225
T.C. østanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalıúmaları Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Yoksullu÷un Toplumsal Cinsiyet Ba÷lamında øncelenmesi Özgür Kaymak 2501090290 Tez Danıúmanı Doç. Dr. Sevgi Uçan Çubukçu østanbul 2011

Yoksulluğun Toplumsal Cinsiyet Bağlamında İncelenmesi

Embed Size (px)

Citation preview

T.C.

østanbul Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü

Kadın Çalıúmaları Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

Yoksullu÷un Toplumsal Cinsiyet Ba÷lamında øncelenmesi

Özgür Kaymak

2501090290

Tez Danıúmanı

Doç. Dr. Sevgi Uçan Çubukçu

østanbul 2011

� iii

ÖZ

YOKSULLUöUN TOPLUMSAL CøNSøYET BAöLAMINDA

øNCELENMESø

Özgür Kaymak

1980’lerden itibaren artan küreselleúmeyle birlikte en çok tartıúılan toplumsal

sorunlardan biri haline gelen yoksullu÷a yönelik ilgi, ekonomik alanın ötesine

giderek siyasal ve sosyal bir içerik de kazanmıútır. Dolayısıyla yoksulluk ve

yoksullu÷un azaltılması üzerine geliútirilen stratejiler de kalkınma sürecinin önemli

gündem maddelerinden biri haline gelmiútir.

Yoksulluk tüm toplum için bir sorun olarak karúımıza çıkmakla birlikte

a÷ırlıklı olarak kadınlar tarafından yaúanmaktadır. Kadınlar yoksullu÷u farklı

biçimlerde tecrübe etmektedirler. “Yoksullu÷un kadınlaúması” geliúmiú kapitalist

ülkelerle birlikte, geliúmekte olan ve az geliúmiú ülkelerde 1980’lerden itibaren

yaygın bir úekilde görülmeye baúlanmıútır.

Bu tez çalıúmasında yoksulluk olgusu toplumsal cinsiyet ba÷lamında ele

alınmaktadır. Yoksullu÷un kadınlaúmasına sebebiyet veren faktörler; iúgücü

piyasasına katılımın düúük olması, piyasanın kadınlara yönelik ayrımcı tutumu,

kadınların e÷itim imkânlarından yararlanamaması, küreselleúmeyle birlikte

kadınların düúük ücretli ve güvencesiz enformal sektörde yo÷unlaúması, göç

süreciyle birlikte artan kadın yoksullu÷u, ekonomik/finsansal krizlerin ve geleneksel

kadın rol modelinin kadın yoksullu÷una etkisi genel olarak ele alınmaktadır. Bu

çalıúmada ayrıca, yoksullu÷un ölçülmesinde kullanılan yaklaúımlara toplumsal

cinsiyet perspektifiyle odaklanılmakta ve yoksullu÷u azaltmada kullanılan stratejiler

mercek altına alınmaktadır.

Çalıúmanın sonucunda, kadınların yoksullu÷u erkeklerden daha kuvvetli ve

uzun süreli yaúadı÷ı görülmektedir. Ana akım yoksulluk tanım ve ölçümlerinin

� iv

temelde aileyi baz almalarından dolayı yoksullu÷un aile içindeki da÷ılımını

vermedikleri için cinsiyet körü oldukları tespit edilmiútir. Kadın yoksullu÷unun

mercek altına alınmasında özellikle 70’lerden itibaren ivme kazanan kadın

hareketinin etki etti÷i görülmüútür. Geliúmekte olan ve erkek egemen toplumsal

yapısı nedeniyle toplumsal cinsiyet ayrımcılı÷ının çok úiddetli yaúandı÷ı ülkelerde

kadın yoksullu÷unun katmerli bir hal aldı÷ı saptanmıútır.

� v

ABSTRACT

EXAMINATION OF POVERTY IN THE CONTEXT OF GENDER

Özgür Kaymak

Poverty has become one of the most controversial issues in recent years.

Since the 1980’s with the increasing effect of globalization, the interest for poverty

has gone beyond the economic sphere and has gained a political and social content.

The strategies developed for the reduction of poverty has become one of the most

important agenda items in the development process.

Although poverty is a problem for the entire community it is mainly

experienced by women more acutely and differently. Therefore, feminization of

poverty has become a common problem in the advanced capitalist, the developing

and the least developed countries since the 1980’s.

In this study, the phenomenon of poverty is examined in the context of

gender. Factors which give rise to the feminization of poverty; low labor market

participation, discriminatory attitude toward women in the market, low educational

opportunities for women, concentration of low paid and insecure work in the

informal sector due to the effect of globalization, increase of poverty among women

due to the effect of migration, impact of financial/economic crisis and traditional

female role model is examined in a general context. Also in this study, the

approaches to measure poverty and the strategies to reduce poverty are examined

with a gender perspective.

Consequently, it is seen that women experience poverty more acutely and in a

longer period than men. It is found that, the mainstream definitions and

measurements of poverty are gender biased. On the other hand it is seen that,

women’s movement which gained momentum in the 1970’s has been a turning point

since it puts women’s poverty under the spotlight. In poverty studies it is understood

that in the developing countries due to their male dominated structure gender

� vi

discrimination is experinced very severely and that the state of women’s poverty is

increasing sharply.

� vii

ÖNSÖZ

Yoksulluk tüm insanlık için temel bir sorun olarak karúımıza çıkmakla

birlikte, toplumsal hayatta yaúanılan cinsiyet eúitsizli÷inden dolayı ço÷unlukla

kadınlar tarafından yaúanan bir olgudur. Toplumsal cinsiyet eúitsizlikleri, kadınları

yoksullu÷a karúı risk altına sokmakta ya da yoksulluklarına neden olmaktadır.

Kadınlar yaúamlarında erkeklere göre daha çok yoksulluk deneyimlemeye meyillidir

ve bu, tekrar eden ve uzun süreli yoksulluk biçiminde gerçekleúmektedir.

Yoksullu÷un kadınlaúması olgusunun son yıllarda giderek önem kazanmasından

dolayı kalkınmada cinsiyet farklılaúmalarına iliúkin olumsuzlukların giderilmesi, tüm

plan ve programlarda toplumsal cinsiyet duyarlılı÷ı oluúturulması amacıyla Avrupa

Birli÷i bünyesinde ve uluslar arası ajanslar tarafından çalıúmalara baúlanmıútır.

Kadınların e÷itim, sa÷lık hizmetleri, istihdama ve politik yaúama katılım gibi

toplumsal yaúamın tüm alanlarındaki fırsatlara eúit olmayan eriúimi nedeniyle

yoksullukları artmakta ve sürekli olmaktadır. Bu nedenle, yoksullu÷un

anlaúılmasında toplumsal cinsiyete duyarlı bir analiz çerçevesinin benimsenmesi

önemli olmaktadır. Bu çalıúmada, yoksullu÷a cinsiyet körü e÷ilen ana akım

yaklaúımlar ve toplumsal cinsiyeti merkezine alan yaklaúımlar üstünde

durulmaktadır. Ayrıca, kalkınma programlarında kadın yoksullu÷unun yeri ve

yoksullu÷un kadınlaúmasına sebebiyet veren faktörler ele alınacaktır.

Literatürde yoksulluk olgusuna yönelik tarihsel ve kavramsal tanımlamalar

çok olmasına ra÷men kadın yoksullu÷una iliúkin kavramsal boyuta destek sa÷layacak

çok fazla veriye rastlanmamıútır. Ancak 1990’lardan itibaren kadın yoksullu÷unun

görünür olmasıyla birlikte, literatürde bu alana yönelik çalıúmalar yapıldı÷ı

görülmekle birlikte bu verilerde çok yeterli de÷ildir.

Çalıúmada konuyla ilgili literatür taraması yapılması amaçlanmıútır. Ayrıca

konuyu niteliksel ve niceliksel olarak örneklendirebilmek için çeúitli araútırmacıların

yürütmüú oldu÷u çalıúmalardan, resmi istatistiklerden ve bunlara iliúkin veri

tabanlarından da yararlanılmıútır.

� viii

Bu çalıúmayı yürütürken danıúmanlı÷ımı yapan, akademisyenli÷iyle ve

kiúili÷iyle akademik kariyer çizmemdeki en büyük faktör olan Doç. Dr. Sevgi Uçan

Çubukçu’ya, benden deste÷ini esirgemeyen çok saygıde÷er hocam Prof. Dr.

Fatmagül Berktay’a, destekleri ve yardımları için Prof. Dr. Nurcan Özkaplan’a ve

Prof. Dr. ùemsa Özar’a, bütün bu süreç boyunca hem akademik olarak bana sonsuz

destek veren hem de manevi olarak hep yanımda olan, Kadın Çalıúmaları’nda olmayı

benim için çok keyifli hale getiren Dr. Berrin Oktay Yılmaz’a, maddi ve manevi

desteklerini hiçbir zaman esirgemeyen anneme ve babama teúekkürlerimi sunarım.

� ix

øÇøNDEKøLER

ÖZ ……………………………………………………………. iii

ÖZ (ABSTRACT)……………………………………………...v

ÖNSÖZ………………………………………………………...vii

øÇøNDEKøLER………………………………………………..ix

TABLO LøSTESø……………………………………………...xii

KISALTMALAR LøSTESø…………………………………. ..xiv

GøRøù……………………………………………………………… 1

1. BÖLÜM: YOKSULLUöUN KAVRAMSAL VE TARøHSEL

GELøùøMø………………………………………………………….5

1.1. Tanım………………………………………………………………16

1.1.1. Yoksullu÷un Cinsiyetini Gösteren Yaklaúımlar................23

1.1.2. Kadınların Yoksullu÷u…………………………………...29

1.2. Tarihsel Geliúim…………………………………………………....31

1.2.1. Toplumsal Cinsiyet Temelli Yaklaúım…………………..35

1.2.2. Yoksulluk ve Toplumsal Cinsiyetin Uluslararası Kalkınma

Politikalarındaki Yeri…………………………………………………...38

1.2.2.1. Birleúmiú Milletler Eylem Planı: “Kadının On

Yılı”…….................................................................................................39

� x

1.2.2.2. Toplumsal Cinsiyet ve Kalkınma Yaklaúımı

(GAD)……............................................................................................44

1.2.2.3. Kadınlara Karúı Her Türlü Ayrımcılı÷ın

Önlenmesi Sözleúmesi (CEDAW)..............................................45

1.2.2.4. Pekin Deklarasyonu ve Eylem

Platformu……………….............................................................48

2. BÖLÜM: GELENEKSEL YOKSULLUK YAKLAùIMLARI:

CøNSøYET KÖRÜ øÇERøK...........................................................59

2.1. Yoksullu÷a Dair Cinsiyet Körü Yaklaúımlar………………………59

2.1.1. Yoksulluk Sınırı Yaklaúımı………………………………59

2.1.2. Temel ønsani øhtiyaç Yaklaúımı………………………….63

2.1.3. ønsani Yoksulluk Endeksi………………………………..65

3. BÖLÜM: TOPLUMSAL CøNSøYET TEMELLø

YAKLAùIMLAR: CøNSøYETÇø øÇERøöøN AÇIöA

ÇIKARILMASI…………………………………………………..69

3.3.1. Yapabilirlikler Yaklaúımı………………………………. 69

3.3.2. ønsani Geliúme Endeksi…………………………………..75

3.3.3. Toplumsal Cinsiyet Geliúme Endeksi……………………81

3.3.4. Toplumsal Cinsiyeti Güçlendirme Ölçüsü Endeksi……...87

3.3.5.Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı

Endeksi……………………........................................................94

3.3.6. Katılımcı Yoksulluk De÷erlendirmeleri…………………97

3.3.7. Sosyal Dıúlanma Yaklaúımı…………………………….100

� xi

4. BÖLÜM: YOKSULLUöUN KADINLAùMASI…………....107

4.1. Yoksullu÷un Kadınlaúması……………………………………….107

4.1.1. Kadın-Erkek Ücret Farkı……………………………….122

4.1.2. Enformal Sektör………………………………………...132

4.1.3.Göçün Feminizasyonu…………………………………...137

4.1.4. Ekonomik Kriz………………………………………….144

4.2. Yoksullu÷u Azaltmada Kullanılan Stratejiler…………………….150

4.2.1. Mikrokredi Uygulaması………………………………...151

4.2.2. Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme…………………………...156

SONUÇ…………………………………………………………...168

KAYNAKÇA…………………………………………………….180

� xii

TABLO LøSTESø

Tablo 1: ønsani Yoksulluk Endeksi Bileúenleri-øYE 1.............................................67

Tablo 2: ønsani Yoksulluk Endeksi Bileúenleri-øYE 2.............................................67

Tablo 3: ønsani Geliúme Endeksi Bileúenleri............................................................77

Tablo 4: Ülkeler arası ønsani Geliúme Endeksi Karúılaútırması................................78

Tablo 5: Toplumsal Cinsiyete Dayalı Geliúme Endeksi Bileúenleri..........................83

Tablo 6: Cinsiyete göre ilkokula kayıt yaptırmayan çocukların

oranı............................................................................................................................85

Tablo 7: Toplumsal Cinsiyete Dayalı ønsani Geliúme Endeksi.................................86

Tablo 8: Toplumsal Cinsiyeti Güçlendirme Ölçüsü Endeksi.....................................88

Tablo 9: Türkiye’de Yerel Yönetimlerde Kadın Oranı (%).......................................89

Tablo 10: Seçim Yıllarına Göre Kadın Milletvekili Oranı (%)..................................90

Tablo 11: ønsani Geliúme Düzeyine göre Ülke Kategorileri için TCGE ve TCGÖ

Ortalamaları................................................................................................................92

Tablo 12: 2010 Yılı Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı Sıralaması...........................95

Tablo 13: 2010 Yılı Küresel Toplumsal Cinsiyet Raporu-Bölgesel Performans.......96

Tablo 14: Yoksullu÷un Kadınlaúması-Amerika Birleúik Devletleri Örne÷i, 1995...116

Tablo 15: Yalnız Yaúayan Annelerin Yoksulluk Oranı (%).....................................117

Tablo 16: Bekar Annelerin ve Toplam Nüfusun Yoksulluk Oranı Karúılaútırması (%),

2000...........................................................................................................................119

Tablo 17: Bekar ve Evli Annelerin Yoksulluk Oranı Karúılaútırması (%)...............120

� xiii

Tablo 18: Çocuklu Ailelerin Irk ve Etnik Kökenlerine Göre 2005 yılı itibari ile

Resmi Yoksulluk Oranları (%).................................................................................121

Tablo 19: Kadın ve Erkek Ücret Farklılı÷ı...............................................................124

Tablo 20: Kadın ve Erkek Ücret Farklılı÷ı, Kanada Örne÷i.....................................126

Tablo 21:Kadın Ücretlerinin Erkek Ücretlerine Oransal Farkı.................................127

� xiv

KISALTMALAR LøSTESø

a.e. Aynı eser/yer

a.g.e. Adı geçen eser

AB Avrupa Birli÷i

ABD Amerika Birleúik Devletleri

AGÜ Az Geliúmiú Ülkeler

Aktr. Aktaran

Bknz. Bakınız

BM Birleúmiú Milletler

BPFA Pekin Eylem Platformu (Beijing Platform for Action)

CEDAW Kadınlara Karúı Her Türlü Ayrımcılı÷ın Önlenmesi Sözleúmesi

(Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination

Against Women)

CEO Yönetim Kurulu Baúkanı (Chief Executive Officer)

Çev. Çeviren

DøE Devlet østatistik Enstitüsü

DPT Devlet Planlama Teúkilatı

Ed. Editör

FHH Kadın Hane Reisli Evler (Female Headed Households)

GAD Toplumsal Cinsiyet ve Kalkınma (Gender and Development)

GDI Toplumsal Cinsiyet Geliúim Endeksi (Gender Development Index)

� xv

GEM Toplumsal Cinsiyet Güçlendirme Ölçümü (Gender Empowerment

Measure)

GRB Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme (Gender Responsive Budget)

GSMH Gayrisafi Milli Hasıla

GSYøH Gayrisafi Yurtiçi Hasıla

GSYøÜ Gayrisafi Yurtiçi Üretim

HDR ønsani Geliúme Raporu (Human Development Report)

ILO Uluslar arası Çalıúma Örgütü (International Labour Organisation)

IMF Uluslar arası Para Fonu (International Monetary Foundation)

IOM Uluslara rası Göç Bürosu (International Office of Migration)

ITUC Uluslar arası øúçi Sendikaları Konfederasyonu

øGE ønsani Geliúme Endeksi (Human Development Index)

øYE-1 ønsani Yoksulluk Endeksi- 1

øYE-2 ønsani Yoksulluk Endeksi-2

KSO Kafa Sayım Oranı

KSSGM Kadının Statüsü Genel Müdürlü÷ü

KYD Katılımcı Yoksulluk De÷erlendirmeleri

LIS Luxemburg Gelir Çalıúması (Luxemburg Income Study)

MDI Medyan Harcanabilir Gelir (Medium Disponsible Income)

MDG Binyıl Geliúme Hedefleri (Millennium Development Goals)

OECD Avrupa Ekonomik øúbirli÷i Teúkilatı (Organization European

Development Comitte)

� xvi

Par. Paragraf

PRSP’s Yoksullu÷u Azaltmada Kullanılan Stratejiler (Poverty Reduction

Strategy Papers)

s. Sayfa

SAP Yapısal Uyum Programları (Social Action Programme)

TCGE Toplumsal Cinsiyet Geliúme Endeksi (Gender Development Index)

TCGÖ Toplumsal Cinsiyet Güçlendirme Ölçüsü (Gender Empowerment

Measure)

TÜøK Türkiye østatistik Kurumu

UN Birleúmiú Milletler (United Nations)

UNDP Birleúmiú Milletler Kalkınma Programı (United Nations Development

Programme)

WAD Kalkınma ve Kadın (Women and Development)

WB Dünya Bankası (World Bank)

WDR Dünya Kalkınma Raporu (World Development Report)

WID Kalkınmada Kadın (Women in Development)

1�

GøRøù

Yoksulluk yüzyıllardır en önemli toplumsal sorunlardan biri olarak varlı÷ını

sürdürmektedir. Yoksulluk tanımı bu süre boyunca farklı úekillere bürünmüú, farklı

anlamlar ifade etmiútir. Buna ra÷men, üzerinde uzlaúmaya varılan tek bir yoksulluk

tanımı oldu÷unu söylemek çok zordur. Literatürde var olan ana akım yoksulluk

tanımları toplumsal cinsiyet eúitli÷ini içinde barındırmayan tanımlardır. Amartya

Sen’in yapabilirlik yaklaúımı yoksulluk çalıúmalarının temel ekseninde önemli bir

odak teúkil etmektedir. Yoksulluk tanımına toplumsal cinsiyet bakıú açısıyla

bakılması Amartya Sen tarafından geliútirilen bu yaklaúımın alanda kullanılmaya

baúlanmasıyla gerçekleúmiútir. Böylelikle, aile içinde yaúanan toplumsal cinsiyet

eúitsizli÷i ve kadın yoksullu÷u daha görünür kılınmıútır.

Hane içindeki yoksulluktan en çok etkilenen birey kadındır. Erkek, kazandı÷ı

parayı öncelikle kiúisel giderleri için harcamakta ve kalan miktarını da ailesine

ayırmaktadır. Oysa kadın, eline geçen az parayla evi geçindirme, düúük statülü

iúlerde para kazanma, hane içinde gerçekleútirilen (yaúlı bakımı, hasta bakımı vb.)

iúleri üstlenerek, ailenin düzeninin sürdürülmesinde aktif rol oynamaktadır. Erke÷in

aksine kadın, kazanımlarını öncelikle çocukları ve evi için harcamaktadır.

Toplumsal hayattaki en yo÷un eúitsizlik türü olan cinsiyet eúitsizli÷inden

dolayı, yoksulluk, ço÷unlukla kadınlar tarafından tecrübe edilen bir olgudur.

Toplumsal cinsiyet eúitsizli÷inin yoksullukla kesiúmesi kadınların yoksullu÷u

erkeklerden daha yo÷un yaúamalarına sebebiyet vermektedir. Toplumsal cinsiyet

eúitsizlikleri, yoksullukla birebir ilintilidir ve yoksullu÷un artıúıyla do÷ru orantılı

olarak artmaktadır. Niceliksel olarak incelendi÷inde dünyanın her köúesinde

yoksullu÷u en a÷ır yaúayan kesimin kadınlar oldu÷u görülmektedir. Niceliksel

özelli÷inin yanı sıra niteliksel olarak da kadınlar, yoksullu÷u erkeklerden farklı

olarak yaúamaktadırlar. Kadın ile erkek arasındaki eúitsizlikler, kadınların yaúadıkları

sömürü iliúkileri, marjinalleútirilme ve dıúlanma halleri kadının yoksullu÷u

deneyimleme biçimlerini erkeklerden farklılaútırmaktadır. Toplumlarda kadınların

2�

kaynaklara ve gelirlere erkeklerle eúit biçimde eriúememesi, mülkiyet ve gelirin

kontrolünde eúit düzeyde söz sahibi olamaması ve emeklerinin de÷ersiz kılınması ile

yoksullu÷un kadınlaúması arasındaki açık iliúki yoksullu÷un kadınlaúmasının temel

nedenlerinden biri olarak kabul edilmektedir.

Cinsiyet eúitsizli÷i en çok kadınların tek baúına hane reisi oldu÷u evlerde

görülmekte ve bu evlerde, kadın yoksullu÷unun en úiddetli haliyle yaúandı÷ı

gözlenmektedir. Yoksullu÷u en fazla ve a÷ır úekilde yaúayanlar kadınlar ve bu

yoksullu÷u miras bıraktıkları çocuklarıdır. Bu durum uluslar arası alanda ilk olarak

1995’te Dördüncü Dünya Kadın Konferansı Eylem Planında yoksullu÷un

kadınlaúması olarak ifade edilmiútir. Aile yapısının de÷iúmesi, boúanmaların artması,

evlilik dıúı çocuk sahibi olma oranının artması ve çocukların kadınlar tarafından

bakılması gibi nedenler yoksullu÷un kadınlaúmasını açıklamak için ilk kez 70’lerde

Amerikalı akademisyen Diane Pearce tarafından kullanılmıútır. Pearce’ın

yoksullu÷un kadınlaúması kavramını temellendiren tarihsel geliúme ise geliúmiú�

kapitalist toplumlarda, özellikle Amerika’da 1970’lerden sonra klasik çekirdek aile

anlayıúı ve prati÷inin büyük de÷iúimlere u÷ramasıdır (Pearce, 1978: 28-36).

Yoksullu÷un bir kadın meselesi haline gelmesi ile, aile reisi kadın olan, çocuklarıyla

beraber yalnız yaúayan ve geçimini kadınların üstlendi÷i aile sayısının artıúı arasında

da bir iliúki kurulmaktadır.

1980’lerden itibaren yoksullu÷un kadınlaúmasının sadece geliúmiú ülkelere

özgü bir olgu olmadı÷ı, di÷er kapitalist ülke ve az geliúmiú ülkelerde de benzer bir

e÷ilimin var oldu÷u gözlenmiútir. 1980’lerden itibaren hızlanan küreselleúmeyle

birlikte resmi sektöre dahil olan kadın iúgücünün azalıp, kadınların güvencesiz ve

düúük ücretli enformal sektörde artıú göstermesi, piyasada kadınlara uygulanan

ayrımcı tutum ve davranıúlar, kadınların e÷itim imkanlarına ulaúamamaları, toplum

tarafından geleneksel kadın rol modeliyle yetiútirilmeleri kadın yoksullu÷unu

tetiklemektedir.

3�

Yoksullu÷un son 20-30 yılda gözle görülür bir úekilde artmasının arkasındaki

baúlıca sebepler, uygulanan neoliberal ekonomik politikalar ve kapitalist nitelikli

küreselleúmenin hızlanmasıdır. Bu iki ana faktör yoksulların içinde kadınların

sayısının artmasına di÷er bir ifade ile yoksullu÷un kadınlaúmasına sebebiyet

vermiútir. 1980’lerde IMF ve Dünya Bankası tarafından neoliberal politikalar

do÷rultusunda uygulanan yapısal uyum programlarının küreselleúme ile birlikte

yarattı÷ı yoksulluk 1990’lardan itibaren en yıkıcı seviyelerine ulaúmıútır. Bu süreç

boyunca yoksullu÷u en a÷ır haliyle yaúayan yine kadınlar olmuútur. 1990’lara kadar

uluslar arası ajanslar tarafından gözardı edilen kadın yoksullu÷unun tarih sahnesine

çıkması ve kalkınma raporlarında yer edinmesi 70’lerde batıda do÷an kadın

hareketinin ivme kazanmasıyla gerçekleúmiútir. Uluslararası alanda kadın hareketinin

hız kazanmasıyla birlikte kadın hareketi tarihinde çok önemli yer tutan CEDAW ve

Pekin+5 Deklarasyonu ve Eylem Planı, toplumsal cinsiyet temelli yaklaúımların ilk

defa gündeme gelmesi ve kadın yoksullu÷unu engelleyebilecek önlemlerin alınması

bakımından uluslar arası kalkınma alanında bir dönüm noktası olarak kabul

edilmektedir.

Bu ba÷lamda, tezimizin temel amacını da, kadın yoksullu÷unun tarihsel ve

kavramsal boyutlarıyla nasıl incelendi÷ini, literatürde nasıl yer aldı÷ını ortaya

koymak olarak ifade edebiliriz. Bu alana yönelik çalıúmalar incelenirken, çeúitli

ölçüm metodlarından yararlanılacaktır; ayrıca bu ölçüm metodlarının, toplumsal

cinsiyeti bir analiz kategorisi olarak ele alıp almadı÷ı irdelenecektir. Bu çerçevede

kadın yoksullu÷unun nasıl analiz edildi÷i ve literatürde bu alanda karúılaúılan

eksikler ve zorluklar tartıúılacaktır.

Çalıúmamız dört bölümden oluúmaktadır: ølk bölümde yoksullu÷un tanımsal

ve kavramsal çerçevesine tarihsel açıdan bakılacak, yoksullu÷u açıklayan farklı

teorilere göz atılacak ve feminist yaklaúımların yoksullu÷u nasıl kavramsallaútırdı÷ı

ele alınacaktır. økinci bölümde yoksullu÷a dair cinsiyet körü ölçüm teorileri

incelenecektir. Üçüncü bölümde ise toplumsal cinsiyeti bir analiz kategorisi olarak

temel eksenine koyan ölçüm teorileri ele alınacaktır. Dördüncü bölümde ise,

4�

öncelikle yoksullu÷un kadınlaúmasına neden olan faktörlere de÷inilecektir. Son

olarak, yoksullu÷u azaltmada kullanılan stratejiler ele alınacaktır. Sonuç bölümünde

ise elde edilen bulguların genel de÷erlendirmesi yapılmaya çalıúılacaktır.

5�

1. BÖLÜM

YOKSULLUöUN KAVRAMSAL VE TARøHSEL

GELøùøMø

Tüm toplumlarda hiyerarúinin en alt sıralarında yer alanların yoksullar

oldu÷unu söylemek yoksullu÷un uygarlı÷ın baúından bu yana ezeli bir sorun

oldu÷una iúaret etmektedir. Kapitalizm öncesinde yoksullar kategorisini do÷rudan

üreticiler ve üretim bilgisine sahip kesimler oluútururken kapitalizmle birlikte

yoksulluk yerleri aletlerle, makinalarla doldurulan sürekli iúsiz veya iúsizlik

durumunda olan kesimlerin durumu olmaya baúlamıútır.

Kapitalizmin zihni emekten koparma süreciyle birlikte bu alt sınıflar bir

varoluúsal daralma yaúamaya baúlamıúlardır, yoksullu÷un yoksunlukla içiçe geçti÷i

nokta tam da burasıdır. “øú” in bazını oluúturan üretkenlik, yaratıcılık, yapıcılık

insanı insan kılan úeylerdir. Bundan dolayı iúsizlik ve buna ba÷lı gelen yoksulluk ve

yoksunluk durumu ekonomik bir sorun olmanın ötesinde varoluúsal bir sorundur

(Laçiner, 2007: 315-324). Bugün yoksulluk sorunu artık sadece iktisadi bir sorun

de÷il toplumsal ve insani bir sorun haline gelmiútir. Yoksulluk, ekonomik bir

kategori olmanın yanı sıra, kiúilerin içinde yaúadı÷ı ve bu sorunla baúa çıkmak için

yöntemler geliútirdi÷i toplumsal bir durum dur (Erdo÷an, 2007: 14).

Yoksullu÷u kadınlar ve erkekler toplumsal bir sorun olarak yo÷un bir úekilde

yaúamaktadırlar. Bu tezin ana konusu olan kadın yoksullu÷unun tanımlanmasında ve

belirlenmesinde ise toplumsal cinsiyet1 kavramı çok önemli bir iúlev görmektedir.

������������������������������������������������������������1 Toplumsal cinsiyet kavramı, 1970’li yılların baúlarında Ann Oakley tarafından, cinsiyetin biyolojik temellerinden farklı olarak, kurgulanan toplumsal kategoriler olarak ele alınmıútır. Bu yaklaúımda erkek ve kadın arasındaki biyolojik farklılıklar üzerinden kurgulanan kadınlık ve erkekli÷in do÷al olmadı÷ı vurgulanır. Bu vurgu ile, ataerkil ideolojinin de÷iútirilemez olarak sundu÷u kimlik, rol ve eúitsiz iliúkilerin aslında dönüútürülebilir toplumsal yapılar oldukları dile getirilmiútir. Toplumsal cinsiyet kavramının, biyolojik yapıyı toplumsal cinsiyetin temeli olarak sunan özcü yaklaúımı, cinsiyetler arası anatomik farklılıkları kategorize etmesi ve ikili karúıtlık içinde sunması, cinsiyet kavramını ikame eder biçimde algılanması eleútirilmektedir. Bu eleútirilerle birlikte, cinsiyetin de

6�

Toplumsal cinsiyet eúitli÷i kavramı kadın ve erke÷in, toplumsal kurumlar

içinde (aile, çalıúma, hukuk, e÷itim, siyaset, din, sa÷lık, vb.) mevcut kaynakları,

fırsatları ve gücü kullanımlarında eúitli÷i ifade ederken, toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i

de bu alanlarda birinin di÷erine göre eúitsiz konumunu anlatmaktadır. Toplumsal

cinsiyet eúitsizli÷i aynı toplum içindeki çeúitli gruplar arasında da yaygınlık

göstermektedir. Di÷er tüm eúitsizlikleri kesen bir özelli÷e sahiptir; sınıf, kast, ırk

ayrımcılı÷ı vb, bütün toplumsal grupların eúitsizlikleri yaúadı÷ı bir gerçekliktir.

Birçok toplumda toplumsal cinsiyet eúitsizli÷inden daha geniú sosyo

ekonomik ayrımcılıklar olmasına ra÷men- Güney Afrika’daki apartheid2 uygulaması,

Hindistan’daki kast sistemi3, Brezilya’daki sınıf ayrımcılı÷ı gibi- toplumsal cinsiyet

eúitsizli÷i di÷er eúitsizlik türlerine göre tüm dünyada daha yaygın durumdadır.

De÷iúik úekiller almasına ra÷men, birçok toplumda sosyal iliúkilerin bir vasfı

niteli÷indedir. Cinsiyet eúitsizli÷inin sebeplerini ve sonuçlarını anlamak evrensel

nitelikli bir sorundur.

Toplumsal cinsiyet eúitsizli÷inin yaratılmasında, kadın ve erkek arasındaki

farkların ve hiyerarúik iliúkilerin kurulmasında, kamusal/özel alan ayrımı4 ve

�������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������üremeye dayalı bir ikili karúıtlık olarak, toplumsal cinsiyet pratikleri, iliúkileri ve düzeni tarafından oluúturuldu÷u ve do÷allaútırıldı÷ı öne sürülmektedir (Bu tartıúmalar için bknz. Scott, 2007; Uçan-Çubukçu 2007; Acar-Savran, 2009). Joan Wallach Scott’a göre toplumsal cinsiyet (gender) úöyle tanımlanıyor: “toplumsal cinsiyet (gender) kavramının ifade etti÷i üzere cinsiyetler (sex) arası iliúkiler sosyal organizasyonların-iliúkilerin birincil veçhesidir. Erkeklik ve kadınlık rolleri kültürel olarak tanımlanmaktadır. Cinsler arası iliúkiler hiyerarúik sosyal yapılar aracılı÷ıyla oluúturulmaktadır (Bu tartıúma için bknz. Scott Wallach, 1988).

2 Apartheid, Afrika dilinde “ayrılık” anlamına gelmektedir. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde 1948-1994 yılları arasında, Ulusal Parti Hükümeti tarafından uygulanan ırkçı ayrımcılık sistemidir, http://tr.wikipedia.org/wiki/Apartheid.

3 Hint kast sistemi, Hindu dinine inananların toplumsal olarak örgütlenmesi amacıyla yaratılmıú bir sosyal merdiven sistemidir. Kast, toplumda özel bir konumu olan ve bu konumu nedeniyle öteki gruplardan ayrılan bir insan toplulu÷udur. Çocuklar anne ve babalarının kastına ba÷lıdır. Kast sistemi, Hindistan’ın tarihi boyunca siyasi bir birlik sa÷lanmasını güçleútirmiútir, http://tr.wikipedia.org/wiki/Hint_kast_sistemi.

4 Özel alanla kamusal alan arasındaki ayrım bize Yunanlılardan, özellikle de Aristoteles’den gelmektedir. Özel kiúiler, kendi benzerleriyle iliúkileri maddi üretimden geçen insanlardı; buna karúılık kamusal insanlar ise, karúılıklılı÷a dayalı olmayan iliúki kuran insanlardı. ønsanı bir zoon

politikon (siyasal hayvan) olarak tanımlayan Aristoteles için siyasal iliúkiler insanlı÷ın “do÷al” ere÷idir; ancak politik topluluk (cité), tümüyle do÷al olan heteroseksüel çift, aile ve klanın oluúturdu÷u insan gruplarından ayrılır, bunların ortak noktası yaúamın sürdürülmesine hizmet

7�

cinsiyete dayalı iúbölümü5 önemli rol aynamaktadır. Lamphere ve Rosaldo, cinsiyet

eúitsizli÷inin temeline kamusal/özel ayrımını koyarken; Beauvoir, ev odaklı

yaúamanın kadınları ikinci cins haline getirdi÷ini söylemektedir (Akt. Bora, 2008:

62-63). Kamusal alanın ve yurttaúlı÷ın, kadın do÷ası na ve özel alana zıt olarak

kurgulanması, kadının özel alandaki etkinliklerle tanımlanması, kadınları, kendilerini

özgürleútirecek ve güçlendirecek politik öznelere dönüúmelerini engellemektedir

(Pateman, 1989: 118-130). Özel yaúamın düzenleniúi ve özel yaúam içindeki

cinsiyete dayalı iúbölümü ise, erkeklerin kamusal ve demokratik katılımını teúvik

ederken, kadınlarınkini engellemekte veya azaltmaktadır (Phillips, 1995: 126-128).

Cinsiyete dayalı iúbölümü, iúlerin basitçe paylaúılmasından öte, cinsiyetler arasındaki

güç iliúkilerini yansıtan bir sürece iúaret etmektedir.

Cinsiyete dayalı iúbölümü ve kamusal-özel alan ayrımı tarihin ilk

dönemlerine kadar gitmektedir. Tarihin bir çok dönemi boyunca, kadınlar erkeklerle

aynı haklara sahip olmaktan mahrum bırakılmıúlardır. Antik Yunan’da, kadınlar

yurttaúlık haklarından mahrum bir úekilde kölelerle aynı kategoride yaúamak zorunda

kalmıúlardır. John Stuart Mill ve Mary Wollstonecraft gibi birçok feminist tarafından

kadınların yasal durumları o dönemler için kölelikle eú de÷er olarak ifade ediliyordu.

Geç 19. yüzyıla kadar evli bir kadın ba÷ımsız bir varlık olarak toplumda yer

alamıyordu, o kocasının koruması altında varlık gösteren bir insandı sadece. E÷itim

hakkı, çocuklarının velayetini alma hakkı, mal ve mülk sahibi olmak gibi hukuksal

hakların hiçbirisi kadınlar için geçerli haklar de÷illerdi (Lister, 1997: 66-68).6

�������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������etmektir. Pateman’ın (1988) iúaret etti÷i gibi, modern toplumsal sözleúme kuramları, en önemli özellikleri ba÷ımsızlık, sorumluluk ve akıl olan bir bireyi oda÷ına alan bir kamusal alan tanımına yol açmaktadır. Özel alana gelince, bu alan aileye indirgenir. Toplumsal cinsiyet rollerini formüle ederken Rousseau kadınları tamamen do÷allaútırır, “kadın” ile “anneyi” birbiri içinde eritir. Kadınlar özel alana tahsis edilmiúlerdir. 19. yy dan bu yana feministler, kadınların özel alana kapatılmıúlıklarını kırmaya ve onları kamusal alana çıkartmaya çalıúmaktadırlar (Kergoat, 2009: s. 243-248).

5 Cinsiyete dayalı iúbölümünün “ayrılma ilkesi”, genellikle erkekleri üretim alanıyla, kadınları ise yeniden üretim alanıyla özdeúleútirmektedir. “Hiyerarúik ilkesi” ise erkek iúlerinin, kadın iúlerinden daha de÷erli oldu÷unu varsaymaktadır (Kergoat, 2009: 95).

6 Fatmagül Berktay, Politikanın Ça÷rısı, østanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Eylül 2010, s.127-130; 131-132.

8�

Günümüz dünyasında, özellikle geliúmekte olan ülkelerde kadınlar halen marjinal,

öteki, bir çok hukuksal haktan mahrum vatandaúlar durumundadır.

Cinsiyete dayalı iúbölümü, cinsiyetin toplumsal iliúkilerinden kaynaklanan,

tarihsel ve toplumsal olarak biçimlenmiú toplumsal iú bölüúümü úeklidir. Levi-

Strauss, bu kavramı toplumun ailelerden oluúması durumunu açıklayıcı bir

mekanizma olarak kullanmıútır. Cinsiyete dayalı iúbölümü iki ilkeye sahiptir: ayırma

ilkesi (erkek iúleri ve kadın iúleri ayrımı) ve hiyerarúik ilke (bir erkek iúinin kadın

iúinden daha ‘de÷erli’ olması) (Kergoat, 2009: 9-10). Cinsiyete dayalı iúbölümü

tarihsel olarak 1970’lerin baúında Fransa’daki feminist hareketin ivme kazanmasıyla

ortaya çıkmıú bir kavramdır. Ev içi üretim tarzı (Delphy) ve ev içi emek (Chabaud-

Rychter) kavramsallaútırmalarını bu süreçte oluúan iki teorik oluúum olarak

göstermek mümkündür7 (A.g.e, 2009: 11).

Cinsiyete dayalı iúbölümü, kadınların yaúamın her alanındaki konumunu

olumsuz etkilemektedir. Bu eúitsizli÷in en yo÷un olarak yaúandı÷ı yerlerden birisi ise

aile’dir. Toplumun temeli olan aile içindeki cinsiyetçi iúbölümünün en önemli

sonuçlarından biri yukarıda bahsetti÷imiz yoksullu÷un kadınlaúmasının en büyük

sebeplerinden birisi olan kadınların iú yaúamına eúitsiz bir úekilde dahil olmalarıdır.

øú yaúamının erkek egemen karakteri ile birlikte küreselleúme süreciyle birlikte

büyüyen (özellikle AGÜ’de) ev içi eme÷i ve bakım yükümlülükleri kadın

istihdamının önündeki en büyük engellerden birisidir. 8

Kadının yeri evidir, evi erkek geçindirir gibi kültürel engeller kadınların iú

hayatına dahil olmalarını zorlaútırmaktadır.� Ev içi, aile, özel alan ve bu alandaki

cinsiyete dayalı iú bölümü, kapitalist patriarka çerçevesinde do÷al bir alan olarak

kurulur ve bu alandaki iúler de kadın do÷asının bir parçası olarak sunulmaktadır. Aile

içindeki cinsiyetçi iúbölümünün kadınlara yükledi÷i görev ev içi hizmet ve bakım ������������������������������������������������������������7 Bu konu hakkındaki detay için bknz. Christine Delphy, “Baú Düúman”, Der. Günur Savran, Nesrin Turan-Demiryontan, Kadının Görünmeyen Eme÷i, østanbul, 2008.

8 Türkiye’de kadının aile içindeki rolleri üzerinden (eú-anne) tanımlanıyor olması, kamu politikalarının bunun üzerinden yürütülmesi, en son yapılan de÷iúiklikle Kadın ve Aileden Sorumlu

Bakanlı÷ın isminin de÷iútirilerek Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlı÷ı olarak gündeme gelmesi bu çerçevede yeniden düúünülmesi gereken geliúmelerdir.

9�

hizmetleri sonucu kadınlar özel alana hapsedilmektedirler. Ailenin geçiminden

sorumlu olmasalar da, geçinemiyor olmanın en fazla yükünü taúımaktadırlarlar.

Çocukları besleyememek, evi yaúanır hale getirememek, kadınların hayatını

a÷ırlaútırmaktadır (Bora, 2007: 108).9 Evde hasta ve bakıma muhtaç kiúilerin olması

durumu kadınların kendili÷inden bakıcı haline gelmeleri sonucunu do÷urmaktadır

(Ocak, 2007: 145).

Bu ucuz, düúük statülü kadın iúgücü yaratan mekanizmalar nelerdir? Bu

mekanizmalar dünyanın her yerinde aynıdır: ev kadınları, yani her úeyden önce

çocuk bakımının yegâne sorumlulu÷unu taúıyan anneler, bir tek küçük çocuklara

bakarken de÷il, bütün çalıúma hayatları boyunca çalıúma saatleri ve hareket

kabiliyetleri bakımından öylesine zorlanırlar ki hem fabrikada çalıúan hem de ev-

eksenli çalıúan iúçiler olarak en düúük ücretli iúgücünü ayakta tutmaya zorlanırlar.

TÜøK’in 2010 yılı titibari ile yayınladı÷ı istatistiklere göre Türkiye’de kadınların

çalıúmama nedenleri arasında ev iúleri birinci sırada yer almaktadır. Türkiye’de

iúgücüne katılma oranına 2010 Eylül itibariyle bakıldı÷ında bu oran %51,6’lık dünya

ortalamasıyla karúılaútırıldı÷ında sadece %27,9’dur.10

Genel anlamda kadın eme÷i ve daha spesifik konuútu÷umuzda da enformel ev

içi emek, hem aile içindeki geleneksel toplumsal cinsiyetçi roller hem de ekonomik

koúullar incelendi÷i zaman daha anlamlı kılınabilmektedir. Thompson’un yaptı÷ı

çalıúmaya göre (1963) ev içi eme÷in içeri÷i kapitalist sistemdeki üretim sürecinde

yaúanan de÷iúikliklerle ve mikroekonomik dinamiklerle eú süreçli olarak de÷iúime

u÷ramaktadır. Bruegel (1986), Mies (1986), Cockburn (1988), Hartmann (1990),

Elson (1992) ve Ecevit’in (1992) patriyarka üzerine yaptı÷ı çalıúmalar gösteriyor ki,

������������������������������������������������������������9 Türkiye’de 15 ve daha yukarı yaútaki fertlerin 24 saatlik etkinlikleri incelendi÷inde; çalıúan erkeklerin hanehalkı ve ev bakımına ayırdı÷ı süre sadece 43 dakika iken çalıúan kadınlarda bu sürenin 4 saat 3 dakika oldu÷u saptanmıútır. Buna karúın çalıúmayan erkeklerin hanehalkı ve ev bakımına ayırdı÷ı süre sadece 1 saat 12 dakika iken, kadınlarda bu süre 5 saat 43 dakikadır. Tüm ülkelerde de kadınların hane bakımı için harcadı÷ı vaktin erkeklerden fazla oldu÷u saptanmıútır (TÜøK, 2007: 2). Bununla birlikte bütün dünyada kadınların yaptıkları iúlerin üçte ikisinin, özellikle de çocuk bakımı, e÷itimi, ev iúleri, bahçelerde ve tarlalarda çalıúma gibi iúlerin tamamı ücretsizdir ve ilgili istatistiklerin dıúında kalmaktadır (Ünlütürk-Ulutaú, 2009).

10 Bknz. TÜøK, 2010 østatistik Yıllı÷ı, http://www.tuik.gov.tr/yillik/isı_gostergeler.pdf.

10�

1970’lerden sonra yaúanan üretim sürecindeki de÷iúikliklerle birlikte patriyarkanın

eklemlenmesi sonucu yoksulluk, iúsizlik, kötü çalıúma koúulları ve cinsiyete dayalı iú

bölümü konularında en büyük cefayı ve cezayı çekenler kadınlar olmuúlardır.

Feminist ekonomist çalıúmaların gösterdi÷i gibi tarihsel süreç boyunca ev içi

üretim tarzını di÷er iú kollarından ayıran en önemli özellik, bu iú türünün global

ekonomik sistemle olan iç içeli÷i ve enformalizasyon sürecidir. økinci Dünya

Savaúından sonra yaúanan ekonomik büyüme 1970’lerden itibaren düúüúe geçmiútir.

1970’lere kadar geliúmiú ülkelerdeki üretim süreci Fordist üretim süreci olarak

adlandırılmaktadır. Fordist üretim sürecinden Post-Fordist üretim sürecine geçiúteki

de÷iúiklikleri nüfus oranındaki artıú, iletiúim ve teknolojideki geliúmeler ve ulaúım

maliyetlerinin ucuzlaması olarak özetleyebiliriz11. Bu geliúmeler sonucu özellikle

üçüncü dünya ülkelerindeki iúgücü ucuzlamıútır ki bu ucuz iúgücünün büyük bir

kısmını kadınlar oluúturmaktadır (Carr ve di÷erleri, 2000: 123-142).

Üçüncü dünya ülkelerinde ve toplumsal kültürün etkisi altında yaúayan,

yoksullu÷un kıskacındaki topluluklarda, evkadınının herhangi bir mesleki uzmanlı÷ı

yoktur, e÷itim düzeyi düúüktür veya hiç e÷itim almamıútır, kendini geliútirebilmek

için boú zamanı yoktur. Bu durumda en iyi bildi÷i iú olan ev içi alandaki hünerlerini

sergileme yolunu seçmektedir. Yoksul evkadını için ise özellikle ev içi faaliyetlerin

sürdürülmesini daha güçleútiren parasal kısıtlılıklar, vakit, emek ve özveri

harcamalarının miktarını artırmaktadır (ùenol-Cantek, 2001: 102).

������������������������������������������������������������11 Kapitalist Ekonomi’nin önemli geliúim evrelerinden biri olan ve “Fordizm” olarak kavramsallaútırılmıú yeni endüstriyel üretim biçiminin ilkeleri, 1920’li yıllardan 1970’li yıllara kadar, baúta sanayileúmiú ülkelerde olmak üzere dünyada uzun süre uygulanmıútır. Bu yeni dönemde; üretimin standartlaútırılması, kitlesel üretim, üretimde merkezi örgütlenmenin a÷ırlık kazanması, niteliksiz iú gücünün çalıúma yaúamında yo÷unlaúması gibi ilkeler Kapitalist Ekonomilerin uygulamalarına yansımıútır. Bu ilkeleri, geliútiren ve uygulayan Henry Ford olmuútur. Bu geliúmeler úehirlere göçün hızını arttırmıútır. ùehirlerdeki nüfus geliúmeye baúlamıútır. Fordizm, kitlesel üretim biçiminin baúarılı bir úekilde sürdürülebilmesi ve üretilen mala talebin sürekli artmasını gerekli kılıyordu. Toplum tüketici bir hale gelmeliydi. Bunu gerçekleútirebilmek için devlet, orta ve dar gelirlileri, “Sosyal Devlet” çerçevesinde desteklemek zorunda kalmıútır. 1970’li yıllara gelindi÷inde, Fordist endüstriyel üretim biçimi pazarın ürüne doyması ve mal taleplerinde ortaya çıkan farklılaúma nedeniyle büyük bir kriz içerisine sürüklenmiútir. Bu kriz, yeni üretim biçimi arayıúlarına neden olmuútur. 1980’li yıllardan itibaren dünyada, Fordist üretim biçimi yerine Post-Fordist üretim biçimi uygulanmaya baúlandı. Bu yeni üretim biçimine “Esnek Üretim”de denilmektedir (http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=74578).

11�

Uluslarası Calıúma Örgütü tahminlerine göre, bütün dünyada kadınların

ücretsiz olarak yaptıkları ev iúlerinin ekonomik de÷eri yılda 11 trilyon doları

aúmaktadır (ILO, 2008). Küresel ekonomide kadın iúgücünün esnekli÷i, kadınların

ancak ekonomik geliúmeler talep etti÷inde düúük ücretle çalıúabilecekleri ve dahası

ekonomi kısıtladı÷ında iúten ilk çıkarılabilecek nüfus kesimi oldukları neredeyse tüm

iú� kollarında kabul edilen varsayımlar haline gelmiútir. Bunun sonucunda üretilen

cinsiyet rejiminde, kadın eme÷inin nitelikleri ço÷unlukla görmezden gelinmekte ve

kadınları aile için ek gelir sa÷layan, aile bütçesini yalnızca desteklemek amacıyla

çalıúan bireyler olarak kabul edilmektedir.

Kadınların yoksulluk oranının erkeklere oranla yüksek olmasının

sebeplerinden olan cinsiyete dayalı iúbölümü sonucu oluúan kadınların evde

yaptıkları ücretsiz çalıúmalardır. Kadınların çocuk bakımı, yaúlı, engelli ve hasta

bireylerin bakımlarını üstlenmeleri, hem bu iúleri yürütebilecek olan devlet

kurumlarının giderlerinin azaltılması hem de kadınların ev içindeki ücretsiz eme÷inin

önemsenmemesi sonucunu do÷urmuútur (Hattato÷lu, 2002).

Bakımın ve eme÷in özel alana hapsedildi÷i bir toplumda kadının gerek emek

piyasasına gerekse toplumsal yaúama eúit koúullarda katılımı zorlaúmaktadır.

TÜøK’in Ocak 2008 rakamlarına göre %22,3 düzeyinde olan kadın istihdam

oranlarının düúüklü÷ünü göz önüne aldı÷ımızda kadının özel alanda tanımlanmasının

emek piyasasına olan çarpıcı etkisi göze çarpıyor. Yine TÜøK 2008 rakamlarına

göre, 2007 yılında %24 olan kadın istihdamı, 2008 yılında gerileyerek %22,3’e

düúmüútür. Di÷er bir ifadeyle, Türkiye’de ev kadınlarının sayısı bir yıl içinde 578 bin

kiúi büyümüútür.

Kadınların, toplumun yeniden üretiminde merkezi önem taúıyan bakım

eme÷i12 sa÷layıcısı olarak görülmesi, emek piyasasındaki konumlarını da

belirlemektedir. Bakım iúleri, ataerkil toplumsal iliúkiler zemininde kadınlara

yüklenmektedir. Bu iúleri kadınlar ücretsiz olarak sunuyorlar ve emekleri çalıúma

������������������������������������������������������������12 Gülnur Acar Savran’ın tanımlamasıyla: “beslenme, temizlik türünden temel kiúisel ihtiyaçlarını gidermek için baúkalarına ihtiyacı olan insanlara bu amaçla sunulan hizmet” (2008: 22).

12�

olarak de÷erlendirilmiyor. Annelik baúta olmak üzere, seven kadın ve hayırlı evlat

rolleri, evkadınının genellikle herhangi bir dıúsal dayatma olmadan üstlendi÷i

varsayılan rollerdir. Özellikle ataerkil kültürün hakim oldu÷u toplumlarda

evkadınlı÷ı kimli÷ini bir kadere dönüútüren, kırsal yaúam koúulları ve namus

olgusudur (ùenol-Cantek, 2001: 104). Gülnur Acar-Savran’nın belirtti÷i gibi,

kamusal alanda, ücretli oldu÷u için emek zamanı olarak bir nicelikle ifade edilen

bakım iúleri ile hem maddi bir üründe somutlaúmadı÷ı hem de karúılıksız oldu÷u için

emek zamanı olarak ifade edilmemiú ev-içi bakım eme÷i arasında kurulacak

süreklilik, kadınların karúılıksız bakım eme÷ini görünür hale getirmektedir (2009:

33).

Aksu Bora (2008), gerçekleútirdikleri yoksulluk araútırmasında yoksul

kadınların çok azının ücretli çalıútı÷ına, bunun temel nedeninin ise çok sayıda ve

küçük yaútaki çocuklarının bakımı oldu÷una dikkat çekmiútir. Di÷er bir neden de

ailenin hasta bireylerine bakma zorunlulu÷udur. Ayrıca, kadınların çalıúmasının

toplumda erkeklerin yenilgisi olarak algılanmasının, kadınların çalıúmalarını

engelleyerek yoksullu÷u perçinledi÷ini ortaya koymuútur. E÷itim seviyesi ve gelir

düzeyi yüksek olanlar, bakım hizmetlerini satın alarak bu durumdan

kurtulabilmektedirler. Vasıfsız, düúük ücretli iúlerde çalıúan kadınlar için ise

maalesef bu mümkün de÷ildir.

Kadınların dünya çapında yaptı÷ı farklı iúleri kadınların ev iúi’ne dönüútüren

yapısal ilke; erkekleri ücretli iúleri, kadınları ise ücretsiz iúleri üstlenmeye yönelten

cinsiyete dayalı iúbölümünün iúlemesidir. Modern para ile meta ekonomisi kendisine

bir zemin kazanır kazanmaz, kadınlar kendilerini ücretsiz ya da en düúük ücretli iúler

alanına indirgenmiú halde bulurlar. Her toplum cinsiyete dayalı bir iúbölümüne

sahiptir. Maria Mies’e göre kadınların günümüzde cinsiyetleri nedeniyle ev kadını

damgası yemesi gerçe÷i, esas olarak ev iúi yapmak zorunda kalmalarından dolayı

de÷il, düúük bir toplumsal statüye sahip olmalarından kaynaklanmaktadır (Mies ve

di÷erleri, 1988: 247).

Ev içi hizmetin, düúük gelir sunan ve tipik bir kadın iúi olarak görülmesi

sadece bu döneme ait bir olgu de÷ildir. Rönesans dönemi Venedik’inde ev içi hizmet

13�

hakkında yazan Dennis Romano, endüstri öncesi Batı Avrupa’ya iliúkin

çalıúmalarında kadın eme÷inin en önemli mecrası olarak ev içi hizmeti gösteriyordu.

Genç erkekler sanat ö÷renirken ve meslek sahibi olurken, genç kadınlar ev içi

hizmette ustalaúıyorlardı. Onlara vasıfsız ve düúük ücretli iúler sunuluyordu (Ginio,

2001: 196).13 Bu durum kadınları ve çocukları yoksul erkeklere göre daha aúa÷ı bir

konuma yerleútiriyordu. Görüldü÷ü gibi kadınların yoksullu÷u sadece günümüz

ça÷ının sorunu de÷ildir, tarihin tüm dönemleri boyunca yoksullar arasında en güçsüz

olanlar kadınlardır. Tarihin eril kimli÷inden dolayı uzun yıllarca araútırmalarda ve

çalıúmalarda kadın yoksullu÷u gizlenmiútir.

Yoksullu÷un kadınlaúmasının en öncelikli sebepleri arasında yer alan

cinsiyete dayalı iú bölümü ve bunun en yo÷un olarak yaúandı÷ı ev ve bakım eme÷i

halen feminist literatürde en fazla tartıúılan konular arasında gelmektedir. Bunlar ev

ve bakım eme÷ine feminist olmayan yaklaúımlar, feminist yaklaúımlar ve sosyalist

feminist yaklaúımlar olarak üç baúlık altında toplanmaktadır. Ev ve bakım eme÷ine

feminist olmayan tartıúmalar, bu iúlerin tamamen kadınların kendi rasyonel

seçimlerinden dolayı onlara yüklendi÷ini savunmaktadır. Bu teoriye göre, ev ve

bakım iúleri kadınların geleneksel olarak yüzyıllardır bilinçli olarak yapmayı

seçtikleri iúlerdir. Bu teorilerini Tercihler Teorisine (Preference Theory) ve Beúeri

Sermaye Teorisine (Human Capital Theory) dayandırmaktadırlar. Preference Theory,

Catherine Hakim tarafından kadınların iúgücüne katılımlarının geliúimini incelemek

amacıyla 1990’lı yıllarda geliútirilmiútir (Hakim, 1995).

Hakim’e göre (1993) iki tür çalıúan grubu bulunmaktadır: kendini daha çok

iúine adayanlar ve daha az adayanlar. Geleneksel rollerini benimseyen kadınlar

evlilik kariyerlerine odaklanmakta ve beúeri sermayelerine yatırım

yapmamaktadırlar. Hakim’in yürüttü÷ü bu tartıúma Becker’in (1961) Beúeri Sermaye

Teorisiyle benzerlikler taúımaktadır. Becker’in teorisine göre kadınlar toplumsal

cinsiyet rolleri ve ailedeki konumlarından dolayı kendilerine daha az yatırım

yapmaktadırlar ve sonuç olarak da beúeri sermayeleri erkeklere oranla daha düúük

������������������������������������������������������������13 Avrupa tarihindeki ev içi hizmet hakkında genel tartıúmalar ve kaynakça için bknz. Sarti, 1997.

14�

olmaktadır. Bu teori kadınların piyasadaki konumlarını ev içindeki rolleriyle

açıklamaktadır. Fakat burada patriyarkal sistem göz ardı edilmektedir. Hakim’in

Tercihler Teorisine göre kadınların iúgücü piyasasına katılımını kapitalist sistem

veya patriyarka etkilememektedir. Kadınlar kendi tercihlerini kendileri

yapmaktadırlar, kariyer hayatlarına kendi özgür iradeleriyle karar vermektedirler.

Hakim’e göre ayrıca hamile kalmak ve çocuk sahibi olmak da kadınların kendi

iradeleriyle verdikleri bir karardır.

Kadın eme÷ine feminist yaklaúımlar, 1970’lerden itibaren ataerkillik ve

kapitalizmin kadın eme÷inin kullanımını nasıl úekillendirdi÷ini açıklamaya

çalıúmıútır. Marksist feminizm, do÷du÷u Marksist tartıúmaların etkisiyle toplumsal

cinsiyetin kapitalizmin dinamikleri üzerinden analiz edilebilece÷ini savunmaktadır.

Bu tartıúma, kadınların durumunu kadın eme÷inin gerek ev içinde gerekse iúgücü

pazarındaki konumuyla, bu konumuysa kapitalizmin dinamikleriyle açıklamaya

çalıúmıútır.

1970’lerde Marksist feministler, iúgücü pazarının yekpare bir pazar de÷il

toplumsal cinsiyetlere bölünmüú bir pazar oldu÷unu söylemiúlerdir. Beechey’e göre

bu olgu “parçalanmıú iúgücü pazarı” olarak adlandırılmıútır. Beechey’e göre (1977),

iúgücü piyasası kendi içinde ücretlere, sosyal haklara göre bölümlere ayrılmıútır.

Kadınlar bu bölünme içinde en düúük seviyeli, güvencesiz, en düúük ücretli

bölümlerde çalıúmaktadırlar. Bu ayrım daha sonraları Hakim’in çalıúmalarında da

kavramsallaútırılmıútır. Hakim’in belirtti÷i gibi (1996) ev içi enformel sektör hem

dikey hem de yatay segregasyon oluúturmaktadır. Enformel ev iúleri sadece kadınları

ve çocukları içerdi÷i için yatay, ve bu alanda yükselme úansı olmadı÷ı içinde aynı

zamanda dikey segregasyondur. Bütün Marksist Feminist teoriler kadınların ev

içindeki ve iúgücü piyasasındaki konumlarını kapitalist iliúkiler çerçevesinde

açıklamaktadır. Bu bakıú açısı kadınların öteki durumuna getirilmesindeki patriyarkal

sistemin gücünü küçümsemektedir. Aynı zamanda ataerkilli÷i kapitalizmin bir alt

15�

kümesi olarak kurgulayamayaca÷ımızı da göstermektedir (Allen ve Wolkovitz, 1987:

12).

Ev eme÷ine feminist çerçeveden üçüncü bakıú açısını sosyalist feministler

oluúturmaktadır. Sosyalist feministler ev içi ve iúgücündeki kadınların yerini sadece

kapitalist sisteme ba÷lı olarak açıklayan Marksist Feministleri eleútirmektedirler.

Heidi Hartmann’ın “Marksizmle Feminizmin Mutsuz Evlili÷i”14 adlı makalesinde

(1981) Marksizmi cinsiyet kötü olarak nitelemekte ve eleútirmektedir. Hartmann’a

göre (1981), toplumdaki iúsizlik sorunu ve patriyarkal iliúkiler sadece kapitalizmle

açıklanamaz. Marksist feminizm sorunu sadece kapitalizmle açıklamaya

çalıúmaktadır ve çizdi÷i sınır kadınların ev içindeki karúılıksız emeklerini açıklamaya

yetmemektedir. Sosyalist feministler bu analitik yaklaúımı eleútirmiúler ve kadınların

iúteki ve hayattaki konumlarını kapitalizm ve patriyarkayı beraber ele alarak

incelemiúlerdir.

Hartmann (1990) kadınların iúgücü piyasasındaki durumunu “økili Analitik

Yaklaúım’’ıyla (dual analytical approach) açıklamaya çalıúmaktadır. Bu yaklaúıma

göre: kadınlar erkeklere oranla piyasada daha düúük ücretlendirilmektedirler. Bu

sebeple kocalarının maaúlarına ba÷ımlı hale gelmektedirler. Kadınların bu ev içi

sorumlulukları onların piyasadaki konumlarını güçsüzleútirmektedir ve daha düúük

ücret kazanmalarına sebebiyet vermektedir bu da kadının yoksullaúmasına sebep

olmaktadır. Delphy ve Leonard (1992) bu durumu çifte sömürü olarak

kavramsallaútırmaktadır, yani kadınların yoksullaúmasında hem kapitalist hem de

ataerkil sömürünün rolü bulunmaktadırlar.

Toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i yoksullukla kesiúti÷i zaman kadınlar için

erkeklerde oldu÷undan daha yo÷un bir úekilde yaúanmaktadır. Cinsiyet eúitsizli÷i bir

toplumdaki yoksullu÷u derinleútiren en büyük faktörlerden biridir. Yoksulluk

cinsiyetlidir; erkekler ve kadınların yoksullu÷u farklı ve eúit olmayan koúullarda

yaúamaları yoksullu÷un cinsiyetçi niteli÷ini ortaya koymaktadır.

������������������������������������������������������������14 The Unhappy Marriage of Marxism and Feminism.

16�

Yoksulluk tüm insanlık için temel bir sorun olarak karúımıza çıkmakla

birlikte, toplumsal hayatta yaúanılan cinsiyet eúitsizli÷inden ve ayrımcılı÷ından

dolayı a÷ırlıklı olarak kadınlar tarafından yaúanan bir olgudur. Yoksullu÷un

kesintisiz olarak en úiddetli haliyle yaúandı÷ı yer olan evde yaúamlarının büyük bir

kısmını geçirenler kadınlardır. Bu sebeptendir ki, yoksullu÷un en derin mekansal

tecrübesini de onlar yaúamaktadırlar (Ocak, 2007: 171).

Genel olarak toplumda, kadın ile erkek arasında var olan yapısal eúitsizlikler,

kadınların maruz kaldıkları sömürü iliúkileri, marjinalleútirilme ve dıúlanma halleri

kadının yoksullu÷u deneyimleme biçimlerini ve yoksullu÷unu erkeklerden

farklılaútırmaktadır.

1.1. TANIM

Yoksulluk acıdır; az yiyecekten ve uzun çalıúma

saatlerinden gelen fiziksel acıdır; günlük iliúkilerde

aúa÷ılanmaktan ve güçsüzlükten gelen duygusal

acıdır; en temel ihtiyaçları karúılamak için yapılmak

zorunda kalınan çaresiz seçimler nedeniyle ahlaki

acıdır.15

Erneste-Marie Mbonda, 2004.

Yoksulluk hem uluslar arası kuruluúların hem de ülkelerin öncelikli

gündeminde uzun süredir yer almasına ra÷men, henüz üstünde fikir birli÷ine varılmıú

ortak bir tanıma sahip de÷ildir. Yoksullu÷un tanımında en önemli tartıúma noktası

göstergeler üzerinedir. Sadece ekonomik göstergeler mi uygulanmalı, yoksa

toplumsal nitelikli16 göstergeler de bu tanıma dahil edilmeli midir? Yoksullu÷a

������������������������������������������������������������15 Ernest-Marie Mbonda, Poverty as a Violation of Human Rights: Towards a Right Non-Poverty, Unesco 2004, Blackwell Publishing, Oxford, s.278.

16 Toplumsal nitelikli göstergeler niceliksel de÷il niteliksel özellikler taúıyan de÷erlerdir; kadına uygulanan úiddet, kadın sünneti, siyasi ve ekonomik hayatta kadınların erkeklere göre geri planda yer almaları, özgürlük, haysiyet, özgüven ve di÷er insanların saygınlı÷ını kazanmak gibi de÷erleri içermektedir.

17�

iliúkin birçok kavram ve bunlara ba÷lı olarak da birçok de÷iúik tanım bulunmaktadır.

Bu tanımlar, bir toplumsal yapıdan bir di÷erine ve zaman içinde de÷iúkenlik

göstermektedir.

Yoksulluk kavramı çok boyutlu, zamana, mekâna ve mevcut sosyo-ekonomik

yapılara göre de÷iúim gösteren bir olgudur (ùenses, 2006: 62). Yoksullu÷un

boyutlarını ve sonuçlarını kavramak için bu olgunun yer aldı÷ı sosyal, politik ve

ekonomik ba÷lamı bilmek ve tanımlamak oldukça önemlidir. Bu nedenle bu

çalıúmada yoksulluk yazınında kullanılan ve bu tezin kapsamına girece÷i düúünülen

kavramlara yer verilmiútir.

Yoksullu÷un nasıl tanımlanması gerekti÷i öteden beri bir tartıúma konusu

olmasına karúın, yapılan farklı tanımlar genel olarak geniú� kapsamlı mutlak

yoksulluk ve göreli yoksulluk tanımları etrafında toplanmaktadır. Yoksulluk

kavramının en geniú úekilde ifade edildi÷i mutlak yoksulluk ve göreli yoksulluk

kavramları úu úekilde tanımlanmaktadır:

Mutlak yoksulluk (absolute poverty); “yiyecek, güvenli içme suyu, sa÷lık

tesisleri, barınak, e÷itim ve bilgi dahil olmak üzere temel insan ihtiyaçlarından ciddi

biçimde mahrum kalma” úeklinde tarif edilir ve gelire oldu÷u kadar ‘sosyal

hizmetlere ve eriúime’ de ba÷lıdır (United Nations- UN HDR, 1995: par.19). Benzer

biçimlerde “mutlak asgari refah düzeyinin altında kalma durumu” ve “yaúamda

kalabilmek için gerekli mal ve hizmetlere olan ihtiyaçların karúılanamaması durumu”

olarak da tanımlanmaktadır (Alagh, 1992: 109). Mutlak yoksulluk, bireyin ve

hanehalkının17 geliri veya tüketim harcamalarını esas almaktadır. Gelir da÷ılımı

yapısından do÷rudan etkilenmeyen mutlak yoksulluk çizgisi, konjonktürel

dalgalanmalardan daha az etkilenmekte ve daha yapısal bir özellik sunmaktadır.

Türkiye østatistik Kurumu (TÜøK)’nun tanımına göre mutlak yoksulluk, hane

ya da bireylerin yaúamlarını fiziksel olarak sürdürebilmeleri için ihtiyaç duyulan

������������������������������������������������������������17 Aralarında akrabalık ba÷ı bulunsun ya da bulunmasın aynı konutta veya aynı konutun bir bölümünde yaúayan bir veya birden fazla kiúiden oluúan topluluktur (TÜøK).

18�

minimum tüketim seviyesi olarak tanımlanmaktadır. Mutlak yoksulluk gıda ve gıda

dıúı bileúenler dikkate alınarak ayrı ayrı belirlenebilmektedir. Kısaca mutlak

yoksulluk oranı, asgari refah düzeyini yakalayamayanların sayısının toplam nüfusa

oranıdır (TÜøK, 2008). TÜøK’in tanımına göre mutlak yoksulluk sınırı kiúinin

beslenme yanında ihtiyaç duydu÷u giyim, barınma, ulaútırma, haberleúme gibi

minimum yaúam düzeyini ya da temel gereksinimlerini karúılayabilmesi için gerekli

olan tüm mal ve hizmetleri satın alırken ödemesi gereken para veya baúka bir deyiúle

asgari düzeyde bir yaúam kalitesine sahip olabilmesi için yapması gereken minimum

harcama mikarıdır.

Yoksulluk ölçümlerinin sıklıkla yer aldı÷ı ønsani Geliúim Raporu18 tarafından

yoksulluk; uzun, sa÷lıklı ve yaratıcı bir ömür sürdürmek ve makul bir yaúam

standardı, özgürlük, haysiyet, özgüven ve di÷er insanların saygınlı÷ını kazanmak gibi

insan yaúamının en temel fırsatlarının ve seçimlerinin reddedilmesi olarak

tanımlanmaktadır (Human Development Report- HDR, 1997). ønsan yoksullu÷u

olarak ifade edilen bu yoksulluk kavramı gelir yoksullu÷u’ndan ayrıdır. Gelir

yoksullu÷u (income poverty) yaúamı sürdürmek ya da asgari yaúam standardını

sürdürebilmek için kiúi ya da hane halkının ihtiyacı olan para miktarına sahip

olamaması durumunu ifade etmektedir (UNDP HDR, 1997).

Dünya Bankası’na göre ise yoksulluk, açlık, barınmadan mahrumiyet,

hastanın doktora gidememesi, okula gidememe ve okur-yazar yoksunlu÷u, iúsizlik,

gelecek endiúesi, temiz sudan mahrumiyet ve çocuk ölümü, güçsüzlük, temsil

edilememe ve özgürlükten mahrumiyet durumudur (World Bank-WB, 2007). Dünya

Bankası, dünya üzerindeki yoksullu÷u hesaplayabilmek için sabit bir yoksulluk

çizgisinin referans alınması gerekti÷ini ve her ülkenin de buna göre yoksullu÷unun

tanımlanması gerekti÷ini vurgulamaktadır. Klasik tanımıyla yoksulluk sınırı yoksul ������������������������������������������������������������18 ønsani Geliúme Göstergesi (Human Development Index), dünyadaki ülkeler için yaúam uzunlu÷u, okur-yazar oranı, e÷itim ve yaúam düzeyi do÷rultusunda hazırlanan bir ölçümdür. ønsanların düzgün yaúaması, özellikle çocuk hakları için bir ölçün teúkil eder. Bu araútırma sonucunda bir ülkenin geliúmiú, geliúmekte olan ya da geliúmemiú bir ülke oldu÷u; bunun yanı sıra ekonomisindeki etkinin yaúam niteli÷ine ne düzeyde etkiledi÷ini gösterir. Da÷ılım ilk olarak 1990 yılında Pakistanlı ekonomist Mahbub Ul Haq tarafından geliútirilmiútir ve 1993 yılından bu yana Birleúmiú Milletler Geliúme Programı tarafından yıllık Geliúme Raporu'nda sunulmaktadır (UNDP, 1993).

19�

olarak sınıflandırılan bir kiúinin altındaki hayat standardı seviyesidir (WB-World

Development Report, 1991: 13). Ancak bunun öznel ve önyargılı olmasından dolayı

ülkelerin gerçek durumlarını görmezden gelen bir tanımlama oldu÷u yönünde

eleútiriler bulunmaktadır.

Dünya Bankası’nın, 1990 yılı kalkınma raporunda yoksulluk sınırının iki

ö÷eden oluútu÷u kabul edilmektedir: “Bir yanda, asgari seviyede gıda ve di÷er temel

ihtiyaçları satın almak için gerekli harcamalar; di÷er yanda, her ülkeye göre de÷iúen,

bir toplumun günlük yaúamına katılmanın maliyetini gösteren miktar” (WB-World

Development Report, 1990). Bu yoksulluk tanımının birinci bölümü, mutlak

yoksulluk kavramına, ikinci bölümü ise göreli yoksulluk kavramına denk

düúmektedir.

Yoksulluk ölçüm ve tanımında özellikle de geliúmekte olan ülkelerde hakim

yaklaúım olan mutlak yoksullu÷un tercih edilmesinin en önemli nedeni, ülkeler arası

karúılaútırmalara imkan tanıması ve küresel bir yoksulluk sınırının belirlenerek,

ülkelerdeki farklı koúullara ve gelir da÷ılımlarına ra÷men uygulanabilmesidir (Aktan,

2002).

Günümüzde birçok az geliúmiú ülkede (AGÜ), yoksulluk sınırı en az kalori

gereksinimini sa÷layacak gıda sepetinin maliyeti yanında gıda dıúı harcamaları da

dikkate alacak biçimde hesaplanmaktadır (ùenses, 2006: 64). Ülkelerin geliúmiúlik

düzeyleri ve satın alma gücü paritelerindeki farklılıklar dikkate alınarak yoksulluk

sınırı Latin Amerika ve Karaipler için günde 2 ABD doları, Türkiye’nin de dahil

edildi÷i Do÷u Avrupa ülkeleri için günde 4 ABD Doları, geliúmiú ülkeler için ise

14,40 ABD Doları olarak belirlenmiútir (Devlet Planlama Teúkilatı-DPT, 2001: 103).

Dünyada, yaklaúık olarak bir milyarın üstünde insan 1 ABD Doları’nın

altında gelirle, buna ilaveten 1.5 milyar insan da 1-2 ABD Doları arası bir gelirle

yaúamakta; kısaca dünya nüfusunun %40’ından fazlası mutlak yoksulluk içinde

bulunmaktadır (United Nations Development Program- UNDP, 2005: 24).

Mutlak yoksulluk yaklaúımına yöneltilen en büyük eleútirilerden biri, bu

anlayıúın bireyin sosyal gereksinimlerini neredeyse tamamen dıúarıda bırakması ve

20�

yoksullu÷u en yo÷un biçimde yaúayan ve elde etti÷i geliri sadece fiziki devamlılı÷ını

sa÷lamak için harcayan insanları yoksul kategorisinde de÷erlendirmesi yönündedir

(Karakoyun, 2008). Ayrıca mutlak yoksullu÷un yoksulluk kavramını tanımlamasında

sadece gelir ve tüketime odaklanarak, servet kavramına de÷inmemiú olması da bir

eleútiri noktasıdır. Servet, kadınların ekonomik kaynaklara ulaúım yetersizliklerinden

dolayı ço÷unlukla erkeklerin elinde olan ve sahip çıktıkları bir ekonomik de÷erdir.

Feminist literatürde servet tartıúması Marks ve Engels’e kadar gitmektedir. Engels

Marks'ın bu konudaki görüúünü úöyle temellendirmektedir: tarihsel geliúim sürecinde

ilkel toplumlarda kadın ve erkek arasında iú bölümü bulunmaktaydı. ølkel toplumda

ev içindeki üretim araçları kadınların ev dıúındakiler de erkeklerin denetimindeydi.

Daha sonrasında Engels, üretimin ev dıúında yo÷unlaútı÷ını söylemektedir (büyük-

baú hayvancılık, maden iúletmecili÷i, dokumacılık vs. geliúmesi). Erkeklerin

alanındaki emek üretkenli÷inde görülen bu servet olarak edinilebilecek bir fazlanın

yaratılmasına yol açmıútır, bu da erke÷in kadın üzerinde yeni bir ekonomik güç elde

etmesini sa÷lamıútır. Elde edilen bu ekonomik güç erkeklerin kadınlara karúı analık

hukuku yerine babalık hukukunu (mirasın babadan devralınması, babalık hakkı vs.)

geçirmelerini sa÷lamıútır.

Mutlak yoksulluk ölçümüne getirilen bir di÷er eleútiride, bu ölçümle nüfus

yoksulluk sınırı gibi tek bir ölçümle yoksul ve yoksul olmayan diye

ayrıútırılmaktadır. Fakat yoksulluk çizgisinin altında yaúadı÷ı halde, rahat bir hayat

sürebilecek insanlar oldu÷u gibi, yoksulluk çizgisinin üstünde olup da bir çok haktan

mahrum olan insanları göz ardı etmektedir bu metod. Bir ailenin gelir ve tüketim

harcamalarına göre yoksulluk sınırının üstünde bulunmasına ra÷men, o ailedeki

yoksullu÷u en a÷ır úekliyle yaúayan kadınlar ve çocuklar sa÷lık, e÷itim, demokrasi ve

insan hakları gibi haklara ulaúmada yetersizlikler yaúayabilmekte ve bu haklardan

yoksun olabilmektedirler. Mutlak yoksulluk anlayıúı yoksullu÷u en a÷ır úekliyle

yaúayan kadınların ve çocukların bu yoksulluklarını gizlemektedir.

Yoksulluk yaklaúımına gelen bir di÷er eleútiri de Dünya Bankası gibi uluslar

arası kuruluúlara yöneliktir. Yoksulluk kavramı, özellikle Dünya Bankası gibi

kuruluúların kullanımında, daha çok aritmetik boyutlarıyla gündeme gelen bir

21�

kavramdır; toplumsal iliúkilerin nasıl iúledi÷i, yoksulluk durumunu ne yollarla ortaya

çıkardı÷ı konusunda genelde sessiz kalınmaktadır (Bu÷ra; 2010: 19). Kavramın

irdelenmesinde de aritmetik ölçekler temelinde süregelen tartıúmalar vardır: Örne÷in,

yoksulluk biyolojik bir gereksinim düzeyi mi, yoksa oransal bir ölçümü müdür;

günde belirli bir parasal de÷er mi, yoksa toplumsal görecelik içeren bir kriter midir,

gibi sorular sorulmaktadır (ùenses, 2006: 61-68).

Mutlak yoksulluk ölçümü ile ilgili ortaya çıkan bu tartıúmalardan ve metodun

bahsetti÷imiz gibi bir takım eksiklikler içermesinden dolayı göreli yoksulluk kavramı

geliútirilmiútir.

Göreli yoksulluk (relative poverty), Peter Townsend tarafından geliútirilen

bir kavramdır ve onun Poverty in the United Kingdom (Birleúik Krallık’da

Yoksulluk) adlı eserinde yer almaktadır. Göreli yoksulluk insanların

toplumsallaúmalarının bir sonucu olarak, onların toplum içinde sosyal iletiúime

girmelerine izin veren yaúam koúullarını– yani besinler, konforlar, standartlar ve

hizmetleri- hiç ya da yeterli derecede edinemedi÷i zaman ortaya çıkmaktadır

(Townsend, 1993:36). Gelir ve yaúam standartları arasındaki iliúki konusunda

Townsend úu iki noktanın ayırt edilmesi gerekti÷ini vurgulamaktadır: “Bunlardan

mahrumiyet, deneyimlenen eylemlerin veya koúulların seviyesine yönelir; mutlak

yoksulluk ise gelire ve do÷rudan mevcut olan di÷er kaynaklara yönelir” (1987: 127).

Mutlak yoksulluk tanımının aksine göreli yoksulluk tanımı, bireylerin refah

düzeyinin ülkenin ortalama refah düzeyinin altında oldu÷u durumu ifade etmektedir.

Göreli yoksul bireyler mutlak olarak temel ihtiyaçlarını karúılayabilmektedirler ve

sürekli bir gelirleri vardır ancak, kaynaklara ulaúımlarının yetersizli÷i yüzünden

toplumun genel refah düzeyinin altında kalırlar ve topluma sosyal katılımları

olumsuz etkilenmektedir .

TÜøK’e göre, toplumun genel düzeyine göre belli bir sınırın altında gelir ve

harcamaya sahip olan birey veya hanehalkı göreli anlamda yoksul olarak

22�

tanımlanmaktadır. Göreli yoksulluk sınırı, eúde÷er fert19 baúına medyan

gelirin/harcamanın belirli bir oranı (%50, %60 veya %40’ı) kullanılarak

oluúturulmaktadır (TÜøK).

Medyan gelir oranı hesaplamasında satın alma gücü paritesi (purchasing

power parity) düzeyinde söz konusu ülkenin ortalama tüketim seviyesinin üçte biri

esas alınarak bir hesaplama yapılmaktadır. Örne÷in, Orta Amerika’da 1 ABD Doları

mutlak yoksulluk seviyesinin altındaki nüfusun oranı yaklaúık olarak %15 iken bu

oran göreli yoksulluk seviyesi için %50’den fazladır (Coúkun ve Tireli, 2008: 5).

Geliúmiú ülkeler kategorisinde olan Fransa’daki göreli yoksulluk oranı

geliúmekte olan Slovakya’dan daha yüksektir, çünkü ortalama gelirin çok daha düúük

oldu÷u Slovakya’da gelir da÷ılımı daha adildir. Ancak Slovakya’daki ortalama

yoksul, Fransa’daki ortalama yoksuldan ‘mutlak’ olarak daha yoksuldur (ønsel, 2001:

66).

Bu örneklerin de gösterdi÷i gibi göreli yoksulluk sınırı her ülkenin farklı

yapısına göre belirlenmektedir. Bir ülkedeki yoksulluk sınırı ölçümü yapılırken

mutlak veya göreli yoksullu÷un kullanılması bizi farklı sonuçlara görürecektir.

Amerika gibi geliúmiú bir ülkede mutlak yoksulluk oranlarına bakıldı÷ında yoksulluk

gözükmeyecek iken veya çok az gözükecek iken, gelir da÷ılımıyla birebir ba÷lantılı

oldu÷u için göreli yoksulluk ölçümünde yüksek oranda bir yoksul kesimin varlı÷ına

rastlanabilmektedir.

Göreli yoksulluk kavramı, insanın toplumsal bir varlık olmasından yola

çıkmaktadır. Bu yaklaúım, toplumda gelir ve refahın da÷ılımındaki farklılı÷a

odaklanmaktadır. Bu nedenle göreli yoksulluk, toplumdaki gelir da÷ılımının da

önemli bir göstergesi olmaktadır. Minimum kalorinin yanı sıra, kültürel ve toplumsal

açıdan tüketimi zorunlu görülen malların kapsama alınmasıyla belirlenen göreli

yoksulluk sınırı, bir ulusun genel yaúam düzeyini ve ülke içindeki eúitsizli÷i ������������������������������������������������������������19 Hanelerde bulunan fertlerin, yaú ve cinsiyetine ba÷lı olarak tüketimleri birbirinden farklıdır. Ayrıca hanedeki bazı harcamalar (konut, elektrik, su, ısınma vb.) hanehalkı büyüklü÷ünden ba÷ımsız olan ortak harcamalardır. Bu nedenle yoksulluk göstergeleri eúde÷er fert üzerinden hesaplanmaktadır (TÜøK, 2008).

23�

yansıtması açısından yararlıdır (DPT, 2001: 104). Bugün Avrupa Birli÷i üyesi

ülkelerde, göreli yoksulluk seviyesi, ortanca gelirin yüzde ellisinin altındaki geliri

kapsamaktadır (ønsel, 2001: 66).

Dünyadaki yoksullu÷un belirlenmesi amacıyla ülkeler arası karúılaútırmalar

yapılması için mutlak yoksulluk ölçütü kullanılırken, belirli bir ülkedeki yoksullu÷u

de÷erlendirmek için göreli yoksulluk ölçütü kullanılmaktadır. ønsel’e göre mutlak

veya göreli yoksulluk oranlarının önemli bir eksi÷i, yoksullar içinde en yoksul

olanlar hakkında, yani yoksullu÷un da÷ılımı konusunda bilgi vermemesidir. Bunun

giderilmesi için, yoksulluk çizgisinin altında kalan nüfusun ortalama gelirinin

yoksulluk çizgisiyle arasındaki farkın, yani yoksulluk açı÷ının hesaplanması gerekir.

Ortalama yoksulluk açı÷ının yoksulluk çizgisine oranı, yoksulluk açı÷ı göstergesini20

oluúturmaktadır (ønsel, 2001: 67).

Sadece gelir/tüketim seviyesini baz alan yoksulluk tanımlarına di÷er bir

eleútiri de Stein Ringen’den gelmektedir. Stein Ringen’a göre yoksulluk sadece gelir

yoksullu÷u ile de÷il yaúam standardı ve aktivitlerdeki yoksunluklarla birlikte

ölçülmelidir: “yoksulluk; düúük bir yaúam standardı, mahrumiyetten kaçınamayacak

denli yetersiz kaynak nedeniyle yaúam alanında mahrumiyet içinde olma anlamına

gelir” (Ringen, 1987: 146). Bu tanıma göre kiúi hem düúük bir gelire sahip hem de

düúük bir yaúam standardına sahip oldu÷u zaman yoksuldur.

1.1.1. Yoksullu÷un Cinsiyetini Gösteren Yaklaúımlar

A.B. Atkinson’ın yoksulluk kavramına insan hakları ba÷lamında yaklaúması

tartıúmalarda çı÷ır açıcı bir özelli÷e sahiptir. Atkinson’un yoksulluk hakkında

üstünde durdu÷u nokta insanların vatandaú olarak asgari bir ücreti elde etme hakkına

sahip olup olmadıkları üzerinedir. Bu ücretin kullanımı ve tasarrufu onlar için

������������������������������������������������������������20 Poverty Gap Ratio.

24�

önemlidir ve pozitif özgürlü÷ün21 bir garantisi olarak belirli bir topluma katılmanın

ön koúulu gibi görülebilmektedir (Atkinson, 1990:8).

A.B. Atkinson’u izleyen Stephen Jenkins bu tartıúmayı bir adım daha ileri

götürerek, yoksullu÷a feminist bakıú açısıyla yaklaúarak, yoksullu÷un “ekonomik

ba÷ımsızlı÷a sahip olmak için bireysel hakkın elde edilmesi” olarak

tanımlanabilece÷ini ifade etmektedir (Jenkins, 1991: 464). Jenkins’e göre baúkalarına

maddi olarak ba÷ımlı olan insanlar yoksullu÷a karúı maddi özgürlü÷ü olan kiúilere

oranla daha savunmasızdırlar. Savunmasızlık kavramı, özellikle toplumsal cinsiyet

ba÷lamında incelendi÷inde kadınları vurmaktadır. Bu anlatım eve ekmek getiren22

kocasından ayrı ba÷ımsız bir geliri olmayan ve özel alana hapsedilen kadınların rahat

ve özgür bir yaúam standardını elde edememesini anlamamıza yardımcı olmaktadır.

Yoksulluk ve toplumsal cinsiyet üstüne çalıúan, kalkınmacı feminist

ekonomistlerin baúında Sakiko Fukuda-Parr gelmektedir. Fukuda-Parr’a göre

eúitsizlikler, e÷itimde, kaynak da÷ılımında ve toplumsal cinsiyet alanlarında

yaúanmaktadır. Fukuda- Parr’ın tanımına göre de yoksulluk, maddi refah için

gerekenlerin eksikli÷inden daha fazla bir úeyi ifade etmektedir ve insanların

yaúadıkları hayatın mahrumiyetinde kendini ortaya koymaktadır (Fukuda-Parr, 1999:

100). Fukuda-Parr bu tanımıyla özellikle kadın yoksullu÷unu arttırıcı etkenlere iúaret

etmektedir, di÷er bir ifade ile bu kadınların kamusal alanın öznesi olamamaları

durumudur: siyasal, sosyal ve ekonomik alanda temsiliyet eksikli÷i, eúit iúe eúit ücret

alamamaları, özel ve kamusal alanda u÷radıkları fiziksel ve psikolojik úiddet bunların

içine girmektedir.

������������������������������������������������������������21 Isaiah Berlin’e göre negatif özgürlük, insanların belirlenen bir özel alan içerisinde sahip oldukları, baúkalarının müdahalesi olmadan hareket etme ve tercih yapma haklarıdır. Pozitif özgürlük ise, bu özgürlü÷ün kayna÷ının hangi kurumlar aracılı÷ıyla ve nasıl olaca÷ı ile ilgilidir. Berlin’e göre, baúkalarının özgürlü÷ünün kısıtlanması üzerine kurulu özgürlükler ahlak dıúıdır ve kabul edilemez. Berlin’in burada asıl söylemek istedi÷i, bir insanın özgür oldu÷u yerin aslında kamusal de÷il, özel alan oldu÷udur (Berlin, 2002, s. 166-218).

22 Breadwinner.

25�

Amartya Sen’in yapabilirlik yaklaúımı23 yoksulluk tanımında düúük gelirin

rolü üzerine farklı bir perspektif sunmaktadır. Sen’in, yoksullu÷un úiddetini daha iyi

yansıtmak amacıyla önerdi÷i, yoksullar arasındaki gelir da÷ılımını hesaba katan

yoksulluk göstergesi (Sen øndex), yoksulluk açı÷ının yoksullar arasındaki da÷ılımıyla

ve tartılmasıyla elde edilmektedir (ønsel, 2001: 67).

Sen, bu yaklaúımında gelir ve yaúam standartlarının neden önemli oldu÷unu

sormaktadır. Yanıtı, gelirin kendi baúına bir anlam ifade etmedi÷i, çünkü gelirin

gerçekten anlam ifade eden úeylerin bir aracı yani kiúinin sürdürmeyi baúardı÷ı

hayatın ve bu hayatı sürerken ona açık olan fırsat ve seçeneklerin türü oldu÷u

úeklindedir. Yapabilirlik yaklaúımına göre, kiúi temel yapabilirliklerden mahrumsa

yoksul olarak tanımlanır ve toplumlara göre de÷iúmeyen temel yapabilirlikler, gıda

gereksinimini karúılamak, önlenebilir hastalıklardan kaçınmak, barınmak, giyinmek,

yolculuk edebilmek ve e÷itim görebilmek olarak belirlenmektedir (Lister, 2004: 18).

Yapabilirlik yaklaúımı ile özetle, yoksullu÷un de÷erlendirilmesi sürecine

eúitsizlikler de katılmakta; gelir veya fayda yerine, bireyin özgürlü÷ü vurgulanmakta

ve gelir ile yapabilirli÷in toplumsal ve iliúkisel boyutu göz önünde tutulmaktadır

(Razavi, 2000: 5-7). Yoksullu÷a bu bakıú açısıyla yaklaúma, klasik yaklaúımların

vurguladı÷ı haneden çok, bireye odaklanmaktadır. Haneden çok kiúinin

yapabilirlikleri ve elde etti÷i veya edinemedi÷i kiúisel özgürlükler ortaya

çıkmaktadır. Böylelikle, hane içindeki bireyler arasındaki gelir da÷ılımı

eúitsizliklerini ve hanede yaúanan toplumsal cinsiyet eúitsizli÷ini ve buna ba÷lı

oluúan kadın yoksullu÷unu daha görülebilir kılmaktadır.

Karl Marx’ın yüzyıllar önce aynı konuya de÷indi÷i gibi:

“Para bir araç olabilir ama aynı zamanda bahúetti÷i güçten ayrı de÷ildir: ‘Parayı yanımda

evrensel bir toplumsal güç gibi taúıyabilirim… Para, onu kullanan kiúinin ellerine toplumsal

gücü verir”(Marx, 1987:431-432).

������������������������������������������������������������23 Yapabilirlikler Yaklaúımı (capability approach) bu tez çalıúmasında sayfa 69’da detaylı olarak açıklanmaktadır.

26�

Yoksulluk tanımı yüzyıllar boyunca farklı úekillere bürünse, farklı anlamlar ifade

etsede yoksulluk tartıúmalarının ana sorusu úu olmaktadır: Yoksul kimdir ?. Bu

sorunun yanıtı yoksullu÷un nasıl tanımlandı÷ı veya kavramsallaútırıldı÷ına ba÷lıdır.

Toplumsal cinsiyet gözlü÷üyle24 bu tanıma anlam kazandıran ùemsa Özar’a göre

yoksulluk (Özar, 2007):

x iúsiz,25

x iúi olup da kazandı÷ı ile çocu÷unun karnını doyuramayan,

x evin tüm iúi, çocukların bakımından arta kalan saatlerinde piko yaparak günde 2YTL

kazanan,

x âúık oldu÷u adamın peúinden gittikten sonra yarı yolda bırakıldı÷ı ve kendisini

geçindirecek iú bulamadı÷ı için fahiúelik yapmaya baúlayan,

x baúka bir ülkeden Türkiye'ye çalıúmak ve memleketindeki ailesine para göndermek

için gelip de fuhuúa sürüklenen,

x iú bulsa bile iki çocu÷unu bırakacak bir yeri olmadı÷ı için her gün kocasından dayak

yemeye katlanan,

x kocasının mali durumu yoksulluk sınırının üzerinde olmasına ra÷men bir çorap

alabilmek için kocasına muhtaç olan ve ço÷u kez de iste÷i ya geri çevrilen ya da

türlü çeúitli úekillerde müsriflikle suçlanan.

Yoksullu÷a yukarıdaki tanımda oldu÷u gibi toplumsal cinsiyet perspektifiyle

bakmaya baúladı÷ımız zaman iki önemli soru gündeme gelmektedir. Bunlardan

birincisi, Kadınlar erkeklerden daha mı yoksuldur?

Uluslararası kuruluúların çalıúmaları sonucu elde edilen dünya genelindeki

verilerle bu soruya evet cevabı verilmektedir (BPW26, 2010: 1-15). Bu veriler

ıúı÷ında úu çarpıcı sonuçlara ulaúmaktayız:

������������������������������������������������������������24�

Gender lens.

25 Resmi iúsizlik tanımı ILO standartlarına uygun olarak TÜøK tarafından geliútirilmiútir. Buna göre iúsiz olan kiúinin son üç ay içerisinde en az bir iú arama kanalını kullanmıú olması gerekmektedir (TÜøK, 2010).

26�Uluslararası øú ve Meslek Sahibi Kadınlar Konfederasyonu.�

27�

x Dünyadaki toplam iúgücünün27 2/3’ü kadınlara aitken kadınların günlük çalıúma

süreleri saat olarak erkeklerinkinden %25 daha uzundur ve bütün dünyada toplam

gıdanın %50’sini kadınlar üretmekteyken, kadınların geliri dünya gelirinin sadece

%10’u kadardır.

x Dünyanın tüm varlı÷ının ancak %1’i kadınlara aittir.

x Dünyadaki tüm yoksulların %70’ini kadınlar oluúturmaktadır. Yoksul hanelerin

toplamı içinde kadın reisli haneler ço÷unluktadır.

økinci soru ise, Kadınlar niçin daha yoksuldur?

Yıldız Ecevit’e göre bu sorunun cevabı toplumsal cinsiyet eúitsizli÷inin altında

yatmaktadır. Toplumsal cinsiyet eúitsizlikleri, yoksullukla do÷rudan iliúkilidir ve

yoksullu÷un artıúına paralel olarak artmaktadır. Ayrıca kadınları yoksullu÷a karúı

risk altına sokmakta ya da yoksulluklarına neden olmaktadır. Toplumsal cinsiyet

iliúkileri ve eúitsizlikleri, kadınların ve erkeklerin hanede yaúadıkları yoksullu÷un

farklı olması sonucunu do÷urmaktadır (Ecevit, 2009). Ecevit bunun nedenlerini úu

úekilde açıklamaktadır:

x Hane gelirlerinin ve de÷erlerinin da÷ılımında ve kontrolünde;

x Kredi gibi üretken de÷erlere eriúimde;

x Kaynakları kullanmada;

x Mülkiyet üzerinde söz hakkında sahip olmada zayıflıkları; ve eúitsiz muamele

görmeleri;

x øúgücü piyasasındaki ayrımcılık;

x Ev içinde yeniden üretim28 ile ilgili sorumlulukları nedeniyle ücretli ekonomik

faaliyetlerinin sınırlanması;

x Ekonomik ve politik kurumlarda yaúadıkları sosyal dıúlanma, kadınların kronik

yoksullu÷a karúı korumasız olmalarının nedenleridir.

������������������������������������������������������������27 østihdam edilenler ile iúsizlerin oluúturdu÷u tüm nüfusu kapsar (TÜøK, 2010). 28 Toplumsal yeniden üretimi sosyal sistemlerin bir bütünlük içinde zaman içinde toplumsal yeniden üretimi; emek gücünün yeniden üretimi; ve insani ya da biyolojik yeniden üretim olarak ayrıútırabiliriz. Bu konuda detaylı bilgi için bknz. Bakker, Praksis, 2009, s. 69-86.

28�

Yukarıda sıralanan toplumsal cinsiyet eúitsizlikleri Türkiye’de de derin bir

úekilde yaúanmaktadır. 2001 yılında Hazırlanan Sekizinci Beú Yıllık Kalkınma Planı,

Gelir Da÷ılımının øyileútirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Özel øhtisas Raporu’na

Göre (DPT, 2001):

• Türkiye’de gelir getiren fertlerin %36’sı kadın, %64’ ü erkektir. Buna karúılık,

yaratılan gelirin sadece %12’si kadınlara, %88’i erkeklere aittir.

• Erkeklerde fert baúına düúen ortalama gelir, kadınlar için fert baúına ortalama gelirin

4.2 katıdır.29

• Gerek kadınlarda gerekse erkeklerde ortalama geliri en düúük olan grup, okuryazar

olup bir okul bitirmeyenlerdir. Bu grupta bile erkeklerin elde etti÷i gelir kadınların

neredeyse 10 katıdır.

• En yüksek gelirli grup olan lisans üstü dereceli kadınlar ve erkekler grubunda dahi,

kadınlar erkeklerin ancak yarısı kadar gelir elde etmektedirler.30

Yoksulluk eúitsizlikle yakından alakalıdır. Yoksulluk analistlerinin büyük bir

kısmının vardı÷ı sonuç, eúitsizli÷in özellikle de toplumsal cinsiyet eúitsizli÷inin hem

ulusal hem de uluslar arası seviyelerde azaltılmadı÷ı müddetçe yoksullukla etkin

biçimde mücadele edilemeyece÷i úeklindedir (Lister, 2004: 53). Joan Scott da bu

yaklaúımdan yola çıkarak yoksulluk sırasındaki kadınların dıúlanma sürecini “bir

toplumun üyeleri tarafından faydalanılan normal yaúam biçimi çeúitlerinden uç

noktada ayrılmalar” olarak tanımlamaktadır (1997:173).

������������������������������������������������������������29 TÜøK’in Türkiye’deki yoksulluk araútırması toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i ile sosyal eúitsizli÷in kesiútikleri yerde birbirini nasıl derinleútirici bir etkide bulunabilece÷ini göstermesi açısından çok çarpıcıdır. Araútırma sonuçlarına göre 2009 itibariyle erkeklerin %17,10’u yoksulluk sınırının altında iken bu oran kadınlarda %19,03’dür. 2008 yılında yoksulluk sınırının altında yaúayanların genel nüfusa oranı %17,11 idi. Erkeklerin %16,70’i kadınların ise %17,52’si yoksulluk sınırının altındaydı. 2008 verileriyle 2009 verileri karúılaútırıldı÷ında, hem yoksulluk sınırının altında yaúayanların oranının arttı÷ı hem de kadınların erkeklere göre daha fazla yoksullaútı÷ı görülmektedir. Sadece bu verilerden dahi toplumsal cinsiyet eúitsizli÷inin, sosyal eúitsizli÷i derinleútirici bir çarpan etkisine sahip oldu÷unu gözlemlemek mümkündür (2009 Yoksulluk Çalıúması Sonuçları, http://www.tuik.gov.tr/yillik/ısı göstergeler.pdf.).

30 1980’lerden itibaren Türkiye’deki kadın yoksullu÷u çalıúmaları için bknz. Dedeo÷lu ve Yaman Öztürk, 2010.

29�

Dünya genelinde yaúanan kadın yoksullu÷una baktı÷ımız zaman Avrupa Birli÷i

(AB)-øsveç hariç- ve Amerika Birleúik Devletleri (ABD)’nde, kadınların erkeklere

göre de÷iúen derecelerde daha fazla yoksulluk riski taúıdı÷ına tanık olmaktayız.

Cinsiyet eúitsizli÷i en çok bekar, çocuklu ve yalnız yaúayan ikadınların hane reisi

oldu÷u evlerde31, özellikle de yalnız anneler ve yalnız yaúayan kadınlarda

görülmektedir. Kadınlar ayrıca yaúamlarının bir döneminde erkeklere oranla daha

çok yoksulluk deneyimlemeye meyillidir ve bu, tekrar eden ve uzun süreli yoksulluk

nöbetleri biçimindedir (Daly ve Rake, 2003: 55). Yoksullu÷un kadınlaúması32 tezini

desteklemek üzere kullanılan ço÷u istatistik hanedeki bireyleri de÷il hane reislerini

temel alır. Bireyleri sayıyormuú gibi görünen ama aslında bunu hane gelirini temel

alarak yapan yoksulluk rakamları kadın yoksullu÷unu göz ardı etmeye açıktır.

1.1.2. Kadınların Yoksullu÷u

Kadınların yoksullu÷u görünen bir yoksulluk de÷ildir. Bu da gizli yoksulluk

kavramını ortaya çıkarmaktadır. Gizli yoksulluk aile içi gelir ve tüketimin eúit

olmayan biçimde da÷ıtılması sonucu oluúmaktadır. Bu durum ya erkek eúleri

(partner) yoksul de÷ilken kadınların yoksul oldu÷u ya da kadınların partnerlerine

göre yoksullu÷u daha yo÷un deneyimledikleri anlamına gelmektedir. Araútırmaların

gösterdi÷i gibi tüketim açısından, erkekler kadınlardan hem gıda gibi günlük ürünler

hem de araba gibi dayanıklı eúyalar bakımından daha fazla ayrıcalıklı tüketiciler

konumundadır (WB, 2001).

Gizli kadın yoksullu÷u bir yandan kadınların ekonomik ba÷ımlılı÷ı ve erkek

gücünü di÷er yandan di÷er aile fertleri, özellikle de çocuklar için kendi ihtiyaçlarını

göz ardı eden kadın temsilini yansıtmaktadır. Kadınların ekonomik ba÷ımlılı÷ı;

erkeklerin ücretli iúlerde, kadınların ücretsiz ev iúlerinde çalıútıkları, eme÷in cinsiyet

temelinde bölünmesine göre ödedikleri bir bedeldir.

������������������������������������������������������������31 Female Headed Households (FHH).

32 Yoksullu÷un Kadınlaúması bu tezde 4. Bölümde anlatılmaktadır.

30�

Kadınların ekonomik ba÷ımlılı÷ının yansımaları aile içindeki gelir ve

kaynakların eúit olmayan da÷ıtımından sonuçlanan gizli yoksullu÷un ötesine uzanır.

Bu eúitsizliklerin ortaya çıkarılmasında, toplumsal cinsiyet temelli analizlerin33

merkezi bir rolü bulunmaktadır. Aile, gerek kendi kurumsal yapısı, gerekse aile

içindeki kaynak da÷ılımı ve karar alma mekanizmalarının belirledi÷i ölçüde kadın

eme÷inin konumunu etkilemektedir (Dedeo÷lu ve Yaman-Öztürk, 2010: 141-144).

Kaynakların eúit paylaúıldı÷ı zamanlarda bile, kendi ve çocuklarının

ihtiyaçlarına yetemeyecek úekilde yetersiz gelire sahip bir kadın yoksullu÷a karúı

korunmasız kalabilmektedir. Birleúik Krallık’taki evli kadınların yarısının bu

bakımdan yoksulluk riski altında oldu÷u belirlenmiútir (Ward ve di÷erleri, 1996: 58).

Yoksulluk yönetimi çok zaman alabilmektedir. Kadınların ev iúlerine

harcadı÷ı zaman, geliri di÷er aile üyelerinin faydalandı÷ı yaúam standartlarına

dönüútürür: yemek, temizlik ve bunun gibi. Yoksullu÷un cinsiyetçi do÷asını anlamak

için erkek ve kadınların bu kaynakların ne kadarını gelire, yaúam standardı veya

Sen’in deyiúiyle yeterlilikler ve iúlevler haline dönüútürmek üzere harcadı÷ını

bilmemiz gerekmektedir (Lister, 2004: 59). Böylece hane içinde bir kadın erkekten

sadece gelir, yeterlilikler ve tüketim bakımından de÷il enerji ve zaman olarak da

daha yoksul olabilmektedir.

Yoksullu÷un ölçülmesi ve kavramlaútırılmasında cinsiyete bölünmüú

yaklaúımın bir yansıması da yoksullu÷un hanelerden çok bireyler tarafından

deneyimlendi÷ine yapılan vurguda yatmaktadır. Herhangi bir zamanda, bir kadının

keyfini sürdü÷ü maddi yaúam standartları ne olursa olsun e÷er kaynaklar üstünde ve

kendini geçindirmek konusunda kontrol sahibi de÷ilse o kadın yoksullu÷a karúı daha

savunmasız hale gelmektedir.

������������������������������������������������������������33 Toplumsal cinsiyet analizi: Bu tür bir analiz erkekler ve kadınların kaynaklara sahipli÷ini ve kontrolünü dikkate alır. Cinsel iú bölümünü ve yarattı÷ı sonuçları de÷erlendirmeye katar. Kadınların ve erkeklerin gereksinimlerinin farklılı÷ına ve kalkınmanın kadınlar ve erkekler üzerinde yarattı÷ı farklı etkilere önem verir. Sınıf, ırk, etnisiti ve di÷er faktörlerin toplumsal cinsiyet faktörü ile nasıl iliúkiye girdi÷ini ve ayrımcılık içeren sonuçlar ortaya çıkardı÷ını dikkate alır (Ecevit, 2009). Bu konuda detaylı bilgi için bknz. Fatmagül Berktay, Politikanın Ça÷rısı, Bilgi Üniversitesi Yayınları, østanbul, Eylül 2010, s.181-194.

31�

Klasik ve cinsiyet körü yoksulluk ölçümlerinde kullanılan gelir ve tüketim

verileri ço÷u kez, kaynakların aile içinde hakça paylaúıldı÷ı varsayımı altında

hanehalkları düzeyinde toplanıp de÷erlendirilmektedir. Bu da, aile içinde ya herkesin

yoksul oldu÷u veya hiçbir kimsenin yoksul olmadı÷ı anlamına gelmektedir (ùenses,

2006: 77). Bu varsayım, gelir ve toplam tüketimin aile içindeki bölüúümünün,

kadınların ve çocukların, özellikle kız çocuklarının, aleyhine olabilece÷ini göz ardı

etmektedir.34 Çünkü bu tip klasik yaklaúımlarda aile reisi olarak evin erke÷i kabul

edilmektedir. Ev içindeki gelir da÷ılımının nasıl gerçekleúti÷ine dair bir ipucu

verilmemektedir. Cinsiyete dayalı ayrımcılıktan dolayı kadınlar ve çocuklar gelir

da÷ılımından evin erke÷i ile eúit faydalanamamaktadır.

1.2. TARøHSEL GELøùøM

Ekonomik sistemlerin baúarı ve

baúarısızlıkları en yoksul yurttaúların

durumunu ne ölçüde

iyileútirilebildi÷iyle ölçülmelidir.

Adam Smith, Wealth of Nations

Yoksulluk, yeni bir olgu de÷ildir. Tarihin her döneminde, her toplumda

rastlanabilen bir olgudur. Tarihin her anında, co÷rafyanın her bir köúesinde,

yoksullar hep var oldu. Yoksulluk günümüz dünyasında artık geçici veya iúsizli÷e

ba÷lı de÷il tersine kuúaklar arasında aktarılan, kalıcı ve yapısal bir gerçeklik haline

bürünmüútür.

Tarihsel süreçte incelemeye baúladı÷ımızda kapitalizme ba÷lı modern

yoksulluk olgusunun Avrupa’da ilk kez 16. yüzyılda ortaya çıktı÷ını görmekteyiz. Bu

dönemdeki ortam tarım toplumlarının geçirdi÷i mekânsal hareketlilikle ve bu

hareketlili÷in getirdi÷i belirsizliklerle tanımlanabilmektedir. (Bu÷ra, 2010; 25).

������������������������������������������������������������34 Hanehalkı içindeki bu tür bölüúüm sorunlarının göz ardı edilmesi, refaha iliúkin kavramlarda da “erkek bakıú açısının” hakim olması ile iliúkilendirilebilir. Bu konuda detay için bknz. Kabeer, 1996:11.

32�

16. yüzyıldaki toplumların sosyal yapısında meydana gelen de÷iúimlerle

oluúan belirsizlikleri kısaca úu úekilde özetleyebiliriz: Avrupa 16. yy’da feodaliteden

kopup endüstrileúme yolunda ilerlerken ekonomik oldu÷u kadar toplumsal ve

düúünsel anlamda büyük dönüúümler yaúamaktadaydı. Bu dönüúümün en önemli

habercisi yeni oluúan tüccar sınıfıdır. Bu dönem merkantilizm ticaret dönemi olarak

adlandırılmaktadır.35

Bu dönemde tarımın ticarileúmesiyle birlikte tarımsal yapılar çözülmüú ve

kırsal alanda kaynakların tükenmesiyle birlikte úehre büyük bir göç akımı baúlamıú,

bu göç akımıyla beraber talepten kaynaklanan bir dalgalanma oluúmuú ve istihdam36

düzensizleúmiútir. Burada yoksullu÷un niceliksel artıúının ötesinde niteliksel

anlamının da de÷iúmeye baúlaması onu belirleyen önemli bir unsurdur. Topra÷ın

ticarileúmesiyle birlikte köylüler topraklarını kaybetmeye baúlamıúlardır. Fakat

úehirdeki iú arzı topraklarını bırakıp köyden gelen nüfusun talebini karúılayabilecek

çoklukta de÷ildi. Arz ve talep arasındaki eúitsizlikten kaynaklanan iúsizlik ile

birlikte, ücretlerin düúüklü÷ü de úehirlerdeki yoksullu÷un artan bir olgu olmasına

sebebiyet vermiútir (Geremek, 1997: 36-52).

16. yüzyıl itibari ile yoksullar iúgücü haline gelmeye baúlamıú ve kapitalizm

sistemi içinde dilencilik hoú karúılanmamaya baúlanmıútır. Ortaça÷ Avrupası’nda ise

durum farklıydı. Dilencilik ve sadaka, Ortaça÷ Avrupası döneminde toplum

düzeninin önemli bir parçasıydı.

16. yüzyıl Sadaka Reformu’nun uygulanmaya baúlandı÷ı dönemdir. Bu

dönemde, darülaceze benzeri kurumlar oluúmaya baúlamıútı. Bu reformun di÷er bir

amacı da úehirlerin yoksullardan korunmasıydı. Yoksulluk ahlaki bir yozlaúmayla eú

tutuluyordu ve bunun çalıúma yoluyla aúılaca÷ı ileri sürülüyordu (A.g.e, s.142-184).

������������������������������������������������������������35 Bu dönemin belli baúlı özellikleri úu úekilde sayılabilir: pazarlar büyümüú, para dolaúımı artmıú, sömürgecilik artmıú, toprak rejimi yumuúamıútır. Fakat toprak rejimindeki bu de÷iúiklikle kırsal kesimde hayat zorlaúmıútır. Tarımdan kopan nüfus kentlere göç etmeye baúlamıú, iúçileúme artmıú ve zenginlik ile yoksulluk bir arada yaúanmaya baúlamıútır. Ortaça÷ ve Feodal Yapı’dan Endüstrileúmeye kadar geçen süreç hakkında detaylı bilgi için bknz. Koray, 2005: 29-53.

36 øúbaúında olanlar ve iúbaúında olmayanlar grubuna dahil olan kurumsal olmayan çalıúma ça÷ındaki tüm nüfus istihdam edilen nüfustur (TÜøK, 2010).

33�

Bu dönemdeki yoksullukla ilgili sosyal politika çalıúmalarının ilk

örneklerinden biri olarak, øspanyol Hümanisti Juan Luis Vives tarafından 1526’da ele

alınan De Subventine Pauperum gösterilmektedir. Vives metninde yoksullara karúı

sorumlulukların kiliseye de÷il, úehir yönetimine ait oldu÷unu belirtmektedir.

Vives’nin burada önerdi÷i laik sosyal yardım bürokrasisidir. Vives, yoksullu÷un

farklı birçok nedenden kaynaklanan çok boyutlu bir sorun oldu÷u gerçe÷inin

farkındaydı (Tobriner, 1999: 18).

16. yüzyıldan 17. yüzyıla geçilen dönemde sadaka reformu kapsamında

kurulan yardım kuruluúları yaygınlaúmakta idi. Bu beraberinde bir takım tartıúmaları

da getirmiútir. Yoksul yardımının getirdi÷i mali yük ve ticarileúen hayatla birlikte

eme÷in harcanmaması fikri a÷ırlık kazanmaya baúlamıútır. Bu mali yükü azaltmak

için 1661 tarihinde øngiltere’de øskân Yasası37 yürürlü÷e girmiú fakat 1795’de yasa

yürürlükten kaldırılmıútır (Polanyi, 2009: 125-136; Bu÷ra, 2010: 39-41).

Bu süreçte geleneksel liberaller, Do÷a Yasaları’na dayalı ve yoksulları asla

dıúlamayan bir mülkiyet hakları yaklaúımını benimsemiúlerdir. 18. yüzyılın sonunda

Adam Smith, yoksullu÷un iúsizlikle özdeúleútirilebilecek bir sorun olmadı÷ını ve

hayatını çalıúarak kazanan herkesin yoksulluk tehdidiyle yüzleútiklerini

savunmaktaydı (Bu÷ra, 2010: 44). Smith’e göre hayatını çalıúarak kazanmak

durumunda olan bir kiúi de her zaman yoksulluk riski ile karúı karúıyaydı. Geleneksel

liberalizm yaklaúımı içinde, Adam Smith’in Wealth of Nations (Milletlerin

Zenginli÷i) adlı kitabı kitabı çı÷ır açıcı özellikler taúımaktadır. Smith’in ülke

zenginleúirken yoksullu÷un artmasını önemli bir paradoks olarak gündeme getirdi÷i

görülmektedir (Smith, 1997: 271 vd).

������������������������������������������������������������37 16.yy’ın ikinci yarısından 19.yy’a kadar olan dönemde yoksullarla ilgili en önemli sorunlardan biri yoksul yardımlarının maliyetiydi. Bunu önleyebilmek açısından, yörenin yerlisi olmasalar bile en azından bir süre orada yaúamıú olanlarla yoksul yardımları sınırlandırılmaya çalıúılmıútı. øngiltere’deki 1661 tarihli øskan Yasası iúte bu sorunlara cevap vermek üzere alınmıú önlemlerden biriydi. Fakat daha sonraları “yabancı” yoksulu dıúlama önlemleri, iúgücü arzını kısıtlamaya baúladı÷ı için 1795’te yürürlükten kaldırılmıútır (Bu÷ra, 2010: 41).

34�

Bu tartıúmalar ba÷lamında 1795 yılında øngiltere’de yürürlü÷e giren

Speenhamland Yasası38 yoksullu÷a karúı alınan önlemler konusunda önemli bir durak

noktasıdır. Speenhamland yasası ile ücretler temel gıda maddelerinin fiyatına göre

belirlenmeye baúlanmıútı. Ücret asgari geçim sınırının altına düúerse aradaki fark

kamu kaynaklarından temin edilmekteydi. 19. yüzyılla birlikte eme÷in metalaúma

süreci doruk noktasına ulaúmıútır. Speenhamland gibi bir yasa artık piyasa mantı÷ıyla

ba÷daúmıyordu. Bu yasanın yürürlükten kaldırılmasıyla sadaka reformu ile baúlayan

süreç noktalanmıútı. Yine de Karl Polanyi, Sanayi Devrimi ile birlikte yaygınlaúan

yoksullu÷u önlemede Speenhamland’in bir ölçüde olsa baúarılı oldu÷unu

belirtmektedir (Polanyi, 2009: 125-136; Bu÷ra, 2010: 45).

Yoksullukla ilgili üzerinde durulması gereken di÷er bir yasa da øngiltere’de

1834 tarihinde kabul edilen Yeni Yoksullar Yasası’dır. 19. yüzyıl liberallerinin

baskısıyla çıkartılan bu yasa ile yoksulların çalıútırıldı÷ı kurumlar dıúında verilen

bütün yardımlar ortadan kaldırılmıútı. Artık insan eme÷i meta olarak görülmeye

baúlanmıútı ve bu yeni yasa yoksul yardımını sadece hakları elinden alınmıú yoksula

vermeyi öngörmekteydi (Fuchs, 2005: 54-58).

16.yy’dan 19.yy’a kadar geçen süredeki bu büyük dönüúüm çok sancılı

olmuútur. Amacın mümkün oldu÷unca ucuz emek kullanıp karı arttırmak almak

oldu÷u bu dönemde iúçi ücretleri sürekli bir düúüú göstermiútir. Erkeklerin yanı sıra

çok sayıda kadın ve çocuk da fabrikalarda çalıúmaya baúlamıúlardır. Kadınların da

iúgücüne katılmasıyla fiyatlar daha da düúmüútür. Almanya ømparatorlu÷u østatistik

Yıllı÷ı’na göre 1891’de 7,5 milyon emekçinin 4,5 milyonu kadındı. Di÷er Avrupa

ülkelerine baktı÷ımızda kadınların iúçiler içindeki oranı øngiltere’de %22 (1880),

Belçika’da %13 (1880), øsveç’de %19 (1897), Fransa’da %24-35’tir (Koray, 2005:

51-52).

������������������������������������������������������������38 Yoksul yasaları, øngiltere’de 17. yüzyıl baúlarından itibaren toplumdaki yoksulları korumak için uygulamaya kondu. 18. yüzyılın ikinci yarısında, çalıúan yoksulların ücretlerinin artırılmasına yöneldikten sonra zaman içinde de÷iúikliklere u÷rayarak kapsamlı bir sosyal yardım yasasına dönüútü ve bu yardımların iúveren için artan bir maliyet do÷urdu÷una iliúkin ticari kesim tarafından oluúan tepkiler karúısında uygulamadan kaldırıldı (ùenses, 2006: 34).

35�

19. yüzyıldan refah devleti oluúumuna kadar geçen sürede Batıda oluúan

yoksulluk sistem içi bir yoksulluktu. Di÷er bir tanımla, bu yoksulluk proleterlerin39

yoksullu÷u idi (Iúık ve Pınarcıo÷lu, 2009: 68). Sistem içinde gerçekleúen yoksulluk

konusunda en önemli kuramsal bakıúı gerçekleútiren Marksizmdi. Marksizm

yoksullu÷u sömürü iliúkileri çerçevesinde anlatıyordu. Sistem kendisini yeniden

üretebilmek için düúük ücretlerle çalıúacak iúçi sınıfına ihtiyaç duymaktaydı. Bu

sistemin dıúında kalanlar ise üretim gücü olmayan ve marjinal olarak de÷erlendirilen

lümpen proletaryaydı40. Marksizmin bu bakıúı refah devleti oluúumuna kadar

endüstrileúmiú ülkelerde yaúanan yoksullu÷u anlatmaktadır. Refah devletinin

oluúumundan önce yoksulluk sistem içinde oluúan bir yoksulluktu ve çalıúan

kesimlerin ço÷u bu yoksulluk sınırının içinde yaúamaktaydılar (Iúık ve Pınarcıo÷lu,

2009: 69).

1.2.1. Toplumsal Cinsiyet Temelli Yaklaúım

16. yy’dan itibaren ortaya çıkan modern yoksulluk olgusu ile birlikte 19. yy’a

kadar geçen süreçteki tarihsel geliúime özetle baktı÷ımızda çalıúmaların ve

araútırmaların cinsiyet körü oldu÷unu, literatürde kadın yoksullu÷unun ayrı olarak

incelenmedi÷ini görmekteyiz. Kadın ve erkek yoksullu÷unun tarih sürecinde ayrı

olarak incelenmesi ve gün ıúı÷ına çıkması iki ana dönemde gerçekleúmektedir: 1950-

1970 ve 1970-1996 tarihleri arası.

Birinci dönem (1950-1970) 2. Dünya Savaúından sonra artan

endüstrileúmeyle birlikte iúgücü oranında büyük bir artıú ve yoksulluk oranında

düúüúün gözlendi÷i bir dönemdir. Bu dönem güçlü bir ekonomik büyümenin

yaúandı÷ı bir süreçti; ücretlerin yükselmesi, refah devleti yardımları ve olanaklarının

������������������������������������������������������������39 Proletarya, alt sosyal sınıfı tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Karl Marx’tan sonra iúçi sınıfını tanımlamak için kullanılan sosyolojik bir terim halini almıútır (Bottomore, 1991: 313).

40 Lümpen proletarya: “proletarya yı÷ını”, “pejmürde proletarya”. Lümpen sınıf, tüketim alıúkanlıklarının esir aldı÷ı; tüketme dıúında, baúkasının üretimini mirasyedi misâli tüketen; mevcûdiyetlerinin hiçbir anlamı olmayan, irâdelerinin üzerine yatarak münzevileúmeyi tercih eden; hiçbir duruúu, tavrı, projesi olmayan insanlardan oluúmaktaydı (Bottomore, 1991: 313).

36�

artması, sendikalaúmanın daha örgütlü bir hale gelmesi gibi faktörler yoksullu÷un

azalmasında çok büyük etken olmuútur (Fuchs, 2005: 20-45).

Bu dönemde bütün bu yaúanan de÷iúimlerle yoksulluk oranının da

düúmesiyle, yoksullu÷un cinsiyet temelinde yükseliúi, özellikle 70’lerden itibaren

ivme kazanan kadın hareketinin de etkisiyle göze çarpmaya baúlamıútır. Tarih

boyunca ilk olarak kadınlar ve erkekler arasındaki yoksulluk oranlarındaki eúitsizli÷e

yol açan bir çok faktör mercek altına alınmaya baúlanmıútır. Böylece kadınların

yoksullu÷u görünür olmaya baúlamıútır.

Tarihin ilk dönemlerinden itibaren kadınlar özel alanla erkekler ise kamusal

alanla özdeúleútirilmiúlerdir. Tarımsal süreçten sanayi sürecine geçiúte üretim evden

dıúarı çıktı÷ı için kamusal alana çıkan ve ücret karúılı÷ı çalıúan erkek olmuú ve kadın

ise evdeki yeniden üretim sürecinde kalmaya devam etmiútir. Emek piyasasında daha

fazla yer kaplayan erkeklerin ücretleri tarihin her döneminde kadınlarınkinden fazla

olmuútur.

Kadınların kamusal alanda iúgücü piyasasında yer almaya baúlamasıyla

birlikte, meslek gruplarına göre da÷ılımda da cinsiyete dayalı iúbölümü ve bunun

ücretlere yansıyan etkileri gözlenmektedir. Neden kadın iúi erkek iúinden farklıdır?

Ya da eúit iúi yapan kadın, erkek meslekdaúından neden daha düúük ücret alır?

Kadınların a÷ırlıkta oldu÷u bakım/sosyal hizmet iúleri ahenk, bakım, anlayıú,

dayanıúma, sabır yani anne gibi davranıúları ve duyguları ça÷rıútıran iúlerdir, halen

de öyle, ve düúük ücretlidirler; çünkü bu tip özellikler kadınların do÷al özelli÷i

olarak kabul edilmekte ve düúük ücretlendirilmektedir (Serdaro÷lu, 2010: 42).

Kadın yoksullu÷unun görünür olmasıyla birlikte aile yapısındaki

de÷iúikliklerin kadınların omzuna daha fazla yük yükledi÷i görülmektedir. Evdeki

sorumluluklar; ev içi hizmet, temizlik, çocuk ve yaúlı bakımı gibi, kadınların

sorumlulu÷unda görülmektedir. Çünkü ev-özel alan kadının alanı olarak kabul

37�

edilmektedir. Toplumsal cinsiyetçi roller, beklentiler ve duygusal emek41,

kadın/erkek iúi katmanlaúmasını yaratmakta, beslemekte ve yeniden

yapılandırmaktadır. Bakım iúi erkek için istisna iken, kadın için zorunlu olarak

görülmektedir. Kadın hapsoldu÷u bu özel alandan kurtulamadı÷ı sürece evin

erke÷ine maddi olarak ba÷ımlı hale gelmekte ve bireysel olarak kendi hayatını

yönetememektedir. Bu da kadının yoksullu÷unu katmerleútiren bir olgudur.

Bugün kadın ve kalkınma konusu; kadının daha üretken olması, eme÷ini daha

etkin kullanması olarak de÷il, kadının güçlenmesi, kadının üretim sürecindeki rolü ve

iúgücüne katılımı ve modern kurumlara ulaúabilme (e÷itim, kredi, sa÷lık ve sosyal

hizmetler vb.) yolları ve kendi eme÷i ve gündelik yaúam üzerindeki denetim gücünü

artırabilmesi, erkeklerle eúit biçimde kalkınma sürecine katılabilmesi biçiminde

algılanmakta ve kabul edilmektedir. Bu nedenle kalkınmada cinsiyet

farklılaúmalarına iliúkin olumsuzlukların giderilmesi, tüm plan ve programlarda

toplumsal cinsiyet duyarlılı÷ı oluúturulmasını gerekli kılmaktadır.

Kadınların taúıdı÷ı en a÷ır yük olan yoksulluk yükü ise cinsiyet eúitsizli÷i ile

birleúti÷inde sonuç, asıl insani yeterliliklerde meydana gelen úiddetli bir yetmezlik

halini almaktadır. Kadınlar sa÷lık, e÷itim, iú hayatı ve di÷er sosyal alanlarda insani

biçimde yaúamlarını sürdürmek için gereken temel destekten yoksundurlar. Bu

destek eksikli÷i onların kadın oluúundan kaynaklanmaktadır.

Dünyanın büyük bir kısmında kadınlar insan yaúamının temel fonksiyonlarına

ulaúma konusunda destekten yoksundurlar. Erkeklerden daha az beslenirler, daha az

sa÷lıklıdırlar, fiziksel úiddete ve cinsel tacize karúı daha savunmasızdırlar. Erkeklere

göre okuryazarlık oranları çok daha düúüktür. Pek çok ülkede kadınlar erkekler ile

karúılaútırıldıklarında kanunlar önünde tam eúit de÷ildirler; erkeklerle aynı mülkiyet

haklarına, aynı sözleúme yapma hakkına, aynı ortaklık, hareket ve dini özgürlük

haklarına sahip de÷ildirler (Payne, 1991: 45-48). Birleúmiú Milletler Geliúim

Programının 1997 ønsani Geliúim Raporuna göre hem kadınlarına hem de

������������������������������������������������������������41 Bu konuda detaylı bir analiz için bknz. Nurcan Özkaplan, ‘Duygusal Emek ve Kadın øúi / Erkek øúi’, Çalıúma ve Toplum, Sayı: 21, Yıl:2009.

38�

erkeklerine; ortalama ömür, gelir ve e÷itimi kapsayacak biçimde eúit davranan hiçbir

ülke bulunmamaktadır (UNDP HDR, 1997: 39).

Martha Nussbaum ve Amartya Sen yapabilirlik yaklaúımını insani geliúim

yaklaúımı ile birleútirmiúlerdir. Nussbaum’un yoksulluk ve toplumsal cinsiyet üstüne

yaptı÷ı çalıúmalara göre, geliúmekte olan ülkelerde bir bütün olarak, okur yazar

olmayan yetiúkinler arasında kadınlar erkeklere oranla %60 daha fazladır. ølkokul

seviyesinde kız ö÷rencilerin okula kayıt oranı erkeklerinkine göre %13 daha

düúüktür. Kadın ücretleri erkek ücretlerinin dörtte üçü oranındadır (Nussbaum,

2000:3-4). Yoksulluk sınırı altında yaúayan aile sayısındaki artıú� oranı geliúmiú

ülkeler olan øngiltere’de %60, Hollanda’da %40’tır (Castells, 2003: 430-439).

Özellikle tek ebeveynli hanelerin çoklu÷u ve bu tip ailelerin yoksullu÷u ile dikkat

çeken Amerika’da çocuklu kadınların hane reisi oldu÷u ailelerde yoksulluk oranı

2007 yılında %37’yi bulmuútur (Census Bureau, 2008).

1.2.2. Yoksulluk ve Toplumsal Cinsiyetin Uluslararası Kalkınma

Politikalarındaki Yeri

Kadınlara yönelik kalkınma yaklaúımları tarih içerisinde de÷iúiklik

göstermekle birlikte, kadınların kalkınma sürecindeki konumuna ilk kez 1970’li

yıllarda dikkat çekilmiú ve kalkınma projelerinin kadın ve erke÷i farklı etkiledi÷i

Ester Boserup (Women’s Role in Economic Development) tarafından gündeme

getirilmiútir.42

Kadınların uluslararası düzeyde kalkınmadan dıúlanmıúlıklarının dünya

gündemine taúınmasının temelinde, batı ülkelerinde geliúen kadın hareketi, Mexico

City’de gerçekleútirilen Birinci Dünya Kadın Konferansı ve Dünya Kadın

Konferanslarının halen geçerlili÷ini koruyan eúitlik, kalkınma ve barıú hedefleri gibi

etkenler yer almaktadır. Bu geliúmeler do÷rultusunda kadın ve kalkınmaya iliúkin

������������������������������������������������������������42 Akın Atauz ve d÷r., Toplumsal Cinsiyet E÷itimi El Kitabı, Kadın østihdamının Geliútirilmesi Projesi, KSSGM, 1999, s. 8-10.

39�

yeni stratejiler geliútirilmeye çalıúılmıútır. Cinsiyet meseleleri hakkındaki

bilinçlenme de bu süre zarfında istikrarlı fakat yavaú bir úekilde büyümüútür.

Naila Kabeer yoksullu÷un toplumsal cinsiyet perspektifini kalkınma

politikalarıyla birleútirerek çalıúan ve feminist ekonomi üstüne yaptı÷ı çalıúmalarla

tanınan bir akademisyendir. Kabeer’in belirtti÷i üzere, makroekonomik düúünce

toplumsal cinsiyete duyarlı hale getirilmedi÷i müddetçe makroekonomik politika

cinsiyete duyarsız kalacaktır (2003, 21).

Uluslararası kalkınma politikalarının oluúmaya baúladı÷ı dönemlere

baktı÷ımız zaman, 1940-1950’lerde, kolonizasyon sürecinin çözülmesiyle birlikte

yeni ba÷ımsızlaúan hükümetlerin ortaya çıktı÷ına tanık olmaktayız. 40’lar ve

50’lerde kalkınma planlayıcıları tüm dünyada kolonileri modernize etmeyi

amaçlayan projeler oluúturdular. økinci Dünya Savaúı sonrası hegemonik bir güç

olarak ortaya çıkan ABD modernizasyonu temsil eden ülke haline gelmiútir. Bu

dönemlerde oluúturulan ana akım politikalarında kadın haklarına iliúkin konular ayrı

olarak ele alınmamakta ve esas olarak insan hakları içinde görülmektedir (Connely

ve di÷erleri, 2000: 56). Bu dönemdeki programlar kadınları piyasa içi aktörler olarak

de÷il birer nesne olarak gördükleri için sadece yeniden üretici rolleriyle ilgileniyor ve

onları toplumsal bir özne olarak görmüyorlardı:

“Her ne kadar 1946’da Birleúmiú Milletler Kadının Statüsü Komisyonu 43kurulmuú ise de bu komisyon iúlerlik kazanamamıú, bu nedenle, Birinci

Kalkınma Onyılı (1961-1970) çalıúmalarında cinsiyet farklılaúması hiçbir

biçimde dikkate alınmamıútır” (Akt. Serdaro÷lu, 2010: 51).

1.2.2.1. Birleúmiú Milletler Eylem Planı: “Kadının On Yılı”

Kadınların kalkınma programlarında yer alması ilk olarak 1962’deki

Birleúmiú Milletler (BM) Genel Kurulu ile gerçekleúmiútir. BM Genel Kurulu üye

hükümetlerin toplumsal ve iktisadi kalkınma planlarında kadınların rolüne iliúkin bir ������������������������������������������������������������43 The United Nations (UN) Commission on The Status of Women.

40�

rapor hazırlanması yönünde adım atmıútır. Bu dönem kalkınmaya kadının dahil

edilmesi gere÷ine iliúkin anlayıúın temellerinin atıldı÷ı bir dönemdi. Söz konusu

dönemde kalkınmaya kadının dahil edilmesi anlayıúını tetikleyen birçok politik

hareket göze çarpmaktadır: Vietnam Savaúı’na karúı kadınların yürüttükleri barıú

hareketleri, 1968 ö÷renci hareketleri, sivil haklar hareketi ve økinci Dalga Feminist

hareket bunları içermektedir (Kabeer, 2003: 11).

1970’lere ve 80’lere gelindi÷inde uluslar arası kuruluúlar tarafından kalkınma

programlarında kadınların geliúimi meselesi de gitgide daha fazla yer almaya

baúlamıútır. Bu yer alıúın iki önemli argümanı vardır: ekonomik alanda eúitlik

argümanı ve kadınların fakirlerin en fakiri oldu÷u argümanı.

Ekonomik alanda eúitlik argümanı kadınların ekonomik durumu hakkındaki

geliúim planlarının etkilerine odaklanmıútır. Bu argümana göre, kalkınma

programlarında model alınan hanehalkı, ekme÷i kazanan bir erkek ve ona ba÷ımlı

olan kadın ve çocuklar ile idealize edilen Batılı Çekirdek Aile’den44oluúuyordu. Bu

durum planlamacıların ana akım geliúim modellerinin temeline erke÷i oturtmasına ve

kadının görünmez kılınmasına neden olmuútur (Kabeer, 2003: 12).

Bu argümanın temel iddiası, ulusal hükümetlerin ve uluslar arası geliúim

kurumlarının kadınların hayatı devam ettirmedeki üreme rollerinin yanı sıra fiziksel

üretimdeki rollerini anlamadıkları üzerineydi. Uluslar arası kuruluúların hedefleri

kadınların ekonomik alanda üretici olarak ve iktisadi bireyler olarak yerlerini

sa÷lamlaútırmaktı (UN, 1999). Bu argümanın feministler tarafından eleútirilen

noktası ise sadece formal sektöre odaklanması ve kadınların yaptıkları iúlerin büyük

bir ço÷unlu÷unu oluúturan bedelsiz iúlerin- ev ve bakım iúleri- çapının itibar

görmemesi ve kadınların formal sektör dıúında gösterdikleri görünmeyen eme÷in göz

ardı edilmesiydi45.

������������������������������������������������������������44�Western Nuclear Family.�

45 Sevgi Uçan-Çubukçu, “Uluslararası øliúkiler Teorisine Feminist Yaklaúım”, De÷iúen Dünya ve

Türkiye, Der. Faruk Sönmezo÷lu, Ba÷lam Yayınları, østanbul, Mart 1996, s.116-122.

41�

Esas olarak 1970’lerdeki geliúim stratejilerini daha da fazla ilerleten, kadınlar

ve yoksulluk arasında bir ba÷ oldu÷u teziydi. Dikkatler fakirlerin en fakiri (poorest

of the poor) olarak kadınlara çevrildi. Bu argüman kısa dönemde kadınların maddi

ihtiyaçlarını karúılama amacıyla gelir oluúturan projelerin yayılmasını sa÷ladı fakat

uzun dönemde onların geliúim sürecindeki marjinalleútirilmiú durumları üstünde ne

yazık ki çok az etkide bulundu (Kabeer, 2003: 13).

1970’ler Birleúmiú Milletler’in kadınların e÷itimini, beslenmesini ve

statüsünü geliútirme yollarını aradı÷ı bir dönemdir. Bu sürece kadınların katkılarının

kalkınma sürecini hızlandıraca÷ı anlayıúı hakim olmuútur. 1970’lerdeki bu anlayıú

“kadınların kalkınmaya entegrasyonu” olarak ifade edilmiútir (Yavuz ve Serdaro÷lu,

2010: 53-54).

1975 yılında Mexico City’de Birleúmiú Milletler Kadının Statüsü Komisyonu

tarafından Birinci Dünya Kadın Konferansı düzenlenmiútir. Bu konferansta 1975-85

arasındaki dönem “Kadının ølerlemesi On yılı” (Decade for the Advancement of

Women) olarak ilan edilmiútir. Birçok ülke bakanlıklarında kadın sorunlarıyla ilgili

bölümler oluúturmuúlardır. Mexico City’de yayınlanan Eylem Planı’nda saptanan

dokuz ana faaliyet alanı úunlardır: uluslararası iúbirli÷i ve barıú; siyasal katılım;

e÷itim; istihdam; sa÷lık ve beslenme; aile; nüfus; göçmen ve yaúlı kadınlar; fuhuú ve

kadın ticareti (Moser, 1993: 27). Kadınların toplum içindeki konumlarını,

eúitlik/eúitsizli÷in ölçüsünü somut olarak saptamak için cinsiyet ayrımlı istatistikler

yapılması da alınan önemli kararlar arasındaydı (Pekin+5: BM’de Kadının ønsan

Hakları ve Türkiye’nin Taahhütleri, 2002: 12). Bu karar, yoksullu÷un

kadınlaúmasının geldi÷i durumu ülkeler bazında göstermek ve bu sorunu dünya

çapında açı÷a çıkartmak konusunda atılan çok önemli bir adımdır.

Aynı dönemde ABD’de kadının kalkınmasıyla ilgili çalıúan feminist

kuramcılar, akademisyenler ve aktivistler bu konunun meclis gündemine gelmesi için

çalıúmalara baúlamıúlardır. Bu kadınlar modernizasyonun toplumsal cinsiyet

eúitli÷ini de getirece÷ini savunuyorlardı. Kendilerini temsil etmek üzere kalkınmada

42�

kadın46 kavramını kullanmaya baúlamıúlardır. WID kadınların modern sektöre giriúi,

yasal eúitlik, e÷itim ve güçlendirme (empowerment) gibi konularla ilgileniyordu.

(Yavuz ve Serdaro÷lu, 2010: 61). Temel hedef her alanda erkeklerle kadınlar

arasında eúitli÷i sa÷lamaktı, bu ba÷lamda WID’in temelinin liberal feminizmden

geldi÷i görülmektedir.47

ABD’de baúlayan çalıúmalarla birlikte Kanada, Hollanda ve Nordik

ülkelerinde de WID ofisleri açılmıútır. WID ekipleri, modernizasyon baúlı÷ı

çerçevesinde çalıúmalarını yürütmüúlerdir. Onlara göre kalkınma batı teknolojilerini

ve de÷erlerini takip ederek sa÷lanabilirdi. Hedefleri de bu sürece kadınları entegre

edebilmekti (Connely ve di÷erleri, 2000: 56-57).

Fakat WID yaklaúımının eleútirilen birçok kısıtlamaları bulunmaktadır. Bu

yaklaúım modernizasyon üzerine kurulu oldu÷u için bütün cevapların batıda

bulundu÷unu kabul etmekte, yerel mekanizmaları ve de÷erleri gözardı etmektedir.

Di÷er eleútirilen noktası da, WID stratejisinin kadınların ev içinde yaptı÷ı iúlere bir

de÷er atfetmemesidir. Toplumsal cinsiyet iliúkilerini ataerkil egemenlikten çok

küresel kapitalizmin birikim süreci çerçevesinde ele alarak, sınıfı toplumsal cinsiyete

göre öncelemiútir (Sargent, 1981: 65-72).

1970’lerde radikal feminist yaklaúımların popüler olmasıyla birlikte ve WID

yaklaúımının eleútirilen yönlerini sa÷lamlaútırmak amacıyla feministler tarafından

kadın ve kalkınma48

yaklaúımı oluúturuldu. WAD’cılar patriyarkanın tüm

toplumlardaki eúitsizli÷in ana sebebi oldu÷unu savunuyorlardı. WAD’ın kalkınma

programlarındaki yaklaúımı kadınları patriyarkal baskıdan kurtaracak olan kadına

yönelik projeler oluúturmak idi. WAD paradigması kadınların bilgeli÷ine, kadın

iúlerine ve kadınların amaç ve sorumluluklarına dikkat çekiyordu. WID’in temelinin

liberal feminizmden gelmiú olması gibi, WAD yaklaúımıda temelini radikal

������������������������������������������������������������46 Women in Development- WID.

47 Sevgi Uçan-Çubukçu, “økinci Dalga Feminizmin Aútı÷ı Alan: Demokratikleúmeden AB’ye”, Birikim Dergisi, Sayı: 184-185, A÷ustos-Eylül 2004, s.118.

48 Women and Development- WAD.

43�

feminizmden alıyordu (Rathgeber, 1990: 489-502). WAD yaklaúımına getirilen en

büyük eleútiri ise, çerçevesinin sadece kadınları kapsamıú olması, fazla marjinalize

olması ve politikalarının bu sebeplerden dolayı ulusal mekanizmalarda fazla yer

edinememiú olmasaydı.

1970’lerde IMF ve WB’ın 3. Dünya ülkelerindeki açlı÷ı (Third World

Poverty) öncelikli sorunları arasına almasıyla birlikte WID ve WAD kuramcıları da

kadın yoksullu÷unu azaltmayı öncelikli hedefleri arasına koymuúlardır (Moser,

1993). 1980’ler iki büyük petrol krizinin yaúandı÷ı ve küresel ekonomik krizlerin49

ülkeleri uluslararası borçlarından dolayı iflas noktasına getirdi÷i sancılı bir dönemdi.

Uluslarası kalkınma ajansları IMF ve WB bu ekonomik kriz döneminden en fazla

zarar gören üçüncü dünya ülkeleri için Yapısal Uyum Programları50’nı yürürlü÷e

koymuúlardır. Bu dönem Washington Konsensüsü51 olarak da anılmaktadır. Ülkelerin

yasal sistemlerinde yo÷un reformların yapıldı÷ı bir dönemdi. SAP’lar devlet

harcamalarının kısıtlanmasını, üçüncü dünya ülkelerinde pazar mekanizmasını

güçlendirmeyi böylelikle üretimi ve verimlili÷i arttırmayı hedefliyordu. Yapısal

uyum programlarını yönlendiren 1980’lerin liberal kalkınma perspektifiydi. Bu

perspektifle ekonomik büyümenin yanı sıra cinsiyet meselelerinin de

makroekonomik politikalara ba÷lanması hedeflenmiútir. Bu politikalar sonucunda

������������������������������������������������������������49 1980’lerde yaúanan küresel ekonomik kriz úu döngüyle açıklanabilir: Yapısal uyum politikalarının uygulanması ile birlikte yatırıma yönelik kamu sektörü harcamalarının bütçedeki payı düúmekte buna karúılık borç ödemelerinin payı artmaktadır. Devletler dıú borç ve faizler nedeniyle yatırımlara yeterli kaynak ayıramadı÷ından kararlı bir büyüme sa÷lanamamaktadır. Büyümenin yetersizli÷i de üretim azalması, yüksek iúsizlik, gelir azalması, gibi sonuçların do÷masına neden olmaktadır. Bu sonuçlar kapsamında e÷itime ve sa÷lı÷a ayrılan kaynaklar azalmakta ve bu durum baúta kadınlar olmak üzere toplumun zayıf kesimleri üzerinde etkili olmaktadır (KSSGM, 1987: 31-73).

50 SAP (Social Action Program-SAP), uluslararası kalkınma ajansları (özellikle IMF ve Dünya Bankası) tarafından Üçüncü Dünya hükümetlerinin harcamalarını azaltmak ve piyasa mekanizmasını güçlendirerek verimlilik ve etkinli÷i arttırmak üzere tasarlanan Yapısal Uyum Programlarıdır (Yavuz ve Serdaro÷lu, 2010: 67).

51 ABD ve di÷er G-8 ülkeleri tarafından kabul edilen IMF, Dünya Bankası ve World Trade Organization tarafından dayatılan neo-liberal ekonomi politikalarıdır. Baúlıca kriteleri: mali disiplin, kamu harcamalarının azaltılması, kamu teúebbüslerinin özelleútirilmesi, vergi reformu, ticaretin serbestleútirilmesi, sermaye hareketlerinin liberalleútirilmesi, http://tr.wikipedia.org/wiki/Washington_konsens%C3%BCs%C3%BC).

44�

eriúilece÷i varsayılan ekonomik zenginli÷in erkekler kadar kadınların da yararına

olaca÷ı varsayılmıútır (Moser 1989; Elson 1992).

1980’lerin sonuna gelindi÷inde, yapısal uyum politikalarının uygulandı÷ı ve

yoksullu÷un azaltılmasının hedeflendi÷i özellikle Latin Amerika ve Afrika’da, aksine

dikkat çekici boyutlarda arttı÷ı görülmektedir. Bu yoksulluk özellikle yoksulların

yoksulu olan kadınları ve çocukları vurmaktaydı (ønsel, 2001: 62-63).

1.2.2.2. Toplumsal Cinsiyet ve Kalkınma Yaklaúımı (GAD)

SAP’lerin uygulamaya konuldu÷u 1980’li yıllarda, artan kadın yoksullu÷unun

etkisiyle birlikte, feminist kuramcılar da ne WID ne de WAD yaklaúımının toplumda

cinsiyet temelli eúitsizlikleri çözmede baúarılı olmadı÷ını tartıúmaktaydılar. Bu

tartıúmaların sonucunda WID ve WAD yaklaúımına alternatif olarak toplumsal

cinsiyet ve kalkınma52yaklaúımı geliútirildi. GAD marksist feminist yaklaúımlarla,

radikal feministlerin patriyarkal ideolojisini birleútirmiúti. Sosyalist feminist bakıú

açısıyla oluúturulan GAD yaklaúımı kadınların toplumsal statülerinin ekonomik

úartlar ve küresel ekonomideki yerleriyle belirlendi÷i fikrini savunuyordu. GAD aynı

zamanda kadınların, içlerinde bulundukları toplumların patriyarkal ideolojisi ile de

yönlendirildiklerini ve kadınlık rollerinin o toplum tarafından kendilerine verildi÷ini

belirtiyordu (Rathgeber, 1990: 489-502). GAD’ın WAD anlayıúından farkı,

toplumsal olayları sadece kadın bakıú açısıyla de÷il kadınlar ve erkekler arasındaki

iliúki ba÷lamında incelemesiydi. GAD aynı zamanda di÷er iki yaklaúımdan farklı

olarak uluslararası kalkınmada ırk ve sınıf farklılıklarından do÷an eúitsizlikleri de

sorunsallaútırmaya baúlamıútı (Moser, 1993).

GAD, kadınları kalkınmanın eyleyenleri olarak görmekteydi. Bu yaklaúımla,

hem kalkınma sürecini hem de toplumsal cinsiyet temelli iliúkileri sorgulamaktaydı.

GAD’ı di÷er iki yaklaúımdan ayırt eden en önemli özelliklerinden birisi, geleneksel

refahtan ayrı tutulmak kaydıyla sosyalist devlet refahına olan yönelimidir; devletin

e÷itim, sa÷lık, çocuk bakımı, ev ve yaúlı bakımı gibi alanlarda destek sa÷laması

������������������������������������������������������������52 Gender and Development (GAD).

45�

öngörülmekteydi. GAD perspektifi, kadının konumunun iyileútirilmesindeki ilk

adımın erkeklere ve kadınlara yoksullu÷un üstesinden gelecek olanakların

sa÷lanması oldu÷unu ileri sürmekte idi. Bunun aracı olarak da refah programlarının

üstünde durmaktaydı.

Tüm bu yaúanan geliúmelerle birlikte 1980 yılında Kopenhag’da økinci Dünya

Kadın Konferansı (Second World Conference on Women) düzenlenmiú ve Kadın

Onyılı’nın ikinci yarısı için “Eylem Planı” benimsenmiútir (Yavuz ve Serdaro÷lu,

2010: 67-69). Bu programda göze çarpan yeniliklerden biri, öncelikli sorun alanları

arasında aile içi úiddet konusuna yer verilmesidir.

1.2.2.3 Kadınlara Karúı Her Türlü Ayrımcılı÷ın Önlenmesi

Sözleúmesi (CEDAW)

Uluslararası alanda kadın hareketinin hız kazanmasıyla birlikte di÷er çok

önemli bir geliúme de Kadınlara Karúı Her Türlü Ayrımcılı÷ın Önlenmesi Sözleúmesi

(CEDAW: Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against

Women)’dir 53. Kadınlara Karúı Her Türlü Ayrımcılı÷ın Önlenmesi Sözleúmesi,

devletleri, hem kadınlara karúı ayrımcılı÷ın ortadan kaldırılması için somut adımlar

atmakla yükümlü kılmakta, hem de bütün di÷er kiúi, örgüt ya da kuruluúların

kadınlara karúı ayrımcılık yapmasını önlemekle görevlendirmektedir. Sözleúme

imzalayan devletleri ba÷layıcı nitelikte olması açısından çok büyük bir önem arz

etmektedir. CEDAW, hem yasalarda, hem de gerçek yaúamdaki ayırımcılı÷ın ortadan

kaldırılması, kamu yaúamında oldu÷u gibi özel yaúam ve özellikle aile iliúkilerinin

ayırımcı kalıp yargılar ve davranıúlardan arındırılmasını öngörmektedir.

Birleúmiú Milletlerce 1979’da kabul edilen ve Türkiye’nin 1985 yılından bu

yana taraf oldu÷u CEDAW, Birleúmiú Milletler bünyesinde yer alan sekiz tane temel

insan hakları sözleúmesinden biridir. Sözleúmeye 2002 yılı itibariyle taraf olan

devletlerin sayısı 170'tir. Bu sözleúmeye taraf olan devletler, erkekler ve kadınların

eúit haklara sahip olduklarına, insanlı÷a karúı ayrımcılı÷ın kabul edilemez oldu÷una, ������������������������������������������������������������53 Bu konuda detaylı bilgi için bknz. http://www.un.org/womenwatch/daw/cedaw/.

46�

kadınlar ve erkeklerin tüm ekonomik, sosyal, kültürel, medeni ve siyasi haklardan

eúit olarak yararlanmaları gerekti÷ine, kadınlara karúı ayrımcılı÷ın hak eúitli÷i ve

insan úeref ve haysiyetine saygı ilkelerini ihlal etti÷ine, kadınların neslin

üremesindeki önemli rolünün aile içinde ayrıma neden olmaması gerekti÷ine ve

yoksulluk hallerinde kadınların yiyecek, içecek, sa÷lık, e÷itim, ö÷retim ve iú bulma

ihtiyaçlarının karúılanması için ekonomik anlamda cinsiyet eúitli÷ini sa÷layacak yeni

ekonomik düzenlerin kurulması gerekti÷inin altına imza atmıúlardır (CEDAW, 1990:

2-20).

Kadınların anayasası olarak belirtilen CEDAW’da kadın yoksullu÷unu ve

yoksunlu÷unu engelleyebilecek önlemlerin alınması uluslar arası kalkınma alanında

önemli bir adım olarak görülebilir. Türkiye, Kadınlara Karúı Ayrımcılı÷ın Önlenmesi

Sözleúmesi’ni 1985’te imzalamıútır; fakat Medeni Kanun’da Sözleúme’ye aykırı bazı

hükümler oldu÷u için, iç hukukta gerekli düzenlemeler yapılıp bu durum giderilene

kadar olmak kaydıyla, belgeye bu noktalarda çekince koymuútur.54 Yeni yasa

tasla÷ının hazırlanması üzerine çekinceleri 1999 yılında kaldıran Türkiye, yeni

Medeni Kanun’un Meclis’ten 2001’de çıkarılmasıyla durumunu bir ölçüde

düzeltmiútir (Pekin+5, 2002). Türkiye’de ço÷unlu÷unu akademisyenler, meslek

sahibi kadınlar, gazeteciler ve ö÷rencilerin oluúturdu÷u 1980 sonrası feminist

hareketin öncüleri, toplumun ataerkil yapısına meydan okuyan ba÷ımsız bir kadın

hareketini savunuyorlardı. 1985’te BM’de CEDAW’ın onaylanması Türkiye’de

kadın hareketine daha da canlılık kazandırmıútır.

CEDAW’ı takip eden yıllarda, 1985’de, Nairobi’de Üçüncü Dünya Kadın

Konferansı (World Conference to Review and Appraise the Achievements of the UN

Decade for Women) düzenlenmiútir. Nairobi Konferansı, 1975-1985 arasında

dünyada gelir da÷ılımındaki eúitsizliklerin büyüdü÷ü, geliúmekte olan ülkelerde

gittikçe artan ve yer yer derinleúen ekonomik krizlerin yaúandı÷ı bir dönemde

toplanmıútır. Nairobi Konferansında yoksullaúma baúlıca kadın sorunlarından biri

������������������������������������������������������������54 Sevgi Uçan-Çubukçu, “1980 Sonrası Kadın Hareketi: Ataerkilli÷e Karúı Meydan Okuma” Türkiye’de ve Avrupa Birli÷i’nde Kadının Konumu: Kazanımlar, Sorunlar, Umutlar, Der. Fatmagül Berktay ve di÷er., KA-DER Yayınları, østanbul, 2004, s.61.

47�

olarak tanımlanmıútır. Konferansda dünyanın yaúadı÷ı yoksulluk sorunu úu úekilde

ifade edilmiútir: “Kadınlar yoksullaúıyor, yoksulluk kadınlaúıyor” (Wieringa, 2002:

66-68).

Mexico City (1975), Kopenhag (1980) ve Nairobi’de düzenlenen bu

uluslararası konferanslar neticesinde kadınların üretim ve yeniden üretim

iliúkilerindeki eúitsiz konumlarına ve artan yoksullu÷a iliúkin sorunlara dikkat

çekilmiútir. Bu konferanslar sayesinde kadınlar, ulusal, ekonomik ve kültürel sınırları

aúarak ortak sorunlarını BM platformunda tartıúma fırsatı bulmuúlardır. Bildirgelerde

genel olarak kadınların mevcut ekonomik, siyasal ve toplumsal konumunun mutlaka

de÷iútirilmesi gerekti÷i, bunun için de bir yandan yapısal de÷iúiklikler yapılırken, bir

yandan da temel anlayıúları de÷iútirmek gerekti÷i vurgulanmıútır.

1970 ve 80’lerdeki økinci Dalga Feminist hareketin hız kazanmasıyla, uluslar

arası feminist kuramcılar tarafından oluúturulan kalkınma ve kadın perspektifleriyle

ve CEDAW’ın kabul edilmesiyle birlikte Dünya Bankası’nın yoksullu÷a bakıú

açısındaki de÷iúiklik, 1990 Dünya Kalkınma Raporu’nun (World Development

Report- WDR) yayınlanmasıyla gerçekleúmiútir. Dünya Bankası, on yıl sonra

yoksulluk konusunu tekrar ele almıú, yapısal uyum politikalarının yoksulluk

üzerindeki olumsuz etkilerini uzun bir süre gözardı etti÷ini itiraf ederek, yoksullu÷u

geliúmekte olan ülkelerin en önemli sorunu olarak görmeye baúladı÷ını belirtmiútir

(ùenses, 2006: 41). Bunu izleyen yıllarda, Dünya Bankası için en önemli konu,

kalkınmakta olan ülkelerde yoksullukla mücadele programları olmuútur (ønsel, 2001:

63).

Ancak bugünkü tablolara baktı÷ımız zaman dünyada en zengin devletlerin,

tüm gayri safi hasılanın %86’sına, ihracat pazarlarının %82’sine, tüm dıú yatırımların

%68’ne sahip oldu÷unu görmekteyiz. En yoksul %20’lik kesimi oluúturan ülkelerin

payı bu dört alandan hiçbirinde %1,5’i geçmemektedir. Dünyada yoksulluk

yaúayanların %70’ni kadınların oluúturması yaúanan kadın yoksullu÷undaki hazin

tabloyu çok net bir úekilde gözler önüne sermektedir (UN, 2005). 1990 WDR

yoksullu÷u geliúmiú ülkelerin en büyük sorunu olarak gördü÷ünü belirtmesine

ra÷men yoksulluk analizleri yoksullu÷un cinsiyete iliúkin yönü hakkında pek az úey

48�

söylemektedir. Rapor, kadınların erkeklerle karúılaútırıldı÷ında sıklıkla ciddi biçimde

dezavantajlı durumda kaldıklarını belirtmekle yetinmiútir (WDR, 1990). Bu

eksikli÷ine ra÷men, kadınların tek baúlarına yönetti÷i hanelerin gitgide artmasının

Yoksullu÷un Kadınlaúması’na yol açtı÷ı olgusuna ilk olarak 1990 yılındaki raporda

yer verilmiútir (Kabeer, 2003: 15).

Haziran 1993’te Viyana’da toplanan Dünya ønsan Hakları Konferansı

“Uluslararası Kadın Hareketi ve Kalkınmada Kadın” baúlı÷ı altında bir dönüm

noktası olmuútur. 1948 yılında BM tarafından onaylanan ønsan Hakları

Bildirgesi’nde, kamusal alanda yaúanan hak ihlalleri üzerinde durulmuú, kadınların,

kadın olmaları nedeniyle karúı karúıya kaldıkları insan hakları ihlallerine

de÷inilmemiútir. ønsan Hakları Bildirgesi, insan haklarına kadın-erkek eúitli÷i

açısından yaklaúmadı÷ı gibi, kadınların özel alanda, yani aile içinde ya da iúyerinde

yaúadı÷ı birçok insan hakları ihlalini de yok saymıútır (WWHR, 2001: 11). Oysa

kadınlar sadece kadın oldukları için, erkeklerden farklı olarak, özellikle aile içinde,

okula gönderilmemek, zorla evlendirilmek, çalıúmasına izin verilmemek, aile fertleri

tarafından úiddete maruz bırakılmak, namus adına úiddet yaúamak ya da öldürülmek

gibi birçok insan hakları ihlaline maruz kalmaktadırlar.

Viyana konferansı sayesinde uluslararası kadın hareketi, kadınların,

devletlerin gözetmek ve tanımakla yükümlü oldu÷u ve uluslararası alanda korunması

gereken hakları oldu÷unu ve bu hakların insan haklarının ayrılmaz bir parçası olarak

ele alınması gerekti÷ini Birleúmiú Milletler’e ve BM üyesi devletlere kabul

ettirmiútir.

1.2.2.4 Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu

1995 yılında yapılan Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’nda benimsenen,

Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu kadın hareketi tarihinde çok önemli bir yer

tutmaktadır.�BM Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’nda kadın sorunlarının evrensel

oldu÷u mesajı verilmiútir.� Bu deklarasyon dünyanın her yerindeki kadınların günlük

hayatında önemli geliúmeler sa÷layacak nitelikte kararlar içermektedir. Pek çok

ülkede o güne kadar tabu sayılan, dile getirilmesi zor konular tartıúılmaya açılmıú,

49�

kadının insan hakları konusunda ileri adımlar uluslar arasında fikir birli÷i sa÷lanarak

atılmıútır. Birer dönüm noktası niteli÷indeki bu kararlarla, hükümetler, daha önce

varlı÷ını kabul etmeye yanaúmadıkları insan hakları ihlallerini gündemlerine almak

zorunda kalmıúlardır.

Konferansın sonunda 189 ülkenin kabul etti÷i Pekin Deklarasyonu ve Eylem

Platformu, kadın haklarının insan hakları oldu÷unun altını çizerek, hükümetlere,

kadına karúı úiddeti önleme ça÷rısında bulunmuú; silahlı çatıúma ortamlarında

kadınlara uygulanan yo÷un úiddetin bir insanlık suçu oldu÷unu vurgulamıú;

hükümetleri, kadının güçlenmesini ve toplumsal konumunun yükselmesini sa÷lamak,

kadın-erkek eúitli÷inin geliútirmek ve toplumsal cinsiyet perspektifini temel politika

ve programlara yerleútirmekle yükümlü kılmıútır (Connely ve di÷erleri, 2000: 80-95).

Pekin +5 Bildirgesinin içeri÷ini kısaca úu úekilde özetleyebiliriz (Pekin+5 Siyasi

Deklarasyonu ve Sonuç Belgesi, 2001):

• Kadınların omuzlarına binen ve hep büyüyen yoksulluk yükü;

• E÷itimde ve e÷itim hizmetlerine ulaúma konusundaki eúitsizlik ve yetersizlikler;

• Sa÷lık ve ba÷lantılı hizmetlerdeki ve bu hizmetlere ulaúmadaki eúitsizlik ve

yetersizlikler;

• Kadına yönelik úiddet;

• Silahlı çatıúmaların kadınlar üzerindeki etkileri;

• Ekonomik yapılarda ve politikalarda, üretime yönelik her türlü faaliyette ve

kaynaklara ulaúmada eúitsizlik;

• Yetki ve karar mekanizmalarındaki kadın-erkek eúitsizli÷i;

• Kadının insan haklarının yaygınlaútırılması ve korunması konusundaki yetersizlik;

• Baúta medya olmak üzere bütün iletiúim sistemlerine katılım ve eriúebilme

konusundaki eúitsizlik.

50�

Eylem Platformunun Stratejik Hedefler ve Eylemler baúlı÷ı altındaki Kadın ve

Yoksulluk bölümünde;

(47) “...Belirsiz küresel ekonomik ortama, ekonomik yeniden yapılanma kadar

belirli sayıda ülkede devamlı üstesinden gelinemez düzeylerde dıú borç ve yapısal

uyum programları eúlik etmektedir. Buna ek olarak her türden çatıúma, insanların

yerinin de÷iútirilmesi ve çevresel bozulma, hükümetlerin kendi nüfuslarının temel

ihtiyaçlarını karúılama kapasitesini zayıflatmıútır. Dünya Ekonomisindeki

dönüúümler bütün ülkelerdeki sosyal kalkınma parametrelerini tamamen

de÷iútirmektedir. Önemli bir yönelim, ölçüsü bölgeden bölgeye de÷iúmekle

birlikte kadının yoksullu÷unun artması olmuútur. Ekonomik güç paylaúımındaki

cinsiyet eúitsizli÷i de kadınların yoksullu÷una katkıda bulunan önemli bir

unsurdur. Göç ve bunu takiben aile yapısında meydana gelen de÷iúiklikler

özellikle bir çok kiúiye bakmakla yükümlü olan kadınların yükünü daha da

a÷ırlaútırmıútır. Makroekonomik politikaların bu tip yönelimlere cevap verecek

úekilde yeniden düúünülmesi ve düzenlenmesi gerekmektedir. Bu politikalar

neredeyse tamamen resmi sektörde yo÷unlaúırlar. Ayrıca bu politikaların

kadınların önceliklerini engelleme ve kadınlarla erkekler üzerindeki farklı etkileri

göz önüne almama e÷ilimi vardır. Bu nedenle toplumsal cinsiyet analizinin

politika ve programların büyük bir bölümüne uyarlanması, yoksullu÷u azaltma

stratejileri için kritik bir önem taúır. Yoksullu÷u ortadan kaldırmak ve

sürdürülebilir kalkınmayı baúarmak için, kadın ve erkeklerin yoksullu÷u yok

edecek stratejilerin, makroekonomik ve sosyal politikaların oluúturulmasına tam

ve eúit olarak katılımları gerekir.”55

Yukarıda açıkça vurgulandı÷ı üzere dünyadaki ekonomik geliúmeler kadın

yoksullu÷unu arttıran bir etki göstermekle birlikte bu olumsuz etkilerin makro

ekonomik politikaların düzenlenmesinde dikkate alınmasının sorunların çözümünde

temel nokta oldu÷una tam bir inanmıúlık gerekmektedir. Aksi halde oluúturulan

makro ekonomik ve sosyal politikalar, eúitsizlikler ile var olan sorunlara çözüm

������������������������������������������������������������55 KSSGM, Pekin+5 Siyasi Deklarasyonu ve Sonuç Belgesi (Türkçe-øngilizce) Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu, Ankara, Eylül 2001, s. 183.

51�

üretmekten uzak kalacak ve hatta sorunları sürekli kılacaktır. Bu durumun da

sürdürülebilir kalkınmanın sa÷lanmasına olumsuz etkileri kaçınılmaz olacaktır.

(150) “Kendi topluluklarındaki ekonomik yapılar üzerine nüfuz sahibi olmaya

yönelik fırsatlara ulaúma açısından kadınlarla erkekler arasında büyük farklılıklar

vardır. Dünyanın pek çok bölgesinde kadınlar mali, parasal, ticari ve di÷er

ekonomik politikaların düzenlenmesi dahil ekonomik karar alma

mekanizmalarında, vergi sistemlerinde ve ödemelere iliúkin kararlarda hemen

hemen hiç yer almamakta ya da yeterince temsil edilmemektedirler.”56

Pekin Platformunda yapılan önemli tespitlerden biri de kadınların karar alma

mekanizmalarında yeterince yer almadı÷ıdır. Kadınları do÷rudan etkileyecek

ekonomik kararlarda kadın temsiliyetinin olmaması alınacak kararların kadınlar

üzerindeki olası etkilerinin göz ardı edilmesine neden olabilmektedir. Bu nedenle

ekonomik kararlarda kadın temsiliyetinin artması önemli bir husus olarak

gösterilmiútir.

ølklerin yaúandı÷ı Pekin Eylem Platformu’ndaki di÷er bir yaúanan ilk de toplumsal

cinsiyet temelli yaklaúımların gündeme gelmiú olmasıdır. Bu yaklaúımda temel amaç,

stratejilerin tüm plan ve programlara yansıtılmasıdır57. Bundan önce ele alınan tüm

politikalar; sadece iúyerinde fırsat eúitli÷ini gerçekleútirmeye ve cinsiyetler arası

eúitli÷i sa÷lamaya yönelik olurken; toplumsal cinsiyetçi bakıú açısı, her alanda

cinsiyetler arası eúitli÷i sa÷lama, tüm plan ve programlara bu düúünceyi yansıtma

amacındadır. Bu politika çerçevesinde eúitli÷in sa÷lanmasında en önemli husus,

verilerdeki iyileúmeden çok ebeveyn rollerinin, geleneksel aile yapılarının ve

kurumsal uygulamaların uzun vadede de÷iútirilmesidir. Sonuç olarak günümüzde

AB’nin cinsiyetler arası eúitli÷i gerçekleútirmede izlemeye çalıútı÷ı politika,

toplumsal cinsiyetçi bakıú açısıdır (Palaz, 2005: 277-278).

������������������������������������������������������������56 A.g.e, s. 271.

57 http://www.belgeler.com/blg/14g7/avrupa-birligi-ne-uyum-surecinde-turkiye-de-cinsiyete-dayali-ucret-farkliligi-gender-wage-gap-in-turkey-through-european-union-accession.

52�

Türkiye, 1995 ve 2000 yıllarında Pekin Konferansı ile Pekin+5 BM özel

oturumunun sonuç belgelerini ve eylem kararlarını hiçbir çekince belirtmeden

imzalamıútır.58 Türkiye’yi yakından ilgilendiren zorla evlendirme ve namus suçları

ilk defa bir Birleúmiú Milletler belgesinin kapsamına alınarak bu konudaki suskunluk

bozulmuútur. Kadına karúı úiddetin, evlilikte tecavüz, zorla evlendirme, namus

suçları gibi ‘özel’ denilen aile içi alandaki tezahürleri adları konularak suç kabul

edilmiútir. Hükümet yasalar çıkartarak ve güçlü önleyici mekanizmalar kurarak bu

duruma son vermekle yükümlü kılınmıútır.59

Türkiye’nin Pekin Konferansı’nda verdi÷i taahhütler ve 2001 yılı itibari ile

gelinen durum úu úekilde özetlenmektedir:

TAAHHÜT EDøLEN: Anne ölüm oranının yüzde 50 azaltılması.

DURUM: Bu taahhüt verildikten sonra yapılmıú kapsamlı bir istatistik bulunmamaktadır.

Sadece hastanelere ulaúmıú vakaları kapsayan sonuçlar Türkiye geneline iliúkin sa÷lıklı bir

karúılaútırma yapmaya imkanı vermemektedir. Bir di÷er önemli nokta da Türkiye’de

do÷umların %40’ının sa÷lık personeli olmadan yapılmasıdır (WWHR, 2011: 13-15).

TAAHHÜT EDøLEN: Çocuk ölüm oranının yüzde 50 azaltılması.

DURUM: 1988-1993 döneminde binde 60.9 olan 5-6 yaú altı çocuk ölüm oranı, 1993-1998

döneminde binde 52.1’e inmiútir (KSSGM, 2001).

TAAHHÜT EDøLEN: Kadında okur-yazar oranının yüzde 100’e çıkarılması.

DURUM: Halen 12 yaú ve üstü kadınların %22.4’ü okuma yazma bilmemektedir (Ecevit ve

di÷erleri, 2000: 35).

TAAHHÜT EDøLEN: Kadınlara Karúı Her Türlü Ayrımcılı÷ın Önlenmesi Sözleúmesi’ne

koyulan çekincelerin kaldırılması.

DURUM: Türkiye bu sözleúmeye koydu÷u çekinceleri 1999 yılında kaldırmıútır.

������������������������������������������������������������58 PEKøN +5: Birleúmiú Milletler Kararlarının Türkiye’deki Kadınlara Neler Getirdi÷i ile ilgili detaylı bilgi için bknz. http://www.wwhr.org/files/2_7.pdf.

59 Pekin Eylem Platformu ve Pekin + 5 Sonuç Bildirgesi’nin tam metni Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlü÷ü’nden, veya Internet’te www.kssgm.gov.tr adresinden temin edilebilir.

53�

TAAHHÜT EDøLEN: Zorunlu e÷itimin 8 yıla çıkarılması.

DURUM: 1997’de yapılan yasa de÷iúikli÷iyle zorunlu ilkö÷retimin süresi 5 yıldan 8 yıla

çıkarılmıútır (KSSGM, 2001).

Türkiye’nin, Eylem Deklerasyonu’nda hiçbir çekince koymadan kabul etti÷i ve

2000 yılına kadar çözüm getirmeyi taahhüt etti÷i fakat neredeyse çok az geliúmenin

sa÷landı÷ı tahhütler úunlardır (Pekin+5: BM’de Kadının ønsan Hakları ve

Türkiye’nin Taahhütleri, 2002: 24-25):

x Kız çocuklarının geleneksel kadın mesleklerinden çok, bütün mesleklere yönelmesi

için rehberlik çalıúmaları yapılması;

x Kadının çalıúmasını engelleyen en önemli faktör olan çocuk bakımı sorumlulu÷unun,

anne-baba arasında eúit úekilde paylaútırılması için gerekli yasal düzenlemelerin

yapılması;

x Do÷um sonrasında çocuk bakımı için babaya da izin verilmesi;

x Kadın veya erkek olsun; 100 iúçi çalıútıran her iúyerinde kreú açılmasının

gerçekleútirilmesi;

x Tüm meslek alanlarında bütün kamu ve özel kurumların belli sayıda kadın çalıúan

istihdam etmesinin sa÷lanması;

x ùu anda ücretsiz iúgücü durumunda olan kadınların ev içi çalıúmalarının ulusal

hesaplara dahil edilmesi; bunun için evde ve tarlada çalıúan kadınların sigortalı

yapılması.

Türkiye’de yaúanan kadın yoksullu÷unun azaltılmasında önemli etkisi olan

faktörler arasında yer alan kadının istihdam alanına çekilmesi ve üstündeki bakım

sorumluluklarının azaltılması konularında maalesef bugüne kadar çok az geliúme

sa÷lanmıútır. Türkiye’nin verdi÷i bu tahhütlerde hangi konumda oldu÷umuza dair

yapılan istatistiksel bir veri de bulunmamaktadır. Türkiye’de eviúçisi olarak çalıúan

kadınlar 2011 yılında Ev øúçileri Dayanıúma Sendika’sını kurmuúlardır. Sendika

54�

yöneticileri bu sistemin bir yandan erkek egemenli÷i ile kadını eve zincirlerken,

di÷er yandan da anti-demokratik ve siyasal bir düzen yarattı÷ını belirtmiúlerdir60.

Pekin+5 Sonuç Belgesi’nde yer alan ve Pekin Eylem Platformu’na göre daha ileri

olan ulusal düzeydeki hükümet taahhütleri de tez konusu baúlı÷ı altında úu úekilde

özetlenebilir61:

• Küreselleúmenin kadınların karúı karúıya oldu÷u olumsuzlukları ve toplumdaki

cinsiyet rollerinden kaynaklanan farklılıkları artırdı÷ının göz önüne alınması,

kadınların sosyal güvenlikten eúit düzeyde yararlanmasının sa÷lanması (74 b ve 82-

l).

• Sürdürülebilir kalkınmayı artıran sosyo ekonomik politikalar oluúturmak ve özellikle

kadınlar için yoksullu÷u ortadan kaldırmayı hedefleyen programlar sa÷lamak ve

desteklemek, ve her yaútan, özellikle yoksulluk içinde bulunan ve marjinal kadınlara,

kırsal ve yerli halktan kadınlara ve reisi kadın olan ailelere, beceri e÷itimi verilmesi,

finans, kredi, mikro kredi, bilgi ve teknoloji gibi kaynaklara eriúimde ve kontrol

etmede eúitlik sa÷lanması ve piyasalara eúit eriúimin bulunması (74.a).

• Makro ekonomik kararların alınma süreçlerine kadınların eúit katılımının sa÷lanması

(101 a).

• Kadınların mülkiyet ve miras haklarını tam olarak kullanabilmelerinin sa÷lanması,

ekonomik kaynaklara eúit ölçüde eriúim ve denetim imkânına sahip olmaları için

gerekli önlemlerin alınması (68 h).

• Bütçelerle ilgili tüm süreçlerin tasarlanma, benimsenme ve uygulanmasına toplumsal

cinsiyet perspektifi getirilmesi (73 b).

• Yoksullu÷un, özellikle yoksullu÷un kadınlaúmasının, ulusal ve uluslararası çabalarla

ortadan kaldırılması için, kadın ve kızlara her düzeyde beceri e÷itimi sa÷layan

kapsamlı adımlar atılması (94.d).

������������������������������������������������������������60http://bianet.org/bianet/toplum/130762-ev-iscileri-sendikalaúıyor.

61Ayrıntılı bilgi için Pekin+5 Sonuç Belgesi’ne bakınız. Bu belgenin tamamı, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlü÷ü’nden edinilebilir.

55�

• Yoksullu÷un ortadan kaldırılması çabalarının bir parçası olarak, kadınların konut

üzerinde denetim ve konut edinebilme haklarının sa÷lanması (101. d ).

• Toplumsal cinsiyet eúitli÷i ve yoksullu÷un ortadan kaldırılması arasındaki birbirini

güçlendiren ba÷ların fark edilmesi ve gerekli durumlarda, sivil topluma danıúarak,

sosyal, yapısal ve makro ekonomik sorunlara yönelik olarak, toplumsal cinsiyet

bakımından duyarlı ve kapsamlı yok etme stratejilerinin geliútirilmesi ve

uygulanması (101:e).

• Erkek ve kadın göçmenler arasında mevcut eúitsizliklerin sorun olarak ele alınması

ve toplumsal cinsiyet eúitli÷inin güvence altına alınması (98 b).

Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’ndan sonra meydana gelen geliúmeleri

de÷erlendirmek, yeni eylem ve giriúimleri belirlemek amacıyla BM Genel Kurulu

tarafından bir özel oturum yapılması kararlaútırılmıú ve 5-9 Haziran 2000 tarihleri

arasında New-York’ta “Kadın 2000: 21. Yüzyıl için Toplumsal Cinsiyet Eúitli÷i,

Kalkınma ve Barıú” konulu BM Genel Kurul Özel Oturumu gerçekleútirilmiútir. Özel

Oturum sonucunda Pekin Siyasi Deklarasyonu ve Sonuç Belgesi kabul edilmiútir

(KSSGM, 2001: 4). Sonuç belgesinde kısaca toplumsal cinsiyet eúitsizli÷inin ortadan

kaldırılması konusu dünya gündemine oturmuútur. Tüm bu geliúmelerin dikkate

alınarak toplumsal cinsiyet eúitli÷inin ana plan, program ve politikalara bir strateji

çerçevesinde dahil edilmesi zorunlulu÷u bulunmaktadır.

1995 ønsani Geliúme Raporu, Pekin’deki Birleúmiú Milletler Dördüncü Dünya

Kadın Konferansının etkisiyle ilk defa detaylı olarak cinsiyet eúitsizli÷ine

odaklanmıútır. Geliúimin amacının “Sadece geliri de÷il, insanların hayat kalitesini

yükseltmek” oldu÷u belirtilmiútir (Kabeer, 2003: 15). Raporda ayrıca “%70’inin

kadınların oluúturdu÷u toplam 1.3 milyar insanın yeryüzünde yoksulluk çekti÷i”

vurgulanmıútır (UNDP- HDR, 1995).

Pekin + 5 deklarasyonunun uluslar arası alanda tanınmasından itibaren 2000

Dünya Geliúim Raporu’nun yoksullu÷a odaklandı÷ı ve 1990 raporuna göre daha

detaylı bir cinsiyet vurgusu yaptı÷ı görülmektedir. Rapor akrabalık kurallarının

toplumsal normlarını, yasal sistemleri ve kamusal edinimlerde kadının yüzleúti÷i

dezavantajların izini sürerek cinsiyet eúitsizli÷inin kurumsal yapısını incelemektedir.

56�

Ancak emek piyasasında ve di÷er pazarlarda cinsiyet sapması analizi yapılmamıútır.

Bu durum, Dünya Bankasının pazarı hala cinsiyetsiz görmeye devam etti÷i gerçe÷ini

gözler önüne sermektedir (Kabeer, 2003: 17).

Dünya Bankasının bugüne kadar en kapsamlı cinsiyet uygulaması araútırması,

2001 Politika Araútırma Raporu’nun alt baúlı÷ı -Haklar, Kaynaklar ve Ses’te

Cinsiyet Eúitli÷i yoluyla Geliúim Yaratmak62 olarak belirlenmiútir. 2000 Dünya

Geliúim Raporunda oldu÷u gibi, 2001 Kalkınma Raporunda da akrabalık

sistemlerinin (miras kuralları, evlilik kuralları) cinsiyet eúitsizli÷inin oluúmasında ne

kadar önemli oldu÷u belirtilmiútir (Kabeer, 2003: 17-8). Rapor dünyadaki emek

piyasasında sektörlerin, mesleklerin ve aktivitelerin de cinsiyete göre ayrıldı÷ı

hiyerarúik bir yapıya sahip oldu÷unu ilk kez belirtmiútir (WB, 2001). Rapora göre

kadınlar iyi maaúlı formel sektörde yetersiz seviyede varlık gösterirken ödeme

yapılmayan ve enformel sektörde ço÷unlu÷u oluúturmaktadırlar. Bunun sonucunda,

hem geliúmiú hem de geliúmekte olan ülkelerde kadın kazancı erkek kazancının

yaklaúık %70-80’i oranındadır. Bu farkın sadece %20’si e÷itsel baúarı, iú deneyimi

ve mesleki nitelik gibi bilindik ekonomik de÷iúkenlerle açıklanabilmektedir. Rapor,

bu eúitsizliklerin temelinde emek piyasasında hâkim olan ‘tabuların ve önyargıların’

yattı÷ını açıklamıútır (Kabeer, 2003: 18).

2005 Dünya Kalkınma Raporu’nda ise gayrı resmi ekonomide kadın

istihdamını betimleyen ço÷unlukla sert koúullar, kuralların ve hakların olmaması ve

aúırı düúük ücretler gibi konular tartıúılmıútır (Kabeer 2003:184). Uluslar arası

kalkınma raporlarında resmin bütününe bakıldı÷ında Dünya Bankası’nın cinsiyet ve

yoksulluk de÷erlendirmesi problemlidir, sadece cinsiyet eúitli÷inin nasıl sa÷lanaca÷ı

hususundaki karmaúık yönergeleri de÷il aynı zamanda bu tür reformların nasıl

prati÷e dökülece÷i konusundaki tartıúma eksikli÷inden dolayı da kendi içinde

sıkıntılar barındırmaktadır. Raporun dar yoksullaúma tanımı ve politikalarında özel

olarak cinsiyet eúitsizli÷inin nasıl ele alınaca÷ı net de÷ildir. Yukarıda da

bahsetti÷imiz kalkınma raporlarında toplumsal cinsiyet, ekonomi politikaları ve ������������������������������������������������������������62 2001 Policy Research Report, Engendering Development: Through Gender Equality in Rights, Resources, and Voice.

57�

üretime dayalı stratejilerin içinde çok kısıtlı bir yere sahip bulunmaktadır.

Dünyanın yaúadı÷ı en büyük problem olmasına ra÷men yoksulluk uluslar

arası kalkınma ajanslarının gündemine 1990’lara kadar girememiútir. Neoliberal

politikalar do÷rultusunda uygulanan yapısal uyum programlarının küreselleúme ile

birlikte yarattı÷ı yoksulluk 1990’lardan itibaren en üst seviyelere ulaúmıútır.

1980’lerle birlikte hız kazanan økinci Dalga Feminist hareket, CEDAW ve Pekin+5

deklarasyonları yoksullu÷a ve özellikle hızla artmakta olan kadın yoksullu÷una

dikkatlerin çevrilmesinde çok büyük etkenler olmuúlardır.

Kadın yoksullu÷unu anlamada ve azaltmaya yönelik politika ve stratejiler

üretmede kendilerine önemli misyonlar yükleyen IMF ve Dünya Bankası gibi

kuruluúlar, kadınların durumlarını iyileútirme niyetini içeren yaklaúımlar

geliútirmiúlerdir. Ancak, genel olarak yoksullu÷un kayna÷ını ve köklerini

belirlemede önemli adımları gözden kaçırdıkları için, bu yaklaúımları ço÷unlukla

yoksulluk olgusunu hafifletmede ve ortadan kaldırmada çok yetersiz olmaktadır.

De÷erlendirme:

Yoksulluk üstünde çok tartıúmaların yapıldı÷ı ve halen fikir birli÷ine

varılamamıú bir kavramdır. Literatürde yer alan en temel yoksulluk kavramlarına

baktı÷ımız zaman tanımlamalarda kullanılmak üzere ailenin gelir veya tüketim

harcamalarının temel alındı÷ını görmekteyiz. Bu tanımlamalarda ailedeki bireyin

fiziksel ihtiyaçları dıúındaki sosyal ihtiyaçları dıúarıda bırakılmaktadır. Bu

yaklaúımlar yoksullu÷un aile içindeki da÷ılımını vermedikleri için cinsiyet

körüdürler. Çünkü bu tip klasik yaklaúımlarda aile reisi olarak evin erke÷i kabul

edilmektedir. Kadınlara ve çocuklara bu gelirden ne kadar pay aktarıldı÷ı yani di÷er

bir deyiúle gelirin da÷ılımı hakkında bilgi verilmemektedir. Dolayısıyla, toplumda

marjinal konumda bulunan kadınların ve çocukların yoksulluklarını saklamaktadır bu

tanımlar. Yoksulluk tanımına toplumsal cinsiyet bakıú açısıyla bakılması Amartya

Sen tarafından geliútirilen yapabilirlik yaklaúımı’nın bu alanda kullanılmaya

58�

baúlanmasıyla gerçekleúmiútir. Böylece, aile içindeki bireyler arasındaki gelir

da÷ılımı eúitsizlikleri ve hanede yaúanan toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i ve kadın

yoksullu÷u daha görünür kılınmıútır.

Tarihsel süreç boyunca insanlı÷ın kronik bir problemi olan yoksullu÷un

tanımlanması a÷ırlıklı olarak uluslar arası kuruluúlar tarafından yapılmaktadır (HDR,

UN, WB, IMF63). Bunlar ailedeki gelir veya tüketim harcamalarını baz alan ve belirli

bir yoksulluk sınırına göre ülkelerin yoksullu÷unu belirleyen ölçümlerdir. Kısacası

tüm bunlar erkek merkezli ve cinsiyet körü64 ölçümlerdir.

Kadın yoksullu÷unu içermeyen klasik yoksulluk tanımları ve analizleri

toplumsal cinsiyetçi bakıú açısıyla de÷il, hane yoksullu÷u baz alınarak incelenmiútir

(erkek merkezli bakıú açısı) ve kadın-çocuk yoksullu÷unu görünmez kılmıútır.

16. yy’dan 19. yy’a kadar geçen süreçteki tarihsel geliúime baktı÷ımızda

yoksulluk alanındaki çalıúmaların cinsiyet körü oldu÷unu, literatürde kadın

yoksullu÷unun ayrı bir alan olarak incelenmedi÷ini görmekteyiz. Kadın

yoksullu÷unun mercek altına alınması özellikle 70’lerden itibaren ivme kazanan

kadın hareketinin etkisiyle gerçekleúmiútir.

������������������������������������������������������������63 International Monetary Fund.

64�Gender biased.�

59�

2. BÖLÜM

GELENEKSEL YOKSULLUK YAKLAùIMLARI:

CøNSøYET KÖRÜ øÇERøK

Hindistan’da oldu÷u gibi anayasal bir

demokraside yaúarlarken ve yasalar

karúısında eúitken bile kadınlar gerçekte

ikinci sınıf vatandaú olarak görülmektedirler.

(Nussbaum, 2000:5)

2.1. Yoksullu÷a Dair Cinsiyet Körü Yaklaúımlar65

2.1.1. Yoksulluk Sınırı Yaklaúımı

Yoksulluk sınırı66 ekonomistler tarafından sıklıkla yoksulluk çalıúmalarında

kullanılan bir yaklaúımdır. Bu yaklaúımda yoksulluk mutlak anlamında

incelenmektedir: “Kiúi herhangi bir süre zarfında ve sadece yeterli miktarda temel

maddi ihtiyaçlarını karúılayamayacak úekilde… ekonomik kaynaklara olan eriúimi

kısıtlanırsa o kiúi fakirdir” (Lipton ve Eastwood, 1983:127). Açıkça ifade edecek

olursak, yoksulluk yiyecek, barınak ve giysi vs.. gibi temel fiziksel ihtiyaçları

karúılamada baúarısız olmak durumudur.

Refah ekonomilerindeki yoksullu÷un incelenmesinde yoksulluk sınırı

yaklaúımı hesaplanma ve uygulanma kolaylı÷ından dolayı geniú çapta

kullanılmaktadır. Bu yaklaúım iki temel unsuru bir araya getirmektedir: birinci

olarak, refahın tercihlerin tatmin ediliúi olarak algılanması ve gelir veya tüketim ������������������������������������������������������������65 Bu baúlık altında, yoksulluk hesaplamalarının hangi yöntemlerle yapıldı÷ına de÷inilmeyecektir.

66 Income/Consumption, Poverty Line.

60�

biçiminde ifade edilmesidir; ikinci olarak, ihtiyaç yeterlili÷i seviyesini gösteren bir

yoksulluk sınırının çekilmesidir. Yoksul olarak adlandırılan kiúi, gelir veya tüketimi

bu yoksulluk sınırının altına düúendir.

Charles Booth’un Londra’daki çalıúması (1887) ve Joseph Rowntree’nin

yoksulluk çalıúması (1902) yoksulluk çalıúmaları tarihinde yoksulluk sınırı

yaklaúımının ilk modelini temsil etmektedir. Booth’un yoksulluk kavramı onun

yoksulluk sınırı tanımına ba÷lıdır, bu da yoksulları toplumun kalanından

ayırmaktadır. Booth, sosyal grupları veya kendi tabiriyle ifade edersek sınıflar

arasında en düúük seviyede kazanç elde eden kiúileri referans alarak yoksulluk

sınırını belirlemiútir. Booth bu sınırı belirlerken ihtiyaçların içeriklerini dikkate

almamıútır. Ayrıca çalıúmasında insanların kazançlarını nasıl harcadıklarına dair bir

açıklama da yoktur67.

Rowntree’nin yoksulluk sınırı “besinsel olarak yeterli bir diyetin yanı sıra

giysi ve kira ihtiyaçlarına” dayanmaktadır. Rowntree, her bir gıda maddesinin

maliyetini hesaplamıú ve bunu gelir seviyesine aktarmıú, sonra da yoksul olan veya

olmayan aileleri tespit etmiútir (Lipton, 1997:128). Rowntree’nin 1950’li yıllara

gelindi÷inde Londra’da yaptı÷ı yoksulluk çalıúması ise yoksullu÷un de÷iúen yapısını

iúaret etmektedir. Bu çalıúmaya göre, økinci Dünya Savaúı’ndan sonra yoksulluk artık

sadece sistem içinde yer alanların de÷il, sistem dıúında kalanların da sorunu haline

gelmektedir. Yine bu çalıúmanın sonuçlarına göre, yoksul grupların büyük bir

kısmını yaúlılar, kadınlar ve çocuklar oluúturmaktadır. Geliúmiú ülkelerde

karúılaúılan yoksullar artık sadece proleter yoksulları de÷il, sınıfaltı68 yoksullarıdır

(Iúık ve Pınarcıo÷lu, 2009: 70).

������������������������������������������������������������67 Oxford Dictionary of National Biography, http://www.rowntreesociety.org.uk/learning-resources/seebohm-and-poverty/Biography.html.

68 Sınıfaltı sadece uyuúturucu müptelası, çalıúmak istemeyen lümpen proletaryayı de÷il, iúsizlik girdabına girmeye baúlayan kitleyi de kapsamaktadır. Refah devletinin çöküúü ile birlikte, imalat sanayinin geliúmekte olan ülkelere göçü, postendüstriyalizmin ortaya çıkıúı ve buna ba÷lı olarak uzun dönem iúsizli÷in do÷uúu, sınıfaltı bir kitlenin ortaya çıkmasının temel nedenidir (Iúık ve Pınarcıo÷lu, 2009: 69).

61�

Yukarıda bahsetti÷imiz yoksulluk çalıúmalarının tarihsel kökeni, fizyolojik

mahrumiyet, fiziksel varlık veya neslin devamlılı÷ına iliúkin mutlak yoksulluk

anlayıúını yansıtmaktadır. Yoksulların yoksul olmayanlardan ayrılması úeklindeki

sınırın belirlenmesi sübjektif kriterlerle belirlenmektedir. Yaúamın devamlılı÷ını

sa÷lama; yemek yeme, uyuma ve giyinme gibi sadece fiziksel terimlerle ifade

edilmiútir. Bu yaklaúımlar yoksullu÷a toplumsal cinsiyet perspektifiyle de÷il, tam

tersine aile adına erke÷i baz alarak bakmaktadır. Yoksulluk sınırının temeli olarak

aile geliri alınmaktadır ve bu gelir evdeki kadınların, çocukların, yaúlıların gelirini

veya bu gelirin nasıl paylaúıldı÷ını göz ardı ederek sadece eve ekmek getiren, ailedeki

tek üretici konumunda hane reisi olarak görülen erke÷in gelirini temel almaktadır. Bu

yaklaúımlar ayrıca gelirin aile içindeki da÷ılımını da gizlemektedir. Bir ailenin

yoksulluk sınırının üstünde olması o ailedeki bireylerin yoksul olmadı÷ı anlamına

gelmemektedir. Di÷er bir deyiúle, ailenin –yani hane reisi olarak erke÷in geliri-

yoksulluk sınırının üstünde olabilir fakat bu gelirin aile içiminde da÷ılımında

kadınlar ve çocuklar toplumsal rollerinden dolayı üretici olarak görülmedikleri için

çok düúük bir pay almakta veya hiç bir pay almamaktadırlar. Bu durumda aile

yoksulluk sınırının üstünde gözükmesine ra÷men, bireysel bazda kadınlar ve

çocuklar bu sınırın altında olabilirler.

Bu yaklaúımlarda uygulandı÷ı gibi sadece gelir veya tüketim baz alınarak bir

ülkedeki yoksullu÷u belli bir seviyenin altı olarak ifade etmek bizi yanılgıya

düúürebilmektedir. Örne÷in benzer GSMH (Gayrisafi Milli Hasıla) performanslarına

sahip ülkeler sıklıkla cinsiyet eúitli÷inin çeúitli yönleri bakımından büyük farklılıklar

göstermektedirler. Örne÷in, Pakistan, Zimbabwe ve Honduras yaklaúık aynı

GSMH’ya sahipken kadın okur yazarlı÷ı Pakistan’da %23, Zimbabwe’de %60 ve

Honduras’da %71.6’dır. Kadınların kazandı÷ı gelirin oranı Pakistan’da %20,

Honduras’da %24 ve Zimbabwe’de %35’dir (Nussbaum, 2000: 61). Aynı yanılgı

yakın tarihli yoksulluk çalıúmalarında da görülmektedir. Buna en iyi örneklerden biri

olarak Dünya Bankasının yoksulluk sınırını günde 1.25 ABD Doları olarak

tanımlaması gösterilebilmektedir. Dünya Bankasına göre: “yoksulluk belirli bir

refahtan mahrum olmaktır” (WB, 2000). Bu, tabii ki refahtan ne kastedildi÷i ve

62�

mahrumiyeti ölçmek için alınacak referans noktasının ne oldu÷u sorusunu gündeme

getirmektedir.

Yoksulluk sınırı yaklaúımı yoksul insan sayısını dikkate almadı÷ı ve

yoksulluk çizgisinin hemen altındaki bir kiúiyle onun çok altındaki bir kiúi arasında

ayrım yapmayarak ve yoksul kitle içindeki gelir da÷ılımına duyarsız kalarak

yoksullu÷un derecesini ölçemedi÷i için yetersiz bulunmuútur (ùenses, 2006: 65-6).

1984 yılında Foster, Greer ve Thorbecke tarafından geliútirilen endeks (FGT)’in

önemi, daha önceki yoksulluk ölçümlerine yöneltilen eleútirilerin giderilmesi

yönünde olmuútur. FGT endeksinin en önemli özelli÷i, endeksin toplam yoksullu÷u

de÷iúik alt gruplara ayrıútırabilme özelli÷iyle ilgilidir. Bu endeks yoluyla, yoksul

kitle birbirinden kesin çizgilerle ayrılarak de÷iúik sosyoekonomik veya bölgesel

gruplara bölünebilmekte ve bunlara iliúkin yoksulluk oranları ayrı ayrı

hesaplanabilmektedir. Bu endeks ayrıca, yoksullu÷un bir alt grupta düúmesi

sonucunda toplam yoksullu÷un düúmesi koúulunu sa÷lamaktadır (Fields, 1994: 87-

102).

Yoksulluk sınırı çalıúmalarına toplumsal cinsiyet perspektifinden getirilen en

büyük eleútiri aile içindeki iliúkilere yöneliktir. Klasik iktisatçılar, aileyi tüm gelirin

toplandı÷ı ve buradan aile üyelerinin refahının sa÷landı÷ı bir alan olarak

görmektedirler. Oysa son zamanlarda yapılan araútırmalar gösteriyor ki, aile içinde

çok yaygın ve sistematik eúitsizlikler hüküm sürmektedir. Bu eúitsizlikler yaúa,

cinsiyete, ev halkı içindeki iliúkilere ve di÷er sebeplere dayanmaktadır (Kabeer,

2003: 81). Ev içindeki eúitsizlikleri hesaba katmadan yapılan yoksulluk

çalıúmalarının do÷ru bir resmi göstermedi÷ini ifade edebiliriz. Özellikle, aynı aile

içindeki erke÷e oranla kadının yaúadı÷ı yoksulluk tecrübesi hakkında bu araútırmalar

bize çok az úey söylemektedir.

Yukarıda bahsetti÷imiz eksikliklerine ra÷men aileyi baz alan yoksulluk sınırı

yaklaúımları yoksulluk ve toplumsal cinsiyet iliúkisi içinde önemli bir noktayı açı÷a

63�

çıkarmıútır: yoksulların arasında kadının hane reisi69 oldu÷u ailelerin çok yüksek

olması. Geliúen ve geliúmekte olan ülkelerde FHH’un arttı÷ını gösteren kanıtlara

dayanarak son yıllarda yoksullu÷un kadınlaútı÷ı70 ifadesi ilk olarak 1970’lerde

kullanılmaya baúlanmıútır (Kabeer, 2003: 83-86). Fakat yoksulluk ve kadın hane

reisleri arasındaki iliúki çok tutarlı gözükmemektedir. Bu iliúkinin göz ardı edilen bir

boyutu vardır: bölgesel boyutu. Yoksul kesimin içinde kadın hane reislerine Latin

Amerika ve Asya’da Afrika’ya oranla daha fazla rastlanmaktadır. Hane reisli÷inin,

bölgesel açıdan incelendi÷inde, yoksulluk dıúında birçok sebebe dayandı÷ı

görülmektedir- örf ve adetler, dulluk, boúanma, çok eúlilik, göç ve di÷erleri. Sadece

bu oranlara bakarak o bölgede kadınların yoksulluk oranı hakkında tahminde

bulunmak bizi do÷ru bir noktaya götürmez. Yapılan araútırmalar sonucunda Asya ve

Zimbabwe’nin birçok bölgesinde kadın ve erkek aile reisleri arasında refah seviyesi

ölçütünde çok belirgin farklar bulunmamıútır (Fukuda-Parr, 1999: 99-10). Bu, Afrika

ve Asya ülkelerinde kadınların erkeklere oranla daha az yoksul oldu÷u anlamına mı

gelmektedir? Bu sorunun cevabı hayırdır. Buradaki sorun yoksullu÷u ölçmede

kullanılan yöntemin kadın yoksullu÷unu örtmesidir. Bu ölçüm türü aileyi ölçümün

merkezi olarak ve ailedeki toplam geliri ölçüm aracı olarak aldı÷ı için kendi içinde

yetersizlikler barındırmaktadır. Aile içindeki gelir da÷ılımı eúitsizlikleri görmezden

gelinmiútir.

2.1.2. Temel ønsani øhtiyaç Yaklaúımı

Yoksulluk sınırı yaklaúımından sonra literatüre giren di÷er bir ölçüm türü de

Temel ønsani øhtiyaç Yaklaúımı71’dır. Temel insani ihtiyaç yaklaúımı 1970’lerde

yoksullu÷un ölçülmesinde kullanılan en önemli göstergelerden biridir. Yiyecek,

barınak ve giyim gibi özel tüketim göstergelerinin yanı sıra kamunun sa÷ladı÷ı

hizmetler, güvenli içme suyu, toplu taúıma, sa÷lık ve e÷itim de bu yaklaúımla birlikte

yoksulluk ölçümlerine dâhil edilmiútir (ILO, 1976).

������������������������������������������������������������69 Female Headed Households (FHH).

70 Feminization of Poverty.

71 Basic Human Needs.

64�

Yoksulluk Sınırı yaklaúımı ve Temel ønsani øhtiyaç yaklaúımında bireyler

biyolojik varlıklar olarak ele alınmaktadırlar. Onların hayatını sürdürebilmesi,

mutlak yoksulluk anlayıúı kapsamında fiziksel devamlılık olarak düúünülmektedir.

Bir bireyi sosyal bir varlık ve maddi gereksinimlerin ötesinde bir birey olarak

algılamak yoksulluk kavramının daha geniú çapta algılanmasına ve araútırılmasına

yol açmıútır. Joseph Townsend (1985; 1987) mutlak yoksulluk anlayıúını ihtiyaçların

hesaplanmasında ve yoksulluk sınırının çizilmesinde sadece geçim sa÷lamaya

odaklandı÷ı için eleútirmektedir. O, yoksullu÷u göreli olarak tanımlamaktadır.

Townsend’in göreli yoksulluk nosyonu iki varsayımdan oluúmaktadır. ølk varsayım

sadece fiziksel de÷il sosyal olan ihtiyaçları da kapsamaktadır. Yani iúe alma, e÷itim

ve sosyal aktiviteler gibi kavramları da içinde barındırarak salt fiziksel ihtiyaçlardan

daha geniú bir anlam kazanmaktadır (Townsend, 1987). økinci varsayım ise insan

ihtiyaçlarının mutlak veya zamana sabit oldu÷u fikrini reddetmeye dayanmaktadır.

øhtiyaçlar sosyal olarak tanımlanabilir ve zamanla de÷iúebilirler (Townsend, 1985).

Townsend göreli yoksullu÷u úu úekilde tanımlamaktadır:

“Toplumdaki bireyler, aileler ve gruplar geleneksel olan veya en

azından geniú çapta desteklenen ve onaylanan yaúam koúulları

ve rahatlıklara sahip olamayacak, aktivitelere katılamayacak,

gıda türlerine eriúemeyecek biçimde kaynak eksikli÷i çekiyorsa

onların yoksulluk içinde oldu÷u söylenebilir” (Townsend,

1979:31).

Kabeer, yoksulluk sınırı ve temel insani ihtiyaç yaklaúımlarındaki yoksulluk

kavramının kendi içsel kısıtlamalarına ek olarak aynı zamanda cinsiyet körü

oldu÷unun altını çizmektedir. “Yoksullu÷un cinsiyet boyutundan bahsedilirken,

refahın erkek merkezli oldu÷u ve erkek aktörler kavramına iúaret edilir”. Erke÷i

merkeze alan yoksulluk anlayıúları kadınların “erkeklerden daha az miktarda iúi

gelire, geliri seçene÷e ve seçene÷i kiúisel refaha dönüútürdü÷ünü” yansıtmamaktadır

(1996: 11-19).

Hane halkı geliri hesaplaması bu gelirin aile içinde nasıl da÷ıtıldı÷ını

göstermemekte, dahası kaynakların aileye ne úekilde aktarıldı÷ı hakkında bizlere

hiçbir úey söylememektedir. Bu yaklaúımlarda kadın yoksullu÷u gizlenmektedir.

65�

Oysa giderek artan bir hızla reisleri kadın olan hanehalkları72, gerek geliúmiú

ülkelerde ve gerekse AGÜ’de yoksullu÷un yo÷un oldu÷u bir hanehalkı türü olarak ön

plana çıkmaktadır. øngiltere, Avustralya ve ABD’yi kapsayan bir çalıúmada, gelir

da÷ılımının en alt kısmındaki en büyük yo÷unlaúmanın çocuklu ve tek baúına

yaúayan kadınlar üzerinde oldu÷u, buna karúılık anne ve babanın çalıútı÷ı

hanehalklarının çok büyük kısmının yoksul olmadı÷ı sonucuna varılmıútır. Bir di÷er

çalıúmada, reisleri kadın olan hanehalklarının, ABD’de yoksulluk çizgisinin altındaki

ve hemen üstündeki kesimler arasında en büyük grubu oluúturdu÷u sonucuna

varılmıútır. Bu çalıúmanın sonuçlarına göre ABD’de, reisleri kadın olan

hanehalklarının payı 1988 yılında toplam hanehalkları içinde %17’ye, çocuklu

hanehalkları içinde ise %21.5’e yükselmiútir (ùenses, 2006: 139).

Yoksulluk Sınırı ve Temel ønsani øhtiyaç yaklaúımları sadece ev içi gelir

eúitsizli÷ini yansıtmada yetersiz kalmaz aynı zamanda kaynakların da÷ılımı

yönünden de eksiktir ve bireylerin gelire eriúimi konusunda pek az úey

söylemektedir. Kadınlar genellikle erkeklerden daha az ücret almaktadırlar. Kadınlar

erkeklere oranla farklı seviye ve biçimlerde gelir eriúimine ve farklı harcama

zorunluluk ve yükümlülüklerine sahiptirler. Razavi, artan hane gelirinin kadın

eme÷inin tarım sahnesinden çekilmesinden sonra kadınların özerkli÷ini etkiledi÷ini

belirtmektedir (Razavi; 1997:61).

2.1.3. ønsani Yoksulluk Endeksi

UNDP tarafından 1997 yılında ønsani Geliúme Endeksi’ne (øGE) ek olarak

ønsani Yoksulluk Endeksi73 geliútirilmiútir (UNDP, 1997). ønsani Yoksulluk Endeksi

(øYE) içerik ve kapsam bakımından øGE’ne çok büyük benzerlikler göstermektedir.

ønsani Yoksulluk Endeksi az geliúmiú ülkeleri de zengin ülkeleri de kendi içlerindeki

������������������������������������������������������������72 Buradaki “reis” sözcü÷ü yoksulluk yazınındaki yaygın kullanımı yansıtmanın ötesinde erkek ve kadınların aile içindeki göreceli gücüne iliúkin bir de÷erlendirme ve/veya de÷er hükmü içermemektedir (ùenses, 2006: 139).

73 Human Poverty Index.

66�

ulusal yoksulluk, cehalet, iúsizlik ve yaúam süresi düzeylerine göre sıralamaktadır.

ønsani yoksulluk kavramı di÷er yaygın yoksulluk yaklaúımları ile örtüúen noktalar

taúımakla beraber daha kapsamlıdır.

øYE’i kendi içinde iki farklı endekse bölünmüútür: Geliúmekte olan ülkeler

için øYE-1 ve geliúmiú olan ülkeler için øYE-2. øYE-2 kategorisine giren ülkeler

genelde Avrupa Ekonomik øúbirli÷i Teúkilatının (OECD) parçası olan ülkelerdir.

øYE-1 (Tablo 1), ortalama yaúam süresinin 40 oldu÷u nüfus oranının toplam nüfusa

oranı, okuryazar olmayan yetiúkin oranı, temiz suya ve sa÷lık koúullarına eriúimi

olmayanların yüzde ortalamasını ve düúük kilolu do÷muú bebeklerin yüzde oranını

kullanmaktadır. Di÷er taraftan øYE-2 (Tablo 2), 60 yaúına kadar yaúayamama

olasılı÷ını, iúlevsel okur-yazarlı÷ı74 olmayan yetiúkin oranını, yoksulluk sınırının

altında gelire sahip nüfusun oranını ve uzun vadeli iúsizlik oranını75

kullanmaktadır.76

ønsani Yoksulluk Endeksi, bir ülkedeki yoksul sayısını veya oranını

hesaplama olana÷ı vermemekte, yoksullukla mücadelede bir ülkenin aldı÷ı yolu, yani

yoksullukla mücadele politikalarının etkinli÷ini somut göstergeler ıúı÷ında ölçme

olana÷ı vermektedir (ønsel, 2001: 71). Böylece pratikte uygulananların ne ölçüde

do÷ru ve etkin oldu÷u da ölçülebilir.

ønsani yoksulluk endeksini klasik yoksulluk sınırı ölçümlerinden ayıran çok

temel bir fark bulunmaktadır. Bunu bir örnek ile açıklayabiliriz: Yoksulluk sınırı

ölçümleri kullanıldı÷ında Türkiye için 2000 yılı itibariyle bildirilen bir dolar gelirle

yoksulluk sınırı altında yaúayan nüfus, toplam nüfusun %2,4’ünü oluúturmaktadır.

Buna karúılık insani yoksulluk oranı, yani temel yapabilirlik olanaklarından mahrum

������������������������������������������������������������74 øúlevsel okur-yazarlık, okur-yazar olup iúgücünde istihdam edilen nüfusu içermektedir.

75 øúgücündeki her 100 kiúi içinde iúsiz olanlarının sayısıdır. øúsiz hanehalkı nüfusunun iúgücüne oranıdır (TÜøK, 2010).

76 ønsani Geliúim Raporu 2005 Geliúim göstergeleri – ønsan Geliúim Raporu 2005 Teknik notları (PDF) -- "The Guardian Profili: Amartya Sen." The Guardian Unlimited. 31 Mart 2001.; Wikipedia: ønsan Geliúim Endeksi.

67�

olan insanların tüm nüfusa oranı ise %16,4’dür. Bu oran bize, Türkiye’de yaúayan

her altı kiúiden birinin yoksullaúmayı engelleyecek temel araçlara (bknz. Tablo 1)

sahip olmadı÷ını göstermektedir (TESEV, 2000). Kısaca, insani yoksulluk endeksi

sadece gelir veya tüketimi baz alan yoksulluk sınırı yaklaúımlarının aksine, yeterli

yaúam standardı elde edebilmek için sahip olunan yeterlilikleri de göstermektedir.

Tablo 1: ønsani Yoksulluk Endeksi Bileúenleri-øYE 1

Uzun ve sa÷lıklı bir yaúam Bilgi-e÷itim durumu Temiz su kaynaklarına

eriúemeyen nüfus oranı

40 yaúına kadar Yetiúkin okuryazarlık Yetersiz beslenen, yaúına göre

yaúayamama olasılı÷ı oranı yetersiz kilolu çocukların oranı

Sa÷lık E÷itim Yeterli yaúam standardı

Kaynak: http://hdr.undp.org/en/statistics/mpi/.

Tablo 2: ønsani Yoksulluk Endeksi Bileúenleri-øYE 2

Uzun ve sa÷lıklı bir yaúam

øúlevsel okuryazar olmayan

Yoksulluk çizgisinin altında

yetiúkinlerin oranı kalanların oranı 60 yaúına kadar Uzun dönem yaúayamama olasılı÷ı iúsizlik oranı

Sa÷lık E÷itim Yeterli yaúam standardı

Kaynak: http://hdr.undp.org/en/statistics/mpi/.

ønsani Geliúme Endeksi ve ønsani Yoksulluk Endeksi, ülkelerin refah

düzeylerini ölçmek ve ülkeler arasında toplumsal refah karúılaútırmaları yapabilmek

amacıyla kullanılmaktadır (Kirmano÷lu, 2010: 103). Ancak;

68�

“ønsani Geliúme Endeksi ve ønsani Yoksulluk Endeksi’nde

da÷ılım ve eúitsizlikler görülememektedir. Çünkü endeks,

ortalama de÷erleri göstermektedir. Hâlbuki bu ortalamaların

arkasında farklı gruplar arasında cinsiyet, ırk, sınıf, etnik

grup, bölge temelinde büyük eúitsizlikler mevcuttur” (Arın,

2004:66).

Bu farklı grupların yaúadı÷ı eúitsizli÷i ortaya koyacak ve aileyi de÷il

aile içindeki bireylerin yaúadı÷ı yoksullu÷u toplumsal cinsiyet perspektifiyle

gözler önüne seren bir endekse gereksinim oldu÷u çok açıktır. Amartya Sen

tarafından temelleri atılan ønsani Geliúme kavramı ve bu yaklaúımdan yola

çıkarak toplumsal cinsiyet perspektifini de içine alan ölçümler detaylı olarak

bir sonraki bölümde incelenecektir.

De÷erlendirme:

Erkekler tarafından elde tutulan gelirin seviyesinin artmasıyla kadınlar erkek

gelirine daha ba÷ımlı hale gelmiúlerdir. Yoksulluk ölçümlerinde sadece geliri temel

alan ana akım yoksulluk çalıúmaları bu süreçleri yakalamayı baúaramamıútır.

Geleneksel yoksulluk çalıúmalarında, kadının ev içindeki eme÷i ve üretim süreçleri

yoksulluk koúullarından biri olarak sayılmamıútır. Cinsiyete dayalı iúbölümü

sonucunda kadınlara ev içinde yüklenen sorumluluklar (çocukların bakımı, yemek,

temizlik, alıúveriú gibi günlük ev iúleri) ve bu iúlerde kadınların harcadı÷ı zaman,

onların gelir getiren iúlerde çalıúmasına ço÷u zaman engel olmaktadır. Kadınlar

kazandıkları gelirleri temel olarak ailenin geçimlik ihtiyaçlarının karúılanmasında

kullanırken, çalıúıyor olmalarını sadece aile ekonomisine bir katkı olarak

görmektedirler. Erkeklerin geliri ise hanenin geçimi için temel kazanç kayna÷ı olarak

tanımlanmaktadır (Payne, 1991:70). Böylelikle kadın çalıúmasına ra÷men ekonomik

olarak erke÷e ba÷lı duruma gelmektedir.

69�

3. BÖLÜM: TOPLUMSAL CøNSøYET TEMELLø

YAKLAùIMLAR: CøNSøYETÇø øÇERøöøN AÇIöA

ÇIKARILMASI

3.3.1. Yapabilirlikler Yaklaúımı

Yapabilirlik Yaklaúımı77 yoksulluk tartıúmalarında merkezi bir rol

oynamaktadır. Toplumsal cinsiyet perspektifiyle insani geliúmiúlik ölçümlerine ve

yoksulluk çalıúmalarına bakmanın temelleri Sen’in geliútirdi÷i bu yaklaúımla

baúlamıútır. Amartya Sen’in kurdu÷u kavramsal çerçevede, kiúinin olabilme,

yapabilme ve sahip olabilme özgürlükleri yapabilirlikler olarak

kavramsallaútırılmaktadır. Sen’e göre, yapabilirlikler; okuryazarlık, sa÷lıklı ve uzun

yaúam, toplum hayatına entegre olabilme, siyasi katılım gibi iúlevsellikleri78

edinebilme özgürlükleridir (Sen, 1992: 28). Yapabilirlik/yeterlilik var olan refah

düzeyi ve kalkınma sürecinde insanların seçeneklerini geniúletebilme ve bu

seçenekleri artırmak için hayatlarında olabildikleri ve yapabildikleri úeyler toplamı

olarak tanımlanmaktadır (ùenses, 2006: 101; UNDP HDR, 2001:9).

Bir görüúe göre yeterlilik kavramının kökenleri Aristo’ya kadar gitmektedir.

Aristo’nun yaklaúımına göre insan yaúamının zenginli÷i insanın keúfetme ve faaliyet

duygusunda yatmaktadır. Bu perspektife göre yoksullaúmıú hayat, insanların seçmesi

için kendilerince bir neden bulunan bir faaliyeti yapma özgürlü÷üne sahip

olamamalarıdır (Coúkun ve Tireli, 2008: 26). Tülay Arın da kalkınmada insani

geliúme boyutunun önemine dikkati çekmiútir:

������������������������������������������������������������77 Capability Approach.

78 Functionings.

70�

“ønsani geliúme kavramı, kiúi baúına düúen gelir hesaplarının

ötesine giderek, insani geliúimi ve insanı insan yapan

özgürlük, kiúilik gibi temel unsurları ve insanın temel

gereksinimlerine ulaúım düzeyini bir arada de÷erlendirmekte

ve böylece kalkınma içindeki insanın yerini ele almaya

çalıúmaktadır” (Arın, 2004: 55).

Yoksullu÷un yeterlilik perspektifi çok boyutludur. Yoksulluk aúa÷ıdaki

yeterliliklerin olmamasını ifade etmektedir (Coúkun ve Tireli; 2008: 27):

x Açlıktan korunmak

x Önlenebilir hastalık ve ölümden korunmak

x Toplumsal hayatta yer bulabilmek

x Toplum içinde úerefli bir konumda bulunmak

Sen, yoksullu÷un ve yoksunlu÷un herúeyin baúında bir insan hakları ihlali

oldu÷unu belirtmekte ve insan haklarının hukukla düzenlenmenin öncesinde etik bir

temeli oldu÷unu vurgulamaktadır (Koray 2010: 21). Sen, özgürlük meselesini

fırsatlar ve yapabilirlik ile iliúkilendirerek yapabilirlik anlamındaki özgürlü÷ü,

insanın farklı fonksiyonlarını baúarabilme fırsatı, bireyin bunları seçebilme

özgürlü÷ü olarak tanımlamaktadır. Sen, hakkın yasal de÷il etik bir temeli oldu÷unu

söylerken, hakkın “hukukun çocu÷u de÷il ebeveyni” oldu÷u gibi, çok önemli bir

yaklaúımı dile getirmektedir. Sen’in yaklaúımına göre iúlevsellik edinilmiú bir úey

iken, yapabilirlik edinme becerisi anlamına gelmektedir. øúlevsellik bir bakıma

yaúam koúullarına daha do÷rudan ba÷lantılıdır. Yapabilirlikler ise sürmek

isteyebilece÷in yaúama ait sahip oldu÷un gerçek fırsatlardır (Sen, 1987: 36). Sen’in

yaklaúımına göre e÷er de÷erli ö÷eler iúlevsellik ve yapabilirlikler ise o halde sözde

temel ihtiyaçlar (asgari barınma, yiyecek, tıbbi yardım, e÷itim vs.) asıl de÷il

yardımcı öneme sahiptirler. Sen’e göre asıl mesele kiúinin sürebilece÷i yaúamın

kalitesidir. Belirlenmiú herhangi bir yaúam koúulunun elde edilmesi çeúitli fizyolojik,

sosyal, kültürel ve di÷er olması muhtemel özelli÷e göre ciddi biçimde de÷iúmektedir.

71�

Sen’in yaklaúımında üzerinde özellikle durdu÷u nokta, yaúam standardının de÷erinin

mal sahibi olmakta de÷il yaúamda saklı oldu÷udur (Sen, 1987: 25).

Tülay Arın’ın da belirtti÷i gibi, Sen’in çalıúmalarında gösterdi÷i asıl nokta,

yaúam standardındaki baúarı ve baúarısızlıkların gayrisafi milli hâsılanın tek bir

rakamda yakalamaya çalıútı÷ı kaba bir göreceli refah portresi olmadı÷ı, yaúam

koúullarına iliúkin bir mesele oldu÷udur (2004: 57). Her bir bireysel aktivitenin eúit

olarak kabul edildi÷i ailede gelirin standartlaútırılması, hastalık, engellilik, yaú veya

cinsiyet gibi özel durumları göz ardı eder veya dikkate almaz. Öncelikle, ailede

kimin tam olarak ne kadar tüketti÷inin, yiyecek gibi, bilgisine sahip olamayız, ikinci

olarak ise asıl mesele mal tüketimi de÷il, Sen’in vurguladı÷ı biçimde iúlevsellikte

bulunmaktadır. Sen’e göre okuryazarlık, sa÷lıklı ve uzun yaúam, ekonomik hayata

entegre olabilme ve siyasi katılım iúlevsellikleri ifade etmektedir (1992: 28). Bu

varsayımlar temel ve baúlangıç seviyesinde cinsiyete göre de÷iúiklik göstermektedir.

Amartya Sen’in Özgürlükle Kalkınma adlı kitabında belirtti÷i gibi kadın karúıtı

e÷ilimlerin kadınların toplumsal konumundan ve iktisadi gücünden genelde

etkilendi÷i görülmektedir. Erke÷in göreli hâkimiyeti birçok etkenle ba÷lantılıdır.

øktisadi gücüyle aile içinde bile saygı uyandıran eve ekmek getiren kiúi olma konumu

bu etkenler arasında yer almaktadır (1999: 267). Kadınlar her gün ev içinde saatlerce

çalıúırlar, ancak karúılı÷ı olmadı÷ı için bu çalıúma kadınların ve erkeklerin ailenin

ortak refahına ayrı ayrı yaptıkları katkılar hesaplanırken genellikle ihmal

edilmektedir. Dıúarıda iú arama ve çalıúma özgürlü÷ü kadınların göreli ve mutlak

yoksunlu÷unun azaltılmasına katkıda bulunabilmektedir. Bir alandaki özgürlü÷ün (ev

dıúında çalıúabilme özgürlü÷ü) artmasının baúka özgürlüklerin (açlıktan, hastalıktan

ve göreli yoksunluktan özgürlü÷ü artırarak) güçlenmesinde yardımcı oldu÷u

görülmektedir.

Amartya Sen The Standard of Living79

adlı kitabında mal sahibi olmanın iyi bir

yaúam standardına sahip olmak için yeterli olup olmadı÷ını sorgulamaktadır (1987:

������������������������������������������������������������79� Amartya Sen’in “The Standard of Living” adlı kitabının Türkçe çevirisi yoktur. Literatürde bu kitaba “Yaúam Standardı” adıyla atıf yapılmaktadır.�

72�

15). Sen’e göre bir kiúinin e÷er uygun barınacak yeri, yeterli yiyece÷i veya temel

sa÷lık deste÷i yoksa o kiúinin basitçe mutsuz veya hayal kırıklı÷ı içinde oldu÷unu

iddia etmek kolaydır. Ekonomik pazar, mal varlı÷ına de÷er verir ve maddi dünyadaki

baúarımız sahip oldu÷umuz servetle de÷erlendirilmektedir. Nihai olarak, odak

noktamız nasıl bir hayat sürdü÷ümüz, ne yapıp yapamayaca÷ımız veya ne olup

olamayaca÷ımız olmalıdır. Sen, elde edebilece÷imiz veya edemeyece÷imiz yaúam

koúullarını, bizim iúlevlerimiz ve bunları elde etme becerimizi ise yapabilirliklerimiz

olarak tanımlamaktadır (Sen 1984a: Introduction and Chapters 13-20). Sen’in bu

yaklaúımı Adam Smith’e kadar uzanmaktadır. Adam Smith’in sıklıkla serveti

azamileútirme80ile ilgilendi÷i iddia edilmesine ra÷men Marx’ın daha sonra

bahsedece÷i mal fetiúizminden81 kaçmakta kararlı oldu÷una dair pek çok kanıt

bulunmaktadır (Sen, 1987: 17).�Adam Smith, bir taraftan do÷adaki mal ve refah

arasındaki iliúkiyi gösterirken di÷er yandan yapabilirliklere ve yaúam koúullarını elde

etmeye iúaret etmektedir.

Amartya Sen’in düúünceleri, 1990’lardan itibaren feminist literatürde de

kullanılmaya baúlanmıútır. Faydacı yaklaúımın insanların tercihlerinin arkasında

yatan koúulları ve toplumsal adaletsizlikleri dikkate almaması, toplumsal cinsiyete

iliúkin adaletsizlikleri görünmez kılmaktadır (Kirmano÷lu, 2010: 99). Yaúama hakkı,

e÷itim hakkı, siyasi katılım hakkı gibi haklar yapabilirlikler kavramına karúılık

gelmektedir. Sen, Özgürlükle Kalkınma adlı eserinde, bireylerin aktif birer karar alıcı

olarak özgürlü÷ünün kalkınma için ne kadar önemli oldu÷unu gösterirken, kadınların

toplumsal statüsünün (ev dıúında çalıúma, kazanç elde etme, e÷itimli olma) sadece

kadınlar için de÷il, aynı zamanda erkekler ve çocuklar için de bir fırsat oldu÷unu

vurgulamaktadır. Bir toplumda kadınların kalkınmasına ba÷lı olarak o ülkedeki

geliúmiúlik düzeyi artma e÷ilimi göstermektedir.

������������������������������������������������������������80 Wealth Maximisation.

81 Marx’ın meta fetiúizmi çözümlemesi Kapital 1’de toplanmıútır. Marx meta üretiminin, üreticiler arasında, farklı türde, nitelikte ve miktarda eme÷i birbiriyle de÷erler olarak eúde÷er kılan toplumsal bir iliúki oluúturdu÷unu belirledikten sonra, bu iliúkinin üreticilere ya da daha genelde topluma nasıl göründü÷ünü inceler. Marx’ın detaylı meta fetiúizmi açıklaması için bknz. Bottomore, 1991: s.432.

73�

Yeterlilikler yaklaúımında, aileye nasıl bakılaca÷ı önemli bir konudur. Burada

kimin yeterliliklerine bakılacaktır? Eve ekmek getirene mi yoksa her bir bireye mi?

Elbette ki her bir bireye. Her bir kiúi prensibi82

adı gere÷i, politik da÷ılımda temel

birimin ayrı bir kiúi olması gerekti÷i anlamına gelmektedir (Nussbaum, 2000: 246).

Ailedeki kadınların yaúamlarını düúünürsek böyle bir prensibin hayata

geçirilmesinin özel aciliyeti bulunmaktadır. Kadınlar hayatın temel

gereksinimlerinden mahrum bırakılmaktadırlar çünkü kendi hakları olan politik

vatandaúlardan çok, ailenin olması gerekti÷i gibi organik bir varlı÷ın parçaları olarak

görülmektedirler. Kadınlar yeniden üretimi gerçekleútirenler, do÷uranlar ve bakımı

sa÷layanlardır. Bu bakıú açısı, kaynakların ve fırsatların aile içinde nasıl da÷ıtıldı÷ına

iliúkin pek az sorunun soruldu÷unu bize göstermektedir. Kirmano÷lu’nun belirtti÷i

gibi Sen’in yapabilirlikler kavramının, devletin müdahale etmemesine dayanan

negatif hakları de÷il, devletin sa÷lamakla yükümlü oldu÷u pozitif hakları esas

alması; kadının aile içinde ve dıúında karúı karúıya kaldı÷ı ma÷duriyetlere,

eúitsizliklere ve yoksunluklara odaklanabilmesi nedeniyle, liberal söylemdeki haklar

kavramına göre bazı üstünlükler taúıdı÷ı kabul edilmiútir (2010: 103). Yapabilirlikler

yaklaúımı di÷er yoksulluk ve insani kalkınma ölçümlerine göre feminist sorunlara

yaklaúmada ve bu sorunlara cevap aramada olumlu bir yaklaúım sergilemektedir.

Ba÷ımsız kadın hareketi çıkıú anından itibaren kadınların oy hakları, hukuk önünde

eúitlik, siyasi alanda eúitlik, sa÷lık, e÷itim, úiddet ve iú gücü alanlarında erkeklerle

eúitlik için savaú vermektedir. Bunlar ekonomik alanlarda kazanılan eúitli÷in ötesine

giden sorunlardır. Sen’in belirtti÷i gibi “toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i sorunu ..... en iyi

ifadesini iúlevsellikler ve yapabilirliklerin karúılaútırılmasında kendisini bulur, sadece

kaynaklara .... bakmak yeterli olmayacaktır. Toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i tamamen bir

özgürlük sorunudur” (Sen, 1992: 125). Sen’in yapabilirlikler yaklaúımında feminist

bakıú açısından en fazla eleútiri alan nokta ise hangi yapabilirliklerin eúitsizli÷i

önlemede etkili olaca÷ının üzerinde hiç durmamıú olmasıdır. Sen, teorisinde böyle

bir yapabilirlikler listesi sunmamıútır.

������������������������������������������������������������82 The principle of each person as end.

74�

Feminist akademisyen Ingrid Robeyn, bu konuda bir çalıúma yaparak

endüstrileúmiú ülkelerdeki toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i için bir yeterlilik listesi

sıralamıútır (Robeyn, 2003: 71-86):

x Fiziksel olarak sa÷lıklı bir úekilde uzun ömürlü ve sa÷lıklı bir hayat sürdürebilmek

x Ruhsal olarak sa÷lıklı bir hayat sürdürebilmek

x Herhangi bir fiziksel ve ruhsal úiddete u÷ramadan bir hayat sürdürebilmek

x Sosyal iletiúim a÷larının bir parçası olarak aktif bir hayat sürdürebilmek

x Politik kararların bir parçası olarak aktif bir politik hayat sürdürebilmek

x E÷itimli bir hayat sürdürebilmek

x Çocuk yetiútirebilmek ve ev içi sorumlulukları yürütebilmek

x øú gücü piyasasında ücretli olarak bir hayat sürdürebilmek

x Güvenli ve keyif alınır bir ortamda yaúayabilmek

x Serbestçe bulundu÷u yerden hareket edebilmek

x Hobilere ve keyif veren u÷raúlara vakit ayırabilmek

x Saygı duyularak yaúayabilmek

x Dini inançlarını özgürce yerine getirebilmek

x Zamanını kendine göre ayarlayabilmek

Sen’in fikirleri temel kavramları ve ölçüm gereçlerini geniúletmek açısından

insani geliúme yaklaúımının83 evrimini derinden etkilemiútir. ønsani Geliúimin amacı

“geliúim ekonomilerinin oda÷ını ulusal gelir hesaplarından insan merkezli

politikalara çevirmektir” (UNDP HDR, 1990). Her yıl ønsani Geliúme Raporu84 insan

geliúimine iliúkin bir baúlı÷ı incelemektedir. Geçmiú yılların konu baúlıkları arasında

øklim De÷iúikli÷i (2007/2008), Su Kıtlı÷ı (2006), Kültürel Özgürlük (2004), Binyıl

Geliúim Hedefleri (2003) ve ønsan Hakları (2000) bulunmaktadır. Raporlar, veri ve

analizler sunarak geliúimin zorluklarını gö÷üslemek için insanları stratejilerin

������������������������������������������������������������83 Human Development.

84 Human Development Report.

75�

merkezine koyan meselelere ve politika seçeneklerine uluslar arası düzeyde dikkat

çekmektedirler.

3.3.2. ønsani Geliúme Endeksi

ønsani Geliúme Endeksi85

Birleúmiú Milletler’in kalkınma raporlarının

önemli bir kısmını oluúturmaktadır. Rapor, dünyadaki mevcut geliúimin çok güncel

bir temasını inceledi÷i kadar øGE’nin bir dizi dünya sıralamasını da içermektedir.

Rapor 177 ülkeyi sıralarayarak onları yüksek, orta ve düúük insani geliúim gruplarına

bölmektedir. Bir ülkenin seviyesi onun bahsi geçen yılki insani geliúim durumunu

göstermekte ve yıllar arasındaki seviye farkı o ülkenin di÷er ülkelere oranla

geliúimini (veya düúüúünü) belirtmektedir (UNDP, 2000, 2003, 2004, 2006, 2007,

2008). UNDP insani geliúme kavramı aracılı÷ıyla ulusal gelir ve ekonomik büyüme

ile toplumsal refah arasındaki ters orantıya dikkat çekmektedir ve kalkınmakta olan

ülkeleri hızlı büyümenin barındırabilece÷i toplumsal eúitsizliklere karúı

uyarmaktadır. ønsani geliúme yaklaúımı kalkınma sürecine insani fayda olgusunu

de÷er olarak oturtmaya çalıúmaktadır (Oruç, 2001: 76).

Toplumsal cinsiyet kavramıyla ba÷lantılı olarak incelendi÷inde ønsani Geliúme

Raporu 2003’ün ayrıcalıklı bir yeri vardır. Bu raporun en önemli özelli÷i “Binyıl

Geliúme Hedefleri”86

üzerinde odaklanmıú olmasıdır. Dünya liderleri yoksulluk ve

açlık baúta olmak üzere, bir dizi hedefin 2015 yılına kadar gerçekleútirilmesini

taahhüt etmiúlerdir. Bu taahhütlerden bazıları úunlardır:

x Mutlak yoksulluk ve açlık sınırında yaúayan insan sayısını yarı yarıya azaltmak.

x Kız ve erkek, herkes için evrensel temel e÷itim hedefine ulaúmak.

x Kadının durumunun güçlendirilmesi ve toplumsal cinsiyet eúitli÷inin sa÷lanması.

x Anne sa÷lı÷ını iyileútirmek, gebelik ve do÷umdaki anne ölümlerini dörtte üç

oranında azaltmak.

������������������������������������������������������������85�Human Development Index-HDI.�

86 Milennium Development Goals-MDG.

76�

x Kalkınma için küresel iúbirli÷ini geliútirmek.

Binyıl Geliúme Hedefleri yoksullu÷un hem nedeni hem de semptomu olan

yetersiz beslenme ve cehalet gibi konuların ötesine geçmeden söz konusu hedeflere

ulaúılamayaca÷ını kabul etmektedir. Birçok ülkede kadınların, kırsal yoksulların ve

etnik azınlıkların artan sosyal harcamalardan kendilerine düúmesi gereken payı adil

úekilde alamadıkları ortaya çıkmaktadır (Arın, 2004: 58). Rapor bu durumu tersine

çevirmek için geliúme stratejilerinin yalnızca ekonomik büyümeye de÷il, aynı

zamanda gelir ve hizmetlerin daha eúit paylaúımına odaklanması gerekti÷ini

savunmaktadır.

Sen’in kavramsallaútırmaları ønsani Geliúme Endeksleri’nde iúlevsel hale

getirilmiútir. ønsani Geliúme Endeksi (Tablo 3), insanların yeteneklerini

geliútirebilmek ve kapasitelerini kullanabilmek için ihtiyaç duydukları sa÷lıklı ve

uzun bir yaúam, e÷itimli olmak ve yeterli gelir sahibi olmak boyutlarından

oluúmaktadır. Bu yaklaúım insanların seçimlerini geliútirme ve insan yeterlili÷ini ve

özgürlüklerini arttırarak onların uzun ve sa÷lıklı bir ömür sürme, bilgiye ve makul bir

yaúam standardına sahip olma ve toplumsal yaúama katılma ve kendilerinin yaúamını

de÷iútirecek kararların alınmasına katılma süreci olarak tanımlanmaktadır

(Kirmano÷lu, 2010: 103). Bu yaklaúımın ardındaki felsefe, geliúimi incelerken

önemli olanın gelir seviyesi olmadı÷ını, insanların de÷er verdikleri yaúamı

yaúamaları için o gelirin kullanımı ve kullanım özgürlü÷ünün önemli oldu÷unun

altını çizmektir. Asıl olan, ulusal ekonomik varlı÷ın, bireyler için geliúme olanakları

yaratıp yaratmadı÷ı sorusudur.

ønsani geliúme üzerine yo÷unlaúmanın dayandı÷ı felsefe insani geliúmeyi beúeri

sermaye yaklaúımından ayırmaktır. Beúeri sermaye yaklaúımı bireylerin çalıúma

verimliliklerini arttırmak ve insanları esas olarak iúe yarama perspektifinden

de÷erlendirmektedir. Öbür taraftan, insani geliúme, insani yaúam kalitesinin

yükseltilmesi, yaúamın daha zengin ve daha kaliteli olması için insani

özgürlüklerinin ve fırsatlarının arttırılması anlamına gelmektedir (Arın, 2004: 59).

Tüm bunlar kalkınmadaki insanın rolüdür.

77�

øGE bir ülkenin geliúimini ve ilerlemesini bize anlatan en bilindik ölçümlerden

biridir, bu nedenle sıklıkla kullanılan bir yoksulluk göstergesidir. øGE, geleneksel

kiúi baúı ölçümlerinden (Gayrisafi Yurtiçi Hasıla- GSYøH) daha iyi bir yaúam

standardı ölçümü oluúturmak için Amartya Sen ve Pakistanlı ekonomist Mahbub ul

Haq ile birlikte geliútirilmiútir (UNDP, 1990).

Tablo 3: ønsani Geliúme Endeksi Bileúenleri

Sa÷lık Bilgi – E÷itim Durumu Yeterli Yaúam Standardı

Uzun ve Sa÷lıklı Yaúam Okuryazar oranı Kiúi baúına gelir- Satınalma

Bileúik okullaúma oranı Gücü Paritesi (SGP)

E÷itim Düzeyi

Kaynak: UNDP, 1990-1995.

Sen, di÷er meslektaúları gibi, endeksin insani geliúimin biraz eksik bir ölçümü

oldu÷unu tartıúsa da GSMH ölçümü gibi basit, tek göstergeden daha kapsamlı bir

hesaplama oldu÷unu kabul etmektedir. Yine de insan deneyiminin aúırı

karmaúıklı÷ından dolayı hiçbir endeks tek baúına insanların yaúamlarında

karúılaútıkları gerçek koúulları ifade edemez. Sen’e göre øGE, birtakım eksikliklere

sahip olsa da temel geliúim fikri ile ilgilidir: Açık ifadesiyle, bu endeks “insanların

içinde yaúadı÷ı ama insan yaúamının sadece bir parçası olan ekonomik zenginlikten

çok insan yaúamının zenginli÷ini geliútirmek” için ölçüt almaktadır (UNDP HDR,

2010).

Uzun ve sa÷lıklı bir hayat sürmek UNDP’nin insani geliúme yaklaúımının

temellerinden birini oluúturmaktadır. Çocuk ölüm oranları incelendi÷inde,

hanehalkının maddi durumunun ve annenin e÷itim seviyesinin önemli faktörler

oldu÷u ortaya çıkmaktadır. Orta ö÷retim ve üzeri e÷itim alan annelerin çocuklarının

yaúama úansı hiç e÷itim almayan veya ilkokul e÷itimi alan annelerin çocuklarının iki

78�

katıdır (UNDP HDR, 2006: 11). Anne ölüm oranları son 20 yıldır öncelikli bir sorun

olarak yer almasına ra÷men Aúa÷ı Sahra Afrika Bölgesinde ve Güney Asya gibi anne

ölümlerinin yüksek oldu÷u bölgelerde bu konuda fazla ilerleme kaydedilmemiútir.

Bu bölgelerde do÷umların sadece %56’sı sa÷lık personeli tarafından

gerçekleútirilmektedir (A.g.e, 12). Bu oran tablonun ne kadar vahim oldu÷unu bizlere

göstermektedir.

Tablo 4: Ülkeler arası ønsani Geliúme Endeksi Karúılaútırması

øGE sıralaması Ülke Do÷umda

yaúam Yetiúkin Okullaúma Kiúi baúına øGE De÷eri/

(74 ülke) beklentisi okur-yazarlık oranı GSYøÜ 174 ülke

arasında oranı sıralama

1 Kanada 79,1 99% 100% 23,582 0,935

25 Yunanistan 78,2 96.9% 81% 13,943 0,875 61 Malezya 72,2 86.4% 65% 8,137 0,772 72 Kazakistan 67,9 99% 77% 4,378 0,754 85 Türkiye 69,3 84% 61% 6,422 0,732

103 G. Afrika 53,2 84.6% 95% 8,488 0,697

174 Sierra Leone 37,9 31% 24% 458 0,252

Kaynak: 2000, Human Development Report, UNDP.

Tablo 4’de görüldü÷ü üzere Türkiye’nin Gayrisafi Yurtiçi Üretim

(GSYøÜ)’i87 6.422 iken bu oran Kazakistan’da 4.378’dir. Buna ra÷men

Kazakistanda’ki okullaúma oranı %77 ve yetiúkin okur-yazarlık oranı %99 ile

Türkiye’den fazladır. Bu oranlar Türkiye için sırasıyla %61 ve %84’dür. Tablo 4’ün

bize gösterdi÷i ana mesaj Türkiye gibi birçok ülkenin elde ettikleri geliri insani

faydaya dönüútüremedikleridir.

ønsani geliúme kavramı, kiúi baúına düúen gelirin ötesine giderek, insani

������������������������������������������������������������87GSYøÜ, Gayrisafi Milli Hasıla (GSMH)'dan farklı olarak, bir ülke sınırları içerisinde belli bir zaman içinde, üretilen tüm nihai mal ve hizmetlerin para birimi cinsinden de÷eridir. GSYøÜ verilerini bulmak için úu formül uygulanır: GSYøH = tüketim+ yatırım+ devlet harcamaları+ (ihracat-ithalat),http://tr.wikipedia.org/wiki/Gayr%C4%B1saf%C3%AE_yurti%C3%A7i_h%C3%A2s%C4%B1la.

79�

geliúimi ve insanı insan yapan özgürlük, kiúilik gibi unsurları ve insanın temel

gereksinimlerine ulaúma düzeyini bir arada de÷erlendirmekte ve böylece kalkınma

içinde insanın yerini ele almaya çalıúmaktadır. ønsani geliúim yaklaúımının insan ve

geliúimi hakkında ve bunları birbirinden ayırmak için iki ana tezi oldu÷unu

vurgulamakta fayda var. Amartya Sen bunları de÷erlendirme yönü88

ile temsilcilik

yönü89

olarak adlandırmaktadır (Sen, 1999). ølki, insan yaúamındaki geliúimleri açık

bir geliúim hedefi olarak de÷erlendirmek ve insani baúarıları ilerlemenin önemli

göstergeleri olarak kullanmakla iliúkilidir. Bu yaklaúım, ekonomik performansa

odaklanan paradigmalara zıt düúmektedir. økincisi, insanların bu tür baúarılara

ulaúmak için, özellikle politika ve politik de÷iúimler yoluyla, neler yapabilece÷ini ele

almaktadır. Fukudo-Parr’ın ønsani Geliúim Paradigması90

makalesinde vurguladı÷ı

gibi, insani geliúim yaklaúımı temsilcilik yönü yerine de÷erlendirme yönüyle daha

yakından iliúkilidir.

Neoliberalizmin dayandı÷ı felsefi temeller ve temel ihtiyaçlar yaklaúımı,

ønsani Geliúim Yaklaúımı’ndan farklı olmakla kalmaz aynı zamanda daha az

belirgindir. Sonuçta her üç yaklaúım da insan refahına odaklanmasına ra÷men bu

kavrama yükledikleri anlamlar farklıdır (Fukuda Parr; 2003: 311). Neoliberalizm

refahı menfaatlerin en üst düzeye çıkarılması olarak tanımlamaktadır. Sen bu

yaklaúımın sınırlarını belirlemektedir (Amartya Sen ve Bernard Williams, 1982).

Bunlardan en belirgini hakların, özgürlüklerin ve insan temsilcili÷inin ihlal

edilmesidir. Temel ihtiyaçlar yaklaúımı insanları geliúimin merkezine yerleútirir ama

temel ihtiyaçları mal ve hizmet tedariki olarak belirlemenin üstündeki vurgu, insan

refahının tanımlamada yapabilirlikler temelinden çok mal temeline iúaret etmektedir.

Ekonomik liberalleúme ve politik demokratikleúme pek çok ülkede insan

geliúimindeki öncelikleri de÷iútiren baskın etkenlerdir. Toplumda sosyal bir eyleme

katılma olana÷ı günümüzde daha önemli bir hal almaktadır. Ekonomik giriúimcili÷in

pazarları yönlendirmesi gibi sosyal giriúimcili÷in de insanların refahı için olan

������������������������������������������������������������88 Evaluative aspect.

89 Agency aspect.

90 The Human Development Paradigm.

80�

meseleler hakkındaki siyasi tartıúmaları yönlendirmesi beklenmektedir. Geliúimi

teúvik etmede özellikle insan ve sivil toplum grupları gibi devlet haricindeki

oyuncuların kolektif eylemlerinin önemine iliúkin bir konsensüs oluúmaktadır.

(Fukudo-Parr, 2003: 313).

Yeterlilikler kavramının bizzat kendisi temsilcili÷i iúaret etmektedir.

“Temsilcilik rolünü anlamak” Sen’in görüúüne göre, “insanları sorumlu kiúiler olarak

tanımanın özüdür: Sadece iyi miyiz yoksa sa÷lıksızmıyız diye de÷il ama eyleme

geçmek veya bunu reddetmek ve böyle veya di÷er türlü davranabilmeyi

seçebilmek… Bu bir fark yaratır” (1992: 190).

Cinsiyet eúitli÷i, kamu politikalarında eúitli÷e iliúkin belirgin bir duruú

oluúturmaktadır. Kadın hareketi ve feminist akademisyenlerin çalıúmaları cinsiyet

kavramının bu geliúimine katkıda bulunmuúlardır. ønsani geliúim yaklaúımı gelire ve

büyümeye odaklanmıú yaklaúımlardan farklı olarak toplumsal cinsiyet eúitli÷ine

odaklanmaktadır (Fukudo–Parr, 1999: 101). Di÷er yaklaúımlar kadınların

yoksullu÷unu kadınların reisli÷ini yaptı÷ı hanelerle erkeklerin reislik yaptı÷ı haneler

arası gelir farkını ölçerek hesaplamaktadırlar. ønsani geliúim yaklaúımında kadınların

yoksullu÷u gelir eksikli÷inin çok ötesine geçmektedir. E÷itim, sa÷lık, ekonomik

yaúama katılım kanalları ve karar verme eksikli÷ini de kapsamaktadır.

Fukuko-Parr’ın çalıúmalarında gösterdi÷i üzere, insani geliúim yaklaúımı

alternatiflerine oranla politikalarında daha toplumsal cinsiyete duyarlı bir gündem

sa÷lamaktadır (Fukudo-Parr, 2003: 314). Öncelikle, toplumsal cinsiyet eúitli÷i bu

yaklaúımın ana meselesidir. Cinsiyet ayrımcılı÷ının ne kadar yaygın oldu÷u gerçe÷i

bu yaklaúımda öncelikli bir konudur. økincisi, insani geliúim yaklaúımı kadınların

yaúamında özel öneme sahip olan, kendi hayatları hakkında karar verme gibi,

ayrımcılı÷ın yönlerine di÷er yaklaúımlardan daha duyarlıdır. Üçüncü olarak, insani

geliúim yaklaúımı karmaúık meselelerin derinlemesine incelenmesini sa÷layan bir

içeri÷e sahiptir. Örne÷in, kadınların hayat seçimlerini kısıtlayan bedelsiz iúlerin eúit

olmayan biçimde da÷ıtılması bunların en önemlilerinden biridir.

81�

3.3.3. Toplumsal Cinsiyet Geliúme Endeksi

Farklı gruplar arasındaki (cinsiyet, ırk, sınıf) eúitsizlikleri ölçebilmek

amacıyla bir di÷er deyiúle toplumsal cinsiyete dayalı eúitsizlikleri saptayabilmek için,

Toplumsal Cinsiyete Dayalı Geliúme Endeksi (TCGE)91

ve Toplumsal Cinsiyeti

Güçlendirme Ölçüsü (TCGÖ)92

adı verilen endeksler UNDP raporlarında 1995

yılından bu yana yayımlanmaktadır. ønsan yoksullu÷u kavramının øYE’den daha

geniú ve derin oldu÷unu vurgulamak önemlidir. Bunun nedeni bazı önemli alanların

ölçülmesinin zor olması veya verilerin mevcut olmayıúıdır. Bu tip alanlara örnek

olarak politik özgürlük, kiúisel güvenlik ve dıúlanma verilebilir. Dünya genelinde

kadınlar, erkeklerin sahip olmadı÷ı seçenek ve fırsat kısıtlamalarıyla karúı karúıya

kalmaktadırlar. Gelire odaklı yoksullu÷un ampirik çalıúmaları seçim ve fırsat

yoksullu÷unu maskeleyebilmektedir. Hane tüketimi ve hane halkı gelir araútırmaları

yoksullu÷un kadınlaúmasını göstermemektedir.

Ulusal ve küresel düzeyde, mahrumiyet konusunda cinsiyet farklılı÷ını

gösteren pek çok insan yoksullu÷u göstergeleri kullanılmaktadır. Bu göstergelere

göre dünyada okur-yazar olmayan 800 milyon insanın üçte ikisi kadındır. Okula

gitmeyen 110 milyon çocu÷un beúte üçü kızdır. Dünya çapında yaklaúık 100 milyon

kayıp kadın (missing women)93 bulunmaktadır. Cinsiyet farklılı÷ı biyolojik

avantajlarına94 ra÷men kadınların daha düúük yaúam idamesine sahip olmalarına

neden olmaktadır (Fukuda-Parr, 1999: 102). ønsani geliúme yaklaúımı kadınların

durumunun iyileúmesini ve toplumsal cinsiyet temelinde eúitlik sa÷lanmasını

hedeflemektedir (Arın, 2004: 65). Bu kadınların özgürlüklerini kullanarak haklarını

������������������������������������������������������������91 Gender Development Index- GDI.

92 Gender Empowerment Measure-GEM.

93 1990’da Amartya Sen’in dolaúıma soktu÷u terim küresel nüfus verilerinden düúülen tahminen 100 milyon dolayındaki kadına atfen kullanılıyor. Bu kayıp kadınların bebek öldürme, bebek ölümleri, kasıtlı kötü beslenme, tedaviden yoksun bırakma ve cins temelindeki daha baúka úiddet uygulamalarının kurbanları oldu÷una inanılıyor, (http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/---dgreports/---gender/documents/publication/wcms_120427.pdf).

94 Yaúa ba÷lı ölüm oranları göstergelerine göre: dünyada erke÷e oranla daha çok kız çocuk dünyaya gelmektedir ve yaúamın erken dönemlerinde daha fazla erkek çocuk hayatını kaybetmektedir; kadınlar erkeklere oranla ortalama olarak daha fazla yaúam ömrüne sahiptirler (Kabeer, 2003: 89).

82�

kullanma kapasitelerini yükseltmek ve kolektif sürece aktif olarak katılma

kapasitesini yükseltmek anlamına gelmektedir.

1990’lı yıllardan itibaren endekslerin geliútirilmesiyle birlikte, øGE’ni

cinsiyet farklılı÷ına uygun olarak düzenleyecek destekleyici ölçümler geliútirmek

için giriúimlerde bulunulmuútur. øki ülke øGE yönünden aynı ortalama edinime sahip

olsa da bu ortalamanın cinsiyet farklılı÷ı yönündeki de÷iúiklikleri saklayabilece÷i

birçok araútırmada ispatlanmıútır. Toplumsal Cinsiyete Dayalı Geliúme Endeksi

(TCGE), øGE’ni cinsiyet farklılı÷ı yönünden düzenlemekte ve ülkeleri buna uygun

olarak de÷erlendirmektedir (UNDP HDR, 1995). Pekin’deki Dördüncü Dünya Kadın

Konferansına damgasını vuran 1995 ønsani Geliúme Raporu úu sonuca varmıútır:

Toplumsal cinsiyet eúitli÷i sa÷lanmadı÷ı sürece insan geliúimi tehlike altındadır.

1990 ønsani Geliúme Raporu’nun açılıú cümlesi úöyledir: “Bir ulusun gerçek

zenginli÷i insanlarıdır” (UNDP HDR, 1990). ønsanlar basitçe bir toplumun ekonomik

ve sosyal geliúiminin taraftarları de÷ildir, onlar aktif de÷iúimin temsilcileridir. Kiúiler

hem bireysel hem de kolektif eylemler vasıtasıyla de÷iúimin temsilcisi olabilirler.

Kolektif eylem politikalarını de÷iúikli÷e zorlayarak siyasi kuramlarda de÷iúiklik

getirebilirler (Fukuda-Parr, 2003: 309). Fukudo-Parr’a göre kolektif eylem, cinsiyet

eúitli÷inin tanınması, çevre korumanın gereklili÷i veya kapsamlı bir dizi insan

haklarının korunması ve teúviki gibi insan geliúimi için gerekli olan önemli politika

de÷iúimlerini elde etme sürecinin ardındaki ana motordur.

ønsani geliúimdeki temsilci fikri aynı zamanda karar verme konusunda hak

iddia etmekle alakalıdır. ønsanların gücünü ve sesini büyüten ve karar verenlerin

güvenilirli÷ini sa÷lamlaútıran demokratik kurumların sa÷ladı÷ı demokratik

yönetimler insan geliúimini teúvik etmek adına önemli bir koúuldur (Fukudo-Parr,

2003: 309). Geliúimi cinsiyet perspektifinden incelemek, insani geliúim

yaklaúımındaki kolektif temsilcili÷i ortaya çıkarma konusunda özel önem

taúımaktadır. 1995 ønsani Geliúme Raporu’na (böl.1) göre: “20. yüzyılın tanımlayıcı

hareketlerinden biri cinsiyet eúitli÷i için yapılan acımasız mücadeledir. Ço÷unlukla

baúı kadınlar tarafından çekilmesine ra÷men gitgide büyüyen sayıda erkek tarafından

destek görmüútür” (UNDP HDR, 1995). ønsan geliúiminin cinsiyete iliúkin boyutları

83�

için önlem almak adına 1995 ønsani Geliúim Raporu hem bir de÷erlendirme ölçüsü

(TCGE) hem de bir temsilcilik ölçüsü (TCGÖ) geliútirmiútir.

Toplumsal Cinsiyete Dayalı Geliúme Endeksi’nde (TCGE), ønsani Geliúme

Endeksi’ndeki göstergelerin aynen tutuldu÷unu, fakat her bir göstergenin kadın ve

erkekler için ayrıútırılarak oluúturuldu÷unu görmekteyiz. Böylece bu göstergeler

ıúı÷ında, kadınların erkeklere göre görece eúitsizlik durumu ölçülebilmektedir.

Toplumsal Cinsiyete Dayalı Geliúme Endeksi (TCGE) kadınların refahını

ulusal seviyede üç ana göstergeyi temel alarak ölçmektedir (Tablo 5): ‘Uzun ve

sa÷lıklı bir yaúam’(erkek ve kadın için do÷um anındaki tahmini ömür); ‘Bilgi’ (erkek

ve kadın okuryazarlık oranları ve ilk-orta ve yüksek ö÷retim düzeylerinde kombine

okullaúma oranı) ve ‘Yeterli yaúam standardı’ (UNDP, 2010).

Tablo 5: Toplumsal Cinsiyete Dayalı Geliúme Endeksi Bileúenleri

Kadınların / erkeklerin ortalama yaúam süresi

Kadın-erkek okuryazar oranı

Kadın-erkek kazanılmıú gelir tahminleri oranı

Kadın-erkek bileúik okullaúma oranı

Uzun ve sa÷lıklı yaúam E÷itim Yeterli yaúam standardı

Kaynak: http://hdr.undp.org/en/statistics/gii/.

Toplumsal Cinsiyete Dayalı Geliúme Endeksi úu formül ile hesaplanmaktadır

(UNDP, 1995):

((øGE-TCGE)/øGE))*100

TCGE’leri kullanılarak, øGE endeksine göre farklı insani geliúme düzeyindeki

ülkelerde kadınların gelir, e÷itim ve sa÷lık alanındaki yoksunlukları

karúılaútırılabilmektedir. Ancak, bu endeks kadınların erkeklere göre nispi durumunu

84�

de÷il, kadın ve erkeklerin mutlak göstergelerinin a÷ırlıklı ortalamasını vermektedir

(Kirmano÷lu, 2010: 106).

TCGE’ndeki bileúenlerinden öncelikli olanı kadın/erkek tahmini geliridir.

TCGE’inde kullanılan bu veri yetene÷e ve e÷itime göre standardize edilmemiútir.

Göstergelerde kadının, iú gücüne katılımı artıú gösterse bile bu onların emek

pazarındaki sıkıntılı süreçlerden kurtuldu÷u anlamına gelmemektedir. Dahası,

kadınların gelirleri erkeklerinkiler ile resmi sektör ücretlendirmesi ile sınırlı kalmıú

veriler üzerinden hesaplanmaktadır (Kabeer, 2003: 87). Di÷er bir ifade ile,

ço÷unlukla kadınların istihdam edildi÷i enformal sektördeki kayıt dıúı, düúük ücretler

bu hesaplamalara dahil edilmemektedir. Bu alanda yapılan baúka çalıúmalar kadın-

erkek ücret farklılı÷ının ekonomik bakımdan geliúme sa÷layan ülkelerde azalma

gösterdi÷ini ortaya koymaktadır. Kadınlar e÷itim seviyeleri arttıkça, piyasada

kendilerine daha sa÷lam bir yer edinmeye baúlıyorlar ve yüksek ücretlerle istihdam

ediliyorlar (Kabeer, 2003: 88).

TCGE’nin di÷er bir bileúeni de ortalama yaúam ömrüdür. Yaúa ba÷lı ölüm

oranları göstergelerine göre: dünyada erke÷e oranla daha çok kız çocuk dünyaya

gelmektedir ve yaúamın erken dönemlerinde daha fazla erkek çocuk hayatını

kaybetmektedir; kadınlar erkeklere oranla ortalama olarak daha fazla

yaúamaktadırlar95. Ortalama yaúam ömründeki toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i bölgesel

yoksulluktan çok bölgesel akrabalık iliúkilerine ve aile örgütlenme biçimlerine

ba÷lıdır. Örne÷in, çok yüksek oranda yoksulluk içinde yaúamalarına ra÷men Orta

Afrika’da, refah seviyesi daha iyi olan Batı Asya, Kuzey Afrika ve Güney Asya

ülkelerine göre ortalama yaúam ömründe daha fazla toplumsal cinsiyet eúitli÷ine

rastlanmaktadır (2003:89-91).

Ortalama yaúam süresini ve buna ba÷lı olarak toplumsal cinsiyet ayrımcılı÷ını

etkileyen önemli bir faktör de cinsiyet oranları’dır. Yukarıda bahsedildi÷i gibi

kadınların ortalama ömür süresinin uzun olması mantıksal olarak kadın nüfusunun

������������������������������������������������������������95https://bravo.ilo.org/wcmsp5/groups/public/dgreports/gender/documents/publication/wcms_120427.pdf.

85�

daha fazla olmasına yol açmaktadır. Fakat toplumsal cinsiyet ayrımcılı÷ı belirli

bölgelerde bu biyolojik úablonları ters yüz etmektedir. Buna verebilece÷imiz en

spesifik örnek, dünyada bir milyondan fazla bulunan kayıp kadınlar durumudur

(Kabeer, 2003: 91-93).

1980’lerde yapılan bir araútırmanın sonuçlarına göre, Orta Do÷u, Afrika’nın

kuzey bölgeleri, Hindistan bölgesi ve Çin nüfusu erkek cinsiyet oranları ile

karakterize edilmiútir; 105 erke÷e karúılık 100 kadın gelmektedir. Erkek cinsiyet

oranlarındaki bu fazlalık, daha çok genç yaúta gerçekleúen kız çocu÷u-kadın ölüm

oranlarına ba÷lanmaktadır (2003: 92). Toplumsal cinsiyet haritasına bakıldı÷ında

küçük çocuklardaki en fazla ölüm oranı geliúmekte olan ülkeler arasında

Ortado÷u’da görülmektedir. Bu da, o bölgelerde úiddetli bir úekilde görülen ‘erkek

çocu÷a’ sahip olma iste÷i ile açıklanmaktadır.

TCGE’ndeki en son bileúken e÷itim durumudur. UNICEF’e göre, geliúmekte

olan ülkelerde bulunan okul ça÷ındaki 130 milyon çocu÷un temel e÷itim

kaynaklarına eriúimi bulunmamaktadır (UNICEF, 2008). E÷itim kaynaklarına eriúimi

olmayan bu her üç çocuktan ikisi ise kız çocuklarıdır. Orta Afrika bölgesi

ilkö÷retimde %57 ile en düúük orana sahiptir; bunu %68 ile Kuzey Asya, %81 ile

Ortado÷u ve Kuzey Afrika, %92 ile Latin Amerika izlemektedir (UNICEF, 2009).

Tablo 6: Cinsiyete göre ilkokula kayıt yaptırmayan çocukların oranı (%), 1996-2004

Bölgeler Kız Erkek

Aúa÷ı Sahra Afrikası 42 38 Güney Asya 29 22 Okyanusya 26 18 Kuzey Afrika 14 12 Ba÷ımsız Devletler Toplulu÷u, Avrupa 11 12 Latin Amerika ve Karaipler 8 7 Do÷u Asya 1 1 Geliúmekte Olan Bölgeler 22 18

Kaynak: (United Nations, HDR, 2006: s. 7)

86�

Tablo 7’de görüldü÷ü gibi geliúmekte olan bölgelerde ilkokul ça÷ındaki kız

çocuklarının %22’si, erkek çocuklarının %18’i okula devam etmemektedir. Hemen

hemen tüm bölgelerde ilkokula kayıt yaptırmayan kız çocuklarının oranı erkek

çocuklara oranla daha yüksektir. E÷itim, toplumsal cinsiyet eúitli÷inin tohumlarının

atıldı÷ı yerdir ve bu da cinsiyete göre ayrıútırılmamıú iúlerde eúit istihdam fırsatlarını

getirmektedir. Bu alanda geri kalmıú ülkelerde, kadının gelecekte güçlenmesi ve

istihdamına iliúkin kararlar olumsuz olarak etkilenmektedir.

Tablo 7: Toplumsal Cinsiyete Dayalı ønsani Geliúme Endeksi (TCGE), Ülke

Karúılaútırmalı

Sıralama

En Üst

Ülke-

1992

En Üst

Ülke-

2001

En Alt

Ülke-1992

En Alt

Ülke-

2001

Türkiye

1992

Türkiye

2001

Ülke Adı øsveç Norveç Afganistan Nijer Türkiye Türkiye

Do÷umda Yaúam Beklentisi

Yıl-Kadın 81,1 81,7 44 45,9 68,6 72,8 Do÷umda Yaúam

Beklentisi

Yıl-Erkek 58,4 75,8 43 45,3 64,5 67,6 Eriúkin Okuryazar

Oranı

6 yaú ve üzeri- % Kadın 99 100 12,07 8,9 70,1 77,2

Eriúkin Okuryazar Oranı

6 yaú ve üzeri- % Erkek 99 100 44,1 24 90,6 93,7

Kiúi Baúına Tahmini Gelir-

USD veya gelirin yüzdesi-Kadın %41.6 23,317

USD %7.1 646 USD %30.2 3,717 USD

Kiúi Baúına Tahmini Gelir-

USD veya gelirin yüzdesi-Erkek %58.4 36,043

USD %92.9 1,129 USD %69.8 8,028

USD

ønsani Geliúme Endeksi Sırası 1 1 130 175 71 96

Toplumsal Cinsiyete Ba÷lı

ønsani Geliúme Endeksi Sırası 1 1 130 144 45 81

Kaynak: UNDP, Human Development Report 1995; UNDP, Human Development Report

2003, (Akt. Arın, 2004: 75).

87�

Toplumsal cinsiyete göre geliúme endeksinin de÷erinin 1.000’e eúit olması

insanların temel yeteneklerini cinsiyet temelinde eúitli÷i de sa÷layarak geliútirmeyi

baúardıkları anlamına gelmektedir. Fakat hiçbir ülke bunu baúaramamıútır. Bugün

itibariyle yaúadı÷ımız dünyada hiçbir toplum kadınlarını erkekler kadar

geliútirememiútir. Tablo 7’de TCGE’ni oluúturan bileúenlerin de÷erleri en yüksek ve

en düúük de÷ere sahip ülkeler ve Türkiye için gösterilmiútir. Buna göre her bir

ülkede TCGE’de endeks de÷eri insani geliúme endeksi de÷erinden düúüktür. Buradan

úu sonuca varabiliriz, cinsiyet temelindeki eúitsizlikler ülkelerin gelir düzeyine ba÷lı

bulunmamaktadır. Ülkelerin eúitsizli÷i azaltma kararlılı÷ının ülkelerin zenginli÷inden

çok daha önemli oldu÷u görülmektedir. Tülay Arın’ın da vurguladı÷ı gibi, endeks

de÷erlerindeki farklılıklar özellikle kadınların elde etti÷i gelir düzeyinin erkeklere

göre ne kadar düúük oldu÷una ba÷lı olarak etkilenmektedir (2004: 76).

Tablo 7’de görüldü÷ü gibi Türkiye 81. sıra ile uluslararası sıralamada

ortalamanın altında bulunmaktadır. 1992 yılından 2001 yılına geldi÷imizde

Türkiye’nin TCGE sıralamasında 45. sıradan 81.’i sıraya düútü÷ünü

gözlemlemekteyiz. Bu sıralama Türkiye’yi orta insani geliúme kategorisine

koymaktadır. 1990’lı yıllarda beliren yeni liberal politikalar ve ülkede yaúanan

ekonomik krizlerin cinsiyet temelindeki eúitsizli÷i arttırdı÷ı görülmektedir. Türkiye

1992-2001 döneminde, toplumsal cinsiyet temelinde geliúme sırası ve insani geliúme

endeksi temelindeki sıralamaya göre gerilemiútir. Cinsiyet eúitli÷i anlayıúını

ekonomik kalkınmayla iliúkilendiren yaklaúımlara yöneltilen temel eleútiri kadın ve

toplumsal cinsiyet eúitli÷ini merkeze almak yerine ikincil bir yer vermesidir. Di÷er

bir deyiúle kadına ve toplumsal cinsiyet eúitli÷ine iliúkin politikalara, kadın

yoksullu÷una özel bir yer vermemesi, genelin içinde, onun bir parçası olarak

de÷erlendirmesi, özgül yanlarını görmemesidir.

3.3.4. Toplumsal Cinsiyeti Güçlendirme Ölçüsü Endeksi

Toplumsal cinsiyet eúitsizli÷ini ölçmek amacıyla, TCGE ile birlikte 1995

yılında UNDP tarafından kullanılmaya baúlanan di÷er bir ölçüm aracı da Toplumsal

Cinsiyeti Güçlendirme Ölçüsü (TCGÖ)’dür. TCGÖ’nün amacı kadınların iktisadi,

88�

siyasi ve toplumsal yaúamda etkili olabilme fırsatlarını gösterebilmektir. Kadınların

bu alanlarda güçlenmeleri ve kamusal alanda yerlerini sa÷lamlaútırmaları,

yoksunluklarını ve yoksulluklarını azaltmada hayati önem taúımaktadır. Bu ölçümün

dayandı÷ı göstergeler úunlardır (Tablo 8): Siyasi katılım ve karar alma gücü:

Parlamentoda kadın milletvekillerinin oranı. øktisadi katılım ve karar alma gücü:

Bürokraside kadınların üst düzey yönetici olarak payı; profesyonel alanlarda

kadınların yüzde payı. øktisadi kaynaklara ulaúma gücü: Tahmin edilen gerçekleúmiú

gelir-satın alma gücü paritesine göre ABD Doları (UNDP, HDR 2010). Gelir düzeyi

de÷iúkeni bakımından buradaki en önemli sorun kadınların çalıúmasının önemli bir

kısmının ücretsiz96 olmasıdır.

Tablo 8: Toplumsal Cinsiyeti Güçlendirme Ölçüsü Endeksi

Milletvekillerinin cinsiyet da÷ılımı

Yerel meclislerde, bürokraside,

Kadın ve erkek tahmini kazançları

resmi yöneticilikte cinsiyet temelinde da÷ılım

Profesyonel ve teknik kadrolarda

cinsiyet temelinde da÷ılım

Siyasi katılım

øktisadi katılım ve karar alma øktisadi kaynakları

ve karar alma kullanabilme gücü

Kaynak: http://hdr.undp.org/en/statistics/gii/.

TCGE yeteneklerin geliúmesine odaklanırken, TCGÖ bu yeteneklerin

kullanılarak yaúam fırsatlarından yararlanılması konusuna e÷ilmektedir. 2010 yılı

itibari ile parlamentolardaki toplumsal cinsiyet eúitli÷i oranlarına bölgeler bazında

baktı÷ımız zaman (endeks de÷eri 0.00-1.00) ortaya çıkan tablo úu úekildedir: Orta

������������������������������������������������������������96 Kadınların çalıúmasının önemli bir kısmı ücretsiz emektir; ev içi emek ve aile iúlerinde çalıúan kadınların emekleri karúılı÷ı bir ücret almamaları bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

89�

Do÷u ve Kuzey Afrika, 0,01; Latin Amerika ve Karaipler, 0,1; Sahra-Afrika, 0,15;

Kuzey Amerika, 0,2; Avrupa, 0,2; Asya ve Pasifik, 0,24 (Küresel Cinsiyet Açı÷ı

Raporu, 2010: 23). En geliúmiú ülkelerde bile parlamentodaki kadın sayısı çok düúük

bulunmaktadır. Nordik ülkeleri kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanıyan ilk

ülkelerdir (øsveç-1919, Norveç-1913, øzlanda ve Danimarka-1915, Finlandiya-1906).

2010 yılı itibari ile øsveç parlementoda en fazla kadın milletvekiline sahip, %47 ile,

ülke konumundadır. øsveç’i di÷er Nordik ülkeleri izlemektedir. Aynı zamanda bu

gruptaki ülkeler belediye meclislerindeki en yüksek kadın oranına da sahiptirler:

øzlanda %45, Norveç %53, Finlandiya %63, øsveç %45, Danimarka %42. Kuzey

ülkelerini Avrupa’da sırasıyla øspanya, Almanya, Belçika, øngiltere ve Hollanda

takip etmektedir (A.g.e., 24).

Tablo 9: Türkiye’de Yerel Yönetimlerde Kadın Oranı (%)

Kaynak: øçiúleri Bakanlı÷ı Mahalli ødareler Genel Müdürlü÷ü, (Çevrimiçi),

http://www.ksgm.gov.tr/Pdf/butceleme.pdf.

90�

Tablo 10: Seçim Yıllarına Göre Kadın Milletvekili Oranı (%)

Seçim Yılı

Kadın

milletvekili

oranı 1999 4,2 2000 4,4 2007 9,1

Kaynak: Yüksek Seçim Kurulu.

Tablo 9’da gördü÷ümüz üzere, Türkiyede’ki yerel ve mahalli idarelerde yer

alan kadınların sayısı 1999-2004 yılları arasında sadece Belediye Meclis Üyesi

sayısında farkedilir bir artıú göstermiútir. Di÷er Avrupa ülkelerine kıyasla Türkiye

meclis ve bürokrasideki kadın sayısı oranı %9,1 ile (Tablo 10) sıralamanın en alt

sıralarında yer almaktadır.

Türkiye, Küresel Cinsiyet Açı÷ı raporunda geçen seneye göre 3 sıra

yükselerek 126. sıraya yerleúmiútir. Türkiye, iúgücünde %26 kadın istihdamı oranı,

kadın-erkek ücretlerindeki yaklaúık %70’lik fark, ve %10’luk parlamentodaki kadın

sayısı ile toplumsal cinsiyet eúitli÷ini sa÷lama konusunda çok da parlak bir noktada

bulunmamaktadır bugün itibari ile.

Bir toplumun cinsiyet eúitli÷ine ulaútı÷ının en önemli göstergelerinden biri

yaklaúık olarak eúit sayıda erkek ve kadının liderlik pozisyonlarında yer almasıdır.

Kadınların yönetici, parlamenter gibi liderlik rollerinde etkileyici bir artıú

görülmesine ra÷men yönetimin daha çok alt kademelerinde yo÷unlaútıkları

görülmektedir (UNDP HDR, 2008). Ulusal anketler dünya çapındaki en geniú ve

güçlü firmalarda kadınların üst pozisyonlarda ki payının ancak %2-3 ile sınırlı

oldu÷unu ortaya koymaktadır (ILO, 2001: 25). Kadınların kariyerlerinde

karúılaútıkları bu engelin temel nedeni, örgütlerde devam eden erkek egemen

kültürdür. Baúka bir deyiúle kadınların önderlik yetene÷ine sahip olamadıkları inancı

ve onların erkek çalıúanlar üzerinde otorite olarak kabul edilmelerini önleyen sosyal

de÷erlerin yarattı÷ı eúitsizliklerdir. Profesyonel ve teknik kadrolardaki cinsiyet

da÷ılımına baktı÷ımız zaman; 2008 yılında, 5146 kurul koltu÷undan 501’i yani

91�

%9,7’sine kadınlar sahipti. Bu oran 2006 yılında %8,5 ve 2000 yılında %8 idi

(Catalyst, 2008). ABD’nin Fortune 500 listesinde kadınlar kurumsal yöneticilik

pozisyonlarının %16’sına ve yönetim kurulu üyeliklerinin %15’ne sahipti (Catalyst,

2006).

Türkiye’deki duruma baktı÷ımız zaman durumun çok farklı olmadı÷ına tanık

olmaktayız. Türkiye øúverenler Sendikaları Konfederasyonu (TøSK) tarafından 2009

Eylül ayında gerçekleútirilen “Kadın Yöneticiler Anketi”ne göre; mavi ve beyaz

yakalı olmak üzere çalıúan toplam personel sayısı 85 bin 427 iken, toplam personelin

%14,4’nü kadınların oluúturdu÷u belirtildi. Çalıúanların 12 bin 160’nı kadın, 73 bin

167’sini erkekler oluúturmakta idi. Aynı anket sonuçlarına göre, altmıú beú Yönetim

Kurulu Baúkanı’nın 9’u, 52 Yönetim Kurulu Baúkan Yardımcısı’nın 11’i, 239

Yönetim Kurulu Üyesi’nin 54’ü, 122 CEO’nun ise sadece 34’nün kadın oldu÷u

belirtilmiútir (Hürriyet, 29.12.2009). Kadınlar iúgücü pazarının artan oranlı payını

yakalamıú bulunurken, iú kalitesinde yakaladıkları baúarı aynı düzeyde

olmamaktadır. Bu, özellikle özel sektörde olmak üzere kadınların yönetim

pozisyonlarındaki küçük oranlı temsilcili÷inde ve ço÷u kıdemli iúlerde fiili olarak

yokluklarında görülmektedir. Erkek ve kadın ücret farklılıkları, kadınlar yönetim

iúlerinde yer alırkan bile úirket faaliyetlerinin daha az stratejik bölümlerinde

çalıútırılması gerçe÷inden kaynaklanmaktadır. Kadınların elde edece÷i ekonomik güç

tüm sosyal ve mesleki durumlarda cinsiyet eúitsizli÷ini ortadan kaldırmada anahtar

bir rol üstlenecektir.

92�

Tablo 11: ønsani Geliúme Düzeyine göre Ülke Kategorileri için TCGE ve TCGÖ

Ortalamaları

2007

øGE

(ort.)

TCGE

(ort.)

TCGÖ

(ort.)

Dünya ortalaması 0.836 0.829 0.609

Çok yüksek insani geliúme* 0.944 0.933 0.752 kategorisindeki ülkeler(0.971-0.902)

Yüksek insani geliúme** kategorisindeki ülkeler (0.895-0.803) 0.846 0.837 0.566

Orta insani geliúme*** kategorisindeki ülkeler (0.798-0.511) 0.722 0.666 0.468

Düúük insani geliúme**** kategorisindeki ülkeler (0.499-0.340) 0.42 0.407

Türkiye 0.806 0.788 0.378 Kaynak: HDR, 2009 (Statistical Annex verileri); Kirmano÷lu, 2010: 107.

Not: Her gruptaki ülke sayıları verilerin mevcudiyetine göre belirlenmiútir:

*TCGE için 35, TCGÖ için 32 ülke (mevcut 38 ülke)

**TCGE için 34, TCGÖ için 35 ülke (mevcut 44 ülke)

*** TCGE için 64, TCGÖ için 41 ülke (mevcut 75 ülke)

**** TCGE için 22, (bu grupta 24 ülke olmasına karúın TCGÖ sadece 2 ülke için mevcut oldu÷u için hesaplanmamıútır).

Tablo 11’de görüldü÷ü gibi, bütün ülke grupları için TCGE de÷erleri øGE

de÷erlerinin altındadır. Yüksek insani geliúme düzeyindeki ülkelerde TCGE ve

TCGÖ de÷erleri de görece yüksektir. Öyle ki, çok yüksek insani geliúme düzeyinde

bulundukları halde, toplumsal cinsiyete dayalı insani geliúme açısından bir alt

kategoride (Örne÷in; Katar, Birleúik Arap Emirlikleri, Kuveyt) veya yüksek insani

geliúme düzeyinde bulundukları halde, toplumsal cinsiyete dayalı insani geliúme

açısından orta kategoride bulunan ülkeler (Örne÷in; Türkiye, Lübnan)

bulunmaktadır. Bu örneklerde de gördü÷ümüz üzere gelir alanında yaúanan

ilerlemeler ve bir ülkenin yüksek gelir seviyesine sahip olması o ülkede kadınların

erkeklerle eúit ölçüde yaúam fırsatlarından yararlanması anlamına gelmemektedir.

93�

Çünkü orta ve düúük geliúmiúlik düzeyindeki ülkelerde, kültür, din, siyasi rejim gibi

faktörler kadınların toplumsal konumlarını belirlemede a÷ır basmaktadır.

Bu sonuçlara göre, insani kalkınma düzeyi ile yeteneklerin geliúmesi (TCGE)

arasında çok yüksek bir ba÷lantı oldu÷u halde, bu yeteneklerin kullanılarak yaúam

fırsatlarından yararlanılması (TCGÖ) konusunda aynı derecede bir iliúki olmadı÷ı

söylenebilir (Kirmano÷lu, 2010: 108). Genel durum olarak, TCGÖ endeksindeki

de÷erler di÷er endeksteki de÷erlere göre çok daha geridir (UNDP HDR, 2010).

Yaúam, e÷itim, gelir alanlarındaki ilerlemeler kadınların nispi durumunda çok büyük

iyileútirmeler do÷urmamaktadır, çünkü bu ülkelerde kadınların kritik yaúam

olanaklarını kullanma fırsatları çok zayıf kalmaktadır.

Birleúmiú Milletler Kalkınma Programı tarafından yayımlanan ønsani Geliúme

Raporları’nda sunulan göstergeleri inceledi÷imiz zaman (TCGE, TCGÖ), özellikle

orta ve düúük geliúme düzeyindeki ülkelerde, kadınların az ya da çok eúitsizli÷e

maruz kaldıklarını ve bu eúitsizli÷in en çok, e÷itim ve gelir elde etme alanlarında

ortaya çıktı÷ını görmekteyiz. Okuryazarlık ve okula gitme olanakları açısından

kadınların, mutlak olarak erkeklere göre, e÷itim fırsatları birçok ülkede zayıf

bulunmaktadır (UNDP HDR:2010).

Bu endeksler kadınların kırsal ve kentsel alanlarda sivil toplum yaúamına ve

karar alma sürecine daha çok boyutta katılma, aile kaynaklarının aile içinde da÷ılımı

konusunda yetki sahibi olma, kiúinin onuru, bireysel ve sosyal güvenli÷i gibi pek çok

alandaki durumunu ve yaúam boyutunu kapsamamaktadır. Toplumdaki bütün

kesimler için, insan onuruna yakıúır bir yaúam standardı sa÷layacak gelir, sa÷lık ve

e÷itim alma olanakları sa÷lanması, kalkınmanın temel hedefidir. Bu alanlardaki

eúitsizliklere, hemen hemen bütün toplumlarda, kadınlar daha çok maruz kalmaktadır

(Kirmano÷lu, 2010: 113). Amartya Sen’in kavramsallaútırmaları, toplumsal cinsiyete

dayalı eúitsizliklerin giderilmesi için gerek ulusal, gerekse uluslararası düzeydeki

çabaların dayandı÷ı temellerden bir tanesi olmuútur. Ancak, gerek TCGE’nde

gerekse TCGÖ’nde ele alınan boyutlar, kadınların toplumda karúı karúıya kaldıkları

eúitsizliklerin sadece bir bölümünü göstermektedir (Chant, 2008: 208-9). TCGE ve

TCGÖ toplumsal cinsiyete ba÷lı yoksulluktan ziyade toplumsal cinsiyet eúitsizli÷ini

94�

ölçmeye çalıúan endekslerdir. TCGE, toplumdaki insani geliúimin toplumsal cinsiyet

eúitsizli÷i maliyetine odaklanırken, TCGÖ kadınların gerçekten de erkeklerle eúitlik

sa÷ladı÷ı fırsatlara atıfta bulunmaktadır. Chant, yoksulluk ve toplumsal cinsiyet

arasındaki iliúkinin çok basite indirgendi÷ini ve ekonomik kriz dönemlerinin

yoksullu÷un kadınlaúması sorununa yönelmek için bir fırsat oldu÷unu

belirtmektedir.97

3.3.5. Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı Endeksi

Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı Endeksi98 ilk olarak 2006 yılında Dünya

Ekonomik Forumu99 tarafından sunulmuútur. Bu endeks bizlere toplumsal cinsiyet

bazlı eúitsizliklerin büyüklü÷ünü ve kapsamını gösteren bir çerçeve sunmaktadır.

Endeks ülkeleri ekonomik, politik, e÷itim ve sa÷lık alanlarındaki de÷erleriyle

karúılaútırmaktadır. Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta endeks ülkeleri

geliúmiúlik seviyelerine göre de÷il spesifik olarak toplumsal cinsiyet eúitli÷ine göre

sıralamaktadır.

������������������������������������������������������������97 http://www2.lse.ac.uk/researchAndExpertise/Experts/[email protected].

98 The Global Gender Gap Index.

99 World Economic Forum.

95�

Tablo 12: 2010 Yılı Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı Sıralaması

Kaynak: Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı Raporu,100 2010: 8-9.

Tablo 12 ülkeler bazında Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı sıralamasını sırasıyla

2010, 2009 ve 2008 yılları için göstermektedir. 114 ülke içinde 98 ülke (%86)

geçti÷imiz 4 sene içinde performanslarını arttırırken %14’ü cinsiyet eúitsizli÷i farkını

açmıútır. Toplam dünya nüfusunun %90’nı oluúturan ve sıralamaya giren 134 ülke,

sa÷lık konusunda erkek-kadın arasındaki gedi÷in %96’nı, e÷itim konusunda ise

%93’nü kapatma baúarısını göstermiútir. Bu iyi geliúmeye ra÷men ekonomik hayata

katılım ve politik hayata katılım konusundaki eúitlik istatistiklere ra÷men halen

������������������������������������������������������������100 The Global Gender Gap Report.

Ülke 2010 sıralama 2010 de÷er

2009

sıralama 2009 de÷er

2008

sıralama

2008

de÷er

øzlanda 1 0.8496 1 0.8276 4 0.7999Norveç 2 0.8404 3 0.8227 1 0.8239Finlandiya 3 0.8260 2 0.8252 2 0.8195øsveç 4 0.8024 4 0.8139 3 0.8139Yeni Zelanda 5 0.7808 5 0.7880 5 0.7859ørlanda 6 0.7773 8 0.7597 8 0.7518Danimarka 7 0.7719 7 0.7628 7 0.7538Lesotho 8 0.7678 10 0.7495 16 0.7320Filipinler 9 0.7654 9 0.7579 6 0.7568øsviçre 10 0.7562 13 0.7426 14 0.7360 Türkiye 126 0.5876 129 0.5828 123 0.5853Morocco 127 0.5767 124 0.5926 125 0.5757Benin 128 0.5719 131 0.5643 126 0.5582Suudi Arabistan 129 0.5713 130 0.5651 128 0.5537Cote d'Ivoire 130 0.5691 - - - - Mali 131 0.5680 127 0.5860 109 0.6117Pakistan 132 0.5465 132 0.5458 127 0.5549Chad 133 0.5330 133 0.5417 129 0.5290Yemen 134 0.4603 134 0.4609 130 0.4664

96�

sa÷lanamamıú gözükmektedir. Politik hayata katılımda sadece %18’lik bir açık

kapanırken , ekonomik hayata katılımda bu oran %59’dur.

2010 yılında en yüksek gelir grubuna sahip ülkelerde Kuzey ülkelerinin

liderliklerini korudu÷unu görmekteyiz. Yüksek orta gelire sahip ülkelerde Güney

Afrika ve Küba, orta alt gelire sahip ülkelerde Lesotho ve Filipinler, düúük gelire

sahip ülkelerde de Mozambik ve Uganda’nın en iyi performansı gösterdiklerini

görüyoruz (Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı Raporu, 2010: 19). Toplam 134

ülkenin yer aldı÷ı 2010 raporunda Türkiye 126. sırada yer almıútır.

Tablo 13: 2010 Yılı Küresel Toplumsal Cinsiyet Raporu-Bölgesel Performans

Ortado÷u ve Kuzey Afrika 0.58 Sahra Altı Afrika 0.625 Asya ve Pasifik 0.635

Avrupa ve Orta Asya 0.640 Kuzey Amerika 0.660

Kaynak: Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı Raporu, 2010: 21.

Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı Raporu’na bölgesel performans açısından

baktı÷ımız zaman (Tablo 13) Avrupa’da Kuzey ülkeleri, Kuzey Amerika’da da

Amerika Birleúik Devletleri’nin ilk sıralarını korudu÷unu görmekteyiz. Latin

Amerika’da Karaipler, Trinidad ve Tobago, Küba, Kosta Rika ve Arjantin en yüksek

performansı gösteren ülkeler konumundalar. Ortado÷u’da øsrail; Arap co÷rafyasında

Birleúik Arap Emirlikleri birinci sıradalar. Asya ve Pasifikte ise Yeni Zelanda,

Filipinler, Sri Lanka ve Avustralya birinci sırayı paylaúıyorlar. øzlanda, Norveç,

Finlandiya ve øsveç Küresel Toplumsal Cinsiyet Eúitli÷i Raporunda yıllardır ilk dört

sırayı paylaúmaktadırlar (Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı, 2010: 19).101 Yerel

yönetimler tarafından sa÷lanan okul öncesi bakım hizmetlerinin yaygınlaúması,

do÷um sonrası ebeveynlere sa÷lanan geniúletilmiú hukuksal haklar ve do÷um

������������������������������������������������������������101 øzlanda, Norveç, Finlandiya ve øsveç toplumsal cinsiyet eúitli÷ini kapamada %80 baúarı sa÷lamıúken, sıralamada en alt sırada yer alan Yemen’de bu oran sadece %46’dır (Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı Raporu 2010, s.19-21).

97�

sırasında sa÷lanan yüksek do÷um izni bütçeleri bu ülkelerin baúarısının arkasında

yatan sebeplerden birkaçını oluúturmaktadır.

Dünya Bankası tarafından hazırlanan ve 134 ülkeden oluúan raporda, ülkeler

kaynaklarını ve fırsatlarını kadın ve erkekler arasında ne kadar adil bir úekilde

da÷ıttı÷ına dair sıralanmaktadır. Dünyadaki toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i açı÷ını

sunan tek rapor olma özelli÷ini taúımaktadır.

3.3.6. Katılımcı Yoksulluk De÷erlendirmeleri

Yoksulluk ve kadınların yoksullu÷unun sayısal göstergelerinin yanı sıra, son

yıllarda yapılan kadınların yoksullu÷una dair niteliksel de÷erlendirmelerde

uluslararası geliúim kurumları arasında önem kazanmıútır. Katılımcı Yoksulluk

De÷erlendirmeleri102 1990’larda Dünya Bankası tarafından oluúturulmuútur. KYD

yaklaúımında resmedilen mahrumiyet bileúenleri arasında haysiyet, kendine saygı, ve

adalet sıralanabilmektedir. Yoksulluk de÷erlendirmelerinde niceliksel yaklaúımların

ötesindeki niteliksel yaklaúımlar, yoksulluların yoksullukla ilgili kendi kriterlerine ve

kendi çözümlerine vurgu yapılmasını sa÷lamaları açısından önemlidir. Yoksulluk

çok yönlü bir kavramdır. Özellikle kadınlar açısından sadece ekonomik mahrumiyeti

de÷il bireyin sosyal alanda karúılaúabilece÷i savunmasızlıkları da içermektedir.

Dünya Bankası 2000 yılı raporlarında güvensizli÷i yoksullu÷un ana bileúenlerinden

biri olarak tanımlamıútır. Ayrıca yoksul insanların karınlarını doyurmanın ötesinde

uzun dönem hedefleri de vardır; güvenlik, saygı ve itibar görmek, kendine güven

bunların arasında yer almaktadır.

Katılımcı yoksulluk de÷erlendirmelerinde kullanılan teknikler arasında fokus

gruplar103, derinlemesine mülakat teknikleri ve görsel malzemeler (haritalar, ven

������������������������������������������������������������102

Katılımcı Yoksulluk De÷erlendirmeleri (KYD): Participatory Poverty Assesments-PPAs.

103 Bir tür pazar araútırmasıdır. Hedef kitleyi, onların üründen ya da hizmetten istek ve beklentilerini ortaya koymaktadır. Belli sayıda insanı bir araya getirmek ve onlara belirlenmiú çerçevedeki soruları yöneltmekle gerçekleútirilen fokus group çalıúmaları özellikle son yıllarda gittikçe popülerleúen bir hal almaktadır (Okay ve Okay, 2001: 34).

98�

diyagramları, matrisler) gelmektedir. Katılımcı yoksulluk de÷erlendirmelerinde

kullanılan dört niteliksel araútırma metodu úunlardır (Ecevit, 2009):104

1) Derinlemesine mülakat: Açık uçlu sorulardan oluúan bir görüúme formu kullanılarak

veya bu form olmaksızın, görüúmenin ana konuları hatırda tutularak yapılan

yapılandırılmamıú mülakat.

2) Odak grup çalıúması: 6-12 kiúi ile yapılan ve bir konuda çok sayıda kiúinin ne

düúündü÷ünü ortaya çıkaran toplu mülakat.

3) Katılımcı gözlem: De÷erlendirilecek toplulukta uzun süreli kalmayı ve yaúamayı

gerektirir. øki üç hafta olabilece÷i gibi aylarca da sürebilir. Toplulu÷un temsilcileri

ile derinlemesine mülakatları içerir. Aynı zamanda topluluktaki ekonomik, sosyal ve

siyasi faktörleri de derinlemesine takdim eder.

4) Kurumsal de÷erlendirme: Toplulukta kilit kurumları yöneten kiúilerle ve yerel

hükümet, sivil toplum kuruluúları, sendika temsilcileriyle görüúmeler yapılır. Bu

çalıúmanın amacı, toplulukta kalkınma odaklı çalıúmalar yapılırken bu kurumların

hangisinin ne kadar destek verece÷ini ya da verip vermeyece÷ini de÷erlendirmektir.

ùu sorulara cevap bulmak, yoksullukla mücadelede sürdürülebilirli÷i olan

siyasalar geliútirebilmek için önemlidir (Kabeer, 2003: 100-103):

x Yoksullar yaúamlarında ne tür maddi, sosyal ve kültürel engellerle karúılaúıyorlar?

x Yaúamlarında ne türden de÷iúiklikler, yoksulluklarını azaltma konusunda etkili

olabilir?

x Kendilerinin yoksulluktan nasıl kurtulaca÷ını düúünüyorlar?

x Kadınlar ve erkekler yoksulluktan neden farklı etkileniyor?

Katılımcı araútırma, yoksulları dinlemek için ve de÷iúik gruplardan insanların

(kadınlar ve erkekler; topraksız emekçiler; küçük toprak sahipleri; dini, etnik ve ırk

temelli azınlık grupları) kendi yoksulluklarını nasıl de÷erlendirdiklerini, hangi

yaúama stratejileri kullandıklarını, hangi grupların, hükümetlerin uyguladı÷ı hangi

������������������������������������������������������������104 http://kendineaitbiroda.wordpress.com/2009/04/13/toplumsal-cinsiyetle-yoksulluk-iliskisi-nasil-kurulabilir-bu-iliski-nasil-calisilabilir-yildiz-ecevit.

99�

yoksullu÷u giderme stratejilerini tercih ettiklerini ve hangilerini desteklemeye hazır

olduklarını anlamak için tasarımlanır (Kabeer, 2003: 101).

Katılımcılık temelli yoksulluk araútırmalarının niceliksel teknikler kullanılarak

yapılan araútırmalardan farkını bir örnekle açıklayabiliriz. Gine’de hane içi

yoksullu÷u araútırmak için tüketime ve gelire a÷ırlık veren ve bunları niceliksel

olarak ölçen bir yaklaúım kullanıldı÷ında, kadınların erkeklerle aynı düzeyde yoksul

oldukları sonucuna varılmıú ve kadın reisli hanelerin de, erkek reisli haneler kadar

yoksul oldu÷u ama daha yoksul olmadı÷ı sonucu elde edilmiútir. Katılımcı Yoksulluk

De÷erlendirilmesi yapıldı÷ında ise kadınların en korunmasız kiúiler ve ‘yoksulların

yoksulu’ grup oldu÷u bulunmuútur (Ça÷atay, 1998: 10). Kabeer’in çalıúmalarında

belirtti÷i üzere Katılımcı Yoksulluk De÷erlendirmelerinin yoksullu÷un toplumsal

cinsiyet boyutunu kavramada potansiyeli olmasına ra÷men kendi içinde birtakım

yetersizlikler barındırmaktadır (Kabeer, 2003: 101-102) :

x Bu metod da sorulan sorular, aydınlatılmaya çalıúılan konular, ortaya

çıkarılan meseleler ve elde edilen bilgiler neyin geçerli kabul edilip

edilmedi÷ine ba÷lıdır. Örne÷in, Batı Bengal’da yapılan analizde, yoksulların

tecrübe etti÷i úiddet olayları hiçbir úekilde toplumsal cinsiyet ba÷lamından

incelenmemiútir. ùiddet burada basit bir úekilde yoksullu÷un bir sonucu

olarak gösterilmiútir.

x ‘Yoksul insanların bakıú açılarından dolayı’ analiz, bulgularına toplumsal

cinsiyet sorunlarını eklemeyi ihmal edebilmektedir. Buna örnek olarak kadın

sünnetini gösterebiliriz. Gambia’da yapılan analizde, kadın sünneti

‘toplumsal olarak do÷ru kabul edildi÷i için’ hiçbir úekilde analizlerde yerini

almamıútır.

x Analizi yapan kiúilerin önyargıları ve bakıú açıları da analizin sonuçlarını

etkileyebilmektedir. Dünya Bankasında görevli bir kiúinin yapaca÷ı analiz,

Dünya Bankasının hedef ve amaçlarını temel alan bir sonuç çıkartacaktır ve

toplumsal cinsiyete duyarsız kalabilmektedir.

100�

3.3.7. Sosyal Dıúlanma Yaklaúımı

Sosyal Dıúlanma105

yoksulluk meselesinde son yıllarda üzerinde çok

durulmaya baúlanan bir kavram haline gelmiútir. Sosyal içerme ve dıúlanma

kavramları Adam Smith’in Milletlerin Zenginli÷i (Wealth of Nations) isimli eserinde

kullanılan yoksulluk kavramının merkezinde yer almaktadır. Sosyal dıúlanma

kavramı 200 yıl önce Adam Smith tarafından ifade edilmekle birlikte, yoksulluk ve

yoksunluk kavramı içerisinde 1970’lerden itibaren yer almaya baúlamıútır (Coúkun

ve Tireli, 2008: 41).

Sosyal dıúlanma kavramının do÷uúu 1960’lı yıllarda Fransa’da

gerçekleúmiútir. Bu dönemde sosyal aktörler yoksullardan ideolojik ve üstü kapalı

olarak dıúlanmıú olarak söz ediyorlardı (Sapancalı, 2005: 13). Sosyal dıúlanma

teriminin 1980’den itibaren Avrupa Sosyal Planlamasında etkin olmaya baúladı÷ı

görülmektedir. “Yoksullardan kasıt; yaúadıkları ülkenin asgari kabul edilebilir yaúam

biçiminin dıúında tutulacak kadar kısıtlı kaynaklara (maddi, kültürel ve sosyal) sahip

olan kiúiler, aileler ve insan gruplarıdır” (Avrupa Komisyonu, 1999: 54). Bu

yaklaúımın altında yatan fikir úu úekilde ifade edilebilir: yoksulluk ve mahrumiyet en

iyi biçimde toplum tarafından geniú çapta veya geleneksel olarak kabul edilen yaúam

standartlarının tadını çıkarmak ve aktivitelere katılmak için gereken kaynakların

eksikli÷i olarak ifade edilmektedir. Sosyal dıúlanma, birey ve grupları topluma tam

katılmadan dıúlayan yapılar ve süreçleri kapsamaktadır. De Haan’a göre uygulamada

bir çok politika yapıcı ve sosyal bilimci dıúlanmayı iúgücü piyasasından dıúlanma ve

ciddi yoksulluk úeklinde tanımlamakta, azınlıkta kalan bir grupta dıúlanmayı temel

sosyal hakları yerine getirememe olarak tanımlamaktadır (De Haan, 1998).

Toplumsal Dıúlanma106 kavramı gündeme geldi÷inde, bu kavram bir anlamda

refah devleti uygulamalarının artık eskisi kadar baúarılı olamadı÷ını ifade ediyordu ������������������������������������������������������������105 Social Exclusion. Çalıúmalarda Toplumsal Dıúlanma ve Sosyal Dıúlanma olarak kullanılmaktadır. Ancak bu tez çalıúmasında Sosyal Dıúlanma kavramı kullanılacaktır.

106Ayúe Bu÷ra çalıúmalarında Sosyal Dıúlanma terimi yerine Toplumsal Dıúlanma’yı kullanmaktadır.

101�

(Bu÷ra, 2010: 20). Bunun nedeni küreselleúmenin de etkisiyle oluúan dönüúümlerden

dolayı ekonomik büyüme ile istihdam arasındaki iliúkinin kopması ve alacakları

ücretle ekonomik bakımdan kendi ayakları üzerinde durabilecek, giderek toplumla

bütünleúebilecek imkanlara sahip olmayan ve bu nitelikleri açısından da süreklilik

kazanan bir toplumsal katmanın ortaya çıkmasıydı. Ekonomik dıúlanma, devamlı

iúsizlik hali, özellikle de bu insanların göçmen, farklı etnik kökenleri oldukları

durumlarda, siyasi dıúlanma ile pekiúmektedir (2008, 21). Kapitalizm öncesi

dönemde alt sınıflar için ‘dıúlanma’ gibi bir durum söz konusu de÷ildi, çünkü onlar

olmadan sistem iúleyemezdi. Kapitalist süreçle birlikte bu sınıfların iúlevleri giderek

daralmakta ve varlıkları gereksizleúmekteydi. Günümüzde yoksulların kendilerini bir

hiç olarak tanımlamalarının ve toplumdan dıúlanmıú hissetmelerinin gerisinde bu

duygu yatmaktadır (Laçiner, 2007: 319).

Yoksulluk ve dıúlanma eú anlamlı gibi görünse de, sosyal dıúlanmanın

yoksullu÷u da kapsayan daha geniú bir kavram oldu÷u söylenebilir. Çünkü dıúlanmıú

kiúiler her zaman yoksul kiúiler de÷ildirler, bazı kiúiler (kadınlar, çocuklar,

göçmenler, azınlıklar) yoksul olmamakla birlikte toplumdan dıúlanmıú

olabilmektedirler. Yoksulluk sınırının çok altında bulunan, rahat sayılabilecek bir

yaúam süren, iúgücü piyasasına katılabilen insanlar olabilece÷i gibi, bu sınırın çok

üstünde olup da sa÷lık, e÷itim, demokrasi gibi geleneksel tüketim harcaması dıúında

kalan kriterlere göre, çok daha yoksun sayılabilecek insanlara rastlanabilmektedir.

Sosyal dıúlanma konusu, yoksulluktan daha geniú bir çerçeve çizmekte, kiúiyi gelir

ve kaynak yetersizli÷ine sürüklemenin yanı sıra, toplumsal iliúkilerden de

koparmakta ve sosyal katılımın da÷ılımını dengesizleútirmektedir. Görüldü÷ü gibi,

yoksulluk da her zaman sosyal dıúlanmaya neden olmamaktadır. Yeni geliúen ve

varlı÷ı büyük ölçüde küresel iliúkilere ba÷lı yeni zengin kesimin küresel tüketim

kültürünü beslemesi, kendini tehdit altında hissetmesi ve kent yoksullarına karúı

dıúlayıcı bir tavır içine girmesi, sürecin önemli bir aya÷ını oluúturmaktadır. Sosyal

dıúlanmayı karakterize eden nokta, sürecin dinamik olması, karakterize eden ifade ise

yapabilirlik yoksunlu÷udur. Sosyal dıúlanma ekonomik, mekânsal ve kurumsal

dıúlanma biçimleriyle karúımıza çıkmaktadır (Sarı, 2010). Sosyal dıúlanma ve

102�

yoksullu÷un aynı úeyi ifade etti÷ini öne süren Atkinson’a göre ise, sosyal dıúlanma

sadece kavramsal bir vurgu de÷iúikli÷inden ibarettir (Atkinson, 1998).

Abrahamson’a gore ise yoksullukla sosyal dıúlanma arasındaki esas fark, farklı

zamanlarda ortaya çıkmalarından kaynaklanmaktadır. Yoksulluk sanayileúme ile

ilgili klasik bir olgu olup, iúçi sınıfının zenginler yani burjuvazi tarafından

sömürülmesi nedeniyle zenginlik kavramının tam tersini ifade etmektedir. Sosyal

dıúlanma ise post modern bir olgu olup bütünleúmenin karúıtıdır. Post endüstriyel

dönemde orta tabakadan kopan ve sayıca az olan kesimi ifade etmektedir

(Abrahamson, 2005: 15, 16).

Sosyal Dıúlanma teorisi ile ilgili en göze çarpan iddialardan biri sosyal

dıúlanmanın öncelikli olarak iliúkisel meselelerle ilgili oldu÷u yolundadır (Room,

1995, 1999). Sosyal dıúlanma kavramı olması için, bir bireyin veya grubun dıúlandı÷ı

toplumun bir alt bölümü veya daha geniú bir toplulukla iliúki içinde olması

gerekmektedir. Sen, bu konuya farklı bir bakıú açısı getirmiútir, ona göre sosyal

dıúlanmanın de÷eri onun yenili÷inde veya geniú kapsamlılı÷ında de÷il, “yeterlilik

mahrumiyetinde iliúkisel özelliklerin rolünü ve böylelikle yoksulluk deneyimini

aydınlatmasındadır” (Sen, 1999: 6). Walker’a göre sosyal dıúlanma ile yoksulluk

arasındaki önemli bir fark, sosyal dıúlanmanın belli bir sürede yaúanan ve geçici olan

yoksulluk olgusunun tersine, sürekli ve sistematik çok boyutlu bir yoksunluk süreci

olmasıdır (Walker, 1997). Birçok akademisyen, sosyal dıúlanma kavramının bireysel

ve toplumsal kaynaklar ile politik ve sosyal katılımı da kapsayan çok boyutlu

dinamik bir süreç olması nedeniyle yoksulluktan üstün oldu÷unu savunmaktadırlar

(Silver ve Miller, 2006).

Sosyal dıúlanmanın cinsiyetlere ayrılmıú bir analizi bu tür gerilimlerin aile ve

emek pazarına iliúkin kadın ve erke÷in kendi pozisyonlarını yansıtarak nasıl

etkiledi÷ine ıúık tutmaktadır. Örne÷in yalnız bir annenin bakım sorumlulukları, onun

anında emek pazarından dıúlanmasının ve yerel sosyal a÷lara entegre olamamasının

kayna÷ını oluúturabilmektedir (Lister, 2004: 91). Kadınların eme÷i sosyal dıúlanma

teorisi çerçevesinde göz ardı edilmektedir. Kadınların, karúılı÷ında bedel ödenmeyen

103�

üretim çalıúmaları ve gönüllü aktivitelerinin etkin biçimde de÷eri düúürülmüú ve

ötekileútirilmiútir. Sosyal dıúlanma çerçevesi, kadınların çalıúma koúullarını ve hangi

úartlarda çalıútıklarını dikkate almamaktadır (Levitas, 1999).

Heidi Wedel bir araútırmasında kadınları kamusal yaúamdan dıúlayan sosyo-

kültürel etkenleri ve sahaları úöyle sıralamaktadır; e÷itim hayatı, iú bulma imkânı,

özgüven eksikli÷i, toplumsal baskı ve denetim. Cinsiyete dayalı ayrımcılık kısıtı

altında yaúam mücadelesini sürdüren yoksul kadınlar, karúı cinse oranla kent

yaúamına katılmada, yaúadı÷ı kenti tanımada, sosyo-kültürel aktivitelere katılmada

pek çok eúitsizlikle karúı karúıyadır. Kadınların yaúadı÷ı bu kısıtların yanında,

yaúanılan sosyal dıúlanma olgusu da, onu yaúayanların temel yaúam haklarını elinden

alan veya kısıtlayan bir olgudur. Yapılan saha çalıúmalarından çıkarılan sonuçlara

göre, kadınlar ve kızları fark ettikleri ve ifade ettikleri ya da farkında bile olmadıkları

dıúlanma biçimleri yaúamaktadır (Akt. Sarı, 2010). Bu dıúlanmıúlıklar onları insanca

yaúayabilme, e÷itim hakkından diledi÷ince faydalanabilme, sosyal güvenceye sahip

olabilme gibi en temel yaúam haklarından mahrum bırakmaktadır.

Sosyal dıúlanma ve yoksulluk ba÷lamında kadınlar arasında yapılan çeúitli

araútırmalar ıúı÷ında, üzerine e÷ilinilmesi gereken di÷er bir önemli nokta genç kızlar

veya ikinci kuúak göçmen kadınlardır. Bu kuúak köyde do÷up büyümüú ve sonradan

çeúitli nedenlerle kente göç etmiú anne-babaya sahiptir ve kendisi úehirde do÷muútur.

ùehirli kimli÷i kazanmaya baúlamıú ancak bir kimlik krizi içerisindedir. Tahire

Erman'ın Ankara'da bir gecekondu mahallesi olan Çukurca'da yaptı÷ı etnografik

araútırmadan elde etti÷i bazı bulgulara göre ikinci kuúak kadınlar, kentin olumlu

etkisini anneleri kadar açık bir úekilde hissetmemektedirler. økinci kuúak genç

kadınlar, úehirliler gibi yaúamak istediklerinde, elveriúsiz ekonomik úartlar yanında,

ailelerinin baskısıyla da karúılaúmaktadırlar. Kimisi ise kendilerine kentte farklı,

anlamlı bir yaúantı ümidi veren ortamı, grupları, söylemleri aramaktadır.107

������������������������������������������������������������107 http://v3.arkitera.com/news.php?action=displayNewsItem&ID=51785.

104�

De÷erlendirme:

Kadınların iúgücüne katılma oranlarının düúük olması, erkeklere oranla düúük

ücretli iúlerde çalıúmaları, iúgücü piyasasında ayrımcılıkla kalmaları gibi unsurlar,

yoksulluk oranının yüksek oldu÷u reisleri kadın olan hanehalklarının sayısındaki

önemli artıúla birleúerek yoksullu÷un kadınlaúma e÷ilimini artırmaktadır.

Yoksullu÷u, sosyal temellerine dayanarak açıklayan her teorinin, sosyal hayatın her

alanında etkili olan toplumsal cinsiyet kategorisini de göz önünde bulundurması

gerekmektedir. Kadınların güçlenmesi ve toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i, kendi

baúlarına önemli konular oldukları kadar, yoksulluk ile iliúkileri içinde de önemli

konulardır. Toplumsal cinsiyet eúitsizlikleri ile yoksulluk iliúkisini gözden

kaçırmamak gerekmektedir. E÷itim, sa÷lık ve beslenme, iúgücü piyasasına katılım ve

benzeri alanlardaki toplumsal cinsiyet eúitsizlikleri, genel yoksulluk düzeyini

artırmaktadır. Bu nedenle, toplumsal cinsiyet eúitsizliklerini gidermek yoksullu÷u

azaltıcı bir rol oynayacaktır. Analiz toplumsal cinsiyet perspektifini gerektirmektedir.

Bu perspektif, kadın ve erkeklerin kaynaklara eriúimindeki farklılıkları ortaya

çıkarırken, toplumsal cinsiyet iliúkilerinin ne kadar önemli oldu÷unu vurgular ve

kadın yoksullu÷unun nasıl yeniden üretildi÷ini anlamamızı sa÷lar (Ecevit, 2007).

Toplumsal cinsiyet analizi108, geleneksel olarak bu analizin yapıldı÷ı sa÷lık ve

e÷itim gibi sektörlerle sınırlı kalmamalıdır. Toplumsal cinsiyet iliúkilerinin ve

özellikle toplumsal cinsiyet eúitsizliklerinin temelinde yatan güç iliúkilerinin dikkate

alınması önemlidir. Hemen her alanda, yapısal toplumsal cinsiyet eúitsizliklerine ve

stratejik gereksinimlere odaklanmadan, sadece kadınların yaúamlarını kolaylaútırıcı,

gereksinimlerine cevap arayan ve kısa vadeli sorunlarını çözmeye yönelik bir

yaklaúımdan kaçınılmalıdır (Kabeer, 2003: 103). Kadınlara yaklaúırken onları sadece

������������������������������������������������������������108 Ecevit’e göre, toplumsal cinsiyet analizi; erkek ve kadınların kaynaklara ne kadar sahip oldu÷unu ve kontrol edebildi÷ini dikkate alır; cinsiyetçi iú bölümünü ve yarattı÷ı sonuçları de÷erlendirmeye katar. Kadınların ve erkeklerin gereksinimlerinin farklılı÷ına ve kalkınmanın kadınlar ve erkekler üzerinde yarattı÷ı farklı etkilere önem verir. Sınıf, ırk, etnisiti ve di÷er faktörlerin toplumsal cinsiyet faktörü ile nasıl iliúkiye girdi÷ini ve ayrımcılık içeren sonuçlar ortaya çıkardı÷ını dikkate alır (Ecevit, 2007).

105�

pasif bir hedef kitle olarak görme e÷iliminden vazgeçilmelidir. Benimsenecek

yaklaúım haklar temelinde ve güçlendirici bir yaklaúım olmalıdır.

ønsani geliúim sürecindeki toplumsal cinsiyet eúitsizliklerini göstermede çok

faydalı olan TCGE ve TCGÖ ‘leri aynı zamanda kadınların ve erkeklerin

seçimlerinde ve elde ettikleri fırsatlardaki eúitsizlikleri de göstermesi açısından çok

yaygın olarak kullanılan ve literatüre çok katkısı bulunan ölçümlerdir. Bu ölçümler

özellikle politik ve ekonomik alanlarda kadınların yaúadıkları cinsiyet ayrımcılı÷ını

yansıtmaktadırlar.

Kadınların evrensel olarak erkeklerden daha fazla yoksullu÷u yaúadı÷ı

bilinmesine ra÷men UNDP henüz cinsiyetler bazında bir insani yoksulluk endeksi

geliútirmemiútir (toplumsal cinsiyet yoksulluk endeksi-gendered human poverty

index). TCGE ve TCGÖ’leri insani geliúim endeksinin tamamlayıcıları olarak

oluúturulmuú ölçümlerdir.

En ideal olanı øYE’ni temel alarak geliútirilecek olan toplumsal cinsiyet

perspektifinden bir insani yoksulluk endeksi oluúturulmasıdır. ùu anki haliyle øYE’ni

cinsiyet bazında ayrıútırmak mümkün de÷ildir. Ayrıca kadın yoksullu÷unu pekiútiren

fakat insani yoksulluk endeksi ölçümlerine dahil edilmeyen bir çok faktör

bulunmaktadır: evlilik kanunlarında kadınlar aleyhine olan hükümler, kadınların

finansal piyasaya ulaúmadaki eksikli÷i, eviçi úiddet, kadın sünneti bunlardan

bazılarıdır. Evrensel olarak øYE’nin yoksullu÷a sebep olan faktörleri açı÷a

çıkardı÷ına dair üstünde varılmıú bir fikir birli÷i de bulunmamaktadır.

Toplumsal cinsiyet bazında insani yoksulluk ölçümünün bugüne kadar

oluúturulamamıú olmasının bir takım teknik sebepleri bulunmaktadır. ønsani

yoksulluk endeksini oluúturan (geliúmekte olan ülkeler için) 40 yaúına gelmeden

ölme riski olan kadınların oranı ve okumayazma bilmiyen kadınların oranı cinsiyet

bazında ayrıútırma yapmada kolay ulaúılabilecek datalardır. Fakat, kadınların ve

erkeklerin sa÷lık kanallarına ve temiz suya ulaúımını pratik olarak veya kuramsal

olarak hesaplayabilmek o kadar kolay de÷ildir (Durbin, 1999: 105-106). Dolayısıyla,

yapılan literatür taramalarından varılan sonuca göre insani yoksulluk endeksine bire

106�

bir karúılık gelen bir cinsiyet bazında insani yoksulluk endeksi oluúturmak henüz

mümkün olmamaktadır.

107�

4. BÖLÜM

YOKSULLUöUN KADINLAùMASI

4.1. YOKSULLUöUN KADINLAùMASI109

Yoksulluk tüm insanlık için temel bir sorun olmakla birlikte, yaúamda

a÷ırlıklı olarak kadınlar tarafından yaúanan bir olgudur. Kadınların hayat

standartlarında ortaya çıkan dengesiz geliúmeler, gelir da÷ılımı bozuklukları ve bir

çok dıúsal faktör yoksullu÷u arttırıcı etkiye sahiptir. Kadın yoksullu÷u do÷al olarak

çok boyutlu bir sorundur. Kadınlar yoksullu÷u farklı biçimlerde, farklı zamanlarda

ve farklı mekânlarda yaúarlar. Genel olarak bir toplumda var olan kadın ile erkek ve

kadınlar arasındaki yapısal eúitsizlikler ve farklılıklar kadının yoksullu÷u yaúama

biçimini farklılaútırmaktadır.

Yoksullu÷u yaúayanlar sadece kadınlardan ibaret de÷ildir. Yoksullu÷u

göçmenler, farklı etnik gruplara sahip olanlar, farklı sosyal gruplar içinde bulunanlar

ve azınlıklar da yaúamaktadır. Ancak tüm bu gruplar içinde yoksullu÷u en fazla ve en

a÷ır úekilde yaúayanlar kadınlar ve bu yoksullu÷u hem birlikte yaúadıkları hem de

devrettikleri çocuklarıdır. Bu durum 1995’te Dördüncü Dünya Kadın Konferansı

Eylem Planında yoksullu÷un kadınlaúması olarak ifade edilmiútir. Yoksulluk

yaklaúık son 25 yıldır izlenmekte olan yeni liberal ekonomik politikalarla sürekli bir

hal alıp, yoksullu÷un yapısal niteli÷i küreselleúirken, aynı zamanda yoksulluk

kadınlaúmakta ve/veya kadınların sayısı yoksulların içinde her geçen gün daha da

artmaktadır (Sallan Gül, 2005: 25).

Yoksullu÷un kadınlaúması terimi 1970’li yıllarda ilk olarak Diane Pearce adlı

bir akademisyen tarafından kullanılmıútır. Pearce yayınladı÷ı bir makalesinde,

Amerika Birleúik Devletleri’nde 16 yaú üstü yoksulların üçte ikisinin kadın oldu÷unu

belirterek Amerika’da yoksullu÷un kadınlaútı÷ını ifade etmiútir (Pearce, 1978: 28-������������������������������������������������������������109 Literatürde yoksullu÷un kadınlaúması ve yoksullu÷un feminizasyonu terimlerinin her ikiside kullanılmaktadır. Ancak bu tez çalıúmasında yoksullu÷un kadınlaúması terimi kullanılacaktır. Ayrıca yoksullu÷un kadınlaúması terimi, hem niceliksel hem de niteliksel anlamda kullanılmaktadır.

108�

36). Pearce’ın yoksullu÷un kadınlaúması kavramını temellendiren tarihsel geliúme ise

geliúmiú� kapitalist toplumlarda, özellikle Amerika’da 1970’lerden sonra klasik

çekirdek aile anlayıúının büyük de÷iúimlere u÷ramasıdır. Yoksullu÷un bir kadın

meselesi haline gelmesi ile demografik de÷iúimler arasında; di÷er bir deyiúle aile

reisi kadın olan, çocuklarıyla beraber yalnız yaúayan ve geçimini kadınların

üstlendi÷i aile sayısının artıúı arasında da bir iliúki kurulmaktadır. Yoksullu÷un

kadınlaúmasına etki eden cinsiyete dayalı iú bölümü, özel ve kamusal alan ayırımı,

ücretsiz ev ve bakım eme÷i, ücret farklılı÷ı ve küreselleúmenin kadın eme÷ine etkisi

1970’lerden itibaren feminist teorisyenlerin araútırma konuları arasında yer

almaktadır.

Yoksullu÷un kadınlaúması teriminin uluslararası alanda ortaya çıkıúı ise ilk

kez 1990’da yayımlanan ønsani Geliúim Raporu ile gerçekleúmiútir. Rapor toplumsal

cinsiyet konularına çok fazla de÷inmemiútir. Bu eksikli÷ine ra÷men, Raporda

kadınların tek baúlarına yönetti÷i hane sayısındaki artıúın yoksullu÷un

kadınlaúmasına yol açtı÷ına dikkat çekilmiútir. 1995’te hazırlanan Dördüncü Dünya

Kadın Konferansı Eylem Planı’nda da Yoksullu÷un Kadınlaúması ifadesi yer almıútır

(Kabeer, 2003: 15).

Yoksullu÷un kadınlaúması kavramını Schaffner Goldberg úu úekilde

tanımlamaktadır: “Kendilerinin veya ailelerinin geçiminden sorumlu olan yalnız

yaúayan kadınların dünyadaki yoksulların içinde en büyük orana sahip olması”

(1990: 2). Dünyanın en zengin on ülkesindeki yalnız yaúayan annelerin sayısındaki

averaj artıú son 15-20 yıl içinde %60 olmuútur. Bu de÷iúiklikler yoksullu÷un

kadınlaúmasının, yalnız annelerin ço÷unlukta oldu÷u ülkelerde daha kuvvetli

yaúanmasına sebebiyet vermektedir (Schaffner-Goldberg, 2010: 12). Yapılan

araútırmalar yoksullu÷un kadınlaúmasının ilk olarak Amerika Birleúik Devletleri’nde

ortaya çıktı÷ını gözler önüne sermektedir. Bütün yoksul aileler içindeki bekar

annelerin110 oranı Birleúik Devletler’de 1960 yılında %28 iken, bu oran 1987 yılında

������������������������������������������������������������110 Single-mother families.

109�

%60’a yükselmiútir. Bu çok belirgin ve yüksek bir oran artıúıdır (Schaffner-

Goldberg, 2010: 3).

Bekar ve yalnız yaúayan annelerdeki yoksulluk oranının bu kadar sert bir

úekilde artmasının en büyük sebeplerinden biri olan iúsizlik, yalnız yaúayan ve bekar

anneler için evli olan kadınlar ve annelerden daha büyük bir risk teúkil etmektedir.

Örne÷in, 2004 yılında Amerika Birleúik Devletleri’nde bekar annelerin iúsizlik oranı

evli olanlara oranla %6 daha fazlaydı (U.S. Bureau of Labor Statistics, 2005). Fakat

bu yüzdeler evli kadınların yaúadı÷ı yoksullu÷u maskeleyebilmektedir; çünkü bu

oranlar bize gelirin aile içinde nasıl da÷ıtıldı÷ı hakkında bir fikir vermemektedir

(Glendinning ve Miller, 1987).

2008 yılı itibari ile dünyadaki kadınların iúsizlik seyrine göz attı÷ımız zaman

ise Fransa, Almanya ve øtalya’da bu oranın yükseldi÷ini; øsveç ve Japonya’da artma

e÷ilimi gösterdi÷ini , ancak Japonya ve øsveç’teki kadınların iúsizlik oranının di÷er

ülkelere göre yine de düúük bir seyir izledi÷ine tanık olmaktayız (U.S. Bureau of

Labor Statistics, 2008).

Dünyanın genelindeki artan kadın yoksullu÷u trendi bu yüzdelere benzerlikler

göstermektedir. 2000’li yıllarda øtalya’da yaúayan kadınların neredeyse yarıya yakını

kiúisel bir gelire sahip de÷illerdi. Fransa, Almanya ve øngiltere’de de durum farklılık

göstermemektedir; kadınların yaklaúık %40’ı devlet yardımları da dahil olmak üzere

bireysel bir gelire sahip de÷illerdi (Daly & Rake, 2003: 122-123). Brush yoksullu÷un

kadınlar üstündeki etkisini úu úekilde ifade etmektedir: “Yalnız anneler cinsel

ayrımcılı÷ın ekonomik, sosyal ve psikolojik ayrımcılı÷ına katlanmak zorunda

kalmaktadırlar” (Brush, 2002: 171). Birçok araútırmanın gösterdi÷i gibi geliúmiú

ülkelerdeki kadınların yoksullaúmalarının baúlıca nedeni, piyasaya kalifiye olmayan

iúgücü olarak girmeleri, düúük ücretle çalıútırılmaları ve cinsiyete dayalı

ayrımcılıklara u÷ramalarıdır. AGÜ’de ise durum daha yapısalcı bir özellik

taúımaktadır. Bu ülkelerde çocuklu, boúanmıú ya da dul olmaları ve düúük gelirli

ailelerden gelmeleri sebebiyle, yoksul kadınlar ev ve bakım sorumlulukları ve

110�

geleneksel roller nedeniyle çalıúma yaúamına girememektedirler (Sallan Gül, 2005:

27).

Yoksullu÷un kadınlaúması fenomeninden bahsederken unutulmaması gereken

bir konu da yaúlı kadınların111 yoksullu÷udur. Son dönemlerde yapılan araútırmalar

yalnız yaúayan yaúlı kadınların, grup halinde yaúayanlara veya evli olanlara oranla

daha yüksek yoksulluk riski taúıdıklarını göstermektedir. Dünyanın her yerinde,

kentlerde kadınlar enformel sektörde çok düúük ücretlerle iú� yapmak zorunda

kalmaktadırlar. Sosyal güvence olmadan, çok düúük ücretlerle ve kötü koúullarda

çalıúmak zorunda kalmaları bu kadınların yaúlandıklarında daha da

yoksullaúmalarına neden olmaktadır (Schaffner Goldberg ve Kremen, 1990: 6).

Diane Pearce’dan sonra yapılan birçok çalıúma yoksul kadınların sayısının

yoksul erkeklerin sayısının son derece üzerinde olmasının yanı sıra, yoksullu÷un

kadınlar ve erkekler tarafından farklı biçimlerde yaúandı÷ını da ortaya

koymaktadır.112

Bu durum, yoksulluk ve sosyal kalkınma konularındaki ulusal ve de uluslar

arası söylemlerde kadın, (toplumsal cinsiyet olmasa bile) sorunlarının rolünü ve

önemini arttırmaktadır (Chant, 2008: 171). Feminist ekonomist Nancy Folbre’da

yoksul olma halindeki en büyük riskin kadın olmak ve çocuk sahibi olmaktan

kaynaklandı÷ını belirterek bu durumu ‘anneli÷in fakirleútirilmesi’ (pauperization of

motherhood) úeklinde tanımlayarak, feminist literatüre yeni bir kavram sokmuútur

(Albelda ve Tilly, 1997: 23-24). Catherine Kingfisher’in “Yoksullu÷un

Kadınlaúması” (The Feminization of Poverty) adlı makalesinde belirtti÷i gibi,

cinsiyete dayalı iúbölümü ve ücretsiz ev eme÷i ve çocuk bakımı bu fenomenin

arkasında yatan en büyük iki sebebi oluúturmaktadır. Kingfisher’a göre batılı refah

devletleri bu olguyu besleyen bir sisteme ve tamamıyle cinsiyetçi bir yapıya

������������������������������������������������������������111�Elderly�women.�

112 “Yoksullu÷un kadınlaúması yetersiz ifade edilmiú olabilir ama yine de özlü ve vurucu bir slogan” – Molyneux’nun (2006) tarif etti÷i üzere “o ‘tesirli ve çok de÷erli bir ifadedir’ ve yoksullu÷un ‘cinsiyete dayalı bir deneyim’ oldu÷u noktasının altını çizmenin etkili bir yoludur”.

111�

sahiptirler. (Kingfisher, 2002: 8-9).113

Ruth Smith de tartıúmasında neoliberal burjuva toplumlarında yoksul

olmayanları (erkek) ve yoksul olanları (kadın) úu úekilde ayırmaktadır (Smith, 1990:

209-229) :

Yoksul olmayan Yoksul olan

(erkek) (kadın)

toplum do÷a

kontrol eden kontrol edemeyen

düzen düzensizlik

ilgiler ihtiyaçlar

evrensel spesifik

ba÷ımsızlık ba÷ımlılık

rasyonal irrasyonal

Nancy Fraser’ın (1994) da ekledi÷i üzere, ba÷ımsızlık eve ekmek getiren özgür

anglo erke÷ini temsil ederken, ba÷ımlılık özel alana hapsedilmiú kadını iúaret

etmektedir. Wennerhorm’a göre (2002: 10), yoksullu÷un kadınlaúması tezi sadece

“fakirlik içinde yaúayan çok sayıdaki kadına” dikkatleri çekmekle kalmadı; aynı

zamanda “makro ekonomik alanda kadın politikalarının etkilerini arttırdı, geliúim

sürecinde kadınların tanınmasını talep etti ve kadının reislik etti÷i hanelerin varlı÷ı

ve savunmasızlı÷ı bilincini teúvik etti” (Akt. Chant, 2008: 166). Yoksullu÷un

kadınlaúması alanında çalıúmaların hızlanmasına yol açan en önemli etkenlerden biri

1995 yılında gerçekleútirilen Dördüncü Birleúmiú Milletler Kadın Konferansıdır.

“Kalıcı ve sürekli artan kadın fakirli÷inin” ortadan kaldırılması Pekin Eylem

Platformunun (BPFA) 12 kritik alanından biri olarak kabul edilmiútir (UNDP HDR,

������������������������������������������������������������113 Kingfisher’in bu makalesi ve neoliberalizm-küreselleúme tartıúmaları için bknz: The Global

Feminization of Poverty, Western Welfare in Decline, 2002: 3-49.

112�

1999). 114

Yoksullu÷un kadınlaúmasının temel unsurları úu úekilde özetlenebilir (Kabeer,

2003: 15-20):

x Yoksullu÷un kadınlar üstündeki yansıması erkeklere göre daha fazladır.

x Kadınlar yoksullu÷u erkeklerden daha yo÷un/a÷ır deneyimliyor.

x Kadınlar erkeklere göre kalıcı/uzun süreli yoksulluk çekmeye çok daha açık.

x Kadınların orantısız yoksulluk külfeti erkeklerinkine oranla artıyor.

x Kadınlar kendilerini yoksulluktan kurtarırken erkeklere göre daha fazla engelle

karúılaúıyor.

x ‘Yoksullu÷un kadınlaúması’ ‘hane reisli÷inin feminize edilmesi’ ile ba÷lantılı hale

gelmiútir.

x Kadınların reisli÷ini yaptı÷ı evler ‘en fakirin fakiri’konumundadır.

x Kadın hane reisli÷i yoksullu÷u çocuklarına da aktarıyor (dezavantajın nesiller arası

aktarımı)

Tüm toplumlarda kadınların kaynaklara ve gelirlere erkeklerle eúit biçimde

eriúememesi, mülkiyet ve gelirin kontrolünde eúit düzeyde söz sahibi olamaması ve

emeklerinin de÷ersiz kılınması ile yoksullu÷un kadınlaúması arasındaki açık iliúki

yoksullu÷un kadınlaúmasının temel nedenlerinden biridir. Bu ba÷lamda yoksullu÷un

kadınlaúmasına yol açan temel nedenler úöyle sıralanabilir:

x Kapitalist üretim iliúkilerinin geliúmesi ile birlikte özel alan ve kamusal alan

ayrımı derin bir úekilde yaúanmaya baúlanmıútır. Kadın özel alana

hapsedilerek ‘ev kadını’ rolü benimsetilmiútir (Bora, 2008: 60). Kadınların ev

içinde harcadıkları emek onların do÷alarının bir parçası olarak görüldü÷ü için

karúılı÷ında bir ücret ödenmez ve bu emek ‘görünmeyen’ bir emektir. Bütün

dünyada kadınların yaptıkları iúlerin üçte ikisinin, özellikle de çocuk bakımı,

e÷itimi, ev iúleri, bahçelerde ve tarlalarda çalıúma gibi iúlerin tamamı

������������������������������������������������������������114 http://un.org/womenwatch/forums/beijing5/poverty/poverty.htm.

113�

ücretsizdir ve ilgili istatistiklerin dıúında kalmaktadır (Ünlütürk-Ulutaú, 2009:

27).

x Kadınlar iúgücü piyasasına erkeklerle eúit oranda, eúit konumda ve eúit ücretle

eriúememektedirler. øúgücü piyasalarının küreselleúme ile birlikte

esnekleúmesi ve kuralsızlaútırılması, bu eúitsizli÷i daha da

keskinleútirmektedir. Bu durum çalıúan yoksullar içinde yalnız kadınların

oranını önemli düzeyde artırmaktadır (Schaffner-Goldberg, 2010: 7). øúgücü

piyasasındaki toplumsal cinsiyet ayrımcılı÷ı nedeniyle, yüksek kazançlı bazı

iúler kadınlara kapalı tutulurken, kadınların eúit de÷erde iú için eúit ücret

alamamaları, yarı zamanlı, düúük statülü ve enformel iúlerde çalıúmaları ve

sendikalaúma oranlarındaki düúük düzey, iúgücü piyasalarındaki ikincil

konumlarının yansıması olarak karúımıza çıkmaktadır. Ücretliler içinde

kadınların ücretlerinin erkeklerinkine oranı sanayileúmiú ülkelerde %77,

geliúmekte olan ülkelerde ise %73 düzeyindedir (UNIFEM, 2005: 46).

x 1980’lerde tüm dünyada yaúanmaya baúlanan ekonomik krizlerle birlikte pek

çok yerde uygulamaya konan yapısal uyum ve istikrar politikaları ile kamu

harcamalarının kısılması, özelleútirmeler, ticari serbestleúme, uluslararası

rekabet için birim iúgücü maliyetlerinin düúürülmesi ve iúgücü piyasalarının

kuralsızlaútırılması bu yeni dönemin baúlıca özellikleridir. Bu yeni süreç

kadınlar için de pek çok radikal de÷iúikli÷i beraberinde getirmiútir. øhracata

dayalı büyüme, düúük ücretli kadın iúgücü artıúına yol açmıútır. øhracat

bölgelerinde iúçilerin ¾’ünü kadınlar oluúturmaktadır. Bu bölgelerde kadınlar

düúük ücretli, sendikasız iúlerde çalıútırılmaktadırlar (Schaffner-Goldberg &

Kremen, 1990: 7-11; Ünlütürk-Ulutaú, 2009: 26-30).

x Küreselleúme ile birlikte yaúanmaya baúlanan di÷er bir olguda özelleútirmedir.

Özelleútirmelerle birlikte kamuda göreli olarak daha eúit koúullarda istihdam

edilen kadınlar da kuralsız iúgücü piyasalarının sert koúullarıyla yüz yüze

gelmektedirler. øhracata dayalı sanayileúme kapsamında kadınlar yarı

zamanlı, ev eksenli, parça baúı iúlerde, enformel sektörde çalıúan iúçilerin

ço÷unlu÷unu oluúturmaktadırlar veya enformel sektörde eme÷in yeni

güvencesiz biçimlerinin de öncüleri olmaktadırlar (Ecevit, 2009).

114�

x Kadınların enformel istihdamı da, yoksullu÷un kadınlaúmasındaki önemli

nedenlerden birini oluúturmaktadır. Geliúmekte olan ülkelerde kadın

iúgücünün %60’ından fazlası tarım dıúı enformel alanda istihdam

edilmektedir. Sahra-altı Afrika’da kadınların %83’ü, erkeklerin %63’ü, Latin

Amerika’da kadınların %58’i, erkeklerin %48’i (tarım dıúı sektörde) enformel

olarak çalıúmaktadır (UNIFEM, 2005: 39). Dünyada üretim araçlarının,

menkul ve gayrimenkullerin mülkiyetinde cinsiyete dayalı dikkat çekici bir

fark söz konusudur. Toprakların bölüúümü ve mirastan pay alma söz konusu

oldu÷unda, kadınlar hemen her zaman dezavantajlı konumdadırlar. Bu durum

kredi olanaklarına eriúimlerini de engellemektedir. Aynı biçimde, kadınların

pazara eriúim olanakları da zayıftır (Lister, 2004: 63; Ünlütürk-Ulutaú, 2009:

26-30).

x Çocuk ve yaúlı bakım hizmetlerine devlet tarafından kaynak ayrılmaması,

ücretsiz olarak sunulmaması, sa÷lık hizmetlerinin metalaútırılması ve

hastaların hastanelerde kalıú sürelerinin azaltılması, hasta, yaúlı, çocuk

bakımının karúılıksız olarak kadınlar tarafından yerine getirilmesine yol

açmaktadır ve aynı zamanda da kadınların ücretli iúlerde çalıúma olanaklarını

engellemektedir (Schaffner-Goldberg, 2010: 12; Kabeer, 2003: 18).

x Okullaúma oranının düúük olması yoksullaúmayı yükselten önemli faktörlerden

biridir. Yoksul hanelerde kız çocuklarının ortaö÷renime devam oranları

erkeklerinkine oranla çok düúüktür. Tüm dünyada 6–11 yaú arasında, okula

devam etmeyen 15.000.000 çocu÷un 9.000.000’unu kız çocukları�

oluúturmaktadır (WB-WDR, 2003: 11). E÷itime katılımın düúük olması ve

çocuk bakımının toplumsal olarak tamamen kadının rolü olarak

tanımlanması, ileriki yaúlarda kadının iúgücüne katılımlarını engelleyerek

kadınların yoksullaúmasının temel gerekçelerinden birini oluúturmaktadır.

x Kadınların sosyal güvenlik sistemlerinin dıúına itilmeleri, yaúlılık, iúsizlik,

hastalık gibi risklere karúı korumasız kalmalarına yol açarak onları

yoksullu÷a itmektedir. Sosyal güvenlikten yoksunluk, kadın yoksullu÷unun

en açık görünümlerinden biridir.� Engellilik, göçmenlik, yaúlılık gibi

dezavantajlı konumlarda kadın olmak, dezavantajlı konumlarını pekiútiren ve

115�

yoksulluklarını perçinleyen bir etkiye yol açmaktadır (Schaffner-Goldberg,

2010: 7, Daly & Rake, 2003: 126).

x Toplumsal cinsiyet rolleri, yoksullu÷u algılama ve yoksullukla baú etme

stratejilerinde de son derece belirleyicidir. Erkeklere verilen toplumsal rolün

haneyi geçindirmek, kadınlara verilen rolün ise eve giren gelirle aile

üyelerinin yeniden üretimini sa÷lamak olması, yoksulluk deneyimlerinin

cinsiyete göre farklılaúmasının en temel nedenini oluúturmaktadır (Ünlütürk-

Ulutaú, 2009: 35).

1990’lı yıllarda Kadınlara Karúı Her türlü Ayrımcılı÷ın Önlenmesi Sözleúmesi

(CEDAW) ça÷rılarına ve daha önce BPFA’nın cinsel ayrımcı istatistiklerine ra÷men

kadınların gelir yoksullu÷unun etkilerini ve çapını erkeklerinkiyle kıyaslayan

kapsamlı bir analiz sa÷layacak uluslar arası bir veri tabanı bulunmamaktaydı

(UNIFEM, 2002: 60).

Global Employment Trends for Women Brief – 2007115, kadınlı÷ın

yoksullaúması ile ilgili en son istatistikleri göstermektedir. Bu rapora göre istihdam

edilen veya iú arayan kadınların sayısı úu ana kadar ki en yüksek noktasında

bulunmaktadır. ILO’nun 2006 yılı tahminlerine göre dünyada çalıúmakta olan 2.9

milyon kiúinin 1.2 milyonunu kadınlar oluúturmaktadır. Kadınlar tarım ve servis

sektöründe düúük kaliteli iúlerde istihdam edilmektedirler ve erkek meslekdaúlarına

göre düúük ücretlendirilmektedirler (ILO, 2007).

Kadınlar için Global østihdam E÷ilim Raporu raporunda belirtildi÷i gibi erkek-

kadın arasındaki iúgücüne dayalı eúitsizlik oranı önceki yıllara göre azalmasına

ra÷men halen çok yüksek seviyelerde seyretmektedir. 2006 yılı itibari ile tüm

dünyada iúsizlik oranı erkeklerde %6.1 iken, bu oran kadınlarda %6.6’dır. Yapılan

bir çok araútırmanın gösterdi÷i üzere kadınlar erkek meslekdaúlarına oranla %90

veya daha az kazanmaktadırlar (ILO, 2007).

������������������������������������������������������������115

Kadınlar için Global østihdam E÷ilim Raporu.

116�

Kanada’nın istatistiksel verileri yoksullu÷un kadınlaúmasının geliúmiú

ülkelerde bile kuvvetli bir úekilde yaúandı÷ına örnek teúkil etmektedir. 2010 yılı

itibari ile Kanada’da 15 yaú ve üstü kadınlar iúgücü piyasasının %47.3’nü

oluúturmaktadırlar. Yarı-zamanlı iúlerde çalıúanların oranı kadınlarda %27.4 iken bu

oran erkeklerde %12.1’dir. Kazanç durumlarını inceledi÷imiz zaman ise bütün

dünyada oldu÷u gibi kadınların yine erkeklere oranla çok daha az kazandı÷ını

görmekteyiz. Tam-zamanlı iúlerde çalıúan kadınların ortalama yıllık kazancı $44,700

iken, erkeklerde bu miktar $62,600’dır. Bu durumda kadınlar erkeklerin kazandı÷ının

ancak %71,3’nü elde etmektedirler (ILO, 2011).

Yoksullu÷un kadınlaúması ile ilgili bu fenomenin ilk çıktı÷ı yer olan Amerika

Birleúik Devletlerine ait veriler 1995 yılında U.S. Bureau of Census116 tarafından

yapılan bir araútırmaya aittir:

Tablo 14: Yoksullu÷un Kadınlaúması-Amerika Birleúik Devletleri Örne÷i, 1995

YIL %

1960 18 1965 22 1970 29 1975 33 1980 34 1990 37 1995 39

Kaynak: (Albelda ve Tilly, 1997: 6-7).

Tablo 14, 1960-1995 yılları arasında ABD’deki yoksul nüfus içinde yer alan

kadın hane reisli evlerin oranını toplam nüfusa orantılayarak göstermektedir. 1960’lı

yıllardan itibaren Amerika’da evlilik oranları azalmakta, boúanmalar artmakta ve

krizler nedeniyle erkeklerin kazançları büyük oranda düúmektedir. Tablo 14’de

görüldü÷ü gibi 1995 yılı itibari ile, fakir olan her 5 kiúiden 2’si kadın hane reisli

������������������������������������������������������������116

ABD østatistik Bürosu.

117�

evlerde yaúamaktaydı. Bu oran 1960 yılındaki oranın iki katını teúkil etmektedir.

Tablo 15: Yalnız Yaúayan Annelerin Yoksulluk Oranı (%), 2000 ve 10 yıllık süre

Yalnız Yaúayan Anneler, 2000

LIS (a) %40 MDI (b)’dan az %50 MDI'dan az %60 MDI'dan az Kanada 22,8 7,5 49,9 Fransa 8,5 27,5 41,3 Almanya 24 34,9 52,7 øtalya 17,7 18,23 22,8 øsveç 4,5 12,5 2 0 øngiltere (c) 32,3 41,5 58,6 Amerika Birleúik Devletleri 38 44 55 Ortalama (d) 1 ,3 3 46,7

Kaynak: (LIS, 2008 ve 2009).

(a) LIS (Luxemburg Income Study) son 10 yıllık dönem istatistikleri sadece üç ülke

için hesaplanabildi: øngiltere, Amerika Birleúik Devletleri (2004) ve øsveç (2005). (b) MDI: Medium Disponsible Income (Medyan Harcanabilir Gelir). (c) 1999 de÷erlerinin 2000 yılına tekabül eden karúılı÷ı. (d) Ortalama de÷erler nüfus ile ortalandırılmamıútır ve øtalya bu hesaplamanın

dıúında tutulmuútur.

Fakir ülkeler kadar zengin ülkelerde de yoksullu÷un kadınlaúması olgusu

geçerli midir? Refah seviyesi yüksek ülkelerde göreli yoksulluk sınırını ölçmek için

standart olarak medyan harcanabilir gelirin %50’sinin altı kıstas olarak alınmaktadır.

Tablo 15’de gördü÷ümüz üzere LIS tarafından en son yapılan araútırmalar ıúı÷ında

standart seviye kabul edilen %50 MDI’a göre yoksulluk sınırı, yüzyılın baúında her

üç bekar anneden biri yoksul olarak kabul edilmekteydi (Schaffner-Goldberg, 2010:

267).

Tablo 15’in gösterdi÷i gibi sosyal demokrat rejimin hakim oldu÷u øsveç,

yoksulluk oranının en düúük oldu÷u ülkedir. øsveç’i yoksul bekar anne oranında

118�

Fransa takip etmektedir. Esping Andersen’ın117 tipolojisinin baz alındı÷ı literatürde

Fransa muhafazakar olarak sınıflandırılmaktadır. Goldberg’e göre ise, Fransa’daki

yoksul bekar annelerin oranı øsveç ile Almanya arasında seyretmektedir, buna göre

Fransa kategorik olarak sosyal demokratlar ve muhafazakarlar arasında yer

almaktadır (Schaffner-Goldberg, 2010: 267). Liberal ülkelerdeki yoksulluk oranına

baktı÷ımız zaman ise bu oranın ortalamanın üstünde oldu÷unu görmekteyiz.

Kanada’nın oranı øngiltere ve Amerika’dan çok Almanya’ya yakın gözükmektedir.

Esping Andersen’ın tipolojisinde, bu örnekteki Fransa ve Almanya ile, øtalya

muhafazakar ülkeler olarak sınıflandırılmaktadır. øtalyadaki bekar annelerin

yoksulluk oranı di÷erlerine göre düúük bir seyir izlemektedir. Bunun ana sebebi

olarak da øtalya’daki tutucu katolik mezhebinin etkisi ve kadınların genellikle aile

çatısı altında yaúaması gösterilmektedir (Bimbi, 1997: 171-202).

Andersen son yıllardaki çalıúmalarında, feminist eleútiri ve araútırmaları da göz

önünde bulundurarak tipolojisinde de÷iúikliklere gitmiútir. Yeni rejim analizinde

Andersen, piyasa ve/veya devlet tarafından sa÷lanan çocuk bakımı hizmetlerinin

kadınların iú hayatında yer almasının kritik önem taúıdı÷ını belirtmektedir. Esping

Andersen çalıúmalarında Saraceno’nun defamilialization kavramını kullanmaktadır.

Bu kavram, bakım ve hizmet servislerinin devlet ve/veya piyasa tarafından

karúılanması gerekti÷ine ve böylelikle piyasadaki kadın çalıúan sayısının artaca÷ına

ve yoksullu÷un azalaca÷ına iúaret etmek için kullanılmaktadır (Akt. Orloff, 2002: 18-

20).

������������������������������������������������������������117 Esping Andersen’ın Refah Devleti Rejim Modelleri için bknz. The Three Economies of The

Welfare State, 1990, Polity Press, Cambridge, s. 26-29.

119�

Tablo 16: Bekar Annelerin Yoksulluk Oranı(a) (%) ve Toplam Nüfusun Yoksulluk

Oranı Karúılaútırması, 2000

1 2 3 Bekar Anneler Toplam Nüfus 1/2 Kanada 37,5 12,3 3 Fransa 27,5 7,3 3,8 Almanya 34,9 8,3 4,2 øtalya (18,2) (12,7) (1,4) øsveç 12,4 6,6 1,9 øngiltere (b) 41,5 13,7 3 Amerika Birleúik Devletleri 44 17 2,6

Ortalama (c) 33 10,9 3 (d)

Kaynak: (LIS, 2000).

(a) Yoksulluk standardı olarak medyan harcanabilir gelirin (MDI) %50’si alınmaktadır.

(b) 1999 de÷erleri.

(c) Ortalama de÷erler nüfus ile ortalanmamıútır ve øtalya hesaplamaların dıúında tutulmuútur.

(d) Sütun 1 ve 2’nin ortalamaları bölünerek =3.0 bulunmuútur. 3. sütunun ortalaması 3.1’dir.

Tablo 16’da görüldü÷ü üzere sosyal devlet rejimini temsil eden øsveç bekar

annelerin yoksulluk oranlarının karúılaútırmasında en düúük orana sahiptir, Fransa

ikinci en düúük orana sahip ülke konumunda iken øngiltere en yüksek orana sahip

ülkedir (2000) (Schaffner-Goldberg, 2010: 270). Tablodan da görülece÷i üzere bekar

annelerin yoksulluk oranı genel olarak ülke nüfuslarının yoksulluk oranının üç katını

oluúturmaktadır. Bekar anneler, evli annelere oranla yoksulluk riskine karúı daha açık

bulunmaktadırlar.

120�

Tablo 17: Bekar ve Evli Annelerin Yoksulluk Oranı (%) Karúılaútırması, 2000 ve 10

yıllık süre

1 2 3 Bekar Anneler Evli Anneler 1/2 Kanada 37,5 10,2 3,7 Fransa 27,5 4,9 5,6 Almanya 34,9 4,2 8,3 øtalya (18,2) (14,8) (1,2) øsveç 12,4 2,2 5,6 øngiltere 41,5 10,2 4,1 Amerika Birleúik Devletleri 44 13,1 3,4 Ortalama 33 7,5 4,4 (e)

Kaynak: (LIS, 2004 ve 2005).

Tablo 17’de görüldü÷ü gibi bekar ve evli annelerin yoksullukları

karúılaútırıldı÷ında en büyük uçurum, yaklaúık 8 katı olarak, Almanya’da

gözlemlenmektedir. Almanya’nın arkasından Fransa ve øsveç en büyük farkı

gösteren ülkeler olarak yer almaktadırlar. Bekar ve evli annelerin yoksulluk oranları

karúılaútırıldı÷ında en düúük fark liberal ülkelerde gözlenmektedir, fakat burada bir

paradoks yatmaktadır. Bu ülkeler aynı zamanda kadın yoksullu÷u oranının en yüksek

yaúandı÷ı yerlerdir. Kadın yoksullu÷unun bu ülkelerde yo÷un olarak yaúanmasının

ana sebebi olarak kapitalizmle birlikte hızlanan küreselleúme ile birlikte enformal

sektörde yaúanan yo÷unlaúma ve buna ba÷lı oluúan düúük ücretli ve güvenliksiz iúler

gösterilebilir.

Genel olarak, evli olmayan yani di÷er bir ifade ile bekar yaúayan çocuklu

anneler boúanmıú ve dul kalmıú annelere göre daha büyük bir yoksulluk riski altında

bulunmaktadırlar. Amerika Birleúik Devletleri’nde bekar annelerin çok yüksek olan

yoksulluk oranının en önemli sebebi olarak son yıllarda büyük artıú yaúanan

evlenmeden çocuk sahibi olmak gösterilmektedir. øngiltere’de ise genç kadınlar, hiç

evlenmemiú bekar kadınlar ve okul öncesi çocuk sahibi olan kadınlar iú bulma

potansiyeli en riskli grubu oluúturmaktadırlar ve ciddi bir yoksulluk sorunuyla yüz

121�

yüze bulunmaktadırlar (Schaffner-Goldberg, 2010: 281; Orloff, 2002: 29)118. Evlilik

statüsü genç ve yaúlı kadın gruplarının yoksulluk durumlarını farklı úekillerde

etkilemektedir. Dul kadınlar bu gruplar içinde en úanslı konumdakileri

oluúturmaktadırlar çünkü devletin sosyal yardımlarından faydalanma konusunda

di÷erlerine oranla daha avantajlı durumdadırlar (Schaffner-Goldberg, 2010: 282).

Di÷er bir taraftan azınlık konumunda bulunan kadınlar beyazlardan, iú

hayatında yaúadıkları ayrımcılıktan dolayı, daha fazla yoksulluk riski taúımaktadırlar.

Bu durum özellikle Amerika Birleúik Devletleri’nde geçerlidir. Siyah ve hispanik

kökenli bekar anneler beyaz hemcinslerine göre çok büyük bir yoksulluk gerçe÷iyle

yüzleúmektedirler. Aynı eúitsizlik durumu øngiltere’de de yaúanmaktadır.

Tablo 18: Çocuklu Ailelerin Irk ve Etnik Kökenlerine Göre 2005 yılı itibari ile

Resmi Yoksulluk Oranları (%)

Evli Çiftler Bekar babalar Bekar Anneler Tüm aile tipleri Bütün ırklar/etnik kökenler 6.5 17.6 36.2 14.5 Beyaz, Hispanik olmayan 3.6 13.1 29.2 8.2 Siyah ve/veya Hispanik 9.3 29.2 42.0 28.4 Hispanik olan bütün ırklar 16.9 20.6 45.2 24.4

Kaynak: (U.S. Census Bureau, 2006b, Table POV04).

Tablo 18’de görüldü÷ü gibi bekar anneler ırk ve etnisite ayrımı olmadan

bekar babalara ve evli çiftlere oranla daha yoksuldurlar. Evli çiftler bekarlara göre en

düúük yoksullar grubunu oluúturmaktadır. Bütün gruplar içinde yoksullu÷u yaúamaya

en açık grup siyah ve/veya hispanik olan bekar annelerdir. Tablonun bu satırı

esasında bize bütün durumun bir özetini sunmaktadır. Bu gruptakiler beyaz-burjuva-

erkek olmadı÷ı için yoksullu÷u en fazla sırtlarında taúıyan gruplardır. Siyah ve/veya

Hispanik, düúük gelir sınıfına mensup bekar anneler cinsiyete ba÷lı ayrımcılı÷ın

������������������������������������������������������������118 Bir baúka ifadeyle, kadının özgürleúmesi gibi yaúanabilen geliúmeler (kadının tek baúına çocuk sahibi olma tercihi gibi) yoksulluk sürecinde gene kadının aleyhine bir hal almaktadır.

122�

dıúında ırk, etnisite ve sınıfsal ayrımcılıklarıda yaúadıkları için dünyanın en yoksul

grubunu oluúturmaktadırlar.

Yoksullu÷un Kadınlaúmasının ardında yatan ana faktörleri úu úekilde

sınıflandırabiliriz: Kadın-erkek ücret farkı, enformal sektör, göçün feminizasyonu ve

ekonomik kriz.

4.1.1. Kadın-Erkek Ücret Farkı

Kadınların iúgücü piyasasına katılmaları, onların yoksullaúmasını ortadan

kaldırmamaktadır. Çünkü tarihin bütün dönemleri boyunca, farklı co÷rafyalarda

kadınlar erkeklerden daha düúük ücretlerle çalıúmak zorunda kalmıúlardır.

Kapitalizmin egemenli÷i altında kadınların ezici ço÷unlu÷u düúük ücretle çalıúmaya

zorlandılar ve hala da zorlanıyorlar. Kadınların ücretli eme÷ini, karakteristik olarak

vasıfsız ve düzensiz, küçük meta üretimi ve ev-eksenli ücretli çalıúmalar

oluúturmaktadır. Görünmez olan yalnızca kadınların ev içi eme÷i de÷il, aynı

zamanda ücretli çalıúmasıdır da. Ücretsiz ve düúük ücretli emek günümüzde

neredeyse sadece kadınlar tarafından yerine getirilmektedir. Bu düúük ücretle

çalıúmak zorunda bırakılmaları yoksullu÷un kadınlaúmasının çok önemli bir

faktörüdür.

Kadınların dünyanın her yerinde erkeklere oranla daha düúük ücretlerle

çalıúmaları kadınların yoksullu÷unu katmerleútirmektedir. Catalyst’in bir

araútırmasına göre ABD’de aynı MBA119 e÷itimine sahip, ailevi özellikleri,

becerileri, çalıútıkları iú sektörü aynı olan bir kadına iúe ilk giriúte verilen ücret bir

erke÷e verilenden $4,600 daha düúüktür (Catalyst, 2011). Hem geliúmiú hem de

geliúmekte olan ülkelerde kadın kazancı erkek kazancının yaklaúık %70-80’i

oranındadır. Bu farkın sadece %20’si e÷itsel baúarı, iú deneyimi ve mesleki nitelik

gibi bilindik ekonomik de÷iúkenlerle açıklanabilmektedir (Kabeer, 2003: 18).

������������������������������������������������������������119 Master of Business Administration.

123�

Kadınların elde etti÷i ortalama kazancın erkeklerinkine göre düúük olması

günümüzde halen çok tartıúılmakta olan bir konudur. Ço÷unlukla kadınların

dünyanın genelinde daha düúük ücretlendirilmeleri kapitalizm ve patriarkanın

iúbirli÷ine ba÷lanmaktadır. Birçok çalıúma bu ücret farkını kadınların ev içi

sorumluluklarına ba÷lamaktadır. Çocuk ve yaúlı bakımı, ev içi hizmetleri kadınların

daha çok yarı-zamanlı çalıúmasına sebebiyet vermektedir. Ayrıca, iú hayatında en

verimli olabilecekleri 25-34 yaú arası kariyerlerine evlilik ve çocuk bakımı gibi

sebeplerden dolayı ara vermeleri piyasada erkek meslekdaúlarına oranla düúük

ücretlendirilmelerine neden olmaktadır. Kadınlar ev içi sorumlulukları yüzünden çok

fazla sorumluluk ve iúe yatırım gerektirmeyen daha düúük ücretli pozisyonlara

yönelmektedirler.

Ba÷ımsız bir araútırma kurumunun yaptı÷ı inceleme, cinsiyete dayalı ücret

farklılı÷ını etkileyen en önemli faktörleri úu úekilde açıklamıútır120.

x Ücret Da÷ılımı: Tam zamanlı çalıúmalar arasında erkeklerin haftalık kazançları adil da÷ılırken; düúük ücret düzeylerinde çalıúan kadınların sayısı fazla olmaktadır.

x Mesleki Ayrıúma: Cinsiyete dayalı ücret farklılı÷ı, mesleki ayrıúma modelini yansıtmaktadır. Erkek çalıúanlar yüksek ücretli iúlerin %90’nı, kadınlar ise düúük ücretli iúlerin %80’ni kapsamaktadır.

x Yapılan øúin Niteli÷i: Yeni Kazanç Araútırması121

verilerinde tanımlanan 250 meslek arasında, tam zamanlı çalıúan kadınların erkeklere göre daha az kazandı÷ı görülmektedir.

x Sektör Farklılı÷ı: Tam zamanlı çalıúanlar arasında ücret farklılıklarının oranı sektörel olarak de÷iúmektedir. Ücret farklılı÷ı; finansal hizmetlerde %40’dan fazla, e÷itimde %10 olmuútur.

Avrupada istihdam edilen kadın ve erkeklerin ücretlerindeki eúitsizli÷i ölçmede

kullanılan önemli bir gösterge de toplumsal cinsiyet ücret açı÷ı (Gender Pay Gap)

������������������������������������������������������������120 Gender Pay Gap Examined, http:///www.eiro.eurofound.eu.int.

121 New Earnings Survey (NES).

124�

göstergesidir. Bu ölçüm raporu en son 2008 yılı için hesaplanmıútır. Buna göre,

Avrupa Birli÷i’ne üye ülkelerde 2008 yılında kadınlar saat baúına erkeklerden %18

daha az ücretlendirilmiúlerdir. Bu oran ülkeler arasında kadınların istihdam

edildikleri iú alanlarındaki farklılıklar, tam zamanlı veya yarı zamanlı çalıúma, çocuk

bakımı için kariyere verilen ara gibi faktörlerden dolayı farklılıklar

göstermektedir122.

Tablo 19: Kadın ve Erkek Ücret Farklılı÷ı (Cinsiyet-Irk-Etnik ayrıma göre

düzenlenmiútir)

Kadın Erkek

Beyaz $669 $845

Afrika Amerikalı $582 $621

Asyalı $779 $952

Latin $509 $569

Kaynak: Bureau of Labor Statistics, Highlights of Women’s Earnings in 2009 (June 2010).

Amerika’daki en son istatiksel çalıúmalar 2009 yılına aittir. Buna göre

kadınlar için yıllık ortalama gelir 2009 yılı için $36,278 iken bu rakkam erkekler için

$47,127’dır (U.S. Census Bureau, 2009). 2009 yılında haftalık tam zamanlı çalıúma

için ortalama gelir beyaz kadınlarda $669 iken bu sayı erkeklerde $845’dir (Tablo

19). Tam zamanlı profesyonel iúlerde çalıúan kadınların haftalık ortalama geliri $923

iken bu rakkam erkekler için $1,256’dır (U.S. Census Bureau, 2010).

E÷itimin ücretlerdeki etkisi ise úöyle açıklanabilir:

Yüksek ö÷retim seviyesi kadınlarla erkekler arasındaki ücret farkını

azaltmaktadır. Fakat, e÷itim seviyesi arttıkça toplumsal cinsiyet ücret açı÷ının

azaldı÷ına dair bir veri bulunmamaktadır. Bunun tersi ise kesin olarak kanıtlanmıútır.

ABD øúgücü østatistikleri 2008 raporuna göre, e÷itim seviyesindeki farkta artıú

oldu÷u sürece cinsiyetçi ücret açı÷ıda yükselerek artmaktadır. ������������������������������������������������������������122 Eurostat, Gender Pay Gap Statistics,http://epp.eurostat.ec.europa.eu/statistics_explained/index.php/Gender_pay_gap_statistics.

125�

ABD 2008 øúgücü raporuna göre, kadınlar erkeklere oranla daha fazla yarı-

zamanlı iúlerde çalıúmaktadırlar. Fakat cinsiyete ba÷lı ücret çalıúmalarının bir ço÷u

yarı-zamanlı iúleri hesaplamalarının dıúında bırakmakta ve 1 yıl boyunca tam

zamanlı çalıúanların ücretlerini hesaplamaya temel almaktadır. Haftada 41-44 saat

arası çalıúan kadınlar aynı mesaiyi gösteren erkeklerin maaúının %84.6’sını

kazanmaktadır. Haftada 60 saat çalıúan kadın ise aynı mesaiyi gösteren erkek

meslektaúının ücretinin ancak %78.3’nü kazanmaktadır (U.S. Census Bureau, 2008).

Ayrıca, kadınlar daha yüksek ücret kazanmak için gerekli olan terfi hakkını

kazanmak için erkek meslekdaúından daha fazla çalıúmak zorunda kalmaktadır.

Örne÷in, devlet liselerinde bu tür bir terfi kazanmak için kadın ö÷retmenler ortalama

olarak 3 yıl daha fazla çalıúmak zorunda kalmaktadırlar (U.S. Census Bureau,

2009).123

Ücret farkı sadece orta yöneticilik seviyesinde çalıúan kadınlar ve erkekler

arasında de÷il, Yönetim Kurulu Baúkanları124 arasında da bulunmaktadır. Kurumsal

CEO Ücret Araútırma Raporu125 2008 sonuçlarına göre, kadın CEO’ların ücret paketi

erkek CEO’ların paketinin %85’i kadardır. Bu farkın ücret olarak karúılı÷ı yıllık

olarak kadınlar için USD1,746,000 iken erkeklerde USD2,049,000’dır126 (McGregor,

2008).

������������������������������������������������������������123 Kaynak: http://www.womensmedia.com/new/Lips-Hilary-gender-wage-gap.shtml. 124 Chief Executive Officer-CEO.

125 The Corporate Library’s CEO Pay Survey: CEO Pay 2008.

126 Bu araútırmaya 3,242 adet Amerika ve Kanada bazlı büyük ölçekte úirket dahil edilmiútir.

126�

Tablo 20: Kadın ve Erkek Ücret Farklılı÷ı, Kanada Örne÷i

Yıl Kadın /Erkek Kazancı (%)

1997 %69.2

1998 %69.3

2000 %69.4

2002 %70.5

2004 %72.1

2006 %72.8

2008 %73.0

2010 %74.5

Kaynak: Statistics Canada, "Table 282-00725: Labour force survey estimates (LFS),

wages of employees by type of work, North American Industry Classification System

(NAICS), sex and age group, annual (current dollars)”.

Kadın-erkek ücretlerindeki bu farklılık sadece ABD’de de÷il di÷er bütün

geliúmiú ülkelerde de yaúanmaktadır. Tablo 20, Kanada için kadın-erkek ücret

farklılı÷ı istatistiklerini 2010 yılı itibari ile göstermektedir. Bu de÷erlere göre

Kanada’nın da dünyanın geri kalanıyla aynı performansı gösterdi÷ini görmekteyiz.

1997-2000 yılları arasında yüzde oranında çok bir fark yok iken, 2002-2010 yılları

arasında ücret farklılı÷ı %4 gibi bir oranda azalma göstermektedir. Kanada’da 2010

yılı için kadınların ortalama haftalık geliri erkeklerin gelirinin %74.5’i kadardır.

øtalya’da 2004 yılında yayımlanan bir çok çalıúma, aynı düzeyde e÷itim almıú, aynı

vasıflara sahip ve aynı yaútaki kadınlar ve erkekler arasında önemli ücret

farklılıklarının bulundu÷unu göstermektedir. Bu cinsiyete dayalı ücret farklılı÷ı;

annelik izinleri ve çocuk bakımı dolayısıyla kadınların daha az süreli çalıúmasına ve

bireysel pazarlık gücünün daha düúük olmasına ba÷lanmaktadır (Gender Pay

Examined European Industrial Relations Observatory On-line, 2004). øngiltere’de

1974 yılında tam zamanlı çalıúan kadınların ortalama saat ücretleri, tam zamanlı

çalıúan erkeklerin yarısı kadardır. 2005 yılında ise, øngiltere’de kısmi süreli

127�

çalıúanların tüm iúgücü içinde oranı %24,1, kadınların kısmi süreli çalıúma

içerisindeki payı ise %77,8 olarak gerçekleúmiútir (OECD Employment Outlook,

2005).

Tablo 21: Kadın Ücretlerinin Erkek Ücretlerine Oransal Farkı, Ülkeler

Karúılaútırmalı

Ülke %

Avustralya 62 Belçika 75 Kanada 63

Çekoslavakya 69 Danimarka 71 Finlandiya 71

Fransa 74 Almanya 57

Macaristan 87 ørlanda 63 øtalya 73 Kore 51

Luxemburg 84 Hollanda 62

Yeni Zelanda 62 Norveç 66 Polonya 81 øspanya 75 øsveç 72 øsviçre 51 øngiltere 57 Amerika 63

Kaynak: (Catalyst, 2011).

Tablo 21’de 2010 yılı itibari ile çeúitli ülkelerin karúılaútırmalı kadın-erkek

ücret farklılı÷ını görmekteyiz. østisnasız bütün ülkelerde kadınların kazancı

erkeklerin kazancından düúüktür. Bu oran en yüksek %51 ile Kore’de gözlenirken,

onu %51 ile øsviçre, %57 ile Almanya ve øngiltere izlemektedir. Ücret farklılı÷ındaki

128�

en düúük oranlara sahip ülkeler ise %87 ile Macaristan, %84 ile Luxemburg ve %81

ile Polonya’dır.

Avrupa’da cinsiyet eúitli÷ine yönelik yapılan Eurobarometer anket

sonuçlarına göre, Avrupalılar için kadınlar ve erkekler arasındaki eúitsizli÷i ortadan

kaldırmak ve kadına yönelik úiddete son vermek için ücret farklarının ortadan

kaldırılması öncelikli bir konudur. Avrupalıların %82’si cinsiyete dayalı ücret

farkının acilen ortadan kaldırılması gerekti÷ine inanıyor. Öte yandan katılımcıların

%62’si ise cinsiyete yönelik eúitsizli÷in ülkesinde yaygın oldu÷unu düúünüyor.

%66’lık kesim ise durumun geçti÷imiz on yıla göre biraz düzeldi÷ini düúünüyor127.

Uzun vadeli kazanımlarda ücret farkının etkisinin kadın yoksullu÷u üzerinde

direkt yansıması bulunmaktadır çünkü bu ücret farkı kadınların erkeklerden ileride

daha düúük emekli aylı÷ı almasına sebep olmaktadır. Sonuç olarak kadınlar

yoksullu÷un güçlü etkisinden erkeklere göre çok daha fazla etkilenmektedirler.

Avrupada 65 ve üzeri yaútaki kadınların %22’si erkeklerin %16’sına göre yoksulluk

riskiyle daha fazla karúı karúıya bulunmaktadır (A.g.e.).

Dünyadaki kadın erkek ücret farklılı÷ına ait en güncel veriler 8 Mart 2011

tarihinde OECD tarafından yayınlanmıútır. Cinsiyetler arasındaki ücret farkının en

fazla Güney Kore ve Japonya arasında oldu÷u, bu iki ülkede erkeklerin kadın

meslekdaúlarından %30 daha fazla kazandı÷ı belirtilen raporda, bu iki ülkeyi ücret

farkının %20'den fazla oldu÷u Almanya, Kanada ve øngiltere’nin takip etti÷i

kaydedilmiútir. OECD'de cinsiyetler arasındaki ücret farkı ortalama %17,6

seviyesinde bulunurken, bu farkın en az oldu÷u ülkeler ise Belçika ve Yeni

Zelandadır. Bu iki ülkede kadınlar ve erkekler arasındaki ücret farkı %10'un altında

bulunmaktadır. Raporda ayrıca neredeyse bütün ülkelerde çocuk ya da yakınlarının

bakımında kadınların erkeklere göre en az iki kat zaman harcadı÷ını bu durumunda

kadınların part time (yarı zamanlı) iúlere ya da düúük statülü rollere yönelmesine

������������������������������������������������������������127“European Commission aims to significantly reduce the gender pay gap”, http://ec.europa.eu/social/main.jsp?langId=en&catId=89&newsId=708&furtherNews=yes.

129�

sebep oldu÷u belirtilmiútir. Rapora göre, part time iúleri seçen erkeklerin oranı %6

iken, bu oran kadınlarda %25'i bulmaktadır128.

Uluslararası øúçi Sendikaları Konfederasyonu (ITUC) ile Avrupa

Komisyonu’nun çalıúma yaúamı üzerine çıkardı÷ı Social Agenda dergisinin

kadınların çalıúma yaúamındaki yerine iliúkin gerçekleútirdi÷i araútırma, konuya

iliúkin çarpıcı sonuçlar sunmaktadır. ITUC’un üç farklı kurumunun istatistiksel

verilerine dayanarak cinsiyetler arası ücret farkı konusunda ortaya koydu÷u araútırma

raporuna göre dünyadaki ortalama cinsiyetler arası ücret farkı %15.6 olarak

belirtilmiútir. Raporda, sendikaya üye iúçi sayısının fazla oldu÷u ülkelerde ücret

farklarına iliúkin oranların düúük oldu÷u ve sendikalılı÷ın eúit ücrete olumlu etkide

bulundu÷u belirtmiútir. Kadın ve erkek arasındaki ücret farklılı÷ı, sa÷lık, e÷itim ve

sosyal hizmet gibi kadın eme÷inin yo÷un olarak görüldü÷ü iú ortamlarında yükselme

e÷ilimi göstermektedir. Bu durum raporda, erkek çalıúanların daha fazla yöneticilik

pozisyonunda yer alması ve kadınların daha çok düúük ücretli-yarı zamanlı iúlerde

çalıúıyor olmasından kaynaklandı÷ı úeklinde yer almaktadır. Rapora göre ücret

farklılı÷ının yüksek oranda oldu÷u sektörler madencilik, altyapı ve finansal hizmetler

olarak sıralanırken düúük ücret farklılı÷ının görüldü÷ü sektörler ise belediyecilik,

sosyal ve özel hizmetler olarak belirtilmiútir129.

Avrupa ülkelerinin ço÷unda kadınların iú ve kariyer yaúamında karúılaútıkları

en büyük engellerden birisinin, geçmiúten günümüze süren erkek egemen tutum ve

alıúkanlıkların sürdürülmesinin oldu÷u belirtilirken iyi e÷itim almıú olmalarına karúın

kadınların çalıúma tercihlerine yönelik hala geleneksel tutumların varlı÷ını korudu÷u

ifade edilmektedir. Kadınların yüksek pozisyonlarda yer alamamasının di÷er önemli

bir nedeni de iú ve aile yaúamında yüklendikleri çifte sorumluluk olarak belirtilmiútir.

Geçmiú yıllara göre kimi geliúmeler olmasına ra÷men kadınlar hala temizlik, çocuk

bakımı gibi ev iúlerinin yükünü de omuzlarında taúıyor ve bu iúler ailede kadın iúi

������������������������������������������������������������128“OECD: Ücret Farkını Azaltmalıyız”, http://www.ekotrent.com/haber/20100308/OECD-Ucret-farkini-azaltmaliyiz.php.

129 http://www.harb-is.org.tr/news.asp?id=159.1.

130�

olarak görülmeye devam ediyor. Bulgulara göre, çocuklu kadınların istihdam oranları

çok düúükken erkekler için bunun tam tersi geçerli durumdadır.

Kadınların yoksullaúmasına sebep olan düúük ücretin di÷er bir kayna÷ı da

kadınların üst yöneticilik pozisyonlarında yer alamamalarıdır. Çalıúma yaúamında

cinsiyete dayalı ayırımcılık kendini en fazla terfi ve atamalarda açı÷a vurmaktadır.

Çocuk sahibi olan ve kariyerini ön planda tutan kadın çalıúanların, aynı durumdaki

erkek meslektaúına göre daha az terfi ve ödül aldıkları yaygın olarak bilinen bir

gerçektir. Terfilerde karúılaúılan ayırımcılık cam tavan130

olarak adlandırılıyor ve

cam tavan birçok kuruluúta varoldu÷u gibi sektörden sektöre de de÷iúmektedir.

Geleneksel cinsiyetçi de÷er yargılarından yola çıkarak kadınların yöneticilikte

baúarılı olamayacakları iddiasıyla, terfiye hazırlama amacıyla yapılan e÷itim

programlarında kadınlar tercih edilmemektedir. Bu da direkt olarak kadın

çalıúanların meslektaúlarına göre düúük ücretlendirilmelerine sebep olmaktadır.

øúgücü piyasalarında ayrımcılı÷ı ortadan kaldırmak veya azaltabilmek için

1960’lı yıllardan itibaren Avrupa ve Amerika’da farklı politikalar önerilmiú ve

uygulanmıútır. Bu politikaların etkisiyle, kadınlar adına bazı olumlu geliúmelerde

yaúanmıútır. AB’de cinsiyetler arası eúitsizli÷i önleme politikaları dört ana baúlık

altında toplanmaktadır. 1. Eúit Davranma ølkesi, 2. Pozitif Eylem Politikası,

3.Toplumsal Cinsiyetçi Bakıú Açısı, 4.Pozitif Ayrımcılık ølkesi131.

Kadın-erkek ücret farklılı÷ını azaltmaya yönelik ilk adım Avrupa Komisyonu

tarafından atılmıútır. Avrupa Komisyonu önümüzdeki dört yıl içinde, MDG 2015

kapsamında, kadınlar ve erkekler arasındaki ücret farkını önemli ölçüde azaltmaya

������������������������������������������������������������130 Glass ceiling.

131“Türkiye’de Cinsiyete Dayalı Ücret Farklılı÷ı”,http://www.belgeler.com/blg/14g7/avrupa-birligi-ne-uyum-surecinde-turkiye-de-cinsiyete-dayali-ucret-farkliligi-gender-wage-gap-in-turkey-through-european-union-accession.

131�

yönelik bir dizi tedbir uygulamayı planlamaktadır. Bu tedbirler arasında úunlar yer

almaktadır132:

x Cinsiyete dayalı ücret farkının raporlanması, úirketlerde ve bireysel

seviyelerde; veya bilgi ve çalıúanlara danıúarak topluca ücret ödemelerinin

úeffaf olması .

x øú sınıflandırmalarının ve ücretlerin cinsiyete dayanmaması, bu zorunlulu÷un

güçlendirilmesi.

x Eúit ücret hakkıyla ilgili herhangi bir ihlal olması durumunda cezai

müeyyidelerin artırılması, bunların caydırıcı ve orantılı olmasını sa÷lamak

(örne÷in ihlalin tekrarlanması durumunda daha yüksek ceza gibi).

x Cinsiyete dayalı ücret farkının nedenleri ve çözümleri konusunda iúverenler,

çalıúanlar ve halk bilgilendirecektir.

AB’de cinsiyete dayalı ücret farklılı÷ın devam etmesi ve kadın yoksullu÷unun

artmaya devam etmesi, tüm antlaúmalar ve yönergelere ra÷men AB yasalarının

etkinli÷inin yeterince baúarılı olamadı÷ını göstermektedir (Meulders ve di÷erleri,

2004: 245). Dolayısıyla sadece yasal düzenlemelerin yapılması yeterli olmamaktadır.

Bu düzenlemelerin hayata nasıl geçirildi÷i önemli olmaktadır.

Günümüzde yoksullu÷un kadınlaúmasına sebebiyet veren cinsiyete dayalı

eúitsizlikler toplum hayatının tüm kesitlerinde oldu÷u gibi çalıúma hayatında da

karúımıza çıkmaktadır. Bu alanda yaúanan eúitsizlikler, yasal çerçevede ele

alınmasına ra÷men, uygulamada eúitsizli÷in ortaya çıkardı÷ı sorunların halen devam

etti÷i görülmektedir. Eúitsizli÷in, çalıúma hayatında karúımıza çıkardı÷ı en önemli

göstergelerden birisi de ücret eúitsizli÷i’dir. Cinsiyete dayalı ücret farklılı÷ının

giderek öneminin artmasının sebebi; e÷itim düzeyi yüksek kadınların iúgücüne

katılma oranlarında artıú yaúanmasına ra÷men erkekler ile aralarında ortalama ücret

farklılıklarının önemli ölçüde devam ediyor olmasıdır. Cinsiyete dayalı farklar göz

önünde bulunduruldu÷unda, bu farklılı÷ı azaltabilecek en etkili yol; kadınların sosyal

������������������������������������������������������������132“Avrupa Komisyonu kadın-erkek arasındaki ücret farkını önemli ölçüde azaltmayı amaçlıyor”, http://ec.europa.eu/cyprus/news/20100305_ec_to_reduce_gender_pay_gap_tr.htm.

132�

statülerini yükseltmeyi amaçlayan etkisiz yasaların kaldırılıp yerine daha etkin

yasaların getirilmesini ve bunların hayata geçirilmesini sa÷lamaktır.

Yoksullu÷un kadınlaúmasının ardında yatan di÷er bir önemli faktörde son

yıllarda artan küreselleúmeyle birlikte enformal sekörün oluúturdu÷u ucuz ve esnek

kadın iúgücüdür. Küreselleúme, ihracata dayalı endüstrileúmeye geçiú ve

endüstrilerin geliúmiú ülkelerden geliúmekte olan ülkelere do÷ru yerelleútirilmesi

enformel istihdamın artmasına yol açarken, ucuz ve esnek iúgücü olarak ço÷u zaman

kadınlar tercih edilmektedir. Bu tür ucuz ve esnek iúgücünde çalıúmaları da

yoksullu÷un kadınlaúmasına sebebiyet veren di÷er bir önemli faktördür.

4.1.2. Enformal Sektör

“Daha iyi bir iú için sahip olmanız gereken tek nitelik erkek olmak.

Bu çok açık.”

(Ruth Cavendish, Women On The Line, 1998, 141).

Formel iúgücü piyasası, kentsel alanda endüstri, ticaret ve hizmetler

sektöründe sürekli veya geçici iúlerde çalıúanlar ile kamu kesiminde çalıúanları

kapsayacak biçimde kavramlaútırılmıútır. Enformel iúgücü piyasası kavramı ise, göç

alan kentlerde formel iúgücü piyasasında sürekli bir iú bulamayıp gündelik veya

geçici olarak ücretli statüde çalıúan niteliksiz iúgücünün ve hizmetler sektöründe çok

küçük bir sermaye ile ba÷ımsız çalıúarak gelir sa÷layanların oluúturdu÷u gayrı resmi

veya marjinal sektör olarak da anılan ikincil bir piyasayı betimlemektedir (Lordo÷lu

ve Özkaplan, 2003: 81). Arif Dirlik’in ifadesiyle Yeni Küresel Kapitalizm’in

yapısının temelinde yatan en önemli úeylerden biri küreselleúmenin do÷urdu÷u bu

yeni uluslararası iúbölümü’dür. Bu süreçte, üretimin yapıldı÷ı yer emek karúısında

sermayenin yararı azami biçimde gözetilecek ve siyasal ve sosyal mücadelelerden

kaçınılacak úekilde sürekli de÷iúmektedir; di÷er bir deyiúle üretim esnek üretim

haline gelmektedir (Dirlik, 2010: 132).

133�

Enformel iúgücü içinde kadınların oranının erkeklere göre artıúının çeúitli

gerekçeleri bulunmaktadır. Kadınları enformel ekonomide çalıúmaya zorlayan

baúlıca etkenlerden biri, yaúamak ve geçinmek için gerekli gelirden yoksunluktur.

Hem düúük düzeyde ve düzensiz de olsa gelir elde etmeye muhtaç olduklarından,

hem de çalıúacak alan bakımından baúka seçenekleri olmadı÷ından giderek daha çok

kadın enformel iúgücüne katılmaktadır (ILO, 2002: 32). Bu iki temel baskı, gerek

formel veya enformel ekonomide istihdam fırsatı yaratılmasını, gerekse kadınların

ücret düzeyi yüksek ve güvenceli istihdam biçimlerine eriúimini engellemektedir

(Erdut, 2005: 33).

Küresel rekabet ile birlikte güçlü refah devletlerinde bile sosyal koruma

zayıflamıú, orta ve düúük gelir grupları giderek yoksullaúmıútır. Formel ekonomide

çalıúanlar arasında sendikal örgütlülük oranının azalmasıyla gerçek ücretler

gerilemiú, güvenceler azalmıú, ev iúleri ve ailenin bakımını üstlenmiú olan kadınlar

ücretli çalıúmaya dönmeye zorlanmıúlar ve kadınlar ço÷unlukla enformel sektörde iú

bulabilmiúlerdir (Pogge, 2006: 20).

Enformel iúgücü piyasasına katılım eúi÷i yüksek de÷ildir; enformel

ekonomideki iúler yüksek düzeyde bilgi ve beceri gerektirmemekte, esnek çalıúma

saatleri veya evde çalıúma gibi esnek çalıúma koúulları sunulabilmektedir (Heintz ve

Pollin, 2003: 7). Ev iúleri ve ücretli çalıúmaya harcanan zaman arasında tercih

yapmak zorunda kalan kadınlar için esnekli÷in getirdi÷i sakıncalarla birlikte

enformel iúgücü piyasasında iú bulmak formal sektöre göre kolaylaúmaktadır.

Kadınların enformal iúgücü piyasasına katılımlarındaki artıú aynı zamanda

iúlerin geleneksel kadın istihdamının özelliklerini taúıyacak biçimde de÷iúmesi

anlamına da gelmektedir. Geleneksel kadın istihdamının özellikleri, verimlilik ve

ücret düzeyi düúük fazla beceri gerektirmeyen iúlerde atipik iú sözleúmeleriyle

güvencesiz çalıúmadır. Bu nedenle, iúgücü içinde kadınların oranının artması aynı

zamanda geçmiúte erkeklerin ba÷lı tutuldu÷u çalıúma koúullarının kötüleúmesi

anlamına da gelmektedir. Kadınların iúgücüne katılımları arttı÷ı ölçüde, cinsiyete

dayalı ayrımcılık da artıú göstermektedir (Gonas, 2003: 75).

134�

Geliúmekte olan ülkelerde tarım dıúı enformel istihdam toplam istihdamın

yaklaúık yarısından fazlasını oluúturmaktadır. Gerçekten, 1994 ile 2000 yılları

arasındaki dönemde bu oran Kuzey Afrika’da %48, Latin Amerika’da %51, Asya’da

%65 ve Sahraaltı Afrika’da %72’ye ulaúmıútır (ILO, 2002: 19). ILO verilerine göre,

kentsel enformel ekonominin toplam istihdam içindeki oranı Rusya Federasyonu’nda

(1999) %4.5, Hindistan’da (2000) %51.3 ve Türkiye’de (2000) %10.2’dir (ILO,

2002: 107).

Geliúmekte olan ülkelerdeki kadın istihdamının %60’tan fazlası enformel

ekonomide yer almaktadır. 1994 ve 2000 döneminde tarım dıúı enformel istihdamda

kadınların oranı Kuzey Afrika’da %43’e, Latin Amerika’da %58’e, Asya’da %65’e

ve Sahraaltı Afrika’da %84’e ulaúmıútır. Hindistan’da tarım dıúı istihdamdaki kadın

iúgücünün %86’sı enformel ekonomidedir (ILO, 2004: 19, 20).

Kadınların enformel sektör içinde genellikle ba÷ımsız çalıúmayı tercih

ettikleri görülmektedir. Tarım dıúı istihdamda ba÷ımsız çalıúan kadınların oranı

yükselmektir. Kadınların ba÷ımsız çalıúma statüsündeki istihdamı gerek imalat ve

hizmetler sektöründe sınırlı sayıdaki niteliksiz iúlerde yo÷unlaúmakta ve ço÷unlukla

da evde çalıúma biçiminde gerçekleúmektedir. 1990-2000 döneminde geliúmekte

olan ülkelerde toplam tarım dıúı istihdamda ba÷ımsız çalıúanlar arasında kadınların

oranı, Asya’da %27, Afrika’da %38 ve Latin Amerika’da %51 olmuútur. Geliúmiú

ülkelerde ise, tarım dıúı istihdamda ba÷ımsız çalıúanlar arasında kadınların oranı

%36’dır (Erdut, 2005: 33; ILO, 2002: 23).

OECD ülkelerinde evde çalıúanlar arasında kadınların oranı %30 ile 80

arasında de÷iúmektedir. Endüstri sektöründe evde çalıúmanın %80’i kadınlar

tarafından gerçekleútirilmektedir (Elson; 1992: 30-35). Japonya’da toplam ücretsiz

aile çalıúanlarının %92’si ve evde çalıúanların %94’ü kadındır (ILO.; Decent: 25).

Evde çalıúanların oranı, Tayland’da %38’e, Filipinler’de %25 ile 39’a, Meksika’da

%30’a, ùili’de %30 ile 60’a ve Venezuela’da %45’e ulaúmaktadır (Williams, 1995).

OECD ülkelerinde standart dıúı istihdam kadın iúgücüne özgü çalıúma biçimi olarak

135�

yaygınlaúmaktadır. OECD ülkelerinde kadınlar kısmi süreli çalıúanların %60’tan

fazlasını temsil etmektedir (Beneria ve Floro; 1993).

AB ülkelerinde de kadınların esnek üretim süreçlerinde yo÷unlaútı÷ı

görülmektedir. Örne÷in AB-25 ülkelerinde iúlerin %17’si yarı-zamanlı iúlerdir ve bu

iúlerin ço÷u kadınlar tarafından gerçekleútirilmektedir.133 Hollanda’nın durumu di÷er

AB ülkelerine göre biraz daha farklıdır. Hollanda’da kısmi süreli istihdam çalıúan

kadınlar arasında çok yüksektir ve standart çalıúma biçimi haline gelmiútir. Kısmi

süreli çalıúan kadın oranı erkeklerle kıyaslandı÷ında yüksektir, ancak di÷er Avrupa

ülkeleriyle kıyaslama yapıldı÷ında kısmi süreli erkek istihdamı Hollanda’da

yüksektir. Hollanda’da güvenceli esneklik adı verilen esneklik ve güvenceyi

birleútirmeyi amaçladıkları bir strateji uygulanmaya çalıúılmaktadır. Bu çalıúma tam

gün çalıúma gibi güvencelidir. Ancak kadınların büyük oranda çalıútı÷ı aúırı a-tipik

ve kısmi süreli iúlerin güvencesiz, düúük ücretli, geçici iúler oldu÷u görülmektedir

(Kapar, 2011: 129-162).

Endüstri devriminden önce, geleneksel iú bölümü rejiminde kadınlar ev içine

hapsolmuú, erkekler ise el sanatları-zanaatçılık gibi mesleklerde uzmanlaúmıúlardır.

Endüstri devriminden sonra ise ev ve çalıúma hayatı birbirinden ayrılmıú; fakat ev

eksenli çalıúma kadınların kaderi olmaya devam etmiútir (Dedeo÷lu ve Yaman

Öztürk, 2010: 87). Küreselleúme ile birlikte, geliúmekte olan ülkelerin

olgunlaúmamıú sanayileri, hem küresel rekabete ayak uydurma hem de emek yo÷un

iúlerde uzmanlaúmasıyla birlikte birçok ülkede iúçili÷in kadınlaúması süreci

yaúanmaya baúlanmaktadır.

Aile içi toplumsal cinsiyetçi görev da÷ılımı ve iú bölümü kadınları evde

kalmaya zorlarken, artan yoksullaúmanın da çalıúmaya zorlaması kadın istihdamı

üzerinde ters bir etki oluúturmaktadır. Kadınların aile içi geleneksel rollerinin

korunması ve bakım hizmetlerinin birinci derece sorumlusu olarak görülmelerinin,

emek süreçlerindeki esnekleúme, güvencesizleúme yönündeki neoliberal e÷ilime ������������������������������������������������������������133 Kadın istihdamı içinde kısmi süreli çalıúan kadınların oranı øngiltere’de %42.9, Almanya’da %41.6’dır; Hollanda’da ise %75’lere ulaúmıú durumdadır ( Dedeo÷lu ve Yaman Öztürk, 2010: 38).

136�

hizmet etti÷i gözlerden kaçmamaktadır. Kadın istihdamını, kadınların toplumsal

cinsiyet rollerine iliúkin ataerkil134 kabuller belirlemektedir.

1980’li yıllarla birlikte gittikçe kuvvetlenen sermayenin küreselleúmesi süreci

kadın iúgücünde ciddi de÷iúimler yaratmıú; ucuz ve korumasız olan kadın eme÷ine

talebi arttırmıútır. Bunun yanı sıra, küresel rekabet nedeniyle a-tipik çalıúma

biçimleri de yaygınlaúmıútır. øúgücü maliyetlerinin düúük oldu÷u emek yo÷un bu tür

iúler yarı zamanlı çalıúma, geçici iúçilik, ça÷rı üzerine çalıúma, kendi hesabına

çalıúma, evde çalıúma, hafta sonu çalıúma, iúin paylaúılması gibi alanları

kapsamaktadır (Erdut, 2005). Küçük ölçekli iúletmelerde ya da aile iúletmelerinde

yo÷unlaúan ve mesleki vasıf gerektirmeyen bu tür iúlerde, a÷ırlıklı olarak kadın

eme÷i istihdam edilmektedir. Bu tür iúlerde ço÷unlukla çocuklar da

çalıútırılmaktadır. Nitelikleri gere÷i bu tip iúlerin çalıúma koúulları oldukça vasattır

ve çalıúanların ço÷unlu÷u herhangi bir sosyal güvenlik kapsamında koruma altında

de÷ildir.

Gittikçe artan hızda enformal sektörde çalıúmanın kadın yoksullu÷unu

arttırmasının arkasındaki en büyük sebep enformel iúgücü piyasasında erkek

iúgücünün enformel mikro iúletmelerde iúveren veya kendi hesabına ba÷ımlı çalıúan

konumunda bulunmasına ra÷men kadın iúgücünün daha çok ücretsiz aile çalıúanı

olarak yer almasıdır (ILO.; Decent,: 16). Enformel ekonomide iúyeri ve ev ço÷u

zaman tek ve aynı yerdir ve çalıúma büyük ölçüde ailenin hoúgörüsünü

gerektirmektedir. Evde çalıúma düzensiz gelir, uzun çalıúma saatleri, evde

çalıúanların ve ailelerinin sa÷lı÷ına zarar veren zehirli maddelere maruz kalmanın

yanı sıra, toplumsal ortamlardan dıúlanma ve sosyal korumadan yoksunluk anlamına

gelmektedir. Enformel istihdam, yoksulluk tuza÷ına sürükledi÷i için kadın çalıúanlar

becerilerini geliútirmek üzere gereksinim duydukları ekonomik güç ve zamandan

������������������������������������������������������������134 S. Walby (1989), ataerkilli÷in altı yapısal formuna iúaret etmektedir: ücretli çalıúma yaúamı, eviçi yeniden üretim, devlet, din, e÷itim ve medya gibi kültürel yapılar, cinsellik ve kadına yönelik úiddettir. Hartmann (1981) için ataerkillik erkekler arasında dayanıúma, kadınlar içinse ba÷ımlılı÷ı içeren bir dizi sosyal iliúkiler bütünüdür. (akt. Dedeo÷lu, 2009: 106). Ataerkillik, genellikle devlet, piyasa, toplum ve aile üzerinde etkileri olan, toplumsal cinsiyet sistemine iliúkin bir kavram olarak ele alınmalıdır. Kadınların erkek egemen bu sistemle iliúkilerini ‘ataerkille pazarlık’ olarak tanımlayan Deniz Kandiyoti, kadınların, bu sistem içinde, terbiyeli ve a÷ır baúlı olmak kariúılı÷ında güvence ve koruma bulduklarını belirtmektedir (1988: 280).

137�

yoksundurlar. Günümüzde enformel istihdamdaki artıú, esasen formel istihdamda

daralmanın ve iú iliúkilerindeki enformelleúmenin bir sonucudur. Enformelleúmenin

getirdi÷i eúitsizlik, güvencesizlik ve yoksullu÷u en a÷ır biçimde yaúayan kadınlar

olmaya devam etmektedir.

Sosyal politikalar eúitsizli÷in, güvencesizli÷in ve yoksullu÷un azaltılması, iú

ve gelir güvencesinin sa÷lanması için yeniden tasarlanmalıdır (Erdut, 2005: 47).

Kadınların iúgücü piyasasına katılımlarının artırılmasında belirleyici olması gereken

salt iú ve aile yaúamının ba÷daútırılması de÷il, aynı zamanda insan onuruna yaraúır

bir ücret ve güvenceli istihdama eriúim için fırsat eúitli÷inin de yaratılmasıdır.

4.1.3. Göçün Feminizasyonu

Uluslararası iúgücü göçü, esas olarak kapitalizmin do÷uúu ile ortaya çıkan ve

daha sonraki dönemlerde de kapitalizmin üretim ve birikim rejimlerine göre

úekillenen bir olgudur. Küreselleúmenin getirdi÷i uluslar arası hareketlilik, iúgücü

göçünde artıúı da beraberinde getirmektedir.� Göç alıcısı konumundaki ülkelerin

göçmen iúgücü açısından öncelikli tercihi, bilgi ekonomisine dayalı üretim ve rekabet

sürecinde, yüksek vasıflı iúgücü bir baúka deyiúle beyin göçüdür. økincisi ise, baúta

ev içi bakım hizmetleri olmak üzere, düúük ücretli ve güvencesiz hizmetler sektörü

iúlerini yerine getirmek üzere istenen vasıfsız ya da düúük vasıfa sahip iúgücüdür

(Gökbayrak, 2006: 56). Bu sorun, genellikle, göçmenlerin önemli bir sorun olarak

algılandı÷ı geliúmiú ülkelerde, yüksek vasıflı göçmen iúgücü tercihinin aksine,

enformel ya da düzensiz göç kapsamında örtük bir biçimde çözülmeye

çalıúılmaktadır. Bu durum, bizi göç hareketlerinin bir di÷er önemli özelli÷i olan

göçün feminizasyonu135

gerçekli÷ine götürmektedir.136

������������������������������������������������������������135 Feminization of migration.

136Mekan, göç ve kadının yoksullaúması ile ilgili “Romanlar” örne÷i üzerinden bir analiz için bknz. Sevgi Uçan-Çubukçu, “Mekanın øzdüúümünde Toplumsal Cinsiyet: Sulukule Mahallesi ve Romanlar”, østanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Sayı:44, Mart 2011, s.83-106.

138�

Uluslararası Göç Bürosu137’un 2008 yılı tahminlerine göre, Dünya’da 200

milyondan fazla uluslararası göçmen bulunmaktadır. Göçmenlerin dünya nüfusunun

%3’nü oluúturdu÷u ve tüm göçmenlerin bir ülke sınırları içerisinde toplanması

durumunda, bu ülkenin Dünya’nın en fazla nüfusuna sahip beúinci ülkesi olaca÷ı

belirtilmektedir. Kadınlar ise tüm göçmenlerin %49’nu oluúturmaktadırlar.138

Özellikle 1970’lerde yaúanan neo-liberal dönüúümlerle birlikte enformel iú alanının

geniúlemesi, enformelleúmenin merkezinde ise kadın iúgücünün bulunması,

sermayenin artan ucuz ve esnek iúgücü talebine yanıtı kadın iúgücünde araması yani

eme÷in feminizasyonu ile göçün feminizasyonu arasında do÷rudan bir ba÷lantı

bulunmaktadır. Bu durumun yansımalarını Türkiye’de de görmek mümkün.

Türkiye daha önceleri göç veren bir ülke iken özellikle Sovyet Bloku’nun

da÷ılması ile 1990’lardan itibaren göç alan bir ülke konumuna gelmiútir. østanbul

Ticaret Odası’nın yaptı÷ı araútırmaya göre, Türkiye’ye her yıl yaklaúık 300 bin kaçak

göçmen girmektedir. Göçmenlerin yo÷unlaútı÷ı istihdam alanlarının baúında ise ev-

bakım hizmetleri ile fuhuú sektörü gelmektedir (Gökbayrak, 2006).

Son yıllarda, feminist akademisyenler göçün feminizasyonu olgusunun

küreselleúmenin en belirgin özelliklerinden biri oldu÷unu vurgulamaktadırlar

(Gunewardena ve Kingsolver, 2009: 113). Ev eme÷inin kadınlar arasındaki

dolaúımının ça÷daú biçimlerinin bir ucunda sermayenin küreselleúme dinamiklerinin

bir parçası olan göçlerle yeryüzüne da÷ılan ucuz kadın emek gücü, esnek çalıúma

biçimleri ve güvencesiz iúler varsa, öbür ucunda da metropol de giderek daha çok

sayıda orta sınıf kadının meslek sahibi olması ve bu grubun kesintisiz bir ücretli

çalıúma düzeninin sa÷lama gereksinimi vardır (Acar-Savran, 2009: 64). Ücretli ev ve

bakım iúlerindeki bu yeni çeúitlilik, sosyal refah devleti’nin de çöküntüye

u÷ramasıyla birlikte, bu kadınların artan talepleriyle a÷ırlıklı olarak göçmen

kadınların sundu÷u esnek ve ucuz emek gücünün karúılanmasından do÷maktadır.

������������������������������������������������������������137

International Office of Migration (IOM).

138“About Migration: Facts & Figures”, http://www.iom.int/jahia/Jahia/about-migration/facts-and-figures/global-estimates-and-trends#4.

139�

Bugünkü anlamıyla ev hizmetlerinde çalıúma sanayileúme ile ortaya çıkmıútır.

Neo-liberal dönüúüm, geliúmiú ülkeleri bakım hizmeti açı÷ıyla karúı karúıya

bırakırken, az geliúmiú ve geliúmekte olan ülkeleri de yoksulluk ve iúsizlikle karúı

karúıya getirmiútir. Bu dönüúümle, geliúmiú ülkelerdeki orta sınıf kadınlar,

kendilerine atfedilen bu iúleri, az geliúmiú ülkelerden göç eden kadınlara

devretmiúlerdir (Dedeo÷lu ve YamanÖztürk, 2010). Keynesyan refah devletinin

çözülmesiyle, devlet sa÷lık ve bakım hizmetleri sunumundan çekilmeye baúlamıútır.

Devletler kamusal hizmetlerin sunumundan büyük ölçüde geri çekildikçe, yeniden

üretim faaliyetleri giderek kadınların karúılı÷ı ödenmiú veya ödenmemiú bakım

emekleri ile gerçekleútirilmeye baúlanmıútır.

Ülke içindeki ve ülkeler arasındaki gelir eúitsizlikleri, ev hizmetlerine talebi

arttırdı÷ı gibi, artan sınıfsal kutuplaúma ve yoksullaúma da az geliúmiú ülkelerden

kadınların emek göçünde bir sıçrama yaratmıútır. Böylece göçmen kadın eme÷i,

ataerkil kapitalizmin bireysel öznesi olarak, tüm üretim maliyeti bir baúka ülkede

karúılanmıú ve yeniden üretim maliyetine iúverenin ve devletin hiç karıúmadı÷ı bir

emek kategorisi olarak küresel piyasada yerini almıútır (Özkaplan, 2009:18). Bakım

hizmetlerinde ortaya çıkan göç olgusu, refah devletinin dönüúümü ba÷lamında

de÷erlendirildi÷inde, göçmenlere olan talebin en çok refah rejiminin kurumsal olarak

geliúmedi÷i ülkeler ile liberal refah rejimi özelliklerinin a÷ır bastı÷ı ülkelerde ortaya

çıktı÷ı görülmektedir (Gökbayrak, 2006: 61).

Uluslararası göçler içerisinde öne çıkan önemli bir özellik, giderek artan

sayıda kadının göç akımları içerisinde yerini almasıdır. Bu olgu ‘göçün

feminizasyonu’ olarak tanımlanmaktadır.� IOM ve Birleúmiú Milletler’in verilerine

göre, 2005 yılı itibariyle, kadınlar tüm göçmen nüfusun %49,6’lık bölümünü

oluúturmaktadır. Göç veren bölgeler itibariyle kadın göçmenlerin da÷ılımına

bakıldı÷ında, Avrupa 34 milyon kadın göçmen nüfusu ile birinci sırada yer alırken;

Asya 23,8 milyon ile ikinci sırada, Afrika 8,1 milyon ile üçüncü sırada ve Latin

140�

Amerika ile Karaipler bölgesi 3,6 milyon kadın göçmen ile son sırada yer

almaktadır.139

Bakım göçünün, küresel ölçekte esas olarak beú ayrı kanaldan gerçekleúti÷i,

buna ba÷lı olarak farklı bakım göçü sistemlerinin yaúandı÷ı anlaúılmaktadır. Bu

göçler, Do÷u Avrupa’dan, Batı Avrupa’ya; Meksika, Orta ve Güney Amerika’dan,

Amerika Birleúik Devletleri’ne; Kuzey Afrika’dan, Güney Avrupa’ya; Güney

Asya’dan petrol zengini Körfez ülkelerine; Filipinler’den Dünya’nın birçok

bölgesine do÷ru gerçekleúmektedir. Hochschild (2000) ortaya çıkan bu yeni

iúbölümünü “küresel bakım zincirleri” olarak kavramsallaútırmaktadır140 (Aktr.,

Gökbayrak, 2006). Bakım zincirleri meslek hiyerarúisi ve nitelik düzeyine göre,

sadece vasıfsız göçmen kadınları de÷il, vasıflı göçmen kadınları da içermektedirler.

Yine küresel bakım zincirleri, sadece sosyal bakım hizmetleri ile sınırlandırılmamalı,

bu analize sa÷lık, e÷itim gibi farklı hizmet alanları da dahil edilmelidir.

Kadınlar Afrika ve Latin Amerika’dan göçmen iúçi akıúının en az %50’sini,

Güney ve Güneydo÷u Asya bölgelerinden gelenlerin yaklaúık %80’ini

oluúturmaktadır.141 Son 15 yılda yaúanan finansal krizlerle birlikte döviz akıúlarının

küresel düzeyde %6’dan fazla düúüú gösterdi÷i, bundan dolayı toplam hane gelirini

azaltıp geçim koúullarını tehdit etti÷i tahmin edilmektedir.142

Özellikle göçmen kadınlar ço÷unlukla sömürülebilir ve harcanabilir, ucuz,

uysal ve esnek bir emek kayna÷ı olarak görülmektedirler; krizlerde iú azaldıkça

göçmenler (özellikle kadın göçmenler) kötüleúen, daha güvencesiz çalıúma

koúullarıyla yüz yüze kalmaktadır.143

������������������������������������������������������������139 http://esa.un.org/migration/p2k0data.asp.

140 Arjantin, Peru, Meksika ve Morako gibi ülkelerdeki göçmen kadın eme÷i için bknz : Davids Tine and Van Driel Francien, The Gender Question in Globalization, Ashgate Publishing company, USA, 2007.

141 Alberdi, I. (2009) “The World Economic and Financial Crisis: What Will It Mean for Gender Equality?” Beúinci Yıllık Kadın Parlamento Sözcüleri Toplantısında Yapılan Konuúma, Viyana, Avusturya, 13 Temmuz 2009.

142 World Bank, “Migration and Development Brief 11”, Washington, ABD, 2009.

143 ILO, “The impact of the financial crisis on migrant workers”, 2009.

141�

Dedeo÷lu ve Yaman Öztürk’de göçün kaynak ülkelerini baúlıca iki grup

halinde toplamıúlardır (2010: 282-283). Birinci grup yapısal uyum programları

sonucu yoksulluk ve iúsizlik sorunu ile bo÷uúan ülkelerdir. Bu gruba örnek olarak

dünyaya en fazla kadın göçünü sa÷layan ülkelerden biri olan Filipinleri

gösterebiliriz. 2000 yılından itibaren yaklaúık 3.5 milyon Filipinli göçmen kadın

dünyanın çeúitli yerlerindeki 150 ülkeye da÷ılmıútır (McGovern, 2005: 1). øúçi

dövizleri de ülkenin en büyük döviz kaynaklarından birini oluúturdu÷u için, hükümet

de bakım iúçilerinin göçünü desteklemektedir.

økinci grubu geçiú ekonomisi ülkeleri oluúturmaktadır. Polonya, Arnavutluk,

Ukrayna, Romanya, Moldova gibi sosyalist sistemden kapitalizme geçiú ekonomisi

ülkeleri, ev hizmetlerinde çalıúmak üzere geliúmiú ülkelere göçmen iúçi sa÷layan

önemli bir kaynak oluúturmaktadır. Göçmen kadınlar üzerinden Dünya’nın az

geliúmiú ve geliúmekte olan ülkelerinden, geliúmiú ülkelerine do÷ru bir refah transferi

söz konusu olmaktadır. Bu transferin içeri÷i ve büyüklü÷ünü belirleyen ana

unsurların baúında ise, göç alan ülkelerin refah rejimlerinin özellikleri ve bu

ba÷lamda ortaya çıkan refah devletinin dönüúüm pratikleri gelmektedir (Davids ve

Van Driel, 2007: 217-220). Bu� hedef ülkelerin genel ortak özelli÷i ise refah

hizmetlerinin geliúmemesi veya Keynesyan Refah Devletinin çözülmesi ile devletin

bakım hizmetleri sunumundan çekilmeye baúlamasıdır. Bu ülkelerde düúük statülü ve

düúük ücretli ev hizmetlerinde yerli kadın iúgücü arzının düúük olması, göçmen

iúgücü talebini yükseltmektedir.

Almanyayı örnek alırsak e÷er, bu ülkedeki göçmen kadınların yoksulluk oranı

Alman vatandaúlarının neredeyse iki katı de÷erindedir. øtalya baúta olmak üzere di÷er

Avrupa kıtası ülkelerinde de göçmen kadınlar ço÷unlukla bakım ve ev hizmetlerinde

çalıúmakta, iúverenleriyle aynı evde yaúamakta, çok düúük ücretlerle uzun saatler

çalıútırılmaktadırlar. Bu ülkelerde çalıúan göçmen kadınların ortak noktası yaúam

standardı seviyesinin en düúük noktasında bulunmalarıdır (Schaffner-Goldberg,

2010: 283).

142�

Göçmen kadın iúçili÷inin en yo÷un olarak yaúandı÷ı Asya ülkelerinden

Malezya’yı incelersek, ülkede 1985 yılında yaúanan ekonomik resesyondan sonra

ülkeye göç eden yabancı iúgücünde büyük oranda bir artıú gözlemlenmektedir. Ülke

dıúarıya göç verdi÷i gibi göçte almaktadır. Ülkede göçmenlerin çalıútıkları iúler 3-D

jobs (3-D iúler) olarak adlandırılmaktadır; kirli (dirty), tehlikeli (dangerous) ve

küçük düúürücü (demeaning). Bu grubun ülkedeki toplam iúgücünün yaklaúık

%13’nü oluúturdu÷u hesaplanmıútır, bu da yaklaúık 2 milyon iúçi etmektedir (Ariffin,

2004: 36). Bu grubun içinde yer alan ev içi çalıúan kadın iúçiler gündelik 10 – 20

Amerikan Doları arası para kazanmaktadırlar. Asya Göçmen Bürosu (Asian Migrant

Centre, 1997) ülkede çalıúan göçmen kadın iúçilerin durumunu úu úekilde

özetlemektedir: “ ønsan olarak de÷il, yüzleri olmayan birer ekonomik araç olarak

davranılmaktadır kendilerine. Çünkü onlar yabancılardır, insani olmayan úartlarda

çalıútırılmaktadırlar ve bir sürü ayrımcılı÷a maruz kalmaktadırlar” (Ariffin, 2004: 37-

38).

1995 yılında Çin’ toplanan “Kadınlar Üzerine Dünya 4. Sivil Toplum

Örgütleri Toplantısı”’nda144 Afrika, Latin Amerika, Orta Do÷u ve Asya’dan kadınlar

bir araya gelmiúlerdir. Hepsinini çıkardı÷ı sesin ortak bir mesajı vardı: global

ekonomik düzenlemeler dünyada en çok kadınları özellikle de renkli yoksul kadınları

vurmaktadır; onlar en a÷ır, sa÷lıksız ve güvencesiz iúlerde çalıútırılmak durumunda

bırakılmaktadırlar. Hem evde hem de piyasada ezilmeye u÷ramaktadırlar (Aguilar ve

Lacsamana, 2004: 233-234).

IMF ve WB tarafından geliúmekte olan ülkelerde uygulanan ekonomik

düzenleme programları sonucunda ücretler düúmekte, gıda yardımları azalmaktadır

ve bunun sonucunu en a÷ır úartlarda yaúayanlar kadınlar olmaktadır (Aguilar ve

Lacsamana, 2004: 234-238). Kadın eú ve anne olarak ev bütçesini denkleútirmek

durumunda kalmakta, ve bunu yapmak içinde kendi hayatından fedakarlıklarda

bulunmaktadır. Yine bu düzenlemeler sonucunda kamusal sa÷lık yardımları ve

e÷itim olanakları kısıtlanmakta, kadınlar do÷um öncesi sa÷lık hizmetlerine

������������������������������������������������������������144 Fourth World Non-Governmental Organizations Forum on Women.

143�

ulaúamamakta; kız çocukları ev bütçesine yardımcı olması için okula

gönderilmemekte ve çalıútırılmaktadırlar.

Bu a÷ır koúullarda çalıútırılmak zorunda kalan kadınlar hayatlarını idame

ettirebilmek için ailelerini terk edip deniz ötesi ülkelere göçe zorlanmaktadırlar.

Meksika bu konuda iyi bir örnek oluúturmaktadır. Meksika’da ihracata dayalı

büyüme sonucunda 14 milyon Meksikalı iúçi iúsiz kalmıútır. Bu iúsizli÷in ve

yoksullu÷un sonucu olarak binlerce Meksikalı her sene hayatlarını tehlikeye atarak iú

bulabilmek umuduyla Amerika Birleúik Devletlerine kaçak girmeye çalıúmaktadır

(Aguilar ve Lacsamana, 2004: 238).145

Bu resimlere baktı÷ımızda kadınların düzenlenen ekonomik uygulamalar

sonucu, hem üretim hem de yeniden üretim rollerini yerine getirmeye çalıúırlarken

insan hakları ba÷lamında ayrımcılı÷a u÷radıklarını görmekteyiz. Küresel bakım

zincirleri analizi ister dar isterse daha geniú bir perspektifle ele alınsın, ortada

göçmen kadınların farklı açılardan sömürülmesi üzerinden iúleyen, geliúmekte olan

ülkelerden geliúmiú ülkelere refah transferinin oldu÷u yukarda verilen örneklerden de

anlaúılaca÷ı üzere açık bir úekilde görülmektedir.

Küreselleúme ile birlikte, iúgücü piyasalarının kuralsızlaútırılması,

esnekleútirme ve taúeronlaúma uygulamaları ile çok sayıda enformel, düúük ücretli iú

ortaya çıkmıútır. Bu olumsuz çalıúma koúullarına sahip düúük ücretli iúlerdeki

istihdam açı÷ı ise göçmen iúgücü ile kapatılmaktadır. Bu göçmen iúgücünün de

büyük bir kısmını oluúturan kadınlardır. Göçmen kadınlar, gerek geride bıraktıkları

hane halklarının bakım stratejilerinin yarattı÷ı baskılar gerekse de gittikleri ülkelerde

ço÷unlukla düzensiz göçmenlik kapsamında ortaya çıkan çalıúma ve yaúam pratikleri

������������������������������������������������������������145 Dünyanın en fazla göç veren ülkelerinden biri de Filipinlerdir. Filipinler øúçi Departmanı (Philippine Department of Labor)’nın verilerine göre her sene 2000’den fazla insan iú bulmak umuduyla topraklarını terk etmektedirler. 2001 tarihi itibari ile 186 ülkede çalıúan yaklaúık 8 milyon Filipinli iúçi bulunmaktaydı ve bu rakkamın %65’ni kadınlar oluúturmaktaydı. 2001 yılında, yurt dıúında göçmen olarak çalıúan Filipinlilerin evlerine gönderdikleri toplam gelir resmi olarak 6.23 bilyon Amerikan Doları olarak Filipinler Merkez Bankası tarafından ilan edilmiútir ( Filipino Nurses Support Group, 2001).

144�

nedeni ile sömürü mekanizmalarının merkezinde yer almaktadırlar ve yoksullu÷un

a÷ır yükünü omuzlarında taúımaya devam etmektedirler.

Günümüzde, artan uluslararası göç akımları içerisinde, kadınların ön plana

çıktı÷ı bilinen bir gerçekliktir. Ancak, göçün feminizasyonu olgusu, geleneksel

toplumsal cinsiyetçi iúbölümü ve roller çerçevesinde, öncelikle düúük ücretli

hizmetler sektörü iúleri bunun baúında da bakım hizmetlerine yönelik olarak ortaya

çıkmaktadır.

Batılı toplumlarda, kadınların iúgücüne katılımının artması, nüfusun

yaúlanması geleneksel olarak kadınlar tarafından yerine getirilen bakım

hizmetlerinde, artan talebe karúı azalan arz açı÷ını yaratmakta, bu açı÷ı da en ucuz ve

iúlevsel olarak göçmen kadın iúgücü doldurmaktadır.

4.1.4. Ekonomik Kriz

Ataerkil sistemin güçlü olması sonucunda kadınların emek piyasasına

katılımlarının büyük ölçüde toplumsal cinsiyet rolleri tarafından belirlendi÷i

ülkelerde, kriz ve istihdam iliúkisini feminist bir perspektifle ele almak

gerekmektedir. Krizin etkileri son derece toplumsal cinsiyetçi boyutlara sahiptir.

Kriz, hem çalıúan hem de evdeki kadını önce ve daha fazla etkilemektedir.

Ekonomik kriz dönemlerinde kadınlar hem ev içinde hem de ev dıúında ikili bir

sömürüye maruz kalmaktadır. Krizde kadınlar eve daha ucuz yiyecek bulabilmek için

u÷raútı÷ı ve evdeki bakım hizmetini daha fazla yüklenmek zorunda kaldı÷ı için

sırtlarına binen yük artmaktadır. Di÷er yandan da ev eksenli çalıúma gibi karúılıksız

iúleri daha çok yapmak zorunda kalmaktadır.

Kriz kaynaklı iúten çıkarmalarda da kadınlar daha çok ma÷dur olmaktadır.

Çünkü kadınlar daha çok küçük ölçekli ve iúten atılmaların kolay oldu÷u sektörlerde,

teknolojik yatırımın en az oldu÷u, kayıt dıúı sektörlerde çalıúmaktadırlar. Bu iúyerleri

genellikle krizden ilk darbeyi yiyen ve ilk etapta iúçi çıkaran yerlerdir. Kadınların

krizden kayıpla çıkacak sektörlerde çalıúması, ilk iúsiz kalanların da kadınlar

145�

olmasına neden olmaktadır. Bu dönemlerde ücretlerin düútü÷ü sektörlerde kadınların

çalıútı÷ı sektörlerdir.

Çalıúmayan kadınların kriz dönemlerinde ek gelir için çalıúma kararı alması

da krizin kadınlar üzerindeki etkisi olarak gösterilmektedir. Ancak bu durumda

kadınların ço÷u ya iú bulamıyor ya da kayıtsız olarak geçici iúlerde çalıúmak zorunda

kalıyorlar. Kriz dönemlerinde iú bulsalar da birçok kadın krizden sonra evine

dönmek zorunda kalıyor. Yani bu dönemdeki çalıúmalar ve artan kadın istihdamı

yanıltıcı olabilmektedir. Bu bulguları rakkamlarda daha net bir úekilde

görebilmekteyiz. Türkiye’de 2008 yılında yaúanan ekonomik/finansal krizden sonra

TÜøK’in Aralık 2008 verilerine göre, kayıtlı kadın iúsiz oranı bir önceki yılın aynı

dönemine göre yaklaúık %50 artarak 263 bin 502’ye yükselmiútir. Aynı oran

erkeklerde %37 ile 724 bin 338’dir (TÜøK, 2008). Bu da ekonomik kriz

dönemlerinde kadınlardaki iúsizlik oranının erkeklere kıyasla daha fazla arttı÷ının bir

göstergesi olmaktadır.

Dünyaya baktı÷ımız zaman da bu tablonun de÷iúmedi÷ini görmekteyiz.

øngiltere’deki Ticaret Sendika Kongresi (TUC), emek piyasasında kadınların eskiye

göre daha fazla istihdam edilmelerine ra÷men, ekonomik krizin kadınların geleneksel

olarak çalıútı÷ı sektörleri vurdu÷una dikkat çekmektedir. TUC’un verilerine göre

2008’in ilk dokuz ayında kadınlar arasındaki iúsizlik oranı %2.3 artmıútır. Bu,

erkekler arasındaki iúsizlik oranının iki katı kadardır.146

Ekonomik kriz dönemlerinde özellikle yoksul ailelerde yaúanan kötü

beslenmenin bir sonucu olarak yoksulluk seviyesinde yaúayan insanların sa÷lık

durumu da bozulmaya yüz tutmaktadır. Kadın ve kız çocukları (tüketim açısından

kesintiye ilk gidilenler) erkekler ve o÷lan çocuklardan daha çok sarsılmakta, sa÷lık

hakları orantısız bir úekilde etkilenmektedir. E÷itim açısından ulusal bütçe

daraldıkça, e÷itime dönük ulusal harcama payı düúebilmektedir. Yoksul aileler okula

������������������������������������������������������������146 “Krizin ilk kurbanları kadınlar”,

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&CategoryID=80&ArticleID=920867, 09.02.2009.

146�

göndermek yerine baúka etkinlikleri (ücretli emek veya ücretsiz ev içi emek gibi)

önceledikçe, en yoksul hanelerdeki çocuklar, özellikle kız çocuklar okuldan

alınmakta veya hiç gönderilmemektedir (UNDP HDR, 2009). Bu davranıú, gelecekte

daha düúük kazanç ihtimali, süre÷en yoksulluk ve daha fazla bakım sorumlulu÷undan

ötürü kadınlar üzerindeki çalıúma yükünün artmasıyla sonuçlanmaktadır (A.g.e).

Bu dönemlerde ayrıca hükümet bütçeleri küçüldükçe, sosyal hizmetler ve

sosyal güvenli÷e ayrılan ödenekler de azalmaktadır. Devlet geri çekildi÷inde kadınlar

bir güvenlik a÷ı olarak iúlev görmektedirler; ailenin ihtiyaçlarına cevap vermek için

hem ücretli hem ücretsiz çalıúma payları artmaktadır (AWID, 2009). Bu çalıúma

yükü kadının e÷itim, sa÷lık hizmeti ve emek piyasasına eúit eriúim hakkını tehdit

altına sokmaktadır. Ekonomik ve finansal krizin kadınları vurdu÷u di÷er bir alanda

bakım hizmetleridir. Sosyal hizmetlerin artan özelleúmesi ve bununla ilgili

masraflara ba÷lı olarak geçti÷imiz 25 yılda bakımla ilgili yükün sürekli olarak

haneye ve hane içinde kadınlara kaydı÷ı görülmektedir. Hükümetler bakım

ekonomisindeki rollerini azaltmayı sürdürdükçe, krizden etkilenen aile ve bireyler

bakım hizmetlerini piyasada satın almada gittikçe daha fazla zorlanmaktadır (Bakker,

2009). Daha da fazla bakım iúi eve ve kadınların omuzlarına taúındıkça kadınlar

orantısız bir yükü sırtlanmak zorunda kalmaktadırlar.

Kırsal kesimde yaúayan kadınlar finansal ve ekonomik krizlerden çok

etkilenmektedirler. Yerli halkların ço÷unlu÷u kırsal bölgelerde yaúamaktadır. Dünya

nüfusunun yalnızca %4’ünü kapsamasına karúın yerli halklar dünyadaki 900 milyon

aúırı yoksul kırsal nüfusun yüzde %33’ünü oluúturmaktadır.147 Kırsal geçim

kaynakları krizle birlikte daha çok tehlikeye girmektedir. Kırsaldaki kadınlar gıda

üretiminin büyük kısmından sorumlu olup çalıúan yoksul ço÷unlu÷u oluúturdu÷u için

mevcut finansal/ekonomik krizin a÷ırlaútırdı÷ı gıda krizinden orantısız bir úekilde

etkilenmektedirler.148

������������������������������������������������������������147 Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) “Factsheet on indigenous people”, 2009.

148 Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre, dünyada 1,02 milyar insan yeterli besin alamamaktadır. 2006’da kronik açlık çekenlerin %60’ını kadınlar oluúturmaktaydı. Bu rakam krizin derinleúmesiyle birlikte artma e÷ilimi göstermektedir. Dünyanın az beslenen nüfusunun hemen tamamı geliúmekte olan

147�

Kadınların gıda üretimi, da÷ıtımı, tedarik edilmesi ve piúirilmesindeki

katkıları kriz dönemlerinde onları çeúitli dezavantajlarla karúı karúıya bırakmaktadır.

Kırsaldaki kadınlar tek baúına dünyadaki gıdanın yarısını, geliúmekte olan ülkeler

arasında ön sıralarda yer alanların gıdasının %60 ila 80’ini üretmektedir. Oysa

çiftçilere sa÷lanan kredilerin %10’undan azını elde etmektedirler149. Çiftçi kadınlar

üretimden yararlanmada üretim kaynaklarının mülkiyet ve kontrolüne sahip

olmamak gibi engellerle karúılaúmaktadır: Afrika’daki kadınların %1’i toprak

sahibidir, Latin Amerika’da ise kadınlar toprakların %25’ine sahiptir. Orta Asya’daki

kadınlar ekonomik ve mali kaynaklara ve karar alma pozisyonlarına eúitsiz eriúimle

karúı karúıyadır.150 Bu durum kadınların üretimden fayda sa÷lamasını neredeyse

imkânsız kılmaktadır.

Geçmiú krizlerden ö÷renilenler dünyanın çeúitli yerlerinde halihazırda yüksek

olan bebek ölüm oranlarının artabilece÷ini, kız çocukların bundan erkeklere nazaran

etkilenmeye daha açık olduklarını göstermektedir.151 Krizlerde yaúanan yüksek fiyat

dönemi potansiyel olarak okul bırakmaları (bu yük genelde orantısız bir úekilde kız

çocukları tarafından taúınmaktadır), sa÷lık hizmetinde aksamaları, bilhassa kız çocuk

ve kadınlara yönelik úiddeti ve seks trafi÷ini arttırmaktadır.152

Kriz döneminde kadınların iúgücü piyasasındaki resmini gösterebilecek en

güncel örneklerden biri Türkiye’de yaúanan 2000/2001 ekonomik krizidir. Yapılan

araútırmalarda bu dönemde ülkemizde yaúanan büyük krizde iúsiz kalanlar içinde �������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������ülkelerde yaúamaktadır: Asya ve Pasifik’te tahminen 642 milyon; Sahra Altı Afrika’da 265 milyon; Latin Amerika ve Karayipler’de 53 milyon; Yakın Do÷u ve Kuzey Afrika’da 42 milyon; geliúmiú ülkelerde toplamda 15 milyon kiúi kronik açlık çekmektedir (Gıda ve Tarım Örgütü, “1.02 billion

people hungry: One sixth of humanity undernourished- more than ever before”, Gıda ve Tarım Örgütü Medya Merkezi, 16 Haziran 2009).

149 AWID, Der. Dzodzi Tsikata, 2009, s. 7.

150 AWID, Der. Nurgul Djanaeva, 2009, s. 4.

151 BM Kalkınma Programı, BM Nüfus Fonu, UNICEF and Dünya Gıda Programı (2010) “Recovering from Economic and Financial Crisis: Food Security and Safety Nets”, Kalkınma Programı/BM Nüfus Fonu, UNICEF ve Dünya Gıda Programı Yönetim Kurulları Ortak Toplantısı için Arka Plan Belgesi, Ocak 2010, New York, ABD.

152 A.g.e

148�

kadınların oranının erkeklerden fazla oldu÷u tespit edilmiútir: O dönemde toplam

kadın istihdamının 1/3’ü iúsiz kalmıútır. Toplam beyaz yakalı emekçiler içinde,

kadınların oranı düúük olmasına ra÷men, kadın ücreti ikincil/geçici bir gelir kayna÷ı

olarak görüldü÷ünden, erkekler yerine iúten çıkartılanlar daha çok kadınlar olmuútur

(Serdaro÷lu, 2010:264). 2000 sonrası formal istihdamın geriledi÷i bir dönemdir. Bir

yandan teknoloji yo÷un üretim sürecine geçilmesiyle sermaye emek gücünün yerini

almıú, öbür yandan kadın emek gücü erkek emek gücüyle ikame edilmiútir.

Kriz dönemlerinde kadın istihdamında görülen bir baúka e÷ilim de ev eksenli

iúlerin çarpıcı bir biçimde artmasıdır. Dilek Hattato÷lu, DøE’nin yayınladı÷ı 2001 yılı

hane halkı iúgücü verilerine dayanarak ev eksenli çalıúanların %86.2’sinin

kadınlardan oluútu÷unu belirtmektedir (Serdaro÷lu, 2010: 277-279). Gülay Toksöz

bu durumu kriz dönemlerinde formal sektörde nitelikli iúgücü hızla iúini

kaybederken, enformel sektöre yönelme olması ve bu sürece paralel olarak erkeklerin

kriz nedeniyle iúini kaybetmesiyle, kadınların hangi koúullarda olursa olsun aile

gelirine katkı amacıyla çalıúma zorunlulu÷u duymalarıyla açıklamaktadır. Bu

durumda, kadınlar iúin niteli÷ine, çalıúma koúullarının güçlü÷üne, ücretlerin

düúüklü÷üne aldırmadan çalıúmayı kabul ediyorlar. Büyüyen iúsizlik ve artan

yoksullaúma karúısında kadınların tek hayatta kalma stratejisi bu oluyor. Sonuç

olarak enformel iúlerde kadın istihdamı giderek artıyor (Toksöz, 2008).

Kadınların özellikle kriz dönemlerinde iúsiz kalmalarındaki di÷er bir önemli

etken de e÷itimdir. Erkeklerin istihdam oranı e÷itim düzeyine göre farklılaúmazken,

kadınların ki çok farklılaúıyor; bu durum kadının eú, anne, bakım hizmeti veren birisi

olarak toplumsal cinsiyetçi rolünün ne kadar piyasa/iúten uzak kalmasına yol

açtı÷ının bir göstergesidir aynı zamanda. Türkiye’de 1997-2006 dönemine

baktı÷ımızda, en çok ortaokul mezunu kadınlar olmak üzere, kadınlar erkeklerden

daha yo÷un úekilde iúsiz kalmıú ya da eve dönmüú görünmektedirler (Serdaro÷lu,

2010: 292, Güneú, 2006: 68). Bu da bir süreç olarak, krizin, istihdamsız büyümenin,

ve patriyarkanın iç içe geçti÷i karmaúık mekanizmaların bir görüntüsü olarak

yorumlanabilmektedir.

149�

Kriz dönemlerinin kadınlar üstündeki di÷er çok büyük bir etkisi de úiddet

alanın da yaúanmaktadır. Zorluk dönemlerinde kadınlar ve kız çocuklar daha fazla

úiddet riskine maruz kalmaktadır. Gıda ve benzin fiyatları arttıkça kadına yönelik

úiddetin arttı÷ı ispatlanmıútır153. Bunlara ek olarak krizde bebek ölümleri toplumsal

cinsiyet temelinde farklılaúarak artıú göstermektedir. Dünya Bankası politika

önerileri sundu÷u özet raporunda erkek ve kız çocukları genelde kiúi baúı gayrisafi

yurtiçi hasıladaki ani iyileúmelerden eúit úekilde yararlanmakla birlikte, ani

düúüúlerin kız çocuklara erkeklerden çok daha fazla zarar verdi÷i aktarılmıútır154:

“Gayrisafi yurtiçi hasıladan bir birim veya daha fazla düúüú, kız çocuklar için

ortalama bebek ölümlerini 1.000’de 7,4 oranında, erkek çocuklar için 1.000’de 1,5

oranında arttırmaktadır.”155

Mevcut sistemik kriz kadınların makroekonomiye katılımının ne kadar önemli

oldu÷unun küresel çapta kabulünü gerektirmektedir. Kadınlar makroekonomik

politikaların pasif öznelerinden ibaret de÷ildir; baúlı baúına siyasal özne ve kalkınma

aktörleridir. Dolayısıyla makroekonomik politikaların tasarım, uygulama ve

de÷erlendirilmesine ciddi anlamda dahil olmalıdırlar.

������������������������������������������������������������153 UN, “Report of the independent expert on the question of human rights and extreme

poverty”, 2009.

154 Cinsiyet eúitsizli÷i kadınları erkeklere göre daha yoksul kılarken, çalıúma yaúamındaki konumlarını da daha marjinalleútirmekte, daha sömürüye açık hale getirmektedir. Aynı etkenler, çalıúma iliúkilerindeki güvencesizleúme, esnekleúme do÷rultusundaki neoliberal dönüúümün ve krizin yol açtı÷ı olumsuzlukların kadınlar tarafından daha a÷ır yaúanmasına yol açmaktadır, World Bank, “The

Global Financial Crisis: Assessing Vulnerability for Women and Children”, 2009.

155 World Bank, “The Global Financial Crisis: Assessing Vulnerability for Women and

Children”, 2009.

150�

4.2. Yoksullu÷u Azaltmada Kullanılan Stratejiler

Kadınlar ve yoksulluk arasındaki iliúki karmaúıktır, dolayısıyla ortaya

çıkarılması zordur. Kadınların orantısız savunmasızlı÷ı emek piyasasında, hane

ortamında ve refah devleti sistemlerindeki ekonomik dezavantajların etkileúiminden

kaynaklanmaktadır. Gerek geliúmiú ülkelerde gerekse az geliúmiú ülkelerde

1980’lerden itibaren benimsenen yeni sa÷ın refah anlayıúı kamusal sosyal güvenlik

sisteminin dönüútürülerek, geleneksel aile iliúkilerine dayanan bir sosyal güvenlik

sisteminin inúaası üzerine kurulması üzerine úekillendi. Bu durum ise kadınların hem

ailede hem de iúgücü ortamında durumlarını daha da kötüleútirici bir etki yarattı.

Çünkü bu muhafazakar aile modelinde ataerkil iliúkiler pekiútirilmektedir. Kadınlar

özel alanda hapsedilerek kutsallaútırılırken, kamusal alana katılımları eúin onayına

bırakılmaktadır.

Bu geliúmelerle birlikte ortaya çıkan metodolojik soru úudur: Yoksullu÷un

cinsiyet boyutu nasıl ortaya çıkarılır ve bununla nasıl mücadele edilmelidir ?

Yoksulluk ile mücadele yaklaúımında kullanılan ve en klasik yaklaúımlardam biri

olarak kabul gören Dolaylı Yaklaúım, yoksulluk ile mücadeleyi büyüme ve büyüme

sürecinde gelir da÷ılımında ortaya çıkan de÷iúiklikleri inceleyerek açıklamaya

çalıúmaktadır. Bu yaklaúıma göre, kalkınma ve ekonomik büyümenin olumlu etkileri

zamanla toplumun bütün kesimlerine yayılacak ve yoksulluk azalacaktır.

Yoksullukla mücadelenin dolaylı yaklaúım çerçevesinde ele alınmasına karúı yapılan

baúlıca eleútiri; bu yaklaúımın, ekonomik büyüme sürecinin bölüúüm ve yeniden

da÷ılım üzerindeki etkisini göz ardı etti÷i yönündedir (ùenses, 2006: 221-227).

Kabul gören bir di÷er yaklaúım ise Do÷rudan Yaklaúım’dır. Bu yaklaúım ise

devletin beslenme, sa÷lık, e÷itim, konut vb. temel ihtiyaçların giderilmesine yönelik

somut programları ve bu yolla yoksullara sa÷lanan transferleri inceler (ùenses, 2006:

265) Do÷rudan yaklaúımın altındaki baúlıklar radikal reform, kamu harcamaları ve

yoksullukla mücadele programlarıdır. Do÷rudan yaklaúıma göre, yoksullukla

151�

mücadelede devletin daha aktif bir rol üstlenmesi ve sosyal devlet’e dönüúmesi

gerekir. Ünlü düúünür Karl Polanyi tarafından önerildi÷i gibi, devlet ekonominin

iúleyiúi ve elde edilen hâsılanın bireyler ve sektörler arasında da÷ıtımını tamamen

piyasa mekanizmasına bırakmamalıdır156.

4.2.1. Mikrokredi Uygulaması

Son çeyrek yüzyılda yaygınlaúan neoliberal politikaların, yoksullukla mücadele

konusunda azgeliúmiú ülkeler için ön plana çıkardı÷ı en önemli unsur, dıúa açık,

piyasa a÷ırlıklı, emek yo÷un büyüme olmuútur. Dünya Bankası’nın yoksulluk

stratejisi de, neoliberal politikaların, orta ve uzun dönemde, ekonomik büyümeyi

hızlandırarak yoksullu÷u azaltma beklentisine dayanmaktadır. Bu yaklaúım,

yoksullu÷un nedenleri üzerinde yeterince odaklanmamakta, mülkiyet iliúkilerini

analizin dıúında tutmakta ve tarihsel analizden kaçarak yoksullu÷un bir süreç

oldu÷unu göz ardı etmektedir. Ayrıca, bu yaklaúım, kadınların iúgücü e÷itim ve

niteli÷i ve üretim araçlarına eriúim açısından dezavantajlı konumuna de÷inmeden

yoksulluk konusunu da dar bir çerçeveye sıkıútırmaktadır (ùenses, 2006:287).

Dünyada ve Türkiye’de son yıllarda yoksullukla mücadelede sıklıkla kullanılan

ve kadınları en çok ilgilendiren yöntemlerden biri mikrokredi uygulaması dır.

Mikrokredi uygulamasında kredilerin %95’i kadınlara yönelik olarak verilmektedir

(Grameen Bank Mountly Report; 2006). Bundaki en büyük etken olarak da

yoksulluk ve açlıkla kadınların erkeklere oranla daha fazla yüzleúmesi

gösterilmektedir.

ølk mikrokredi zirvesi, 2-4 ùubat 1997 tarihlerinde 137 ülkeden 2,900’den fazla

������������������������������������������������������������156 Karl Polanyi, liberallerin savunduklarının aksine kapitalizmde bireyin özgürlü÷ünün, sermayenin sosyal denetim altında olmasına ba÷lı oldu÷unu savunmuútur. Piyasa ve onu sınırlamaya yönelik karúıt hareketleri modern toplum dinamiklerinin çift yönlü hareketi olarak nitelendiren Polanyi’ye göre toplum ve devlet tarafından oluúturulacak koruyucu karúı hareketlerle; devlet müdahalesi ve sosyal hukuk yoluyla piyasanın toplumsal ve siyasal kurumlardan tümüyle kopmasının ya da onlardan ba÷ımsızlaúmasının önüne geçilmelidir. Daha fazla ayrıntı için bknz. Polanyi, 2009:136–168.

152�

kiúinin katılımıyla Wahington’da gerçekleútirildi. Bu zirvede 9 yıllık bir kampanya

oluúturuldu. Bu kampanyanın hedefi 2005 yılına kadar dünyanın en fakir 100 milyon

insanına, özellikle kadınlara, finansal olanaklar ve bireysel iú geliúimi için kredi

sa÷lamaktı. 2006 Kasım toplantısında belirtildi÷i üzere, 2005 hedefleri yüzde yüze

yakın gerçekleútirilmiúti; ayrıca iki yeni hedefte eklenmiúti157:

1-Dünyanın en fakir 175 milyon ailesine, özellikle bu ailelerden kadınlara, 2015

yılına kadar bireysel iúgücü oluúumlarını sa÷lamak için finansal destek sa÷lamak.

2-100 milyon ailenin günlük gelir seviyesinin 1.25 Amerikan Doları’nın üstüne

çıkmasını sa÷lamak.

Mikrokredi ile ilgili yapılan araútırmalarda kadın ve yoksulluk ile ilgili olarak

de÷iúik bulgular elde edilmiútir. Bir çalıúmada kredi dönüú oranlarının yüksek olması

alınan kredinin aynı zamanda aile içi dayanıúmayı ve çalıúmayı arttırması ile

açıklanmıútır. Baúka bir çalıúma da kocalarından dayak yiyen kadınların ev

ekonomisine katkıda bulunmasından sonra dayaktan kurtulduklarını göstermektedir.

Araútırmalar, hane halkı gelirinde %25 ile %75 arasında bir artıú sa÷landı÷ını

göstermiútir (Yunus, 2003). Kadınlar için mikrokredi tezini savunanların di÷er

destekleyici fikirlerini úu úekilde sıralayabiliriz:

x Kadının ev içindeki kontrol gücünün artmasına yardımcı oluyor (ekonomik

kaynaklara ulaúımı arttı÷ı için kadın, harcamalarda da söz sahibi olmaya

baúlıyor).

x Sadece ekonomik olarak bir kendine güven kazanmıyorlar, aynı zamanda

kazandıkları ekonomik özgürlükle sosyal hayata katılımları ve di÷er

kadınlarla ortak paylaúımları artıyor.

x Sosyal hayat içinde kadınların rollerine iliúkin önyargıların azalmaya

baúlamasına yardımcı oluyor.

������������������������������������������������������������157 “The Microcredit Summit Campaign”, http://www.microcreditsummit.org/about/about_the_microcredit_summit_campaign.

153�

Mikrokredi yönteminin eksikliklerine dikkat çeken araútırmalar da bizi úu

sonuçlara götürmektedir (Yunus, 2003):

x Kadınların eviçindeki eúitsiz konumu göz önünde bulunduruldu÷unda, kredi

kullanımının erkek tarafından kontrol edilmesi ihtimali çok yüksektir.

x Kadının gelirinde bir artıú meydana gelmesine ra÷men, birçok katılımcı aynı

zamanda ev içindeki iú yüklerinin de çok arttı÷ını rapor etmiútir. Kadınların

ev içi yüklerinde hiçbir azalma meydana gelmemiútir.

x Bir çok cinsiyet eúitsizli÷i baúlıkları sadece mikrokredi yöntemiyle çözüme

ulaúamamaktadır. Bunlar arasında iú hayatındaki cinsiyet ayrımcılı÷ı, úiddet,

ev içi görev da÷ılımındaki eúitsizlik ve e÷itimdeki ayrımcılık gelmektedir.

x Formal sektörde çalıúmak ve buradaki çalıúma koúullarını iyileútirmek

kadınların ekonomik hayata katılımlarını sa÷lamada daha büyük önem arz

etmektedir.

Burada tartıúılan nokta mikrokredi yöntemini tamamen terk etmek de÷ildir,

burada üstünde durulan nokta kadınların ekonomik olarak güçlendirilmeleri için bu

programın hangi alanlarda iyileútirilmesi gerekti÷inin fark edilmesi ve harekete

geçilmesidir.158

Yoksullu÷u azaltmada kullanılan stratejiler toplumsal cinsiyet eúitli÷i

ba÷lamında hazırlanmalıdır çünkü bu araútırmaların temel amacı ekonomik

büyümeyi sa÷lamak, yoksullu÷u azaltmak, toplumdaki kadın ve erkek eúitli÷i

konusunda ilerleme sa÷lamaktır (WB, 2001). Geçti÷imiz yüzyıl içinde toplumsal

cinsiyet eúitli÷i konusunda çok büyük adımlar atılmıú olmasına ra÷men, cinsiyet

eúitsizli÷i halen akut bir problem olarak özelliklede yoksul ülkelerde görülmektedir.

Ülkeler arasında, haklar ve özgürlükler, ölüm oranları, sa÷lık, politik katılım ve di÷er

alanlardaki cinsiyet eúitsizli÷i yine en fazla yoksul gruplar içinde görülmektedir.

Yoksul kesimler içinde kadınlar birçok toplumda, özgürlük ve hak talebi ve

������������������������������������������������������������158 “Enterprise Development”, http://www.oecd.org/dataoecd/2/41/1896456.pdf.

154�

ekonomik haklara sahip olma bakımından erkeklere oranla daha limitli kaynaklara

sahiptir.

Yoksulluk Azaltma Stratejileri159

büyümeyi, yoksullu÷un azaltılmasını ve

bunlara iliúkin dıú finansman ihtiyaçlarını teúvik etmek amacıyla bir ülkenin

makroekonomik, yapısal ve sosyal politikalarını ve programlarını tanımlamaktadır.

Yoksulluk Azaltma Stratejileri hükümetler tarafından Dünya Bankası ve IMF de

dahil olmak üzere sivil toplum ve geliúim ortaklarını da içeren katılımcı bir süreç

dahilinde hazırlanmaktadır.160

Yoksulluk Azaltma Stratejileri úu temel bileúenlerden oluúmaktadır (Mehra ve

Gammage, 1999: 533-550):

x Ülkedeki yoksulluk durumunun analizi.

x Bu analizi temel alan yoksullu÷u azaltma stratejisi.

x Stratejiyi uygulamak için gereken bütçe taahhüdü.

x Stratejik hedeflerin baúarısını ölçen bir denetim sistemi.

Bu stratejilerin ilk turundan ortaya çıkan büyük resim cinsiyet eúitli÷i konusunda

pek de cesaret verici de÷ildir. Dünya Bankası Toplumsal Cinsiyet Departmanının 161

2001 baúında tamamlanmıú olan 15 ara ve üç final Yoksullu÷u Azaltma

Stratejilerinde yaptı÷ı ön incelemede bunlardan ancak yarısından azının yoksulluk

teúhisinde cinsiyet konusunu herhangi bir yönünden ele alarak tartıútı÷ı sonucuna

varılmıútır (WB, 2001).

Bu raporlara göre toplumsal cinsiyet eúitli÷i konusunda en büyük ilerlemeler

sa÷lık, beslenme ve nüfus bölümlerinde ve bir dereceye kadar da e÷itimde

sa÷lanmaktadır. Di÷er alanlarda bu konuya daha belirsiz e÷ilinmektedir. Toplumsal

������������������������������������������������������������159

Poverty Reduction Strategies-PRSPs.

160 www.worldbank.org.

161 World Bank Gender Division.

155�

cinsiyet sorununun öncelikle teúhis aúamasında vurgulanması gerekmektedir. Aksi

takdirde bu sorunun çözüme ulaúması mümkün gözükmemektedir (WB, 2001).

Strateji raporlarında üretim ekonomisi baúlı÷ı altında kadının rolüne pek az

dikkat sarf edilmiú; güç ve etki bakımından ise cinsiyet eúitsizli÷ine neredeyse hiç

de÷inilmemiútir. Ev içi úiddet, e÷itim, yasal okuryazarlık ve kadınların ihtiyaçlarına

duyarlılık sa÷lamak amacıyla kadınların yerel yönetimlere katılması görüúüne pek

çok ülkede yoksulluk azaltma stratejisi olarak yer verilmemiútir (Badlender, 2000:

1365). Kabeer’e göre, aslında stratejilerdeki cinsiyet uygulaması Dünya Bankasının

ve di÷er çok uluslu geliúim Bankalarının (Multi Developing Banks) uygulamalarıyla

tamamen tutarlıdır. Çok uluslu geliúim bankaları raporlarında kız çocuklarının

e÷itimi, sa÷lık ve mikro finans dıúında cinsiyet eúitsizli÷ine nadiren yer vermiúlerdir

(2003: 211).

Kabeer’in belirtti÷i gibi, politika yapanların etkili yoksulluk azaltma stratejileri

kapasitesini kısıtlayan di÷er bir faktör ise geleneksel ekonomik düúüncede bulunan

kuvvetli önyargılardır (2003: 212-5). Bu önyargılar úunlardır:

x Pazarlaútırma önyargısı politika yapanların pazardaki fiyatları yönetmeyen

herhangi bir aktiviteye genel olarak de÷er vermemelerini yansıtmaktadır.

Burada açıkça cinsiyete iliúkin bir alt metin vardır çünkü öncelikli olarak

kadınların özellikle de dünyanın fakir ülkelerindeki fakir hane kadınlarının

sorumlulu÷u olan hem üretim hem de yeniden üretim ve ödeme yapılmayan

iúler görünmez kılınmaktadır.

x Eve ekmek getiren erkek önyargısı ise bir dizi ba÷ımlı aile üyesinin (kadınlar,

çocuklar, hasta, sakat ve yaúlılar) gereksinim duydu÷u maddi geliri karúılayan

erkek hane reisi varsayımını temel almaktadır. Bu durum kadınların hane

içinde önemli bir görev almalarına ra÷men bir dizi ekonomik haktan muaf

tutulmalarına yol açmaktadır.

Dünya Bankasının Yoksullu÷u Azaltma Stratejileri hazırlama el kitabının

cinsiyet bölümün de úöyle denmektedir: “Yoksullu÷u Azaltma Stratejilerinin her

156�

safhasında cinsiyet meselesine belirgin bir dikkat sarf etmek gerekliyse de bunun

yoksulluk analizine entegre edilmesini sa÷lamak özellikle gereklidir. Yoksa sonuç

stratejilerindeki toplumsal cinsiyet eúitli÷i kapsamı kısıtlı kalacaktır” (Kabeer,

2003:213-215).

4.2.2. Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme

Cinsiyete duyarlı bütçeleme162

günümüzde gitgide artan bir biçimde kadın

yoksullu÷unu azaltma stratejilerinden ba÷ımsız olarak incelenmeye alınmaktadır.

Kadın-erkek eúitsizli÷inin temelinde, toplumsal cinsiyete dayalı iú bölümü ile görev

ve sorumlulukların paylaúılmasında, kültürel olarak kalıplaúmıú de÷er yargılarından

kaynaklanan hiyerarúik yapılar gösterilmektedir. Bu eúitsizliklerin çözümü için de

toplumsal cinsiyet duyarlılı÷ının tüm ana plan ve programlara yerleútirilmesi

gerekmektedir. Bu nedenle geliútirilecek tüm plan, politika ve programlar da

maksimum toplumsal yararın gözetilmesi zorunlu kılınmalıdır. Bu kapsamda, niteli÷i

nedeniyle tüm bireylerin yaúamını etkileyen ve her düzeyde oluúturulan bütçelerin de

toplumsal cinsiyet duyarlılı÷ı ile hazırlanması zorunluluk olarak göz önüne

gelmektedir. Ekonomik plan ve programların yansımasını buldu÷u bütçelerin bu

anlayıúla hazırlanması istenen geliúimin sa÷lanması açısından büyük önem

oluúturmaktadır.

Bütçelerin toplumsal cinsiyet yönünden analizine iliúkin oluúturulan

inisiyatifler tarafından dünyanın pek çok ülkesinde çalıúmalar yapılıyor olmakla

birlikte henüz tam anlamıyla toplumsal cinsiyet duyarlılı÷ına sahip bütçe

oluúturulmuú de÷ildir. Ancak oluúturulan sözkonusu inisiyatifler, ulusal bütçelerin,

özellikle harcama kalemlerinin, toplumsal cinsiyete duyarlılı÷ı bakımından analizini

gerçekleútirerek, mali politikalardan hangi grupların fayda sa÷ladı÷ını ve bu

������������������������������������������������������������162 Gender Responsive Budget-GRB.

157�

politikaların kadınları, yoksulları ve di÷er dezavantajlı konumda olanları nasıl

etkiledi÷ini ortaya çıkararak konunun önemini göstermiúlerdir.163

Bütçe devletin ekonomik politika araçlarının en önemlisi olup, ülkenin

de÷erlerini yansıtmaktadır; kime ve kimin iúine de÷er verildi÷i, kimin

ödüllendirildi÷i bunun yanında kime, neye ve kimin iúine de÷er verilmedi÷i hususları

bütçelerde yansımasını bulmaktadır. Ayrıca bütçe, sadece teknik bir detay de÷il çok

önemli bir politik ifade olup hükümetlerin sosyal ve ekonomik önceliklerinin bir

yansımasını oluúturmaktadır. Devlet bütçeleri devletin üstlendi÷i çeúitli fonksiyonları

yerine getirmek amacıyla hazırlanmaktadır. Bu görevler arasında kadınlara yönelik

hizmetlerin yeterince yer almadı÷ı görülmektedir. Bütçe úekillendirilmesi ve

uygulama sonuçları genellikle ayrıcalık do÷uran bir iúlemdir. Vatandaúların ço÷unu

özellikle kadınları açıkta bırakmaktadır (Elson, 1998: 8-10). Oysa kadınlar daha

önceki bölümlerlerde vurgulandı÷ı gibi yoksullar arasında ço÷unlu÷u oluúturmakla

birlikte ekonomik tartıúmaların da dıúında yer almaktadırlar.

Bütçelerde kadınlar ve erkekler için herhangi bir baúlık-konu yer

almamaktadır. Eúit olmayan toplumsal cinsiyet iliúkilerinin kadınların ve erkeklerin

yaúamları üzerine gerçek etkileri ile politikaların farklı etkilerini dikkate

almamaktadır. Bu cinsiyet ve yansız görünüm cinsiyet körlü÷ü ile tanımlanmaktadır.

Bu nedenle cinsiyet körlü÷ü eúitsizli÷i sürekli kılmaktadır (A.g.e). Cinsiyet bütçeleri

ile yerine getirilmeye çalıúılan amaç, kamu gelirlerini artırmanın yollarını ve kamu

harcamalarının analizini cinsiyet perspektifinde erkek ve erkek çocuklarına kıyasla,

kadın ve kız çocuklarının üzerindeki etkileri ve sonuçlarını belirlemektir (Metin,

2007: 58). Cinsiyet bütçesinin oluúturulmasında en önemli konuların, cinsiyet

eúitli÷ini sa÷layabilmek için oluúturulacak mali önlemlerin ne derece etkili olaca÷ı,

cinsiyet eúitsizli÷ini azaltıp azaltmayaca÷ı ya da artırıp artırmayaca÷ı veya hiçbir etki

oluúturup oluúturmayaca÷ı üzerinde toplandı÷ı görülmektedir.

������������������������������������������������������������163 “Bütçeleme”, http://www.ksgm.gov.tr/Pdf/butceleme.pdf.

158�

Bütçeler ve kaynak tahsisleri öncelikleri belirler, e÷er bütçeler yoksullar ve

kadınların ihtiyaçları ve taleplerini karúılayamazsa; bütçede yer alan kaynaklarca,

kadınların ödenmeyen eme÷i için yeterli hizmetin sa÷lanamayaca÷ı, ekonomide

kadınlar için fırsat eúitli÷inin geliútirilmesi gibi toplumsal cinsiyete dayalı

programlara yeterince kaynak aktarılamayaca÷ı anlamına gelmektedir. Oysa

toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçe; kadınların ihtiyaçları ve çıkarlarının dahil olup

olmadı÷ını sorgular. Toplumdaki kadın ve erkeklerin farklı ihtiyaçlarını, haklarını ve

yükümlülüklerini tanıdı÷ını gösterir (Eúim, 2000: 1-30). Toplumsal cinsiyete duyarlı

bütçe, bir kadın bütçesi ya da kadınlar için ayrı bir bütçe anlamına gelmemektedir.

Kadın ve erkeklerden oluúan gruplar üzerindeki etkisini tespit edebilmek için devlet

bütçesinin bir analizidir. Toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçe, devletin cinsiyetle

ilgili vaatlerini alarak onları bütçesel vaatlere çevirmektedir. Toplumsal cinsiyete

duyarlı bütçeleme anlayıúının, gerek akademik ve ekonomik çevreler gerekse

Birleúmiú Milletler Kadın Fonu (UNIFEM) gibi uluslararası kuruluúlar tarafından

kabul edilen faydaları úunlardır:

x Kadınları ekonomik olarak görünür kılar.

x Kamu gelirlerinin toplanmasının ve vergi yapısındaki de÷iúikliklerin, kadınların

hayatını erkeklerinkinden farklı olarak nasıl etkiledi÷ini gösterir.

x Kadınlara ayrılan kaynakların nasıl harcandı÷ını ayrıntısıyla gösterir.

x Karar vericilere, kadınların ve erkeklerin ihtiyaçlarını gösterirken yapılacak kamu

harcamalarında da bir öncelik sıralaması yapılmasını sa÷lar.

x Hükümet bütçelerinin etkin, hesap verilebilir ve úeffaf olmasına katkıda bulunur.

x Hükümetin taahhütleri ile yürüttü÷ü politikaların gerçek etkileri arasındaki farkı

görmeyi sa÷lar.

x Vatandaúların kamusal karar alma süreçlerine katılımı için bir zemin oluúturur.

x Performans ve program bütçelerdeki uygulanabilirli÷i nedeniyle sonuç odaklılı÷ı

getirir.

159�

Gülay Günlük ùenesen tarafından Cinsiyete Duyarlı Bütçelemenin tanımı úu

úekilde verilmektedir164:

x Kadın ve erkeklerin, kız ve erkek çocukların gereksinimlerinin karúılanmasında

kamu kaynaklarının hakça kullanımını ve kamu gelirlerinin yükünün hakça

üstlenilmesini gözeten bütçedir.

x Kadınlar için ayrı bir bütçe de÷il, dezavantajlı konumlarının varlı÷ının önkabulüdür.

x Bütçenin cinsiyetlerarası eúitsizliklerin giderilmesine yönelik olarak düzenlenmesi

ve uygulama sonuçlarının izlenmesine olanak sa÷layacak úekilde yapılandırılmasıdır

Cinsiyete duyarlı bütçe giriúimlerini kimin baúlattı÷ına dayalı olarak yapılan

tespitlerde üç úekilde gerçekleúti÷i görülmektedir. Bütçe analiz çalıúmaları ya

hükümet tarafından ya da gönüllü kadın kuruluúları, sivil toplum örgütleri veya

ba÷ımsız katılımcılar tarafından oluúturulan inisiyatifler tarafından

gerçekleútirilmektedir. Bazı durumlarda ise içinde kadın parlamenterlerin yer aldı÷ı

hükümet dıúı inisiyatifler de oluúturulmuútur. Güney Afrika Kadın Bütçesi deneyimi

buna örnek olarak gösterilmektedir (Badlender vd.; 2002, 251). 165

Yapılan çalıúmalarda bütçe programlarının sayısal olarak erkek ve kadınlara

yönelik eúit miktardaki bir harcama úeklinde yapılmadı÷ı görülmektedir. Kadınlar ve

erkekler farklı ihtiyaçlara sahip olabilmektedirler. Örne÷in; sa÷lık programlarında

anne sa÷lı÷ı ile ilgili harcamalar kadınlara yöneliktir, erkekler bu hizmetlerden

yararlanamazlar, veya úiddete u÷rayan kadınlar için açılan sı÷ınma evleri ve kreú

sayısının belediyeler bazında arttırılması gibi (Fitzgerald, 1999: 3). Genel olarak

cinsiyete duyarlı bütçe ile ilgili kabul edilebilecek görüúler aúa÷ıdaki úekilde ifade

edilmektedir (Elson; 1998: 935):

x Cinsiyete duyarlı bütçeler, devletlerin birçok hedefleri ile ilgili verilerini

çeúitlendirmesi ve yenilemesini getirecektir: Bütçeyle ilgili amaçlar cinsiyet esaslı

������������������������������������������������������������164 http://www.tbmm.gov.tr/etkinlikler/pbmd_sempozyum_1008/belgeler/GGS-Afyon08.pdf.

165 Dünyada bugüne kadar oluúturulan Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçe ønisiyatifleri ve yapılan çalıúmalar hakkında geniú bilgi için bknz. Gülsen Ülker, s. 51-75.

160�

olarak ele alınaca÷ı için de÷iútirilmesi gerekecektir. Çünkü cinsiyete duyarlı

bütçelerin tam olarak uygulanabilmesi için amaçlarını destekleyecek verileri elde

etmek gerekecektir.

x Bir cinsiyet bütçesinin verilen tüm programları, maddeleri detaylandırması úu anda

mevcut de÷ildir: Cinsiyet ayrımına esas teúkil edecek úekilde ödenek ayrılması

henüz daha gerçekleútirilememiútir. Bu nedenle cinsiyet bütçelerinin henüz bir bütçe

sistemi olarak görülmedi÷i, onun yerine politik bir araç olarak görüldü÷ü

söylenebilir.

x Cinsiyete duyarlı bütçe reformu, bütçe kararlarının alınması ile ilgili de÷iúiklik

getirecek mi?: Cinsiyet bütçelerini hazırlamak için gerekli kamuoyu deste÷inin var

oldu÷u belirtilmektedir. E÷er cinsiyete dayalı analizler, cinsiyet bütçelerini

destekleyenlerin ne yapmak istediklerini ortaya çıkarırsa –ki devlet mali politikaları

her zaman kadınlara karúı önyargılı olmuútur- bu düúünce do÷al olarak adil olma

sorularını da gündeme taúıyacaktır (Schick, 91).

Burada özetle belirtilmesi gereken nokta, toplumsal cinsiyet duyarlılı÷ı ile

oluúturulan program ve bütçelerle toplumsal refahın artması ve kaynakların adil

da÷ılımının sa÷lanabilmesidir. Bu konuya iliúkin olarak AB belgelerinde ve

uluslar arası çalıúmalarda yapılan tespitleri úöyle özetleyebiliriz: Son otuz yılın

kadın hareketi gündeminde yer alan konu ve tartıúmaların sonucunda makro

ekonomik politikaların temel araçlarından sayılan bütçe’nin kadın bakıú açısıyla

analizi ve cinsiyet farklarının dikkate alınması yönündeki kadın talebinin

dillendirilmesine ba÷lı olarak pek çok ülkede bu konuda çalıúmalar

yürütülmektedir. Pekin Eylem Platformu bu konuda -cinsiyete duyarlı

bütçeleme- konusunda önemli kararların altına imza atıldı÷ı bir dönemdir:

(345) “kadının ilerlemesi için mali kaynaklar ve insan kaynakları genellikle

yetersiz olmuútur. Eylem Platformunun tam ve etkin bir biçimde uygulanması,

kadının güçlendirilmesine yönelik mali kaynak ve insan kaynaklarını sa÷lamaya

iliúkin siyasi bir kararlılı÷ı gerektirmektedir. Bu da politika ve programların

bütçesine iliúkin kararlarda cinsiyete dayalı bakıú açısına yer vermeyi ve kadın

erkek eúitli÷ini güvenceye alacak özel programların yeterli finansmanını

gerektirecektir. Eylem Platformunu uygulamak için fonların belirlenmesi ve

161�

bütün sektörlerdeki mevcut kaynakların harekete geçirilmesi gerekecektir.

Programlar içinde ve arasında politikaların yeniden düzenlenmesine ve

kaynakların yeniden tahsisine ihtiyaç olabilir”.166

Burada, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemenin zorunlulu÷u

vurgulanmaktadır. Hükümetler bu konuda yükümlü kılınmaktadırlar ve böylece

eylem platformunun öngördü÷ü hedeflere ulaúmak açısından, kadınların bütçe

uygulamalarından nasıl yararlandıkları takip edilerek gerekli bütçe ayarlamalarının

yapılması vurgulanmaktadır.

Birleúmiú Milletler Kadının Statüsü Komisyonu 2008 tarihinde

gerçekleútirdi÷i 52. Oturumunda “cinsiyet eúitli÷inin finansmanı ve kadının

güçlendirilmesini” ana tema olarak seçmiútir. Oturumda belirlenen hedef toplumsal

cinsiyet eúitli÷inin sa÷lanması için tüm gelir ve harcamaların toplumsal cinsiyete

duyarlı analizlerini yapmaktı. Avrupa Birli÷i’nin bu konuda aldı÷ı en önemli kararda

1996 yılında karar verdi÷i üzere toplumsal cinsiyet eúitli÷i politikalarının tüm ana

plan ve programlara yerleútirilmesi olmuútur (Günlük-ùenesen, 2008: 3-13). 167

AB Komisyonu tarafından cinsiyet eúitli÷i üzerine çalıúmaların hedefinin

cinsiyet eúitli÷i oldu÷u görülmektedir. Cinsiyet bütçesine geçiúte önemli rol

oynayacak olan bu çalıúmalardan bazıları úunlardır: Avrupa østihdam Stratejisi

Araútırma Politikası, Avrupa Yapısal Fon Düzenlemeleri, Avrupa Ülkelerinde

Kadınların østihdamında Faydacı Vergi Sistemlerinin Etkisi Üzerine Bir Çalıúma,

Komisyonun Cinsiyet Etkisine Dayalı Derlendirme Araçları, Cinsiyete Özgü

østatistikler, Cinsiyet Eúitli÷i Göstergeleri vb. gibi. (Europian Commission; 2003:

12). Avrupa Parlamentosu 2003 yılında kabul etti÷i bir dizi kararla kamu

politikalarının kadınlar ve erkekler üzerindeki etkilerinin izlenmesini, kamu

bütçelemesinin her aúamasında cinsiyetlerarası eúitlik perspektifinin hakim olmasını,

������������������������������������������������������������166 A.g.e., s.386.

167 Ana Akımlaútırma (Gender Mainstreaming): kadın-erkek eúitli÷ini ana politika ve programlara yerleútirme yaklaúımı.

162�

gelir ve harcamaların cinsiyet eúitli÷ini sa÷layacak biçimde yapılandırılmasını

öngörmektedir.

Avrupa Konseyi’nin (Lizbon’da) oluúturdu÷u prensip ve amaçlara göre

toplumsal kalkınma ve insanın güçlendirilmesi uzun vadeli yatırımlarla ve ekonomik

büyümeyle sa÷lanması anlamına gelmektedir. Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme

politikalarının uygulanmasında úu politik amaçlara ulaúması hedeflenmektedir: 168

1- Eúit, dengeli bütçeleme politikaları, eúitsizlikleri ortadan kaldırmayı amaçlamalı,

kadının ve erke÷in ekonomide ve toplumda oynadıkları farklı rollere göre fırsat

eúitli÷ini sa÷lamalı,

2- Kaynaklar, kadın ve erkek vatandaúların farklı ihtiyaçlarına göre verimli ve etkin

kullanılmalı, kamu hizmetlerinin daha kaliteli ve etkin olması sa÷lanmalı,

3-Vatandaúların kamunun gelir ve giderlerini úeffaf olarak anlaması ve böylece yerel

ve ulusal hükümetlerin hesap verebilmesi ve úeffaf olması sa÷lanmalıdır.

Ayrıca toplumsal cinsiyet bütçesinin baúarılı bir úekilde uygulanması için

kadın-erkek eúitli÷i konusunda politik bir inanmıúlı÷ın gereklili÷i ile kamu

politikalarını belirleyen kurumların bütün düzeylerinde kadın temsiliyetinin

sa÷lanması, daha genel anlamda kamu ve özel sektörde karar alma mekanizmalarında

kadınların olmasının gereklili÷i vurgulanmaktadır. Eúit fırsatlar ve insan

kaynaklarının geliútirilmesi hususunda, ekonomik kaynaklar, e÷itim, sa÷lık

konularında kamu duyarlılı÷ının arttırılması sa÷lanmalıdır. Toplumsal cinsiyete

duyarlı bütçeleme yapan ülkelerde ortak bir analiz tekni÷i olmamakla birlikte, genel

olarak kamusal harcamaların üç kategori altında toplandı÷ı görülmektedir. Rhonda

Sharp tarafından temel olarak üç türlü analiz kategorisi belirlenmiú olup bunlar: 1)

do÷rudan toplumsal cinsiyeti ve kadınları hedef alan harcamalar; 2) kamu sektöründe

eúit istihdam fırsatı yaratmaya dönük harcamalar; ve 3) temel kamu harcamaları

olarak sıralanmaktadır. ������������������������������������������������������������168 Avrupa Parlamentosu, Kadın Hakları ve Eúit Fırsatlar Komisyonu, 1999-2004 Dönemi Final Raporu, A5-0214/2003, 16 Haziran 2003, s. 5-10.

163�

Dünyada cinsiyete duyarlı bütçe uygulamalarının örneklerine baktı÷ımız

zaman ise Avustralya’nın 1984’de Federal Devletin kararıyla cinsiyete duyarlı

bütçeyi geliútiren ilk devlet oldu÷unu görmekteyiz. Güney Afrika’daki sivil toplum

kuruluúları ile birlikte parlamento komisyonları 1995’de cinsiyete duyarlı bütçelerin

analizleri üzerinde çalıúmaya baúlamıúlardır. Güney Afrika devleti de 1997’de

cinsiyete duyarlı bütçe analizini takibe baúlamıútır. Di÷er taraftan bazı Avrupa

ülkeleri örne÷in ørlanda, Avrupa Yapısal Fonlarıyla birlikte, bu alanda tecrübeler

edinmektedir. Di÷er Avrupa ülkeleri de, Avustralya ve Güney Afrika’daki cinsiyet

bütçeleri konusundaki çalıúmalardan etkilenmiúlerdir. Asya, Afrika ve Latin Amerika

ülkelerinde de birçok cinsiyet bütçesi ile ilgili çalıúmalar yapılmaktadır (Elson, 1998:

8-10).169

Türkiye’de toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme konusu tam olarak üzerinde

çalıúılmıú ve uygulama yapılmıú bir konu de÷ildir. Devlet Planlama Teúkilatı

Sekizinci Beú Yıllık Kalkınma Planı “Toplumda Kadın Katılımı” özel ihtisas

komisyonu raporunda “Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme ve Bütçe Analizleri”

baúlı÷ı altında konu açıklanmıútır. 170 Ancak bugüne kadar Türkiye’de toplumsal

cinsiyete duyarlı bütçe analizi gerçekleútirmek mümkün olamamıútır. Gülsen Ülker

tarafından 2002 yılında gerçekleútirilen “Türkiye’de Kadına Yönelik Kurumsal

Politikalar: Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçelemenin Olanak ve Sınırlılıkları” tez

çalıúmasında konu irdelenerek Türkiye açısından uygulamanın gerçekleútirilebilme

imkanı sorgulanmıútır (Ülker, 2002).

Avrupa Konseyi’nin 2005’de yayımlanan ve 12 üye ülkedeki toplumsal

cinsiyete duyarlı bütçeleme politikalarının de÷erlendirildi÷i raporunda Türkiye’de

������������������������������������������������������������169 øsveç parlamentosu 2003 yılında bu yönde bir ulusal eylem planını yürürlü÷e sokmuútur. øspanya’da 2003 yılındaki, Meksika’daki 2007 yılındaki yasalarla bütçenin cinsiyet eúitli÷inin sa÷lanması yolundaki etkilerinin izlenme süreci baúlamıútır. Benzer uygulayıcılar arasında Cezayir, Filipinler, Fransa, Güney Afrika, Kanada, Kore Cumhuriyeti, Pakistan, Peru, Uganda sayılabilir (http://www.coe.int.equality).

170 DPT, Sekizinci Beú Yıllık Kalkınma Planı, Toplumda Kadın Katılımı Özel øhtisas Komisyonu

Raporu, Ankara, 2000, s.133-140.

164�

çok sınırlı bir uygulamanın oldu÷u belirtilmektedir (A.g.e.). Raporda Türkiye için

de÷inilen tek örnek, Sosyal Yardımlaúma ve Dayanıúmayı Teúvik Fonu’nun, Dünya

Bankası destekli, Sosyal Riski Azaltma Projesi kapsamındaki ùartlı Nakit Transferi

uygulamasıdır. 2003 yılında baúlayan bu uygulama toplumun en yoksul %6'lık

kesimi için çocuk odaklı bir uygulamadır. T.C. Milli E÷itim Bakanlı÷ı’nın dahil

oldu÷u e÷itim aya÷ında kız çocuklarının okullulaúma oranındaki göreli düúüklük

gözönüne alınarak, kız çocukları için daha fazla ödeme yapılmaktadır. Bu

kapsamdaki ödemelerin annelere yapılıyor olması ile de kadınların güçlendirilmesi

hedeflenmektedir (Günlük-ùenesen, 2008: 5).

Türkiye’de ulusal mekanizma ve kadın kuruluúlarının yıllar süren

mücadeleleri sonucunda politika oluúturanlarda kadın-erkek eúitli÷i konusunda

özellikle e÷itim, sa÷lık, hukuk gibi geleneksel politika alanlarında belli bir duyarlılık

kendini göstermekle birlikte, toplumsal cinsiyet bakıú açısını; istihdam, sosyal

politika, araútırma, bütçe ve mali politikalar gibi ana program ve planlara yerleútirme

konusunda henüz kesin bir baúarı elde edilmiú de÷ildir (Nevin-ùenol vd., s. 68-69).

Cinsiyete duyarlı bütçeleme konusunda 2005 Aralık ve 2006 Aralık ayları

arasında Kadın Eme÷ini De÷erlendirme Vakfı ve KSSGM iúbirli÷i ile Beyo÷lu

Belediyesinde pilot bir uygulama yapılmıútır. Bu uygulama süresince 660 kadına

ulaúılmıútır ve toplanan bilgilerin analizi sonucunda, kadınların belediye hizmetlerine

iliúkin öncelikli alanları arasında “yoksulluk yardımlarının yeniden düzenlenmesi” ve

“yoksullu÷u önlemede yenilikçi stratejilerin benimsenmesi” ’nin geldi÷i tespit

edilmiútir (GABB, 2011: 123-126). Bu alanda ülkemizde henüz yeterli çalıúma ve bir

baúarı elde edilmiú olmamasına ra÷men AB’ne giriú sürecine ba÷lı olarak her alanda

yaúanan de÷iúme olgusu toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme konusunda da önemli

kazanımlar sa÷lanmasına yardımcı olacaktır. Sosyal bilimci Sassen úöyle demektedir;

“Önemli de÷iúim dönemleri, toplumsal cinsiyet normlarının ve iliúkilerinin yeni

tanımlarına, yeni yorumlarına yol açabilir. Ne var ki bu otomatik olarak

gerçekleúmez, aktivistlerin ve yöneticilerin etkin ve bilinçli çabalarını gerektirir.

165�

Ayrıca globalleúme süreçlerinin etkisiyle egemenlik kavramının de÷iúmekte

oluúu da, kadınlar (ve di÷er görünmez aktörler) için uluslar arası iliúkilerde

görünürlük kazanma ve uluslar arası hukukta özneler olma açısından yeni

alanlar açmaktadır.” (Sassen, 2004: 15-16)

Cinsiyet bütçeleri cinsiyet eúitli÷ine dayalı bir kamu hizmeti analizi sunmaya

çalıúmaktadır. Bu amaçla oluúturulacak bütçelerin harcama ve gelir analizleri

cinsiyet eúitli÷i perspektifinde ele alınarak yapılmasını gerektirmektedir. Bu amaçla

oluúturulacak bütçeler ile kadınlara yönelik kamusal hizmetlerde artıú sa÷lanması

amaçlanmaktadır. Bunun sonucunda cinsiyet bütçeleri geliúmiú ülkelerde cinsiyet

eúitli÷inin sa÷lanması yönünde yardımcı olurken, geliúmekte olan ülkelerde ise

kadınların ekonomi içindeki gücünün artması sa÷lanarak ekonomik geliúmeye katkı

sa÷lamayı hedeflemektedir.

Yoksullu÷u azaltma stratejilerinin ve Dünya Kalkınma Raporu (WDR)

2000/01’in analizinin gösterdi÷i üzere geliúime yönelik neo-liberal söylemler

yoksullu÷un azaltılması tartıúmasını, yoksullu÷un pazar çerçevesi dıúında ele

alınmasını etkin biçimde reddeden yöntem çerçevesine oturtmaktadır. Sonuç olarak

yeniden üretim– ki kadınlara düúmektedir– üretim küresinden dıúlanırken aynı anda

kadınlar tarafından yapılması do÷al olarak görülen bir üretim olarak muamele

edilmektedir (Elson, 2001: 5). Buna karúılık, feminist ekonomistler kadınların

fedakarlık ve sosyal yükümlülük temelinde aileleri, arkadaúları ve komúuları için

hizmet üretti÷i ‘ücretsiz bakım ekonomisini’ dikkate almamız gerekti÷ini

tartıúmaktadırlar.

Sonuç Olarak:

Yoksullu÷un kadınlaúması feminist literatüre 1970’lerde girmiú bir

kavramdır. Yukarıda da bahsetti÷imiz üzere ana akım yoksulluk çalıúmalarındaki

yoksulluk ölçümleri haneyi ve hanenin reisi olan erke÷i temel alarak yapılıyordu.

Yoksullu÷un kadınlaúması, içinde dünya kadınlarının yaúadı÷ı ezilmiúliklerin

166�

neredeyse hepsini barındırmaktadır: cinsiyete dayalı iú bölümü, özel ve kamusal alan

ayırımı, ücretsiz ev ve bakım eme÷i, iúgücü piyasasındaki toplumsal cinsiyet

ayrımcılı÷ı, göçün feminizasyonu, ekonomik/finansal krizlerin ve küreselleúmenin

kadın eme÷ine olumsuz etkisi. Tüm bunlar 1970’lerden itibaren yoksulluk baúlı÷ı

altında feminist teorisyenlerin araútırma konuları arasında yer almaktadır. Bu alanda

yapılan birçok niceliksel çalıúmanın ve araútırmanın yanı sıra yoksullu÷un niteliksel

olarak da yani kadınlar ve erkekler tarafından farklı biçimlerde yaúandı÷ını da ortaya

koyulmuútur. Tarihin tüm dönemleri boyunca yoksullar arasında en güçsüz olanlar

kadınlardır.

Türkiye’ye ait çeúitli istatistiklerde gördü÷ümüz üzere geliúmekte olan ve erkek

egemen toplumsal yapısı nedeniyle toplumsal cinsiyet ayrımcılı÷ının çok úiddetli

yaúandı÷ı ülkelerde kadın yoksullu÷u vahim bir hal almaktadır. Yoksullu÷u

azaltmada kullanılan stratejiler toplumsal cinsiyet eúitli÷i ba÷lamında hazırlanmalıdır

çünkü bu araútırmaların temel amacı istihdam yaratan bir ekonomik büyüme

sa÷layarak yoksullu÷u azaltmak, toplumdaki kadın ve erkek eúitli÷i konusunda

ilerleme sa÷lamaktır.

Burada önemle belirtilmesi gereken nokta, toplumsal cinsiyet duyarlılı÷ı ile

oluúturulan program ve bütçelerle toplumsal refahın artması ve kaynakların adil

da÷ılımının sa÷lanabilmesidir. Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme son yıllarda AB Konseyi

tarafından da üstünde çok durulan bir uygulamadır.

Ataerkil toplumun yarattı÷ı sosyal eúitsizlikler, kadının kent hayatında sunulan

hizmetlerden de eúit yararlanamamasına yol açmaktadır. Kentler kadınların ve di÷er

dezavantajlı grupların erkekler kadar rahat bir yaúam sürebilecekleri mekanlar

de÷illerdir. Kamusal hizmetler kadınların yaúamını do÷rudan etkilemektedir ve

içinde yaúadı÷ımız dünyada neredeyse her ülkede kadınların kamusal planlama

süreçlerine katılımı yetersizdir. Toplum içerisindeki bütçelerde duyarlılıklar dikkate

alınmadı÷ı zaman cinsiyet eúitsizli÷i sürdürülmekte, pekiútirilmekte, ve devam

ettirilmektedir. Kadın erkek eúitsizli÷ini ortadan kaldırmaya katkı gösteren bütçe;

toplumsal cinsiyete dayanan bütçedir.

167�

Cinsiyete Duyarlı Bütçelemede yoksullu÷u önleme bakımından alınabilecek

stratejiler úu úekilde sıralanabilir: 1-Kadınlar için iú ve pazarlama fırsatlarının

yaratılması, 2-østihdamın artırılması, 3-Ortak giriúimleri destekleme, 4-E÷itime

destek.

Bütçe sürecine katılım, hak merkezli bir yaklaúım içerdi÷i için kadınların kamusal

alana çıkmaları için sosyal olarak meúru bir neden yaratmakta ve liderliklerini

geliútirmektedir.

168�

SONUÇ

Yoksulluk onu yaúayanlar açısından nasıl yeni bir olgu de÷ilse, kadın

yoksullu÷u da kadınlar açısından yeni bir durum de÷ildir. 1980’li yılların baúlarında

uygulamaya konulan, neoliberal nitelikli yapısal uyum politikaları ve yeniden

yapılanma sürecinde uygulanan politikalar, geliúmiú kapitalist ülkelerde ve

azgeliúmiú ülkelerde yaúayan insanların yaúam koúullarını derinden de÷iútirmiútir.

Yeni liberalleúme süreci, özelleútirmeler, hükümet bütçesinin azaltılması, e÷itim,

sa÷lık, ulaúım ve altyapı gibi toplumsal hizmetlerin maliyetinin yükselmesi, iúsizlik,

düúük ücretler, üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki artıú, özellikle iúçi sınıfı

ailelerindeki kadınların ve çocukların daha çok yoksullaúmasına neden olmuútur.

Toplumsal cinsiyete dayalı iúbölümü kadınların eviçi ve ev dıúındaki emek

kullanım biçimlerini ve onların yoksullaúmasını etkileyen bir faktördür (Daly, 1989;

Payne, 1991; Ruspini, 1999). Cinsiyete dayalı iúbölümü sonucunda kadınlara ev

içinde yüklenen sorumluluklar (çocukların bakımı, yemek, temizlik, alıúveriú vb.) ve

bu iúlerde kadınların harcadı÷ı zaman, onların gelir getiren iúlerde çalıúmasına ço÷u

zaman engel olmaktadır. Kadınların temel rollerinin eviçinde tanımlanması, onların

üretim sürecindeki konumlarını ele alıú biçimlerini ideolojik olarak etkilemektedir.

Kadınlar kazandıkları gelirleri temel olarak ailenin geçimlik ihtiyaçlarının

karúılanmasında kullanırken, çalıúıyor olmalarını sadece aile ekonomisine bir katkı

olarak görmektedirler. Erkeklerin geliri ise hanenin geçimi için temel kazanç kayna÷ı

olarak tanımlanmaktadır.

Yoksulluk son yıllarda farklı kavramsallaútırmalarla birlikte yeniden

tartıúılmaktadır. Farklı kavramsallaútırmalara ihtiyaç duyulması yoksullu÷u

tanımlamanın zorluklarından kaynaklanmaktadır. Bu zorlu÷un nedeni, neye ya da

hangi ölçütlere göre sorusu ile ilgilidir. Ölçütler do÷al olarak toplumdaki koúullara,

kültürlere, kiúilere göre farklılık göstermektedir. Günümüzde yoksulluk

çalıúmalarında iki tür tanımlama biçimi karúımıza çıkmaktadır: ølk olarak

169�

yoksullu÷un gelir ve tüketim üzerinden tanımlanması, ikinci olarak ise yaúam

koúulları (sa÷lık, beslenme, e÷itim, vb.) üzerinden tanımlanmasında görülür. Gelir

üzerinden yapılan tanımlamalar mutlak yoksulluk ve göreli yoksulluk olarak

kavramsallaútırılmaktadır. Literatürde var olan bu ana akım yoksulluk çalıúmaları,

hane içindeki bireyler arasındaki gelir da÷ılımını göz ardı etti÷i için toplumsal

cinsiyet eúitli÷ini eksenine almayan tanımlardır. Klasik yoksulluk çalıúmaları haneyi

homojen bir bütün ve ortak tüketim alanı olarak de÷erlendirdi÷i için, haneye

aktarılan kaynakların hangi mekanizmalar ve süreçlerle aktarıldı÷ını, bu kaynakların

bölüúüm ve tüketim iliúkilerinde yaúanan toplumsal cinsiyet temelli eúitsizlikleri

ihmal etmektedir (Daly, 1989; Payne, 1991; Ruspini, 1999). Oysa, feminist bakıú

açısı ile yapılan birçok alan araútırması, hane içinde yaúanan toplumsal cinsiyet

temelli gelir ve tüketime dayalı eúitsizlikleri ampirik olarak ortaya koymaktadır.

Bu çalıúmanın da gösterdi÷i gibi, Amartya Sen’in yapabilirlik yaklaúımı

yoksulluk çalıúmalarının temel ekseninde önemli bir odak teúkil etmektedir.

Yoksullu÷un, cinsiyetçi içeri÷inin açı÷a çıkarılması Amartya Sen tarafından

geliútirilen yaklaúımın kullanılmaya baúlanmasıyla gerçekleúmiútir. Sen, yoksullu÷u

bir gelir azlı÷ı ya da gelir yetersizli÷i olarak nitelendirmektense “kapasite-yapabilme

yetersizli÷i” olarak tanımlamaktadır. Sen’e göre gelir iyi bir yaúam sürdürmemizi

sa÷layan faktörlerden sadece biridir. Gelirin yaúam seviyesine yansıyabilmesi için

dört faktörün daha etkili oldu÷unu belirtmiútir: kiúisel farklılıklar ve yapabilirlik

engelleri (insanların farklı fiziksel özelliklere sahip olması -özürlülük, hastalık gibi-

ihtiyaçlarını da farklılaútırmaktadır); çevreye-do÷aya iliúkin faktörler (iklim, vb.);

sosyal koúullar ve kiúisel yapabilirlik (kamusal hizmetler sa÷lık ve e÷itime

eriúebilme, yaúanan ortamda úiddet olup-olmaması vb.); ve son olarak farklılıkların

iliúkisel görünümleri (toplumlar-kültürler arasındaki algılayıú-de÷erlendirme

farklılıkları). 171 Sen’in yapabilirlikler yaklaúımında feminist bakıú açısından en fazla

eleútiri alan nokta ise, hangi yapabilirliklerin eúitsizli÷i önlemede etkili olaca÷ının

üzerinde hiç durmamıú olmasıdır. Metinde de görüldü÷ü üzere, Sen, teorisinde böyle

bir yapabilirlikler listesi sunmamıútır.

������������������������������������������������������������171 http://www.tepav.org.tr/upload/files/1271312994r5658.Kadin_Yoksullugu.pdf.

170�

Fukuko-Parr, Kabeer, Nussbaum, Chant gibi feminist ekonomistlerin

çalıúmalarında gösterdi÷i gibi, Sen’in yapabilirlikler yaklaúımı temel alınarak UNDP

tarafından oluúturulan insani geliúim yaklaúımı alternatiflerine oranla politikalarında,

toplumsal cinsiyete iliúkin daha duyarlı bir gündem sa÷lamaktadır. Toplumsal

cinsiyet eúitli÷i bu yaklaúımın ana eksenini oluúturmaktadır. ønsani geliúim yaklaúımı

kadınların yaúamında özel öneme sahip olan, kendi hayatları hakkında karar verme

gibi, ayrımcılı÷ın çeúitli yönlerine di÷er yaklaúımlardan daha duyarlıdır. Sen’in

yaklaúımıyla geliútirilen TCGE ve TCGÖ’leri kullanılarak, øGE endeksine göre farklı

insani geliúme düzeyindeki ülkelerde kadınların gelir, e÷itim ve sa÷lık alanındaki

yoksunlukları karúılaútırılabilir hale gelmiútir. Ancak, bu endekslerin çalıúmada tespit

edilen en büyük eksikli÷i, endekslerin kadınların erkeklere göre nispi durumunu

de÷il, kadın ve erkeklerin mutlak göstergelerinin a÷ırlıklı ortalamasını vermesidir.

Toplumsal cinsiyete göre geliúme endeksinin de÷erinin 1.000’e eúit olması,

insanların temel yeteneklerini cinsiyet temelinde eúitli÷i de sa÷layarak geliútirmeyi

baúardıkları anlamına gelmektedir. Uluslar arası ajanslar tarafından geliútirilen

çalıúmalar göstermiútir ki, hiçbir ülke bunu baúaramamıútır. Bugün itibariyle

yaúadı÷ımız dünyada hiçbir toplumun kadınlarını, erkekler kadar geliútiremedi÷i tepit

edilmiútir.

Kadınların evrensel olarak, erkeklerden daha fazla yoksullu÷u yaúadı÷ı

bilinmesine ra÷men, UNDP henüz cinsiyetler bazında bir insani yoksulluk endeksi

geliútirmemiútir (toplumsal cinsiyet yoksulluk endeksi-gendered human poverty

index). TCGE ve TCGÖ’leri insani geliúim endeksinin tamamlayıcıları olarak

oluúturulmuú ölçümlerdir. Kadın yoksullu÷unu net bir foto÷raf olarak ortaya koymak

için, øYE’ni temel alarak geliútirilecek olan toplumsal cinsiyet perspektifinden bir

insani yoksulluk endeksi oluúturulması gerekti÷i görülmektedir. øYE’ni úu an

cinsiyet bazında ayrıútırmak mümkün de÷ildir. Ayrıca kadın yoksullu÷unu pekiútiren

fakat insani yoksulluk endeksi ölçümlerine dahil edilmeyen bir çok faktör

bulunmaktadır: Evlilik ile ilgili kanunlarda kadınlar aleyhine olan hükümler,

kadınların finansal piyasaya ulaúmadaki eksikli÷i, eviçi úiddet, kadın sünneti

bunlardan bazılarıdır. Ayrıca, yapılan çalıúmaların gösterdi÷i üzere evrensel olarak

øYE’nin yoksullu÷a sebep olan faktörleri açı÷a çıkardı÷ına dair üstünde varılmıú bir

171�

fikir birli÷i de bulunmamaktadır. Toplumsal cinsiyet bazında insani yoksulluk

ölçümünün bugüne kadar oluúturulamamıú olmasının bir takım teknik sebepleri

bulunmaktadır. ønsani yoksulluk endeksini oluúturan (geliúmekte olan ülkeler için)

40 yaúına gelmeden ölme riski olan kadınların oranının ve okumayazma bilmeyen

kadınların oranının cinsiyet bazında ayrıútırma yapmada kolay ulaúılabilecek veri

tabanları oldu÷u görülmeketdir. Fakat, kadınların ve erkeklerin sa÷lık kanallarına ve

temiz suya ulaúımını pratik olarak veya kuramsal olarak hesaplayabilmek kolay

olmamaktadır. Yapılan literatür taramalarından varılan sonuca göre, insani yoksulluk

endeksine karúılık gelen, cinsiyet bazında insani yoksulluk endeksi oluúturmak henüz

mümkün gözükmemektedir.

Tam da bu sorular etrafında, tez çalıúmamızda kadın yoksullu÷unun tarihsel

ve kavramsal boyutlarıyla nasıl incelendi÷i, literatürde nasıl yer aldı÷ı ortaya

koyulmaya çalıúılmıútır. Bu alana yönelik çalıúmalar incelenirken çeúitli ölçüm

metodlarından yararlanılmıú; ayrıca bu ölçüm metodlarının toplumsal cinsiyeti, bir

analiz kategorisi olarak ele alıp almadı÷ı araútırılmıútır. Bu ba÷lamda kadın

yoksullu÷unun nasıl analiz edildi÷i ve literatürde ki, bu alanda karúılaúılan eksikler

ve zorluklar tartıúılmıútır.

Yukarıda da ifade edildi÷i gibi, ana akım yoksulluk çalıúmalarına yöneltilen

en büyük eleútiri bu anlayıúın yoksullu÷u en yo÷un biçimde yaúayan ve elde etti÷i

geliri sadece fiziki devamlılı÷ını sa÷lamak için harcayan insanları yoksul

kategorisinde de÷erlendirmesi yönünde olmuútur. Mutlak yoksulluk kavramı

tanımlamasında sadece gelir ve tüketime odaklandı÷ı için eleútirilmektedir. Bir

ailenin gelir ve tüketim harcamalarına göre yoksulluk sınırının üstünde yaúıyor

olması, o ailede yaúayan bireylerin yaúam standartları konusunda bize do÷ru bir bilgi

verdi÷inin garantisi de÷ildir. Ailedeki yoksullu÷u en a÷ır úekliyle yaúayan kadınlar

ve çocuklar sa÷lık, e÷itim, demokrasi ve insan hakları gibi haklara ulaúmada

yetersizlikler yaúayabilmekte ve bu haklardan yoksun olabilmektedirler. Mutlak

yoksulluk anlayıúı, aileyi ve aile reisi olarak eve ekmek getiren erke÷i baz aldı÷ı için

yoksullu÷u en a÷ır úekliyle yaúayan kadınların ve çocukların yoksulluklarını

gizlemektedir.

172�

Yoksulluk üzerine yapılan çalıúmaların ço÷unlukla göstergeler oluúturularak

durumun tespit edilmesi, istatistiksel verilerin toplanması, yoksulluk içinde yaúayan

nüfusun tespit edilmesi vb. niceliksel yöntemleri içerdi÷i tespit edilmiútir.

østatistiklerde hane ve hane halkı gelirinin baz alındı÷ı görülmektedir. Oysa kadın

yoksullu÷unu anlamak için hanenin içine girmek, hane içindeki iliúkilere, özellikle

güç iliúkilerine bakmak gerekmektedir. Kadınların yoksullu÷u yaúamalarındaki

farklılıklar, kayna÷ını hane içindeki konumlarının farklı tezahürlerinden almaktadır.

Ayrıca bu araútırmalar sonucunda ailenin geliri arttıkça, erke÷in geliri daha fazla

kontrol etti÷i, ancak gelirin azalması durumunda bu kontrolün, özellikle temel

ihtiyaçları karúılama yönündeki sorumlulu÷un kadına devredildi÷i görülmüútür.

Kısacası, zenginlik erke÷in, yoksulluk kadının idaresine bırakılmaktadır.

Kadınların erkeklere göre daha yüksek oranda yoksul oldu÷u, daha fazla

kadının yoksulluk sarmalı içinde bulundu÷u ve geliri düúük olan sosyal sınıflarda ve

tabakalarda kadın ile erke÷in yoksullu÷u yaúama biçimlerinin farklı oldu÷u tespit

edilmiútir. Yoksulluk her iki cinsi de etkilemekle birlikte yoksul ailelerde kadınlar

daha çok ve daha uzun çalıúmakta; haneyi geçindirenin kadın oldu÷u ailelerde, gelir

elde etme olanakları sınırlanmakta, toplumda cinsler arası var olan eúitsizlikler,

kadının yoksullu÷u daha sarsıcı bir biçimde yaúamasını beraberinde getirmektedir.

Yoksulluk içinde yaúayan kadınların sayısına bakıldı÷ında son yıllarda geliúmekte

olan kapitalist toplumlarda önemli oranda bir artıú oldu÷u gözlemlenmiútir.

Yoksullu÷un kadınla özdeúleúmesi, politik, ekonomik ve sosyal dönüúümün kısa

dönemdeki sonucu olarak, ekonomileri zayıf olan geliúmekte olan ülkelerde, giderek

daha önemli bir sorun haline geldi÷i tespit edilmiútir. Ekonomik faktörlere ek olarak,

ataerkil roller sonucu kadınların e÷itim ve üretim kaynaklarına kısıtlı ulaúımı da

yoksullu÷un kadınlaúmasının sebeplerinden bazılarını oluúturmaktadır. Toplumsal

eúitsizliklerin temelinde, açıkça eúitsiz güç iliúkilerinin yer aldı÷ı görülmektedir. Bu

çalıúmada yoksullu÷un sadece bir kadın sorunu olmadı÷ı, ancak kadınların daha

yoksul olmasının ve etkilerini daha derinden hissetmesinin gerisinde, hem kamu

alanında hem de özel alanda kadınla erkek arasında var olan eúitsiz güç iliúkilerinin

bulundu÷u belirlenmiútir.

173�

Çalıúmamızda kadınların yoksullu÷unun görünen bir yoksulluk olmadı÷ı

tespit edilmiútir. Bu da gizli yoksulluk kavramını ortaya çıkarmıútır. Gizli yoksulluk

aile içi gelir ve tüketimin eúit olmayan biçimde da÷ıtılması sonucu do÷maktadır. Bu

durum sonucunda erkek, eúleri yoksul de÷ilken, kadınların yoksul oldu÷u ya da

kadınların eúlerine göre yoksullu÷u daha yo÷un yaúadıkları görülmüútür. Yoksulluk

sınırı çalıúmalarına toplumsal cinsiyet perspektifinden getirilen en büyük eleútiri aile

içindeki iliúkilere yönelik olmuútur. Klasik iktisatçılar, aileyi tüm gelirin toplandı÷ı

ve buradan aile üyelerinin refahının sa÷landı÷ı bir alan olarak görmektedirler. Oysa

son zamanlarda yapılan araútırmalar göstermiútir ki, aile içinde çok yaygın ve

sistematik eúitsizlikler hüküm sürmektedir. Bu eúitsizlikler yaúa, cinsiyete, ev halkı

içindeki iliúkilere ve di÷er sebeplere dayanmaktadır. Ev içindeki eúitsizlikleri hesaba

katmadan yapılan yoksulluk çalıúmalarının do÷ru bir resmi ortaya koymadı÷ı ortaya

konmaktadır. Özellikle, aynı aile içindeki erke÷e oranla kadının yaúadı÷ı yoksulluk

tecrübesi hakkında bu araútırmalar bize çok az úey söylemektedir. Erkekler

tarafından elde tutulan gelir seviyesinin artmasıyla kadınların erkek gelirine daha

ba÷ımlı hale geldi÷i görülmüútür. Geliri temel alan ana akım yoksulluk çalıúmaları

bu süreçleri yakalamayı baúaramamıútır. Geleneksel yoksulluk çalıúmalarında,

kadının ev içindeki eme÷i ve üretim süreçleri, yoksulluk koúullarından biri olarak

sayılmamıútır. Araútırmalar sonucunda tespit edilmiútir ki, bir kadının maddi yaúam

standartları ne olursa olsun e÷er ekonomik kaynaklar üstünde ve kendini

geçindirmek konusunda kontrol sahibi de÷ilse o kadın, yoksullu÷a karúı daha

savunmasız hale gelmektedir.

16. yy’dan 19. yy’a kadar geçen süreçteki tarihsel geliúim incelendi÷inde

yoksulluk alanındaki çalıúmaların cinsiyet körü oldu÷u, literatürde kadın

yoksullu÷unun ayrı bir alan olarak incelenmedi÷i tespit edilmiútir. Dünyanın yaúadı÷ı

en büyük problem olmasına ra÷men yoksullu÷un, uluslar arası kalkınma ajanslarının

gündemine 1990’lara kadar girmedi÷i belirlenmiútir. Neoliberal politikalar

do÷rultusunda uygulanan yapısal uyum programlarının küreselleúme ile birlikte

yarattı÷ı yoksulluk 1990’lardan itibaren en üst seviyelere ulaúmıútır. Tezde

görüldü÷ü gibi yoksulluk çalıúmalarında toplumsal cinsiyetin bir analiz kategorisi

olarak ele alınması, özellikle 70’lerden itibaren ivme kazanan kadın hareketinin

174�

etkisiyle göze çarpmaya baúlamıútır. Batı ülkelerinde geliúen kadın hareketi ile

birlikte Mexico City’de gerçekleútirilen Birinci Dünya Kadın Konferansı, kadınların

anayasası olarak kabul edilen CEDAW ve Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu

gibi etkenler de kadın yoksullu÷unun görünür hale gelmesindeki faktörler arasında

yer almaktadır. Tüm bu geliúmeler ıúı÷ında kadınlar ve erkekler arasındaki yoksulluk

oranlarındaki eúitsizli÷e yol açan faktörler araútırılmaya baúlanmıútır. Böylece

kadınların yoksullu÷u görünür olmaya baúlamıútır.

Kadın yoksullu÷unun tarih sahnesinde görünür olmasıyla birlikte aile

yapısındaki de÷iúikliklerin kadınlara daha fazla yük getirdi÷i belirlenmiútir. Evdeki

sorumluluklar; ev içi hizmet, temizlik, çocuk ve yaúlı bakımı gibi, kadınların

sorumlulu÷unda görülmektedir. Çünkü ev-özel alan kadının alanı olarak kabul

edilmektedir. Erkek egemen cinsiyetçi roller, kadın/erkek iúi ayrımını yaratmaktadır.

Bakım iúi erkek için, istisna iken, kadın için zorunlu olarak görülmektedir. Kadın,

özel alandan kurtulamadı÷ı sürece evin erke÷i’ne maddi olarak ba÷ımlı hale

gelmekte ve bireysel olarak kendi hayatını yönetememektedir. Bu da kadının

yoksullu÷unu katmerleútiren bir olgu olmaktadır.

Bir toplumun cinsiyet eúitli÷ine ulaútı÷ının en önemli göstergelerinden biri

eúit sayıda erkek ve kadının liderlik pozisyonlarında yer almasıdır. Araútırmalar

sonucunda, kadınların yönetici, parlamenter gibi liderlik rollerinde etkileyici bir artıú

görülmesine ra÷men yönetimin daha çok alt kademelerinde yo÷unlaútıkları

görülmüútür. Dünya çapındaki firmalarda kadınların üst pozisyonlarda ki payı ancak

%2-3 ile sınırlı bulunmaktadır. Kadınların kariyerlerinde karúılaútıkları bu engelin

temel nedeninin, örgütlerde devam eden erkek egemen kültür oldu÷u görülmüútür.

Baúka bir ifade ile kadınların önderlik yetene÷ine sahip olamadıkları inancı ve

onların erkek çalıúanlar üzerinde otorite olarak kabul edilmelerini önleyen sosyal

de÷erlerin yarattı÷ı eúitsizliklerdir.

Kadınların iúgücüne katılma oranlarının düúük olması, erkeklere oranla düúük

ücretli iúlerde çalıúmaları, iúgücü piyasasında ayrımcılı÷a u÷ramaları, yoksulluk

oranının yüksek oldu÷u, reisleri kadın olan hanehalklarının sayısındaki önemli artıúla

175�

birleúti÷inde yoksullu÷un kadınlaúma e÷ilimini arttırdı÷ı görülmüútür. Bu nedenle

toplumsal cinsiyet eúitsizlikleri ile yoksulluk iliúkisini bir arada de÷erlendirmek

gerekmektedir. E÷itim, sa÷lık ve beslenme, iúgücü piyasasına katılım ve benzeri

alanlardaki toplumsal cinsiyet eúitsizliklerinin, genel yoksulluk düzeyini arttırdı÷ı

görülmüútür. Bundan dolayı, toplumsal cinsiyet eúitsizliklerini gidermek yoksullu÷u

azaltıcı bir rol oynayacaktır. Dolayısıyla yoksulluk analizlerine toplumsal cinsiyet

perspektifi ile yaklaúmak gerekmektedir. Bu perspektif, kadın ve erkeklerin

kaynaklara eriúimindeki farklılıkları ortaya çıkarırken, toplumsal cinsiyet iliúkilerinin

ne kadar önemli oldu÷unu vurgulamakta ve kadın yoksullu÷unun nasıl yeniden

üretildi÷ini anlamamızı sa÷lamaktadır.

Çalıúmamızda önemli bir kavram olarak ortaya çıkan sosyal dıúlanma, son

yıllarda AB literatüründe sıkça kullanılmaya baúlanan bir terimdir. Sosyal dıúlanma

yaklaúımına toplumsal cinsiyet perspektifinden bakıldı÷ında kadın yoksullu÷unu

daha görünür hale getirdi÷i yapılan çalıúmalarda görülmüútür. Bu duruma örnek

olarak yalnız yaúayan bir annenin durumunu gösterebiliriz. Bekar bir annenin bakım

sorumlulukları, onun emek pazarından dıúlanmasına ve yerel sosyal a÷lara entegre

olamamasına sebep olmaktadır. Sosyal dıúlanma ve yoksulluk ba÷lamında üzerinde

durulması gereken bir alan olarak genç kızlar veya ikinci kuúak göçmen kadınlar

gösterilmiútir. Bu kuúak köyde do÷up büyümüú ve sonradan çeúitli nedenlerle kente

göç etmiú anne-babaya sahiptir ve kendisi úehirde do÷muútur. ùehirli kimli÷i

kazanmaya baúlamıú ancak bir kimlik krizi içerisindedir. økinci kuúak genç kadınlar,

úehirliler gibi yaúamak istediklerinde, elveriúsiz ekonomik úartlar yanında, ailelerinin

baskısıyla da karúılaúmaktadırlar. Bu durumda onların toplumdaki sosyal a÷lardan

dıúlanmalarına sebep olmaktadır. Bazı feminist akademisyenlerin, sosyal dıúlanma

teorisini, teorinin kadınların çalıúma koúullarını ve hangi úartlarda çalıútıklarını

dikkate almadıkları için eleútirdi÷i görülmüútür.

Araútırmada üzerinde durulan bir di÷er önemli nokta da yalnız yaúayan bekar

annelerin tüm gruplar içinde yoksullu÷u en fazla yaúayan kesim oldu÷udur. Uluslar

arası kuruluúlar tarafından yapılan araútırmalar ıúı÷ında, bu yüzyılın baúında her üç

bekar anneden biri, yoksul olarak kabul edilmektedir. Bu durum hayatın her alanında

176�

eúitsizlikler ile savaúmak zorunda kalan kadınların, üstlerine binen annelik görevinin

ekonomik alandaki olumsuzluklarla birleúti÷inde yoksulluklarını nasıl katmerledi÷ini

göstermektedir. Yoksullu÷un kadınlaúmasına sebebiyet veren, cinsiyete dayalı

eúitsizliklerin çalıúma hayatında da çok yo÷un bir úekilde yaúandı÷ı görülmüútür.

Eúitsizli÷in, çalıúma hayatında kadınların karúısına çıkardı÷ı en önemli

göstergelerden birisi ücret eúitsizli÷i’dir. Yapılan araútırmalar sonucunda e÷itim

düzeyi yüksek kadınların iúgücüne katılma oranlarında artıú yaúanmasına ra÷men

erkekler ile aralarında ortalama ücret farklılıklarının önemli ölçüde devam etti÷i

görülmüútür. Bu olgu dünyanın en geliúmiú ülkelerinde, toplumsal cinsiyet eúitli÷ini

en fazla sa÷layan ülkelerde (øsveç gibi) bile geçerlidir. Erkeklere göre ekonomik

açıdan dezavantajlı konumda bulunan kadın eú ve anne olarak ev bütçesini

denkleútirmek durumunda kalmakta, ve bunu yapmak için de kendi hayatından

fedakarlıklarda bulunmaktadırlar. Erkek için ise kendi ihtiyaç listesi her zaman

öncelikli durumdadır. Bu úartlar altında kadınlar, kamusal sa÷lık yardımları ve e÷itim

olanaklarını kısmak zorunda kalmakta, do÷um öncesi sa÷lık hizmetlerine

ulaúamamakta; kız çocukları ev bütçesine yardımcı olması için okula

gönderilmemekte ve çalıútırılmaktadırlar.

Son yıllarda kadınların yoksullaúmasına sebebiyet veren faktörler arasında

enformel iúgücü içinde kadınların oranının erkeklere göre artıúı büyük bir yer

kapladı÷ı, tez çalıúmamızda ortaya çıkan bir di÷er önemli noktadır. Kadınlar

enformel ekonomide çalıúmak zorunda kalmaktadırlar, çünkü yaúamak ve geçinmek

için gerekli gelirden yoksundurlar. Daha çok kadının giderek enformel iúgücüne

katılmasının arkasında, düúük düzeyde ve düzensiz de olsa gelir elde etmeye muhtaç

olmaları ve çalıúacak alan bakımından baúka seçeneklerinin olmaması gelmektedir.

Bu iki temel faktör, formel ve enformel ekonomide istihdam fırsatı yaratılmasını ve

kadınların ücret düzeyi yüksek ve güvenceli istihdam biçimlerine eriúimini

engellemektedir. Yeni enformelleúen istihdam koúullarında kadınların gelir ve

çalıúma koúulları erkeklere göre daha eúitsizdir. Özellikle formel imalat sektöründe

birçok kadın, altsözleúmeli iúçi olarak kayıtdıúı çalıúmaktadır. Düúük ücretler, uzun

çalıúma süreleri bu sektörlerde kadınların yoksullaúmasını derinleútirmektedir

(Beneria ve Feldman, 1992). Kadın olmak, enformel sektörde çalıúmak ve yoksul

177�

olmak birbiriyle örtüúen olgulara dönüúmektedir (Carr ve di÷., 2000:127). Kadın

eme÷i, üretim sürecinde ve özellikle enformel sektörde toplumsal olarak düúük

statülü iú alanlarında yo÷unlaúmaktadır. Kadınların yaptıkları bu iúler (temizlik,

çocuk bakımı, bulaúıkçılık vb.) ev içindeki konumlarıyla da örtüúürken aynı zamanda

toplumsal cinsiyete ba÷lı iúbölümünü de güçlendirmektedir (Daly, 1989; Payne,

1991; Moser, 1992; Baden ve Milward, 1997).

Bu tezde, küreselleúme olgusu, kadın yoksullu÷unu derinleútiren bir di÷er

önemli unsur olarak ele alınmıútır. Küreselleúme ile birlikte, geliúmekte olan

ülkelerin olgunlaúmamıú sanayileri, küresel rekabete ayak uydurma ve de emek

yo÷un iúlerde uzmanlaúmasıyla birlikte birçok ülkede iúçili÷in kadınlaúması süreci

yaúanmaya baúlanmıútır. Bu süreçte özellikle göçmen kadınlar sömürülebilir, ucuz ve

esnek bir emek kayna÷ı olarak görülmektedirler. Kriz dönemlerinde iú piyasası

daraldıkça, özellikle kadın göçmenler kötüleúen, daha güvencesiz çalıúma

koúullarıyla yüz yüze kalmaktadır. Artan uluslar arası göç akımları içerisinde,

kadınların ön plana çıktı÷ı araútırmalarda gösterilmiútir. Göçün feminizasyonu

olgusunun, geleneksel toplumsal cinsiyetçi iúbölümü çerçevesinde, düúük ücretli

hizmet sektörü iúlerinde ve bakım hizmetlerinde yaúandı÷ı görülmüútür.

Çalıúmamızda ayrıca, uluslar arası kuruluúların, devletlerin, STK’ların,

kısacası politika üreten ve uygulayanların her türlü yoksulluk azaltma stratejileri

kapasitesini kısıtlayan çok önemli iki faktör bulundu÷u ortaya konmuútur. Bunlar

geleneksel ekonomik düúüncede bulunan güçlü önyargılardır: Bunlardan bir tanesi

pazarlaútırma önyargısıdır. Bu önyargı politika yapanların pazardaki fiyatları

yönetmeyen herhangi bir aktiviteye genel olarak de÷er vermedi÷ini söylemektedir.

Burada cinsiyete iliúkin bir alt metni okumak mümkündür, zira öncelikli olarak

kadınların özellikle de dünyanın fakir ülkelerindeki fakir aile kadınlarının

sorumlulu÷u olan, hem üretim hem de yeniden üretim sürecinde ödeme yapılmayan

iúler görünmez kılınmaktadır. Di÷eri de eve ekmek getiren erkek önyargısıdır. Bu

önyargı da aile üyelerinin (kadınlar, çocuklar, hasta, sakat ve yaúlılar) gereksinim

duydu÷u maddi geliri karúılayan erkek hane reisi varsayımını temel almaktadır.

178�

Kadınlar hane içinde, hem üretim hem de yeniden üretim alanlarında önemli görevler

almalarına ra÷men ekonomik haklardan muaf tutulmaktadırlar.

Bir ülkenin e÷itim, üretim ve ekonomik alanda geliúmiúli÷indeki en önemli

belirleyici etkenin sahip oldu÷u yetenekli insan gücü oldu÷u bilinmektedir. Bütün

dünyada bu bahsetti÷imiz insan gücünün yarısını kadınlar oluúturmaktadır. Kadın-

erkek arasındaki toplumsal cinsiyet eúitsizli÷ini ortadan kaldırmak bir insan hakları

konusu oldu÷u kadar, aynı zamanda o ülkenin verimlili÷ini ve yeterlili÷ini de çok

büyük oranda etkilemektedir. Tezde ele alınan teoriler ve elde edilen kanıtlar

göstermektedir ki, kadınların güçlendirilmesi bir ülkenin daha verimli hale

getirilmesi sonucunu do÷urmaktadır. Toplumsal cinsiyet rolleri, yoksullu÷u algılama

ve yoksullukla baú etme stratejilerinde son derece belirleyici olmaktadır. Erkeklere

verilen toplumsal rolün aileyi geçindirmek, kadınlara verilen rolün ise eve giren

gelirle aile üyelerinin yeniden üretimini sa÷lamak olması, yoksulluk deneyimlerinin

cinsiyete göre farklılaúmasının en temel nedenini oluúturmaktadır.

Cinsiyetler arası eúitlik, kadınların güçlenmesi ve kadın yoksullu÷unun

azaltılması açısından büyük önem taúımaktadır. Öncelikle sa÷lık ve e÷itim

alanlarında kadınlara karúı ayrımcılı÷ın kalkması; kadınların iú olanaklarından

yararlanmasında eúit fırsatlar sa÷lanması; kadına yönelik úiddetin sona erdirilmesi,

kadın yoksullu÷unun hafifletilmesinde etken olacak baúlıca faktörler olarak

sıralanmaktadır. øúgücü piyasalarının talep etti÷i beceriyi kazandıkları oranda

kadınların bu piyasaya girebilme ihtimalleri artmaktadır. Fakat yetersiz e÷itim düzeyi

ve toplum içinde kadına atfedilen rol, kadının aile içindeki konumu ve de÷er yargıları

ve kadınlar için meslek ve aile yaúamını uyumlaútıracak destek programlarının

yeterince geliútirilmemiú ve yaygınlaútırılmamıú olması birçok ülkede halen kadının

iúgücüne katılım oranlarının düúük seviyelerde kalmasına sebep olmaktadır.

Bu tez çalıúmasının bize gösterdi÷i en önemli nokta ise, günümüzde

demokrasi ile yönetilen ülkelerin sosyal, siyasi ve kültürel yaúamlarını úekillendiren

en temel ilkenin eúitlik ilkesi oldu÷ur. Ülke vatandaúlarının her alanda birbiriyle eúit

oldu÷u ve eúit koúullar altında herkese eúit muamele gösterildi÷i bir düzenin hakim

olması demokrasinin olmazsa olmaz koúullarından biri olup, kadın-erkek

179�

ayrımcılı÷ını engellemenin, bununla mücadele etmenin ve eúitli÷i sa÷lamanın bir

kadın meselesi de÷il, demokrasi meselesi olarak algılanması gerekmektedir172.

verimli ve faydalı kullandı÷ına ba÷lıdır. Kalkınma potansiyelini ve rekabet

edebilirli÷ini maksimize edebilmek için bütün ülkeler toplumsal cinsiyet eúitli÷ini

elde etmek konusunda sınırsız gayret göstermek zorundadırlar. øncelenen kalkınma

raporlarından elde edilen ortak sonuca göre sa÷lık ve e÷itim konusunda toplumsal

cinsiyet eúitli÷ini göreli olarak sa÷layan ülkelerde bile ekonomik eúitlik alanında

optimal noktanın yakınına dahi henüz gelinememiútir. Yasa yapıcıları ve

uygulayıcıları, sivil toplum kuruluúları ve e÷itim kurumları kadınların iú hayatına

katılımını engelleyen duvarların kaldırılması konusunda gereken adımların

atılmasında sorumluluk taúıyan bir konuma sahiptirler.

������������������������������������������������������������172�http://www.ksgm.gov.tr/Pdf/butceleme.pdf.

180�

KAYNAKÇA

Abrahamson, P.: “New Forms of Inequality in contemporary Societies”,

Danish Congress of Sociology, Roskilde University,

(Çevrimiçi) http// sociologkongres.dk/papers/

socialulighed/socialulighed_Peter_Abrahamson_pap.pdf,

2005, 22.07.2011.

Acar-Savran, Gülnur: Beden Emek Tarih: Diyalektik Bir Feminizm øçin, 2.

Basım, østanbul, Kanat Kitap, 2009.

Acar-Savran, Gülnur: Kadının Görünmeyen Eme÷i: Maddeci Bir Feminizm

Üzerine, Ed. Gülnur Acar-Savran, Nesrin Tura

Demiryontan, østanbul, Yordam Kitap, 2008.

Aguilar D., Delia, Anne E. Lacsamana : Women and Globalization, New York,

Humanity Books, 2004.

Aktan, C.C.: “Yoksullukla Mücadele Stratejileri”, Ekim 2010,

(Çevrimiçi),http://www.canaktan.org/ekonomi/yoksulluk

/anasayfa-yoksulluk.htm., Eriúim: 05.06.2011.

Alagh, K. Yoginder: “Growth-Performance of the Indian Economy, Problems

of Employment and Poverty”, Developing Economies,

Vol. 30, No. 2, 1992, pp. 97-116.

Albelda, Randy, Chris Tilly: Glass Ceilings and Bottemless Pits: Women’s

Work, Women’s Poverty, Boston, South End Press,

1997.

Alberdi, I.: “The World Economic and Financial Crisis: What

Will It Mean for Gender Equality?”, Viyana, 13

Temmuz, 2009.

181�

Allen, S., C. Wolkowitz: Homeworking Myths and Realities, London,

Macmillan Education Ltd., 1987.

Andersen, Esping: The Three Economies of The Welfare State,

Cambridge, Polity Press, 1990.

Arın, Tülay: “ønsan Geliúme ve Toplumsal Geliúme Endeksi”, Prof.

Dr. Necla Arat’a Arma÷an, østanbul, Beta Yayınevi,

2004, s. 55-83.

Atauz, Akın, Filiz Kardam, Ayúe Saktanber, Halil øbrahim Yalın: “Toplumsal

Cinsiyet E÷itimi El Kitabı”, Kadın østihdamının

Geliútirilmesi Projesi, KSSGM, 1999.

Atkinson, Anthony Barnes: “Comparing Poverty Rates Internationally”, Discussion

Paper, WSP/53, 1990.

Atkinson, Anthony Barnes: “Social Exclusion, Poverty and Unemployment”, Ed.

Atkinson. A. B., Hills, J., Exclusion, Employment and

Opportunity, Case paper 4, London, 1998.

Avrupa Parlamentosu: “Kadın Hakları ve Eúit Fırsatlar Komisyonu”, 1999-

2004 Dönemi Final Raporu, A5-0214/2003, s. 5-10, 16

Haziran 2003.

Association for Women’s Rights

in Development: The Impacts of the Financial and Economic Crisis

on Women’s Rights in Eastern, Southern and

Central Africa: Trends and øssues, Der. Zo

Randriamaro, 2009.

Baden, Sally: “Gender and Adjustment in Sub-Saharan Africa”, Bridge

Report, Institute of Development Studies, Vol. 8, 1993,

182�

(Çevrimiçi)www.ids.ac.uk/bridge/report gender-pov.htm,

10.09.2010.

Baden, Sally, K. Milward: “Gender, Inequality and Poverty: Trends, Linkages,

Analysis and Policy Implications”, Bridge Report,

No.30, 1997, Sussex, Institute of Development Studies,

(Çevrimiçi) www.ids.ac.uk/bridge/report gender-

pov.htm, 05.03.2011.

Badlender, Debbie: “The Political Economy of Women’s Budgets in the

South”, World Development, Vol. 28, No. 7, 2000, pp.

1365-1378.

Badlender, Debbie, G. Elson, T. Mukhopadhyay: “A review of over 40 country

experiences in gender budget can be found in, Make

Cents: Understanding Gender Responsive Budgets”,

Commonwealth Secretariat, London, 2002.

Baulch, Bob: “Neglected Trace-Offs in Poverty Measurement”, IDS

Bulletin, Vol. 27 (1), 1996, pp. 36-42.

Bakker, Isabella: “The Global Financial Crisis and Care: Context and

Gender Aware Responses”, Report of WIDE Annual

Conference, Basel, 2009.

Balaban, Utku, Esra Sarıo÷lu: “Home Based Work in Istanbul: Varieties of

Organization and Patriarchy”, østanbul: SPF

Yayınları, 2009.

Becker, Gary : Human Capital and the Personal Distribution of

Income: An Analytical Approach, Michigan,

University of Michigan Press, 1967.

Beechey, V.: “Some notes on female wage labor in capitalist

production”, Capital and Class, Vol.3, 1977, pp. 45-

66.

183�

Berktay, Fatmagül: Politikanın Ça÷rısı, østanbul, Bilgi Üniversitesi

Yayınları, 2010.

Berlin, øsaiah: Incorporating Four Essays on Liberty, Ed. Henry

Hardy, New York, Oxford University Press, 2002.

Bimbi, Franca: Lone Mothers in Italy: A hidden and embrassing

issue in a feminist welfare regime, Ed. Jane Lewis,

London, Jessica Kingsley Publisher, 1997.

Birleúmiú Milletler: Report of the independent expert on the question of

human rights and extreme poverty, Der. Magdalena

Sepulveda Carmona, A/64/279, 2009.

Dünya Gıda Programı: “Recovering from Economic and Financial Crisis:

Food Security and Safety Nets”, Kalkınma

Programı/BM Nüfus Fonu, UNICEF ve Dünya Gıda

Programı Yönetim Kurulları Ortak Toplantısı için Arka

Plan Belgesi, New York, Ocak 2010,

Blau, D., A. Ferber, E. Winkler: The Economics of Women, Men, And Work,

New Jersey, Prentice Hall, 2010.

Bora, Aksu: Kadınların Sınıfı: Ücretli Ev Eme÷i ve Kadın

Öznelli÷inin ønúası, østanbul, øletiúim Yayınları, 2008.

Bora, Aksu: “Yoksulluk Kader Olamaz”, Amargi, Sayı: 44, 2007,

(Çevrimiçi)

http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mi

d=334), 12.04.2011.

Bora, Aksu: “Kadınlar ve Hane: “Olmayanın Nesini ødare

Edeceksin?”, Yoksulluk Halleri: Türkiye’de Kent

Yoksullu÷unun Toplumsal Görünümleri, Der. Necmi

Erdo÷an, østanbul, øletiúim Yayınları, 2007, s. 97-133.

184�

Bottomore, Tom: Marksist Düúünce Sözlü÷ü, 2. Basım, Çev. Mete

Tunçay, østanbul, øletiúim Yayınları, 1991.

International Federation of

Business and Professional Women (BPW): “Toplumsal Cinsiyet-Yoksulluk øliúkisi:

De÷iúen Aile içi Dinamikler üzerinden

bir Okuma”, 2010, s.1-15, (Çevrimiçi)

http://www.bpw-

turkey.org/eklentiler/ToplumsalCinsiyet.

pdf, 13.03.2011.

Brush, L.D: “Changing the Subject: Gender and Welfare regime

studies”, Social Politics, Vol. 9, 2002, pp. 161-186.

Bu÷ra, Ayúe: Kapitalizm, Yoksulluk ve Türkiye’de Sosyal

Politika, 4. Basım, østanbul, øletiúim Yayınları, 2010.

Bu÷ra, Ayúe, Ça÷lar Keyder: New Poverty and The Changing Welfare Regime of

Turkey, Birleúmiú Milletler Kalkınma Programı için

Hazırlanan Proje Raporu, østanbul, 2003, s. 2-57,

(Çevrimiçi)

http://www.undp.org.tr/publicationsDocuments/new_po

verty.pdf, 3.06.2011.

Buvinic, M.: “Women’s Issues in The Third World Poverty: A

Policy Analysis”, Ed. M. Buvinic & W. McGreevey,

Women and Poverty in the Third World, Baltimore,

John Hopkins University Press, 1983.

Carr, Marilyn, Marty Chen, Jane Tate: “Globalization and Homebased

Workers”, Feminist Economics, Vol. 6, No. 3, 2000,

pp. 123-142.

185�

Castells, Manuel: “The Rise of The Fourth World”, The Global

Transformations Reader, Ed. David Held & Anthony

McGrew, Cambridge, Polity Press, 2003, pp. 430-439.

Catalyst: “Quick Takes: Women’s Earnings and Income”, 2011,

(Çevrimiçi)

http://www.catalyst.org/publication/217/womens-

earnings-and-income, 11.06.2011.

CEDAW: Kadınlara Karúı Her Türlü Ayrımcılı÷ın Önlenmesi

Sözleúmesi, ø.Ü. Kadın Sorunları Araútırma ve

Uygulama Merkezi, No. 1, ø.Ü. Basımevi, østanbul,

1990.

Chant, Slyvia: “The Feminization of Poverty and the ‘Feminization’ of

Anti-Poverty Programmes: Room for Revision”,

Journal of Development Studies, Vol. 44, 2008, pp.

165-197.

Chant, Slyvia: “Re-thinking “The Feminisation of Poverty” in

Relation to Aggregate Gender Indices”, Journal of

Development Studies, Vol.7, 2006, pp. 210-218.

Connell, Raewyn: Toplum, Kiúi ve Cinsel Politika, Çev. Cem Soydemir,

Blackwell, Polity Press, 1988.

Connely, M. Patricia, Tania Murray, Martha McDonald, Martha Parpart: “Feminism

and Development: Theoretical Perspectives”,

Theoretical Perspectives on Gender and

Development, Ed. Jane L. Parpart, M. Patricia

Connely, V. Eudine Barriteau, Ottawa, IDRC Books,

2000, pp. 51-160.

186�

Ça÷atay, Nilüfer: “Gender and Poverty”, UNDP: Social Development

and Poverty Elimination Division Working Paper

Series, 1998, pp. 10-15.

Daly, Mary, Katherine Rake: Gender and the Welfare State, Cambridge, Polity,

2003.

De Haan, Arjan: “Social Exclusion: An Alternative Concept for the

study of Deprivation”, IDS Bulletin, 1998, Vol.29, No.

1, pp. 10-19.

Dedeo÷lu,Saniye, Melda Yaman-Öztürk: Kapitalizm, Ataerkillik ve Kadın

Eme÷i, østanbul, SAV, 2010.

Delphy, Christine: “Baú Düúman”, Kadının Görünmeyen Eme÷i, Der.

Gülnur Savran & Nesrin Tura, østanbul, 2008.

Dirlik, Arif: Postkolonyal Aura: Küresel Kapitalizm Ça÷ında

Üçüncü Dünya Eleútirisi, østanbul, Bo÷aziçi

Üniversitesi Yayınevi, 2010.

DPT: “Sekizinci Beú Yıllık Kalkınma Planı Gelir Da÷ılımının

øyileútirilmesi ve Yoksullukla Mücadele ÖøK Raporu”,

8. Beú Yıllık Kalkınma Planı 2001-2005, Ankara,

2001.

DPT: “Sekizinci Beú Yıllık Kalkınma Planı”, Toplumda

Kadın Katılımı Özel øhtisas Komisyonu Raporu,

Ankara, ss.133-140, 2000.

Durbin, Elizabeth: “Towards a Gendered Human Poverty Measure”,

Feminist Economics, Vol. 5 (2), 1999, pp. 105-109.

Ecevit, Yıldız: “Toplumsal Cinsiyetle Yoksulluk øliúkisi Nasıl

Kurulabilir? Bu øliúki Nasıl Çalıúabilir?”, 2009,

(Çevrimiçi)

187�

http://kendineaitbiroda.wordpress.com/2009/04/13/topl

umsal-cinsiyetle-yoksulluk-iliskisi-nasil-kurulabilir-bu-

iliski-nasil-calisilabilir-yildiz-ecevit/, 21.05.2011.

Ecevit, Yıldız: “Küreselleúme, Yapısal Uyum ve Kadın Eme÷inin

Kullanımında De÷iúmeler, Küresel Pazar Açısından

Kadın Eme÷i ve østihdamdaki De÷iúmeler Türkiye

Örne÷i”, Der. Ferhunde Özbay, KSSGM ve ønsan

Kayna÷ını Geliútirme Vakfı, østanbul, 1988, ss. 31-73.

Ecevit, Yıldız, M. Tan, Serpil Sancar Üúür: “Kadın ve Erkek Eúitli÷ine Do÷ru

Yürüyüú: E÷itim, Çalıúma Yaúamı ve Siyaset”,

TÜSøAD, østanbul, 2000.

Ekim Akkan, Baúak: “Sosyal Hak Talebi Olarak Bakım øhtiyacı”, ønsan

Hakları øhlali Olarak Yoksulluk, Der. Pınar Uyan

Semerci, østanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2010, s.

57-74.

Elson, Diane: “From survival strategies to transformation strategies:

women’s needs and structural adjustment,” Ed. L.

Beneria & S. Feldman, Unequal Burden: economic

crisis, persistent poverty, and women’s work, USA,

Westwiew Press, 1992, pp.26-48.

Elson, Diane: “Integrating Gender Issues into National Budgetary

Policies and Procedures: Some Policy Options”,

Journal of International Development, 1998.

Erdo÷an, Necmi: “Garibanların Dünyası: Türkiye’de Yoksulların

Kültürel Temsilleri Üzerine ølk Notlar”, Yoksulluk

Halleri: Türkiye’de Kent Yoksullu÷unun Toplumsal

Görünümleri, Der. Necmi Erdo÷an, østanbul, øletiúim

Yayınları, 2007, ss. 29-47.

188�

Erdut, Tijen: “øúgücü Piyasasında Enformelleúme ve Kadın øúgücü”,

Çalıúma ve Toplum, C. 6, 2005:3, ss. 11-49.

Escobar, Arturo: Encountering Development: The Making and

Unmaking of The Third World, Princeton, Princeton

University Press, 1995.

Eúim, Simel: “Gender-Sensitive Budget Initiatives for Latin

American and the Caribbean:A Tool For Improving

Accountability and Achieving Effective Policy

Implementation”, UNIFEM, February 2000, pp.1-30.

Fields, G.S.: “Poverty and Income Distribution Data for Measuring

Poverty and Inequality Changes in the Developing

Countries”, Journal of Development Economics, No.

44, pp. 87-102.

Tine, Davids, Van Driel Francien: The Gender Question in Globalization, USA,

Ashgate Publishing Company, 2007.

Fuchs, Rachel: Gender and Poverty in Nineteenth-Century Europe,

New York, Cambridge University Press, 2005.

Fukuda-Parr, Sakika: “The Human Development Paradigm: Operationalizing

Sen’s Ideas on Capabilities”, Feminist Economics,

Vol. 9 (2-3), 2003, pp. 301-307.

Fukuda-Parr, Sakika: “What Does Feminization of Poverty Mean? It Isn’t

Just Lack of Income”, Feminist Economics, Vol. 25

(2), 1999, pp. 99-103.

Geremek, Bronislaw: Poverty: A History, Massachusettes, Blackwell, 1997.

Gıda ve Tarım Örgütü: 1.02 billion people hungry: One sixth of humanity

undernourished- more than ever before”, Gıda ve

Tarım Örgütü Medya Merkezi, 16 Haziran 2009.

189�

Ginio, Eyal: “18. Yüzyıl Selanik’inde Yoksul Kadınlar”, Toplum ve

Bilim, Sayı 89, 2001, ss. 190-205.

Glendinning, C., J. Miller: Women and Poverty in Britain, Brighton,

Wheatsheaf Books, 1987.

Gunewardena, Nandini, Ann Kingsolver: The Gender of Globalization: Women

Navigating Cultural and Economic Marginalities,

USA, School for Advanced Research Press, 2009.

Günlük-ùenesen, Gülay: “Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme: Türkiye

Örne÷i”, 2008, (Çevrimiçi)

http://www.keig.org/raporlar/Gulay%20Senesen%20tcd

b%20sunus.pdf, 02.07.2011.

Güneydo÷u Anadolu Bölgesi

Belediyeler Birli÷i: Yerel Yönetimlerde Cinsiyet Eúitlikçi Politikalar,

GABB E÷itim Yayınları, No. 3, 2011.

Gonas, Lena: “Gender Segregation and the European Employment

Strategy”, International Industrial Relations

Association (IIRA) Congress, Berlin, 2003.

Gökbayrak, ùenay: “Uluslararası Göçler ve Kadın Eme÷i”, Çalıúma

Ortamı Dergisi, Sayı: 86, Mayıs 2006.

Greeley, Martin: “Measurement of Poverty and Poverty of

Measurement”, IDS Bulletin, Vol. 25 (2), 1994, pp. 50-

58.

Grameen Bank

MountlyReport: (Çevrimiçi) http://www.grameen-

info.org/annualreport/annualreport2006/index.html,

3.06.2011.

190�

Hakim, Catherine: “Segregated and Integrated Occupations: A new

Approach to Analysing Social Change”, European

Sociological Review, Vol. 8, 1993, p. 217.

Hakim, Catherine: “Five Feminist Myths about Women’s Empowerment”,

The British Journal of Sociology, Vol.9, No.3, 1995,

pp. 239-314.

Harris, Laurence, V. G. Kiernan, Ralph Miliband: Marksist Düúünce Sözlü÷ü,

Çev. Mete Tunçay, østanbul, øletiúim, 1991.

Hartmann, Heidi: “The Unhappy Marriage of Marxism and Feminism

towards a more progressive union”, Ed: L. Sargent,

The Unhappy Marriage of Marxism and Feminism:

A Debate on Class and Patriarchy, London, Pluto

Press, 1981.

Hartmann, Heidi: “Capitalism, Patriarchy and Job Segregation by Sex”,

Ed. K. Honset, Women, Class and Female

Imagination, Philadelphia, Temple University Press,

1990.

Hattato÷lu, Dilek: “Yoksulluk, Kadın Yoksullu÷u ve Bir Baúa Çıkma

Stratejisi Olarak Ev Eksenli Çalıúma”, Der. Yasemin

Özdek, Yoksulluk, ùiddet ve ønsan Hakları,

TODAIE, Ankara, 2002.

Heintz, James, Robert Pollin: “Informalization, economic growth and the challenge

of creating viable labor standards in developing

countries”, Working paper, No.60, Political Economy

Research Institute, University of Massachusetts,

Amherst, 2003.

191�

Iúık, O÷uz, M. Melih Pınarcıo÷lu: Nöbetleúe Yoksulluk: Sultanbeyli Örne÷i,

østanbul, øletiúim Yayınları, 2009.

ølkkaracan, øpek: “Uzlaútırma Politikalarının Yoklu÷unda Türkiye Emek

Piyasalarında Toplumsal Cinsiyet Eúitsizlikleri”, Emek

Piyasasında Toplumsal Cinsiyet Eúitli÷ine Do÷ru: øú

ve Aile Yaúamını Uzlaútırma Politikaları, østanbul,

øTÜ BMT-KAUM, 2010, s. 21-59.

ILO: Employment Growth and Basic Needs: One World

Problems, Geneva, ILO, 1976.

ILO: Decent Work and The Informal Economy Report 6,

International Labour Office, International Labour

Conference, 90th Session, Geneva, 2002.

ILO: World Employment Report 2004-05: Global Trends

in Employment, Productivity and Poverty,

International Labour Office, Geneva, 2005.

ILO: “Kriz Koúullarında Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden

øúgücü Piyasaları”, (Çevrimiçi)

http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/

areas/woman/3_rapor/kriz_kosullarinda_toplumsal_cin

siyet.pdf, 8.01.2011.

ILO: “The impact of the financial crisis on migrant

workers”, Geneva, ILO, 2009.

ILO: “Global Employment Trends for Women 2007”,

(Çevrimiçi)

http://www.ilo.org/wow/Newsbriefs/langen/WCMS_08

2692/index.htm, 23.06.2011.

192�

ILO: “Quick Takes: Canadian Women”, (Çevrimiçi)

http://www.catalyst.org/publication/229/canadianwome

n, 18.06.2011.

IOM: “About Migration: Facts & Figures”, (Çevrimiçi)

http://www.iom.int/jahia/Jahia/about-migration/facts-

and-figures/global-estimates-and-trends#4., 11.05.2011.

ønsel, Ahmet: “øki Yoksulluk Tanımı ve Bir Öneri”, Toplum ve

Bilim, Sayı 89, 2001 s. 62-73.

Jenkins, Stephen: “Poverty Measurement and the Within-household

Distribution”, Journal of Social Policy, Vol. 20, No. 4,

1991, pp. 457-483.

Kabeer, Naila: Gender Mainstreaming in Poverty Education and

the Milennium Development Goals: A Handbook for

Policy-makers and Other Stakeholders, London,

Commonwealth Secretariat, 2003.

Kabeer, Naila: “Agency, Well-Being and Inequality: Reflection on the

Gender Dimension of Poverty”, IDS Bulletin, Vol. 27

(1), 1996, pp. 11-21.

Kabeer, Naila: “Gender, Production and Well-Being: Rethinking the

Household Economy”, IDS Discussion Paper,

Brighton, No. 288, 1991.

Kabeer, Naila: “Gender, Production and Well-Being: Rethinking the

Household Economy”, IDS Discussion Paper,

Brighton, No. 288, 1991.

KSSGM: Türkiye’de Kadının Durumu, Ankara, Mayıs, 2009.

KSSGM: Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme, Ankara,

1987.

193�

KSSGM: Türkiye’de Kadın, Ankara, 2011.

KSSGM: Pekin +5 Siyasi Deklarasyonu ve Sonuç Belgesi &

Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu, Ankara,

2001.

KSSGM: Avrupa Parlamentosu, Kadın Hakları ve Eúit

Fırsatlar Komisyonu 1999-2004 Dönemi Final

Raporu, A5-0214/2003, 2003, s. 5-10

Kapar, Recep: “Hollanda’da Kadınların Kısmi Süreli østihdamı ve

Etkileri”, Çalıúma ve Toplum, No.2, 2011, s.129-162.

Karakoyun, ø.: “Türkiye’de 1980 Sonrasında Uygulanan

Yoksullukla Mücadele Programları: Sosyal Riski

Azaltma Projesi Örne÷i- Aydın øli Uygulaması”,

Yayınlanmamıú Yüksek Lisans Tezi, Adnan Menderes

Üniversitesi, 2008.

Kaytmaz, Yi÷it Can: “OECD Türkiyede’ki Korkunç Tabloyu Ortaya

Koydu”, Hürriyet, 01.05.2011, s. 6.

Kergoat, Daniele: “Cinsiyete Dayalı øúbölümü ve Toplumsal Cinsiyet

øliúkileri”, Eleútirel Feminizm Sözlü÷ü, Ed. Helena

Hırata vd., Çev. Gülnur Acar-Savran, østanbul, Kanat

Kitap, 2009, s. 94-105.

Kergoat, Daniele: “Özel Alan – Kamusal Alan”, Eleútirel Feminizm

Sözlü÷ü, Ed. Helena Hırata vd., Çev. Gülnur Acar-

Savran, østanbul, Kanat Kitap, 2009, s. 243-248.

Kingfisher, Catherine: The Global Feminization of Poverty: Western

Welfare in Decline, Philadelphia, UPENN Press, 2002.

Kirmano÷lu, Hülya: “ønsani Geliúme Endeksleri Iúı÷ında Kadınların

Toplumsal ve øktisadi Koúullarının Ülkeler Arasında

194�

Karúılaútırmalı Bir øncelemesi”, Der. Sermin Sarıca,

østanbul, øktisat Yazıları, 2010, s. 95-115.

Kocacık, Faruk , Veda Bilican Gökkaya: “Türkiye’de Çalıúan Kadınlar ve

Sorunları”, Cumhuriyet Üniversitesi, øøB. Dergisi.,

Cilt:6, Sayı:1, 2005, s.195-196.

Koray, Meryem: “Büyüyen Yoksulluk-Yoksunluk Sorunu ve Sosyal

Hakların Sınırları”, østanbul Üniversitesi Siyasal

Bilgiler Fakültesi Dergisi, østanbul, Mart 2010, s. 1-

33.

Koray, Meryem: Sosyal Politika, 2. baskı, Ankara, ømge Kitabevi, 2005.

Laçiner, Ömer: “Bir Süreç ve Durum Olarak Yoksullaúmayı

Sorgulamak”, Yoksulluk Halleri: Türkiye’de Kent

Yoksullu÷unun Toplumsal Görünümleri, Ed. Necmi

Erdo÷an, østanbul, øletiúim Yayınları, 2007, s. 313-326.

Levitas, Ruth: “New Labor and Social Exclusion”, 1999, (Çevrimiçi)

http://www. psa ac. uk/eps/1999/lev itas.pdf,

10.05.2011.

Lipton, Michael: “Poverty, Undernutrition and Hunger”, World Bank

Working Paper, World Bank, Washington D.C., 1983.

Lipton, Michael, Robert Eastwood: “The impact of changes in human fertility on

poverty”, Discussion Papers in Economics, 1997,

University of Sussex.

Lister, Ruth: Citizenship: Feminist Perspectives, New York, New

York University Press, 1997.

Lister, Ruth: Poverty, Cambridge, Polity Press, 2004.

Locke, John: Two Treatises of Government, Maestro Reprints.

195�

Lordo÷lu, Kuvvet, Nurcan Özkaplan: “Kriz ve Kadın”, Çalıúma øktisadı, Der

Yayınları, No.358, østanbul, 2003, s. 81.

Marx, Karl: A Contribution to the Critique of Political Economy,

In K. Marx and F. Engels, Collected Works, Vol. 49,

London, Lawrence and Wishart, 1987.

Mbonda, Ernest-Marie: Poverty as a Violation of Human Rights: Towards a

Right Non-Poverty, Unesco 2004, Blackwell

Publishing, Oxford, s.278.

McGregor, Jena: “The Gender Pay Gap”, 2008, (Çevrimiçi)

http://www.businessweek.com/careers/managementiq/a

rchives/2008/11/the_gender_pay.html, 06.05.2011.

Mehra, R., S. Gammage : “Trends, Countertrends, and Gap’s in Women’s

Employment”, World Development, Vol.27, No.3,

1999.

Metin, Meriç: “Feminizme Mali Bakıú: Cinsiyete Duyarlı Bütçeler”,

Finans, Politik ve Ekonomik Yorumlar, Cilt: 44,

Sayı: 509, 2007.

Meulders, Daniele, Robert Plasman, Francois Rycx: “Earnings Inequalities:

gender, race and sexual orientation”, International

Journal of Manpower, Vol. 25, No.3-4, 2004.

Mies, Maria, Veronika Bennholdt-Thomsen, Claduia Von Werlhof: Son

Sömürge: Kadınlar, Çev. Yıldız Temurtürkan,

østanbul, øletiúim Yayınları, 1988.

Moser, Caroline: Gender Planning in The Third World: Meeting

Practical and Strategic Needs, World Development,

17(112), 1989, pp.1799-1825.

196�

Moser, Caroline: Gender Planning and Development: theory, practice

and training, Routledge, London (UK), 1993.

Münir, Tireli, Coúkun Selim: Avrupa Birli÷inde Yoksullukla Mücadele

Stratejileri ve Türkiye, Ankara, Nobel Yayın, 2008.

Nussbaum, Martha: Women and Human Development, New York,

Cambridge University Press, 2000.

Ocak, Ersan: “Yoksulun Evi Yoksulluk Halleri,” Yoksulluk Halleri:

Türkiye’de Kent Yoksullu÷unun Toplumsal

Görünümleri, Der. Necmi Erdo÷an, østanbul, øletiúim

Yayınları, 2007, s. 133-175.

Okay, Ayla,

Aydemir Okay: Halkla øliúkiler: Kavram, Strateji ve Uygulamaları,

østanbul, Der Yayınları, 2001.

M. Oruç, Yeúim: “Küresel Yoksulluk ve Birleúmiú Milletler”, Toplum

ve Bilim, Sayı: 89, 2001, s. 73-88.

Orloff, Ann Shola: “Women’s Employment and Welfare Regimes”, Social

Policy and Development Programe Paper, No.12,

2002, pp. 1-59.

Oxford Dictionary: “Biography of Seebohm Rowntree”, (Çevrimiçi)

http://www.rowntreesociety.org.uk/learning-

resources/seebohm-and-poverty/Biography.html,

3.02.2011.

Özar, ùemsa: “Neoliberalizm ve Yoksulluk”, (Çevrimiçi),

http://bianet.org/biamag/kadin/116585, 04.03.2011.

Özkaplan, Nurcan: “Duygusal Emek ve Kadın øúi/Erkek øúi”, Çalıúma ve

Toplum, Sayı: 21, østanbul, 2009.

197�

Palaz, Serap: “Avrupa Birli÷i Cinsiyet Temelli Ayrımcılı÷ı Önleyici

Politikalar”, Liberal Düúünce, 2005, Sayı: 38-39.

Pateman, Carole: The Disorder of Women: Democracy, Feminism and

Political Theory, Stanford, Stanford University Press,

1989.

Payne, Sarah: Women, Health and Poverty, Hemel Hempstead,

Harvester Wheatsheaf, 1991.

Pearce, Diana: “The Feminization of Poverty: Women, work and

welfare”, The Urban and Social Change Review, Vol.

11, No. 1-2, 1978, pp. 28-3.

Pekin +5 Pekin+5 Siyasi Deklarasyonu ve Sonuç Belgesi:

Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu, KSSGM,

Ankara, 2001.

Pekin +5 Pekin+5: Birleúmiú Milletler’de Kadının ønsan

Hakları ve Türkiye’nin Tahhütleri, Kadının ønsan

Hakları, 2002.

Phillips, Anne: Demokrasinin Cinsiyeti, Çev. Alev Türker, østanbul,

Metis Yayınları, 1995.

Pogge, Thomas: Küresel Yoksulluk ve ønsan Hakları, Çev. Güneú

Kömürcüler, østanbul, østanbul Bilgi Üniversitesi

Yayınları, 2006.

Ramazano÷lu, Caroline: Feminizm ve Ezilmenin Çeliúkileri, østanbul, Pencere

Yayınları, 1998.

Polanyi, Karl: Büyük Dönüúüm, Çev. Ayúe Bu÷ra, østanbul,

øletiúimYayınları, 2009.

198�

Rathgeber, Eva: WID, WAD, GAD: trends in research and practice,

Journal of Developing Areas, 24(4), 1990, pp. 489-

502.

Razavi, Shahra: “Export Oriented Employment, Poverty and Gender:

Contested Accounts”, Development and Change, No:

30, 1999, pp. 653-683.

Razavi, Shahra: Gendered Poverty and Well-Being, Oxford,

Blackwell Publishers, 2000.

Razavi, Shahra: “From Rags to Riches: Looking at Poverty From a

Gender Perspective”, IDS Bulletin, No. 28 (3), 1997,

pp. 49-62.

Ringen, Stein: The Possibility of Politics, Oxford, Clarendon Press,

1987.

Robeyns, Ingrid: “The Capability Approach: a theoretical survey”,

Journal of Human Development and Capabilities,

Vol.6 (1), 2005, pp. 93-117.

Robeyns, Ingrid: “Sen’s Capability Approach and Gender Inequality:

Selecting Relevant Capabilities”, Feminist Economics,

Vol. (2-3), 2003, pp. 61-92.

Room, G. (ed.): “Beyond the Threshold: The Measurement and

Analysis of Social Exclusion,” Bristol, Policy Press,

1995, pp. 1-9.

Room, G. “Social Exclusion, solidarity and the challenge of

globalization,” International Journal of Social

Welfare, Vol. 8, 1991, pp.166-74.

199�

Rowbotham, Sheila, Lynne Segal, Hilary Wainwright: Feminizm, Sosyalizm ve

Eylemde Birlik, Çev. Emel Çetin Özgül, østanbul,

øletiúim Yayınları, 1979.

Sallan Gül, Songül: “Türkiye’de Yoksullu÷un Kadınsılaúması”, Amme

ødaresi Dergisi, Cilt: 38 (1), 2005, s. 25-45.

Sapancalı, Faruk: Sosyal Dıúlanma, Dokuz Eylül Yayınları, øzmir, 2005.

Sargent , Lydia: Women and Revolution, South End Press, Boston,

1981.

Sarı, Aysun: “Kadınların Gözünden Kentteki Yoksulluk

Biçimleri, 2010, (Çevrimiçi)

http://www.arkitera.com/news.php?action=displayNew

sItem&ID=51785, 19.06.2011.

Saskia, Sassen: Globalization and Its Discontens, The New Press,

1998’den aktaran, Fatmagül Berktay, “Karúılıklı

Anlayıú ve øúbirli÷i øçin Köprüler Kurmak” Türkiye’de

ve Avrupa Birli÷i’nde Kadının

Konumu:Kazanımlar, Sorunlar, Umutlar, Der.

Fatmagül Berktay, KA-DER, A÷ustos 2004, s.15-16.

Schaffner-Goldberg, Gertrude: Poor Women in Rich Countries: The Feminization

of Poverty Over the Life Course, London, Oxford

University Press, 2010.

Schaffner-Goldberg, Gertrude, Eleanor Kremen: The Feminization of Poverty

Only in America?, United States of America,

Greenwood Publishing Group, 1990.

200�

Schech, S., Vas Dev, S.: “Gender Justice: the World Bank’s new approach to the

poor?”, Journal of Development Studies , Vol.17,

No:1, 2007, pp. 14-26.

Scott , Joan: Poverty and Wealth, London, New York: Longman,

1994.

Scott, Joan W.: Toplumsal Cinsiyet: Faydalı Bir Tarihsel Analiz

Kategorisi, østanbul, Agora Kitaplı÷ı, 2007.

Scott, Joan W.: Gender and The Politics of History, Oxford,

Columbia University Press, 1988.

Sen, Amartya: Inequality Re-examined, New York, Harvard

University Press, 1992.

Sen, Amartya: The Standard of Living, Ed. G. Hawthorn,

Cambridge, Cambridge University Press, 1987.

Sen, Amartya: Özgürlükle Kalkınma, Çev. Yavuz Alogan, østanbul,

Ayrıntı Yayınları, 1999.

Senol-Cantek, Funda: “Fakir/haneler: Yoksullu÷un “ev hali””, Toplum ve

Bilim, Sayı. 89, 2001, s. 102-132.

Serdaro÷lu, Ufuk: øktisat ve Toplumsal Cinsiyet, østanbul, Efil

Yayınları, 2010.

ùenses, Fikret: Küreselleúmenin Öteki Yüzü Yoksulluk, østanbul,

øletiúim Yayınları, 2006.

Siver, Hilary, S. M. Miller: “From Poverty to Social Exclusion: Lessons from

Europe”, Ed. Chester Hartman, Poverty & Race in

America: The Emerging Agendas, Lexington Books,

2006.

201�

Smith, Adam: Ulusların Zenginli÷i, østanbul, Alan Yayıncılık, 1997.

Smith, Ruth: “Order and Disorder: The Naturalization of Poverty”,

Cultural Critique, Vol.14, 1990, pp. 209-229.

ùenol, Nevin, Ceren øúat, Aysun Sayın: “Avrupa Birli÷ine Giriú Sürecini øzleme

Programı, Kadınlar ve Erkekler için Eúit Fırsatlar:

Türkiye”, Açık Toplum Enstitüsü, Aralık, 2004.

TEPAV: “Kadın Yoksullu÷u”, (Çevrimiçi)

http://www.tepav.org.tr/upload/files/1271312994r5658.

Kadin_Yoksullugu.pdf, 2009, 16.05.2011.

Thomas, Jim: “Decent Work in the informal sector: Latin America”,

Decent Work and the Informal Economy: Abstracts of

Working Papers. Employment Sector, ILO, 2002,

pp.18-21.

Thompson, E.P.: The Making of The English Working Class, London,

V. Gollancz, 1963.

Tobriner, Alice: On Assistance To The Poor: Juan Luis Vives, Çev.

A. Tobriner, Toronto, University of Toronto Press,

1999, s.3-29.

Toksöz, Gülay: “Kriz Koúullarında Toplumsal Cinsiyet

Perspektifinden øúgici Piyasaları”, (Çevrimiçi)

http://bianet.org/files/doc_files/000/000/187/original/ka

din_istihdami.doc+tuik+yoksulluk+%C3%A7al%C4%

B1, 2008, 8.02.2011.

Townsend, Peter: “Deprivation”, Journal of Social Policy, No. 16(2),

1987, pp. 125-146.

202�

Townsend, Peter: “A Sociological Approach to the Measurement of

Poverty- A rejoinder to Professor Amartya Sen”,

Oxford Economic Papers, No: 37, 1985, s. 659-668.

Townsend, Peter: The International Analysis of Poverty, Hemel

Hempstead, Harvester Wheatsheaf, 1993.

TÜøK: “2009 Yoksulluk Çalıúması Sonuçları”, (Çevrimiçi)

http://www.tuik.gov.tr/yillik/ısı göstergeler.pdf,

08.01.2011.

TÜøK: “2010 østatistik Yıllı÷ı”, (Çevrimiçi)

http://www.tuik.gov.tr/yillik/isı_gostergeler.pdf.,

12.06.2011.

TÜøK: “2011 Hanehalkı øúgücü Araútırması: Mart Dönemi

Sonuçları”, (Çevrimiçi)

http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?tb_id=25&ust_id=

8, 22.06.2011.

TÜøK: “2002 Hanehalkı Bütçe Anketi”, (Çevrimiçi)

http://www.tuik.gov.tr/Kitap.do?metod=KitapDetay&K

T_ID=7&KITAP_ID=204, 11.06.2011.

TÜøK: “2008 Hanehalkı Bütçe Anketi” (Çevrimiçi)

http://web.ku.edu.tr/ku/images/EAF/20122008-3.pdf,

12.06.2011.

Uçan-Çubukçu, Sevgi: “Toplumsal Cinsiyet Tartıúmalarının Açtı÷ı Ufuk”,

Milliyet Sanat Dergisi, ùubat 2007, Sayı: 576, s. 102-

103.

Uçan-Çubukçu, Sevgi: “Eúit Ücret Günü”, Feminist Politika, Yaz 2010, Sayı:

7, s. 7-9.

203�

Uçan-Çubukçu, Sevgi: “Mekanın øzdüúümünde Toplumsal Cinsiyet: Sulukule

Mahallesi ve Romanlar”, østanbul Üniversitesi Siyasal

Bilgiler Fakültesi Dergisi, Mart 2011, Sayı: 44, s. 83-

106.

Uçan-Çubukçu, Sevgi: “1980 Sonrası Kadın Hareketi: Ataerkilli÷e Karúı

Meydan Okuma”, Türkiye’de ve Avrupa Birli÷i’nde

Kadının Konumu: Kazanımlar, Sorunlar, Umutlar,

Der. Fatmagül Berktay ve di÷er.,KA-DER Yayınları,

østanbul, 2004, s. 61.

Uçan-Çubukçu, Sevgi: “Uluslararası øliúkiler Teorisine Feminist Yaklaúım”,

De÷iúen Dünya ve Türkiye, Der. Faruk Sönmezo÷lu,

Ba÷lam Yayınları, østanbul, Mart 1996, s. 116-122.

Uçan-Çubukçu, Sevgi: “økinci Dalga Feminizmin Aútı÷ı Alan:

Demokratikleúmeden AB’ye”, Birikim Dergisi, Sayı:

184-185, østanbul, A÷ustos-Eylül 2004, s. 118.

Ulusal ønsani

Geliúme Programı: Ulusal ønsani Geliúme Raporu 1995, østanbul, Tesev,

1996.

Ulusal ønsani

Geliúme Programı: Ulusal ønsani Geliúme Raporu 1999, østanbul, Tesev,

2000.

UNDP: Human Development Report, New York, Oxford

University Press, 1993, 1995, 1997, 2000, 2001, 2002,

2003, 2005, 2006, 2008, 2009, 2010. New York,

Oxford University Press.

204�

UNDP: Human Development Report 1990: Concepts and

Measurement of Human Development, New York,

Oxford University Press, 1990.

United Nations: “Beijing+5: End Women’s Poverty”,

Çevrimiçi:http://www.un.org/womenwatch/forums/beij

ing5/poverty/poverty.htm., 28.06.2011.

United Nations: World Survey on The Role of Women in

Development: Globalization, Gender and Work.,

UN Division for the Advancement of Women, New

York, 1999-2003.

United Nations: “Report of the independent expert on the question

of human rights and extreme poverty”, New York,

2009.

U.S. Census Bureau: Detailed Poverty Tabulations from the Current

Population Survey, Washington D.C., 2005.

U.S. Census Bureau: Detailed Poverty Tabulations from the Current

Population Survey, Washington D.C., 2006.

U.S. Census Bureau: Detailed Poverty Tabulations from the Current

Population Survey, Washington D.C., 2008.

U.S. Census Bureau: Income, Poverty, and Health Insurance Coverage in

the United States, Washington D.C., 2009

U.S. Census Bureau: Current Population Survey, “Median weekly

earnings of full-time wage and salary workers by

detailed occupation and sex, Washington D.C., 2010.

Ülker, Gülsen: “Türkiye’de Kadına Yönelik Kurumsal Politikalar:

Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçelemenin Olanak

ve Sınırlılıkları”, Ankara Ünivesitesi, Kadın

205�

Çalıúmaları Ana Bilim Dalı, Yayınlanmamıú Yüksek

Lisans Tezi, Ankara, 2002.

Ünlütürk-Ulutaú, Ça÷la: “Yoksullu÷un Kadınlaúması ve Görünmeyen Emek”,

Çalıúma ve Toplum, 2009, Sayı: 22, s. 25-40.

(Çevrimiçi) http://calismatoplum.org/sayi21/ulutas.pdf,

12.06.2011.

Walker, A.: “Introduction: The Strategy of Inequality”, Ed. A.

Walker & C. Walker, Britain Divided: The Growth of

Social Exclusion in The 1980s & 1990s, Child Poverty

Action Group, London, 1997.

Ward, C., A. Dale, H. Joshi: “Income Dependency within Couples: Gender

Relations in Public and Private”, Ed. L. Morris &

E.S. Lyon, Basingstoke, Macmillan, 1996.

Wieringa, Saskia: Sexual Politics in Indonesia, New York, Institute of

Social Studies, 2002.

Wiltshire, R.: “Women’s movements and organizations in historical

perspective”, Women and Development Studies

Program, Netherlands, Institute of Social Studies,

1990.

Women for women

Human’s Rights: Pekin +5: Birleúmiú Milletler’de Kadının ønsan

Hakları ve Türkiye’nin Taahhütleri, (Çevrimiçi)

http://www.wwhr.org/files/2_7.pdf, 19.04.2011.

World Bank: World Development Report 1990/1991/2000/2003,

Washington DC, World Bank.

206�

World Bank: “What is Poverty and Why Measure it?”, Poverty

Inequality Handbook, Washington DC, 2001.

World Bank: “Attacking Poverty”, Washington DC, World Bank,

2005/2007.

World Bank: “Migration and Development Brief 11”, Washington,

ABD, 2009.

World Bank: “The Global Financial Crisis: Assessing

Vulnerability for Women and Children”,

Washington, ABD, 2009.

World Economic Forum: The Global Gender Gap Report, Geneva, World

Economic Forum, 2010.

Yunus, Muhammed: Yoksullu÷un bulunmadı÷ı Bir Dünyaya Do÷ru,

Do÷an Yayıncılık, østanbul, 2003.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Apartheid, Eriúim: 30.05.2011.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Hint_kast_sistemi, Eriúim: 28.05.2011.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Washington_konsens%C3%BCs%C3%BC), Eriúim:

14.05.2011.

http://www.un.org/womenwatch/daw/cedaw/, Eriúim: 8.06.2011.

http://www.tuik.gov.tr/MetaVeri.do?tb_id=23&ust_id=7, Eriúim: 12.01.2011.

http://hdr.undp.org/en/media/HDR_2010_EN_Complete_reprint.pdf), Eriúim:

04.11.2010.

http://www.belgeler.com/blg/14g7/avrupa-birligi-ne-uyum-surecinde-turkiye-de-

cinsiyete-dayali-ucret-farkliligi-gender-wage-gap-in-turkey-through-european-union-

accession., Eriúim: 15.06.2011.

http://www.wwhr.org/files/2_7.pdf., Eriúim: 01.07.2011.

207�

http://www.ksgm.gov.tr, Eriúim: 30.06.2011.

http://bianet.org/bianet/toplum/130762-ev-iscileri-sendikalaúıyor, Eriúim:

29.06.2011.

http://www.rowntreesociety.org.uk/learning-resources/seebohm-and-

poverty/Biography.html, Eriúim: 28.06.2011.

http://hdr.undp.org/en/statistics/mpi/, Eriúim: 10.11.2010.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Gayr%C4%B1saf%C3%AE_yurti%C3%A7i_h%C3%A2

s%C4%B1la, Eriúim: 8.02.2011.

http://hdr.undp.org/en/statistics/gii/, Eriúim: 10.02.2011.

http://hdr.undp.org/en/statistics/gii/, Eriúim: 06.09.2011.

https://bravo.ilo.org/wcmsp5/groups/public/dgreports/gender/documents/publication/

wcms_120427.pdf, Eriúim: 09.03.2011.

http://www.ksgm.gov.tr/Pdf/butceleme.pdf, Eriúim: 26.01.2011.

http://v3.arkitera.com/news.php?action=displayNewsItem&ID=51785, Eriúim:

14.06.2011.

http://www.petrol-is.org.tr/kadin/html/sayi2/icindekiler.htm, Eriúim: 10.06.2011.

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=74578, Eriúim: 15.06.2011.

http:///www.eiro.eurofound.eu.int., Eriúim: 22.06.2011.

http://epp.eurostat.ec.europa.eu/statistics_explained/index.php/Gender_pay_gap_stati

stics, Eriúim: 6.04.2011.

http://www.womensmedia.com/new/Lips-Hilary-gender-wage-gap.shtml, Eriúim:

9.05.2011.

http://ec.europa.eu/social/main.jsp?langId=en&catId=89&newsId=708&furtherNews

=yes, Eriúim: 18.05.2011.

208�

http://www.ekotrent.com/haber/20100308/OECD-Ucret-farkini-azaltmaliyiz.php,

Eriúim: 23.05.2011.

http://www.belgeler.com/blg/14g7/avrupa-birligi-ne-uyum-surecinde-turkiye-de-

cinsiyete-dayali-ucret-farkliligi-gender-wage-gap-in-turkey-through-european-union-

accession, Eriúim: 22.06.2011.

http://ec.europa.eu/cyprus/news/20100305_ec_to_reduce_gender_pay_gap_tr.htm,

Eriúim: 29.06.2011.

http://www.iom.int/jahia/Jahia/about-migration/facts-and-figures/global-estimates-

and-trends#4, Eriúim: 24.06.2011.

http://esa.un.org/migration/p2k0data.asp, Eriúim: 09.05.2011.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&CategoryID=80&

ArticleID=920867, 09.02.2009, Eriúim: 13.06.2011.

http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?tb_id=23&ust_id=7, Eriúim: 24.06.2011.

http://www.haberlink.com/haber.php?query=60249, Eriúim: 18.04.2011.

http://www.popcouncil.org/projects/32_MeasuresUrbanPoverty.asp., Eriúim:

12.03.2011.

http://www.microcreditsummit.org/about/about_the_microcredit_summit_campaign,

Eriúim: 10.01.2011.

http://www.oecd.org/dataoecd/2/41/1896456.pdf, Eriúim: 19.05.2011.

http://www.ksgm.gov.tr/Pdf/butceleme.pdf, Eriúim: 12.06.2011.

http://www.tbmm.gov.tr/etkinlikler/pbmd_sempozyum_1008/belgeler/GGS-

Afyon08.pdf, Eriúim: 27.06.2011.

http://www.coe.int.equality. Eriúim: 11.06.2011.

http://www.unicef.org/sowc08/report/report.php, Eriúim: 27.06.2011.

209�

http://www.unicef.org/sowc09/report/report.php, Eriúim: 12.06.2011.

http://www.tuik.gov.tr/yillik/ısı göstergeler.pdf., Eriúim: 12.06.2011.

http://www.unicefturkiye.com/genel/turkiyede-kadinin-durumu-2010-raporu.html.,

Eriúim: 23.06.2011.

http://www.tepav.org.tr/upload/files/1271312994r5658.Kadin_Yoksullugu.pdf.,

Eriúim: 05.07.2011.