EBRU ABACIOĞLU

BURAK ERDEM

AYġE TÜRKAN YILMAZ

AYġE SERBES

BIYOLOJIK SAVAġ NEDIR?

Ġnsan ve hayvanlarda ölüm; bitkilerde

hasar oluĢturma amaçlı kullanılan

mikroorganizmalar veya

mikroorganizma toksinleriyle

yapılan savaĢtır.

BIYOLOJIK SILAH NEDIR?

Diğer canlılar üzerinde zararlı etkiler

yaratmak amacıyla kullanılan bakteri, virüs,

mikrobiyal toksinler, vb. ajanlardır

Biyolojik savaĢ araçları, yaĢayan

mikroorganizmaları (bakteri, protozoa,

riketsia, virüs ve mantar) içerdiği gibi bitkiler

ve hayvanlar tarafından üretilen toksinleri de

kapsar.

Biyolojik silahlar kitle imha silahları içindeki

en problemli ve tehlikeli olan silahlardır.

Nükleer veya kimyasal silahlardan çok daha

fazla insanı hedef alırlar. Diğer silahlara

göre maliyetlerinin düĢük olması, rutin

güvenlik sistemleriyle tespit edilemiyor

olmaları gibi değiĢik nedenlerle insanlık için

ciddi tehdit unsurudurlar

Biyolojik silahlar kimyasal silahlara göre çok

daha fazla öldürücüdür. Kimyasal silahların

bütün korkunçluğuna rağmen, biyolojik

organizmanın çok küçük bir örneği bile çok

daha ölümcül olabilir. Mesela 10 g Ģarbon

sporu 1 ton sinir gazı sarin (bulaĢıcı) in

öldürebileceği kadar insan

öldürebilmektedir.

Biyolojik silahlar insan

metabolizmasını etkileyerek etkisini

gösterir. Üreyerek çoğalan mikrop ya

da virüsün hedef bölgeye saçılmasının

ardından yerel halka bulaĢır ve kiĢiden

kiĢiye yayılarak asıl etkisini gösterir.

KÜÇÜK BIR TÜP IÇINDE MILYONLARCA

MIKROORGANIZMA VEYA TOKSIN TAġıNABILIR. BU

BIYOLOJIK SILAHLAR TATSıZ, KOKUSUZ VE HAVAYA

BULUT HALINDE ATıLDıĞı ZAMAN SON DERECE

KÜÇÜK PARÇACıKLARDAN OLUġURLAR VE INSAN

GÖZÜYLE GÖRÜLEMEZLER.

Çağımızın geliĢen ulaĢtırma araçları sayesinde

hastalığın bulaĢması artık çok kolaydır.

Bina ve malzeme üzerinde zarar meydana

getirmeseler de, bunlar vasıtası ile canlılara

bulaĢırlar. Özellikle rüzgâr ile kolayca yayılırlar.

Deri, göz, solunum ve sindirim sistemleri ile insan,

hayvan ve bitkilere nüfuz ederek hastalık yaparlar.

Genellikle salgınlar Ģeklinde yayılır. Kitle imha

silahıdır. Ġnsanlık tarihinin bugüne kadar karĢılaĢtığı

en büyük tehdit biyolojik savaĢ yaĢanma olasılığıdır.

NEDEN BIYOLOJIK SAVAġ?

Üretilmeleri kolay ve ucuz ajanlardır.

Modern savaĢ silahları pahalı karmaĢık

teknolojik kapasite, yetenekli mühendisler

ve bilim adamları gerektirirken, biyolojik

silahlar ucuza, kısa sürede, kısıtlı bir

ekipman ve iĢgücü ile üretilebilir. Kimyasal

silahlardan yüzlerce kez daha öldürücüdür.

Biyolojik silahların teĢhis ve tedavileri

güçtür, geçici veya kalıcı hasar verirler.

Öldürücüdürler.

Enfeksiyon yetenekleri fazladır ve

salgın yapabilirler.

Vücuda solunum, sindirim veya deri

yolu ile girebilirler

Kuluçka süreleri genelde kısadır. Çabuk etkili

olurlar.

Tek bir organizma çoğalarak hedef konakta istenen

yıkıcı sonucu ortaya çıkarabilir. Çabuk yayılırlar.

Depolama Ģartlarına ve dıĢ Ģartlara dayanıklıdırlar.

Büyük salgın hastalıklar tarih boyunca orduları ve

hatta bütün insanlığı kemiren felaketler halinde

süregelmiĢtir.

BIYOLOJIK SILAHLARıN DEZAVANTAJLARı :

Üretimin tüm evrelerinde iĢçilerin korunması

zordur.

Deneyimsiz personel gerekli önlemleri

uygulamayabilir. Veya aĢılama her zaman

koruyucu olmayabilir.

Çevre Ģartları( rüzgâr, yağmur vs) her zaman

istenen Ģekilde olmayabilir.

Çoğu biyolojik ajan özel koĢullarda depolanma

gerektirir.

Biyolojik savaĢ asırlar boyunca

farklı yöntemlerle, bilinçli veya

bilinçsiz Ģekillerde kullanılmıĢtır.

SavaĢlarda oklara zehir ve mikrop

bulaĢtırılması, su kaynaklarına

hayvan leĢlerinin atılması gibi

canlılara zarar verici

uygulamalarda bulunulmuĢtur.

BĠYOLOJĠK SAVAġIN TARĠHĠ

Biyolojik silahların kullanımının

insanlık tarihi kadar eski olduğu

söylenebilir. Biyolojik silahın

bilinen en eski tarihi M.Ö. 300’lü

yıllarda Perslerin, Asurluların ve

Atinalıların düĢmanlarını yenmek

için içme sularına hayvan leĢlerini

atmalarına kadar dayanmaktadır.

11 ve 12. yüzyıllarda Kudüs topraklarını ele geçirmek isteyen Haçlı ordusu, Müslümanlar tarafından bulaĢtırılan veba mikrobuyla büyük zayiat vermiĢ ve amaçlarına ulaĢamamıĢtır

15. yüzyılda da Ġspanyollar, Amerika’ya geldiklerinde oradaki yerlilere daha önce çiçek hastalığına yakalanmıĢ ve ölmüĢ insanların kıyafetlerini vermiĢler, çiçek salgınının baĢlamasına ve birçok yerlinin ölümüne neden olmuĢlardır.

TARĠHÇE :

Canlı bir organizmanın ilk kez bilinçli bir Ģekilde

insanlara karĢı kullanımı ise Tatarlar tarafından

gerçekleĢtirilmiĢtir. 1346’da Kırım’daki (Ģimdiki

Ukrayna sınırları içerisinde kalan) Kefe Ģehrini

kuĢatan Tatarlar, uzun süren kuĢatmayı vebadan

ölen insan cesetlerini mancınıkla Ģehrin surlarından

içeri atarak meydana getirdikleri veba salgınıyla

sonlandırmıĢlardır. Bazı tip tarihçilerine göre bu

olay, Ortaçağ’da Avrupa’da yayılan ve 25 milyon

insanin ölümüne neden olan veba salgınının

nedenleri arasında gösterilmektedir.

TARĠHÇE:

18. yüzyılda Kuzey Amerika’da; önce

Ġngilizler sonra Amerikalılar suçiçeği

mikrobu taĢıyan battaniyeleri Kızıl

Derililere vermiĢler ve büyük bir

çiçek salgınına neden olmuĢlardır.

Yüz binlerce Kızıl Derilinin bu

Ģekilde öldürülmesiyle tarihin en

büyük jenositlerinden biri

gerçekleĢtirilmiĢtir.

I. Dünya SavaĢı’nda Almanlar,

ABD’den müttefik ordularına

gönderilecek olan çiftlik hayvanları ve

Romen süvari atları arasında ruam

hastalığı salgınını çıkartmıĢlardır.

Ayrıca bu dönemde Almanya’nın

Ġtalya’da kolera, St. Petersburg’da da

veba hastalığı yaydığı iddia

edilmektedir.

17 Temmuz 1925 yılında 40 ülke

kimyasal ve biyolojik silahların

kullanımını Cenevre Protokolü’nü

imzalayarak yasaklamıĢtır. Zehirli

gazlar ve biyolojik silahların kullanımı

savaĢlar sırasında yasaklanırken

kimyasal ve biyolojik savaĢ

maddelerinin araĢtırılması,

geliĢtirilmesi, silahlandırılması ve stok

yapılması yasaklanmamıĢtır.

2. Dünya SavaĢı sırasında (1939-1942

yılları arasında) Japon kuvvetleri, Çin

ve Mançurya’da Ģarbon, veba, çiçek,

tularemi, ruam, kolera, kızıl, menenjit,

tüberlükoz, tifo ve difteri gibi çeĢitli

enfeksiyon hastalıklarını esirler

üzerinde deneyip, 10 binden fazla

insanin ölümüne yol açmıĢtır.

TARIHÇE

13 Ağustos 1945’te ABD HiroĢima’ya atom bombası

attıktan ve Ruslar Kore ve Mançurya’yı iĢgal

ettikten sonra Japonya kısa fakat kötü biyolojik

savaĢ tarihine son vererek tüm biyolojik savaĢ

tesislerini imha etmiĢtir. 1982’de Japon hükümeti bir

rapor yayınlatmıĢ ve bu raporda biyolojik savaĢla

ilgili deneylerin olağanüstü savaĢ zamanında

meydana geldiğini ve insanlık açısından üzgün

olduklarını ifade etmiĢtir.

Aynı yıllarda Ġngilizler, Ġskoçya

açıklarındaki Greenad Adalarında

Ģarbonla çok sayıda deneme

yapmıĢlar ve ada topraklarının 36 yıl

boyunca Ģarbon sporlarıyla kalmasına

neden olmuĢlardır. Adanın

temizlenmesine 1979’da baĢlanmıĢ ve

280 ton formaldehit kullanıldıktan

sonra ancak 1987’de tam anlamıyla

temizlenebilmiĢtir.

25 Kasım 1969’da Amerikan BaĢkanı Nixon

biyolojik savaĢ maddelerinin ve silahlarının

kullanımını tek yönlü yasakladı. Tüm biyolojik

araĢtırmalar bağıĢıklık kazanma, kesif ve emniyet

gibi güvenliğe yönelik olarak sınırlandırıldı. 14

ġubat 1970’de de biyolojik ve kimyasal olarak

üretilen toksinler de bir bildiriyle yasaklandı. 1972

yılında ise ABD biyolojik savaĢ maddelerini yok etti.

22 Ocak 1975’de biyolojik ve toksin savaĢ maddelerinin üretimi, stoğu ve geliĢtirilmesini yasaklayan biyolojik silahlar anlaĢması Rusya dahil 151 ülke tarafından imzalandı. 1979 yılında Rusya’nın Sverdlovsk Ģehrinde birçok kiĢi antraxinhavaya yayılması sonucu akciğer ödeminden öldü. 1992’de ABD’yi ziyaret eden Rusya Federasyonu BaĢkanı Boris Yeltsin bu olayın biyolojik savaĢ maddesi üretim merkezinden kaza sonucu sızan aerosol antrax bakterilerinden kaynaklandığını tasdik etti.

1969’da baĢlayıp 1975’de 151 ülke tarafından

imzalanan biyolojik silahların üretimi, depolanması

ve kullanımının yasaklanmasına iliĢkin anlaĢmaya

rağmen bugün bu silahların üretimi ve depolanması

halen birçok ülkede gizlilik içerisinde

sürdürülmektedir.

AnlaĢmaya rağmen biyolojik silahların

kullanıldığının tespitinin çok zor olusu, önümüzdeki

savaĢlarda veya savaĢ yokken dahi düĢman

ülkelerin insan gücü ve ekonomisini zayıflatmak için

gizlice kullanılabileceğini ortaya koymaktadır.

11 Eylül 2001’de ABD’ye yönelik terörist saldırılar

sonrasında değiĢik kuruluĢlara gönderilen mektuplar

içinde toz halinde Ģarbon sporları saptanmıĢ, yedisi

akciğer ve kalanı deri Ģarbonu olmak üzere 15 kiĢide

hastalık tespit edilmiĢtir. Bu tarih itibariyle ABD dıĢından

Ģimdiye kadar Ģarbona yakalanan kiĢi bildirilmemiĢtir.

BĠYOLOJĠK SĠLAHLAR VE

BĠYOSENSÖRLER

Ġnsanlık tarihi boyunca bireyler veya toplumlar

birbirlerine üstünlük sağlayabilmek için günün

imkânlarını ve teknolojilerini tüm olanaklarıyla

kullanmıĢlardır. Bu durum karĢımıza zaman zaman

“Truva atı” gibi stratejik reflekslerle çıkmıĢ, kimi

zaman ise konvansiyonel yöntemlerden

uzaklaĢarak insanlık suçu düzeyine varabilen

uygulamalara sapabilmiĢtir.

Konvansiyonel yöntemler dıĢındaki savaĢ araçları

genel olarak “nükleer, biyolojik ve kimyasal savaĢ”

baĢlığında incelenir. Kimyasal silahlardan çok daha

etkili olduğu kabul edilen biyolojik silahların yarattığı

tehdit nükleer silahlarla kıyaslanmaktadır. GeçmiĢi

oldukça eskiye dayansa da bu yöntemlerin özellikle

son zamanlarda artan bir risk oluĢturması dünya

kamuoyunun gözünü NBC olgusuna çevirmiĢtir

BIYOLOJIK SALDıRı

Biyolojik saldırı mikroorganizmaların yada

mikroorganizmalara ait toksinlerin insanlara karĢı

özellikle epidemik karakterde hastalık oluĢturmak

üzere planlı bir Ģekilde kullanılmasını ifade eder.

Biyolojik silahlar türlerine göre: Ġnsanlara,

hayvanlara ve bitkilere karĢı olmak üzere üçe

ayrılır.

1-)Ġnsanlara karĢı kullanılan biyolojik silahlar:

Doğrudan insan toplulukları arasında salgın

hastalık veya ölümlere sebep olmak üzere

kullanılan biyolojik silahlardır.

Ġnsan Patojenleri:

Bakteriler

Virusler

Ricketsialar

Klamidyalar

Mantarlar

Toksinler

2-)Hayvanlara karĢı kullanılan biyolojik silahlar:

Ġnsanlarla yakın iliĢkide bulunan yabani veya evcil

hayvanları etkileyerek bunların enfeksiyon

yaymasına neden olanlar.

Hayvan Patojenleri:

veba, kuduz, antraks, brusella gibi

3-)Bitkilere karĢı kullanılan biyolojik silahlar: Ziraat

ürünlerini veya araçlarını etkileyerek indirekt olarak

insana zarar verenler.

Bitki Patojenleri:

Xsanthomonas albilineans...

Bakteriler: OluĢturdukları hastalıklar, genellikle

spesifik antibiyotik tedavilere cevap verirler.

Bakterilerin bir kısmı görünmeyen dostlarımızdır;

bazıları sindirim sistemimize yardım ederken,

bazıları vücudumuzdaki zehirleri yok ederler. Kimi

bakteriler ise patojendir

Vücudumuzun içinde veya dıĢında yaĢayan bu

ilginç mikroorganizmalar hayatımızın ayrılmaz

parçalardır. Ancak bir de katil bakteriler vardır ki

bunlar bazı ülkeler tarafından biyolojik silah olarak

kullanılabilmektedir.

Bazı bakteriyel hastalıklar :

vibrio cholera (kolera etkeni), clostridium perfenges

(gazlı gangren etkeni), francisella tularensis

(tularemi etkeni) , salmonella typhi (tifo etkeni)

BACILLUS ANTHRAKIS(ġARBON ETKENI):

Bakteri sporları cilt yaralarıyla, hava veya oral yolla

alınabilmektedir.

Aerosol formları ve biyolojik formları kullanılır.

Akciğer, cilt ve sistem hastalıklarına neden olur.

AteĢ, halsizlik, zayıflama öksürük ile kendini

gösterir ve çok hızlı ilerler.

YERSINIA PESTIS (VEBA ETKENI) :

Etkeni yersinia pestis adlı bakteridir.

Hastalık taĢıyan farelerin pireler tarafından

ısırılması ve bu pirelerden insanlara bulaĢması ile

yayılır.

Bu vakalarda genellikle apseler ve bölgesel

büyümüĢ lenf bezleri bulunur.

Daha sonra hasta öksürükleri hastalığın

yayılmasına neden olur.

Tedavi edilmezse %100 öldürücüdür.

Yüksek ateĢ, titreme, baĢ ağrısı, kan

tükürme, lenf bezlerinde büyüme Ģeklinde

kendini gösterir

VIRÜSLER:

Ġçlerinde çoğalabilecekleri canlı organizmalara

ihtiyaç duyan organizmalardır. Virüsler genellikle

antibiyotik tedavilere cevap vermeyen fakat antiviral

bileĢimlerin bir kısmına ve sınırlı kullanıma uygun

preparatlara cevap veren hastalıklara neden olurlar.

Ebola virüsü, congo-crimean hemorojik ateĢi virüsü,

rift valley ateĢi virüsü

ÇIÇEK :

Variola virüsünün yol açtığı hastalıktır.

Halen biyoterörizm de potansiyel bir tehlike olarak görülmektedir.

Kesin tanısı virüs kültürü ile olur.

AteĢ, kusma, baĢ ve sırt ağrısı, 2-3 gün sonra ciltte kızarıklık daha sonra kabarcık ve içi sıvı dolu kesecikler Ģeklinde kendini gösterir.

Tedavi amaçlı aĢı yapılır. Ancak destekleyici tedavi esas alınır

ĠNFLUENZA VIRÜSÜ (DOMUZ GRIBI):

Domuz gribi influenza A tipi bir grip virüsünün yol

açtığı salgınlar yapan, bulaĢıcı bir hastalıktır. Çok

hafif grip belirtileriyle de seyredebilir bazen de ağır

zatürreeye kadar giden ve ölümle sonuçlanabilen

tabloya dönüĢebilir.

Kümes hayvanları ve domuzlar ile yakın temasta

çalıĢan kiĢiler, özellikle korumasız bir Ģekilde

temasta bulunanlar, eğer hayvan insana

bulaĢabilen bir virüs taĢıyorsa enfeksiyon kapma

riski altındadır.

KENE ILE BULAġAN HEMORAJIK ATEġ:

ilk kez 1944 yılında Kırım'da görülmesi ve 1954 yılında Kongo'da aynı hastalığın salgın halinde yaĢanması nedeniyle Kırım Kongo Kanamalı AteĢi adını almıĢtır. Geçtiğimiz yıllarda Türkiye'de en çok Tokat ve Yozgat'ta görülmüĢtür. Hastalığın göçmen kuĢlarla yayıldığı bilinmekle beraber virüsün biyolojik silah olabileceği ihtimali göz önünde bulundurulmaktadır. Ölüm oranı yüksek, ateĢli bir viral hastalıktır.

Riketsialar: Hem bakterilerin hem de virüslerin

genel karakterlerini taĢıyan mikroorganizmalardır.

Bakteriler gibi metabolik enzimler ve hücre zarından

oluĢurlar ve oksijen kullanırlar ve geniĢ çaplı

antibiyotiklere karĢı duyarlıdırlar. YaĢayan hücreler

içinde üremelerinden dolayı da virüsleri andırırlar.

Klamidya: Kendi enerji kaynaklarını

üretemediklerinden zorunlu hücre içi parazitlerdir.

Bakteriler gibi geniĢ spekturumlu antibiyotiklere

cevap verirler. Çoğalmak için virüsler gibi yaĢayan

hücrelere ihtiyaç duyarlar.

Mantarlar: Fotosentez yapamayan, çürüyen bitkisel

olgulardan besin ihtiyaçlarını sağlayan

organizmalardır.

Toksinler: YaĢayan bitkiler, hayvanlar veya

mikroorganizmalardan elde edilen zehirli

maddelerdir. Bazı toksinler kimyasallara da

dönüĢtürülebilirler. Toksinlere özel antiserum ve

seçilmiĢ farmakolojik ajanlarla karĢı konulabilir

BIYOLOJIK SALDıRı ARAÇLARı: Bu güne kadar biyolojik silah üretimi amacıyla

üzerinde çalıĢıldığı tespit edilen, kullanılan veya kullanılma potansiyeli olan önemli mikroorganizmalar ve toksinler vardır. Bu ajanlar Amerika BirleĢik Devletlerindeki Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi tarafından kategorize edilmiĢtir.

Kategori A :

Ulusal güvenliği tehdit edici riske sahip mikroorganizmaları içerir.

Kolay yayılır, öldürücüdür.

Sosyal panik ve çöküntüye neden olur.

Korunma için özel çaba gerektirir.

Ajanlar : bacillus anthracis (Ģarbon), çiçek virüsü, filovirüsler

Kategori B :

Bu ajanların yayılmaları orta derecededir.

Ağır hastalık oluĢturmaz.

Ölüm oranları düĢüktür.

Ajanlar : brucella türleri, alfavirüsler, staphylococcusaureus (enterotoksin B),salmonellatürleri, eschrichia coli

Kategori C :

Kitleye yayılabilir özelliktedir.

Tedavilerinde güçlükle karĢılaĢılır.

Kolay üretilirler.

Ajanları : mycobacterium tuberculosis,hantaanvirüs,sarı humma virüsü,kene ile bulaĢan hemorajikateĢ

BIYOSENSÖRÜN AMACI

Bir biyosensörün amacı, bir veya

bir grup analiz edilecek madde

miktarı ile orantılı olarak sürekli

sayısal elektrik sinyali üretmektir.

Biyosensör sistemi üç temel bileĢenden

oluĢmaktadır. Bunlar, seçici tanıma

mekanizmasına sahip “biyomolekül,

biyoajan”. Bu biyoajanın incelenen madde

ile etkileĢimi sonucu oluĢan fizikokimyasal

sinyalleri elektronik sinyaller

dönüĢtürülebilen “çevirici” ve “elektronik”

bölümlerdir. Bu bileĢenlerden en önemlisi,

tayin edilecek maddeye karĢı son derece

seçimli fakat tersinir bir Ģekilde etkileĢime

giren, duyarlı biyolojikajandır.

BĠYOSENSÖRLERĠN KULLANIM

AMAÇLARI

Genel olarak biyoajanlar :

biyoaffinite ajanlar

biyokatalitik ajanlar

Olarak ikiye ayrılırlar ve görevleri de farklılık

göstermektedir.

Biyoaffinite ajanları olan antikorlar ve

hormon almaçları ;

DNA, lektin gibi moleküler

antijenlerin, hormonların, DNA

parçacıklarının ve glikoproteinlerin

moleküler tanımlanmasında

kullanılırlar.

Biyokatalitik ajanlar ise, analit üzerinde

moleküler değiĢime neden olmakta ve

bu dönüĢüm sonucu ortamda azalan

yada artan madde miktarı takip

edilerek sonuca gidilmektedir. Bu

amaçla saf enzim sistemleri,

mikroorganizmalar ve bitkisel yada

hayvansal doku parçaları kullanılır.

BIYOLOJIK AJANLARıN ETKILERI :

Biyolojik organlar ya yaĢayan organizmalar

ya da ölüm veya hastalıklara sebep olan

toksin gibi türevlerden oluĢur. YaĢayan

organizmalar etkilerini gösterene kadar canlı

hedeflerde çoğalırken, toksinler

üreyemezler. Toksinler genellikle daha

öldürücüdür, çok kısa sürede ölüm veya saf

dıĢı bırakmaya neden olur.

Bazı patojenlerin belli çevre Ģartları içinde kontrollü

olarak varlığını sürdürmesi bile mümkündür.

KoĢullara bağlı kendini yok eden genler adı verilen

geliĢme ile organizmalar belirli bir çevrede önceden

belirlenen miktarlarda kopyalanabilir. Ve sonra

tamamen yok olacak Ģekilde programlanabilirler.

Böylece, enfekte olmuĢ arazi belirli bir zaman sonra

güvenlik içinde iĢgal edilebilecektir.

Biyolojik silahlar nasıl yayılır

Biyolojik ajanlarla

Posta sırasında taĢındığı kutu ile

TaĢıma sistemleri (roketler,hava yolu,tren yolu) ile

Yayılma

Çizgisel yayılma : Bir kamyondan veya uçaktan ,

rüzgara veya aerosol Ģeklinde havaya verilmesidir.

Sıcaklar artınca ,hava genleĢir zehirli parçacıklar

aĢağıya doğru yayılır.

Noktasal yayılma: Küçük bombalar el bombası gibi

ısıtma ve havalandırma kaynaklarına bırakılır.

Bu ajanlar canlılara nasıl bulaĢırlar

Aerosol

Solunum yoluyla inhalasyon. ,

Beslenme yolu ile geçiĢ

Cilt yolu ile temas

Yiyecek içeceklerin kontaminasyonu

10 ADıMDA GDO'LU YAġAMA GIRIġ

Farklı türlerden DNA'ların baĢka bir türe transferiyle

oluĢturulan yeni organizmalar GDO olarak

tanımlanıyor. Bu transfer hayvandan hayvana ya da

bitkiye de olabiliyor. Genellikle tarımsal amaçlı

kullanılıyor.

Bu teknoloji dünyada en çok tüketilen

tarımsal ürünlerin böcek, zararlı otlar,

virüsler ya da kuraklık gibi zor koĢullara

karĢı dayanıklılığını arttırmak için

uygulanıyor.

Dünyada en çok soya, mısır, pamuk ve

kanola bitkilerinin üretiminde GDO'lu

tohumlar kullanılıyor.

GDO'lu soya; sucuk, salam, sosis gibi kırmızı etin

kullanıldığı Ģarküteri ürünlerinde, etsuyu tabletlerde,

fındık-fısık ezmesi, çikolatalı ürünler, çeĢitli unlu

mamüller, süt tozu, hazır çorbalar ve hayvan

yemlerinde kullanılıyor. GDO'lu mısırın kullanıldığı

alanlarsa; niĢasta bazlı tatlandırıcılar yoluyla gazoz,

kola ve meyve suları, mısır yağı, bebek mamaları,

hazır çorbalar ve hayvan yemleri.

Bir besinin GDO'lu olup olmadığını

görüntüsünden ya da tadından

anlamak mümkün değil. Ancak, ürün

ambalajlarındaki içerik etiketinde

glikoz, sakkaroz, fruktoz, mısır

niĢastası, soya proteini bulunuyorsa o

besinde GDO olması yüksek ihtimal.

Ülke sınırları içinde üretilen sebze ve meyvede

GDO bulunma ihtimali neredeyse yok.

Zira, Türkiye'de GDO'lu tohum ekimi yasak.

Bu organizmaların insan sağlığı için ne tür riskler

taĢıdığına dair araĢtırmalar ve tartıĢmalar sürüyor.

2006'da yapılan kimi deneylerde GDO'ların

farelerde kısırlıktan bağıĢıklık sistemi sorunlarına

kadar çeĢitli rahatsızlıklara neden olabildiği görüldü.

Ancak, kimi bilim adamları GDO'nun

insan sağlığına zararları konusunda

Ģimdiye kadar hiçbir kanıta

rastlanmadığını, farelerle insanların

çok farklı metabolizmalara sahip

olduğunu savunuyor.

Dünyadaki GDO'lu mısırların hemen hepsinde

çeĢitli böceklerden korunmak amacıyla bitkinin

zehirli bir protein üretmesini sağlayan bir bakteri

geni transferi uygulanıyor.

26 Ekim'e kadar bu konuda bir mevzuat olmasa da

10 yıldır GDO'lu ürünlerin ülkeye ithal edildiği

biliniyor. Yani, Ģimdiye kadar bir çok GDO'lu ürün

yemiĢ, içmiĢ olabiliriz.

Biyolojik SavaĢ Ajanı Kullanıldığı Nasıl

AnlaĢılır?

Bitki ve hayvanlarda alıĢılmıĢın dıĢında belirtiler,

anormal renk değiĢiklikleri olması.

Hayvanlarda ani ve aĢırı sayıda ölüm görülmesi.

Çevrede, normalde o bölgede görülmeyen

mantarların ve böceklerin ortaya çıkması.

Ġnsanlarda hızlı artan ateĢ, öksürük ve ishal

durumlarının görülmesi.

BIYOLOJIK SAVAġ AJANLARıNA KARġı NE GIBI

TEDBIRLER ALıNMALıDıR?

Etkili bir savunma insan bilgi ve becerisine bağlıdır.

Etkili bir Ģekilde organize olan sağlık,

Sivil savunma ve itfaiye teĢkilatları,

Ġyi eğitilmiĢ personel,

Etkili haber alma birimleri,

Koruyucu malzemeler,

TeĢhis ve tedavi olanakları gerektirir.

TÜRKIYE’DE BIYOSAVUNMA VE ILGILI ETKINLIKLER

Türk hükümetine ait resmi belgelere

göre, Türkiye’nin biyolojik silahlara karĢı savunma

yapmak için bir araĢtırma ya da geliĢtirme programı

yoktur. Türkiye, Biyolojik Silahlar AnlaĢması (BWC)

kapsamında bir Taraf Devlet olarak, belli biyolojik

etkinlikler konusunda BirleĢmiĢ Milletlere her yıl bir

bildirimde bulunmak zorundadır. Bu bildirimlere

Güven OluĢturma Önlemleri (CBM’ler) adı

verilmektedir.

STEPHAN KING MAHġER (THE STAND, 1978):

STEPHAN KING MAHġER (THE STAND,

1978):

Bu kitabın Amerika'da ilk çıkan versiyonundan sonra, kısaltılmamıĢ baskısı 1990'da çıktı.KısaltılmamıĢ 1990 versiyonu, Stephen King'inen uzun romanı olma özelliğini taĢıyor. Konu iki aĢamalı : Biyolojik savaĢ için hazırlanan bir virüs kazayla tüm dünyaya yayılınca, bir kaç aylık bir sürede hemen hemen tüm dünya nüfusu ölüyor. Nedeni tam olarak anlaĢılamayan bir tür bağıĢıklığa sahip insanlar ise sağ kalmayı baĢarıyor. ikinci aĢamada, hayatta kalan bu kiĢilerin dünyayı ele geçirme kavgası iyiyle kötü arasında bir savaĢa dönüĢüyor.