50
Uluslararası Kütüphane ve Bilgibilim Felsefesi Sempozyumu Etik: Kuram ve Uygulama 3-5 Eylül 2014 Katalog Kayıtları için Konu Başlığı Seçiminde Etik İlkeler : Bir Vaka Çalışması Professional Ethics in Assigning Subject Headings for Catalog Records: A case study Selma Alpay Aslan TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Müdürü [email protected] ÖZ Bilgi hizmetlerinde çalışanlar bireysel, toplumsal, mesleki ve kurumsal etik değerlere bağlı kalma çabası içinde olsalar da, bu her zaman kolay değildir. Bazen çelişik durumlarla karşılaşılabilir ve bazen istemeden etik olmayan davranışların içine düşmek mümkündür. Bu sav, kaynaklara konu başlığı verilirken uyulması gereken etik kurallar açısından; ülkemizde kısaca tehcir olarak anılırken bazı çevrelerin Ermeni soykırımı dedikleri trajik 1915 olayları

Katalog Kayıtları için Konu Başlığı Seçiminde Etik İlkeler : Bir Vaka Çalışması Professional Ethics in Assigning Subject Headings for Catalog Records: A case study

  • Upload
    etu

  • View
    0

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Uluslararası Kütüphane ve Bilgibilim Felsefesi Sempozyumu

Etik: Kuram ve Uygulama

3-5 Eylül 2014

Katalog Kayıtları için Konu Başlığı Seçiminde

Etik İlkeler : Bir Vaka Çalışması

Professional Ethics in Assigning Subject Headings

for Catalog Records: A case study

Selma Alpay Aslan

TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi

Kütüphane ve Dokümantasyon Müdürü

[email protected]

ÖZ

Bilgi hizmetlerinde çalışanlar bireysel, toplumsal, mesleki ve kurumsal etik değerlere bağlı

kalma çabası içinde olsalar da, bu her zaman kolay değildir. Bazen çelişik durumlarla

karşılaşılabilir ve bazen istemeden etik olmayan davranışların içine düşmek mümkündür. Bu

sav, kaynaklara konu başlığı verilirken uyulması gereken etik kurallar açısından; ülkemizde

kısaca tehcir olarak anılırken bazı çevrelerin Ermeni soykırımı dedikleri trajik 1915 olayları

2

konusundaki konu başlıklarının kullanımını kapsayan bir vaka çalışması ile ele alınmıştır.

Osmanlı Devleti, 1912’de yitirdiği Balkanların ardından, Ermenilerin, Balkan uluslarını

örnek alarak, yüzde 20’lik bir nüfus oranıyla dağınık bir şekilde yaşadıkları halde, Doğu

Anadolu’ya aynı yöntemlerle sahip olma hevesine kapılmaları karşısında bu bölgeyi de

kaybetmeyi göze alamamıştır. Ermeni gönüllü birliklerin Sarıkamış Muharebesinde Ruslara

verdikleri destek, Nisan 1915’de Van’da isyan çıkararak kenti Ruslara teslim etmeleri ve yine

o aylarda Osmanlı Bankası’na saldırmaları daha ciddi tedbirler alınması gerektiğini ortaya

koymuştur. Olayları ülke çapında kontrol altına almak için 1915 Sevk ve İskân Kanunu

çıkarılmıştır. Bu yasa ile yaşadıkları bölge ya da siyasi tercihleri açısından tehdit

oluşturabileceği düşünülen büyük orandaki Ermenilerin İmparatorluğun güney vilayetlerine

gönderilerek dağınık bir şekilde yerleştirilmeleri hedeflenmiştir. Bu süreçte, savaş

koşullarının yarattığı çeşitli olumsuz etkenler nedeniyle kayıplar yaşanmıştır. Bu konudaki

yayınlar kütüphanelerimizde hizmete sunulmaktadır. Ülkemizde ulusal düzeyde benimsenmiş

konu başlıkları henüz mevcut değildir. Üniversite kütüphanelerimizde yaygın olarak Kongre

Kütüphanesi Konu Başlıkları listesi ve bazen bu liste dışından başlıklar kullanılmaktadır.

Kendi listelerini geliştiren üniversiteler de vardır. Bu koşullarda vaka çalışması olarak ele

alınan bu konu ile ilgili olarak da çeşitli başlıklar gündeme gelebilmektedir. Konuya

yaklaşımlarla ilgili bir anket düzenlenerek değerlendirilmiştir. Avrupa İnsan Hakları

Mahkemesi’nin İsviçre-Perinçek davasıyla ilgili 17 Aralık 2013 tarihli kararı ile diğer bazı

mahkeme kararlarının ve etik ilkelerin ışığında, bu konuda tarafsız başlıklar oluşturularak

kullanılmasının uygun olacağı sonucuna varılarak tarafsızlık ilkesinin önemi vurgulanmıştır.

Günümüzde hiçbir şeyin yerel kalmadığını ve mevcut bilgi ağının dünya çapında

paylaşıldığını da göz önünde tutmak gerekmektedir.

ABSTRACT

Ethical norms and values are not always easy to abide as there may be clashes or there may

be cases where values are overridden unintentionally. To exemplify such a case, assignment

of subject headings based on LCSH or other local lists for materials about tragic Armenian

relocation of 1915, alleged to be a genocide by some circles, has been studied through

literature survey and a questionnaire survey conducted. The Ottomans could not take the risk

of losing Eastern Anatolia too, following loss of Balkans in 1912, when Armenians contrived

to follow suit of the Balkan states, although they formed only 20 percent of the population.

Contributions of Armenian volunteer units to the Russian Army during Sarikamish Battle,

uprising in Van and surrendering of the city to Russians and seizure of the Ottoman Bank in

Istanbul demonstrated that more severe measures were needed. To take the situation under

control across the country Relocation and Resettlement Act was passed. It was aimed to

relocate Armenians who were posing a threat because of their locations or political views, to

be resettled dispersedly in Southern provinces. Serious losses were suffered during the

relocation due to hard war conditions. In library collections publications about this topic are

held. A subject headings list adopted at national level is not available in Turkey yet. Turkish

university libraries use Library of Congress Subject Headings widely but sometimes some

other headings are being used and there are also libraries which develop their own lists.

3

Under this circumstances various headings are used for this topic. In view of professional

ethical norms and the verdict of European Court of Human Rights concerning Perinçek vs.

Switzerland Case (2013), it has been concluded that neutral headings should be used for such

conflicts. Presence of a worldwide network of information also needs to be taken into

account.

Anahtar Sözcükler

Etik ilkeleri uygulama güçlükleri, Kataloglama etik ilkeleri, Konu başlığı seçiminde etik, Etik

çelişkiler, 1915 sevk ve iskânı konulu başlıklar

Keywords

Challenges of abiding by ethical codes, Code of ethics for cataloguing, Ethics in assigning

subject headings, Ethical paradoxes, Subject headings for relocation and resettlement of 1915

Giriş

Bilgi hizmetleri alanı çalışanlarının eğer tümü değilse çoğunun, mesleğe yönelik eğitimlerinin

başlangıç aşamasında öğrendikleri Dr. Shiyali Ramamrita Ranganathan’ın 1931de yayınlanan

beş temel yasası mesleki değerler olarak benimsenmiş olup, etik konusunun mesleğimizde

gündeme gelmesinin başlangıç noktası olarak kabul edilebilir. Bu yasaları, Foster ve

McMenemy (2012, s. 250)’nin günümüz için yorumu ile,

Kütüphaneciler tüm potansiyel kullanıcıları bilgiye erişmeye teşvik etmelidir;

bir kütüphanede inancı veya rengi ne olursa olsun bir kullanıcının değer

vereceği bir şey vardır; kütüphaneciler, materyalleri kendilerine göre değil,

kullanıcılarının yararına olacak şekilde düzenlemeli ve saklamalıdırlar ve

sundukları koleksiyonları sürekli zenginleştirmelidirler,

şeklinde ifade edebiliriz. Mesleki etik ilkeler ise, 1938 yılında ilk hamleyi yapmış olan ABD

bir yana bırakılırsa, Koehler’ın tespitlerine göre çoğu ülkede 1975 yılından sonra belirlenmiş

olup 2006 yılı itibariyle dünya çapında mevcut 500 dernekten yalnızca % 8.1’i mesleki etik

ilkelere sahipti. (Foster ve McMenemy, 2012, s. 250).

4

Toplu’nun (2007, s. 206) tespitine göre Türkiye'de etik konusu, Sefercioğlu'nun bir

makalesinde gerekliliğini ifade etmesinin dışında 1996 yılına değin ele alınmamıştır. Yazarın

da içinde bulunmaktan kıvanç duyduğu bir Komisyonun aylar süren çalışmaları sonunda

çeşitli örnekler incelenip ülkemiz açısından durum değerlendirilmesi yapılarak kaleme alınan

on iki maddelik Mesleki Ahlak İlkeleri Türk Kütüphaneciler Derneği (TKD) tarafından 1996

yılında benimsenmiştir. İlk ilkelerin benimsenmesinden 13 yıl sonra gözden geçirilmelerine

ihtiyaç duyulmuş ve yeni “TKD Mesleki Etik İlkeleri” 2010 yılında benimsenmiştir1.

2012 yılı, IFLA’nın tüm kütüphane derneklerine yol gösterici olmak ve birey olarak

kütüphanecilere rehberlik etmek adına mesleki ilkeler belirlemesi ve metinlerini gönderen

tüm ülkelerin mesleki etik ilkelerini IFLA web sitesinde toplu şekilde yayınlaması önemli bir

dönüm noktasıdır (Professional). Aydın (2014)’ın Kuçuradi’den aktardığı “meslek etiğinin en

önemli yanlarından biri, dünyanın neresinde olursa olsun, aynı meslekte çalışan bireylerin bu

davranış kurallarına uygun davranmalarının gerekli” olduğu yönündeki görüş çerçevesinde ele

alındığında IFLA’nın bu çalışması daha da önem kazanmaktadır. Sayfada 60 ülkenin ilkeleri

yer almaktadır.

IFLA’nın ilkeleri, hedef kitlesine göre altı grupta toplanmış kümelerden oluşan yapısıyla,

bizim, önemsenen her hususun birbirinden bağımsız maddeler halinde düzenlendiği, akılda

kalması açısından kısa cümlelerle ifade edilmesi yeğlenmiş ilkelerimizden farklı bir

görünüme sahiptir. Ancak özünde tüm ilkeler belli temel değerleri korumaya yöneliktirler.

Karşılaştırıldığında, bizim ilkelerimizde, IFLA ilkelerinde yer alan bilgi okuryazarlığı ve açık

erişime değinilmemiş olduğu görülmektedir. 36 ülkenin ilkelerini karşılaştıran bir çalışmada

bilgi okuryazarlığının yaygın benimsenmiş bir ilke olmadığı saptanmıştır. Söz konusu

çalışmada muhtemelen Gorman’ın daha sonra açıklanacak olan sekiz kalıcı değeri belirlediği

1 5 Mayıs 2010 tarihinde açıklanan ilkeler Mehmet Toplu başkanlığında Semra Atınç, Fatoş Subaşıoğlu, Bülent

Yılmaz, Selma Aslan, Kamil Çömlekçi, Tülay Erduran ve Ali Fuat Kartal’dan oluşan, TKD Etik Grubu

tarafından 1996 ilkelerinin gözden geçirilmesi suretiyle hazırlanmıştır. 1996 yılında benimsenen ilkeler Yaşar

Tonta ve dönemin dernek çalışmalarında aktif diğer bazı üyeleri tarafından Derneğin yeniden yapılanması

çalışmaları kapsamında hazırlanmış, yazar çalışmalara gönüllü katkı yapmıştır.

5

dönemde henüz pek gündemde olmadığı için yer almayan açık erişimle ilgili bir karşılaştırma

yapılmamıştır (Foster ve McMenemy, 2012, s. 261). İlkelerimizin günümüzde önem kazanmış

bulunan bilgi okuryazarlığı ve açık erişim konularında benimsenmesi uygun olacak tutumla

ilgili ilkeler eklenmek üzere güncellenmesi düşünülebilir. Söz konusu güncelleme, yazarın

(Aslan, 1997, s.136), bir panel konuşmasında önerdiği türden, ilkelerimizin birer paragraflık

açıklamalarını içerecek bir kılavuzun hazırlanmasına da vesile olabilir.

Bu bildirinin konusu, ana hatlarıyla geçmişini yukarıda gözden geçirdiğimiz etik

ilkelerin, bir bilgi kaynağının bibliyografik künyesi ya da üst verisinde yer alan erişim

uçlarından biri olan konu başlıklarının belirlenmesindeki rolü ve etik ilkelerin

uygulanmasında karşılaşılan güçlüklerdir. Konu ile ilgili literatür incelenmiş ve bir vaka

çalışması olarak “1915 Tehcir Olayı” ele alınmıştır. 27 Mayıs 1915 tarihli Sevk ve İskân

Kanunu ile Kafkas Cephesi dolaylarında düşmanla işbirliği, lojistik güzergahta sabotaj

potansiyeli olan veya ülkeyi tehdit edici siyasi olaylarla bağlantıları olan Osmanlı devleti

vatandaşlarının İmparatorluğun güney vilayetlerinde iskân edilmek üzere sevkleri, bu süreçte

çeşitli nedenlerle uğranılan kayıplar ve bu kayıpların soykırım sayılıp sayılmayacağı

tartışmaları bir yüzyıldır süregitmektedir. Bu konuyu ele alan yayınlar kütüphane

raflarımızda yer almaktadır. Söz konusu yayınlar için Üniversite kütüphanelerimizde de

genelde Kongre Kütüphanesi Konu Başlıkları Listesi (LCSH)’nde yer alan başlıklar, bazen de

yerel düzeyde geliştirilmiş başlıklar kullanılmaktadır. En yaygın kullanılan başlık “Ermeni

meselesi / sorunu olmakla birlikte, az sayıda katalogda “Ermeni soykırımı” ifadesinin, bundan

biraz daha yaygın düzeyde ise aynı hukuki ağırlığı taşımasa da savunmasız, masum insanların

toplu kıyımı anlamıyla konuya benzeri bir yaklaşımı yansıtan ve LCSH’de yer alan Ermeni

katliamı ve katliamları başlıklarının dönem alt başlıkları ile birlikte kullanıldığı da

görülmektedir. Bu başlığın yanı sıra Soykırım—Türkiye başlığına da rastlanabilmektedir.

Vaka çalışması kapsamında düzenlenen ankette örnek olarak “Ermeni soykırımı” başlığının

6

kullanımı ve bu konudaki görüş, düşünce, duyuş ve algılayışlar ele alınarak etik açıdan

işlenmiş ve tartışmaya açılmıştır. Vaka çalışması, yaşanan olayları ve propaganda savaşı

kapsamında gerçekleşen yanlış bilgilendirmelerin geleceğe nasıl yansıyabildiğinin kısa bir

anlatımının ardından söz konusu başlığın kullanımı ile ilgili bir anketin sonucunun

değerlendirilmesini kapsamaktadır.

Kütüphane teknik hizmetlerinde geçerli olan etik ilkeler

Gorman’ın 2000 yılında belirlediği ve Foster ve McMenemy (2012, s. 251)’nin 36 ülkenin

ilkelerini karşılaştırırken kıyaslama ölçütü olarak kullandığı sekiz kalıcı değer şunlardır:

1. Koruyuculuk

2. Hizmet

3. Düşünce özgürlüğü

4. Akılcılık

5. Okur-yazarlık ve öğrenme

6. Kayıtlı bilgiye erişimde eşitlik

7. Gizlilik

8. Demokrasi.

Bunlardan hizmet, işin arka plandaki hazırlık çalışmalarını da kapsayan yönüyle,

düşünce özgürlüğü ve demokrasi ise tarafsız konu başlıkları oluşturup kullanabilmek, bilgiyi

doğru sunabilmek açısından öncelikle ilgileneceğimiz değerler arasında yer alırlar. Tonta ve

Çelik (1996, s.1) “Özgür insan, özgürce düşünebilen ve kanaatlerini özgürce ifade edebilen

insandır. Bunun ön koşulu da doğru, çarpıtılmamış bilgiye erişim hakkıdır” diyerek, “bilgi

edinme özgürlüğü adını verebileceğimiz bu hakkın yetersiz olduğu ülkelerde kamuoyunun

sağlıklı oluşmadığı”na dikkatleri çekmişlerdir. Doğru konu başlıkları kullanımı, çarpık

algılamalar oluşmaması açısından düşünce özgürlüğü ve demokrasi ilkeleri ile ilintilidir.

Hizmet ise bir kütüphanede, tüm unsurlarının kullanıcı dostu kılınması, nazik ve davetkâr bir

tutum içinde olunması ve tüm plan ve projelerin hizmet açısından ölçülmesi ile ilgilidir.

(Foster ve McMenemy, 2012, s. 251)

7

Ancak belli bir temel değer, ülkeden ülkeye farklı cephelerden, farklı vurgularla çok

farklı anlamlarda ele alınabilmektedir. Hizmet her ne kadar yaygın benimsenen bir değerse

de her ülkenin benimsediği ilkelerde bu değerin teknik hizmetleri de güçlü bir ifade ile

kapsayan biçimde ele alınmış olduğunu düşünmek çok iyimser bir yaklaşım olur. Bazı

durumlarda yalnızca kullanıcı ile etkileşim boyutunda davranışların ne olması gerektiği

vurgusu teknik hizmetler boyutunu yok sayabilmekte veya arka plana atabilmektedir. “İfade

Özgürlüğü ve İyi Kütüphaneciliğin İlkeleri” başlıklı belgede geçen “Kütüphaneler, kütüphane

materyali ve hizmetlerinin seçimi ve kullanılabilirliğini siyasi, ahlaki veya dini görüşler

doğrultusunda değil; profesyonel bakış açısıyla şekillenmesini temin eder” maddesindeki

kullanılabilirliğin şekillendirilmesi ifadesini teknik hizmetler çalışmalarıyla bağdaşık

düşünmek mümkündür (İfade özgürlüğü…)2.

Ülkemizde benimsemiş olduğumuz ilkelerden “Mesleki politika ve standartların

geliştirilmesinde ve uygulanmasında etkin çaba harcarlar” ve “Doğru ve yeterli bilgiyi

zamanında sunarak, görevini mesleğe değer katacak biçimde gerçekleştirirler” ilkeleri teknik

hizmetleri de kapsar biçimde yorumlanabilir, ancak güçlü bir vurgu yapılmış olduğu

söylenemez. IFLA ilkelerinden “Tarafsızlık, dürüstlük ve mesleki beceriler” başlığı altında

Kütüphaneciler ve diğer bilgi hizmetleri alanı çalışanları, koleksiyon, erişim

ve hizmetler açısından, tarafsızlıkla, herhangi bir etki altında kalmaksızın

hareket etmeyi kararlılıkla üstlenirler. Dengeli koleksiyonlar oluşturmaya

çabalar, adil hizmet politikaları uygular, kişisel kanaatlerinin mesleki

sorumluluklarını yerine getirmelerini engellemesinden kaçınır, yozlaşma ile

mücadele eder ve mesleki mükemmeliyete ulaşma yönünde en yüksek

standartları hedeflerler,

şeklinde açıklanan ilkenin ise biraz daha net bir ifade ile teknik hizmetleri de kapsadığı

söylenebilir.

2 Orijinal belgenin başlığı “Principles of freedom of expression and good librarianship” olup IFLA FAIFE,

International Federation of Library Associations, Free Access to Information and Freedom of Expression =

Uluslararası Kütüphane Dernekleri Federasyonu Bilgi Edinme Özgürlüğü ve Düşünce Özgürlüğü Grubu

tarafından hazırlanmıştır.

8

Literatürü incelediğimizde, güçlü bir şekilde öne çıkmasa da, ilkeler genel anlamda

tartışılırken teknik hizmetler boyutuna değinildiği durumlar olduğunu; bazı yazarların ise

konuyu bağımsız olarak ele aldıkları görülmektedir. Yılmaz (2009, s. 4) “Bilgi ve Belge

Yönetiminde (Kütüphanecilikte) Etik: Kuramsal Bir Yaklaşım” başlıklı sempozyum

bildirisinde konuyu şöyle özetlemiştir: “Kataloglama-sınıflama ve indeksleme gibi teknik

işlemlerin gerçekleştirildiği bilginin düzenlenmesi aşamasında da bazı etik sorunlar

yaşanabilmektedir. Bilgi erişim ilkesini doğrudan ilgilendiren ve sansürcü bir niyetle bilgi

kaynaklarına yanlış konu numaraları vermek, sınıflama (konu numarası verme) işlemini

özellikle bazı kaynaklar için bilinçlice geciktirmek ve hatta hiç yapmamak, teknik işlemleri

bitirilen materyalleri rafta yanlış yere yerleştirmek ve kütüphaneler arasında işbirliği

temelinde geliştirilen ortak toplu kataloglara katkıda bulunmama -hep yararlanıcı konumunda

bulunmak gibi durumlar bu aşamaya ilişkin etik sorunlar anlamına gelmektedir”.

Hoffmann (2009, s. 639) “Meeting Users’ Needs in Cataloging: What is the Right

Thing to Do?” başlıklı, kullanıcıların kataloglarla ilgili ihtiyaçları açısından ne yapmanın

doğru olacağını sorguladığı makalesinde, katalog kayıtlarının yerel kullanıcıların

gereksinimleri doğrultusunda düzenlenmesi gerektiği hususuna dikkatleri çekmeye

çalışmıştır. Hoffmann’a göre kullanıcı odaklı olmaktan söz ederken kayıtların onların

gereksinimlerini karşılayıcı biçimde düzenlenebilmesi açısından bir çaba gösterilmiyorsa

dürüst davranılmıyor demektir. Katalogcuların, kullanıcının gereksinimin ne olduğunu

bilmediklerini belirten yazar, kataloglama alanındaki araştırma ve uygulamalarda kullanıcıya

odaklanarak nasıl daha fazla yardımcı olunabileceğinin yollarını bulmak gerektiği

görüşündedir.

Bair (2005, s. 23-24), “Toward a Code of Ethics for Cataloging” başlıklı makalesinde

Amerikan Kütüphaneciler Derneği’nin etik ilkelerinin çok genel mahiyette olduğunu ve

kataloglama alanının kendine özel etik ilkelere ihtiyacı olduğu görüşünü öne sürmüştür. 1908

9

yılından bu yana kataloglamada uluslararası standartlar kullanılmaktadır. Kataloglamada

erişim uçlarının neler olacağının belirlenmesi ve adlandırma katalogcuya büyük bir

sorumluluk yüklemektedir. Katalogcular yalnız katı kurallara bağlı bir kodlama yapmaz, aynı

zamanda içerikle ilgili akılcı kurallar da üretirler. Olson, bir kaynağın neye dair olduğuna ad

koymak yetkisine sahip olmaya “adlandırma gücü” demiştir. Katalogcu konuları nasıl

sunacağına karar verir ve böylece (a) erişimi, (b) bir kaynağın içindeki bilgilerin kullanımını

ve (c) kataloglanan belgelerden elde edilecek bilgiyi etkiler. Kataloglanan kaynakları temsil

eden kayıtların giderek daha çok kültürler arasında ve küresel ölçekte paylaşıldığına 1998

yılında dikkat çekmiş olan Olson, kendi kütüphanemiz için bir adlandırma yaparken bunu

dünya için de yapmış oluyoruz demiştir (Bair, 2005, s. 15-16). Tanımlama, konu analizi,

sınıflandırma ve otorite kontrolünün güçlü adlandırma ve etiketleme sürecinin parçaları

olduğunu ifade eden Morville, “etiketler kadar etkileyici az şey vardır, onlarla tamamen

çevrelenmiş durumdayız ve çoğunlukla etkileri görünmezdir. Onlar yalnızca zarar verdikleri

insanlar tarafından görülürler” tespitini yapmıştır (Bair, 2005, s. 19)

Genel bilgilere ve kamuoyunda oluşmuş genel kanılara dayalı olarak geliştirilmiş konu

başlıkları ve sınıflandırma sistemlerini kullanmanın etiği üzerinde duran bazı yazarların

çalışmaları, çoğunluk tarafından bu tür başlıklara Batılı, Hristiyan, beyaz ve erkek görüşünü

yansıtan varsayımlar olarak bakıldığı sonucunu ortaya koymuştur. Olson, uygulamalarımızın

temelini oluşturan bu varsayımların, hâkim kültür dışında kalan konular ve toplumda

marjinalize edilmiş gruplar hakkındaki bilgilere erişimi oransız şekilde etkilemekte olduğu

görüşündedir (Bair, 2005, s. 19).

Bair, Kongre Kütüphanesi tarafından oluşturulmuş kayıtların küresel çapta ve giderek

artan oranda kullanılıyor olması nedeniyle hatalı ya da taraflı kayıtların zararının da o oranda

arttığına dikkat çekmiş ve Beghtol ve Buchanan’ın “Egemenlik kurmanın kataloglama ve

10

sınıflandırma uygulamalarında gömülü sinsi biçimi” ifadesine de yer vermiştir (Bair, 2005, s.

19).

Aranılan bilgiye erişilmesine engel teşkil eden her bir etkenin etik açıdan sorumluluk

yarattığı ve bu olumsuz etkenlerin giderilmesi gerektiği açıktır. Farklı yazılışları nedeniyle

alfabesi farklı ülkelerin yazarlarına erişimde karşılaşılan güçlükler, ehil olmayan kişilere

kopya kataloglama yoluyla hazırlattırılan kayıtların OCLC gibi kütüphanelerin birbirlerinin

kayıtlarından yararlandığı ortak platformlarda kontrol edilmeden paylaşılması gibi

katalogların kalitelerinin düşmesine yol açan her bir etkenin etik bir boyutu söz konusudur.

Bair, kataloglamaya özel etik ilkeler belirlenirken James Moor’un adil sonuççuluk etik kuramı

ve J. J. Britz’in düşünce özgürlüğü ve fikri mülkiyetle ilgili etik sorunlar konusundaki

düşüncelerinden yararlanılabileceği kanısındadır. Hazırladığı on madde içeren taslak ilkelerin

girişinde Bair katalogcuların, edimleri ile giderek küreselleşen bir kullanıcı kitlesine yardımcı

olmak ya da zarar vermek potansiyeli taşıyan özel bilgi ve becerilere sahip bilgi uzmanları

olduklarını vurgulamıştır. İlkeler özetle,

kataloglamayı ağırdan alarak erişimi geciktirmemek;

kodları, konu başlıklarını, otorite dizinlerini tarafsız, doğru oluşturmak, güncel

tutmak ve doğru kullanmak;

kopya kataloglamada kontrolleri ihmal etmemek;

paylaşılan veritabanlarında fark edilen hataları raporlamak, düzeltmek;

kataloglamayı ayrıntılı olarak tam düzeyde yapmak;

dil veya konu bilgisi eksikliği durumunda bilenden yardım alarak yanlış veya

hatalı olabilecek kayıtlar yaratmaktan kaçınmak ve

kendini sürekli geliştirmek gibi hususları içermektedir (Bair, 2005, s. 23).

11

Önerilen bu ilkeler arka planda yürütülen teknik hizmetlerde de etik ilkelere uyma konusunda

özenli olma gereğini açık biçimde ortaya koymaktadır.

Etik İlkelerin Uygulanmasında Karşılaşılabilen Zorluklar

Etik ilkelerin uygulanması konusunda özenli olunabilir, ama bu özen ne ölçüde sonuç verir,

her zaman bir sonuç verir mi? Sadece erişimin aksamaması açısından kataloglanacak

materyallerin biriktirilmemesi ilkesi bile, etik ilkelerin uygulanmasında karşılaşılan

zorlukların düşünebileceğimizden fazlası ile gün be gün karşımıza çıktığının çok basit bir

örneğini oluşturmaktadır. Kütüphanelerimizin kapısından giren kaynakları ne kadar sürede

kullanıcılarla buluşturabiliyoruz, kabul edilebilir süre ne olmalıdır sorusunun yanıtı yönetsel

bir karar konusu olmakla birlikte etik bir boyut da taşımaktadır.

Durkheim (1986, s. 22) “hiçbir sosyal faaliyet yoktur ki, kendine mahsus bir ahlak

disiplinine ihtiyaç göstermesin” sözleriyle etik ilkelerin gerekliliğini dile getirirken “Ferdin

menfaatleri üyesi bulunduğu gurubun menfaatleri değildir. Hatta çok zaman birincilerle

ikinciler arasında gerçek bir çarpışma vardır” şeklinde güçlü bir ifade ile çelişkilere işaret

etmiştir.

Amerikan Kütüphaneciler Derneği web sitesi Etik Kuralları sayfasındaki giriş metninde

değerlerin çelişik olması halinde etik ikilemler doğar ifadesi göze çarpmaktadır (Code of

Ethics).

Wilkinson (2013, s.1) ahlaki ikilemlerin kaçınılmaz olduğunu ve kütüphanecilerin

benimsedikleri ilkelerin, belirli bir durumla karşılaşıldığında ne yapılması gerektiği

konusunda çözüm sunmaktan uzak olduklarını ifade etmiştir. Özellikle referans hizmetlerini

konu alan makalesinde Wilkinson, ilkelilik ile bu durumun üstesinden gelmeyi önermiştir.

12

Atkin (2012, s. 253), Kanada Kütüphaneciler Derneği Etik Kuralları ve Düşünce

Özgürlüğü Bildirimi açısından, Kanada İçtihat hukukunun kendini serbestçe ifade etme

konusundaki sınırlamalarını gözden geçirdiği makalesinde çocuk pornografisi, müstehcenlik,

karalama, nefret propagandası gibi konuları ele almıştır. İkilem oluşması halinde hukukta

orantılılık ilkesinin esas olduğunu belirten yazar, bazı davaları örnekleyerek liberal

demokratik bir toplumda sahip olunan kişisel özgürlüklerle, bu özgürlüklerin topluma zarar

verecek noktaya gelmemesi açısından konulan sınırların çok hassas bir dengesi olduğunu ve

doğabilecek çelişik durumları bilgi profesyonellerinin dikkatle irdeleyip tartması gerektiğine

dikkatleri çekmiştir.

11 Eylül olaylarının ardından ABD’de uygulanmaya başlanan Yurtseverlik Yasası’nın

kullanıcıların kişisel bilgilerinin istendiği noktada Federal Devlet’le paylaşılması gereği Matz

(2008) gibi bazı yazarların ele aldığı üzere bir hayli tartışma yaratmıştır.

Etik biliminin eleştirel bakışı ile bireysel ahlak ilintisini irdeleyen Yılmaz (Yılmaz, 2012,

s. 766-7), çoğu meslek elemanı tarafından yürekten benimsenmesi beklenebilecek

ilkelerimizin “Doğru ve yeterli bilgiyi zamanında sunarak, görevini mesleğe değer katacak

biçimde gerçekleştirirler” şeklinde ifade edilmiş olan 5. Maddesi’ni şöyle sorgulamaktadır:

Nitelik açısından açık uçlu sorulara yönelik doğru / tam bir cevabın var olması

mümkün müdür? Hangi noktada bir cevap, doğru ve tamdır? Ve bu noktayı

kütüphaneci nasıl bilecektir? Tüm bu sorulara cevap vermek, kişiden kişiye değişebilir

ve bu sorulara verilen cevapların yanlış ya da doğru olduğunu iddia etmek, tamamen

sorulara cevap verecek kütüphanecilerin dünya görüşünü ve hayat felsefesini

yansıtacaktır. Bu yüzden ahlaki açıdan iyi ve kötü ya da doğru ve yanlış, tamamen

göreceli olup kişiden kişiye değişebilir.

Verilen örnekler,

13

kaynak yetersizliği nedeniyle istenilen düzeyde hizmet sunulamamasından dolayı

etik ilkelere uyulamaması,

çelişik değerlerin yarattığı ikilemlerden kaynaklanan tercih yapma gereği,

ilkelerle yasal gerekliliklerin çatışması,

kişisel çıkar veya düşüncelerimizle ilkelerin uyuşmaması

gibi çeşitli nedenlerle ilkeleri uygulamakta güçlük çekilebileceği veya uygulanamayacağı

durumlar olabildiğini sergilemektedir. Bair’in teknik hizmetler için önerilerine dönecek

olursak,

dil ya da konu alanının yeterince bilinmemesi,

yol gösterecek bilen birinin bulunamaması,

eldeki bilgilerle yanlış yorumlar yapılması,

genelgeçer bilgilerin ön yargılı, yanıltıcı olması

gibi çeşitli olasılıkları eklemek mümkündür. Belki de Kongre Kütüphanesi’nin kullandığı

“Soykırım—Türkiye” veya bazı kütüphanelerimizin kullandığı “Ermeni soykırımı” konu

başlıkları böyle bir yanılsamanın dikkate alınmaya değer sonuçlar doğuran bir örneği olabilir.

Bildirinin bundan sonraki bölümünde bu olasılık incelenecektir.

Osmanlı Ermenileri ve Sevk Ve İskân Kanunu (1915) Uygulaması

Kafkaslar ve Doğu Anadolu Bölgesinin eski yerleşimcilerinden olan Ermeniler tarihleri

boyunca kısa sürelerle egemen olmuş, daha çok büyük ülkelerin korumasında varlıklarını

sürdürmüşlerdir. 1000’li yıllarda Türkler Anadolu’ya geldiğinde, düşüş dönemini yaşayan ve

kendilerinden kilisesine bağlanmalarını isteyen Bizans Devleti ile bağlarından artık mutlu

olmayan Ermeniler Türkleri hoş karşılamışlar ve iyi ilişkiler 1700’lerin sonlarına doğru

14

sanayileşmeye yönelik süreçte milliyetçiliğin yükselmeye başladığı, Osmanlı

İmparatorluğu’nun düşüşe geçtiği günlere kadar sürmüştür (de Maleville, 1998, s.21-24).

Şimşir (2005, s. 11-14), sorunların başlangıcını Emre Kongar gibi 1774 yılında

Ruslarla imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması’na dayandırır. Bu antlaşma ile Osmanlı

Devleti, Osmanlı Hristiyanlarının dinlerini ve kiliselerini koruyacağı yolunda Rusya’ya

güvence vermiştir. Bu taviz, yabancı bir devleti kendi içişlerine karıştırma anlamını taşıyordu.

Kapitülasyonların sağladığı avantajlarla yetinmeyen İngiltere de 1856 yılında Kırım

Savaşı’nın ardından aynı tarafta çarpıştığımız halde Paris Barış Antlaşması ile ayni tavizi

kendisi için sağlamıştır. 1820’lerden itibaren gelmeye başlayan misyonerlerin eğitim

programlarının ve Balkanlardaki bağımsızlık hareketlerinin Ermenileri etkilememesi olası

değildi. Ermenilerin Türklerden daha büyük bir refah içinde yaşadıklarına, örneğin 1868

yılında İngiltere’nin Trabzon Konsolosu olarak görev yapan Palgrave tarafından hazırlanan

bir raporda yer verilmiştir (Şimşir, 1986, s. 50). Ancak, özerklik veya bağımsızlık kazanma

arzusu ile Taşnaksutyun, Hınçakyan ve diğer bazı örgütlenmelere dâhil olan Ermeniler

1890’ların başından itibaren isyanlar çıkararak Batılı devletlerin Balkanlarda olduğu gibi

müdahale etmesi için vesile yaratma çabasına girişmişlerdir. De Malville (1998, s. 24)’in

tanımıyla “Adana’dan Trabzon’a kadar, üç denizde kıyısı olan ve Baku’ya kadar uzanan dev

bir Ermenistan” kurabilmenin hayalini kurmaya başlamışlardı.

Ne var ki, en yoğun bulundukları doğu vilayetlerinde bile nüfus oranları Rus

kaynaklarına göre yüzde 20 (Perinçek, 2012, s.76) Batı kaynaklarına göre yüzde 30 (Aslan,

2012) idi. Sarınay’ın arşiv belgelerine dayanarak yaptığı tespitlere göre 1890-1914 yılları

arasında Doğu Anadolu’dan Akdeniz’e, Orta Anadolu’dan İstanbul’a dek uzanan bölgelerde

40’dan fazla isyan çıkarmış ve terör olayı yaratmışlardır. Terörü seçmelerinin bir nedeni

Türk-Müslüman çoğunluğu katlederek veya göçe zorlayarak bölgede çoğunluğa geçmeyi

amaçlamalarıdır (Sarınay, 2012, s. 202). Komitacı denilen bu politize olmuş Ermeniler Rus

15

pasaportu da alıyor, Rusya’dan aldıkları silahları depoluyorlardı. Osmanlı Devleti 1. Dünya

Savaşı’na girme kararı verdiği andan itibaren savaşlar süresince 200.000 kadar Ermeni

gönüllü birliklere kaydolarak Rus ordusuna ve diğer müttefik ordularına katıldılar (Armenia

and, 1922). Güçlerini çeşitli cephelere dağıtmak zorunda kalan Osmanlı ordusunun,

cephelerde zayıf düşmesi için çıkarılan sistematik isyanlar ve düşmanla işbirliği ile lojistik

güzergâhlarda sabotajların tüm çabalara rağmen sonu alınamıyordu. Sarıkamış’ta oynadıkları

rol ve Van İsyanı’nın ardından 27 Nisan tarihinde Bab-ı Ali’ye ve bazı resmi kurumlara

bombalı saldırı yapılacağı ihbarı üzerine 24 Nisan tarihinde parti üyesi Ermeniler

tutuklanarak, örgütleri kapatılmıştır.

Bu tedbirin de yeterli olmadığı görülünce 27 Mayıs 1915 tarihinde Sevk ve İskân

Kanunu’nun çıkarılması kaçınılmaz olmuştur. Ermenilerin 27 Mayıs tarihini değil de 24

Nisan tarihini başlangıç almaları anma törenlerinin aslında bağımsız bir devlet kurma

ülküsünün gerçekleşmesinin önünün kesilmesi bağlamında yapıldığı düşüncesini akla

getirmektedir. Tehcir, cephe arkasını ve lojistik güzergâhları güvence altına almak ve

isyanları ve düşmanla işbirliğini, istihbarat çalışmalarını sonlandırmaya yönelikti. Devlet

hizmetinde çalışanlar, daha çok Doğu Anadolu’da yaşayan Gregoryenler dışında kalan

Protestan ve Katolik Ermeniler, nüfusa oranları itibariyle tehdit teşkil etmedikleri kanaatine

varılan Aydın, Kastamonu, Antalya gibi çeşitli illerin Ermenilerini kapsamak üzere 120.000’i

İstanbul’dan olmak üzere 284.000 Ermeni tehcir edilmemiştir (Çiçek, t.y., s. 158). 300.000

dolayında Ermeni kendi kararları ile Rusya ve Iran’a geçmişlerdir. ABD arşiv belgelerinde de

yer aldığı üzere 486.000 kişi güney illerine tehcir kapsamında varmışlardır (Halaçoğlu, t.y. s.

23).

Tehcir, açlık ve salgın hastalıkların kol gezdiği bir ortamda çok zor bir yolculuğa

çıkmak demekti. Anadolu asker kaçağı ve eşkıya ile doluydu. Bunlar yetmezmiş gibi, yılların

isyanları ve düşmanla işbirliği yapmaları nedeniyle Ermenilere karşı bilenmiş olup koruma

16

görevi verilen kamu görevlilerinden, görevlerini yerine getirmek bir yana, intikam almak

isteyenler bile mevcuttu. Görevini yerine getirmemek ya da kötüye kullanmak suçundan 1915

yılında 20 kişi idama mahkûm edilmiş, Talat Paşa’nın hazırladığı bir rapora dayalı olarak

Mart-Nisan 1916’da 1673 kişi mahkemeye sevk edilmiş ve suçlu bulunanlara gerekli cezalar

verilmiştir. (Tacar ve Gauin, 2012, s.828). Halaçoğlu’na göre Meskene ve Dersim’de

kayıpları binlerle sayılacak türden iki ciddi saldırı olmuştur (Halaçoğlu, 2002, s.83). Açlık ve

salgınlardan ölümler Müslüman halkın ve hatta Osmanlı Ordusunda savaşmakta olan

askerlerin de paylaştığı bir yazgı idi ve çoğu ölümlerin nedeni bu ortak yazgıdır. McCarthy,

Toynbee gibi bazı Batılı bilim adamlarının görüşü, herhangi bir nedenle yaşamını yitiren

Ermenilerin sayısının 600.000 dolayında olduğu yönündedir (Halaçoğlu, t.y., s.19).

Zaman içinde, soykırım iddiaları, Türkler için yeniden varoluş anlamı taşıyan,

Bağımsızlık Savaşı yıllarını da kapsamak ve Bağımsızlık Savaşı lideri Mustafa Kemal

Atatürk’ün de suçlanmasına varmak üzere 1915-1923 yılları arasındaki 9 yıla yayılmış ve bu

çok tartışmalı sayılar bir şekilde 1,5 milyona yükselmiştir. Sayılar tartışmaya açılınca Süryani

ve Nasturilerin de hesaba katılması gerektiği öne sürülmektedir. Ancak onların nüfusları zaten

azdı ve Nasturiler Ruslarla işbirliği yapıp savaşı kaybedince büyük bölümü kendi iradeleri ile

Ruslarla birlikte gitmişlerdir (Yılmaz, 2013, s.235).

Türkiye cephesinden bakıldığında böyle bir tablo görülürken soykırım iddiacıları Van

İsyanı’nın ve diğer isyanların aslında pek de tehdit oluşturmadığını, gönüllü birliklere

yazılanların sayısının az olduğunu, İttihat ve Terakki Partisi’nin aslında çok önceden

Ermenileri yok etme planı yapmış olduklarını ve isyanları bahane ettikleri savını öne

sürmektedirler (Erickson, 2008, s. 141). Rus Kafkas Ordusu Kurmay Başkanı Bolhovitinov

hazırladığı bir raporda (2009, s. 19) gönüllülerin oynadıkları rolün nicel olarak

ölçülemeyeceğini, katkılarının sayılarının üç katı değer taşıdığını belirtir ve cephe arkasında

sorun çıkarıp dikkat çekmek, kışlaları, depoları yok etmek, askeri lojistik malzemeleri ele

17

geçirmek gibi yollardan sağladıkları yararı över. Nitekim geçmişe bakıldığında, Ermeni

Delegasyonunun 1919 Paris Konferansı’nda önce savaşta kahramanlıklarını, müttefikleri nasıl

desteklediklerini raporlayarak ödül beklerken bunun mümkün olmayacağını anlayınca mağdur

rolünü seçtikleri ve kayıplarını öne sürmeye başladıkları görülür (Feigl, 1986, s. 102). 1918

yılında kurulan Ermenistan Cumhuriyeti’nin ilk Başbakanı Katchaznouni’nin “Taşnak

Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok” başlıklı raporu da çok açık bir itiraf mahiyetindedir (1923).

1. Dünya Savaşı’ndan Osmanlı Devleti’nin yenilgi ile çıkması üzerine İstanbul’u işgal

eden İngilizler, dört yıl boyunca Osmanlı Devleti’ni suçlayabilmek için belge aramış, çeşitli

bahanelerle 144 seçkin İttihat ve Terakki Partisi üst kademesinden Anadolu’da filizlenen

bağımsızlık mücadelesine katkı yapabilecek devlet adamı, idareci ve aydınları Malta’da

alıkoymuşlardır. Ancak dava açabilmek için geçerli olacak tek bir belge bile bulunamamıştır

(Tacar ve Gauin, 2012, s. 829; Gürkan, 2014, s. 92). Dadrian ve diğer soykırım iddiasını

savunan yazarların kanıt olarak öne sürdükleri Andonian tarafından yayılan Naim Bey

belgelerinin sahte olduğu tespit edilmiştir (Feigl, 1986, s. 84). Tehcirin soykırım mahiyetinde

olduğunu savlayan yazarlar işgal döneminde oluşturulmuş olan 1919-1920 askeri

mahkemeleri belgelerine de dayanırlar. Ancak kararlar dışında bu mahkemelerden ciddi bir

belge kalmamış olup, İngilizler, savaş suçlusu oldukları iddia edilen Osmanlı yetkililerinin

Malta'da yargılanmaları için kanıt ararken, 1919-1920 Osmanlı askeri mahkemelerine sunulan

delilleri değerlendirmeye almayı hiçbir şekilde düşünmemişlerdir (Lewy, 2005). Soykırım

uyguladığı iddia edilen Teşkilat-ı Mahsusa’nın farklı amaçlarla farklı alanlarda çalıştığı

Stoddart adlı araştırmacı tarafından tespit edilmiş, diğer bir araştırmacı olan Dyer ise bu

iddiaları dedikodu olarak nitelemiştir ( Lewy, 2005).

Geçerli hiçbir dayanağı olmadığı halde, “kanıtlanmış tarihi bir gerçektir” söylemiyle

yürütülen soykırım iddialarını savunucu yaklaşımlara mesafeli duruşla nesnel bir yaklaşımı

18

gerekli kılan diğer bir husus bazı mahkeme kararlarıdır. Özellikle üç mahkeme kararı önem

taşımaktadır (Palabıyık, 2014) :

1) Avrupa Toplulukları İlk Derece Mahkemesi’nin 2003 tarihli kararı: Krikorianlar,

Avrupa Parlamentosu’nun soykırımı tanıyan 1987 tarihli kararına dayanarak Avrupa

Birliği’nin Türkiye ile üyelik için müzakereleri başlatmaması gerektiği iddiası ile dava

açmışlardır. Bu davada Mahkemenin “Parlamento kararları siyasi kararlardır,

kesinlikle hukuki sonuç doğurmazlar, çünkü geri alınabilir, değiştirilebilir metinlerdir”

gerekçesi ile iddiaları reddetmesi 20 ülkede alınan parlamento kararlarının

önemsenecek bir yanı olmadığını ortaya koymuştur.

2) Fransa Anayasa Konseyi’nin 2012 tarihli kararı: Mahkeme, Parlamento’nun, 2001

yılında çıkarılan Ermeni Soykırımı’nı tanıyan bir cümlelik kanuna dayalı olarak

soykırımı inkâr edenlerin cezalandırılması hükmünü getirecek yasayı, düşünce

özgürlüğüne aykırı olması bir yana; kanunların normatif olmaları gerekirken 2001

yasası bu özelliği taşımadığından geçerliliğinin tartışmalı olması nedeniyle de

reddetmiştir.

3) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 17 Aralık 2013 tarihli Doğu Perinçek’in

soykırımı inkâr ettiği için kendisini cezalandıran İsviçre’ye karşı açtığı davanın ilk

aşamada İsviçre aleyhine sonuçlanması: Karar üç temel unsuru vurgulamaktadır;

a. Soykırım hukuki bir kavramdır, tanımlanması çok zordur, kesin kanıtlara

gereksinim vardır.

b. 190’ı aşkın ülkeden 20’sinin parlamentoları soykırımı tanımıştır. Uluslararası

bir oydaşma yoktur.

19

c. 1915 ve izleyen yıllarda Osmanlı topraklarında yaşananlar Yahudi

soykırımından farklıdır3. Yahudi Soykırımı kanıtlanmıştır. Ermeni olaylarının

kesin kanıtları yoktur. İsviçre’nin temyiz başvurusunun nasıl sonuçlanacağı

bilinmemekle birlikte bu karar her halükârda önem taşımaktadır.

Hukuki zeminde suçlama yapılması olanağı olmadığından olay politik zemine

kaydırılmıştır. Soykırım iddialarına katılmayan kesimlerin bile, yeniden yerleştirme Osmanlı

Devletinin eyaletleri arasında yapıldığı ve “relocation” sözcüğü kullanılması gerektiği halde

sınır dışı etme anlamına gelen “deportation” sözcüğünü kullanmaları, Ermenilerin iddiaları

doğrultusunda örneğin “1.5 milyon kişi ölmüştür” gibi net bir ifadenin ardından Türk

görüşünün, aynı kesin ifade tarzı kullanılmayarak “Türklerin görüşüne göre” diye başlayan

cümlelerle ifade edilmesi, “şeytan ayrıntıda gizlidir” sözünü yabana atmamak gerektiğinin ve

psikolojik olarak bir soykırım olduğu kanısının günümüzde hala nasıl beslendiğinin çok basit

örnekleridir. Savaş yılları boyunca yürütülen propaganda savaşının izlerinin de derin bir

şekilde yerleşmiş olmasının avantajı ile Batı dünyasında, adeta tartışmasız bir şekilde Osmanlı

Türklerinin Anadolu Ermenilerine soykırım uyguladığı bir gerçekmiş gibi özümsenmiş

görünmektedir.

Bu noktada, Bair’in makalesinde aktardığı, Olson’ın genel bilgiler ve kanılar

çerçevesinde belirlenen konu başlıkları ile ilgili eleştirilerini anımsayabiliriz. Ancak konu

başlıklarını ele almadan önce propaganda savaşı ve savaş sonrasına nasıl yansıma yapabildiği

konusuna da kısaca değinmekte yarar vardır.

3 Orta Doğu Uzmanı ünlü tarihçi Bernard Lewis, 2002 yılında verdiği bir konferansın ardından sorulan bir

soruyu şöyle yanıtlamıştır: “Yahudi soykırımı ile [tehcir arasında] bir paralellik kurulabilmesi için Almanya’daki

Yahudilerin Alman devletine karşı düşmanla işbirliği yaparak silahlı isyan düzenlediklerini, Hamburg ve

Berlin’in kararın dışında tutulduğunu ve devlet hizmetinde çalışanların da muaf tutulduğunu varsaymanız

gerekir. Ayrıca karar yalnızca Almanya sınırları içinde uygulanmış olup Polonya’ya gidenlerin Polonyalı

Yahudiler tarafından karşılanarak koruma altına alınmış olmaları gerekirdi.”

(http://armenianholocaustmystory.blogspot.com.tr/2012/11/bernard-lewis-compares-armenian.html)

20

Propaganda Savaşı, Yansımaları ve Yüzleşme Gereği

Ülkemizde savaş yıllarının efsanesi olan yeşil cübbeliyi bize kara mizah örneği denebilecek

bir yaklaşımla, Türkçeye Doğudaki Sır ve Yeşil Kaftan adları ile kazandırılmış olan

Greenmantle adlı casusluk romanında işleyen İngiliz roman yazarı John Buchan, I. Dünya

Savaşı yıllarında aynı zamanda istihbarat görevlisi olarak çalışmıştır. Buchan’a göre

istihbaratçılık yapmanın ödülü savaş meydanında değil, insanların kafasında kazanılır –

düşmanın, bitaraf kişilerin ve özellikle kendi halkınızın kafasında. Gözden geçirdiği savaş

tarihi kitabının önsözünde “Bir çatışma durumunda insanların psikolojisi öncelikli önem

taşıyan bir ögedir; düşüncelerin şekil değiştirmesi, halkın moralindeki iniş çıkışlar, bir

muharebe ya da bir politika belgesi kadar ağırlık taşıyan tarihi gerçeklerdir” demiştir

(Strachan, 2009, s. 305-6). 1933 yılında yazdığı A Prince of the Captivity adlı romanının

başlangıcında ise savaş yeni bitmiştir ve iki kulüp üyesi savaş için şöyle demektedirler:

“yarattığı büyük problem ekonomik değil psikolojik, insanların düşüncelerinin yeniden nasıl

bir dengeye oturtulabileceği” (Strachan, 2009, s. 316).

Buchan ile zamanın İngiltere Başbakanı olan Lloyd George’un propaganda

anlayışlarını karşılaştırarak aradaki farkları vurgulayan Strachan, Buchan için şöyle demiştir:

“ Tabii ki, o da savaş zamanında gizli bilginin sansürlenmesi gerektiğinin ayırdındaydı; …

ama “halka gerçek diye uydurma şeyler söylemek uygarlığı kurtarmak değil baltalamaktır”

(Strachan, 2009, s. 324). İngiltere’nin iç politikası bağlamında söylenen ve ayrıntıları

konumuzun dışında kalan bu ifadeler bu bildiri çerçevesinde bir tek açıdan önem taşıyor:

savaş ortamında gerçekliğin yitip gittiği, ülke çıkarları açısından söylenmesi gerektiği

düşünülen şeylerin söylendiği ve savaş bitince gerçeklere dönmenin kolay olmadığı ve bazen

de hiç dönülemediği.

Hiç kuşkusuz, propaganda savaşı çerçevesinde bazı gerçeklerin sansürlenmesi, bazı

durumların olduğundan farklı yansıtılması İngiltere’ye özgü bir durum değildir. 11 Eylül

21

olayının ardından 2001 yılında ABD’de çıkarılan ve 2007 yılında kalıcılık kazanan Amerikan

Yurtseverlik Yasası’nı çelişen değerler açısından inceleyen Matz (2007, s. 70), Amerikan

tarihinde yurttaşlık haklarını tehlikeye sokan olayların bir hayli olduğunu belirtir ve örnekler

verir. Konuyla ilgili bir makalesinde Thur (2009, s. 437 - 438) ise, ABD’nin I. Dünya

Savaşından bugüne savaş dönemlerinde yurttaşlarının özgürlüklerini kısıtlama yoluna gittiğini

belirtir. 1914 yılında Amerikan basınında Ermeni propagandasının çok yoğunlaştığı günlerde

Büyükelçi olarak göreve başlayan Ahmet Rüstem Bey basın yolu ile karalamalara yanıt

vermek isteyince sözlerini geri alması, özür dilemesi istenmiş, bunu reddederek 3,5 ay gibi

kısa bir sürenin sonunda görevini bırakmak durumunda kalmıştır (Şimşir, 2006, s. 134).

ABD’de tüm ülkeye hâkim olan yurtseverlik ve hizmet ruhunu kütüphanecilerin de

benimsediği 1. Dünya Savaşı döneminde, bilgi akışını sınırlayan Casusluk Yasası (1917),

Düşmanla Ticaret Yasası ve Fesatçılık Yasası (1918) çıkarılmış ve kontrol ortamında sansür

ve korku ön plana çıkmıştır. Kimsenin hiçbir şeye karşı çıkma cesareti gösteremeyeceği bir

ortam doğmuştur.

O günlerde ABD’de yayınlanan gazeteler incelendiğinde Ermenilerin maruz kaldıkları

olumsuzluklar ve çektikleri acılara geniş yer verilir, yardım kampanyaları düzenlenirken

Müslüman halkın yaşadığı acılara ise neredeyse hiç yer verilmediği gözlemlenir. Tehcir

kapsamında Ermeni vatandaşlar güneye sevk edilirken, savaşın ayak seslerini duyan 700,000’i

aşkın Doğu Anadolu insanı da Anadolu içlerine doğru kendileri harekete geçmişlerdir. Devlet

desteğinden ve koruyuculuğundan yoksun bu kaçış hiç de kolay olmamıştır. Örneğin

Erzurum’u terk eden 500,000’e yakın kişiden 207,000 kadarı ne gittikleri yerde kalmış, ne de

geri dönmüş olup akıbetleri bilinmemektedir (Erzurum’un kara; Türkdoğan, 2006, s.127). Bu

insanların çektikleri Batı dünyasına hiç yansımamıştır, sanki yalnızca Ermeniler acı çekmiş

gibi bir algılama vardır. Amerikan Devlet Başkanı Wilson’un kendisinden Ermenilerin

desteklenmesini haklı çıkaracak raporlar beklediği Büyükelçi Morgenthau, Protestan bir

22

Ermeni olan Zenop Bezirciyan Zor’a giden Ermenilerin iş kurdukları ve hayatlarından

memnun olduklarını söylediğinde duyduğu şaşkınlığı güncesine not etmiştir (Halaçoğlu,

2007, s. 14). Morgenthau’nun resmi raporlarının propaganda savaşının bir parçası olduğunu

Lowry (1990) Büyükelçi hakkındaki kitabında ortaya koymuştur. Susan Khardalian’ın

Ninemin Dövmeleri belgeselini izleyenler ise Zor’a gönderilenlerin neredeyse hemen hepsinin

çölde yok olduğu gibi bir izlenime kapılabilirler (Aslan, 2012). Soykırımın çekilen acılar ve

ölen insan sayısı ile ilgisi yoktur ve yok etme niyeti taşınıp taşınmadığı ölçeğinde hukuki

kanıtlara dayalı olarak değerlendirme yapılması gerekir. Ama maalesef acılı hikâyeler, terimin

ne ifade ettiğinin farkında olmayan sıradan insanda bir şekilde soykırım çağrışımı

yapmaktadır. Her ne kadar 600.000 Ermeni’ye karşı 2,5 milyon Müslüman’ın öldüğü ve

McCarthy’nin ifadesi ile “kurbanlardan çok öldürenlerin telef olduğu garip bir soykırım”

(Sonyel, 2005, s. 203) söz konusu olsa da, bu iddia sürdürülmektedir.

ABD yönetiminin, savaş döneminde, politikalarına uymayan gerçeklerin

açıklanmasına ne kadar tahammülsüz olduğu 15 Mayıs 1919 günü İstiklal Harbi Gazetesi

(s.2)’nde yayınlanan şu haberle de örneklenebilir: “Türkleri savundu vazifeden alındı –

Amerikan Robert College Okulunun Müdürü Dr. Gates dostlarına veda etmiş ve İstanbul’dan

Paris’e hareket etmiştir. Geçenlerde Dr. Gates yaptığı bir konuşmada Türkleri savunmuş ve

“Ermeni mezalimi” konusunda iddiaların çok fazla büyütüldüğünü söylemişti. Öğrendiğimize

göre Ermeni cemaatinin bu sözleri protesto etmesinden ve Amerikalılar nezdinde teşebbüste

bulunmasından kısa zaman sonra Robert College Müdürü’nün vazifesine son verilmiş ve

kendisi Birleşik Amerika’ya geri çağrılmıştır.”

Dünya Savaşı yıllarında istihbaratçı olarak çalışan ünlü tarihçi Toynbee, o dönemde

yazdıkları ile ilgili olarak, Dışişleri Bakanlığı’nda çalışıyordum, verilen görevleri ifa ettim

ifadesini kullanmış olup bibliyografyasında da yer vermemiştir (Dr. Ozdemir’s…).

Ermenilerin kanıt olarak önemsedikleri, kısaca The Blue Book (Mavi Kitap) olarak anılan The

23

Treatment of Armenians in the Ottoman Empire, 1915-1916 başlıklı rapor bu kapsamdadır

(The Treatment… 1916). Gürün (1985, s. 44 - 53) Ermeni Dosyası adlı kitabında propaganda

konusuna ayırdığı bölümde Ponsoby’den şu alıntıya yer vermiştir: "Düşmanın kötülenmesi bir

vatan görevi sayılır." 1915 olaylarının Batı’da bilindik şekilde kabulü Jeremy Salt’a göre de

propaganda ile ilgilidir. O günlerin ölüm nedenlerini çatışma, kötü savaş koşulları, yetersiz

beslenme ve salgın hastalıklar olarak sıralayan Salt (2014, s. 16) şöyle der: “Standart tarih

anlatısında hiçbir zaman bahsedilmeyen ise aynı sebeplerden dolayı muhtemelen iki ila iki

buçuk milyon sivil Müslüman’ın ölmesiydi. Onlar, kendilerinden hiç bahsedilmeyen

hayaletlerdir; çünkü haber muhabirleri, konsoloslar ve misyonerler sadece Hristiyanların

çektiği acı ile ilgileniyorlardı. Ölen Müslümanlar sanki hiç var olmamışçasına tarihten yok

olup gittiler.”

Tehcir Konusunda Üniversite Kütüphanelerimizde Kullanılan Başlıklar

20. yüzyılın başlarında batıya hem mesafe, hem de kültür itibariyle uzak Doğu

Anadolu’da ne olup bittiğini tam olarak kavrama olanağı bulamamış Batı insanının, savaşta

karşı cephede olanla kendi dininden bir halkın karşıt görüşler savunduğu noktada, kendi

ülkesinin izlediği politikalar çerçevesine de uygun düşen bir söylemi, gerçek gibi algılayıp

benimsemesine şaşırmamak gerekir. O dönemde ABD Başkanı olan Wilson’un adıyla anılan

bir Ermenistan haritası Sevr haritasına da yansımıştır. ABD Lozan Anlaşmasını da kabul

etmemiştir. Ermeni diasporasının oldukça güçlü olduğu bu ülkede denk sayıda olmasa da bir

Türk topluluğu da vardır4 ve onları incitmek pahasına, yukarıda açıklanan geçmişin izinde bir

Ermeni soykırımının var olduğu düşüncesi yaygındır. Bu varsayıma dayalı çok sayıda yayın

mevcuttur. Böyle bir ortamda Kongre Kütüphanesi, bağlı bulunduğu ve hizmetinde olduğu

Amerikan Kongresi ve ABD yönetiminin resmi politikası doğrultusunda, “Ermeni soykırımı”

4 800.000 Ermeni Amerikan, 500.000 Türk Amerikan(Kaynak: Kara, M. A. (2014, Nisan 14). ABD ve Fransa

neden soykırım iddialarının arkasında. OdaTV. http://www.odatv.com/n.php?n=-abd-ve-fransa-neden-soykirim-

iddialarinin-arkasinda--1304141200

24

ifadesini kullanmamakla birlikte aşağı yukarı aynı anlama gelen savunmasız, masum insanları

toplu öldürme anlamı taşıyan katliam sözcüğünü benimseyerek “Ermeni katliamları” başlığını

dönem alt başlığı ile kullanmakta, ayrıca soykırım başlığını “Türkiye” coğrafi alt başlığı ile

kullanmaktadır. Kongre Kütüphanesi Konu Başlıkları tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de

yaygın bir kullanıma sahiptir. Dolayısıyla eğer başlıklar uyarlama yapılmadan olduğu gibi

kullanılıyorsa bu başlıklar da kullanılmaktadır. Az sayıda kütüphanemizin ise “Ermeni

soykırımı” başlığını kullandığı durumlara da rastlanabilmektedir.

Savaş dönemi propagandalarının yansımaları, doğdukları toprakları terk etmek zorunda

kalan diyasporanın acılı öyküleri, her yıl 24 Nisan’da yapılan gösteriler, anı kitapları, Ataöv

(2007, s. 82-84)’ün “Musa Dağın’nda 40 Gün” ve “Ararat” ile örneklediği roman ve film

türünden ilgi yaratan popüler kültür ürünleri, yoğun lobi çalışmaları gibi çeşitli etkenlerin

yanında, kütüphane kataloglarında Ermenilere soykırım uygulandığı düşüncesi yaratacak

türden başlıkların kullanılmasının bu noktaya gelinmesine ne kadar etkili olduğunu ölçme

olanağı pek yoktur. Ancak yüksek düzeyde olmasa bile hiç etki yapmadığı da düşünülemez.

Ülkemizde bile Doğu kökenli olup aileleri yaşanan acılardan pay aldığı için gerçeği

bilenler dışında bazı kesimler iddiaları kabul eğilimi göstermektedirler. Kimileri, giderek daha

da Batıya endeksli bir yaşam tarzı ve düşünce biçiminin hâkim olduğu toplum yapısı içinde,

konuya hakim olmadıklarından, bazen inkarcı olmayı ar meselesi yaparak, bu iddiaları

kabullenmeyi yeğlerken; diğer bir kesim ise, dedelerinin tanıklık ettiği, intikam alma veya

fırsatçılık gibi dürtülerle Ermenilere yapılan saldırıların hikâyelerini dinlemiş; bu tür yerel

düzeydeki olayların devlet düzeyinde bir halkı yok etme niyetine dayalı bir eylemle ilişkisinin

olmadığını ayırt edemediklerinden yaşanan olumsuzlukları soykırım olarak ifade etme

noktasına gelmiş kişilerden oluşmaktadır. Siyasi tercihleri nedeniyle soykırım iddiacılarını

destekleyici bir tavrı yeğleyenler de vardır.

25

Üniversite kütüphanelerimizin kataloglarında kullanılan başlıklar

TO-KAT Ulusal Toplu Kataloğu’nda araştırma kütüphaneleri kategorisinde konu başlığı

olarak taranan konuyla ilgili bazı genel nitelikteki başlıkların kaç kez kullanıldıklarını

gösteren döküm aşağıda sunulmuştur:

Başlık Kayıt

sayısı Başlık

Kayıt

sayısı

Armenian massacres, 1915-1923 435 Ermeni katliamları, 1915-1923 43

Armenian massacres, 1909 31 Ermeni katliamları, 1909 4

Armenian massacres, 1894-1896 39 Ermeni katliamları, 1894-1896 6

Ermeni katliamı, 1915-1923 219

Ermeni katliamı, 1909 16

Ermeni katliamı, 1894-1896 23

Armenian + insurgency 44 Ermeni isyanları 79

Armenian + relocation 98 Ermeniler + yeniden yerleştirme 36

Tehcir 155

Genocide--Turkey 112 Soykırım--Türkiye 57

Armenian atrocities 161 Ermeni mezalimi 399

Armenian genocide 35 Ermeni soykırımı 202

Armenian issue 94 Ermeni meselesi 694

Armenian question 2496 Ermeni sorunu 4413

İngilizce başlıklarda, veritabanlarından MARC kayıtları toplu çekilerek müdahale edilmeden

eklenen künyeleri ile kontrol dışı elektronik kitapları hesaba katmak gerekmektedir. Bir kitap

için birden fazla başlık kullanıldığı da anımsamakta yarar vardır. Insurgency ve Turkey

sözcüklerini konu başlıklarında içeren 371 kayıt çeşitli grupların isyanlarını kapsadığından

yukarıdaki tabloya dâhil edilmemiştir.

Düzenlenen ankette bu başlıklardan “Ermeni soykırımı” başlığı üzerinden gidilerek

öncelikle, konu başlığının kullanıldığı bir üniversite kütüphanesinde katalogcu olarak çalışan

meslek elemanları etik bir çelişki yaşamakta mıdırlar, bu başlık ne gibi nedenlerle

kullanılmaktadır, meslek elemanları bu konuda ne düşünmektedirler gibi soruların yanıtları

bulunmaya çalışılmıştır. Anket hazırlanırken az sayıda çoktan seçmeli ve diğer seçeneği

seçildiğinde yapılacak açıklamalarla açık uçlu nitelik taşıyan sorular yeğlenmiştir. Hipotezin

26

nicel anlamda kanıtlanması gibi bir kaygı güdülmeyip, böyle bir sorunun var olup olmadığını

ortaya koymak, algılama, davranış, duyuş ve tutumlarla ilgili olarak mesleki ilkelerin

uygulanmasını etkileyebilecek örnekler toplamak amacı güdülmüştür. Önce küçük bir gruba

uygulanan anket, geçerli sonuçlar vereceği kanısına varıldığı noktada yayınlanmıştır. Anketin

girişinde şöyle bir açıklama yer almaktaydı:

Anket, (a) konu başlığı atama karar yetkisine sahip olan görevliler, (b) diğer

bilgi hizmetleri çalışanları, (c) bilgi hizmetlerinden yararlananlar ve (d)

diğer ilgilenenler için ayrı ayrı bir kaç soru içermektedir. 1. soru ilk 3 grup

için ortaktır, bu soru dışında son üç grup için çoktan seçmeli birer soru

vardır. Ancak diğer seçeneğini yeğleyenler sondan bir önceki soruya inerek

açıklama yapmalıdırlar. Yetkililer kurum politikalarını ifade edecekleri

soruyu yanıtlamanın yanı sıra kişisel görüşlerini de bir sonraki soruda

yanıtlayabilirler. Hiç bir soru zorunlu olmayıp son soru ise tüm katılımcılar

içindir.

Kutup-l ve ÜNAK listelerinden duyurulan anket ayrıca yazarın “Ermeni Soykırımı:

Gerçek mi, Yersiz İddia mı?” adlı bloğunda da yer almıştır5. Anket formunu 73 kişi

doldurmuş, ayrıca 3 kişi e-posta ile görüş bildirmiştir. Değerlendirmeler 76 yanıt üzerinden

yapılmıştır. 2000 yılı öncesi ve sonrası kurulmuş üniversiteler ile vakıf ve devlet

üniversitelerinden gelen yanıtlar karşılaştırıldığında gruba özel karakteristik bir tavır farklılığı

görülmediğinden sonuçlar toplu olarak değerlendirilmiştir.

Kurumsal dağılım yüzdeleri Şekil 1’de görülmektedir. Diğer kurumlar arasında Milli

Kütüphane ve TBMM gibi ulusal önemli merkezlerimizin yanı sıra, Kongre Kütüphanesi yer

almakta olup az sayıda katılımcının kendi kütüphaneleri yerine kataloğundan veri aktarımı

yaptıkları kütüphaneleri belirttikleri anlaşılmaktadır. Kullanıcıların yararlandıkları bu

kütüphaneler de dağılımda yer almaktadır.

5 Blog adresi http://ermenisoykirimi-soykirim-zorunlugoc.blogspot.com’dir.

27

Şekil 1 Kurumsal Dağılım

Katılımcıların dağılımına ise Şekil 2’de yer verilmiş olup yüzde 49’u bir üniversite

kütüphanesinde konu başlığı verme yetkisine sahip olan meslek elemanları oluşturmaktadır.

Söz konusu başlık verme yetkisine sahip kişilerden % 25’i “Ermeni soykırımı” başlığını

kullanırken %24’ü kullanmamaktadır. Bu yetki sahiplerine % 38 oranındaki diğer bilgi

hizmetleri alanı çalışanları da eklendiğinde meslek grubundan yanıt verenlerin oranının %

87’yi bulduğu görülmektedir. Yalnızca kütüphane kullanıcısı veya birey olarak yanıt verenler

% 13 oranında kalmakla birlikte meslek elemanlarının neredeyse hepsi aynı zamanda

kütüphane kullanıcısı ve birey olarak da görüşlerini sunmuşlardır.

Şekil 2 Katılımcı dağılımı

0.0010.0020.0030.0040.0050.0060.0070.0080.0090.00

2000öncesi

%

2000sonrası

%

Tarihsiz%

Toplam%

Belirtilmemiş 18.42 18.42

Diğer kurumlar 7.89 7.89

Vakıf üniversitesi 7.89 14.47 0.00 22.37

Devlet üniversitesi 43.42 3.95 3.95 51.32

%

Başlığı kullanan

yetkili25%

Başlığı kullanmayan

yetkili24%

Meslekten38%

Kullanıcı9%

Birey4%

28

Kullanıcı olarak yanıt verenlerden beşi çeşitli üniversitelere mensuptur. Bir kişi arşiv

çalışanı olduğunu ifade etmiş, diğerleri kurum adı veya türü belirtmemişlerdir.

Üniversite kütüphanelerinin Konu Başlıkları Konusunda Politikaları

“Yetkili olarak söyleyebilirim ki, kurumsal politikamız çerçevesinde “Ermeni soykırımı /

Armenian genocide” konu başlığını kullanıyoruz, çünkü “ diye başlayarak seçenekler sunan

soruya yanıt verenlerin yarıya yakını yukarıda belirtildiği gibi diğer seçeneğini işaretleyip bu

başlığı kullanmadıklarını belirtenlerdir. Şekil 3’de sorunun amacı doğrultusunda başlığı

kullanarak nedenini açıklayanlar kendi aralarında oranlanmıştır. Diğer bir deyişle Şekil 3,

ankete katılanlardan başlığı kullanan yüzde 25 katılımcı arasındaki dağılımı yansıtmaktadır.

Şekil 3 Kurumsal politika

Grafikte görüldüğü gibi, tüm katılımcıların yüzde 25’ini oluşturan bu küçük grubun

içinde değişiklik yapmadan kopya kataloglama yapanlar yüzde 50 gibi yüksek bir orana

sahiptirler. Yüzde 33 oranında katılımcı, kütüphanelerinde Kongre Kütüphanesi konu

başlıklarını olduğu gibi kullandıklarını bildirmişlerdir. Bir kütüphaneden ise “üniversitemizde

1915 olaylarının soykırım olduğu görüşü benimsenmiş olduğundan bu görüş doğrultusunda

hareket ediyoruz” yanıtı gelmiştir. Söz konusu üniversitenin kataloğu ziyaret edildiğinde

LCSH Aynen33%

Türklere soykırım

11%

Kopya kataloglama

50%

Soykırımı kabul politikası

6%

29

LCSH listesini takip ettikleri görülmüştür. Aynı üniversiteden iki kişinin farklı seçenekleri

işaretlediği durumlar az da olsa görülmüştür.

Üniversiteler kamu hizmeti veren kuruluşlardır. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana,

hükümetlerden bağımsız olarak, Türkiye Cumhuriyeti devletinin politikası, tehcir kararı bir

insan grubunu yok etmek niyeti ile alınmayıp, Kafkas cephesinde cephe arkası güvenliğini

sağlama amacı güttüğünden soykırımın söz konusu olmadığı yönündedir6. Gerçeklikler,

farklı açılardan bakıldığında farklı görüntüler verirler. Bilimsel özerklik ortamında bir bilim

adamı araştırmasında kullandığı kaynaklara dayanarak yaşananlar soykırım mahiyetindedir

savını öne sürebilir, ama kamu hizmeti veren bir kütüphanenin söz konusu olaylar hakkında

yayınları kataloğunda “Ermeni soykırımı” ifadesi ile etiketlemesi daha farklı bir durumdur.

Eğer konu başlığının kullanılması soykırım olduğunun kabulü gibi algılanırsa bir kamu

kuruluşunun, üst kurumu olan devletin politikasına aykırı bir tutum sergilemesi gündeme gelir

ki bu da kamu etiğinde sadakat ve tutarlılık açısından aykırı bir durum yaratır. Dış ilişkiler

alanında hükümetler üstü ulusal politikalar söz konusu olduğundan; burada, belli bir dönem

hükümetine ait, belki bazen evrensel değerlere ters düşme riski açısından sorgulanabilir

mahiyetteki bir üst otoriteye körü körüne sadakatten daha farklı bir kamusal sorumluluk söz

konusudur. Kamu hizmeti veren bir kütüphanenin böyle bir uygulama yaparak devlet

politikası ile çelişmesi ve kurumsal politikanın üst kurumun politikası ile uyumsuzluğu etik

bir sorun olarak görülebilir. Nitekim bu bakış açısına sahip bir katılımcı şu yorumu yapmıştır:

“Türkiye Cumhuriyeti bu olayı tanımıyor ve soykırım yapmadık diyor, durum böyleyken

devletin herhangi bir kurumunun bu tabiri kullanması bana saçma geliyor. Devlet tüm

organlarıyla bütündür bir organın evet dediğine diğerinin hayır demesi saçma olur ki böyle

meselelerde çok dikkatli olunmalıdır.”

6 Uluç Gürkan tarafından yayınlarında açıklandığı üzere Malta yargılamaları ile ilgili İngiliz belgelerinin de

ortaya koyduğu üzere suçlamaları haklı çıkaracak hiçbir kanıt ve mahkeme kararının olmadığı yerde böyle ağır

bir suçun üstlenilmesi söz konusu değildir. Kaldı ki soykırım kavramı 1948’de belirlenmiştir, geriye dönük

işlemez (Malta Yargılamaları, 2014).

30

Bu soruyla ilgili yorum yapan diğer bir katılımcı da benzeri sorunların Dewey Onlu

Sınıflandırma sisteminde de mevcut olduğunu ifade etmiştir: “Dewey'in de evrensel bakış

açısıyla değil, kendi siyasi mülahazalarıyla düzenlendiği çok açıkken bizim, özellikle

kendimizle ilgili kısımlarda konu başlığı yahut tasnif numaralarını aynen kullanmamız çok

yanlış. Dewey'in İngilizce edisyonunda Türkiye'nin coğrafi olarak nasıl bölümlendirildiğini

bilenler kastımı daha iyi anlayacaklardır” diyen katılımcı, burada coğrafi bilgisizlik söz

konusu olamayacağına göre, ülkenin kendi kütüphanecilerinin kendi devlet kütüphanelerinde

başka bir ülkenin siyasi bakış açısını yansıtma durumuna düştüğünü belirtiyor.

Yüzde 11 oranında katılımcı, kütüphanelerinde başlığın, Ermenilerin Türklere yaptığı

soykırım anlamında kullanıldığını belirtmişlerdir. Toplu kataloglarda kayıtların birleştiği

günümüzde ayrı anlamlarda kullanılan aynı başlığın kullanıcılar tarafından nasıl algılanıyor

olabileceği düşündürücüdür. Kendi kütüphanesinin kullanımına göre belli bir algılama içinde

olan kullanıcı farklı bir kullanımla karşılaştığında herhalde bocalayacak, durumu

anlamlandırmakta zorlanabilecektir.

Bazı kütüphaneler başlıkları değiştirmeden kullanırken bazıları değiştirmekte olduğundan

kopya kataloglama uygulamasının bu denli yoğun uygulandığı bir ortamda tutarlı kataloglar

oluşturmak pek mümkün görünmemektedir. Meslek grubu olarak duruma bütünlük içinde

baktığımızda karşımıza bir tutarsız bilgi sunumu tablosu çıkmakta olup; gerek etik açıdan,

gerekse meslek profili ve güvenilirlik duygusu yaratabilme gibi yönleriyle de konunun

üzerinde durulmasına gereksinim olduğu ortaya çıkmaktadır.

“Ermeni soykırımı” başlığının kullanılma nedenlerini sorgulayan bu soruda diğer şıkkını

işaretleyerek söz konusu başlığa alternatif olarak “Ermeni sorunu” başlığının yeğlendiğini

belirtenler olmuştur. Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi ülkemizde en yaygın kullanılan

başlık budur. Ancak, daha sağlıklı yönlendirmeler yapmak açısından alt başlıklarla

31

zenginleştirilmesi yararlı olabileceği gibi konunun çeşitli yönleri için başka başlıklar

üretmemiz de gerekiyor olabilir.

“Ermeni soykırımı” başlığının kullanılması konusuna meslek elemanlarının bakış açısı

Kurum politikasının “Ermeni soykırımı” başlığının kullanılmasına yol açtığı durumlarda,

mesleki etik ilkeler doğrultusunda bu politikayı izlemek zorunda kalan meslek elemanları

profesyonel bakış açısından kendileri durumu nasıl değerlendirmekte, ne düşünmektedirler

sorusunun yanıtı Şekil 4’te görülmektedir.

Şekil 4 Mesleki bakış açısı

“Ermeni soykırımı” ifadesinin başlık olarak kullanılması konusunda kişisel mesleki

görüşlerini bildirenlerin % 39’u başlıklarda uyarlama yapılması gerektiğini, % 30’u kendi

başlıklarımızı oluşturmamız gerektiğini, % 19’u “Ermeni soykırımı” başlığının iptal edilmesi

gerektiğini düşünürken, % 12’si ise kullanılan listedeki başlıkların olduğu gibi uygulanması

gerektiği görüşünde olduklarını belirtmişlerdir. Bir diğer deyişle bu soruya yanıt verenlerin %

88’i eğer Ermeni soykırımı başlığının kullanıldığı bir kütüphanede çalışıyorlarsa veya

çalışmak durumunda kalırlarsa kurumsal politikalarla kendi görüşlerinin örtüşmemesi

Kendi başlıklarımız oluşturulmalı

30%

Bu başlık iptal edilmeli

19%

Uyarlama yapılmalı

39%

LCSH'ye uyulmalı

12%

32

nedeniyle 1915 olayları veya Türk-Ermeni uyuşmazlığı konulu kitaplar üzerinde işlem

yaparken kişisel değerlerine aykırı bir uygulama yapmak durumunda kalmaktadırlar veya

kalabilirler.

Yüzde 12 oranında başlıkların olduğu gibi kullanılması gerektiği yönünde görüş alınınca

yazar tarafından Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümleri ile iletişim kurulmuş ve başlıkların

uyarlanması veya olduğu gibi kullanılması konusunda ilgili derslerde nasıl bir yönlendirme

yapıldığı ve ne düşünüldüğü sorulmuştur. Üç bölümden bilgi alınabilmiş olup görüşler

başlıkların yerel gereksinimler doğrultusunda uyarlanabileceği ve ulusal listeye gereksinim

olduğu yönündedir. Olasıdır ki olduğu gibi kullanılmalı yanıtını veren meslek elemanları

alternatif bir listenin yokluğunda tutarlılığı korumak açısından mevcut listeye bağlı kalınması

gerektiğini düşünmektedirler.

Gerek konu başlığı verme yetkisine sahip olarak, gerekse meslek elemanı olarak belirtilen

görüşler ve yapılan yorumlar bazı kurumlarda tüm elemanlarca politikaların iyi

kavranamadığı ya da kurum bazında politika belirlenmemiş olduğu ve her bir yetkilendirilmiş

kişinin uygun gördüğü başlığı kullanabildiği izlenimi alınmıştır. Tutarlılık açısından bu

düşündürücü bir durumdur. Kullanılan sistemlerin otorite listesi oluşturulması ve listeye bağlı

kalınması için denetim yapılması olanağını sağlaması da konuyla ilgili önemli bir etkendir.

Ulusal Türkçe ve İngilizce konu başlıkları listeleri oluşturulması, yalnızca konu başlığı

seçiminde gereksiz zaman harcamalarının önüne geçmek ve tutarlılığı sağlamak amacı güden

mesleki ve yönetimsel bir ihtiyaç olmanın ötesinde, nitelikli bir hizmet sunumunun etik

gereğidir.

“Ermeni soykırımı” başlığına potansiyel ve aktif kullanıcı gözüyle bakış

33

Kütüphane kullanmayanlardan anketi görüp konuyla ilgilenenlerin de görüş bildirmesini

sağlamak amacıyla eklenen “Kütüphanelerle ilgim yok ama bu toplumun bir bireyi olarak

düşüncemi ifade etmek isterim” ifadesi ile başlayan soruda sunulan seçenekler, kullanıcılara

yönelik seçeneklerle aynıdır. Potansiyel kullanıcıları katılmaya isteklendirme amacı güden bu

soruya gelen yanıtlar kullanıcı yanıtları ile birlikte ele alınmıştır. İki sorunun da yanıtlandığı

durumlarda tek yanıt sayılmıştır. Yetkili olarak ve mesleki açıdan anketi yanıtlayanlar aynı

zamanda bir kütüphane kullanıcısı ve birey olarak da görüşlerini ifade etmişlerdir. Sonuçlar

Şekil 5 ‘te görülmektedir.

Şekil 5 Potansiyel ve Aktif Kullanıcı Bakışı

Hukukun üstünlüğüne saygının ne ölçüde önemsendiğini, gözetildiğini saptama amacı

güden “AİHM Kararı doğrultusunda kataloglarda böyle bir konu başlığına yer verilmemesi

gerektiğini düşünüyorum” seçeneğini yeğleyen katılımcı oranı % 31’dir. % 33 katılımcı

“Atalarımız vatanlarını savundular, onlara karşı bir suçlamayı yansıtan bu konu başlığının

kullanımı ülkemiz açısından onur kırıcı olup kabul edilebilir değildir” seçeneğinde buluşarak

tarih bilinci ile geçmişe sahip çıkma konusunda duyarlılıklarını dile getirmişlerdir. % 9 ise,

“Çanakkale Muharebesinden, diğer cephelerden Doğu Anadolu’ya dönebilenlerimiz evlerinin,

köylerinin yerinde yeller estiğini gördüler, bu başlık Ermenilerin Türklere yaptığı soykırımı

ifade anlamında kullanılmalı” seçeneğini yeğleyerek Ermenilerin uyguladığı etnik temizliğin

farkında olduklarını belirtmişlerdir. % 7 oranında katılımcı “Ülkemiz adına onur kırıcı,

AİHM31%

Aile etkilenmesi2%

Atalara karşı sorumluluk

24%

Türklere soykırım

9%

Etkilenmiyorum13%

Onur kırıcı7%

Soykırım kabulü11%

Diğer3%

34

gerçeği yansıtmayan ve kanıtlanamayan hukuki bir suçlamanın konu başlığı olarak

kataloglarda yer almasını doğru bulmuyorum” ifadesi ile hukukun üstünlüğünü yurtsever

bakışı açısından vurgulamışlardır. % 2 oranında, az sayıdaki katılımcı “Ailesinin büyükleri

olayların içinde yaşamış biri olarak bu konunun tartışmaya açılmasını bile şahsım adına

incitici buluyorum” ifadesiyle bireysel yaşanmışlıkların bilgisi ışığında tepkilerini ortaya

koymuştur. Böylece, katılımcıların yaklaşık % 75’inin bu başlıkla ilgili olarak çeşitli açılardan

rahatsızlık duyduğu ve hassasiyetleri olduğu anlaşılmıştır. % 13 oranında katılımcı “Kitap

adı, yazar adı veya kendi düşündüğüm terimlerle tarama yaptığımdan bu başlığın farkında bile

değildim, benim açımdan önemli değil” ifadesi ile tepkisiz bir tutum göstermişlerdir. % 11’lik

bir kesim ise “Pek çok Ermeni'nin maalesef öldüğü veya topraklarını terk etmek zorunda

kaldığı bir gerçek olduğuna göre bu konu başlığı bence AİHM kararına rağmen kullanılabilir”

seçimi ile bu trajik olayla ilgili duyarlılıklarını ön plana almışlardır. Bu katılımcıların, Avrupa

İnsan Hakları Mahkemesi düzeyindeki bir hukuki tespitin bile bir kenara konulması yönünde

bir yaklaşımı benimsedikleri görülmektedir.

Öte yandan, nasıl ki konusu gerçekliğe dayanmayan bir kitapta anlatılanlar nasıl

adlandırılmışsa o şekilde bir konu başlığı oluşturulması o şeyin gerçekliğini ifade etmezse;

ilgili kitapların bulunabilmesi için “Ermeni soykırımı” başlığını kullanmak da iddianın kabulü

anlamına gelmez, önemli olan bilgiye erişim sağlayabilmektir şeklinde bir mantık da

yürütülebilmektedir. Katılımcılar arasında önemli olan kullanıcının aradığını bulmasına

yardım etmektir, kullanıcı bu şekilde arıyorsa başlık kullanılmalıdır şeklinde yorum yapanlar

olmuştur. Bu katılımcıların Kongre Kütüphanesi veya Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi gibi

çeşitli kütüphanelerin uyguladıkları üzere bakınız şeklinde göndermeler yapılabileceğini

hesaba katmadıkları anlaşılmaktadır. Aranabilecek her terim konu başlığı olarak kullanılsaydı

herhalde büyük bir kargaşa doğar ve konu başlıkları listesinden söz etmenin anlamı kalmazdı.

Örneğin ABD resmi politikası doğrultusunda “Ermeni soykırımı” başlığını kullanmayan

35

Kongre Kütüphanesi Otorite Listesinde “Ermeni katliamları” başlığına bakınız göndermesi

yapmaktadır7.

Bazı anket katılımcıları yaptıkları yorumların yanı sıra kullandıkları konu başlıklarını da

belirtmişlerdir. Yukarıdaki tabloda geçenler dışında anılan iki başlık “The so-called

Armenian genocide” ve “1915 olayları”dır. Konunun çeşitli boyutları vardır. Spesifik

yönlerle ilgili kitaplarda farklı başlıkların kullanılması da söz konusudur. Bu bildiride

yalnızca “Ermeni soykırımı” başta olmak üzere genel nitelikteki başlıklar ele alınmıştır. İlgili

tüm konu başlıkları ayrı bir inceleme konusu olabilir.

18 Mart 2014 tarihinde yapılan bir panelde Türk-Ermeni uyuşmazlığının en rahat

tartışıldığı ülkenin ilginç bir şekilde soykırım gibi ağır bir suçlama ile karşı karşıya olan

Türkiye olduğu tespiti yapılmıştır. Bir soykırım olduğu gerçekmiş gibi kabul edilen Batı’da

konunun tartışmaya açılmasının inkâr ve nefret söylemi olarak tepki gördüğü ve buna cesaret

edilemediğine ve bu konuda yayın yapmanın güçlüklerine değinilmiştir (Yüzüncü, 2014).

Yaşananların soykırım olmadığı bilinen ülkemizde ise soykırım olduğunu düşünenler bunu

ifade edebilmektedirler. Anket sorularına verilen yanıtlar ve yapılan yorumlar bu özgür ortamı

yansıtmıştır.

Kültürel Zenginliğimiz ve Katılımcı Profili

Ülkemizde bazı kesimlerde etnik kökeni sorgulamak, geleneksel anlayışla ayrıştırıcı ve

dolayısıyla olumsuz bir yaklaşım olarak nitelenirken, çok kültürlülüğü zenginlik olarak gören

kesim açısından ise gecikmiş bir ilginin işaretidir. Hiçbir sorunun yanıtlanmasının zorunlu

kılınmadığı anketin bu son sorusunda eğer arzu ederseniz diye özellikle vurgulanarak etnik

köken sorulmuştur. Yanıtların dağılımı Şekil 6’da görülmektedir.

7 Ancak Kongre Kütüphanesi’nin gönderme yaptığı başlık 1915-1923 dönem alt başlığı ile Ermeni katliamları

olup 1. Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı boyunca Ermenilerin Türkler tarafından tek yönlü ve toplu halde

katledildiği düşüncesini yaratmakta olduğundan bu başlık da sorunludur.

36

Şekil 6 Etnisite

Soruyu yanıtlayanların % 42’si Türk olduğunu belirtmiştir. Kökenini belirtmeyen

yüzde 33’lük kesimle, TC yanıtını vererek anayasal anlamda, yani bu ülke topraklarında

doğmuş olmak ortak paydasında Türklüğü benimseyen yüzde 9’luk kesim, toplamda yüzde

42’ye varan bir oranda, geleneksel bakış açısı ile köken konusuna değinilmesini istemedikleri

izlenimini vermektedirler. Yüzde 11 oranında katılımcı sınırlarımızın dışındaki topraklardan

sökülüp gelmişken, yüzde 5 oranında katılımcı ise Zaza ve Kürt’tür. Grafiğin, Türkiye

Cumhuriyeti vatandaşı anlamında Türklerin etnik köken yönünden zenginliğini kısmen

yansıtan bir renklilik taşıdığı söylenebilir.

Sonuç ve Değerlendirme

Bu bildiride, bireysel, toplumsal, mesleki ve kurumsal etik değerlere bağlı kalmanın her

zaman kolay olmadığı, bazen çelişik durumlarla karşılaşılabileceği gibi bazen de istemeden

etik olmayan davranışların içine düşülebileceği savı 1915 Tehcir Olayları bir vaka çalışması

olarak ele alınmak suretiyle işlenmiştir.

Balkan4%

Arap2%

Çerkes4%

Gürcü1%

Kürt4%

Türk42%

TC9%

Zaza1%

Belirtmeyen33%

37

20. yüzyılın başına gelindiğinde, o güne dek çok büyük topraklar kaybetmiş olan Osmanlı

Devleti, yerel ve tedrici tedbirlerin yetersiz kalması üzerine, Doğu Anadolu’yu da

yitirmemek için zorlu savaş koşullarında sert kararlar almak zorunda kalmış, 27 Mayıs 1915

tarihli Sevk ve İskân Kanunu ile çok sayıda Ermeni vatandaşın güney vilayetlerine

gönderilmesi gündeme gelmiştir. Savaş koşullarında Ermeni vatandaşların güneye

yolculukları, Kafkaslardan ve Balkanlardan Anadolu’ya etnik temizlik sonucu sürülenlerinki

kadar olmasa da zorlu olmuş ve siyasi nedenlerle konunun üstüne gidilerek bazı kesimlerce

olay soykırım olarak nitelenir duruma getirilmiştir.

Yüzyıl önce yaşanmış olumsuzlukların konuşulmayarak üstünün küllenmesi gerektiği,

aksi takdirde düşmanlıkların canlı kalacağı yönündeki görüş ülkemizde, her ne kadar bugünün

şeffaflığa önem verilen ortamına uymadığı gibi yanlış anlamalara yol açabilmekte ve

kullanılabilmekte ise de, yakın zamanlara dek ağır basmıştır. Bu bakış açısının yol açtığı

suskunluk nedeniyle bizde yaşananlarla ilgili çok az anlatım olmakla birlikte bazı bilimsel

yayınlar vardır ve son yıllarda biraz artış olmuştur. Öte yandan yurtdışında soykırım iddiasını

benimseyen kesim öteden beri yoğun bir yayıncılık faaliyeti içindedir. Cengiz Aktar’ın

(Armenian, 2014) El Cezire Televizyonu web sitesinde 24 Nisan 2014 günü yayınlanan,

Türkiye’nin kaybettiği iddiasını taşıyan yazısına göre soykırım iddialarını destekleyici yayın

sayısı dünya çapında 26.000’dir. Dün ne olduğunu, düşmanlıkları canlı tutmak için değil,

hataları tekrar etmemek, haksız suçlamalar karşısında boyun bükmemek, sağlam yarınlar

kurabilmek için öğrenmek ve unutmamak gerekmektedir. Bu konuda yazılmış kitaplar

kütüphane kataloglarında sunulurken tarafsız ve doğru konu başlıkları kullanılırsa etik ilkelere

daha uygun davranılmış olunur ve belli bir ölçüde sorunun çözümüne de katkı yapılabilinir.

Üniversitelerimizde “Ermeni soykırımı” başlığı az sayıda kütüphanemiz tarafından

kullanılmakta olup düzenlenen anketle bu başlığın kullanımı ile ilgili muhtelif tutum ve

görüşler saptanarak etik ve insani değerler açısından yansımaları örneklendiğinde bazı

38

sorunlar olduğu belirlenmiştir. Genelinde anket ülkemiz meslek camiasında, konu başlığı

atanırken, kurumun politikası gereği uygulanması gerekenle kişisel görüşlerin çaprazında, etik

ilkelerin kolaylıkla uygulanamadığı durumlar yaşandığını örneklemiştir. Politikaya sahip

olunmaması nedeniyle ortaya çıkan koşullar da benzeri sonuçlar verebilmektedir. Kamu

hizmeti veren birimler olarak, hükümetler üstü olan ulusal dış politikaya aykırı uygulamaların

varlığı, kamu yönetimi etiği açısından sorgulanması gereken bir konu olarak kendini

göstermiştir. Yaşananların gerçekliği ışığında toplumumuzun tarihsel bilgi ve bilince sahip

kesimini rahatsız eden bir uygulamanın mevcut olduğu ortaya çıkmıştır. Bu koşullarda

başlıkların gözden geçirilerek nesnel bir bakış açısı ile yeniden belirlenmelerine gereksinim

olduğu görülmektedir.

Her meslek grubunun topluma ve ülkesine karşı sorumlulukları vardır. Lütem’in (2013,

s.13) bir makalesinde yer verdiği üzere, Ermenistan Cumhuriyeti’nin 1. Dünya Savaşı’nın

sonunda imzalanmış anlaşmaları tanımadığı, yukarıda da değinildiği gibi Başsavcısının Sevr

Anlaşmasına dayanarak 103,599 km2 alan talebini 2013 yılında bile dile getirdiği bir ortamda,

kurumsal ve mesleki sorumlulukla özenli davranılması daha büyük önem taşımaktadır. Kamu

hizmeti sunulduğundan, kamu yönetimi etiğinde sadakat ilkesi açısından da, karşı savın

benimsendiği izlenimini yaratabilecek bir tutumdan kaçınmak gerekir.

2000’li yıllarda Avrupa mahkemelerinin aldığı üç karar soykırım sözcüğünün hukuki bir

terim ve ağır bir suç olduğu, kanıtlanmasının zor olduğu ve hukuken kanıtlanamadığı noktada

ancak tarihçilerin tartışmalarına konu olabileceği, bir olay hukuken kanıtlanmadan ilgililere

böyle bir suçu işlemiş gibi muamele yapılamayacağını ortaya koymaktadır. Suçu işleyenlerin

belirlenmiş olması gerekir ve bir ülke ve/veya halkı suçlanamaz. Hukukun üstünlüğü ilkesi

doğrultusunda, ayrıca doğruları yansıtma ve doğru bilgi sunma ahlaki sorumluluğu

çerçevesinde “Ermeni soykırımı” konu başlığının kullanılması doğru görünmemektedir.

Bugün bir Avustralya vatandaşının, ülkenin Türk Dernekleri Birliği’ne, Atatürk Hitler gibi bir

39

caniydi, Çanakkale’de gençlerimize soykırım uyguladınız türünden mesajlar göndermesi

noktasına gelinmiş olması, konunun Türkiye hakkında nefret uyandırmaya yönelik siyasi bir

lobi hareketi ile ilgisini ve ifadenin kullanımının gerektirdiği özeni çarpıcı bir biçimde ortaya

koyduğu düşünülebilir (Hate mail, 2013).

McCarthy (2005), AB ile müzakereler için soykırımı kabulün ön koşul olarak öne

sürülmesinin gündeme yerleştiği günlerde TBMM’de yaptığı bir konuşmayı şöyle bitirmiştir:

“… Dürüstlüğün bedeli ne olursa olsun Türklerin işlemedikleri bir suçu işlediklerini

söylemeleri yönündeki talepler karşısında direneceklerini biliyorum. Türklerin tutarlılığına

güveniyorum. Türklerin bu tarihi olay konusunda yalan söylemeyeceğini biliyorum. ...” Bir

yabancının duyduğu bu güvenden meslek grubu olarak pay alabilmenin yolu etik ilkelerimize

uyma konusunda duyarlı davranmamız olsa gerektir.

Ulusal düzeyde benimsenmiş bir konu başlıkları listemizin mevcut olmadığı bir ortamda

her bir kütüphane kendi tercihlerini yaparken, ülke çıkarlarının ve insanlarımızın

hassasiyetlerinin göz ardı edilmemesi gerekir. Kullanıp kullanmama konusunda karar verirken

Beghtol ve Buchanan’ın “Egemenlik kurmanın kataloglama ve sınıflandırma uygulamalarında

gömülü sinsi biçimi” ifadesini anımsamak da yararlı olabilir. Bir katılımcının şu yorumu bu

başlık için aramızda bu yönde düşünenler olduğunu gösteriyor: “eskiden LC çevirisine

uyardım ama son on yıldaki dünyadaki gelişmeler benim düşüncelerimi değiştirdi.”

Chan ve Hodges (2000, s. 266), LCSH listesinin yüz yılı aşan bir süredir kullanılıyor

olması nedeniyle yeni bir milenyuma girilirken yürütülen araştırmalara katılmış ve

yayınladıkları makalelerinde, bu başlıkları olduğu gibi benimseyen, çevirisini yapan veya

uyarlayan ülkeler arasında Belçika, Brezilya, Kanada, Çek Cumhuriyeti, Fransa, İngiltere,

Litvanya, Malezya ve Portekiz’i saymışlardır. Ülkemizde de başlıklar üzerinde ulusal

düzeyde uyarlama ve çeviri çalışmaları yapılarak İngilizce ve Türkçe konu başlıkları otorite

dizinleri oluşturulması, hem etik, hem mesleki saygınlık, hem de yönetsel açıdan bir

40

gereksinim olarak kendini ortaya koymaktadır. Böylece kütüphaneden kütüphaneye değişen

politika farklılıkları minimize edilebilir. Bir anket katılımcısının da belirttiği gibi "her iki

halkı rencide eden olayların yaşandığı bir gerçek[tir ve] … iyi ve kötüsüyle o günün

şartlarıyla ele alınıp halkların arasına kin tohumları ekmeden olaylar aydınlığa

kavuşturulmalıdır." Doğru konu başlıkları ile doğru etiketlemeler yaparak bu sürece katkıda

bulunabiliriz.

Konunun tartışılması ve gerçekliği yansıtacak tarafsız başlıklar belirlenmesi yoluyla etik

ilkeler açısından olumlu bir adım atılabilir. Ancak etik ilkeler kılavuz mahiyetindedir, onları

yorumlayarak nasıl bir tavır takınacaklarına insanlar kendileri karar verirler ve farklı

yaklaşımlar söz konusu olabilir. Ulusal bir konu başlıkları listesi oluşturulmadıkça farklı

yaklaşımlar devam edecektir. TO-KAT’ta kütüphane kayıtlarının bir araya toplanması ulusal

bir konu başlıkları listesi hazırlamak amacıyla veri alabilmek anlamında bir fırsat sunmuş

bulunmaktadır. Konu başlıkları bağlantılı LC ve DDC sınıflandırma numaraları ve kullanım

sıklığı ile birlikte sistemden çekilip bir meslek örgütü veya merkezi kurumun çatısı altında

ekipler kurularak yapılacak çalışmalar için temel veri teşkil edebilir. Oluşturulacak liste

bakınız ve ayrıca bakınız göndermelerini de kapsamalıdır.

Bair’in değindiği ortak veritabanlarında hataları düzeltme sorumluluğunu

meslektaşlarımızın yerine getirebilmesi ve TOKAT toplu kataloğunun daha nitelikli kayıtlara

kavuşması için hatalı kayıt sahibi kütüphanelerin uyarılabileceği bir hata bildirim butonunun

yazılıma eklenmesi ve bilgi dünyamızın dünyaya açılan kapısı olan TO-KAT’ın yapısının

gözden geçirilmesine, ya da eğer proje kapandığı için geliştirilme şansı yaratılamazsa nitelikli

bir toplu katalog oluşturmak için alternatif çözüm yolları üretilmesine ihtiyaç vardır.

Toplu (2007, s. 212) bir makalesinde Tük Kütüphaneciler Derneği bünyesinde "Etik

Sürekli Çalışma Grubu" oluşturulmasını önermiştir. Bir grup oluşturulması desteklenmeye

değer bir öneridir. Grup, meslektaşların günlük çalışmalarında karşılaştıkları, örneğin bu

41

bildiri ile ortaya çıkan türden ve muhtemelen varlığının farkında bile olmadığımız daha nice

etik sorunun tartışılması ve çözüm üretilmesi için çalışmalar yürütebilecek şekilde

yapılandırılabilirse etik kurallara uymada yaşanan çelişkiler ve uygulama güçlüklerinin

üstesinden gelinmesinde sinerji yaratılabilir.

Dünyanın daha yaşanılası bir yer olması ve yaşamın herkes için biraz daha anlam

kazanması açısından insanların bilgiyle donanmasında oynadığımız role, etik değerlerimize

bağlılık konusunda özen göstererek artı değer katma fırsatını sonuna kadar kullanmalıyız.

KAYNAKÇA

Aktar, C. (2014, 24 Nisan). Armenian genocide: Turkey has lost the battle of truth. 16

Ağustos 2014 tarihinde http://www.aljazeera.com/indepth/opinion/2014/04/armenian-

genocide-turkey-lost-b-201441772048318940.html adresinde erişildi.

ALA [American Library Association]. (2005, June 29). Resolution On Disinformation, Media

Manipulation & The Destruction Of Public Information. 7 Nisan 2014 tarihinde

http://www.ala.org/aboutala/sites/ala.org.aboutala/files/content/governance/policymanual

/updatedpolicymanual/ocrpdfofprm/52-8disinformation.pdf adresinde erişildi.

Armenia and the president; A Letter to Mr. Harding on the Problem of Effective Protection of

Christian Minorities Under Turkish Rule. New York Times. 14 Kasım 1922. 5 Nisan 2014

tarihinde http://query.nytimes.com/mem/archive-

free/pdf?res=F20911F7345D1A7A93C6A8178AD95F468285F9 adresinde erişildi.

Aslan, S. A. (1997). Bilgi hizmetlerinde ahlaki ilkeler. Bülent Yılmaz (Yay. Haz.), 33.

Kütüphane Haftası bildirileri içinde (134-139). Ankara: TKD, 1997.

42

Aslan, S. [A]. (2012). Burning Children and Women Alive : From Xantos to Our World

Today. Armenian Holocaust: My story blogu. 29 Mart 2014 tarihinde

http://armenianholocaustmystory.blogspot.com.tr/2012/09/unchanged-paradigms-from-

xantos-to-our.html adresinde erişildi.

Aslan, S. [A.]. (2012). From De Sica to Khardalian : Filming Rape in War and Genocide.

Armenian Holocaust: My story blogu. 29 Mart 2014 tarihinde

http://armenianholocaustmystory.blogspot.com.tr/2012/04/from-de-sica-to-khardalian-

rape-in-war.html adresinde erişildi.

Ataöv, T. (2007). Osmanlı Ermenilerine ne oldu? İstanbul: İleri Yayınları.

Atkin, M. L. (2012 Fall). Examining the Limits of Free Expression through Canadian Case

Law: Reflections on the Canadian Library Association's Code of Ethics and its supporting

Statement on Intellectual Freedom. Journal of Education for Library and Information

Science, 53 (4), 239-253.

Aydın, İ. (2013) Kamuda Etik. 09 Şubat 2014 tarihinde

http://www.tbmm.gov.tr/etik_komisyonu/belgeler/makale_KamudaEtik-InayetAydin.pdf

adresinden erişildi.

Bair, S. (2008). Toward a Code of Ethics for Cataloging. Technical Services Quarterly. 23

(1), 13-26.

Chan, L. M. ve Hodges, T. (2000). Entering the Millennium: A New Century for LCSH.

Cataloging & Classification Quarterly, 29 (1-2), 225-234. DOI: 10.1300/J104v29n01_16

Code of Ethics of the American Library Association. 23 Şubat 2014 tarihinde

http://www.ala.org/advocacy/proethics/codeofethics/codeethics adresinden erişildi.

43

Çiçek, K. (t.y.). Talat Pasa’nın Evrak-ı Metrûkesi: Belgeli, Yorumsuz Bir Kitabının

Düşündürdükleri. 7 Nisan 2013 tarihinde

http://www.usak.org.tr/dosyalar/dergi/DJEGSex13sVRNH4dCLsmgK0CqQ7eLt.pdf

adresinden erişildi.

De Malville, G. (1998). 1915 Osmanlı-Rus Ermeni trajedileri. (N. Bakkaloğlu, Çev.).

İstanbul: Toplumsal Dönüşüm Yayınları.

Dr. Ozdemir's 2005 Conference on Arnold Toynbee. 30 Mart 2014 tarihinde

http://tallarmeniantale.com/toynbee-ozdemir.htm adresinde erişildi.

Durkheim, E. (1986). Meslek ahlakı. (M. Karasan, Çev.) İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.

Erickson, E. J. (2008). The Armenians and Ottoman Military Policy, 1915. War In

History, 15(2), 141-167.

Erzurum'un Kara Günleri. Erzurum Araştırmaları Web Sitesi. 16 Şubat 2014 tarihinde

http://www.erzurumluyum.net/?q=esas-maddesi/2893%20 adresinde erişilmiştir.

European Court of Human Rights. (2013). Criminal conviction for denial that the atrocities

perpetrated against the Armenian people in 1915 and years after constituted genocide was

unjustified. 21 Şubat tarihinde http://hudoc.echr.coe.int/webservices/content/pdf/003-

4613832-5581451 adresinde erişildi.

Feigl, E. (1986). An Illustrated Exposé by Erich Feigl : A Myth of Terrror, Armenian

Extremism: Its Causes and Its Historical Context. Freilassing , Salzburg : Edition

Zeitgeschichte . 29 Mart 2014 tarihinde

http://www.azembassy.com.ua/docs/282_687_Erich%20Feigl%20-

%20A%20myth%20of%20terror%20%28eng%29.pdf adresinde erişildi.

44

Foster, C. ve McMenemy, D. (2012) . Do librarians have a shared set of values? A

comparative study of 36 codes of ethics based on Gorman's Enduring Values. Journal of

Librarianship and Information Science, 44 (4): 249-262. DOI:

10.1177/0961000612448592.

Gunter, M. (2007 Aug.). A Reply to Joseph Kéchichian and Keith Watenpaugh. International

Journal of Middle East Studies, 39 (3), 514-517. http://www.jstor.org/stable/30069562.

Accessed: 01/02/2014 06:51

Gürün, K. (1985). Ermeni Dosyası. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1985.

Gürkan, U. (2011). Ermeni Sorunu’nu Anlamak: Önyargıları Aşmak ve Nefretten Arınmak.

Söyleşi: Serdar Palabıyık. Hazırlayan: Okay Bensoy. İstanbul: Destek Yayınevi, 2011.

Gürkan, U. (2014). Malta Yargılaması: Özgün İngiliz Belgeleriyle. İstanbul: Kaynak

Yayınları, 2014.

Halaçoğlu, Y. (t.y.). Ermenilerin Suriye'ye nakli : Sürgün mü, soykırım mı? 29 Mart 2014

tarihinde http://www.ttk.gov.tr/templates/resimler/File/01.pdf adresinden erişildi.

Halaçoğlu, Y. (2002). Facts on the relocation of Armenians (1914-1918). Ankara: TTK.

Hate-mail. Australian Turkish Advocacy Alliance. 29 Mart 2014 tarihinde

https://www.facebook.com/permalink.php?id=435723086477783&story_fbid=64594954

2121802 adresinde erişildi.

Hoffman, G. L. (2009) Meeting Users’ Needs in Cataloging: What is the Right Thing to Do?

Cataloging & Classification Quarterly, 47(7): 631-641. DOI:

10.1080/01639370903111999

İfade özgürlüğü ve iyi kütüphaneciliğin ilkeleri. 23 Şubat 2014 tarihinde

http://kutuphaneci.org.tr/tkd-bildirgeler/tkd-ifla-ifade-ozgurlugu-ve-iyi-kutuphaneciligin-

ilkeleri.html adresinden erişildi.

45

Katchaznouni, H. (1955). The Armenian Revolutionary Federation (Dashnagtzoutiun) has

nothing to do any more: The Manifesto of Hovhannes Katchaznouni, First Prime Minister

of the Independent Armenian Republic. Translated from the original by Matthew A.

Callender. Edited by John Roy Carlson (Arthur A. Derounian). Published by the

Armenian Information Service. (Türkçe çevirisi: Kaçaznuni, O. (2005). Taşnak

Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok. Ankara: Kaynak Yayınları.)

Lewy, G. (2005). Ermeni Soykırımına Yeniden Bir Bakış. 13 Ocak 2014 tarihinde

http://www.meforum.org/880/ermeni-soykirimina-yeniden-bir-bakis adresinden erişildi.

Lowry , Heath W. The Story Behind Ambassador Morgenthau's Story. ISIS Press, 1990.

Lütem, Ö. E. (2013). Olaylar ve Yorumlar. Ermeni Araştırmaları, 45, 10-72. 29 Mart 2014

tarihinde http://www.avim.org.tr/uploads/dergiler/Ermeni-Arastirmalari-Sayi-45-pdf.pdf

adresinden erişildi.

McCarthy, J. (2005, March 24). Armenian-Turkish Conflict: Speech given at the Turkish

Grand National Assembly. 10 Ocak 2014 tarihinde

http://wilson.engr.wisc.edu/Armenia/justin.html adresinden erişildi.

Matz, C. (2008). Libraries and the USA Patriot Act: Values in Conflict. Journal Of Library

Administration, 47(3/4), 69-87.

Mutlu, S. (2003). Late Ottoman Population And Its Ethnic Distribution. Nüfusbilim Dergisi \

Turkish Journal of Population Studies, 25, 3-38. 22 Nisan 2012 tarihinde

http://www.hips.hacettepe.edu.tr/nbd_cilt25/mutlu.pdf adresinden erişildi.

Özdemir, H., Çiçek, K., Tuan, Ö., Çalık, R., Halaçoğlu, Y. (2010). Ermeniler: Sürgün ve

Göç. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları .

46

Palabıyık, S. (2014, 18 Mart). Ermeni Diyasporası, Ermenistan ve Türkiye. 1915 Ermeni

Olaylarına Yeni Bir bakış Paneli konuşması. 28 Mart 2014 tarihinde

http://dijitalarsiv.etu.edu.tr adresinden erişilmiştir.

Perinçek. M. (2012). Rus Devlet Arşivlerinden 150 Belgede Ermeni Meselesi. Ankara:

Kırmızıkedi, 2012.

Professional Codes of Ethics for Librarians. 23 Şubat tarihinde

http://www.ifla.org/faife/professional-codes-of-ethics-for-librarians#nationalcodes

adresinden erişildi.

Salt, J. (2014). Armenians and Syria 1915 and 2013. AVIM Report 1. 10 Şubat 2014 tarihinde

http://www.avim.org.tr/uploads/raporlar/AVIM_RAPOR_1.pdf adresinden erişildi.

Sarınay, Y. (2012). 24 Nisan 1915’te ne oldu? Ermeni Sevk ve İskânının Perde Arkası.

İstanbul: İdeal Kültür & Yayıncılık. 351 s.

Sonyel, S. R. (2005). The Turco-Armenian Imbroglio : Prospects for reconciliation. London:

Cyprus Turkish Association, 2005. 244 s.

Strachan, H. (2009). John Buchan and the First World War: Fact into Fiction. War In

History, 16(3), 298-324.

Şimşir, B. N. (2005). Ermeni Meselesi 1774-2005. Ankara: Bilgi. 471 s.

Şimşir, B. N. (1986). Ermeni Sorunu ve Van. Ermeni Olayları Sempozyumu içinde (s.46 –

70). Van: Yüzüncü Yıl Üniversitesi.

Tacar, P. ve Gauin, M. (2012). State Identity, Continuity, and Responsibility: The Ottoman

Empire, the Republic of Turkey and the Armenian Genocide: A Reply to Vahagn

47

Avedian. European Journal of International Law. 23(3), 821-835.

doi:10.1093/ejil/chs047

Thur, V. L. (2009). War, Law, and the Librarian: The Creation, Precedence, and Passage of

the USA Patriot Act and Its Effects on Libraries. Journal of Access Services, 6:437–445.

DOI: 10.1080/15367960903098838

Tonta, Y. ve Çelik, A. (1996). Düşünce özgürlüğü, bilgi edinme özgürlüğü ve bilgi hizmetleri.

Yaşar Tonta ve Ahmet Çelik. (Ed.) Bilgi Edinme Özgürlüğü içinde (1-13). Ankara: Türk

Kütüphaneciler Derneği. 29 Mart 2014 tarihinde

http://yunus.hun.edu.tr/~tonta/yayinlar/beozgur.html adresinde erişilmiştir.

Toplu, M. (2007). Kütüphaneciliğin Etik Sorunu ve Türkiye Yaklaşımı. Türk Kütüphaneciliği,

21(2), 186-217.

The Treatment of Armenians in the Ottoman Empire documents presented to Viscount Grey

of Fallodon with a perface by V.Bryce. London: Hadder and Stoughton, 1916.

Türkdoğan, B. (2006). Türk-Ermeni İlişkileri: Tehcirden Günümüze. Yayınlanmamış doktora

tezi. Ankara Üniversitesi, Ankara. 30 Mart 2014 tarihinde

acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1505/2133.pdf adresinden erişildi.

Türkleri savundu vazifeden alındı. İstiklal Harbi Gazetesi. (Ö. S. Coşar, Haz.) 15 Mayıs 1919,

Perşembe. Yeni İstanbul Yayını. Mercek Gazetesi Etkinlikleri: Kurtuluş (İstiklal Harbi

Gazetesi) içinde. Ankara: Mercek Gazetesi, 2011.

Wilkinson, L. (2014). Principlism and the Ethics of Librarianship. Reference Librarian, 55(1),

1-25. doi:10.1080/02763877.2014.853270

48

Yılmaz, A. (2013, Spring ). XX. Yüzyılın Başında Nasturiler: Kültürleri, Kürtler ve Merkezi

Otorite İle İlişkileri. Turkish Studies: International Periodical For The Languages,

Literature and History of Turkish or Turkic, 8 (5) 2013, p. 225-242. 29 Mart 2014

tarihinde

http://www.turkishstudies.net/Makaleler/1046305259_14Y%C4%B1lmazAbdurrahman-

trh-225-242.pdf adresinde erişildi.

Yılmaz, B. (2009, 25-26 Mayıs). Bilgi ve Belge Yönetiminde (Kütüphanecilikte) Etik

: Kuramsal Bir Yaklaşım. Kamu Etiği Sempozyumu’nda sunulan bildiri. 5 Ocak 2014

tarihinde http://yunus.hacettepe.edu.tr/~byilmaz/byilmaz/etiksempozyum.doc adresinden

erişildi.

Yılmaz, M. (2012). Ahlak ve Meslek Ahlakına Eleştirel Bir Bakış. Türk Kütüphaneciliği, 62

(4), 762-768.

Yüzüncü Yılına Doğru 1915 Ermeni Tehcirine Yeni Yaklaşımlar. TOBB Ekonomi ve

Teknoloji Üniversitesi’nde 18 Mart 2014 günü gerçekleştirilen panelde Prof. Dr. İbrahim

Ethem Atnur’un yaptığı konuşmanın kaydına 31 Mart 2014 tarihinde

http://dijitalarsiv.etu.edu.tr//tr_TR/midas/collection? adresinden erişilmiştir.

Summary

Ethical norms and values are not always easy to abide as there may be clashes or there may be

cases where values are overridden unintentionally. To exemplify such a case, ethical aspects

concerning subject headings used by Turkish university libraries on Armenian relocation and

resettlement of 1915 in the Ottoman Empire has been studied and the results of the

questionnaire conducted have been analyzed. The Ottoman Empire decided to join WWI in

49

November 1914 and by May 1915 was fighting against the Allies on several fronts,

suppressing insurrections started at critical points by Armenians systematically to divert the

Ottoman army and trying to cope with the acts of sabotage on supply routes. Law on

Relocation and Settlement of May 27, 1915 authorized the relocation of Armenians where

needed under war conditions. Armenians living along the Caucasian Front; and along the

route of logistic supply to all frontiers in Arabian Peninsula, Gallipoli, Galicia etc. and those

involved in insurrections and conspiracy were relocated to Southern provinces, since the

Ottomans who have lost the Balkans in 1912 last, could not afford losing Eastern Anatolia --

where only % 20 was Armenian-- too. Being engaged on so many fronts, security measures

taken were insufficient, food and sanitary supplies were limited. There were large-scale

epidemics and famine. Additionally local revengeful assaults were very hard to prevent. As a

result unfortunate losses occurred. This tragic event is regarded as a genocide in some circles

although there is no evidence of intention to exterminate. The debate has been going on for

almost a century.

A national subject headings list has not been developed in Turkey yet. The survey

results have revealed that in absence of an adapted version of LCSH at national level, a

number of libraries use LCSH or its translation into Turkish as it is. Large number of libraries

prefer copy cataloguing. A number of libraries use the heading “Armenian genocide” to mean

“genocide perpetrated by Armenians against Turks”. Most libraries prefer the heading of

“Armenian question”. Librarians who have to follow the institutional policies, mostly think

that either LCSH should be adapted, or independent subject headings list should be

developed. The percentage of those who say LCSH should be used “as it is” is 12. These

responses indicate that there is an ethical clash between library practice and librarians’

personal views on the issue at large. Opinions as a user or individual reveal that implication of

a genocide through a subject heading in a catalog is offensive to majority by about 75 percent,

50

while 11 per cent think that such headings can be used, and 13 per cent is neutral whether they

are used or not.

In the light of professional ethical norms which require impartiality and some verdicts

such as European Court of Human Rights decision of December 17, 2013 concerning

Perinçek-Switzerland Case, it has been concluded that neutral headings need to be defined

and used for such conflicts. In presence of a worldwide network of information today, almost

nothing is local any longer and therefore more care needs to be taken.