25
Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları Kimyasal Kirlilik Nükleer Enerji Hikmet Emre GÜLER Akif SAĞIR Edanur KIYAĞAN Eylül IŞIK Duygu Sümeyye GÜLHATUN Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Fen Bilimleri Öğretmenliği [email protected] [email protected] [email protected] [email protected] [email protected] ÖZET Çevre; dünya üzerinde yaşamını sürdüren canlılarının hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdüğü dış ortamdır. Diğer bir deyişle Ekosistem olarak tanımlanabilir. Hava, su ve toprak bu çevrenin fiziksel unsurlarını, insan, hayvan, bitki ve diğer mikroorganizmalar ise biyolojik unsurlarını teşkil etmektedir. Doğanın temel fiziksel unsurları olan, hava, su ve toprak üzerinde olumsuz etkilerin oluşması ile ortaya çıkan ve canlı öğelerin hayati aktivitelerini olumsuz yönde etkileyen cansız çevre öğeleri üzerinde yapısal zararlar meydana getiren ve niteliklerini bozan yabancı maddelerin hava, su ve toprağa yoğun bir

Web viewÇeşitli kaynaklardan çıkan katı, sıvı ve gaz halindeki kirletici maddelerin hava, su ve toprakta yüksek oranda birikmesi çevre kirliliğinin oluşmasına

Embed Size (px)

Citation preview

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları Kimyasal Kirlilik

Nükleer Enerji

Hikmet Emre GÜLER Akif SAĞIR Edanur KIYAĞAN Eylül IŞIK

Duygu Sümeyye GÜLHATUN

Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Fen Bilimleri Öğretmenliği

[email protected] [email protected] [email protected] [email protected] [email protected]

ÖZET

Çevre; dünya üzerinde yaşamını sürdüren canlılarının hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdüğü dış ortamdır. Diğer bir deyişle Ekosistem olarak tanımlanabilir. Hava, su ve toprak bu çevrenin fiziksel unsurlarını, insan, hayvan, bitki ve diğer mikroorganizmalar ise biyolojik unsurlarını teşkil etmektedir.

Doğanın temel fiziksel unsurları olan, hava, su ve toprak üzerinde olumsuz etkilerin oluşması ile ortaya çıkan ve canlı öğelerin hayati aktivitelerini olumsuz yönde etkileyen cansız çevre öğeleri üzerinde yapısal zararlar meydana getiren ve niteliklerini bozan yabancı maddelerin hava, su ve toprağa yoğun bir şekilde karışmasına Çevre Kirliliği adı verilmektedir.

Çeşitli kaynaklardan çıkan katı, sıvı ve gaz halindeki kirletici maddelerin hava, su ve toprakta yüksek oranda birikmesi çevre kirliliğinin oluşmasına neden olmaktadır. Hızla artan dünya nüfusunun ihtiyaçlarının karşılanması için teknolojinin gelişmesine bağlı olarak endüstrileşmenin de artması gerekmektedir. Sanayideki bu artış beraberinde var olan doğal kaynakların hızla tükenmesine neden olmaktadır. Doğal kaynaklar hızla tükenirken, üretim ve tüketimden kaynaklı atıkların önlemler alınmadan doğaya atılması Çevre Kirliliğinin oluşmasına ortam sağlamaktadır. Çevre kirliliğinin en önemli nedenleri aşağıda kısaca sıralanmıştır.

    Hızlı nüfus artışı,    Plansız kentleşme,    Plansız endüstrileşme    Doğal kaynakların ölçüsüz kullanılması

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları Kimyasal Kirlilik Nükleer Enerji

Son yıllarda teknoloji ve sanayinin hızla gelişmesi, çevre sorunlarının da artmasına sebep olmuştur. Artan nüfusla birlikte devreye giren altyapılar, faaliyete geçtikleri günde bile yetersiz kalmaktadır. Bu plansız endüstrileşme ve sağlıksız kentleşme, nükleer denemeler, bölgesel savaşlar, verimi artırmak amacıyla tarımda kimyasal maddelerin bilinçsizce kullanılmasıyla birlikte, gerekli çevresel önlemler alınmadan ve arıtma tesisleri kurulmadan, geri dönüşüm alanları hazırlanmadan yoğun üretime geçen sanayi tesisleri veya sanayi bölgeleri çevre kirliliğini tehlikeli boyutlara çıkarmıştır.. Yapılan araştırmalar Dünyadaki mevcut çevre kirliliğinin % 50 'sinin, son 35 yılda meydana geldiğini ortaya koymaktadır. Hızlı nüfus artışı, çevre sorunlarının artmasında önemli bir etken olarak görülmektedir. Türkiye, OECD ülkeleri arasında en yüksek nüfus artış oranına sahiptir. Artan nüfus karşısında düzenlemelerin ve planlamaların erken hayata geçirilerek çevre kirliliğinin en aza indirilmesi amaçlanmalıdır.

Kimyasal kirlilik:

Toprak, su ve hava canlılar faaliyetleri ve onların doğal çevre, yolsuzluk ve yan etkilerinin formunun kimyasal özellikleri. Örneğin, verimli tarım arazilerine veya endüstriyel katı ve sıvı atık ve tarım alanları, nehir ve göllerin ve nehirlerin akışını gösteren zararlı ağır metaller ve viral yükü olan kimyasal kirlenme akıntı.

Nükleer Enerji

Atom çekirdeklerinin parçalanması sonucunda büyük bir enerji açığa çıkmaktadır. Fisyon ve füzyon tepkimeleri ile elde edilen bu enerjiye "çekirdek enerjisi" veya "nükleer enerji" adı verilmektedir.

Nükleer reaktörler nükleer enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren sistemlerdir. Temel olarak fisyon sonucu açığa çıkan nükleer enerji, nükleer yakıt ve diğer malzemeler içerisinde ısı enerjisine, bu ısı enerjisi de kinetik enerjiye ve daha sonra da jeneratör sisteminde elektrik enerjisine dönüştürülür.

1.000 MWe gücündeki bir nükleer reaktör, yılda yaklaşık olarak 27 ton (7 m3) kullanılmış yakıt üretmektedir.

Nükleer santraller, çevre etkisi bakımından tercih edilmesi gereken bir seçenektir. Normal işletme koşulları altında çalışan nükleer reaktörlerin, dışarıya verebilecekleri en fazla radyoaktivite, normal doğal radyasyon seviyesinin %0,1-1'i ile sınırlandırılmış olup pratikteki durum ise bu sınırların da altındadır.

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları Kimyasal Kirlilik Nükleer Enerji

Elektrik üretiminin sürekliliği yönünden, nükleer santraller, termik ve hidrolik santrallere göre daha güvenli ve emre amadedir.

Dünya genelinde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılmasına yönelik gelişmelerin yanı sıra, nükleer enerji yatırımlarına yönelik projeler küresel ölçekte ivme kazanmaya başlamıştır.

Anahtar Kelimeler; Nükleer Enerji, Kimyasal Atıklar, Çevre Kirliliği,

Giriş

Nükleer enerji, 1896 yılında Fransız fizikçi Henri Becquerel tarafından kazara, uranyum maddesinin fotoğraf plakaları ile yan yana durması ve karanlıkta yayılan X-Ray ışınlarının fark edilmesi ile keşfedilmiştir. Nükleer enerji, atomun çekirdeğinden elde edilen bir enerji türüdür. Kütlenin enerjiye dönüşümünü ifade eden, Albert Einstein’ a ait olan E=mc² (E: Enerji, m: kütle, c: Işığın sabit hızı) formülü ile ilişkilidir.

Kimyasal maddeler yalnızca imalat ya da sanayi dallarında kullanılmayıp, günlük yaşamımızın bir parçası haline gelmiştir. Mutfak ve banyoyu temizlediğimiz, çamaşır ve bulaşıkları yıkadığımız, böcek kontrolü için kullandığımız ve bahçeyi gübrelediğimiz tüm ürünler, boya, araba ve mobilya cilaları, yüzme havuzu için kullandığımız klor, benzin, motor yağı, hidrolik yağ ve LPG kimyasal maddelerdir.

Çevremizde ne kadar çok kimyasal madde varsa sağlığımız o ölçüde tehlikeye girmektedir. Özellikle atık suların nehirlere, göllere ve denizlere boşaltılması çok dramatik çevre sorunlarına neden olmaktadır. Endüstriyel atık suların içerisinde bulundurdukları toksit maddeler, sudaki canlı yaşamının kısa sürede tükenmesine yol açmakta ve ekosistemi felç etmektedir. Ayrıca içme sularına karışmalarıyla önemli sağlık sorunlarına yol açar.

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları Kimyasal Kirlilik Nükleer Enerji

Çevre Kirliliği Ve Sonuçları

Dünyadaki nüfuz artışı, hızlı kentleşme, teknolojinin hızla ilerlemesi doğal kaynaklarımızı tehdit etmekte ve çevre kirlenmesine sebep olmaktadır. İnsanların çevrelerinde yarattığı zararlı ve rahatsız edici bu tür olumsuz etkilerin tümü çevre kirliliğini oluşturur, insanların köylerden kasaba ve şehirlere göç etmesi ; şehirlerde nüfusun hızla artmasına, yerleşim alanlarının daralmasına ve sonuçta çevrenin kirlenmesine neden olur.

Çevre kirlenmesine neden olan maddelere atık maddeler; kullanım sonucunda atık madde oluşturan ürünlere kirletici; atıkların bırakıldığı ortama alıcı ortam denir.

20 inci yüzyılın ikinci yarısından itibaren insanlığı tehdit eden problemlerden birisi haline gelen çevre sorunları ve kirliliği , kökü çok eskilere dayanmasına rağmen kendisini sanayileşmenin sonucunda hissedilir hale getirmiştir.

Önceleri sadece kirlenme olarak algılanan ve uluslar arası boyut kazanmadan yöresellik özelliği taşıyan çevre sorunları, gün geçtikçe hızla çoğalmış, yöresellikten kurtulup tüm dünyanın sorunu olmuştur. Bir ülke sınırları içindeki kirletici unsurun ortaya çıkardığı zararlı duman ve gazlar, rüzgarın da etkisiyle başka ülkelere taşınarak, o ülke için de kirletici faktör olabilmiştir. Çevre sorunları ve kirliliği toplumsal hayatın bütün alanlarını kapsamış ve etkilemiştir.

Çevrenin Tanımı

Çevrenin bilinen pek çok tanımı vardır. Toplumsal bilimcilerine göre çevre çok genel anlamıyla, insanların bir arada yaşamasının sonucu olarak oluşan insan kümesini yani toplumu dolaylı veya dolaysız olarak etkileyen şartlar bütünüdür.

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları Kimyasal Kirlilik Nükleer Enerji

Sonuçta çevreyi; canlıların tüm sosyal, fiziksel, kimyasal ve biyolojik işlevlerini sürdürdükleri ortam olarak tanımlayabiliriz. Canlıların birbiriyle olan bu ilişkilerine uyum içinde devam ettirmelerine de ‘’eko sistem’’ denir. Bu uyum bozulması durumunda da ‘’çevre sorunları’’ ile karşı karşıya kalırız.

Çevre Kimyası ; Hava, su ve topraktaki kimyasal türlerin kaynaklarını, etkilenmelerini, değişimlerini, tepkimelerini ve inceleyen kimya dalıdır.

Çevre Kimyası Atmosfer, Hidrosfer ve Litosfer deki türlerin özelliklerini, değişimlerini, etkileşimlerini inceler.

İnsanların çevre açısından karşı karşıya kaldığı başlıca problemler şöyle özetlenebilir;

1- Yeryüzündeki hava, su ve toprağın her geçen gün artan oranlarda kirlenmesi ve önemli bir kısmının kullanılamaz hale gelmesi

2- Ozon tabakasının incelmesi,3- Yerkürenin giderek ısınması4- Kanser ve benzeri hastalıkların artması5- Ormanların azalması6- Atmosferde CO2 gazının artması7- Türlerde çeşitliliğin azalması8- - Doğal felaketler9- Nükleer atıklar10- Tehlikede olan türler11- Asit yağmurları12- Madencilik atıkları13- -Doğal kaynakların hızla tüketilmesi

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları Kimyasal Kirlilik Nükleer Enerji

Çevre Kirliliğinin Sınıflandırılması

Çevrenin temel unsurlarından olan doğa, kendine has fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklere sahiptir. Bu özellikler dikkate alındığında çevre kirliliği şu bölümlere ayrılır:

l. Fiziksel Kirlenme: Çevreyi meydana getiren toprak, su ve havanın fiziksel özelliklerinin tamamının veya bir kısmının insan, hayvan ve bitki sağlığını tehdit edecek, olumsuz yönde etkileyecek biçimde bozulması olayıdır. Üretimde bulunan çeşitli fabrikaların atıklarının akarsu ve göllere boşaltılması, doğal erozyon ile toprakların göl ve denizlere taşınması açık kahverenginden, kırmızı siyaha kadar değişen renk almasına neden olmaktadır. Bu olay suların fiziksel kirlenmesidir.

2. Kimyasal Kirlenme:Doğal çevreyi oluşturan toprak, su ve havanın kimyasal özelliklerinin canlıların hayati faaliyetlerini ve aktivitelerini olumsuz yönde etkileyecek biçimde bozulmasıdır. Örneğin; çeşitli fabrika katı ve sıvı atıklarının verimli tarım arazilerine veya akarsu ve nehirlere boşaltılması söz konusu tarım topraklarının, akarsu ve göllerinin zararlı ağır metallerle kirlenerek kimyasal kirlenmeye maruz kaldığım gösterir.

3. Biyolojik Kirlenme:Doğal ortamı oluşturan toprak, hava ve suyun çeşitli mikroorganizmalarla kirlenmesi ve dolayısıyla mikrobiyolojik yapının bozulması mikrobiyal kirlenmeyi, aynı ortamların mikroorganizmalarla kirlenmesi ise biyolojik kirlenmeyi tanımlar. Örneğin, tarım alanlarının kanalizasyon suyu ile sulanması veya kanalizasyon sularının akarsu, göl ve denizlere boşaltılması ile kanalizasyon sularında bulunan hastalık yapıcı mikroorganizmalar toprağa, suya ve atmosfere geçerek bu ortamların mikrobiyolojik kirlenmesine yol açar.

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları Kimyasal Kirlilik Nükleer Enerji

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları Kimyasal Kirlilik Nükleer Enerji

Hava kirliliği : Çevre havasının gerek canlı yaşam ve gerekse doğal çevreye zarar verir hale gelmesi, kirletici denen zararlı maddelerin ve mikroorganizmaların fazlalaşmasıyla olur. Kirleticiler fabrika bacaları, maden ocakları, motorlu araçlar ve barınaklar gibi belli bir kaynaktan sürekli olarak çevre atmosferine birakılan sülfür dioksit, karbon dioksit ve diğer oksitleri, azot, oksitleri, aldehidler, klorürler, fotokimyasal duman, fluorürler, amonyak ve tuzları, polisikHk hidrokarbonlar, organik ve inorganik par- çacıklar ile diğer toz ve dumanlardan oluşan birinci derecede kirleticiler ile atmosferdeki çeşitli kimyasal tepkimeler sonucu meydana gelen doymamış hidrokarbonlar, ozon, aromatik ve polisikHk hidrokarbonlar gibi ikinci derecede kirleticiler olarak ikiye ayrılır. Yukarıdaki açıklamadan da anlaşılacağı gibi, . hava kirliliği atmasferde toz, gaz, duman, koku ve su buharı gibi kirleticilerin canlılar ve çevreye zarar verici boyutlara yükselmesi olarak tanımlanabilir. Kirleticilerin zararlı olduğu yoğunluklar araştırmalarla ortaya konduktan sonra, zararlı etkilerinin önlenebilmesi için çeşitli kirleticilerin kapalı alanlarda ve çevre atmosferinde bulunmasına musaade edilen sakıncasız yo- ğ·unlukları gerek ulusal düzeyde pek çok ülke tarafından ve gerekse uluslararası kuruluşlarca «hava kirliliği standardları». olarak saptanır. Ülkemizde ulusal boyutta bir devlet politikası olarak uygulanabilen hava kirliliği standardları henüz belirlenmemiştir. Türkiye'de hava kirliliği söz konusu olduğunda hemen Ankara akla gelmekle beraber, son çeyrek yüzyılda hızlı kentleşme, plansız ve düzensiz sanayileşme, kalitesiz yakıt kullanma, gereksiz ve bilinçsiz enerji tü- ketilmesi nedenleriyle İstanbul, Kocaeli, İzmir, Balıkesir, Bursa, Adana, Kayseri, Erzurum, Elazığ, Sakarya ve Çorum gibi illerimizin de hava kirliliği sorunuyla yüzyüze olduğu bilinmektedir. Çeşitli irisan etkinliklerinin sürdürüldüğü bir ortamda havanın hiç kirletilmemesi hemen hemen olanaksızdır. Bu nedenle hava kirliliğinin hangi düzeylerde tutulması gerektiği ayrı ayrı kirleticiler yönünden ele alınarak havada bulunması kabul edilebilecek maksimum yoğunlukları belirlenerek, bunlara ilişkin standartların oluşturulması gerekir. Yaşamın temel ögelerinden biri olan hava, tüm canlılara solunum

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları Kimyasal Kirlilik Nükleer Enerji

olanağı yaratması nedeniyle, içerdiği her çeşit kirliliğin canlı yaşam yönünden ne denli sakıncalar yaratabileceği açıktır. Her çeşit kirleticinin ayrı ayrı toksik etkileri veya bunların bir arada bulunması sonucu oluşan etkileşmeler, insanlar başta olmak üzere, her türden hayvanın solunum yollarını etkileyerek normal çalışma sistemlerini bozar; solunum yollarında yangılanmalara ve daralmalara sebep olur. Uzun süreçte meydana gelen bu değişikliklere bağlı olarak kronik bronşit ve anfizem olguları gelişir. Ayrıca, kirlenmiş hava sürekli solunum yetersizliğine ve sıkıntılara yol açar. Keza akciğer kanserlerinin oluşunda hava kirliliğinin büyük ölçüde yapıcı rol oynadığı bilinmektedir. Kükürt dioksit ve hidrojen sülfür gibi hava kirliliğine neden olan bazı gazlar, bitki yapraklarının gözeneklerine girerek fotosentezi engellerler. Özellikle kültür bitkilerinde görülen bu tür olumsuz etki önemli ölçüde ürün azalmasına yol açar. Keza sözü edilen gazlar ve ozon, özellikle genç bitkileri olumsuz yönde etkileyerek, ağaç yapraklarında renk bozulmasına ve erken dökülmelere neden olur. Yukarıda açıklandığı şekilde bitki örtüsünün hava kirliliğinden olumsuz yönde etkilenmesi, gerek tarımsal üretim ve gerekse biyolojik denge yönünden büyük önem taşır. Atmosferde bulunan kirleticiler, çeşitli hava hareketleri ve diğer atmosferik olaylarla çok uzak mesafelere taşınır. Zamanla yeryüzüne çökerek çok geniş kara ve su alanlarının ve dolayısıyla bitkisel kökenli besinlerin ve su ürünlerinin de kirlenmesine neden olurlar.

Su kirlenmesi : Su kaynaklarına organik inorganik, radyoaktif ve biyolojik maddelerin karışması sonucu kullanılma seçeneklerinin sınırlanması veya kalitesinin bozulması, su kirliliği olarak tanımlanır. Sulara karışan karasal kaynaklı artık ve atık maddelerdeki organik bileşikler, bakteriyel etkinlikle yıkımlanarak zararsız hale dönüştürülür. Kendi kendini temizleme olarak adlandırılan bu olayın gerçekleşebilmesi için bazı bakterilerle yeterli ölçüde çözünmüş aksiyenin bulunması gerekir. İç sular ve denizlere boşaltılan artık ve atıkların çok fazla olması halinde, suda bulunan çözünmüş oksijen ileri derecede azalmakta ve dolayısıyla oksijene bağımlı bakteriler yok olmakta; bunun sonucunda da kendi kendine temizlenme olayı tamamlanamadığından, su kaynakları kirlenmektedir. Sözü edilen temizlenme olayının gerçekleşebilmesi için gerekli olan aksiyen miktarına biyolojik oksijen gereksinmesi adı verilir. Dolayısıyla bu miktar, sularda organik maddelerin biyokimyasal olarak yıkımlanmasının bir ölçütü sayılır. Yüksek derece diyolojik oksijen gereksinmesi gerektiren sular fazlaca kirlenmiş olarak kabul edilir.

Su ortamalarının en önemli kirleticilerinden olan fosfatlı kimyasal gübre artıkları ve deteryanların bileşimindeki fosfatlar, sularda çözünmüş oksijenin hızla tükenmesine neden olan ötrofikasyon olayına yol açmak suretiyle, organik kirlenmenin olumsuz etkilerini ve dolayısıyla biyolojik oksijen gereksinmesini daha da ağırlaştırırlar.

Sulara karışan organik madde miktarına ve su kaynağının seyreltme kapasitesine göre etkileri de değişir. Açık denizler ve büyük göller gibi büyük hacimli temiz sulara az miktarda organik kirleticinin karışması halinde su ortamının flora ve faunasında önemli değişiklikler olmaz. Halbuki ileri derecede kirlenmiş sularda hemen hiç balık yaşamaz. Sularda bulunan organik maddelerin en önemli sakıncası flora ve faunada köklü değişiklikler yaparak, ekonomik değeri olan su ürünleri varlığının giderek azalmasıdır.

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları Kimyasal Kirlilik Nükleer Enerji

Sulara karışan artık ve atıkların içerdiği sanayi kaynaklı siyanür, bakır, çinko, civa, kurşun, arsenik, bizmut, kadmiyum gibi inorganik bileşikler, tarımsal uygulamalardan kaynaklanan kimyasal gübre artıkları, tarımsal savaş uygulamalarından ileri gelen pestisid artıkları, poliklorobifeniller ve kanalizasyon artıkları arasında önemli bir payı olan deterjanlar, doğal yıkımlanmaya dayanıklı maddelerdir. Uzun süre su ortamında kalmak suretiyle, zamanla yaşam ortamının bozulmasına ve su canlılarında akut ve kronik zehirlenmelere neden olurlar. Ayrıca su ortamındaki besin zincirine girmek suretiyle tüm su canlılarının kirlenmesine önder olurlar. Sonuçta bu tür su ürünlerinin kirleticisi durumunda olan insan ve diğer gelişmiş canlılarda sağlık sakıncası yaratırlar.

Çağımızda su sistemlerini tehdit eden en önemli tehlikelerden biri de petrol kirliliğidir. Üretim merkezlerinden çeşitli ülkelere doğru her yıl 800 milyon ton ham petrol taşınmaktadır. Hemen hemen tümü su yollarıyla yapılan taşıma sırasında meydana gelen deniz kazaları ve tankerlerdeki artık petrollerin yıkanmasıyla her yıl milyonlarca ton ham ve işlenmiş petrol su sistemlerine karışmaktadır. Akıntılarla kolayca geniş su alanlarına yayılmak ve uzun süre parçalanmadan kalmak suretiyle zararlı etkilerini sürdürürler.

Denizlere dökülen 1 ton petrol, yayılarak 1200 hektarlık bir alanı kaplar ve 2-3 ay süreyle kalıcı bir örtü oluşturur. Böylece suların hava ile teması önlendiğinden, oksijen içeriği giderek azalır ve dolayısıyla böyle ortamlarda her türden canlı için belirgin bir oksijen yetersizliği baş gösterir. Kalın bir katman halinde petrol ile bulaşmış kesimlerde su yosunları, yumuşakçalar ve deniz kabukluları kısa zamanda ölür. Petrol artıkları, deniz kuşlarının tüylerine yapışarak uçmalarını engeller. Tüylerini temizleme çabasına giren hayvanlar zehirlenecek ölçülerde petrol yutarlar. Bulaşık petrol, tüylerin sağladığı koruyucu ve ısı izolatörü etkisini de önlediğinden üşüme sonucu topluca ölümlere sebep olur. Keza petrol ile bulaşmış kıyılarda sürekli bir kirlilik oluşturduğundan, böyle kesimlerin turistik değeri azalır ve dolayısıyla önemli ekonomik kayıplara yol açar.

Yaşamın ilk kez denizlerde başladığı varsayılmaktadır. Keza dünyamızda yaşamın sürüp sürmemesini yine denizler belirleyecektir. Dünyada hızla artan nüfusun beslenmesinde denizlerdeki bitkisel ve hayvansal potansiyele kurtarıcı gözüyle bakılmaktadır. Keza dünyamızın sınırlı olan maden ve enerji kaynakları karşısında denizler gittikçe yaygınlaşan çıkar kavgalarına konu olmaktadır. Ülkemizde sürdürülen sanayileşme modeli ile Japonya'nın sanayileşme aşaması arasındaki yakın benzerlik göz önünde tutulduğunda ülkemiz iç ve kıyı sularının da ciddi bir kirlenme riskiyle karşı karşıya bulunduğu gerçeği ortaya çıkar. Gerekli önlemler alınmadığında Türkiye kıyılarının da hızla kirlenebileceği kaçınılmaz görülmektedir. Halen ileri derecede kirlenmiş olan, İzmit ve İzmir Körfezleri ile Haliç ve Akdeniz kıyılarımız bu durumun en çarpıcı örneklerini oluşturmaktadır.

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları Kimyasal Kirlilik Nükleer Enerji

Toprak sorunları : Çevre sorunlarının büyük bir bölümü doğanın yanlış ve kötü kullanılması sonucu doğal dengenin bozulmasından kaynaklandığından ekolojinin .temel ögelerinden olan toprakta meydana gelen her olumsuz değişiklik önemli çevre sorunlarına yol açar.

Son çeyrek yüzyılda toprağın aşırı ve yanlış kullanılmasına bağlı olarak gelişen sorunların başında hiç kuşkusuz yanlış uygulanan tarımsal teknikler .ve tercihler yüzünden ortaya çıkmış olan hızlandırılmış erezyon olgusudur.

Çevrenin değişik amaçlarla ve aşırı derecelerde kullanılması sonucu toprak sorunlarına -yol açan başlıca etkinlikler arasında tarım teknolojisindeki gelişmelere bağlı olarak aşırı ve yanlış gübrelemeler, tarımsal alanların genişletilmesi, endüstri artık ve atıkları ile diğer kentsel artıkların. çevreye yayılması ve toprağa sızması, yerleşim ve endüstri amaçlarıyla kaliteli toprağın elden çıkması gibi büyük boyutlu insan etkinlikleri bulunur.

Hızla endüstrileşme sürecine giren ülkemizde, endüstri kuruluşlarına yerleşim alanlarının seçiminde sadece kolaylık ve karlılık ilkelerinin dikkate alındığı görülmektedir. Şimdiden ciddi sorunlar yaratan bu uygulamanın gelecekte de daha ciddi boyutlara ulaşacağı kaçınılmaz görülmektedir.

Karlılık ilkesinin bir gereği olarak endüstri alanlarının çoğunlukla ulaşım, su, enerji ve yerleşim yerlerine yakın bölgelerden seçilmektedir. Halbuki böyle kesimler genellikle ekilebilir ve en verimli alanları oluşturmaktadır.

Ülkemizde kara ve demir yollarının yapımında daima ucuz maliyet esası dikkate alınmıştır. Bu durumun bir sonucu olarak söz konusu yapılar bir kural halinde düz arazilerden geçirilmiştir. Dolayısıyla ana yollar tarım alanlarına sokulmuş; arkasından endüstri kuruluşları da yolların iki tarafına yerleşmeğe ve yayılmaya başlamıştır. Böylece çok değerli tarım alanlarının bir bölümü elimizden çıkmıştır.

Tuğla ve kiremit gibi yapı malzemelerinin üretiminde kullanılan ilkel maddelerin son zamanlarda çoğunlukla tarımsal değeri yüksek olan topraklardan sağlanır olması, diğer ciddi toprak sorunlarından biri haline gelmiştir.

Ülkemizde gerek tarımsal alanların genişletilmesi ve gerekse diğer amaçlarla toprağın kullanılma şeklinin değişmesi sonucu şekillenen yaygın erozyonla kaybedilen yıllık verimli toprak miktarının 5 milyon ton civarında olduğu sanılmaktadır. Bu miktar ise 20 cm kalınlığında 20 bin hektarlık toprak örtüsünün kaybolmasına eşdeğer bulunmaktadır. Şiddetli erozyona uğramış bazı topraklar ekonomik tarımsal üretime elvermeyecek ölçüde üretkenliğini kaybetmektedir. Ayrıca her yıl taşınan toprak malzemesi ile birlikte ortalama 87.500 ton bitki besin maddesi de kaybedilmektedir. Dolayısıyla erozyonla kaybedilen besin maddeleri tutarının bugünkü fiyatlarla 50 milyara ulaştığı kabul edilmektedir.

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları Kimyasal Kirlilik Nükleer Enerji

Toprağın verimini artırmak amacıyla yapılan gübreleme işlemlerinin çoğu kez toprağı tanımadan ve gereğinden fazla yapılması sonucu büyük ölçüde üretim ve çevresel sorunlar doğmaktadır. Şöyle ki,· toprak tipine uygun olmayan miktar ve kalitede gübre kullanılmasıyla ürün verimi düşmekte, yanma ve kurumalar olmakta, gereksiz döviz kaybına uğranılmakta ve kaçınılmaz şekilde çevre kirlenmesi şekillenmektedir.

Toprak sorunlarına ilişkin olarak yukarıda verilen bilgilerin ışığın- I da bu temel ekolojik ögede karşılaşılan başlıca olumsuz etkileri kısaca özetlemek gerekirse: Hızlandırılmış erozyon ve toprağın yanlış kullanılması sonucu öncelikle ekilebilir değerli toprak alanları, barajlar ve sulama sistemleri elden çıkar. Verimlilik azalır. Çayır ve meralar azalır. Florafauna ilişkisi ya da biyolojik denge bozulur. Tarımsal uygulamalar ve endüstriyel artık ve atıklardan kaynaklanan kimyasal maddelerle yeraltı ve yerüstü su varlıkları kirlenir. Dolayısıyla dönüşümlü bir şekilde hem su sistemlerinde ve hem de ekilebilir alanlarda sürekli mikroşimik kirleticilerin birikmesi sonucu su ürünleri ve bitkisel besinler kirlenir. Bütün bu olgulara bağlı olarak ciddi çevre sorunları baş gösterir.

Endüstriyel kaynaklı kirlenmeler : Endüstri sektörü çok yönlü üretim ve tüketim faaliyetleriyle çevre sorunlarına ve dolayısıyla besin kirlenmelerine yol açan en önemli nedenlerden biridir. Bugün için kimya endüstrisince üretilen 60 binden fazla inorganik, organik ve sentetik kimyasal madde canlı yaşam yönünden tehlikeli olarak nitelendirilmektedir. Uygulama amaçları ve tüketim boyutlarının bir gereği olarak her yıl milyonlarca ton boyutunda üretilen ve o ölçüde de tüketilen kimyasal maddeler arasında özellikle bakır, kur- şun, cıva, arsenik, bizmit ve kadmiyum gibi metaller, hemen her çeşit sanayi dalında; kimyasal gübreler ve pestisidler tarımda verimin artırılması; deterjanlar temizlik maddesi; pollietilenli maddeler ve poliklorobifeniller (PCB'ler) ambalajlama, plastik eşya ve şetli yalıtkanların üretiminde; endüstriyel çözücüler besin teknolojisi, ilaç, kozmetik, boya ve bunlara benzer sanayi dallarında; petrol ve diğer petrokimya ürünleri başta taşımacılık olmak üzere, sayılamayacak derecede değişik tüketim şeklinde kullanılmaları sonucu yaygın nitelikli çevre besin kirlenmelerine yol açarlar.

Tüm dünyada ısınma ve enerji sağlamak amacıyla kullanılan petrol, kömür ve doğal gazlardan oluşan fosil yakıtlarının yakılması sonucu ortaya çıkan binlerce çeşit yanma ürünü ve artığı kirleticinin çok önemli bir kirlenme kaynağı oluşturduğu ve besin kirlenmelerine ayrı bir boyut getirdiği bilinmektedir.

Kentsel artıklardan kaynaklanan kirlenmeler : Hızlı nüfus artışı ve aşırı kentleşmenin kaçınılmaz bir sonucu olarak karşımıza çıkan kentsel artık ve atıklar çevre ve besin kirlenmesi yönünden sürekli sakıncalar yaratan bir kaynak durumundadır. Büyük kentlerimizde her gün biriken binlerce ton çöp, yiyecek ve içecek artıkları, ticari ve inşaat etkinliklerinden kaynaklanan üretim ve yıkıntı kalıntıları, lağım ve kanalizasyon artıkları bir yandan içerdikleri çok değişik yapıdaki kimyasal madde artıklarıyla şehir içi ve çevresinin kirlenmesine yol açarken; diğer yandan da ekilebilir alanlarda ve açıkta bulunan yiyecek maddelerinin, karıştıkları akarsu, göl ve denizlerdeki su ürünlerinin kirlenmesine neden olurlar. Belirtilen kaynaklardan ileri gelen mikroşimik kirleticilerin başında hiç kuşkusuz deterjanlar ve diğer temizlik ajanı artıklar gelir. Bugün için kullanılan deterjanların %60-70'lik bölümü kısa zincirli ve sert bileşiklerden oluşmaktadır. Bu tür bileşikler, çevre koşullarına dayanıklı ve canlı yapılarda birikebilme özelliği taşıdığından, besin kirlenmeleri yönünden ayrı bir önem taşır.

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları Kimyasal Kirlilik Nükleer Enerji

Kentsel artıkların toplum sağlığı ve besin kirlenmeleri yönünden önem taşıyan diğer bir yönünde, bakteriyel, viral ve paraziter hastalık etkenlerinin kolayca üreyebilmeleri için uygun bir ortam oluşturmaları ve kısa sürede salgın ve paraziter hastalık kaynağı haline dönüşebilmeleridir. Dolayısıyla bu tür artıklar sinek, sivrisinek, emiciler ve benzeri haşereler ile hızla geniş alanlara taşınabildiğinden, çok farklı çevre ve besin kaynaklarının kirlenmesine yol açarlar.

Nükleer Enerji

Atom çekirdeklerinin parçalanması sonucunda büyük bir enerji açığa çıkmaktadır. Ağır atom çekirdeklerinin nötronlarla bombardımanı sonucunda bu çekirdeklerin parçalanması sağlanabilir; bu tepkimeye "fisyon" adı verilmektedir. Her bir parçalanma tepkimesi sonucunda açığa fisyon ürünleri, enerji ve 2-3 adet de nötron çıkmaktadır.Uygun şekilde tasarlanan bir sistemde tepkime sonucu açığa çıkan nötronlar da kullanılarak parçalanma tepkimesinin sürekliliği sağlanabilir (zincirleme tepkime). Bunun haricinde hafif atom çekirdeklerinin birleşme tepkimeleri de büyük bir enerjinin açığa çıkmasına sebep olmaktadır. Bu birleşme tepkimesine "füzyon" adı verilmektedir. Bu tepkimenin sağlanabilmesi için atom çekirdeğinde bulunan artı yüklerin birbirini itmesinden kaynaklanan kuvvetin yenilmesi gereklidir. Bu nedenle çok yüksek sıcaklığa çıkılan sistemler kullanılmaktadır. Çok yüksek sıcaklıkta yüksek enerjiye ulaşan atom çekirdeklerinin çarpışması ile füzyon tepkimesi sağlanabilmektedir. Fisyon ve füzyon tepkimeleri ile elde edilen enerjiye "çekirdek enerjisi" veya "nükleer enerji" adı verilmektedir.

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları Kimyasal Kirlilik Nükleer Enerji

Nükleer Enerji Kullanım Alanları

- Araştırma reaktörlerinden kimya sanayisinde ve tıpta izotop gama ışınları ve nötron üretiminde yararlanılır.

- Nükleer tıpta, hastalık tespit edilirken radyoaktif maddeler kullanılır.

- Askeri hava kara deniz tüm araçlarda kullanılır.

- Tıp ve Sağlık alanlarında hastalıkların teşhis ve tedavisinde kullanılır.

- Endüstriyel çalışmalarda endüstriyel kaynaklardaki hasar tespitinde

- Hayvancılık ve tarım alanlarında bitki ve hayvanlardaki verimin arttırılması amacıyla da kullanılmaktadır.

- Nükleer reaktörlerde üretilen ısı enerjisi konutların ısınmasında ve endüstri alanında faaliyet gösteren tesislerde kullanılmaktadır.

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları Kimyasal Kirlilik Nükleer Enerji

Nükleer Enerji Faydaları :

- Yüksek Miktarda elektrik enerjisi elde etmek

- Daha az karbondioksit salınımı sağlamak

- Küresel Isınmaya engel olmak

Nükleer Enerjinin Zararları

- Nükleer enerji santrallerinin ürettiği atıkların tehlikeli olması

- Riskli bir teknoloji olması

- Kazalara sebebiyet vermesi

- Nükleer santrallerin terör saldırılarının hedefi haline gelebilme riski

- Nükleer silahların yaygınlaşmasını kolaylaştırması

- Nükleer enerji kaynağı olan uranyumun tükenebilme riski

TÜRKİYE İÇİN NÜKLEER ENERJİ ANKETLERİNDE

YAPILAN YORUMLAR.

"Sizce nükleer enerji olmalı mı ?" sorusuna şu şekilde yanıtlar veren halk kararsız görünüyor.

"Ne yazık ki nükleer santral mecburiyettir. Hiç bir yenilenebilir enerji kaynağı önümüzdeki özellikle 20 yıllık süreçte enerji ihtiyacını karşılayamaz. Önemli olan nükleer olmalı mı olmamalı mı değil, önemli olan enerji tüketimini düşürmektir. Yoksa nükleer enerji kaçınılmaz."

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları Kimyasal Kirlilik Nükleer Enerji

Şuan da Türkiye'nin ne uranyumu var nede çıkarabilecek bir yeri (yani yine dışarıya bağımlı) ayrıca o santrali Türkiye işletmiyor. Ne ucuza gelecek elektrik ne de başka bir yararı var. Tabi dışardan alınan elektrik yerine aynı paraya burdan üretilecek ama Türkiye'nin bir santral çalıştırmak için yetkin elemanı yok o yetkin elemanlar da dışarıdan gelecek ve her hangi bir sorun olunca Japonya’nın yaşadığı felaketteki  kahramanlar gibi kahramanda bulunamayacak sonuç kötü olacak haliyle.

Nükleer enerji en temiz enerjilerden biri, doğru kullanılırsa. Ancak Ruslar gibi disiplinli bir milletin bile başına gelen felaketten sonra, rahatlığıyla ünlü olan milletimizin başına gelme olasılığı binde bir bile olsa bu riski kimsenin 3-4 neslin sağlığına karşı alması çok yanlış karar olur.

Nükleer Santrallere kesinlikle karşıyım. Hele buralar da tamamıyla karşıyım. Enerjinin çok önemli olduğunu bir politika olarak düşünüyorsak işin kolayına kaçıp Nükleer Santral yapalım olsun bitsin denileceğine alternatif enerji kaynakları üzerinde ki çalışmalar neden yeteri kadar değil?

Nükleer olmamalı diyen herkesin evinde non-frost buz dolapları, 3 tane televizyonları, 2 tane bilgisayarları var, gece gündüz açık tutuyorlar bunları.

Mevcut tüketime göre nükleer şart. Ancak bu bana dayatma gibi geliyor. Örneğin; nükleer kurana kadar eski binalara mantolama sistemi şartlansa en az %30 geri dönüşüm olur. Hoş bilimsel veriler daha fazla karlılıktan bahsediyor ama %30 bile deli rakam...Özellikle doğuda ve kırsallarda kaça elektrik tüketimi çok fazla. Bu engellenmiyor. İstenirse engellenir.

Durumu kıyaslama ile yapayım; Japonya’da olanları biliyoruz deprem ardından hasar gören santraller patladı. 9.0 depreminde sadece binaları sallanan Japonların yapıtlarını hepimiz görüyoruz. 9.0 Türkiye’de olsa %70-80 nüfusu siler atardı tam bir facia. Size sorum şu ki; Sağlam bina da yani sağlam temeli olan bir santrallar (Japon işi), Japonlar gibi işini şansa bırakmayan millette bile sorun çıkarıyorsa, Türkiye'de ne olur?

Güç olduğu konusu üzerine bir tartışma söz konusu değil. Gücün kontrollü olup olmadığı üzerine bir tartışma söz konusu. Bu işi çekip çevirebilecek miyiz asıl üzerinde durup tartışılması gereken konu olmalıdır.

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları Kimyasal Kirlilik Nükleer Enerji

KAYNAKLAR:

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları (Web)http://eyybis.istanbul.edu.tr/home/izlence/?id=563644&bid=1110

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları (Web)http://w3.gazi.edu.tr/~mkaracan/ilericevrekimyasi.pdf

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunlar ı(Web)Kimyasal Kirlilik(Web)https://prezi.com/qzg8ojmhy1nh/cevre-kirliligi-ve-kimyasal-madde-iliskisi/

Kimya Işığında Çevre Ve Çevre Sorunları (Web)Kimyasal Kirlilik (Web)http://www.kimyaegitimi.org/sites/default/files/kontekst_uygulamalari/fen_ve_tekonoloji_egitimi/cevre_kirliligi.pdf

Nükleer Enerji (Web)http://www.enerji.gov.tr/tr-TR/Sayfalar/Nukleer-Enerji

http://eurasianjvetsci.org/pdf/pdf_EJVS_957.pdf

Nükleer Enerji (Web)www. nukleer .web.tr/temel_konular/faydalar.html