13
1 Türkiye Siyasal Yaşamında Serbest Cumhuriyet Fırkası Yasin KARA Türkiye’nin siyasal yaşamında en çok çalışılan, üzerinde en fazla durulan konusu, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e geçiş süreci diye adlandırabilecek Osmanlı -Türk modernleşmesidir. Zira bu modernleşme, esasen modernleştirme, hareketi, modern anlamda siyasal hayat dediğimiz olgunun söz konusu olmaya başladığı dönemdir. Siyasal yaşam, bittabi, modernleşmeden önce de mevcuttur, ancak Türkiye siyasal yaşamı dediğimiz zaman anlaşılan şey, modernleşme hareketiyle var olmuştur. Ta III. Selim’e kadar götürülebilen bu modernleşme/yenileşme hareketi, Tanzimat döneminde kurumsallaşmıştır. Devlet seçkinlerinin modernleşmesi, yukarıdan aşağı olarak, tüm topluma sirayet ettirilmeye çalışılmıştır. Bu çaba, erken Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. Bu mevzuda değinmek istediğimiz husus şudur: Tanzimat dönemi ( Osmanlı İmparatorluğunun son dönemi olarak telakki etmekteyiz) siyasal yaşamı, çok sayıda çalışmada bu modernleşme/modernleştirme hareketi üzerinden anlatılırken, erken Cumhuriyet dönemi siyasal yaşamı aynı ilgiye muhatap olamamaktadır. Bu da tek-parti dönemi Türkiyesi’ni 1 iyi anlayamamamıza sebebiyet vermektedir. Hâlbuki, erken Cumhuriyet dönemi de tıpkı Tanzimat dönemi gibi önemli gelişmelerin yaşandığı bir devir olarak görünmektedir. Tek- parti yönetimini iyi bir şekilde idrak edemediğimizden, bu dönemdeki siyasal yaşam hakkında sınırlı bilgiye sahibiz. Bu dönemdeki iktidar partisi CHP üzerine yeterli miktarda olmasa da çalışmalar yapılmaktadır, ancak muhalefet hareketlerini inceleyen çok eser vardır. Tek-parti Türkiyesi’nde kurulan önemli iki muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (1924-1925) ve Serbest Cumhuriyet Fırkası (1930) üzerine çok az çalışma vardır. Bu durumda söz konusu dönemdeki siyasal yaşamı anlamakta güçlük çekmekteyiz. Erken Cumhuriyet dönemi üzerine yapılan çalışmalara dair belirteceklerimizi ifade ettikten sonra, asıl meselemiz olan Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın (SCF) Türkiye siyasal yaşamı içindeki yerini ve önemini incelemeye geçebiliriz. Bunun için de temel bir sorumuz var: SCF Türkiye siyasal yaşamına bir katkı yaptı mı? Bu soruya cevap vermek için öncelikle, tek-parti dönemini ve bu dönemdeki muhalefet partilerinin konumunu görmemiz, yani SCF için 1 Türkiye’de tek-parti dönemini kapsamlı bir şekilde ele alan nadir bir eser olarak bakınız: Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek-parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931), Yurt Yayınları, Ankara, 1981.

Türkiye Siyasal Yaşamında Serbest Cumhuriyet Fırkası

Embed Size (px)

Citation preview

1

Türkiye Siyasal Yaşamında Serbest Cumhuriyet Fırkası

Yasin KARA

Türkiye’nin siyasal yaşamında en çok çalışılan, üzerinde en fazla durulan konusu,

Tanzimat’tan Cumhuriyet’e geçiş süreci diye adlandırabilecek Osmanlı-Türk

modernleşmesidir. Zira bu modernleşme, esasen modernleştirme, hareketi, modern anlamda

siyasal hayat dediğimiz olgunun söz konusu olmaya başladığı dönemdir. Siyasal yaşam,

bittabi, modernleşmeden önce de mevcuttur, ancak Türkiye siyasal yaşamı dediğimiz zaman

anlaşılan şey, modernleşme hareketiyle var olmuştur. Ta III. Selim’e kadar götürülebilen bu

modernleşme/yenileşme hareketi, Tanzimat döneminde kurumsallaşmıştır. Devlet

seçkinlerinin modernleşmesi, yukarıdan aşağı olarak, tüm topluma sirayet ettirilmeye

çalışılmıştır. Bu çaba, erken Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. Bu mevzuda

değinmek istediğimiz husus şudur: Tanzimat dönemi ( Osmanlı İmparatorluğunun son dönemi

olarak telakki etmekteyiz) siyasal yaşamı, çok sayıda çalışmada bu

modernleşme/modernleştirme hareketi üzerinden anlatılırken, erken Cumhuriyet dönemi

siyasal yaşamı aynı ilgiye muhatap olamamaktadır. Bu da tek-parti dönemi Türkiyesi’ni1 iyi

anlayamamamıza sebebiyet vermektedir. Hâlbuki, erken Cumhuriyet dönemi de tıpkı

Tanzimat dönemi gibi önemli gelişmelerin yaşandığı bir devir olarak görünmektedir. Tek-

parti yönetimini iyi bir şekilde idrak edemediğimizden, bu dönemdeki siyasal yaşam hakkında

sınırlı bilgiye sahibiz. Bu dönemdeki iktidar partisi CHP üzerine yeterli miktarda olmasa da

çalışmalar yapılmaktadır, ancak muhalefet hareketlerini inceleyen çok eser vardır. Tek-parti

Türkiyesi’nde kurulan önemli iki muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası

(1924-1925) ve Serbest Cumhuriyet Fırkası (1930) üzerine çok az çalışma vardır. Bu durumda

söz konusu dönemdeki siyasal yaşamı anlamakta güçlük çekmekteyiz.

Erken Cumhuriyet dönemi üzerine yapılan çalışmalara dair belirteceklerimizi ifade ettikten

sonra, asıl meselemiz olan Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın (SCF) Türkiye siyasal yaşamı

içindeki yerini ve önemini incelemeye geçebiliriz. Bunun için de temel bir sorumuz var: SCF

Türkiye siyasal yaşamına bir katkı yaptı mı? Bu soruya cevap vermek için öncelikle, tek-parti

dönemini ve bu dönemdeki muhalefet partilerinin konumunu görmemiz, yani SCF için

1 Türkiye’de tek-parti dönemini kapsamlı bir şekilde ele alan nadir bir eser olarak bakınız: Mete Tunçay, Türkiye

Cumhuriyeti’nde Tek-parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931), Yurt Yayınları, Ankara, 1981.

2

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’yla karşılaştırmalı olarak bir inceleme denemesini

yapmamız gerekmektedir. İkinci bölümde ise, SCF’nin hangi koşullarda kurulduğunu, hangi

amaçların gözetildiğini göstermeye çalışacağız. Bir başka deyişle, SCF’nin kuruluşunu

kontekstin içine yerleştirmeye çalışacağız. Kuruluşunu gördükten sonra, aynı bölüm içinde

organizasyonunu, nasıl bir muhalefet partisi olduğunu, toplumdaki konumunu, daha

doğrusunu konumunun nereden nereye geldiğini anlatacağız. SCF’nin kısa ömründe katıldığı

tek seçim olan 1930 belediye seçimlerine de değindikten sonra kapanışını göreceğiz. Üçüncü

bölümde ise tüm bu anlatılanlardan yola çıkarak, SCF’nin Türkiye siyasal yaşamı içindeki

yerini ve önemini anlatmaya çalışacağız. Bunu, SCF-sonrası dönemi şekillendirmesi fikri

üzerinden irdeleyeceğiz. Yani tek-parti yönetiminin Serbest Fırka deneyiminde çıkardığı

dersleri ve politikasında ne gibi değişiklikler gerçekleştirdiğini inceleyeceğiz. Tüm bunlardan

sonra temel sorumuza cevap verebileceğimizi düşünmekteyiz.

1. Tek-parti Döneminde Muhalefet

Türkiye’de 1923 yılından başlayıp Demokrat Partiye kadar devam eden döneme tek-parti

yönetimi dönemi denmektedir. Söz konusu yıllarda, Millî Mücadelede çok önemli işler

başaran Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin temelleri üzerinde yükselen

Cumhuriyet Halk Partisi2 sürekli iktidarda kalmıştır. Bu dönem, cumhuriyetin ilk yılları

olması nedeniyle gayet hassas bir dönemdir. Literatürde “devrimler”, inkılaplar, reformlar

denilen biri dizi değişiklik uygulamaya konulmuş ve bunların sorunsuz, mümkün olduğunca

sorunsuz, uygulanması için her türlü tedbir alınmıştır. Tek-parti döneminde görülen katı

politikaların meşrulaştırıcısı işte bu noktadır: Değişikliklerin, halka benimsetilmesi,

cumhuriyet projesinin başarıya ulaşması, şeklinde ifade olunabilir. Osmanlı Devletinin son

döneminden itibaren başlayan modernleşme/yenileşme hareketi halkın bütün bir dünya

görüşünü, kültürünü, yaşayışını değiştirmeyi amaçlamaktadır. Modernleşme, diğer Batı-dışı

toplumlar gibi bizde de modernleştirme şeklinde cereyan etmiştir. Bu da doğası gereği

zorlayıcı, değiştirici, dönüştürücüdür. Burada bunu belirtmemizin nedeni modernleşmenin

sadece Türkiye’de yukarıdan aşağı olmadığını, bunun olağan olduğunu vurgulamaktır. Bunu

yaparken gerek Osmanlı Devleti döneminde, gerekse Cumhuriyet döneminde yapılan baskıcı,

2 Cumhuriyetin ilanından önce kurulduğunda Halk Fırkası, 10 Kasım 1924’te Cumhuriyet Halk Fırkası, 10

Mayıs 1935’ten sonra ise Cumhuriyet Halk Partisi; biz sonuncuyu kullanmayı uygun buluyoruz. Zira ilk ikisi,

tek-parti döneminin çeşitli dönemlerinde kullanılan adlardır. İktidarın ziyadesiyle yerleştiği zaman, bu sonuncu

ad alınmıştır. Buradan hareketle, Cumhuriyet Halk Partisi demenin, daha uygun ve kapsayıcı olacağını

düşünmekteyiz.

3

zorlayıcı, tepeden-inme politikaları meşrulaştırmıyor, ama olağandışı durumlar olmadıklarını

belirtmek ihtiyacı duyuyoruz.

Konumuz tek-parti yönetimi değil elbette. Ancak ele alacağımız asıl mesele olan Serbest

Cumhuriyet Fırkası’nın siyasal yaşam içindeki yerini görmek için, tek-parti döneminin

muhtevasına vakıf olmak ve bu dönemdeki muhalefet hareketlerine bakmak gerekir. Bu

nedenle, Serbest Fırka’yı inceleyeceğimiz bölüme geçmeden önce burada, SCF’den önce

yaşamış olan, Cumhuriyet döneminin ilk teşkilatlı muhalefet hareketi olarak anılan

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na (TCF) değinmek istiyoruz.

Terakkiperver Fırka3, Cumhuriyetin ilanı ve Hilafetin ilgasını takip eden dönemde, Millî

Mücadelede etkin rol oynamış kişiler tarafından kurulmuştur. Bu fırkada faaliyet gösterenlerin

başlıcaları Hüseyin Rauf, Adnan Adıvar Beyler ve Refet, Ali Fuat ve Kâzım Karabekir

Paşalardır. Kurtuluş Savaşı bittikten sonra, yani barış sağlandıktan sonra4 kimin iktidar

olacağı meselesi üzerine şekillenen bir muhalefet hareketidir. Modernleşme fikrinde ayrı

olmayan ama 1909 Anayasa değişiklikleriyle padişahın geldiği konumdan ve Meclis’in

böylece çalışmasından memnun olan Rauf Beylerle, Cumhuriyet konusunda daha radikal bir

görüşe sahip Mustafa Kemal arasında bir anlaşmazlık çıkmış, bu da Terakkiperver

Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşuna mahal vermiştir. Ancak, yukarıda açıkladığımız

meşrulaştırma sebebi gereği, muhalefet iktidar partisi tarafından pek hoş karşılanmıyor.

Önceleri açık açık söylenmese de muhalefet partisinin istenmediği sonradan belli ediliyor.

İstanbul basının da büyük destek verdiği Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, gerek Hilafete

bakışları ve halifeyle yakın ilişkileri, gerekse programlarının 6. maddesi “Fırka, itikadad-ı

diniyyeye hürmetkârdır” nedeniyle irticaî faaliyetlerle bir anılmışlar, bu yönden eleştiriye

maruz kalmışlardır. Kısa ömrünün ortalarında, 1925 yılının Şubat ayında patlak veren Şeyh

Sait İsyanı da TCF’ye hücum etmek için kullanılmıştır. Neticede Fırka, Haziran 1925’te

kapatılmıştır. Anıldığı ada uygun şekilde, Cumhuriyetin ilk teşkilatlı muhalefet hareketi TCF,

muhalefete yer olmayan bir tek-parti yönetimi içinde siyaset sahnesinden silinmiştir. Bu

deneyim, kendinden sonraki dönemi etkilemiştir. 1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükun

3 Bu fırka hakkında bakınız: Ahmet Yeşil, Türkiye Cumhuriyeti’nde İlk Teşkilatulı Muhalefet Hareketi:

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Cedit Neşriyat, Ankara, 2002. Eric J. Zürcher, Cumhuriyetin İlk Yıllarında

Siyasal Muhalefet. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, İletişim Yayınları, İstanbul, 2013.

4 Feroz Ahmed’in “bağımsızlık-sonrası mücadele” olarak tanımladığı olgu: Feroz Ahmad, “The Progressive

Republican Party, 1924-1925”, M. Heper & J. M. Landau (dir.), Political Parties and Democracy in Turkey,

Londra & New York, 1991, p. 66.

4

Kanunu5, sonrasında 1926 yılında kurulan ve muhalefeti tamamen susturma amacı güden

İstiklâl Mahkemeleri TCF muhalefetinin etkili olduğu olaylardır. Bunu derken, tek sebebin

TCF muhalefeti olduğunu savunmuyoruz; dediğimiz şudur ki Terakkiperverler ilk muhalif

hareket olduğu için tek-parti yönetiminin şiddet dozunu artırmasında başat rol oynamıştır.

Takrir-i Sükun Kanunun yürürlükte olduğu yıllar boyunca CHP, iktidarı tamamen tekeline

almış, her türlü muhalefet hareketini engellemiştir. Öyle ki 1929 yılında bu kanunun

yenilenmemesindeki neden, artık tek bir muhalif sesin dahi çıkmaması ve ülkenin iyice

diktatorya manzarasına bürünmüş olmasıdır. Bu başta Mustafa Kemal olmak üzere,

iktidardaki kişileri dahi rahatsız edecek seviyeye gelmiştir. Her ne kadar söz konusu iktidar,

cumhuriyet reformlarının yapılabilmesi için muhalefetsiz bir ortam gerektiğini düşünse de,

bunu izlenen politikalardan anlıyoruz, ideallerindeki yönetimin bu büründükleri diktatörce

tavır olmadığını söyleyebiliriz. Nitekim Mustafa Kemal’in cumhuriyetçi olduğu daha 1919’da

bile biliniyor. Yani, ülkenin içinde bulunduğu vaziyet, yönetimdekileri de memnun etmemiş.

Ayrıca Cumhuriyet’in ilk yıllarında çok yoğun bir şekilde sürdürülen parlamento faaliyeti,

özellikle 1927’den, yani Nutuk’un okunduğu CHF kongresinden sonra tek-parti yönetimin

iyice yerleştiği dönemden itibaren, giderek zayıflamıştır. Öyle ki milletvekilleri Meclis’e

devam konusunda büyük sorumsuzluklar göstermekte, yasama faaliyetinden ziyade ihale, iş

takibi yapılmaktadır. İşte Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası deneyimi henüz unutulmamışken,

daha 5 yıl önce hiçbir muhalefete tahammül edemeyen iktidar, 1930 yılında Serbest

Cumhuriyet Fırkası’nı kurulmasına izin vermektedir. Bu durumun oluşmasında, birçok faktör

etkilidir.

2. Serbest Cumhuriyet Fırkası: Kuruluş, Organizasyon ve Kapanış

Serbest Cumhuriyet Fırkası’na6 başlarken hemen belirtmek isteriz ki bu fırka, Terakkiperver

Cumhuriyet Fırkası’ndan farklı bir kökene ve kuruluşa sahiptir. TCF gerçek bir muhalefet

hareketine, yani kendiliğinden oluşmuş bir kökene sahipken, SCF gerçek bir muhalefet

değildir, bir muvazaa partisidir. Serbest Fırka’yı anlamak için sürekli göz önünde

bulundurmamız gereken bir bilgi olduğundan ilk baştan belirtmek istedik. Bundan sonra

yapılması gereken, bir muvazaa partisine neden ihtiyaç duyulduğunun açıklanmasıdır.

5 Söz konusu kanun sonrası dönem için bakınız: Mete Tunçay, op. cit., pp.127-183.

6 Fırka üzerine detaylı bir inceleme için: Cemil Koçak, Belgelerle İktidar ve Serbest Cumhuriyet Fırkası,

İletişim Yayınları, İstanbul, 2006.

5

A. Fırkanın Kuruluşu ve Hazırlayan Şartlar

Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın varlık nedenini anlamak için, o günkü kontekste bakmak,

bunun içinse 1930 yılının öncesinde neler olduğunu incelemek gerekir. Öncelikle, fırkanın

adından başlamak gerekir. Fırkanın adının “serbest” yani muhalefetin liberal olması, iktidarın

da devletçi olmasından, daha doğru bir ifade ile devletçi olacak olmasından

kaynaklanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin 1930’dan sonra devletçi politikalar

benimsemesini, 1929 Dünya Ekonomik Buhranına bağlamak meseleyi tam olarak idrak

edememeye neden olmaktadır. Zira biz biliyoruz ki 1930’dan önce de devletçilik yönünde

adımlar atılmıştı. Bir kere, yerli sanayinin olmadığı bir ülkede yerli üreticiyi desteklemek için

yapılması gereken ithal-ikameci sanayi politikası izlemektir. Bunu yapabilmek için de gümrük

vergilerini çok fazla yükseltip tüketicinin pahalı hâle gelen yabancı ürün yerine, yerli ürünü

tercih etmesini sağlamak gerekir. Ancak 1923 yılında imzalanan Lozan Anlaşmasına göre,

Türkiye 6 yıl boyunca gümrük vergilerini değiştiremeyecekti. İthal-ikameci sisteme 1929

yılında geçmek üzere bir takım hazırlıkların yapıldığını görmekteyiz. Mesela, 1925 yılında

kurulan Sanayi ve Maadin Bankası bunlardan bir tanesiydi. Yine bu yıllardan itibaren, bir

merkez bankasının kurulacağı konuşuluyor, gazetelerde, az sayıda da olsa, devletçilik üzerine

başyazılar yayımlanıyordu. Bu göstergeler ışığında devletçilik politikasına geçmenin daha

önceden planlandığını söyleyebiliriz. Ancak, 1929 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde

patlak veren ve etkisi tüm dünyaya yayılan Büyük Buhran, gümrük vergisi kısıtlamasının

kalktığı ve devletçiliğe geçişin planlandığı döneme denk gelmiş oldu. Bundan sonra,

devletçilik politikalarının müsebbibi olarak bu büyük kriz görüldü. Bu kriz, Türkiye’de de

etkili olmuştur ve bu nedenle devletçi politikalara geçişi hızlandırmış olabilir ancak bunun

daha önceden planlandığını söylememiz gerekir. Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti, önceden de

pür liberal değildi, devletçi yanı her zaman baskındı. Nitekim devletçilik lafının, iktidarın

ağzından ilk defa duyulduğu konuşma olan İsmet Paşa’nın Ankara-Sivas demiryolu hattının

30 Ağustos 1930’daki açılışında söylediği nutukta, devletin demiryoluna yaptığı yatırımlar,

özel teşebbüsün ve yabancı sermayenin neden bu yatırımlarda etkili olmadığı argümanlarıyla

savunulmuştur. Bu konuşmanın yardımıyla görüyoruz ki 1930 yılına kadar olan politikalarda

da devletçilik söz konusudur. Bunun sebebini, müstakil gelişmiş bir burjuvazinin

olmamasında bulduğumuz gibi, konuşmadan da anlaşıldığı üzere, siyasî ve askerî sebepleri de

mevcuttur. İsmet Paşa, söz konusu konuşmasında “Biz mutedil devletçiyiz” diyerek ilk defa

iktidarın politikasının yönünün devletçiliğe doğru belirlenmiş olduğunu ifade etmektedir. İşte

6

iktidarın devletçiliğe geçişinde bir muvazaa partisi olan Serbest Fırka’nın adı bu nedenle

liberal manasına gelen “serbest” idi. Bu ad, iktidar tarafından konulmuştu.

Bu nedene ek olarak, yukarıda bir önceki bölümde belirttiğimiz diktatorya manzarası bir

başka partinin kurulmasına mahal vermiştir. Bu çok etkili bir neden olmamakla birlikte,

nedenlerden biri olduğundan belirtmek gerekmektedir. Cumhuriyet kuruldu, ancak tek-parti

diktatörlüğü hüküm sürüyor, şeklinde özetlenebilecek dış-dünyanın bakışı da iktidar üzerinde

etkili olmuştur. Nitekim dış basınının Serbest Fırka’nın kurulma haberini verdiğini radyodan

dinleyen Mustafa Kemal’in buna çok sevindiğini bilmekteyiz. Yine de Serbest Fırka

deneyiminde dış-baskının payının çok fazla olmadığını unutmamak gerekir.

Dış-baskıdan daha önemli bir neden olarak gördüğümüz ülkenin genel hâline de değinmek

istemekteyiz. Bir önceki bölümün sonunda belirttiğimiz üzere milletvekilleri, Meclis

işlerinden ziyade birtakım özel işlere koşuşturur olmuş, tek-parti yönetiminin baskısını

artırmasına bağlı olarak CHP’li hem ulusal hem yerel yöneticilerin başlarına buyruk

uygulamaları, iktidarın sürekliliğinden ve muhalefet eksikliğinden kaynaklana rehavet,

ülkenin genel hâlini bir atalet durumuna dönüştürmüş, Millî Mücadele yıllarının coşkun

harareti artık kalmamıştır. Serbest Fırka’nın kuruluşunda bu faktör de rol oynamıştır. Ancak

bunun payı da, dış-baskı konusunda olduğu gibi, çok büyük değildir.

Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluş nedenlerinde biri de toplumda içten içe bir muhalefet

oluştuğu ve bunun açığa çıkarılması için bir muhalif fırka kurulduğu şeklinde ifade olunan

sebeptir. Takrir-i Sükûn döneminde tamamıyla susturulan muhalefet, bu yeni fırka aracılığıyla

iktidara karşı olduğunu belli edebilecekti. Böylece, iktidar kimin hangi tarafta olduğunu

görecekti. Bu sebep, Serbest Fırka’nın bir muvazaa partisi olduğu fikrini desteklemektedir.

Yani muhalif fırka kuruluşunu, bir “komedi” olarak yorumlayabiliriz. Az sonra göreceğimiz

üzere, SCF’nin gördüğü toplumsal destek karşısında iktidarın hayal kırıklığı ve kızgınlığı da

bu partinin özgül bir kökene bağlı, gerçekten bir muhalefet partisi olduğunu göstermektedir.

B. Fırka’nın Organizasyonu, Belediye Seçimleri ve Kapanışı

Serbest Cumhuriyet Fırkası, Mustafa Kemal’in en yakın arkadaşlarından, dönemin Paris

büyükelçisi, diplomatlık görevinden önce başbakanlık görevinde de bulunmuş olan Fethi Bey

(Okyar) tarafından Ağustos 1930’da kurulmuştur. Bu kuruluş, Mustafa Kemal’in özel

isteğiyle yapıldığı için Fethi Beye kurdurulmuştur, demek daha doğru olur. Kurucusunun

Fethi Bey olması da partinin doğal bir muhalefet olmadığını göstermektedir. Zira,

7

belirttiğimiz gibi Fethi Bey, Mustafa Kemal Paşanın en yakın arkadaşıdır. Diğer yandan Fethi

Bey henüz anıları taze olan muhalefet deneyimi Terakkiperver Fırka mevcutken başbakanlık

yapmış ve Mustafa Kemal’in talimatıyla, TCF başkanı Kâzım Paşadan fırkayı feshetmelerini

istemiştir. Muhalefet partisi mevcutken başbakanlık görevinde bulunmuş bir kişinin, çok değil

sadece 5 sene sonra, aynı işe kalkışması pek akıllıca görünmemektedir. Ayrıca, Mustafa

Kemal Paşa cumhurbaşkanlığı ve parti başkanlığı sıfatlarını aynı anda taşımaya devam

ediyordu. Bu, muhalefetin önemle üzerinde durduğu bir durumdu ve Fethi Bey de bunun ne

gibi sonuçları olacağını gayet iyi biliyordu. Atatürk, başbakan İsmet İnönü ve Fethi Beyin

hazır bulunduğu bir akşam, Fethi Beyin Gazi’ye hitaben yazdığı ve muhalif bir fırka kurma

isteğini bildirdiği bir mektup okunmuştur. Bu mektuba karşılık Gazi’nin yazdığı cevap da

okunmuştur. Bu cevapta Mustafa Kemal kendini Fethi Beyin bu isteğine “Reisicumhur ve

Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Umumî Reisi olarak iki sıfatla muhatap”7 gördüğünü

belirtmektedir. Fethi Beyin gerçekten muhalif bir fırka kurmak isteği olsaydı, Terakkiperver

Fırka deneyimini hatırlayarak, bu cevaptan sonra geri adım atması gerekirdi. Daha doğrusu, o

deneyimi hatırında tutarak böyle bir mektubu hiç yazmamış olması gerekirdi. Bütün bu

bilgiler, muvazaa partisi olduğu görüşünü güçlendirmektedir.

Serbest Cumhuriyet Fırka, adından da anlaşılacağı üzere, liberal politikaları ön planda tutan

bir pozisyonda bulunuyordu. Ancak işin garip tarafı şudur ki liberal ekonomi taraftarı bir

fırka, Celal Bayar’ın başını çektiği “İş Bankası çevresi” olarak ifade edebileceğimiz zümre

üzerinde hiçbir tesir yapmamıştır. SCF bu çevreden bir destek, milletvekili katılımı ve sair

görmemiştir. Bu yandan bakınca da gerçek bir muhalefet partisi olmadığı anlaşılmaktadır.

Muvazaa partisi olma özelliği üzerinde çokça durduğumuz SCF’nin halk tarafından karşılanışı

ise çok farklı olmuştur. Toplum tarafından büyük bir teveccühle karşılanan yeni fırka, kısa

zamanda şaşırtıcı ölçüde sosyal destek bulmuştur. Bunu derken, bütün bir ülkenin topyekûn

desteğinden bahsetmiyoruz. Yeni fırka, genel olarak ticaret ve ihracata yönelik tarımla

geçimini sağlayan İstanbul, Edirne bölgesi, Ege bölgesi, Samsun, Sinop, Mersin gibi ticarî

öneme sahip liman kentlerinde büyük bir destek görmüştür. Bunun nedeni de şüphesiz

ekonomiktir. Söz konusu bölgelerde yaşayan halk, Büyük Buhranın sebep olduğu krizden

ülkenin geri kalanına nazaran daha fazla ve ilk elden etkilenmiştir. Bu nedenle, bu bölgelerde

SCF’ye destek her geçen gün artarak devam etmiştir.

7 Ahmet Ağaoğlu, Serbest Fırka Hatıraları, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994, s. 33.

8

Bu toplumsal desteğin vücut bulduğu bir örnek olarak Serbest Fırka’nın Eylül 1930’daki

İzmir mitingine değinmek gerekir. Az önce saydığımız bölgelerin içinde krizden en fazla

etkilenen yerlerden İzmir’de yapılan SCF mitingi, daha önce hiç görülmemiş bir kalabalığa

sahne olmuştur. Konumuzla doğrudan alakalı olmadığı için bu mitingde çıkan olaylar,

öncesinde ve sırasında yapılan açıklamalar ve sair detaylarını vermiyoruz. Ama bu mitingle

ilgili olarak bilmemiz gereken en önemli mesele şudur: İzmir’le birlikte, iktidar partisi

muvazaa olarak kurulan partinin nasıl büyük bir sosyal destek bulduğunu görmüş oldular;

diğer yandansa, istek üzerine kurulan bir partinin yöneticileriyse gördükleri bu destek

sayesinde olaylara farklı bakmaya başladılar. Atalet ortamını biraz hareketlendirmesi, dışarıya

birden fazla partisi olan bir ülke görünümü vermesi, toplum içinde mevcut muhalefeti bir yere

kanalize etmesi ve devletçiliğe geçişte iktidarın karşısında liberal bir fırka olarak bulunması

nedenleriyle kurdurulan parti, git gide iktidara alternatif hâle gelmeye başlayınca, SCF için

işler değişmeye başlıyor. “(…) bir muhalefet partisinin kurulmasına izin verilmesi ülke

genelindeki hoşnutsuz kesimlerin bu partiye yönelmesine yol açtı. Böylece parti, toplum içinde

hızlı bir biçimde kök salarak büyük bir toplumsal desteği arkasına aldı ve hiç umulmadık bir

biçimde, çok kısa sürede adeta bir iktidar seçeneği hâline geldi. Partinin gördüğü bu büyük

ilgi, nesnel olarak, partiyi kuruluş amacından uzaklaştırmış oluyordu ve bu durum

beklenebileceği gibi hızla partinin sonunu getirdi.”8 Değişen durum, özetle böyle ifade

edilebilir.

7 Eylül’de düzenlenen İzmir mitinginden sonra, Yunus Nadi imzasıyla 9 Eylül’de yayımlanan

ve Gazi’yi Fırkası’nın başında durmaya çağıran açık mektuba cevap olarak 10 Eylül’de bu

sefer Mustafa Kemal imzasıyla yayımlanan mektupta Gazi, Fırka’nın başında olduğunu

şiddetle vurgulamaktadır. Mustafa Kemal’in her zaman CHP tarafında olduğunu bilmekteyiz

ve bu minvalde, muhalif fırkanın/fırkaların da her zaman aleyhinde olmuştur. Yani Serbest

Fırka, muvazaa partisi olsa da Gazi Paşa tarafsız olmamış, CHP’nin yanında yer almıştır.

Ancak söz konusu mektubu, Gazi’nin tarafını alenen belli ettiği bir nişane olarak alabiliriz.

Yine bu doğrultuda Serbest Fırka için işin renginin değiştiği sembolik bir an olarak

değerlendirebiliriz.

İktidar cephesi, hiç tasavvur edilmeyen bir destek bulan muhalefet partisine karşı tavrını

böylece net bir biçimde belirtmiş oluyordu. Muhalefet cephesine geldiğimizde ise,

8 Hasan Ersel, Ahmet Kuyaş, Ahmet Oktay, Mete Tunçay, Cumhuriyet Ansiklopedisi (1923-1940), YapıKredi

Yayınları, İstanbul, 2002, s. 147.

9

yöneticilerde halkın teveccühünden kaynaklanan bir iktidar meyli söz konusudur. Bu durumu

meydana getiren önemli bir gelişme, Serbest Fırka’nın katıldığı tek seçim olan 1930 belediye

seçimleridir. Serbest Fırka yönetimi, kuruluşunun üzerinden çok az bir zaman geçmesine

rağmen seçimlere girme kararı almıştır. Bu partinin hayatı için önemli bir dönüm noktasıdır.

Belediye seçimlerinde yapılan yolsuzluklara, hilelere rağmen iyi bir başarı elde eden Serbest

Fırka, İzmir mitingi ve Ege bölgesi gezisinden sonra, halkın desteğini bu kez de sandıkta

görmüştür. Söz konusu seçimleri, yukarıda belirttiğimiz iktidar meylini doğuran önemli bir

olay olarak değerlendirmekteyiz: “Başarı belirtileri, SCF’nin hızla iktidara gelme isteğini

kamçılamış, partinin sonunu hazırlayan en önemli etken de bu olmuştur.”9 Bir muvazaa

partisi için, iktidara rakip hâline gelmek “haddi aşmanın” ta kendisidir. İktidar meylinden

sonra olanlar da bunun bir sonucu olarak cereyan etmiştir.

Başta Fethi Bey olmak üzere Serbest Fırkalılar, seçimlerden sonra Meclis’te, seçimlerde

yapılan yolsuzluk-usulsüzlük, hile karıştırma gibi işleri eleştirmiş, bunların soruşturulmasını

talep etmişlerdir. Bu önerileri, iktidar partililer tarafından reddedilmiştir. Seçimler sonrası

dönem, iktidar ve muhalefet arasında hararetli tartışmaların yaşandığı bir dönem olmuştur.

Sonunda 17 Kasım 1930’da, parti başkanı Fethi Bey tarafından, partinin feshedildiğine dair

bir dilekçe verilmiştir. Gerekçe olarak, olayların gidişatının getirdiği bu noktada Gazi ile

siyasî sahada karşı karşıya gelmek istemediklerinden dolayı Fırkanın feshedildiğini

bildirmiştir. Partinin kapanışı da kendi kendine gelişen gerçek bir muhalefet hareketi

olmadığını göstermektedir. Zira biliyoruz ki, kendiliğinden ortaya çıkan, derin toplumsal

kökenleri/arkaplanı olan bir muhalefet, bir dilekçeyle sonlandırılamaz.

3. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın Türkiye Siyasal Yaşamındaki Yeri ve Önemi

Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın Türkiye siyasal yaşamında çok önemli bir yeri vardır. Tek-

parti döneminde bir kırılma/dönüm noktasını teşkil etmektedir. 1930’lu yıllarda giderek daha

fazla otoriterleşen iktidarı belirleyen koşullar arasında SCF deneyimi ayrıcalıklı bir yerde

durmaktadır. SCF, tek-parti döneminde ideoloji devrini başlatan olay olmuştur. İşte bu

muhalif fırka deneyiminden sonradır ki Kemalist ideoloji dediğimiz dünya görüşü

şekillenmeye başladı. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin temelleri üzerine

yükselerek bütün Millî Mücadeleyi şahsına münhasır kılan CHP, halkın nasıl kendinden

uzaklaşıp bir başka partiyi destekleyebildiğini, geçmişte olanları unutup nasıl yeni olana

yöneldiğini görmüş oldu. Takrir-i Sükûn döneminde tek-partiliğini iyiden iyiye yerleştiren ve

9 Mete Tunçay, op. cit., s. 270.

10

kontrolsüz, sorgusuz-sualsiz iş yapmaya alışan CHP, halkın SCF’ye yönelmesiyle

rehavetinden çıkmıştır. Muvazaa olarak kurulan partinin neredeyse iktidara rakip hâle

gelmesinden önemli dersler çıkarmışlardır. Bunları ve gereği olarak yapılan icraatları,

görmeye çalışalım.

Öncelikle, dış-dünyanın ülkeye bakışı, ülkenin hâli, CHP’lilerin kendi başlarına buyruk iş

yapmaları gibi SCF’ye zemin hazırlayan faktörler bundan sonra göz ardı edilmiş, iktidar daha

da otoriter hâle gelmiştir.10

Meşhur formüla “Halka rağmen halk için”, bu dönemde ortaya

çıkmıştır. Halka rağmen, çünkü görüldü ki halk iktidarla aynı doğrultuda düşünmüyor. O

hâlde yapılması gereken reformları, halka rağmen yapmak gereklidir.

İkinci olarak, literatürde yaygın bir görüş olan, modern düşünceye sahip cumhuriyetçi

CHP’nin karşısındaki her türlü muhalefeti; gerici, modern fikirlere kapalı, gelişmeye düşman,

yobaz hareketler olarak tanımlamanın ne kadar yanlış olduğunu, Serbest Fırka örneği ile de

görmüş oluyoruz. Zira Terakkiperver Fırka gibi, Serbest Fırka da ne gerici, ne anti-modern, ne

yobaz, ne de saltanatçı insanlardan oluşmuyordu. Aslına bakılırsa, SCF ile CHP’nin politik

çizgileri birbirinden hiç farklı değildir. Tıpkı 1955 yılına kadar CHP ile Demokrat Parti’nin

politikaları, programları gibi. Yine bu doğrultuda, Serbest Fırka’nın en büyük desteği gördüğü

bölgelerde yaşayan insanlar, CHP’nin savunduğu dünya görüşüne hiç de ters düşünmeyen

toplumsal kesimlerdi. Buradan anlıyoruz ki bu desteği sağlayan kesim CHP’den cumhuriyet

fikirleri, reformlar ve sair gibi sebeplerle değil, ekonomik sebeplerle vazgeçmiştir. Yukarıda

belirttiğimiz üzere, SCF’nin büyük toplumsal destek bulduğu bölgeler, dünya ekonomik

krizinden en fazla ve ilk etapta etkilenen bölgelerdir. Bu örnekten yola çıkan CHP, halka

ekonomik fayda sağlayamadığında kullanabileceği ideolojik araçlar oluşturmuştur. Böylece

Kemalist ideolojinin temellerinin atıldığını söyleyebiliriz.

Serbest Fırka’nın fesih dilekçesinin verildiği gün, Gazi ve beraberinde bakanlar, üst düzey

bürokratlar olmak üzere uzun bir yurt gezisine çıkmış, SCF deneyimiyle gördükleri

toplumdaki hoşnutsuzluğun, halkın sorunlarının neler olduğunu, neler yapılabileceğini bizzat

yerinde tetkik etmişlerdir. Bu uzun yurt gezisinden sonra, seçimler yenilenmiş, CHP ünlü “6

Ok”un benimsendiği 1931 kongresini yapmış, böylece yurt gezisinin çıktıları, politikaya

dönüştürülmeye başlanmıştır. O tarihe kadar bu 6 oktan 4 tanesini, yani laiklik,

10

Burada, belirtilen otoriterleşme eğilimini, öncesindeki süreci görmezden gelerek, “zaten 1920’li 30’lu yıllarda

dünyada otoriter/totaliter rejimler revaçtaydı” şeklinde açıklamak, ne kadar doğrudur, haklıdır, sorgulamak

isteriz.

11

cumhuriyetçilik, halkçılık ve milliyetçilik, mevcuttu. SCF-sonrası dönemde bunlara,

devletçilik ve inkılapçılık da eklenmiştir.11

Yukarıda devletçiliğin sebeplerini göstermeye

çalışmıştık, böylece kâğıt üzerinde de belli edilmiş oldu. İnkılapçılık da bu rehavet

durumunun önüne geçmek, sürekli yenilikler yapmaktan ziyade, var olan inkılapları korumak

manasına gelmektedir. Daha sonra Anayasaya da geçecek olan 6 ok, SCF-sonrası dönemin

önemli gelişmelerindendir.

İdeolojiyi yerleştirmek için halkevleri ve halkodaları kurulmuş, halkın zihin dünyası kontrol

altına alınmaya çalışılmıştır. Bu minvalde, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu kurulmuş,

dil teorileri geliştirilmiş, dilde sadeleşmeye gidilmiş, milliyetçilik çalışmaları, Osmanlı-öncesi

Türkler üzerine araştırmalar yapılmaya başlanmıştır. Millî ideolojinin oluşturulduğunu

görüyoruz. Bunun nedeni, ekonomik gelişmenin yeterli seviyede olmadığı, krizden de

etkilenip daha kötü duruma gelen ülkeyi, ideolojik yönden motive etmektir. Bu politikaların

temelinde, millî bilinç, millî kültür oluşturulduğunda insanlar yoksun oldukları şeyleri

görmezler, gibi bir fikir vardır ki bu sadece Türkiye’de değil, birçok başka ulus-devlette

görülmektedir.

Serbest Fırka’nın Türkiye siyasal yaşamındaki önemi, işte bu Kemalist ideolojinin

yerleştirildiği, iktidarın daha da otoriterleştiği dönemi başlatmış olmasıdır. SCF-sonrası

dönem olarak adlandıracağımız yıllarda, ta Demokrat Parti’ye kadar CHP bütün devlet erkini

elinde tutmuştur. Bunun için ideolojik araçların kullanılması da bir başka önemli yandır. Zira

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ndan sonra da tek-parti yönetiminin baskısını artırdığını

görmekteyiz. Ancak Takrir-i Sükûn dönemi diye adlandırılan bu devrede ideolojik araç

kullanımı söz konusu değildir. Fakat aynı şekilde, iktidarın karşısında bir muhalefetin

oluştuğu Serbest Fırka örneğinde ise ideoloji kullanımını görmekteyiz. Bunun sebebi şudur:

Terakkiperverler, Serbest Fırka gibi büyük toplumsal desteği haiz değillerdi. SCF-sonrası

dönemde ideolojik araçlarla zihin kontrolü denemesinin nedeni ise, iktidarın ekonomik fayda

sağlayamayıp ancak millî kültür, millî tarih gibi “ürünler” sunabilmesi ve halkın CHP’yi

bırakıp SCF’ye yönelmesidir. Bu saiklerle hareket eden iktidar partisi, Kemalist ideolojiyi icat

etmiştir.

11

İlhan Tekeli, Selim İlkin, 1929 Dünya Buhranında Türkiye’nin İktisadî Politika Arayışları, ODTÜ

Yayınları, Ankara, 1993, s. 211.

12

Sonuç

Tek-parti dönemi içinde önemli bir kırılmaya neden olduğu için daha fazla incelenmesi,

araştırılması lazım gelen Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın gelişimini, kapanışını ve Türkiye

siyasal tarihi içindeki yerini böylece ifade ettikten sonra başlangıçta sorduğumuz soruya geri

dönebiliriz: SCF, Türkiye siyasal yaşamına bir katkı yaptı mı? Tüm bu açıklamalardan sonra,

bizim bu soruya vereceğimiz cevap şudur: Bir katkı yapmadı, ama önemli değişikliklere

sebebiyet verdi. Bunu biraz daha açıklayacak olursak: Katkı; olumlu bir ekleme, fayda

sağlama, geliştirme anlamlarına gelir. Ancak bizce, SCF deneyimi bunları yapmadı.

Türkiye’nin siyasal yaşamında bir ilerlemeye, demokratik seviyesinde bir iyileşmeye

sebebiyet vermedi. Zira, defaâtle belirttiğimiz gibi, bu bir muvazaa partisiydi, toplumdaki

huzursuzluktan/hoşnutsuzluktan doğmadı; kurdurulduktan sonra bu hoşnutsuzluğun

odaklandığı yer oldu. Kendi toplumsal kökenleri yoktu. İktidarın devletçiliğine karşı liberal

bir parti olarak çıktı ama Türkiye’nin iş dünyası çevrelerinde, ki o dönemde büyük çoğunluğu

devlet erkanından ya da buraya çok yakınlardan oluşuyordu, hiçbir destek görmedi. Bu nokta

da partinin kendiliğinden gelişmediğini göstermektedir. Tek-parti iktidarı karşısında bir

muhalefet olması hasebiyle Türkiye siyasal yaşamına bir katkı yaptığı görüşü, bu niteliği

yüzünden tarafımızca kabul görmemektedir. SCF, tek-parti döneminde başka muhalefet

hareketlerinin gelişmesine de önayak olmamıştır. Bilakis, iktidarın politikalarını daha da

katılaştırmasına sebep olmuştur. SCF’den yaklaşık 16 yıl sonra, 1946’da Demokrat Parti

kurulduğunda bir başka Serbest Fırka hadisesi olarak görülüp partiye katılımlara, ilk etapta,

ket vurmuştur. Bu durumda, SCF’nin siyasal yaşama bir katkı yaptığını söylemek

güçleşmektedir. Gördüğü toplumsal destek ve belediye seçimlerinde –hileye rağmen- aldığı

oylarla muvazaa niteliğini kaybetmiş ya da kaybedecekmiş gibi görünen Serbest Cumhuriyet

Fırkası, Türkiye siyasal yaşamı içinde kuruluşu, organizasyonu, kapanışı ile değil; tek-parti

yönetiminin politika anlayışını değiştirmesi bakımından önemlidir, hatta bir dönüm noktası

olarak tanımlayabiliriz. Zira önceden görmediğimiz bir politika tarzı olarak, ideolojik

araçların kullanılması bu deneyimden sonraki dönemde söz konusu olmuştur. İktidarın

1930’lu yıllarda değişen hüviyeti, SCF deneyimin CHP üzerindeki büyük tesirini

göstermektedir. Bu, daha da otoriterleşen iktidarın tek sorumlusu ya da bunun tek nedeni

SCF’dir, manasına gelmiyor. İfade etmeye çalıştığımız, bu değişimin en büyük tetikleyicisinin

SCF deneyimi olduğudur. Bu açıdan bakıldığında Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın, siyasal

yaşama olumlu manada bir katkıda bulunduğunu düşünmesek de, Türkiye siyasî tarihinde çok

önemli bir yere sahip olduğunu söyleyebiliriz.

13

Kaynakça

AĞAOĞLU, Ahmet, Serbest Fırka Hatıraları, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994

AHMAD, Feroz, “The Progressive Republican Party, 1924-1925”, M. Heper & J. M. Landau

(dir.), Political Parties and Democracy in Turkey, Londra & New York, 1991

ERSEL Hasan, KUYAŞ Ahmet, OKTAY Ahmet, TUNÇAY Mete, Cumhuriyet

Ansiklopedisi (1923-1940), YapıKredi Yayınları, İstanbul, 2002

KOÇAK, Cemil, Belgelerle İktidar ve Serbest Cumhuriyet Fırkası, İletişim Yayınları,

İstanbul, 2006

TEKELİ, İlhan, İLKİN, Selim, 1929 Dünya Buhranında Türkiye’nin İktisadî Politika

Arayışları, ODTÜ Yayınları, Ankara, 1993

TUNÇAY, Mete, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek-parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931),

Yurt Yayınları, Ankara, 1981

YEŞİL, Ahmet, Türkiye Cumhuriyeti’nde İlk Teşkilatulı Muhalefet Hareketi:

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Cedit Neşriyat, Ankara, 2002

ZÜRCHER, Eric J., Cumhuriyetin İlk Yıllarında Siyasal Muhalefet. Terakkiperver

Cumhuriyet Fırkası, İletişim Yayınları, İstanbul, 2013