T.C.
østanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Kadın Çalıúmaları Bilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi
Yoksullu÷un Toplumsal Cinsiyet Ba÷lamında øncelenmesi
Özgür Kaymak
2501090290
Tez Danıúmanı
Doç. Dr. Sevgi Uçan Çubukçu
østanbul 2011
� iii
ÖZ
YOKSULLUöUN TOPLUMSAL CøNSøYET BAöLAMINDA
øNCELENMESø
Özgür Kaymak
1980’lerden itibaren artan küreselleúmeyle birlikte en çok tartıúılan toplumsal
sorunlardan biri haline gelen yoksullu÷a yönelik ilgi, ekonomik alanın ötesine
giderek siyasal ve sosyal bir içerik de kazanmıútır. Dolayısıyla yoksulluk ve
yoksullu÷un azaltılması üzerine geliútirilen stratejiler de kalkınma sürecinin önemli
gündem maddelerinden biri haline gelmiútir.
Yoksulluk tüm toplum için bir sorun olarak karúımıza çıkmakla birlikte
a÷ırlıklı olarak kadınlar tarafından yaúanmaktadır. Kadınlar yoksullu÷u farklı
biçimlerde tecrübe etmektedirler. “Yoksullu÷un kadınlaúması” geliúmiú kapitalist
ülkelerle birlikte, geliúmekte olan ve az geliúmiú ülkelerde 1980’lerden itibaren
yaygın bir úekilde görülmeye baúlanmıútır.
Bu tez çalıúmasında yoksulluk olgusu toplumsal cinsiyet ba÷lamında ele
alınmaktadır. Yoksullu÷un kadınlaúmasına sebebiyet veren faktörler; iúgücü
piyasasına katılımın düúük olması, piyasanın kadınlara yönelik ayrımcı tutumu,
kadınların e÷itim imkânlarından yararlanamaması, küreselleúmeyle birlikte
kadınların düúük ücretli ve güvencesiz enformal sektörde yo÷unlaúması, göç
süreciyle birlikte artan kadın yoksullu÷u, ekonomik/finsansal krizlerin ve geleneksel
kadın rol modelinin kadın yoksullu÷una etkisi genel olarak ele alınmaktadır. Bu
çalıúmada ayrıca, yoksullu÷un ölçülmesinde kullanılan yaklaúımlara toplumsal
cinsiyet perspektifiyle odaklanılmakta ve yoksullu÷u azaltmada kullanılan stratejiler
mercek altına alınmaktadır.
Çalıúmanın sonucunda, kadınların yoksullu÷u erkeklerden daha kuvvetli ve
uzun süreli yaúadı÷ı görülmektedir. Ana akım yoksulluk tanım ve ölçümlerinin
� iv
temelde aileyi baz almalarından dolayı yoksullu÷un aile içindeki da÷ılımını
vermedikleri için cinsiyet körü oldukları tespit edilmiútir. Kadın yoksullu÷unun
mercek altına alınmasında özellikle 70’lerden itibaren ivme kazanan kadın
hareketinin etki etti÷i görülmüútür. Geliúmekte olan ve erkek egemen toplumsal
yapısı nedeniyle toplumsal cinsiyet ayrımcılı÷ının çok úiddetli yaúandı÷ı ülkelerde
kadın yoksullu÷unun katmerli bir hal aldı÷ı saptanmıútır.
� v
ABSTRACT
EXAMINATION OF POVERTY IN THE CONTEXT OF GENDER
Özgür Kaymak
Poverty has become one of the most controversial issues in recent years.
Since the 1980’s with the increasing effect of globalization, the interest for poverty
has gone beyond the economic sphere and has gained a political and social content.
The strategies developed for the reduction of poverty has become one of the most
important agenda items in the development process.
Although poverty is a problem for the entire community it is mainly
experienced by women more acutely and differently. Therefore, feminization of
poverty has become a common problem in the advanced capitalist, the developing
and the least developed countries since the 1980’s.
In this study, the phenomenon of poverty is examined in the context of
gender. Factors which give rise to the feminization of poverty; low labor market
participation, discriminatory attitude toward women in the market, low educational
opportunities for women, concentration of low paid and insecure work in the
informal sector due to the effect of globalization, increase of poverty among women
due to the effect of migration, impact of financial/economic crisis and traditional
female role model is examined in a general context. Also in this study, the
approaches to measure poverty and the strategies to reduce poverty are examined
with a gender perspective.
Consequently, it is seen that women experience poverty more acutely and in a
longer period than men. It is found that, the mainstream definitions and
measurements of poverty are gender biased. On the other hand it is seen that,
women’s movement which gained momentum in the 1970’s has been a turning point
since it puts women’s poverty under the spotlight. In poverty studies it is understood
that in the developing countries due to their male dominated structure gender
� vi
discrimination is experinced very severely and that the state of women’s poverty is
increasing sharply.
� vii
ÖNSÖZ
Yoksulluk tüm insanlık için temel bir sorun olarak karúımıza çıkmakla
birlikte, toplumsal hayatta yaúanılan cinsiyet eúitsizli÷inden dolayı ço÷unlukla
kadınlar tarafından yaúanan bir olgudur. Toplumsal cinsiyet eúitsizlikleri, kadınları
yoksullu÷a karúı risk altına sokmakta ya da yoksulluklarına neden olmaktadır.
Kadınlar yaúamlarında erkeklere göre daha çok yoksulluk deneyimlemeye meyillidir
ve bu, tekrar eden ve uzun süreli yoksulluk biçiminde gerçekleúmektedir.
Yoksullu÷un kadınlaúması olgusunun son yıllarda giderek önem kazanmasından
dolayı kalkınmada cinsiyet farklılaúmalarına iliúkin olumsuzlukların giderilmesi, tüm
plan ve programlarda toplumsal cinsiyet duyarlılı÷ı oluúturulması amacıyla Avrupa
Birli÷i bünyesinde ve uluslar arası ajanslar tarafından çalıúmalara baúlanmıútır.
Kadınların e÷itim, sa÷lık hizmetleri, istihdama ve politik yaúama katılım gibi
toplumsal yaúamın tüm alanlarındaki fırsatlara eúit olmayan eriúimi nedeniyle
yoksullukları artmakta ve sürekli olmaktadır. Bu nedenle, yoksullu÷un
anlaúılmasında toplumsal cinsiyete duyarlı bir analiz çerçevesinin benimsenmesi
önemli olmaktadır. Bu çalıúmada, yoksullu÷a cinsiyet körü e÷ilen ana akım
yaklaúımlar ve toplumsal cinsiyeti merkezine alan yaklaúımlar üstünde
durulmaktadır. Ayrıca, kalkınma programlarında kadın yoksullu÷unun yeri ve
yoksullu÷un kadınlaúmasına sebebiyet veren faktörler ele alınacaktır.
Literatürde yoksulluk olgusuna yönelik tarihsel ve kavramsal tanımlamalar
çok olmasına ra÷men kadın yoksullu÷una iliúkin kavramsal boyuta destek sa÷layacak
çok fazla veriye rastlanmamıútır. Ancak 1990’lardan itibaren kadın yoksullu÷unun
görünür olmasıyla birlikte, literatürde bu alana yönelik çalıúmalar yapıldı÷ı
görülmekle birlikte bu verilerde çok yeterli de÷ildir.
Çalıúmada konuyla ilgili literatür taraması yapılması amaçlanmıútır. Ayrıca
konuyu niteliksel ve niceliksel olarak örneklendirebilmek için çeúitli araútırmacıların
yürütmüú oldu÷u çalıúmalardan, resmi istatistiklerden ve bunlara iliúkin veri
tabanlarından da yararlanılmıútır.
� viii
Bu çalıúmayı yürütürken danıúmanlı÷ımı yapan, akademisyenli÷iyle ve
kiúili÷iyle akademik kariyer çizmemdeki en büyük faktör olan Doç. Dr. Sevgi Uçan
Çubukçu’ya, benden deste÷ini esirgemeyen çok saygıde÷er hocam Prof. Dr.
Fatmagül Berktay’a, destekleri ve yardımları için Prof. Dr. Nurcan Özkaplan’a ve
Prof. Dr. ùemsa Özar’a, bütün bu süreç boyunca hem akademik olarak bana sonsuz
destek veren hem de manevi olarak hep yanımda olan, Kadın Çalıúmaları’nda olmayı
benim için çok keyifli hale getiren Dr. Berrin Oktay Yılmaz’a, maddi ve manevi
desteklerini hiçbir zaman esirgemeyen anneme ve babama teúekkürlerimi sunarım.
� ix
øÇøNDEKøLER
ÖZ ……………………………………………………………. iii
ÖZ (ABSTRACT)……………………………………………...v
ÖNSÖZ………………………………………………………...vii
øÇøNDEKøLER………………………………………………..ix
TABLO LøSTESø……………………………………………...xii
KISALTMALAR LøSTESø…………………………………. ..xiv
GøRøù……………………………………………………………… 1
1. BÖLÜM: YOKSULLUöUN KAVRAMSAL VE TARøHSEL
GELøùøMø………………………………………………………….5
1.1. Tanım………………………………………………………………16
1.1.1. Yoksullu÷un Cinsiyetini Gösteren Yaklaúımlar................23
1.1.2. Kadınların Yoksullu÷u…………………………………...29
1.2. Tarihsel Geliúim…………………………………………………....31
1.2.1. Toplumsal Cinsiyet Temelli Yaklaúım…………………..35
1.2.2. Yoksulluk ve Toplumsal Cinsiyetin Uluslararası Kalkınma
Politikalarındaki Yeri…………………………………………………...38
1.2.2.1. Birleúmiú Milletler Eylem Planı: “Kadının On
Yılı”…….................................................................................................39
� x
1.2.2.2. Toplumsal Cinsiyet ve Kalkınma Yaklaúımı
(GAD)……............................................................................................44
1.2.2.3. Kadınlara Karúı Her Türlü Ayrımcılı÷ın
Önlenmesi Sözleúmesi (CEDAW)..............................................45
1.2.2.4. Pekin Deklarasyonu ve Eylem
Platformu……………….............................................................48
2. BÖLÜM: GELENEKSEL YOKSULLUK YAKLAùIMLARI:
CøNSøYET KÖRÜ øÇERøK...........................................................59
2.1. Yoksullu÷a Dair Cinsiyet Körü Yaklaúımlar………………………59
2.1.1. Yoksulluk Sınırı Yaklaúımı………………………………59
2.1.2. Temel ønsani øhtiyaç Yaklaúımı………………………….63
2.1.3. ønsani Yoksulluk Endeksi………………………………..65
3. BÖLÜM: TOPLUMSAL CøNSøYET TEMELLø
YAKLAùIMLAR: CøNSøYETÇø øÇERøöøN AÇIöA
ÇIKARILMASI…………………………………………………..69
3.3.1. Yapabilirlikler Yaklaúımı………………………………. 69
3.3.2. ønsani Geliúme Endeksi…………………………………..75
3.3.3. Toplumsal Cinsiyet Geliúme Endeksi……………………81
3.3.4. Toplumsal Cinsiyeti Güçlendirme Ölçüsü Endeksi……...87
3.3.5.Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı
Endeksi……………………........................................................94
3.3.6. Katılımcı Yoksulluk De÷erlendirmeleri…………………97
3.3.7. Sosyal Dıúlanma Yaklaúımı…………………………….100
� xi
4. BÖLÜM: YOKSULLUöUN KADINLAùMASI…………....107
4.1. Yoksullu÷un Kadınlaúması……………………………………….107
4.1.1. Kadın-Erkek Ücret Farkı……………………………….122
4.1.2. Enformal Sektör………………………………………...132
4.1.3.Göçün Feminizasyonu…………………………………...137
4.1.4. Ekonomik Kriz………………………………………….144
4.2. Yoksullu÷u Azaltmada Kullanılan Stratejiler…………………….150
4.2.1. Mikrokredi Uygulaması………………………………...151
4.2.2. Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme…………………………...156
SONUÇ…………………………………………………………...168
KAYNAKÇA…………………………………………………….180
� xii
TABLO LøSTESø
Tablo 1: ønsani Yoksulluk Endeksi Bileúenleri-øYE 1.............................................67
Tablo 2: ønsani Yoksulluk Endeksi Bileúenleri-øYE 2.............................................67
Tablo 3: ønsani Geliúme Endeksi Bileúenleri............................................................77
Tablo 4: Ülkeler arası ønsani Geliúme Endeksi Karúılaútırması................................78
Tablo 5: Toplumsal Cinsiyete Dayalı Geliúme Endeksi Bileúenleri..........................83
Tablo 6: Cinsiyete göre ilkokula kayıt yaptırmayan çocukların
oranı............................................................................................................................85
Tablo 7: Toplumsal Cinsiyete Dayalı ønsani Geliúme Endeksi.................................86
Tablo 8: Toplumsal Cinsiyeti Güçlendirme Ölçüsü Endeksi.....................................88
Tablo 9: Türkiye’de Yerel Yönetimlerde Kadın Oranı (%).......................................89
Tablo 10: Seçim Yıllarına Göre Kadın Milletvekili Oranı (%)..................................90
Tablo 11: ønsani Geliúme Düzeyine göre Ülke Kategorileri için TCGE ve TCGÖ
Ortalamaları................................................................................................................92
Tablo 12: 2010 Yılı Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı Sıralaması...........................95
Tablo 13: 2010 Yılı Küresel Toplumsal Cinsiyet Raporu-Bölgesel Performans.......96
Tablo 14: Yoksullu÷un Kadınlaúması-Amerika Birleúik Devletleri Örne÷i, 1995...116
Tablo 15: Yalnız Yaúayan Annelerin Yoksulluk Oranı (%).....................................117
Tablo 16: Bekar Annelerin ve Toplam Nüfusun Yoksulluk Oranı Karúılaútırması (%),
2000...........................................................................................................................119
Tablo 17: Bekar ve Evli Annelerin Yoksulluk Oranı Karúılaútırması (%)...............120
� xiii
Tablo 18: Çocuklu Ailelerin Irk ve Etnik Kökenlerine Göre 2005 yılı itibari ile
Resmi Yoksulluk Oranları (%).................................................................................121
Tablo 19: Kadın ve Erkek Ücret Farklılı÷ı...............................................................124
Tablo 20: Kadın ve Erkek Ücret Farklılı÷ı, Kanada Örne÷i.....................................126
Tablo 21:Kadın Ücretlerinin Erkek Ücretlerine Oransal Farkı.................................127
� xiv
KISALTMALAR LøSTESø
a.e. Aynı eser/yer
a.g.e. Adı geçen eser
AB Avrupa Birli÷i
ABD Amerika Birleúik Devletleri
AGÜ Az Geliúmiú Ülkeler
Aktr. Aktaran
Bknz. Bakınız
BM Birleúmiú Milletler
BPFA Pekin Eylem Platformu (Beijing Platform for Action)
CEDAW Kadınlara Karúı Her Türlü Ayrımcılı÷ın Önlenmesi Sözleúmesi
(Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination
Against Women)
CEO Yönetim Kurulu Baúkanı (Chief Executive Officer)
Çev. Çeviren
DøE Devlet østatistik Enstitüsü
DPT Devlet Planlama Teúkilatı
Ed. Editör
FHH Kadın Hane Reisli Evler (Female Headed Households)
GAD Toplumsal Cinsiyet ve Kalkınma (Gender and Development)
GDI Toplumsal Cinsiyet Geliúim Endeksi (Gender Development Index)
� xv
GEM Toplumsal Cinsiyet Güçlendirme Ölçümü (Gender Empowerment
Measure)
GRB Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme (Gender Responsive Budget)
GSMH Gayrisafi Milli Hasıla
GSYøH Gayrisafi Yurtiçi Hasıla
GSYøÜ Gayrisafi Yurtiçi Üretim
HDR ønsani Geliúme Raporu (Human Development Report)
ILO Uluslar arası Çalıúma Örgütü (International Labour Organisation)
IMF Uluslar arası Para Fonu (International Monetary Foundation)
IOM Uluslara rası Göç Bürosu (International Office of Migration)
ITUC Uluslar arası øúçi Sendikaları Konfederasyonu
øGE ønsani Geliúme Endeksi (Human Development Index)
øYE-1 ønsani Yoksulluk Endeksi- 1
øYE-2 ønsani Yoksulluk Endeksi-2
KSO Kafa Sayım Oranı
KSSGM Kadının Statüsü Genel Müdürlü÷ü
KYD Katılımcı Yoksulluk De÷erlendirmeleri
LIS Luxemburg Gelir Çalıúması (Luxemburg Income Study)
MDI Medyan Harcanabilir Gelir (Medium Disponsible Income)
MDG Binyıl Geliúme Hedefleri (Millennium Development Goals)
OECD Avrupa Ekonomik øúbirli÷i Teúkilatı (Organization European
Development Comitte)
� xvi
Par. Paragraf
PRSP’s Yoksullu÷u Azaltmada Kullanılan Stratejiler (Poverty Reduction
Strategy Papers)
s. Sayfa
SAP Yapısal Uyum Programları (Social Action Programme)
TCGE Toplumsal Cinsiyet Geliúme Endeksi (Gender Development Index)
TCGÖ Toplumsal Cinsiyet Güçlendirme Ölçüsü (Gender Empowerment
Measure)
TÜøK Türkiye østatistik Kurumu
UN Birleúmiú Milletler (United Nations)
UNDP Birleúmiú Milletler Kalkınma Programı (United Nations Development
Programme)
WAD Kalkınma ve Kadın (Women and Development)
WB Dünya Bankası (World Bank)
WDR Dünya Kalkınma Raporu (World Development Report)
WID Kalkınmada Kadın (Women in Development)
�
�
1�
�
GøRøù
Yoksulluk yüzyıllardır en önemli toplumsal sorunlardan biri olarak varlı÷ını
sürdürmektedir. Yoksulluk tanımı bu süre boyunca farklı úekillere bürünmüú, farklı
anlamlar ifade etmiútir. Buna ra÷men, üzerinde uzlaúmaya varılan tek bir yoksulluk
tanımı oldu÷unu söylemek çok zordur. Literatürde var olan ana akım yoksulluk
tanımları toplumsal cinsiyet eúitli÷ini içinde barındırmayan tanımlardır. Amartya
Sen’in yapabilirlik yaklaúımı yoksulluk çalıúmalarının temel ekseninde önemli bir
odak teúkil etmektedir. Yoksulluk tanımına toplumsal cinsiyet bakıú açısıyla
bakılması Amartya Sen tarafından geliútirilen bu yaklaúımın alanda kullanılmaya
baúlanmasıyla gerçekleúmiútir. Böylelikle, aile içinde yaúanan toplumsal cinsiyet
eúitsizli÷i ve kadın yoksullu÷u daha görünür kılınmıútır.
Hane içindeki yoksulluktan en çok etkilenen birey kadındır. Erkek, kazandı÷ı
parayı öncelikle kiúisel giderleri için harcamakta ve kalan miktarını da ailesine
ayırmaktadır. Oysa kadın, eline geçen az parayla evi geçindirme, düúük statülü
iúlerde para kazanma, hane içinde gerçekleútirilen (yaúlı bakımı, hasta bakımı vb.)
iúleri üstlenerek, ailenin düzeninin sürdürülmesinde aktif rol oynamaktadır. Erke÷in
aksine kadın, kazanımlarını öncelikle çocukları ve evi için harcamaktadır.
Toplumsal hayattaki en yo÷un eúitsizlik türü olan cinsiyet eúitsizli÷inden
dolayı, yoksulluk, ço÷unlukla kadınlar tarafından tecrübe edilen bir olgudur.
Toplumsal cinsiyet eúitsizli÷inin yoksullukla kesiúmesi kadınların yoksullu÷u
erkeklerden daha yo÷un yaúamalarına sebebiyet vermektedir. Toplumsal cinsiyet
eúitsizlikleri, yoksullukla birebir ilintilidir ve yoksullu÷un artıúıyla do÷ru orantılı
olarak artmaktadır. Niceliksel olarak incelendi÷inde dünyanın her köúesinde
yoksullu÷u en a÷ır yaúayan kesimin kadınlar oldu÷u görülmektedir. Niceliksel
özelli÷inin yanı sıra niteliksel olarak da kadınlar, yoksullu÷u erkeklerden farklı
olarak yaúamaktadırlar. Kadın ile erkek arasındaki eúitsizlikler, kadınların yaúadıkları
sömürü iliúkileri, marjinalleútirilme ve dıúlanma halleri kadının yoksullu÷u
deneyimleme biçimlerini erkeklerden farklılaútırmaktadır. Toplumlarda kadınların
�
�
2�
�
kaynaklara ve gelirlere erkeklerle eúit biçimde eriúememesi, mülkiyet ve gelirin
kontrolünde eúit düzeyde söz sahibi olamaması ve emeklerinin de÷ersiz kılınması ile
yoksullu÷un kadınlaúması arasındaki açık iliúki yoksullu÷un kadınlaúmasının temel
nedenlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Cinsiyet eúitsizli÷i en çok kadınların tek baúına hane reisi oldu÷u evlerde
görülmekte ve bu evlerde, kadın yoksullu÷unun en úiddetli haliyle yaúandı÷ı
gözlenmektedir. Yoksullu÷u en fazla ve a÷ır úekilde yaúayanlar kadınlar ve bu
yoksullu÷u miras bıraktıkları çocuklarıdır. Bu durum uluslar arası alanda ilk olarak
1995’te Dördüncü Dünya Kadın Konferansı Eylem Planında yoksullu÷un
kadınlaúması olarak ifade edilmiútir. Aile yapısının de÷iúmesi, boúanmaların artması,
evlilik dıúı çocuk sahibi olma oranının artması ve çocukların kadınlar tarafından
bakılması gibi nedenler yoksullu÷un kadınlaúmasını açıklamak için ilk kez 70’lerde
Amerikalı akademisyen Diane Pearce tarafından kullanılmıútır. Pearce’ın
yoksullu÷un kadınlaúması kavramını temellendiren tarihsel geliúme ise geliúmiú�
kapitalist toplumlarda, özellikle Amerika’da 1970’lerden sonra klasik çekirdek aile
anlayıúı ve prati÷inin büyük de÷iúimlere u÷ramasıdır (Pearce, 1978: 28-36).
Yoksullu÷un bir kadın meselesi haline gelmesi ile, aile reisi kadın olan, çocuklarıyla
beraber yalnız yaúayan ve geçimini kadınların üstlendi÷i aile sayısının artıúı arasında
da bir iliúki kurulmaktadır.
1980’lerden itibaren yoksullu÷un kadınlaúmasının sadece geliúmiú ülkelere
özgü bir olgu olmadı÷ı, di÷er kapitalist ülke ve az geliúmiú ülkelerde de benzer bir
e÷ilimin var oldu÷u gözlenmiútir. 1980’lerden itibaren hızlanan küreselleúmeyle
birlikte resmi sektöre dahil olan kadın iúgücünün azalıp, kadınların güvencesiz ve
düúük ücretli enformal sektörde artıú göstermesi, piyasada kadınlara uygulanan
ayrımcı tutum ve davranıúlar, kadınların e÷itim imkanlarına ulaúamamaları, toplum
tarafından geleneksel kadın rol modeliyle yetiútirilmeleri kadın yoksullu÷unu
tetiklemektedir.
�
�
3�
�
Yoksullu÷un son 20-30 yılda gözle görülür bir úekilde artmasının arkasındaki
baúlıca sebepler, uygulanan neoliberal ekonomik politikalar ve kapitalist nitelikli
küreselleúmenin hızlanmasıdır. Bu iki ana faktör yoksulların içinde kadınların
sayısının artmasına di÷er bir ifade ile yoksullu÷un kadınlaúmasına sebebiyet
vermiútir. 1980’lerde IMF ve Dünya Bankası tarafından neoliberal politikalar
do÷rultusunda uygulanan yapısal uyum programlarının küreselleúme ile birlikte
yarattı÷ı yoksulluk 1990’lardan itibaren en yıkıcı seviyelerine ulaúmıútır. Bu süreç
boyunca yoksullu÷u en a÷ır haliyle yaúayan yine kadınlar olmuútur. 1990’lara kadar
uluslar arası ajanslar tarafından gözardı edilen kadın yoksullu÷unun tarih sahnesine
çıkması ve kalkınma raporlarında yer edinmesi 70’lerde batıda do÷an kadın
hareketinin ivme kazanmasıyla gerçekleúmiútir. Uluslararası alanda kadın hareketinin
hız kazanmasıyla birlikte kadın hareketi tarihinde çok önemli yer tutan CEDAW ve
Pekin+5 Deklarasyonu ve Eylem Planı, toplumsal cinsiyet temelli yaklaúımların ilk
defa gündeme gelmesi ve kadın yoksullu÷unu engelleyebilecek önlemlerin alınması
bakımından uluslar arası kalkınma alanında bir dönüm noktası olarak kabul
edilmektedir.
Bu ba÷lamda, tezimizin temel amacını da, kadın yoksullu÷unun tarihsel ve
kavramsal boyutlarıyla nasıl incelendi÷ini, literatürde nasıl yer aldı÷ını ortaya
koymak olarak ifade edebiliriz. Bu alana yönelik çalıúmalar incelenirken, çeúitli
ölçüm metodlarından yararlanılacaktır; ayrıca bu ölçüm metodlarının, toplumsal
cinsiyeti bir analiz kategorisi olarak ele alıp almadı÷ı irdelenecektir. Bu çerçevede
kadın yoksullu÷unun nasıl analiz edildi÷i ve literatürde bu alanda karúılaúılan
eksikler ve zorluklar tartıúılacaktır.
Çalıúmamız dört bölümden oluúmaktadır: ølk bölümde yoksullu÷un tanımsal
ve kavramsal çerçevesine tarihsel açıdan bakılacak, yoksullu÷u açıklayan farklı
teorilere göz atılacak ve feminist yaklaúımların yoksullu÷u nasıl kavramsallaútırdı÷ı
ele alınacaktır. økinci bölümde yoksullu÷a dair cinsiyet körü ölçüm teorileri
incelenecektir. Üçüncü bölümde ise toplumsal cinsiyeti bir analiz kategorisi olarak
temel eksenine koyan ölçüm teorileri ele alınacaktır. Dördüncü bölümde ise,
�
�
4�
�
öncelikle yoksullu÷un kadınlaúmasına neden olan faktörlere de÷inilecektir. Son
olarak, yoksullu÷u azaltmada kullanılan stratejiler ele alınacaktır. Sonuç bölümünde
ise elde edilen bulguların genel de÷erlendirmesi yapılmaya çalıúılacaktır.
�
�
5�
�
1. BÖLÜM
YOKSULLUöUN KAVRAMSAL VE TARøHSEL
GELøùøMø
Tüm toplumlarda hiyerarúinin en alt sıralarında yer alanların yoksullar
oldu÷unu söylemek yoksullu÷un uygarlı÷ın baúından bu yana ezeli bir sorun
oldu÷una iúaret etmektedir. Kapitalizm öncesinde yoksullar kategorisini do÷rudan
üreticiler ve üretim bilgisine sahip kesimler oluútururken kapitalizmle birlikte
yoksulluk yerleri aletlerle, makinalarla doldurulan sürekli iúsiz veya iúsizlik
durumunda olan kesimlerin durumu olmaya baúlamıútır.
Kapitalizmin zihni emekten koparma süreciyle birlikte bu alt sınıflar bir
varoluúsal daralma yaúamaya baúlamıúlardır, yoksullu÷un yoksunlukla içiçe geçti÷i
nokta tam da burasıdır. “øú” in bazını oluúturan üretkenlik, yaratıcılık, yapıcılık
insanı insan kılan úeylerdir. Bundan dolayı iúsizlik ve buna ba÷lı gelen yoksulluk ve
yoksunluk durumu ekonomik bir sorun olmanın ötesinde varoluúsal bir sorundur
(Laçiner, 2007: 315-324). Bugün yoksulluk sorunu artık sadece iktisadi bir sorun
de÷il toplumsal ve insani bir sorun haline gelmiútir. Yoksulluk, ekonomik bir
kategori olmanın yanı sıra, kiúilerin içinde yaúadı÷ı ve bu sorunla baúa çıkmak için
yöntemler geliútirdi÷i toplumsal bir durum dur (Erdo÷an, 2007: 14).
Yoksullu÷u kadınlar ve erkekler toplumsal bir sorun olarak yo÷un bir úekilde
yaúamaktadırlar. Bu tezin ana konusu olan kadın yoksullu÷unun tanımlanmasında ve
belirlenmesinde ise toplumsal cinsiyet1 kavramı çok önemli bir iúlev görmektedir.
������������������������������������������������������������1 Toplumsal cinsiyet kavramı, 1970’li yılların baúlarında Ann Oakley tarafından, cinsiyetin biyolojik temellerinden farklı olarak, kurgulanan toplumsal kategoriler olarak ele alınmıútır. Bu yaklaúımda erkek ve kadın arasındaki biyolojik farklılıklar üzerinden kurgulanan kadınlık ve erkekli÷in do÷al olmadı÷ı vurgulanır. Bu vurgu ile, ataerkil ideolojinin de÷iútirilemez olarak sundu÷u kimlik, rol ve eúitsiz iliúkilerin aslında dönüútürülebilir toplumsal yapılar oldukları dile getirilmiútir. Toplumsal cinsiyet kavramının, biyolojik yapıyı toplumsal cinsiyetin temeli olarak sunan özcü yaklaúımı, cinsiyetler arası anatomik farklılıkları kategorize etmesi ve ikili karúıtlık içinde sunması, cinsiyet kavramını ikame eder biçimde algılanması eleútirilmektedir. Bu eleútirilerle birlikte, cinsiyetin de
�
�
6�
�
Toplumsal cinsiyet eúitli÷i kavramı kadın ve erke÷in, toplumsal kurumlar
içinde (aile, çalıúma, hukuk, e÷itim, siyaset, din, sa÷lık, vb.) mevcut kaynakları,
fırsatları ve gücü kullanımlarında eúitli÷i ifade ederken, toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i
de bu alanlarda birinin di÷erine göre eúitsiz konumunu anlatmaktadır. Toplumsal
cinsiyet eúitsizli÷i aynı toplum içindeki çeúitli gruplar arasında da yaygınlık
göstermektedir. Di÷er tüm eúitsizlikleri kesen bir özelli÷e sahiptir; sınıf, kast, ırk
ayrımcılı÷ı vb, bütün toplumsal grupların eúitsizlikleri yaúadı÷ı bir gerçekliktir.
Birçok toplumda toplumsal cinsiyet eúitsizli÷inden daha geniú sosyo
ekonomik ayrımcılıklar olmasına ra÷men- Güney Afrika’daki apartheid2 uygulaması,
Hindistan’daki kast sistemi3, Brezilya’daki sınıf ayrımcılı÷ı gibi- toplumsal cinsiyet
eúitsizli÷i di÷er eúitsizlik türlerine göre tüm dünyada daha yaygın durumdadır.
De÷iúik úekiller almasına ra÷men, birçok toplumda sosyal iliúkilerin bir vasfı
niteli÷indedir. Cinsiyet eúitsizli÷inin sebeplerini ve sonuçlarını anlamak evrensel
nitelikli bir sorundur.
Toplumsal cinsiyet eúitsizli÷inin yaratılmasında, kadın ve erkek arasındaki
farkların ve hiyerarúik iliúkilerin kurulmasında, kamusal/özel alan ayrımı4 ve
�������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������üremeye dayalı bir ikili karúıtlık olarak, toplumsal cinsiyet pratikleri, iliúkileri ve düzeni tarafından oluúturuldu÷u ve do÷allaútırıldı÷ı öne sürülmektedir (Bu tartıúmalar için bknz. Scott, 2007; Uçan-Çubukçu 2007; Acar-Savran, 2009). Joan Wallach Scott’a göre toplumsal cinsiyet (gender) úöyle tanımlanıyor: “toplumsal cinsiyet (gender) kavramının ifade etti÷i üzere cinsiyetler (sex) arası iliúkiler sosyal organizasyonların-iliúkilerin birincil veçhesidir. Erkeklik ve kadınlık rolleri kültürel olarak tanımlanmaktadır. Cinsler arası iliúkiler hiyerarúik sosyal yapılar aracılı÷ıyla oluúturulmaktadır (Bu tartıúma için bknz. Scott Wallach, 1988).
2 Apartheid, Afrika dilinde “ayrılık” anlamına gelmektedir. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde 1948-1994 yılları arasında, Ulusal Parti Hükümeti tarafından uygulanan ırkçı ayrımcılık sistemidir, http://tr.wikipedia.org/wiki/Apartheid.
3 Hint kast sistemi, Hindu dinine inananların toplumsal olarak örgütlenmesi amacıyla yaratılmıú bir sosyal merdiven sistemidir. Kast, toplumda özel bir konumu olan ve bu konumu nedeniyle öteki gruplardan ayrılan bir insan toplulu÷udur. Çocuklar anne ve babalarının kastına ba÷lıdır. Kast sistemi, Hindistan’ın tarihi boyunca siyasi bir birlik sa÷lanmasını güçleútirmiútir, http://tr.wikipedia.org/wiki/Hint_kast_sistemi.
4 Özel alanla kamusal alan arasındaki ayrım bize Yunanlılardan, özellikle de Aristoteles’den gelmektedir. Özel kiúiler, kendi benzerleriyle iliúkileri maddi üretimden geçen insanlardı; buna karúılık kamusal insanlar ise, karúılıklılı÷a dayalı olmayan iliúki kuran insanlardı. ønsanı bir zoon
politikon (siyasal hayvan) olarak tanımlayan Aristoteles için siyasal iliúkiler insanlı÷ın “do÷al” ere÷idir; ancak politik topluluk (cité), tümüyle do÷al olan heteroseksüel çift, aile ve klanın oluúturdu÷u insan gruplarından ayrılır, bunların ortak noktası yaúamın sürdürülmesine hizmet
�
�
7�
�
cinsiyete dayalı iúbölümü5 önemli rol aynamaktadır. Lamphere ve Rosaldo, cinsiyet
eúitsizli÷inin temeline kamusal/özel ayrımını koyarken; Beauvoir, ev odaklı
yaúamanın kadınları ikinci cins haline getirdi÷ini söylemektedir (Akt. Bora, 2008:
62-63). Kamusal alanın ve yurttaúlı÷ın, kadın do÷ası na ve özel alana zıt olarak
kurgulanması, kadının özel alandaki etkinliklerle tanımlanması, kadınları, kendilerini
özgürleútirecek ve güçlendirecek politik öznelere dönüúmelerini engellemektedir
(Pateman, 1989: 118-130). Özel yaúamın düzenleniúi ve özel yaúam içindeki
cinsiyete dayalı iúbölümü ise, erkeklerin kamusal ve demokratik katılımını teúvik
ederken, kadınlarınkini engellemekte veya azaltmaktadır (Phillips, 1995: 126-128).
Cinsiyete dayalı iúbölümü, iúlerin basitçe paylaúılmasından öte, cinsiyetler arasındaki
güç iliúkilerini yansıtan bir sürece iúaret etmektedir.
Cinsiyete dayalı iúbölümü ve kamusal-özel alan ayrımı tarihin ilk
dönemlerine kadar gitmektedir. Tarihin bir çok dönemi boyunca, kadınlar erkeklerle
aynı haklara sahip olmaktan mahrum bırakılmıúlardır. Antik Yunan’da, kadınlar
yurttaúlık haklarından mahrum bir úekilde kölelerle aynı kategoride yaúamak zorunda
kalmıúlardır. John Stuart Mill ve Mary Wollstonecraft gibi birçok feminist tarafından
kadınların yasal durumları o dönemler için kölelikle eú de÷er olarak ifade ediliyordu.
Geç 19. yüzyıla kadar evli bir kadın ba÷ımsız bir varlık olarak toplumda yer
alamıyordu, o kocasının koruması altında varlık gösteren bir insandı sadece. E÷itim
hakkı, çocuklarının velayetini alma hakkı, mal ve mülk sahibi olmak gibi hukuksal
hakların hiçbirisi kadınlar için geçerli haklar de÷illerdi (Lister, 1997: 66-68).6
�������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������etmektir. Pateman’ın (1988) iúaret etti÷i gibi, modern toplumsal sözleúme kuramları, en önemli özellikleri ba÷ımsızlık, sorumluluk ve akıl olan bir bireyi oda÷ına alan bir kamusal alan tanımına yol açmaktadır. Özel alana gelince, bu alan aileye indirgenir. Toplumsal cinsiyet rollerini formüle ederken Rousseau kadınları tamamen do÷allaútırır, “kadın” ile “anneyi” birbiri içinde eritir. Kadınlar özel alana tahsis edilmiúlerdir. 19. yy dan bu yana feministler, kadınların özel alana kapatılmıúlıklarını kırmaya ve onları kamusal alana çıkartmaya çalıúmaktadırlar (Kergoat, 2009: s. 243-248).
5 Cinsiyete dayalı iúbölümünün “ayrılma ilkesi”, genellikle erkekleri üretim alanıyla, kadınları ise yeniden üretim alanıyla özdeúleútirmektedir. “Hiyerarúik ilkesi” ise erkek iúlerinin, kadın iúlerinden daha de÷erli oldu÷unu varsaymaktadır (Kergoat, 2009: 95).
6 Fatmagül Berktay, Politikanın Ça÷rısı, østanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Eylül 2010, s.127-130; 131-132.
�
�
8�
�
Günümüz dünyasında, özellikle geliúmekte olan ülkelerde kadınlar halen marjinal,
öteki, bir çok hukuksal haktan mahrum vatandaúlar durumundadır.
Cinsiyete dayalı iúbölümü, cinsiyetin toplumsal iliúkilerinden kaynaklanan,
tarihsel ve toplumsal olarak biçimlenmiú toplumsal iú bölüúümü úeklidir. Levi-
Strauss, bu kavramı toplumun ailelerden oluúması durumunu açıklayıcı bir
mekanizma olarak kullanmıútır. Cinsiyete dayalı iúbölümü iki ilkeye sahiptir: ayırma
ilkesi (erkek iúleri ve kadın iúleri ayrımı) ve hiyerarúik ilke (bir erkek iúinin kadın
iúinden daha ‘de÷erli’ olması) (Kergoat, 2009: 9-10). Cinsiyete dayalı iúbölümü
tarihsel olarak 1970’lerin baúında Fransa’daki feminist hareketin ivme kazanmasıyla
ortaya çıkmıú bir kavramdır. Ev içi üretim tarzı (Delphy) ve ev içi emek (Chabaud-
Rychter) kavramsallaútırmalarını bu süreçte oluúan iki teorik oluúum olarak
göstermek mümkündür7 (A.g.e, 2009: 11).
Cinsiyete dayalı iúbölümü, kadınların yaúamın her alanındaki konumunu
olumsuz etkilemektedir. Bu eúitsizli÷in en yo÷un olarak yaúandı÷ı yerlerden birisi ise
aile’dir. Toplumun temeli olan aile içindeki cinsiyetçi iúbölümünün en önemli
sonuçlarından biri yukarıda bahsetti÷imiz yoksullu÷un kadınlaúmasının en büyük
sebeplerinden birisi olan kadınların iú yaúamına eúitsiz bir úekilde dahil olmalarıdır.
øú yaúamının erkek egemen karakteri ile birlikte küreselleúme süreciyle birlikte
büyüyen (özellikle AGÜ’de) ev içi eme÷i ve bakım yükümlülükleri kadın
istihdamının önündeki en büyük engellerden birisidir. 8
Kadının yeri evidir, evi erkek geçindirir gibi kültürel engeller kadınların iú
hayatına dahil olmalarını zorlaútırmaktadır.� Ev içi, aile, özel alan ve bu alandaki
cinsiyete dayalı iú bölümü, kapitalist patriarka çerçevesinde do÷al bir alan olarak
kurulur ve bu alandaki iúler de kadın do÷asının bir parçası olarak sunulmaktadır. Aile
içindeki cinsiyetçi iúbölümünün kadınlara yükledi÷i görev ev içi hizmet ve bakım ������������������������������������������������������������7 Bu konu hakkındaki detay için bknz. Christine Delphy, “Baú Düúman”, Der. Günur Savran, Nesrin Turan-Demiryontan, Kadının Görünmeyen Eme÷i, østanbul, 2008.
8 Türkiye’de kadının aile içindeki rolleri üzerinden (eú-anne) tanımlanıyor olması, kamu politikalarının bunun üzerinden yürütülmesi, en son yapılan de÷iúiklikle Kadın ve Aileden Sorumlu
Bakanlı÷ın isminin de÷iútirilerek Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlı÷ı olarak gündeme gelmesi bu çerçevede yeniden düúünülmesi gereken geliúmelerdir.
�
�
9�
�
hizmetleri sonucu kadınlar özel alana hapsedilmektedirler. Ailenin geçiminden
sorumlu olmasalar da, geçinemiyor olmanın en fazla yükünü taúımaktadırlarlar.
Çocukları besleyememek, evi yaúanır hale getirememek, kadınların hayatını
a÷ırlaútırmaktadır (Bora, 2007: 108).9 Evde hasta ve bakıma muhtaç kiúilerin olması
durumu kadınların kendili÷inden bakıcı haline gelmeleri sonucunu do÷urmaktadır
(Ocak, 2007: 145).
Bu ucuz, düúük statülü kadın iúgücü yaratan mekanizmalar nelerdir? Bu
mekanizmalar dünyanın her yerinde aynıdır: ev kadınları, yani her úeyden önce
çocuk bakımının yegâne sorumlulu÷unu taúıyan anneler, bir tek küçük çocuklara
bakarken de÷il, bütün çalıúma hayatları boyunca çalıúma saatleri ve hareket
kabiliyetleri bakımından öylesine zorlanırlar ki hem fabrikada çalıúan hem de ev-
eksenli çalıúan iúçiler olarak en düúük ücretli iúgücünü ayakta tutmaya zorlanırlar.
TÜøK’in 2010 yılı titibari ile yayınladı÷ı istatistiklere göre Türkiye’de kadınların
çalıúmama nedenleri arasında ev iúleri birinci sırada yer almaktadır. Türkiye’de
iúgücüne katılma oranına 2010 Eylül itibariyle bakıldı÷ında bu oran %51,6’lık dünya
ortalamasıyla karúılaútırıldı÷ında sadece %27,9’dur.10
Genel anlamda kadın eme÷i ve daha spesifik konuútu÷umuzda da enformel ev
içi emek, hem aile içindeki geleneksel toplumsal cinsiyetçi roller hem de ekonomik
koúullar incelendi÷i zaman daha anlamlı kılınabilmektedir. Thompson’un yaptı÷ı
çalıúmaya göre (1963) ev içi eme÷in içeri÷i kapitalist sistemdeki üretim sürecinde
yaúanan de÷iúikliklerle ve mikroekonomik dinamiklerle eú süreçli olarak de÷iúime
u÷ramaktadır. Bruegel (1986), Mies (1986), Cockburn (1988), Hartmann (1990),
Elson (1992) ve Ecevit’in (1992) patriyarka üzerine yaptı÷ı çalıúmalar gösteriyor ki,
������������������������������������������������������������9 Türkiye’de 15 ve daha yukarı yaútaki fertlerin 24 saatlik etkinlikleri incelendi÷inde; çalıúan erkeklerin hanehalkı ve ev bakımına ayırdı÷ı süre sadece 43 dakika iken çalıúan kadınlarda bu sürenin 4 saat 3 dakika oldu÷u saptanmıútır. Buna karúın çalıúmayan erkeklerin hanehalkı ve ev bakımına ayırdı÷ı süre sadece 1 saat 12 dakika iken, kadınlarda bu süre 5 saat 43 dakikadır. Tüm ülkelerde de kadınların hane bakımı için harcadı÷ı vaktin erkeklerden fazla oldu÷u saptanmıútır (TÜøK, 2007: 2). Bununla birlikte bütün dünyada kadınların yaptıkları iúlerin üçte ikisinin, özellikle de çocuk bakımı, e÷itimi, ev iúleri, bahçelerde ve tarlalarda çalıúma gibi iúlerin tamamı ücretsizdir ve ilgili istatistiklerin dıúında kalmaktadır (Ünlütürk-Ulutaú, 2009).
10 Bknz. TÜøK, 2010 østatistik Yıllı÷ı, http://www.tuik.gov.tr/yillik/isı_gostergeler.pdf.
�
�
10�
�
1970’lerden sonra yaúanan üretim sürecindeki de÷iúikliklerle birlikte patriyarkanın
eklemlenmesi sonucu yoksulluk, iúsizlik, kötü çalıúma koúulları ve cinsiyete dayalı iú
bölümü konularında en büyük cefayı ve cezayı çekenler kadınlar olmuúlardır.
Feminist ekonomist çalıúmaların gösterdi÷i gibi tarihsel süreç boyunca ev içi
üretim tarzını di÷er iú kollarından ayıran en önemli özellik, bu iú türünün global
ekonomik sistemle olan iç içeli÷i ve enformalizasyon sürecidir. økinci Dünya
Savaúından sonra yaúanan ekonomik büyüme 1970’lerden itibaren düúüúe geçmiútir.
1970’lere kadar geliúmiú ülkelerdeki üretim süreci Fordist üretim süreci olarak
adlandırılmaktadır. Fordist üretim sürecinden Post-Fordist üretim sürecine geçiúteki
de÷iúiklikleri nüfus oranındaki artıú, iletiúim ve teknolojideki geliúmeler ve ulaúım
maliyetlerinin ucuzlaması olarak özetleyebiliriz11. Bu geliúmeler sonucu özellikle
üçüncü dünya ülkelerindeki iúgücü ucuzlamıútır ki bu ucuz iúgücünün büyük bir
kısmını kadınlar oluúturmaktadır (Carr ve di÷erleri, 2000: 123-142).
Üçüncü dünya ülkelerinde ve toplumsal kültürün etkisi altında yaúayan,
yoksullu÷un kıskacındaki topluluklarda, evkadınının herhangi bir mesleki uzmanlı÷ı
yoktur, e÷itim düzeyi düúüktür veya hiç e÷itim almamıútır, kendini geliútirebilmek
için boú zamanı yoktur. Bu durumda en iyi bildi÷i iú olan ev içi alandaki hünerlerini
sergileme yolunu seçmektedir. Yoksul evkadını için ise özellikle ev içi faaliyetlerin
sürdürülmesini daha güçleútiren parasal kısıtlılıklar, vakit, emek ve özveri
harcamalarının miktarını artırmaktadır (ùenol-Cantek, 2001: 102).
������������������������������������������������������������11 Kapitalist Ekonomi’nin önemli geliúim evrelerinden biri olan ve “Fordizm” olarak kavramsallaútırılmıú yeni endüstriyel üretim biçiminin ilkeleri, 1920’li yıllardan 1970’li yıllara kadar, baúta sanayileúmiú ülkelerde olmak üzere dünyada uzun süre uygulanmıútır. Bu yeni dönemde; üretimin standartlaútırılması, kitlesel üretim, üretimde merkezi örgütlenmenin a÷ırlık kazanması, niteliksiz iú gücünün çalıúma yaúamında yo÷unlaúması gibi ilkeler Kapitalist Ekonomilerin uygulamalarına yansımıútır. Bu ilkeleri, geliútiren ve uygulayan Henry Ford olmuútur. Bu geliúmeler úehirlere göçün hızını arttırmıútır. ùehirlerdeki nüfus geliúmeye baúlamıútır. Fordizm, kitlesel üretim biçiminin baúarılı bir úekilde sürdürülebilmesi ve üretilen mala talebin sürekli artmasını gerekli kılıyordu. Toplum tüketici bir hale gelmeliydi. Bunu gerçekleútirebilmek için devlet, orta ve dar gelirlileri, “Sosyal Devlet” çerçevesinde desteklemek zorunda kalmıútır. 1970’li yıllara gelindi÷inde, Fordist endüstriyel üretim biçimi pazarın ürüne doyması ve mal taleplerinde ortaya çıkan farklılaúma nedeniyle büyük bir kriz içerisine sürüklenmiútir. Bu kriz, yeni üretim biçimi arayıúlarına neden olmuútur. 1980’li yıllardan itibaren dünyada, Fordist üretim biçimi yerine Post-Fordist üretim biçimi uygulanmaya baúlandı. Bu yeni üretim biçimine “Esnek Üretim”de denilmektedir (http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=74578).
�
�
11�
�
Uluslarası Calıúma Örgütü tahminlerine göre, bütün dünyada kadınların
ücretsiz olarak yaptıkları ev iúlerinin ekonomik de÷eri yılda 11 trilyon doları
aúmaktadır (ILO, 2008). Küresel ekonomide kadın iúgücünün esnekli÷i, kadınların
ancak ekonomik geliúmeler talep etti÷inde düúük ücretle çalıúabilecekleri ve dahası
ekonomi kısıtladı÷ında iúten ilk çıkarılabilecek nüfus kesimi oldukları neredeyse tüm
iú� kollarında kabul edilen varsayımlar haline gelmiútir. Bunun sonucunda üretilen
cinsiyet rejiminde, kadın eme÷inin nitelikleri ço÷unlukla görmezden gelinmekte ve
kadınları aile için ek gelir sa÷layan, aile bütçesini yalnızca desteklemek amacıyla
çalıúan bireyler olarak kabul edilmektedir.
Kadınların yoksulluk oranının erkeklere oranla yüksek olmasının
sebeplerinden olan cinsiyete dayalı iúbölümü sonucu oluúan kadınların evde
yaptıkları ücretsiz çalıúmalardır. Kadınların çocuk bakımı, yaúlı, engelli ve hasta
bireylerin bakımlarını üstlenmeleri, hem bu iúleri yürütebilecek olan devlet
kurumlarının giderlerinin azaltılması hem de kadınların ev içindeki ücretsiz eme÷inin
önemsenmemesi sonucunu do÷urmuútur (Hattato÷lu, 2002).
Bakımın ve eme÷in özel alana hapsedildi÷i bir toplumda kadının gerek emek
piyasasına gerekse toplumsal yaúama eúit koúullarda katılımı zorlaúmaktadır.
TÜøK’in Ocak 2008 rakamlarına göre %22,3 düzeyinde olan kadın istihdam
oranlarının düúüklü÷ünü göz önüne aldı÷ımızda kadının özel alanda tanımlanmasının
emek piyasasına olan çarpıcı etkisi göze çarpıyor. Yine TÜøK 2008 rakamlarına
göre, 2007 yılında %24 olan kadın istihdamı, 2008 yılında gerileyerek %22,3’e
düúmüútür. Di÷er bir ifadeyle, Türkiye’de ev kadınlarının sayısı bir yıl içinde 578 bin
kiúi büyümüútür.
Kadınların, toplumun yeniden üretiminde merkezi önem taúıyan bakım
eme÷i12 sa÷layıcısı olarak görülmesi, emek piyasasındaki konumlarını da
belirlemektedir. Bakım iúleri, ataerkil toplumsal iliúkiler zemininde kadınlara
yüklenmektedir. Bu iúleri kadınlar ücretsiz olarak sunuyorlar ve emekleri çalıúma
������������������������������������������������������������12 Gülnur Acar Savran’ın tanımlamasıyla: “beslenme, temizlik türünden temel kiúisel ihtiyaçlarını gidermek için baúkalarına ihtiyacı olan insanlara bu amaçla sunulan hizmet” (2008: 22).
�
�
12�
�
olarak de÷erlendirilmiyor. Annelik baúta olmak üzere, seven kadın ve hayırlı evlat
rolleri, evkadınının genellikle herhangi bir dıúsal dayatma olmadan üstlendi÷i
varsayılan rollerdir. Özellikle ataerkil kültürün hakim oldu÷u toplumlarda
evkadınlı÷ı kimli÷ini bir kadere dönüútüren, kırsal yaúam koúulları ve namus
olgusudur (ùenol-Cantek, 2001: 104). Gülnur Acar-Savran’nın belirtti÷i gibi,
kamusal alanda, ücretli oldu÷u için emek zamanı olarak bir nicelikle ifade edilen
bakım iúleri ile hem maddi bir üründe somutlaúmadı÷ı hem de karúılıksız oldu÷u için
emek zamanı olarak ifade edilmemiú ev-içi bakım eme÷i arasında kurulacak
süreklilik, kadınların karúılıksız bakım eme÷ini görünür hale getirmektedir (2009:
33).
Aksu Bora (2008), gerçekleútirdikleri yoksulluk araútırmasında yoksul
kadınların çok azının ücretli çalıútı÷ına, bunun temel nedeninin ise çok sayıda ve
küçük yaútaki çocuklarının bakımı oldu÷una dikkat çekmiútir. Di÷er bir neden de
ailenin hasta bireylerine bakma zorunlulu÷udur. Ayrıca, kadınların çalıúmasının
toplumda erkeklerin yenilgisi olarak algılanmasının, kadınların çalıúmalarını
engelleyerek yoksullu÷u perçinledi÷ini ortaya koymuútur. E÷itim seviyesi ve gelir
düzeyi yüksek olanlar, bakım hizmetlerini satın alarak bu durumdan
kurtulabilmektedirler. Vasıfsız, düúük ücretli iúlerde çalıúan kadınlar için ise
maalesef bu mümkün de÷ildir.
Kadınların dünya çapında yaptı÷ı farklı iúleri kadınların ev iúi’ne dönüútüren
yapısal ilke; erkekleri ücretli iúleri, kadınları ise ücretsiz iúleri üstlenmeye yönelten
cinsiyete dayalı iúbölümünün iúlemesidir. Modern para ile meta ekonomisi kendisine
bir zemin kazanır kazanmaz, kadınlar kendilerini ücretsiz ya da en düúük ücretli iúler
alanına indirgenmiú halde bulurlar. Her toplum cinsiyete dayalı bir iúbölümüne
sahiptir. Maria Mies’e göre kadınların günümüzde cinsiyetleri nedeniyle ev kadını
damgası yemesi gerçe÷i, esas olarak ev iúi yapmak zorunda kalmalarından dolayı
de÷il, düúük bir toplumsal statüye sahip olmalarından kaynaklanmaktadır (Mies ve
di÷erleri, 1988: 247).
Ev içi hizmetin, düúük gelir sunan ve tipik bir kadın iúi olarak görülmesi
sadece bu döneme ait bir olgu de÷ildir. Rönesans dönemi Venedik’inde ev içi hizmet
�
�
13�
�
hakkında yazan Dennis Romano, endüstri öncesi Batı Avrupa’ya iliúkin
çalıúmalarında kadın eme÷inin en önemli mecrası olarak ev içi hizmeti gösteriyordu.
Genç erkekler sanat ö÷renirken ve meslek sahibi olurken, genç kadınlar ev içi
hizmette ustalaúıyorlardı. Onlara vasıfsız ve düúük ücretli iúler sunuluyordu (Ginio,
2001: 196).13 Bu durum kadınları ve çocukları yoksul erkeklere göre daha aúa÷ı bir
konuma yerleútiriyordu. Görüldü÷ü gibi kadınların yoksullu÷u sadece günümüz
ça÷ının sorunu de÷ildir, tarihin tüm dönemleri boyunca yoksullar arasında en güçsüz
olanlar kadınlardır. Tarihin eril kimli÷inden dolayı uzun yıllarca araútırmalarda ve
çalıúmalarda kadın yoksullu÷u gizlenmiútir.
Yoksullu÷un kadınlaúmasının en öncelikli sebepleri arasında yer alan
cinsiyete dayalı iú bölümü ve bunun en yo÷un olarak yaúandı÷ı ev ve bakım eme÷i
halen feminist literatürde en fazla tartıúılan konular arasında gelmektedir. Bunlar ev
ve bakım eme÷ine feminist olmayan yaklaúımlar, feminist yaklaúımlar ve sosyalist
feminist yaklaúımlar olarak üç baúlık altında toplanmaktadır. Ev ve bakım eme÷ine
feminist olmayan tartıúmalar, bu iúlerin tamamen kadınların kendi rasyonel
seçimlerinden dolayı onlara yüklendi÷ini savunmaktadır. Bu teoriye göre, ev ve
bakım iúleri kadınların geleneksel olarak yüzyıllardır bilinçli olarak yapmayı
seçtikleri iúlerdir. Bu teorilerini Tercihler Teorisine (Preference Theory) ve Beúeri
Sermaye Teorisine (Human Capital Theory) dayandırmaktadırlar. Preference Theory,
Catherine Hakim tarafından kadınların iúgücüne katılımlarının geliúimini incelemek
amacıyla 1990’lı yıllarda geliútirilmiútir (Hakim, 1995).
Hakim’e göre (1993) iki tür çalıúan grubu bulunmaktadır: kendini daha çok
iúine adayanlar ve daha az adayanlar. Geleneksel rollerini benimseyen kadınlar
evlilik kariyerlerine odaklanmakta ve beúeri sermayelerine yatırım
yapmamaktadırlar. Hakim’in yürüttü÷ü bu tartıúma Becker’in (1961) Beúeri Sermaye
Teorisiyle benzerlikler taúımaktadır. Becker’in teorisine göre kadınlar toplumsal
cinsiyet rolleri ve ailedeki konumlarından dolayı kendilerine daha az yatırım
yapmaktadırlar ve sonuç olarak da beúeri sermayeleri erkeklere oranla daha düúük
������������������������������������������������������������13 Avrupa tarihindeki ev içi hizmet hakkında genel tartıúmalar ve kaynakça için bknz. Sarti, 1997.
�
�
14�
�
olmaktadır. Bu teori kadınların piyasadaki konumlarını ev içindeki rolleriyle
açıklamaktadır. Fakat burada patriyarkal sistem göz ardı edilmektedir. Hakim’in
Tercihler Teorisine göre kadınların iúgücü piyasasına katılımını kapitalist sistem
veya patriyarka etkilememektedir. Kadınlar kendi tercihlerini kendileri
yapmaktadırlar, kariyer hayatlarına kendi özgür iradeleriyle karar vermektedirler.
Hakim’e göre ayrıca hamile kalmak ve çocuk sahibi olmak da kadınların kendi
iradeleriyle verdikleri bir karardır.
Kadın eme÷ine feminist yaklaúımlar, 1970’lerden itibaren ataerkillik ve
kapitalizmin kadın eme÷inin kullanımını nasıl úekillendirdi÷ini açıklamaya
çalıúmıútır. Marksist feminizm, do÷du÷u Marksist tartıúmaların etkisiyle toplumsal
cinsiyetin kapitalizmin dinamikleri üzerinden analiz edilebilece÷ini savunmaktadır.
Bu tartıúma, kadınların durumunu kadın eme÷inin gerek ev içinde gerekse iúgücü
pazarındaki konumuyla, bu konumuysa kapitalizmin dinamikleriyle açıklamaya
çalıúmıútır.
1970’lerde Marksist feministler, iúgücü pazarının yekpare bir pazar de÷il
toplumsal cinsiyetlere bölünmüú bir pazar oldu÷unu söylemiúlerdir. Beechey’e göre
bu olgu “parçalanmıú iúgücü pazarı” olarak adlandırılmıútır. Beechey’e göre (1977),
iúgücü piyasası kendi içinde ücretlere, sosyal haklara göre bölümlere ayrılmıútır.
Kadınlar bu bölünme içinde en düúük seviyeli, güvencesiz, en düúük ücretli
bölümlerde çalıúmaktadırlar. Bu ayrım daha sonraları Hakim’in çalıúmalarında da
kavramsallaútırılmıútır. Hakim’in belirtti÷i gibi (1996) ev içi enformel sektör hem
dikey hem de yatay segregasyon oluúturmaktadır. Enformel ev iúleri sadece kadınları
ve çocukları içerdi÷i için yatay, ve bu alanda yükselme úansı olmadı÷ı içinde aynı
zamanda dikey segregasyondur. Bütün Marksist Feminist teoriler kadınların ev
içindeki ve iúgücü piyasasındaki konumlarını kapitalist iliúkiler çerçevesinde
açıklamaktadır. Bu bakıú açısı kadınların öteki durumuna getirilmesindeki patriyarkal
sistemin gücünü küçümsemektedir. Aynı zamanda ataerkilli÷i kapitalizmin bir alt
�
�
15�
�
kümesi olarak kurgulayamayaca÷ımızı da göstermektedir (Allen ve Wolkovitz, 1987:
12).
Ev eme÷ine feminist çerçeveden üçüncü bakıú açısını sosyalist feministler
oluúturmaktadır. Sosyalist feministler ev içi ve iúgücündeki kadınların yerini sadece
kapitalist sisteme ba÷lı olarak açıklayan Marksist Feministleri eleútirmektedirler.
Heidi Hartmann’ın “Marksizmle Feminizmin Mutsuz Evlili÷i”14 adlı makalesinde
(1981) Marksizmi cinsiyet kötü olarak nitelemekte ve eleútirmektedir. Hartmann’a
göre (1981), toplumdaki iúsizlik sorunu ve patriyarkal iliúkiler sadece kapitalizmle
açıklanamaz. Marksist feminizm sorunu sadece kapitalizmle açıklamaya
çalıúmaktadır ve çizdi÷i sınır kadınların ev içindeki karúılıksız emeklerini açıklamaya
yetmemektedir. Sosyalist feministler bu analitik yaklaúımı eleútirmiúler ve kadınların
iúteki ve hayattaki konumlarını kapitalizm ve patriyarkayı beraber ele alarak
incelemiúlerdir.
Hartmann (1990) kadınların iúgücü piyasasındaki durumunu “økili Analitik
Yaklaúım’’ıyla (dual analytical approach) açıklamaya çalıúmaktadır. Bu yaklaúıma
göre: kadınlar erkeklere oranla piyasada daha düúük ücretlendirilmektedirler. Bu
sebeple kocalarının maaúlarına ba÷ımlı hale gelmektedirler. Kadınların bu ev içi
sorumlulukları onların piyasadaki konumlarını güçsüzleútirmektedir ve daha düúük
ücret kazanmalarına sebebiyet vermektedir bu da kadının yoksullaúmasına sebep
olmaktadır. Delphy ve Leonard (1992) bu durumu çifte sömürü olarak
kavramsallaútırmaktadır, yani kadınların yoksullaúmasında hem kapitalist hem de
ataerkil sömürünün rolü bulunmaktadırlar.
Toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i yoksullukla kesiúti÷i zaman kadınlar için
erkeklerde oldu÷undan daha yo÷un bir úekilde yaúanmaktadır. Cinsiyet eúitsizli÷i bir
toplumdaki yoksullu÷u derinleútiren en büyük faktörlerden biridir. Yoksulluk
cinsiyetlidir; erkekler ve kadınların yoksullu÷u farklı ve eúit olmayan koúullarda
yaúamaları yoksullu÷un cinsiyetçi niteli÷ini ortaya koymaktadır.
������������������������������������������������������������14 The Unhappy Marriage of Marxism and Feminism.
�
�
16�
�
Yoksulluk tüm insanlık için temel bir sorun olarak karúımıza çıkmakla
birlikte, toplumsal hayatta yaúanılan cinsiyet eúitsizli÷inden ve ayrımcılı÷ından
dolayı a÷ırlıklı olarak kadınlar tarafından yaúanan bir olgudur. Yoksullu÷un
kesintisiz olarak en úiddetli haliyle yaúandı÷ı yer olan evde yaúamlarının büyük bir
kısmını geçirenler kadınlardır. Bu sebeptendir ki, yoksullu÷un en derin mekansal
tecrübesini de onlar yaúamaktadırlar (Ocak, 2007: 171).
Genel olarak toplumda, kadın ile erkek arasında var olan yapısal eúitsizlikler,
kadınların maruz kaldıkları sömürü iliúkileri, marjinalleútirilme ve dıúlanma halleri
kadının yoksullu÷u deneyimleme biçimlerini ve yoksullu÷unu erkeklerden
farklılaútırmaktadır.
1.1. TANIM
Yoksulluk acıdır; az yiyecekten ve uzun çalıúma
saatlerinden gelen fiziksel acıdır; günlük iliúkilerde
aúa÷ılanmaktan ve güçsüzlükten gelen duygusal
acıdır; en temel ihtiyaçları karúılamak için yapılmak
zorunda kalınan çaresiz seçimler nedeniyle ahlaki
acıdır.15
Erneste-Marie Mbonda, 2004.
Yoksulluk hem uluslar arası kuruluúların hem de ülkelerin öncelikli
gündeminde uzun süredir yer almasına ra÷men, henüz üstünde fikir birli÷ine varılmıú
ortak bir tanıma sahip de÷ildir. Yoksullu÷un tanımında en önemli tartıúma noktası
göstergeler üzerinedir. Sadece ekonomik göstergeler mi uygulanmalı, yoksa
toplumsal nitelikli16 göstergeler de bu tanıma dahil edilmeli midir? Yoksullu÷a
������������������������������������������������������������15 Ernest-Marie Mbonda, Poverty as a Violation of Human Rights: Towards a Right Non-Poverty, Unesco 2004, Blackwell Publishing, Oxford, s.278.
16 Toplumsal nitelikli göstergeler niceliksel de÷il niteliksel özellikler taúıyan de÷erlerdir; kadına uygulanan úiddet, kadın sünneti, siyasi ve ekonomik hayatta kadınların erkeklere göre geri planda yer almaları, özgürlük, haysiyet, özgüven ve di÷er insanların saygınlı÷ını kazanmak gibi de÷erleri içermektedir.
�
�
17�
�
iliúkin birçok kavram ve bunlara ba÷lı olarak da birçok de÷iúik tanım bulunmaktadır.
Bu tanımlar, bir toplumsal yapıdan bir di÷erine ve zaman içinde de÷iúkenlik
göstermektedir.
Yoksulluk kavramı çok boyutlu, zamana, mekâna ve mevcut sosyo-ekonomik
yapılara göre de÷iúim gösteren bir olgudur (ùenses, 2006: 62). Yoksullu÷un
boyutlarını ve sonuçlarını kavramak için bu olgunun yer aldı÷ı sosyal, politik ve
ekonomik ba÷lamı bilmek ve tanımlamak oldukça önemlidir. Bu nedenle bu
çalıúmada yoksulluk yazınında kullanılan ve bu tezin kapsamına girece÷i düúünülen
kavramlara yer verilmiútir.
Yoksullu÷un nasıl tanımlanması gerekti÷i öteden beri bir tartıúma konusu
olmasına karúın, yapılan farklı tanımlar genel olarak geniú� kapsamlı mutlak
yoksulluk ve göreli yoksulluk tanımları etrafında toplanmaktadır. Yoksulluk
kavramının en geniú úekilde ifade edildi÷i mutlak yoksulluk ve göreli yoksulluk
kavramları úu úekilde tanımlanmaktadır:
Mutlak yoksulluk (absolute poverty); “yiyecek, güvenli içme suyu, sa÷lık
tesisleri, barınak, e÷itim ve bilgi dahil olmak üzere temel insan ihtiyaçlarından ciddi
biçimde mahrum kalma” úeklinde tarif edilir ve gelire oldu÷u kadar ‘sosyal
hizmetlere ve eriúime’ de ba÷lıdır (United Nations- UN HDR, 1995: par.19). Benzer
biçimlerde “mutlak asgari refah düzeyinin altında kalma durumu” ve “yaúamda
kalabilmek için gerekli mal ve hizmetlere olan ihtiyaçların karúılanamaması durumu”
olarak da tanımlanmaktadır (Alagh, 1992: 109). Mutlak yoksulluk, bireyin ve
hanehalkının17 geliri veya tüketim harcamalarını esas almaktadır. Gelir da÷ılımı
yapısından do÷rudan etkilenmeyen mutlak yoksulluk çizgisi, konjonktürel
dalgalanmalardan daha az etkilenmekte ve daha yapısal bir özellik sunmaktadır.
Türkiye østatistik Kurumu (TÜøK)’nun tanımına göre mutlak yoksulluk, hane
ya da bireylerin yaúamlarını fiziksel olarak sürdürebilmeleri için ihtiyaç duyulan
������������������������������������������������������������17 Aralarında akrabalık ba÷ı bulunsun ya da bulunmasın aynı konutta veya aynı konutun bir bölümünde yaúayan bir veya birden fazla kiúiden oluúan topluluktur (TÜøK).
�
�
18�
�
minimum tüketim seviyesi olarak tanımlanmaktadır. Mutlak yoksulluk gıda ve gıda
dıúı bileúenler dikkate alınarak ayrı ayrı belirlenebilmektedir. Kısaca mutlak
yoksulluk oranı, asgari refah düzeyini yakalayamayanların sayısının toplam nüfusa
oranıdır (TÜøK, 2008). TÜøK’in tanımına göre mutlak yoksulluk sınırı kiúinin
beslenme yanında ihtiyaç duydu÷u giyim, barınma, ulaútırma, haberleúme gibi
minimum yaúam düzeyini ya da temel gereksinimlerini karúılayabilmesi için gerekli
olan tüm mal ve hizmetleri satın alırken ödemesi gereken para veya baúka bir deyiúle
asgari düzeyde bir yaúam kalitesine sahip olabilmesi için yapması gereken minimum
harcama mikarıdır.
Yoksulluk ölçümlerinin sıklıkla yer aldı÷ı ønsani Geliúim Raporu18 tarafından
yoksulluk; uzun, sa÷lıklı ve yaratıcı bir ömür sürdürmek ve makul bir yaúam
standardı, özgürlük, haysiyet, özgüven ve di÷er insanların saygınlı÷ını kazanmak gibi
insan yaúamının en temel fırsatlarının ve seçimlerinin reddedilmesi olarak
tanımlanmaktadır (Human Development Report- HDR, 1997). ønsan yoksullu÷u
olarak ifade edilen bu yoksulluk kavramı gelir yoksullu÷u’ndan ayrıdır. Gelir
yoksullu÷u (income poverty) yaúamı sürdürmek ya da asgari yaúam standardını
sürdürebilmek için kiúi ya da hane halkının ihtiyacı olan para miktarına sahip
olamaması durumunu ifade etmektedir (UNDP HDR, 1997).
Dünya Bankası’na göre ise yoksulluk, açlık, barınmadan mahrumiyet,
hastanın doktora gidememesi, okula gidememe ve okur-yazar yoksunlu÷u, iúsizlik,
gelecek endiúesi, temiz sudan mahrumiyet ve çocuk ölümü, güçsüzlük, temsil
edilememe ve özgürlükten mahrumiyet durumudur (World Bank-WB, 2007). Dünya
Bankası, dünya üzerindeki yoksullu÷u hesaplayabilmek için sabit bir yoksulluk
çizgisinin referans alınması gerekti÷ini ve her ülkenin de buna göre yoksullu÷unun
tanımlanması gerekti÷ini vurgulamaktadır. Klasik tanımıyla yoksulluk sınırı yoksul ������������������������������������������������������������18 ønsani Geliúme Göstergesi (Human Development Index), dünyadaki ülkeler için yaúam uzunlu÷u, okur-yazar oranı, e÷itim ve yaúam düzeyi do÷rultusunda hazırlanan bir ölçümdür. ønsanların düzgün yaúaması, özellikle çocuk hakları için bir ölçün teúkil eder. Bu araútırma sonucunda bir ülkenin geliúmiú, geliúmekte olan ya da geliúmemiú bir ülke oldu÷u; bunun yanı sıra ekonomisindeki etkinin yaúam niteli÷ine ne düzeyde etkiledi÷ini gösterir. Da÷ılım ilk olarak 1990 yılında Pakistanlı ekonomist Mahbub Ul Haq tarafından geliútirilmiútir ve 1993 yılından bu yana Birleúmiú Milletler Geliúme Programı tarafından yıllık Geliúme Raporu'nda sunulmaktadır (UNDP, 1993).
�
�
19�
�
olarak sınıflandırılan bir kiúinin altındaki hayat standardı seviyesidir (WB-World
Development Report, 1991: 13). Ancak bunun öznel ve önyargılı olmasından dolayı
ülkelerin gerçek durumlarını görmezden gelen bir tanımlama oldu÷u yönünde
eleútiriler bulunmaktadır.
Dünya Bankası’nın, 1990 yılı kalkınma raporunda yoksulluk sınırının iki
ö÷eden oluútu÷u kabul edilmektedir: “Bir yanda, asgari seviyede gıda ve di÷er temel
ihtiyaçları satın almak için gerekli harcamalar; di÷er yanda, her ülkeye göre de÷iúen,
bir toplumun günlük yaúamına katılmanın maliyetini gösteren miktar” (WB-World
Development Report, 1990). Bu yoksulluk tanımının birinci bölümü, mutlak
yoksulluk kavramına, ikinci bölümü ise göreli yoksulluk kavramına denk
düúmektedir.
Yoksulluk ölçüm ve tanımında özellikle de geliúmekte olan ülkelerde hakim
yaklaúım olan mutlak yoksullu÷un tercih edilmesinin en önemli nedeni, ülkeler arası
karúılaútırmalara imkan tanıması ve küresel bir yoksulluk sınırının belirlenerek,
ülkelerdeki farklı koúullara ve gelir da÷ılımlarına ra÷men uygulanabilmesidir (Aktan,
2002).
Günümüzde birçok az geliúmiú ülkede (AGÜ), yoksulluk sınırı en az kalori
gereksinimini sa÷layacak gıda sepetinin maliyeti yanında gıda dıúı harcamaları da
dikkate alacak biçimde hesaplanmaktadır (ùenses, 2006: 64). Ülkelerin geliúmiúlik
düzeyleri ve satın alma gücü paritelerindeki farklılıklar dikkate alınarak yoksulluk
sınırı Latin Amerika ve Karaipler için günde 2 ABD doları, Türkiye’nin de dahil
edildi÷i Do÷u Avrupa ülkeleri için günde 4 ABD Doları, geliúmiú ülkeler için ise
14,40 ABD Doları olarak belirlenmiútir (Devlet Planlama Teúkilatı-DPT, 2001: 103).
Dünyada, yaklaúık olarak bir milyarın üstünde insan 1 ABD Doları’nın
altında gelirle, buna ilaveten 1.5 milyar insan da 1-2 ABD Doları arası bir gelirle
yaúamakta; kısaca dünya nüfusunun %40’ından fazlası mutlak yoksulluk içinde
bulunmaktadır (United Nations Development Program- UNDP, 2005: 24).
Mutlak yoksulluk yaklaúımına yöneltilen en büyük eleútirilerden biri, bu
anlayıúın bireyin sosyal gereksinimlerini neredeyse tamamen dıúarıda bırakması ve
�
�
20�
�
yoksullu÷u en yo÷un biçimde yaúayan ve elde etti÷i geliri sadece fiziki devamlılı÷ını
sa÷lamak için harcayan insanları yoksul kategorisinde de÷erlendirmesi yönündedir
(Karakoyun, 2008). Ayrıca mutlak yoksullu÷un yoksulluk kavramını tanımlamasında
sadece gelir ve tüketime odaklanarak, servet kavramına de÷inmemiú olması da bir
eleútiri noktasıdır. Servet, kadınların ekonomik kaynaklara ulaúım yetersizliklerinden
dolayı ço÷unlukla erkeklerin elinde olan ve sahip çıktıkları bir ekonomik de÷erdir.
Feminist literatürde servet tartıúması Marks ve Engels’e kadar gitmektedir. Engels
Marks'ın bu konudaki görüúünü úöyle temellendirmektedir: tarihsel geliúim sürecinde
ilkel toplumlarda kadın ve erkek arasında iú bölümü bulunmaktaydı. ølkel toplumda
ev içindeki üretim araçları kadınların ev dıúındakiler de erkeklerin denetimindeydi.
Daha sonrasında Engels, üretimin ev dıúında yo÷unlaútı÷ını söylemektedir (büyük-
baú hayvancılık, maden iúletmecili÷i, dokumacılık vs. geliúmesi). Erkeklerin
alanındaki emek üretkenli÷inde görülen bu servet olarak edinilebilecek bir fazlanın
yaratılmasına yol açmıútır, bu da erke÷in kadın üzerinde yeni bir ekonomik güç elde
etmesini sa÷lamıútır. Elde edilen bu ekonomik güç erkeklerin kadınlara karúı analık
hukuku yerine babalık hukukunu (mirasın babadan devralınması, babalık hakkı vs.)
geçirmelerini sa÷lamıútır.
Mutlak yoksulluk ölçümüne getirilen bir di÷er eleútiride, bu ölçümle nüfus
yoksulluk sınırı gibi tek bir ölçümle yoksul ve yoksul olmayan diye
ayrıútırılmaktadır. Fakat yoksulluk çizgisinin altında yaúadı÷ı halde, rahat bir hayat
sürebilecek insanlar oldu÷u gibi, yoksulluk çizgisinin üstünde olup da bir çok haktan
mahrum olan insanları göz ardı etmektedir bu metod. Bir ailenin gelir ve tüketim
harcamalarına göre yoksulluk sınırının üstünde bulunmasına ra÷men, o ailedeki
yoksullu÷u en a÷ır úekliyle yaúayan kadınlar ve çocuklar sa÷lık, e÷itim, demokrasi ve
insan hakları gibi haklara ulaúmada yetersizlikler yaúayabilmekte ve bu haklardan
yoksun olabilmektedirler. Mutlak yoksulluk anlayıúı yoksullu÷u en a÷ır úekliyle
yaúayan kadınların ve çocukların bu yoksulluklarını gizlemektedir.
Yoksulluk yaklaúımına gelen bir di÷er eleútiri de Dünya Bankası gibi uluslar
arası kuruluúlara yöneliktir. Yoksulluk kavramı, özellikle Dünya Bankası gibi
kuruluúların kullanımında, daha çok aritmetik boyutlarıyla gündeme gelen bir
�
�
21�
�
kavramdır; toplumsal iliúkilerin nasıl iúledi÷i, yoksulluk durumunu ne yollarla ortaya
çıkardı÷ı konusunda genelde sessiz kalınmaktadır (Bu÷ra; 2010: 19). Kavramın
irdelenmesinde de aritmetik ölçekler temelinde süregelen tartıúmalar vardır: Örne÷in,
yoksulluk biyolojik bir gereksinim düzeyi mi, yoksa oransal bir ölçümü müdür;
günde belirli bir parasal de÷er mi, yoksa toplumsal görecelik içeren bir kriter midir,
gibi sorular sorulmaktadır (ùenses, 2006: 61-68).
Mutlak yoksulluk ölçümü ile ilgili ortaya çıkan bu tartıúmalardan ve metodun
bahsetti÷imiz gibi bir takım eksiklikler içermesinden dolayı göreli yoksulluk kavramı
geliútirilmiútir.
Göreli yoksulluk (relative poverty), Peter Townsend tarafından geliútirilen
bir kavramdır ve onun Poverty in the United Kingdom (Birleúik Krallık’da
Yoksulluk) adlı eserinde yer almaktadır. Göreli yoksulluk insanların
toplumsallaúmalarının bir sonucu olarak, onların toplum içinde sosyal iletiúime
girmelerine izin veren yaúam koúullarını– yani besinler, konforlar, standartlar ve
hizmetleri- hiç ya da yeterli derecede edinemedi÷i zaman ortaya çıkmaktadır
(Townsend, 1993:36). Gelir ve yaúam standartları arasındaki iliúki konusunda
Townsend úu iki noktanın ayırt edilmesi gerekti÷ini vurgulamaktadır: “Bunlardan
mahrumiyet, deneyimlenen eylemlerin veya koúulların seviyesine yönelir; mutlak
yoksulluk ise gelire ve do÷rudan mevcut olan di÷er kaynaklara yönelir” (1987: 127).
Mutlak yoksulluk tanımının aksine göreli yoksulluk tanımı, bireylerin refah
düzeyinin ülkenin ortalama refah düzeyinin altında oldu÷u durumu ifade etmektedir.
Göreli yoksul bireyler mutlak olarak temel ihtiyaçlarını karúılayabilmektedirler ve
sürekli bir gelirleri vardır ancak, kaynaklara ulaúımlarının yetersizli÷i yüzünden
toplumun genel refah düzeyinin altında kalırlar ve topluma sosyal katılımları
olumsuz etkilenmektedir .
TÜøK’e göre, toplumun genel düzeyine göre belli bir sınırın altında gelir ve
harcamaya sahip olan birey veya hanehalkı göreli anlamda yoksul olarak
�
�
22�
�
tanımlanmaktadır. Göreli yoksulluk sınırı, eúde÷er fert19 baúına medyan
gelirin/harcamanın belirli bir oranı (%50, %60 veya %40’ı) kullanılarak
oluúturulmaktadır (TÜøK).
Medyan gelir oranı hesaplamasında satın alma gücü paritesi (purchasing
power parity) düzeyinde söz konusu ülkenin ortalama tüketim seviyesinin üçte biri
esas alınarak bir hesaplama yapılmaktadır. Örne÷in, Orta Amerika’da 1 ABD Doları
mutlak yoksulluk seviyesinin altındaki nüfusun oranı yaklaúık olarak %15 iken bu
oran göreli yoksulluk seviyesi için %50’den fazladır (Coúkun ve Tireli, 2008: 5).
Geliúmiú ülkeler kategorisinde olan Fransa’daki göreli yoksulluk oranı
geliúmekte olan Slovakya’dan daha yüksektir, çünkü ortalama gelirin çok daha düúük
oldu÷u Slovakya’da gelir da÷ılımı daha adildir. Ancak Slovakya’daki ortalama
yoksul, Fransa’daki ortalama yoksuldan ‘mutlak’ olarak daha yoksuldur (ønsel, 2001:
66).
Bu örneklerin de gösterdi÷i gibi göreli yoksulluk sınırı her ülkenin farklı
yapısına göre belirlenmektedir. Bir ülkedeki yoksulluk sınırı ölçümü yapılırken
mutlak veya göreli yoksullu÷un kullanılması bizi farklı sonuçlara görürecektir.
Amerika gibi geliúmiú bir ülkede mutlak yoksulluk oranlarına bakıldı÷ında yoksulluk
gözükmeyecek iken veya çok az gözükecek iken, gelir da÷ılımıyla birebir ba÷lantılı
oldu÷u için göreli yoksulluk ölçümünde yüksek oranda bir yoksul kesimin varlı÷ına
rastlanabilmektedir.
Göreli yoksulluk kavramı, insanın toplumsal bir varlık olmasından yola
çıkmaktadır. Bu yaklaúım, toplumda gelir ve refahın da÷ılımındaki farklılı÷a
odaklanmaktadır. Bu nedenle göreli yoksulluk, toplumdaki gelir da÷ılımının da
önemli bir göstergesi olmaktadır. Minimum kalorinin yanı sıra, kültürel ve toplumsal
açıdan tüketimi zorunlu görülen malların kapsama alınmasıyla belirlenen göreli
yoksulluk sınırı, bir ulusun genel yaúam düzeyini ve ülke içindeki eúitsizli÷i ������������������������������������������������������������19 Hanelerde bulunan fertlerin, yaú ve cinsiyetine ba÷lı olarak tüketimleri birbirinden farklıdır. Ayrıca hanedeki bazı harcamalar (konut, elektrik, su, ısınma vb.) hanehalkı büyüklü÷ünden ba÷ımsız olan ortak harcamalardır. Bu nedenle yoksulluk göstergeleri eúde÷er fert üzerinden hesaplanmaktadır (TÜøK, 2008).
�
�
23�
�
yansıtması açısından yararlıdır (DPT, 2001: 104). Bugün Avrupa Birli÷i üyesi
ülkelerde, göreli yoksulluk seviyesi, ortanca gelirin yüzde ellisinin altındaki geliri
kapsamaktadır (ønsel, 2001: 66).
Dünyadaki yoksullu÷un belirlenmesi amacıyla ülkeler arası karúılaútırmalar
yapılması için mutlak yoksulluk ölçütü kullanılırken, belirli bir ülkedeki yoksullu÷u
de÷erlendirmek için göreli yoksulluk ölçütü kullanılmaktadır. ønsel’e göre mutlak
veya göreli yoksulluk oranlarının önemli bir eksi÷i, yoksullar içinde en yoksul
olanlar hakkında, yani yoksullu÷un da÷ılımı konusunda bilgi vermemesidir. Bunun
giderilmesi için, yoksulluk çizgisinin altında kalan nüfusun ortalama gelirinin
yoksulluk çizgisiyle arasındaki farkın, yani yoksulluk açı÷ının hesaplanması gerekir.
Ortalama yoksulluk açı÷ının yoksulluk çizgisine oranı, yoksulluk açı÷ı göstergesini20
oluúturmaktadır (ønsel, 2001: 67).
Sadece gelir/tüketim seviyesini baz alan yoksulluk tanımlarına di÷er bir
eleútiri de Stein Ringen’den gelmektedir. Stein Ringen’a göre yoksulluk sadece gelir
yoksullu÷u ile de÷il yaúam standardı ve aktivitlerdeki yoksunluklarla birlikte
ölçülmelidir: “yoksulluk; düúük bir yaúam standardı, mahrumiyetten kaçınamayacak
denli yetersiz kaynak nedeniyle yaúam alanında mahrumiyet içinde olma anlamına
gelir” (Ringen, 1987: 146). Bu tanıma göre kiúi hem düúük bir gelire sahip hem de
düúük bir yaúam standardına sahip oldu÷u zaman yoksuldur.
1.1.1. Yoksullu÷un Cinsiyetini Gösteren Yaklaúımlar
A.B. Atkinson’ın yoksulluk kavramına insan hakları ba÷lamında yaklaúması
tartıúmalarda çı÷ır açıcı bir özelli÷e sahiptir. Atkinson’un yoksulluk hakkında
üstünde durdu÷u nokta insanların vatandaú olarak asgari bir ücreti elde etme hakkına
sahip olup olmadıkları üzerinedir. Bu ücretin kullanımı ve tasarrufu onlar için
������������������������������������������������������������20 Poverty Gap Ratio.
�
�
24�
�
önemlidir ve pozitif özgürlü÷ün21 bir garantisi olarak belirli bir topluma katılmanın
ön koúulu gibi görülebilmektedir (Atkinson, 1990:8).
A.B. Atkinson’u izleyen Stephen Jenkins bu tartıúmayı bir adım daha ileri
götürerek, yoksullu÷a feminist bakıú açısıyla yaklaúarak, yoksullu÷un “ekonomik
ba÷ımsızlı÷a sahip olmak için bireysel hakkın elde edilmesi” olarak
tanımlanabilece÷ini ifade etmektedir (Jenkins, 1991: 464). Jenkins’e göre baúkalarına
maddi olarak ba÷ımlı olan insanlar yoksullu÷a karúı maddi özgürlü÷ü olan kiúilere
oranla daha savunmasızdırlar. Savunmasızlık kavramı, özellikle toplumsal cinsiyet
ba÷lamında incelendi÷inde kadınları vurmaktadır. Bu anlatım eve ekmek getiren22
kocasından ayrı ba÷ımsız bir geliri olmayan ve özel alana hapsedilen kadınların rahat
ve özgür bir yaúam standardını elde edememesini anlamamıza yardımcı olmaktadır.
Yoksulluk ve toplumsal cinsiyet üstüne çalıúan, kalkınmacı feminist
ekonomistlerin baúında Sakiko Fukuda-Parr gelmektedir. Fukuda-Parr’a göre
eúitsizlikler, e÷itimde, kaynak da÷ılımında ve toplumsal cinsiyet alanlarında
yaúanmaktadır. Fukuda- Parr’ın tanımına göre de yoksulluk, maddi refah için
gerekenlerin eksikli÷inden daha fazla bir úeyi ifade etmektedir ve insanların
yaúadıkları hayatın mahrumiyetinde kendini ortaya koymaktadır (Fukuda-Parr, 1999:
100). Fukuda-Parr bu tanımıyla özellikle kadın yoksullu÷unu arttırıcı etkenlere iúaret
etmektedir, di÷er bir ifade ile bu kadınların kamusal alanın öznesi olamamaları
durumudur: siyasal, sosyal ve ekonomik alanda temsiliyet eksikli÷i, eúit iúe eúit ücret
alamamaları, özel ve kamusal alanda u÷radıkları fiziksel ve psikolojik úiddet bunların
içine girmektedir.
������������������������������������������������������������21 Isaiah Berlin’e göre negatif özgürlük, insanların belirlenen bir özel alan içerisinde sahip oldukları, baúkalarının müdahalesi olmadan hareket etme ve tercih yapma haklarıdır. Pozitif özgürlük ise, bu özgürlü÷ün kayna÷ının hangi kurumlar aracılı÷ıyla ve nasıl olaca÷ı ile ilgilidir. Berlin’e göre, baúkalarının özgürlü÷ünün kısıtlanması üzerine kurulu özgürlükler ahlak dıúıdır ve kabul edilemez. Berlin’in burada asıl söylemek istedi÷i, bir insanın özgür oldu÷u yerin aslında kamusal de÷il, özel alan oldu÷udur (Berlin, 2002, s. 166-218).
22 Breadwinner.
�
�
25�
�
Amartya Sen’in yapabilirlik yaklaúımı23 yoksulluk tanımında düúük gelirin
rolü üzerine farklı bir perspektif sunmaktadır. Sen’in, yoksullu÷un úiddetini daha iyi
yansıtmak amacıyla önerdi÷i, yoksullar arasındaki gelir da÷ılımını hesaba katan
yoksulluk göstergesi (Sen øndex), yoksulluk açı÷ının yoksullar arasındaki da÷ılımıyla
ve tartılmasıyla elde edilmektedir (ønsel, 2001: 67).
Sen, bu yaklaúımında gelir ve yaúam standartlarının neden önemli oldu÷unu
sormaktadır. Yanıtı, gelirin kendi baúına bir anlam ifade etmedi÷i, çünkü gelirin
gerçekten anlam ifade eden úeylerin bir aracı yani kiúinin sürdürmeyi baúardı÷ı
hayatın ve bu hayatı sürerken ona açık olan fırsat ve seçeneklerin türü oldu÷u
úeklindedir. Yapabilirlik yaklaúımına göre, kiúi temel yapabilirliklerden mahrumsa
yoksul olarak tanımlanır ve toplumlara göre de÷iúmeyen temel yapabilirlikler, gıda
gereksinimini karúılamak, önlenebilir hastalıklardan kaçınmak, barınmak, giyinmek,
yolculuk edebilmek ve e÷itim görebilmek olarak belirlenmektedir (Lister, 2004: 18).
Yapabilirlik yaklaúımı ile özetle, yoksullu÷un de÷erlendirilmesi sürecine
eúitsizlikler de katılmakta; gelir veya fayda yerine, bireyin özgürlü÷ü vurgulanmakta
ve gelir ile yapabilirli÷in toplumsal ve iliúkisel boyutu göz önünde tutulmaktadır
(Razavi, 2000: 5-7). Yoksullu÷a bu bakıú açısıyla yaklaúma, klasik yaklaúımların
vurguladı÷ı haneden çok, bireye odaklanmaktadır. Haneden çok kiúinin
yapabilirlikleri ve elde etti÷i veya edinemedi÷i kiúisel özgürlükler ortaya
çıkmaktadır. Böylelikle, hane içindeki bireyler arasındaki gelir da÷ılımı
eúitsizliklerini ve hanede yaúanan toplumsal cinsiyet eúitsizli÷ini ve buna ba÷lı
oluúan kadın yoksullu÷unu daha görülebilir kılmaktadır.
Karl Marx’ın yüzyıllar önce aynı konuya de÷indi÷i gibi:
“Para bir araç olabilir ama aynı zamanda bahúetti÷i güçten ayrı de÷ildir: ‘Parayı yanımda
evrensel bir toplumsal güç gibi taúıyabilirim… Para, onu kullanan kiúinin ellerine toplumsal
gücü verir”(Marx, 1987:431-432).
������������������������������������������������������������23 Yapabilirlikler Yaklaúımı (capability approach) bu tez çalıúmasında sayfa 69’da detaylı olarak açıklanmaktadır.
�
�
26�
�
Yoksulluk tanımı yüzyıllar boyunca farklı úekillere bürünse, farklı anlamlar ifade
etsede yoksulluk tartıúmalarının ana sorusu úu olmaktadır: Yoksul kimdir ?. Bu
sorunun yanıtı yoksullu÷un nasıl tanımlandı÷ı veya kavramsallaútırıldı÷ına ba÷lıdır.
Toplumsal cinsiyet gözlü÷üyle24 bu tanıma anlam kazandıran ùemsa Özar’a göre
yoksulluk (Özar, 2007):
x iúsiz,25
x iúi olup da kazandı÷ı ile çocu÷unun karnını doyuramayan,
x evin tüm iúi, çocukların bakımından arta kalan saatlerinde piko yaparak günde 2YTL
kazanan,
x âúık oldu÷u adamın peúinden gittikten sonra yarı yolda bırakıldı÷ı ve kendisini
geçindirecek iú bulamadı÷ı için fahiúelik yapmaya baúlayan,
x baúka bir ülkeden Türkiye'ye çalıúmak ve memleketindeki ailesine para göndermek
için gelip de fuhuúa sürüklenen,
x iú bulsa bile iki çocu÷unu bırakacak bir yeri olmadı÷ı için her gün kocasından dayak
yemeye katlanan,
x kocasının mali durumu yoksulluk sınırının üzerinde olmasına ra÷men bir çorap
alabilmek için kocasına muhtaç olan ve ço÷u kez de iste÷i ya geri çevrilen ya da
türlü çeúitli úekillerde müsriflikle suçlanan.
Yoksullu÷a yukarıdaki tanımda oldu÷u gibi toplumsal cinsiyet perspektifiyle
bakmaya baúladı÷ımız zaman iki önemli soru gündeme gelmektedir. Bunlardan
birincisi, Kadınlar erkeklerden daha mı yoksuldur?
Uluslararası kuruluúların çalıúmaları sonucu elde edilen dünya genelindeki
verilerle bu soruya evet cevabı verilmektedir (BPW26, 2010: 1-15). Bu veriler
ıúı÷ında úu çarpıcı sonuçlara ulaúmaktayız:
������������������������������������������������������������24�
Gender lens.
25 Resmi iúsizlik tanımı ILO standartlarına uygun olarak TÜøK tarafından geliútirilmiútir. Buna göre iúsiz olan kiúinin son üç ay içerisinde en az bir iú arama kanalını kullanmıú olması gerekmektedir (TÜøK, 2010).
26�Uluslararası øú ve Meslek Sahibi Kadınlar Konfederasyonu.�
�
�
27�
�
x Dünyadaki toplam iúgücünün27 2/3’ü kadınlara aitken kadınların günlük çalıúma
süreleri saat olarak erkeklerinkinden %25 daha uzundur ve bütün dünyada toplam
gıdanın %50’sini kadınlar üretmekteyken, kadınların geliri dünya gelirinin sadece
%10’u kadardır.
x Dünyanın tüm varlı÷ının ancak %1’i kadınlara aittir.
x Dünyadaki tüm yoksulların %70’ini kadınlar oluúturmaktadır. Yoksul hanelerin
toplamı içinde kadın reisli haneler ço÷unluktadır.
økinci soru ise, Kadınlar niçin daha yoksuldur?
Yıldız Ecevit’e göre bu sorunun cevabı toplumsal cinsiyet eúitsizli÷inin altında
yatmaktadır. Toplumsal cinsiyet eúitsizlikleri, yoksullukla do÷rudan iliúkilidir ve
yoksullu÷un artıúına paralel olarak artmaktadır. Ayrıca kadınları yoksullu÷a karúı
risk altına sokmakta ya da yoksulluklarına neden olmaktadır. Toplumsal cinsiyet
iliúkileri ve eúitsizlikleri, kadınların ve erkeklerin hanede yaúadıkları yoksullu÷un
farklı olması sonucunu do÷urmaktadır (Ecevit, 2009). Ecevit bunun nedenlerini úu
úekilde açıklamaktadır:
x Hane gelirlerinin ve de÷erlerinin da÷ılımında ve kontrolünde;
x Kredi gibi üretken de÷erlere eriúimde;
x Kaynakları kullanmada;
x Mülkiyet üzerinde söz hakkında sahip olmada zayıflıkları; ve eúitsiz muamele
görmeleri;
x øúgücü piyasasındaki ayrımcılık;
x Ev içinde yeniden üretim28 ile ilgili sorumlulukları nedeniyle ücretli ekonomik
faaliyetlerinin sınırlanması;
x Ekonomik ve politik kurumlarda yaúadıkları sosyal dıúlanma, kadınların kronik
yoksullu÷a karúı korumasız olmalarının nedenleridir.
������������������������������������������������������������27 østihdam edilenler ile iúsizlerin oluúturdu÷u tüm nüfusu kapsar (TÜøK, 2010). 28 Toplumsal yeniden üretimi sosyal sistemlerin bir bütünlük içinde zaman içinde toplumsal yeniden üretimi; emek gücünün yeniden üretimi; ve insani ya da biyolojik yeniden üretim olarak ayrıútırabiliriz. Bu konuda detaylı bilgi için bknz. Bakker, Praksis, 2009, s. 69-86.
�
�
28�
�
Yukarıda sıralanan toplumsal cinsiyet eúitsizlikleri Türkiye’de de derin bir
úekilde yaúanmaktadır. 2001 yılında Hazırlanan Sekizinci Beú Yıllık Kalkınma Planı,
Gelir Da÷ılımının øyileútirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Özel øhtisas Raporu’na
Göre (DPT, 2001):
• Türkiye’de gelir getiren fertlerin %36’sı kadın, %64’ ü erkektir. Buna karúılık,
yaratılan gelirin sadece %12’si kadınlara, %88’i erkeklere aittir.
• Erkeklerde fert baúına düúen ortalama gelir, kadınlar için fert baúına ortalama gelirin
4.2 katıdır.29
• Gerek kadınlarda gerekse erkeklerde ortalama geliri en düúük olan grup, okuryazar
olup bir okul bitirmeyenlerdir. Bu grupta bile erkeklerin elde etti÷i gelir kadınların
neredeyse 10 katıdır.
• En yüksek gelirli grup olan lisans üstü dereceli kadınlar ve erkekler grubunda dahi,
kadınlar erkeklerin ancak yarısı kadar gelir elde etmektedirler.30
Yoksulluk eúitsizlikle yakından alakalıdır. Yoksulluk analistlerinin büyük bir
kısmının vardı÷ı sonuç, eúitsizli÷in özellikle de toplumsal cinsiyet eúitsizli÷inin hem
ulusal hem de uluslar arası seviyelerde azaltılmadı÷ı müddetçe yoksullukla etkin
biçimde mücadele edilemeyece÷i úeklindedir (Lister, 2004: 53). Joan Scott da bu
yaklaúımdan yola çıkarak yoksulluk sırasındaki kadınların dıúlanma sürecini “bir
toplumun üyeleri tarafından faydalanılan normal yaúam biçimi çeúitlerinden uç
noktada ayrılmalar” olarak tanımlamaktadır (1997:173).
������������������������������������������������������������29 TÜøK’in Türkiye’deki yoksulluk araútırması toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i ile sosyal eúitsizli÷in kesiútikleri yerde birbirini nasıl derinleútirici bir etkide bulunabilece÷ini göstermesi açısından çok çarpıcıdır. Araútırma sonuçlarına göre 2009 itibariyle erkeklerin %17,10’u yoksulluk sınırının altında iken bu oran kadınlarda %19,03’dür. 2008 yılında yoksulluk sınırının altında yaúayanların genel nüfusa oranı %17,11 idi. Erkeklerin %16,70’i kadınların ise %17,52’si yoksulluk sınırının altındaydı. 2008 verileriyle 2009 verileri karúılaútırıldı÷ında, hem yoksulluk sınırının altında yaúayanların oranının arttı÷ı hem de kadınların erkeklere göre daha fazla yoksullaútı÷ı görülmektedir. Sadece bu verilerden dahi toplumsal cinsiyet eúitsizli÷inin, sosyal eúitsizli÷i derinleútirici bir çarpan etkisine sahip oldu÷unu gözlemlemek mümkündür (2009 Yoksulluk Çalıúması Sonuçları, http://www.tuik.gov.tr/yillik/ısı göstergeler.pdf.).
30 1980’lerden itibaren Türkiye’deki kadın yoksullu÷u çalıúmaları için bknz. Dedeo÷lu ve Yaman Öztürk, 2010.
�
�
29�
�
Dünya genelinde yaúanan kadın yoksullu÷una baktı÷ımız zaman Avrupa Birli÷i
(AB)-øsveç hariç- ve Amerika Birleúik Devletleri (ABD)’nde, kadınların erkeklere
göre de÷iúen derecelerde daha fazla yoksulluk riski taúıdı÷ına tanık olmaktayız.
Cinsiyet eúitsizli÷i en çok bekar, çocuklu ve yalnız yaúayan ikadınların hane reisi
oldu÷u evlerde31, özellikle de yalnız anneler ve yalnız yaúayan kadınlarda
görülmektedir. Kadınlar ayrıca yaúamlarının bir döneminde erkeklere oranla daha
çok yoksulluk deneyimlemeye meyillidir ve bu, tekrar eden ve uzun süreli yoksulluk
nöbetleri biçimindedir (Daly ve Rake, 2003: 55). Yoksullu÷un kadınlaúması32 tezini
desteklemek üzere kullanılan ço÷u istatistik hanedeki bireyleri de÷il hane reislerini
temel alır. Bireyleri sayıyormuú gibi görünen ama aslında bunu hane gelirini temel
alarak yapan yoksulluk rakamları kadın yoksullu÷unu göz ardı etmeye açıktır.
1.1.2. Kadınların Yoksullu÷u
Kadınların yoksullu÷u görünen bir yoksulluk de÷ildir. Bu da gizli yoksulluk
kavramını ortaya çıkarmaktadır. Gizli yoksulluk aile içi gelir ve tüketimin eúit
olmayan biçimde da÷ıtılması sonucu oluúmaktadır. Bu durum ya erkek eúleri
(partner) yoksul de÷ilken kadınların yoksul oldu÷u ya da kadınların partnerlerine
göre yoksullu÷u daha yo÷un deneyimledikleri anlamına gelmektedir. Araútırmaların
gösterdi÷i gibi tüketim açısından, erkekler kadınlardan hem gıda gibi günlük ürünler
hem de araba gibi dayanıklı eúyalar bakımından daha fazla ayrıcalıklı tüketiciler
konumundadır (WB, 2001).
Gizli kadın yoksullu÷u bir yandan kadınların ekonomik ba÷ımlılı÷ı ve erkek
gücünü di÷er yandan di÷er aile fertleri, özellikle de çocuklar için kendi ihtiyaçlarını
göz ardı eden kadın temsilini yansıtmaktadır. Kadınların ekonomik ba÷ımlılı÷ı;
erkeklerin ücretli iúlerde, kadınların ücretsiz ev iúlerinde çalıútıkları, eme÷in cinsiyet
temelinde bölünmesine göre ödedikleri bir bedeldir.
������������������������������������������������������������31 Female Headed Households (FHH).
32 Yoksullu÷un Kadınlaúması bu tezde 4. Bölümde anlatılmaktadır.
�
�
30�
�
Kadınların ekonomik ba÷ımlılı÷ının yansımaları aile içindeki gelir ve
kaynakların eúit olmayan da÷ıtımından sonuçlanan gizli yoksullu÷un ötesine uzanır.
Bu eúitsizliklerin ortaya çıkarılmasında, toplumsal cinsiyet temelli analizlerin33
merkezi bir rolü bulunmaktadır. Aile, gerek kendi kurumsal yapısı, gerekse aile
içindeki kaynak da÷ılımı ve karar alma mekanizmalarının belirledi÷i ölçüde kadın
eme÷inin konumunu etkilemektedir (Dedeo÷lu ve Yaman-Öztürk, 2010: 141-144).
Kaynakların eúit paylaúıldı÷ı zamanlarda bile, kendi ve çocuklarının
ihtiyaçlarına yetemeyecek úekilde yetersiz gelire sahip bir kadın yoksullu÷a karúı
korunmasız kalabilmektedir. Birleúik Krallık’taki evli kadınların yarısının bu
bakımdan yoksulluk riski altında oldu÷u belirlenmiútir (Ward ve di÷erleri, 1996: 58).
Yoksulluk yönetimi çok zaman alabilmektedir. Kadınların ev iúlerine
harcadı÷ı zaman, geliri di÷er aile üyelerinin faydalandı÷ı yaúam standartlarına
dönüútürür: yemek, temizlik ve bunun gibi. Yoksullu÷un cinsiyetçi do÷asını anlamak
için erkek ve kadınların bu kaynakların ne kadarını gelire, yaúam standardı veya
Sen’in deyiúiyle yeterlilikler ve iúlevler haline dönüútürmek üzere harcadı÷ını
bilmemiz gerekmektedir (Lister, 2004: 59). Böylece hane içinde bir kadın erkekten
sadece gelir, yeterlilikler ve tüketim bakımından de÷il enerji ve zaman olarak da
daha yoksul olabilmektedir.
Yoksullu÷un ölçülmesi ve kavramlaútırılmasında cinsiyete bölünmüú
yaklaúımın bir yansıması da yoksullu÷un hanelerden çok bireyler tarafından
deneyimlendi÷ine yapılan vurguda yatmaktadır. Herhangi bir zamanda, bir kadının
keyfini sürdü÷ü maddi yaúam standartları ne olursa olsun e÷er kaynaklar üstünde ve
kendini geçindirmek konusunda kontrol sahibi de÷ilse o kadın yoksullu÷a karúı daha
savunmasız hale gelmektedir.
������������������������������������������������������������33 Toplumsal cinsiyet analizi: Bu tür bir analiz erkekler ve kadınların kaynaklara sahipli÷ini ve kontrolünü dikkate alır. Cinsel iú bölümünü ve yarattı÷ı sonuçları de÷erlendirmeye katar. Kadınların ve erkeklerin gereksinimlerinin farklılı÷ına ve kalkınmanın kadınlar ve erkekler üzerinde yarattı÷ı farklı etkilere önem verir. Sınıf, ırk, etnisiti ve di÷er faktörlerin toplumsal cinsiyet faktörü ile nasıl iliúkiye girdi÷ini ve ayrımcılık içeren sonuçlar ortaya çıkardı÷ını dikkate alır (Ecevit, 2009). Bu konuda detaylı bilgi için bknz. Fatmagül Berktay, Politikanın Ça÷rısı, Bilgi Üniversitesi Yayınları, østanbul, Eylül 2010, s.181-194.
�
�
31�
�
Klasik ve cinsiyet körü yoksulluk ölçümlerinde kullanılan gelir ve tüketim
verileri ço÷u kez, kaynakların aile içinde hakça paylaúıldı÷ı varsayımı altında
hanehalkları düzeyinde toplanıp de÷erlendirilmektedir. Bu da, aile içinde ya herkesin
yoksul oldu÷u veya hiçbir kimsenin yoksul olmadı÷ı anlamına gelmektedir (ùenses,
2006: 77). Bu varsayım, gelir ve toplam tüketimin aile içindeki bölüúümünün,
kadınların ve çocukların, özellikle kız çocuklarının, aleyhine olabilece÷ini göz ardı
etmektedir.34 Çünkü bu tip klasik yaklaúımlarda aile reisi olarak evin erke÷i kabul
edilmektedir. Ev içindeki gelir da÷ılımının nasıl gerçekleúti÷ine dair bir ipucu
verilmemektedir. Cinsiyete dayalı ayrımcılıktan dolayı kadınlar ve çocuklar gelir
da÷ılımından evin erke÷i ile eúit faydalanamamaktadır.
1.2. TARøHSEL GELøùøM
Ekonomik sistemlerin baúarı ve
baúarısızlıkları en yoksul yurttaúların
durumunu ne ölçüde
iyileútirilebildi÷iyle ölçülmelidir.
Adam Smith, Wealth of Nations
Yoksulluk, yeni bir olgu de÷ildir. Tarihin her döneminde, her toplumda
rastlanabilen bir olgudur. Tarihin her anında, co÷rafyanın her bir köúesinde,
yoksullar hep var oldu. Yoksulluk günümüz dünyasında artık geçici veya iúsizli÷e
ba÷lı de÷il tersine kuúaklar arasında aktarılan, kalıcı ve yapısal bir gerçeklik haline
bürünmüútür.
Tarihsel süreçte incelemeye baúladı÷ımızda kapitalizme ba÷lı modern
yoksulluk olgusunun Avrupa’da ilk kez 16. yüzyılda ortaya çıktı÷ını görmekteyiz. Bu
dönemdeki ortam tarım toplumlarının geçirdi÷i mekânsal hareketlilikle ve bu
hareketlili÷in getirdi÷i belirsizliklerle tanımlanabilmektedir. (Bu÷ra, 2010; 25).
������������������������������������������������������������34 Hanehalkı içindeki bu tür bölüúüm sorunlarının göz ardı edilmesi, refaha iliúkin kavramlarda da “erkek bakıú açısının” hakim olması ile iliúkilendirilebilir. Bu konuda detay için bknz. Kabeer, 1996:11.
�
�
32�
�
16. yüzyıldaki toplumların sosyal yapısında meydana gelen de÷iúimlerle
oluúan belirsizlikleri kısaca úu úekilde özetleyebiliriz: Avrupa 16. yy’da feodaliteden
kopup endüstrileúme yolunda ilerlerken ekonomik oldu÷u kadar toplumsal ve
düúünsel anlamda büyük dönüúümler yaúamaktadaydı. Bu dönüúümün en önemli
habercisi yeni oluúan tüccar sınıfıdır. Bu dönem merkantilizm ticaret dönemi olarak
adlandırılmaktadır.35
Bu dönemde tarımın ticarileúmesiyle birlikte tarımsal yapılar çözülmüú ve
kırsal alanda kaynakların tükenmesiyle birlikte úehre büyük bir göç akımı baúlamıú,
bu göç akımıyla beraber talepten kaynaklanan bir dalgalanma oluúmuú ve istihdam36
düzensizleúmiútir. Burada yoksullu÷un niceliksel artıúının ötesinde niteliksel
anlamının da de÷iúmeye baúlaması onu belirleyen önemli bir unsurdur. Topra÷ın
ticarileúmesiyle birlikte köylüler topraklarını kaybetmeye baúlamıúlardır. Fakat
úehirdeki iú arzı topraklarını bırakıp köyden gelen nüfusun talebini karúılayabilecek
çoklukta de÷ildi. Arz ve talep arasındaki eúitsizlikten kaynaklanan iúsizlik ile
birlikte, ücretlerin düúüklü÷ü de úehirlerdeki yoksullu÷un artan bir olgu olmasına
sebebiyet vermiútir (Geremek, 1997: 36-52).
16. yüzyıl itibari ile yoksullar iúgücü haline gelmeye baúlamıú ve kapitalizm
sistemi içinde dilencilik hoú karúılanmamaya baúlanmıútır. Ortaça÷ Avrupası’nda ise
durum farklıydı. Dilencilik ve sadaka, Ortaça÷ Avrupası döneminde toplum
düzeninin önemli bir parçasıydı.
16. yüzyıl Sadaka Reformu’nun uygulanmaya baúlandı÷ı dönemdir. Bu
dönemde, darülaceze benzeri kurumlar oluúmaya baúlamıútı. Bu reformun di÷er bir
amacı da úehirlerin yoksullardan korunmasıydı. Yoksulluk ahlaki bir yozlaúmayla eú
tutuluyordu ve bunun çalıúma yoluyla aúılaca÷ı ileri sürülüyordu (A.g.e, s.142-184).
������������������������������������������������������������35 Bu dönemin belli baúlı özellikleri úu úekilde sayılabilir: pazarlar büyümüú, para dolaúımı artmıú, sömürgecilik artmıú, toprak rejimi yumuúamıútır. Fakat toprak rejimindeki bu de÷iúiklikle kırsal kesimde hayat zorlaúmıútır. Tarımdan kopan nüfus kentlere göç etmeye baúlamıú, iúçileúme artmıú ve zenginlik ile yoksulluk bir arada yaúanmaya baúlamıútır. Ortaça÷ ve Feodal Yapı’dan Endüstrileúmeye kadar geçen süreç hakkında detaylı bilgi için bknz. Koray, 2005: 29-53.
36 øúbaúında olanlar ve iúbaúında olmayanlar grubuna dahil olan kurumsal olmayan çalıúma ça÷ındaki tüm nüfus istihdam edilen nüfustur (TÜøK, 2010).
�
�
33�
�
Bu dönemdeki yoksullukla ilgili sosyal politika çalıúmalarının ilk
örneklerinden biri olarak, øspanyol Hümanisti Juan Luis Vives tarafından 1526’da ele
alınan De Subventine Pauperum gösterilmektedir. Vives metninde yoksullara karúı
sorumlulukların kiliseye de÷il, úehir yönetimine ait oldu÷unu belirtmektedir.
Vives’nin burada önerdi÷i laik sosyal yardım bürokrasisidir. Vives, yoksullu÷un
farklı birçok nedenden kaynaklanan çok boyutlu bir sorun oldu÷u gerçe÷inin
farkındaydı (Tobriner, 1999: 18).
16. yüzyıldan 17. yüzyıla geçilen dönemde sadaka reformu kapsamında
kurulan yardım kuruluúları yaygınlaúmakta idi. Bu beraberinde bir takım tartıúmaları
da getirmiútir. Yoksul yardımının getirdi÷i mali yük ve ticarileúen hayatla birlikte
eme÷in harcanmaması fikri a÷ırlık kazanmaya baúlamıútır. Bu mali yükü azaltmak
için 1661 tarihinde øngiltere’de øskân Yasası37 yürürlü÷e girmiú fakat 1795’de yasa
yürürlükten kaldırılmıútır (Polanyi, 2009: 125-136; Bu÷ra, 2010: 39-41).
Bu süreçte geleneksel liberaller, Do÷a Yasaları’na dayalı ve yoksulları asla
dıúlamayan bir mülkiyet hakları yaklaúımını benimsemiúlerdir. 18. yüzyılın sonunda
Adam Smith, yoksullu÷un iúsizlikle özdeúleútirilebilecek bir sorun olmadı÷ını ve
hayatını çalıúarak kazanan herkesin yoksulluk tehdidiyle yüzleútiklerini
savunmaktaydı (Bu÷ra, 2010: 44). Smith’e göre hayatını çalıúarak kazanmak
durumunda olan bir kiúi de her zaman yoksulluk riski ile karúı karúıyaydı. Geleneksel
liberalizm yaklaúımı içinde, Adam Smith’in Wealth of Nations (Milletlerin
Zenginli÷i) adlı kitabı kitabı çı÷ır açıcı özellikler taúımaktadır. Smith’in ülke
zenginleúirken yoksullu÷un artmasını önemli bir paradoks olarak gündeme getirdi÷i
görülmektedir (Smith, 1997: 271 vd).
������������������������������������������������������������37 16.yy’ın ikinci yarısından 19.yy’a kadar olan dönemde yoksullarla ilgili en önemli sorunlardan biri yoksul yardımlarının maliyetiydi. Bunu önleyebilmek açısından, yörenin yerlisi olmasalar bile en azından bir süre orada yaúamıú olanlarla yoksul yardımları sınırlandırılmaya çalıúılmıútı. øngiltere’deki 1661 tarihli øskan Yasası iúte bu sorunlara cevap vermek üzere alınmıú önlemlerden biriydi. Fakat daha sonraları “yabancı” yoksulu dıúlama önlemleri, iúgücü arzını kısıtlamaya baúladı÷ı için 1795’te yürürlükten kaldırılmıútır (Bu÷ra, 2010: 41).
�
�
34�
�
Bu tartıúmalar ba÷lamında 1795 yılında øngiltere’de yürürlü÷e giren
Speenhamland Yasası38 yoksullu÷a karúı alınan önlemler konusunda önemli bir durak
noktasıdır. Speenhamland yasası ile ücretler temel gıda maddelerinin fiyatına göre
belirlenmeye baúlanmıútı. Ücret asgari geçim sınırının altına düúerse aradaki fark
kamu kaynaklarından temin edilmekteydi. 19. yüzyılla birlikte eme÷in metalaúma
süreci doruk noktasına ulaúmıútır. Speenhamland gibi bir yasa artık piyasa mantı÷ıyla
ba÷daúmıyordu. Bu yasanın yürürlükten kaldırılmasıyla sadaka reformu ile baúlayan
süreç noktalanmıútı. Yine de Karl Polanyi, Sanayi Devrimi ile birlikte yaygınlaúan
yoksullu÷u önlemede Speenhamland’in bir ölçüde olsa baúarılı oldu÷unu
belirtmektedir (Polanyi, 2009: 125-136; Bu÷ra, 2010: 45).
Yoksullukla ilgili üzerinde durulması gereken di÷er bir yasa da øngiltere’de
1834 tarihinde kabul edilen Yeni Yoksullar Yasası’dır. 19. yüzyıl liberallerinin
baskısıyla çıkartılan bu yasa ile yoksulların çalıútırıldı÷ı kurumlar dıúında verilen
bütün yardımlar ortadan kaldırılmıútı. Artık insan eme÷i meta olarak görülmeye
baúlanmıútı ve bu yeni yasa yoksul yardımını sadece hakları elinden alınmıú yoksula
vermeyi öngörmekteydi (Fuchs, 2005: 54-58).
16.yy’dan 19.yy’a kadar geçen süredeki bu büyük dönüúüm çok sancılı
olmuútur. Amacın mümkün oldu÷unca ucuz emek kullanıp karı arttırmak almak
oldu÷u bu dönemde iúçi ücretleri sürekli bir düúüú göstermiútir. Erkeklerin yanı sıra
çok sayıda kadın ve çocuk da fabrikalarda çalıúmaya baúlamıúlardır. Kadınların da
iúgücüne katılmasıyla fiyatlar daha da düúmüútür. Almanya ømparatorlu÷u østatistik
Yıllı÷ı’na göre 1891’de 7,5 milyon emekçinin 4,5 milyonu kadındı. Di÷er Avrupa
ülkelerine baktı÷ımızda kadınların iúçiler içindeki oranı øngiltere’de %22 (1880),
Belçika’da %13 (1880), øsveç’de %19 (1897), Fransa’da %24-35’tir (Koray, 2005:
51-52).
������������������������������������������������������������38 Yoksul yasaları, øngiltere’de 17. yüzyıl baúlarından itibaren toplumdaki yoksulları korumak için uygulamaya kondu. 18. yüzyılın ikinci yarısında, çalıúan yoksulların ücretlerinin artırılmasına yöneldikten sonra zaman içinde de÷iúikliklere u÷rayarak kapsamlı bir sosyal yardım yasasına dönüútü ve bu yardımların iúveren için artan bir maliyet do÷urdu÷una iliúkin ticari kesim tarafından oluúan tepkiler karúısında uygulamadan kaldırıldı (ùenses, 2006: 34).
�
�
35�
�
19. yüzyıldan refah devleti oluúumuna kadar geçen sürede Batıda oluúan
yoksulluk sistem içi bir yoksulluktu. Di÷er bir tanımla, bu yoksulluk proleterlerin39
yoksullu÷u idi (Iúık ve Pınarcıo÷lu, 2009: 68). Sistem içinde gerçekleúen yoksulluk
konusunda en önemli kuramsal bakıúı gerçekleútiren Marksizmdi. Marksizm
yoksullu÷u sömürü iliúkileri çerçevesinde anlatıyordu. Sistem kendisini yeniden
üretebilmek için düúük ücretlerle çalıúacak iúçi sınıfına ihtiyaç duymaktaydı. Bu
sistemin dıúında kalanlar ise üretim gücü olmayan ve marjinal olarak de÷erlendirilen
lümpen proletaryaydı40. Marksizmin bu bakıúı refah devleti oluúumuna kadar
endüstrileúmiú ülkelerde yaúanan yoksullu÷u anlatmaktadır. Refah devletinin
oluúumundan önce yoksulluk sistem içinde oluúan bir yoksulluktu ve çalıúan
kesimlerin ço÷u bu yoksulluk sınırının içinde yaúamaktaydılar (Iúık ve Pınarcıo÷lu,
2009: 69).
1.2.1. Toplumsal Cinsiyet Temelli Yaklaúım
16. yy’dan itibaren ortaya çıkan modern yoksulluk olgusu ile birlikte 19. yy’a
kadar geçen süreçteki tarihsel geliúime özetle baktı÷ımızda çalıúmaların ve
araútırmaların cinsiyet körü oldu÷unu, literatürde kadın yoksullu÷unun ayrı olarak
incelenmedi÷ini görmekteyiz. Kadın ve erkek yoksullu÷unun tarih sürecinde ayrı
olarak incelenmesi ve gün ıúı÷ına çıkması iki ana dönemde gerçekleúmektedir: 1950-
1970 ve 1970-1996 tarihleri arası.
Birinci dönem (1950-1970) 2. Dünya Savaúından sonra artan
endüstrileúmeyle birlikte iúgücü oranında büyük bir artıú ve yoksulluk oranında
düúüúün gözlendi÷i bir dönemdir. Bu dönem güçlü bir ekonomik büyümenin
yaúandı÷ı bir süreçti; ücretlerin yükselmesi, refah devleti yardımları ve olanaklarının
������������������������������������������������������������39 Proletarya, alt sosyal sınıfı tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Karl Marx’tan sonra iúçi sınıfını tanımlamak için kullanılan sosyolojik bir terim halini almıútır (Bottomore, 1991: 313).
40 Lümpen proletarya: “proletarya yı÷ını”, “pejmürde proletarya”. Lümpen sınıf, tüketim alıúkanlıklarının esir aldı÷ı; tüketme dıúında, baúkasının üretimini mirasyedi misâli tüketen; mevcûdiyetlerinin hiçbir anlamı olmayan, irâdelerinin üzerine yatarak münzevileúmeyi tercih eden; hiçbir duruúu, tavrı, projesi olmayan insanlardan oluúmaktaydı (Bottomore, 1991: 313).
�
�
36�
�
artması, sendikalaúmanın daha örgütlü bir hale gelmesi gibi faktörler yoksullu÷un
azalmasında çok büyük etken olmuútur (Fuchs, 2005: 20-45).
Bu dönemde bütün bu yaúanan de÷iúimlerle yoksulluk oranının da
düúmesiyle, yoksullu÷un cinsiyet temelinde yükseliúi, özellikle 70’lerden itibaren
ivme kazanan kadın hareketinin de etkisiyle göze çarpmaya baúlamıútır. Tarih
boyunca ilk olarak kadınlar ve erkekler arasındaki yoksulluk oranlarındaki eúitsizli÷e
yol açan bir çok faktör mercek altına alınmaya baúlanmıútır. Böylece kadınların
yoksullu÷u görünür olmaya baúlamıútır.
Tarihin ilk dönemlerinden itibaren kadınlar özel alanla erkekler ise kamusal
alanla özdeúleútirilmiúlerdir. Tarımsal süreçten sanayi sürecine geçiúte üretim evden
dıúarı çıktı÷ı için kamusal alana çıkan ve ücret karúılı÷ı çalıúan erkek olmuú ve kadın
ise evdeki yeniden üretim sürecinde kalmaya devam etmiútir. Emek piyasasında daha
fazla yer kaplayan erkeklerin ücretleri tarihin her döneminde kadınlarınkinden fazla
olmuútur.
Kadınların kamusal alanda iúgücü piyasasında yer almaya baúlamasıyla
birlikte, meslek gruplarına göre da÷ılımda da cinsiyete dayalı iúbölümü ve bunun
ücretlere yansıyan etkileri gözlenmektedir. Neden kadın iúi erkek iúinden farklıdır?
Ya da eúit iúi yapan kadın, erkek meslekdaúından neden daha düúük ücret alır?
Kadınların a÷ırlıkta oldu÷u bakım/sosyal hizmet iúleri ahenk, bakım, anlayıú,
dayanıúma, sabır yani anne gibi davranıúları ve duyguları ça÷rıútıran iúlerdir, halen
de öyle, ve düúük ücretlidirler; çünkü bu tip özellikler kadınların do÷al özelli÷i
olarak kabul edilmekte ve düúük ücretlendirilmektedir (Serdaro÷lu, 2010: 42).
Kadın yoksullu÷unun görünür olmasıyla birlikte aile yapısındaki
de÷iúikliklerin kadınların omzuna daha fazla yük yükledi÷i görülmektedir. Evdeki
sorumluluklar; ev içi hizmet, temizlik, çocuk ve yaúlı bakımı gibi, kadınların
sorumlulu÷unda görülmektedir. Çünkü ev-özel alan kadının alanı olarak kabul
�
�
37�
�
edilmektedir. Toplumsal cinsiyetçi roller, beklentiler ve duygusal emek41,
kadın/erkek iúi katmanlaúmasını yaratmakta, beslemekte ve yeniden
yapılandırmaktadır. Bakım iúi erkek için istisna iken, kadın için zorunlu olarak
görülmektedir. Kadın hapsoldu÷u bu özel alandan kurtulamadı÷ı sürece evin
erke÷ine maddi olarak ba÷ımlı hale gelmekte ve bireysel olarak kendi hayatını
yönetememektedir. Bu da kadının yoksullu÷unu katmerleútiren bir olgudur.
Bugün kadın ve kalkınma konusu; kadının daha üretken olması, eme÷ini daha
etkin kullanması olarak de÷il, kadının güçlenmesi, kadının üretim sürecindeki rolü ve
iúgücüne katılımı ve modern kurumlara ulaúabilme (e÷itim, kredi, sa÷lık ve sosyal
hizmetler vb.) yolları ve kendi eme÷i ve gündelik yaúam üzerindeki denetim gücünü
artırabilmesi, erkeklerle eúit biçimde kalkınma sürecine katılabilmesi biçiminde
algılanmakta ve kabul edilmektedir. Bu nedenle kalkınmada cinsiyet
farklılaúmalarına iliúkin olumsuzlukların giderilmesi, tüm plan ve programlarda
toplumsal cinsiyet duyarlılı÷ı oluúturulmasını gerekli kılmaktadır.
Kadınların taúıdı÷ı en a÷ır yük olan yoksulluk yükü ise cinsiyet eúitsizli÷i ile
birleúti÷inde sonuç, asıl insani yeterliliklerde meydana gelen úiddetli bir yetmezlik
halini almaktadır. Kadınlar sa÷lık, e÷itim, iú hayatı ve di÷er sosyal alanlarda insani
biçimde yaúamlarını sürdürmek için gereken temel destekten yoksundurlar. Bu
destek eksikli÷i onların kadın oluúundan kaynaklanmaktadır.
Dünyanın büyük bir kısmında kadınlar insan yaúamının temel fonksiyonlarına
ulaúma konusunda destekten yoksundurlar. Erkeklerden daha az beslenirler, daha az
sa÷lıklıdırlar, fiziksel úiddete ve cinsel tacize karúı daha savunmasızdırlar. Erkeklere
göre okuryazarlık oranları çok daha düúüktür. Pek çok ülkede kadınlar erkekler ile
karúılaútırıldıklarında kanunlar önünde tam eúit de÷ildirler; erkeklerle aynı mülkiyet
haklarına, aynı sözleúme yapma hakkına, aynı ortaklık, hareket ve dini özgürlük
haklarına sahip de÷ildirler (Payne, 1991: 45-48). Birleúmiú Milletler Geliúim
Programının 1997 ønsani Geliúim Raporuna göre hem kadınlarına hem de
������������������������������������������������������������41 Bu konuda detaylı bir analiz için bknz. Nurcan Özkaplan, ‘Duygusal Emek ve Kadın øúi / Erkek øúi’, Çalıúma ve Toplum, Sayı: 21, Yıl:2009.
�
�
38�
�
erkeklerine; ortalama ömür, gelir ve e÷itimi kapsayacak biçimde eúit davranan hiçbir
ülke bulunmamaktadır (UNDP HDR, 1997: 39).
Martha Nussbaum ve Amartya Sen yapabilirlik yaklaúımını insani geliúim
yaklaúımı ile birleútirmiúlerdir. Nussbaum’un yoksulluk ve toplumsal cinsiyet üstüne
yaptı÷ı çalıúmalara göre, geliúmekte olan ülkelerde bir bütün olarak, okur yazar
olmayan yetiúkinler arasında kadınlar erkeklere oranla %60 daha fazladır. ølkokul
seviyesinde kız ö÷rencilerin okula kayıt oranı erkeklerinkine göre %13 daha
düúüktür. Kadın ücretleri erkek ücretlerinin dörtte üçü oranındadır (Nussbaum,
2000:3-4). Yoksulluk sınırı altında yaúayan aile sayısındaki artıú� oranı geliúmiú
ülkeler olan øngiltere’de %60, Hollanda’da %40’tır (Castells, 2003: 430-439).
Özellikle tek ebeveynli hanelerin çoklu÷u ve bu tip ailelerin yoksullu÷u ile dikkat
çeken Amerika’da çocuklu kadınların hane reisi oldu÷u ailelerde yoksulluk oranı
2007 yılında %37’yi bulmuútur (Census Bureau, 2008).
1.2.2. Yoksulluk ve Toplumsal Cinsiyetin Uluslararası Kalkınma
Politikalarındaki Yeri
Kadınlara yönelik kalkınma yaklaúımları tarih içerisinde de÷iúiklik
göstermekle birlikte, kadınların kalkınma sürecindeki konumuna ilk kez 1970’li
yıllarda dikkat çekilmiú ve kalkınma projelerinin kadın ve erke÷i farklı etkiledi÷i
Ester Boserup (Women’s Role in Economic Development) tarafından gündeme
getirilmiútir.42
Kadınların uluslararası düzeyde kalkınmadan dıúlanmıúlıklarının dünya
gündemine taúınmasının temelinde, batı ülkelerinde geliúen kadın hareketi, Mexico
City’de gerçekleútirilen Birinci Dünya Kadın Konferansı ve Dünya Kadın
Konferanslarının halen geçerlili÷ini koruyan eúitlik, kalkınma ve barıú hedefleri gibi
etkenler yer almaktadır. Bu geliúmeler do÷rultusunda kadın ve kalkınmaya iliúkin
������������������������������������������������������������42 Akın Atauz ve d÷r., Toplumsal Cinsiyet E÷itimi El Kitabı, Kadın østihdamının Geliútirilmesi Projesi, KSSGM, 1999, s. 8-10.
�
�
39�
�
yeni stratejiler geliútirilmeye çalıúılmıútır. Cinsiyet meseleleri hakkındaki
bilinçlenme de bu süre zarfında istikrarlı fakat yavaú bir úekilde büyümüútür.
Naila Kabeer yoksullu÷un toplumsal cinsiyet perspektifini kalkınma
politikalarıyla birleútirerek çalıúan ve feminist ekonomi üstüne yaptı÷ı çalıúmalarla
tanınan bir akademisyendir. Kabeer’in belirtti÷i üzere, makroekonomik düúünce
toplumsal cinsiyete duyarlı hale getirilmedi÷i müddetçe makroekonomik politika
cinsiyete duyarsız kalacaktır (2003, 21).
Uluslararası kalkınma politikalarının oluúmaya baúladı÷ı dönemlere
baktı÷ımız zaman, 1940-1950’lerde, kolonizasyon sürecinin çözülmesiyle birlikte
yeni ba÷ımsızlaúan hükümetlerin ortaya çıktı÷ına tanık olmaktayız. 40’lar ve
50’lerde kalkınma planlayıcıları tüm dünyada kolonileri modernize etmeyi
amaçlayan projeler oluúturdular. økinci Dünya Savaúı sonrası hegemonik bir güç
olarak ortaya çıkan ABD modernizasyonu temsil eden ülke haline gelmiútir. Bu
dönemlerde oluúturulan ana akım politikalarında kadın haklarına iliúkin konular ayrı
olarak ele alınmamakta ve esas olarak insan hakları içinde görülmektedir (Connely
ve di÷erleri, 2000: 56). Bu dönemdeki programlar kadınları piyasa içi aktörler olarak
de÷il birer nesne olarak gördükleri için sadece yeniden üretici rolleriyle ilgileniyor ve
onları toplumsal bir özne olarak görmüyorlardı:
“Her ne kadar 1946’da Birleúmiú Milletler Kadının Statüsü Komisyonu 43kurulmuú ise de bu komisyon iúlerlik kazanamamıú, bu nedenle, Birinci
Kalkınma Onyılı (1961-1970) çalıúmalarında cinsiyet farklılaúması hiçbir
biçimde dikkate alınmamıútır” (Akt. Serdaro÷lu, 2010: 51).
1.2.2.1. Birleúmiú Milletler Eylem Planı: “Kadının On Yılı”
Kadınların kalkınma programlarında yer alması ilk olarak 1962’deki
Birleúmiú Milletler (BM) Genel Kurulu ile gerçekleúmiútir. BM Genel Kurulu üye
hükümetlerin toplumsal ve iktisadi kalkınma planlarında kadınların rolüne iliúkin bir ������������������������������������������������������������43 The United Nations (UN) Commission on The Status of Women.
�
�
40�
�
rapor hazırlanması yönünde adım atmıútır. Bu dönem kalkınmaya kadının dahil
edilmesi gere÷ine iliúkin anlayıúın temellerinin atıldı÷ı bir dönemdi. Söz konusu
dönemde kalkınmaya kadının dahil edilmesi anlayıúını tetikleyen birçok politik
hareket göze çarpmaktadır: Vietnam Savaúı’na karúı kadınların yürüttükleri barıú
hareketleri, 1968 ö÷renci hareketleri, sivil haklar hareketi ve økinci Dalga Feminist
hareket bunları içermektedir (Kabeer, 2003: 11).
1970’lere ve 80’lere gelindi÷inde uluslar arası kuruluúlar tarafından kalkınma
programlarında kadınların geliúimi meselesi de gitgide daha fazla yer almaya
baúlamıútır. Bu yer alıúın iki önemli argümanı vardır: ekonomik alanda eúitlik
argümanı ve kadınların fakirlerin en fakiri oldu÷u argümanı.
Ekonomik alanda eúitlik argümanı kadınların ekonomik durumu hakkındaki
geliúim planlarının etkilerine odaklanmıútır. Bu argümana göre, kalkınma
programlarında model alınan hanehalkı, ekme÷i kazanan bir erkek ve ona ba÷ımlı
olan kadın ve çocuklar ile idealize edilen Batılı Çekirdek Aile’den44oluúuyordu. Bu
durum planlamacıların ana akım geliúim modellerinin temeline erke÷i oturtmasına ve
kadının görünmez kılınmasına neden olmuútur (Kabeer, 2003: 12).
Bu argümanın temel iddiası, ulusal hükümetlerin ve uluslar arası geliúim
kurumlarının kadınların hayatı devam ettirmedeki üreme rollerinin yanı sıra fiziksel
üretimdeki rollerini anlamadıkları üzerineydi. Uluslar arası kuruluúların hedefleri
kadınların ekonomik alanda üretici olarak ve iktisadi bireyler olarak yerlerini
sa÷lamlaútırmaktı (UN, 1999). Bu argümanın feministler tarafından eleútirilen
noktası ise sadece formal sektöre odaklanması ve kadınların yaptıkları iúlerin büyük
bir ço÷unlu÷unu oluúturan bedelsiz iúlerin- ev ve bakım iúleri- çapının itibar
görmemesi ve kadınların formal sektör dıúında gösterdikleri görünmeyen eme÷in göz
ardı edilmesiydi45.
������������������������������������������������������������44�Western Nuclear Family.�
45 Sevgi Uçan-Çubukçu, “Uluslararası øliúkiler Teorisine Feminist Yaklaúım”, De÷iúen Dünya ve
Türkiye, Der. Faruk Sönmezo÷lu, Ba÷lam Yayınları, østanbul, Mart 1996, s.116-122.
�
�
41�
�
Esas olarak 1970’lerdeki geliúim stratejilerini daha da fazla ilerleten, kadınlar
ve yoksulluk arasında bir ba÷ oldu÷u teziydi. Dikkatler fakirlerin en fakiri (poorest
of the poor) olarak kadınlara çevrildi. Bu argüman kısa dönemde kadınların maddi
ihtiyaçlarını karúılama amacıyla gelir oluúturan projelerin yayılmasını sa÷ladı fakat
uzun dönemde onların geliúim sürecindeki marjinalleútirilmiú durumları üstünde ne
yazık ki çok az etkide bulundu (Kabeer, 2003: 13).
1970’ler Birleúmiú Milletler’in kadınların e÷itimini, beslenmesini ve
statüsünü geliútirme yollarını aradı÷ı bir dönemdir. Bu sürece kadınların katkılarının
kalkınma sürecini hızlandıraca÷ı anlayıúı hakim olmuútur. 1970’lerdeki bu anlayıú
“kadınların kalkınmaya entegrasyonu” olarak ifade edilmiútir (Yavuz ve Serdaro÷lu,
2010: 53-54).
1975 yılında Mexico City’de Birleúmiú Milletler Kadının Statüsü Komisyonu
tarafından Birinci Dünya Kadın Konferansı düzenlenmiútir. Bu konferansta 1975-85
arasındaki dönem “Kadının ølerlemesi On yılı” (Decade for the Advancement of
Women) olarak ilan edilmiútir. Birçok ülke bakanlıklarında kadın sorunlarıyla ilgili
bölümler oluúturmuúlardır. Mexico City’de yayınlanan Eylem Planı’nda saptanan
dokuz ana faaliyet alanı úunlardır: uluslararası iúbirli÷i ve barıú; siyasal katılım;
e÷itim; istihdam; sa÷lık ve beslenme; aile; nüfus; göçmen ve yaúlı kadınlar; fuhuú ve
kadın ticareti (Moser, 1993: 27). Kadınların toplum içindeki konumlarını,
eúitlik/eúitsizli÷in ölçüsünü somut olarak saptamak için cinsiyet ayrımlı istatistikler
yapılması da alınan önemli kararlar arasındaydı (Pekin+5: BM’de Kadının ønsan
Hakları ve Türkiye’nin Taahhütleri, 2002: 12). Bu karar, yoksullu÷un
kadınlaúmasının geldi÷i durumu ülkeler bazında göstermek ve bu sorunu dünya
çapında açı÷a çıkartmak konusunda atılan çok önemli bir adımdır.
Aynı dönemde ABD’de kadının kalkınmasıyla ilgili çalıúan feminist
kuramcılar, akademisyenler ve aktivistler bu konunun meclis gündemine gelmesi için
çalıúmalara baúlamıúlardır. Bu kadınlar modernizasyonun toplumsal cinsiyet
eúitli÷ini de getirece÷ini savunuyorlardı. Kendilerini temsil etmek üzere kalkınmada
�
�
42�
�
kadın46 kavramını kullanmaya baúlamıúlardır. WID kadınların modern sektöre giriúi,
yasal eúitlik, e÷itim ve güçlendirme (empowerment) gibi konularla ilgileniyordu.
(Yavuz ve Serdaro÷lu, 2010: 61). Temel hedef her alanda erkeklerle kadınlar
arasında eúitli÷i sa÷lamaktı, bu ba÷lamda WID’in temelinin liberal feminizmden
geldi÷i görülmektedir.47
ABD’de baúlayan çalıúmalarla birlikte Kanada, Hollanda ve Nordik
ülkelerinde de WID ofisleri açılmıútır. WID ekipleri, modernizasyon baúlı÷ı
çerçevesinde çalıúmalarını yürütmüúlerdir. Onlara göre kalkınma batı teknolojilerini
ve de÷erlerini takip ederek sa÷lanabilirdi. Hedefleri de bu sürece kadınları entegre
edebilmekti (Connely ve di÷erleri, 2000: 56-57).
Fakat WID yaklaúımının eleútirilen birçok kısıtlamaları bulunmaktadır. Bu
yaklaúım modernizasyon üzerine kurulu oldu÷u için bütün cevapların batıda
bulundu÷unu kabul etmekte, yerel mekanizmaları ve de÷erleri gözardı etmektedir.
Di÷er eleútirilen noktası da, WID stratejisinin kadınların ev içinde yaptı÷ı iúlere bir
de÷er atfetmemesidir. Toplumsal cinsiyet iliúkilerini ataerkil egemenlikten çok
küresel kapitalizmin birikim süreci çerçevesinde ele alarak, sınıfı toplumsal cinsiyete
göre öncelemiútir (Sargent, 1981: 65-72).
1970’lerde radikal feminist yaklaúımların popüler olmasıyla birlikte ve WID
yaklaúımının eleútirilen yönlerini sa÷lamlaútırmak amacıyla feministler tarafından
kadın ve kalkınma48
yaklaúımı oluúturuldu. WAD’cılar patriyarkanın tüm
toplumlardaki eúitsizli÷in ana sebebi oldu÷unu savunuyorlardı. WAD’ın kalkınma
programlarındaki yaklaúımı kadınları patriyarkal baskıdan kurtaracak olan kadına
yönelik projeler oluúturmak idi. WAD paradigması kadınların bilgeli÷ine, kadın
iúlerine ve kadınların amaç ve sorumluluklarına dikkat çekiyordu. WID’in temelinin
liberal feminizmden gelmiú olması gibi, WAD yaklaúımıda temelini radikal
������������������������������������������������������������46 Women in Development- WID.
47 Sevgi Uçan-Çubukçu, “økinci Dalga Feminizmin Aútı÷ı Alan: Demokratikleúmeden AB’ye”, Birikim Dergisi, Sayı: 184-185, A÷ustos-Eylül 2004, s.118.
48 Women and Development- WAD.
�
�
43�
�
feminizmden alıyordu (Rathgeber, 1990: 489-502). WAD yaklaúımına getirilen en
büyük eleútiri ise, çerçevesinin sadece kadınları kapsamıú olması, fazla marjinalize
olması ve politikalarının bu sebeplerden dolayı ulusal mekanizmalarda fazla yer
edinememiú olmasaydı.
1970’lerde IMF ve WB’ın 3. Dünya ülkelerindeki açlı÷ı (Third World
Poverty) öncelikli sorunları arasına almasıyla birlikte WID ve WAD kuramcıları da
kadın yoksullu÷unu azaltmayı öncelikli hedefleri arasına koymuúlardır (Moser,
1993). 1980’ler iki büyük petrol krizinin yaúandı÷ı ve küresel ekonomik krizlerin49
ülkeleri uluslararası borçlarından dolayı iflas noktasına getirdi÷i sancılı bir dönemdi.
Uluslarası kalkınma ajansları IMF ve WB bu ekonomik kriz döneminden en fazla
zarar gören üçüncü dünya ülkeleri için Yapısal Uyum Programları50’nı yürürlü÷e
koymuúlardır. Bu dönem Washington Konsensüsü51 olarak da anılmaktadır. Ülkelerin
yasal sistemlerinde yo÷un reformların yapıldı÷ı bir dönemdi. SAP’lar devlet
harcamalarının kısıtlanmasını, üçüncü dünya ülkelerinde pazar mekanizmasını
güçlendirmeyi böylelikle üretimi ve verimlili÷i arttırmayı hedefliyordu. Yapısal
uyum programlarını yönlendiren 1980’lerin liberal kalkınma perspektifiydi. Bu
perspektifle ekonomik büyümenin yanı sıra cinsiyet meselelerinin de
makroekonomik politikalara ba÷lanması hedeflenmiútir. Bu politikalar sonucunda
������������������������������������������������������������49 1980’lerde yaúanan küresel ekonomik kriz úu döngüyle açıklanabilir: Yapısal uyum politikalarının uygulanması ile birlikte yatırıma yönelik kamu sektörü harcamalarının bütçedeki payı düúmekte buna karúılık borç ödemelerinin payı artmaktadır. Devletler dıú borç ve faizler nedeniyle yatırımlara yeterli kaynak ayıramadı÷ından kararlı bir büyüme sa÷lanamamaktadır. Büyümenin yetersizli÷i de üretim azalması, yüksek iúsizlik, gelir azalması, gibi sonuçların do÷masına neden olmaktadır. Bu sonuçlar kapsamında e÷itime ve sa÷lı÷a ayrılan kaynaklar azalmakta ve bu durum baúta kadınlar olmak üzere toplumun zayıf kesimleri üzerinde etkili olmaktadır (KSSGM, 1987: 31-73).
50 SAP (Social Action Program-SAP), uluslararası kalkınma ajansları (özellikle IMF ve Dünya Bankası) tarafından Üçüncü Dünya hükümetlerinin harcamalarını azaltmak ve piyasa mekanizmasını güçlendirerek verimlilik ve etkinli÷i arttırmak üzere tasarlanan Yapısal Uyum Programlarıdır (Yavuz ve Serdaro÷lu, 2010: 67).
51 ABD ve di÷er G-8 ülkeleri tarafından kabul edilen IMF, Dünya Bankası ve World Trade Organization tarafından dayatılan neo-liberal ekonomi politikalarıdır. Baúlıca kriteleri: mali disiplin, kamu harcamalarının azaltılması, kamu teúebbüslerinin özelleútirilmesi, vergi reformu, ticaretin serbestleútirilmesi, sermaye hareketlerinin liberalleútirilmesi, http://tr.wikipedia.org/wiki/Washington_konsens%C3%BCs%C3%BC).
�
�
44�
�
eriúilece÷i varsayılan ekonomik zenginli÷in erkekler kadar kadınların da yararına
olaca÷ı varsayılmıútır (Moser 1989; Elson 1992).
1980’lerin sonuna gelindi÷inde, yapısal uyum politikalarının uygulandı÷ı ve
yoksullu÷un azaltılmasının hedeflendi÷i özellikle Latin Amerika ve Afrika’da, aksine
dikkat çekici boyutlarda arttı÷ı görülmektedir. Bu yoksulluk özellikle yoksulların
yoksulu olan kadınları ve çocukları vurmaktaydı (ønsel, 2001: 62-63).
1.2.2.2. Toplumsal Cinsiyet ve Kalkınma Yaklaúımı (GAD)
SAP’lerin uygulamaya konuldu÷u 1980’li yıllarda, artan kadın yoksullu÷unun
etkisiyle birlikte, feminist kuramcılar da ne WID ne de WAD yaklaúımının toplumda
cinsiyet temelli eúitsizlikleri çözmede baúarılı olmadı÷ını tartıúmaktaydılar. Bu
tartıúmaların sonucunda WID ve WAD yaklaúımına alternatif olarak toplumsal
cinsiyet ve kalkınma52yaklaúımı geliútirildi. GAD marksist feminist yaklaúımlarla,
radikal feministlerin patriyarkal ideolojisini birleútirmiúti. Sosyalist feminist bakıú
açısıyla oluúturulan GAD yaklaúımı kadınların toplumsal statülerinin ekonomik
úartlar ve küresel ekonomideki yerleriyle belirlendi÷i fikrini savunuyordu. GAD aynı
zamanda kadınların, içlerinde bulundukları toplumların patriyarkal ideolojisi ile de
yönlendirildiklerini ve kadınlık rollerinin o toplum tarafından kendilerine verildi÷ini
belirtiyordu (Rathgeber, 1990: 489-502). GAD’ın WAD anlayıúından farkı,
toplumsal olayları sadece kadın bakıú açısıyla de÷il kadınlar ve erkekler arasındaki
iliúki ba÷lamında incelemesiydi. GAD aynı zamanda di÷er iki yaklaúımdan farklı
olarak uluslararası kalkınmada ırk ve sınıf farklılıklarından do÷an eúitsizlikleri de
sorunsallaútırmaya baúlamıútı (Moser, 1993).
GAD, kadınları kalkınmanın eyleyenleri olarak görmekteydi. Bu yaklaúımla,
hem kalkınma sürecini hem de toplumsal cinsiyet temelli iliúkileri sorgulamaktaydı.
GAD’ı di÷er iki yaklaúımdan ayırt eden en önemli özelliklerinden birisi, geleneksel
refahtan ayrı tutulmak kaydıyla sosyalist devlet refahına olan yönelimidir; devletin
e÷itim, sa÷lık, çocuk bakımı, ev ve yaúlı bakımı gibi alanlarda destek sa÷laması
������������������������������������������������������������52 Gender and Development (GAD).
�
�
45�
�
öngörülmekteydi. GAD perspektifi, kadının konumunun iyileútirilmesindeki ilk
adımın erkeklere ve kadınlara yoksullu÷un üstesinden gelecek olanakların
sa÷lanması oldu÷unu ileri sürmekte idi. Bunun aracı olarak da refah programlarının
üstünde durmaktaydı.
Tüm bu yaúanan geliúmelerle birlikte 1980 yılında Kopenhag’da økinci Dünya
Kadın Konferansı (Second World Conference on Women) düzenlenmiú ve Kadın
Onyılı’nın ikinci yarısı için “Eylem Planı” benimsenmiútir (Yavuz ve Serdaro÷lu,
2010: 67-69). Bu programda göze çarpan yeniliklerden biri, öncelikli sorun alanları
arasında aile içi úiddet konusuna yer verilmesidir.
1.2.2.3 Kadınlara Karúı Her Türlü Ayrımcılı÷ın Önlenmesi
Sözleúmesi (CEDAW)
Uluslararası alanda kadın hareketinin hız kazanmasıyla birlikte di÷er çok
önemli bir geliúme de Kadınlara Karúı Her Türlü Ayrımcılı÷ın Önlenmesi Sözleúmesi
(CEDAW: Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against
Women)’dir 53. Kadınlara Karúı Her Türlü Ayrımcılı÷ın Önlenmesi Sözleúmesi,
devletleri, hem kadınlara karúı ayrımcılı÷ın ortadan kaldırılması için somut adımlar
atmakla yükümlü kılmakta, hem de bütün di÷er kiúi, örgüt ya da kuruluúların
kadınlara karúı ayrımcılık yapmasını önlemekle görevlendirmektedir. Sözleúme
imzalayan devletleri ba÷layıcı nitelikte olması açısından çok büyük bir önem arz
etmektedir. CEDAW, hem yasalarda, hem de gerçek yaúamdaki ayırımcılı÷ın ortadan
kaldırılması, kamu yaúamında oldu÷u gibi özel yaúam ve özellikle aile iliúkilerinin
ayırımcı kalıp yargılar ve davranıúlardan arındırılmasını öngörmektedir.
Birleúmiú Milletlerce 1979’da kabul edilen ve Türkiye’nin 1985 yılından bu
yana taraf oldu÷u CEDAW, Birleúmiú Milletler bünyesinde yer alan sekiz tane temel
insan hakları sözleúmesinden biridir. Sözleúmeye 2002 yılı itibariyle taraf olan
devletlerin sayısı 170'tir. Bu sözleúmeye taraf olan devletler, erkekler ve kadınların
eúit haklara sahip olduklarına, insanlı÷a karúı ayrımcılı÷ın kabul edilemez oldu÷una, ������������������������������������������������������������53 Bu konuda detaylı bilgi için bknz. http://www.un.org/womenwatch/daw/cedaw/.
�
�
46�
�
kadınlar ve erkeklerin tüm ekonomik, sosyal, kültürel, medeni ve siyasi haklardan
eúit olarak yararlanmaları gerekti÷ine, kadınlara karúı ayrımcılı÷ın hak eúitli÷i ve
insan úeref ve haysiyetine saygı ilkelerini ihlal etti÷ine, kadınların neslin
üremesindeki önemli rolünün aile içinde ayrıma neden olmaması gerekti÷ine ve
yoksulluk hallerinde kadınların yiyecek, içecek, sa÷lık, e÷itim, ö÷retim ve iú bulma
ihtiyaçlarının karúılanması için ekonomik anlamda cinsiyet eúitli÷ini sa÷layacak yeni
ekonomik düzenlerin kurulması gerekti÷inin altına imza atmıúlardır (CEDAW, 1990:
2-20).
Kadınların anayasası olarak belirtilen CEDAW’da kadın yoksullu÷unu ve
yoksunlu÷unu engelleyebilecek önlemlerin alınması uluslar arası kalkınma alanında
önemli bir adım olarak görülebilir. Türkiye, Kadınlara Karúı Ayrımcılı÷ın Önlenmesi
Sözleúmesi’ni 1985’te imzalamıútır; fakat Medeni Kanun’da Sözleúme’ye aykırı bazı
hükümler oldu÷u için, iç hukukta gerekli düzenlemeler yapılıp bu durum giderilene
kadar olmak kaydıyla, belgeye bu noktalarda çekince koymuútur.54 Yeni yasa
tasla÷ının hazırlanması üzerine çekinceleri 1999 yılında kaldıran Türkiye, yeni
Medeni Kanun’un Meclis’ten 2001’de çıkarılmasıyla durumunu bir ölçüde
düzeltmiútir (Pekin+5, 2002). Türkiye’de ço÷unlu÷unu akademisyenler, meslek
sahibi kadınlar, gazeteciler ve ö÷rencilerin oluúturdu÷u 1980 sonrası feminist
hareketin öncüleri, toplumun ataerkil yapısına meydan okuyan ba÷ımsız bir kadın
hareketini savunuyorlardı. 1985’te BM’de CEDAW’ın onaylanması Türkiye’de
kadın hareketine daha da canlılık kazandırmıútır.
CEDAW’ı takip eden yıllarda, 1985’de, Nairobi’de Üçüncü Dünya Kadın
Konferansı (World Conference to Review and Appraise the Achievements of the UN
Decade for Women) düzenlenmiútir. Nairobi Konferansı, 1975-1985 arasında
dünyada gelir da÷ılımındaki eúitsizliklerin büyüdü÷ü, geliúmekte olan ülkelerde
gittikçe artan ve yer yer derinleúen ekonomik krizlerin yaúandı÷ı bir dönemde
toplanmıútır. Nairobi Konferansında yoksullaúma baúlıca kadın sorunlarından biri
������������������������������������������������������������54 Sevgi Uçan-Çubukçu, “1980 Sonrası Kadın Hareketi: Ataerkilli÷e Karúı Meydan Okuma” Türkiye’de ve Avrupa Birli÷i’nde Kadının Konumu: Kazanımlar, Sorunlar, Umutlar, Der. Fatmagül Berktay ve di÷er., KA-DER Yayınları, østanbul, 2004, s.61.
�
�
47�
�
olarak tanımlanmıútır. Konferansda dünyanın yaúadı÷ı yoksulluk sorunu úu úekilde
ifade edilmiútir: “Kadınlar yoksullaúıyor, yoksulluk kadınlaúıyor” (Wieringa, 2002:
66-68).
Mexico City (1975), Kopenhag (1980) ve Nairobi’de düzenlenen bu
uluslararası konferanslar neticesinde kadınların üretim ve yeniden üretim
iliúkilerindeki eúitsiz konumlarına ve artan yoksullu÷a iliúkin sorunlara dikkat
çekilmiútir. Bu konferanslar sayesinde kadınlar, ulusal, ekonomik ve kültürel sınırları
aúarak ortak sorunlarını BM platformunda tartıúma fırsatı bulmuúlardır. Bildirgelerde
genel olarak kadınların mevcut ekonomik, siyasal ve toplumsal konumunun mutlaka
de÷iútirilmesi gerekti÷i, bunun için de bir yandan yapısal de÷iúiklikler yapılırken, bir
yandan da temel anlayıúları de÷iútirmek gerekti÷i vurgulanmıútır.
1970 ve 80’lerdeki økinci Dalga Feminist hareketin hız kazanmasıyla, uluslar
arası feminist kuramcılar tarafından oluúturulan kalkınma ve kadın perspektifleriyle
ve CEDAW’ın kabul edilmesiyle birlikte Dünya Bankası’nın yoksullu÷a bakıú
açısındaki de÷iúiklik, 1990 Dünya Kalkınma Raporu’nun (World Development
Report- WDR) yayınlanmasıyla gerçekleúmiútir. Dünya Bankası, on yıl sonra
yoksulluk konusunu tekrar ele almıú, yapısal uyum politikalarının yoksulluk
üzerindeki olumsuz etkilerini uzun bir süre gözardı etti÷ini itiraf ederek, yoksullu÷u
geliúmekte olan ülkelerin en önemli sorunu olarak görmeye baúladı÷ını belirtmiútir
(ùenses, 2006: 41). Bunu izleyen yıllarda, Dünya Bankası için en önemli konu,
kalkınmakta olan ülkelerde yoksullukla mücadele programları olmuútur (ønsel, 2001:
63).
Ancak bugünkü tablolara baktı÷ımız zaman dünyada en zengin devletlerin,
tüm gayri safi hasılanın %86’sına, ihracat pazarlarının %82’sine, tüm dıú yatırımların
%68’ne sahip oldu÷unu görmekteyiz. En yoksul %20’lik kesimi oluúturan ülkelerin
payı bu dört alandan hiçbirinde %1,5’i geçmemektedir. Dünyada yoksulluk
yaúayanların %70’ni kadınların oluúturması yaúanan kadın yoksullu÷undaki hazin
tabloyu çok net bir úekilde gözler önüne sermektedir (UN, 2005). 1990 WDR
yoksullu÷u geliúmiú ülkelerin en büyük sorunu olarak gördü÷ünü belirtmesine
ra÷men yoksulluk analizleri yoksullu÷un cinsiyete iliúkin yönü hakkında pek az úey
�
�
48�
�
söylemektedir. Rapor, kadınların erkeklerle karúılaútırıldı÷ında sıklıkla ciddi biçimde
dezavantajlı durumda kaldıklarını belirtmekle yetinmiútir (WDR, 1990). Bu
eksikli÷ine ra÷men, kadınların tek baúlarına yönetti÷i hanelerin gitgide artmasının
Yoksullu÷un Kadınlaúması’na yol açtı÷ı olgusuna ilk olarak 1990 yılındaki raporda
yer verilmiútir (Kabeer, 2003: 15).
Haziran 1993’te Viyana’da toplanan Dünya ønsan Hakları Konferansı
“Uluslararası Kadın Hareketi ve Kalkınmada Kadın” baúlı÷ı altında bir dönüm
noktası olmuútur. 1948 yılında BM tarafından onaylanan ønsan Hakları
Bildirgesi’nde, kamusal alanda yaúanan hak ihlalleri üzerinde durulmuú, kadınların,
kadın olmaları nedeniyle karúı karúıya kaldıkları insan hakları ihlallerine
de÷inilmemiútir. ønsan Hakları Bildirgesi, insan haklarına kadın-erkek eúitli÷i
açısından yaklaúmadı÷ı gibi, kadınların özel alanda, yani aile içinde ya da iúyerinde
yaúadı÷ı birçok insan hakları ihlalini de yok saymıútır (WWHR, 2001: 11). Oysa
kadınlar sadece kadın oldukları için, erkeklerden farklı olarak, özellikle aile içinde,
okula gönderilmemek, zorla evlendirilmek, çalıúmasına izin verilmemek, aile fertleri
tarafından úiddete maruz bırakılmak, namus adına úiddet yaúamak ya da öldürülmek
gibi birçok insan hakları ihlaline maruz kalmaktadırlar.
Viyana konferansı sayesinde uluslararası kadın hareketi, kadınların,
devletlerin gözetmek ve tanımakla yükümlü oldu÷u ve uluslararası alanda korunması
gereken hakları oldu÷unu ve bu hakların insan haklarının ayrılmaz bir parçası olarak
ele alınması gerekti÷ini Birleúmiú Milletler’e ve BM üyesi devletlere kabul
ettirmiútir.
1.2.2.4 Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu
1995 yılında yapılan Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’nda benimsenen,
Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu kadın hareketi tarihinde çok önemli bir yer
tutmaktadır.�BM Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’nda kadın sorunlarının evrensel
oldu÷u mesajı verilmiútir.� Bu deklarasyon dünyanın her yerindeki kadınların günlük
hayatında önemli geliúmeler sa÷layacak nitelikte kararlar içermektedir. Pek çok
ülkede o güne kadar tabu sayılan, dile getirilmesi zor konular tartıúılmaya açılmıú,
�
�
49�
�
kadının insan hakları konusunda ileri adımlar uluslar arasında fikir birli÷i sa÷lanarak
atılmıútır. Birer dönüm noktası niteli÷indeki bu kararlarla, hükümetler, daha önce
varlı÷ını kabul etmeye yanaúmadıkları insan hakları ihlallerini gündemlerine almak
zorunda kalmıúlardır.
Konferansın sonunda 189 ülkenin kabul etti÷i Pekin Deklarasyonu ve Eylem
Platformu, kadın haklarının insan hakları oldu÷unun altını çizerek, hükümetlere,
kadına karúı úiddeti önleme ça÷rısında bulunmuú; silahlı çatıúma ortamlarında
kadınlara uygulanan yo÷un úiddetin bir insanlık suçu oldu÷unu vurgulamıú;
hükümetleri, kadının güçlenmesini ve toplumsal konumunun yükselmesini sa÷lamak,
kadın-erkek eúitli÷inin geliútirmek ve toplumsal cinsiyet perspektifini temel politika
ve programlara yerleútirmekle yükümlü kılmıútır (Connely ve di÷erleri, 2000: 80-95).
Pekin +5 Bildirgesinin içeri÷ini kısaca úu úekilde özetleyebiliriz (Pekin+5 Siyasi
Deklarasyonu ve Sonuç Belgesi, 2001):
• Kadınların omuzlarına binen ve hep büyüyen yoksulluk yükü;
• E÷itimde ve e÷itim hizmetlerine ulaúma konusundaki eúitsizlik ve yetersizlikler;
• Sa÷lık ve ba÷lantılı hizmetlerdeki ve bu hizmetlere ulaúmadaki eúitsizlik ve
yetersizlikler;
• Kadına yönelik úiddet;
• Silahlı çatıúmaların kadınlar üzerindeki etkileri;
• Ekonomik yapılarda ve politikalarda, üretime yönelik her türlü faaliyette ve
kaynaklara ulaúmada eúitsizlik;
• Yetki ve karar mekanizmalarındaki kadın-erkek eúitsizli÷i;
• Kadının insan haklarının yaygınlaútırılması ve korunması konusundaki yetersizlik;
• Baúta medya olmak üzere bütün iletiúim sistemlerine katılım ve eriúebilme
konusundaki eúitsizlik.
�
�
50�
�
Eylem Platformunun Stratejik Hedefler ve Eylemler baúlı÷ı altındaki Kadın ve
Yoksulluk bölümünde;
(47) “...Belirsiz küresel ekonomik ortama, ekonomik yeniden yapılanma kadar
belirli sayıda ülkede devamlı üstesinden gelinemez düzeylerde dıú borç ve yapısal
uyum programları eúlik etmektedir. Buna ek olarak her türden çatıúma, insanların
yerinin de÷iútirilmesi ve çevresel bozulma, hükümetlerin kendi nüfuslarının temel
ihtiyaçlarını karúılama kapasitesini zayıflatmıútır. Dünya Ekonomisindeki
dönüúümler bütün ülkelerdeki sosyal kalkınma parametrelerini tamamen
de÷iútirmektedir. Önemli bir yönelim, ölçüsü bölgeden bölgeye de÷iúmekle
birlikte kadının yoksullu÷unun artması olmuútur. Ekonomik güç paylaúımındaki
cinsiyet eúitsizli÷i de kadınların yoksullu÷una katkıda bulunan önemli bir
unsurdur. Göç ve bunu takiben aile yapısında meydana gelen de÷iúiklikler
özellikle bir çok kiúiye bakmakla yükümlü olan kadınların yükünü daha da
a÷ırlaútırmıútır. Makroekonomik politikaların bu tip yönelimlere cevap verecek
úekilde yeniden düúünülmesi ve düzenlenmesi gerekmektedir. Bu politikalar
neredeyse tamamen resmi sektörde yo÷unlaúırlar. Ayrıca bu politikaların
kadınların önceliklerini engelleme ve kadınlarla erkekler üzerindeki farklı etkileri
göz önüne almama e÷ilimi vardır. Bu nedenle toplumsal cinsiyet analizinin
politika ve programların büyük bir bölümüne uyarlanması, yoksullu÷u azaltma
stratejileri için kritik bir önem taúır. Yoksullu÷u ortadan kaldırmak ve
sürdürülebilir kalkınmayı baúarmak için, kadın ve erkeklerin yoksullu÷u yok
edecek stratejilerin, makroekonomik ve sosyal politikaların oluúturulmasına tam
ve eúit olarak katılımları gerekir.”55
Yukarıda açıkça vurgulandı÷ı üzere dünyadaki ekonomik geliúmeler kadın
yoksullu÷unu arttıran bir etki göstermekle birlikte bu olumsuz etkilerin makro
ekonomik politikaların düzenlenmesinde dikkate alınmasının sorunların çözümünde
temel nokta oldu÷una tam bir inanmıúlık gerekmektedir. Aksi halde oluúturulan
makro ekonomik ve sosyal politikalar, eúitsizlikler ile var olan sorunlara çözüm
������������������������������������������������������������55 KSSGM, Pekin+5 Siyasi Deklarasyonu ve Sonuç Belgesi (Türkçe-øngilizce) Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu, Ankara, Eylül 2001, s. 183.
�
�
51�
�
üretmekten uzak kalacak ve hatta sorunları sürekli kılacaktır. Bu durumun da
sürdürülebilir kalkınmanın sa÷lanmasına olumsuz etkileri kaçınılmaz olacaktır.
(150) “Kendi topluluklarındaki ekonomik yapılar üzerine nüfuz sahibi olmaya
yönelik fırsatlara ulaúma açısından kadınlarla erkekler arasında büyük farklılıklar
vardır. Dünyanın pek çok bölgesinde kadınlar mali, parasal, ticari ve di÷er
ekonomik politikaların düzenlenmesi dahil ekonomik karar alma
mekanizmalarında, vergi sistemlerinde ve ödemelere iliúkin kararlarda hemen
hemen hiç yer almamakta ya da yeterince temsil edilmemektedirler.”56
Pekin Platformunda yapılan önemli tespitlerden biri de kadınların karar alma
mekanizmalarında yeterince yer almadı÷ıdır. Kadınları do÷rudan etkileyecek
ekonomik kararlarda kadın temsiliyetinin olmaması alınacak kararların kadınlar
üzerindeki olası etkilerinin göz ardı edilmesine neden olabilmektedir. Bu nedenle
ekonomik kararlarda kadın temsiliyetinin artması önemli bir husus olarak
gösterilmiútir.
ølklerin yaúandı÷ı Pekin Eylem Platformu’ndaki di÷er bir yaúanan ilk de toplumsal
cinsiyet temelli yaklaúımların gündeme gelmiú olmasıdır. Bu yaklaúımda temel amaç,
stratejilerin tüm plan ve programlara yansıtılmasıdır57. Bundan önce ele alınan tüm
politikalar; sadece iúyerinde fırsat eúitli÷ini gerçekleútirmeye ve cinsiyetler arası
eúitli÷i sa÷lamaya yönelik olurken; toplumsal cinsiyetçi bakıú açısı, her alanda
cinsiyetler arası eúitli÷i sa÷lama, tüm plan ve programlara bu düúünceyi yansıtma
amacındadır. Bu politika çerçevesinde eúitli÷in sa÷lanmasında en önemli husus,
verilerdeki iyileúmeden çok ebeveyn rollerinin, geleneksel aile yapılarının ve
kurumsal uygulamaların uzun vadede de÷iútirilmesidir. Sonuç olarak günümüzde
AB’nin cinsiyetler arası eúitli÷i gerçekleútirmede izlemeye çalıútı÷ı politika,
toplumsal cinsiyetçi bakıú açısıdır (Palaz, 2005: 277-278).
������������������������������������������������������������56 A.g.e, s. 271.
57 http://www.belgeler.com/blg/14g7/avrupa-birligi-ne-uyum-surecinde-turkiye-de-cinsiyete-dayali-ucret-farkliligi-gender-wage-gap-in-turkey-through-european-union-accession.
�
�
52�
�
Türkiye, 1995 ve 2000 yıllarında Pekin Konferansı ile Pekin+5 BM özel
oturumunun sonuç belgelerini ve eylem kararlarını hiçbir çekince belirtmeden
imzalamıútır.58 Türkiye’yi yakından ilgilendiren zorla evlendirme ve namus suçları
ilk defa bir Birleúmiú Milletler belgesinin kapsamına alınarak bu konudaki suskunluk
bozulmuútur. Kadına karúı úiddetin, evlilikte tecavüz, zorla evlendirme, namus
suçları gibi ‘özel’ denilen aile içi alandaki tezahürleri adları konularak suç kabul
edilmiútir. Hükümet yasalar çıkartarak ve güçlü önleyici mekanizmalar kurarak bu
duruma son vermekle yükümlü kılınmıútır.59
Türkiye’nin Pekin Konferansı’nda verdi÷i taahhütler ve 2001 yılı itibari ile
gelinen durum úu úekilde özetlenmektedir:
TAAHHÜT EDøLEN: Anne ölüm oranının yüzde 50 azaltılması.
DURUM: Bu taahhüt verildikten sonra yapılmıú kapsamlı bir istatistik bulunmamaktadır.
Sadece hastanelere ulaúmıú vakaları kapsayan sonuçlar Türkiye geneline iliúkin sa÷lıklı bir
karúılaútırma yapmaya imkanı vermemektedir. Bir di÷er önemli nokta da Türkiye’de
do÷umların %40’ının sa÷lık personeli olmadan yapılmasıdır (WWHR, 2011: 13-15).
TAAHHÜT EDøLEN: Çocuk ölüm oranının yüzde 50 azaltılması.
DURUM: 1988-1993 döneminde binde 60.9 olan 5-6 yaú altı çocuk ölüm oranı, 1993-1998
döneminde binde 52.1’e inmiútir (KSSGM, 2001).
TAAHHÜT EDøLEN: Kadında okur-yazar oranının yüzde 100’e çıkarılması.
DURUM: Halen 12 yaú ve üstü kadınların %22.4’ü okuma yazma bilmemektedir (Ecevit ve
di÷erleri, 2000: 35).
TAAHHÜT EDøLEN: Kadınlara Karúı Her Türlü Ayrımcılı÷ın Önlenmesi Sözleúmesi’ne
koyulan çekincelerin kaldırılması.
DURUM: Türkiye bu sözleúmeye koydu÷u çekinceleri 1999 yılında kaldırmıútır.
������������������������������������������������������������58 PEKøN +5: Birleúmiú Milletler Kararlarının Türkiye’deki Kadınlara Neler Getirdi÷i ile ilgili detaylı bilgi için bknz. http://www.wwhr.org/files/2_7.pdf.
59 Pekin Eylem Platformu ve Pekin + 5 Sonuç Bildirgesi’nin tam metni Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlü÷ü’nden, veya Internet’te www.kssgm.gov.tr adresinden temin edilebilir.
�
�
53�
�
TAAHHÜT EDøLEN: Zorunlu e÷itimin 8 yıla çıkarılması.
DURUM: 1997’de yapılan yasa de÷iúikli÷iyle zorunlu ilkö÷retimin süresi 5 yıldan 8 yıla
çıkarılmıútır (KSSGM, 2001).
Türkiye’nin, Eylem Deklerasyonu’nda hiçbir çekince koymadan kabul etti÷i ve
2000 yılına kadar çözüm getirmeyi taahhüt etti÷i fakat neredeyse çok az geliúmenin
sa÷landı÷ı tahhütler úunlardır (Pekin+5: BM’de Kadının ønsan Hakları ve
Türkiye’nin Taahhütleri, 2002: 24-25):
x Kız çocuklarının geleneksel kadın mesleklerinden çok, bütün mesleklere yönelmesi
için rehberlik çalıúmaları yapılması;
x Kadının çalıúmasını engelleyen en önemli faktör olan çocuk bakımı sorumlulu÷unun,
anne-baba arasında eúit úekilde paylaútırılması için gerekli yasal düzenlemelerin
yapılması;
x Do÷um sonrasında çocuk bakımı için babaya da izin verilmesi;
x Kadın veya erkek olsun; 100 iúçi çalıútıran her iúyerinde kreú açılmasının
gerçekleútirilmesi;
x Tüm meslek alanlarında bütün kamu ve özel kurumların belli sayıda kadın çalıúan
istihdam etmesinin sa÷lanması;
x ùu anda ücretsiz iúgücü durumunda olan kadınların ev içi çalıúmalarının ulusal
hesaplara dahil edilmesi; bunun için evde ve tarlada çalıúan kadınların sigortalı
yapılması.
Türkiye’de yaúanan kadın yoksullu÷unun azaltılmasında önemli etkisi olan
faktörler arasında yer alan kadının istihdam alanına çekilmesi ve üstündeki bakım
sorumluluklarının azaltılması konularında maalesef bugüne kadar çok az geliúme
sa÷lanmıútır. Türkiye’nin verdi÷i bu tahhütlerde hangi konumda oldu÷umuza dair
yapılan istatistiksel bir veri de bulunmamaktadır. Türkiye’de eviúçisi olarak çalıúan
kadınlar 2011 yılında Ev øúçileri Dayanıúma Sendika’sını kurmuúlardır. Sendika
�
�
54�
�
yöneticileri bu sistemin bir yandan erkek egemenli÷i ile kadını eve zincirlerken,
di÷er yandan da anti-demokratik ve siyasal bir düzen yarattı÷ını belirtmiúlerdir60.
Pekin+5 Sonuç Belgesi’nde yer alan ve Pekin Eylem Platformu’na göre daha ileri
olan ulusal düzeydeki hükümet taahhütleri de tez konusu baúlı÷ı altında úu úekilde
özetlenebilir61:
• Küreselleúmenin kadınların karúı karúıya oldu÷u olumsuzlukları ve toplumdaki
cinsiyet rollerinden kaynaklanan farklılıkları artırdı÷ının göz önüne alınması,
kadınların sosyal güvenlikten eúit düzeyde yararlanmasının sa÷lanması (74 b ve 82-
l).
• Sürdürülebilir kalkınmayı artıran sosyo ekonomik politikalar oluúturmak ve özellikle
kadınlar için yoksullu÷u ortadan kaldırmayı hedefleyen programlar sa÷lamak ve
desteklemek, ve her yaútan, özellikle yoksulluk içinde bulunan ve marjinal kadınlara,
kırsal ve yerli halktan kadınlara ve reisi kadın olan ailelere, beceri e÷itimi verilmesi,
finans, kredi, mikro kredi, bilgi ve teknoloji gibi kaynaklara eriúimde ve kontrol
etmede eúitlik sa÷lanması ve piyasalara eúit eriúimin bulunması (74.a).
• Makro ekonomik kararların alınma süreçlerine kadınların eúit katılımının sa÷lanması
(101 a).
• Kadınların mülkiyet ve miras haklarını tam olarak kullanabilmelerinin sa÷lanması,
ekonomik kaynaklara eúit ölçüde eriúim ve denetim imkânına sahip olmaları için
gerekli önlemlerin alınması (68 h).
• Bütçelerle ilgili tüm süreçlerin tasarlanma, benimsenme ve uygulanmasına toplumsal
cinsiyet perspektifi getirilmesi (73 b).
• Yoksullu÷un, özellikle yoksullu÷un kadınlaúmasının, ulusal ve uluslararası çabalarla
ortadan kaldırılması için, kadın ve kızlara her düzeyde beceri e÷itimi sa÷layan
kapsamlı adımlar atılması (94.d).
������������������������������������������������������������60http://bianet.org/bianet/toplum/130762-ev-iscileri-sendikalaúıyor.
61Ayrıntılı bilgi için Pekin+5 Sonuç Belgesi’ne bakınız. Bu belgenin tamamı, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlü÷ü’nden edinilebilir.
�
�
55�
�
• Yoksullu÷un ortadan kaldırılması çabalarının bir parçası olarak, kadınların konut
üzerinde denetim ve konut edinebilme haklarının sa÷lanması (101. d ).
• Toplumsal cinsiyet eúitli÷i ve yoksullu÷un ortadan kaldırılması arasındaki birbirini
güçlendiren ba÷ların fark edilmesi ve gerekli durumlarda, sivil topluma danıúarak,
sosyal, yapısal ve makro ekonomik sorunlara yönelik olarak, toplumsal cinsiyet
bakımından duyarlı ve kapsamlı yok etme stratejilerinin geliútirilmesi ve
uygulanması (101:e).
• Erkek ve kadın göçmenler arasında mevcut eúitsizliklerin sorun olarak ele alınması
ve toplumsal cinsiyet eúitli÷inin güvence altına alınması (98 b).
Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’ndan sonra meydana gelen geliúmeleri
de÷erlendirmek, yeni eylem ve giriúimleri belirlemek amacıyla BM Genel Kurulu
tarafından bir özel oturum yapılması kararlaútırılmıú ve 5-9 Haziran 2000 tarihleri
arasında New-York’ta “Kadın 2000: 21. Yüzyıl için Toplumsal Cinsiyet Eúitli÷i,
Kalkınma ve Barıú” konulu BM Genel Kurul Özel Oturumu gerçekleútirilmiútir. Özel
Oturum sonucunda Pekin Siyasi Deklarasyonu ve Sonuç Belgesi kabul edilmiútir
(KSSGM, 2001: 4). Sonuç belgesinde kısaca toplumsal cinsiyet eúitsizli÷inin ortadan
kaldırılması konusu dünya gündemine oturmuútur. Tüm bu geliúmelerin dikkate
alınarak toplumsal cinsiyet eúitli÷inin ana plan, program ve politikalara bir strateji
çerçevesinde dahil edilmesi zorunlulu÷u bulunmaktadır.
1995 ønsani Geliúme Raporu, Pekin’deki Birleúmiú Milletler Dördüncü Dünya
Kadın Konferansının etkisiyle ilk defa detaylı olarak cinsiyet eúitsizli÷ine
odaklanmıútır. Geliúimin amacının “Sadece geliri de÷il, insanların hayat kalitesini
yükseltmek” oldu÷u belirtilmiútir (Kabeer, 2003: 15). Raporda ayrıca “%70’inin
kadınların oluúturdu÷u toplam 1.3 milyar insanın yeryüzünde yoksulluk çekti÷i”
vurgulanmıútır (UNDP- HDR, 1995).
Pekin + 5 deklarasyonunun uluslar arası alanda tanınmasından itibaren 2000
Dünya Geliúim Raporu’nun yoksullu÷a odaklandı÷ı ve 1990 raporuna göre daha
detaylı bir cinsiyet vurgusu yaptı÷ı görülmektedir. Rapor akrabalık kurallarının
toplumsal normlarını, yasal sistemleri ve kamusal edinimlerde kadının yüzleúti÷i
dezavantajların izini sürerek cinsiyet eúitsizli÷inin kurumsal yapısını incelemektedir.
�
�
56�
�
Ancak emek piyasasında ve di÷er pazarlarda cinsiyet sapması analizi yapılmamıútır.
Bu durum, Dünya Bankasının pazarı hala cinsiyetsiz görmeye devam etti÷i gerçe÷ini
gözler önüne sermektedir (Kabeer, 2003: 17).
Dünya Bankasının bugüne kadar en kapsamlı cinsiyet uygulaması araútırması,
2001 Politika Araútırma Raporu’nun alt baúlı÷ı -Haklar, Kaynaklar ve Ses’te
Cinsiyet Eúitli÷i yoluyla Geliúim Yaratmak62 olarak belirlenmiútir. 2000 Dünya
Geliúim Raporunda oldu÷u gibi, 2001 Kalkınma Raporunda da akrabalık
sistemlerinin (miras kuralları, evlilik kuralları) cinsiyet eúitsizli÷inin oluúmasında ne
kadar önemli oldu÷u belirtilmiútir (Kabeer, 2003: 17-8). Rapor dünyadaki emek
piyasasında sektörlerin, mesleklerin ve aktivitelerin de cinsiyete göre ayrıldı÷ı
hiyerarúik bir yapıya sahip oldu÷unu ilk kez belirtmiútir (WB, 2001). Rapora göre
kadınlar iyi maaúlı formel sektörde yetersiz seviyede varlık gösterirken ödeme
yapılmayan ve enformel sektörde ço÷unlu÷u oluúturmaktadırlar. Bunun sonucunda,
hem geliúmiú hem de geliúmekte olan ülkelerde kadın kazancı erkek kazancının
yaklaúık %70-80’i oranındadır. Bu farkın sadece %20’si e÷itsel baúarı, iú deneyimi
ve mesleki nitelik gibi bilindik ekonomik de÷iúkenlerle açıklanabilmektedir. Rapor,
bu eúitsizliklerin temelinde emek piyasasında hâkim olan ‘tabuların ve önyargıların’
yattı÷ını açıklamıútır (Kabeer, 2003: 18).
2005 Dünya Kalkınma Raporu’nda ise gayrı resmi ekonomide kadın
istihdamını betimleyen ço÷unlukla sert koúullar, kuralların ve hakların olmaması ve
aúırı düúük ücretler gibi konular tartıúılmıútır (Kabeer 2003:184). Uluslar arası
kalkınma raporlarında resmin bütününe bakıldı÷ında Dünya Bankası’nın cinsiyet ve
yoksulluk de÷erlendirmesi problemlidir, sadece cinsiyet eúitli÷inin nasıl sa÷lanaca÷ı
hususundaki karmaúık yönergeleri de÷il aynı zamanda bu tür reformların nasıl
prati÷e dökülece÷i konusundaki tartıúma eksikli÷inden dolayı da kendi içinde
sıkıntılar barındırmaktadır. Raporun dar yoksullaúma tanımı ve politikalarında özel
olarak cinsiyet eúitsizli÷inin nasıl ele alınaca÷ı net de÷ildir. Yukarıda da
bahsetti÷imiz kalkınma raporlarında toplumsal cinsiyet, ekonomi politikaları ve ������������������������������������������������������������62 2001 Policy Research Report, Engendering Development: Through Gender Equality in Rights, Resources, and Voice.
�
�
57�
�
üretime dayalı stratejilerin içinde çok kısıtlı bir yere sahip bulunmaktadır.
Dünyanın yaúadı÷ı en büyük problem olmasına ra÷men yoksulluk uluslar
arası kalkınma ajanslarının gündemine 1990’lara kadar girememiútir. Neoliberal
politikalar do÷rultusunda uygulanan yapısal uyum programlarının küreselleúme ile
birlikte yarattı÷ı yoksulluk 1990’lardan itibaren en üst seviyelere ulaúmıútır.
1980’lerle birlikte hız kazanan økinci Dalga Feminist hareket, CEDAW ve Pekin+5
deklarasyonları yoksullu÷a ve özellikle hızla artmakta olan kadın yoksullu÷una
dikkatlerin çevrilmesinde çok büyük etkenler olmuúlardır.
Kadın yoksullu÷unu anlamada ve azaltmaya yönelik politika ve stratejiler
üretmede kendilerine önemli misyonlar yükleyen IMF ve Dünya Bankası gibi
kuruluúlar, kadınların durumlarını iyileútirme niyetini içeren yaklaúımlar
geliútirmiúlerdir. Ancak, genel olarak yoksullu÷un kayna÷ını ve köklerini
belirlemede önemli adımları gözden kaçırdıkları için, bu yaklaúımları ço÷unlukla
yoksulluk olgusunu hafifletmede ve ortadan kaldırmada çok yetersiz olmaktadır.
De÷erlendirme:
Yoksulluk üstünde çok tartıúmaların yapıldı÷ı ve halen fikir birli÷ine
varılamamıú bir kavramdır. Literatürde yer alan en temel yoksulluk kavramlarına
baktı÷ımız zaman tanımlamalarda kullanılmak üzere ailenin gelir veya tüketim
harcamalarının temel alındı÷ını görmekteyiz. Bu tanımlamalarda ailedeki bireyin
fiziksel ihtiyaçları dıúındaki sosyal ihtiyaçları dıúarıda bırakılmaktadır. Bu
yaklaúımlar yoksullu÷un aile içindeki da÷ılımını vermedikleri için cinsiyet
körüdürler. Çünkü bu tip klasik yaklaúımlarda aile reisi olarak evin erke÷i kabul
edilmektedir. Kadınlara ve çocuklara bu gelirden ne kadar pay aktarıldı÷ı yani di÷er
bir deyiúle gelirin da÷ılımı hakkında bilgi verilmemektedir. Dolayısıyla, toplumda
marjinal konumda bulunan kadınların ve çocukların yoksulluklarını saklamaktadır bu
tanımlar. Yoksulluk tanımına toplumsal cinsiyet bakıú açısıyla bakılması Amartya
Sen tarafından geliútirilen yapabilirlik yaklaúımı’nın bu alanda kullanılmaya
�
�
58�
�
baúlanmasıyla gerçekleúmiútir. Böylece, aile içindeki bireyler arasındaki gelir
da÷ılımı eúitsizlikleri ve hanede yaúanan toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i ve kadın
yoksullu÷u daha görünür kılınmıútır.
Tarihsel süreç boyunca insanlı÷ın kronik bir problemi olan yoksullu÷un
tanımlanması a÷ırlıklı olarak uluslar arası kuruluúlar tarafından yapılmaktadır (HDR,
UN, WB, IMF63). Bunlar ailedeki gelir veya tüketim harcamalarını baz alan ve belirli
bir yoksulluk sınırına göre ülkelerin yoksullu÷unu belirleyen ölçümlerdir. Kısacası
tüm bunlar erkek merkezli ve cinsiyet körü64 ölçümlerdir.
Kadın yoksullu÷unu içermeyen klasik yoksulluk tanımları ve analizleri
toplumsal cinsiyetçi bakıú açısıyla de÷il, hane yoksullu÷u baz alınarak incelenmiútir
(erkek merkezli bakıú açısı) ve kadın-çocuk yoksullu÷unu görünmez kılmıútır.
16. yy’dan 19. yy’a kadar geçen süreçteki tarihsel geliúime baktı÷ımızda
yoksulluk alanındaki çalıúmaların cinsiyet körü oldu÷unu, literatürde kadın
yoksullu÷unun ayrı bir alan olarak incelenmedi÷ini görmekteyiz. Kadın
yoksullu÷unun mercek altına alınması özellikle 70’lerden itibaren ivme kazanan
kadın hareketinin etkisiyle gerçekleúmiútir.
������������������������������������������������������������63 International Monetary Fund.
64�Gender biased.�
�
�
59�
�
2. BÖLÜM
GELENEKSEL YOKSULLUK YAKLAùIMLARI:
CøNSøYET KÖRÜ øÇERøK
Hindistan’da oldu÷u gibi anayasal bir
demokraside yaúarlarken ve yasalar
karúısında eúitken bile kadınlar gerçekte
ikinci sınıf vatandaú olarak görülmektedirler.
(Nussbaum, 2000:5)
2.1. Yoksullu÷a Dair Cinsiyet Körü Yaklaúımlar65
2.1.1. Yoksulluk Sınırı Yaklaúımı
Yoksulluk sınırı66 ekonomistler tarafından sıklıkla yoksulluk çalıúmalarında
kullanılan bir yaklaúımdır. Bu yaklaúımda yoksulluk mutlak anlamında
incelenmektedir: “Kiúi herhangi bir süre zarfında ve sadece yeterli miktarda temel
maddi ihtiyaçlarını karúılayamayacak úekilde… ekonomik kaynaklara olan eriúimi
kısıtlanırsa o kiúi fakirdir” (Lipton ve Eastwood, 1983:127). Açıkça ifade edecek
olursak, yoksulluk yiyecek, barınak ve giysi vs.. gibi temel fiziksel ihtiyaçları
karúılamada baúarısız olmak durumudur.
Refah ekonomilerindeki yoksullu÷un incelenmesinde yoksulluk sınırı
yaklaúımı hesaplanma ve uygulanma kolaylı÷ından dolayı geniú çapta
kullanılmaktadır. Bu yaklaúım iki temel unsuru bir araya getirmektedir: birinci
olarak, refahın tercihlerin tatmin ediliúi olarak algılanması ve gelir veya tüketim ������������������������������������������������������������65 Bu baúlık altında, yoksulluk hesaplamalarının hangi yöntemlerle yapıldı÷ına de÷inilmeyecektir.
66 Income/Consumption, Poverty Line.
�
�
60�
�
biçiminde ifade edilmesidir; ikinci olarak, ihtiyaç yeterlili÷i seviyesini gösteren bir
yoksulluk sınırının çekilmesidir. Yoksul olarak adlandırılan kiúi, gelir veya tüketimi
bu yoksulluk sınırının altına düúendir.
Charles Booth’un Londra’daki çalıúması (1887) ve Joseph Rowntree’nin
yoksulluk çalıúması (1902) yoksulluk çalıúmaları tarihinde yoksulluk sınırı
yaklaúımının ilk modelini temsil etmektedir. Booth’un yoksulluk kavramı onun
yoksulluk sınırı tanımına ba÷lıdır, bu da yoksulları toplumun kalanından
ayırmaktadır. Booth, sosyal grupları veya kendi tabiriyle ifade edersek sınıflar
arasında en düúük seviyede kazanç elde eden kiúileri referans alarak yoksulluk
sınırını belirlemiútir. Booth bu sınırı belirlerken ihtiyaçların içeriklerini dikkate
almamıútır. Ayrıca çalıúmasında insanların kazançlarını nasıl harcadıklarına dair bir
açıklama da yoktur67.
Rowntree’nin yoksulluk sınırı “besinsel olarak yeterli bir diyetin yanı sıra
giysi ve kira ihtiyaçlarına” dayanmaktadır. Rowntree, her bir gıda maddesinin
maliyetini hesaplamıú ve bunu gelir seviyesine aktarmıú, sonra da yoksul olan veya
olmayan aileleri tespit etmiútir (Lipton, 1997:128). Rowntree’nin 1950’li yıllara
gelindi÷inde Londra’da yaptı÷ı yoksulluk çalıúması ise yoksullu÷un de÷iúen yapısını
iúaret etmektedir. Bu çalıúmaya göre, økinci Dünya Savaúı’ndan sonra yoksulluk artık
sadece sistem içinde yer alanların de÷il, sistem dıúında kalanların da sorunu haline
gelmektedir. Yine bu çalıúmanın sonuçlarına göre, yoksul grupların büyük bir
kısmını yaúlılar, kadınlar ve çocuklar oluúturmaktadır. Geliúmiú ülkelerde
karúılaúılan yoksullar artık sadece proleter yoksulları de÷il, sınıfaltı68 yoksullarıdır
(Iúık ve Pınarcıo÷lu, 2009: 70).
������������������������������������������������������������67 Oxford Dictionary of National Biography, http://www.rowntreesociety.org.uk/learning-resources/seebohm-and-poverty/Biography.html.
68 Sınıfaltı sadece uyuúturucu müptelası, çalıúmak istemeyen lümpen proletaryayı de÷il, iúsizlik girdabına girmeye baúlayan kitleyi de kapsamaktadır. Refah devletinin çöküúü ile birlikte, imalat sanayinin geliúmekte olan ülkelere göçü, postendüstriyalizmin ortaya çıkıúı ve buna ba÷lı olarak uzun dönem iúsizli÷in do÷uúu, sınıfaltı bir kitlenin ortaya çıkmasının temel nedenidir (Iúık ve Pınarcıo÷lu, 2009: 69).
�
�
61�
�
Yukarıda bahsetti÷imiz yoksulluk çalıúmalarının tarihsel kökeni, fizyolojik
mahrumiyet, fiziksel varlık veya neslin devamlılı÷ına iliúkin mutlak yoksulluk
anlayıúını yansıtmaktadır. Yoksulların yoksul olmayanlardan ayrılması úeklindeki
sınırın belirlenmesi sübjektif kriterlerle belirlenmektedir. Yaúamın devamlılı÷ını
sa÷lama; yemek yeme, uyuma ve giyinme gibi sadece fiziksel terimlerle ifade
edilmiútir. Bu yaklaúımlar yoksullu÷a toplumsal cinsiyet perspektifiyle de÷il, tam
tersine aile adına erke÷i baz alarak bakmaktadır. Yoksulluk sınırının temeli olarak
aile geliri alınmaktadır ve bu gelir evdeki kadınların, çocukların, yaúlıların gelirini
veya bu gelirin nasıl paylaúıldı÷ını göz ardı ederek sadece eve ekmek getiren, ailedeki
tek üretici konumunda hane reisi olarak görülen erke÷in gelirini temel almaktadır. Bu
yaklaúımlar ayrıca gelirin aile içindeki da÷ılımını da gizlemektedir. Bir ailenin
yoksulluk sınırının üstünde olması o ailedeki bireylerin yoksul olmadı÷ı anlamına
gelmemektedir. Di÷er bir deyiúle, ailenin –yani hane reisi olarak erke÷in geliri-
yoksulluk sınırının üstünde olabilir fakat bu gelirin aile içiminde da÷ılımında
kadınlar ve çocuklar toplumsal rollerinden dolayı üretici olarak görülmedikleri için
çok düúük bir pay almakta veya hiç bir pay almamaktadırlar. Bu durumda aile
yoksulluk sınırının üstünde gözükmesine ra÷men, bireysel bazda kadınlar ve
çocuklar bu sınırın altında olabilirler.
Bu yaklaúımlarda uygulandı÷ı gibi sadece gelir veya tüketim baz alınarak bir
ülkedeki yoksullu÷u belli bir seviyenin altı olarak ifade etmek bizi yanılgıya
düúürebilmektedir. Örne÷in benzer GSMH (Gayrisafi Milli Hasıla) performanslarına
sahip ülkeler sıklıkla cinsiyet eúitli÷inin çeúitli yönleri bakımından büyük farklılıklar
göstermektedirler. Örne÷in, Pakistan, Zimbabwe ve Honduras yaklaúık aynı
GSMH’ya sahipken kadın okur yazarlı÷ı Pakistan’da %23, Zimbabwe’de %60 ve
Honduras’da %71.6’dır. Kadınların kazandı÷ı gelirin oranı Pakistan’da %20,
Honduras’da %24 ve Zimbabwe’de %35’dir (Nussbaum, 2000: 61). Aynı yanılgı
yakın tarihli yoksulluk çalıúmalarında da görülmektedir. Buna en iyi örneklerden biri
olarak Dünya Bankasının yoksulluk sınırını günde 1.25 ABD Doları olarak
tanımlaması gösterilebilmektedir. Dünya Bankasına göre: “yoksulluk belirli bir
refahtan mahrum olmaktır” (WB, 2000). Bu, tabii ki refahtan ne kastedildi÷i ve
�
�
62�
�
mahrumiyeti ölçmek için alınacak referans noktasının ne oldu÷u sorusunu gündeme
getirmektedir.
Yoksulluk sınırı yaklaúımı yoksul insan sayısını dikkate almadı÷ı ve
yoksulluk çizgisinin hemen altındaki bir kiúiyle onun çok altındaki bir kiúi arasında
ayrım yapmayarak ve yoksul kitle içindeki gelir da÷ılımına duyarsız kalarak
yoksullu÷un derecesini ölçemedi÷i için yetersiz bulunmuútur (ùenses, 2006: 65-6).
1984 yılında Foster, Greer ve Thorbecke tarafından geliútirilen endeks (FGT)’in
önemi, daha önceki yoksulluk ölçümlerine yöneltilen eleútirilerin giderilmesi
yönünde olmuútur. FGT endeksinin en önemli özelli÷i, endeksin toplam yoksullu÷u
de÷iúik alt gruplara ayrıútırabilme özelli÷iyle ilgilidir. Bu endeks yoluyla, yoksul
kitle birbirinden kesin çizgilerle ayrılarak de÷iúik sosyoekonomik veya bölgesel
gruplara bölünebilmekte ve bunlara iliúkin yoksulluk oranları ayrı ayrı
hesaplanabilmektedir. Bu endeks ayrıca, yoksullu÷un bir alt grupta düúmesi
sonucunda toplam yoksullu÷un düúmesi koúulunu sa÷lamaktadır (Fields, 1994: 87-
102).
Yoksulluk sınırı çalıúmalarına toplumsal cinsiyet perspektifinden getirilen en
büyük eleútiri aile içindeki iliúkilere yöneliktir. Klasik iktisatçılar, aileyi tüm gelirin
toplandı÷ı ve buradan aile üyelerinin refahının sa÷landı÷ı bir alan olarak
görmektedirler. Oysa son zamanlarda yapılan araútırmalar gösteriyor ki, aile içinde
çok yaygın ve sistematik eúitsizlikler hüküm sürmektedir. Bu eúitsizlikler yaúa,
cinsiyete, ev halkı içindeki iliúkilere ve di÷er sebeplere dayanmaktadır (Kabeer,
2003: 81). Ev içindeki eúitsizlikleri hesaba katmadan yapılan yoksulluk
çalıúmalarının do÷ru bir resmi göstermedi÷ini ifade edebiliriz. Özellikle, aynı aile
içindeki erke÷e oranla kadının yaúadı÷ı yoksulluk tecrübesi hakkında bu araútırmalar
bize çok az úey söylemektedir.
Yukarıda bahsetti÷imiz eksikliklerine ra÷men aileyi baz alan yoksulluk sınırı
yaklaúımları yoksulluk ve toplumsal cinsiyet iliúkisi içinde önemli bir noktayı açı÷a
�
�
63�
�
çıkarmıútır: yoksulların arasında kadının hane reisi69 oldu÷u ailelerin çok yüksek
olması. Geliúen ve geliúmekte olan ülkelerde FHH’un arttı÷ını gösteren kanıtlara
dayanarak son yıllarda yoksullu÷un kadınlaútı÷ı70 ifadesi ilk olarak 1970’lerde
kullanılmaya baúlanmıútır (Kabeer, 2003: 83-86). Fakat yoksulluk ve kadın hane
reisleri arasındaki iliúki çok tutarlı gözükmemektedir. Bu iliúkinin göz ardı edilen bir
boyutu vardır: bölgesel boyutu. Yoksul kesimin içinde kadın hane reislerine Latin
Amerika ve Asya’da Afrika’ya oranla daha fazla rastlanmaktadır. Hane reisli÷inin,
bölgesel açıdan incelendi÷inde, yoksulluk dıúında birçok sebebe dayandı÷ı
görülmektedir- örf ve adetler, dulluk, boúanma, çok eúlilik, göç ve di÷erleri. Sadece
bu oranlara bakarak o bölgede kadınların yoksulluk oranı hakkında tahminde
bulunmak bizi do÷ru bir noktaya götürmez. Yapılan araútırmalar sonucunda Asya ve
Zimbabwe’nin birçok bölgesinde kadın ve erkek aile reisleri arasında refah seviyesi
ölçütünde çok belirgin farklar bulunmamıútır (Fukuda-Parr, 1999: 99-10). Bu, Afrika
ve Asya ülkelerinde kadınların erkeklere oranla daha az yoksul oldu÷u anlamına mı
gelmektedir? Bu sorunun cevabı hayırdır. Buradaki sorun yoksullu÷u ölçmede
kullanılan yöntemin kadın yoksullu÷unu örtmesidir. Bu ölçüm türü aileyi ölçümün
merkezi olarak ve ailedeki toplam geliri ölçüm aracı olarak aldı÷ı için kendi içinde
yetersizlikler barındırmaktadır. Aile içindeki gelir da÷ılımı eúitsizlikleri görmezden
gelinmiútir.
2.1.2. Temel ønsani øhtiyaç Yaklaúımı
Yoksulluk sınırı yaklaúımından sonra literatüre giren di÷er bir ölçüm türü de
Temel ønsani øhtiyaç Yaklaúımı71’dır. Temel insani ihtiyaç yaklaúımı 1970’lerde
yoksullu÷un ölçülmesinde kullanılan en önemli göstergelerden biridir. Yiyecek,
barınak ve giyim gibi özel tüketim göstergelerinin yanı sıra kamunun sa÷ladı÷ı
hizmetler, güvenli içme suyu, toplu taúıma, sa÷lık ve e÷itim de bu yaklaúımla birlikte
yoksulluk ölçümlerine dâhil edilmiútir (ILO, 1976).
������������������������������������������������������������69 Female Headed Households (FHH).
70 Feminization of Poverty.
71 Basic Human Needs.
�
�
64�
�
Yoksulluk Sınırı yaklaúımı ve Temel ønsani øhtiyaç yaklaúımında bireyler
biyolojik varlıklar olarak ele alınmaktadırlar. Onların hayatını sürdürebilmesi,
mutlak yoksulluk anlayıúı kapsamında fiziksel devamlılık olarak düúünülmektedir.
Bir bireyi sosyal bir varlık ve maddi gereksinimlerin ötesinde bir birey olarak
algılamak yoksulluk kavramının daha geniú çapta algılanmasına ve araútırılmasına
yol açmıútır. Joseph Townsend (1985; 1987) mutlak yoksulluk anlayıúını ihtiyaçların
hesaplanmasında ve yoksulluk sınırının çizilmesinde sadece geçim sa÷lamaya
odaklandı÷ı için eleútirmektedir. O, yoksullu÷u göreli olarak tanımlamaktadır.
Townsend’in göreli yoksulluk nosyonu iki varsayımdan oluúmaktadır. ølk varsayım
sadece fiziksel de÷il sosyal olan ihtiyaçları da kapsamaktadır. Yani iúe alma, e÷itim
ve sosyal aktiviteler gibi kavramları da içinde barındırarak salt fiziksel ihtiyaçlardan
daha geniú bir anlam kazanmaktadır (Townsend, 1987). økinci varsayım ise insan
ihtiyaçlarının mutlak veya zamana sabit oldu÷u fikrini reddetmeye dayanmaktadır.
øhtiyaçlar sosyal olarak tanımlanabilir ve zamanla de÷iúebilirler (Townsend, 1985).
Townsend göreli yoksullu÷u úu úekilde tanımlamaktadır:
“Toplumdaki bireyler, aileler ve gruplar geleneksel olan veya en
azından geniú çapta desteklenen ve onaylanan yaúam koúulları
ve rahatlıklara sahip olamayacak, aktivitelere katılamayacak,
gıda türlerine eriúemeyecek biçimde kaynak eksikli÷i çekiyorsa
onların yoksulluk içinde oldu÷u söylenebilir” (Townsend,
1979:31).
Kabeer, yoksulluk sınırı ve temel insani ihtiyaç yaklaúımlarındaki yoksulluk
kavramının kendi içsel kısıtlamalarına ek olarak aynı zamanda cinsiyet körü
oldu÷unun altını çizmektedir. “Yoksullu÷un cinsiyet boyutundan bahsedilirken,
refahın erkek merkezli oldu÷u ve erkek aktörler kavramına iúaret edilir”. Erke÷i
merkeze alan yoksulluk anlayıúları kadınların “erkeklerden daha az miktarda iúi
gelire, geliri seçene÷e ve seçene÷i kiúisel refaha dönüútürdü÷ünü” yansıtmamaktadır
(1996: 11-19).
Hane halkı geliri hesaplaması bu gelirin aile içinde nasıl da÷ıtıldı÷ını
göstermemekte, dahası kaynakların aileye ne úekilde aktarıldı÷ı hakkında bizlere
hiçbir úey söylememektedir. Bu yaklaúımlarda kadın yoksullu÷u gizlenmektedir.
�
�
65�
�
Oysa giderek artan bir hızla reisleri kadın olan hanehalkları72, gerek geliúmiú
ülkelerde ve gerekse AGÜ’de yoksullu÷un yo÷un oldu÷u bir hanehalkı türü olarak ön
plana çıkmaktadır. øngiltere, Avustralya ve ABD’yi kapsayan bir çalıúmada, gelir
da÷ılımının en alt kısmındaki en büyük yo÷unlaúmanın çocuklu ve tek baúına
yaúayan kadınlar üzerinde oldu÷u, buna karúılık anne ve babanın çalıútı÷ı
hanehalklarının çok büyük kısmının yoksul olmadı÷ı sonucuna varılmıútır. Bir di÷er
çalıúmada, reisleri kadın olan hanehalklarının, ABD’de yoksulluk çizgisinin altındaki
ve hemen üstündeki kesimler arasında en büyük grubu oluúturdu÷u sonucuna
varılmıútır. Bu çalıúmanın sonuçlarına göre ABD’de, reisleri kadın olan
hanehalklarının payı 1988 yılında toplam hanehalkları içinde %17’ye, çocuklu
hanehalkları içinde ise %21.5’e yükselmiútir (ùenses, 2006: 139).
Yoksulluk Sınırı ve Temel ønsani øhtiyaç yaklaúımları sadece ev içi gelir
eúitsizli÷ini yansıtmada yetersiz kalmaz aynı zamanda kaynakların da÷ılımı
yönünden de eksiktir ve bireylerin gelire eriúimi konusunda pek az úey
söylemektedir. Kadınlar genellikle erkeklerden daha az ücret almaktadırlar. Kadınlar
erkeklere oranla farklı seviye ve biçimlerde gelir eriúimine ve farklı harcama
zorunluluk ve yükümlülüklerine sahiptirler. Razavi, artan hane gelirinin kadın
eme÷inin tarım sahnesinden çekilmesinden sonra kadınların özerkli÷ini etkiledi÷ini
belirtmektedir (Razavi; 1997:61).
2.1.3. ønsani Yoksulluk Endeksi
UNDP tarafından 1997 yılında ønsani Geliúme Endeksi’ne (øGE) ek olarak
ønsani Yoksulluk Endeksi73 geliútirilmiútir (UNDP, 1997). ønsani Yoksulluk Endeksi
(øYE) içerik ve kapsam bakımından øGE’ne çok büyük benzerlikler göstermektedir.
ønsani Yoksulluk Endeksi az geliúmiú ülkeleri de zengin ülkeleri de kendi içlerindeki
������������������������������������������������������������72 Buradaki “reis” sözcü÷ü yoksulluk yazınındaki yaygın kullanımı yansıtmanın ötesinde erkek ve kadınların aile içindeki göreceli gücüne iliúkin bir de÷erlendirme ve/veya de÷er hükmü içermemektedir (ùenses, 2006: 139).
73 Human Poverty Index.
�
�
66�
�
ulusal yoksulluk, cehalet, iúsizlik ve yaúam süresi düzeylerine göre sıralamaktadır.
ønsani yoksulluk kavramı di÷er yaygın yoksulluk yaklaúımları ile örtüúen noktalar
taúımakla beraber daha kapsamlıdır.
øYE’i kendi içinde iki farklı endekse bölünmüútür: Geliúmekte olan ülkeler
için øYE-1 ve geliúmiú olan ülkeler için øYE-2. øYE-2 kategorisine giren ülkeler
genelde Avrupa Ekonomik øúbirli÷i Teúkilatının (OECD) parçası olan ülkelerdir.
øYE-1 (Tablo 1), ortalama yaúam süresinin 40 oldu÷u nüfus oranının toplam nüfusa
oranı, okuryazar olmayan yetiúkin oranı, temiz suya ve sa÷lık koúullarına eriúimi
olmayanların yüzde ortalamasını ve düúük kilolu do÷muú bebeklerin yüzde oranını
kullanmaktadır. Di÷er taraftan øYE-2 (Tablo 2), 60 yaúına kadar yaúayamama
olasılı÷ını, iúlevsel okur-yazarlı÷ı74 olmayan yetiúkin oranını, yoksulluk sınırının
altında gelire sahip nüfusun oranını ve uzun vadeli iúsizlik oranını75
kullanmaktadır.76
ønsani Yoksulluk Endeksi, bir ülkedeki yoksul sayısını veya oranını
hesaplama olana÷ı vermemekte, yoksullukla mücadelede bir ülkenin aldı÷ı yolu, yani
yoksullukla mücadele politikalarının etkinli÷ini somut göstergeler ıúı÷ında ölçme
olana÷ı vermektedir (ønsel, 2001: 71). Böylece pratikte uygulananların ne ölçüde
do÷ru ve etkin oldu÷u da ölçülebilir.
ønsani yoksulluk endeksini klasik yoksulluk sınırı ölçümlerinden ayıran çok
temel bir fark bulunmaktadır. Bunu bir örnek ile açıklayabiliriz: Yoksulluk sınırı
ölçümleri kullanıldı÷ında Türkiye için 2000 yılı itibariyle bildirilen bir dolar gelirle
yoksulluk sınırı altında yaúayan nüfus, toplam nüfusun %2,4’ünü oluúturmaktadır.
Buna karúılık insani yoksulluk oranı, yani temel yapabilirlik olanaklarından mahrum
������������������������������������������������������������74 øúlevsel okur-yazarlık, okur-yazar olup iúgücünde istihdam edilen nüfusu içermektedir.
75 øúgücündeki her 100 kiúi içinde iúsiz olanlarının sayısıdır. øúsiz hanehalkı nüfusunun iúgücüne oranıdır (TÜøK, 2010).
76 ønsani Geliúim Raporu 2005 Geliúim göstergeleri – ønsan Geliúim Raporu 2005 Teknik notları (PDF) -- "The Guardian Profili: Amartya Sen." The Guardian Unlimited. 31 Mart 2001.; Wikipedia: ønsan Geliúim Endeksi.
�
�
�
67�
�
olan insanların tüm nüfusa oranı ise %16,4’dür. Bu oran bize, Türkiye’de yaúayan
her altı kiúiden birinin yoksullaúmayı engelleyecek temel araçlara (bknz. Tablo 1)
sahip olmadı÷ını göstermektedir (TESEV, 2000). Kısaca, insani yoksulluk endeksi
sadece gelir veya tüketimi baz alan yoksulluk sınırı yaklaúımlarının aksine, yeterli
yaúam standardı elde edebilmek için sahip olunan yeterlilikleri de göstermektedir.
Tablo 1: ønsani Yoksulluk Endeksi Bileúenleri-øYE 1
Uzun ve sa÷lıklı bir yaúam Bilgi-e÷itim durumu Temiz su kaynaklarına
eriúemeyen nüfus oranı
40 yaúına kadar Yetiúkin okuryazarlık Yetersiz beslenen, yaúına göre
yaúayamama olasılı÷ı oranı yetersiz kilolu çocukların oranı
Sa÷lık E÷itim Yeterli yaúam standardı
Kaynak: http://hdr.undp.org/en/statistics/mpi/.
Tablo 2: ønsani Yoksulluk Endeksi Bileúenleri-øYE 2
Uzun ve sa÷lıklı bir yaúam
øúlevsel okuryazar olmayan
Yoksulluk çizgisinin altında
yetiúkinlerin oranı kalanların oranı 60 yaúına kadar Uzun dönem yaúayamama olasılı÷ı iúsizlik oranı
Sa÷lık E÷itim Yeterli yaúam standardı
Kaynak: http://hdr.undp.org/en/statistics/mpi/.
ønsani Geliúme Endeksi ve ønsani Yoksulluk Endeksi, ülkelerin refah
düzeylerini ölçmek ve ülkeler arasında toplumsal refah karúılaútırmaları yapabilmek
amacıyla kullanılmaktadır (Kirmano÷lu, 2010: 103). Ancak;
�
�
68�
�
“ønsani Geliúme Endeksi ve ønsani Yoksulluk Endeksi’nde
da÷ılım ve eúitsizlikler görülememektedir. Çünkü endeks,
ortalama de÷erleri göstermektedir. Hâlbuki bu ortalamaların
arkasında farklı gruplar arasında cinsiyet, ırk, sınıf, etnik
grup, bölge temelinde büyük eúitsizlikler mevcuttur” (Arın,
2004:66).
Bu farklı grupların yaúadı÷ı eúitsizli÷i ortaya koyacak ve aileyi de÷il
aile içindeki bireylerin yaúadı÷ı yoksullu÷u toplumsal cinsiyet perspektifiyle
gözler önüne seren bir endekse gereksinim oldu÷u çok açıktır. Amartya Sen
tarafından temelleri atılan ønsani Geliúme kavramı ve bu yaklaúımdan yola
çıkarak toplumsal cinsiyet perspektifini de içine alan ölçümler detaylı olarak
bir sonraki bölümde incelenecektir.
De÷erlendirme:
Erkekler tarafından elde tutulan gelirin seviyesinin artmasıyla kadınlar erkek
gelirine daha ba÷ımlı hale gelmiúlerdir. Yoksulluk ölçümlerinde sadece geliri temel
alan ana akım yoksulluk çalıúmaları bu süreçleri yakalamayı baúaramamıútır.
Geleneksel yoksulluk çalıúmalarında, kadının ev içindeki eme÷i ve üretim süreçleri
yoksulluk koúullarından biri olarak sayılmamıútır. Cinsiyete dayalı iúbölümü
sonucunda kadınlara ev içinde yüklenen sorumluluklar (çocukların bakımı, yemek,
temizlik, alıúveriú gibi günlük ev iúleri) ve bu iúlerde kadınların harcadı÷ı zaman,
onların gelir getiren iúlerde çalıúmasına ço÷u zaman engel olmaktadır. Kadınlar
kazandıkları gelirleri temel olarak ailenin geçimlik ihtiyaçlarının karúılanmasında
kullanırken, çalıúıyor olmalarını sadece aile ekonomisine bir katkı olarak
görmektedirler. Erkeklerin geliri ise hanenin geçimi için temel kazanç kayna÷ı olarak
tanımlanmaktadır (Payne, 1991:70). Böylelikle kadın çalıúmasına ra÷men ekonomik
olarak erke÷e ba÷lı duruma gelmektedir.
�
�
69�
�
3. BÖLÜM: TOPLUMSAL CøNSøYET TEMELLø
YAKLAùIMLAR: CøNSøYETÇø øÇERøöøN AÇIöA
ÇIKARILMASI
3.3.1. Yapabilirlikler Yaklaúımı
Yapabilirlik Yaklaúımı77 yoksulluk tartıúmalarında merkezi bir rol
oynamaktadır. Toplumsal cinsiyet perspektifiyle insani geliúmiúlik ölçümlerine ve
yoksulluk çalıúmalarına bakmanın temelleri Sen’in geliútirdi÷i bu yaklaúımla
baúlamıútır. Amartya Sen’in kurdu÷u kavramsal çerçevede, kiúinin olabilme,
yapabilme ve sahip olabilme özgürlükleri yapabilirlikler olarak
kavramsallaútırılmaktadır. Sen’e göre, yapabilirlikler; okuryazarlık, sa÷lıklı ve uzun
yaúam, toplum hayatına entegre olabilme, siyasi katılım gibi iúlevsellikleri78
edinebilme özgürlükleridir (Sen, 1992: 28). Yapabilirlik/yeterlilik var olan refah
düzeyi ve kalkınma sürecinde insanların seçeneklerini geniúletebilme ve bu
seçenekleri artırmak için hayatlarında olabildikleri ve yapabildikleri úeyler toplamı
olarak tanımlanmaktadır (ùenses, 2006: 101; UNDP HDR, 2001:9).
Bir görüúe göre yeterlilik kavramının kökenleri Aristo’ya kadar gitmektedir.
Aristo’nun yaklaúımına göre insan yaúamının zenginli÷i insanın keúfetme ve faaliyet
duygusunda yatmaktadır. Bu perspektife göre yoksullaúmıú hayat, insanların seçmesi
için kendilerince bir neden bulunan bir faaliyeti yapma özgürlü÷üne sahip
olamamalarıdır (Coúkun ve Tireli, 2008: 26). Tülay Arın da kalkınmada insani
geliúme boyutunun önemine dikkati çekmiútir:
������������������������������������������������������������77 Capability Approach.
78 Functionings.
�
�
70�
�
“ønsani geliúme kavramı, kiúi baúına düúen gelir hesaplarının
ötesine giderek, insani geliúimi ve insanı insan yapan
özgürlük, kiúilik gibi temel unsurları ve insanın temel
gereksinimlerine ulaúım düzeyini bir arada de÷erlendirmekte
ve böylece kalkınma içindeki insanın yerini ele almaya
çalıúmaktadır” (Arın, 2004: 55).
Yoksullu÷un yeterlilik perspektifi çok boyutludur. Yoksulluk aúa÷ıdaki
yeterliliklerin olmamasını ifade etmektedir (Coúkun ve Tireli; 2008: 27):
x Açlıktan korunmak
x Önlenebilir hastalık ve ölümden korunmak
x Toplumsal hayatta yer bulabilmek
x Toplum içinde úerefli bir konumda bulunmak
Sen, yoksullu÷un ve yoksunlu÷un herúeyin baúında bir insan hakları ihlali
oldu÷unu belirtmekte ve insan haklarının hukukla düzenlenmenin öncesinde etik bir
temeli oldu÷unu vurgulamaktadır (Koray 2010: 21). Sen, özgürlük meselesini
fırsatlar ve yapabilirlik ile iliúkilendirerek yapabilirlik anlamındaki özgürlü÷ü,
insanın farklı fonksiyonlarını baúarabilme fırsatı, bireyin bunları seçebilme
özgürlü÷ü olarak tanımlamaktadır. Sen, hakkın yasal de÷il etik bir temeli oldu÷unu
söylerken, hakkın “hukukun çocu÷u de÷il ebeveyni” oldu÷u gibi, çok önemli bir
yaklaúımı dile getirmektedir. Sen’in yaklaúımına göre iúlevsellik edinilmiú bir úey
iken, yapabilirlik edinme becerisi anlamına gelmektedir. øúlevsellik bir bakıma
yaúam koúullarına daha do÷rudan ba÷lantılıdır. Yapabilirlikler ise sürmek
isteyebilece÷in yaúama ait sahip oldu÷un gerçek fırsatlardır (Sen, 1987: 36). Sen’in
yaklaúımına göre e÷er de÷erli ö÷eler iúlevsellik ve yapabilirlikler ise o halde sözde
temel ihtiyaçlar (asgari barınma, yiyecek, tıbbi yardım, e÷itim vs.) asıl de÷il
yardımcı öneme sahiptirler. Sen’e göre asıl mesele kiúinin sürebilece÷i yaúamın
kalitesidir. Belirlenmiú herhangi bir yaúam koúulunun elde edilmesi çeúitli fizyolojik,
sosyal, kültürel ve di÷er olması muhtemel özelli÷e göre ciddi biçimde de÷iúmektedir.
�
�
71�
�
Sen’in yaklaúımında üzerinde özellikle durdu÷u nokta, yaúam standardının de÷erinin
mal sahibi olmakta de÷il yaúamda saklı oldu÷udur (Sen, 1987: 25).
Tülay Arın’ın da belirtti÷i gibi, Sen’in çalıúmalarında gösterdi÷i asıl nokta,
yaúam standardındaki baúarı ve baúarısızlıkların gayrisafi milli hâsılanın tek bir
rakamda yakalamaya çalıútı÷ı kaba bir göreceli refah portresi olmadı÷ı, yaúam
koúullarına iliúkin bir mesele oldu÷udur (2004: 57). Her bir bireysel aktivitenin eúit
olarak kabul edildi÷i ailede gelirin standartlaútırılması, hastalık, engellilik, yaú veya
cinsiyet gibi özel durumları göz ardı eder veya dikkate almaz. Öncelikle, ailede
kimin tam olarak ne kadar tüketti÷inin, yiyecek gibi, bilgisine sahip olamayız, ikinci
olarak ise asıl mesele mal tüketimi de÷il, Sen’in vurguladı÷ı biçimde iúlevsellikte
bulunmaktadır. Sen’e göre okuryazarlık, sa÷lıklı ve uzun yaúam, ekonomik hayata
entegre olabilme ve siyasi katılım iúlevsellikleri ifade etmektedir (1992: 28). Bu
varsayımlar temel ve baúlangıç seviyesinde cinsiyete göre de÷iúiklik göstermektedir.
Amartya Sen’in Özgürlükle Kalkınma adlı kitabında belirtti÷i gibi kadın karúıtı
e÷ilimlerin kadınların toplumsal konumundan ve iktisadi gücünden genelde
etkilendi÷i görülmektedir. Erke÷in göreli hâkimiyeti birçok etkenle ba÷lantılıdır.
øktisadi gücüyle aile içinde bile saygı uyandıran eve ekmek getiren kiúi olma konumu
bu etkenler arasında yer almaktadır (1999: 267). Kadınlar her gün ev içinde saatlerce
çalıúırlar, ancak karúılı÷ı olmadı÷ı için bu çalıúma kadınların ve erkeklerin ailenin
ortak refahına ayrı ayrı yaptıkları katkılar hesaplanırken genellikle ihmal
edilmektedir. Dıúarıda iú arama ve çalıúma özgürlü÷ü kadınların göreli ve mutlak
yoksunlu÷unun azaltılmasına katkıda bulunabilmektedir. Bir alandaki özgürlü÷ün (ev
dıúında çalıúabilme özgürlü÷ü) artmasının baúka özgürlüklerin (açlıktan, hastalıktan
ve göreli yoksunluktan özgürlü÷ü artırarak) güçlenmesinde yardımcı oldu÷u
görülmektedir.
Amartya Sen The Standard of Living79
adlı kitabında mal sahibi olmanın iyi bir
yaúam standardına sahip olmak için yeterli olup olmadı÷ını sorgulamaktadır (1987:
������������������������������������������������������������79� Amartya Sen’in “The Standard of Living” adlı kitabının Türkçe çevirisi yoktur. Literatürde bu kitaba “Yaúam Standardı” adıyla atıf yapılmaktadır.�
�
�
72�
�
15). Sen’e göre bir kiúinin e÷er uygun barınacak yeri, yeterli yiyece÷i veya temel
sa÷lık deste÷i yoksa o kiúinin basitçe mutsuz veya hayal kırıklı÷ı içinde oldu÷unu
iddia etmek kolaydır. Ekonomik pazar, mal varlı÷ına de÷er verir ve maddi dünyadaki
baúarımız sahip oldu÷umuz servetle de÷erlendirilmektedir. Nihai olarak, odak
noktamız nasıl bir hayat sürdü÷ümüz, ne yapıp yapamayaca÷ımız veya ne olup
olamayaca÷ımız olmalıdır. Sen, elde edebilece÷imiz veya edemeyece÷imiz yaúam
koúullarını, bizim iúlevlerimiz ve bunları elde etme becerimizi ise yapabilirliklerimiz
olarak tanımlamaktadır (Sen 1984a: Introduction and Chapters 13-20). Sen’in bu
yaklaúımı Adam Smith’e kadar uzanmaktadır. Adam Smith’in sıklıkla serveti
azamileútirme80ile ilgilendi÷i iddia edilmesine ra÷men Marx’ın daha sonra
bahsedece÷i mal fetiúizminden81 kaçmakta kararlı oldu÷una dair pek çok kanıt
bulunmaktadır (Sen, 1987: 17).�Adam Smith, bir taraftan do÷adaki mal ve refah
arasındaki iliúkiyi gösterirken di÷er yandan yapabilirliklere ve yaúam koúullarını elde
etmeye iúaret etmektedir.
Amartya Sen’in düúünceleri, 1990’lardan itibaren feminist literatürde de
kullanılmaya baúlanmıútır. Faydacı yaklaúımın insanların tercihlerinin arkasında
yatan koúulları ve toplumsal adaletsizlikleri dikkate almaması, toplumsal cinsiyete
iliúkin adaletsizlikleri görünmez kılmaktadır (Kirmano÷lu, 2010: 99). Yaúama hakkı,
e÷itim hakkı, siyasi katılım hakkı gibi haklar yapabilirlikler kavramına karúılık
gelmektedir. Sen, Özgürlükle Kalkınma adlı eserinde, bireylerin aktif birer karar alıcı
olarak özgürlü÷ünün kalkınma için ne kadar önemli oldu÷unu gösterirken, kadınların
toplumsal statüsünün (ev dıúında çalıúma, kazanç elde etme, e÷itimli olma) sadece
kadınlar için de÷il, aynı zamanda erkekler ve çocuklar için de bir fırsat oldu÷unu
vurgulamaktadır. Bir toplumda kadınların kalkınmasına ba÷lı olarak o ülkedeki
geliúmiúlik düzeyi artma e÷ilimi göstermektedir.
������������������������������������������������������������80 Wealth Maximisation.
81 Marx’ın meta fetiúizmi çözümlemesi Kapital 1’de toplanmıútır. Marx meta üretiminin, üreticiler arasında, farklı türde, nitelikte ve miktarda eme÷i birbiriyle de÷erler olarak eúde÷er kılan toplumsal bir iliúki oluúturdu÷unu belirledikten sonra, bu iliúkinin üreticilere ya da daha genelde topluma nasıl göründü÷ünü inceler. Marx’ın detaylı meta fetiúizmi açıklaması için bknz. Bottomore, 1991: s.432.
�
�
73�
�
Yeterlilikler yaklaúımında, aileye nasıl bakılaca÷ı önemli bir konudur. Burada
kimin yeterliliklerine bakılacaktır? Eve ekmek getirene mi yoksa her bir bireye mi?
Elbette ki her bir bireye. Her bir kiúi prensibi82
adı gere÷i, politik da÷ılımda temel
birimin ayrı bir kiúi olması gerekti÷i anlamına gelmektedir (Nussbaum, 2000: 246).
Ailedeki kadınların yaúamlarını düúünürsek böyle bir prensibin hayata
geçirilmesinin özel aciliyeti bulunmaktadır. Kadınlar hayatın temel
gereksinimlerinden mahrum bırakılmaktadırlar çünkü kendi hakları olan politik
vatandaúlardan çok, ailenin olması gerekti÷i gibi organik bir varlı÷ın parçaları olarak
görülmektedirler. Kadınlar yeniden üretimi gerçekleútirenler, do÷uranlar ve bakımı
sa÷layanlardır. Bu bakıú açısı, kaynakların ve fırsatların aile içinde nasıl da÷ıtıldı÷ına
iliúkin pek az sorunun soruldu÷unu bize göstermektedir. Kirmano÷lu’nun belirtti÷i
gibi Sen’in yapabilirlikler kavramının, devletin müdahale etmemesine dayanan
negatif hakları de÷il, devletin sa÷lamakla yükümlü oldu÷u pozitif hakları esas
alması; kadının aile içinde ve dıúında karúı karúıya kaldı÷ı ma÷duriyetlere,
eúitsizliklere ve yoksunluklara odaklanabilmesi nedeniyle, liberal söylemdeki haklar
kavramına göre bazı üstünlükler taúıdı÷ı kabul edilmiútir (2010: 103). Yapabilirlikler
yaklaúımı di÷er yoksulluk ve insani kalkınma ölçümlerine göre feminist sorunlara
yaklaúmada ve bu sorunlara cevap aramada olumlu bir yaklaúım sergilemektedir.
Ba÷ımsız kadın hareketi çıkıú anından itibaren kadınların oy hakları, hukuk önünde
eúitlik, siyasi alanda eúitlik, sa÷lık, e÷itim, úiddet ve iú gücü alanlarında erkeklerle
eúitlik için savaú vermektedir. Bunlar ekonomik alanlarda kazanılan eúitli÷in ötesine
giden sorunlardır. Sen’in belirtti÷i gibi “toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i sorunu ..... en iyi
ifadesini iúlevsellikler ve yapabilirliklerin karúılaútırılmasında kendisini bulur, sadece
kaynaklara .... bakmak yeterli olmayacaktır. Toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i tamamen bir
özgürlük sorunudur” (Sen, 1992: 125). Sen’in yapabilirlikler yaklaúımında feminist
bakıú açısından en fazla eleútiri alan nokta ise hangi yapabilirliklerin eúitsizli÷i
önlemede etkili olaca÷ının üzerinde hiç durmamıú olmasıdır. Sen, teorisinde böyle
bir yapabilirlikler listesi sunmamıútır.
������������������������������������������������������������82 The principle of each person as end.
�
�
74�
�
Feminist akademisyen Ingrid Robeyn, bu konuda bir çalıúma yaparak
endüstrileúmiú ülkelerdeki toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i için bir yeterlilik listesi
sıralamıútır (Robeyn, 2003: 71-86):
x Fiziksel olarak sa÷lıklı bir úekilde uzun ömürlü ve sa÷lıklı bir hayat sürdürebilmek
x Ruhsal olarak sa÷lıklı bir hayat sürdürebilmek
x Herhangi bir fiziksel ve ruhsal úiddete u÷ramadan bir hayat sürdürebilmek
x Sosyal iletiúim a÷larının bir parçası olarak aktif bir hayat sürdürebilmek
x Politik kararların bir parçası olarak aktif bir politik hayat sürdürebilmek
x E÷itimli bir hayat sürdürebilmek
x Çocuk yetiútirebilmek ve ev içi sorumlulukları yürütebilmek
x øú gücü piyasasında ücretli olarak bir hayat sürdürebilmek
x Güvenli ve keyif alınır bir ortamda yaúayabilmek
x Serbestçe bulundu÷u yerden hareket edebilmek
x Hobilere ve keyif veren u÷raúlara vakit ayırabilmek
x Saygı duyularak yaúayabilmek
x Dini inançlarını özgürce yerine getirebilmek
x Zamanını kendine göre ayarlayabilmek
Sen’in fikirleri temel kavramları ve ölçüm gereçlerini geniúletmek açısından
insani geliúme yaklaúımının83 evrimini derinden etkilemiútir. ønsani Geliúimin amacı
“geliúim ekonomilerinin oda÷ını ulusal gelir hesaplarından insan merkezli
politikalara çevirmektir” (UNDP HDR, 1990). Her yıl ønsani Geliúme Raporu84 insan
geliúimine iliúkin bir baúlı÷ı incelemektedir. Geçmiú yılların konu baúlıkları arasında
øklim De÷iúikli÷i (2007/2008), Su Kıtlı÷ı (2006), Kültürel Özgürlük (2004), Binyıl
Geliúim Hedefleri (2003) ve ønsan Hakları (2000) bulunmaktadır. Raporlar, veri ve
analizler sunarak geliúimin zorluklarını gö÷üslemek için insanları stratejilerin
������������������������������������������������������������83 Human Development.
84 Human Development Report.
�
�
75�
�
merkezine koyan meselelere ve politika seçeneklerine uluslar arası düzeyde dikkat
çekmektedirler.
3.3.2. ønsani Geliúme Endeksi
ønsani Geliúme Endeksi85
Birleúmiú Milletler’in kalkınma raporlarının
önemli bir kısmını oluúturmaktadır. Rapor, dünyadaki mevcut geliúimin çok güncel
bir temasını inceledi÷i kadar øGE’nin bir dizi dünya sıralamasını da içermektedir.
Rapor 177 ülkeyi sıralarayarak onları yüksek, orta ve düúük insani geliúim gruplarına
bölmektedir. Bir ülkenin seviyesi onun bahsi geçen yılki insani geliúim durumunu
göstermekte ve yıllar arasındaki seviye farkı o ülkenin di÷er ülkelere oranla
geliúimini (veya düúüúünü) belirtmektedir (UNDP, 2000, 2003, 2004, 2006, 2007,
2008). UNDP insani geliúme kavramı aracılı÷ıyla ulusal gelir ve ekonomik büyüme
ile toplumsal refah arasındaki ters orantıya dikkat çekmektedir ve kalkınmakta olan
ülkeleri hızlı büyümenin barındırabilece÷i toplumsal eúitsizliklere karúı
uyarmaktadır. ønsani geliúme yaklaúımı kalkınma sürecine insani fayda olgusunu
de÷er olarak oturtmaya çalıúmaktadır (Oruç, 2001: 76).
Toplumsal cinsiyet kavramıyla ba÷lantılı olarak incelendi÷inde ønsani Geliúme
Raporu 2003’ün ayrıcalıklı bir yeri vardır. Bu raporun en önemli özelli÷i “Binyıl
Geliúme Hedefleri”86
üzerinde odaklanmıú olmasıdır. Dünya liderleri yoksulluk ve
açlık baúta olmak üzere, bir dizi hedefin 2015 yılına kadar gerçekleútirilmesini
taahhüt etmiúlerdir. Bu taahhütlerden bazıları úunlardır:
x Mutlak yoksulluk ve açlık sınırında yaúayan insan sayısını yarı yarıya azaltmak.
x Kız ve erkek, herkes için evrensel temel e÷itim hedefine ulaúmak.
x Kadının durumunun güçlendirilmesi ve toplumsal cinsiyet eúitli÷inin sa÷lanması.
x Anne sa÷lı÷ını iyileútirmek, gebelik ve do÷umdaki anne ölümlerini dörtte üç
oranında azaltmak.
������������������������������������������������������������85�Human Development Index-HDI.�
86 Milennium Development Goals-MDG.
�
�
76�
�
x Kalkınma için küresel iúbirli÷ini geliútirmek.
Binyıl Geliúme Hedefleri yoksullu÷un hem nedeni hem de semptomu olan
yetersiz beslenme ve cehalet gibi konuların ötesine geçmeden söz konusu hedeflere
ulaúılamayaca÷ını kabul etmektedir. Birçok ülkede kadınların, kırsal yoksulların ve
etnik azınlıkların artan sosyal harcamalardan kendilerine düúmesi gereken payı adil
úekilde alamadıkları ortaya çıkmaktadır (Arın, 2004: 58). Rapor bu durumu tersine
çevirmek için geliúme stratejilerinin yalnızca ekonomik büyümeye de÷il, aynı
zamanda gelir ve hizmetlerin daha eúit paylaúımına odaklanması gerekti÷ini
savunmaktadır.
Sen’in kavramsallaútırmaları ønsani Geliúme Endeksleri’nde iúlevsel hale
getirilmiútir. ønsani Geliúme Endeksi (Tablo 3), insanların yeteneklerini
geliútirebilmek ve kapasitelerini kullanabilmek için ihtiyaç duydukları sa÷lıklı ve
uzun bir yaúam, e÷itimli olmak ve yeterli gelir sahibi olmak boyutlarından
oluúmaktadır. Bu yaklaúım insanların seçimlerini geliútirme ve insan yeterlili÷ini ve
özgürlüklerini arttırarak onların uzun ve sa÷lıklı bir ömür sürme, bilgiye ve makul bir
yaúam standardına sahip olma ve toplumsal yaúama katılma ve kendilerinin yaúamını
de÷iútirecek kararların alınmasına katılma süreci olarak tanımlanmaktadır
(Kirmano÷lu, 2010: 103). Bu yaklaúımın ardındaki felsefe, geliúimi incelerken
önemli olanın gelir seviyesi olmadı÷ını, insanların de÷er verdikleri yaúamı
yaúamaları için o gelirin kullanımı ve kullanım özgürlü÷ünün önemli oldu÷unun
altını çizmektir. Asıl olan, ulusal ekonomik varlı÷ın, bireyler için geliúme olanakları
yaratıp yaratmadı÷ı sorusudur.
ønsani geliúme üzerine yo÷unlaúmanın dayandı÷ı felsefe insani geliúmeyi beúeri
sermaye yaklaúımından ayırmaktır. Beúeri sermaye yaklaúımı bireylerin çalıúma
verimliliklerini arttırmak ve insanları esas olarak iúe yarama perspektifinden
de÷erlendirmektedir. Öbür taraftan, insani geliúme, insani yaúam kalitesinin
yükseltilmesi, yaúamın daha zengin ve daha kaliteli olması için insani
özgürlüklerinin ve fırsatlarının arttırılması anlamına gelmektedir (Arın, 2004: 59).
Tüm bunlar kalkınmadaki insanın rolüdür.
�
�
77�
�
øGE bir ülkenin geliúimini ve ilerlemesini bize anlatan en bilindik ölçümlerden
biridir, bu nedenle sıklıkla kullanılan bir yoksulluk göstergesidir. øGE, geleneksel
kiúi baúı ölçümlerinden (Gayrisafi Yurtiçi Hasıla- GSYøH) daha iyi bir yaúam
standardı ölçümü oluúturmak için Amartya Sen ve Pakistanlı ekonomist Mahbub ul
Haq ile birlikte geliútirilmiútir (UNDP, 1990).
Tablo 3: ønsani Geliúme Endeksi Bileúenleri
Sa÷lık Bilgi – E÷itim Durumu Yeterli Yaúam Standardı
Uzun ve Sa÷lıklı Yaúam Okuryazar oranı Kiúi baúına gelir- Satınalma
Bileúik okullaúma oranı Gücü Paritesi (SGP)
E÷itim Düzeyi
Kaynak: UNDP, 1990-1995.
Sen, di÷er meslektaúları gibi, endeksin insani geliúimin biraz eksik bir ölçümü
oldu÷unu tartıúsa da GSMH ölçümü gibi basit, tek göstergeden daha kapsamlı bir
hesaplama oldu÷unu kabul etmektedir. Yine de insan deneyiminin aúırı
karmaúıklı÷ından dolayı hiçbir endeks tek baúına insanların yaúamlarında
karúılaútıkları gerçek koúulları ifade edemez. Sen’e göre øGE, birtakım eksikliklere
sahip olsa da temel geliúim fikri ile ilgilidir: Açık ifadesiyle, bu endeks “insanların
içinde yaúadı÷ı ama insan yaúamının sadece bir parçası olan ekonomik zenginlikten
çok insan yaúamının zenginli÷ini geliútirmek” için ölçüt almaktadır (UNDP HDR,
2010).
Uzun ve sa÷lıklı bir hayat sürmek UNDP’nin insani geliúme yaklaúımının
temellerinden birini oluúturmaktadır. Çocuk ölüm oranları incelendi÷inde,
hanehalkının maddi durumunun ve annenin e÷itim seviyesinin önemli faktörler
oldu÷u ortaya çıkmaktadır. Orta ö÷retim ve üzeri e÷itim alan annelerin çocuklarının
yaúama úansı hiç e÷itim almayan veya ilkokul e÷itimi alan annelerin çocuklarının iki
�
�
78�
�
katıdır (UNDP HDR, 2006: 11). Anne ölüm oranları son 20 yıldır öncelikli bir sorun
olarak yer almasına ra÷men Aúa÷ı Sahra Afrika Bölgesinde ve Güney Asya gibi anne
ölümlerinin yüksek oldu÷u bölgelerde bu konuda fazla ilerleme kaydedilmemiútir.
Bu bölgelerde do÷umların sadece %56’sı sa÷lık personeli tarafından
gerçekleútirilmektedir (A.g.e, 12). Bu oran tablonun ne kadar vahim oldu÷unu bizlere
göstermektedir.
Tablo 4: Ülkeler arası ønsani Geliúme Endeksi Karúılaútırması
øGE sıralaması Ülke Do÷umda
yaúam Yetiúkin Okullaúma Kiúi baúına øGE De÷eri/
(74 ülke) beklentisi okur-yazarlık oranı GSYøÜ 174 ülke
arasında oranı sıralama
1 Kanada 79,1 99% 100% 23,582 0,935
25 Yunanistan 78,2 96.9% 81% 13,943 0,875 61 Malezya 72,2 86.4% 65% 8,137 0,772 72 Kazakistan 67,9 99% 77% 4,378 0,754 85 Türkiye 69,3 84% 61% 6,422 0,732
103 G. Afrika 53,2 84.6% 95% 8,488 0,697
174 Sierra Leone 37,9 31% 24% 458 0,252
Kaynak: 2000, Human Development Report, UNDP.
Tablo 4’de görüldü÷ü üzere Türkiye’nin Gayrisafi Yurtiçi Üretim
(GSYøÜ)’i87 6.422 iken bu oran Kazakistan’da 4.378’dir. Buna ra÷men
Kazakistanda’ki okullaúma oranı %77 ve yetiúkin okur-yazarlık oranı %99 ile
Türkiye’den fazladır. Bu oranlar Türkiye için sırasıyla %61 ve %84’dür. Tablo 4’ün
bize gösterdi÷i ana mesaj Türkiye gibi birçok ülkenin elde ettikleri geliri insani
faydaya dönüútüremedikleridir.
ønsani geliúme kavramı, kiúi baúına düúen gelirin ötesine giderek, insani
������������������������������������������������������������87GSYøÜ, Gayrisafi Milli Hasıla (GSMH)'dan farklı olarak, bir ülke sınırları içerisinde belli bir zaman içinde, üretilen tüm nihai mal ve hizmetlerin para birimi cinsinden de÷eridir. GSYøÜ verilerini bulmak için úu formül uygulanır: GSYøH = tüketim+ yatırım+ devlet harcamaları+ (ihracat-ithalat),http://tr.wikipedia.org/wiki/Gayr%C4%B1saf%C3%AE_yurti%C3%A7i_h%C3%A2s%C4%B1la.
�
�
79�
�
geliúimi ve insanı insan yapan özgürlük, kiúilik gibi unsurları ve insanın temel
gereksinimlerine ulaúma düzeyini bir arada de÷erlendirmekte ve böylece kalkınma
içinde insanın yerini ele almaya çalıúmaktadır. ønsani geliúim yaklaúımının insan ve
geliúimi hakkında ve bunları birbirinden ayırmak için iki ana tezi oldu÷unu
vurgulamakta fayda var. Amartya Sen bunları de÷erlendirme yönü88
ile temsilcilik
yönü89
olarak adlandırmaktadır (Sen, 1999). ølki, insan yaúamındaki geliúimleri açık
bir geliúim hedefi olarak de÷erlendirmek ve insani baúarıları ilerlemenin önemli
göstergeleri olarak kullanmakla iliúkilidir. Bu yaklaúım, ekonomik performansa
odaklanan paradigmalara zıt düúmektedir. økincisi, insanların bu tür baúarılara
ulaúmak için, özellikle politika ve politik de÷iúimler yoluyla, neler yapabilece÷ini ele
almaktadır. Fukudo-Parr’ın ønsani Geliúim Paradigması90
makalesinde vurguladı÷ı
gibi, insani geliúim yaklaúımı temsilcilik yönü yerine de÷erlendirme yönüyle daha
yakından iliúkilidir.
Neoliberalizmin dayandı÷ı felsefi temeller ve temel ihtiyaçlar yaklaúımı,
ønsani Geliúim Yaklaúımı’ndan farklı olmakla kalmaz aynı zamanda daha az
belirgindir. Sonuçta her üç yaklaúım da insan refahına odaklanmasına ra÷men bu
kavrama yükledikleri anlamlar farklıdır (Fukuda Parr; 2003: 311). Neoliberalizm
refahı menfaatlerin en üst düzeye çıkarılması olarak tanımlamaktadır. Sen bu
yaklaúımın sınırlarını belirlemektedir (Amartya Sen ve Bernard Williams, 1982).
Bunlardan en belirgini hakların, özgürlüklerin ve insan temsilcili÷inin ihlal
edilmesidir. Temel ihtiyaçlar yaklaúımı insanları geliúimin merkezine yerleútirir ama
temel ihtiyaçları mal ve hizmet tedariki olarak belirlemenin üstündeki vurgu, insan
refahının tanımlamada yapabilirlikler temelinden çok mal temeline iúaret etmektedir.
Ekonomik liberalleúme ve politik demokratikleúme pek çok ülkede insan
geliúimindeki öncelikleri de÷iútiren baskın etkenlerdir. Toplumda sosyal bir eyleme
katılma olana÷ı günümüzde daha önemli bir hal almaktadır. Ekonomik giriúimcili÷in
pazarları yönlendirmesi gibi sosyal giriúimcili÷in de insanların refahı için olan
������������������������������������������������������������88 Evaluative aspect.
89 Agency aspect.
90 The Human Development Paradigm.
�
�
80�
�
meseleler hakkındaki siyasi tartıúmaları yönlendirmesi beklenmektedir. Geliúimi
teúvik etmede özellikle insan ve sivil toplum grupları gibi devlet haricindeki
oyuncuların kolektif eylemlerinin önemine iliúkin bir konsensüs oluúmaktadır.
(Fukudo-Parr, 2003: 313).
Yeterlilikler kavramının bizzat kendisi temsilcili÷i iúaret etmektedir.
“Temsilcilik rolünü anlamak” Sen’in görüúüne göre, “insanları sorumlu kiúiler olarak
tanımanın özüdür: Sadece iyi miyiz yoksa sa÷lıksızmıyız diye de÷il ama eyleme
geçmek veya bunu reddetmek ve böyle veya di÷er türlü davranabilmeyi
seçebilmek… Bu bir fark yaratır” (1992: 190).
Cinsiyet eúitli÷i, kamu politikalarında eúitli÷e iliúkin belirgin bir duruú
oluúturmaktadır. Kadın hareketi ve feminist akademisyenlerin çalıúmaları cinsiyet
kavramının bu geliúimine katkıda bulunmuúlardır. ønsani geliúim yaklaúımı gelire ve
büyümeye odaklanmıú yaklaúımlardan farklı olarak toplumsal cinsiyet eúitli÷ine
odaklanmaktadır (Fukudo–Parr, 1999: 101). Di÷er yaklaúımlar kadınların
yoksullu÷unu kadınların reisli÷ini yaptı÷ı hanelerle erkeklerin reislik yaptı÷ı haneler
arası gelir farkını ölçerek hesaplamaktadırlar. ønsani geliúim yaklaúımında kadınların
yoksullu÷u gelir eksikli÷inin çok ötesine geçmektedir. E÷itim, sa÷lık, ekonomik
yaúama katılım kanalları ve karar verme eksikli÷ini de kapsamaktadır.
Fukuko-Parr’ın çalıúmalarında gösterdi÷i üzere, insani geliúim yaklaúımı
alternatiflerine oranla politikalarında daha toplumsal cinsiyete duyarlı bir gündem
sa÷lamaktadır (Fukudo-Parr, 2003: 314). Öncelikle, toplumsal cinsiyet eúitli÷i bu
yaklaúımın ana meselesidir. Cinsiyet ayrımcılı÷ının ne kadar yaygın oldu÷u gerçe÷i
bu yaklaúımda öncelikli bir konudur. økincisi, insani geliúim yaklaúımı kadınların
yaúamında özel öneme sahip olan, kendi hayatları hakkında karar verme gibi,
ayrımcılı÷ın yönlerine di÷er yaklaúımlardan daha duyarlıdır. Üçüncü olarak, insani
geliúim yaklaúımı karmaúık meselelerin derinlemesine incelenmesini sa÷layan bir
içeri÷e sahiptir. Örne÷in, kadınların hayat seçimlerini kısıtlayan bedelsiz iúlerin eúit
olmayan biçimde da÷ıtılması bunların en önemlilerinden biridir.
�
�
81�
�
3.3.3. Toplumsal Cinsiyet Geliúme Endeksi
Farklı gruplar arasındaki (cinsiyet, ırk, sınıf) eúitsizlikleri ölçebilmek
amacıyla bir di÷er deyiúle toplumsal cinsiyete dayalı eúitsizlikleri saptayabilmek için,
Toplumsal Cinsiyete Dayalı Geliúme Endeksi (TCGE)91
ve Toplumsal Cinsiyeti
Güçlendirme Ölçüsü (TCGÖ)92
adı verilen endeksler UNDP raporlarında 1995
yılından bu yana yayımlanmaktadır. ønsan yoksullu÷u kavramının øYE’den daha
geniú ve derin oldu÷unu vurgulamak önemlidir. Bunun nedeni bazı önemli alanların
ölçülmesinin zor olması veya verilerin mevcut olmayıúıdır. Bu tip alanlara örnek
olarak politik özgürlük, kiúisel güvenlik ve dıúlanma verilebilir. Dünya genelinde
kadınlar, erkeklerin sahip olmadı÷ı seçenek ve fırsat kısıtlamalarıyla karúı karúıya
kalmaktadırlar. Gelire odaklı yoksullu÷un ampirik çalıúmaları seçim ve fırsat
yoksullu÷unu maskeleyebilmektedir. Hane tüketimi ve hane halkı gelir araútırmaları
yoksullu÷un kadınlaúmasını göstermemektedir.
Ulusal ve küresel düzeyde, mahrumiyet konusunda cinsiyet farklılı÷ını
gösteren pek çok insan yoksullu÷u göstergeleri kullanılmaktadır. Bu göstergelere
göre dünyada okur-yazar olmayan 800 milyon insanın üçte ikisi kadındır. Okula
gitmeyen 110 milyon çocu÷un beúte üçü kızdır. Dünya çapında yaklaúık 100 milyon
kayıp kadın (missing women)93 bulunmaktadır. Cinsiyet farklılı÷ı biyolojik
avantajlarına94 ra÷men kadınların daha düúük yaúam idamesine sahip olmalarına
neden olmaktadır (Fukuda-Parr, 1999: 102). ønsani geliúme yaklaúımı kadınların
durumunun iyileúmesini ve toplumsal cinsiyet temelinde eúitlik sa÷lanmasını
hedeflemektedir (Arın, 2004: 65). Bu kadınların özgürlüklerini kullanarak haklarını
������������������������������������������������������������91 Gender Development Index- GDI.
92 Gender Empowerment Measure-GEM.
93 1990’da Amartya Sen’in dolaúıma soktu÷u terim küresel nüfus verilerinden düúülen tahminen 100 milyon dolayındaki kadına atfen kullanılıyor. Bu kayıp kadınların bebek öldürme, bebek ölümleri, kasıtlı kötü beslenme, tedaviden yoksun bırakma ve cins temelindeki daha baúka úiddet uygulamalarının kurbanları oldu÷una inanılıyor, (http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/---dgreports/---gender/documents/publication/wcms_120427.pdf).
94 Yaúa ba÷lı ölüm oranları göstergelerine göre: dünyada erke÷e oranla daha çok kız çocuk dünyaya gelmektedir ve yaúamın erken dönemlerinde daha fazla erkek çocuk hayatını kaybetmektedir; kadınlar erkeklere oranla ortalama olarak daha fazla yaúam ömrüne sahiptirler (Kabeer, 2003: 89).
�
�
82�
�
kullanma kapasitelerini yükseltmek ve kolektif sürece aktif olarak katılma
kapasitesini yükseltmek anlamına gelmektedir.
1990’lı yıllardan itibaren endekslerin geliútirilmesiyle birlikte, øGE’ni
cinsiyet farklılı÷ına uygun olarak düzenleyecek destekleyici ölçümler geliútirmek
için giriúimlerde bulunulmuútur. øki ülke øGE yönünden aynı ortalama edinime sahip
olsa da bu ortalamanın cinsiyet farklılı÷ı yönündeki de÷iúiklikleri saklayabilece÷i
birçok araútırmada ispatlanmıútır. Toplumsal Cinsiyete Dayalı Geliúme Endeksi
(TCGE), øGE’ni cinsiyet farklılı÷ı yönünden düzenlemekte ve ülkeleri buna uygun
olarak de÷erlendirmektedir (UNDP HDR, 1995). Pekin’deki Dördüncü Dünya Kadın
Konferansına damgasını vuran 1995 ønsani Geliúme Raporu úu sonuca varmıútır:
Toplumsal cinsiyet eúitli÷i sa÷lanmadı÷ı sürece insan geliúimi tehlike altındadır.
1990 ønsani Geliúme Raporu’nun açılıú cümlesi úöyledir: “Bir ulusun gerçek
zenginli÷i insanlarıdır” (UNDP HDR, 1990). ønsanlar basitçe bir toplumun ekonomik
ve sosyal geliúiminin taraftarları de÷ildir, onlar aktif de÷iúimin temsilcileridir. Kiúiler
hem bireysel hem de kolektif eylemler vasıtasıyla de÷iúimin temsilcisi olabilirler.
Kolektif eylem politikalarını de÷iúikli÷e zorlayarak siyasi kuramlarda de÷iúiklik
getirebilirler (Fukuda-Parr, 2003: 309). Fukudo-Parr’a göre kolektif eylem, cinsiyet
eúitli÷inin tanınması, çevre korumanın gereklili÷i veya kapsamlı bir dizi insan
haklarının korunması ve teúviki gibi insan geliúimi için gerekli olan önemli politika
de÷iúimlerini elde etme sürecinin ardındaki ana motordur.
ønsani geliúimdeki temsilci fikri aynı zamanda karar verme konusunda hak
iddia etmekle alakalıdır. ønsanların gücünü ve sesini büyüten ve karar verenlerin
güvenilirli÷ini sa÷lamlaútıran demokratik kurumların sa÷ladı÷ı demokratik
yönetimler insan geliúimini teúvik etmek adına önemli bir koúuldur (Fukudo-Parr,
2003: 309). Geliúimi cinsiyet perspektifinden incelemek, insani geliúim
yaklaúımındaki kolektif temsilcili÷i ortaya çıkarma konusunda özel önem
taúımaktadır. 1995 ønsani Geliúme Raporu’na (böl.1) göre: “20. yüzyılın tanımlayıcı
hareketlerinden biri cinsiyet eúitli÷i için yapılan acımasız mücadeledir. Ço÷unlukla
baúı kadınlar tarafından çekilmesine ra÷men gitgide büyüyen sayıda erkek tarafından
destek görmüútür” (UNDP HDR, 1995). ønsan geliúiminin cinsiyete iliúkin boyutları
�
�
83�
�
için önlem almak adına 1995 ønsani Geliúim Raporu hem bir de÷erlendirme ölçüsü
(TCGE) hem de bir temsilcilik ölçüsü (TCGÖ) geliútirmiútir.
Toplumsal Cinsiyete Dayalı Geliúme Endeksi’nde (TCGE), ønsani Geliúme
Endeksi’ndeki göstergelerin aynen tutuldu÷unu, fakat her bir göstergenin kadın ve
erkekler için ayrıútırılarak oluúturuldu÷unu görmekteyiz. Böylece bu göstergeler
ıúı÷ında, kadınların erkeklere göre görece eúitsizlik durumu ölçülebilmektedir.
Toplumsal Cinsiyete Dayalı Geliúme Endeksi (TCGE) kadınların refahını
ulusal seviyede üç ana göstergeyi temel alarak ölçmektedir (Tablo 5): ‘Uzun ve
sa÷lıklı bir yaúam’(erkek ve kadın için do÷um anındaki tahmini ömür); ‘Bilgi’ (erkek
ve kadın okuryazarlık oranları ve ilk-orta ve yüksek ö÷retim düzeylerinde kombine
okullaúma oranı) ve ‘Yeterli yaúam standardı’ (UNDP, 2010).
Tablo 5: Toplumsal Cinsiyete Dayalı Geliúme Endeksi Bileúenleri
Kadınların / erkeklerin ortalama yaúam süresi
Kadın-erkek okuryazar oranı
Kadın-erkek kazanılmıú gelir tahminleri oranı
Kadın-erkek bileúik okullaúma oranı
Uzun ve sa÷lıklı yaúam E÷itim Yeterli yaúam standardı
Kaynak: http://hdr.undp.org/en/statistics/gii/.
Toplumsal Cinsiyete Dayalı Geliúme Endeksi úu formül ile hesaplanmaktadır
(UNDP, 1995):
((øGE-TCGE)/øGE))*100
TCGE’leri kullanılarak, øGE endeksine göre farklı insani geliúme düzeyindeki
ülkelerde kadınların gelir, e÷itim ve sa÷lık alanındaki yoksunlukları
karúılaútırılabilmektedir. Ancak, bu endeks kadınların erkeklere göre nispi durumunu
�
�
84�
�
de÷il, kadın ve erkeklerin mutlak göstergelerinin a÷ırlıklı ortalamasını vermektedir
(Kirmano÷lu, 2010: 106).
TCGE’ndeki bileúenlerinden öncelikli olanı kadın/erkek tahmini geliridir.
TCGE’inde kullanılan bu veri yetene÷e ve e÷itime göre standardize edilmemiútir.
Göstergelerde kadının, iú gücüne katılımı artıú gösterse bile bu onların emek
pazarındaki sıkıntılı süreçlerden kurtuldu÷u anlamına gelmemektedir. Dahası,
kadınların gelirleri erkeklerinkiler ile resmi sektör ücretlendirmesi ile sınırlı kalmıú
veriler üzerinden hesaplanmaktadır (Kabeer, 2003: 87). Di÷er bir ifade ile,
ço÷unlukla kadınların istihdam edildi÷i enformal sektördeki kayıt dıúı, düúük ücretler
bu hesaplamalara dahil edilmemektedir. Bu alanda yapılan baúka çalıúmalar kadın-
erkek ücret farklılı÷ının ekonomik bakımdan geliúme sa÷layan ülkelerde azalma
gösterdi÷ini ortaya koymaktadır. Kadınlar e÷itim seviyeleri arttıkça, piyasada
kendilerine daha sa÷lam bir yer edinmeye baúlıyorlar ve yüksek ücretlerle istihdam
ediliyorlar (Kabeer, 2003: 88).
TCGE’nin di÷er bir bileúeni de ortalama yaúam ömrüdür. Yaúa ba÷lı ölüm
oranları göstergelerine göre: dünyada erke÷e oranla daha çok kız çocuk dünyaya
gelmektedir ve yaúamın erken dönemlerinde daha fazla erkek çocuk hayatını
kaybetmektedir; kadınlar erkeklere oranla ortalama olarak daha fazla
yaúamaktadırlar95. Ortalama yaúam ömründeki toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i bölgesel
yoksulluktan çok bölgesel akrabalık iliúkilerine ve aile örgütlenme biçimlerine
ba÷lıdır. Örne÷in, çok yüksek oranda yoksulluk içinde yaúamalarına ra÷men Orta
Afrika’da, refah seviyesi daha iyi olan Batı Asya, Kuzey Afrika ve Güney Asya
ülkelerine göre ortalama yaúam ömründe daha fazla toplumsal cinsiyet eúitli÷ine
rastlanmaktadır (2003:89-91).
Ortalama yaúam süresini ve buna ba÷lı olarak toplumsal cinsiyet ayrımcılı÷ını
etkileyen önemli bir faktör de cinsiyet oranları’dır. Yukarıda bahsedildi÷i gibi
kadınların ortalama ömür süresinin uzun olması mantıksal olarak kadın nüfusunun
������������������������������������������������������������95https://bravo.ilo.org/wcmsp5/groups/public/dgreports/gender/documents/publication/wcms_120427.pdf.
�
�
85�
�
daha fazla olmasına yol açmaktadır. Fakat toplumsal cinsiyet ayrımcılı÷ı belirli
bölgelerde bu biyolojik úablonları ters yüz etmektedir. Buna verebilece÷imiz en
spesifik örnek, dünyada bir milyondan fazla bulunan kayıp kadınlar durumudur
(Kabeer, 2003: 91-93).
1980’lerde yapılan bir araútırmanın sonuçlarına göre, Orta Do÷u, Afrika’nın
kuzey bölgeleri, Hindistan bölgesi ve Çin nüfusu erkek cinsiyet oranları ile
karakterize edilmiútir; 105 erke÷e karúılık 100 kadın gelmektedir. Erkek cinsiyet
oranlarındaki bu fazlalık, daha çok genç yaúta gerçekleúen kız çocu÷u-kadın ölüm
oranlarına ba÷lanmaktadır (2003: 92). Toplumsal cinsiyet haritasına bakıldı÷ında
küçük çocuklardaki en fazla ölüm oranı geliúmekte olan ülkeler arasında
Ortado÷u’da görülmektedir. Bu da, o bölgelerde úiddetli bir úekilde görülen ‘erkek
çocu÷a’ sahip olma iste÷i ile açıklanmaktadır.
TCGE’ndeki en son bileúken e÷itim durumudur. UNICEF’e göre, geliúmekte
olan ülkelerde bulunan okul ça÷ındaki 130 milyon çocu÷un temel e÷itim
kaynaklarına eriúimi bulunmamaktadır (UNICEF, 2008). E÷itim kaynaklarına eriúimi
olmayan bu her üç çocuktan ikisi ise kız çocuklarıdır. Orta Afrika bölgesi
ilkö÷retimde %57 ile en düúük orana sahiptir; bunu %68 ile Kuzey Asya, %81 ile
Ortado÷u ve Kuzey Afrika, %92 ile Latin Amerika izlemektedir (UNICEF, 2009).
Tablo 6: Cinsiyete göre ilkokula kayıt yaptırmayan çocukların oranı (%), 1996-2004
Bölgeler Kız Erkek
Aúa÷ı Sahra Afrikası 42 38 Güney Asya 29 22 Okyanusya 26 18 Kuzey Afrika 14 12 Ba÷ımsız Devletler Toplulu÷u, Avrupa 11 12 Latin Amerika ve Karaipler 8 7 Do÷u Asya 1 1 Geliúmekte Olan Bölgeler 22 18
Kaynak: (United Nations, HDR, 2006: s. 7)
�
�
86�
�
Tablo 7’de görüldü÷ü gibi geliúmekte olan bölgelerde ilkokul ça÷ındaki kız
çocuklarının %22’si, erkek çocuklarının %18’i okula devam etmemektedir. Hemen
hemen tüm bölgelerde ilkokula kayıt yaptırmayan kız çocuklarının oranı erkek
çocuklara oranla daha yüksektir. E÷itim, toplumsal cinsiyet eúitli÷inin tohumlarının
atıldı÷ı yerdir ve bu da cinsiyete göre ayrıútırılmamıú iúlerde eúit istihdam fırsatlarını
getirmektedir. Bu alanda geri kalmıú ülkelerde, kadının gelecekte güçlenmesi ve
istihdamına iliúkin kararlar olumsuz olarak etkilenmektedir.
Tablo 7: Toplumsal Cinsiyete Dayalı ønsani Geliúme Endeksi (TCGE), Ülke
Karúılaútırmalı
Sıralama
En Üst
Ülke-
1992
En Üst
Ülke-
2001
En Alt
Ülke-1992
En Alt
Ülke-
2001
Türkiye
1992
Türkiye
2001
Ülke Adı øsveç Norveç Afganistan Nijer Türkiye Türkiye
Do÷umda Yaúam Beklentisi
Yıl-Kadın 81,1 81,7 44 45,9 68,6 72,8 Do÷umda Yaúam
Beklentisi
Yıl-Erkek 58,4 75,8 43 45,3 64,5 67,6 Eriúkin Okuryazar
Oranı
6 yaú ve üzeri- % Kadın 99 100 12,07 8,9 70,1 77,2
Eriúkin Okuryazar Oranı
6 yaú ve üzeri- % Erkek 99 100 44,1 24 90,6 93,7
Kiúi Baúına Tahmini Gelir-
USD veya gelirin yüzdesi-Kadın %41.6 23,317
USD %7.1 646 USD %30.2 3,717 USD
Kiúi Baúına Tahmini Gelir-
USD veya gelirin yüzdesi-Erkek %58.4 36,043
USD %92.9 1,129 USD %69.8 8,028
USD
ønsani Geliúme Endeksi Sırası 1 1 130 175 71 96
Toplumsal Cinsiyete Ba÷lı
ønsani Geliúme Endeksi Sırası 1 1 130 144 45 81
Kaynak: UNDP, Human Development Report 1995; UNDP, Human Development Report
2003, (Akt. Arın, 2004: 75).
�
�
87�
�
Toplumsal cinsiyete göre geliúme endeksinin de÷erinin 1.000’e eúit olması
insanların temel yeteneklerini cinsiyet temelinde eúitli÷i de sa÷layarak geliútirmeyi
baúardıkları anlamına gelmektedir. Fakat hiçbir ülke bunu baúaramamıútır. Bugün
itibariyle yaúadı÷ımız dünyada hiçbir toplum kadınlarını erkekler kadar
geliútirememiútir. Tablo 7’de TCGE’ni oluúturan bileúenlerin de÷erleri en yüksek ve
en düúük de÷ere sahip ülkeler ve Türkiye için gösterilmiútir. Buna göre her bir
ülkede TCGE’de endeks de÷eri insani geliúme endeksi de÷erinden düúüktür. Buradan
úu sonuca varabiliriz, cinsiyet temelindeki eúitsizlikler ülkelerin gelir düzeyine ba÷lı
bulunmamaktadır. Ülkelerin eúitsizli÷i azaltma kararlılı÷ının ülkelerin zenginli÷inden
çok daha önemli oldu÷u görülmektedir. Tülay Arın’ın da vurguladı÷ı gibi, endeks
de÷erlerindeki farklılıklar özellikle kadınların elde etti÷i gelir düzeyinin erkeklere
göre ne kadar düúük oldu÷una ba÷lı olarak etkilenmektedir (2004: 76).
Tablo 7’de görüldü÷ü gibi Türkiye 81. sıra ile uluslararası sıralamada
ortalamanın altında bulunmaktadır. 1992 yılından 2001 yılına geldi÷imizde
Türkiye’nin TCGE sıralamasında 45. sıradan 81.’i sıraya düútü÷ünü
gözlemlemekteyiz. Bu sıralama Türkiye’yi orta insani geliúme kategorisine
koymaktadır. 1990’lı yıllarda beliren yeni liberal politikalar ve ülkede yaúanan
ekonomik krizlerin cinsiyet temelindeki eúitsizli÷i arttırdı÷ı görülmektedir. Türkiye
1992-2001 döneminde, toplumsal cinsiyet temelinde geliúme sırası ve insani geliúme
endeksi temelindeki sıralamaya göre gerilemiútir. Cinsiyet eúitli÷i anlayıúını
ekonomik kalkınmayla iliúkilendiren yaklaúımlara yöneltilen temel eleútiri kadın ve
toplumsal cinsiyet eúitli÷ini merkeze almak yerine ikincil bir yer vermesidir. Di÷er
bir deyiúle kadına ve toplumsal cinsiyet eúitli÷ine iliúkin politikalara, kadın
yoksullu÷una özel bir yer vermemesi, genelin içinde, onun bir parçası olarak
de÷erlendirmesi, özgül yanlarını görmemesidir.
3.3.4. Toplumsal Cinsiyeti Güçlendirme Ölçüsü Endeksi
Toplumsal cinsiyet eúitsizli÷ini ölçmek amacıyla, TCGE ile birlikte 1995
yılında UNDP tarafından kullanılmaya baúlanan di÷er bir ölçüm aracı da Toplumsal
Cinsiyeti Güçlendirme Ölçüsü (TCGÖ)’dür. TCGÖ’nün amacı kadınların iktisadi,
�
�
88�
�
siyasi ve toplumsal yaúamda etkili olabilme fırsatlarını gösterebilmektir. Kadınların
bu alanlarda güçlenmeleri ve kamusal alanda yerlerini sa÷lamlaútırmaları,
yoksunluklarını ve yoksulluklarını azaltmada hayati önem taúımaktadır. Bu ölçümün
dayandı÷ı göstergeler úunlardır (Tablo 8): Siyasi katılım ve karar alma gücü:
Parlamentoda kadın milletvekillerinin oranı. øktisadi katılım ve karar alma gücü:
Bürokraside kadınların üst düzey yönetici olarak payı; profesyonel alanlarda
kadınların yüzde payı. øktisadi kaynaklara ulaúma gücü: Tahmin edilen gerçekleúmiú
gelir-satın alma gücü paritesine göre ABD Doları (UNDP, HDR 2010). Gelir düzeyi
de÷iúkeni bakımından buradaki en önemli sorun kadınların çalıúmasının önemli bir
kısmının ücretsiz96 olmasıdır.
Tablo 8: Toplumsal Cinsiyeti Güçlendirme Ölçüsü Endeksi
Milletvekillerinin cinsiyet da÷ılımı
Yerel meclislerde, bürokraside,
Kadın ve erkek tahmini kazançları
resmi yöneticilikte cinsiyet temelinde da÷ılım
Profesyonel ve teknik kadrolarda
cinsiyet temelinde da÷ılım
Siyasi katılım
øktisadi katılım ve karar alma øktisadi kaynakları
ve karar alma kullanabilme gücü
Kaynak: http://hdr.undp.org/en/statistics/gii/.
TCGE yeteneklerin geliúmesine odaklanırken, TCGÖ bu yeteneklerin
kullanılarak yaúam fırsatlarından yararlanılması konusuna e÷ilmektedir. 2010 yılı
itibari ile parlamentolardaki toplumsal cinsiyet eúitli÷i oranlarına bölgeler bazında
baktı÷ımız zaman (endeks de÷eri 0.00-1.00) ortaya çıkan tablo úu úekildedir: Orta
������������������������������������������������������������96 Kadınların çalıúmasının önemli bir kısmı ücretsiz emektir; ev içi emek ve aile iúlerinde çalıúan kadınların emekleri karúılı÷ı bir ücret almamaları bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
�
�
89�
�
Do÷u ve Kuzey Afrika, 0,01; Latin Amerika ve Karaipler, 0,1; Sahra-Afrika, 0,15;
Kuzey Amerika, 0,2; Avrupa, 0,2; Asya ve Pasifik, 0,24 (Küresel Cinsiyet Açı÷ı
Raporu, 2010: 23). En geliúmiú ülkelerde bile parlamentodaki kadın sayısı çok düúük
bulunmaktadır. Nordik ülkeleri kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanıyan ilk
ülkelerdir (øsveç-1919, Norveç-1913, øzlanda ve Danimarka-1915, Finlandiya-1906).
2010 yılı itibari ile øsveç parlementoda en fazla kadın milletvekiline sahip, %47 ile,
ülke konumundadır. øsveç’i di÷er Nordik ülkeleri izlemektedir. Aynı zamanda bu
gruptaki ülkeler belediye meclislerindeki en yüksek kadın oranına da sahiptirler:
øzlanda %45, Norveç %53, Finlandiya %63, øsveç %45, Danimarka %42. Kuzey
ülkelerini Avrupa’da sırasıyla øspanya, Almanya, Belçika, øngiltere ve Hollanda
takip etmektedir (A.g.e., 24).
Tablo 9: Türkiye’de Yerel Yönetimlerde Kadın Oranı (%)
Kaynak: øçiúleri Bakanlı÷ı Mahalli ødareler Genel Müdürlü÷ü, (Çevrimiçi),
http://www.ksgm.gov.tr/Pdf/butceleme.pdf.
�
�
90�
�
Tablo 10: Seçim Yıllarına Göre Kadın Milletvekili Oranı (%)
Seçim Yılı
Kadın
milletvekili
oranı 1999 4,2 2000 4,4 2007 9,1
Kaynak: Yüksek Seçim Kurulu.
Tablo 9’da gördü÷ümüz üzere, Türkiyede’ki yerel ve mahalli idarelerde yer
alan kadınların sayısı 1999-2004 yılları arasında sadece Belediye Meclis Üyesi
sayısında farkedilir bir artıú göstermiútir. Di÷er Avrupa ülkelerine kıyasla Türkiye
meclis ve bürokrasideki kadın sayısı oranı %9,1 ile (Tablo 10) sıralamanın en alt
sıralarında yer almaktadır.
Türkiye, Küresel Cinsiyet Açı÷ı raporunda geçen seneye göre 3 sıra
yükselerek 126. sıraya yerleúmiútir. Türkiye, iúgücünde %26 kadın istihdamı oranı,
kadın-erkek ücretlerindeki yaklaúık %70’lik fark, ve %10’luk parlamentodaki kadın
sayısı ile toplumsal cinsiyet eúitli÷ini sa÷lama konusunda çok da parlak bir noktada
bulunmamaktadır bugün itibari ile.
Bir toplumun cinsiyet eúitli÷ine ulaútı÷ının en önemli göstergelerinden biri
yaklaúık olarak eúit sayıda erkek ve kadının liderlik pozisyonlarında yer almasıdır.
Kadınların yönetici, parlamenter gibi liderlik rollerinde etkileyici bir artıú
görülmesine ra÷men yönetimin daha çok alt kademelerinde yo÷unlaútıkları
görülmektedir (UNDP HDR, 2008). Ulusal anketler dünya çapındaki en geniú ve
güçlü firmalarda kadınların üst pozisyonlarda ki payının ancak %2-3 ile sınırlı
oldu÷unu ortaya koymaktadır (ILO, 2001: 25). Kadınların kariyerlerinde
karúılaútıkları bu engelin temel nedeni, örgütlerde devam eden erkek egemen
kültürdür. Baúka bir deyiúle kadınların önderlik yetene÷ine sahip olamadıkları inancı
ve onların erkek çalıúanlar üzerinde otorite olarak kabul edilmelerini önleyen sosyal
de÷erlerin yarattı÷ı eúitsizliklerdir. Profesyonel ve teknik kadrolardaki cinsiyet
da÷ılımına baktı÷ımız zaman; 2008 yılında, 5146 kurul koltu÷undan 501’i yani
�
�
91�
�
%9,7’sine kadınlar sahipti. Bu oran 2006 yılında %8,5 ve 2000 yılında %8 idi
(Catalyst, 2008). ABD’nin Fortune 500 listesinde kadınlar kurumsal yöneticilik
pozisyonlarının %16’sına ve yönetim kurulu üyeliklerinin %15’ne sahipti (Catalyst,
2006).
Türkiye’deki duruma baktı÷ımız zaman durumun çok farklı olmadı÷ına tanık
olmaktayız. Türkiye øúverenler Sendikaları Konfederasyonu (TøSK) tarafından 2009
Eylül ayında gerçekleútirilen “Kadın Yöneticiler Anketi”ne göre; mavi ve beyaz
yakalı olmak üzere çalıúan toplam personel sayısı 85 bin 427 iken, toplam personelin
%14,4’nü kadınların oluúturdu÷u belirtildi. Çalıúanların 12 bin 160’nı kadın, 73 bin
167’sini erkekler oluúturmakta idi. Aynı anket sonuçlarına göre, altmıú beú Yönetim
Kurulu Baúkanı’nın 9’u, 52 Yönetim Kurulu Baúkan Yardımcısı’nın 11’i, 239
Yönetim Kurulu Üyesi’nin 54’ü, 122 CEO’nun ise sadece 34’nün kadın oldu÷u
belirtilmiútir (Hürriyet, 29.12.2009). Kadınlar iúgücü pazarının artan oranlı payını
yakalamıú bulunurken, iú kalitesinde yakaladıkları baúarı aynı düzeyde
olmamaktadır. Bu, özellikle özel sektörde olmak üzere kadınların yönetim
pozisyonlarındaki küçük oranlı temsilcili÷inde ve ço÷u kıdemli iúlerde fiili olarak
yokluklarında görülmektedir. Erkek ve kadın ücret farklılıkları, kadınlar yönetim
iúlerinde yer alırkan bile úirket faaliyetlerinin daha az stratejik bölümlerinde
çalıútırılması gerçe÷inden kaynaklanmaktadır. Kadınların elde edece÷i ekonomik güç
tüm sosyal ve mesleki durumlarda cinsiyet eúitsizli÷ini ortadan kaldırmada anahtar
bir rol üstlenecektir.
�
�
92�
�
Tablo 11: ønsani Geliúme Düzeyine göre Ülke Kategorileri için TCGE ve TCGÖ
Ortalamaları
2007
øGE
(ort.)
TCGE
(ort.)
TCGÖ
(ort.)
Dünya ortalaması 0.836 0.829 0.609
Çok yüksek insani geliúme* 0.944 0.933 0.752 kategorisindeki ülkeler(0.971-0.902)
Yüksek insani geliúme** kategorisindeki ülkeler (0.895-0.803) 0.846 0.837 0.566
Orta insani geliúme*** kategorisindeki ülkeler (0.798-0.511) 0.722 0.666 0.468
Düúük insani geliúme**** kategorisindeki ülkeler (0.499-0.340) 0.42 0.407
Türkiye 0.806 0.788 0.378 Kaynak: HDR, 2009 (Statistical Annex verileri); Kirmano÷lu, 2010: 107.
Not: Her gruptaki ülke sayıları verilerin mevcudiyetine göre belirlenmiútir:
*TCGE için 35, TCGÖ için 32 ülke (mevcut 38 ülke)
**TCGE için 34, TCGÖ için 35 ülke (mevcut 44 ülke)
*** TCGE için 64, TCGÖ için 41 ülke (mevcut 75 ülke)
**** TCGE için 22, (bu grupta 24 ülke olmasına karúın TCGÖ sadece 2 ülke için mevcut oldu÷u için hesaplanmamıútır).
Tablo 11’de görüldü÷ü gibi, bütün ülke grupları için TCGE de÷erleri øGE
de÷erlerinin altındadır. Yüksek insani geliúme düzeyindeki ülkelerde TCGE ve
TCGÖ de÷erleri de görece yüksektir. Öyle ki, çok yüksek insani geliúme düzeyinde
bulundukları halde, toplumsal cinsiyete dayalı insani geliúme açısından bir alt
kategoride (Örne÷in; Katar, Birleúik Arap Emirlikleri, Kuveyt) veya yüksek insani
geliúme düzeyinde bulundukları halde, toplumsal cinsiyete dayalı insani geliúme
açısından orta kategoride bulunan ülkeler (Örne÷in; Türkiye, Lübnan)
bulunmaktadır. Bu örneklerde de gördü÷ümüz üzere gelir alanında yaúanan
ilerlemeler ve bir ülkenin yüksek gelir seviyesine sahip olması o ülkede kadınların
erkeklerle eúit ölçüde yaúam fırsatlarından yararlanması anlamına gelmemektedir.
�
�
93�
�
Çünkü orta ve düúük geliúmiúlik düzeyindeki ülkelerde, kültür, din, siyasi rejim gibi
faktörler kadınların toplumsal konumlarını belirlemede a÷ır basmaktadır.
Bu sonuçlara göre, insani kalkınma düzeyi ile yeteneklerin geliúmesi (TCGE)
arasında çok yüksek bir ba÷lantı oldu÷u halde, bu yeteneklerin kullanılarak yaúam
fırsatlarından yararlanılması (TCGÖ) konusunda aynı derecede bir iliúki olmadı÷ı
söylenebilir (Kirmano÷lu, 2010: 108). Genel durum olarak, TCGÖ endeksindeki
de÷erler di÷er endeksteki de÷erlere göre çok daha geridir (UNDP HDR, 2010).
Yaúam, e÷itim, gelir alanlarındaki ilerlemeler kadınların nispi durumunda çok büyük
iyileútirmeler do÷urmamaktadır, çünkü bu ülkelerde kadınların kritik yaúam
olanaklarını kullanma fırsatları çok zayıf kalmaktadır.
Birleúmiú Milletler Kalkınma Programı tarafından yayımlanan ønsani Geliúme
Raporları’nda sunulan göstergeleri inceledi÷imiz zaman (TCGE, TCGÖ), özellikle
orta ve düúük geliúme düzeyindeki ülkelerde, kadınların az ya da çok eúitsizli÷e
maruz kaldıklarını ve bu eúitsizli÷in en çok, e÷itim ve gelir elde etme alanlarında
ortaya çıktı÷ını görmekteyiz. Okuryazarlık ve okula gitme olanakları açısından
kadınların, mutlak olarak erkeklere göre, e÷itim fırsatları birçok ülkede zayıf
bulunmaktadır (UNDP HDR:2010).
Bu endeksler kadınların kırsal ve kentsel alanlarda sivil toplum yaúamına ve
karar alma sürecine daha çok boyutta katılma, aile kaynaklarının aile içinde da÷ılımı
konusunda yetki sahibi olma, kiúinin onuru, bireysel ve sosyal güvenli÷i gibi pek çok
alandaki durumunu ve yaúam boyutunu kapsamamaktadır. Toplumdaki bütün
kesimler için, insan onuruna yakıúır bir yaúam standardı sa÷layacak gelir, sa÷lık ve
e÷itim alma olanakları sa÷lanması, kalkınmanın temel hedefidir. Bu alanlardaki
eúitsizliklere, hemen hemen bütün toplumlarda, kadınlar daha çok maruz kalmaktadır
(Kirmano÷lu, 2010: 113). Amartya Sen’in kavramsallaútırmaları, toplumsal cinsiyete
dayalı eúitsizliklerin giderilmesi için gerek ulusal, gerekse uluslararası düzeydeki
çabaların dayandı÷ı temellerden bir tanesi olmuútur. Ancak, gerek TCGE’nde
gerekse TCGÖ’nde ele alınan boyutlar, kadınların toplumda karúı karúıya kaldıkları
eúitsizliklerin sadece bir bölümünü göstermektedir (Chant, 2008: 208-9). TCGE ve
TCGÖ toplumsal cinsiyete ba÷lı yoksulluktan ziyade toplumsal cinsiyet eúitsizli÷ini
�
�
94�
�
ölçmeye çalıúan endekslerdir. TCGE, toplumdaki insani geliúimin toplumsal cinsiyet
eúitsizli÷i maliyetine odaklanırken, TCGÖ kadınların gerçekten de erkeklerle eúitlik
sa÷ladı÷ı fırsatlara atıfta bulunmaktadır. Chant, yoksulluk ve toplumsal cinsiyet
arasındaki iliúkinin çok basite indirgendi÷ini ve ekonomik kriz dönemlerinin
yoksullu÷un kadınlaúması sorununa yönelmek için bir fırsat oldu÷unu
belirtmektedir.97
3.3.5. Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı Endeksi
Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı Endeksi98 ilk olarak 2006 yılında Dünya
Ekonomik Forumu99 tarafından sunulmuútur. Bu endeks bizlere toplumsal cinsiyet
bazlı eúitsizliklerin büyüklü÷ünü ve kapsamını gösteren bir çerçeve sunmaktadır.
Endeks ülkeleri ekonomik, politik, e÷itim ve sa÷lık alanlarındaki de÷erleriyle
karúılaútırmaktadır. Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta endeks ülkeleri
geliúmiúlik seviyelerine göre de÷il spesifik olarak toplumsal cinsiyet eúitli÷ine göre
sıralamaktadır.
������������������������������������������������������������97 http://www2.lse.ac.uk/researchAndExpertise/Experts/[email protected].
98 The Global Gender Gap Index.
99 World Economic Forum.
�
�
95�
�
Tablo 12: 2010 Yılı Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı Sıralaması
Kaynak: Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı Raporu,100 2010: 8-9.
Tablo 12 ülkeler bazında Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı sıralamasını sırasıyla
2010, 2009 ve 2008 yılları için göstermektedir. 114 ülke içinde 98 ülke (%86)
geçti÷imiz 4 sene içinde performanslarını arttırırken %14’ü cinsiyet eúitsizli÷i farkını
açmıútır. Toplam dünya nüfusunun %90’nı oluúturan ve sıralamaya giren 134 ülke,
sa÷lık konusunda erkek-kadın arasındaki gedi÷in %96’nı, e÷itim konusunda ise
%93’nü kapatma baúarısını göstermiútir. Bu iyi geliúmeye ra÷men ekonomik hayata
katılım ve politik hayata katılım konusundaki eúitlik istatistiklere ra÷men halen
������������������������������������������������������������100 The Global Gender Gap Report.
Ülke 2010 sıralama 2010 de÷er
2009
sıralama 2009 de÷er
2008
sıralama
2008
de÷er
øzlanda 1 0.8496 1 0.8276 4 0.7999Norveç 2 0.8404 3 0.8227 1 0.8239Finlandiya 3 0.8260 2 0.8252 2 0.8195øsveç 4 0.8024 4 0.8139 3 0.8139Yeni Zelanda 5 0.7808 5 0.7880 5 0.7859ørlanda 6 0.7773 8 0.7597 8 0.7518Danimarka 7 0.7719 7 0.7628 7 0.7538Lesotho 8 0.7678 10 0.7495 16 0.7320Filipinler 9 0.7654 9 0.7579 6 0.7568øsviçre 10 0.7562 13 0.7426 14 0.7360 Türkiye 126 0.5876 129 0.5828 123 0.5853Morocco 127 0.5767 124 0.5926 125 0.5757Benin 128 0.5719 131 0.5643 126 0.5582Suudi Arabistan 129 0.5713 130 0.5651 128 0.5537Cote d'Ivoire 130 0.5691 - - - - Mali 131 0.5680 127 0.5860 109 0.6117Pakistan 132 0.5465 132 0.5458 127 0.5549Chad 133 0.5330 133 0.5417 129 0.5290Yemen 134 0.4603 134 0.4609 130 0.4664
�
�
96�
�
sa÷lanamamıú gözükmektedir. Politik hayata katılımda sadece %18’lik bir açık
kapanırken , ekonomik hayata katılımda bu oran %59’dur.
2010 yılında en yüksek gelir grubuna sahip ülkelerde Kuzey ülkelerinin
liderliklerini korudu÷unu görmekteyiz. Yüksek orta gelire sahip ülkelerde Güney
Afrika ve Küba, orta alt gelire sahip ülkelerde Lesotho ve Filipinler, düúük gelire
sahip ülkelerde de Mozambik ve Uganda’nın en iyi performansı gösterdiklerini
görüyoruz (Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı Raporu, 2010: 19). Toplam 134
ülkenin yer aldı÷ı 2010 raporunda Türkiye 126. sırada yer almıútır.
Tablo 13: 2010 Yılı Küresel Toplumsal Cinsiyet Raporu-Bölgesel Performans
Ortado÷u ve Kuzey Afrika 0.58 Sahra Altı Afrika 0.625 Asya ve Pasifik 0.635
Avrupa ve Orta Asya 0.640 Kuzey Amerika 0.660
Kaynak: Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı Raporu, 2010: 21.
Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı Raporu’na bölgesel performans açısından
baktı÷ımız zaman (Tablo 13) Avrupa’da Kuzey ülkeleri, Kuzey Amerika’da da
Amerika Birleúik Devletleri’nin ilk sıralarını korudu÷unu görmekteyiz. Latin
Amerika’da Karaipler, Trinidad ve Tobago, Küba, Kosta Rika ve Arjantin en yüksek
performansı gösteren ülkeler konumundalar. Ortado÷u’da øsrail; Arap co÷rafyasında
Birleúik Arap Emirlikleri birinci sıradalar. Asya ve Pasifikte ise Yeni Zelanda,
Filipinler, Sri Lanka ve Avustralya birinci sırayı paylaúıyorlar. øzlanda, Norveç,
Finlandiya ve øsveç Küresel Toplumsal Cinsiyet Eúitli÷i Raporunda yıllardır ilk dört
sırayı paylaúmaktadırlar (Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı, 2010: 19).101 Yerel
yönetimler tarafından sa÷lanan okul öncesi bakım hizmetlerinin yaygınlaúması,
do÷um sonrası ebeveynlere sa÷lanan geniúletilmiú hukuksal haklar ve do÷um
������������������������������������������������������������101 øzlanda, Norveç, Finlandiya ve øsveç toplumsal cinsiyet eúitli÷ini kapamada %80 baúarı sa÷lamıúken, sıralamada en alt sırada yer alan Yemen’de bu oran sadece %46’dır (Küresel Toplumsal Cinsiyet Açı÷ı Raporu 2010, s.19-21).
�
�
97�
�
sırasında sa÷lanan yüksek do÷um izni bütçeleri bu ülkelerin baúarısının arkasında
yatan sebeplerden birkaçını oluúturmaktadır.
Dünya Bankası tarafından hazırlanan ve 134 ülkeden oluúan raporda, ülkeler
kaynaklarını ve fırsatlarını kadın ve erkekler arasında ne kadar adil bir úekilde
da÷ıttı÷ına dair sıralanmaktadır. Dünyadaki toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i açı÷ını
sunan tek rapor olma özelli÷ini taúımaktadır.
3.3.6. Katılımcı Yoksulluk De÷erlendirmeleri
Yoksulluk ve kadınların yoksullu÷unun sayısal göstergelerinin yanı sıra, son
yıllarda yapılan kadınların yoksullu÷una dair niteliksel de÷erlendirmelerde
uluslararası geliúim kurumları arasında önem kazanmıútır. Katılımcı Yoksulluk
De÷erlendirmeleri102 1990’larda Dünya Bankası tarafından oluúturulmuútur. KYD
yaklaúımında resmedilen mahrumiyet bileúenleri arasında haysiyet, kendine saygı, ve
adalet sıralanabilmektedir. Yoksulluk de÷erlendirmelerinde niceliksel yaklaúımların
ötesindeki niteliksel yaklaúımlar, yoksulluların yoksullukla ilgili kendi kriterlerine ve
kendi çözümlerine vurgu yapılmasını sa÷lamaları açısından önemlidir. Yoksulluk
çok yönlü bir kavramdır. Özellikle kadınlar açısından sadece ekonomik mahrumiyeti
de÷il bireyin sosyal alanda karúılaúabilece÷i savunmasızlıkları da içermektedir.
Dünya Bankası 2000 yılı raporlarında güvensizli÷i yoksullu÷un ana bileúenlerinden
biri olarak tanımlamıútır. Ayrıca yoksul insanların karınlarını doyurmanın ötesinde
uzun dönem hedefleri de vardır; güvenlik, saygı ve itibar görmek, kendine güven
bunların arasında yer almaktadır.
Katılımcı yoksulluk de÷erlendirmelerinde kullanılan teknikler arasında fokus
gruplar103, derinlemesine mülakat teknikleri ve görsel malzemeler (haritalar, ven
������������������������������������������������������������102
Katılımcı Yoksulluk De÷erlendirmeleri (KYD): Participatory Poverty Assesments-PPAs.
103 Bir tür pazar araútırmasıdır. Hedef kitleyi, onların üründen ya da hizmetten istek ve beklentilerini ortaya koymaktadır. Belli sayıda insanı bir araya getirmek ve onlara belirlenmiú çerçevedeki soruları yöneltmekle gerçekleútirilen fokus group çalıúmaları özellikle son yıllarda gittikçe popülerleúen bir hal almaktadır (Okay ve Okay, 2001: 34).
�
�
98�
�
diyagramları, matrisler) gelmektedir. Katılımcı yoksulluk de÷erlendirmelerinde
kullanılan dört niteliksel araútırma metodu úunlardır (Ecevit, 2009):104
1) Derinlemesine mülakat: Açık uçlu sorulardan oluúan bir görüúme formu kullanılarak
veya bu form olmaksızın, görüúmenin ana konuları hatırda tutularak yapılan
yapılandırılmamıú mülakat.
2) Odak grup çalıúması: 6-12 kiúi ile yapılan ve bir konuda çok sayıda kiúinin ne
düúündü÷ünü ortaya çıkaran toplu mülakat.
3) Katılımcı gözlem: De÷erlendirilecek toplulukta uzun süreli kalmayı ve yaúamayı
gerektirir. øki üç hafta olabilece÷i gibi aylarca da sürebilir. Toplulu÷un temsilcileri
ile derinlemesine mülakatları içerir. Aynı zamanda topluluktaki ekonomik, sosyal ve
siyasi faktörleri de derinlemesine takdim eder.
4) Kurumsal de÷erlendirme: Toplulukta kilit kurumları yöneten kiúilerle ve yerel
hükümet, sivil toplum kuruluúları, sendika temsilcileriyle görüúmeler yapılır. Bu
çalıúmanın amacı, toplulukta kalkınma odaklı çalıúmalar yapılırken bu kurumların
hangisinin ne kadar destek verece÷ini ya da verip vermeyece÷ini de÷erlendirmektir.
ùu sorulara cevap bulmak, yoksullukla mücadelede sürdürülebilirli÷i olan
siyasalar geliútirebilmek için önemlidir (Kabeer, 2003: 100-103):
x Yoksullar yaúamlarında ne tür maddi, sosyal ve kültürel engellerle karúılaúıyorlar?
x Yaúamlarında ne türden de÷iúiklikler, yoksulluklarını azaltma konusunda etkili
olabilir?
x Kendilerinin yoksulluktan nasıl kurtulaca÷ını düúünüyorlar?
x Kadınlar ve erkekler yoksulluktan neden farklı etkileniyor?
Katılımcı araútırma, yoksulları dinlemek için ve de÷iúik gruplardan insanların
(kadınlar ve erkekler; topraksız emekçiler; küçük toprak sahipleri; dini, etnik ve ırk
temelli azınlık grupları) kendi yoksulluklarını nasıl de÷erlendirdiklerini, hangi
yaúama stratejileri kullandıklarını, hangi grupların, hükümetlerin uyguladı÷ı hangi
������������������������������������������������������������104 http://kendineaitbiroda.wordpress.com/2009/04/13/toplumsal-cinsiyetle-yoksulluk-iliskisi-nasil-kurulabilir-bu-iliski-nasil-calisilabilir-yildiz-ecevit.
�
�
99�
�
yoksullu÷u giderme stratejilerini tercih ettiklerini ve hangilerini desteklemeye hazır
olduklarını anlamak için tasarımlanır (Kabeer, 2003: 101).
Katılımcılık temelli yoksulluk araútırmalarının niceliksel teknikler kullanılarak
yapılan araútırmalardan farkını bir örnekle açıklayabiliriz. Gine’de hane içi
yoksullu÷u araútırmak için tüketime ve gelire a÷ırlık veren ve bunları niceliksel
olarak ölçen bir yaklaúım kullanıldı÷ında, kadınların erkeklerle aynı düzeyde yoksul
oldukları sonucuna varılmıú ve kadın reisli hanelerin de, erkek reisli haneler kadar
yoksul oldu÷u ama daha yoksul olmadı÷ı sonucu elde edilmiútir. Katılımcı Yoksulluk
De÷erlendirilmesi yapıldı÷ında ise kadınların en korunmasız kiúiler ve ‘yoksulların
yoksulu’ grup oldu÷u bulunmuútur (Ça÷atay, 1998: 10). Kabeer’in çalıúmalarında
belirtti÷i üzere Katılımcı Yoksulluk De÷erlendirmelerinin yoksullu÷un toplumsal
cinsiyet boyutunu kavramada potansiyeli olmasına ra÷men kendi içinde birtakım
yetersizlikler barındırmaktadır (Kabeer, 2003: 101-102) :
x Bu metod da sorulan sorular, aydınlatılmaya çalıúılan konular, ortaya
çıkarılan meseleler ve elde edilen bilgiler neyin geçerli kabul edilip
edilmedi÷ine ba÷lıdır. Örne÷in, Batı Bengal’da yapılan analizde, yoksulların
tecrübe etti÷i úiddet olayları hiçbir úekilde toplumsal cinsiyet ba÷lamından
incelenmemiútir. ùiddet burada basit bir úekilde yoksullu÷un bir sonucu
olarak gösterilmiútir.
x ‘Yoksul insanların bakıú açılarından dolayı’ analiz, bulgularına toplumsal
cinsiyet sorunlarını eklemeyi ihmal edebilmektedir. Buna örnek olarak kadın
sünnetini gösterebiliriz. Gambia’da yapılan analizde, kadın sünneti
‘toplumsal olarak do÷ru kabul edildi÷i için’ hiçbir úekilde analizlerde yerini
almamıútır.
x Analizi yapan kiúilerin önyargıları ve bakıú açıları da analizin sonuçlarını
etkileyebilmektedir. Dünya Bankasında görevli bir kiúinin yapaca÷ı analiz,
Dünya Bankasının hedef ve amaçlarını temel alan bir sonuç çıkartacaktır ve
toplumsal cinsiyete duyarsız kalabilmektedir.
�
�
100�
�
3.3.7. Sosyal Dıúlanma Yaklaúımı
Sosyal Dıúlanma105
yoksulluk meselesinde son yıllarda üzerinde çok
durulmaya baúlanan bir kavram haline gelmiútir. Sosyal içerme ve dıúlanma
kavramları Adam Smith’in Milletlerin Zenginli÷i (Wealth of Nations) isimli eserinde
kullanılan yoksulluk kavramının merkezinde yer almaktadır. Sosyal dıúlanma
kavramı 200 yıl önce Adam Smith tarafından ifade edilmekle birlikte, yoksulluk ve
yoksunluk kavramı içerisinde 1970’lerden itibaren yer almaya baúlamıútır (Coúkun
ve Tireli, 2008: 41).
Sosyal dıúlanma kavramının do÷uúu 1960’lı yıllarda Fransa’da
gerçekleúmiútir. Bu dönemde sosyal aktörler yoksullardan ideolojik ve üstü kapalı
olarak dıúlanmıú olarak söz ediyorlardı (Sapancalı, 2005: 13). Sosyal dıúlanma
teriminin 1980’den itibaren Avrupa Sosyal Planlamasında etkin olmaya baúladı÷ı
görülmektedir. “Yoksullardan kasıt; yaúadıkları ülkenin asgari kabul edilebilir yaúam
biçiminin dıúında tutulacak kadar kısıtlı kaynaklara (maddi, kültürel ve sosyal) sahip
olan kiúiler, aileler ve insan gruplarıdır” (Avrupa Komisyonu, 1999: 54). Bu
yaklaúımın altında yatan fikir úu úekilde ifade edilebilir: yoksulluk ve mahrumiyet en
iyi biçimde toplum tarafından geniú çapta veya geleneksel olarak kabul edilen yaúam
standartlarının tadını çıkarmak ve aktivitelere katılmak için gereken kaynakların
eksikli÷i olarak ifade edilmektedir. Sosyal dıúlanma, birey ve grupları topluma tam
katılmadan dıúlayan yapılar ve süreçleri kapsamaktadır. De Haan’a göre uygulamada
bir çok politika yapıcı ve sosyal bilimci dıúlanmayı iúgücü piyasasından dıúlanma ve
ciddi yoksulluk úeklinde tanımlamakta, azınlıkta kalan bir grupta dıúlanmayı temel
sosyal hakları yerine getirememe olarak tanımlamaktadır (De Haan, 1998).
Toplumsal Dıúlanma106 kavramı gündeme geldi÷inde, bu kavram bir anlamda
refah devleti uygulamalarının artık eskisi kadar baúarılı olamadı÷ını ifade ediyordu ������������������������������������������������������������105 Social Exclusion. Çalıúmalarda Toplumsal Dıúlanma ve Sosyal Dıúlanma olarak kullanılmaktadır. Ancak bu tez çalıúmasında Sosyal Dıúlanma kavramı kullanılacaktır.
106Ayúe Bu÷ra çalıúmalarında Sosyal Dıúlanma terimi yerine Toplumsal Dıúlanma’yı kullanmaktadır.
�
�
101�
�
(Bu÷ra, 2010: 20). Bunun nedeni küreselleúmenin de etkisiyle oluúan dönüúümlerden
dolayı ekonomik büyüme ile istihdam arasındaki iliúkinin kopması ve alacakları
ücretle ekonomik bakımdan kendi ayakları üzerinde durabilecek, giderek toplumla
bütünleúebilecek imkanlara sahip olmayan ve bu nitelikleri açısından da süreklilik
kazanan bir toplumsal katmanın ortaya çıkmasıydı. Ekonomik dıúlanma, devamlı
iúsizlik hali, özellikle de bu insanların göçmen, farklı etnik kökenleri oldukları
durumlarda, siyasi dıúlanma ile pekiúmektedir (2008, 21). Kapitalizm öncesi
dönemde alt sınıflar için ‘dıúlanma’ gibi bir durum söz konusu de÷ildi, çünkü onlar
olmadan sistem iúleyemezdi. Kapitalist süreçle birlikte bu sınıfların iúlevleri giderek
daralmakta ve varlıkları gereksizleúmekteydi. Günümüzde yoksulların kendilerini bir
hiç olarak tanımlamalarının ve toplumdan dıúlanmıú hissetmelerinin gerisinde bu
duygu yatmaktadır (Laçiner, 2007: 319).
Yoksulluk ve dıúlanma eú anlamlı gibi görünse de, sosyal dıúlanmanın
yoksullu÷u da kapsayan daha geniú bir kavram oldu÷u söylenebilir. Çünkü dıúlanmıú
kiúiler her zaman yoksul kiúiler de÷ildirler, bazı kiúiler (kadınlar, çocuklar,
göçmenler, azınlıklar) yoksul olmamakla birlikte toplumdan dıúlanmıú
olabilmektedirler. Yoksulluk sınırının çok altında bulunan, rahat sayılabilecek bir
yaúam süren, iúgücü piyasasına katılabilen insanlar olabilece÷i gibi, bu sınırın çok
üstünde olup da sa÷lık, e÷itim, demokrasi gibi geleneksel tüketim harcaması dıúında
kalan kriterlere göre, çok daha yoksun sayılabilecek insanlara rastlanabilmektedir.
Sosyal dıúlanma konusu, yoksulluktan daha geniú bir çerçeve çizmekte, kiúiyi gelir
ve kaynak yetersizli÷ine sürüklemenin yanı sıra, toplumsal iliúkilerden de
koparmakta ve sosyal katılımın da÷ılımını dengesizleútirmektedir. Görüldü÷ü gibi,
yoksulluk da her zaman sosyal dıúlanmaya neden olmamaktadır. Yeni geliúen ve
varlı÷ı büyük ölçüde küresel iliúkilere ba÷lı yeni zengin kesimin küresel tüketim
kültürünü beslemesi, kendini tehdit altında hissetmesi ve kent yoksullarına karúı
dıúlayıcı bir tavır içine girmesi, sürecin önemli bir aya÷ını oluúturmaktadır. Sosyal
dıúlanmayı karakterize eden nokta, sürecin dinamik olması, karakterize eden ifade ise
yapabilirlik yoksunlu÷udur. Sosyal dıúlanma ekonomik, mekânsal ve kurumsal
dıúlanma biçimleriyle karúımıza çıkmaktadır (Sarı, 2010). Sosyal dıúlanma ve
�
�
102�
�
yoksullu÷un aynı úeyi ifade etti÷ini öne süren Atkinson’a göre ise, sosyal dıúlanma
sadece kavramsal bir vurgu de÷iúikli÷inden ibarettir (Atkinson, 1998).
Abrahamson’a gore ise yoksullukla sosyal dıúlanma arasındaki esas fark, farklı
zamanlarda ortaya çıkmalarından kaynaklanmaktadır. Yoksulluk sanayileúme ile
ilgili klasik bir olgu olup, iúçi sınıfının zenginler yani burjuvazi tarafından
sömürülmesi nedeniyle zenginlik kavramının tam tersini ifade etmektedir. Sosyal
dıúlanma ise post modern bir olgu olup bütünleúmenin karúıtıdır. Post endüstriyel
dönemde orta tabakadan kopan ve sayıca az olan kesimi ifade etmektedir
(Abrahamson, 2005: 15, 16).
Sosyal Dıúlanma teorisi ile ilgili en göze çarpan iddialardan biri sosyal
dıúlanmanın öncelikli olarak iliúkisel meselelerle ilgili oldu÷u yolundadır (Room,
1995, 1999). Sosyal dıúlanma kavramı olması için, bir bireyin veya grubun dıúlandı÷ı
toplumun bir alt bölümü veya daha geniú bir toplulukla iliúki içinde olması
gerekmektedir. Sen, bu konuya farklı bir bakıú açısı getirmiútir, ona göre sosyal
dıúlanmanın de÷eri onun yenili÷inde veya geniú kapsamlılı÷ında de÷il, “yeterlilik
mahrumiyetinde iliúkisel özelliklerin rolünü ve böylelikle yoksulluk deneyimini
aydınlatmasındadır” (Sen, 1999: 6). Walker’a göre sosyal dıúlanma ile yoksulluk
arasındaki önemli bir fark, sosyal dıúlanmanın belli bir sürede yaúanan ve geçici olan
yoksulluk olgusunun tersine, sürekli ve sistematik çok boyutlu bir yoksunluk süreci
olmasıdır (Walker, 1997). Birçok akademisyen, sosyal dıúlanma kavramının bireysel
ve toplumsal kaynaklar ile politik ve sosyal katılımı da kapsayan çok boyutlu
dinamik bir süreç olması nedeniyle yoksulluktan üstün oldu÷unu savunmaktadırlar
(Silver ve Miller, 2006).
Sosyal dıúlanmanın cinsiyetlere ayrılmıú bir analizi bu tür gerilimlerin aile ve
emek pazarına iliúkin kadın ve erke÷in kendi pozisyonlarını yansıtarak nasıl
etkiledi÷ine ıúık tutmaktadır. Örne÷in yalnız bir annenin bakım sorumlulukları, onun
anında emek pazarından dıúlanmasının ve yerel sosyal a÷lara entegre olamamasının
kayna÷ını oluúturabilmektedir (Lister, 2004: 91). Kadınların eme÷i sosyal dıúlanma
teorisi çerçevesinde göz ardı edilmektedir. Kadınların, karúılı÷ında bedel ödenmeyen
�
�
103�
�
üretim çalıúmaları ve gönüllü aktivitelerinin etkin biçimde de÷eri düúürülmüú ve
ötekileútirilmiútir. Sosyal dıúlanma çerçevesi, kadınların çalıúma koúullarını ve hangi
úartlarda çalıútıklarını dikkate almamaktadır (Levitas, 1999).
Heidi Wedel bir araútırmasında kadınları kamusal yaúamdan dıúlayan sosyo-
kültürel etkenleri ve sahaları úöyle sıralamaktadır; e÷itim hayatı, iú bulma imkânı,
özgüven eksikli÷i, toplumsal baskı ve denetim. Cinsiyete dayalı ayrımcılık kısıtı
altında yaúam mücadelesini sürdüren yoksul kadınlar, karúı cinse oranla kent
yaúamına katılmada, yaúadı÷ı kenti tanımada, sosyo-kültürel aktivitelere katılmada
pek çok eúitsizlikle karúı karúıyadır. Kadınların yaúadı÷ı bu kısıtların yanında,
yaúanılan sosyal dıúlanma olgusu da, onu yaúayanların temel yaúam haklarını elinden
alan veya kısıtlayan bir olgudur. Yapılan saha çalıúmalarından çıkarılan sonuçlara
göre, kadınlar ve kızları fark ettikleri ve ifade ettikleri ya da farkında bile olmadıkları
dıúlanma biçimleri yaúamaktadır (Akt. Sarı, 2010). Bu dıúlanmıúlıklar onları insanca
yaúayabilme, e÷itim hakkından diledi÷ince faydalanabilme, sosyal güvenceye sahip
olabilme gibi en temel yaúam haklarından mahrum bırakmaktadır.
Sosyal dıúlanma ve yoksulluk ba÷lamında kadınlar arasında yapılan çeúitli
araútırmalar ıúı÷ında, üzerine e÷ilinilmesi gereken di÷er bir önemli nokta genç kızlar
veya ikinci kuúak göçmen kadınlardır. Bu kuúak köyde do÷up büyümüú ve sonradan
çeúitli nedenlerle kente göç etmiú anne-babaya sahiptir ve kendisi úehirde do÷muútur.
ùehirli kimli÷i kazanmaya baúlamıú ancak bir kimlik krizi içerisindedir. Tahire
Erman'ın Ankara'da bir gecekondu mahallesi olan Çukurca'da yaptı÷ı etnografik
araútırmadan elde etti÷i bazı bulgulara göre ikinci kuúak kadınlar, kentin olumlu
etkisini anneleri kadar açık bir úekilde hissetmemektedirler. økinci kuúak genç
kadınlar, úehirliler gibi yaúamak istediklerinde, elveriúsiz ekonomik úartlar yanında,
ailelerinin baskısıyla da karúılaúmaktadırlar. Kimisi ise kendilerine kentte farklı,
anlamlı bir yaúantı ümidi veren ortamı, grupları, söylemleri aramaktadır.107
������������������������������������������������������������107 http://v3.arkitera.com/news.php?action=displayNewsItem&ID=51785.
�
�
104�
�
De÷erlendirme:
Kadınların iúgücüne katılma oranlarının düúük olması, erkeklere oranla düúük
ücretli iúlerde çalıúmaları, iúgücü piyasasında ayrımcılıkla kalmaları gibi unsurlar,
yoksulluk oranının yüksek oldu÷u reisleri kadın olan hanehalklarının sayısındaki
önemli artıúla birleúerek yoksullu÷un kadınlaúma e÷ilimini artırmaktadır.
Yoksullu÷u, sosyal temellerine dayanarak açıklayan her teorinin, sosyal hayatın her
alanında etkili olan toplumsal cinsiyet kategorisini de göz önünde bulundurması
gerekmektedir. Kadınların güçlenmesi ve toplumsal cinsiyet eúitsizli÷i, kendi
baúlarına önemli konular oldukları kadar, yoksulluk ile iliúkileri içinde de önemli
konulardır. Toplumsal cinsiyet eúitsizlikleri ile yoksulluk iliúkisini gözden
kaçırmamak gerekmektedir. E÷itim, sa÷lık ve beslenme, iúgücü piyasasına katılım ve
benzeri alanlardaki toplumsal cinsiyet eúitsizlikleri, genel yoksulluk düzeyini
artırmaktadır. Bu nedenle, toplumsal cinsiyet eúitsizliklerini gidermek yoksullu÷u
azaltıcı bir rol oynayacaktır. Analiz toplumsal cinsiyet perspektifini gerektirmektedir.
Bu perspektif, kadın ve erkeklerin kaynaklara eriúimindeki farklılıkları ortaya
çıkarırken, toplumsal cinsiyet iliúkilerinin ne kadar önemli oldu÷unu vurgular ve
kadın yoksullu÷unun nasıl yeniden üretildi÷ini anlamamızı sa÷lar (Ecevit, 2007).
Toplumsal cinsiyet analizi108, geleneksel olarak bu analizin yapıldı÷ı sa÷lık ve
e÷itim gibi sektörlerle sınırlı kalmamalıdır. Toplumsal cinsiyet iliúkilerinin ve
özellikle toplumsal cinsiyet eúitsizliklerinin temelinde yatan güç iliúkilerinin dikkate
alınması önemlidir. Hemen her alanda, yapısal toplumsal cinsiyet eúitsizliklerine ve
stratejik gereksinimlere odaklanmadan, sadece kadınların yaúamlarını kolaylaútırıcı,
gereksinimlerine cevap arayan ve kısa vadeli sorunlarını çözmeye yönelik bir
yaklaúımdan kaçınılmalıdır (Kabeer, 2003: 103). Kadınlara yaklaúırken onları sadece
������������������������������������������������������������108 Ecevit’e göre, toplumsal cinsiyet analizi; erkek ve kadınların kaynaklara ne kadar sahip oldu÷unu ve kontrol edebildi÷ini dikkate alır; cinsiyetçi iú bölümünü ve yarattı÷ı sonuçları de÷erlendirmeye katar. Kadınların ve erkeklerin gereksinimlerinin farklılı÷ına ve kalkınmanın kadınlar ve erkekler üzerinde yarattı÷ı farklı etkilere önem verir. Sınıf, ırk, etnisiti ve di÷er faktörlerin toplumsal cinsiyet faktörü ile nasıl iliúkiye girdi÷ini ve ayrımcılık içeren sonuçlar ortaya çıkardı÷ını dikkate alır (Ecevit, 2007).
�
�
105�
�
pasif bir hedef kitle olarak görme e÷iliminden vazgeçilmelidir. Benimsenecek
yaklaúım haklar temelinde ve güçlendirici bir yaklaúım olmalıdır.
ønsani geliúim sürecindeki toplumsal cinsiyet eúitsizliklerini göstermede çok
faydalı olan TCGE ve TCGÖ ‘leri aynı zamanda kadınların ve erkeklerin
seçimlerinde ve elde ettikleri fırsatlardaki eúitsizlikleri de göstermesi açısından çok
yaygın olarak kullanılan ve literatüre çok katkısı bulunan ölçümlerdir. Bu ölçümler
özellikle politik ve ekonomik alanlarda kadınların yaúadıkları cinsiyet ayrımcılı÷ını
yansıtmaktadırlar.
Kadınların evrensel olarak erkeklerden daha fazla yoksullu÷u yaúadı÷ı
bilinmesine ra÷men UNDP henüz cinsiyetler bazında bir insani yoksulluk endeksi
geliútirmemiútir (toplumsal cinsiyet yoksulluk endeksi-gendered human poverty
index). TCGE ve TCGÖ’leri insani geliúim endeksinin tamamlayıcıları olarak
oluúturulmuú ölçümlerdir.
En ideal olanı øYE’ni temel alarak geliútirilecek olan toplumsal cinsiyet
perspektifinden bir insani yoksulluk endeksi oluúturulmasıdır. ùu anki haliyle øYE’ni
cinsiyet bazında ayrıútırmak mümkün de÷ildir. Ayrıca kadın yoksullu÷unu pekiútiren
fakat insani yoksulluk endeksi ölçümlerine dahil edilmeyen bir çok faktör
bulunmaktadır: evlilik kanunlarında kadınlar aleyhine olan hükümler, kadınların
finansal piyasaya ulaúmadaki eksikli÷i, eviçi úiddet, kadın sünneti bunlardan
bazılarıdır. Evrensel olarak øYE’nin yoksullu÷a sebep olan faktörleri açı÷a
çıkardı÷ına dair üstünde varılmıú bir fikir birli÷i de bulunmamaktadır.
Toplumsal cinsiyet bazında insani yoksulluk ölçümünün bugüne kadar
oluúturulamamıú olmasının bir takım teknik sebepleri bulunmaktadır. ønsani
yoksulluk endeksini oluúturan (geliúmekte olan ülkeler için) 40 yaúına gelmeden
ölme riski olan kadınların oranı ve okumayazma bilmiyen kadınların oranı cinsiyet
bazında ayrıútırma yapmada kolay ulaúılabilecek datalardır. Fakat, kadınların ve
erkeklerin sa÷lık kanallarına ve temiz suya ulaúımını pratik olarak veya kuramsal
olarak hesaplayabilmek o kadar kolay de÷ildir (Durbin, 1999: 105-106). Dolayısıyla,
yapılan literatür taramalarından varılan sonuca göre insani yoksulluk endeksine bire
�
�
106�
�
bir karúılık gelen bir cinsiyet bazında insani yoksulluk endeksi oluúturmak henüz
mümkün olmamaktadır.
�
�
107�
�
4. BÖLÜM
YOKSULLUöUN KADINLAùMASI
4.1. YOKSULLUöUN KADINLAùMASI109
Yoksulluk tüm insanlık için temel bir sorun olmakla birlikte, yaúamda
a÷ırlıklı olarak kadınlar tarafından yaúanan bir olgudur. Kadınların hayat
standartlarında ortaya çıkan dengesiz geliúmeler, gelir da÷ılımı bozuklukları ve bir
çok dıúsal faktör yoksullu÷u arttırıcı etkiye sahiptir. Kadın yoksullu÷u do÷al olarak
çok boyutlu bir sorundur. Kadınlar yoksullu÷u farklı biçimlerde, farklı zamanlarda
ve farklı mekânlarda yaúarlar. Genel olarak bir toplumda var olan kadın ile erkek ve
kadınlar arasındaki yapısal eúitsizlikler ve farklılıklar kadının yoksullu÷u yaúama
biçimini farklılaútırmaktadır.
Yoksullu÷u yaúayanlar sadece kadınlardan ibaret de÷ildir. Yoksullu÷u
göçmenler, farklı etnik gruplara sahip olanlar, farklı sosyal gruplar içinde bulunanlar
ve azınlıklar da yaúamaktadır. Ancak tüm bu gruplar içinde yoksullu÷u en fazla ve en
a÷ır úekilde yaúayanlar kadınlar ve bu yoksullu÷u hem birlikte yaúadıkları hem de
devrettikleri çocuklarıdır. Bu durum 1995’te Dördüncü Dünya Kadın Konferansı
Eylem Planında yoksullu÷un kadınlaúması olarak ifade edilmiútir. Yoksulluk
yaklaúık son 25 yıldır izlenmekte olan yeni liberal ekonomik politikalarla sürekli bir
hal alıp, yoksullu÷un yapısal niteli÷i küreselleúirken, aynı zamanda yoksulluk
kadınlaúmakta ve/veya kadınların sayısı yoksulların içinde her geçen gün daha da
artmaktadır (Sallan Gül, 2005: 25).
Yoksullu÷un kadınlaúması terimi 1970’li yıllarda ilk olarak Diane Pearce adlı
bir akademisyen tarafından kullanılmıútır. Pearce yayınladı÷ı bir makalesinde,
Amerika Birleúik Devletleri’nde 16 yaú üstü yoksulların üçte ikisinin kadın oldu÷unu
belirterek Amerika’da yoksullu÷un kadınlaútı÷ını ifade etmiútir (Pearce, 1978: 28-������������������������������������������������������������109 Literatürde yoksullu÷un kadınlaúması ve yoksullu÷un feminizasyonu terimlerinin her ikiside kullanılmaktadır. Ancak bu tez çalıúmasında yoksullu÷un kadınlaúması terimi kullanılacaktır. Ayrıca yoksullu÷un kadınlaúması terimi, hem niceliksel hem de niteliksel anlamda kullanılmaktadır.
�
�
108�
�
36). Pearce’ın yoksullu÷un kadınlaúması kavramını temellendiren tarihsel geliúme ise
geliúmiú� kapitalist toplumlarda, özellikle Amerika’da 1970’lerden sonra klasik
çekirdek aile anlayıúının büyük de÷iúimlere u÷ramasıdır. Yoksullu÷un bir kadın
meselesi haline gelmesi ile demografik de÷iúimler arasında; di÷er bir deyiúle aile
reisi kadın olan, çocuklarıyla beraber yalnız yaúayan ve geçimini kadınların
üstlendi÷i aile sayısının artıúı arasında da bir iliúki kurulmaktadır. Yoksullu÷un
kadınlaúmasına etki eden cinsiyete dayalı iú bölümü, özel ve kamusal alan ayırımı,
ücretsiz ev ve bakım eme÷i, ücret farklılı÷ı ve küreselleúmenin kadın eme÷ine etkisi
1970’lerden itibaren feminist teorisyenlerin araútırma konuları arasında yer
almaktadır.
Yoksullu÷un kadınlaúması teriminin uluslararası alanda ortaya çıkıúı ise ilk
kez 1990’da yayımlanan ønsani Geliúim Raporu ile gerçekleúmiútir. Rapor toplumsal
cinsiyet konularına çok fazla de÷inmemiútir. Bu eksikli÷ine ra÷men, Raporda
kadınların tek baúlarına yönetti÷i hane sayısındaki artıúın yoksullu÷un
kadınlaúmasına yol açtı÷ına dikkat çekilmiútir. 1995’te hazırlanan Dördüncü Dünya
Kadın Konferansı Eylem Planı’nda da Yoksullu÷un Kadınlaúması ifadesi yer almıútır
(Kabeer, 2003: 15).
Yoksullu÷un kadınlaúması kavramını Schaffner Goldberg úu úekilde
tanımlamaktadır: “Kendilerinin veya ailelerinin geçiminden sorumlu olan yalnız
yaúayan kadınların dünyadaki yoksulların içinde en büyük orana sahip olması”
(1990: 2). Dünyanın en zengin on ülkesindeki yalnız yaúayan annelerin sayısındaki
averaj artıú son 15-20 yıl içinde %60 olmuútur. Bu de÷iúiklikler yoksullu÷un
kadınlaúmasının, yalnız annelerin ço÷unlukta oldu÷u ülkelerde daha kuvvetli
yaúanmasına sebebiyet vermektedir (Schaffner-Goldberg, 2010: 12). Yapılan
araútırmalar yoksullu÷un kadınlaúmasının ilk olarak Amerika Birleúik Devletleri’nde
ortaya çıktı÷ını gözler önüne sermektedir. Bütün yoksul aileler içindeki bekar
annelerin110 oranı Birleúik Devletler’de 1960 yılında %28 iken, bu oran 1987 yılında
������������������������������������������������������������110 Single-mother families.
�
�
109�
�
%60’a yükselmiútir. Bu çok belirgin ve yüksek bir oran artıúıdır (Schaffner-
Goldberg, 2010: 3).
Bekar ve yalnız yaúayan annelerdeki yoksulluk oranının bu kadar sert bir
úekilde artmasının en büyük sebeplerinden biri olan iúsizlik, yalnız yaúayan ve bekar
anneler için evli olan kadınlar ve annelerden daha büyük bir risk teúkil etmektedir.
Örne÷in, 2004 yılında Amerika Birleúik Devletleri’nde bekar annelerin iúsizlik oranı
evli olanlara oranla %6 daha fazlaydı (U.S. Bureau of Labor Statistics, 2005). Fakat
bu yüzdeler evli kadınların yaúadı÷ı yoksullu÷u maskeleyebilmektedir; çünkü bu
oranlar bize gelirin aile içinde nasıl da÷ıtıldı÷ı hakkında bir fikir vermemektedir
(Glendinning ve Miller, 1987).
2008 yılı itibari ile dünyadaki kadınların iúsizlik seyrine göz attı÷ımız zaman
ise Fransa, Almanya ve øtalya’da bu oranın yükseldi÷ini; øsveç ve Japonya’da artma
e÷ilimi gösterdi÷ini , ancak Japonya ve øsveç’teki kadınların iúsizlik oranının di÷er
ülkelere göre yine de düúük bir seyir izledi÷ine tanık olmaktayız (U.S. Bureau of
Labor Statistics, 2008).
Dünyanın genelindeki artan kadın yoksullu÷u trendi bu yüzdelere benzerlikler
göstermektedir. 2000’li yıllarda øtalya’da yaúayan kadınların neredeyse yarıya yakını
kiúisel bir gelire sahip de÷illerdi. Fransa, Almanya ve øngiltere’de de durum farklılık
göstermemektedir; kadınların yaklaúık %40’ı devlet yardımları da dahil olmak üzere
bireysel bir gelire sahip de÷illerdi (Daly & Rake, 2003: 122-123). Brush yoksullu÷un
kadınlar üstündeki etkisini úu úekilde ifade etmektedir: “Yalnız anneler cinsel
ayrımcılı÷ın ekonomik, sosyal ve psikolojik ayrımcılı÷ına katlanmak zorunda
kalmaktadırlar” (Brush, 2002: 171). Birçok araútırmanın gösterdi÷i gibi geliúmiú
ülkelerdeki kadınların yoksullaúmalarının baúlıca nedeni, piyasaya kalifiye olmayan
iúgücü olarak girmeleri, düúük ücretle çalıútırılmaları ve cinsiyete dayalı
ayrımcılıklara u÷ramalarıdır. AGÜ’de ise durum daha yapısalcı bir özellik
taúımaktadır. Bu ülkelerde çocuklu, boúanmıú ya da dul olmaları ve düúük gelirli
ailelerden gelmeleri sebebiyle, yoksul kadınlar ev ve bakım sorumlulukları ve
�
�
110�
�
geleneksel roller nedeniyle çalıúma yaúamına girememektedirler (Sallan Gül, 2005:
27).
Yoksullu÷un kadınlaúması fenomeninden bahsederken unutulmaması gereken
bir konu da yaúlı kadınların111 yoksullu÷udur. Son dönemlerde yapılan araútırmalar
yalnız yaúayan yaúlı kadınların, grup halinde yaúayanlara veya evli olanlara oranla
daha yüksek yoksulluk riski taúıdıklarını göstermektedir. Dünyanın her yerinde,
kentlerde kadınlar enformel sektörde çok düúük ücretlerle iú� yapmak zorunda
kalmaktadırlar. Sosyal güvence olmadan, çok düúük ücretlerle ve kötü koúullarda
çalıúmak zorunda kalmaları bu kadınların yaúlandıklarında daha da
yoksullaúmalarına neden olmaktadır (Schaffner Goldberg ve Kremen, 1990: 6).
Diane Pearce’dan sonra yapılan birçok çalıúma yoksul kadınların sayısının
yoksul erkeklerin sayısının son derece üzerinde olmasının yanı sıra, yoksullu÷un
kadınlar ve erkekler tarafından farklı biçimlerde yaúandı÷ını da ortaya
koymaktadır.112
Bu durum, yoksulluk ve sosyal kalkınma konularındaki ulusal ve de uluslar
arası söylemlerde kadın, (toplumsal cinsiyet olmasa bile) sorunlarının rolünü ve
önemini arttırmaktadır (Chant, 2008: 171). Feminist ekonomist Nancy Folbre’da
yoksul olma halindeki en büyük riskin kadın olmak ve çocuk sahibi olmaktan
kaynaklandı÷ını belirterek bu durumu ‘anneli÷in fakirleútirilmesi’ (pauperization of
motherhood) úeklinde tanımlayarak, feminist literatüre yeni bir kavram sokmuútur
(Albelda ve Tilly, 1997: 23-24). Catherine Kingfisher’in “Yoksullu÷un
Kadınlaúması” (The Feminization of Poverty) adlı makalesinde belirtti÷i gibi,
cinsiyete dayalı iúbölümü ve ücretsiz ev eme÷i ve çocuk bakımı bu fenomenin
arkasında yatan en büyük iki sebebi oluúturmaktadır. Kingfisher’a göre batılı refah
devletleri bu olguyu besleyen bir sisteme ve tamamıyle cinsiyetçi bir yapıya
������������������������������������������������������������111�Elderly�women.�
112 “Yoksullu÷un kadınlaúması yetersiz ifade edilmiú olabilir ama yine de özlü ve vurucu bir slogan” – Molyneux’nun (2006) tarif etti÷i üzere “o ‘tesirli ve çok de÷erli bir ifadedir’ ve yoksullu÷un ‘cinsiyete dayalı bir deneyim’ oldu÷u noktasının altını çizmenin etkili bir yoludur”.
�
�
111�
�
sahiptirler. (Kingfisher, 2002: 8-9).113
Ruth Smith de tartıúmasında neoliberal burjuva toplumlarında yoksul
olmayanları (erkek) ve yoksul olanları (kadın) úu úekilde ayırmaktadır (Smith, 1990:
209-229) :
Yoksul olmayan Yoksul olan
(erkek) (kadın)
toplum do÷a
kontrol eden kontrol edemeyen
düzen düzensizlik
ilgiler ihtiyaçlar
evrensel spesifik
ba÷ımsızlık ba÷ımlılık
rasyonal irrasyonal
Nancy Fraser’ın (1994) da ekledi÷i üzere, ba÷ımsızlık eve ekmek getiren özgür
anglo erke÷ini temsil ederken, ba÷ımlılık özel alana hapsedilmiú kadını iúaret
etmektedir. Wennerhorm’a göre (2002: 10), yoksullu÷un kadınlaúması tezi sadece
“fakirlik içinde yaúayan çok sayıdaki kadına” dikkatleri çekmekle kalmadı; aynı
zamanda “makro ekonomik alanda kadın politikalarının etkilerini arttırdı, geliúim
sürecinde kadınların tanınmasını talep etti ve kadının reislik etti÷i hanelerin varlı÷ı
ve savunmasızlı÷ı bilincini teúvik etti” (Akt. Chant, 2008: 166). Yoksullu÷un
kadınlaúması alanında çalıúmaların hızlanmasına yol açan en önemli etkenlerden biri
1995 yılında gerçekleútirilen Dördüncü Birleúmiú Milletler Kadın Konferansıdır.
“Kalıcı ve sürekli artan kadın fakirli÷inin” ortadan kaldırılması Pekin Eylem
Platformunun (BPFA) 12 kritik alanından biri olarak kabul edilmiútir (UNDP HDR,
������������������������������������������������������������113 Kingfisher’in bu makalesi ve neoliberalizm-küreselleúme tartıúmaları için bknz: The Global
Feminization of Poverty, Western Welfare in Decline, 2002: 3-49.
�
�
112�
�
1999). 114
Yoksullu÷un kadınlaúmasının temel unsurları úu úekilde özetlenebilir (Kabeer,
2003: 15-20):
x Yoksullu÷un kadınlar üstündeki yansıması erkeklere göre daha fazladır.
x Kadınlar yoksullu÷u erkeklerden daha yo÷un/a÷ır deneyimliyor.
x Kadınlar erkeklere göre kalıcı/uzun süreli yoksulluk çekmeye çok daha açık.
x Kadınların orantısız yoksulluk külfeti erkeklerinkine oranla artıyor.
x Kadınlar kendilerini yoksulluktan kurtarırken erkeklere göre daha fazla engelle
karúılaúıyor.
x ‘Yoksullu÷un kadınlaúması’ ‘hane reisli÷inin feminize edilmesi’ ile ba÷lantılı hale
gelmiútir.
x Kadınların reisli÷ini yaptı÷ı evler ‘en fakirin fakiri’konumundadır.
x Kadın hane reisli÷i yoksullu÷u çocuklarına da aktarıyor (dezavantajın nesiller arası
aktarımı)
Tüm toplumlarda kadınların kaynaklara ve gelirlere erkeklerle eúit biçimde
eriúememesi, mülkiyet ve gelirin kontrolünde eúit düzeyde söz sahibi olamaması ve
emeklerinin de÷ersiz kılınması ile yoksullu÷un kadınlaúması arasındaki açık iliúki
yoksullu÷un kadınlaúmasının temel nedenlerinden biridir. Bu ba÷lamda yoksullu÷un
kadınlaúmasına yol açan temel nedenler úöyle sıralanabilir:
x Kapitalist üretim iliúkilerinin geliúmesi ile birlikte özel alan ve kamusal alan
ayrımı derin bir úekilde yaúanmaya baúlanmıútır. Kadın özel alana
hapsedilerek ‘ev kadını’ rolü benimsetilmiútir (Bora, 2008: 60). Kadınların ev
içinde harcadıkları emek onların do÷alarının bir parçası olarak görüldü÷ü için
karúılı÷ında bir ücret ödenmez ve bu emek ‘görünmeyen’ bir emektir. Bütün
dünyada kadınların yaptıkları iúlerin üçte ikisinin, özellikle de çocuk bakımı,
e÷itimi, ev iúleri, bahçelerde ve tarlalarda çalıúma gibi iúlerin tamamı
������������������������������������������������������������114 http://un.org/womenwatch/forums/beijing5/poverty/poverty.htm.
�
�
113�
�
ücretsizdir ve ilgili istatistiklerin dıúında kalmaktadır (Ünlütürk-Ulutaú, 2009:
27).
x Kadınlar iúgücü piyasasına erkeklerle eúit oranda, eúit konumda ve eúit ücretle
eriúememektedirler. øúgücü piyasalarının küreselleúme ile birlikte
esnekleúmesi ve kuralsızlaútırılması, bu eúitsizli÷i daha da
keskinleútirmektedir. Bu durum çalıúan yoksullar içinde yalnız kadınların
oranını önemli düzeyde artırmaktadır (Schaffner-Goldberg, 2010: 7). øúgücü
piyasasındaki toplumsal cinsiyet ayrımcılı÷ı nedeniyle, yüksek kazançlı bazı
iúler kadınlara kapalı tutulurken, kadınların eúit de÷erde iú için eúit ücret
alamamaları, yarı zamanlı, düúük statülü ve enformel iúlerde çalıúmaları ve
sendikalaúma oranlarındaki düúük düzey, iúgücü piyasalarındaki ikincil
konumlarının yansıması olarak karúımıza çıkmaktadır. Ücretliler içinde
kadınların ücretlerinin erkeklerinkine oranı sanayileúmiú ülkelerde %77,
geliúmekte olan ülkelerde ise %73 düzeyindedir (UNIFEM, 2005: 46).
x 1980’lerde tüm dünyada yaúanmaya baúlanan ekonomik krizlerle birlikte pek
çok yerde uygulamaya konan yapısal uyum ve istikrar politikaları ile kamu
harcamalarının kısılması, özelleútirmeler, ticari serbestleúme, uluslararası
rekabet için birim iúgücü maliyetlerinin düúürülmesi ve iúgücü piyasalarının
kuralsızlaútırılması bu yeni dönemin baúlıca özellikleridir. Bu yeni süreç
kadınlar için de pek çok radikal de÷iúikli÷i beraberinde getirmiútir. øhracata
dayalı büyüme, düúük ücretli kadın iúgücü artıúına yol açmıútır. øhracat
bölgelerinde iúçilerin ¾’ünü kadınlar oluúturmaktadır. Bu bölgelerde kadınlar
düúük ücretli, sendikasız iúlerde çalıútırılmaktadırlar (Schaffner-Goldberg &
Kremen, 1990: 7-11; Ünlütürk-Ulutaú, 2009: 26-30).
x Küreselleúme ile birlikte yaúanmaya baúlanan di÷er bir olguda özelleútirmedir.
Özelleútirmelerle birlikte kamuda göreli olarak daha eúit koúullarda istihdam
edilen kadınlar da kuralsız iúgücü piyasalarının sert koúullarıyla yüz yüze
gelmektedirler. øhracata dayalı sanayileúme kapsamında kadınlar yarı
zamanlı, ev eksenli, parça baúı iúlerde, enformel sektörde çalıúan iúçilerin
ço÷unlu÷unu oluúturmaktadırlar veya enformel sektörde eme÷in yeni
güvencesiz biçimlerinin de öncüleri olmaktadırlar (Ecevit, 2009).
�
�
114�
�
x Kadınların enformel istihdamı da, yoksullu÷un kadınlaúmasındaki önemli
nedenlerden birini oluúturmaktadır. Geliúmekte olan ülkelerde kadın
iúgücünün %60’ından fazlası tarım dıúı enformel alanda istihdam
edilmektedir. Sahra-altı Afrika’da kadınların %83’ü, erkeklerin %63’ü, Latin
Amerika’da kadınların %58’i, erkeklerin %48’i (tarım dıúı sektörde) enformel
olarak çalıúmaktadır (UNIFEM, 2005: 39). Dünyada üretim araçlarının,
menkul ve gayrimenkullerin mülkiyetinde cinsiyete dayalı dikkat çekici bir
fark söz konusudur. Toprakların bölüúümü ve mirastan pay alma söz konusu
oldu÷unda, kadınlar hemen her zaman dezavantajlı konumdadırlar. Bu durum
kredi olanaklarına eriúimlerini de engellemektedir. Aynı biçimde, kadınların
pazara eriúim olanakları da zayıftır (Lister, 2004: 63; Ünlütürk-Ulutaú, 2009:
26-30).
x Çocuk ve yaúlı bakım hizmetlerine devlet tarafından kaynak ayrılmaması,
ücretsiz olarak sunulmaması, sa÷lık hizmetlerinin metalaútırılması ve
hastaların hastanelerde kalıú sürelerinin azaltılması, hasta, yaúlı, çocuk
bakımının karúılıksız olarak kadınlar tarafından yerine getirilmesine yol
açmaktadır ve aynı zamanda da kadınların ücretli iúlerde çalıúma olanaklarını
engellemektedir (Schaffner-Goldberg, 2010: 12; Kabeer, 2003: 18).
x Okullaúma oranının düúük olması yoksullaúmayı yükselten önemli faktörlerden
biridir. Yoksul hanelerde kız çocuklarının ortaö÷renime devam oranları
erkeklerinkine oranla çok düúüktür. Tüm dünyada 6–11 yaú arasında, okula
devam etmeyen 15.000.000 çocu÷un 9.000.000’unu kız çocukları�
oluúturmaktadır (WB-WDR, 2003: 11). E÷itime katılımın düúük olması ve
çocuk bakımının toplumsal olarak tamamen kadının rolü olarak
tanımlanması, ileriki yaúlarda kadının iúgücüne katılımlarını engelleyerek
kadınların yoksullaúmasının temel gerekçelerinden birini oluúturmaktadır.
x Kadınların sosyal güvenlik sistemlerinin dıúına itilmeleri, yaúlılık, iúsizlik,
hastalık gibi risklere karúı korumasız kalmalarına yol açarak onları
yoksullu÷a itmektedir. Sosyal güvenlikten yoksunluk, kadın yoksullu÷unun
en açık görünümlerinden biridir.� Engellilik, göçmenlik, yaúlılık gibi
dezavantajlı konumlarda kadın olmak, dezavantajlı konumlarını pekiútiren ve
�
�
115�
�
yoksulluklarını perçinleyen bir etkiye yol açmaktadır (Schaffner-Goldberg,
2010: 7, Daly & Rake, 2003: 126).
x Toplumsal cinsiyet rolleri, yoksullu÷u algılama ve yoksullukla baú etme
stratejilerinde de son derece belirleyicidir. Erkeklere verilen toplumsal rolün
haneyi geçindirmek, kadınlara verilen rolün ise eve giren gelirle aile
üyelerinin yeniden üretimini sa÷lamak olması, yoksulluk deneyimlerinin
cinsiyete göre farklılaúmasının en temel nedenini oluúturmaktadır (Ünlütürk-
Ulutaú, 2009: 35).
1990’lı yıllarda Kadınlara Karúı Her türlü Ayrımcılı÷ın Önlenmesi Sözleúmesi
(CEDAW) ça÷rılarına ve daha önce BPFA’nın cinsel ayrımcı istatistiklerine ra÷men
kadınların gelir yoksullu÷unun etkilerini ve çapını erkeklerinkiyle kıyaslayan
kapsamlı bir analiz sa÷layacak uluslar arası bir veri tabanı bulunmamaktaydı
(UNIFEM, 2002: 60).
Global Employment Trends for Women Brief – 2007115, kadınlı÷ın
yoksullaúması ile ilgili en son istatistikleri göstermektedir. Bu rapora göre istihdam
edilen veya iú arayan kadınların sayısı úu ana kadar ki en yüksek noktasında
bulunmaktadır. ILO’nun 2006 yılı tahminlerine göre dünyada çalıúmakta olan 2.9
milyon kiúinin 1.2 milyonunu kadınlar oluúturmaktadır. Kadınlar tarım ve servis
sektöründe düúük kaliteli iúlerde istihdam edilmektedirler ve erkek meslekdaúlarına
göre düúük ücretlendirilmektedirler (ILO, 2007).
Kadınlar için Global østihdam E÷ilim Raporu raporunda belirtildi÷i gibi erkek-
kadın arasındaki iúgücüne dayalı eúitsizlik oranı önceki yıllara göre azalmasına
ra÷men halen çok yüksek seviyelerde seyretmektedir. 2006 yılı itibari ile tüm
dünyada iúsizlik oranı erkeklerde %6.1 iken, bu oran kadınlarda %6.6’dır. Yapılan
bir çok araútırmanın gösterdi÷i üzere kadınlar erkek meslekdaúlarına oranla %90
veya daha az kazanmaktadırlar (ILO, 2007).
������������������������������������������������������������115
Kadınlar için Global østihdam E÷ilim Raporu.
�
�
116�
�
Kanada’nın istatistiksel verileri yoksullu÷un kadınlaúmasının geliúmiú
ülkelerde bile kuvvetli bir úekilde yaúandı÷ına örnek teúkil etmektedir. 2010 yılı
itibari ile Kanada’da 15 yaú ve üstü kadınlar iúgücü piyasasının %47.3’nü
oluúturmaktadırlar. Yarı-zamanlı iúlerde çalıúanların oranı kadınlarda %27.4 iken bu
oran erkeklerde %12.1’dir. Kazanç durumlarını inceledi÷imiz zaman ise bütün
dünyada oldu÷u gibi kadınların yine erkeklere oranla çok daha az kazandı÷ını
görmekteyiz. Tam-zamanlı iúlerde çalıúan kadınların ortalama yıllık kazancı $44,700
iken, erkeklerde bu miktar $62,600’dır. Bu durumda kadınlar erkeklerin kazandı÷ının
ancak %71,3’nü elde etmektedirler (ILO, 2011).
Yoksullu÷un kadınlaúması ile ilgili bu fenomenin ilk çıktı÷ı yer olan Amerika
Birleúik Devletlerine ait veriler 1995 yılında U.S. Bureau of Census116 tarafından
yapılan bir araútırmaya aittir:
Tablo 14: Yoksullu÷un Kadınlaúması-Amerika Birleúik Devletleri Örne÷i, 1995
YIL %
1960 18 1965 22 1970 29 1975 33 1980 34 1990 37 1995 39
Kaynak: (Albelda ve Tilly, 1997: 6-7).
Tablo 14, 1960-1995 yılları arasında ABD’deki yoksul nüfus içinde yer alan
kadın hane reisli evlerin oranını toplam nüfusa orantılayarak göstermektedir. 1960’lı
yıllardan itibaren Amerika’da evlilik oranları azalmakta, boúanmalar artmakta ve
krizler nedeniyle erkeklerin kazançları büyük oranda düúmektedir. Tablo 14’de
görüldü÷ü gibi 1995 yılı itibari ile, fakir olan her 5 kiúiden 2’si kadın hane reisli
������������������������������������������������������������116
ABD østatistik Bürosu.
�
�
117�
�
evlerde yaúamaktaydı. Bu oran 1960 yılındaki oranın iki katını teúkil etmektedir.
Tablo 15: Yalnız Yaúayan Annelerin Yoksulluk Oranı (%), 2000 ve 10 yıllık süre
Yalnız Yaúayan Anneler, 2000
LIS (a) %40 MDI (b)’dan az %50 MDI'dan az %60 MDI'dan az Kanada 22,8 7,5 49,9 Fransa 8,5 27,5 41,3 Almanya 24 34,9 52,7 øtalya 17,7 18,23 22,8 øsveç 4,5 12,5 2 0 øngiltere (c) 32,3 41,5 58,6 Amerika Birleúik Devletleri 38 44 55 Ortalama (d) 1 ,3 3 46,7
Kaynak: (LIS, 2008 ve 2009).
(a) LIS (Luxemburg Income Study) son 10 yıllık dönem istatistikleri sadece üç ülke
için hesaplanabildi: øngiltere, Amerika Birleúik Devletleri (2004) ve øsveç (2005). (b) MDI: Medium Disponsible Income (Medyan Harcanabilir Gelir). (c) 1999 de÷erlerinin 2000 yılına tekabül eden karúılı÷ı. (d) Ortalama de÷erler nüfus ile ortalandırılmamıútır ve øtalya bu hesaplamanın
dıúında tutulmuútur.
Fakir ülkeler kadar zengin ülkelerde de yoksullu÷un kadınlaúması olgusu
geçerli midir? Refah seviyesi yüksek ülkelerde göreli yoksulluk sınırını ölçmek için
standart olarak medyan harcanabilir gelirin %50’sinin altı kıstas olarak alınmaktadır.
Tablo 15’de gördü÷ümüz üzere LIS tarafından en son yapılan araútırmalar ıúı÷ında
standart seviye kabul edilen %50 MDI’a göre yoksulluk sınırı, yüzyılın baúında her
üç bekar anneden biri yoksul olarak kabul edilmekteydi (Schaffner-Goldberg, 2010:
267).
Tablo 15’in gösterdi÷i gibi sosyal demokrat rejimin hakim oldu÷u øsveç,
yoksulluk oranının en düúük oldu÷u ülkedir. øsveç’i yoksul bekar anne oranında
�
�
118�
�
Fransa takip etmektedir. Esping Andersen’ın117 tipolojisinin baz alındı÷ı literatürde
Fransa muhafazakar olarak sınıflandırılmaktadır. Goldberg’e göre ise, Fransa’daki
yoksul bekar annelerin oranı øsveç ile Almanya arasında seyretmektedir, buna göre
Fransa kategorik olarak sosyal demokratlar ve muhafazakarlar arasında yer
almaktadır (Schaffner-Goldberg, 2010: 267). Liberal ülkelerdeki yoksulluk oranına
baktı÷ımız zaman ise bu oranın ortalamanın üstünde oldu÷unu görmekteyiz.
Kanada’nın oranı øngiltere ve Amerika’dan çok Almanya’ya yakın gözükmektedir.
Esping Andersen’ın tipolojisinde, bu örnekteki Fransa ve Almanya ile, øtalya
muhafazakar ülkeler olarak sınıflandırılmaktadır. øtalyadaki bekar annelerin
yoksulluk oranı di÷erlerine göre düúük bir seyir izlemektedir. Bunun ana sebebi
olarak da øtalya’daki tutucu katolik mezhebinin etkisi ve kadınların genellikle aile
çatısı altında yaúaması gösterilmektedir (Bimbi, 1997: 171-202).
Andersen son yıllardaki çalıúmalarında, feminist eleútiri ve araútırmaları da göz
önünde bulundurarak tipolojisinde de÷iúikliklere gitmiútir. Yeni rejim analizinde
Andersen, piyasa ve/veya devlet tarafından sa÷lanan çocuk bakımı hizmetlerinin
kadınların iú hayatında yer almasının kritik önem taúıdı÷ını belirtmektedir. Esping
Andersen çalıúmalarında Saraceno’nun defamilialization kavramını kullanmaktadır.
Bu kavram, bakım ve hizmet servislerinin devlet ve/veya piyasa tarafından
karúılanması gerekti÷ine ve böylelikle piyasadaki kadın çalıúan sayısının artaca÷ına
ve yoksullu÷un azalaca÷ına iúaret etmek için kullanılmaktadır (Akt. Orloff, 2002: 18-
20).
������������������������������������������������������������117 Esping Andersen’ın Refah Devleti Rejim Modelleri için bknz. The Three Economies of The
Welfare State, 1990, Polity Press, Cambridge, s. 26-29.
�
�
119�
�
Tablo 16: Bekar Annelerin Yoksulluk Oranı(a) (%) ve Toplam Nüfusun Yoksulluk
Oranı Karúılaútırması, 2000
1 2 3 Bekar Anneler Toplam Nüfus 1/2 Kanada 37,5 12,3 3 Fransa 27,5 7,3 3,8 Almanya 34,9 8,3 4,2 øtalya (18,2) (12,7) (1,4) øsveç 12,4 6,6 1,9 øngiltere (b) 41,5 13,7 3 Amerika Birleúik Devletleri 44 17 2,6
Ortalama (c) 33 10,9 3 (d)
Kaynak: (LIS, 2000).
(a) Yoksulluk standardı olarak medyan harcanabilir gelirin (MDI) %50’si alınmaktadır.
(b) 1999 de÷erleri.
(c) Ortalama de÷erler nüfus ile ortalanmamıútır ve øtalya hesaplamaların dıúında tutulmuútur.
(d) Sütun 1 ve 2’nin ortalamaları bölünerek =3.0 bulunmuútur. 3. sütunun ortalaması 3.1’dir.
Tablo 16’da görüldü÷ü üzere sosyal devlet rejimini temsil eden øsveç bekar
annelerin yoksulluk oranlarının karúılaútırmasında en düúük orana sahiptir, Fransa
ikinci en düúük orana sahip ülke konumunda iken øngiltere en yüksek orana sahip
ülkedir (2000) (Schaffner-Goldberg, 2010: 270). Tablodan da görülece÷i üzere bekar
annelerin yoksulluk oranı genel olarak ülke nüfuslarının yoksulluk oranının üç katını
oluúturmaktadır. Bekar anneler, evli annelere oranla yoksulluk riskine karúı daha açık
bulunmaktadırlar.
�
�
120�
�
Tablo 17: Bekar ve Evli Annelerin Yoksulluk Oranı (%) Karúılaútırması, 2000 ve 10
yıllık süre
1 2 3 Bekar Anneler Evli Anneler 1/2 Kanada 37,5 10,2 3,7 Fransa 27,5 4,9 5,6 Almanya 34,9 4,2 8,3 øtalya (18,2) (14,8) (1,2) øsveç 12,4 2,2 5,6 øngiltere 41,5 10,2 4,1 Amerika Birleúik Devletleri 44 13,1 3,4 Ortalama 33 7,5 4,4 (e)
Kaynak: (LIS, 2004 ve 2005).
Tablo 17’de görüldü÷ü gibi bekar ve evli annelerin yoksullukları
karúılaútırıldı÷ında en büyük uçurum, yaklaúık 8 katı olarak, Almanya’da
gözlemlenmektedir. Almanya’nın arkasından Fransa ve øsveç en büyük farkı
gösteren ülkeler olarak yer almaktadırlar. Bekar ve evli annelerin yoksulluk oranları
karúılaútırıldı÷ında en düúük fark liberal ülkelerde gözlenmektedir, fakat burada bir
paradoks yatmaktadır. Bu ülkeler aynı zamanda kadın yoksullu÷u oranının en yüksek
yaúandı÷ı yerlerdir. Kadın yoksullu÷unun bu ülkelerde yo÷un olarak yaúanmasının
ana sebebi olarak kapitalizmle birlikte hızlanan küreselleúme ile birlikte enformal
sektörde yaúanan yo÷unlaúma ve buna ba÷lı oluúan düúük ücretli ve güvenliksiz iúler
gösterilebilir.
Genel olarak, evli olmayan yani di÷er bir ifade ile bekar yaúayan çocuklu
anneler boúanmıú ve dul kalmıú annelere göre daha büyük bir yoksulluk riski altında
bulunmaktadırlar. Amerika Birleúik Devletleri’nde bekar annelerin çok yüksek olan
yoksulluk oranının en önemli sebebi olarak son yıllarda büyük artıú yaúanan
evlenmeden çocuk sahibi olmak gösterilmektedir. øngiltere’de ise genç kadınlar, hiç
evlenmemiú bekar kadınlar ve okul öncesi çocuk sahibi olan kadınlar iú bulma
potansiyeli en riskli grubu oluúturmaktadırlar ve ciddi bir yoksulluk sorunuyla yüz
�
�
121�
�
yüze bulunmaktadırlar (Schaffner-Goldberg, 2010: 281; Orloff, 2002: 29)118. Evlilik
statüsü genç ve yaúlı kadın gruplarının yoksulluk durumlarını farklı úekillerde
etkilemektedir. Dul kadınlar bu gruplar içinde en úanslı konumdakileri
oluúturmaktadırlar çünkü devletin sosyal yardımlarından faydalanma konusunda
di÷erlerine oranla daha avantajlı durumdadırlar (Schaffner-Goldberg, 2010: 282).
Di÷er bir taraftan azınlık konumunda bulunan kadınlar beyazlardan, iú
hayatında yaúadıkları ayrımcılıktan dolayı, daha fazla yoksulluk riski taúımaktadırlar.
Bu durum özellikle Amerika Birleúik Devletleri’nde geçerlidir. Siyah ve hispanik
kökenli bekar anneler beyaz hemcinslerine göre çok büyük bir yoksulluk gerçe÷iyle
yüzleúmektedirler. Aynı eúitsizlik durumu øngiltere’de de yaúanmaktadır.
Tablo 18: Çocuklu Ailelerin Irk ve Etnik Kökenlerine Göre 2005 yılı itibari ile
Resmi Yoksulluk Oranları (%)
Evli Çiftler Bekar babalar Bekar Anneler Tüm aile tipleri Bütün ırklar/etnik kökenler 6.5 17.6 36.2 14.5 Beyaz, Hispanik olmayan 3.6 13.1 29.2 8.2 Siyah ve/veya Hispanik 9.3 29.2 42.0 28.4 Hispanik olan bütün ırklar 16.9 20.6 45.2 24.4
Kaynak: (U.S. Census Bureau, 2006b, Table POV04).
Tablo 18’de görüldü÷ü gibi bekar anneler ırk ve etnisite ayrımı olmadan
bekar babalara ve evli çiftlere oranla daha yoksuldurlar. Evli çiftler bekarlara göre en
düúük yoksullar grubunu oluúturmaktadır. Bütün gruplar içinde yoksullu÷u yaúamaya
en açık grup siyah ve/veya hispanik olan bekar annelerdir. Tablonun bu satırı
esasında bize bütün durumun bir özetini sunmaktadır. Bu gruptakiler beyaz-burjuva-
erkek olmadı÷ı için yoksullu÷u en fazla sırtlarında taúıyan gruplardır. Siyah ve/veya
Hispanik, düúük gelir sınıfına mensup bekar anneler cinsiyete ba÷lı ayrımcılı÷ın
������������������������������������������������������������118 Bir baúka ifadeyle, kadının özgürleúmesi gibi yaúanabilen geliúmeler (kadının tek baúına çocuk sahibi olma tercihi gibi) yoksulluk sürecinde gene kadının aleyhine bir hal almaktadır.
�
�
122�
�
dıúında ırk, etnisite ve sınıfsal ayrımcılıklarıda yaúadıkları için dünyanın en yoksul
grubunu oluúturmaktadırlar.
Yoksullu÷un Kadınlaúmasının ardında yatan ana faktörleri úu úekilde
sınıflandırabiliriz: Kadın-erkek ücret farkı, enformal sektör, göçün feminizasyonu ve
ekonomik kriz.
4.1.1. Kadın-Erkek Ücret Farkı
Kadınların iúgücü piyasasına katılmaları, onların yoksullaúmasını ortadan
kaldırmamaktadır. Çünkü tarihin bütün dönemleri boyunca, farklı co÷rafyalarda
kadınlar erkeklerden daha düúük ücretlerle çalıúmak zorunda kalmıúlardır.
Kapitalizmin egemenli÷i altında kadınların ezici ço÷unlu÷u düúük ücretle çalıúmaya
zorlandılar ve hala da zorlanıyorlar. Kadınların ücretli eme÷ini, karakteristik olarak
vasıfsız ve düzensiz, küçük meta üretimi ve ev-eksenli ücretli çalıúmalar
oluúturmaktadır. Görünmez olan yalnızca kadınların ev içi eme÷i de÷il, aynı
zamanda ücretli çalıúmasıdır da. Ücretsiz ve düúük ücretli emek günümüzde
neredeyse sadece kadınlar tarafından yerine getirilmektedir. Bu düúük ücretle
çalıúmak zorunda bırakılmaları yoksullu÷un kadınlaúmasının çok önemli bir
faktörüdür.
Kadınların dünyanın her yerinde erkeklere oranla daha düúük ücretlerle
çalıúmaları kadınların yoksullu÷unu katmerleútirmektedir. Catalyst’in bir
araútırmasına göre ABD’de aynı MBA119 e÷itimine sahip, ailevi özellikleri,
becerileri, çalıútıkları iú sektörü aynı olan bir kadına iúe ilk giriúte verilen ücret bir
erke÷e verilenden $4,600 daha düúüktür (Catalyst, 2011). Hem geliúmiú hem de
geliúmekte olan ülkelerde kadın kazancı erkek kazancının yaklaúık %70-80’i
oranındadır. Bu farkın sadece %20’si e÷itsel baúarı, iú deneyimi ve mesleki nitelik
gibi bilindik ekonomik de÷iúkenlerle açıklanabilmektedir (Kabeer, 2003: 18).
������������������������������������������������������������119 Master of Business Administration.
�
�
123�
�
Kadınların elde etti÷i ortalama kazancın erkeklerinkine göre düúük olması
günümüzde halen çok tartıúılmakta olan bir konudur. Ço÷unlukla kadınların
dünyanın genelinde daha düúük ücretlendirilmeleri kapitalizm ve patriarkanın
iúbirli÷ine ba÷lanmaktadır. Birçok çalıúma bu ücret farkını kadınların ev içi
sorumluluklarına ba÷lamaktadır. Çocuk ve yaúlı bakımı, ev içi hizmetleri kadınların
daha çok yarı-zamanlı çalıúmasına sebebiyet vermektedir. Ayrıca, iú hayatında en
verimli olabilecekleri 25-34 yaú arası kariyerlerine evlilik ve çocuk bakımı gibi
sebeplerden dolayı ara vermeleri piyasada erkek meslekdaúlarına oranla düúük
ücretlendirilmelerine neden olmaktadır. Kadınlar ev içi sorumlulukları yüzünden çok
fazla sorumluluk ve iúe yatırım gerektirmeyen daha düúük ücretli pozisyonlara
yönelmektedirler.
Ba÷ımsız bir araútırma kurumunun yaptı÷ı inceleme, cinsiyete dayalı ücret
farklılı÷ını etkileyen en önemli faktörleri úu úekilde açıklamıútır120.
x Ücret Da÷ılımı: Tam zamanlı çalıúmalar arasında erkeklerin haftalık kazançları adil da÷ılırken; düúük ücret düzeylerinde çalıúan kadınların sayısı fazla olmaktadır.
x Mesleki Ayrıúma: Cinsiyete dayalı ücret farklılı÷ı, mesleki ayrıúma modelini yansıtmaktadır. Erkek çalıúanlar yüksek ücretli iúlerin %90’nı, kadınlar ise düúük ücretli iúlerin %80’ni kapsamaktadır.
x Yapılan øúin Niteli÷i: Yeni Kazanç Araútırması121
verilerinde tanımlanan 250 meslek arasında, tam zamanlı çalıúan kadınların erkeklere göre daha az kazandı÷ı görülmektedir.
x Sektör Farklılı÷ı: Tam zamanlı çalıúanlar arasında ücret farklılıklarının oranı sektörel olarak de÷iúmektedir. Ücret farklılı÷ı; finansal hizmetlerde %40’dan fazla, e÷itimde %10 olmuútur.
Avrupada istihdam edilen kadın ve erkeklerin ücretlerindeki eúitsizli÷i ölçmede
kullanılan önemli bir gösterge de toplumsal cinsiyet ücret açı÷ı (Gender Pay Gap)
������������������������������������������������������������120 Gender Pay Gap Examined, http:///www.eiro.eurofound.eu.int.
121 New Earnings Survey (NES).
�
�
124�
�
göstergesidir. Bu ölçüm raporu en son 2008 yılı için hesaplanmıútır. Buna göre,
Avrupa Birli÷i’ne üye ülkelerde 2008 yılında kadınlar saat baúına erkeklerden %18
daha az ücretlendirilmiúlerdir. Bu oran ülkeler arasında kadınların istihdam
edildikleri iú alanlarındaki farklılıklar, tam zamanlı veya yarı zamanlı çalıúma, çocuk
bakımı için kariyere verilen ara gibi faktörlerden dolayı farklılıklar
göstermektedir122.
Tablo 19: Kadın ve Erkek Ücret Farklılı÷ı (Cinsiyet-Irk-Etnik ayrıma göre
düzenlenmiútir)
Kadın Erkek
Beyaz $669 $845
Afrika Amerikalı $582 $621
Asyalı $779 $952
Latin $509 $569
Kaynak: Bureau of Labor Statistics, Highlights of Women’s Earnings in 2009 (June 2010).
Amerika’daki en son istatiksel çalıúmalar 2009 yılına aittir. Buna göre
kadınlar için yıllık ortalama gelir 2009 yılı için $36,278 iken bu rakkam erkekler için
$47,127’dır (U.S. Census Bureau, 2009). 2009 yılında haftalık tam zamanlı çalıúma
için ortalama gelir beyaz kadınlarda $669 iken bu sayı erkeklerde $845’dir (Tablo
19). Tam zamanlı profesyonel iúlerde çalıúan kadınların haftalık ortalama geliri $923
iken bu rakkam erkekler için $1,256’dır (U.S. Census Bureau, 2010).
E÷itimin ücretlerdeki etkisi ise úöyle açıklanabilir:
Yüksek ö÷retim seviyesi kadınlarla erkekler arasındaki ücret farkını
azaltmaktadır. Fakat, e÷itim seviyesi arttıkça toplumsal cinsiyet ücret açı÷ının
azaldı÷ına dair bir veri bulunmamaktadır. Bunun tersi ise kesin olarak kanıtlanmıútır.
ABD øúgücü østatistikleri 2008 raporuna göre, e÷itim seviyesindeki farkta artıú
oldu÷u sürece cinsiyetçi ücret açı÷ıda yükselerek artmaktadır. ������������������������������������������������������������122 Eurostat, Gender Pay Gap Statistics,http://epp.eurostat.ec.europa.eu/statistics_explained/index.php/Gender_pay_gap_statistics.
�
�
125�
�
ABD 2008 øúgücü raporuna göre, kadınlar erkeklere oranla daha fazla yarı-
zamanlı iúlerde çalıúmaktadırlar. Fakat cinsiyete ba÷lı ücret çalıúmalarının bir ço÷u
yarı-zamanlı iúleri hesaplamalarının dıúında bırakmakta ve 1 yıl boyunca tam
zamanlı çalıúanların ücretlerini hesaplamaya temel almaktadır. Haftada 41-44 saat
arası çalıúan kadınlar aynı mesaiyi gösteren erkeklerin maaúının %84.6’sını
kazanmaktadır. Haftada 60 saat çalıúan kadın ise aynı mesaiyi gösteren erkek
meslektaúının ücretinin ancak %78.3’nü kazanmaktadır (U.S. Census Bureau, 2008).
Ayrıca, kadınlar daha yüksek ücret kazanmak için gerekli olan terfi hakkını
kazanmak için erkek meslekdaúından daha fazla çalıúmak zorunda kalmaktadır.
Örne÷in, devlet liselerinde bu tür bir terfi kazanmak için kadın ö÷retmenler ortalama
olarak 3 yıl daha fazla çalıúmak zorunda kalmaktadırlar (U.S. Census Bureau,
2009).123
Ücret farkı sadece orta yöneticilik seviyesinde çalıúan kadınlar ve erkekler
arasında de÷il, Yönetim Kurulu Baúkanları124 arasında da bulunmaktadır. Kurumsal
CEO Ücret Araútırma Raporu125 2008 sonuçlarına göre, kadın CEO’ların ücret paketi
erkek CEO’ların paketinin %85’i kadardır. Bu farkın ücret olarak karúılı÷ı yıllık
olarak kadınlar için USD1,746,000 iken erkeklerde USD2,049,000’dır126 (McGregor,
2008).
������������������������������������������������������������123 Kaynak: http://www.womensmedia.com/new/Lips-Hilary-gender-wage-gap.shtml. 124 Chief Executive Officer-CEO.
125 The Corporate Library’s CEO Pay Survey: CEO Pay 2008.
126 Bu araútırmaya 3,242 adet Amerika ve Kanada bazlı büyük ölçekte úirket dahil edilmiútir.
�
�
126�
�
Tablo 20: Kadın ve Erkek Ücret Farklılı÷ı, Kanada Örne÷i
Yıl Kadın /Erkek Kazancı (%)
1997 %69.2
1998 %69.3
2000 %69.4
2002 %70.5
2004 %72.1
2006 %72.8
2008 %73.0
2010 %74.5
Kaynak: Statistics Canada, "Table 282-00725: Labour force survey estimates (LFS),
wages of employees by type of work, North American Industry Classification System
(NAICS), sex and age group, annual (current dollars)”.
Kadın-erkek ücretlerindeki bu farklılık sadece ABD’de de÷il di÷er bütün
geliúmiú ülkelerde de yaúanmaktadır. Tablo 20, Kanada için kadın-erkek ücret
farklılı÷ı istatistiklerini 2010 yılı itibari ile göstermektedir. Bu de÷erlere göre
Kanada’nın da dünyanın geri kalanıyla aynı performansı gösterdi÷ini görmekteyiz.
1997-2000 yılları arasında yüzde oranında çok bir fark yok iken, 2002-2010 yılları
arasında ücret farklılı÷ı %4 gibi bir oranda azalma göstermektedir. Kanada’da 2010
yılı için kadınların ortalama haftalık geliri erkeklerin gelirinin %74.5’i kadardır.
øtalya’da 2004 yılında yayımlanan bir çok çalıúma, aynı düzeyde e÷itim almıú, aynı
vasıflara sahip ve aynı yaútaki kadınlar ve erkekler arasında önemli ücret
farklılıklarının bulundu÷unu göstermektedir. Bu cinsiyete dayalı ücret farklılı÷ı;
annelik izinleri ve çocuk bakımı dolayısıyla kadınların daha az süreli çalıúmasına ve
bireysel pazarlık gücünün daha düúük olmasına ba÷lanmaktadır (Gender Pay
Examined European Industrial Relations Observatory On-line, 2004). øngiltere’de
1974 yılında tam zamanlı çalıúan kadınların ortalama saat ücretleri, tam zamanlı
çalıúan erkeklerin yarısı kadardır. 2005 yılında ise, øngiltere’de kısmi süreli
�
�
127�
�
çalıúanların tüm iúgücü içinde oranı %24,1, kadınların kısmi süreli çalıúma
içerisindeki payı ise %77,8 olarak gerçekleúmiútir (OECD Employment Outlook,
2005).
Tablo 21: Kadın Ücretlerinin Erkek Ücretlerine Oransal Farkı, Ülkeler
Karúılaútırmalı
Ülke %
Avustralya 62 Belçika 75 Kanada 63
Çekoslavakya 69 Danimarka 71 Finlandiya 71
Fransa 74 Almanya 57
Macaristan 87 ørlanda 63 øtalya 73 Kore 51
Luxemburg 84 Hollanda 62
Yeni Zelanda 62 Norveç 66 Polonya 81 øspanya 75 øsveç 72 øsviçre 51 øngiltere 57 Amerika 63
Kaynak: (Catalyst, 2011).
Tablo 21’de 2010 yılı itibari ile çeúitli ülkelerin karúılaútırmalı kadın-erkek
ücret farklılı÷ını görmekteyiz. østisnasız bütün ülkelerde kadınların kazancı
erkeklerin kazancından düúüktür. Bu oran en yüksek %51 ile Kore’de gözlenirken,
onu %51 ile øsviçre, %57 ile Almanya ve øngiltere izlemektedir. Ücret farklılı÷ındaki
�
�
128�
�
en düúük oranlara sahip ülkeler ise %87 ile Macaristan, %84 ile Luxemburg ve %81
ile Polonya’dır.
Avrupa’da cinsiyet eúitli÷ine yönelik yapılan Eurobarometer anket
sonuçlarına göre, Avrupalılar için kadınlar ve erkekler arasındaki eúitsizli÷i ortadan
kaldırmak ve kadına yönelik úiddete son vermek için ücret farklarının ortadan
kaldırılması öncelikli bir konudur. Avrupalıların %82’si cinsiyete dayalı ücret
farkının acilen ortadan kaldırılması gerekti÷ine inanıyor. Öte yandan katılımcıların
%62’si ise cinsiyete yönelik eúitsizli÷in ülkesinde yaygın oldu÷unu düúünüyor.
%66’lık kesim ise durumun geçti÷imiz on yıla göre biraz düzeldi÷ini düúünüyor127.
Uzun vadeli kazanımlarda ücret farkının etkisinin kadın yoksullu÷u üzerinde
direkt yansıması bulunmaktadır çünkü bu ücret farkı kadınların erkeklerden ileride
daha düúük emekli aylı÷ı almasına sebep olmaktadır. Sonuç olarak kadınlar
yoksullu÷un güçlü etkisinden erkeklere göre çok daha fazla etkilenmektedirler.
Avrupada 65 ve üzeri yaútaki kadınların %22’si erkeklerin %16’sına göre yoksulluk
riskiyle daha fazla karúı karúıya bulunmaktadır (A.g.e.).
Dünyadaki kadın erkek ücret farklılı÷ına ait en güncel veriler 8 Mart 2011
tarihinde OECD tarafından yayınlanmıútır. Cinsiyetler arasındaki ücret farkının en
fazla Güney Kore ve Japonya arasında oldu÷u, bu iki ülkede erkeklerin kadın
meslekdaúlarından %30 daha fazla kazandı÷ı belirtilen raporda, bu iki ülkeyi ücret
farkının %20'den fazla oldu÷u Almanya, Kanada ve øngiltere’nin takip etti÷i
kaydedilmiútir. OECD'de cinsiyetler arasındaki ücret farkı ortalama %17,6
seviyesinde bulunurken, bu farkın en az oldu÷u ülkeler ise Belçika ve Yeni
Zelandadır. Bu iki ülkede kadınlar ve erkekler arasındaki ücret farkı %10'un altında
bulunmaktadır. Raporda ayrıca neredeyse bütün ülkelerde çocuk ya da yakınlarının
bakımında kadınların erkeklere göre en az iki kat zaman harcadı÷ını bu durumunda
kadınların part time (yarı zamanlı) iúlere ya da düúük statülü rollere yönelmesine
������������������������������������������������������������127“European Commission aims to significantly reduce the gender pay gap”, http://ec.europa.eu/social/main.jsp?langId=en&catId=89&newsId=708&furtherNews=yes.
�
�
129�
�
sebep oldu÷u belirtilmiútir. Rapora göre, part time iúleri seçen erkeklerin oranı %6
iken, bu oran kadınlarda %25'i bulmaktadır128.
Uluslararası øúçi Sendikaları Konfederasyonu (ITUC) ile Avrupa
Komisyonu’nun çalıúma yaúamı üzerine çıkardı÷ı Social Agenda dergisinin
kadınların çalıúma yaúamındaki yerine iliúkin gerçekleútirdi÷i araútırma, konuya
iliúkin çarpıcı sonuçlar sunmaktadır. ITUC’un üç farklı kurumunun istatistiksel
verilerine dayanarak cinsiyetler arası ücret farkı konusunda ortaya koydu÷u araútırma
raporuna göre dünyadaki ortalama cinsiyetler arası ücret farkı %15.6 olarak
belirtilmiútir. Raporda, sendikaya üye iúçi sayısının fazla oldu÷u ülkelerde ücret
farklarına iliúkin oranların düúük oldu÷u ve sendikalılı÷ın eúit ücrete olumlu etkide
bulundu÷u belirtmiútir. Kadın ve erkek arasındaki ücret farklılı÷ı, sa÷lık, e÷itim ve
sosyal hizmet gibi kadın eme÷inin yo÷un olarak görüldü÷ü iú ortamlarında yükselme
e÷ilimi göstermektedir. Bu durum raporda, erkek çalıúanların daha fazla yöneticilik
pozisyonunda yer alması ve kadınların daha çok düúük ücretli-yarı zamanlı iúlerde
çalıúıyor olmasından kaynaklandı÷ı úeklinde yer almaktadır. Rapora göre ücret
farklılı÷ının yüksek oranda oldu÷u sektörler madencilik, altyapı ve finansal hizmetler
olarak sıralanırken düúük ücret farklılı÷ının görüldü÷ü sektörler ise belediyecilik,
sosyal ve özel hizmetler olarak belirtilmiútir129.
Avrupa ülkelerinin ço÷unda kadınların iú ve kariyer yaúamında karúılaútıkları
en büyük engellerden birisinin, geçmiúten günümüze süren erkek egemen tutum ve
alıúkanlıkların sürdürülmesinin oldu÷u belirtilirken iyi e÷itim almıú olmalarına karúın
kadınların çalıúma tercihlerine yönelik hala geleneksel tutumların varlı÷ını korudu÷u
ifade edilmektedir. Kadınların yüksek pozisyonlarda yer alamamasının di÷er önemli
bir nedeni de iú ve aile yaúamında yüklendikleri çifte sorumluluk olarak belirtilmiútir.
Geçmiú yıllara göre kimi geliúmeler olmasına ra÷men kadınlar hala temizlik, çocuk
bakımı gibi ev iúlerinin yükünü de omuzlarında taúıyor ve bu iúler ailede kadın iúi
������������������������������������������������������������128“OECD: Ücret Farkını Azaltmalıyız”, http://www.ekotrent.com/haber/20100308/OECD-Ucret-farkini-azaltmaliyiz.php.
129 http://www.harb-is.org.tr/news.asp?id=159.1.
�
�
130�
�
olarak görülmeye devam ediyor. Bulgulara göre, çocuklu kadınların istihdam oranları
çok düúükken erkekler için bunun tam tersi geçerli durumdadır.
Kadınların yoksullaúmasına sebep olan düúük ücretin di÷er bir kayna÷ı da
kadınların üst yöneticilik pozisyonlarında yer alamamalarıdır. Çalıúma yaúamında
cinsiyete dayalı ayırımcılık kendini en fazla terfi ve atamalarda açı÷a vurmaktadır.
Çocuk sahibi olan ve kariyerini ön planda tutan kadın çalıúanların, aynı durumdaki
erkek meslektaúına göre daha az terfi ve ödül aldıkları yaygın olarak bilinen bir
gerçektir. Terfilerde karúılaúılan ayırımcılık cam tavan130
olarak adlandırılıyor ve
cam tavan birçok kuruluúta varoldu÷u gibi sektörden sektöre de de÷iúmektedir.
Geleneksel cinsiyetçi de÷er yargılarından yola çıkarak kadınların yöneticilikte
baúarılı olamayacakları iddiasıyla, terfiye hazırlama amacıyla yapılan e÷itim
programlarında kadınlar tercih edilmemektedir. Bu da direkt olarak kadın
çalıúanların meslektaúlarına göre düúük ücretlendirilmelerine sebep olmaktadır.
øúgücü piyasalarında ayrımcılı÷ı ortadan kaldırmak veya azaltabilmek için
1960’lı yıllardan itibaren Avrupa ve Amerika’da farklı politikalar önerilmiú ve
uygulanmıútır. Bu politikaların etkisiyle, kadınlar adına bazı olumlu geliúmelerde
yaúanmıútır. AB’de cinsiyetler arası eúitsizli÷i önleme politikaları dört ana baúlık
altında toplanmaktadır. 1. Eúit Davranma ølkesi, 2. Pozitif Eylem Politikası,
3.Toplumsal Cinsiyetçi Bakıú Açısı, 4.Pozitif Ayrımcılık ølkesi131.
Kadın-erkek ücret farklılı÷ını azaltmaya yönelik ilk adım Avrupa Komisyonu
tarafından atılmıútır. Avrupa Komisyonu önümüzdeki dört yıl içinde, MDG 2015
kapsamında, kadınlar ve erkekler arasındaki ücret farkını önemli ölçüde azaltmaya
������������������������������������������������������������130 Glass ceiling.
131“Türkiye’de Cinsiyete Dayalı Ücret Farklılı÷ı”,http://www.belgeler.com/blg/14g7/avrupa-birligi-ne-uyum-surecinde-turkiye-de-cinsiyete-dayali-ucret-farkliligi-gender-wage-gap-in-turkey-through-european-union-accession.
�
�
131�
�
yönelik bir dizi tedbir uygulamayı planlamaktadır. Bu tedbirler arasında úunlar yer
almaktadır132:
x Cinsiyete dayalı ücret farkının raporlanması, úirketlerde ve bireysel
seviyelerde; veya bilgi ve çalıúanlara danıúarak topluca ücret ödemelerinin
úeffaf olması .
x øú sınıflandırmalarının ve ücretlerin cinsiyete dayanmaması, bu zorunlulu÷un
güçlendirilmesi.
x Eúit ücret hakkıyla ilgili herhangi bir ihlal olması durumunda cezai
müeyyidelerin artırılması, bunların caydırıcı ve orantılı olmasını sa÷lamak
(örne÷in ihlalin tekrarlanması durumunda daha yüksek ceza gibi).
x Cinsiyete dayalı ücret farkının nedenleri ve çözümleri konusunda iúverenler,
çalıúanlar ve halk bilgilendirecektir.
AB’de cinsiyete dayalı ücret farklılı÷ın devam etmesi ve kadın yoksullu÷unun
artmaya devam etmesi, tüm antlaúmalar ve yönergelere ra÷men AB yasalarının
etkinli÷inin yeterince baúarılı olamadı÷ını göstermektedir (Meulders ve di÷erleri,
2004: 245). Dolayısıyla sadece yasal düzenlemelerin yapılması yeterli olmamaktadır.
Bu düzenlemelerin hayata nasıl geçirildi÷i önemli olmaktadır.
Günümüzde yoksullu÷un kadınlaúmasına sebebiyet veren cinsiyete dayalı
eúitsizlikler toplum hayatının tüm kesitlerinde oldu÷u gibi çalıúma hayatında da
karúımıza çıkmaktadır. Bu alanda yaúanan eúitsizlikler, yasal çerçevede ele
alınmasına ra÷men, uygulamada eúitsizli÷in ortaya çıkardı÷ı sorunların halen devam
etti÷i görülmektedir. Eúitsizli÷in, çalıúma hayatında karúımıza çıkardı÷ı en önemli
göstergelerden birisi de ücret eúitsizli÷i’dir. Cinsiyete dayalı ücret farklılı÷ının
giderek öneminin artmasının sebebi; e÷itim düzeyi yüksek kadınların iúgücüne
katılma oranlarında artıú yaúanmasına ra÷men erkekler ile aralarında ortalama ücret
farklılıklarının önemli ölçüde devam ediyor olmasıdır. Cinsiyete dayalı farklar göz
önünde bulunduruldu÷unda, bu farklılı÷ı azaltabilecek en etkili yol; kadınların sosyal
������������������������������������������������������������132“Avrupa Komisyonu kadın-erkek arasındaki ücret farkını önemli ölçüde azaltmayı amaçlıyor”, http://ec.europa.eu/cyprus/news/20100305_ec_to_reduce_gender_pay_gap_tr.htm.
�
�
132�
�
statülerini yükseltmeyi amaçlayan etkisiz yasaların kaldırılıp yerine daha etkin
yasaların getirilmesini ve bunların hayata geçirilmesini sa÷lamaktır.
Yoksullu÷un kadınlaúmasının ardında yatan di÷er bir önemli faktörde son
yıllarda artan küreselleúmeyle birlikte enformal sekörün oluúturdu÷u ucuz ve esnek
kadın iúgücüdür. Küreselleúme, ihracata dayalı endüstrileúmeye geçiú ve
endüstrilerin geliúmiú ülkelerden geliúmekte olan ülkelere do÷ru yerelleútirilmesi
enformel istihdamın artmasına yol açarken, ucuz ve esnek iúgücü olarak ço÷u zaman
kadınlar tercih edilmektedir. Bu tür ucuz ve esnek iúgücünde çalıúmaları da
yoksullu÷un kadınlaúmasına sebebiyet veren di÷er bir önemli faktördür.
4.1.2. Enformal Sektör
“Daha iyi bir iú için sahip olmanız gereken tek nitelik erkek olmak.
Bu çok açık.”
(Ruth Cavendish, Women On The Line, 1998, 141).
Formel iúgücü piyasası, kentsel alanda endüstri, ticaret ve hizmetler
sektöründe sürekli veya geçici iúlerde çalıúanlar ile kamu kesiminde çalıúanları
kapsayacak biçimde kavramlaútırılmıútır. Enformel iúgücü piyasası kavramı ise, göç
alan kentlerde formel iúgücü piyasasında sürekli bir iú bulamayıp gündelik veya
geçici olarak ücretli statüde çalıúan niteliksiz iúgücünün ve hizmetler sektöründe çok
küçük bir sermaye ile ba÷ımsız çalıúarak gelir sa÷layanların oluúturdu÷u gayrı resmi
veya marjinal sektör olarak da anılan ikincil bir piyasayı betimlemektedir (Lordo÷lu
ve Özkaplan, 2003: 81). Arif Dirlik’in ifadesiyle Yeni Küresel Kapitalizm’in
yapısının temelinde yatan en önemli úeylerden biri küreselleúmenin do÷urdu÷u bu
yeni uluslararası iúbölümü’dür. Bu süreçte, üretimin yapıldı÷ı yer emek karúısında
sermayenin yararı azami biçimde gözetilecek ve siyasal ve sosyal mücadelelerden
kaçınılacak úekilde sürekli de÷iúmektedir; di÷er bir deyiúle üretim esnek üretim
haline gelmektedir (Dirlik, 2010: 132).
�
�
133�
�
Enformel iúgücü içinde kadınların oranının erkeklere göre artıúının çeúitli
gerekçeleri bulunmaktadır. Kadınları enformel ekonomide çalıúmaya zorlayan
baúlıca etkenlerden biri, yaúamak ve geçinmek için gerekli gelirden yoksunluktur.
Hem düúük düzeyde ve düzensiz de olsa gelir elde etmeye muhtaç olduklarından,
hem de çalıúacak alan bakımından baúka seçenekleri olmadı÷ından giderek daha çok
kadın enformel iúgücüne katılmaktadır (ILO, 2002: 32). Bu iki temel baskı, gerek
formel veya enformel ekonomide istihdam fırsatı yaratılmasını, gerekse kadınların
ücret düzeyi yüksek ve güvenceli istihdam biçimlerine eriúimini engellemektedir
(Erdut, 2005: 33).
Küresel rekabet ile birlikte güçlü refah devletlerinde bile sosyal koruma
zayıflamıú, orta ve düúük gelir grupları giderek yoksullaúmıútır. Formel ekonomide
çalıúanlar arasında sendikal örgütlülük oranının azalmasıyla gerçek ücretler
gerilemiú, güvenceler azalmıú, ev iúleri ve ailenin bakımını üstlenmiú olan kadınlar
ücretli çalıúmaya dönmeye zorlanmıúlar ve kadınlar ço÷unlukla enformel sektörde iú
bulabilmiúlerdir (Pogge, 2006: 20).
Enformel iúgücü piyasasına katılım eúi÷i yüksek de÷ildir; enformel
ekonomideki iúler yüksek düzeyde bilgi ve beceri gerektirmemekte, esnek çalıúma
saatleri veya evde çalıúma gibi esnek çalıúma koúulları sunulabilmektedir (Heintz ve
Pollin, 2003: 7). Ev iúleri ve ücretli çalıúmaya harcanan zaman arasında tercih
yapmak zorunda kalan kadınlar için esnekli÷in getirdi÷i sakıncalarla birlikte
enformel iúgücü piyasasında iú bulmak formal sektöre göre kolaylaúmaktadır.
Kadınların enformal iúgücü piyasasına katılımlarındaki artıú aynı zamanda
iúlerin geleneksel kadın istihdamının özelliklerini taúıyacak biçimde de÷iúmesi
anlamına da gelmektedir. Geleneksel kadın istihdamının özellikleri, verimlilik ve
ücret düzeyi düúük fazla beceri gerektirmeyen iúlerde atipik iú sözleúmeleriyle
güvencesiz çalıúmadır. Bu nedenle, iúgücü içinde kadınların oranının artması aynı
zamanda geçmiúte erkeklerin ba÷lı tutuldu÷u çalıúma koúullarının kötüleúmesi
anlamına da gelmektedir. Kadınların iúgücüne katılımları arttı÷ı ölçüde, cinsiyete
dayalı ayrımcılık da artıú göstermektedir (Gonas, 2003: 75).
�
�
134�
�
Geliúmekte olan ülkelerde tarım dıúı enformel istihdam toplam istihdamın
yaklaúık yarısından fazlasını oluúturmaktadır. Gerçekten, 1994 ile 2000 yılları
arasındaki dönemde bu oran Kuzey Afrika’da %48, Latin Amerika’da %51, Asya’da
%65 ve Sahraaltı Afrika’da %72’ye ulaúmıútır (ILO, 2002: 19). ILO verilerine göre,
kentsel enformel ekonominin toplam istihdam içindeki oranı Rusya Federasyonu’nda
(1999) %4.5, Hindistan’da (2000) %51.3 ve Türkiye’de (2000) %10.2’dir (ILO,
2002: 107).
Geliúmekte olan ülkelerdeki kadın istihdamının %60’tan fazlası enformel
ekonomide yer almaktadır. 1994 ve 2000 döneminde tarım dıúı enformel istihdamda
kadınların oranı Kuzey Afrika’da %43’e, Latin Amerika’da %58’e, Asya’da %65’e
ve Sahraaltı Afrika’da %84’e ulaúmıútır. Hindistan’da tarım dıúı istihdamdaki kadın
iúgücünün %86’sı enformel ekonomidedir (ILO, 2004: 19, 20).
Kadınların enformel sektör içinde genellikle ba÷ımsız çalıúmayı tercih
ettikleri görülmektedir. Tarım dıúı istihdamda ba÷ımsız çalıúan kadınların oranı
yükselmektir. Kadınların ba÷ımsız çalıúma statüsündeki istihdamı gerek imalat ve
hizmetler sektöründe sınırlı sayıdaki niteliksiz iúlerde yo÷unlaúmakta ve ço÷unlukla
da evde çalıúma biçiminde gerçekleúmektedir. 1990-2000 döneminde geliúmekte
olan ülkelerde toplam tarım dıúı istihdamda ba÷ımsız çalıúanlar arasında kadınların
oranı, Asya’da %27, Afrika’da %38 ve Latin Amerika’da %51 olmuútur. Geliúmiú
ülkelerde ise, tarım dıúı istihdamda ba÷ımsız çalıúanlar arasında kadınların oranı
%36’dır (Erdut, 2005: 33; ILO, 2002: 23).
OECD ülkelerinde evde çalıúanlar arasında kadınların oranı %30 ile 80
arasında de÷iúmektedir. Endüstri sektöründe evde çalıúmanın %80’i kadınlar
tarafından gerçekleútirilmektedir (Elson; 1992: 30-35). Japonya’da toplam ücretsiz
aile çalıúanlarının %92’si ve evde çalıúanların %94’ü kadındır (ILO.; Decent: 25).
Evde çalıúanların oranı, Tayland’da %38’e, Filipinler’de %25 ile 39’a, Meksika’da
%30’a, ùili’de %30 ile 60’a ve Venezuela’da %45’e ulaúmaktadır (Williams, 1995).
OECD ülkelerinde standart dıúı istihdam kadın iúgücüne özgü çalıúma biçimi olarak
�
�
135�
�
yaygınlaúmaktadır. OECD ülkelerinde kadınlar kısmi süreli çalıúanların %60’tan
fazlasını temsil etmektedir (Beneria ve Floro; 1993).
AB ülkelerinde de kadınların esnek üretim süreçlerinde yo÷unlaútı÷ı
görülmektedir. Örne÷in AB-25 ülkelerinde iúlerin %17’si yarı-zamanlı iúlerdir ve bu
iúlerin ço÷u kadınlar tarafından gerçekleútirilmektedir.133 Hollanda’nın durumu di÷er
AB ülkelerine göre biraz daha farklıdır. Hollanda’da kısmi süreli istihdam çalıúan
kadınlar arasında çok yüksektir ve standart çalıúma biçimi haline gelmiútir. Kısmi
süreli çalıúan kadın oranı erkeklerle kıyaslandı÷ında yüksektir, ancak di÷er Avrupa
ülkeleriyle kıyaslama yapıldı÷ında kısmi süreli erkek istihdamı Hollanda’da
yüksektir. Hollanda’da güvenceli esneklik adı verilen esneklik ve güvenceyi
birleútirmeyi amaçladıkları bir strateji uygulanmaya çalıúılmaktadır. Bu çalıúma tam
gün çalıúma gibi güvencelidir. Ancak kadınların büyük oranda çalıútı÷ı aúırı a-tipik
ve kısmi süreli iúlerin güvencesiz, düúük ücretli, geçici iúler oldu÷u görülmektedir
(Kapar, 2011: 129-162).
Endüstri devriminden önce, geleneksel iú bölümü rejiminde kadınlar ev içine
hapsolmuú, erkekler ise el sanatları-zanaatçılık gibi mesleklerde uzmanlaúmıúlardır.
Endüstri devriminden sonra ise ev ve çalıúma hayatı birbirinden ayrılmıú; fakat ev
eksenli çalıúma kadınların kaderi olmaya devam etmiútir (Dedeo÷lu ve Yaman
Öztürk, 2010: 87). Küreselleúme ile birlikte, geliúmekte olan ülkelerin
olgunlaúmamıú sanayileri, hem küresel rekabete ayak uydurma hem de emek yo÷un
iúlerde uzmanlaúmasıyla birlikte birçok ülkede iúçili÷in kadınlaúması süreci
yaúanmaya baúlanmaktadır.
Aile içi toplumsal cinsiyetçi görev da÷ılımı ve iú bölümü kadınları evde
kalmaya zorlarken, artan yoksullaúmanın da çalıúmaya zorlaması kadın istihdamı
üzerinde ters bir etki oluúturmaktadır. Kadınların aile içi geleneksel rollerinin
korunması ve bakım hizmetlerinin birinci derece sorumlusu olarak görülmelerinin,
emek süreçlerindeki esnekleúme, güvencesizleúme yönündeki neoliberal e÷ilime ������������������������������������������������������������133 Kadın istihdamı içinde kısmi süreli çalıúan kadınların oranı øngiltere’de %42.9, Almanya’da %41.6’dır; Hollanda’da ise %75’lere ulaúmıú durumdadır ( Dedeo÷lu ve Yaman Öztürk, 2010: 38).
�
�
136�
�
hizmet etti÷i gözlerden kaçmamaktadır. Kadın istihdamını, kadınların toplumsal
cinsiyet rollerine iliúkin ataerkil134 kabuller belirlemektedir.
1980’li yıllarla birlikte gittikçe kuvvetlenen sermayenin küreselleúmesi süreci
kadın iúgücünde ciddi de÷iúimler yaratmıú; ucuz ve korumasız olan kadın eme÷ine
talebi arttırmıútır. Bunun yanı sıra, küresel rekabet nedeniyle a-tipik çalıúma
biçimleri de yaygınlaúmıútır. øúgücü maliyetlerinin düúük oldu÷u emek yo÷un bu tür
iúler yarı zamanlı çalıúma, geçici iúçilik, ça÷rı üzerine çalıúma, kendi hesabına
çalıúma, evde çalıúma, hafta sonu çalıúma, iúin paylaúılması gibi alanları
kapsamaktadır (Erdut, 2005). Küçük ölçekli iúletmelerde ya da aile iúletmelerinde
yo÷unlaúan ve mesleki vasıf gerektirmeyen bu tür iúlerde, a÷ırlıklı olarak kadın
eme÷i istihdam edilmektedir. Bu tür iúlerde ço÷unlukla çocuklar da
çalıútırılmaktadır. Nitelikleri gere÷i bu tip iúlerin çalıúma koúulları oldukça vasattır
ve çalıúanların ço÷unlu÷u herhangi bir sosyal güvenlik kapsamında koruma altında
de÷ildir.
Gittikçe artan hızda enformal sektörde çalıúmanın kadın yoksullu÷unu
arttırmasının arkasındaki en büyük sebep enformel iúgücü piyasasında erkek
iúgücünün enformel mikro iúletmelerde iúveren veya kendi hesabına ba÷ımlı çalıúan
konumunda bulunmasına ra÷men kadın iúgücünün daha çok ücretsiz aile çalıúanı
olarak yer almasıdır (ILO.; Decent,: 16). Enformel ekonomide iúyeri ve ev ço÷u
zaman tek ve aynı yerdir ve çalıúma büyük ölçüde ailenin hoúgörüsünü
gerektirmektedir. Evde çalıúma düzensiz gelir, uzun çalıúma saatleri, evde
çalıúanların ve ailelerinin sa÷lı÷ına zarar veren zehirli maddelere maruz kalmanın
yanı sıra, toplumsal ortamlardan dıúlanma ve sosyal korumadan yoksunluk anlamına
gelmektedir. Enformel istihdam, yoksulluk tuza÷ına sürükledi÷i için kadın çalıúanlar
becerilerini geliútirmek üzere gereksinim duydukları ekonomik güç ve zamandan
������������������������������������������������������������134 S. Walby (1989), ataerkilli÷in altı yapısal formuna iúaret etmektedir: ücretli çalıúma yaúamı, eviçi yeniden üretim, devlet, din, e÷itim ve medya gibi kültürel yapılar, cinsellik ve kadına yönelik úiddettir. Hartmann (1981) için ataerkillik erkekler arasında dayanıúma, kadınlar içinse ba÷ımlılı÷ı içeren bir dizi sosyal iliúkiler bütünüdür. (akt. Dedeo÷lu, 2009: 106). Ataerkillik, genellikle devlet, piyasa, toplum ve aile üzerinde etkileri olan, toplumsal cinsiyet sistemine iliúkin bir kavram olarak ele alınmalıdır. Kadınların erkek egemen bu sistemle iliúkilerini ‘ataerkille pazarlık’ olarak tanımlayan Deniz Kandiyoti, kadınların, bu sistem içinde, terbiyeli ve a÷ır baúlı olmak kariúılı÷ında güvence ve koruma bulduklarını belirtmektedir (1988: 280).
�
�
137�
�
yoksundurlar. Günümüzde enformel istihdamdaki artıú, esasen formel istihdamda
daralmanın ve iú iliúkilerindeki enformelleúmenin bir sonucudur. Enformelleúmenin
getirdi÷i eúitsizlik, güvencesizlik ve yoksullu÷u en a÷ır biçimde yaúayan kadınlar
olmaya devam etmektedir.
Sosyal politikalar eúitsizli÷in, güvencesizli÷in ve yoksullu÷un azaltılması, iú
ve gelir güvencesinin sa÷lanması için yeniden tasarlanmalıdır (Erdut, 2005: 47).
Kadınların iúgücü piyasasına katılımlarının artırılmasında belirleyici olması gereken
salt iú ve aile yaúamının ba÷daútırılması de÷il, aynı zamanda insan onuruna yaraúır
bir ücret ve güvenceli istihdama eriúim için fırsat eúitli÷inin de yaratılmasıdır.
4.1.3. Göçün Feminizasyonu
Uluslararası iúgücü göçü, esas olarak kapitalizmin do÷uúu ile ortaya çıkan ve
daha sonraki dönemlerde de kapitalizmin üretim ve birikim rejimlerine göre
úekillenen bir olgudur. Küreselleúmenin getirdi÷i uluslar arası hareketlilik, iúgücü
göçünde artıúı da beraberinde getirmektedir.� Göç alıcısı konumundaki ülkelerin
göçmen iúgücü açısından öncelikli tercihi, bilgi ekonomisine dayalı üretim ve rekabet
sürecinde, yüksek vasıflı iúgücü bir baúka deyiúle beyin göçüdür. økincisi ise, baúta
ev içi bakım hizmetleri olmak üzere, düúük ücretli ve güvencesiz hizmetler sektörü
iúlerini yerine getirmek üzere istenen vasıfsız ya da düúük vasıfa sahip iúgücüdür
(Gökbayrak, 2006: 56). Bu sorun, genellikle, göçmenlerin önemli bir sorun olarak
algılandı÷ı geliúmiú ülkelerde, yüksek vasıflı göçmen iúgücü tercihinin aksine,
enformel ya da düzensiz göç kapsamında örtük bir biçimde çözülmeye
çalıúılmaktadır. Bu durum, bizi göç hareketlerinin bir di÷er önemli özelli÷i olan
göçün feminizasyonu135
gerçekli÷ine götürmektedir.136
������������������������������������������������������������135 Feminization of migration.
136Mekan, göç ve kadının yoksullaúması ile ilgili “Romanlar” örne÷i üzerinden bir analiz için bknz. Sevgi Uçan-Çubukçu, “Mekanın øzdüúümünde Toplumsal Cinsiyet: Sulukule Mahallesi ve Romanlar”, østanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Sayı:44, Mart 2011, s.83-106.
�
�
138�
�
Uluslararası Göç Bürosu137’un 2008 yılı tahminlerine göre, Dünya’da 200
milyondan fazla uluslararası göçmen bulunmaktadır. Göçmenlerin dünya nüfusunun
%3’nü oluúturdu÷u ve tüm göçmenlerin bir ülke sınırları içerisinde toplanması
durumunda, bu ülkenin Dünya’nın en fazla nüfusuna sahip beúinci ülkesi olaca÷ı
belirtilmektedir. Kadınlar ise tüm göçmenlerin %49’nu oluúturmaktadırlar.138
Özellikle 1970’lerde yaúanan neo-liberal dönüúümlerle birlikte enformel iú alanının
geniúlemesi, enformelleúmenin merkezinde ise kadın iúgücünün bulunması,
sermayenin artan ucuz ve esnek iúgücü talebine yanıtı kadın iúgücünde araması yani
eme÷in feminizasyonu ile göçün feminizasyonu arasında do÷rudan bir ba÷lantı
bulunmaktadır. Bu durumun yansımalarını Türkiye’de de görmek mümkün.
Türkiye daha önceleri göç veren bir ülke iken özellikle Sovyet Bloku’nun
da÷ılması ile 1990’lardan itibaren göç alan bir ülke konumuna gelmiútir. østanbul
Ticaret Odası’nın yaptı÷ı araútırmaya göre, Türkiye’ye her yıl yaklaúık 300 bin kaçak
göçmen girmektedir. Göçmenlerin yo÷unlaútı÷ı istihdam alanlarının baúında ise ev-
bakım hizmetleri ile fuhuú sektörü gelmektedir (Gökbayrak, 2006).
Son yıllarda, feminist akademisyenler göçün feminizasyonu olgusunun
küreselleúmenin en belirgin özelliklerinden biri oldu÷unu vurgulamaktadırlar
(Gunewardena ve Kingsolver, 2009: 113). Ev eme÷inin kadınlar arasındaki
dolaúımının ça÷daú biçimlerinin bir ucunda sermayenin küreselleúme dinamiklerinin
bir parçası olan göçlerle yeryüzüne da÷ılan ucuz kadın emek gücü, esnek çalıúma
biçimleri ve güvencesiz iúler varsa, öbür ucunda da metropol de giderek daha çok
sayıda orta sınıf kadının meslek sahibi olması ve bu grubun kesintisiz bir ücretli
çalıúma düzeninin sa÷lama gereksinimi vardır (Acar-Savran, 2009: 64). Ücretli ev ve
bakım iúlerindeki bu yeni çeúitlilik, sosyal refah devleti’nin de çöküntüye
u÷ramasıyla birlikte, bu kadınların artan talepleriyle a÷ırlıklı olarak göçmen
kadınların sundu÷u esnek ve ucuz emek gücünün karúılanmasından do÷maktadır.
������������������������������������������������������������137
International Office of Migration (IOM).
138“About Migration: Facts & Figures”, http://www.iom.int/jahia/Jahia/about-migration/facts-and-figures/global-estimates-and-trends#4.
�
�
139�
�
Bugünkü anlamıyla ev hizmetlerinde çalıúma sanayileúme ile ortaya çıkmıútır.
Neo-liberal dönüúüm, geliúmiú ülkeleri bakım hizmeti açı÷ıyla karúı karúıya
bırakırken, az geliúmiú ve geliúmekte olan ülkeleri de yoksulluk ve iúsizlikle karúı
karúıya getirmiútir. Bu dönüúümle, geliúmiú ülkelerdeki orta sınıf kadınlar,
kendilerine atfedilen bu iúleri, az geliúmiú ülkelerden göç eden kadınlara
devretmiúlerdir (Dedeo÷lu ve YamanÖztürk, 2010). Keynesyan refah devletinin
çözülmesiyle, devlet sa÷lık ve bakım hizmetleri sunumundan çekilmeye baúlamıútır.
Devletler kamusal hizmetlerin sunumundan büyük ölçüde geri çekildikçe, yeniden
üretim faaliyetleri giderek kadınların karúılı÷ı ödenmiú veya ödenmemiú bakım
emekleri ile gerçekleútirilmeye baúlanmıútır.
Ülke içindeki ve ülkeler arasındaki gelir eúitsizlikleri, ev hizmetlerine talebi
arttırdı÷ı gibi, artan sınıfsal kutuplaúma ve yoksullaúma da az geliúmiú ülkelerden
kadınların emek göçünde bir sıçrama yaratmıútır. Böylece göçmen kadın eme÷i,
ataerkil kapitalizmin bireysel öznesi olarak, tüm üretim maliyeti bir baúka ülkede
karúılanmıú ve yeniden üretim maliyetine iúverenin ve devletin hiç karıúmadı÷ı bir
emek kategorisi olarak küresel piyasada yerini almıútır (Özkaplan, 2009:18). Bakım
hizmetlerinde ortaya çıkan göç olgusu, refah devletinin dönüúümü ba÷lamında
de÷erlendirildi÷inde, göçmenlere olan talebin en çok refah rejiminin kurumsal olarak
geliúmedi÷i ülkeler ile liberal refah rejimi özelliklerinin a÷ır bastı÷ı ülkelerde ortaya
çıktı÷ı görülmektedir (Gökbayrak, 2006: 61).
Uluslararası göçler içerisinde öne çıkan önemli bir özellik, giderek artan
sayıda kadının göç akımları içerisinde yerini almasıdır. Bu olgu ‘göçün
feminizasyonu’ olarak tanımlanmaktadır.� IOM ve Birleúmiú Milletler’in verilerine
göre, 2005 yılı itibariyle, kadınlar tüm göçmen nüfusun %49,6’lık bölümünü
oluúturmaktadır. Göç veren bölgeler itibariyle kadın göçmenlerin da÷ılımına
bakıldı÷ında, Avrupa 34 milyon kadın göçmen nüfusu ile birinci sırada yer alırken;
Asya 23,8 milyon ile ikinci sırada, Afrika 8,1 milyon ile üçüncü sırada ve Latin
�
�
140�
�
Amerika ile Karaipler bölgesi 3,6 milyon kadın göçmen ile son sırada yer
almaktadır.139
Bakım göçünün, küresel ölçekte esas olarak beú ayrı kanaldan gerçekleúti÷i,
buna ba÷lı olarak farklı bakım göçü sistemlerinin yaúandı÷ı anlaúılmaktadır. Bu
göçler, Do÷u Avrupa’dan, Batı Avrupa’ya; Meksika, Orta ve Güney Amerika’dan,
Amerika Birleúik Devletleri’ne; Kuzey Afrika’dan, Güney Avrupa’ya; Güney
Asya’dan petrol zengini Körfez ülkelerine; Filipinler’den Dünya’nın birçok
bölgesine do÷ru gerçekleúmektedir. Hochschild (2000) ortaya çıkan bu yeni
iúbölümünü “küresel bakım zincirleri” olarak kavramsallaútırmaktadır140 (Aktr.,
Gökbayrak, 2006). Bakım zincirleri meslek hiyerarúisi ve nitelik düzeyine göre,
sadece vasıfsız göçmen kadınları de÷il, vasıflı göçmen kadınları da içermektedirler.
Yine küresel bakım zincirleri, sadece sosyal bakım hizmetleri ile sınırlandırılmamalı,
bu analize sa÷lık, e÷itim gibi farklı hizmet alanları da dahil edilmelidir.
Kadınlar Afrika ve Latin Amerika’dan göçmen iúçi akıúının en az %50’sini,
Güney ve Güneydo÷u Asya bölgelerinden gelenlerin yaklaúık %80’ini
oluúturmaktadır.141 Son 15 yılda yaúanan finansal krizlerle birlikte döviz akıúlarının
küresel düzeyde %6’dan fazla düúüú gösterdi÷i, bundan dolayı toplam hane gelirini
azaltıp geçim koúullarını tehdit etti÷i tahmin edilmektedir.142
Özellikle göçmen kadınlar ço÷unlukla sömürülebilir ve harcanabilir, ucuz,
uysal ve esnek bir emek kayna÷ı olarak görülmektedirler; krizlerde iú azaldıkça
göçmenler (özellikle kadın göçmenler) kötüleúen, daha güvencesiz çalıúma
koúullarıyla yüz yüze kalmaktadır.143
������������������������������������������������������������139 http://esa.un.org/migration/p2k0data.asp.
140 Arjantin, Peru, Meksika ve Morako gibi ülkelerdeki göçmen kadın eme÷i için bknz : Davids Tine and Van Driel Francien, The Gender Question in Globalization, Ashgate Publishing company, USA, 2007.
141 Alberdi, I. (2009) “The World Economic and Financial Crisis: What Will It Mean for Gender Equality?” Beúinci Yıllık Kadın Parlamento Sözcüleri Toplantısında Yapılan Konuúma, Viyana, Avusturya, 13 Temmuz 2009.
142 World Bank, “Migration and Development Brief 11”, Washington, ABD, 2009.
143 ILO, “The impact of the financial crisis on migrant workers”, 2009.
�
�
141�
�
Dedeo÷lu ve Yaman Öztürk’de göçün kaynak ülkelerini baúlıca iki grup
halinde toplamıúlardır (2010: 282-283). Birinci grup yapısal uyum programları
sonucu yoksulluk ve iúsizlik sorunu ile bo÷uúan ülkelerdir. Bu gruba örnek olarak
dünyaya en fazla kadın göçünü sa÷layan ülkelerden biri olan Filipinleri
gösterebiliriz. 2000 yılından itibaren yaklaúık 3.5 milyon Filipinli göçmen kadın
dünyanın çeúitli yerlerindeki 150 ülkeye da÷ılmıútır (McGovern, 2005: 1). øúçi
dövizleri de ülkenin en büyük döviz kaynaklarından birini oluúturdu÷u için, hükümet
de bakım iúçilerinin göçünü desteklemektedir.
økinci grubu geçiú ekonomisi ülkeleri oluúturmaktadır. Polonya, Arnavutluk,
Ukrayna, Romanya, Moldova gibi sosyalist sistemden kapitalizme geçiú ekonomisi
ülkeleri, ev hizmetlerinde çalıúmak üzere geliúmiú ülkelere göçmen iúçi sa÷layan
önemli bir kaynak oluúturmaktadır. Göçmen kadınlar üzerinden Dünya’nın az
geliúmiú ve geliúmekte olan ülkelerinden, geliúmiú ülkelerine do÷ru bir refah transferi
söz konusu olmaktadır. Bu transferin içeri÷i ve büyüklü÷ünü belirleyen ana
unsurların baúında ise, göç alan ülkelerin refah rejimlerinin özellikleri ve bu
ba÷lamda ortaya çıkan refah devletinin dönüúüm pratikleri gelmektedir (Davids ve
Van Driel, 2007: 217-220). Bu� hedef ülkelerin genel ortak özelli÷i ise refah
hizmetlerinin geliúmemesi veya Keynesyan Refah Devletinin çözülmesi ile devletin
bakım hizmetleri sunumundan çekilmeye baúlamasıdır. Bu ülkelerde düúük statülü ve
düúük ücretli ev hizmetlerinde yerli kadın iúgücü arzının düúük olması, göçmen
iúgücü talebini yükseltmektedir.
Almanyayı örnek alırsak e÷er, bu ülkedeki göçmen kadınların yoksulluk oranı
Alman vatandaúlarının neredeyse iki katı de÷erindedir. øtalya baúta olmak üzere di÷er
Avrupa kıtası ülkelerinde de göçmen kadınlar ço÷unlukla bakım ve ev hizmetlerinde
çalıúmakta, iúverenleriyle aynı evde yaúamakta, çok düúük ücretlerle uzun saatler
çalıútırılmaktadırlar. Bu ülkelerde çalıúan göçmen kadınların ortak noktası yaúam
standardı seviyesinin en düúük noktasında bulunmalarıdır (Schaffner-Goldberg,
2010: 283).
�
�
142�
�
Göçmen kadın iúçili÷inin en yo÷un olarak yaúandı÷ı Asya ülkelerinden
Malezya’yı incelersek, ülkede 1985 yılında yaúanan ekonomik resesyondan sonra
ülkeye göç eden yabancı iúgücünde büyük oranda bir artıú gözlemlenmektedir. Ülke
dıúarıya göç verdi÷i gibi göçte almaktadır. Ülkede göçmenlerin çalıútıkları iúler 3-D
jobs (3-D iúler) olarak adlandırılmaktadır; kirli (dirty), tehlikeli (dangerous) ve
küçük düúürücü (demeaning). Bu grubun ülkedeki toplam iúgücünün yaklaúık
%13’nü oluúturdu÷u hesaplanmıútır, bu da yaklaúık 2 milyon iúçi etmektedir (Ariffin,
2004: 36). Bu grubun içinde yer alan ev içi çalıúan kadın iúçiler gündelik 10 – 20
Amerikan Doları arası para kazanmaktadırlar. Asya Göçmen Bürosu (Asian Migrant
Centre, 1997) ülkede çalıúan göçmen kadın iúçilerin durumunu úu úekilde
özetlemektedir: “ ønsan olarak de÷il, yüzleri olmayan birer ekonomik araç olarak
davranılmaktadır kendilerine. Çünkü onlar yabancılardır, insani olmayan úartlarda
çalıútırılmaktadırlar ve bir sürü ayrımcılı÷a maruz kalmaktadırlar” (Ariffin, 2004: 37-
38).
1995 yılında Çin’ toplanan “Kadınlar Üzerine Dünya 4. Sivil Toplum
Örgütleri Toplantısı”’nda144 Afrika, Latin Amerika, Orta Do÷u ve Asya’dan kadınlar
bir araya gelmiúlerdir. Hepsinini çıkardı÷ı sesin ortak bir mesajı vardı: global
ekonomik düzenlemeler dünyada en çok kadınları özellikle de renkli yoksul kadınları
vurmaktadır; onlar en a÷ır, sa÷lıksız ve güvencesiz iúlerde çalıútırılmak durumunda
bırakılmaktadırlar. Hem evde hem de piyasada ezilmeye u÷ramaktadırlar (Aguilar ve
Lacsamana, 2004: 233-234).
IMF ve WB tarafından geliúmekte olan ülkelerde uygulanan ekonomik
düzenleme programları sonucunda ücretler düúmekte, gıda yardımları azalmaktadır
ve bunun sonucunu en a÷ır úartlarda yaúayanlar kadınlar olmaktadır (Aguilar ve
Lacsamana, 2004: 234-238). Kadın eú ve anne olarak ev bütçesini denkleútirmek
durumunda kalmakta, ve bunu yapmak içinde kendi hayatından fedakarlıklarda
bulunmaktadır. Yine bu düzenlemeler sonucunda kamusal sa÷lık yardımları ve
e÷itim olanakları kısıtlanmakta, kadınlar do÷um öncesi sa÷lık hizmetlerine
������������������������������������������������������������144 Fourth World Non-Governmental Organizations Forum on Women.
�
�
143�
�
ulaúamamakta; kız çocukları ev bütçesine yardımcı olması için okula
gönderilmemekte ve çalıútırılmaktadırlar.
Bu a÷ır koúullarda çalıútırılmak zorunda kalan kadınlar hayatlarını idame
ettirebilmek için ailelerini terk edip deniz ötesi ülkelere göçe zorlanmaktadırlar.
Meksika bu konuda iyi bir örnek oluúturmaktadır. Meksika’da ihracata dayalı
büyüme sonucunda 14 milyon Meksikalı iúçi iúsiz kalmıútır. Bu iúsizli÷in ve
yoksullu÷un sonucu olarak binlerce Meksikalı her sene hayatlarını tehlikeye atarak iú
bulabilmek umuduyla Amerika Birleúik Devletlerine kaçak girmeye çalıúmaktadır
(Aguilar ve Lacsamana, 2004: 238).145
Bu resimlere baktı÷ımızda kadınların düzenlenen ekonomik uygulamalar
sonucu, hem üretim hem de yeniden üretim rollerini yerine getirmeye çalıúırlarken
insan hakları ba÷lamında ayrımcılı÷a u÷radıklarını görmekteyiz. Küresel bakım
zincirleri analizi ister dar isterse daha geniú bir perspektifle ele alınsın, ortada
göçmen kadınların farklı açılardan sömürülmesi üzerinden iúleyen, geliúmekte olan
ülkelerden geliúmiú ülkelere refah transferinin oldu÷u yukarda verilen örneklerden de
anlaúılaca÷ı üzere açık bir úekilde görülmektedir.
Küreselleúme ile birlikte, iúgücü piyasalarının kuralsızlaútırılması,
esnekleútirme ve taúeronlaúma uygulamaları ile çok sayıda enformel, düúük ücretli iú
ortaya çıkmıútır. Bu olumsuz çalıúma koúullarına sahip düúük ücretli iúlerdeki
istihdam açı÷ı ise göçmen iúgücü ile kapatılmaktadır. Bu göçmen iúgücünün de
büyük bir kısmını oluúturan kadınlardır. Göçmen kadınlar, gerek geride bıraktıkları
hane halklarının bakım stratejilerinin yarattı÷ı baskılar gerekse de gittikleri ülkelerde
ço÷unlukla düzensiz göçmenlik kapsamında ortaya çıkan çalıúma ve yaúam pratikleri
������������������������������������������������������������145 Dünyanın en fazla göç veren ülkelerinden biri de Filipinlerdir. Filipinler øúçi Departmanı (Philippine Department of Labor)’nın verilerine göre her sene 2000’den fazla insan iú bulmak umuduyla topraklarını terk etmektedirler. 2001 tarihi itibari ile 186 ülkede çalıúan yaklaúık 8 milyon Filipinli iúçi bulunmaktaydı ve bu rakkamın %65’ni kadınlar oluúturmaktaydı. 2001 yılında, yurt dıúında göçmen olarak çalıúan Filipinlilerin evlerine gönderdikleri toplam gelir resmi olarak 6.23 bilyon Amerikan Doları olarak Filipinler Merkez Bankası tarafından ilan edilmiútir ( Filipino Nurses Support Group, 2001).
�
�
144�
�
nedeni ile sömürü mekanizmalarının merkezinde yer almaktadırlar ve yoksullu÷un
a÷ır yükünü omuzlarında taúımaya devam etmektedirler.
Günümüzde, artan uluslararası göç akımları içerisinde, kadınların ön plana
çıktı÷ı bilinen bir gerçekliktir. Ancak, göçün feminizasyonu olgusu, geleneksel
toplumsal cinsiyetçi iúbölümü ve roller çerçevesinde, öncelikle düúük ücretli
hizmetler sektörü iúleri bunun baúında da bakım hizmetlerine yönelik olarak ortaya
çıkmaktadır.
Batılı toplumlarda, kadınların iúgücüne katılımının artması, nüfusun
yaúlanması geleneksel olarak kadınlar tarafından yerine getirilen bakım
hizmetlerinde, artan talebe karúı azalan arz açı÷ını yaratmakta, bu açı÷ı da en ucuz ve
iúlevsel olarak göçmen kadın iúgücü doldurmaktadır.
4.1.4. Ekonomik Kriz
Ataerkil sistemin güçlü olması sonucunda kadınların emek piyasasına
katılımlarının büyük ölçüde toplumsal cinsiyet rolleri tarafından belirlendi÷i
ülkelerde, kriz ve istihdam iliúkisini feminist bir perspektifle ele almak
gerekmektedir. Krizin etkileri son derece toplumsal cinsiyetçi boyutlara sahiptir.
Kriz, hem çalıúan hem de evdeki kadını önce ve daha fazla etkilemektedir.
Ekonomik kriz dönemlerinde kadınlar hem ev içinde hem de ev dıúında ikili bir
sömürüye maruz kalmaktadır. Krizde kadınlar eve daha ucuz yiyecek bulabilmek için
u÷raútı÷ı ve evdeki bakım hizmetini daha fazla yüklenmek zorunda kaldı÷ı için
sırtlarına binen yük artmaktadır. Di÷er yandan da ev eksenli çalıúma gibi karúılıksız
iúleri daha çok yapmak zorunda kalmaktadır.
Kriz kaynaklı iúten çıkarmalarda da kadınlar daha çok ma÷dur olmaktadır.
Çünkü kadınlar daha çok küçük ölçekli ve iúten atılmaların kolay oldu÷u sektörlerde,
teknolojik yatırımın en az oldu÷u, kayıt dıúı sektörlerde çalıúmaktadırlar. Bu iúyerleri
genellikle krizden ilk darbeyi yiyen ve ilk etapta iúçi çıkaran yerlerdir. Kadınların
krizden kayıpla çıkacak sektörlerde çalıúması, ilk iúsiz kalanların da kadınlar
�
�
145�
�
olmasına neden olmaktadır. Bu dönemlerde ücretlerin düútü÷ü sektörlerde kadınların
çalıútı÷ı sektörlerdir.
Çalıúmayan kadınların kriz dönemlerinde ek gelir için çalıúma kararı alması
da krizin kadınlar üzerindeki etkisi olarak gösterilmektedir. Ancak bu durumda
kadınların ço÷u ya iú bulamıyor ya da kayıtsız olarak geçici iúlerde çalıúmak zorunda
kalıyorlar. Kriz dönemlerinde iú bulsalar da birçok kadın krizden sonra evine
dönmek zorunda kalıyor. Yani bu dönemdeki çalıúmalar ve artan kadın istihdamı
yanıltıcı olabilmektedir. Bu bulguları rakkamlarda daha net bir úekilde
görebilmekteyiz. Türkiye’de 2008 yılında yaúanan ekonomik/finansal krizden sonra
TÜøK’in Aralık 2008 verilerine göre, kayıtlı kadın iúsiz oranı bir önceki yılın aynı
dönemine göre yaklaúık %50 artarak 263 bin 502’ye yükselmiútir. Aynı oran
erkeklerde %37 ile 724 bin 338’dir (TÜøK, 2008). Bu da ekonomik kriz
dönemlerinde kadınlardaki iúsizlik oranının erkeklere kıyasla daha fazla arttı÷ının bir
göstergesi olmaktadır.
Dünyaya baktı÷ımız zaman da bu tablonun de÷iúmedi÷ini görmekteyiz.
øngiltere’deki Ticaret Sendika Kongresi (TUC), emek piyasasında kadınların eskiye
göre daha fazla istihdam edilmelerine ra÷men, ekonomik krizin kadınların geleneksel
olarak çalıútı÷ı sektörleri vurdu÷una dikkat çekmektedir. TUC’un verilerine göre
2008’in ilk dokuz ayında kadınlar arasındaki iúsizlik oranı %2.3 artmıútır. Bu,
erkekler arasındaki iúsizlik oranının iki katı kadardır.146
Ekonomik kriz dönemlerinde özellikle yoksul ailelerde yaúanan kötü
beslenmenin bir sonucu olarak yoksulluk seviyesinde yaúayan insanların sa÷lık
durumu da bozulmaya yüz tutmaktadır. Kadın ve kız çocukları (tüketim açısından
kesintiye ilk gidilenler) erkekler ve o÷lan çocuklardan daha çok sarsılmakta, sa÷lık
hakları orantısız bir úekilde etkilenmektedir. E÷itim açısından ulusal bütçe
daraldıkça, e÷itime dönük ulusal harcama payı düúebilmektedir. Yoksul aileler okula
������������������������������������������������������������146 “Krizin ilk kurbanları kadınlar”,
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&CategoryID=80&ArticleID=920867, 09.02.2009.
�
�
146�
�
göndermek yerine baúka etkinlikleri (ücretli emek veya ücretsiz ev içi emek gibi)
önceledikçe, en yoksul hanelerdeki çocuklar, özellikle kız çocuklar okuldan
alınmakta veya hiç gönderilmemektedir (UNDP HDR, 2009). Bu davranıú, gelecekte
daha düúük kazanç ihtimali, süre÷en yoksulluk ve daha fazla bakım sorumlulu÷undan
ötürü kadınlar üzerindeki çalıúma yükünün artmasıyla sonuçlanmaktadır (A.g.e).
Bu dönemlerde ayrıca hükümet bütçeleri küçüldükçe, sosyal hizmetler ve
sosyal güvenli÷e ayrılan ödenekler de azalmaktadır. Devlet geri çekildi÷inde kadınlar
bir güvenlik a÷ı olarak iúlev görmektedirler; ailenin ihtiyaçlarına cevap vermek için
hem ücretli hem ücretsiz çalıúma payları artmaktadır (AWID, 2009). Bu çalıúma
yükü kadının e÷itim, sa÷lık hizmeti ve emek piyasasına eúit eriúim hakkını tehdit
altına sokmaktadır. Ekonomik ve finansal krizin kadınları vurdu÷u di÷er bir alanda
bakım hizmetleridir. Sosyal hizmetlerin artan özelleúmesi ve bununla ilgili
masraflara ba÷lı olarak geçti÷imiz 25 yılda bakımla ilgili yükün sürekli olarak
haneye ve hane içinde kadınlara kaydı÷ı görülmektedir. Hükümetler bakım
ekonomisindeki rollerini azaltmayı sürdürdükçe, krizden etkilenen aile ve bireyler
bakım hizmetlerini piyasada satın almada gittikçe daha fazla zorlanmaktadır (Bakker,
2009). Daha da fazla bakım iúi eve ve kadınların omuzlarına taúındıkça kadınlar
orantısız bir yükü sırtlanmak zorunda kalmaktadırlar.
Kırsal kesimde yaúayan kadınlar finansal ve ekonomik krizlerden çok
etkilenmektedirler. Yerli halkların ço÷unlu÷u kırsal bölgelerde yaúamaktadır. Dünya
nüfusunun yalnızca %4’ünü kapsamasına karúın yerli halklar dünyadaki 900 milyon
aúırı yoksul kırsal nüfusun yüzde %33’ünü oluúturmaktadır.147 Kırsal geçim
kaynakları krizle birlikte daha çok tehlikeye girmektedir. Kırsaldaki kadınlar gıda
üretiminin büyük kısmından sorumlu olup çalıúan yoksul ço÷unlu÷u oluúturdu÷u için
mevcut finansal/ekonomik krizin a÷ırlaútırdı÷ı gıda krizinden orantısız bir úekilde
etkilenmektedirler.148
������������������������������������������������������������147 Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) “Factsheet on indigenous people”, 2009.
148 Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre, dünyada 1,02 milyar insan yeterli besin alamamaktadır. 2006’da kronik açlık çekenlerin %60’ını kadınlar oluúturmaktaydı. Bu rakam krizin derinleúmesiyle birlikte artma e÷ilimi göstermektedir. Dünyanın az beslenen nüfusunun hemen tamamı geliúmekte olan
�
�
147�
�
Kadınların gıda üretimi, da÷ıtımı, tedarik edilmesi ve piúirilmesindeki
katkıları kriz dönemlerinde onları çeúitli dezavantajlarla karúı karúıya bırakmaktadır.
Kırsaldaki kadınlar tek baúına dünyadaki gıdanın yarısını, geliúmekte olan ülkeler
arasında ön sıralarda yer alanların gıdasının %60 ila 80’ini üretmektedir. Oysa
çiftçilere sa÷lanan kredilerin %10’undan azını elde etmektedirler149. Çiftçi kadınlar
üretimden yararlanmada üretim kaynaklarının mülkiyet ve kontrolüne sahip
olmamak gibi engellerle karúılaúmaktadır: Afrika’daki kadınların %1’i toprak
sahibidir, Latin Amerika’da ise kadınlar toprakların %25’ine sahiptir. Orta Asya’daki
kadınlar ekonomik ve mali kaynaklara ve karar alma pozisyonlarına eúitsiz eriúimle
karúı karúıyadır.150 Bu durum kadınların üretimden fayda sa÷lamasını neredeyse
imkânsız kılmaktadır.
Geçmiú krizlerden ö÷renilenler dünyanın çeúitli yerlerinde halihazırda yüksek
olan bebek ölüm oranlarının artabilece÷ini, kız çocukların bundan erkeklere nazaran
etkilenmeye daha açık olduklarını göstermektedir.151 Krizlerde yaúanan yüksek fiyat
dönemi potansiyel olarak okul bırakmaları (bu yük genelde orantısız bir úekilde kız
çocukları tarafından taúınmaktadır), sa÷lık hizmetinde aksamaları, bilhassa kız çocuk
ve kadınlara yönelik úiddeti ve seks trafi÷ini arttırmaktadır.152
Kriz döneminde kadınların iúgücü piyasasındaki resmini gösterebilecek en
güncel örneklerden biri Türkiye’de yaúanan 2000/2001 ekonomik krizidir. Yapılan
araútırmalarda bu dönemde ülkemizde yaúanan büyük krizde iúsiz kalanlar içinde �������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������ülkelerde yaúamaktadır: Asya ve Pasifik’te tahminen 642 milyon; Sahra Altı Afrika’da 265 milyon; Latin Amerika ve Karayipler’de 53 milyon; Yakın Do÷u ve Kuzey Afrika’da 42 milyon; geliúmiú ülkelerde toplamda 15 milyon kiúi kronik açlık çekmektedir (Gıda ve Tarım Örgütü, “1.02 billion
people hungry: One sixth of humanity undernourished- more than ever before”, Gıda ve Tarım Örgütü Medya Merkezi, 16 Haziran 2009).
149 AWID, Der. Dzodzi Tsikata, 2009, s. 7.
150 AWID, Der. Nurgul Djanaeva, 2009, s. 4.
151 BM Kalkınma Programı, BM Nüfus Fonu, UNICEF and Dünya Gıda Programı (2010) “Recovering from Economic and Financial Crisis: Food Security and Safety Nets”, Kalkınma Programı/BM Nüfus Fonu, UNICEF ve Dünya Gıda Programı Yönetim Kurulları Ortak Toplantısı için Arka Plan Belgesi, Ocak 2010, New York, ABD.
152 A.g.e
�
�
148�
�
kadınların oranının erkeklerden fazla oldu÷u tespit edilmiútir: O dönemde toplam
kadın istihdamının 1/3’ü iúsiz kalmıútır. Toplam beyaz yakalı emekçiler içinde,
kadınların oranı düúük olmasına ra÷men, kadın ücreti ikincil/geçici bir gelir kayna÷ı
olarak görüldü÷ünden, erkekler yerine iúten çıkartılanlar daha çok kadınlar olmuútur
(Serdaro÷lu, 2010:264). 2000 sonrası formal istihdamın geriledi÷i bir dönemdir. Bir
yandan teknoloji yo÷un üretim sürecine geçilmesiyle sermaye emek gücünün yerini
almıú, öbür yandan kadın emek gücü erkek emek gücüyle ikame edilmiútir.
Kriz dönemlerinde kadın istihdamında görülen bir baúka e÷ilim de ev eksenli
iúlerin çarpıcı bir biçimde artmasıdır. Dilek Hattato÷lu, DøE’nin yayınladı÷ı 2001 yılı
hane halkı iúgücü verilerine dayanarak ev eksenli çalıúanların %86.2’sinin
kadınlardan oluútu÷unu belirtmektedir (Serdaro÷lu, 2010: 277-279). Gülay Toksöz
bu durumu kriz dönemlerinde formal sektörde nitelikli iúgücü hızla iúini
kaybederken, enformel sektöre yönelme olması ve bu sürece paralel olarak erkeklerin
kriz nedeniyle iúini kaybetmesiyle, kadınların hangi koúullarda olursa olsun aile
gelirine katkı amacıyla çalıúma zorunlulu÷u duymalarıyla açıklamaktadır. Bu
durumda, kadınlar iúin niteli÷ine, çalıúma koúullarının güçlü÷üne, ücretlerin
düúüklü÷üne aldırmadan çalıúmayı kabul ediyorlar. Büyüyen iúsizlik ve artan
yoksullaúma karúısında kadınların tek hayatta kalma stratejisi bu oluyor. Sonuç
olarak enformel iúlerde kadın istihdamı giderek artıyor (Toksöz, 2008).
Kadınların özellikle kriz dönemlerinde iúsiz kalmalarındaki di÷er bir önemli
etken de e÷itimdir. Erkeklerin istihdam oranı e÷itim düzeyine göre farklılaúmazken,
kadınların ki çok farklılaúıyor; bu durum kadının eú, anne, bakım hizmeti veren birisi
olarak toplumsal cinsiyetçi rolünün ne kadar piyasa/iúten uzak kalmasına yol
açtı÷ının bir göstergesidir aynı zamanda. Türkiye’de 1997-2006 dönemine
baktı÷ımızda, en çok ortaokul mezunu kadınlar olmak üzere, kadınlar erkeklerden
daha yo÷un úekilde iúsiz kalmıú ya da eve dönmüú görünmektedirler (Serdaro÷lu,
2010: 292, Güneú, 2006: 68). Bu da bir süreç olarak, krizin, istihdamsız büyümenin,
ve patriyarkanın iç içe geçti÷i karmaúık mekanizmaların bir görüntüsü olarak
yorumlanabilmektedir.
�
�
149�
�
Kriz dönemlerinin kadınlar üstündeki di÷er çok büyük bir etkisi de úiddet
alanın da yaúanmaktadır. Zorluk dönemlerinde kadınlar ve kız çocuklar daha fazla
úiddet riskine maruz kalmaktadır. Gıda ve benzin fiyatları arttıkça kadına yönelik
úiddetin arttı÷ı ispatlanmıútır153. Bunlara ek olarak krizde bebek ölümleri toplumsal
cinsiyet temelinde farklılaúarak artıú göstermektedir. Dünya Bankası politika
önerileri sundu÷u özet raporunda erkek ve kız çocukları genelde kiúi baúı gayrisafi
yurtiçi hasıladaki ani iyileúmelerden eúit úekilde yararlanmakla birlikte, ani
düúüúlerin kız çocuklara erkeklerden çok daha fazla zarar verdi÷i aktarılmıútır154:
“Gayrisafi yurtiçi hasıladan bir birim veya daha fazla düúüú, kız çocuklar için
ortalama bebek ölümlerini 1.000’de 7,4 oranında, erkek çocuklar için 1.000’de 1,5
oranında arttırmaktadır.”155
Mevcut sistemik kriz kadınların makroekonomiye katılımının ne kadar önemli
oldu÷unun küresel çapta kabulünü gerektirmektedir. Kadınlar makroekonomik
politikaların pasif öznelerinden ibaret de÷ildir; baúlı baúına siyasal özne ve kalkınma
aktörleridir. Dolayısıyla makroekonomik politikaların tasarım, uygulama ve
de÷erlendirilmesine ciddi anlamda dahil olmalıdırlar.
������������������������������������������������������������153 UN, “Report of the independent expert on the question of human rights and extreme
poverty”, 2009.
154 Cinsiyet eúitsizli÷i kadınları erkeklere göre daha yoksul kılarken, çalıúma yaúamındaki konumlarını da daha marjinalleútirmekte, daha sömürüye açık hale getirmektedir. Aynı etkenler, çalıúma iliúkilerindeki güvencesizleúme, esnekleúme do÷rultusundaki neoliberal dönüúümün ve krizin yol açtı÷ı olumsuzlukların kadınlar tarafından daha a÷ır yaúanmasına yol açmaktadır, World Bank, “The
Global Financial Crisis: Assessing Vulnerability for Women and Children”, 2009.
155 World Bank, “The Global Financial Crisis: Assessing Vulnerability for Women and
Children”, 2009.
�
�
150�
�
4.2. Yoksullu÷u Azaltmada Kullanılan Stratejiler
Kadınlar ve yoksulluk arasındaki iliúki karmaúıktır, dolayısıyla ortaya
çıkarılması zordur. Kadınların orantısız savunmasızlı÷ı emek piyasasında, hane
ortamında ve refah devleti sistemlerindeki ekonomik dezavantajların etkileúiminden
kaynaklanmaktadır. Gerek geliúmiú ülkelerde gerekse az geliúmiú ülkelerde
1980’lerden itibaren benimsenen yeni sa÷ın refah anlayıúı kamusal sosyal güvenlik
sisteminin dönüútürülerek, geleneksel aile iliúkilerine dayanan bir sosyal güvenlik
sisteminin inúaası üzerine kurulması üzerine úekillendi. Bu durum ise kadınların hem
ailede hem de iúgücü ortamında durumlarını daha da kötüleútirici bir etki yarattı.
Çünkü bu muhafazakar aile modelinde ataerkil iliúkiler pekiútirilmektedir. Kadınlar
özel alanda hapsedilerek kutsallaútırılırken, kamusal alana katılımları eúin onayına
bırakılmaktadır.
Bu geliúmelerle birlikte ortaya çıkan metodolojik soru úudur: Yoksullu÷un
cinsiyet boyutu nasıl ortaya çıkarılır ve bununla nasıl mücadele edilmelidir ?
Yoksulluk ile mücadele yaklaúımında kullanılan ve en klasik yaklaúımlardam biri
olarak kabul gören Dolaylı Yaklaúım, yoksulluk ile mücadeleyi büyüme ve büyüme
sürecinde gelir da÷ılımında ortaya çıkan de÷iúiklikleri inceleyerek açıklamaya
çalıúmaktadır. Bu yaklaúıma göre, kalkınma ve ekonomik büyümenin olumlu etkileri
zamanla toplumun bütün kesimlerine yayılacak ve yoksulluk azalacaktır.
Yoksullukla mücadelenin dolaylı yaklaúım çerçevesinde ele alınmasına karúı yapılan
baúlıca eleútiri; bu yaklaúımın, ekonomik büyüme sürecinin bölüúüm ve yeniden
da÷ılım üzerindeki etkisini göz ardı etti÷i yönündedir (ùenses, 2006: 221-227).
Kabul gören bir di÷er yaklaúım ise Do÷rudan Yaklaúım’dır. Bu yaklaúım ise
devletin beslenme, sa÷lık, e÷itim, konut vb. temel ihtiyaçların giderilmesine yönelik
somut programları ve bu yolla yoksullara sa÷lanan transferleri inceler (ùenses, 2006:
265) Do÷rudan yaklaúımın altındaki baúlıklar radikal reform, kamu harcamaları ve
yoksullukla mücadele programlarıdır. Do÷rudan yaklaúıma göre, yoksullukla
�
�
151�
�
mücadelede devletin daha aktif bir rol üstlenmesi ve sosyal devlet’e dönüúmesi
gerekir. Ünlü düúünür Karl Polanyi tarafından önerildi÷i gibi, devlet ekonominin
iúleyiúi ve elde edilen hâsılanın bireyler ve sektörler arasında da÷ıtımını tamamen
piyasa mekanizmasına bırakmamalıdır156.
4.2.1. Mikrokredi Uygulaması
Son çeyrek yüzyılda yaygınlaúan neoliberal politikaların, yoksullukla mücadele
konusunda azgeliúmiú ülkeler için ön plana çıkardı÷ı en önemli unsur, dıúa açık,
piyasa a÷ırlıklı, emek yo÷un büyüme olmuútur. Dünya Bankası’nın yoksulluk
stratejisi de, neoliberal politikaların, orta ve uzun dönemde, ekonomik büyümeyi
hızlandırarak yoksullu÷u azaltma beklentisine dayanmaktadır. Bu yaklaúım,
yoksullu÷un nedenleri üzerinde yeterince odaklanmamakta, mülkiyet iliúkilerini
analizin dıúında tutmakta ve tarihsel analizden kaçarak yoksullu÷un bir süreç
oldu÷unu göz ardı etmektedir. Ayrıca, bu yaklaúım, kadınların iúgücü e÷itim ve
niteli÷i ve üretim araçlarına eriúim açısından dezavantajlı konumuna de÷inmeden
yoksulluk konusunu da dar bir çerçeveye sıkıútırmaktadır (ùenses, 2006:287).
Dünyada ve Türkiye’de son yıllarda yoksullukla mücadelede sıklıkla kullanılan
ve kadınları en çok ilgilendiren yöntemlerden biri mikrokredi uygulaması dır.
Mikrokredi uygulamasında kredilerin %95’i kadınlara yönelik olarak verilmektedir
(Grameen Bank Mountly Report; 2006). Bundaki en büyük etken olarak da
yoksulluk ve açlıkla kadınların erkeklere oranla daha fazla yüzleúmesi
gösterilmektedir.
ølk mikrokredi zirvesi, 2-4 ùubat 1997 tarihlerinde 137 ülkeden 2,900’den fazla
������������������������������������������������������������156 Karl Polanyi, liberallerin savunduklarının aksine kapitalizmde bireyin özgürlü÷ünün, sermayenin sosyal denetim altında olmasına ba÷lı oldu÷unu savunmuútur. Piyasa ve onu sınırlamaya yönelik karúıt hareketleri modern toplum dinamiklerinin çift yönlü hareketi olarak nitelendiren Polanyi’ye göre toplum ve devlet tarafından oluúturulacak koruyucu karúı hareketlerle; devlet müdahalesi ve sosyal hukuk yoluyla piyasanın toplumsal ve siyasal kurumlardan tümüyle kopmasının ya da onlardan ba÷ımsızlaúmasının önüne geçilmelidir. Daha fazla ayrıntı için bknz. Polanyi, 2009:136–168.
�
�
152�
�
kiúinin katılımıyla Wahington’da gerçekleútirildi. Bu zirvede 9 yıllık bir kampanya
oluúturuldu. Bu kampanyanın hedefi 2005 yılına kadar dünyanın en fakir 100 milyon
insanına, özellikle kadınlara, finansal olanaklar ve bireysel iú geliúimi için kredi
sa÷lamaktı. 2006 Kasım toplantısında belirtildi÷i üzere, 2005 hedefleri yüzde yüze
yakın gerçekleútirilmiúti; ayrıca iki yeni hedefte eklenmiúti157:
1-Dünyanın en fakir 175 milyon ailesine, özellikle bu ailelerden kadınlara, 2015
yılına kadar bireysel iúgücü oluúumlarını sa÷lamak için finansal destek sa÷lamak.
2-100 milyon ailenin günlük gelir seviyesinin 1.25 Amerikan Doları’nın üstüne
çıkmasını sa÷lamak.
Mikrokredi ile ilgili yapılan araútırmalarda kadın ve yoksulluk ile ilgili olarak
de÷iúik bulgular elde edilmiútir. Bir çalıúmada kredi dönüú oranlarının yüksek olması
alınan kredinin aynı zamanda aile içi dayanıúmayı ve çalıúmayı arttırması ile
açıklanmıútır. Baúka bir çalıúma da kocalarından dayak yiyen kadınların ev
ekonomisine katkıda bulunmasından sonra dayaktan kurtulduklarını göstermektedir.
Araútırmalar, hane halkı gelirinde %25 ile %75 arasında bir artıú sa÷landı÷ını
göstermiútir (Yunus, 2003). Kadınlar için mikrokredi tezini savunanların di÷er
destekleyici fikirlerini úu úekilde sıralayabiliriz:
x Kadının ev içindeki kontrol gücünün artmasına yardımcı oluyor (ekonomik
kaynaklara ulaúımı arttı÷ı için kadın, harcamalarda da söz sahibi olmaya
baúlıyor).
x Sadece ekonomik olarak bir kendine güven kazanmıyorlar, aynı zamanda
kazandıkları ekonomik özgürlükle sosyal hayata katılımları ve di÷er
kadınlarla ortak paylaúımları artıyor.
x Sosyal hayat içinde kadınların rollerine iliúkin önyargıların azalmaya
baúlamasına yardımcı oluyor.
������������������������������������������������������������157 “The Microcredit Summit Campaign”, http://www.microcreditsummit.org/about/about_the_microcredit_summit_campaign.
�
�
153�
�
Mikrokredi yönteminin eksikliklerine dikkat çeken araútırmalar da bizi úu
sonuçlara götürmektedir (Yunus, 2003):
x Kadınların eviçindeki eúitsiz konumu göz önünde bulunduruldu÷unda, kredi
kullanımının erkek tarafından kontrol edilmesi ihtimali çok yüksektir.
x Kadının gelirinde bir artıú meydana gelmesine ra÷men, birçok katılımcı aynı
zamanda ev içindeki iú yüklerinin de çok arttı÷ını rapor etmiútir. Kadınların
ev içi yüklerinde hiçbir azalma meydana gelmemiútir.
x Bir çok cinsiyet eúitsizli÷i baúlıkları sadece mikrokredi yöntemiyle çözüme
ulaúamamaktadır. Bunlar arasında iú hayatındaki cinsiyet ayrımcılı÷ı, úiddet,
ev içi görev da÷ılımındaki eúitsizlik ve e÷itimdeki ayrımcılık gelmektedir.
x Formal sektörde çalıúmak ve buradaki çalıúma koúullarını iyileútirmek
kadınların ekonomik hayata katılımlarını sa÷lamada daha büyük önem arz
etmektedir.
Burada tartıúılan nokta mikrokredi yöntemini tamamen terk etmek de÷ildir,
burada üstünde durulan nokta kadınların ekonomik olarak güçlendirilmeleri için bu
programın hangi alanlarda iyileútirilmesi gerekti÷inin fark edilmesi ve harekete
geçilmesidir.158
Yoksullu÷u azaltmada kullanılan stratejiler toplumsal cinsiyet eúitli÷i
ba÷lamında hazırlanmalıdır çünkü bu araútırmaların temel amacı ekonomik
büyümeyi sa÷lamak, yoksullu÷u azaltmak, toplumdaki kadın ve erkek eúitli÷i
konusunda ilerleme sa÷lamaktır (WB, 2001). Geçti÷imiz yüzyıl içinde toplumsal
cinsiyet eúitli÷i konusunda çok büyük adımlar atılmıú olmasına ra÷men, cinsiyet
eúitsizli÷i halen akut bir problem olarak özelliklede yoksul ülkelerde görülmektedir.
Ülkeler arasında, haklar ve özgürlükler, ölüm oranları, sa÷lık, politik katılım ve di÷er
alanlardaki cinsiyet eúitsizli÷i yine en fazla yoksul gruplar içinde görülmektedir.
Yoksul kesimler içinde kadınlar birçok toplumda, özgürlük ve hak talebi ve
������������������������������������������������������������158 “Enterprise Development”, http://www.oecd.org/dataoecd/2/41/1896456.pdf.
�
�
154�
�
ekonomik haklara sahip olma bakımından erkeklere oranla daha limitli kaynaklara
sahiptir.
Yoksulluk Azaltma Stratejileri159
büyümeyi, yoksullu÷un azaltılmasını ve
bunlara iliúkin dıú finansman ihtiyaçlarını teúvik etmek amacıyla bir ülkenin
makroekonomik, yapısal ve sosyal politikalarını ve programlarını tanımlamaktadır.
Yoksulluk Azaltma Stratejileri hükümetler tarafından Dünya Bankası ve IMF de
dahil olmak üzere sivil toplum ve geliúim ortaklarını da içeren katılımcı bir süreç
dahilinde hazırlanmaktadır.160
Yoksulluk Azaltma Stratejileri úu temel bileúenlerden oluúmaktadır (Mehra ve
Gammage, 1999: 533-550):
x Ülkedeki yoksulluk durumunun analizi.
x Bu analizi temel alan yoksullu÷u azaltma stratejisi.
x Stratejiyi uygulamak için gereken bütçe taahhüdü.
x Stratejik hedeflerin baúarısını ölçen bir denetim sistemi.
Bu stratejilerin ilk turundan ortaya çıkan büyük resim cinsiyet eúitli÷i konusunda
pek de cesaret verici de÷ildir. Dünya Bankası Toplumsal Cinsiyet Departmanının 161
2001 baúında tamamlanmıú olan 15 ara ve üç final Yoksullu÷u Azaltma
Stratejilerinde yaptı÷ı ön incelemede bunlardan ancak yarısından azının yoksulluk
teúhisinde cinsiyet konusunu herhangi bir yönünden ele alarak tartıútı÷ı sonucuna
varılmıútır (WB, 2001).
Bu raporlara göre toplumsal cinsiyet eúitli÷i konusunda en büyük ilerlemeler
sa÷lık, beslenme ve nüfus bölümlerinde ve bir dereceye kadar da e÷itimde
sa÷lanmaktadır. Di÷er alanlarda bu konuya daha belirsiz e÷ilinmektedir. Toplumsal
������������������������������������������������������������159
Poverty Reduction Strategies-PRSPs.
160 www.worldbank.org.
161 World Bank Gender Division.
�
�
155�
�
cinsiyet sorununun öncelikle teúhis aúamasında vurgulanması gerekmektedir. Aksi
takdirde bu sorunun çözüme ulaúması mümkün gözükmemektedir (WB, 2001).
Strateji raporlarında üretim ekonomisi baúlı÷ı altında kadının rolüne pek az
dikkat sarf edilmiú; güç ve etki bakımından ise cinsiyet eúitsizli÷ine neredeyse hiç
de÷inilmemiútir. Ev içi úiddet, e÷itim, yasal okuryazarlık ve kadınların ihtiyaçlarına
duyarlılık sa÷lamak amacıyla kadınların yerel yönetimlere katılması görüúüne pek
çok ülkede yoksulluk azaltma stratejisi olarak yer verilmemiútir (Badlender, 2000:
1365). Kabeer’e göre, aslında stratejilerdeki cinsiyet uygulaması Dünya Bankasının
ve di÷er çok uluslu geliúim Bankalarının (Multi Developing Banks) uygulamalarıyla
tamamen tutarlıdır. Çok uluslu geliúim bankaları raporlarında kız çocuklarının
e÷itimi, sa÷lık ve mikro finans dıúında cinsiyet eúitsizli÷ine nadiren yer vermiúlerdir
(2003: 211).
Kabeer’in belirtti÷i gibi, politika yapanların etkili yoksulluk azaltma stratejileri
kapasitesini kısıtlayan di÷er bir faktör ise geleneksel ekonomik düúüncede bulunan
kuvvetli önyargılardır (2003: 212-5). Bu önyargılar úunlardır:
x Pazarlaútırma önyargısı politika yapanların pazardaki fiyatları yönetmeyen
herhangi bir aktiviteye genel olarak de÷er vermemelerini yansıtmaktadır.
Burada açıkça cinsiyete iliúkin bir alt metin vardır çünkü öncelikli olarak
kadınların özellikle de dünyanın fakir ülkelerindeki fakir hane kadınlarının
sorumlulu÷u olan hem üretim hem de yeniden üretim ve ödeme yapılmayan
iúler görünmez kılınmaktadır.
x Eve ekmek getiren erkek önyargısı ise bir dizi ba÷ımlı aile üyesinin (kadınlar,
çocuklar, hasta, sakat ve yaúlılar) gereksinim duydu÷u maddi geliri karúılayan
erkek hane reisi varsayımını temel almaktadır. Bu durum kadınların hane
içinde önemli bir görev almalarına ra÷men bir dizi ekonomik haktan muaf
tutulmalarına yol açmaktadır.
Dünya Bankasının Yoksullu÷u Azaltma Stratejileri hazırlama el kitabının
cinsiyet bölümün de úöyle denmektedir: “Yoksullu÷u Azaltma Stratejilerinin her
�
�
156�
�
safhasında cinsiyet meselesine belirgin bir dikkat sarf etmek gerekliyse de bunun
yoksulluk analizine entegre edilmesini sa÷lamak özellikle gereklidir. Yoksa sonuç
stratejilerindeki toplumsal cinsiyet eúitli÷i kapsamı kısıtlı kalacaktır” (Kabeer,
2003:213-215).
4.2.2. Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme
Cinsiyete duyarlı bütçeleme162
günümüzde gitgide artan bir biçimde kadın
yoksullu÷unu azaltma stratejilerinden ba÷ımsız olarak incelenmeye alınmaktadır.
Kadın-erkek eúitsizli÷inin temelinde, toplumsal cinsiyete dayalı iú bölümü ile görev
ve sorumlulukların paylaúılmasında, kültürel olarak kalıplaúmıú de÷er yargılarından
kaynaklanan hiyerarúik yapılar gösterilmektedir. Bu eúitsizliklerin çözümü için de
toplumsal cinsiyet duyarlılı÷ının tüm ana plan ve programlara yerleútirilmesi
gerekmektedir. Bu nedenle geliútirilecek tüm plan, politika ve programlar da
maksimum toplumsal yararın gözetilmesi zorunlu kılınmalıdır. Bu kapsamda, niteli÷i
nedeniyle tüm bireylerin yaúamını etkileyen ve her düzeyde oluúturulan bütçelerin de
toplumsal cinsiyet duyarlılı÷ı ile hazırlanması zorunluluk olarak göz önüne
gelmektedir. Ekonomik plan ve programların yansımasını buldu÷u bütçelerin bu
anlayıúla hazırlanması istenen geliúimin sa÷lanması açısından büyük önem
oluúturmaktadır.
Bütçelerin toplumsal cinsiyet yönünden analizine iliúkin oluúturulan
inisiyatifler tarafından dünyanın pek çok ülkesinde çalıúmalar yapılıyor olmakla
birlikte henüz tam anlamıyla toplumsal cinsiyet duyarlılı÷ına sahip bütçe
oluúturulmuú de÷ildir. Ancak oluúturulan sözkonusu inisiyatifler, ulusal bütçelerin,
özellikle harcama kalemlerinin, toplumsal cinsiyete duyarlılı÷ı bakımından analizini
gerçekleútirerek, mali politikalardan hangi grupların fayda sa÷ladı÷ını ve bu
������������������������������������������������������������162 Gender Responsive Budget-GRB.
�
�
157�
�
politikaların kadınları, yoksulları ve di÷er dezavantajlı konumda olanları nasıl
etkiledi÷ini ortaya çıkararak konunun önemini göstermiúlerdir.163
Bütçe devletin ekonomik politika araçlarının en önemlisi olup, ülkenin
de÷erlerini yansıtmaktadır; kime ve kimin iúine de÷er verildi÷i, kimin
ödüllendirildi÷i bunun yanında kime, neye ve kimin iúine de÷er verilmedi÷i hususları
bütçelerde yansımasını bulmaktadır. Ayrıca bütçe, sadece teknik bir detay de÷il çok
önemli bir politik ifade olup hükümetlerin sosyal ve ekonomik önceliklerinin bir
yansımasını oluúturmaktadır. Devlet bütçeleri devletin üstlendi÷i çeúitli fonksiyonları
yerine getirmek amacıyla hazırlanmaktadır. Bu görevler arasında kadınlara yönelik
hizmetlerin yeterince yer almadı÷ı görülmektedir. Bütçe úekillendirilmesi ve
uygulama sonuçları genellikle ayrıcalık do÷uran bir iúlemdir. Vatandaúların ço÷unu
özellikle kadınları açıkta bırakmaktadır (Elson, 1998: 8-10). Oysa kadınlar daha
önceki bölümlerlerde vurgulandı÷ı gibi yoksullar arasında ço÷unlu÷u oluúturmakla
birlikte ekonomik tartıúmaların da dıúında yer almaktadırlar.
Bütçelerde kadınlar ve erkekler için herhangi bir baúlık-konu yer
almamaktadır. Eúit olmayan toplumsal cinsiyet iliúkilerinin kadınların ve erkeklerin
yaúamları üzerine gerçek etkileri ile politikaların farklı etkilerini dikkate
almamaktadır. Bu cinsiyet ve yansız görünüm cinsiyet körlü÷ü ile tanımlanmaktadır.
Bu nedenle cinsiyet körlü÷ü eúitsizli÷i sürekli kılmaktadır (A.g.e). Cinsiyet bütçeleri
ile yerine getirilmeye çalıúılan amaç, kamu gelirlerini artırmanın yollarını ve kamu
harcamalarının analizini cinsiyet perspektifinde erkek ve erkek çocuklarına kıyasla,
kadın ve kız çocuklarının üzerindeki etkileri ve sonuçlarını belirlemektir (Metin,
2007: 58). Cinsiyet bütçesinin oluúturulmasında en önemli konuların, cinsiyet
eúitli÷ini sa÷layabilmek için oluúturulacak mali önlemlerin ne derece etkili olaca÷ı,
cinsiyet eúitsizli÷ini azaltıp azaltmayaca÷ı ya da artırıp artırmayaca÷ı veya hiçbir etki
oluúturup oluúturmayaca÷ı üzerinde toplandı÷ı görülmektedir.
������������������������������������������������������������163 “Bütçeleme”, http://www.ksgm.gov.tr/Pdf/butceleme.pdf.
�
�
158�
�
Bütçeler ve kaynak tahsisleri öncelikleri belirler, e÷er bütçeler yoksullar ve
kadınların ihtiyaçları ve taleplerini karúılayamazsa; bütçede yer alan kaynaklarca,
kadınların ödenmeyen eme÷i için yeterli hizmetin sa÷lanamayaca÷ı, ekonomide
kadınlar için fırsat eúitli÷inin geliútirilmesi gibi toplumsal cinsiyete dayalı
programlara yeterince kaynak aktarılamayaca÷ı anlamına gelmektedir. Oysa
toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçe; kadınların ihtiyaçları ve çıkarlarının dahil olup
olmadı÷ını sorgular. Toplumdaki kadın ve erkeklerin farklı ihtiyaçlarını, haklarını ve
yükümlülüklerini tanıdı÷ını gösterir (Eúim, 2000: 1-30). Toplumsal cinsiyete duyarlı
bütçe, bir kadın bütçesi ya da kadınlar için ayrı bir bütçe anlamına gelmemektedir.
Kadın ve erkeklerden oluúan gruplar üzerindeki etkisini tespit edebilmek için devlet
bütçesinin bir analizidir. Toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçe, devletin cinsiyetle
ilgili vaatlerini alarak onları bütçesel vaatlere çevirmektedir. Toplumsal cinsiyete
duyarlı bütçeleme anlayıúının, gerek akademik ve ekonomik çevreler gerekse
Birleúmiú Milletler Kadın Fonu (UNIFEM) gibi uluslararası kuruluúlar tarafından
kabul edilen faydaları úunlardır:
x Kadınları ekonomik olarak görünür kılar.
x Kamu gelirlerinin toplanmasının ve vergi yapısındaki de÷iúikliklerin, kadınların
hayatını erkeklerinkinden farklı olarak nasıl etkiledi÷ini gösterir.
x Kadınlara ayrılan kaynakların nasıl harcandı÷ını ayrıntısıyla gösterir.
x Karar vericilere, kadınların ve erkeklerin ihtiyaçlarını gösterirken yapılacak kamu
harcamalarında da bir öncelik sıralaması yapılmasını sa÷lar.
x Hükümet bütçelerinin etkin, hesap verilebilir ve úeffaf olmasına katkıda bulunur.
x Hükümetin taahhütleri ile yürüttü÷ü politikaların gerçek etkileri arasındaki farkı
görmeyi sa÷lar.
x Vatandaúların kamusal karar alma süreçlerine katılımı için bir zemin oluúturur.
x Performans ve program bütçelerdeki uygulanabilirli÷i nedeniyle sonuç odaklılı÷ı
getirir.
�
�
159�
�
Gülay Günlük ùenesen tarafından Cinsiyete Duyarlı Bütçelemenin tanımı úu
úekilde verilmektedir164:
x Kadın ve erkeklerin, kız ve erkek çocukların gereksinimlerinin karúılanmasında
kamu kaynaklarının hakça kullanımını ve kamu gelirlerinin yükünün hakça
üstlenilmesini gözeten bütçedir.
x Kadınlar için ayrı bir bütçe de÷il, dezavantajlı konumlarının varlı÷ının önkabulüdür.
x Bütçenin cinsiyetlerarası eúitsizliklerin giderilmesine yönelik olarak düzenlenmesi
ve uygulama sonuçlarının izlenmesine olanak sa÷layacak úekilde yapılandırılmasıdır
Cinsiyete duyarlı bütçe giriúimlerini kimin baúlattı÷ına dayalı olarak yapılan
tespitlerde üç úekilde gerçekleúti÷i görülmektedir. Bütçe analiz çalıúmaları ya
hükümet tarafından ya da gönüllü kadın kuruluúları, sivil toplum örgütleri veya
ba÷ımsız katılımcılar tarafından oluúturulan inisiyatifler tarafından
gerçekleútirilmektedir. Bazı durumlarda ise içinde kadın parlamenterlerin yer aldı÷ı
hükümet dıúı inisiyatifler de oluúturulmuútur. Güney Afrika Kadın Bütçesi deneyimi
buna örnek olarak gösterilmektedir (Badlender vd.; 2002, 251). 165
Yapılan çalıúmalarda bütçe programlarının sayısal olarak erkek ve kadınlara
yönelik eúit miktardaki bir harcama úeklinde yapılmadı÷ı görülmektedir. Kadınlar ve
erkekler farklı ihtiyaçlara sahip olabilmektedirler. Örne÷in; sa÷lık programlarında
anne sa÷lı÷ı ile ilgili harcamalar kadınlara yöneliktir, erkekler bu hizmetlerden
yararlanamazlar, veya úiddete u÷rayan kadınlar için açılan sı÷ınma evleri ve kreú
sayısının belediyeler bazında arttırılması gibi (Fitzgerald, 1999: 3). Genel olarak
cinsiyete duyarlı bütçe ile ilgili kabul edilebilecek görüúler aúa÷ıdaki úekilde ifade
edilmektedir (Elson; 1998: 935):
x Cinsiyete duyarlı bütçeler, devletlerin birçok hedefleri ile ilgili verilerini
çeúitlendirmesi ve yenilemesini getirecektir: Bütçeyle ilgili amaçlar cinsiyet esaslı
������������������������������������������������������������164 http://www.tbmm.gov.tr/etkinlikler/pbmd_sempozyum_1008/belgeler/GGS-Afyon08.pdf.
165 Dünyada bugüne kadar oluúturulan Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçe ønisiyatifleri ve yapılan çalıúmalar hakkında geniú bilgi için bknz. Gülsen Ülker, s. 51-75.
�
�
160�
�
olarak ele alınaca÷ı için de÷iútirilmesi gerekecektir. Çünkü cinsiyete duyarlı
bütçelerin tam olarak uygulanabilmesi için amaçlarını destekleyecek verileri elde
etmek gerekecektir.
x Bir cinsiyet bütçesinin verilen tüm programları, maddeleri detaylandırması úu anda
mevcut de÷ildir: Cinsiyet ayrımına esas teúkil edecek úekilde ödenek ayrılması
henüz daha gerçekleútirilememiútir. Bu nedenle cinsiyet bütçelerinin henüz bir bütçe
sistemi olarak görülmedi÷i, onun yerine politik bir araç olarak görüldü÷ü
söylenebilir.
x Cinsiyete duyarlı bütçe reformu, bütçe kararlarının alınması ile ilgili de÷iúiklik
getirecek mi?: Cinsiyet bütçelerini hazırlamak için gerekli kamuoyu deste÷inin var
oldu÷u belirtilmektedir. E÷er cinsiyete dayalı analizler, cinsiyet bütçelerini
destekleyenlerin ne yapmak istediklerini ortaya çıkarırsa –ki devlet mali politikaları
her zaman kadınlara karúı önyargılı olmuútur- bu düúünce do÷al olarak adil olma
sorularını da gündeme taúıyacaktır (Schick, 91).
Burada özetle belirtilmesi gereken nokta, toplumsal cinsiyet duyarlılı÷ı ile
oluúturulan program ve bütçelerle toplumsal refahın artması ve kaynakların adil
da÷ılımının sa÷lanabilmesidir. Bu konuya iliúkin olarak AB belgelerinde ve
uluslar arası çalıúmalarda yapılan tespitleri úöyle özetleyebiliriz: Son otuz yılın
kadın hareketi gündeminde yer alan konu ve tartıúmaların sonucunda makro
ekonomik politikaların temel araçlarından sayılan bütçe’nin kadın bakıú açısıyla
analizi ve cinsiyet farklarının dikkate alınması yönündeki kadın talebinin
dillendirilmesine ba÷lı olarak pek çok ülkede bu konuda çalıúmalar
yürütülmektedir. Pekin Eylem Platformu bu konuda -cinsiyete duyarlı
bütçeleme- konusunda önemli kararların altına imza atıldı÷ı bir dönemdir:
(345) “kadının ilerlemesi için mali kaynaklar ve insan kaynakları genellikle
yetersiz olmuútur. Eylem Platformunun tam ve etkin bir biçimde uygulanması,
kadının güçlendirilmesine yönelik mali kaynak ve insan kaynaklarını sa÷lamaya
iliúkin siyasi bir kararlılı÷ı gerektirmektedir. Bu da politika ve programların
bütçesine iliúkin kararlarda cinsiyete dayalı bakıú açısına yer vermeyi ve kadın
erkek eúitli÷ini güvenceye alacak özel programların yeterli finansmanını
gerektirecektir. Eylem Platformunu uygulamak için fonların belirlenmesi ve
�
�
161�
�
bütün sektörlerdeki mevcut kaynakların harekete geçirilmesi gerekecektir.
Programlar içinde ve arasında politikaların yeniden düzenlenmesine ve
kaynakların yeniden tahsisine ihtiyaç olabilir”.166
Burada, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemenin zorunlulu÷u
vurgulanmaktadır. Hükümetler bu konuda yükümlü kılınmaktadırlar ve böylece
eylem platformunun öngördü÷ü hedeflere ulaúmak açısından, kadınların bütçe
uygulamalarından nasıl yararlandıkları takip edilerek gerekli bütçe ayarlamalarının
yapılması vurgulanmaktadır.
Birleúmiú Milletler Kadının Statüsü Komisyonu 2008 tarihinde
gerçekleútirdi÷i 52. Oturumunda “cinsiyet eúitli÷inin finansmanı ve kadının
güçlendirilmesini” ana tema olarak seçmiútir. Oturumda belirlenen hedef toplumsal
cinsiyet eúitli÷inin sa÷lanması için tüm gelir ve harcamaların toplumsal cinsiyete
duyarlı analizlerini yapmaktı. Avrupa Birli÷i’nin bu konuda aldı÷ı en önemli kararda
1996 yılında karar verdi÷i üzere toplumsal cinsiyet eúitli÷i politikalarının tüm ana
plan ve programlara yerleútirilmesi olmuútur (Günlük-ùenesen, 2008: 3-13). 167
AB Komisyonu tarafından cinsiyet eúitli÷i üzerine çalıúmaların hedefinin
cinsiyet eúitli÷i oldu÷u görülmektedir. Cinsiyet bütçesine geçiúte önemli rol
oynayacak olan bu çalıúmalardan bazıları úunlardır: Avrupa østihdam Stratejisi
Araútırma Politikası, Avrupa Yapısal Fon Düzenlemeleri, Avrupa Ülkelerinde
Kadınların østihdamında Faydacı Vergi Sistemlerinin Etkisi Üzerine Bir Çalıúma,
Komisyonun Cinsiyet Etkisine Dayalı Derlendirme Araçları, Cinsiyete Özgü
østatistikler, Cinsiyet Eúitli÷i Göstergeleri vb. gibi. (Europian Commission; 2003:
12). Avrupa Parlamentosu 2003 yılında kabul etti÷i bir dizi kararla kamu
politikalarının kadınlar ve erkekler üzerindeki etkilerinin izlenmesini, kamu
bütçelemesinin her aúamasında cinsiyetlerarası eúitlik perspektifinin hakim olmasını,
������������������������������������������������������������166 A.g.e., s.386.
167 Ana Akımlaútırma (Gender Mainstreaming): kadın-erkek eúitli÷ini ana politika ve programlara yerleútirme yaklaúımı.
�
�
162�
�
gelir ve harcamaların cinsiyet eúitli÷ini sa÷layacak biçimde yapılandırılmasını
öngörmektedir.
Avrupa Konseyi’nin (Lizbon’da) oluúturdu÷u prensip ve amaçlara göre
toplumsal kalkınma ve insanın güçlendirilmesi uzun vadeli yatırımlarla ve ekonomik
büyümeyle sa÷lanması anlamına gelmektedir. Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme
politikalarının uygulanmasında úu politik amaçlara ulaúması hedeflenmektedir: 168
1- Eúit, dengeli bütçeleme politikaları, eúitsizlikleri ortadan kaldırmayı amaçlamalı,
kadının ve erke÷in ekonomide ve toplumda oynadıkları farklı rollere göre fırsat
eúitli÷ini sa÷lamalı,
2- Kaynaklar, kadın ve erkek vatandaúların farklı ihtiyaçlarına göre verimli ve etkin
kullanılmalı, kamu hizmetlerinin daha kaliteli ve etkin olması sa÷lanmalı,
3-Vatandaúların kamunun gelir ve giderlerini úeffaf olarak anlaması ve böylece yerel
ve ulusal hükümetlerin hesap verebilmesi ve úeffaf olması sa÷lanmalıdır.
Ayrıca toplumsal cinsiyet bütçesinin baúarılı bir úekilde uygulanması için
kadın-erkek eúitli÷i konusunda politik bir inanmıúlı÷ın gereklili÷i ile kamu
politikalarını belirleyen kurumların bütün düzeylerinde kadın temsiliyetinin
sa÷lanması, daha genel anlamda kamu ve özel sektörde karar alma mekanizmalarında
kadınların olmasının gereklili÷i vurgulanmaktadır. Eúit fırsatlar ve insan
kaynaklarının geliútirilmesi hususunda, ekonomik kaynaklar, e÷itim, sa÷lık
konularında kamu duyarlılı÷ının arttırılması sa÷lanmalıdır. Toplumsal cinsiyete
duyarlı bütçeleme yapan ülkelerde ortak bir analiz tekni÷i olmamakla birlikte, genel
olarak kamusal harcamaların üç kategori altında toplandı÷ı görülmektedir. Rhonda
Sharp tarafından temel olarak üç türlü analiz kategorisi belirlenmiú olup bunlar: 1)
do÷rudan toplumsal cinsiyeti ve kadınları hedef alan harcamalar; 2) kamu sektöründe
eúit istihdam fırsatı yaratmaya dönük harcamalar; ve 3) temel kamu harcamaları
olarak sıralanmaktadır. ������������������������������������������������������������168 Avrupa Parlamentosu, Kadın Hakları ve Eúit Fırsatlar Komisyonu, 1999-2004 Dönemi Final Raporu, A5-0214/2003, 16 Haziran 2003, s. 5-10.
�
�
163�
�
Dünyada cinsiyete duyarlı bütçe uygulamalarının örneklerine baktı÷ımız
zaman ise Avustralya’nın 1984’de Federal Devletin kararıyla cinsiyete duyarlı
bütçeyi geliútiren ilk devlet oldu÷unu görmekteyiz. Güney Afrika’daki sivil toplum
kuruluúları ile birlikte parlamento komisyonları 1995’de cinsiyete duyarlı bütçelerin
analizleri üzerinde çalıúmaya baúlamıúlardır. Güney Afrika devleti de 1997’de
cinsiyete duyarlı bütçe analizini takibe baúlamıútır. Di÷er taraftan bazı Avrupa
ülkeleri örne÷in ørlanda, Avrupa Yapısal Fonlarıyla birlikte, bu alanda tecrübeler
edinmektedir. Di÷er Avrupa ülkeleri de, Avustralya ve Güney Afrika’daki cinsiyet
bütçeleri konusundaki çalıúmalardan etkilenmiúlerdir. Asya, Afrika ve Latin Amerika
ülkelerinde de birçok cinsiyet bütçesi ile ilgili çalıúmalar yapılmaktadır (Elson, 1998:
8-10).169
Türkiye’de toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme konusu tam olarak üzerinde
çalıúılmıú ve uygulama yapılmıú bir konu de÷ildir. Devlet Planlama Teúkilatı
Sekizinci Beú Yıllık Kalkınma Planı “Toplumda Kadın Katılımı” özel ihtisas
komisyonu raporunda “Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme ve Bütçe Analizleri”
baúlı÷ı altında konu açıklanmıútır. 170 Ancak bugüne kadar Türkiye’de toplumsal
cinsiyete duyarlı bütçe analizi gerçekleútirmek mümkün olamamıútır. Gülsen Ülker
tarafından 2002 yılında gerçekleútirilen “Türkiye’de Kadına Yönelik Kurumsal
Politikalar: Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçelemenin Olanak ve Sınırlılıkları” tez
çalıúmasında konu irdelenerek Türkiye açısından uygulamanın gerçekleútirilebilme
imkanı sorgulanmıútır (Ülker, 2002).
Avrupa Konseyi’nin 2005’de yayımlanan ve 12 üye ülkedeki toplumsal
cinsiyete duyarlı bütçeleme politikalarının de÷erlendirildi÷i raporunda Türkiye’de
������������������������������������������������������������169 øsveç parlamentosu 2003 yılında bu yönde bir ulusal eylem planını yürürlü÷e sokmuútur. øspanya’da 2003 yılındaki, Meksika’daki 2007 yılındaki yasalarla bütçenin cinsiyet eúitli÷inin sa÷lanması yolundaki etkilerinin izlenme süreci baúlamıútır. Benzer uygulayıcılar arasında Cezayir, Filipinler, Fransa, Güney Afrika, Kanada, Kore Cumhuriyeti, Pakistan, Peru, Uganda sayılabilir (http://www.coe.int.equality).
170 DPT, Sekizinci Beú Yıllık Kalkınma Planı, Toplumda Kadın Katılımı Özel øhtisas Komisyonu
Raporu, Ankara, 2000, s.133-140.
�
�
164�
�
çok sınırlı bir uygulamanın oldu÷u belirtilmektedir (A.g.e.). Raporda Türkiye için
de÷inilen tek örnek, Sosyal Yardımlaúma ve Dayanıúmayı Teúvik Fonu’nun, Dünya
Bankası destekli, Sosyal Riski Azaltma Projesi kapsamındaki ùartlı Nakit Transferi
uygulamasıdır. 2003 yılında baúlayan bu uygulama toplumun en yoksul %6'lık
kesimi için çocuk odaklı bir uygulamadır. T.C. Milli E÷itim Bakanlı÷ı’nın dahil
oldu÷u e÷itim aya÷ında kız çocuklarının okullulaúma oranındaki göreli düúüklük
gözönüne alınarak, kız çocukları için daha fazla ödeme yapılmaktadır. Bu
kapsamdaki ödemelerin annelere yapılıyor olması ile de kadınların güçlendirilmesi
hedeflenmektedir (Günlük-ùenesen, 2008: 5).
Türkiye’de ulusal mekanizma ve kadın kuruluúlarının yıllar süren
mücadeleleri sonucunda politika oluúturanlarda kadın-erkek eúitli÷i konusunda
özellikle e÷itim, sa÷lık, hukuk gibi geleneksel politika alanlarında belli bir duyarlılık
kendini göstermekle birlikte, toplumsal cinsiyet bakıú açısını; istihdam, sosyal
politika, araútırma, bütçe ve mali politikalar gibi ana program ve planlara yerleútirme
konusunda henüz kesin bir baúarı elde edilmiú de÷ildir (Nevin-ùenol vd., s. 68-69).
Cinsiyete duyarlı bütçeleme konusunda 2005 Aralık ve 2006 Aralık ayları
arasında Kadın Eme÷ini De÷erlendirme Vakfı ve KSSGM iúbirli÷i ile Beyo÷lu
Belediyesinde pilot bir uygulama yapılmıútır. Bu uygulama süresince 660 kadına
ulaúılmıútır ve toplanan bilgilerin analizi sonucunda, kadınların belediye hizmetlerine
iliúkin öncelikli alanları arasında “yoksulluk yardımlarının yeniden düzenlenmesi” ve
“yoksullu÷u önlemede yenilikçi stratejilerin benimsenmesi” ’nin geldi÷i tespit
edilmiútir (GABB, 2011: 123-126). Bu alanda ülkemizde henüz yeterli çalıúma ve bir
baúarı elde edilmiú olmamasına ra÷men AB’ne giriú sürecine ba÷lı olarak her alanda
yaúanan de÷iúme olgusu toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme konusunda da önemli
kazanımlar sa÷lanmasına yardımcı olacaktır. Sosyal bilimci Sassen úöyle demektedir;
“Önemli de÷iúim dönemleri, toplumsal cinsiyet normlarının ve iliúkilerinin yeni
tanımlarına, yeni yorumlarına yol açabilir. Ne var ki bu otomatik olarak
gerçekleúmez, aktivistlerin ve yöneticilerin etkin ve bilinçli çabalarını gerektirir.
�
�
165�
�
Ayrıca globalleúme süreçlerinin etkisiyle egemenlik kavramının de÷iúmekte
oluúu da, kadınlar (ve di÷er görünmez aktörler) için uluslar arası iliúkilerde
görünürlük kazanma ve uluslar arası hukukta özneler olma açısından yeni
alanlar açmaktadır.” (Sassen, 2004: 15-16)
Cinsiyet bütçeleri cinsiyet eúitli÷ine dayalı bir kamu hizmeti analizi sunmaya
çalıúmaktadır. Bu amaçla oluúturulacak bütçelerin harcama ve gelir analizleri
cinsiyet eúitli÷i perspektifinde ele alınarak yapılmasını gerektirmektedir. Bu amaçla
oluúturulacak bütçeler ile kadınlara yönelik kamusal hizmetlerde artıú sa÷lanması
amaçlanmaktadır. Bunun sonucunda cinsiyet bütçeleri geliúmiú ülkelerde cinsiyet
eúitli÷inin sa÷lanması yönünde yardımcı olurken, geliúmekte olan ülkelerde ise
kadınların ekonomi içindeki gücünün artması sa÷lanarak ekonomik geliúmeye katkı
sa÷lamayı hedeflemektedir.
Yoksullu÷u azaltma stratejilerinin ve Dünya Kalkınma Raporu (WDR)
2000/01’in analizinin gösterdi÷i üzere geliúime yönelik neo-liberal söylemler
yoksullu÷un azaltılması tartıúmasını, yoksullu÷un pazar çerçevesi dıúında ele
alınmasını etkin biçimde reddeden yöntem çerçevesine oturtmaktadır. Sonuç olarak
yeniden üretim– ki kadınlara düúmektedir– üretim küresinden dıúlanırken aynı anda
kadınlar tarafından yapılması do÷al olarak görülen bir üretim olarak muamele
edilmektedir (Elson, 2001: 5). Buna karúılık, feminist ekonomistler kadınların
fedakarlık ve sosyal yükümlülük temelinde aileleri, arkadaúları ve komúuları için
hizmet üretti÷i ‘ücretsiz bakım ekonomisini’ dikkate almamız gerekti÷ini
tartıúmaktadırlar.
Sonuç Olarak:
Yoksullu÷un kadınlaúması feminist literatüre 1970’lerde girmiú bir
kavramdır. Yukarıda da bahsetti÷imiz üzere ana akım yoksulluk çalıúmalarındaki
yoksulluk ölçümleri haneyi ve hanenin reisi olan erke÷i temel alarak yapılıyordu.
Yoksullu÷un kadınlaúması, içinde dünya kadınlarının yaúadı÷ı ezilmiúliklerin
�
�
166�
�
neredeyse hepsini barındırmaktadır: cinsiyete dayalı iú bölümü, özel ve kamusal alan
ayırımı, ücretsiz ev ve bakım eme÷i, iúgücü piyasasındaki toplumsal cinsiyet
ayrımcılı÷ı, göçün feminizasyonu, ekonomik/finansal krizlerin ve küreselleúmenin
kadın eme÷ine olumsuz etkisi. Tüm bunlar 1970’lerden itibaren yoksulluk baúlı÷ı
altında feminist teorisyenlerin araútırma konuları arasında yer almaktadır. Bu alanda
yapılan birçok niceliksel çalıúmanın ve araútırmanın yanı sıra yoksullu÷un niteliksel
olarak da yani kadınlar ve erkekler tarafından farklı biçimlerde yaúandı÷ını da ortaya
koyulmuútur. Tarihin tüm dönemleri boyunca yoksullar arasında en güçsüz olanlar
kadınlardır.
Türkiye’ye ait çeúitli istatistiklerde gördü÷ümüz üzere geliúmekte olan ve erkek
egemen toplumsal yapısı nedeniyle toplumsal cinsiyet ayrımcılı÷ının çok úiddetli
yaúandı÷ı ülkelerde kadın yoksullu÷u vahim bir hal almaktadır. Yoksullu÷u
azaltmada kullanılan stratejiler toplumsal cinsiyet eúitli÷i ba÷lamında hazırlanmalıdır
çünkü bu araútırmaların temel amacı istihdam yaratan bir ekonomik büyüme
sa÷layarak yoksullu÷u azaltmak, toplumdaki kadın ve erkek eúitli÷i konusunda
ilerleme sa÷lamaktır.
Burada önemle belirtilmesi gereken nokta, toplumsal cinsiyet duyarlılı÷ı ile
oluúturulan program ve bütçelerle toplumsal refahın artması ve kaynakların adil
da÷ılımının sa÷lanabilmesidir. Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme son yıllarda AB Konseyi
tarafından da üstünde çok durulan bir uygulamadır.
Ataerkil toplumun yarattı÷ı sosyal eúitsizlikler, kadının kent hayatında sunulan
hizmetlerden de eúit yararlanamamasına yol açmaktadır. Kentler kadınların ve di÷er
dezavantajlı grupların erkekler kadar rahat bir yaúam sürebilecekleri mekanlar
de÷illerdir. Kamusal hizmetler kadınların yaúamını do÷rudan etkilemektedir ve
içinde yaúadı÷ımız dünyada neredeyse her ülkede kadınların kamusal planlama
süreçlerine katılımı yetersizdir. Toplum içerisindeki bütçelerde duyarlılıklar dikkate
alınmadı÷ı zaman cinsiyet eúitsizli÷i sürdürülmekte, pekiútirilmekte, ve devam
ettirilmektedir. Kadın erkek eúitsizli÷ini ortadan kaldırmaya katkı gösteren bütçe;
toplumsal cinsiyete dayanan bütçedir.
�
�
167�
�
Cinsiyete Duyarlı Bütçelemede yoksullu÷u önleme bakımından alınabilecek
stratejiler úu úekilde sıralanabilir: 1-Kadınlar için iú ve pazarlama fırsatlarının
yaratılması, 2-østihdamın artırılması, 3-Ortak giriúimleri destekleme, 4-E÷itime
destek.
Bütçe sürecine katılım, hak merkezli bir yaklaúım içerdi÷i için kadınların kamusal
alana çıkmaları için sosyal olarak meúru bir neden yaratmakta ve liderliklerini
geliútirmektedir.
�
�
168�
�
SONUÇ
Yoksulluk onu yaúayanlar açısından nasıl yeni bir olgu de÷ilse, kadın
yoksullu÷u da kadınlar açısından yeni bir durum de÷ildir. 1980’li yılların baúlarında
uygulamaya konulan, neoliberal nitelikli yapısal uyum politikaları ve yeniden
yapılanma sürecinde uygulanan politikalar, geliúmiú kapitalist ülkelerde ve
azgeliúmiú ülkelerde yaúayan insanların yaúam koúullarını derinden de÷iútirmiútir.
Yeni liberalleúme süreci, özelleútirmeler, hükümet bütçesinin azaltılması, e÷itim,
sa÷lık, ulaúım ve altyapı gibi toplumsal hizmetlerin maliyetinin yükselmesi, iúsizlik,
düúük ücretler, üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki artıú, özellikle iúçi sınıfı
ailelerindeki kadınların ve çocukların daha çok yoksullaúmasına neden olmuútur.
Toplumsal cinsiyete dayalı iúbölümü kadınların eviçi ve ev dıúındaki emek
kullanım biçimlerini ve onların yoksullaúmasını etkileyen bir faktördür (Daly, 1989;
Payne, 1991; Ruspini, 1999). Cinsiyete dayalı iúbölümü sonucunda kadınlara ev
içinde yüklenen sorumluluklar (çocukların bakımı, yemek, temizlik, alıúveriú vb.) ve
bu iúlerde kadınların harcadı÷ı zaman, onların gelir getiren iúlerde çalıúmasına ço÷u
zaman engel olmaktadır. Kadınların temel rollerinin eviçinde tanımlanması, onların
üretim sürecindeki konumlarını ele alıú biçimlerini ideolojik olarak etkilemektedir.
Kadınlar kazandıkları gelirleri temel olarak ailenin geçimlik ihtiyaçlarının
karúılanmasında kullanırken, çalıúıyor olmalarını sadece aile ekonomisine bir katkı
olarak görmektedirler. Erkeklerin geliri ise hanenin geçimi için temel kazanç kayna÷ı
olarak tanımlanmaktadır.
Yoksulluk son yıllarda farklı kavramsallaútırmalarla birlikte yeniden
tartıúılmaktadır. Farklı kavramsallaútırmalara ihtiyaç duyulması yoksullu÷u
tanımlamanın zorluklarından kaynaklanmaktadır. Bu zorlu÷un nedeni, neye ya da
hangi ölçütlere göre sorusu ile ilgilidir. Ölçütler do÷al olarak toplumdaki koúullara,
kültürlere, kiúilere göre farklılık göstermektedir. Günümüzde yoksulluk
çalıúmalarında iki tür tanımlama biçimi karúımıza çıkmaktadır: ølk olarak
�
�
169�
�
yoksullu÷un gelir ve tüketim üzerinden tanımlanması, ikinci olarak ise yaúam
koúulları (sa÷lık, beslenme, e÷itim, vb.) üzerinden tanımlanmasında görülür. Gelir
üzerinden yapılan tanımlamalar mutlak yoksulluk ve göreli yoksulluk olarak
kavramsallaútırılmaktadır. Literatürde var olan bu ana akım yoksulluk çalıúmaları,
hane içindeki bireyler arasındaki gelir da÷ılımını göz ardı etti÷i için toplumsal
cinsiyet eúitli÷ini eksenine almayan tanımlardır. Klasik yoksulluk çalıúmaları haneyi
homojen bir bütün ve ortak tüketim alanı olarak de÷erlendirdi÷i için, haneye
aktarılan kaynakların hangi mekanizmalar ve süreçlerle aktarıldı÷ını, bu kaynakların
bölüúüm ve tüketim iliúkilerinde yaúanan toplumsal cinsiyet temelli eúitsizlikleri
ihmal etmektedir (Daly, 1989; Payne, 1991; Ruspini, 1999). Oysa, feminist bakıú
açısı ile yapılan birçok alan araútırması, hane içinde yaúanan toplumsal cinsiyet
temelli gelir ve tüketime dayalı eúitsizlikleri ampirik olarak ortaya koymaktadır.
Bu çalıúmanın da gösterdi÷i gibi, Amartya Sen’in yapabilirlik yaklaúımı
yoksulluk çalıúmalarının temel ekseninde önemli bir odak teúkil etmektedir.
Yoksullu÷un, cinsiyetçi içeri÷inin açı÷a çıkarılması Amartya Sen tarafından
geliútirilen yaklaúımın kullanılmaya baúlanmasıyla gerçekleúmiútir. Sen, yoksullu÷u
bir gelir azlı÷ı ya da gelir yetersizli÷i olarak nitelendirmektense “kapasite-yapabilme
yetersizli÷i” olarak tanımlamaktadır. Sen’e göre gelir iyi bir yaúam sürdürmemizi
sa÷layan faktörlerden sadece biridir. Gelirin yaúam seviyesine yansıyabilmesi için
dört faktörün daha etkili oldu÷unu belirtmiútir: kiúisel farklılıklar ve yapabilirlik
engelleri (insanların farklı fiziksel özelliklere sahip olması -özürlülük, hastalık gibi-
ihtiyaçlarını da farklılaútırmaktadır); çevreye-do÷aya iliúkin faktörler (iklim, vb.);
sosyal koúullar ve kiúisel yapabilirlik (kamusal hizmetler sa÷lık ve e÷itime
eriúebilme, yaúanan ortamda úiddet olup-olmaması vb.); ve son olarak farklılıkların
iliúkisel görünümleri (toplumlar-kültürler arasındaki algılayıú-de÷erlendirme
farklılıkları). 171 Sen’in yapabilirlikler yaklaúımında feminist bakıú açısından en fazla
eleútiri alan nokta ise, hangi yapabilirliklerin eúitsizli÷i önlemede etkili olaca÷ının
üzerinde hiç durmamıú olmasıdır. Metinde de görüldü÷ü üzere, Sen, teorisinde böyle
bir yapabilirlikler listesi sunmamıútır.
������������������������������������������������������������171 http://www.tepav.org.tr/upload/files/1271312994r5658.Kadin_Yoksullugu.pdf.
�
�
170�
�
Fukuko-Parr, Kabeer, Nussbaum, Chant gibi feminist ekonomistlerin
çalıúmalarında gösterdi÷i gibi, Sen’in yapabilirlikler yaklaúımı temel alınarak UNDP
tarafından oluúturulan insani geliúim yaklaúımı alternatiflerine oranla politikalarında,
toplumsal cinsiyete iliúkin daha duyarlı bir gündem sa÷lamaktadır. Toplumsal
cinsiyet eúitli÷i bu yaklaúımın ana eksenini oluúturmaktadır. ønsani geliúim yaklaúımı
kadınların yaúamında özel öneme sahip olan, kendi hayatları hakkında karar verme
gibi, ayrımcılı÷ın çeúitli yönlerine di÷er yaklaúımlardan daha duyarlıdır. Sen’in
yaklaúımıyla geliútirilen TCGE ve TCGÖ’leri kullanılarak, øGE endeksine göre farklı
insani geliúme düzeyindeki ülkelerde kadınların gelir, e÷itim ve sa÷lık alanındaki
yoksunlukları karúılaútırılabilir hale gelmiútir. Ancak, bu endekslerin çalıúmada tespit
edilen en büyük eksikli÷i, endekslerin kadınların erkeklere göre nispi durumunu
de÷il, kadın ve erkeklerin mutlak göstergelerinin a÷ırlıklı ortalamasını vermesidir.
Toplumsal cinsiyete göre geliúme endeksinin de÷erinin 1.000’e eúit olması,
insanların temel yeteneklerini cinsiyet temelinde eúitli÷i de sa÷layarak geliútirmeyi
baúardıkları anlamına gelmektedir. Uluslar arası ajanslar tarafından geliútirilen
çalıúmalar göstermiútir ki, hiçbir ülke bunu baúaramamıútır. Bugün itibariyle
yaúadı÷ımız dünyada hiçbir toplumun kadınlarını, erkekler kadar geliútiremedi÷i tepit
edilmiútir.
Kadınların evrensel olarak, erkeklerden daha fazla yoksullu÷u yaúadı÷ı
bilinmesine ra÷men, UNDP henüz cinsiyetler bazında bir insani yoksulluk endeksi
geliútirmemiútir (toplumsal cinsiyet yoksulluk endeksi-gendered human poverty
index). TCGE ve TCGÖ’leri insani geliúim endeksinin tamamlayıcıları olarak
oluúturulmuú ölçümlerdir. Kadın yoksullu÷unu net bir foto÷raf olarak ortaya koymak
için, øYE’ni temel alarak geliútirilecek olan toplumsal cinsiyet perspektifinden bir
insani yoksulluk endeksi oluúturulması gerekti÷i görülmektedir. øYE’ni úu an
cinsiyet bazında ayrıútırmak mümkün de÷ildir. Ayrıca kadın yoksullu÷unu pekiútiren
fakat insani yoksulluk endeksi ölçümlerine dahil edilmeyen bir çok faktör
bulunmaktadır: Evlilik ile ilgili kanunlarda kadınlar aleyhine olan hükümler,
kadınların finansal piyasaya ulaúmadaki eksikli÷i, eviçi úiddet, kadın sünneti
bunlardan bazılarıdır. Ayrıca, yapılan çalıúmaların gösterdi÷i üzere evrensel olarak
øYE’nin yoksullu÷a sebep olan faktörleri açı÷a çıkardı÷ına dair üstünde varılmıú bir
�
�
171�
�
fikir birli÷i de bulunmamaktadır. Toplumsal cinsiyet bazında insani yoksulluk
ölçümünün bugüne kadar oluúturulamamıú olmasının bir takım teknik sebepleri
bulunmaktadır. ønsani yoksulluk endeksini oluúturan (geliúmekte olan ülkeler için)
40 yaúına gelmeden ölme riski olan kadınların oranının ve okumayazma bilmeyen
kadınların oranının cinsiyet bazında ayrıútırma yapmada kolay ulaúılabilecek veri
tabanları oldu÷u görülmeketdir. Fakat, kadınların ve erkeklerin sa÷lık kanallarına ve
temiz suya ulaúımını pratik olarak veya kuramsal olarak hesaplayabilmek kolay
olmamaktadır. Yapılan literatür taramalarından varılan sonuca göre, insani yoksulluk
endeksine karúılık gelen, cinsiyet bazında insani yoksulluk endeksi oluúturmak henüz
mümkün gözükmemektedir.
Tam da bu sorular etrafında, tez çalıúmamızda kadın yoksullu÷unun tarihsel
ve kavramsal boyutlarıyla nasıl incelendi÷i, literatürde nasıl yer aldı÷ı ortaya
koyulmaya çalıúılmıútır. Bu alana yönelik çalıúmalar incelenirken çeúitli ölçüm
metodlarından yararlanılmıú; ayrıca bu ölçüm metodlarının toplumsal cinsiyeti, bir
analiz kategorisi olarak ele alıp almadı÷ı araútırılmıútır. Bu ba÷lamda kadın
yoksullu÷unun nasıl analiz edildi÷i ve literatürde ki, bu alanda karúılaúılan eksikler
ve zorluklar tartıúılmıútır.
Yukarıda da ifade edildi÷i gibi, ana akım yoksulluk çalıúmalarına yöneltilen
en büyük eleútiri bu anlayıúın yoksullu÷u en yo÷un biçimde yaúayan ve elde etti÷i
geliri sadece fiziki devamlılı÷ını sa÷lamak için harcayan insanları yoksul
kategorisinde de÷erlendirmesi yönünde olmuútur. Mutlak yoksulluk kavramı
tanımlamasında sadece gelir ve tüketime odaklandı÷ı için eleútirilmektedir. Bir
ailenin gelir ve tüketim harcamalarına göre yoksulluk sınırının üstünde yaúıyor
olması, o ailede yaúayan bireylerin yaúam standartları konusunda bize do÷ru bir bilgi
verdi÷inin garantisi de÷ildir. Ailedeki yoksullu÷u en a÷ır úekliyle yaúayan kadınlar
ve çocuklar sa÷lık, e÷itim, demokrasi ve insan hakları gibi haklara ulaúmada
yetersizlikler yaúayabilmekte ve bu haklardan yoksun olabilmektedirler. Mutlak
yoksulluk anlayıúı, aileyi ve aile reisi olarak eve ekmek getiren erke÷i baz aldı÷ı için
yoksullu÷u en a÷ır úekliyle yaúayan kadınların ve çocukların yoksulluklarını
gizlemektedir.
�
�
172�
�
Yoksulluk üzerine yapılan çalıúmaların ço÷unlukla göstergeler oluúturularak
durumun tespit edilmesi, istatistiksel verilerin toplanması, yoksulluk içinde yaúayan
nüfusun tespit edilmesi vb. niceliksel yöntemleri içerdi÷i tespit edilmiútir.
østatistiklerde hane ve hane halkı gelirinin baz alındı÷ı görülmektedir. Oysa kadın
yoksullu÷unu anlamak için hanenin içine girmek, hane içindeki iliúkilere, özellikle
güç iliúkilerine bakmak gerekmektedir. Kadınların yoksullu÷u yaúamalarındaki
farklılıklar, kayna÷ını hane içindeki konumlarının farklı tezahürlerinden almaktadır.
Ayrıca bu araútırmalar sonucunda ailenin geliri arttıkça, erke÷in geliri daha fazla
kontrol etti÷i, ancak gelirin azalması durumunda bu kontrolün, özellikle temel
ihtiyaçları karúılama yönündeki sorumlulu÷un kadına devredildi÷i görülmüútür.
Kısacası, zenginlik erke÷in, yoksulluk kadının idaresine bırakılmaktadır.
Kadınların erkeklere göre daha yüksek oranda yoksul oldu÷u, daha fazla
kadının yoksulluk sarmalı içinde bulundu÷u ve geliri düúük olan sosyal sınıflarda ve
tabakalarda kadın ile erke÷in yoksullu÷u yaúama biçimlerinin farklı oldu÷u tespit
edilmiútir. Yoksulluk her iki cinsi de etkilemekle birlikte yoksul ailelerde kadınlar
daha çok ve daha uzun çalıúmakta; haneyi geçindirenin kadın oldu÷u ailelerde, gelir
elde etme olanakları sınırlanmakta, toplumda cinsler arası var olan eúitsizlikler,
kadının yoksullu÷u daha sarsıcı bir biçimde yaúamasını beraberinde getirmektedir.
Yoksulluk içinde yaúayan kadınların sayısına bakıldı÷ında son yıllarda geliúmekte
olan kapitalist toplumlarda önemli oranda bir artıú oldu÷u gözlemlenmiútir.
Yoksullu÷un kadınla özdeúleúmesi, politik, ekonomik ve sosyal dönüúümün kısa
dönemdeki sonucu olarak, ekonomileri zayıf olan geliúmekte olan ülkelerde, giderek
daha önemli bir sorun haline geldi÷i tespit edilmiútir. Ekonomik faktörlere ek olarak,
ataerkil roller sonucu kadınların e÷itim ve üretim kaynaklarına kısıtlı ulaúımı da
yoksullu÷un kadınlaúmasının sebeplerinden bazılarını oluúturmaktadır. Toplumsal
eúitsizliklerin temelinde, açıkça eúitsiz güç iliúkilerinin yer aldı÷ı görülmektedir. Bu
çalıúmada yoksullu÷un sadece bir kadın sorunu olmadı÷ı, ancak kadınların daha
yoksul olmasının ve etkilerini daha derinden hissetmesinin gerisinde, hem kamu
alanında hem de özel alanda kadınla erkek arasında var olan eúitsiz güç iliúkilerinin
bulundu÷u belirlenmiútir.
�
�
173�
�
Çalıúmamızda kadınların yoksullu÷unun görünen bir yoksulluk olmadı÷ı
tespit edilmiútir. Bu da gizli yoksulluk kavramını ortaya çıkarmıútır. Gizli yoksulluk
aile içi gelir ve tüketimin eúit olmayan biçimde da÷ıtılması sonucu do÷maktadır. Bu
durum sonucunda erkek, eúleri yoksul de÷ilken, kadınların yoksul oldu÷u ya da
kadınların eúlerine göre yoksullu÷u daha yo÷un yaúadıkları görülmüútür. Yoksulluk
sınırı çalıúmalarına toplumsal cinsiyet perspektifinden getirilen en büyük eleútiri aile
içindeki iliúkilere yönelik olmuútur. Klasik iktisatçılar, aileyi tüm gelirin toplandı÷ı
ve buradan aile üyelerinin refahının sa÷landı÷ı bir alan olarak görmektedirler. Oysa
son zamanlarda yapılan araútırmalar göstermiútir ki, aile içinde çok yaygın ve
sistematik eúitsizlikler hüküm sürmektedir. Bu eúitsizlikler yaúa, cinsiyete, ev halkı
içindeki iliúkilere ve di÷er sebeplere dayanmaktadır. Ev içindeki eúitsizlikleri hesaba
katmadan yapılan yoksulluk çalıúmalarının do÷ru bir resmi ortaya koymadı÷ı ortaya
konmaktadır. Özellikle, aynı aile içindeki erke÷e oranla kadının yaúadı÷ı yoksulluk
tecrübesi hakkında bu araútırmalar bize çok az úey söylemektedir. Erkekler
tarafından elde tutulan gelir seviyesinin artmasıyla kadınların erkek gelirine daha
ba÷ımlı hale geldi÷i görülmüútür. Geliri temel alan ana akım yoksulluk çalıúmaları
bu süreçleri yakalamayı baúaramamıútır. Geleneksel yoksulluk çalıúmalarında,
kadının ev içindeki eme÷i ve üretim süreçleri, yoksulluk koúullarından biri olarak
sayılmamıútır. Araútırmalar sonucunda tespit edilmiútir ki, bir kadının maddi yaúam
standartları ne olursa olsun e÷er ekonomik kaynaklar üstünde ve kendini
geçindirmek konusunda kontrol sahibi de÷ilse o kadın, yoksullu÷a karúı daha
savunmasız hale gelmektedir.
16. yy’dan 19. yy’a kadar geçen süreçteki tarihsel geliúim incelendi÷inde
yoksulluk alanındaki çalıúmaların cinsiyet körü oldu÷u, literatürde kadın
yoksullu÷unun ayrı bir alan olarak incelenmedi÷i tespit edilmiútir. Dünyanın yaúadı÷ı
en büyük problem olmasına ra÷men yoksullu÷un, uluslar arası kalkınma ajanslarının
gündemine 1990’lara kadar girmedi÷i belirlenmiútir. Neoliberal politikalar
do÷rultusunda uygulanan yapısal uyum programlarının küreselleúme ile birlikte
yarattı÷ı yoksulluk 1990’lardan itibaren en üst seviyelere ulaúmıútır. Tezde
görüldü÷ü gibi yoksulluk çalıúmalarında toplumsal cinsiyetin bir analiz kategorisi
olarak ele alınması, özellikle 70’lerden itibaren ivme kazanan kadın hareketinin
�
�
174�
�
etkisiyle göze çarpmaya baúlamıútır. Batı ülkelerinde geliúen kadın hareketi ile
birlikte Mexico City’de gerçekleútirilen Birinci Dünya Kadın Konferansı, kadınların
anayasası olarak kabul edilen CEDAW ve Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu
gibi etkenler de kadın yoksullu÷unun görünür hale gelmesindeki faktörler arasında
yer almaktadır. Tüm bu geliúmeler ıúı÷ında kadınlar ve erkekler arasındaki yoksulluk
oranlarındaki eúitsizli÷e yol açan faktörler araútırılmaya baúlanmıútır. Böylece
kadınların yoksullu÷u görünür olmaya baúlamıútır.
Kadın yoksullu÷unun tarih sahnesinde görünür olmasıyla birlikte aile
yapısındaki de÷iúikliklerin kadınlara daha fazla yük getirdi÷i belirlenmiútir. Evdeki
sorumluluklar; ev içi hizmet, temizlik, çocuk ve yaúlı bakımı gibi, kadınların
sorumlulu÷unda görülmektedir. Çünkü ev-özel alan kadının alanı olarak kabul
edilmektedir. Erkek egemen cinsiyetçi roller, kadın/erkek iúi ayrımını yaratmaktadır.
Bakım iúi erkek için, istisna iken, kadın için zorunlu olarak görülmektedir. Kadın,
özel alandan kurtulamadı÷ı sürece evin erke÷i’ne maddi olarak ba÷ımlı hale
gelmekte ve bireysel olarak kendi hayatını yönetememektedir. Bu da kadının
yoksullu÷unu katmerleútiren bir olgu olmaktadır.
Bir toplumun cinsiyet eúitli÷ine ulaútı÷ının en önemli göstergelerinden biri
eúit sayıda erkek ve kadının liderlik pozisyonlarında yer almasıdır. Araútırmalar
sonucunda, kadınların yönetici, parlamenter gibi liderlik rollerinde etkileyici bir artıú
görülmesine ra÷men yönetimin daha çok alt kademelerinde yo÷unlaútıkları
görülmüútür. Dünya çapındaki firmalarda kadınların üst pozisyonlarda ki payı ancak
%2-3 ile sınırlı bulunmaktadır. Kadınların kariyerlerinde karúılaútıkları bu engelin
temel nedeninin, örgütlerde devam eden erkek egemen kültür oldu÷u görülmüútür.
Baúka bir ifade ile kadınların önderlik yetene÷ine sahip olamadıkları inancı ve
onların erkek çalıúanlar üzerinde otorite olarak kabul edilmelerini önleyen sosyal
de÷erlerin yarattı÷ı eúitsizliklerdir.
Kadınların iúgücüne katılma oranlarının düúük olması, erkeklere oranla düúük
ücretli iúlerde çalıúmaları, iúgücü piyasasında ayrımcılı÷a u÷ramaları, yoksulluk
oranının yüksek oldu÷u, reisleri kadın olan hanehalklarının sayısındaki önemli artıúla
�
�
175�
�
birleúti÷inde yoksullu÷un kadınlaúma e÷ilimini arttırdı÷ı görülmüútür. Bu nedenle
toplumsal cinsiyet eúitsizlikleri ile yoksulluk iliúkisini bir arada de÷erlendirmek
gerekmektedir. E÷itim, sa÷lık ve beslenme, iúgücü piyasasına katılım ve benzeri
alanlardaki toplumsal cinsiyet eúitsizliklerinin, genel yoksulluk düzeyini arttırdı÷ı
görülmüútür. Bundan dolayı, toplumsal cinsiyet eúitsizliklerini gidermek yoksullu÷u
azaltıcı bir rol oynayacaktır. Dolayısıyla yoksulluk analizlerine toplumsal cinsiyet
perspektifi ile yaklaúmak gerekmektedir. Bu perspektif, kadın ve erkeklerin
kaynaklara eriúimindeki farklılıkları ortaya çıkarırken, toplumsal cinsiyet iliúkilerinin
ne kadar önemli oldu÷unu vurgulamakta ve kadın yoksullu÷unun nasıl yeniden
üretildi÷ini anlamamızı sa÷lamaktadır.
Çalıúmamızda önemli bir kavram olarak ortaya çıkan sosyal dıúlanma, son
yıllarda AB literatüründe sıkça kullanılmaya baúlanan bir terimdir. Sosyal dıúlanma
yaklaúımına toplumsal cinsiyet perspektifinden bakıldı÷ında kadın yoksullu÷unu
daha görünür hale getirdi÷i yapılan çalıúmalarda görülmüútür. Bu duruma örnek
olarak yalnız yaúayan bir annenin durumunu gösterebiliriz. Bekar bir annenin bakım
sorumlulukları, onun emek pazarından dıúlanmasına ve yerel sosyal a÷lara entegre
olamamasına sebep olmaktadır. Sosyal dıúlanma ve yoksulluk ba÷lamında üzerinde
durulması gereken bir alan olarak genç kızlar veya ikinci kuúak göçmen kadınlar
gösterilmiútir. Bu kuúak köyde do÷up büyümüú ve sonradan çeúitli nedenlerle kente
göç etmiú anne-babaya sahiptir ve kendisi úehirde do÷muútur. ùehirli kimli÷i
kazanmaya baúlamıú ancak bir kimlik krizi içerisindedir. økinci kuúak genç kadınlar,
úehirliler gibi yaúamak istediklerinde, elveriúsiz ekonomik úartlar yanında, ailelerinin
baskısıyla da karúılaúmaktadırlar. Bu durumda onların toplumdaki sosyal a÷lardan
dıúlanmalarına sebep olmaktadır. Bazı feminist akademisyenlerin, sosyal dıúlanma
teorisini, teorinin kadınların çalıúma koúullarını ve hangi úartlarda çalıútıklarını
dikkate almadıkları için eleútirdi÷i görülmüútür.
Araútırmada üzerinde durulan bir di÷er önemli nokta da yalnız yaúayan bekar
annelerin tüm gruplar içinde yoksullu÷u en fazla yaúayan kesim oldu÷udur. Uluslar
arası kuruluúlar tarafından yapılan araútırmalar ıúı÷ında, bu yüzyılın baúında her üç
bekar anneden biri, yoksul olarak kabul edilmektedir. Bu durum hayatın her alanında
�
�
176�
�
eúitsizlikler ile savaúmak zorunda kalan kadınların, üstlerine binen annelik görevinin
ekonomik alandaki olumsuzluklarla birleúti÷inde yoksulluklarını nasıl katmerledi÷ini
göstermektedir. Yoksullu÷un kadınlaúmasına sebebiyet veren, cinsiyete dayalı
eúitsizliklerin çalıúma hayatında da çok yo÷un bir úekilde yaúandı÷ı görülmüútür.
Eúitsizli÷in, çalıúma hayatında kadınların karúısına çıkardı÷ı en önemli
göstergelerden birisi ücret eúitsizli÷i’dir. Yapılan araútırmalar sonucunda e÷itim
düzeyi yüksek kadınların iúgücüne katılma oranlarında artıú yaúanmasına ra÷men
erkekler ile aralarında ortalama ücret farklılıklarının önemli ölçüde devam etti÷i
görülmüútür. Bu olgu dünyanın en geliúmiú ülkelerinde, toplumsal cinsiyet eúitli÷ini
en fazla sa÷layan ülkelerde (øsveç gibi) bile geçerlidir. Erkeklere göre ekonomik
açıdan dezavantajlı konumda bulunan kadın eú ve anne olarak ev bütçesini
denkleútirmek durumunda kalmakta, ve bunu yapmak için de kendi hayatından
fedakarlıklarda bulunmaktadırlar. Erkek için ise kendi ihtiyaç listesi her zaman
öncelikli durumdadır. Bu úartlar altında kadınlar, kamusal sa÷lık yardımları ve e÷itim
olanaklarını kısmak zorunda kalmakta, do÷um öncesi sa÷lık hizmetlerine
ulaúamamakta; kız çocukları ev bütçesine yardımcı olması için okula
gönderilmemekte ve çalıútırılmaktadırlar.
Son yıllarda kadınların yoksullaúmasına sebebiyet veren faktörler arasında
enformel iúgücü içinde kadınların oranının erkeklere göre artıúı büyük bir yer
kapladı÷ı, tez çalıúmamızda ortaya çıkan bir di÷er önemli noktadır. Kadınlar
enformel ekonomide çalıúmak zorunda kalmaktadırlar, çünkü yaúamak ve geçinmek
için gerekli gelirden yoksundurlar. Daha çok kadının giderek enformel iúgücüne
katılmasının arkasında, düúük düzeyde ve düzensiz de olsa gelir elde etmeye muhtaç
olmaları ve çalıúacak alan bakımından baúka seçeneklerinin olmaması gelmektedir.
Bu iki temel faktör, formel ve enformel ekonomide istihdam fırsatı yaratılmasını ve
kadınların ücret düzeyi yüksek ve güvenceli istihdam biçimlerine eriúimini
engellemektedir. Yeni enformelleúen istihdam koúullarında kadınların gelir ve
çalıúma koúulları erkeklere göre daha eúitsizdir. Özellikle formel imalat sektöründe
birçok kadın, altsözleúmeli iúçi olarak kayıtdıúı çalıúmaktadır. Düúük ücretler, uzun
çalıúma süreleri bu sektörlerde kadınların yoksullaúmasını derinleútirmektedir
(Beneria ve Feldman, 1992). Kadın olmak, enformel sektörde çalıúmak ve yoksul
�
�
177�
�
olmak birbiriyle örtüúen olgulara dönüúmektedir (Carr ve di÷., 2000:127). Kadın
eme÷i, üretim sürecinde ve özellikle enformel sektörde toplumsal olarak düúük
statülü iú alanlarında yo÷unlaúmaktadır. Kadınların yaptıkları bu iúler (temizlik,
çocuk bakımı, bulaúıkçılık vb.) ev içindeki konumlarıyla da örtüúürken aynı zamanda
toplumsal cinsiyete ba÷lı iúbölümünü de güçlendirmektedir (Daly, 1989; Payne,
1991; Moser, 1992; Baden ve Milward, 1997).
Bu tezde, küreselleúme olgusu, kadın yoksullu÷unu derinleútiren bir di÷er
önemli unsur olarak ele alınmıútır. Küreselleúme ile birlikte, geliúmekte olan
ülkelerin olgunlaúmamıú sanayileri, küresel rekabete ayak uydurma ve de emek
yo÷un iúlerde uzmanlaúmasıyla birlikte birçok ülkede iúçili÷in kadınlaúması süreci
yaúanmaya baúlanmıútır. Bu süreçte özellikle göçmen kadınlar sömürülebilir, ucuz ve
esnek bir emek kayna÷ı olarak görülmektedirler. Kriz dönemlerinde iú piyasası
daraldıkça, özellikle kadın göçmenler kötüleúen, daha güvencesiz çalıúma
koúullarıyla yüz yüze kalmaktadır. Artan uluslar arası göç akımları içerisinde,
kadınların ön plana çıktı÷ı araútırmalarda gösterilmiútir. Göçün feminizasyonu
olgusunun, geleneksel toplumsal cinsiyetçi iúbölümü çerçevesinde, düúük ücretli
hizmet sektörü iúlerinde ve bakım hizmetlerinde yaúandı÷ı görülmüútür.
Çalıúmamızda ayrıca, uluslar arası kuruluúların, devletlerin, STK’ların,
kısacası politika üreten ve uygulayanların her türlü yoksulluk azaltma stratejileri
kapasitesini kısıtlayan çok önemli iki faktör bulundu÷u ortaya konmuútur. Bunlar
geleneksel ekonomik düúüncede bulunan güçlü önyargılardır: Bunlardan bir tanesi
pazarlaútırma önyargısıdır. Bu önyargı politika yapanların pazardaki fiyatları
yönetmeyen herhangi bir aktiviteye genel olarak de÷er vermedi÷ini söylemektedir.
Burada cinsiyete iliúkin bir alt metni okumak mümkündür, zira öncelikli olarak
kadınların özellikle de dünyanın fakir ülkelerindeki fakir aile kadınlarının
sorumlulu÷u olan, hem üretim hem de yeniden üretim sürecinde ödeme yapılmayan
iúler görünmez kılınmaktadır. Di÷eri de eve ekmek getiren erkek önyargısıdır. Bu
önyargı da aile üyelerinin (kadınlar, çocuklar, hasta, sakat ve yaúlılar) gereksinim
duydu÷u maddi geliri karúılayan erkek hane reisi varsayımını temel almaktadır.
�
�
178�
�
Kadınlar hane içinde, hem üretim hem de yeniden üretim alanlarında önemli görevler
almalarına ra÷men ekonomik haklardan muaf tutulmaktadırlar.
Bir ülkenin e÷itim, üretim ve ekonomik alanda geliúmiúli÷indeki en önemli
belirleyici etkenin sahip oldu÷u yetenekli insan gücü oldu÷u bilinmektedir. Bütün
dünyada bu bahsetti÷imiz insan gücünün yarısını kadınlar oluúturmaktadır. Kadın-
erkek arasındaki toplumsal cinsiyet eúitsizli÷ini ortadan kaldırmak bir insan hakları
konusu oldu÷u kadar, aynı zamanda o ülkenin verimlili÷ini ve yeterlili÷ini de çok
büyük oranda etkilemektedir. Tezde ele alınan teoriler ve elde edilen kanıtlar
göstermektedir ki, kadınların güçlendirilmesi bir ülkenin daha verimli hale
getirilmesi sonucunu do÷urmaktadır. Toplumsal cinsiyet rolleri, yoksullu÷u algılama
ve yoksullukla baú etme stratejilerinde son derece belirleyici olmaktadır. Erkeklere
verilen toplumsal rolün aileyi geçindirmek, kadınlara verilen rolün ise eve giren
gelirle aile üyelerinin yeniden üretimini sa÷lamak olması, yoksulluk deneyimlerinin
cinsiyete göre farklılaúmasının en temel nedenini oluúturmaktadır.
Cinsiyetler arası eúitlik, kadınların güçlenmesi ve kadın yoksullu÷unun
azaltılması açısından büyük önem taúımaktadır. Öncelikle sa÷lık ve e÷itim
alanlarında kadınlara karúı ayrımcılı÷ın kalkması; kadınların iú olanaklarından
yararlanmasında eúit fırsatlar sa÷lanması; kadına yönelik úiddetin sona erdirilmesi,
kadın yoksullu÷unun hafifletilmesinde etken olacak baúlıca faktörler olarak
sıralanmaktadır. øúgücü piyasalarının talep etti÷i beceriyi kazandıkları oranda
kadınların bu piyasaya girebilme ihtimalleri artmaktadır. Fakat yetersiz e÷itim düzeyi
ve toplum içinde kadına atfedilen rol, kadının aile içindeki konumu ve de÷er yargıları
ve kadınlar için meslek ve aile yaúamını uyumlaútıracak destek programlarının
yeterince geliútirilmemiú ve yaygınlaútırılmamıú olması birçok ülkede halen kadının
iúgücüne katılım oranlarının düúük seviyelerde kalmasına sebep olmaktadır.
Bu tez çalıúmasının bize gösterdi÷i en önemli nokta ise, günümüzde
demokrasi ile yönetilen ülkelerin sosyal, siyasi ve kültürel yaúamlarını úekillendiren
en temel ilkenin eúitlik ilkesi oldu÷ur. Ülke vatandaúlarının her alanda birbiriyle eúit
oldu÷u ve eúit koúullar altında herkese eúit muamele gösterildi÷i bir düzenin hakim
olması demokrasinin olmazsa olmaz koúullarından biri olup, kadın-erkek
�
�
179�
�
ayrımcılı÷ını engellemenin, bununla mücadele etmenin ve eúitli÷i sa÷lamanın bir
kadın meselesi de÷il, demokrasi meselesi olarak algılanması gerekmektedir172.
verimli ve faydalı kullandı÷ına ba÷lıdır. Kalkınma potansiyelini ve rekabet
edebilirli÷ini maksimize edebilmek için bütün ülkeler toplumsal cinsiyet eúitli÷ini
elde etmek konusunda sınırsız gayret göstermek zorundadırlar. øncelenen kalkınma
raporlarından elde edilen ortak sonuca göre sa÷lık ve e÷itim konusunda toplumsal
cinsiyet eúitli÷ini göreli olarak sa÷layan ülkelerde bile ekonomik eúitlik alanında
optimal noktanın yakınına dahi henüz gelinememiútir. Yasa yapıcıları ve
uygulayıcıları, sivil toplum kuruluúları ve e÷itim kurumları kadınların iú hayatına
katılımını engelleyen duvarların kaldırılması konusunda gereken adımların
atılmasında sorumluluk taúıyan bir konuma sahiptirler.
������������������������������������������������������������172�http://www.ksgm.gov.tr/Pdf/butceleme.pdf.
�
�
180�
�
KAYNAKÇA
Abrahamson, P.: “New Forms of Inequality in contemporary Societies”,
Danish Congress of Sociology, Roskilde University,
(Çevrimiçi) http// sociologkongres.dk/papers/
socialulighed/socialulighed_Peter_Abrahamson_pap.pdf,
2005, 22.07.2011.
Acar-Savran, Gülnur: Beden Emek Tarih: Diyalektik Bir Feminizm øçin, 2.
Basım, østanbul, Kanat Kitap, 2009.
Acar-Savran, Gülnur: Kadının Görünmeyen Eme÷i: Maddeci Bir Feminizm
Üzerine, Ed. Gülnur Acar-Savran, Nesrin Tura
Demiryontan, østanbul, Yordam Kitap, 2008.
Aguilar D., Delia, Anne E. Lacsamana : Women and Globalization, New York,
Humanity Books, 2004.
Aktan, C.C.: “Yoksullukla Mücadele Stratejileri”, Ekim 2010,
(Çevrimiçi),http://www.canaktan.org/ekonomi/yoksulluk
/anasayfa-yoksulluk.htm., Eriúim: 05.06.2011.
Alagh, K. Yoginder: “Growth-Performance of the Indian Economy, Problems
of Employment and Poverty”, Developing Economies,
Vol. 30, No. 2, 1992, pp. 97-116.
Albelda, Randy, Chris Tilly: Glass Ceilings and Bottemless Pits: Women’s
Work, Women’s Poverty, Boston, South End Press,
1997.
Alberdi, I.: “The World Economic and Financial Crisis: What
Will It Mean for Gender Equality?”, Viyana, 13
Temmuz, 2009.
�
�
181�
�
Allen, S., C. Wolkowitz: Homeworking Myths and Realities, London,
Macmillan Education Ltd., 1987.
Andersen, Esping: The Three Economies of The Welfare State,
Cambridge, Polity Press, 1990.
Arın, Tülay: “ønsan Geliúme ve Toplumsal Geliúme Endeksi”, Prof.
Dr. Necla Arat’a Arma÷an, østanbul, Beta Yayınevi,
2004, s. 55-83.
Atauz, Akın, Filiz Kardam, Ayúe Saktanber, Halil øbrahim Yalın: “Toplumsal
Cinsiyet E÷itimi El Kitabı”, Kadın østihdamının
Geliútirilmesi Projesi, KSSGM, 1999.
Atkinson, Anthony Barnes: “Comparing Poverty Rates Internationally”, Discussion
Paper, WSP/53, 1990.
Atkinson, Anthony Barnes: “Social Exclusion, Poverty and Unemployment”, Ed.
Atkinson. A. B., Hills, J., Exclusion, Employment and
Opportunity, Case paper 4, London, 1998.
Avrupa Parlamentosu: “Kadın Hakları ve Eúit Fırsatlar Komisyonu”, 1999-
2004 Dönemi Final Raporu, A5-0214/2003, s. 5-10, 16
Haziran 2003.
Association for Women’s Rights
in Development: The Impacts of the Financial and Economic Crisis
on Women’s Rights in Eastern, Southern and
Central Africa: Trends and øssues, Der. Zo
Randriamaro, 2009.
Baden, Sally: “Gender and Adjustment in Sub-Saharan Africa”, Bridge
Report, Institute of Development Studies, Vol. 8, 1993,
�
�
182�
�
(Çevrimiçi)www.ids.ac.uk/bridge/report gender-pov.htm,
10.09.2010.
Baden, Sally, K. Milward: “Gender, Inequality and Poverty: Trends, Linkages,
Analysis and Policy Implications”, Bridge Report,
No.30, 1997, Sussex, Institute of Development Studies,
(Çevrimiçi) www.ids.ac.uk/bridge/report gender-
pov.htm, 05.03.2011.
Badlender, Debbie: “The Political Economy of Women’s Budgets in the
South”, World Development, Vol. 28, No. 7, 2000, pp.
1365-1378.
Badlender, Debbie, G. Elson, T. Mukhopadhyay: “A review of over 40 country
experiences in gender budget can be found in, Make
Cents: Understanding Gender Responsive Budgets”,
Commonwealth Secretariat, London, 2002.
Baulch, Bob: “Neglected Trace-Offs in Poverty Measurement”, IDS
Bulletin, Vol. 27 (1), 1996, pp. 36-42.
Bakker, Isabella: “The Global Financial Crisis and Care: Context and
Gender Aware Responses”, Report of WIDE Annual
Conference, Basel, 2009.
Balaban, Utku, Esra Sarıo÷lu: “Home Based Work in Istanbul: Varieties of
Organization and Patriarchy”, østanbul: SPF
Yayınları, 2009.
Becker, Gary : Human Capital and the Personal Distribution of
Income: An Analytical Approach, Michigan,
University of Michigan Press, 1967.
Beechey, V.: “Some notes on female wage labor in capitalist
production”, Capital and Class, Vol.3, 1977, pp. 45-
66.
�
�
183�
�
Berktay, Fatmagül: Politikanın Ça÷rısı, østanbul, Bilgi Üniversitesi
Yayınları, 2010.
Berlin, øsaiah: Incorporating Four Essays on Liberty, Ed. Henry
Hardy, New York, Oxford University Press, 2002.
Bimbi, Franca: Lone Mothers in Italy: A hidden and embrassing
issue in a feminist welfare regime, Ed. Jane Lewis,
London, Jessica Kingsley Publisher, 1997.
Birleúmiú Milletler: Report of the independent expert on the question of
human rights and extreme poverty, Der. Magdalena
Sepulveda Carmona, A/64/279, 2009.
Dünya Gıda Programı: “Recovering from Economic and Financial Crisis:
Food Security and Safety Nets”, Kalkınma
Programı/BM Nüfus Fonu, UNICEF ve Dünya Gıda
Programı Yönetim Kurulları Ortak Toplantısı için Arka
Plan Belgesi, New York, Ocak 2010,
Blau, D., A. Ferber, E. Winkler: The Economics of Women, Men, And Work,
New Jersey, Prentice Hall, 2010.
Bora, Aksu: Kadınların Sınıfı: Ücretli Ev Eme÷i ve Kadın
Öznelli÷inin ønúası, østanbul, øletiúim Yayınları, 2008.
Bora, Aksu: “Yoksulluk Kader Olamaz”, Amargi, Sayı: 44, 2007,
(Çevrimiçi)
http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mi
d=334), 12.04.2011.
Bora, Aksu: “Kadınlar ve Hane: “Olmayanın Nesini ødare
Edeceksin?”, Yoksulluk Halleri: Türkiye’de Kent
Yoksullu÷unun Toplumsal Görünümleri, Der. Necmi
Erdo÷an, østanbul, øletiúim Yayınları, 2007, s. 97-133.
�
�
184�
�
Bottomore, Tom: Marksist Düúünce Sözlü÷ü, 2. Basım, Çev. Mete
Tunçay, østanbul, øletiúim Yayınları, 1991.
International Federation of
Business and Professional Women (BPW): “Toplumsal Cinsiyet-Yoksulluk øliúkisi:
De÷iúen Aile içi Dinamikler üzerinden
bir Okuma”, 2010, s.1-15, (Çevrimiçi)
http://www.bpw-
turkey.org/eklentiler/ToplumsalCinsiyet.
pdf, 13.03.2011.
Brush, L.D: “Changing the Subject: Gender and Welfare regime
studies”, Social Politics, Vol. 9, 2002, pp. 161-186.
Bu÷ra, Ayúe: Kapitalizm, Yoksulluk ve Türkiye’de Sosyal
Politika, 4. Basım, østanbul, øletiúim Yayınları, 2010.
Bu÷ra, Ayúe, Ça÷lar Keyder: New Poverty and The Changing Welfare Regime of
Turkey, Birleúmiú Milletler Kalkınma Programı için
Hazırlanan Proje Raporu, østanbul, 2003, s. 2-57,
(Çevrimiçi)
http://www.undp.org.tr/publicationsDocuments/new_po
verty.pdf, 3.06.2011.
Buvinic, M.: “Women’s Issues in The Third World Poverty: A
Policy Analysis”, Ed. M. Buvinic & W. McGreevey,
Women and Poverty in the Third World, Baltimore,
John Hopkins University Press, 1983.
Carr, Marilyn, Marty Chen, Jane Tate: “Globalization and Homebased
Workers”, Feminist Economics, Vol. 6, No. 3, 2000,
pp. 123-142.
�
�
185�
�
Castells, Manuel: “The Rise of The Fourth World”, The Global
Transformations Reader, Ed. David Held & Anthony
McGrew, Cambridge, Polity Press, 2003, pp. 430-439.
Catalyst: “Quick Takes: Women’s Earnings and Income”, 2011,
(Çevrimiçi)
http://www.catalyst.org/publication/217/womens-
earnings-and-income, 11.06.2011.
CEDAW: Kadınlara Karúı Her Türlü Ayrımcılı÷ın Önlenmesi
Sözleúmesi, ø.Ü. Kadın Sorunları Araútırma ve
Uygulama Merkezi, No. 1, ø.Ü. Basımevi, østanbul,
1990.
Chant, Slyvia: “The Feminization of Poverty and the ‘Feminization’ of
Anti-Poverty Programmes: Room for Revision”,
Journal of Development Studies, Vol. 44, 2008, pp.
165-197.
Chant, Slyvia: “Re-thinking “The Feminisation of Poverty” in
Relation to Aggregate Gender Indices”, Journal of
Development Studies, Vol.7, 2006, pp. 210-218.
Connell, Raewyn: Toplum, Kiúi ve Cinsel Politika, Çev. Cem Soydemir,
Blackwell, Polity Press, 1988.
Connely, M. Patricia, Tania Murray, Martha McDonald, Martha Parpart: “Feminism
and Development: Theoretical Perspectives”,
Theoretical Perspectives on Gender and
Development, Ed. Jane L. Parpart, M. Patricia
Connely, V. Eudine Barriteau, Ottawa, IDRC Books,
2000, pp. 51-160.
�
�
186�
�
Ça÷atay, Nilüfer: “Gender and Poverty”, UNDP: Social Development
and Poverty Elimination Division Working Paper
Series, 1998, pp. 10-15.
Daly, Mary, Katherine Rake: Gender and the Welfare State, Cambridge, Polity,
2003.
De Haan, Arjan: “Social Exclusion: An Alternative Concept for the
study of Deprivation”, IDS Bulletin, 1998, Vol.29, No.
1, pp. 10-19.
Dedeo÷lu,Saniye, Melda Yaman-Öztürk: Kapitalizm, Ataerkillik ve Kadın
Eme÷i, østanbul, SAV, 2010.
Delphy, Christine: “Baú Düúman”, Kadının Görünmeyen Eme÷i, Der.
Gülnur Savran & Nesrin Tura, østanbul, 2008.
Dirlik, Arif: Postkolonyal Aura: Küresel Kapitalizm Ça÷ında
Üçüncü Dünya Eleútirisi, østanbul, Bo÷aziçi
Üniversitesi Yayınevi, 2010.
DPT: “Sekizinci Beú Yıllık Kalkınma Planı Gelir Da÷ılımının
øyileútirilmesi ve Yoksullukla Mücadele ÖøK Raporu”,
8. Beú Yıllık Kalkınma Planı 2001-2005, Ankara,
2001.
DPT: “Sekizinci Beú Yıllık Kalkınma Planı”, Toplumda
Kadın Katılımı Özel øhtisas Komisyonu Raporu,
Ankara, ss.133-140, 2000.
Durbin, Elizabeth: “Towards a Gendered Human Poverty Measure”,
Feminist Economics, Vol. 5 (2), 1999, pp. 105-109.
Ecevit, Yıldız: “Toplumsal Cinsiyetle Yoksulluk øliúkisi Nasıl
Kurulabilir? Bu øliúki Nasıl Çalıúabilir?”, 2009,
(Çevrimiçi)
�
�
187�
�
http://kendineaitbiroda.wordpress.com/2009/04/13/topl
umsal-cinsiyetle-yoksulluk-iliskisi-nasil-kurulabilir-bu-
iliski-nasil-calisilabilir-yildiz-ecevit/, 21.05.2011.
Ecevit, Yıldız: “Küreselleúme, Yapısal Uyum ve Kadın Eme÷inin
Kullanımında De÷iúmeler, Küresel Pazar Açısından
Kadın Eme÷i ve østihdamdaki De÷iúmeler Türkiye
Örne÷i”, Der. Ferhunde Özbay, KSSGM ve ønsan
Kayna÷ını Geliútirme Vakfı, østanbul, 1988, ss. 31-73.
Ecevit, Yıldız, M. Tan, Serpil Sancar Üúür: “Kadın ve Erkek Eúitli÷ine Do÷ru
Yürüyüú: E÷itim, Çalıúma Yaúamı ve Siyaset”,
TÜSøAD, østanbul, 2000.
Ekim Akkan, Baúak: “Sosyal Hak Talebi Olarak Bakım øhtiyacı”, ønsan
Hakları øhlali Olarak Yoksulluk, Der. Pınar Uyan
Semerci, østanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2010, s.
57-74.
Elson, Diane: “From survival strategies to transformation strategies:
women’s needs and structural adjustment,” Ed. L.
Beneria & S. Feldman, Unequal Burden: economic
crisis, persistent poverty, and women’s work, USA,
Westwiew Press, 1992, pp.26-48.
Elson, Diane: “Integrating Gender Issues into National Budgetary
Policies and Procedures: Some Policy Options”,
Journal of International Development, 1998.
Erdo÷an, Necmi: “Garibanların Dünyası: Türkiye’de Yoksulların
Kültürel Temsilleri Üzerine ølk Notlar”, Yoksulluk
Halleri: Türkiye’de Kent Yoksullu÷unun Toplumsal
Görünümleri, Der. Necmi Erdo÷an, østanbul, øletiúim
Yayınları, 2007, ss. 29-47.
�
�
188�
�
Erdut, Tijen: “øúgücü Piyasasında Enformelleúme ve Kadın øúgücü”,
Çalıúma ve Toplum, C. 6, 2005:3, ss. 11-49.
Escobar, Arturo: Encountering Development: The Making and
Unmaking of The Third World, Princeton, Princeton
University Press, 1995.
Eúim, Simel: “Gender-Sensitive Budget Initiatives for Latin
American and the Caribbean:A Tool For Improving
Accountability and Achieving Effective Policy
Implementation”, UNIFEM, February 2000, pp.1-30.
Fields, G.S.: “Poverty and Income Distribution Data for Measuring
Poverty and Inequality Changes in the Developing
Countries”, Journal of Development Economics, No.
44, pp. 87-102.
Tine, Davids, Van Driel Francien: The Gender Question in Globalization, USA,
Ashgate Publishing Company, 2007.
Fuchs, Rachel: Gender and Poverty in Nineteenth-Century Europe,
New York, Cambridge University Press, 2005.
Fukuda-Parr, Sakika: “The Human Development Paradigm: Operationalizing
Sen’s Ideas on Capabilities”, Feminist Economics,
Vol. 9 (2-3), 2003, pp. 301-307.
Fukuda-Parr, Sakika: “What Does Feminization of Poverty Mean? It Isn’t
Just Lack of Income”, Feminist Economics, Vol. 25
(2), 1999, pp. 99-103.
Geremek, Bronislaw: Poverty: A History, Massachusettes, Blackwell, 1997.
Gıda ve Tarım Örgütü: 1.02 billion people hungry: One sixth of humanity
undernourished- more than ever before”, Gıda ve
Tarım Örgütü Medya Merkezi, 16 Haziran 2009.
�
�
189�
�
Ginio, Eyal: “18. Yüzyıl Selanik’inde Yoksul Kadınlar”, Toplum ve
Bilim, Sayı 89, 2001, ss. 190-205.
Glendinning, C., J. Miller: Women and Poverty in Britain, Brighton,
Wheatsheaf Books, 1987.
Gunewardena, Nandini, Ann Kingsolver: The Gender of Globalization: Women
Navigating Cultural and Economic Marginalities,
USA, School for Advanced Research Press, 2009.
Günlük-ùenesen, Gülay: “Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme: Türkiye
Örne÷i”, 2008, (Çevrimiçi)
http://www.keig.org/raporlar/Gulay%20Senesen%20tcd
b%20sunus.pdf, 02.07.2011.
Güneydo÷u Anadolu Bölgesi
Belediyeler Birli÷i: Yerel Yönetimlerde Cinsiyet Eúitlikçi Politikalar,
GABB E÷itim Yayınları, No. 3, 2011.
Gonas, Lena: “Gender Segregation and the European Employment
Strategy”, International Industrial Relations
Association (IIRA) Congress, Berlin, 2003.
Gökbayrak, ùenay: “Uluslararası Göçler ve Kadın Eme÷i”, Çalıúma
Ortamı Dergisi, Sayı: 86, Mayıs 2006.
Greeley, Martin: “Measurement of Poverty and Poverty of
Measurement”, IDS Bulletin, Vol. 25 (2), 1994, pp. 50-
58.
Grameen Bank
MountlyReport: (Çevrimiçi) http://www.grameen-
info.org/annualreport/annualreport2006/index.html,
3.06.2011.
�
�
190�
�
Hakim, Catherine: “Segregated and Integrated Occupations: A new
Approach to Analysing Social Change”, European
Sociological Review, Vol. 8, 1993, p. 217.
Hakim, Catherine: “Five Feminist Myths about Women’s Empowerment”,
The British Journal of Sociology, Vol.9, No.3, 1995,
pp. 239-314.
Harris, Laurence, V. G. Kiernan, Ralph Miliband: Marksist Düúünce Sözlü÷ü,
Çev. Mete Tunçay, østanbul, øletiúim, 1991.
Hartmann, Heidi: “The Unhappy Marriage of Marxism and Feminism
towards a more progressive union”, Ed: L. Sargent,
The Unhappy Marriage of Marxism and Feminism:
A Debate on Class and Patriarchy, London, Pluto
Press, 1981.
Hartmann, Heidi: “Capitalism, Patriarchy and Job Segregation by Sex”,
Ed. K. Honset, Women, Class and Female
Imagination, Philadelphia, Temple University Press,
1990.
Hattato÷lu, Dilek: “Yoksulluk, Kadın Yoksullu÷u ve Bir Baúa Çıkma
Stratejisi Olarak Ev Eksenli Çalıúma”, Der. Yasemin
Özdek, Yoksulluk, ùiddet ve ønsan Hakları,
TODAIE, Ankara, 2002.
Heintz, James, Robert Pollin: “Informalization, economic growth and the challenge
of creating viable labor standards in developing
countries”, Working paper, No.60, Political Economy
Research Institute, University of Massachusetts,
Amherst, 2003.
�
�
191�
�
Iúık, O÷uz, M. Melih Pınarcıo÷lu: Nöbetleúe Yoksulluk: Sultanbeyli Örne÷i,
østanbul, øletiúim Yayınları, 2009.
ølkkaracan, øpek: “Uzlaútırma Politikalarının Yoklu÷unda Türkiye Emek
Piyasalarında Toplumsal Cinsiyet Eúitsizlikleri”, Emek
Piyasasında Toplumsal Cinsiyet Eúitli÷ine Do÷ru: øú
ve Aile Yaúamını Uzlaútırma Politikaları, østanbul,
øTÜ BMT-KAUM, 2010, s. 21-59.
ILO: Employment Growth and Basic Needs: One World
Problems, Geneva, ILO, 1976.
ILO: Decent Work and The Informal Economy Report 6,
International Labour Office, International Labour
Conference, 90th Session, Geneva, 2002.
ILO: World Employment Report 2004-05: Global Trends
in Employment, Productivity and Poverty,
International Labour Office, Geneva, 2005.
ILO: “Kriz Koúullarında Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden
øúgücü Piyasaları”, (Çevrimiçi)
http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/
areas/woman/3_rapor/kriz_kosullarinda_toplumsal_cin
siyet.pdf, 8.01.2011.
ILO: “The impact of the financial crisis on migrant
workers”, Geneva, ILO, 2009.
ILO: “Global Employment Trends for Women 2007”,
(Çevrimiçi)
http://www.ilo.org/wow/Newsbriefs/langen/WCMS_08
2692/index.htm, 23.06.2011.
�
�
192�
�
ILO: “Quick Takes: Canadian Women”, (Çevrimiçi)
http://www.catalyst.org/publication/229/canadianwome
n, 18.06.2011.
IOM: “About Migration: Facts & Figures”, (Çevrimiçi)
http://www.iom.int/jahia/Jahia/about-migration/facts-
and-figures/global-estimates-and-trends#4., 11.05.2011.
ønsel, Ahmet: “øki Yoksulluk Tanımı ve Bir Öneri”, Toplum ve
Bilim, Sayı 89, 2001 s. 62-73.
Jenkins, Stephen: “Poverty Measurement and the Within-household
Distribution”, Journal of Social Policy, Vol. 20, No. 4,
1991, pp. 457-483.
Kabeer, Naila: Gender Mainstreaming in Poverty Education and
the Milennium Development Goals: A Handbook for
Policy-makers and Other Stakeholders, London,
Commonwealth Secretariat, 2003.
Kabeer, Naila: “Agency, Well-Being and Inequality: Reflection on the
Gender Dimension of Poverty”, IDS Bulletin, Vol. 27
(1), 1996, pp. 11-21.
Kabeer, Naila: “Gender, Production and Well-Being: Rethinking the
Household Economy”, IDS Discussion Paper,
Brighton, No. 288, 1991.
Kabeer, Naila: “Gender, Production and Well-Being: Rethinking the
Household Economy”, IDS Discussion Paper,
Brighton, No. 288, 1991.
KSSGM: Türkiye’de Kadının Durumu, Ankara, Mayıs, 2009.
KSSGM: Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme, Ankara,
1987.
�
�
193�
�
KSSGM: Türkiye’de Kadın, Ankara, 2011.
KSSGM: Pekin +5 Siyasi Deklarasyonu ve Sonuç Belgesi &
Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu, Ankara,
2001.
KSSGM: Avrupa Parlamentosu, Kadın Hakları ve Eúit
Fırsatlar Komisyonu 1999-2004 Dönemi Final
Raporu, A5-0214/2003, 2003, s. 5-10
Kapar, Recep: “Hollanda’da Kadınların Kısmi Süreli østihdamı ve
Etkileri”, Çalıúma ve Toplum, No.2, 2011, s.129-162.
Karakoyun, ø.: “Türkiye’de 1980 Sonrasında Uygulanan
Yoksullukla Mücadele Programları: Sosyal Riski
Azaltma Projesi Örne÷i- Aydın øli Uygulaması”,
Yayınlanmamıú Yüksek Lisans Tezi, Adnan Menderes
Üniversitesi, 2008.
Kaytmaz, Yi÷it Can: “OECD Türkiyede’ki Korkunç Tabloyu Ortaya
Koydu”, Hürriyet, 01.05.2011, s. 6.
Kergoat, Daniele: “Cinsiyete Dayalı øúbölümü ve Toplumsal Cinsiyet
øliúkileri”, Eleútirel Feminizm Sözlü÷ü, Ed. Helena
Hırata vd., Çev. Gülnur Acar-Savran, østanbul, Kanat
Kitap, 2009, s. 94-105.
Kergoat, Daniele: “Özel Alan – Kamusal Alan”, Eleútirel Feminizm
Sözlü÷ü, Ed. Helena Hırata vd., Çev. Gülnur Acar-
Savran, østanbul, Kanat Kitap, 2009, s. 243-248.
Kingfisher, Catherine: The Global Feminization of Poverty: Western
Welfare in Decline, Philadelphia, UPENN Press, 2002.
Kirmano÷lu, Hülya: “ønsani Geliúme Endeksleri Iúı÷ında Kadınların
Toplumsal ve øktisadi Koúullarının Ülkeler Arasında
�
�
194�
�
Karúılaútırmalı Bir øncelemesi”, Der. Sermin Sarıca,
østanbul, øktisat Yazıları, 2010, s. 95-115.
Kocacık, Faruk , Veda Bilican Gökkaya: “Türkiye’de Çalıúan Kadınlar ve
Sorunları”, Cumhuriyet Üniversitesi, øøB. Dergisi.,
Cilt:6, Sayı:1, 2005, s.195-196.
Koray, Meryem: “Büyüyen Yoksulluk-Yoksunluk Sorunu ve Sosyal
Hakların Sınırları”, østanbul Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi Dergisi, østanbul, Mart 2010, s. 1-
33.
Koray, Meryem: Sosyal Politika, 2. baskı, Ankara, ømge Kitabevi, 2005.
Laçiner, Ömer: “Bir Süreç ve Durum Olarak Yoksullaúmayı
Sorgulamak”, Yoksulluk Halleri: Türkiye’de Kent
Yoksullu÷unun Toplumsal Görünümleri, Ed. Necmi
Erdo÷an, østanbul, øletiúim Yayınları, 2007, s. 313-326.
Levitas, Ruth: “New Labor and Social Exclusion”, 1999, (Çevrimiçi)
http://www. psa ac. uk/eps/1999/lev itas.pdf,
10.05.2011.
Lipton, Michael: “Poverty, Undernutrition and Hunger”, World Bank
Working Paper, World Bank, Washington D.C., 1983.
Lipton, Michael, Robert Eastwood: “The impact of changes in human fertility on
poverty”, Discussion Papers in Economics, 1997,
University of Sussex.
Lister, Ruth: Citizenship: Feminist Perspectives, New York, New
York University Press, 1997.
Lister, Ruth: Poverty, Cambridge, Polity Press, 2004.
Locke, John: Two Treatises of Government, Maestro Reprints.
�
�
195�
�
Lordo÷lu, Kuvvet, Nurcan Özkaplan: “Kriz ve Kadın”, Çalıúma øktisadı, Der
Yayınları, No.358, østanbul, 2003, s. 81.
Marx, Karl: A Contribution to the Critique of Political Economy,
In K. Marx and F. Engels, Collected Works, Vol. 49,
London, Lawrence and Wishart, 1987.
Mbonda, Ernest-Marie: Poverty as a Violation of Human Rights: Towards a
Right Non-Poverty, Unesco 2004, Blackwell
Publishing, Oxford, s.278.
McGregor, Jena: “The Gender Pay Gap”, 2008, (Çevrimiçi)
http://www.businessweek.com/careers/managementiq/a
rchives/2008/11/the_gender_pay.html, 06.05.2011.
Mehra, R., S. Gammage : “Trends, Countertrends, and Gap’s in Women’s
Employment”, World Development, Vol.27, No.3,
1999.
Metin, Meriç: “Feminizme Mali Bakıú: Cinsiyete Duyarlı Bütçeler”,
Finans, Politik ve Ekonomik Yorumlar, Cilt: 44,
Sayı: 509, 2007.
Meulders, Daniele, Robert Plasman, Francois Rycx: “Earnings Inequalities:
gender, race and sexual orientation”, International
Journal of Manpower, Vol. 25, No.3-4, 2004.
Mies, Maria, Veronika Bennholdt-Thomsen, Claduia Von Werlhof: Son
Sömürge: Kadınlar, Çev. Yıldız Temurtürkan,
østanbul, øletiúim Yayınları, 1988.
Moser, Caroline: Gender Planning in The Third World: Meeting
Practical and Strategic Needs, World Development,
17(112), 1989, pp.1799-1825.
�
�
196�
�
Moser, Caroline: Gender Planning and Development: theory, practice
and training, Routledge, London (UK), 1993.
Münir, Tireli, Coúkun Selim: Avrupa Birli÷inde Yoksullukla Mücadele
Stratejileri ve Türkiye, Ankara, Nobel Yayın, 2008.
Nussbaum, Martha: Women and Human Development, New York,
Cambridge University Press, 2000.
Ocak, Ersan: “Yoksulun Evi Yoksulluk Halleri,” Yoksulluk Halleri:
Türkiye’de Kent Yoksullu÷unun Toplumsal
Görünümleri, Der. Necmi Erdo÷an, østanbul, øletiúim
Yayınları, 2007, s. 133-175.
Okay, Ayla,
Aydemir Okay: Halkla øliúkiler: Kavram, Strateji ve Uygulamaları,
østanbul, Der Yayınları, 2001.
M. Oruç, Yeúim: “Küresel Yoksulluk ve Birleúmiú Milletler”, Toplum
ve Bilim, Sayı: 89, 2001, s. 73-88.
Orloff, Ann Shola: “Women’s Employment and Welfare Regimes”, Social
Policy and Development Programe Paper, No.12,
2002, pp. 1-59.
Oxford Dictionary: “Biography of Seebohm Rowntree”, (Çevrimiçi)
http://www.rowntreesociety.org.uk/learning-
resources/seebohm-and-poverty/Biography.html,
3.02.2011.
Özar, ùemsa: “Neoliberalizm ve Yoksulluk”, (Çevrimiçi),
http://bianet.org/biamag/kadin/116585, 04.03.2011.
Özkaplan, Nurcan: “Duygusal Emek ve Kadın øúi/Erkek øúi”, Çalıúma ve
Toplum, Sayı: 21, østanbul, 2009.
�
�
197�
�
Palaz, Serap: “Avrupa Birli÷i Cinsiyet Temelli Ayrımcılı÷ı Önleyici
Politikalar”, Liberal Düúünce, 2005, Sayı: 38-39.
Pateman, Carole: The Disorder of Women: Democracy, Feminism and
Political Theory, Stanford, Stanford University Press,
1989.
Payne, Sarah: Women, Health and Poverty, Hemel Hempstead,
Harvester Wheatsheaf, 1991.
Pearce, Diana: “The Feminization of Poverty: Women, work and
welfare”, The Urban and Social Change Review, Vol.
11, No. 1-2, 1978, pp. 28-3.
Pekin +5 Pekin+5 Siyasi Deklarasyonu ve Sonuç Belgesi:
Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu, KSSGM,
Ankara, 2001.
Pekin +5 Pekin+5: Birleúmiú Milletler’de Kadının ønsan
Hakları ve Türkiye’nin Tahhütleri, Kadının ønsan
Hakları, 2002.
Phillips, Anne: Demokrasinin Cinsiyeti, Çev. Alev Türker, østanbul,
Metis Yayınları, 1995.
Pogge, Thomas: Küresel Yoksulluk ve ønsan Hakları, Çev. Güneú
Kömürcüler, østanbul, østanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları, 2006.
Ramazano÷lu, Caroline: Feminizm ve Ezilmenin Çeliúkileri, østanbul, Pencere
Yayınları, 1998.
Polanyi, Karl: Büyük Dönüúüm, Çev. Ayúe Bu÷ra, østanbul,
øletiúimYayınları, 2009.
�
�
198�
�
Rathgeber, Eva: WID, WAD, GAD: trends in research and practice,
Journal of Developing Areas, 24(4), 1990, pp. 489-
502.
Razavi, Shahra: “Export Oriented Employment, Poverty and Gender:
Contested Accounts”, Development and Change, No:
30, 1999, pp. 653-683.
Razavi, Shahra: Gendered Poverty and Well-Being, Oxford,
Blackwell Publishers, 2000.
Razavi, Shahra: “From Rags to Riches: Looking at Poverty From a
Gender Perspective”, IDS Bulletin, No. 28 (3), 1997,
pp. 49-62.
Ringen, Stein: The Possibility of Politics, Oxford, Clarendon Press,
1987.
Robeyns, Ingrid: “The Capability Approach: a theoretical survey”,
Journal of Human Development and Capabilities,
Vol.6 (1), 2005, pp. 93-117.
Robeyns, Ingrid: “Sen’s Capability Approach and Gender Inequality:
Selecting Relevant Capabilities”, Feminist Economics,
Vol. (2-3), 2003, pp. 61-92.
Room, G. (ed.): “Beyond the Threshold: The Measurement and
Analysis of Social Exclusion,” Bristol, Policy Press,
1995, pp. 1-9.
Room, G. “Social Exclusion, solidarity and the challenge of
globalization,” International Journal of Social
Welfare, Vol. 8, 1991, pp.166-74.
�
�
199�
�
Rowbotham, Sheila, Lynne Segal, Hilary Wainwright: Feminizm, Sosyalizm ve
Eylemde Birlik, Çev. Emel Çetin Özgül, østanbul,
øletiúim Yayınları, 1979.
Sallan Gül, Songül: “Türkiye’de Yoksullu÷un Kadınsılaúması”, Amme
ødaresi Dergisi, Cilt: 38 (1), 2005, s. 25-45.
Sapancalı, Faruk: Sosyal Dıúlanma, Dokuz Eylül Yayınları, øzmir, 2005.
Sargent , Lydia: Women and Revolution, South End Press, Boston,
1981.
Sarı, Aysun: “Kadınların Gözünden Kentteki Yoksulluk
Biçimleri, 2010, (Çevrimiçi)
http://www.arkitera.com/news.php?action=displayNew
sItem&ID=51785, 19.06.2011.
Saskia, Sassen: Globalization and Its Discontens, The New Press,
1998’den aktaran, Fatmagül Berktay, “Karúılıklı
Anlayıú ve øúbirli÷i øçin Köprüler Kurmak” Türkiye’de
ve Avrupa Birli÷i’nde Kadının
Konumu:Kazanımlar, Sorunlar, Umutlar, Der.
Fatmagül Berktay, KA-DER, A÷ustos 2004, s.15-16.
Schaffner-Goldberg, Gertrude: Poor Women in Rich Countries: The Feminization
of Poverty Over the Life Course, London, Oxford
University Press, 2010.
Schaffner-Goldberg, Gertrude, Eleanor Kremen: The Feminization of Poverty
Only in America?, United States of America,
Greenwood Publishing Group, 1990.
�
�
200�
�
Schech, S., Vas Dev, S.: “Gender Justice: the World Bank’s new approach to the
poor?”, Journal of Development Studies , Vol.17,
No:1, 2007, pp. 14-26.
Scott , Joan: Poverty and Wealth, London, New York: Longman,
1994.
Scott, Joan W.: Toplumsal Cinsiyet: Faydalı Bir Tarihsel Analiz
Kategorisi, østanbul, Agora Kitaplı÷ı, 2007.
Scott, Joan W.: Gender and The Politics of History, Oxford,
Columbia University Press, 1988.
Sen, Amartya: Inequality Re-examined, New York, Harvard
University Press, 1992.
Sen, Amartya: The Standard of Living, Ed. G. Hawthorn,
Cambridge, Cambridge University Press, 1987.
Sen, Amartya: Özgürlükle Kalkınma, Çev. Yavuz Alogan, østanbul,
Ayrıntı Yayınları, 1999.
Senol-Cantek, Funda: “Fakir/haneler: Yoksullu÷un “ev hali””, Toplum ve
Bilim, Sayı. 89, 2001, s. 102-132.
Serdaro÷lu, Ufuk: øktisat ve Toplumsal Cinsiyet, østanbul, Efil
Yayınları, 2010.
ùenses, Fikret: Küreselleúmenin Öteki Yüzü Yoksulluk, østanbul,
øletiúim Yayınları, 2006.
Siver, Hilary, S. M. Miller: “From Poverty to Social Exclusion: Lessons from
Europe”, Ed. Chester Hartman, Poverty & Race in
America: The Emerging Agendas, Lexington Books,
2006.
�
�
201�
�
Smith, Adam: Ulusların Zenginli÷i, østanbul, Alan Yayıncılık, 1997.
Smith, Ruth: “Order and Disorder: The Naturalization of Poverty”,
Cultural Critique, Vol.14, 1990, pp. 209-229.
ùenol, Nevin, Ceren øúat, Aysun Sayın: “Avrupa Birli÷ine Giriú Sürecini øzleme
Programı, Kadınlar ve Erkekler için Eúit Fırsatlar:
Türkiye”, Açık Toplum Enstitüsü, Aralık, 2004.
TEPAV: “Kadın Yoksullu÷u”, (Çevrimiçi)
http://www.tepav.org.tr/upload/files/1271312994r5658.
Kadin_Yoksullugu.pdf, 2009, 16.05.2011.
Thomas, Jim: “Decent Work in the informal sector: Latin America”,
Decent Work and the Informal Economy: Abstracts of
Working Papers. Employment Sector, ILO, 2002,
pp.18-21.
Thompson, E.P.: The Making of The English Working Class, London,
V. Gollancz, 1963.
Tobriner, Alice: On Assistance To The Poor: Juan Luis Vives, Çev.
A. Tobriner, Toronto, University of Toronto Press,
1999, s.3-29.
Toksöz, Gülay: “Kriz Koúullarında Toplumsal Cinsiyet
Perspektifinden øúgici Piyasaları”, (Çevrimiçi)
http://bianet.org/files/doc_files/000/000/187/original/ka
din_istihdami.doc+tuik+yoksulluk+%C3%A7al%C4%
B1, 2008, 8.02.2011.
Townsend, Peter: “Deprivation”, Journal of Social Policy, No. 16(2),
1987, pp. 125-146.
�
�
202�
�
Townsend, Peter: “A Sociological Approach to the Measurement of
Poverty- A rejoinder to Professor Amartya Sen”,
Oxford Economic Papers, No: 37, 1985, s. 659-668.
Townsend, Peter: The International Analysis of Poverty, Hemel
Hempstead, Harvester Wheatsheaf, 1993.
TÜøK: “2009 Yoksulluk Çalıúması Sonuçları”, (Çevrimiçi)
http://www.tuik.gov.tr/yillik/ısı göstergeler.pdf,
08.01.2011.
TÜøK: “2010 østatistik Yıllı÷ı”, (Çevrimiçi)
http://www.tuik.gov.tr/yillik/isı_gostergeler.pdf.,
12.06.2011.
TÜøK: “2011 Hanehalkı øúgücü Araútırması: Mart Dönemi
Sonuçları”, (Çevrimiçi)
http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?tb_id=25&ust_id=
8, 22.06.2011.
TÜøK: “2002 Hanehalkı Bütçe Anketi”, (Çevrimiçi)
http://www.tuik.gov.tr/Kitap.do?metod=KitapDetay&K
T_ID=7&KITAP_ID=204, 11.06.2011.
TÜøK: “2008 Hanehalkı Bütçe Anketi” (Çevrimiçi)
http://web.ku.edu.tr/ku/images/EAF/20122008-3.pdf,
12.06.2011.
Uçan-Çubukçu, Sevgi: “Toplumsal Cinsiyet Tartıúmalarının Açtı÷ı Ufuk”,
Milliyet Sanat Dergisi, ùubat 2007, Sayı: 576, s. 102-
103.
Uçan-Çubukçu, Sevgi: “Eúit Ücret Günü”, Feminist Politika, Yaz 2010, Sayı:
7, s. 7-9.
�
�
203�
�
Uçan-Çubukçu, Sevgi: “Mekanın øzdüúümünde Toplumsal Cinsiyet: Sulukule
Mahallesi ve Romanlar”, østanbul Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi Dergisi, Mart 2011, Sayı: 44, s. 83-
106.
Uçan-Çubukçu, Sevgi: “1980 Sonrası Kadın Hareketi: Ataerkilli÷e Karúı
Meydan Okuma”, Türkiye’de ve Avrupa Birli÷i’nde
Kadının Konumu: Kazanımlar, Sorunlar, Umutlar,
Der. Fatmagül Berktay ve di÷er.,KA-DER Yayınları,
østanbul, 2004, s. 61.
Uçan-Çubukçu, Sevgi: “Uluslararası øliúkiler Teorisine Feminist Yaklaúım”,
De÷iúen Dünya ve Türkiye, Der. Faruk Sönmezo÷lu,
Ba÷lam Yayınları, østanbul, Mart 1996, s. 116-122.
Uçan-Çubukçu, Sevgi: “økinci Dalga Feminizmin Aútı÷ı Alan:
Demokratikleúmeden AB’ye”, Birikim Dergisi, Sayı:
184-185, østanbul, A÷ustos-Eylül 2004, s. 118.
Ulusal ønsani
Geliúme Programı: Ulusal ønsani Geliúme Raporu 1995, østanbul, Tesev,
1996.
Ulusal ønsani
Geliúme Programı: Ulusal ønsani Geliúme Raporu 1999, østanbul, Tesev,
2000.
UNDP: Human Development Report, New York, Oxford
University Press, 1993, 1995, 1997, 2000, 2001, 2002,
2003, 2005, 2006, 2008, 2009, 2010. New York,
Oxford University Press.
�
�
204�
�
UNDP: Human Development Report 1990: Concepts and
Measurement of Human Development, New York,
Oxford University Press, 1990.
United Nations: “Beijing+5: End Women’s Poverty”,
Çevrimiçi:http://www.un.org/womenwatch/forums/beij
ing5/poverty/poverty.htm., 28.06.2011.
United Nations: World Survey on The Role of Women in
Development: Globalization, Gender and Work.,
UN Division for the Advancement of Women, New
York, 1999-2003.
United Nations: “Report of the independent expert on the question
of human rights and extreme poverty”, New York,
2009.
U.S. Census Bureau: Detailed Poverty Tabulations from the Current
Population Survey, Washington D.C., 2005.
U.S. Census Bureau: Detailed Poverty Tabulations from the Current
Population Survey, Washington D.C., 2006.
U.S. Census Bureau: Detailed Poverty Tabulations from the Current
Population Survey, Washington D.C., 2008.
U.S. Census Bureau: Income, Poverty, and Health Insurance Coverage in
the United States, Washington D.C., 2009
U.S. Census Bureau: Current Population Survey, “Median weekly
earnings of full-time wage and salary workers by
detailed occupation and sex, Washington D.C., 2010.
Ülker, Gülsen: “Türkiye’de Kadına Yönelik Kurumsal Politikalar:
Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçelemenin Olanak
ve Sınırlılıkları”, Ankara Ünivesitesi, Kadın
�
�
205�
�
Çalıúmaları Ana Bilim Dalı, Yayınlanmamıú Yüksek
Lisans Tezi, Ankara, 2002.
Ünlütürk-Ulutaú, Ça÷la: “Yoksullu÷un Kadınlaúması ve Görünmeyen Emek”,
Çalıúma ve Toplum, 2009, Sayı: 22, s. 25-40.
(Çevrimiçi) http://calismatoplum.org/sayi21/ulutas.pdf,
12.06.2011.
Walker, A.: “Introduction: The Strategy of Inequality”, Ed. A.
Walker & C. Walker, Britain Divided: The Growth of
Social Exclusion in The 1980s & 1990s, Child Poverty
Action Group, London, 1997.
Ward, C., A. Dale, H. Joshi: “Income Dependency within Couples: Gender
Relations in Public and Private”, Ed. L. Morris &
E.S. Lyon, Basingstoke, Macmillan, 1996.
Wieringa, Saskia: Sexual Politics in Indonesia, New York, Institute of
Social Studies, 2002.
Wiltshire, R.: “Women’s movements and organizations in historical
perspective”, Women and Development Studies
Program, Netherlands, Institute of Social Studies,
1990.
Women for women
Human’s Rights: Pekin +5: Birleúmiú Milletler’de Kadının ønsan
Hakları ve Türkiye’nin Taahhütleri, (Çevrimiçi)
http://www.wwhr.org/files/2_7.pdf, 19.04.2011.
World Bank: World Development Report 1990/1991/2000/2003,
Washington DC, World Bank.
�
�
206�
�
World Bank: “What is Poverty and Why Measure it?”, Poverty
Inequality Handbook, Washington DC, 2001.
World Bank: “Attacking Poverty”, Washington DC, World Bank,
2005/2007.
World Bank: “Migration and Development Brief 11”, Washington,
ABD, 2009.
World Bank: “The Global Financial Crisis: Assessing
Vulnerability for Women and Children”,
Washington, ABD, 2009.
World Economic Forum: The Global Gender Gap Report, Geneva, World
Economic Forum, 2010.
Yunus, Muhammed: Yoksullu÷un bulunmadı÷ı Bir Dünyaya Do÷ru,
Do÷an Yayıncılık, østanbul, 2003.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Apartheid, Eriúim: 30.05.2011.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Hint_kast_sistemi, Eriúim: 28.05.2011.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Washington_konsens%C3%BCs%C3%BC), Eriúim:
14.05.2011.
http://www.un.org/womenwatch/daw/cedaw/, Eriúim: 8.06.2011.
http://www.tuik.gov.tr/MetaVeri.do?tb_id=23&ust_id=7, Eriúim: 12.01.2011.
http://hdr.undp.org/en/media/HDR_2010_EN_Complete_reprint.pdf), Eriúim:
04.11.2010.
http://www.belgeler.com/blg/14g7/avrupa-birligi-ne-uyum-surecinde-turkiye-de-
cinsiyete-dayali-ucret-farkliligi-gender-wage-gap-in-turkey-through-european-union-
accession., Eriúim: 15.06.2011.
http://www.wwhr.org/files/2_7.pdf., Eriúim: 01.07.2011.
�
�
207�
�
http://www.ksgm.gov.tr, Eriúim: 30.06.2011.
http://bianet.org/bianet/toplum/130762-ev-iscileri-sendikalaúıyor, Eriúim:
29.06.2011.
http://www.rowntreesociety.org.uk/learning-resources/seebohm-and-
poverty/Biography.html, Eriúim: 28.06.2011.
http://hdr.undp.org/en/statistics/mpi/, Eriúim: 10.11.2010.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Gayr%C4%B1saf%C3%AE_yurti%C3%A7i_h%C3%A2
s%C4%B1la, Eriúim: 8.02.2011.
http://hdr.undp.org/en/statistics/gii/, Eriúim: 10.02.2011.
http://hdr.undp.org/en/statistics/gii/, Eriúim: 06.09.2011.
https://bravo.ilo.org/wcmsp5/groups/public/dgreports/gender/documents/publication/
wcms_120427.pdf, Eriúim: 09.03.2011.
http://www.ksgm.gov.tr/Pdf/butceleme.pdf, Eriúim: 26.01.2011.
http://v3.arkitera.com/news.php?action=displayNewsItem&ID=51785, Eriúim:
14.06.2011.
http://www.petrol-is.org.tr/kadin/html/sayi2/icindekiler.htm, Eriúim: 10.06.2011.
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=74578, Eriúim: 15.06.2011.
http:///www.eiro.eurofound.eu.int., Eriúim: 22.06.2011.
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/statistics_explained/index.php/Gender_pay_gap_stati
stics, Eriúim: 6.04.2011.
http://www.womensmedia.com/new/Lips-Hilary-gender-wage-gap.shtml, Eriúim:
9.05.2011.
http://ec.europa.eu/social/main.jsp?langId=en&catId=89&newsId=708&furtherNews
=yes, Eriúim: 18.05.2011.
�
�
208�
�
http://www.ekotrent.com/haber/20100308/OECD-Ucret-farkini-azaltmaliyiz.php,
Eriúim: 23.05.2011.
http://www.belgeler.com/blg/14g7/avrupa-birligi-ne-uyum-surecinde-turkiye-de-
cinsiyete-dayali-ucret-farkliligi-gender-wage-gap-in-turkey-through-european-union-
accession, Eriúim: 22.06.2011.
http://ec.europa.eu/cyprus/news/20100305_ec_to_reduce_gender_pay_gap_tr.htm,
Eriúim: 29.06.2011.
http://www.iom.int/jahia/Jahia/about-migration/facts-and-figures/global-estimates-
and-trends#4, Eriúim: 24.06.2011.
http://esa.un.org/migration/p2k0data.asp, Eriúim: 09.05.2011.
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&CategoryID=80&
ArticleID=920867, 09.02.2009, Eriúim: 13.06.2011.
http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?tb_id=23&ust_id=7, Eriúim: 24.06.2011.
http://www.haberlink.com/haber.php?query=60249, Eriúim: 18.04.2011.
http://www.popcouncil.org/projects/32_MeasuresUrbanPoverty.asp., Eriúim:
12.03.2011.
http://www.microcreditsummit.org/about/about_the_microcredit_summit_campaign,
Eriúim: 10.01.2011.
http://www.oecd.org/dataoecd/2/41/1896456.pdf, Eriúim: 19.05.2011.
http://www.ksgm.gov.tr/Pdf/butceleme.pdf, Eriúim: 12.06.2011.
http://www.tbmm.gov.tr/etkinlikler/pbmd_sempozyum_1008/belgeler/GGS-
Afyon08.pdf, Eriúim: 27.06.2011.
http://www.coe.int.equality. Eriúim: 11.06.2011.
http://www.unicef.org/sowc08/report/report.php, Eriúim: 27.06.2011.
�
�
209�
�
http://www.unicef.org/sowc09/report/report.php, Eriúim: 12.06.2011.
http://www.tuik.gov.tr/yillik/ısı göstergeler.pdf., Eriúim: 12.06.2011.
http://www.unicefturkiye.com/genel/turkiyede-kadinin-durumu-2010-raporu.html.,
Eriúim: 23.06.2011.
http://www.tepav.org.tr/upload/files/1271312994r5658.Kadin_Yoksullugu.pdf.,
Eriúim: 05.07.2011.