24
Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 1-10 HAZİRAN 2011 Yıl: 1 Sayı: 12 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü Sibel Üresin’in ifadeettik- leri, sistem tarafından kendi kimliğine düşman edilmiş kadının tipik bir örneğidir. Sf. 06-07 ‘Uluslararası Yükseöğre- tim Kongresi’ni protesto eden halk gençliği, polis saldırısı altında söz, yetki, karar hakkı istedi. Sf. 10-11 Adresimiz sandık değil savaş siperleri olmalıdır Sf. 12-13 Yurtdışında yapılan devrim ve komünizm şehitleri anma etkinlikleri coşku ile ge- çerken, ülkemizde devrimci-demokrat kurumlar, önderlerini andığı için saldırıya uğruyor. Egemenlerin bu korkuları ye- nilgilerine giden yolu adım adım örüyor. Meslek hastalığı silikozis Güncel-yaşam Sf. 14-15 Kaypakkaya ve devrim şehitleri anıldı f GÜNCEL 02-03 ÇEVRE Siyanür tehdidi altında yaşam sf. 22 GÜNCEL Faşizmin “tedavi” yöntemi sf 4-5 Türkiye-Kuzey Kürdistan’da sosyal demokrasi, devrimci-komünist muha- lefetin yükselmesi sonrasında, faşist Kemalist diktatörlüğün kurucu unsuru olan CHP’ye sonradan giydirilen pej- mürde bir kaftan özelliği taşır. Sosyal demokrasinin güncesi f ANALİZ 16-17-18 Boykot Hakim sınıfların sözcüleri miting meydanlarında gövde gösterisinde bulu- nurken halka bol vaadli bir seçenek sunuyor. Biri sosyal ve ekonomik refah dağıtıyor, diğeri milli duygulara hitap ediyor. Bir başkası ise her şeyin mimarı, ileri demokrasinin mucidi olarak nutuk atıyor. Sandık başına giden her bir oy daha fazla yoksulluk, daha fazla inkar, zulüm ve sömürü demektir. Emekçi kitleler, boş vaatlerin peşine takılmadan, tercihini devrimden yana yapmalıdır. Mevcut sistemin bütününe karşı tavır alarak seçimleri BOYKOT etmelidir. kapak 15_Layout 2 5/31/11 6:08 PM Page 1

1-10 Haziran 2011

Embed Size (px)

DESCRIPTION

2011’den bu yana yayınlanan Halkın Günlüğü gazetesi.

Citation preview

Page 1: 1-10 Haziran 2011

Halkın GünlüğüHalkın Günlüğü1-10 HAZİRAN 2011 Yıl: 1 Sayı: 12 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü

Sibel Üresin’in ifadeettik-leri, sistem tarafındankendi kimliğine düşmanedilmiş kadının tipik birörneğidir. Sf. 06-07

‘Uluslararası Yükseöğre-tim Kongresi’ni protestoeden halk gençliği, polissaldırısı altında söz, yetki,karar hakkı istedi. Sf. 10-11

Adresimiz sandık değil savaş siperleri olmalıdır Sf. 12-13

Yurtdışında yapılan devrim ve komünizmşehitleri anma etkinlikleri coşku ile ge-çerken, ülkemizde devrimci-demokratkurumlar, önderlerini andığı için saldırıyauğruyor. Egemenlerin bu korkuları ye-nilgilerine giden yolu adım adım örüyor.

Meslek hastalığısilikozis

Güncel-yaşam Sf. 14-15

Kaypakkaya ve devrim şehitleri anıldı fGÜNCEL 02-03

❯ ÇEVRE Siyanür tehdidi altında yaşam sf. 22❯ GÜNCEL Faşizmin “tedavi” yöntemi sf 4-5

Türkiye-Kuzey Kürdistan’da sosyaldemokrasi, devrimci-komünist muha-lefetin yükselmesi sonrasında, faşistKemalist diktatörlüğün kurucu unsuruolan CHP’ye sonradan giydirilen pej-mürde bir kaftan özelliği taşır.

Sosyal demokrasiningüncesi fANALİZ 16-17-18

Boykot

Hakim sınıfların sözcüleri miting meydanlarında gövde gösterisinde bulu-nurken halka bol vaadli bir seçenek sunuyor. Biri sosyal ve ekonomik refahdağıtıyor, diğeri milli duygulara hitap ediyor. Bir başkası ise her şeyin mimarı,ileri demokrasinin mucidi olarak nutuk atıyor. Sandık başına giden her bir oydaha fazla yoksulluk, daha fazla inkar, zulüm ve sömürü demektir. Emekçikitleler, boş vaatlerin peşine takılmadan, tercihini devrimden yana yapmalıdır.Mevcut sistemin bütününe karşı tavır alarak seçimleri BOYKOT etmelidir.

kapak 15_Layout 2 5/31/11 6:08 PM Page 1

Page 2: 1-10 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 1-10 HAZİRAN 2011güncel 02

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROHalkın GünlüğüKAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır GürzYa yın Tü rü: Bölgesel Sü re li Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı SokakNO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kar de len Yayımcılık

Mahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok.No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL

Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.

Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A-Blok Yenibosna Bahçelievler-İST

Tel ( 0212) 654 94 18

İZMİR: Şehit Fethi Bey Cadde No: 13 Eski Eshot İşhanı Kat:4 Konak/İzmir Tel-Fax: (0232)482 01 63 ●MERSİN: Çankaya Mahallesi 4702. Sok. No:8 KAt:3 Akdeniz/Mersin ● AMED:İskender Paşa Mah. İnönü Cad. MA-GÜL İşhanı Kat:4 No:10 Dağkapı/Amed ●ATİNA: Spiro trikoupi 21 10683 eksarxia GREECE/Yunanistan e-mail: [email protected] ● YD TEMSİLCİLİĞİ: Kaiser-Wilhelm Str. 275 47169 Duisburg/DE-UTSCHLAND e-mail: [email protected]

HESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

BÜRO

LAR

Ezilenlerin tarihini sahiplenmesi, hakim sı-nıflar nezdinde suçlu ilan edilmeye devamedilirken, onlarca kişi gözaltı ve tutuklamaterörüyle sindirilmeye çalışılıyor. Geçmiştenbu güne kadar gerici iktidarlara karşı müca-dele bayrağını yükselten devrimci, komünistönderler, burjuva feodal diktatörlüğün suçlulistesinde temel yerini koruyor. Ancak halkınhaklı kavgasının ideolijik rehberi ve mücade-lesinin simgesi olmaya da devam ediyor.Hakim sınıflar nezdinde bir aklanmaya ihti-yacı olmayan devrimci ve komünist önderlerher yıl olduğu gibi bu yıl da kavga sloganla-rıyla anıldı. Yapılan anma eylemlerine binler-ce insan sel gibi akarken, onlar tarafındantutuşturulan meşalenin gelecek kuşaklarınyolunu aydınlatmaya devam edeceği vurgu-landı.Gerici iktidarlarının tesisini halkın üzerindeinşa eden hakim sınıflar bu sahiplenişe karşısaldırı furyasını en geniş biçimiyle uygula-maya başladı. Kendi iktidarlarına karşı mü-cadele bayrağını yükselten kesimleri gericiyasaları çerçevesinde bir kez daha “suçlu” ,“terörist” ve “tehlikeli” ilan etti.

Önderleri anmak onurdur Yapılan anmalar sonrası beklenen saldırıfuryası gecikmeden baladı. “Suç” ve “suçlu-yu övme” dosyaları hayli kabarık olan dev-rimci-demokrat güçler; yasal dayanaklarıyaratılan bu gerici saldırıya karşı yılardır mü-cadele etmektedirler. Bu yıl da İbrahimler,Mahirler, Denizler, Mazlumlar ülkemizin dörtbir yanında on binler tarafından sahiplenildi. Tüm baskı ve sindirme politikasına karşıalanlara çıkarak devrimci komünist önderle-rin binler tarafından sahiplenilmesini haz-medemeyen hakim sınıflar, 25 Mayıs günüAdana’da gece yarısı evlere baskınlar düzen-leyerek Demokratik Haklar Federasyonu(DHF), Demokratik Gençlik Hareketi (DGH),Halkevleri, Öğrenci Kolektifleri ve Emek Par-tisi (EMEP) üyesi 21 kişiyi gözaltına aldı. Adana’da 6 Mayıs’ta Deniz Gezmiş ve 18 Ma-yıs’ta komünist önder İbrahim Kaypakkayaanmaları için alanlara çıkılarak kitlesel birsahipleniş gerçekleşmişti. Devrimci önderle-rin bu kitlesel sahiplenişi karşısında Adanapolisi rolünü oynayarak, devrimci demokratkurum üyelerinin evlerine baskınlar yaparak

21 kişiyi gözaltına aldı. Gözaltına alınan 21 ki-şiden 16’sı savcılık tarafından serbest bırakı-lırken, 9 kişi de tutuklanma talebiyle çıkarıl-dıkları mahkemede serbest bırakıldı. Yapılan bu saldırılar ülkenin birçok yerindeyapılan açıklamalar ile protesto edildi. Ada-na, Mersin, İstanbul, Ankara gibi birçok ildeyapılan basın açıklamalarında, sistemin suç-lu ilan ettiği devrimci önderlerin bu halkınmirası olduğu ve bu mirası sahiplenmenin iseonur olduğu vurgulandı. Ezilen emekçileri kendi tarihlerine karşı ka-yıtsızlığa zorlayan sistemin bu çabasının so-nuçsuz kalacağı ifade edilen açıklamalarda,halkın haklı kavgasında ısrar edilerek, dev-rim tarihinin sahiplenileceği ifade edildi.

Adana’da gözaltı terörüne tepkiAdana’da devrimci önderleri andıkları içindevrimci demokrat kişilere dönük gerçek-leştirilen gözaltı terörü, İsmet İnönü Par-kı’nda DHF’nin de içinde yer aldığı devrimcidemokratik kurumlar tarafından protestoedildi.Kurumlar adına yapılan açıklamada suçluilan edilen devrimci önderlerin sahiplenilme-ye devam edileceği belirtilerek şu ifadelereyer verildi: “Her dönemde olduğu gibi bulun-duğumuz süreçte egemenler ve siyasi iktidar

muhalif güçlere ‘terörist’ yakıştırmasını yap-makta ve bu anlamda manipülatif politikpropagandalarla bellekler iğdiş edilmeye ça-lışılmaktadır. Bu tür anmaların, basın açıkla-maların ve yürüyüşlerin yapılmasında her-hangi bir kısıtlama olmamasına rağmen buanmanın bahane edilerek, devrimci kurum-lar ve kişilikleri baskı altına almak, gözdağıvermek ve yıldırma politikası uygulamakbizleri yürüttüğümüz mücadeleden alıkoy-mayacaktır. Bu baskılardan anlaşılacağı gibiözellikle gençliğin devrimci önderlere sahipçıkmada gösterdiği ilgi egemenleri rahatsızetmektedir… Bu anma toplantısı ülkenin hertarafında yapılmış olmasına rağmen Ada-na’da baskı ve operasyonla karşılanmasıkarşısında, bizler emek örgütleri, sendikalar,siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri olarakbu baskıları ve sindirme politikalarını şiddet-le protesto ediyoruz. Bunlar suç ise eğer, bi-linmesi gerekir ki bu ve benzeri suçları bizlerdefalarca işledik ve işlemeye de devam ede-ceğiz. Bu arkadaşlarımızın derhal serbest bı-rakılmasını istiyor, sürecin takipçisi olduğu-muzu ve olacağımızı belirtiyoruz.“ denildi

Onurumuza sahip çıkıyoruzMersin’de ev baskınlarını protesto etmekiçin KESK binası önünde bir araya gelen kitlesloganlarla Taş Bina önüne yürüdü.

Burada yapılan açıklamada gözaltında tutu-lan arkadaşlarının, devrimci önderlerden İb-rahim Kaypakkaya, Deniz Gezmiş için anmadüzenledikleri gerekçesiyle gözaltına alındığıifade edilerek, bu saldırılara karşı, “onuru-muza sahip çıkıyoruz” denildi.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Her dö-nemde olduğu gibi bulunduğumuz süreçteegemenler ve siyasi iktidar muhalif güçlere‘terörist’ yakıştırmasını yapmakta ve bu an-lamda manipülatif politik propagandalarlabellekler iğdiş edilmeye çalışılmaktadır. Ya-pılan baskılardan da anlaşılacağı gibi özellik-le gençliğin devrimci önderlere sahip çıkma-da gösterdiği ilgi egemenleri rahatsız etmek-tedir.”

Baskı ve gözaltılar amacına ulaşamayacakAnkara’da DHF, Halkevleri, SKM, EHP, Kolek-tifler ve KESK’e bağlı sendika üyeleri gözaltı-ları protesto etti.

DHF temsilcisi Nurten Kırmızıgül yaptığı ko-nuşmada halkın devrimci önderlerini katle-den faşist zihniyetin bugün bu zihniyeti on-ların mezar taşlarını ziyaret edenlere, dev-rimci önderleri ananlara karşı da aynen uy-gulandığını söyledi. Egemenlerin korkuları-nın devrimci mücadele karşısında yükseldi-ğini dile getiren Kırmızıgül, baskı ve gözaltı-ların amacına ulaşamayacağını belirtti.

Halkevleri MYK Üyesi Dilşat Aktaş’ın okudu-ğu ortak basın açıklamasında, siyasi iktida-rın her fırsatta ileri demokrasi nutuklarıatarken; uygulamada ülkemiz demokrasisi-nin ne kadar geri olduğunu belgelediklerinisöyledi. Devrimci önderleri anmak da dahildemokratik hak talepli mücadele eden kişive kurumlara azgınca saldırıldığını sözlerineekleyen Aktaş, Adana’da yaşananların bu-nun en bariz örneği olduğunu ifade etti.

Devrimciler sindirilmeye çalışılıyorİstanbul’da DHF üyeleri Adana’da devrim şe-hitlerini anma etkinliklerini katılan öğrenci-lerin gözaltına alınmalarını Taksim Galatasa-ray Lisesi önünde protesto ederek “Devrimciönderler onurumuzdur” dedi.

DHF adına yapılan açıklamada, devrimci-de-mokratik kurumların baskılarla sindirilereketkisizleştirilmeye çalışıldığı bir dönemdengeçildiği ve devrimci önderleri anmanın bironur olduğu ifadelerine yer verilerek; “Sömü-rü düzeni; İbrahimleri, Mahirleri, Denizleri‘suçlu’ ilan ettikçe bizler ısrarla devrimci vekomünist önderlerimizin suçlu olmadığınıhaykırmaya devam edeceğiz. Sömürü düzeni;bu eylemlerimizin ‘suç’ olduğunu ilan ettikçe,bizler ısrarla devrimci komünist önderlerimi-zi sahiplenmenin ‘suç’ değil onur olduğunuhaykırmaya devam edeceğiz” denildi.

Önderlerimize sahip çıkıyoruzHakim sınıflar gerici iktidarlarınıkorumak için devrimci-demo-krat yapılara dönük saldırılarınıyaklaşan seçim süreciyle birlikteüst seviyelere çıkarmaya başladı.Bu gerici saldırılardan bir taneside “suç ve suçluyu övme” iddiası

2-3_Layout 2 5/31/11 4:53 PM Page 1

Page 3: 1-10 Haziran 2011

DHF ve Yeni Demokrasi Şehit Tutsak AileleriBirliği, yeni demokrasi ve devrim şehitleriiçin anma yürüyüşleri düzenledi. Yeni Demokrasi Şehit Tutsak Aileleri Birliğiİstanbul’da gerçekleştirdiği yürüyüşle yenidemokrasi mücadelesinde ölümsüzleşenle-rin verilen kavgada yaşadığını ve yaşatılaca-ğını haykırdı. Okmeydanı’nda bulunan YüzÇiçek Açsın Kültür Merkezi (YÇKM) önündetoplanan grup buradan Feriköy Mezarlığı’nadoğru yürüyüşe geçti. Yürüyüşte “Devrim vekomünizm şehitleri ölümsüzdür” yazılı pan-kart açılırken, “Önderimiz İbrahim Kaypak-kaya”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür”, “Ağapatron devletini yıkacağız halk iktidarı kura-cağız” sloganları atıldı. MKP 2. Genel Sekre-teri Süleyman Cihan’ın mezarı başında son-landırılan yürüş sonrası devrim şehitleri anı-sına saygı duruşu yapıldı.

“Şehitlerimizi derin bir saygıylaanıyoruz”Yeni Demokrasi Şehit Tutsak Aileleri Birliğiadına yapılan açıklamada ölümsüzleşendevrimcilerin geniş bir teorik miras ve des-tansı bir mücadele bıraktığı ifade edildi.Açıklamada, “Altınçağa uzanan görkemlimücadeledeki önemi üzerinde de durarakonlardan öğrenmesini ve onların mücadele-mize kazandırdıkları değerlerin somut kam-panyalarla ve devrimin ilerletilmesinin mo-toru olarak ele alınması ve onlara duyduğu-muz derin saygının dünya ezilen haklarınataşınmasın maksadıyla Mayıs ayının son ikihaftası devrim ve altınçağ şehitlerinin an-ması olarak ilan edildi.” denildi. Dünyadadevrim mücadelesinde yüz binlerce devrim-cinin katledildiğinin ifade edildiği açıklama-da, “Dünya ve Türkiye-Kuzey Kürdistan şe-hitlerini derin bir saygıyla anıyor, mücadele-lerinin önünde saygıyla eğiliyoruz.” denildi.Anma, Garip Şahin’in “Töre” şiiri ve devrimmarşların okunmasıyla sona erdirildi.Diğer bir anma yürüyüşü Sarıgazi’de yapıldı.Sarıgazi Bölge Hastanesi önünde toplananDHF üyeleri buradan Sarıgazi Mezarlığı’nakadar yürüdü. Kaypakkaya flamalarıyla yü-rüyen grup, 2005 yılında Mercan Vadisi’ndeölümsüzleşen Cemal Çakmak’ın mezarı ba-şına gelerek devrim ve komünizm şehitleriiçin saygı duruşu yaptı. Mezar başında “Mer-can’da bir ses 17’ler ölmez”, “Önderimiz İbra-him Kaypakkaya” sloganları atıldı.

03güncel 1-10 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü

Avrupa’da Mayıs etkinliklerikitlesel katılım ve coşkulu birşekilde gerçekleşti. Etkinlik-lerde komünist önder İbrahimKaypakkaya şahsında partive devrim şehitleri için kültü-rel ve siyasi etkinlikler dü-zenlendi

Komünist önder İbrahimKaypakkaya´nın 38. ölümsüzlük yıldö-nümü şahsında gerçekleştirilen parti vedevrim şehitlerini anma etkinlileri kit-lesel ve coşkulu bir katılımla yapıldı. İkiaylık bir siyasal kampanya biçimindeörgütlenen Mayıs etkinlikleri İsviçre veAlmanya’da gerçekleştirilen gecelerleson buldu.Siyasal bölüm kapsamında Nisan veMayıs aylarında Avrupa’nın 20’ye yakınmerkezinde panel ve seminerler ger-çekleştirildi. Panel ve seminerlere SaitÇetinoğlu, Erdoğan Aydın, Faik Bulut,Temel Demirer, Haluk Gerger, YükselAkkaya, Fikret Başkaya, Mahmut Alı-nak, Mehmet Çetin ve Arif Bilgin gibidevrimci aydın ve yazarların yanısıraSınıf Teorisi temsilcileri katıldı. Etkinlik-lerde, “Kuzey Afrika ve Ortadoğuda’kihalk isyanları”, “Emperyalizm ve Orta-doğuda’ki son gelişmeler”, “Türkiye-Kuzey Kürdistan’da ulus ve azınlıklarsorunu”, “Ermeni soykırımı ve tarihselsüreci”, “Komünistlerin birliği”, “Kürtulusal sorunu ve görevlerimiz”, “12 Ha-ziran seçimleri ve tavrımız“, “Türkiye-Kuzey Kürdistan’da işci sınıfınınmücadelesi ve sorunları” başlıklı on-larca konu ele alındı. Mayıs etkinlikleri kampanyası panel veseminerlerin ardından 15 Mayıs İsviçre

ve 21 Mayıs’ta Almanya Köln’de gerçek-leştirilen “Parti ve Devrim ŞehitleriniAnma Geceleri”yle sonlandırıldı. Siyasalve kültürel bölümler şeklinde örgütle-nen geceler binlerce kişinin katılımıylacoşkulu bir atmosferde geçti.

Devrim şehitleri ölümsüzdürKöln Müheim’de 21 Mayıs günü İbrahimKaypakkaya şahsında devrim şehitlerianması yapıldı. Sempozyum ve kültürelbölümden oluşan anmaya Grup Munzur,Emekçi ve Haluk Gerger gibi isimler dekatıldı.“İbrahim Kaypakkaya şahsında parti vedevrim şehitleri anıyoruz” şiarıyla yapı-lan anma etkinliğine yoğun bir katılımolurken, etkinlik kavgada ölümsüzle-şenler için saygı duruşuyla başladı. Dev-rim şehitlerinin isimlerinin anılmasıylasalonda “Devrim şehitleri ölümsüzdür”,“Önderimiz İbrahim Kaypakkaya”, “Ya-şasın partimiz MKP” sloganları atıldı.Saygı duruşundan sonra Ozan Emekçisahne alarak, kitlelerle birlikte türkü vemarşlarını seslendirdi. Ardından da sin-evizyon gösterimi yapıldı.Etkinlikte Haluk Gerger, Mahmut Alı-nak, Yüksel Akkaya ve Sınıf Teorisitemsilcisi dünyada ve ülkemizde yaşa-nan siyasal gelişmeleri tartıştı.

‘Halkın isyanı derinleşecek’İlk konuşmacı olan Haluk Gerger, KuzeyAfrika ülkelerindeki isyan ve sonrasırestorasyonu değerendirerek, isyanlarsonrasında umutsuzluğa kapılmanındoğru olmadığını söyledi. Restorasyonsürecinde sonra bazı reformların olaca-ğını, yine egemenlerin sisteminin ikti-dara geleceğini ama mücadeleyi dahaileriye taşımanın gerektiğinin altınıçizdi. Gerger, “Dolayısıyla da aslındabütün bu isyanların bütün kayıplara

rağmen, geri çekilmelere rağmen, em-peryalist müdahelelere rağmen enbüyük kazancı budur. Ve artık zalim-lerle halk arasındaki, mazlumlar arasın-daki psikolojik denge değişmiştir. Buyeni psikolojik dengeler, halkın isyanı,derinleşerek, umuyoruz ki devam ede-cektir.” dedi.

‘Birleşerek çözüm üretebiliriz’İkinci olarak söz alan Mahmut Alınak,T.C devletinin açılım politikalarının Kürtsiyaseti tarafından zamanında kavra-namadığını belirterek, Kürt devrimcile-rinin ve Türk devrimcilerinin birleşerek,mücadeleyi geliştirmeleriyle ancak Kürtsorununun çözülebileceğini kaydetti.Yüksel Akkaya ise konuşmasına iyim-ser olmadığını söyleyerek başladı. Ak-kaya, 1940’lı yıllardan sonra gelişen işçihareketini ele alarak, 80 darbesi sonra-sında işçi sınıfı mücadelesinde ciddi ge-rilemeler olduğunu kaydetti.Günümüzde ise sendikaların grevleridahi kendi çıkarları için, kar yapabile-cek şekilde düzenlediklerini belirtenAkkaya, karar altına alınan grevlerinsadece üçte birinin gerçekleştiğini, ço-ğunun ise sendika engeline takıldığınadeğindi.Sınıf Teorisi temsilcisi konuşmasınaDersim’de şehit düşen 5 TKP/ML TİKKOgerillasının yanısıra, Haki Karer’leri,Mazlum Doğanları ve İbrahim Kaypak-kaya şahsında tüm devrim şehitleriniselamlayarak başladı. 70’lerde, Kema-lizm ve ulusal sorun konularında enberrak ve doğru fikirlerin Kaypakkayatarafından ortaya konulduğunu söyledi.Temsilci aynı zamanda birliğin, birleş-menin önemi üzerine konuştu.Hasan Yükselir ve Grup Munzur’un söy-lediği marş ve türkülerden sonra anmasloganlarla sonlandırıldı.

Mayıs etkinlikleri coşkulu geçti

Devrim şehitleriölümsüzdür

2-3_Layout 2 5/31/11 4:53 PM Page 2

Page 4: 1-10 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 1-10 HAZİRAN 2011güncel 04

Yaşar Öztemel, 12 Eylül Askeri FaşistDiktatörlüğü’n işkence ile yüzleşti. Ar-dından yaşadığı travmadan dolayı aklidengengesi bozuldu. 2011’de ise Özte-mel yine işkence eşliğinde gözaltınaalındı ve hapse atıldı. Bu sefe gerekçeise tedavi olması için

Her türlü demokratik hak alma mücadelesine karşıkolluk aygıtını ve silahını kullanan devlet gerçeği veonun yürütücüsü konumundaki siyasal iktidar, bupratiğine bir yenisini daha ekledi. CHP’li İzmir BucaBelediyesi’nde taşeron firmada çalışan ve sendikalfaaliyetlerinden dolayı işten atılan Batıgül Tunç’un 23Mayıs’ta Ankara CHP İl Başkanlığı önünde işe iadesiiçin oturma eylemi başlatma girişimi polis tarafın-dan uygulanan gözaltı ve işkence terörü ile sonuç-landı. Haklı bir demokratik talebi azgınca bir saldırıylagözü dönmüşçesine ezmeye çalışan faşist zihniyet,Yüksel Caddesi’nde esnaf ve halka korku cumhuri-yetinin soluğunu hissettirme çabasıyla 15 kişiyi göz-altına aldı. Gözaltına alınanlardan 14’ü ertesi günserbest bırakılırken, saldırı sırasında fotoğraf karele-rine kolluk terörüyle adeta linç edilircesine ve yüzle-rindeki darbe izleriyle yansıyan Yaşar Öztemel tu-tuklanarak, Sincan M Tipi Hapishanesi’ne gönderildi. Aynı zamanda eski bir avukat olan Yaşar Öztemel 12Eylül Askeri Faşist Cunta’sının işkence hanelerindegördüğü işkencelerin ve uzun bir tutukluluk süreci-nin ardından serbest bırakılmıştı. Gördüğü işkence-ler sonucunda psikolojisi bozulan ve bunun sonu-cunda akıl sağlığını yitiren Öztemel, eyleme destekverdiği için sokak ortasında ve gözaltında yine iş-kence gördü. Gözaltına alınmasının ardından Nöbetçi Ankara4’üncü Sulh Ceza Mahkemesi’nde duruşmaya çıkar-tılan Öztemel, kendisini suçlayan mahkemeye “Yü-zümün ve üstümün görüntüsünden anlaşıldığı üzeredirenme hakkımızı kullandık. Çünkü şiddete uğradık,direnme hakkını da hukuk fakültesinde Mucip Kapa-ni hocamızdan öğrenmiştik” ifadeleriyle cevap verdi.

“Tedavi olsun diye tutukladım”Yaşar Öztemel’in avukatı Duygu Demirel de, Özte-mel’in gözaltı sırasında ve nezarette işkence gördü-ğüne dikkat çekerek, Öztemel’in hem işkence gördü-ğünü hem de cezai ehliyetinin bulunmadığı bunarağmen gözaltında tutulduğunu belirtti. Mahkeme-nin verdiği tutuklama kararının ardından AvukatDemirel, Öztemel’in cezai ehliyetinin bulunmaması-na rağmen neden tutuklandığı sorusunu mahkemeheyetine yöneltti. Hakim ise, “İçerde tedavi olsundiye tutukladım” yanıtını verdi.

Tahammülsüzlüğün son örneğiMahkemenin tavrını protesto eden İHD Ankara ŞubeBaşkanı Gökçe Otlu, tutuklanan Yaşar Öztemel ile il-

Faşizm işkenceyle

KCK adı altında yap-tığı gözaltı ve tutuk-lama terörü ile Kürtsiyasetçilerini tecritaltına almak isteyendevletin bu sefer kihedefinde üniversiteöğrencileri vardı

Dersim, Urfa ve Erzincan’dayapılan eş zamanlı baskın-larda KCK’ya üye olduklarıiddiasıyla 17 üniversite öğ-rencisi tutuklandı. Der-sim’de 5, Urfa’da 5 ve Erzin-can’da 7 öğrenci örgüt üyesiolduğu iddiasıyla tutuklandı.DersimDersim’de “KCK üyesi” ol-dukları iddiasıyla ev bas-kınları ile gözaltına alınanTunceli Üniversitesi öğren-cileri Ejder Doğan, ŞükrüYurtsever, Gökhan Gümüş,Nuri Tiryaki, Naci Ataman,Malatya Özel Yetkili Cum-huriyet Savcılığı’na sevkedildi. İfadeleri alınan 5 öğ-renci, tutuklanma talebiyleMalatya 3. Ağır Ceza Mah-kemesi’ne gönderildi. Mah-keme ise telefon konuşma-larını gerekçe göstererek 5öğrencinin, “KCK’nın genç-lik yapılanmasına üye ol-mak” iddiasıyla tutuklama-sına karar verdi. UrfaUrfa’da siyasi polis, öğrencievlerine baskınlar düzenle-yerek 6 öğrenciyi gözaltınaaldı. Gözaltına alınan NihatDemirbilek, Mehmet Taş,Yunus Durdu, UbeytullahÇiftçiler, Bulut Ayana ve Ha-

san Berzan Özbadem Emni-yet Müdürlüğü’ndeki ifadeişlemlerinin ardından UrfaAdliyesi’ne sevk edildi. Sav-cılık tarafından ifadeleri alı-nan 6 öğrenci tutuklanmatalebiyle Urfa 1. Sulh CezaMahkemesi’ne sevk edildi.Mahkemede ifadeleri alınanöğrencilerden Özbadem tu-tuksuz yargılanmak üzereserbest bırakılırken; Demir-bilek, Durdu, Ayana, Taş veÇiftçiler “örgüt üyesi olduk-ları” iddiasıyla tutuklanıp,Urfa E Tipi Kapalı Hapisha-nesi’ne gönderildi.ErzincanErzincan Üniversitesi öğ-rencilerinin kaldığı 6 eve veöğrenci yurduna 24 Mayıs’tabaskın düzenleyen siyasipolis, 10 üniversite öğrenci-sini gözaltına aldı. ErzurumÖzel Yetkili CumhuriyetSavcılığı’nın talimatıyla Er-zincan’da gözaltına alınanöğrenciler, emniyetteki iş-lemlerinin ardından Erzu-rum Adliyesi’ne getirildi.Savcılığa çıkarılan öğrenci-lerden Hüsamettin Karaka-yalı ve Erkan Akel serbestbırakılırken, 8 öğrenci Örgütüyesi olmak iddiasıyla Erzu-rum 2. Ağır Ceza Mahkeme-si’ne sevk edildi. İfadelerialınan öğrencilerden SinanSalhan tutuksuz yargılan-mak üzere serbest bırakılır-ken, Ali İnal, Yeknur Yurtse-ver, Çetin Şimşek, VuralTurgut, Ufuk Uygar Karaka-ya, Vedat Sümer, CihangirAli Akkoyun isimli öğrenci-ler ise aynı iddiayla tutuk-landı. Öğrenciler Erzurum HTipi Kapalı Hapishanesi’negönderildi.

Yine “KCK üyeliği” yine tutuklamaterörü

İnsan Hakları Derneği Mersin Şubesi‘17-31 Mayıs Gözaltında Kayıplar Haf-tası’ sebebiyle oturma eylemi yapa-rak, tüm insanları kayıpların akıbeti-nin açıklanması ve sorumluların yar-gılanması için mücadele çağrısı yaptı

KESK binası önünde “Failler belli kayıplarımızı isti-yoruz” yazılı pankart arkasında bir araya gelen İn-san Hakları Derneği (İHD) üyeleri ellerinde kayıpfotoğrafları taşıyarak Taş Bina’ya doğru yürüdü. Burada İHD üyeleri adına yapılan açıklamada, kişi-nin kolluk güçlerince gözaltına alındıktan sonra birdaha kendisinden haber alınamaması, kolluk güç-lerince yakalandığı ya da tutuklandığı halde, devle-tin bunu kabul etmemesi, kişinin zorla kaybedil-mesi anlamına gelen gözaltında kaybetme saldırı-sının egemen sınıflar tarafından bilinçli uygulanan

politikaların bir parçası olduğu ifade edildi. Açıkla-mada, “Gözaltında kaybetme saldırısı, Şili’den Ar-jantin’e, İran’dan Guatemala’ya, Filipinler’ den, Ko-lombiya’dan, Türkiye’ye kadar tıpkı tecrit işkence,katletme, yargısız infaz gibi burjuvazinin ezilen sı-nıf ve halklara, işçi sınıfının örgütlü güçlerine, sos-yalizm ve ulusal kurtuluş mücadelesi verenlerekarşı yürüttüğü imha yoluyla ezme, intikam almabiçimidir. 12 Eylül’le gündemleşen faili meçhuller vekayıplar Kürt Ulusal Hareketinin yükselişiyle1990’lı yıllarda bölgede yoğunlaşmıştır. Vedat Ay-dın, Musa Anter gibi politikanın öncüleri, aydınlarJİTEM’ in ölüm listesinde yer almıştır.1994’ten son-ra faili meçhullerin yerini gözaltında kayıplar almış,bir devlet politikası olarak yürütülmüştür.” ifadele-ri kullanıldı.

‘Herkesi mücadeleye çağırıyoruz’Devletin sustuğunu ancak insan hakları savunucu-larının susmayacağına dikkat çekilen açıklamada,“Emir verenlerin, hukuku işletmeyenlerin, insanla-

Failler belli kayıplarımızı istiyoruz

4-5_Layout 2 5/31/11 1:58 PM Page 1

Page 5: 1-10 Haziran 2011

güncel

“tedavi” eder1-10 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü

gili “Devlet şizofrene dahi tahammül ede-memiş, rahatsızlığını bilmesine rağmenkeyfi ve hukuksuzca tutuklanmıştır. Bututuklama bile devletin ne kadar demo-kratikleştiğini göstermiştir. Yaşar Özte-mel’in tutuklu halinin sürmesi, içinde bu-lunduğu rahatsızlığı ağırlaştıracak ve be-deninde onarılamayacak yaralar açacak-tır” dedi. Otlu, sistemin geri dönüşü olma-yan bu tutumuna bir an önce son verme-sini isteyerek, Yaşar Öztemel’in derhalserbest bırakılmasını talep etti.

Yaşar Öztemel, kendisine uygulanan akıl al-maz işkencelerin, sokak ortasında öğrenci-lere, işçilere, emekçilere, devrimcilere akıl-

dışı yöntemlerle alenen nasıl uygulandığınaüzerine giydirilen ‘deli’ gömleğiyle hep şa-hitlik etti. Öztemel çoğu zaman sesini yük-selterek, bilincinin derinliklerinde yatan öf-kesini hainlerin yüzüne vurdu, itiraz etti.Öztemel’in bu halinden korkan ve her türlühukuku hiçe sayan, aklı akıl dışılıkla sına-yan bu zaman diliminde, yaşadığımız bu ör-neğin açık adı devlet faşizminin ta kendisi-dir. Bu faşizm, aklı işkencehanelerin demir,paslı, kanlı korkuluklarının arkasında yoketme çabasının boşa düştüğünü görüncedeliye döner. Delirmiş aklın, sınır tanıma-yan, hesap soran cüretine de tahammüledemeyen sistem, kendi aklını baki kılmakiçin ‘deli’yi uslandırmaya çalışır.

eçimlere az zamankaldı. Kendisi bir hileolan genel seçimlerde,Dersim’de Kemal Kı-lıçdaroğlu gibi Dersimdoğumlu isimler kul-

lanılarak hileler daha da etkili kılınmayaçalışılıyor. Dersim halkı faşist Türkdevletinin demogaji ve oyunları gibi,faşist Kemalist CHP’nin manipülasyonve hilelerini de boşa çıkarmalı, tümdüzen partileriyle birlikte CHP’yi deseçimleri de boykot etmelidir. Yüzsüzcesöylenen yalanlara, iki yüzlü riyakar-lıklarla verilen sözlere ve bolca savrulanvaatlere, en nihayetinde içinizden satınalınarak karşınıza dikilen kukla şah-siyetlere kanmadan boykot edin se-çimleri. Dersim’de trajik bir şekilde bü-yük bir oy potansiyeline sahip olanCHP, Dersim halkı tarafından boykotedilmelidir.Dersim halkı büyük dramlarla dolubelleğini silmemeli, bilincini karartma-malıdır. Hiçbir sebeple ‘38 Katliamı’nı,‘90’lı yıllarda köy yakma, yıkma ve kat-liamlarla tekrarlanıp bitirilmeyen 38’i,deşilmesi gereken bir ‘’çıban’’ sayılıppotansiyel suçlu görülmesini, 38’lerdeboynuna takılmış Kemalist urganı, ur-ganı elinden tutan zebanileri unut-mamalı. Kadınların karnında süngü-lenen bebelerini, Munzur suyu üstündeölü bedenleriyle yüzen gelinlerini, asılanatalarını, Kemalist zulümden kurtuluşuuçurumlardan atlamakta bulan tümonurlu insanlarını, güneşin önündesere serpe yığılıp kalan ölü bedenlerini,mağaralarda gazlanarak katledilenyaşlı-çocuk-kadınlarını asla unutma-malı. Toprağı yasaklanmış, mezarlarıharabe edilmiş, sürülerek, yakılıp yıkı-larak virane edilmiş Dersim halkı geç-mişi ve günüyle tarihini unutmamalıdır. “Mısto kor“ dediğiniz Kemal (Atatürk)ve partisi, boynunuza inerek başınızıvuran kılıcın tutanı ve sallayanıydı…Şimdiki aynı zihniyet ve geleneğin de-vamı olarak bağınızdan çıkan yeni Ke-mal, Kemalist CHP’nin lideri olarakkarşınıza çıkıp sizden biriymiş gibidavranıp hem de Dersim Katliamı’nısavunaraktan oylarınızı CHP’ye ver-menizi istemektedir. Yıllarca siz Der-simlileri kandırdılar, peşlerine taktılar;kırdıkları yetmiyormuş gibi, sizleri birbirinize düşürüp kırdırdılar. Kemalist-lerin hileleriyle başa çıkamamanın ız-dırabını Seyit Rıza yaşadı ve onlarınoyunlarına kanarken canından oldu.Kemalist CHP yaşına bakmadan veacı vermek için oğlunu gözlerinin önün-de astıktan sonra acımasızca astıO’nu. Yüzlerce gencini, komünist vedevrimci evladını hunharca katlettigerilla savaşında ve devam ediyor kat-letmeye. Yüzlerce köylüsünü kaybetti,katletti ve evlerini başlarına yıktı, diridiri yaktı Dersim köylülerini. Şimdi ba-rajlar yaparak, HES’ler kurarak tasfiyeetmek, haritadan silip yok etmek istiyorDersim’i.Kılıçdaroğlu CHP’nin sahtekarca sak-lamaya çalıştığı faşist kimliğiyle birleşmişve onun hizmetine gönüllü olarak gir-

miştir. Yani, Dersim’e tarihsel düşmanlığıolan, Dersim’i katliamdan geçirip sür-günlerle dağıtan CHP ile ortaklaşmıştır.Bunlardan dolayı da Dersim’de doğduğuhalde, Dersim’in düşmanlarıyla kol kolagirmiş ve Dersim düşmanı bir cephedeyer almıştır. Kılıçdaroğlu’nun konum-landığı yer, özgülde Dersim düşmanlığı,genelde ise halk düşmanlığıdır. KemalistCHP’nin kimliği budur, bu CHP’nin ba-şındaki Kılıçdaroğlu da bundan bağımsızolamaz. Unutulmamalıdır ki, herhangi bir coğ-rafyadan olmak ya da herhangi birtoplumdan vb. olmak doğrudan de-mokratik-devrimci kimliği veya politikniteliği, sınıfsal pozisyonunu tayin et-mez. Aynı biçimde millet-milliyet vemezhebinin şu veya bu olması da sınıfniteliğini tayin etmez.. Ne Kemal Kı-lıçtaroğlu ne de Kamer Genç Dersimdoğumlu oldukları için demokrat yada ilerici olamazlar, değiller de. Onlarınpolitik niteliğini tayin eden dünya gö-rüşleri, sınıfsal pozisyonları, siyasigörüş ve kimlikleridir. Onların tarafıhalkın yanı değil, komprador sınıflarınyanıdır. Daha somut olarak da DersimKatliamı’nın sorumlusu olan ırkçı faşistKemalist CHP ve hakim sınıflar iledevletlerinin yanıdır.Kılıçdaroğlu ve Genç, Dersim Katlia-mı’ndan sorumlu olan faşist CHP’ninbaşkanı ve vekilleri değiller midir? Bun-lar Türk devletinin halk kitleleri üze-rindeki faşist nüfuzunu temsil edenmekanizma içinde değiller midir, onunbir parçası durumunda değiller midir?Kılıçdaroğlu faşist CHP’nin başında ol-manın da ötesinde, tüm kompradorve gerici kesimlerle iç içe, Türk milli-yetçiliğiyle kol kola değil midir? Bütünbu kesimlerin oylarını almak için hep-sine göz kırpmıyor mu? O, hiçbir zamanhalk adına, devrimci sınıflar adına ko-nuşmuyor, burjuva hakim sınıflar adınakonuşuyor, onların çıkarları uğrunaçalışıyor. Halk ifadesini diline alması,‘’halk iktidarından’’ bahsetmesi tama-men sahtekarlık olup, oy toplamayadönüktür.Dersim Katliamı’nı savunan CHP veKılıçdaroğlu, aynı zamanda ‘’Ergene-konu’’ da savunarak, ‘’faili meçhul’’ ci-nayetlerin, ‘’kayıpların’’, işkencelerin,tüm katliam ve cinayetlerinin arkasındadurmaktadır. CHP ‘’Ergenekon’u’’ sa-vunmaktadır. Çünkü, ‘’Ergenekon’’ Ke-malist devletten başka bir şey değildir.Dolayısıyla da Dersim katliamı ile ‘’Er-genekonu’’ savunduğu gibi, bütün kont-ra, JİTEM, korucu ve katliam mangalarınısavunmaktadır.Faşist hakim sınıfların Dersim’de ba-şarılı olmasının yolu, ironik de olsa,CHP’dir. CHP’nin başına Kılıçdaroğ-lu’nun getirilmesi Dersim halkının ma-nipüle edilerek, oylarının CHP gibi faşistbir partiye akmasına özellikle vesileolmaktadır. Bundan hareketle, yenidemokrasi güçleri Dersim’deki boykotçalışmasını CHP’yi hedef alarak yü-rütmek durumundadırlar. Dersim’desomut hedef CHP’dir.

SDERSİM VE BOYKOT

UFUK ÇİZGİSİ ≫ bakış can

rımızın katledilmesine göz yumanlarınyargılanmasını istiyoruz. Toplu mezar-lardan, çöplüklerden çıkan kemiklerinhesabını istiyoruz.” DHF, Partizan, ESP

ve birçok kurumun destek sunduğu ey-lem, tüm kayıpların akıbetinin açıklan-ması ve sorumluların yargılanması içinmücadele çağrısıyla son buldu.

4-5_Layout 2 5/31/11 1:58 PM Page 2

Page 6: 1-10 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 1-10 HAZİRAN 2011kadın güncel 06

Kadın üzerinde yüzyıllardır sürdürülenbaskı ve aşağılamalar erkeğe de kadınada, kadının “ikinci cins” olduğunu kabulettirdi ve sistem bu inanışı korumaktave devam ettirmekte çok istikrarlı! Ör-gütlenebilen buna karşı direnen kadın-lar sokaklarda ya da farklı alanlarda, herfırsatta kadının bu durumuna dikkatçekmek, bir şekilde kurtuluşu bulmakiçin, bir mücadele sürdürürken diğer ta-raftan ise her gün bir başka saldırı yük-seliyor. Fatih, Ümraniye, Bahçelievler,Eyüp gibi birçok belediye ve kurumlariçin aile içi iletişim seminerleri veren Si-bel Üresin’in geldiği durum ve ifadeleribunun en çarpıcı ve can alıcı; gözlere so-kulan bir örneği. Üresin, bu toplum içeri-sinde cinsel ve dini olarak sömürülen birkadın kimliği ile değil tam bir erkek ege-men anlayış üzerinden kadınlar üzerineçokça şey söylüyor ve ekliyor “Çok eşli-

lik yasal olsun”. Evet, buyurun buradanyakın!İslamiyet’in doğuşu ile “eş alma” da birdüzenleme yapıldı. Çokça kadınla birlik-te olan erkekler artık İslamiyet’le dü-zenlenen yasalarla sadece 4 eş alabili-yorlardı. Bu 4 eş alma düzenlemesiKur’an-ı Kerim şöyle tarif ediliyor, “Ce-nab-ı Hak ‘Eğer hanımlarınız arasındaadaleti yerine getiremeyeceğinizdenkorkarsanız, sadece bir tane ile yetinin.’buyurdu.” Çok eşlilik bugün şeriatla yö-netilen ülkelerde uygulanan bir şey hala.Üresin’in derdi de bu. Bu çok eşlilik uy-gulamasının ülkemizde de yasallaşma-sını istiyor. Üresin, çok eşliliğin yasalaş-ması gerektiğini savunarak, “Zaten ço-keşlilik var. Erkeklerin yüzde 85’i aldatı-yor. Bu muhafazakâr kesimde ‘imam ni-kâhlı eş’, diğer kesimde ‘metres’ adınıalıyor” diyor.

“Kadın ortada kalmasın”Özellikle tarikatçı kesimlerle içli dışlıolan Üresin çok eşliliğe ilişkin şunlarıdile getiriyor: “Erkek, bir başkasıylaimam nikâhı yapacağı zaman karısın-dan izin almak zorunda değil. 4’üncü ka-dına kadar imam nikâhıyla evlenebilir.Ancak 2., 3. ve 4. eşler suistimal ediliyor.‘Boş ol’ dendiği zaman kadın ortada kalı-yor. Bu nedenle çok eşlilik yasalaşmalı.Yasanın çıkması demek, erkeğin mal-varlığına ortak gelmesi demek. Çok eşli-lik dinimizde var. Herkes yapamaz amayapana ‘Niye yaptın?’ diyemezsiniz, şir-ke girer. Kuran’da var.” Aile içerisindekadına biçilen rol ve kadının sömürül-mesini doyasıya içselleştiren Üresinşöyle devam ediyor, “Zengin, kariyerli,parası olan ve cinsel gücü fazla olan er-kek çok eşliliği seçebiliyor. Hiçbir kadın

Muğla’da dört yıl önce bir kadın 8kişi tarafından tecevüze uğra-mıştı. Aradan yıllar geçmesinerağmen davada bir sonuca varıla-madı. Fethiye 1. Ağır Ceza Mah-kemesi’nde kapalı olarak görülendavada tutuklama çıkmazken,duruşma 15 Temmuz’a ertelendi

Muğla’da dört yıl önce gerçekleşen teca-vüz saldırısının davası aradan geçen yıl-lara rağmen bir karara vardırılamıyor.Tecavüzü gerçekleştiren 8 kişi hakkındaFethiye 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ka-palı olarak görülen davada da tutuklan-ma çıkmadı.

Fethiye’de görülen davayı takip eden ka-dın örgütleri üyesi kadınlar dava süre-since adliye önünde beklediler. İstanbul,Ankara, Antalya, İzmir ve Muğla’dan ka-dınlar davayı izlemeye geldi. Davaya iliş-kin adliye önünde bir basın açıklamasıgerçekleştiren kadınlar şu ifadelere yerverdi: “Biz kadınlar biliyoruz ki, tecavüzkadınların erkek egemen sistem tarafın-dan kontrol altına alınması amaçlı olaraksistematik ve bilinçli yağmasıdır. Bu se-bepledir ki dört sene önce Gebeler Kaplı-cası’nda yaşananlar tek bir kadına değiltüm kadınlara yönelik tecavüzlerdir. Te-cavüzcülerin ve vekillerinin pişkin tavrı-na karşın onlarca kadın avukat ve bizTürkiye’nin her bir tarafından burayagelen kadınlar olarak, erkek egemenliği-nin geriletilmesi için, adalet için ısrarcıyızve bu davanın takipçisi olmayı sürdüre-ceğiz.”

Dava 15 Temmuz’a ertelendiAdliye önünde oturarak bekleyişlerinisürdüren kadınlar, sanıkların tutukluyargılanmasını ve Muğla Barosu BaşkanıMustafa İlker Gürkan ve Baro Genel Se-kreteri Leyla Bişen’in bu davada avukat-lıktan çekilmelerini istedi. Kadınların ad-liye önündeki bekleyişleri sürerken,mahkemede daha önce sorgusu yapıl-mayan üç sanığın sorgusu yapıldı ve sa-nıkların iki tanığı ile saldırıya uğrayankadının tanıkları dinlendi. Mahkemedeek delillerin toplanmasıyla ilgili ara ka-rarlar alınırken, sanıkların tutuklanmasıtalebi reddedildi. Tecavüzcüler lehine sü-ren davanın 3. mahkemesinde de buyaklaşım sürdürüldü. Dava 15 Temmuztarihine ertelendi. Adliye önündeki ka-dınlar, 15 Temmuz’da giderek daha bü-yük bir kalabalıkla Fethiye’ye davayı ta-kip etmeye geleceklerini açıkladılar.

“Meclise taşıyacağız”Adliye önünde bekleyen kadınlar arasın-da Emek, Demokrasi ve Özgürlük BlokuMuğla bağımsız milletvekili adayı ŞehbalŞenyurt Arınlı da vardı. Arınlı yaptığı ko-nuşmada, “Tacize ve tecavüze karşı ka-dınların mücadelesinin yasalara da yan-sıması gerekiyor. Biz bu mücadeleyimeclise taşıyacağız. Kadınların her türlüşiddete karşı yürüttükleri bu mücadele-nin, mecliste de bir karşılığı olması içinaday olduk. Sesimizi meclise taşıma so-rumluluğuyla burada sizlerle birlikteyim”dedi.

Muğla davasınıkadınlar takip etti

Necla’ya geciken adalet gelsin artık

BES Ankara Adliyesi İşyeriTemsilcisi Necla Yıldız’ın kızı-nın eski erkek tarafından öldü-rülmesiyle ilgili hala davanınaçılmaması BES, Ankara Baro-su, Tüm Bel Sen, ESM tarafın-dan protesto edildi.

Büro Emekçileri Sendikası (BES) AnkaraAdliyesi İş yeri Temsilcisi Necla Yıldız, 20Ekim 2010 günü kızının eski erkek arka-

daşı tarafından evinin yakınında bıçaklısaldırıyla öldürülmüştü. Ancak konuyailişkin henüz dava açılmış değil. Bu duru-ma tepki gösteren BES uygulamayı pro-testo etti.

BES Genel Sekreteri İlknur Bilgen GaziBaltacı’nın Necla Yıldız’ı ölümle tehdit et-mesi ve arkasından planlayarak öldür-mesine rağmen henüz davanın bile açıl-mamış olmasını kınadı. Bunu “izah edile-mez bir durum” olarak değerlendiren Bi-gen, saldırganları koruyan bir süreç işle-tildiğini, hemen hemen tüm kadın cina-yetlerinin arkasından ‘sanıkların akli

SİBEL ÜRESİN: Sistemin kadını her geçen gün kimliğinden,kendinden daha da uzaklaştırması, hatta kendine düşmanetmesinin tipik bir kanıtı. Sokak ortasında katledilen, eşitarafından tecavüze, şiddete maruz kalan ve daha onlarcasaldırının hedefi olan kadınların kurtuluşunu “çok eşliliğinkabul edilmesi” olarak gören bir kadın!

Buyur buradan yak!

6-7_Layout 2 5/31/11 4:50 PM Page 1

Page 7: 1-10 Haziran 2011

07güncel

fakir bir adamın ikinci karısı ol-maz. Erkek, daha cilveli, daha çokgülen, cinsel anlamda kendisinimutlu eden kadına koşuyor. Erkekolsam, çok eşli olurdum.”

“Kadın çok eşliliği kurtu-luş olarak görmeli”“Bir erkek, kadında arkadaşlık,

cinsellik, annelik ve ev kadınlığıarar. Bu özellikleri taşımıyorsanız,eşiniz tarafından aldatılmaya hazırolmalısınız. Erkek için bu haklı birarayıştır. Bir ayrılık yaşaması du-rumunda yaşayacaklarının tahlili-ni sağlıklı yapan bir kadın, benceçok eşliliği kurtuluş olarak görme-lidir. Boşandığında kaybedecekle-ri, kazanacaklarından fazla olankadın, kalmayı tercih ediyor. Çokeşlilikte asıl ağır fatura erkeğe çı-kıyor. Madden ve manen zararauğruyor. Açıkça çokeşli olduğunuitiraf edenleri alkışlıyorum ve kut-luyorum. Erkek, eşleri arasındagerek maddi, gerekse manevi açı-dan adaletli davranmalı. Erkekadaletsizlik yaparsa, kendi cehen-nemini hazırlamış olur. ÖrneğinKanuni Sultan Süleyman, dizideadaleti sağlayamıyor. Çok eşlilik,

toplumdaki çarpık ilişkileri ve kız-ların evde kalma sorunlarının or-tadan kalkması noktasında daciddi rol oynayacaktır.”

“Dayak boşanma sebebideğil”“Dayak ve aldatma bana göre bo-şanma sebebi değil. Türkiye’dekikadınların yüzde 80’i dilinden da-yak yiyor. Yatak odasında mutluolmayan kadın, her durumdaproblemlidir. Muhafazakâr kesim-de kadın evde daha süslü, dahaşık. Ailede mutluluğun sağlanma-sının bazı şartları var. Kadın koca-sına itaat etmeli. Erkek de karısınaAllah’ın emaneti olarak davran-malı.”

3 çocuk, 4 eş ve her gündaha fazla cinayetÜresin, sistemin kadını her geçengün kimliğinden, kendinden dahada uzaklaştırması, hatta kendinedüşman etmesinin tipik bir kanı-tı. Sokak ortasında katledilen, eşitarafından tecavüze, şiddete ma-ruz kalan ve daha onlarca saldırı-nın hedefi olan kadınların kurtu-luşunu “çok eşliliğin kabul edil-

mesi” olarak gören bir kadın! Bufikirlere bu söylemlere hiç te ya-bancı değiliz. Başbakan 3 çocukistiyor, vekili Kürt kadınlar alalımdiyor, bir diğeri tecavüz açık giy-dikleri için oldu diyor ve bir baş-kası da çok eşli olsunlar diyor.Bugün sistem içinde kadınlaraverilen ve istenilen de bu! Siste-min kadına bakış açısını iliklerinekadar sindiren Üresin’in ifadesisadece onun düşüncesi olsaydıhiçbir önemi yoktu, fakat ürkü-tücü ve önemli olan bu bakış açı-sı büyük bir toplamın bakış açısı.Kadının kimliksizleştirilmesi vekişiliksizleştirilmesi Üresin’detam anlamıyla kimlik bulmuşama temel sorun sistemin bunudaha birçok kadına ve erkeğeempoze ediyor olması. İşte tamda bundandır ki her gün kadınkatliamı haberleri okuyoruz ga-zetelerde; sokaklar, evler taciz vetecavüz yerleri, bu yüzden çocukyaşta birilerine kadın yapılıyoruz,bu yüzden dayak yiyoruz, dahaaz maaşla daha fazla çalışıyoruz,bu yüzden evde ücretsiz köleyizve bu yüzden daha az yaşamhakkına sahibiz!..

dengesinin bozuk olduğu’ bahanesinin üretildiğinihatırlattı. Necla Yıldız’ın bir yargı çalışanı olmasınarağmen öldürülmesinden önce Cumhuriyet Baş-savcılığı’na yaptığı tehdit şikâyetinin dikkate alın-mayıp Yıldız’ın ölüme terk edildiğinin altını çizenBilgen şöyle konuştu: “Necla Yıldız’ın yaşamı ko-nusunda gerekli adımlar atılmadığı gibi bir de ölü-mü ile ilgili davanın başlamaması kamu vicdanında ciddi bir yara oluşturmuştur. Kadına yönelikşiddet ve kadın cinayeti davalarında haksız tahrikindirimleri uygulanıyor. Kadınların CumhuriyetBaşsavcılarına başvurmaları durumunda acele veözel olarak dosyalarına bakılmıyor, kaderleriylebaş başa bırakılıyor.”

Şikayet iddianamesi ölümden sonraNecla ve kızı Gazi Baltacı’nın ölümle tehdit edilme-leri sebebiyle 17. 09. 2010 tarihinde suç duyurusun-da bulunduklarını hatırlatan Bilgen skandalı açık-ladı: “Ancak dosya ile ilgili Cumhuriyet Savcılılığıiddianame dosyasını 17. 02. 2011 tarihinde Necla öl-düğünde hazırlayabilmiştir. Necla Yıldız’ın ölümüile ilgili kamu davasının bir an önce açılmasını vesürecin ivedilikle başlatılmasını istiyoruz.”

Avukatları, Necla Yıdız’ın dava dosyasını Cumhuri-yet Başsavcılığı, Kadın ve Aileden Sorumlu DevletBakanı’na ileteceklerini ve davanın takipçisi ola-caklarını söyledi.

2 yıldır cemevi yap-mak için bürokratikengellere uğraşanve bir türlü imar izi-ni alamayan PirSultan Abdal Der-neği üyeleri, bir ara-ya gelerek, talep et-tikleri cemevinikendileri yaptı

İstanbul’un emekçi semt-lerinden Gazi Mahalle-si’nde gece geç saatlerdebir araya gelen SultangaziPir Sultan Abdal KültürDerneği üyeleri, Son Du-rak’ta cemevi inşa etti.

Yaklaşık 2 yıldır imar izni-ni alamadıklarını ve Sul-tangazi Belediyesi tarafın-dan sürekli çeşitli bahane-lerle oyalandıklarını ifadeeden dernek üyeleri, Gazihalkının’da yoğun talebin-den dolayı kendi cemevle-rini kendileri yaptı.

Gece cemevi inşaatı sürer-ken bölgeye gelen zabıtaekipleri inşaatın durdurul-masını istesede, derneküyeleri cemevi inşaatınınmeşru olduğunu savuna-rak zabıta ekiplerini inşaatalanını terk etmelerini is-tedi. İnşaat birgecede bi-terken hizmete açıldı.Cemevi inşaatına DHF faa-liyetçi ve taraftarları dadestek verdi.

‘Nüfusumuz yoğunfakat ibadethane-miz yok’Gece inşaata katılan Pir

Sultan Abdal Derneği Baş-kanı Zeynel Odabaş’ı ilçedeAlevilerin nüfusununazımsanmayacak sayıdaolduğunu belirterek “68adet büyük cami, külye-lerle birlikte 168 adet. Sunikardeşlerimizin ibadetleri-ni özgürce yapabileceklerialanları var. Alevilerin 15mahalleye sahip Sultanga-zi İlçesi’nde 2 adet ibadet-hanesi mevcut. Bunlardanbiri Gazi Cemevi iken, di-ğeri küçükte olsa HabiplerCemevi’dir. Yunusemre veEsentepe’de Alevi nüfusu-nun yoğun olmasına rağ-men bir ibadethaneleriyok.” dedi.

‘Cemevimizi yıktır-mayacağız’2009 yılından beri belediyetarafından kendilerine ve-rilen Cemevi sözünün tu-tulmadığını aktaran Oda-baş, “Daha sonraki rande-vu taleplerimiz belediye-nin özel kalem müdürlü-ğüyle sınırlı kalmıştır. Biz-ler ihtiyacımız olan ibadet-hanemizi bu alan üzerindeAlevi kardeşlerimizle ken-di imkanlarımızla inşa et-tik. Hiçbir koşulda burayıyıktırtmayacağız. Bu alanözünde belediyeye ait biryer değildir. Burası bizimleaynı inancı taşıyan insan-larımızın hisseli yerleridir.Burayı bu insanlar ibadet-hane olması için hibe et-mişlerdir. Biz Aleviler her-kesin inancına sonsuz de-rece saygılıyız. İstiyoruz kiinsanlarda bizim inancımı-za saygılı olsunlar.” ifade-lerini kullandı.

Cemevlerini kendileri yaptılar

1-10 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü

6-7_Layout 2 5/31/11 4:50 PM Page 2

Page 8: 1-10 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 1-10 HAZİRAN 2011emek 08

Direnişteki Ontex/Canbebe vePTT taşeron işçilerinin her haf-ta cumartesi gerçekleştirdikleriyürüyüşün 11. haftasında yapı-lan oturma eylemine saldıranpolis ve özel güvenlik birimleridirenişteki işçileri darp etti

Galatasaray Lisesi önünde toplanarak“Haklarımız ve geleceğimiz için direniyo-ruz! Kurtuluş yok tek başına ya hep bera-ber ya hiçbirimiz” pankartı arkasında top-lanan direnişteki işçiler, İstiklal Cadde-si’nden Burger King’in önüne yürüdü. Direnişçi işçiler Burger King içerisinde bu-lunan insanları dışarıya çağırarak destekistediler. Burger King önünde 5 dakikalıkoturma eylemine geçen işçiler direnişleri-ne destek vermeyen Türk-İş ve Selüloz-İşSendikası’nı da eleştirdi.

Polis hazmedemiyorCaddeden geçen halka direnişlerine des-tek çağrısı yapan işçilere küfrederek baskıkurmaya çalışan polis, sürekli sataşmala-ra girerek işçilerin direnişini provoke et-meye çalıştı. İşçilerin kararlı tutumunuhazmedemeyen patron, polis ve özel gü-venlik birimleriyle işçilere saldırdı.Ellerinde flamalarıyla kendilerini savunanişçilerden yaralananlar olurken, işçilerinkararlılıklarından ödün vermemesi veBurger King’i boykot sloganları atmasıüzerine polis geri adım atmak zorundakaldı. Polis saldırısını protesto eden işçile-re halk destek verdi. İşçiler bir süre dahaoturma eylemine devam ederken Burger

King’in kepenkleri indirildi.Her hafta Taksim Meydanı’na yürüyerekeylemlerine devam eden Ontex-Canbebeve PTT taşeron işçileri, saldırı sonrası mey-dandan Galatasaray Lisesi’ne doğru yürü-yüşe geçerek polisin saldırısını protesto

eden sloganlar atarak eylemlerini bitirdi. Eylemin sonladırılmasının ardından kitle,kalabalık bir sivil polis grubu tarafındantakip edildi. Direnişçi işçiler ve destekçigüçler otobüs duraklarına kadar toplu gi-diş yaparak alandan ayrıldılar.

Kömür ocağındagöçükPolis işçilere saldırdı

Çukurova Üniversitesi Balcalı Tıp FakültesiHastanesi’nde 16 Mayıs’tan bu yana süren işbırakma eylemi, hastane çalışanlarının ta-leplerinin kabul edilerek anlaşma imzalan-masıyla sonuçlandı.

Çukurova Üniversitesi Balcalı Tıp FakültesiHastanesi’nde asistan hekimlerin öncülükettiği ve SES, Devrimci Sağlık İş, Adana Ta-bip Odası tarafından desteklenen eylemlerkazanımla sonuçlandı. Hastane yönetimiçalışanlar tarafından hazırlanan metni im-zalamak zorunda kaldı. 6 gün boyunca işbırakma eylemine devam eden işçilerin ha-zırladığı ortak metin 22 Mayıs’ta Dekanlıkve Başhekimlik tarafından imzalanarak di-reniş sona erdirildi.

Talepler kabul edildiHastane yönetimi ile Tabip Odası, SES veDev Sağlık İş arasında imzalanan anlaşmametnine göre hastane bünyesinde çalışantaşeron işçiler Çukurova Üniversitesi Rek-törlüğü’nün sürekli işçileri olarak kabuledildi. 30 gün içerisinde işçilerle bireyselsözleşme yapılacak ve üniversite bünye-sinde çalışmaları sağlanacak.

Anlaşmayla günaşırı nöbet tutulması ya-saklanırken haftada 80 saatten fazla mesaiyapılmayacak. Poliklinikte acil hastalar ha-riç, asistan hekim başına 40 hastadan fazlahastaya bakılmayacak. Asistan hekimlerinmesai bitim saatleri en geç 17.00 olarak be-lirlenirken, ödenen döner sermaye ücretle-rinin arttırılmasına ve 0-3 yaş arası çocuk-lar için 24 saat kreş açılmasına karar verildi.Rektörlük imzaladığı anlaşma ile demokra-tik ve yasal haklarını almak için yapılan et-kinliklere katılan tüm çalışanlar hakkındaherhangi bir soruşturma ve cezai işlem uy-gulanmayacağını da teyit etti.

Çalışma koşulları iyileştirilsinAkdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hasta-nesi’nde görevli asistan doktorlar çalışmakoşullarının iyileştirilmesi için greve başla-dı. Hastanenin poliklinik binasında bir arayagelen doktorlar, “Asistan doktorlar köle de-ğildir” pankartını asarak bir basın açıkla-ması yaptılar.Yapılan basın açıklamasında asistan dok-torların talepleri şöyle sıralandı: Bazı dönemler asistan doktorların 33 saat

aralıksız çalıştıkları, doktorların aylık çalış-ma sürelerinin 220 saat olması ve nöbetsonrası izin hakkı verilmesi gerektiği, po-likliniklerde hasta sayısının hekim başına15-20 kişi ile sınırlı tutulması, personel sa-yısının arttırılması, sağlık çalışanlarınakarşı şiddetin önlenmesi ve ücretlendirme-de adaletsizliğin ortadan kaldırılması.

Bu taleplerin kabul edilmemesi durumundagrevin devam edeceğinin belirtildiği açıkla-mada, hastane yönetiminin şartlarını kabuledeceğini belirttiğini ancak bazı taleplerindirekt YÖK’le ilgili olduğunu söylediği anla-tıldı. Yapılan grev nedeniyle soruşturmaaçılması ve baskı uygulanması durumundagrevden vazgeçmeyeceklerini ifade edenasistan hekimler, halkın sağlığını düşünenhekimler olarak haklarını kazanmak içinmücadele ettiklerini açıkladılar. Doktorlaryaptıkları açıklamayı halkın daha kalitelisağlık hizmeti alabilmesi talebiyle yaptıkla-rını ifade ederek halkın bu eylemlere des-tek vermesi gerektiğini belirttiler.

Yapılan eyleme birçok hasta ve hasta yakı-nı da destek verdi.

Hekimler grevde

Kayseri’nin Gülşehir İlçesi’nde özelbir şirket tarafından işletilen linyitkömürü ocağında meydana gelengöçükte 2 işçi yaralandı.Gülşehir İlçesi’ne bağlı DadağıKöyü’ndeki kömür ocağında 22 Ma-yıs’ta 130 metre derinlikte çalışmayapılırken göçük oldu. Göçük altındakalan işçilerden 49 yaşındaki Tur-han Demir ile 40 yaşındaki MehmetÇoban arkadaşları tarafından kur-tarıldılar. Çeşitli yerlerinden yarala-nan işçiler, Nevşehir’de bulunan İ.Şevki Atasagun Devlet Hastanesi’nekaldırılırken olayla ilgili soruşturmabaşlatıldı.

Taşerona hayırTaşeron çalıştırmanın en yaygın ol-duğu sektörlerden olan enerji sektö-ründe çalışan Enerji-Sen üyeleri, ya-şadıkları sorunları gündeme taşı-mak için Taksim’de bulunan BEDAŞönünde eylem yaptı. İşçiler, sorunlarıçözülünceye kadar her cuma aynısaatte BEDAŞ önüne gelerek müca-delelerine devam edeceklerini açık-ladılar.

Taşeronlaşmaya karşı tepkilerini dilegetiren Enerji-Sen üyesi işçiler adınaaçıklama yapan Selami Öğretici,Enerji-Sen’in bir süreden beri örgüt-lenme çalışması yürüttüğü SezenYavuz Limited Şirketi’nde işçilere kı-dem tazminatı adı altında 300-500TL verilirken, işçilere 2 bin TL’ninüzerinde ibranameler ve makbuzla-rın zorla imzalatıldığını ifade etti.

BEDAŞ halkı soyuyorBazı işçilerin SSK primlerinin eksikyatırıldığını, bazı işçilere yanlış ad-reslerde iş verilerek işin yapılması-nın engellenerek işçiler hakkındatutanaklar tutulduğunu kaydedenÖğretici, “Söz konusu iş yerinde200’den fazla işçi çalışmakta olup,BEDAŞ’ın asli işlerini yapan taşeronşirketlerde çalışanların sayısı2000’in üzerindedir. İşçiler üzerin-den yüz binlerce liralık vurgun yapıl-maktadır. Bu durum BEDAŞ yetkili-lerine bildirilmesine rağmen söz ko-nusu şirketler hakkında bir işlemyapılmazken, arkadaşlarımızın gö-rev yerleri değiştirilip, maaşlarındakesintiler yapılmaktadır.” dedi.

Enerji-Sen Genel Başkanı Kamil Kar-tal da konuyla ilgili bir açıklama ya-parak BEDAŞ Müdürlüğü ve özel hu-kuk bürolarının işbirliği yaparak mil-yonlarca liralık yolsuzluk yaptıkları-nı ifade etti. BEDAŞ’ın halkı taksit-lendirme kuyruklarına mahkum et-tiğini, hayali icralar, gönderilmeyenibranameler ve açma kesme işlem-leri ile halkın adeta soyulduğunu dilegetiren Kartal, “Bu duruma asla izinvermeyeceğiz ve her cuma BEDAŞönünde eylemlerimize devam ede-ceğiz” şeklinde konuştu. Enerji-Sen’in avukatı, konuyla ilgili Beyoğluve Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Sav-cılıklarınca yürütülen soruşturma-ların devam ettiği bilgisini verdi.

8-9_Layout 2 5/31/11 2:06 PM Page 1

Page 9: 1-10 Haziran 2011

Burger King’de sendikal ör-gütlenmeyi hazmedemeyenişveren dört kişiyi işten attı.İşçiler Tez-Koop-İş Sendikasıpankartı arkasında toplana-rak işten atılan arkadaşlarınınişe geri alınması ve ağır çalış-ma koşullarının düzeltilmesiiçin basın açıklaması yaptı

Burger King patronu iş yerinde yapılansendikal çalışmayı öğrenince, çalışanla-ra baskılarını arttırarak bir çalışanı per-formans düşüklüğünü gerekçe göstere-rek işten attı. Patron arkadaşlarının iştenatılmasını protesto eden 3 çalışanı dahaişten atıldı. Bu uygulamayı protesto edençalışanlar ise, sendikaya üye olmanınanayasal bir hak olduğunu savunarakkölece yaşam koşullarına karşı, iştenatılan arkadaşlarına destek için bir arayageldi. 60 çalışan 24 Mayıs’ta MecidiyeköyBurger King Çağrı Merkezi önünde basınaçıklaması yaparak, kendilerine yapılaninsanlık dışı uygulamaları protesto etti.

Tez-Koop-İş Sendikası pankartı arka-sında toplanan işçiler, taleplerinin yazılıolduğu dövizler eşliğinde sloganlar ata-rak, Burger King önüne kadar yürüdü.

Burada işçiler adına yapılan açıklamada,sendikal örgütlenmenin anayasal birhak olduğu ifade edilerek, “Burger Kingişverini ‘ben yasa tanımam, sendikalhak tanımam, canımın istediğini işten

çıkarırım’ diyerek toplam dört arkadaşı-mızı işten çıkardı. Bu da yetmedi, iş ye-rinde tartaklandık, hakaretlere maruzkaldık. Bizleri sendikal mücadelenin ön-cüleri olduğumuz için işten çıkardılar.Burger King işvereni şunu bilmelidir ki,bizlerin işten çıkarılması sendikal müca-delemizi durduramayacaktır.” denildi.Örgütlü olmanın önemine değinilenaçıklamada Tez-Koop-İş Sendikası’ndaörgütlenmeye devam edileceği vurgula-narak, “Dünya listelerinde en önde yeralan şirketlerden biri olan Burger King,işçilere azgın bir sömürü ve baskı uygu-layarak bunu başarmaktadır. Ekonomikkrize rağmen ciro rekorları kırıldı, peşpeşe yüzlerce restoran açıldı. Elde edilen‘başarı’da ve kazanılan paraların kayna-

ğında bu insanlık dışı koşullar bulun-maktadır” ifadelerine yer verildi.

Burger King Çağrı Merkezi çalışanları iş-lerine dönünceye ve sendikal haklarınıkazanıncaya kadar çeşitli eylemlerlemücadelelerini sürdüreceklerini belirte-rek basın açıklamasını sonlandırdılar.

Patron çalarak kazanıyorBurger King’te zor yaşam koşullarındaçalışan işçilerle yaptığımız görüşmede,işçiler yaşadıkları zorlukları anlattılar.

İşçiler, Burger King Çağrı Merkezi’ndeçok ağır çalışma koşulları içerisinde. Hergün 11 saati geçen çalışma sürelerindedinlenme ve yemek yeme fırsatları dahiverilmeden çalıştırılan işçiler, iş sırasın-

da birçok hakaret ve aşağılanmaya ma-ruz kalıyor. Vardiyasına 3-5 dakika geçgelenler duvar diplerine sıralanarak tekayak üzerinde bekletiliyor. Belirlenensaatlerde hiçbir koşulda ayağa kalkma-larına ve hatta tuvalete gitmelerine dahiizin verilmiyor.

Çağrı yoğunluğu nedeniyle yemek saat-leri de belirsiz, ya çok erken bir saatte yada çok geç bir saatte yemeğe çıkmakzorunda bırakılan çalışanların yemekseçme şansları da yok. Her zaman me-nüde tek bir seçenek var: Hamburger!

Birkaç ay önce basında Burger King’inkullandığı etlerin zehirli olduğuna dairhaberler çıkmıştı. Çalışanlar doktor ra-porları olmasına rağmen ya etleri yemekzorunda bırakıldı yemek istemeyenlerise işten çıkarıldı.

Patron, sendikalı işçileri yıldırmak içinSerap Demirel ve Didem Gencer adlı mü-dürleri kullanarak, işçilere işi bırakmala-rı yönünde baskı yapıyor.

Çalışanlar hata yaptığı zaman yaptıklarıhatayı bir dosya kağıdına defalarca ya-zarak müdürlere vermesi isteniyor. İzingünlerinde bile aranarak zorla işe çağrı-lan çalışanlar, hastalandıklarında 2 günekadar aldıkları raporlar, keyfi olarak ma-aşlarından kesiliyor ve hasta olduklarıiçin işveren tarafından cezalandırılıyor.Çalışma koşullarında kendilerine dayatı-lan uygulamalar karşısında çalışanlarındepresyon geçirdikleri ve anti depresanilaçlar kullandıkları ve vardiya değişim-leri sırasında sinir krizi geçirenlere sıkçarastlandığı belirtildi.

Sendika hakkımız engellenemez

Ülkemiz ile ilgili, özellikleekonomik ve siyasal an-lamda, herhangi bir değer-lendirmede bulunurken varolan bağımlılık ilişkisini esgeçmemek gerekir. Niha-

yetinde son noktada belirleyici olan bu ba-ğımlılık ilişkileridir. Bu açıdan ekonomik vesiyasi anlamda yeniden şekillenen ülkegerçeği bir eşiği daha atlamak üzeredir.Emperyalistlerin inisiyatifinde yeniden di-zayn edilen Türkiye-Kuzey Kürdistan önemlibir yol kat etmişken, bir seçim sürecinedaha girmiş durumda. Bu süreçte atlarınıdinlendirip, kısmen de değiştirip doludizginyoluna devam edeceklerdir. Esasen em-peryalistler seçimini yapmış görünüyor.Geriye bu seçimi vitrine çıkararak halkaonaylatmak kalıyor. Bunu da 12 Haziran’datamamlamış olacaklar. Tüm araçları veolanaklarıyla ülkemiz emekçileri bu süreciniçine çekilmek istenmektedirler. Ülke halklarıiçin nasıl bir tehlikenin kapıda olduğunuson dönemde atılan adımlardan rahatlıkla

görmekteyiz. Özellikle emek alanında yoğunsaldırıların geleceği herkesin malumu.Bu süreç de emperyalist sermayenin ihti-yaçlarından bağımsız gelişmemektedir. Ge-nel olarak bu süreç üç kavramla açıklan-maktadır: Özelleştirme, kuralsızlaştırma,serbestleştirme. Tüm bunların sonucuemekçiler açısından daha fazla yoksullukve geleceksizlik demek. Zaten kangren ha-line gelmiş olan taşeronluğun daha fazlayaygınlaşması, emeğin daha fazla kayıtdışına çekilmesi, esnekliğin daha fazla yay-gınlaşması demek. Son dönemde uygulanan(onlar her ne kadar hayaldi gerçek oldudese de emekçileri değil egemenleri kas-tediyorlar) sağlık ve sosyal güvenlik politi-kalarına baktığımızda, yine kamunun ye-niden şekillendirilmesi ile birlikte başta eği-tim olmak üzere diğer kamu hizmetlerininalımında nasıl bir manzarayla karşılaşa-cağımız ortada. Bu durum (genel olarakyürütülen politikalara karşı) karşısında ciddibir huzursuzluğun da geliştiği görülmektedir.

Ufak dalgalanmalar gelecekteki kasırgalarıişaret etmekte. İşte tüm bu manzara kar-şısında belirleyici olan bu kasırganın hangiyönde eseceğidir? Bu kasırgaya yön verecekolan nedir? Bu bağlamda diğer bir noktada güncel olan bir meseledir. Tüm bunlarabakarak yaklaşan seçimler karşısında hangitavır, bu politikalara karşı gerçekten endoğru cevap olur.Burada esas sorulması gereken, bu kadargelecek ile ilgili belirsizliğin olduğu, güven-cesizlik ve işsizlik bağlamında sömürü dön-güsünün derinleştiği ve en önemlisi deburjuva demokrasisi anlamında en temelmeselelerini çözüme kavuşturmamış birülkede veya daha da genellersek dünyayıbir ahtapot gibi sarmalamış emperyalizmgerçekliğinde tüm bu sorunlar nasıl ortadankaldırılabilir? Yukarıda da bahsettiğimiz gibi oluşabilecekbir kitle hareketliliğinin önünü alabilmekiçin, esasta da her zaman için karşılarındatemellerini sarsacak bir devrimci odak is-

temedikleri için, uzun yılları bulan bir saldırıdalgasıyla paralel olarak belli alanlar ge-nişletilerek reformizmin önü açılmaktadır.Büyük bir devrimci potansiyel de bu sınırlarahapsolmuş durumda dersek yanlış bir de-ğerlendirme yapmış olmayız. Halk kitleleride genel olarak pasifize olmuş ve apolitik-leşmiş durumda. Demokrasi yanılsamasıve parlamentarizm önemli bir hastalıkolarak kitlelerin her yanına nüfuz etmişdurumda. Bu açıdan esasta, bu süreçtegerçekten sistemin sınırlarını aşan devrimcipolitikalar belirlenmediği sürece gerçek an-lamda bu kör kuyudan çıkılamaz. Attığımızher adım ya bu politikalar karşısında dev-rimci mücadeleye güç verir ya da tamtersine devrim mücadelesi önüne dizilenbentlere tuğla koyar. Bu açıdan boykottavrı sadece doğru bir taktik değil, sisteminsınırlarını parçalayan bir mücadele çağrısıdır.Mevcut sistemin çizdiği sınırlı çerçeveyekarşı bayraklaştırılması gereken de bu çağ-rıdır.

ÜSEÇİMLERDE YARATILAN DEMOKRASİ YANILSAMASI

EMEĞİN KÜRSÜSÜ ≫ dursun baştuğ

1-10 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü emek haber 09f

8-9_Layout 2 5/31/11 2:06 PM Page 2

Page 10: 1-10 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 1-10 HAZİRAN 2011gençlik 10

Üniversitelerde “yeni arayış-lar” adı altında kongreler peşpeşe gerçekleşirken, öğren-ciler üniversitelerde sözhakkı istiyor. Öğrenciler,devletin üniversiteleri paza-ra peşkeş çeken politikaları-na karşı, polis terörününgölgesinde “söz, yetki, ka-rar” şiarını yükseltti

İstanbul’da devlet bürokratlarıyla ser-maye temsilcilerinin bir araya geldiği“Yeni Arayışlar ve Sorunlar” başlığı iletoplanan “Uluslararası YükseköğretimKongresi”ne karşı alanlara çıkan halkgençliği, üniversiteleri ticarethaneyedönüştüren politikalara karşı, söz,yetki karar istedi.

Halk gençliğinin bu haklı talebi polisterörü ile karşılandı. Kongreyi teşhireden halk gençliğine saldıran polisçok sayıda öğrenciyi gözaltına aldı,birçok öğrenci de polis tarafındandarp edildi.

Bilimin yerine yeni arayışlar“Yeni Arayışlar ve Sorunlar” başlığı iletoplanan “Uluslararası YükseköğretimKongresi”de devletin ünivesiteleredönük pazar endeksli politikalarınınyeni yol haritasının tartışıldığı kongreoldu.

Kongreye Cumhurbaşkanı AbdullahGül, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan,şifre skandalının baş aktörü ÖSYMBaşkanı Ali Demir’in yanı sıra, DünyaBankası Eğitim Direktörü Prof. Dr. Ja-mil Salmi, Türk ve yabancı sermaye-darların da aralarında bulunduğu 800kişi katıldı. Üniversitelerin asıl bile-şenlerine ve özneleri olan üniversiteöğrencilerine söz hakkı tanınmayankongrede, üniversitelerin ticaretha-neye dönüşümü üzerine pazarlıklaryapıldı.

Söz konusu kongrede yükseköğretimve onun kurumlarının yeniden yapı-

landırılması tartışılırken, ağırlıklıkonu üniversitelerin “piyasaların hiz-metine en iyi nasıl koşulabileceği”oldu. Yapılan kongrenin ardından alı-nan kararlarla Yükseköğretim Kanu-nu’nda değişiklikler yapılacak.

Yeni saldırılar kapıdaÜniveristelerde YÖK’ün işbaşına gel-diği günden bu yana artarak sürenanti bilimsel, yasakçı, ezberci, pazaraendeksli eğitim uygulamalarına karşıhalk gençliği sesini yükseltti. Öğrenci-ler yaptıkları eylemlerle, AKP hükü-meti döneminde de devam eden, dev-letin üniversitelere dönük kar güdüm-lü yeni politikalarını teşhir etti.Yürüyüş öncesi kürsü kuran öğrenci-ler kongreyi teşhir etti ve sorunlarını

dile getirdiler. Konuşmalarda Uluslar-arası Yükseköğretim Kongresi” hedefalınarak, kongrenin amacının üniver-sitelerin sermayeye peşkeş çekilmesiolarak ifadelendirildi.

Yapılan konuşmaların ardından öğ-rencilerin, Beşiktaş Bulvarı’ndan Dol-mabahçe’ye doğru yapmak istediğiprotesto yürüyüşü polis saldırısı ilekesildi.

DGH, DAF, DÖG, Ekim Gençliği, Kaldı-raç, ÖEP, Söz Dergisi, PDG, Tüm-İGDve YDG üyeleri, “Sermaye elini üniver-sitemden geleceğimden çek” pankartıaçarak kongrenin yapıldığı otele doğ-ru, “Eşit parasız bilimsel anadilde eği-tim”, “YÖK, polis soruşturma bu ablu-ka dağıtılacak”, “Sermaye defol üni-

200 öğrenciyesoruşturma

Öğrenciler söz, yetki,

Devlet, polisini korumaktane kadar usta olduğunu birkez daha kanıtladı. Öğrenci-leri kafasını gözünü kıranpolislerin İstanbul Valisi’negöre hiç bir suçu yokmuş veburnu kırılan Efe’nin burnu-nun neden kırıldığı anlaşıla-mamış.

2010 yıl sonunda Başbakanı RecepTayyip Erdoğan’ın rektörlerle Dolma-bahçe’deki buluşmasını protesto et-

mek için İstanbul’a giderken Tuzla-Kurtköy’de polis saldırısına uğrayanöğrencilerin açtığı davayla ilgili olarakİstanbul Valiliği tarafından hazırlananraporda, devletin ileri demokrasi anla-yışı ortaya serildi.

Valilik “polisler pet şişelerle yaralanır-ken, polisin gaz bombalarını sakinleş-tirici niyetine kullandığı”nı idda eder-ken burnu kırılan öğrencinin ise poli-sin tüm şefkatiyle karşılandığı ve na-sıl olduğu anlaşılmayan bir durumu-dan kaynaklı burnunu kırıldığı belir-tildi.Polis saldırısına uğrayan öğrencilerinbaşvuruları üzerine Tuzla Savcılığı’nınbaşlattığı soruşturma kapsamında İs-

tanbul Valiliği’nden polislerle ilgili so-ruşturma izni istemişti. İstanbul Vali-liği bu talep üzerine başlattığı ön so-ruşturmada öğrencilere saldıran 25polis hakkında soruşturmaya gerekolmadığını, hazırladığı yalanlarla doluraporlarla savundu.

Biber gazı sakinleştirmearacıİstanbul Valiliği tarafından hazırlanansoruşturma raporu ile olay sırasındatutulan polis raporları ise birbirininkopyası durumunda olduğu gözlerdenkaçmadı. Söz konusu raporda, polisle-rin öne sürdüğü iddialarını doğrula-yan, “çevik kuvvet polislerinin atılan

Dayakçı polis, sahtekar Vali

hikayesine devam

Adana Savcılığı Çukurova Üniveer-sitesi öğrencilerinin gerçekleştir-diği anma ve etkinlikleri gerekçegöstererek 200 öğrenciye soruş-turma açtı

Devletin bol keseden dağıttığı “demokrasisi”,demokratik hakları için mücadele eden dev-rimci, demokrat, muhalif öğrencilere soruş-turma ve ceza olarak yansıyor. Adana Savcılığı tarafından Çukurova Üniversi-te’sinde mart ayı içerisinde yapılan Newrozkutlaması, 16 Mart Halepçe ve Beyazıt Katlia-mı’nda hayatını kaybedenler için anma etkin-liklerine katıldıkları gerekçesiyle, 200öğrenciye soruşturma açıldı. Adana Savcılığı tarafından başlatılan soruş-turma kapsamında DGH’lilerin de içerisindeyer aldığı 200 öğrencinin, emniyet müdürlük-lerine giderek ifade vermeleri istendi.Daha önce rektörlük tarafından bölüm sekre-terliklerine gönderilen dilekçelerle öğrencile-rin emniyet müdürlüğüne giderek ifadevermeleri istenmişti. Newroz ve 16 Mart ey-lemliklerine katıldıkları gerekçesiyle soruş-turma açılan 200 öğrencinin yanı sıra,üniversite rektörlüğü tarafından da onlarcaöğrenciye soruşturma açıldığı ve soruştur-maya tabi tutulan öğrencilerin üniversite yö-netimi tarafından ifadeleri alındıkları bilgisineulaşıldı.

10-11_Layout 2 5/31/11 2:45 PM Page 1

Page 11: 1-10 Haziran 2011

versiteler bizimdir”, “Savaşa değil eğitimebütçe” yazılı dövizlerle yürüdü.

Halk gençliğinin yürüyüşü polis barikatıy-la engellendi. Üniversite öğrencilerinin ta-leplerine polis gaz bombaları ve coplarlasaldırdı.

Polisin saldırısı sonrası yeniden bir arayagelen öğrencilerin bulunduğu yere sürekligaz bombaları atıldı. Dolmabahçe’den Ka-bataş’a doğru polisle öğrenciler arasındauzun süren bir kovalamaca yaşanırken 2Genç-Sen üyesi ile 3 Tüm İGD üyesi öğren-ci gözaltına alındı.

Eylemler devam ettiHarbiye Askeri Müzesi önünde toplananöğrenciler, “Sermaye elini üniversitem-den, geleceğimden çek” yazılı pankartı

açarak, Nişantaşı yolundan Swiss Otelönüne doğru yürüyüşe geçti. İlk günküsaldırıların teşhir edildiği konuşmalarınyapıldığı eylemde, “Eşit, parasız, bilimsel,anadilde eğitim”, “Gözaltılar serbest bıra-kılsın”, “Öğrenciye değil sermayeye bari-kat” ve “Kurtuluş yok tek başına ya hepberaber ya hiç birimiz” sloganları atıldı.

Kongrenin üçüncü gününde de eylemlersürdü. Beşiktaş’ta toplanarak Swiss Otel’eyürümek isteyen Yeni Demokrat Gençlik(YDG) üyesi öğrencilere polis yine saldırdı.“YÖK kalkacak, polis gidecek, üniversite-ler bizimle özgürleşecek!”, “Susma haykırBologna’ya hayır!”, “Eşit, parasız, bilimsel,anadilde eğitim!” sloganları eşliğinde Be-şiktaş’tan yürümeye başlayan öğrencilerepolis saldırarak izin vermedi.

karar istiyor11gençlik

pet şişe ile yaralandığı”, “biber gazınınöğrencileri sakinleştirme amacıyla kul-lanıldığı” aktarımları da yer alıyor.Raporda‚ polisin öğrencileri darp et-mekten uzak sakinleştirmek için hareket ettiği iddası yer alıyor. Söz konusuidda ise raporda şu şekilde savunuluyor:“Otobüslerden inip yürümek isteyengrubu sakinleştirmek isteyen polisin,cop ya da diğer müdahale yöntemlerineoranla daha az zarar görmelerini sağla-mak için gaz bombası kullandı”

Şefkatli polis(!)Basına yansıyan saldırı anında polis ta-rafından burnu kırılan Miraç EkremEfe’nin durumu ise Valilik tarafından il-

ginç bir şekilde aktarılıyor. Valilik,Efe’nin gözaltına alınırken iki polis tara-fından darp edildiğini “iddia” olarak ak-tardıktan sonra, buna karşılık izlenengörüntülerde, “Bu tür bir olayın görüle-mediği” ifade edildi. Valilik tarafındanburnu kırılan Efe’nin polisin şefkat doluyaklaşımıyla karşılandığı raporda vur-gulanırken, gözaltı aracında görevli birkomiser yardımcısının, Efe’nin burnu-nun araç içerisinde kanadığı, bununüzerine peçete ile tampon yaptığı, suverdiği, 1 saat kadar sonra doktor rapo-ru için hastaneye götürdüğü, hastaneyegelindiğinde yüzünün şiştiği ve gözündemorluk oluştuğu bilgisinide raparo ilaveederek durumu kotormaya çalıştı.

Haziran “seçimle-rine” az kaldı. Ka-setler, skandallar,üslup tartışmaları,düzen partilerinin“vaatlerini” gölgede

bırakır durumda. Meydanlarda, bur-juva siyasetin en ucube tezahürleriyaşanıyor. Birbirine küfür eden gericicenah, objektiflere ‘gayet normal birdurum’ mesajında bulunuyor. Bilu-mum burjuva medya, pohpohlamaalanında birbirleriyle yarışıyorlar.Tüm bu rezilliğin ortasında, AKP’ninyerel yönetim seçimlerinde “Dersim’iistiyorum” savaş komutundansonra, CHP’nin de, Dersim’e ilişkin ol-dukça özgün bir siyaset izlediğini gö-rüyoruz. Ama biz bu arzunun,sınıflar üstü bir siyasal partiye ait ol-madığını biliyoruz. CHP, bizzat bur-juva-feodal sınıfların temsilcisiolarak, tarihsel kökleri üzerinden,topyekûn bir gerici politika belirle-mektedir. Gerici sistemin, Dersim’eilişkin izlediği özel siyaset, birdenfazla taktiği barındırmaktadır. Şimdikısaca bunların ne olduğunu anlat-maya çalışalım.İlk başta bir yanılsamadan kurtul-mak gerekir. Genel olarak ilerici-dev-rimci cephe Dersim’in kendilerine aitolduğunu ve bu alanın asla CHP gibiTC’nin kurucu gerici unsuruna kaptı-rılmamasını söylemektedir. Bizce buönerme tamamen yanlıştır. Ordu-suyla, polisiyle, devasa bürokratikaygıtı ile Dersim, egemen sınıflarınsınırları içerisindedir. Dersim’de kur-tarılmış bir alan söz konusu değildir.Halkın önemli bir kısmı devrimci-ko-münist-yurtsever cepheyi destekle-mekte, yıllardır sosyal ve ulusalkurtuluş mücadelesinin özneleri ol-maktadır. Ama bu gerçekliğe ve ob-jektif olan bu devrimci durumarağmen Dersim egemen sınıflarınsınırları içerisindedir. Elbetteki biz-lerin de etki alanı mevcuttur. Amatopyekûn dünya gericiliğini söküpatmadan ‘bizim bölgemiz’ ilanındabulunmak, dünya gericiliğini söküpatmadan da demokratik halk iktida-rının yaratabileceğini söylemektir.Bu üçüncü alancı teoridir, kabul edi-lemez!Dersim’in Osmanlı’dan bu zamanauzanan isyancı konumu, sosyal veulusal kurtuluş mücadelesinde bir-leşmesiyle birlikte, hâkim sınıflarcephesinde her zaman bir korkuuyandırmıştır. Buranın “tehlike” arzetmemesi için geçmişten günümüzeaskeri operasyonlar düzenleyen dev-let, izlediği savaş stratejisini gelişti-rerek iki yeni yönelime girmektedir.Birincisi, Dersim halkının devrimci-sosyalist harekete yakın durmasın-dan dolayı, halk kitlelerin kafasınıkarıştırmak, onları kendi bünyesindetoplamak için, yine geçmişte sosya-listlerin yanında olmuş isimleri adayyapmaktadır. Üstelik bu adayımız(Hüseyin Aygün), CHP içerisinde

“sosyalizmin” yüzü olacağını beyanetmiştir. Büyük bir aymazlıkla, gericifaşist partilerin, “sosyalist” adaylaraaçık olduğunu ve halkın haklı talep-lerinin sistem partileri aracılığıylaçözülebileceğini söylemektedir.Düşük yoğunluklu savaşın bir uzvuolan sınıfsız siyaset ya da ideolojisizyönelim ön plana çıkartılarak, halkkitlelerinde kafa karışıklığına nedenolmaktadır.İkincisi, geleneksel katliamcı özün-den vazgeçemeyen –ki bu sermaye-nin doğasına gayet uygundur-egemen sınıflar, sadece ideolojik ta-hakküm siperleri yaratmakla yetin-meyerek, Dersim’de karşı devrimcisavaşı derinleştirmek için hazırlıkla-rını sürdürmektedir. Her birinin de-ğeri 8,5 trilyona mal olan İsrailteknolojisi ile donatılmış 17 tane ka-rakolun hazırlıklarına başlanılmışdurumdadır. Dersim’i bir çember ha-linde saracak olan karakollar, ısı veharekete duyarlı ultra teknolojik ka-mera ve termal gözetleme cihazla-rıyla donatılıyor. Bu açıkça şunaişaret etmektedir: Tüm değişim pa-lavraları, tüm yenilik yalanları, ezilenhalk kitlelerinin tekrardan sistemiçerisinde tutulmasının bir aracıdır.Egemen sınıflar, CHP ağzıyla ‘askerioperasyonları durduracağız’ gibi“seçim” vaatlerinde bulunurken,diğer taraftan ise hem var olan hemde gelişebilecek olan toplumsal dev-rimci dinamiğin fiziki imhası için ha-zırlık yapmaktadırlar. İşte HüseyinAygün ve Aygün’le aynı pozisyonadüşen onlarca eski “devrimcinin”,“sosyalistin” içerisine düştüğüdurum bu kadar vahimdir.Evet, gericiler savaşa hazırlanıyorlar.Peki ya biz neye hazırlanıyoruz? Hal-kın gözüne baka baka, devrimci-ko-münist argümanları kullanarak,“ilericilik” maskesini takan hâkim sı-nıflar, tüm bu stratejik savaşın“seçim” hengâmelerinde, kendinüfuz alanlarını derinleştirebilmekiçin, büyük bir kavgaya hazırlanıyor-lar. İki dönemdir, hâkim sınıflarınDersim’e ilişkin izledikleri özel siya-sete karşı, yeni demokrasi güçlerininözel belirlemelerde bulunup pratikayağını örmekle mükellef olduklarıçok açıktır. Nasıl ki gericiler, “seçim-ler” yolu ile kitleleri kendilerine ye-dekleme çabalarını yani gericiemellerini, savaş hazırlığı uğrunayapıyorlarsa, bizler de devrimci boy-kot taktiğini Halk Savaşı’nı güçlen-dirmek ama mutlak suretlegüçlendirmek üzere daha da yaygın-laştırmak durumundayız. Komü-nizm merkezli Demokratik HalkDevrimi’ne yürüyenlerin, içerisindebulundukları savaşın, özgün yanla-rını göz ardı etmeksizin, dostlarımı-zın baskılanmasına gelmeden,tasfiyecilik planına karşı devrimcibentler ile karşılık vermek zorunda-lar. Aksi davranış, bırakınız yapsınlarolur…

STRATEJİK SAVAŞIN SEÇİM HENGAMESİ

GENÇ YORUM ≫ sinan çakıroğlu

12

10-11_Layout 2 5/31/11 2:45 PM Page 2

Page 12: 1-10 Haziran 2011

Kuzey Afrika ve Ortadoğu’dayaşanan ayaklanmalar dalga-sına seyirci kalmadan devrimcicepheden yanıt olma perspek-tifiyle, Türkiye-Kuzey Kürdis-tan’da yaklaşmakta olan seçim-leri boykot edip kitleleri devrimcisavaşa çekmek görevdir

Tunus ve Mısır’dan başlayıp Libya ve Suriye’yeuzanıp devam eden sıcak kitlesel dalgalan-malar bütün aktüalitesini korumaktadır. Buhareket dalgasının maddi kuvvetlerine em-peryalist güçler bilinen müdahaleleriyle mü-dahil olsalar da hatta bu dalgada emperyaliststrateji ve planların kalın gölgesi olsa da, sözkonusu hareketlerin pratik öznesi halk kit-leleridir. Halk kitlelerinin ayaklanmaları veyayaşanan dalgalanma halk kitlelerinin demok-rasi ve özgürlük talepleriyle dışa vuran uya-nışını işaret etmektedir. Halk kitlelerinin ayak-lanışı iyidir; “karışıklık iyidir. “ Kötü olan ko-münist veya devrimci önderliğin olmamasıdır.Bu da kitlelerin kusuru değil, bizzat önderlikrolüne soyunmuş komünist ve devrimci güç-lerin zafiyetidir. Evet, gelişen dalga fevkaladeiyidir; devrimci karışıklık ve kitlelerin objektifolarak devrimci olan isyanı iyidir; gerici dik-tatörlüklere karşı başkaldırı iyidir. Halk kitleleriher türden gericiliğe karşı ayaklanmalıdır;bunda sorun yok ya da herhangi bir tereddüdede yer yoktur. Halk kitlelerinin hareketi des-teklenmeli ama gerici emel ve güçler ile bun-lara ait hesaplar mutlaka iyi görülerek ayırtedilmelidir. Hareketlerde hem emperyaliststratejik oyunlar, hem de hareketlerin ken-diliğinden gelme özelliği isabetle görülmekdurumundadır. Aksi halde halk kitlelerininemperyalist güç ve yerli gerici kliklerin peşinetakılıp bu çemberde dönen gerici iktidar veemperyalist çıkar hesaplarına manivela edil-melerini alkışlamış oluruz. Dahası, bu hare-ketleri emperyalist planlardan tecrit olarakdeğerlendirsek bile, kitlelerin kendiliğindengelme hareketi karşısında sarhoşluğa kapılıpbu hareketleri devrim olarak abartır ya daçıplak biçimde demokratik halk hareketleriolarak adlandırırsak, kendiliğindenciliğinönünde hayranlıkla diz çöküp kuyruğuna ta-kılmış ve ekonomist reformizmin kucağına

düşmüş oluruz. Bundandır ki, gelişen hare-ketler ne kadar görkemli olursa olsun ve kit-lelerin ayaklanması ne kadar muazzam olursaolsun, onun devrimci önderliklerden yoksun-lukla taşıdığı kendiliğindenci hareket niteliğini,önderlik eden sınıflar ve hedefleri bakımındantaşıdığı siyasi özünü, gerici sınıflara yedek-lenme koşullarını göz ardı edemez, devrimgibi bir beklenti ve abartıya düşemeyiz. İştegelişen hareketlerde negatif gördüğümüz bu-dur. Karşı çıktığımız bu hareketlerin devrimolarak ya da sade demokratik halk hareketleriolarak değerlendirilmeleridir. Yoksa, kitlelerinhareketine burun büktüğümüz, bu hareket-lerin geliştirilmesi karşısında kayıtsız oldu-ğumuz, bu gelişmelerin-hareketlerin olumluolmadığı vb. vs. yönlü bir yaklaşımımız yok-tur-olamaz. Bilakis, “halka ayaklanmasınısöylemeyen alçağın biridir” görüşünü tama-men sahiplenmekte ve kitlelerin bu dalga ha-reketini önemli gelişmeler olarak atfediyoruz.Halk kitleleri devrimcidir; ekonomik, demo-kratik, siyasi vb talepleri ilericidir; hareket veayaklanmaları meşrudur! Geri diktatörlüklerekarşı isyanı devrimcidir!

Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da yaşanan dalga“Arap ayaklanması’’ değildir; emperyaliststrateji ve oyunları saymazsak, bu dalga, ob-jektif zeminiyle, baskı ve sömürü düzeninekarşı kitlelerin ayaklanmasıdır. “Arap ayak-lanması’’ gibi ırkçı ayrımcı tanımlamalar özün-de hareketlerin sınıf zeminini saklamaya ça-lışan burjuva görüşlerdir.

Öte yandan Arap halklarını küçümseyerekburalardan ayaklanmaların beklenmemeside idealist algı veya görüştür. Ayaklanmalartam da baskı ve zulmün en koyu olduğu yer-lerde parlayacaktır elbette. Bunu anlamamaksınıf çelişkileri ve sınıf bakış açısından bihaberolmak demektir.

Emperyalist emel görmemezliktengelinmemelidirAyaklanmalara karşı düşülen yanılgıları veyaçarpıtmaları bu kısa değiniyle vurgulamayıyeterli görüyor, görülmesi gereken bir noktayaözellikle dikkat çekiyoruz. Emperyalist güçler(somutta ABD ile AB’li emperyalistler ki, bunlarRusya ile Çin bloğu karşısında geçici de olsabelli bir uyumla hareket etmektedir) dünyanındizayn edilmesine dönük stratejilerini aktifolarak devreye sokmuş bulunmaktadırlar. Bu

kapsamda Türkiye-Kuzey Kürdistan’da TCdevletinin yapılandırılması başlatılmış ve sür-dürülmektedir. Aynı kapsamda Kuzey Afrikave Orta Doğu ülke devletleri de yeniden ya-pılandırılmaktadır. Ne var ki, buralardaki ya-pılandırma işlemi TC’deki gibi değil, kitlelerinayaklandırılması usulüyle gerçekleştirilmek-tedir. Bu bölgelerde kitlelerin ayaklanmasınınnesnel zemini güçlü olup emperyalist planlarındevreye sokulmasına uygundur. Yani, kitleleringerici, feodal, faşist diktatörlüklere karşı dev-rimci öfkesi basamak edilmektedir. Kitlelerindevrimci olması, ayaklanmalarının meşru veiyi olması, taleplerinin demokratik ve ilericiolması ayrı bir gerçek ama bu zeminin em-peryalist güçler tarafından kullanılması ayrıbir gerçektir. Bu iki yanın görülmesi elzemdir.Ne kitlelerin tepki ve ayaklanmalarını kü-çümseyebiliriz, ne de bu hareketlerdeki em-peryalist strateji ve emelleri es geçebiliriz.Çünkü, kitlelerin devasa hareketi objektif ze-mini bakımından devrimcidir-devrim lehi-nedir. Ama emperyalist gerici oyunlar isedevrim ve halk kitlelerinin aleyhinedir. Bu ikiözelliği ayırt edemezsek söz konusu devasadalgalanmadan doğru yararlanamaz veya bu-

nun karşısında halk ve sınıf adına doğru tavıralamayız. Kısacası, gelişen ayaklanma hare-ketlerinin olumlu dinamik ve özelliklerine,kitlelerin taleplerine, kitlelerin ayaklanmasınamüspet yaklaşırken, tablonun tümünü görerekemperyalist planları bundan ayırmalıyız. Saltkitleler katıldı diye, emperyalist oyunları esgeçemez veya hareketlere her yanıyla ehvenbakamayız.Genel olarak hareket iyidir; kitle hareketleriilericidir. Ama kuşkusuz ki her hareket iyideğildir. Buna nasıl karar verebiliriz? Tabii kihareketin hangi sınıf hareketi olduğuna, ha-rekete hangi sınıfın önderlik yaptığına, ha-reketin hedeflerinin ne olduğuna bakarak…Ki burada esas olarak harekete hangi sınıfınönderlik yaptığı ya da önderliğin sınıf niteliğininne olduğu tayin edici olarak öne çıkar. Hareketesalt kitleler katılıyor diye onu devrimci de-ğerlendiremeyiz. Hareketin en genel niteliğineona önderlik yapan sınıf damgasını vurur;hareketin amaç ve hedefleri de önderlik ta-rafından tayin edilir. Örneğin, “Cumhuriyetmitinglerini’’ ilerici-devrimci değerlendirebilirmiyiz? Hayır. Çünkü, bu mitinglerin bünyesiniesasta halk kitleleri oluştursa da, önderlik

Adresimiz sandık değil s

1-10 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü

Ayaklanma dalgası onlarca ülkeyi sarmışve kapımıza dayanmışken; seçimlere katıl-mak, düzen içi mücadelelere kilitlenip bunlarpeşine koşmak hiçte devrimci politika de-ğildir. Kitlelerin dikkatini burjuva seçimlereçekme ve seçimler şahsında komprador dü-zene yedeklenmelerine yarayan taktiklergütme yerine, kitlelerin düzenden kopma-larına hizmet edecek ve düzenle kitleler ara-sındaki uyumsuzluğu derinleştirecek tak-tiklerin güdülmesi özellikle günümüz şart-

larında elzemdir. Daha açıkçası seçimlerinboykot edilip, boykot cephesi olarak halkkitlelerini komprador düzene karşı ayak-landırıp mücadeleye çekmek sürecin dev-rimci siyasetidir.

Burjuva düzen ve parlamentonun tüm kom-prador partileriyle büyük oranda teşhir olduğukoşullarda, hakim sınıflar devletinin meş-rulaştırılmasına ve taze kan almasına objektifolarak katkı sunacak olan her türlü taktikten

geri durulmalıdır. Tasfiyeciliğin gürbüz olup,teorik-pratik devrimci duruşun, çizginin veeylemin yasalcı reformist tasfiyeciliğin tehlikeçanlarıyla yüz yüze olduğu bu koşullarda,gerici düzenle aramıza kalın çizgiler çekip,stratejik konumlanmayı esas almak duru-mundayız. Devrimci değer ve argümanlarınkomprador kliklerin diline pelesenk olduğuve derin bir manipülasyonun yaşandığı ko-şullarda (özellikle bu süreçte), devrimci ar-gümanlarımızı duruş ve eylemimizle en kes-

Kitlelerin dikkatini devrimcisavaşa çekmek zorunludur

››

12-13_Layout 2 5/31/11 2:11 PM Page 1

Page 13: 1-10 Haziran 2011

faşist bir partinin elindeydi ve bu faşist partikitleleri manipüle ederek peşine takmıştı.

Ya da şöyle diyelim; Kürt ulusal kitleleri, buanlamda Kürt halk kitleleri ayakta değil midir?Ayaktadır! Peki buna nasıl yaklaşıyoruz? Ka-yıtsız şartsız bu hareketi her talebi ve her ya-nıyla destekliyor muyuz? Hayır! Genel olarakhareketi destekliyoruz ama söz konusu ha-reketin tüm muhtevasını desteklemiyoruz.Neden? Özet olarak; hareketin ulusal hareketmantalitesiyle son tahlilde burjuva milliyetçiideolojik temele sahip bir hareket olup, önderlikçizgisinin bu zeminde şekillenerek proleterdevrimci önderlikten yoksun olması ve dola-yısıyla burjuva milliyetçi imtiyazlara dayananyanının olmasından ötürü her yönüyle des-teklemiyoruz. Oysa, Kürt ulusal hareketinede yoksul Kürt kitleleri-Kürt halkı katılmak-tadır. Ama buna karşın Kürt ulusal hareketinesınıf perspektifi cephesinden analitik yaklaşıp,ilerici yanı ile gerici yanını ayırıp tüm muhte-vasını desteklemiyoruz. Bu, doğrudur da.Özcesi Kürt ulusal hareketinde gösterdiğimizproleter devrimci seçiciliği söz konusu diğerhareketler özgülünde de göstermek duru-

mundayız. ki, tek doğru yaklaşım budur.

Bu gelişmelerin Türkiye-KuzeyKürdistan açısından etkileriKuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyasında ya-şanan ayaklanmalar dalgasına yaklaşım so-rununu bir kenara bırakarak, yaşanan bu dal-galanmanın başka bir boyutuna geçip, bu sü-recin somut şartlarımızla alakasını irdeleyelim.Daha doğrusu kitlesel dalgalanmalar süreciylecoğrafyamızdaki somut sürecin bağıntısınıkurarak, tam da ayaklanmaların sıcaklığınıkoruduğu bu anda coğrafyamızda sürecin si-yaseti ve görevleri nasıl şekillenmelidir so-rusuna kısaca yanıt aramaya-yanıt vermeyeve nasıl yaklaşmalıyız sorusuna açıklık ge-tirmeye çalışalım.Ayaklanma dalgası Suriye’ye siyasi coğrafyasınırlarımıza kadar gelmiş olmakla birlikte,ora sınırları içinde zorla tutulan Kürtleri desarmıştır. Kanlı domino taşlarına benzetilenbu dalgalanmanın coğrafyamızdan da tetik-lenmesi mümkündür. Zira coğrafyamızda dev-rimci durum mevcuttur. Komprador kliklerarasındaki çatlak derin, Kürt ulusal hareketi

dinamik ve sınıf hareketi de belli gelişme di-namikleri taşımaktadır vb. İçteki şartlar uy-gunken, yaşanan ayaklanma hareketleri deiçteki şartlardan bir dalgalanmanın yaşatıl-masına özel avantajlar sunmaktadır. (Ayak-lanma yoluyla iktidarın ele geçirileceği düşündedeğiliz, ama böylesi devrimci gelişme veyadiriliş fırsatı devrim adına kaçırılmaz bir fır-sattır. Devrimin gelişmesi, güç biriktirmesi,ileri mevziler elde etmesi vb. bakımından herfırsatta halk kitlelerinin ayaklandırılıp iktidarmücadelesine sevk edilmesi devrimin man-tığına uygun ve tabi bir ödevdir…)Durum buyken, gerek komünist ve devrimcisınıf hareketinin bu ayaklanma dalgasını coğ-rafyamızda teşvik edip geliştirmemesi ve coğ-rafyamıza da yaymaması kendiliğindencilikve basiretsizliktir. Burada önemli bir bilinç kı-rılmasının olduğu söylenebilir. Türkiye-KuzeyKürdistan komünist ve devrimci hareketiolarak ayaklanma hareketlerini destekleme,övme veya eleştirme gibi görevlerle kendimizisınırlıyor ama bu dalgayı coğrafyamıza yaymagibi bir çaba ve bilince sahip değiliz, böyle birgörev ve hedefle hareket etmiyoruz. Oysa ko-şullar son derece uygundur. Elbette öncü veönder güçler buna dahil değildir, yani aynı de-recede uygun değildir. Ancak gelişmekte olanşartların bizleri beklemesini isteyemeyiz. Ge-lişen şartlardan devrim adına en iyi şekildeyararlanmak ve devrimci şartları yetersizlik-lerimize heba etmek lüksüne sahip olamayız.Bütün komünist ve devrimci güçlerin en genişdemokratik bileşenleri kapsayacak şekildebir platformda bir araya gelerek devrimci dal-gayı coğrafyamıza yayma, devrimci mücade-leyi yükseltmeye azmetmelidirler. Bu, hemortaya çıkan fırsatın değerlendirilmesi ve hemde buna bağlı olarak tasfiyeci saldırının püs-kürtülmesi açısından son derece uygun birmomenttir; kaçırılmaması gereken fırsat vedevrimci görevdir.Öte yandan Kürt ulusal hareketi de bu fırsatıdoğru değerlendirmelidir. Elbette ki, Kürtulusal hareketi oluşturulacak ortak platformunbir parçasıdır. Fakat, bu ortak platform ger-çekleştirilemese bile, Kürt ulusal hareketikendi mücadelesi bağlamında bu fırsatı iyideğerlendirebilir-değerlendirmelidir de. Sözkonusu ayaklanma dalgasının şartlarını mü-cadelesinin lehine değerlendirme imkanınasahiptir. İstendiğinde ve bu istem doğrultu-

sunda çaba gösterildiğinde yaşanan ayak-lanma dalgasının coğrafyamıza taşınmasısağlanabilir. Bunun için eylem birlikleri vedaha ciddi birlikler yakalayarak ortak hareketetmek şarttır. Günümüz şartlarında ayaklanmadalgasının geliştirilmesi ancak ve esasta buortaklıkların sağlanmasıyla olasıdır.

Gerek sınıf hareketi olsun, gerekse de ulusalhareket olsun, yetinmeci eğilimden çıkarakmevcut bulunan uygun şartları devrimci stra-teji ve taktik temelinde kullanmalıdır. Yasalcı,barışçıl eğilim ve biçimler yerine, daha militanve devrimci atmosfere geçmelidirler. Nedenayaklanmalardaki bir domino taşı da coğraf-yamız olmasın? Devrimci demokratik sınıfsalve ulusal (Kürt) güçlere yönelik tutuklamalar,baskılar, saldırılar eksilmeden sürmektedir,öğrenciler her bakımdan mağdur edilip, aka-demik-demokratik mücadelelerinden ötürüfaşist baskı ve saldırılara maruz kalmaktadır,işçilere en ağır sömürü uygulanıp en ağır ça-lışma koşulları dayatılmakta ve ekonomik-demokratik taleplerle yükselttikleri müca-delelerinde faşist saldırılara maruz kalmak-tadır, işsizler ordusu canından bezmiş du-rumdadır, yoksul halk kitleleri açlıkla yüzyüze olup, bebekler açlıktan ölmekte, gençlerkurşunlanıp katledilmektedir. Kürtlere hertürlü baskı ve linç uygulanmaktadır, öte yan-dan komprador klikler keskin bir dalaş için-dedir, (Dersim katliamı ve Kürt ulusuna uy-gulanan asimilasyon politikası AKP iktidarıtarafından itiraf edilmiş resmi ağızlarca düzeninniteliği önemli oranda teşhir olmuştur, yargıile yürütme-hükümet açık çatışmalar içindeolup karşılıklı açıklama ve adımlarla birbiriniteşhir etmiş, yargının bağımsız olmayıp klik-lerin denetimindeki niteliği açığa çıkmış, kliklerarası dalaşta komplo ve darbeler ifşa olmuş,katliam mangaları itiraflarda bulunarak dev-letin işlediği cinayet ve katliamlar ortaya dö-külmüş, TC ordusunun kendi askerlerini kat-lettiği açığa çıkmış, askeri araçlara mayın tu-zaklamaları yapılmış, askerlerin eline pimiçekilmiş bombalar verilerek öldürülmüş vbvs) ve ayaklanmalar dalgası da geniş bir coğ-rafyayı sarsarak lehte koşullar sunmakta-dır… Bu şartlarda kitlelerin ayaklanmasınısağlamak, yani devrimci mücadeleyi tırman-dırıp yükseltmek son derece mümkündür veözgün fırsatlar itibarıyla ertelenemez bir gö-revdir.

savaş siperleri olmalıdır

perspektif

kin biçimde sahiplenmeli, burjuva hakimsınıfların sahtekarlıklarıyla devrimci savu-nularımızın arasındaki kalın çizgileri net-leştirerek belirginleştirmeliyiz. Kompradorklikler demokrasiden aşağı laf etmemek-tedirler. Bununla halk kitlelerinin kafasınıkarıştırmayı başardıkları maalesef doğrudur.Demagojilerinde başarılı oldukları doğrudur.O halde aynı dili konuşmadığımızı, onlarıniki yüzlülüklerini açıklayıp konuşma alan-larımızı netleştirerek ortaya koymalı ve bur-

juva yasal zeminden meşru devrimci ze-minlere daha fazla çekilmeliyiz.

Komprador faşist düzen tüm faşist partile-riyle teşhir edilmeli ve burjuva seçimlerboykot edilerek sandığa gidilmemelidir. Se-çimler, halk kitlelerinin karşı-devrimci halkdüşmanı egemen sınıflarla hesaplaşma ala-nına çevrilmelidir. Seçimleri boykot vesile-siyle halk kitleleri meydanlara çağrılarakgerici faşist düzene baş kaldırmaya davet

edilmeli, en nihayetinde devrimci savaş yo-luyla iktidar mücadelesi büyütülmelidir.

Seçimler süreci yeni demokrasi mücadele-sinde yoğun bir ajitasyon-propaganda süreciolarak değerlendirilmelidir. Seçimler süreciniboykot taktiğiyle karşılayan proleter dev-rimciler bu bilinçle hareket etmekle birlikte,düzenin ve düzen partilerinin teşhirini birkampanya ruhuyla yürütmelidirler. Boykottaktiğimizde özel bir alan var ki, tüm kom-

prador düzen partileri siyasal teşhirimizinkonularıyken; spekülasyonlara vesile ol-makla birlikte, kimi özgünlükler ve nazik-likler taşıyan Dersim bölgesinde CHP özellikleyeni demokratik güçlerin somut hedefi ol-mak durumundadır. Boykot taktiğimizingenel muhtevasının yanı sıra, boykotun Der-sim’deki somut çalışması CHP üzerinde yo-ğunlaşmalıdır. Yine Dersim’de dost güçlerinseçim çalışmalarına zarar vermeme ve boşaçıkarmamaya özel önem gösterilmelidir!

12-13_Layout 2 5/31/11 2:11 PM Page 2

Page 14: 1-10 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 1-10 HAZİRAN 2011yaşam14

Silikozis hastalığı nedeniyleülkemizde onlarca kişi ölü-mü bekliyor. 1960’lı yıllardaİngiltere başta olmak üzerebirçok ülkede riskli iş alan-larında, birçok üretim şeklisilikozis nedeniyle yasak-landı. Ülkemizde ise2009’dan beri silikozise ne-den olan kot kumlama yön-temi yasak, ancak azım-sanmayacak sayıda tekstilatölyesinde işçiler hala sili-kozis tehditi altında

Silikozis, halk sağlığı gündemine geçgiren bir hastalık olmasına rağmençok eski çağlara dayanan bir geçmişesahiptir. İlk olarak Eski Yunan düşü-nürlerinden Pliny Major (Büyük Plini-us, MS 23-79) tozlu işlerde çalışanlar-da nefes darlığından bahsetmiştir.Yine Mısır mumyalarının bazılarındasilika bulunması bu hastalığın tarih-çesinin çok eskiye dayandığına kanıtsayılabilir. Silikozis, akciğerde yaygın fibrozis(skarlaşma, nedbeleşme) yapan mes-leki akciğer hastalıkları içinde en sıkgörülen ve Türkiye’de de kot taşlamaişçilerinin hastalığı olarak gündemi-mize oturan, ölümcül bir hastalıktır.Solunum yoluyla akciğer küçük hava-yolları ve alveollere kadar ulaşabile-cek küçüklükte (0.5-5 mikron) silika(silica) ya da silisyum dioksit (SiO2)denen parçacıkların solunması ile, ak-ciğerdeki savunma hücrelerinin aşırıuyarılması ve ototoksik etkileri sonu-cu akciğer dokusunu zedelemesinebağlı oluşan geri dönüşümü olmayan,ilerleyici, kronik bir hastalıktır. Silikadünyada en çok bulunan mineraldir.Günlük yaşamımızda hepimiz az ya daçok bu minerale maruz kalırız. Örne-ğin, herhangi bir mermer atölyesi, taşocağı, cam atölyesi ya da tünel çalış-ması olan vb yerlerden geçerkenmuhtemelen silika soluyoruz. O haldeneden hepimiz hasta olmuyoruz?Çünkü, silikozis mesleki bir hastalıktırve maruz kalınan partikül miktarı ka-dar, maruz kalma süresi de önemlidir.Silikozis açısından risk grubu ağırlıklıolarak; taş ocakları, maden ocakları,kum püskürtme işçileri (kot kumla-ma), tünel kazıcıları, cam sanayi işçi-leri, döküm işçileri, çimento üretimyapan işçiler ve kiremit tuğla işçile-rinden oluşur. Bahsi geçen sektörler-de çalışan işçilerin yaklaşık 5-15 yıl butoza maruz kalmaları kronik silikozisriskini kat kat arttırmaktadır. Ancakakut silikozis, bu ve buna benzer işsahalarında çalışan işçilerde, 5-15 yılı

beklemeden aylar içinde de gelişebilir.Bu durum solunan silika partikülleri-nin yoğunluğuna ve kişinin duyarlılı-ğına bağlı olarak gelişmektedir. Yuka-rıda belirtilen iş alanlarında çalışan iş-çiler çoğunlukla iş güvencesi olma-yan, denetimden yoksun işyerlerinde,vardiyalı çalışmaktadır. Özellikler kü-çük atölyelerde vardiyalı çalışan işçi-ler uyuma, dinlenme amacıyla yineaynı işyerinde kalmakta ve bu tozlara24 saate yakın maruz kalmaktadır. Budurum hastalığın daha erken ve dahaağır seyretmesine neden olmaktadır.Özellikle yerleşim merkezlerine yakınolan taş ve maden ocaklarında, çalı-şanlar bir yana çevre sakinleri de kro-nik olarak bu toza maruz kalmakta veyıllar içerisinde silikozis hastalığınaaday olmaktadır. Örneğin, İstanbul-Sultangazi İlçesi’nde bulunan taş oca-ğından çıkan toz bulutu Habipler veSultançiftliği Mahallesi’nin bir kısmınıgriye boyamaktadır. Uzun süre bubölgede ikamet edenlerin risk altındaolduğunu iddia etmek yanlış olmaya-caktır.

Çocuk işçiler çalıştırılıyorÜlkemizde riskli iş kollarında çalışan-larda izin verilen silika düzeyi 0,25mg/m3 dür. Ancak, çalışmalara göre

0,1 mg/m3 ve üzerindeki maruziyetinde silikozise yol açtığı gösterilmiştir.Bu nedenle birçok ülkede yasal izinverilen sınır 0,1 mg/m3 olmasına kar-şın bunun 0,05 mg/m3’e çekilmesi işyerlerine önerilmektedir. Verilen ra-kamları şöyle okuyabiliriz; ülkemizriskli iş kollarında solunmasına izinverilen silikca tozu miktarı, riskli sayı-lan bazal değerin beş katıdır. Bu bilgiyiülke gerçekliğiyle harmanladığımıztaktirde, kimi iş kolları işçileri muhte-melen beş değil yüz kat daha çok sili-ka tozuna maruz kalmaktadır. Muhte-melen diyoruz çünkü net veriler yokve ölçümler yapılmıyor ya da yapılı-yorsa da herhangi bir yaptırıma vedeğişime muktedir olmuyor.

Silikozisden bahsederken aklımıza ilkkot kumlama işçileri geliyor ancak birkez daha belirtmekte fayda var, sade-ce kot kumlama işçilerinin değil dahabirçok iş kolunun ciddi bir problemidirsilikozis. Kot kumlama işçileri ile anıl-masının nedeni silikozis tablosununbu işçilerde daha hızlı, daha dramatikve dolayısıyla daha öldürücü olmasın-dan kaynaklanmaktadır. Kot taşlan-ması kum püskürtülerek yapılan biriştir. Püskürtme esnasında ciddioranda toz havalanmakta ve bu tozlar

Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu Dilova-sı’nda sürdürdüğü çalışmalardankaynaklı mahkemelik oldu. KocaeliÜniversitesi öğrencileri yaptıklarıeylemle Hamzaoğlu’na sahip çıktı

“Endüstri Yoğun Bölgelerde YaşayanlardaÖlüm Nedenleri” çalışması ile kansere bağlıölümlerdeki aşırılığa dikkat çeken KocaeliÜniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AnaBilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlubu çalışmalarından kaynaklı mahkemelikoldu. Dilovası’nda yaptığı çalışmalarını yerelve ulusal bilim çevreleri ve siyasi otoriteler ilepaylaşan Hamzaoğlu, çözüm önerilerini 2006’da TBMM’ye sunmuştu. Akademisyen arkadaşları ile yürüttüğü ça-lışmalarında annelerin ilk sütünde ve bebek-lerin dışkılarında bazı ağır metallersaptamışlardı. Bu çalışmalarını kamuoyu ilepaylaşan Hamzaoğlu, “Araştırma verileriniaçıklayarak halkı paniğe sevk etmek” iddiasıile Büyükşehir Belediyesi ve Dilovası BelediyeBaşkanı tarafından Kocaeli Cumhuriyet Baş-savcılığı’na şikayet edildi.Savcılık hazırlanan dosyanın incelenmesiamacıyla Kocaeli Üniversitesi Rektörlüğü’negönderdi. Onur Hamzaoğlu üniversitenin izinvermesi halinde TCK 213. maddesi uyarınca 2ile 4 yıl arasında hapis istemi ile yargılana-cak.Bu gelişmeler üzerine aralarında DGH faali-yetçilerinin de bulunduğu Kocaeli Üniversi-tesi öğrencileri Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’nasahip çıktı. Konuya ilişkin tepkilerini dile ge-tiren üniversite öğrencileri, Umuttepe Yerleş-kesi’nde Onur Hamzaoğlu’na destekyürüyüşü düzenledi. Halk için bilim ve sağlıkçalışmalarının arkasında duracaklarını ifadeeden öğrenciler yaptıkları açıklamada, yapı-lan çalışmaların sonucundan hareketleönlem alması gerekenlerin, halk sağlığınıhiçe saydıklarını dile getirdiler. Halk için bilimüretenlerin yanında olacaklarını dile getirenöğrenciler Onur Hamzaoğlu’na destek çağrı-sında bulundu.

ÖğrencilerdenHamzaoğlu’nadestek

Bir meslek hastalığı:

14-15_Layout 2 5/31/11 2:16 PM Page 1

Page 15: 1-10 Haziran 2011

işçiler tarafından ortamda bulunulduğu sürecesolunmaktadır. Bu işyerlerinde de genelde genç-çocuk yaşta işçiler çalışmaktadır. Ölümcül olanbu hastalığın genç yaştaki işçilerde görülmesihastalığı daha dramatik kılmaktadır. Silikozisi bi-zim için önemli kılan bir başka özelliği ise tekstilsektöründe ilk kez ülkemizde bildirilmiş olması-dır. “Eski Kot Taşlama İşçilerinde Slikoz Epidemisi”adlı Erzurum’da (en fazla olgu Erzurum kökenli-dir) yapılan bir çalışmada hastaların ortalamayaşı 23, ortalama çalışma (maruziyet) süresi 36ay, hastaların çoğunda (%83) solunum semptom-ları, nefes darlığı (%52), göğüs ağrısı (%46) sap-tanmıştır.Silikozisin tanısı çok zordur ve tedavisi yoktur.Sadece semptomatik tedavi ve komplikasyon te-davisi yapılır. Hastalığın bulguları spesifik olma-dığı ve sinsi seyirli olduğu için tanısı çok zor ko-nur. Erken evrede hastalarda genelde hiçbir bul-gu yoktur.Tanı konan vakaların çoğu hastalığınoturmuş olduğu geri dönüşümsüz evrededir. Sili-kozisli hastalarda ilk bulgu genellikle eforla gelennefes darlığıdır (spesifik bir bulgu değildir). Uzunsüre riskli işlerde çalışan, nefes darlığı, göğüs ağ-rısı gelişen kişilerde bu hastalıktan şüphelenmekgerekir. Silikozis tanısı almak için kişinin riskliişlerde çalışıyor olması kadar, geçmişte de bu iş-lerde çalışmış olması önemlidir. Yani uzun birsüre riskli iş alanlarında çalışmış biri işi bırakmışolsa bile hayatı boyunca risk altındadır. Tanı has-

tanın şikayeti, öyküsü, direkt akciğer grafisi vebilgisayarlı tomografi incelemesiyle konur (sili-kozis için görüntüleme yöntemlerinin değerlen-dirilme kriterleri vardır).

Yetkililer sorumsuz davranıyorSilikozis tanılı hastaların çoğu solunum yetmez-liği, sağ kalp büyümesi ve buna bağlı yetmezlik,tüberküloz (verem) ve pnömotoraks (akciğerinpatlaması) sebebiyle ölür. Ayrıca silika tozlarınınkanserojen etkileri de bulunmaktadır. Ancakkanserden ölüm genelde beklenmez, çünkü akutsilikozis tablolarının o kadar zamanı olmaz.

Silikozis neden önemlidir? Çünkü tüm meslekhastalıkları gibi önlenebilir bir hastalıktır, etkile-nenlerin çoğu genç hastadır, tedavisi yoktur,ölümcüldür ve devletin niteliğiyle ilintilidir. Sili-kozis hastalığı nedeniyle ülkemizde onlarca kişiölümü bekliyor. 1960’lı yıllarda İngiltere başta ol-mak üzere birçok ülkede riskli iş alanlarında bir-çok yöntem silikozis nedeniyle yasaklanmasınarağmen, ülkemizde 2009’dan beri sadece kotkumlama yöntemi yasaklandı. Ancak tekstilatölyesinde işçiler hala silikozis tehditi altındaçalışıyor. Silikozisin kot kumlama işçileriyle anıl-ması diğer riskli sektörlerin gözden kaçmasınasebep oluyor. Tünel işçileri, taş ocağı-maden işçi-leri, mermer ve çimento işçileri vs. standartlarauymayan maskelerle (muhtemelen çoğu işçi bumaskeleri takmıyor bile) çalıştırılıyor.

Sonuç olarak silikozisi önlemek ve bu hastalık-tan korunmak için ne yapmak gerekir? İşçilerdenriskli işleri bırakmalarını beklemek çok gerçekçiolmayacaktır. Burda önemli olan birincil korumaanlayışıdır, yani hastalık oluşmadan önce alın-ması gereken önlemlerdir. Birincil koruma devle-tin görevidir. İşveren, sendika ve devlet organla-rının ortak çalışmasıyla toz inhalasyonu (solu-ma) en aza indirilmelidir. Bunun için tozlu işlerde,toz oluşumunu azaltmak için yoğun sulama ya-pılmalıdır. İnhalasyonun azaltılması için de, stan-dartlara uygun respiratör solunum maskelerininkullanılması ve yeterli havalanmanın sağlanmasıgerekmektedir. Bu önlemlere ek olarak işyeri de-netimlerinin düzenli yapılması ve insan onurunayakışmayan çalışma şartlarının düzeltilmesi ge-rekmektedir. Birçok iş kazası ve meslek hastalı-ğının birincil sebeplerinden olan, taşeron çalıştır-ma, sekiz saatten fazla ve uygun olmayan yerler-de çalıştırma politikasına son verilmelidir. Ancakbu görev mevcut devlet yapısı ve işverenin karmarjına endeksli üretim anlayışı ile pek mümkünolmamakla birlikte bir beklenti olarak kalmakta-dır. Unutulmamalıdır ki, Silikozis, tedavisi olma-yan, ölümcül ancak önlenebilir bir hastalıktır.

Kaynaklar;

- Kumar-Cotran-Robbins Patoloji 7. Edisyon

- STED (Sürekli Tıp Eğitim Dergisi) Mart 2000(TTB)

- Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi sayı: 32(TTB)

- Bilim ve Teknik Dergisi Ocak 2010

- Eski Kot Taşlama İşçilerinde Silikoz Epidemisi(M. Akgün ve arkadaşları)

- İSG (İşçi Sağlığı ve Güvenliği Dergisi) sayı: 41

- www.sgk.gov.tr - www.kottaslama.org

15yaşam

ir süre yaza-madım. Gürül gürülçağlayan buırmakta yo-

kluğumuz bir boşluk yarat-madı. Sevindim! Gerçidevrimimizin bu sağlam da-marının tükenmez bir po-tansiyele sahip olduğunubiliyordum. Sevgili okuyu-cuların “niye yazmıyorsun“şeklindeki bıktırıcı sitemkarsoruları da hoş bir sıcaklıkyarattı yürekte. Aslında niyeyazmadığımız bilinebilir birşey. Her soruda kendimiz-den söz etmek zorunda kal-mak, dahil olmaktan hazduyduğum bir kuşağın ada-bından değildir. Sonuçtacanlı varlıklarız ve bütüncanlılar için geçerli olandoğanın kanunlarına tabiyiz.Parkurda insan her zamanaynı tempoda koşamaz. Ne-fes alma, kendisini yenileme,enerjisini toplama ihtiyacıhis eder. Ara verişimizin bü-tün nedeni bu. İnsan herdönem kendisini yenidenüretir, yeniden doğuş gibibir şeydir bu, tıpkı 26 yılönce Diyarbakır zindanındakefeni yırtmak gibi…Bu kısacık “izleyicilik” sü-resinin keyifli bir yanını dasizlerle paylaşmak isterim. İnsan içinde aktığı bir ır-mağın genel ahkamını tamolarak bilemez. Onun nasılgeliştiğini, nelere kadir ol-duğunu anlayabilmek içindışardan bir yerden bakmakgerekiyor… Belki henüz ol-ması gerektiğinin çok geri-sindedir, fakat evrensel büy-ük uyum dünyası ütopya-sının bir gençlik kuşağıyladalga dalga ülkenin her ta-rafına yayıldığını görmekçok duygulandırıcı bir man-zara ve aynı zamanda in-sana eski anıları yaşatıyor!12 Mart’tan sonraki man-zarayı andırıyor bu. 17’ler-den sonra böyle bir durumgerçek anlamda “inadınainadına!“ birer anlam taşıy-or! O zaman da başta İbra-him Kaypakkaya olmak üze-re önderlerin çoğu katledil-mişti, yaşayanların çoğututsaktı, hareketin yenidentoparlanmasına önderlikedenlerin ise nerdeyse ta-mamı adeta safları çelm-eleme, saptırma ve dağıtmaişlevi üstlenmişlerdi. Sayısıçok mahdut birkaç “eski tü-fek’i saymazsak, işe sarıl-anların hemen hemen tümü20 yaş civarındaki insanlardıve kesinlikle harekete onlar

damgalarını vurdular. Arıgibi çalışıyorlardı, ellerindekitapları düşmezdi, kendiaralarında, başka siyasalçevrelerle, halkla ateşli tar-tışmalar içindeydiler… Biravuç genç insan 3-4 yıl zar-fında bütün ülkeyi ve herkesimi etkileyen dev bir top-lumsal hareket yarattılar veher tarafa yaydılar! Onlarınçok büyük bir kısmı artıkşimdi yaşamıyor olsa damuhteşem özveriyle ge-liştirdikleri hareket büyüye-rek sürüyor. Sanırım ülke-deki hiç bir siyasal hareketbu derecede yenilenme,gençleşme sürekliliği gös-termedi. Ne var ki bu devamedegelen öncü kadrolarınkorunamamasına da işareteder. Belki bu yüzden 30-40 yıl sonra bile hala ciddibir iktidar alternatifi seviye-sine erişemedi…Bir süre Maya köşesi boşkaldı ama benim de boşkaldığım söylenemez. Me-sela eski tutsaklık dönemiyoldaşlarla birkaç “buluşma’gerçekleştirme fırsatı ya-kaladık. Bu “tatil ve dinlen-me’ önerilerinden daha iyigeldi. Yazık ki devrimci mü-cadele sürecinde devrimcilerbazı önemli sosyal ilişkileriihmal ediyorlar. Bu bu-luşmalar henüz, 12 Eylül’deDiyarbakır’da birlikte aynısiyasi davadan tutsakdüştüğümüz arkadaşlarınsadece küçük bir bölümü,ama çok önemli bir adımolduğundan kuşku yok. Ai-lece arkadaşlar arasındadayanışma, yaşanmışlıklaratanıklığı belgeleme, cunta-cıların yargılanması yönün-deki aktüel gelişmelere mü-dahil olma gibi bir rotayadoğru ilerliyor bu çalışma.Öte yanda ülkenin ekono-mi-politiği ile ilgili bilimselçalışma yapan gruba da ufaktefek katkılarım oluyor.Yeniden yazmaya başlama-nın, önder İbrahim Kaypak-kaya’nın ölüm yıldönümüneraslaması tamamen hoş birrastlantı oldu. Şu kısacıkyazıyı onun ölümsüz anı-sına armağan ederek onunanısına yapılan geceye gi-diyorum.Tüm yoldaşlara, emekçilereyeniden merhaba.İyi yoldasınız ve işte ben deyine aranızdayım...

BYENİDEN

MAYA ≫ arıf bilgin

Silikozis

14-15_Layout 2 5/31/11 2:16 PM Page 2

Page 16: 1-10 Haziran 2011

Dünya bir sahnedir[1]

16. yüzyılın edebiyat dünyasına damgasınıvuran Shakspeare ne kadar da güzel söy-lemiş. Dünya bir sahnedir! Aynı önemi at-fetmemekle birlikte, yazarımızın kullan-mış olduğu bu sözü ondan ödünç alarak,siyaset sahnesinde dönen oyunlara ilişkindüşüncelerimizi dile getirmek istedik.Herkesin malumunda olan “meşhur” 12Haziran seçimlerine çeyrek kala, siyasalatmosferi haylice meşgul eden bir sosya-lizm “gerçekliği” ile karşı karşıya olduğu-muzu “kabul” etmek durumundayız. Ma-demki gelecek toplum projesine soyunan“üstatlarımız”, sosyalizmi muzaffer kılmakiçin aday olmuşlar, –yazımızın ilerleyenbölümlerinde adaylık hikâyesini ‘okuma’keyfine erişeceğiz- o halde “dostluk” sı-nırları içerisinde fikirlerimizi paylaşmakboynumuzun borcudur. 2010 Mayıs ayı ile birlikte, düzen “solu”CHP’de saray darbesiyle iktidar değişikli-ğinin gerçekleştiğini hepimiz bilmekteyiz.Yaklaşık bir yıllık “yeni” düzenlemesi ilebirlikte, Kemal Kılıçdaroğlu suni rüzgârınınestirildiği ve günümüze kadar bazı tartış-malara vesile olduğu ortadadır. Sayfaları-mızda özel olarak Kılıçdaroğlu ve Anti-AKP’ci cenaha ilişkin fikirlerimizi paylaş-mıştık. Ama ne yazık ki, gelinen aşamada,Anti-AKP’ci siyaset üzerinden yürüyenmünakaşalar, Kılıçdaroğlu’nun “korku im-paratorluğunu” yıkmasıyla birlikte “sol”salsa heyecanı doruğa tırmandırmış, geç-mişte devrimcilerin saflarında “yer” alankimi şahsiyetlerin, karşı devrimci tarafa il-tihak etmesine müsait bir ortam sunmuş-tur. Bu yazı ile birlikte yapmak istediğimiz,toplumun sağcılaştırıldığı realitesine karşısözüm ona sol ivmelenmenin gerçekleşe-bilmesi için, burjuva-feodal üretim ilişkile-rinin “soldan” yorumcusu CHP’de kendisi-ni bulan “sosyalist” siyasetçilerimizin üze-rinden yükseldikleri sınıfsal nitelikleriniifşa etmeye çalışacağız.

Kutup Yıldızı mı dediniz! Bilinir ki sınıf mücadelesinin seyri dalgalarhalinde gelişmeler gösterir. Bu dalgalarınen üst safhaya vurması ile birlikte, halksaflarında birliğin ve gerici sınıflara karşıkararlılığın arttığı gözlemlenir. Ama sınıfmücadelesinin durgunluk gösterdiği, göre-ce gerilediği dönemlerde karamsarlığın veumutsuzluğun kol gezdiği de bilinen birgerçekliktir. Stalin yoldaş bu durumu,“1905 devrimi yenilgisinden sonra herkeskendi meclislerine döndü” diyerek özetler.Gelinen aşamada bölgecilik, hısımcılık, yö-recilik, adamcılık gibi bilumum mahalletarzı sivil toplumcu aydınlanmanın revaçtaolduğu açıkça söylenebilir. Toplumun radi-kal dönüşümü için mücadele vermiş yüz-lerce, binlerce insanın, 12 Eylül yenilgisisonrasında, tüm kırılganlıklarıyla birlikte,bu tür örgütlenmelerde yer aldığı yadsına-

maz bir gerçekliktir. Söz konusu olan, kit-lelerin kendi hak talepleri çerçevesindeharekete geçtiği yerel inisiyatiflerin eleşti-risi değildir. Halk kitlelerinin kendi sıkıntı-ları etrafında örgütlendikleri kurumlarailişkin farklı düşüncelerimiz olmakla bir-likte, esas tartışma konusu yaptığımızmesele bu değildir. Sosyalizm idealinden,yöre dernekçiliğine kadar kendisini sınır-layan insanlar toplamının, son tahlildeulaştıkları “yeni” sentezlemenin, neyi nekadar kurtaracağı sorununu irdelemektir. Halk arasında kullanılan bir deyim vardır:“At izi ile it izinin karışması”. İki iz bir birin-den temel olarak çok farklılık teşkil etme-sine rağmen karışabilir mi? Eğer bulanıkbakarsak karışır! Siyaset de böyledir. Teo-rik anlamda bilimsellik, politik anlamdanetliği şart koşar. Bu iki yöntem bilime sa-hip olmadığımız takdirde, dost-düşmanayrımı silikleşir. Bu da, varılacak olan gü-zel yarınlara gitmenin önünde engel teşkiledebilir. Mao bu konuda bize şunları söy-lemektedir: “Düşmanlarımız kimlerdir?Dostlarımız kimlerdir? Bu devrimin enönemli sorunlarından biridir… Devrimi ke-sin olarak başarıya ulaştırabilmek ve kit-leleri yanlış yola sokmaktan kaçınabilmekiçin, gerçek düşmanlarımıza saldırmaküzere, gerçek dostlarımızla birleşmeyedikkat etmeliyiz”.[2] Görüldüğü gibi, dost-düşman ayrımının iyi yapılması, Demo-kratik Halk Devrimi’nin temel meselele-rindendir. Halk kitleleri nezdinde kafa karışıklığınavesile olan, “skandal” gelişme sonrasında,adından başka hiçbir şeyi halkçı olmayanCHP’nin, eskiden devrimci gelenekte bu-lunan bireyleri bir bir aday göstermesiyle“sol” janjanlama eylemine girişti. Adayadaylık curcunasında yaşanan itiş-kakış-ta, İbrahim Kaypakkaya’nın kardeşindenHilmi Yarayıcı’ya, Yılmaz Güney’in kardeşiYaşar Pütün’den Emre Saltık’a kadar bir-çok “solcunun” telaşına tanık olundu.Ama tüm bu “sürprizlerin” içerisinde enfazla keşmekeşliğe neden olan isim, Der-sim halkının yakından tanıdığı HüseyinAygün’dür. Şüphesiz ki Hüseyin Aygüngeçmişinde devrimcilerin yanında yer al-mış, onların mücadelesini desteklemiş bi-risidir. Ama Aygün’ü CHP gibi gerici faşistbir partiye sürükleyen sadece tarihin akışıdeğil, aynı zamanda Aygün’ü var eden ile-rici-devrimci fikirlerin ne derecede ilericive devrimci olduğu ile ilintilidir de. Zirakendisine Kılıçdaroğlu gericiliğinin yanın-da kürsü açan bir zihniyetin gökten vahiyyoluyla gelmeyeceği kesindir. O’nu Kılıç-daroğlu’nun “saygınlığına” hayran eden,yine kendi düşün dünyasının nesnel ko-şullarıdır. “Seçimlerin” getirisi olarak değerlendirile-bilir belki! Sayın Aygün öyle bir heyecaniçerisindedir ki, kendi resmi internet site-

sinden yaptığı açıklamada, CHP’ye ilişkin,“Sola özgü tüm değerlerin de ilham kay-nağı olan eşitlik ve özgürlük ilkeleri, bu çı-kışın Kutup Yıldızı’nı oluşturuyordu”[3] be-yanında bulunmakta. Korkular diyarınıntek gözlü canavarı AKP’ye karşı ‘sanki ile-lebet sürecekmiş gibi takdim edilen bu si-yasal atalet sürecine dur diyen önemli birçıkış’[4] “direncinde” bulunan sosyal de-mokrasinin Kutup Yıldızı olarak takdimedilmesi küçümsenemez bir iddiaydı. AmaSayın Aygün’ün bu iddiayı nasıl argümanteettiğini açıklamaları esnasında göremedik.CHP diyeceksin, Kutup Yıldızı diyeceksin,eşitlik ve özgürlük ilkeleri diyeceksin amadaha da ötesine gidip tüm bunları nasıl birzemin üzerinden bina ettiğine dair bir tekkelime dahi etmeyeceksin. İddia inandırı-cılığını korumaz! Ama hala bir iddia olarakkalır. Biz de bu iddiaya yanıt olmak istedik.Es kaza, sosyal demokrasi “sosyalizme”göz kırpıyorsa, ÖDP ve TKP gibi topuk se-lamı çakmanın yerinde olacağını düşün-dük. Yazımızın sorunsalı gereği detaylı biranlatım yapmamakla birlikte, sosyal de-mokrasinin sınıf niteliğinin ne olduğunuanlamadan, ona atfedilen Kutup Yıldızı be-lirlemesinin pespayeliği aktarılamazdı.Kısa da olsa giriş babında sosyal demokra-sinin teşhiri önemlidir.

Genel olarak sosyal demokrasi mücadelesi,işçi sınıfı mücadelesinin gelişimi ile birlikteortaya çıkmıştır. Komünistler ligasında,komünist topluma ilerleyebilmek için herbir halkanın kendi özgünlüğünü görerek,yine kendi burjuvazisinin defterini dürebil-mek için ara programların ihtiyacı olarak,burjuvazinin “demokrasi” yalanına karşı,sosyalizmin demokrasisini ön plana çıka-rarak sosyal demokrasi nitelendirilmesiyapılmaktaydı. Dönemin bilinci açısındansosyal demokrat partiler, 1900’lü yıllarınbaşlarında dünyayı sarmalamakta olankomünizm heyulasına nüfuz alanları açı-yor, 2. Enternasyonal öncülüğünde, prole-taryanın nihai davasını savunuyordu. Budurumdan rahatsız olan Bernstein, “sosyal

demokrasi bir toplumsal devrim partisi ol-maktan çıkıp, toplumsal reformların parti-si olmalıdır” diyordu. Başını Kautsky’ninçektiği 2. Enternasyonal, 2. EmperyalistPaylaşım Savaşı ön günlerinde, sosyal de-mokrat partileri birer reform partileri hali-ni alıyor, emperyalist savaşın patlak ver-mesiyle birlikte, nasyonal sosyalizm saf-sataları altında, savaş kabinelerini destek-leyerek, emperyal hegomanyanın sömür-geci yayılmacılığına asker yetiştiriyordu.Proletaryanın görevleri yerine “anavatansavunması” altında, ultra emperyalizm veüretici güçler teorisine sarılarak, milyon-larca üyelik sosyal demokrat partiler, bur-juvazinin asker mangaları haline dönüşü-yordu. Tam da bu noktada, Lenin, artıkkarşı devrime iltihak etmiş sosyal demok-rasinin gerçek yüzünü teşhir ediyor ve Ko-müntern’in temellerini oluşturuyordu. Le-nin’e göre sosyal demokrasi artık giyilme-mesi gereken kirlenmiş bir gömlekti. Ko-münizm merkezli sosyalizm mücadelesinezerre kadar faydası olamazdı. Bundan do-layı, bu elbiseyi atıp yerine yenisi giymekyani komünizm mücadelesine gidenlerinbugünden buna hazırlık yapmaları için ko-münist partilerini kurması elzemdi. 2. En-ternasyonal, sosyal demokrat partilerininbüyük bir çoğunluğu bu tartışmaların ya-şandığı dönemde emperyalist burjuvazi-nin yanında yer almıştır. Kafası karışıkolanlar, hala reform mücadelesi yürütenbazı sosyal demokrat partiler ise 2. Emper-yalist Paylaşım Savaşı sonrasında, tama-men burjuva hükümetlerin himayesinegirmiştir. Gelinen aşamada, sosyal demo-krat partilerin merkezi olan “Sosyalist”Enternasyonale, birebir emperyalist burju-vazi hüküm etmektedir. “Sosyalist” Enter-nasyonal içerisinde en fazla ağırlığı olanFransa Sosyalist Partisi, Fransız emperya-lizminin en ileri temsilcilerinden olup,Fransa’nın 29 ülkedeki (bu 29 ülke bizzatFransa’nın sömürgesidir) askeri üssünüyeterli bulmamakta, “demokrasi” içindaha da ilerletilmesini savunmaktadır.Yine Libya saldırısında, Sarkosy’yi, ‘saldırı

1-10 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü

Sosyal demokrasinin ‘sosyalizm’ Sosyal demokrasi, yaşadığımız toplumda, özel mülkiyetedayalı üretim ilişkilerinin, “sol”dan yorumlanışıdır. O, gerçekmanada üretim araçlarının toplumsallaştırılması ve sınıfsızbir topluma ilerlemek üzere mücadele eden ilerici bir güçdeğil, tam aksine mevcut gerici sistemin devamlılığınabiçilen “sol” versiyonlu bir maskedir

16-17_Layout 2 5/31/11 2:33 PM Page 1

Page 17: 1-10 Haziran 2011

17analiz

için çok geç kaldın’ diye parlamentoda enfazla eleştiren parti “Sosyalist” Parti’dir!Genel olarak sosyal demokrasinin tarihselgelişimine kabaca değindikten sonra şunusöyleyebiliriz: Sosyal demokrasi, yaşadığı-mız toplumda, özel mülkiyete dayalı üretimilişkilerinin, “sol”dan yorumlanışıdır. O, ger-çek manada üretim araçlarının toplumsal-laştırılması ve sınıfsız bir topluma ilerlemeküzere mücadele eden ilerici bir güç değil, tamaksine mevcut gerici sistemin devamlılığınabiçilen “sol” versiyonlu bir maskedir. Burju-vazinin güçlü olduğu ve halk kitlelerini dahaiyi yönetebildiği coğrafyalarda (kısacası bur-juva demokrasisinin hüküm sürdüğü coğ-rafyalarda) izlediği siyaset, “sosyal” devletsloganları ve “reform” talepleri iken, burju-vazinin görece zayıf olduğu ve feodal sınıf ileiç içe girdiği ülkelerde (kısacası faşist ikti-darların olduğu ülkelerde) gerici devletintüm temel unsurlarını en ırkçı en faşizan bi-çimde savunur. Sosyal demokrasinin her birhalkadaki niteliği aynı ama görevleri farklı-dır. Tekrar edecek olursak, aynı özden beslenir;burjuva üretim ilişkilerinin temellükü! Tür-kiye-Kuzey Kürdistan’da ise, sosyal demok-rasi, devrimci-komünist muhalefetin yük-selmesi sonrasında, faşist Kemalist dikta-törlüğün kurucu unsuru olan CHP’ye sonra-dan giydirilen pejmürde bir kaftandır. Bu ve-sileyle yapılmak istenilen, halkın ilerici ta-leplerini, dönem dönem “reform” taleplerinidillendirerek kendi bağrında toplama karar-lılığıdır. Ama tüm bu sözde “reform” –ki özdede reform olsa niteliği değişmez- dillendir-melerine rağmen, gerici faşist düzenin yaniburjuva-feodal sınıfların temsilcisidir.“Kutup Yıldızı” tartışmasına geri dönecekolursak, Hüseyin Aygün’ün iddiası, “sola”dair tüm “umutların”, Kılıçdaroğlu ile yeşe-rebileceğidir. Bunun kanıtı ise Kılıçdaroğ-lu’nun Dersimli olmasıdır. Aygün’e göre, ve-sayete ve ümmetçi gericiliğe karşı yalnız ol-mamamızın adresidir CHP! Ama Aygün,CHP’nin sınıfsal niteliğini sorgulamamakta-dır. Onun hangi sınıfların temsilcisi olduğunu

söylememektedir. Yine adı geçen vesayetsisteminin nasıl hüküm sürdüğünü bilme-mekteyiz. Mademki bir vesayet sistemi varve bu vesayete karşı en büyük “darbeleri”AKP vuruyor, ve yine mademki bu vesayetsistemini CHP de istemiyor, nasıl oluyor dabu vesayet devam edebiliyor? Bizim bilme-diğimiz başka sınıflar mı var? Yoksa bu ve-sayet sınıflar üstü bir şey mi? Aygün, bu soruların cevabını biliyor. Amabizde O’ndan cevap alamayacağımızı biliyo-ruz. Zira Aygün’ün derdi, gerçekten de vesa-yete karşı çıkmak, ümmetçi saltanatı kır-mak ve halkı iktidarlaştırmak olsaydı, tümbu saydığı sonuçları var eden sınıflarla uğ-raşması gerekirdi. Halka dair “siyasal seçe-neklerimizin tek bir şıkka indirgendiğianda”[5] beyanında bulunan “sosyalist” üs-tadımız, kitlelerin bilinç sıçramasını, reform-lara binaen CHP’nin ‘AKP’den çok daha tu-tarlı bir biçimde savunan bir parti olduğu-nu’[6] temellendirerek yapıyor. Ehveni şeriçerisinde “sosyalizm” yürüyüşü! Sayın Ay-gün’de kabul edecektir ki, biz sosyalizmiböyle öğrenmedik. Tekçiliğe karşı çıkma ba-bında, ezen sınıfların başka bir temsilcisininseçenek olarak önümüze sürülmesini aslakabullenmeyiz. Varsın Hüseyin Aygün kitle-lerin bilinçlerini böyle daha fazla ilerleyece-ğini düşüne dursun. Biz Marksist-Leninist-Maoist yoldan, sınıf mücadelesi yoluyla kit-lelerin bilinçlerini demokratik halk devrimi-ne sarılarak ilerletmeye devam edeceğiz.“Bilinç, her şeyden önce, yalnızca en yakınduyumsal çevrenin bilincidir ve biçimlen-mekte olan bireyin, kendisi dışında yer alanöteki şeyler ve öteki kişiler ile olan sınırlıbağlantısının bilincidir”[7]. O halde kitlelerikuşatan üretim ilişkilerine ilişkin radikal ko-puş mücadelesi yürütmeden yani gerici du-yumsal çevrenin sınırlılıklarından çıkmadanilerletilecek olan bilinç, ezilen sınıfları yeni-den bu düzene yedekleyecektir. HüseyinAygün’ün halk kitlelerine sunduğu KutupYıldızı, tarih karşısında tüm varlık nedeniniyitirmiş gerici burjuva-feodal sınıfların sön-müş fenerinden başka bir şey değildir.

DEVAMI SAYFA 18’DE

güncesi ugünkü Dersimaidiyetinin budenli popüler, budenli köklü olma-sının yegane so-

rumlusu genel olarak devrimci-lerdir. Çok özel olarak da Kaypak-kaya camiasıdır. Kaypakkaya camiası içinde Dersimaidiyetine önem atfetme ne İbra-him Kaypakkaya’da ne de onunyanındaki kadrolarda mevcuttu."Çiviyi çiviyle sökeceğiz" diyen Ga-vur İsmail'in, Tunceli Lisesi'denaşırılan teksir makinesini azimlesırtlayan Hayrettin İpek'in, "Bende sizinle geliyorum" diyen dahaondört yaşındaki Baki İşçi'nin onurduyduğu yegane şey devrimci ol-maktı. Hatta onlara kucak açanileri kitlelerin dahi Dersim aidiyetidiye bir sorunları yoktu. Dersimkatliamından çocuk yaşta bir gö-zünü kaybederek kurtulan KörZeyno, 15/16 Haziran Direnişi'ninişçi önderlerinden Ali İşçi, Nazi-miye'nin yoksul köylüsü SüleymanNakış... ve daha niceleri devrimhayalini paylaştıkları için Kaypak-kaya ve yoldaşlarıyla birlikteydiler.Onların gündeminde, ne Seyit Rı-za'nın mezarı vardı ne de DersimKatliamı’nın devlet katında kabuledilmesi. Dersim adidiyeti ile Tunceli der-nekçiliği üzerinden insan kazanma,1974 sonrasının işidir. "Kemalizm+ Dersim Katliamı = Faşizm" for-mülüyle, kısa yoldan insan ka-zanma ilk etapta çok başarılı ol-muştur. Fakat bu kısa yoldan bü-yüme, otuz küsür senede bera-berinde büyük dertleri de getir-miştir. Dersim, 12 Eylül ve sonrasındada Kaypakkaya camiasının fiilenbarınağı haline gelmiştir. Barınma esas, devlet baş düşmanolunca, Dersim'deki üstyapınınögeleri olan aşiretler, Alevi inancıve bir bütün olarak gelenekler vegörenekler katiyen sorgulanmamışaksine benimsenmiştir. Tabii kiKaypakkaya camiasında 1970'lerinortalarından itibaren yer etmekteolan komünist eğilimli devrimcidemokrat dünya görüşü, bu üst-yapı kurumlarını benimsemektehiç zorlanmamıştır. İşin doğasıgereği, burada yan yana yaşamayaçalışan iki adet çelişki (Dersim'inüstyapısı/Kaypakkaya camiası)bir müddet sonra birbirlerini et-kilemeye, dönüştürmeye başla-mıştır. Devlet de Dersim'de uy-guladığı cebirle, bu iki çelişkininyana yana olmasını, birbirlerindenetkilenmesini sağlamıştır. Olan,sonuçta Kaypakkaya camiasınaolmuştur. Bin yıllık yöresel gele-nekler ve üstyapı kurumları Kay-pakkaya camiasını kaçınılmaz ola-rak yutmuş ve kendisine benzet-miştir. Dini/Kültürel yöresel ce-

maat ile siyasi camia birbirine ka-rışmıştır. Dersim de sınıflar ve bu sınıflarıniktisadi konumu, yıllar içinde ge-çirdikleri başkalaşım, Kaypakkayacamiasının sosyal tabanını dadönüştürmüş; onları, iyice kapi-talist ilişkiler ağının içersine en-tegre etmiştir. Kaypakkaya'nın,vaktiyle Kürecik'teki kimi sınıflarhakkında yaptığı tahliller hatırla-nacak olunursa; Türkiye'nin büyükşehirlerine ve oradan diyasporayagiden göç sonucu Dersim'de de,yoksulluğundan sıyrılıp, para, güçve mevki sahibi olan hatırı sayılırbir kesim oluşmuştur. Gurbete çı-kan yoksul köylü ya Avrupa'da işçiaristokratı ya Türkiye'nin büyükillerinde devlet memuru ya damütahit olmuştur. Aşiret ve büyükaile bağları üzerinden kendini bes-leyebilen bu iktisadi güç, söz ko-nusu sınıfların başkalaşımıyla be-raber otuz sene evvel taşıdıklarıdevrimci enerjiyi önemli ölçüdeelimine etmiş; reform arzularınıgüçlendirmiştir. Şu veya bu şekilde bir dönem,Kaypakkaya camiasının içinde yada çeperinde olanların, bugün,Dersim'deki parlamenterist siyasetsahnesini belirleyen aktörler ko-numuna gelmeleri, özetin özeti,yukarıdaki izahatla alakalıdır. Buaktörlerin CHP ya da BDP de ol-maları ise sadece küçücük bir de-taydır. Tayin edici olan bu aktör-lerin dünya görüşünün çoktanaşınmış olduğudur. Ama suç on-larda değildir. Suç, 1974'den beriadım adım ilerleyen bu dünya gö-rüşündedir. Bu yanlış dünya gö-rüşü umursanmamıştır. Hâlâ daumursandığı söylenemez. Zira,"Dersim onurdur! Onuruna sahipçık" sloganı, bahsi geçen yanlışdünya görüşünün en somut ör-neğidir. Herkesin, Rizeli Tayyip'inbile işine geldiği gibi Dersim'e "sa-hip çıktığı" şu günlerde, bu slogan,dünya görüşlerini ayrıştırmıyor;Dersim aidiyeti etrafında birleş-tiriyor.Efendim? Dersim'i, Ankara'da tem-sil etmeye kim mi seçilir?Yahu, bize ne?Siz yeni nesilleri haberdar edin.Dersim'in sahip çıkılması gerekendevrimci tarihinde, vaktiyle bırakıntemsili, Ankara'ya tenezül dahi et-meyenler vardı: "Çiviyi çiviyle sö-keceğiz" diyen Gavur İsmail, TunceliLisesi'den aşırılan teksir makinesiniazimle sırtlayan Hayrettin İpek,"Ben de sizinle geliyorum" diyendaha ondört yaşındaki Baki İşçi;Hatta onlara kucak açan, Dersimkatliamından çocuk yaşta bir gö-zünü kaybederek kurtulan Kör Zey-no, 15/16 Haziran Direnişi'nin işçiönderlerinden Ali İşçi, Nazimiye'ninyoksul köylüsü Süleyman Nakış.

BBİZE NE!

ELEŞTİRİ SİLAHI ≫ emrah cilasun

16-17_Layout 2 5/31/11 2:33 PM Page 2

Page 18: 1-10 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 1-10 HAZİRAN 2011analiz18BAŞTARAFI SAYFA 16-17’DE

Tarih çarpıtıcılığı bir vebadır!Sayın Aygün CHP’ye girer girmez, ayağının to-zuyla tarihi inkârla işe koyuldu. Hüseyin Ay-gün’ün çalışmaları arasında Dersim Tertelesiolduğunu tüm ilerici kamuoyu bilir. Dersimhalkı tarafından Hüseyin Aygün’ün tanınmış-lığı da zaten buradan gelir; 94 köy boşaltmala-rına karşı duruşu ve Dersim Tertelesi’nin res-mi olarak tanınması talepleriyle. Ama öylegörülüyor ki Hüseyin Aygün Dersim’e karşıtarihsel haksızlığın sadece bir özür ile ortadankalkabileceği derekesine kadar düşmüştür.Radikal Gazetesi’nden İsmail Saymaz ile rö-portajında “Dersim’e dönersek, bu katliamdanCHP’nin payına ne düşer?” sorusuna Aygünşöyle cevap vermektedir: ”Özür düşer tabii.Şunu vurgulamalıyız: O zamanki CHP, Kılıç-daroğlu CHP’si değil. O günahların tümünüCHP’ye mal etmek yanlış”[8]. Sizce, uzun yıllarbu konuda araştırma yapmış birisi nasıl olurda, araştırmalarını sadece bir özre vardırabil-miştir. Asıl soru şu: Hangi tarihsel sürecinürünü olarak, baş faşist Mustafa Kemal veonun önderliğindeki CHP, Dersim’i “ıslah” et-mek için katliamda bulunmuştur? Eğer bu so-ruya cevap verecek olursak, bir ya da birdenfazla özrün yeterli olup olmayacağı cevabınaulaşmış oluruz. Kökleri Osmanlı’ya dayanan asimilasyoncu,Türk islam sentezcisi TC, yine Osmanlı’dandevraldığı bu bayrağı, komprador bürokratburjuvazi ve toprak ağaları sınıflarının iktida-rını tesis etmek için, başından aşağıya faşistbir devlet mekanizması oluşturdular. Faşistdevlet aygıtının yegâne gayesi, emperyalizmebiat siyaseti ışığında, Türk hâkim sınıflarınınTürkiye-Kuzey Kürdistan sınırları içerisindederinlemesine nüfuz edebilmesiydi. Çok ulus-lu bir ülke gerçekliğinin bilincinde olan gericisınıflar, Kürt ulusunun inkârı üzerinde strate-jik bir imha politikası güderek, sınıf emellerinimuktedir kılmak istiyorlardı. O yüzden bu si-yasete tabi olmayan, ayak diretecek olan ye-rel otoritelerin tasfiyesi kaçınılmazdı. Herkestarafından da iyi bilinir ki, Kürt ve Alevi olma-sından dolayı Dersim, Osmanlı zamanında daher beş yılda bir düzenlenen askeri operas-yonlarla gündeme gelmiştir. Lakin Osmanlıgericiliğinden daha iyi koordineli olan, büyükbir Ermeni soykırımı ile tecrübe edinmiş itti-hatçı gelenekten gelen Mustafa Kemal, kendi-ne hasım gördüklerini parçalama, yalnızlaş-tırma ve teker teker eleme yolunu izlemiştir.Kuzey Kürdistan’daki birçok isyanı, “feodaliz-min” tasfiyesi altında hunharca ezmiştir. Der-sim Katliamı da bunlardan bir tanesidir. Görüldüğü gibi, Dersim Tertelesi kazara olanbir sonucun ürünü olarak değil, hâkim sınıfla-rın iktidarlarını derinlemesine nüfuz edebil-mesi için gerçekleşmiştir. O halde tartışmayıbasit bir özür üzerinden sürdürmek, mevcutTürkiye-Kuzey Kürdistan realitesini reddet-mektir. Çok uluslu bir coğrafyada, ezilen ulusile ezen ulus arasında ki çelişkiler “hata yap-tık, unutalım gitsin” önermesiyle çözülmez.Bu sadece ezen ulus hâkim sınıflarının, yenitipte milli zulmüne yedeklenmek olur. Ulusla-rın Kendi Kaderini Tayin Hakkı’nı kayıtsızşartsız savunmaksızın, her ulusa eşit hak te-melinde yaklaşmaksızın, yine her bir ulusunve milliyetin yerel meclislerden merkezi mec-lise kadar bölgesel özerklikler gerçekleştir-meksizin atılacak her adım, ezen ulus burju-vazisinin yararına olacaktır. Geçer akçe ola-rak önümüze koyulan “özür” isterse gündebin defa tekrarlansın, ezilen ulus, milliyet veazınlıkların gönlünü okşamanın ötesine git-mez-gidemez! Hüseyin Aygün, mülakatı esnasında bir başkaçarpıtıcılığa düşmektedir. “Günahların tümü-nü CHP’ye mal etmemek gerekir” diyerek,

esasta bu tartışmadan CHP’nin çıkmasını is-temektedir. Bu dolaylı olarak “iyi de arkadaş-lar niye CHP’yi tartışıyoruz. Biz korku duvarınıyıktık. Başkanımızda Dersimli! Hem kimingünahı yok ki?” demektedir. Bir nevi, ‘ortadakuyu var yandan geç’ tekerlemesi. Hâkim sı-nıfların geçmişteki tek temsilcisi olan CHP’yi,gerici sınıflar şahsında tartışmayacağız daneyi tartışacağız! Gerici sınıfların iktidar tesisiiçin, tek partili dönemin mutlaklığı gayet iyibilinir. O yüzden gerici sınıfları ve onların res-mi temsilcisi CHP’yi tartışmaksızın, DersimTertelesi tartışılamaz! CHP’de kümelenen vehala üretim araçlarının önemli kısmına sahipolan sınıflar deşifre edilmeden, Dersim Terte-lesi’nin gerçek yüzü deşifre edilemez. Tarihiçarpıtmak bir veba gibi bulaşıcıdır. Gerici sı-nıflarla bu kulvarda yarışanların, vebadan pa-yına düşeni almaması düşünülemez. Ki Hüse-yin Aygün’ün hazin sonu da budur!

Burjuva güllerle çevrili “sosyalizm” bahçesiSonuca varmadan önce, kısa da olsa, “sosya-list” üstadımızın, zerresine kadar gerici olansosyal demokrat bir partide nasıl “sosyaliz-min” sesi olacağına değinmek istedik. HüseyinAygün nerede durduğuna bakmaksızın, İsmailSaymaz’ın ‘CHP’de hangi çizgiyi temsil ede-ceksiniz?’ sorusuna şöyle cevap veriyor; ‘Eme-ğe yönelen, çocuk bütçesi yapan, anadilde öğ-renimi programına koyan, Dersim arşivlerininaçılmasını isteyen, sosyalistlerin taleplerinisavunan bir CHP’[9]. Sayın Aygün, CHP içeri-sinde “sosyalistlerin” taleplerini savunacak-mış. Üstelik bunun garantörü de Kılıçdaroğlu!Çünkü Kılıçdaroğlu YSK’ya başvuruya bir günkala kendisini arayarak, ‘muhalif fikirleriyleCHP’ye gelebileceğini’ söylüyor. Bu durum Ay-gün’ün çok hoşuna gidiyor ve yıldırım bir ka-rar ile birlikte CHP’ye katılma kararı alıyor.Mülakatı esnasında anlattığı bu sahne ne ka-dar doğru bilmiyoruz. Ama doğru olduğunuvar sayarsak dahi, Aygün’e bir gün içerisindekarar almasına vesile olan, Kılıçdaroğlu’nuntelefonla araması değildir. Esas etmen, yazı-mızın giriş bölümünde de vurguladığımız gibi,Aygün’ün, sol cenahtayken dahi, mukaddessosyalizm projesine biçtiği rolle ilintilidir. Bi-zimkisi gibi yarı-sömürge yarı-feodal çokuluslu ülkelerde, birden fazla çelişki vardır.Geniş halk yığınları sadece emeğin gaspınagöre sömürü ve baskı görmezler. Aynı za-

manda ezilen ulus, milliyet ve inanç grupları-na mensup oldukları için –ki bazı dönemlerezilen ulus-milliyet ya da inanç çelişkisi önplana çıkmaktadır- de sömürü ve baskıyatabi olurlar. Bu çelişkiler halk kitlelerini gericisisteme karşı öfkelendirmekte ve devrimciduruma objektif katkı sunmakla birlikte, iyiele alınmadığı takdirde, en kızıl sosyalisti dahiburjuva temsilcisine dönüştürebilir. Devamlıbaskı altında kalan, baskı zincirlerinin gevşe-mesi için can atan küçük burjuva “sosyaliz-mi”, arı adalet ve hak talepleriyle, ezilen sınıf-ların çıkarlarını reformlar derekesine düşüre-rek, bir gelecek toplum tasavvurunda bulu-nurlar. Kimi küçük burjuva devrimci grupla-rın dolaysız olarak burjuva demokrasisine,yaşadığımız 150 yıllık tecrübeye rağmen ta-mah etmesinin kökleri, işte buradan gelmek-tedir. Üretim ilişkilerinin gelişmişliğinin “de-mokrasinin” gelişmişliği ile eş değer tutulma-sı ve uygar Avrupa masalların yılmaz tekra-rıyla, burjuva güllerden “sosyalizm” bahçesidüzenlemesi... Yukarıda özetlediğimiz tablodan ne yazık ki,radikal sosyal kurtuluş mücadelesi verendevrimci yapılarda nasibini almaktadır. Tümbu teorik keşmekeşliğin ortasında, HüseyinAygün gibi, düşün dünyasını sadece bulundu-ğu alanla sınırlı tutan ve burası üzerinden birgelecek düşleyen birisini sarıp sarmalama-masını bekleyemeyiz. Lenin, Ne Yapmalı ese-rinde bunu şöyle açıklamaktadır: “Bu baskıtoplumun çeşitli sınıflarını etkilediğine göre,kendisini yaşamın ve eylemin en çeşitli alan-larında –meslek, kamu, özel, aile, din, bilim vb,vb, alanlarında- ortaya koyduğuna göre otok-rasinin siyasal teşhirini bütün yönleriyle ör-gütlemeye girişmeyecek olursak, işçilerin si-yasal bilincini geliştirme görevimizi yerinegetiremeyeceğiz besbelli değil midir?”[10]. Ha-yatın tüm akışını, bulunduğu andaki çelişki-lerle sınırlandıran, mahalle “sosyalizmini”geçmeyen talepler –ki taleplerin bir kısmı De-mokratik Halk Cumhuriyeti Programı’ndamevcut olan haklı taleplerdir- sistemle köklükopuş içerisine girmediği takdirde, kendisinesisteme yedeklemekten alı koyamaz. Velhasıl,Hüseyin Aygün şahsında yaşananlar bundanibarettir.

Sonuca VarırkenHâkim sınıflar, ülkenin reorganize sürecinde,“seçimler” adı altında büyük bir tasfiyeci si-

yaset izlemektedirler. Hem askeri operasyon-larla Kürt devrimci dinamiklerini fiilen ezme-nin peşine düşerken, KCK operasyonlarıylaise yüzlerce siyasetçiyi tutuklamışlardır. Ezi-len sınıfların önüne “seçim” olarak koyulangerici sistem partileri, kitlelerin gönlünü tek-rardan kazanabilme umuduyla birden fazlaoyuna başvurmaktalar. AKP, “açılımlar” fatihiolarak oy peşine düşerken, CHP, halk kitleleriüzerinde önemli etkisi olan devrimcilerin et-kisini kullanarak bunu yapmak istemektedir.Ergenekon sanıklarından, başörtülü kadınadaylara kadar tüm “dinamikleri” bağrındatoplayan CHP bununla da yetinmeyerek, ge-nel kurullarında ve mitinglerinde devrimciönderlerin posterleri asarak, devrimci önder-ler üzerinde, oy toplama yarışına girmişlerdir. Genel tablo bundan ibaretken, Dersim’de izle-nen siyaset tamamen özeldir. Komünist-dev-rimci ve yurtsever hareketin yoğun olduğu bucoğrafyada, AKP eli ile açılan üniversite son-rasında cemaatçi örgütlenmelerin faaliyetleriyoğunlaşırken, CHP ise atak olarak, devrimcideğerlere ikonalaştırıp, halkın geri duyguları-na hitap ederek saha yaratmaya çalışmakta-dır. CHP, yine özel olarak, geçmişte sosyalisthareket saflarında bulunan kişileri bünyesin-de toplayıp, gerici yüzünü “sosyalizm” mas-kesiyle gizlemeye çalışmaktadır. Daha 2010Mayıs’ında KAYPAKKAYA anmalarına katıla-rak, ‘sistemin gerçek yüzünü İbrahimlerdenöğrendik’ diyen Aygünler, bugün sistemin enköklü gerici partilerinin özel savaş yönelimi-nin adaylığını yapmaktadır. Evet, sistem CHPüzerinden, devrimci-komünist hareketin de-ğerlerini silikleştirerek, özel bir savaş gerçek-leştirmektedir. Geçmişte aramızda olanlarıbağrında toplayarak, “sosyalizme” muhalefetsınırları çizmek istemektedir. Radikal top-lumsal dönüşüm mücadelesi veren Yeni De-mokrasi güçleri, Dersim özgülünde, devrimcidinamiğimizi hedef alan gerici saldırıları teş-hir etmekte, refleks göstermekte ve karşı ko-yuş sergilemektir. Hüseyin Aygün’ü dünü iledeğerlendiren ve ona dünü üzerinden anlamyükleyen her türlü anlayışlara ortam sunul-mamalıdır. Bu anlayış sahipleri ile uzlaşma,gerici sınıfların tasfiyecilik bağlamında bizeyönelik gerçekleştirmek istedikleri özel savaşsaldırılarına ortam sunmak olur. Kişileri geç-mişiyle sınamak değil, bulundukları yerle de-ğerlendirmek doğru olanıdır. Hüseyin Aygün,gelinen aşamada, ezilen sınıflara başkaldırıyıdeğil, gerici sisteme yedeklenmeyi emret-mektedir. Feuerbach’ın da söylediği gibi; ‘kimköleyi köleciliğe karşı isyan için harekete ge-çirmek yerine teselli ediyorsa, o kölecileridestekliyordur’. Sınıf işbirlikçilerini teşhir et-mek, Dersim alanımızdaki devrimci boykottaktiğinin özgün siyasetidir. Sorunun kendisibasit bir eleştiri değildir. ‘Tarihin, dinin, felse-fenin, bütün öteki teorilerin devindirici gücü,eleştiri değil, devrimdir’[11] Dersim’de izlediği-miz özgün siyasetimiz de devrimcidir!

[1] William Shakspeare

[2] Mao Zedung/Seçme Eserler/ Kaynak Yay./sf 39

[3] Hüseyin Aygün/Dersim Halkına ve İlerici Ka-muoyuna adlı açıklamasından

[4] Hüseyin Aygün/Dersim Halkına ve İlerici Ka-muoyuna adlı açıklamasından

[5] Hüseyin Aygün/Dersim Halkına ve İlerici Ka-muoyuna adlı açıklamasından

[6] Hüseyin Aygün/Dersim Halkına ve İlerici Ka-muoyuna adlı açıklamasından

[7] Karl Marks&Friedrich Engels/Alman İdeolojisi/Sol Yayınları/ sf 55

[8] İsmail Saymaz/Radikal Gazetesi/24 Mayıs 2011

[9] İsmail Saymaz/Radikal Gazetesi/24 Mayıs 2011

[10] V. İ. Lenin/Ne Yapmalı/Direniş Yayınları/sf 75

[11] Karl Marks&Friedrich Engels/Alman İdeolojisi/Sol Yayınları/sf 68

18-19_Layout 2 5/31/11 4:51 PM Page 1

Page 19: 1-10 Haziran 2011

19dünya

aşbakan Erdoğan yakınzamanda yaptığı biraçıklamada Kürt soru-nu yoktur dedi. Böylece2005’de Türkiye’nin,2009’da bizzat kendi-

sinin meselesi olarak gördüğü sorunu2011’de kendince bitirmiş oldu.Her nekadar Erdoğan bitti dese de hemen hergün gözlemlediklerimiz sorunun bitmekbir yana daha da yakıcı bir hal aldığınıgösteriyor. Galiba en doğru tanım “cinşişeden çıktı” demek olacak.AKP, Cumhuriyetin asimilasyon-tenkilparadigmasının yerine 2009’da “şefkat-az tanıma” politikasını ikame etmişti.Anlaşılan “demokrat” Erdoğan Kürt so-rununda “sınırlara” geldiğini düşünüyor.Kısacası AKP’nin paradigmasında, birbölümü atılan bir bölümü de yakın ge-lecekte atılacağı anlaşılan, Kürtçeyi seç-meli ders olarak öğretmek, 24 saat KürtçeTV. yayını, eski yer adlarının iadesi, KürtDili ve Edebiyatı Bölümlerinin açılmasıvb. gibi tanıma adımlarından daha faz-lasına yer yok. Erdoğan “Kürt sorunuyoktur, artık Kürt kardeşlerimin sorunlarıvardır” ve Uludere operasyonundan son-ra “ne yani terörist saldırırken askerimkarşılık vermeyecek mi” derken de bunukast ediyor olsa gerek.Erdoğan’ın bu dönüşümünde, “milliyetçilikbayrağını MHP’ye kaptırmak endişesin-den” ziyade daha esaslı sebepler aramakgerekiyor. Şüphesiz Erdoğan Kürt soru-nundan kaçarken Cumhuriyetin denen-miş asimilasyon-inkar paradigmasınagitmeyecektir.Varacağı yer muhtemeldirki “Ilımlı İslam” sosuyla harmanlanmışyeni bir kalkınma hamlesinin ve G. Kür-distan Bölgesel Yönetimiyle geliştirilecekekonomik- siyasi ilişkilerin bölgede ya-ratacağı ekonomik ferahlama ve zayıfbir yerelleşme üzerinden sorunun çö-zümü paradigması olacaktır. AKP’ninbu paradigmaya meyletmiş oluşu Er-doğan’ın asker-sivil bürokrasi ile büyükbir uzlaşmaya gittiğini de gösteriyor.Burada sorulması gereken soru Erdo-ğan’ın neyin karşılığında uzlaştığıdır.Akla gelen en yakın olasılık Erdoğan’ınhedeflediği başkanlık sisteminde Cum-hurbaşkanı olmayı pazarlıkta terazininbir kefesine koymuş olabileceğidir.(MHP’ye bel altı vuruşları, seçimde barajaltında bırakıp meclise 367 milletvekilisokarak başkanlık/yarı başkanlık sis-temine geçişi sağlayacak tek başınaAnayasa yapma stratejisi gözlüğüyleokumak gerekiyor.) Bilindiği gibi Kürt so-rununu kültürel hakların bireysel kulla-nımına izin vererek çözmeye girişmekMGK tarafından epey zaman önce ka-rarlaştırıldı. MGK onaylı bu yeni siyasetisahiplenmekte AKP yalnız da değil. Yeni,yepyeni CHP’de bu sanal paradigmanıntakipçisi olmaya karar vermiş durumda.CHP Kürt sorunundaki ırkçı-şoven tu-tumunu utangaç bir şekilde değiştirmeyehazırlanıyor. Özgürlükleri esas alan birAnayasa taslağıyla ortaya çıkan TUSİAD,TESEV’in, sıra Kürt yurttaşların ana dildeeğitimi taleplerine geldiğinde yukarıdakikriterler dahilinde çözüm sunması daMGK koordinatörlüğünde oluşturulankervana katılacakların epeyce (MHP’ninsessizce onayının alınması da muhte-meldir) olacağına işaret etmekte.Dünyadaki bütün gelişmelere-çatışma-lara sadece enerji penceresinden bak-

mamak gerektiği genel bir doğru olsada günümüzde ve yakın gelecekte Av-rasya’daki çatışmalarda belirleyici olanınpetrol-gaz olacağını söylemek kehanetolmayacaktır. Bilindiği gibi Bush döne-minde Afganistan-Pakistan’da yaşanan-lar ile bölgede Rus-Çin’in yükselişininönlenememesi sonucu Ortadoğu merkezliAvrasya stratejisi çöktü. Obama ile birlikteABD elebaşılığındaki emperyalizm, ça-tışmanın sıklet merkezini Ortadoğu’danAfganistan-Pakistan’a kaydırmak zo-runda kaldı. Afganistan-Pakistan’ın hembakir enerji kaynaklarına sahip Avras-ya’nın giriş kapısı olması hem de olasıRusya-Çin-Hindistan stratejik ittifakınıkesen hilalin ortasında yer alan stratejikkonumları ABD’nin bölgeye acilen mü-dahale etmesini gerektirdi. Afganistan-Pakistan cephesinin çökmek üzere olduğukonjonktürde iki cephede birden sava-şamayacak olan ABD-NATO şemsiyesialtındaki güçler Irak’tan çekilerek Afga-nistan-Pakistan’a yönelmek zorundakaldılar.Soğuk savaş boyunca iki emperyalistgücün dehşet dengesine göre kendisinehareket alanı bırakılmayan Türkiye’yebu konjonktürde ABD tarafından yenibir görev verildi. Kağıttan şato devletIrak’tan çekilecek olan ABD’nin boşluğunudoldurmak. Davutoğlu’nun, Yeni Ameri-kancı Neo-Osmanlıcı dış politikası pa-ralelinde eski Osmanlı kolonilerinde mev-cut olduğu zannedilen kültürel etkilerkullanılarak bölgesel güç olacağını dü-şünen AKP bu öneriye hemen atladı.Sorunu “çözmek” üzere yola çıktı. AncakMGK’nın kırmızı çizgileri kendisine ha-tırlatıldı. Esası çözümsüzlük olan bu po-litikayı Kürt dinamiklerinin kabul etme-mesi nedeniyle senaryo kısa vadede ba-şarısızlığa uğradı. İsteğin arka cephesindestratejik öneme sahip bölgenin yenidenyapılandırılması, enerji arz ve güvenliğininkesintisiz sürmesi, Siyonist İsrail’in politikmeşruiyeti ve Filistin meselesinin halli,bağlı olarak Suriye’nin yeniden yapılan-dırılması ve Lübnan sorununun çözümüamacı vardı. Senaryoya göre Türkiyeenerjide önemli bir terminal ülkesi veborsası olacak, G. Kürdistan pazarındanpay alacaktı. Ancak hem ülkeden geçecekboru hatlarının güvenliği hem de Iraksorunsalında fonksiyon ifa edilebilmesiiçin, yakıcı bir hal alan Kürt sorunununhalli gerekiyordu.Zira Türkiye bu sorunuçözmeden ve savaşı sürdürerek yüklenenmisyonu sonuca taşıyamayacağı gibiG.Kürdistan’da üstlenen PKK gerillalarınınvarlığı halinde ne ülkenin ne de Irak’ınistikrarı sağlanamayacaktı.Gelinen aşamada, devlet iktidarının aslisahiplerinin Erdoğan dahil bütün siyasiaktörleri dün olduğu gibi bugün deMGK’nın çizdiği sınırlar dahilinde hareketetmede uzlaştırdığını söylemek doğruolacaktır. Devletin yetmiş senelik asi-milasyon-inkar politikasının yerine Kürt-çeyi seçimlik ders olarak öğretmeyle sı-nırlı, zayıf bir adem-i merkeziyetçilik ileG.Kürdistan ve Suriye (Erdoğan’ın Esadile halvet olmasını biraz da bu gözleokumak gerekiyor) ile bütünleşmeninbölgede sağlayacağı kalkınma siyasetiylesorunun hallinde tüm aktörler anlaşmışbulunuyor. Kürt dinamiklerinin bu pa-radigmaya razı olup olmadığının anla-şılacağı 12 Haziran seçim sonuçları buyanıyla da önem taşımaktadır.

BERDOĞAN’IN BÜYÜK “AÇILIM” UZLAŞMASI

EKSEN ≫ ahmet hacalişi .k

Emperyalist bir birliği ifadeeden G-8 zirvesi, dönem baş-kanı Fransa’nın Deauville ken-tinde yapıldı. İki gün süren zir-vede Kuzey Afrika ve Ortado-ğuda gerçekleşen halk isyanlarıbaş gündem olarak ele alındı.Emperyalist devletleri tedirgineden ve “Arap Baharı” olarakteleffuz edilen eylemler bütüngözlerin buraya dönmesine ne-den olmuştu.

Fransa’nın Deauville kentinde toplananemperyalistler kulubü iki gün süren zir-vede yeni dönem saldırlarını tartıştı veyapılan planlamaların eksiklerini ele aldı.İran, Kuzey Kore, terörle mücadele, Japon-ya’daki nükleer patlama gibi bir çok konubaşlığı altında saldırı planlarını tartışanemperyalist devletlerin baş gündemini iseTunus’la başlayıp Mısır’la devam eden, enson ise bir çok arap ülkesinde baş göste-ren halk isyanları ve bu bölgelere ilişkinyeni düzenlemeler oluşturdu. Bir dönaminsadık hizmetçileri olan diktatörler yenisürecin ihtiyaçlarına cevap vermeyip hal-kın yaptığı eylemlerle devrilmesinin ar-dından afaroz edilerek yeni bir liderler ya-ratmanın peşine düşülmüştü. Bu bölgedecereyan eden olaylarda sınıfsal önderlikve doğru perspekiften yoksun olan halkbu yeni projede ekarte edilerek yeni ikti-

darları tanımaya zorlanıyor. G-8 olarak toplanan emperyalistler klubübu uşak iktidarlar üzerinde belirleyici ka-rarlar ve kimle devam edeceklerine kararvererek bir uzlaşı sağladı. Daha önce Libyasaldırısına “itiraz” eden Rusya’nın bu ko-nuya dair ılımlı yaklaşımı bu uzlaşının di-ğer bir önünü oluşturuyor. Hemde Kadda-finin görevi bırakması için “ikna” göreviniüstlenerek. Yarışta geri kalmak istemeyenRusya son kertede alınan kararların altınaimzasını attı. Böylece “Arap Baharı”ndanpayına düşeni de almış oldu.Ayrıca bu ülkelere uluslararası“yardım”larda söz konusu milyar dolarlarıbulan para aktarımı ile yeni gelecek uşakiktidarların elini kuvvetlendirmek iste-dikleri ise açık. Tabi bu ülke ekonomileri-nin bağımlılıkları artırılarak.

Zirve protesto edildiToplantılarını olağan üstü “güvenlik” ön-lemleriyle yapan emperyalistler klubü, ar-tık toplantlarını tatil bölgelerine taşıyor.Kitlenin ulaşmasının zor olacağını düşün-dükleri alanları tercih ederek olağanüstüaskeri önlemlerde almayı ihmal etmiyor.Fransa’nın Deauville kentinde yapılan top-lantıyı protesto etmek isteyen kitleninkente girişi engellendi. Bunun üzerine G-8 zirvesini protesto içingelen kitle bu bölgeye yakın Le Havre ka-sabasında toplandı. Binlerce kişin katıldığıeylemde emperyalist politikilara karşıtepkiler dile getirildi. Daha öncekilere görezayıf kalan bu eylemde, G-20 zirvesindebüyük bir eylem örgütleme çağrısı yapıldı.

EmperyalistlerG-8’de buluştu

18-19_Layout 2 5/31/11 4:51 PM Page 2

Page 20: 1-10 Haziran 2011

“Biz keder diyorduk, tarihmiş Dilimizde işte o kil ve kül tadı”

*Elif GümüşBüyük beton binalarla çevrili küçük bir alanasığınan gecekonduda, bütün gençler neneleri-nin etrafında toplandı.Yüzünde resmi tarihin yazmadığı bilgileri sak-layan yaşlı kadın, tarihin derinliklerine uzananbilgeliğin vücudunda yarattığı tüm ihtişamlaartık gençlere anlatılmayan, onlardan saklananve yasaklanan acılarla yüzleşmesini istiyordu.***Başınızı yukarı kaldırmadan göremediğinizheybetli Munzur Dağları’nın karşı ovalarındakonumlanmış köyün içerisinde, korkunun ya-rattığı telaşlı bir halle sağa sola koşuşturarakdün gecenin ağır geçen atmosferinde son ha-zırlıklarımızı tamamlamak için köy meydanın-da toplandık. Köyün ileri gelenleri alacaklarıkararın köylüyü düşüreceği duruma içerleye-rek, başlarına çöken felakete anlam bulmayaçalışıyorlardı. Zaman ilerledikçe, felaket yaklaştıkça, kiminKürt kimin Ermeni olduğu sorulmadan yıllarcaberaber yaşandığı bu topraklarda zor bir karar,bizi bekliyordu. Eşyalar toplanmış, kapıda bek-leyen göç rüzgârının sağa sola savurduğu ağırkömbe ve ekmek kokularıyla herkese habersalıyordu.Köyün ortasında telaş içerisinde bekleyenler-den gözü uzakları arşınlayan sessizliği parçala-dı: “Geliyor”Sesin işaret ettiği köyün alt mezrasına döndübütün meraklı gözler. Tozu dumana katıp yol-dan uçarak gelen atlı yaptığı kıvrak hareketler-le, sırtında taşıdığı haberin, zamana karşı yenil-mesini istemiyordu. Köye dalan haberci attanhızlı bir hareketle atladı, koşarak köy heyetininyanına geldi ve titrek sesiyle heyete durumubildirdi: “Dağın ön yamacına vardı kan kusanordu. Ovalılar göç yoluna koyuldu.”Heyet toplanarak son kararı verecekti artık.Göç kesindi bizim için, bizi var eden her şey el-lerimizin ve avuçlarımızın arasından kayıyorduboşluğa doğru. Heyet temsilcisi ağzını kanatancümleleri boğazındaki düğümün çözülmesiylesalıverdi dışarıya: “yola koyuluyoruz”. ***Biz köyü yalnız bırakacaktık, köy kimsesizle-şecekti. Köy bizimle göçe katılamayacaktı vebiz kimsesizleşecektik. Yaşlı kadınlar köyün altında bulunan eski me-zarın yanında son kez toplandı, Kürtçe ve Er-menice klamlar son kez birbirlerine sarılıyor,yağlı kumaşlar ateşe verilerek Hızır, MunzurBaba ve Düzgün Baba yardıma çağırılıyordu. Haber tüm köylüyü derinden etkiledi. Herkesevlerine koştu ve büyük göç için son hazırlıkla-rı tamamlamaya koyuldu. Heyet temsilcileri en önde giderken arkasındagençler, kadınlar ve çocuklar ilerliyordu. Derin

vadileri saklayan ormana doğru bakan yaşlıgözler, ardından heybetli Munzur dağına baktı.Dağın dik başını kaplayan kara dumanları gör-dü, irkildi. Yön gösteren yaşlı köylü ormanadoğru çıkan yamacı işaret ederek, “Ya Hızır bukan deryasında yardımcımız ol” dedi. ***Yamacı tırmandıktan sonra karşı orman içeri-sindeki derin vadilere bakan ihtiyar heyeti, ha-vanın kasvetinden ve rüzgarın taşıdığı koku-dan kötü bir şeylerin yaşandığını anladı. Der-ken bütün göç kervanı orman içerisindeki köy-lerden dumanların, gökyüzüne tırmanışı izle-meye başladı. Heyet durdu ve göç kervanını ye-niden toparlandı. Etraflarının sarıldığını ve yaş-lılarla çocukların oluşturduğu bu kervanın, or-manın derinliklerinde kıvrak manevralar yapa-mayacağını belirten heyet, etraflarını sarandüşman çemberini aşamayacaklarına kararverdi.Yaşlı bir kadın söze atıldı: “Nereye gidelim ölümher yeri sarmış. Varsın yıllardır bize yüreğiniaçan topraklarımızda bulsun bizi, gitmeyelimbir yere”Korkunun iyice hakim olduğu yüzlerde, yakla-şan kıyametin izlerini okumak mümkündü,gizlenmiyordu çocuklardan. Baktılar birbirleri-ne, başka yapacak bir şey yoktu, en iyisi köyedönmekti. Göç kervanı, geldiği yoldan köye geridöndü. Dağlardan sıyrılıp ovaya akan kara du-manlar, vahşeti kusanların da köye yaklaştığı-nı haber veriyordu.***Bütün köylü evlerine dağıldı, kapılar kilitlendi,arkasına samanlar yığıldı ve sessizlik içerisin-de köpeklerin havlamaları arasında bekleyişi-miz başladı.Tüm köylüler evlerine kapanırken, birkaç köylüise korkudan ne yapacağını şaşırarak ormanasaklandı. Fazla bir süre geçmeden kara suratlıların, önle-rinde atlı subaylarıyla köyün alt tarafında bulu-nan patika yoldan gelişi göründü. Yabancı dev-letlerden alınan uzun süngülü tek atışlı, yarıotomatik kan kusan silahlarla kuşanan devşir-me ordu, evlerin kapısına dayandı.Öndeki ihbarcı, köylülerden bazıların ormanakaçtığını belirtti. Yüzünde yaraları olan göbeğişişkin Türk albayı, devşirme ordusuna dönerekemir verdi: “Evleri boşaltın ve ormana kaçanlarıyakalayın!”Uzun süngülerle sağa sola bağıran askerler,ölüm tehditleri savurarak kapıları açmamızı is-tedi. İlk açanlar fazla dayak yemeden götürül-dü. Direnenler ise yerlerde tekmelendi, dipçik-lerle dişleri döküldü. Bütün köylü teker tekerköyün altında kalan düz mezrada sıraya dizdi-rildi, dipçik darbeleriyle. Ormana dalan askerler, önlerine kattıkları ih-barcı ile insan avına başladı. Etrafın sarılmasın-dan dolayı fazla uzağa kaçamayan köylüler sak-landıkları ağaçlardan teker teker aşağı indirildi.

Sonbaharın döktüğü yaprakların altında sakla-nan ve korkudan dili tutulmuş köylü ise, sesiniçıkarmadan etrafında dolanan adımların çıkar-dığı sesleri takip ederek, askerlerin kendisineolan uzaklığını kavramaya çalışıyordu. Kürt il-lerinden emir altına alındığı görünüşünden belliolan bir asker, kıpırdayan yaprakları fark etti.Yavaş yavaş etrafındaki askerlere dahi sezdir-meden, oraya doğru kaydırdı arama güzergahı-nı. Kıpırdayan dalların altında kümelenmiş kor-kudan titreyen bedeni görünce, Türkçe “Sakınses çıkarma, kendini oynatma. Çıkarsan senivururlar. Ben buraya bakıp gideceğim” dedi. Yaprakları üzerine örtmüş korkudan tir tir tit-reyen köylü ise, askerin kendisiyle konuştuğu-nu duyunca, bilmediği dilin üzerinde yarattığıkorkudan dolayı olduğu yerden fırladı ok gibi.Koşmaya başladı. Askerin vücudu kasıldı, titre-di ve dizlerinin bağı çözülerek olduğu yere yı-kıldı. Diğer askerler hemen köylünün üzerineatladı ve ellerini bağladı. Bir subay arkadanbağlı ellerin, ipini kontrol etti. Bedenin titrediği-ni fark etti. Sırtına bir tekme attı. Yüzükoyunyere kapaklandı köylü. Postalıyla köylünün başını ezen subay belindençıkardığı kılıca, tüm kuvvetini vererek köylü-nün başını bedenden ayırdı. Yakalanmasındakendi payı olduğunu düşünen askerin gözlerin-den yaş geldi. Geçtiği köylerdeki katledilenlerinsuratları aklına düştü. Subay köylünün başınıeline alarak, köye doğru yola koyuldu.Elindeki kırbacı sağa sola ritimsiz bir şekildesallayan kıta komutanı, namluların ağızlarıönünde sıraya dizilen köylülere dönerek, “Herşeyi vatanın kutsal topraklarının korunması veyüce Türk milletimizin bölünmez menfaatleriile yaratılan zenginliklerimiz düşman kışkırt-malarına kaptırılmasın diye yapılıyor. Sizler neyaptınız, devletimizin şefkatli kollarına kendi-nizi bırakmadınız. Buradaki temsilcilerimizinemirlerine karşı koyup bize silah çattınız. Sizikoruyan askerlerimizi öldürdünüz. Dış güçlerinoyununa geldiniz.” dedi. Elleri titreyenler, gözleri yaşlarla dolu kadınlar,anlamadıkları bir dille kendilerine bir şeyleranlatan ve geçtiği her yerde kan kusan kara or-dunun başı olduğunu tahmin ettikleri askerinsergilediği vücut ritimlerini takip ederek ken-dilerine ne yapacağını çıkarmaya çalışıyorlardı. Komutanın konuşmaları ormanda yakalanan-ların getirilmesiyle kesildi. Subayın elinde tutu-lan kesik baş köylünün ortasına atıldı. Subay vekomutan sinsice güldü. Köylüler kesik baş içinferyatlar kopardı, yaşlılar bu zulüm bitsin diyedualar okudu.Köylülerin biraz uzağında süngülü silahlarınzoruyla sıraya dizildi ormana kaçanlar. Komu-tan önlerine geldi. “Devletin şefkatli ordusun-dan neden kaçıyorsunuz pis yaratıklar” diye-rek, kaçanlara tekmelemeye başladı. Sonra ko-mutan tek emirle kan kusan askerlerini, ka-çakların karşısında tek sıraya dizdirdi. “Hedef

al” komutunu verdi. Köyün yaşlılarından biri öne atıldı. KomutanaTürkçe seslenerek, “Yapmayın, etmeyin” dedi.Komutan kendisine Türkçe seslenen köylüyedönerek, “Bunu Türk devletine karşı çıkmadan,silah kuşanmadan önce düşünecektiniz” dedi. Yaşlı köylü, “Size karşı kuşandığımız tek şeykorkumuzdur. Biz yabancı kışkırtmacıları nebilir ne de tanırız. Sizin yarattığınız bu kötülük-ler deryasında yardımımıza -gökyüzüne döne-rek- ya Hızır ya Ali yetişsin. Ya Munzur Baba,ellerini insan kanıyla yıkayan bu zebanilerinvahşetinden kurtarın bizi” dedi. Komutan kendisine karşı çıkan köylünün de,kaçak köylülerin arasına koyulmasını istedi.Kadınlar ağlamaya başladı. Çocuklar anneleri-nin şalvarlarının arkasından gizlice olup biten-leri izliyordu. Köyün gençleri az kalmıştı. Çoğudağ ve orman köylerinde gerçekleşen katliam-lardan kurtulanlara yardım ediyor, birçoğu dakatliam ordularını durdurmak için tek atımlı si-lahlar, balta ve oraklarla donatılmış küçük köy-lü birliklerine katılıyordu.Ormanda yakalananların karşısında sıraya di-zilen askerler, silahlarıyla korkudan titreyenbedenleri, namlunun hizasına getirdi. Yaşlı ihti-yarın karşısındaki askerin elleri titriyordu. As-ker, köyünden alınarak zorla silahaltına alındığıgünden bu yana, yakılan köylerin, katledileninsanların çığlıkları nedeniyle, verilen emri ye-rine getirecek gücü bulamıyordu kendisinde.Yaptığı katliamların yarattığı ustalıkla fark ettititreyen elleri komutan. Askere keskin bir tokatatıp, “Seni de kurşuna dizdiririm!” diyerek, as-kerin elindeki silahı kendisi aldı: “Hazırolun!” dedi ve ateş emrini verdi.Köyün mezrası ilk kez insan kanı tadıyordu.Bağrışmalar, feryatlar göğe doğru yükselmeyebaşladı. Düşenlerin gözleri ayakta kalanlarason kez bakmanın istemiyle açık kalmıştı. Ço-cuklar sırayı bozarak kaçmak istedi. Annelerküçük yavruları vurulmasın diye sımsıkı ka-paklandılar üzerlerine, göğüslerini parçalayıp,yavrularına korunak olmak istediler. Sıcak kankokusu göğe yükselirken, ölümün soğuk hava-sı bütün köylüyü sardı. Vurulanların hemen önüne, dipçik darbeleriylekomutan tarafından seçilenler dizdirildi. Katliam birliğinin askerleri değiştirildi. Yeni te-tikçiler dizildi köylülerin karşısına. Komutankan ağlayan kadınlara ve sinirden dişleri ile du-daklarını parçalayan gençlere göz attı. Çirkin birgülümseme kapladı yüzünü, cebinden not def-terini çıkardı. Son sayfaları temiz kalan yeriaçarak, etkisiz hale getirilen Dersimli isyancılararasına, 7 kişi daha yazdı. Kalemi boş sayfanınaçık arasına yerleştirdi ve askerlere dönüp birdaha “Hazır ol!” komutunu verdi. ***Uzaklardan gürültü koparan siyah cisim, du-manlarla kaplı dağların heybetini aşarak, Ova-cık’ın düz ovalarında süzülüyordu.

1-10 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü

1938’de ölüm her yeri

20-21_Layout 2 5/31/11 2:36 PM Page 1

Page 21: 1-10 Haziran 2011

Kürt ve Ermeni köylüler ilk defa katliam sırasında yakın-dan gördükleri ve patlayan taşlar atan, kan makinesineçevirdiler yüzlerini. Uçaktan bu sefer patlayan taş yerine kağıtlar atılıyordu vadi-ye. Bazı bildiriler kurşuna dizilecek köylülerin yüz metreuzağına düştü. Komutan askere, “Bildiriyi getirin” dedi. Asker koşar adımlarla yere düşen birkaç bildiriyi topar-layarak, komutana getirdi. Kurşuna dizilmeyi bekle-yen köylüler ani gelişen bu duruma anlam vermeyeçalışırken, komutan bildirinin verdiği haberi de-ğerlendiriyordu yardımcılarıyla. Sonra askerlere döndü ve isteksiz bir şekilde“Önde gelen isyancılar yok edildi, etraf temiz-lendi, sefer bitmiştir, nüfus sayımına geçin”emrini verdi. ***Ölenler, geride kalanlar tarafından toplu şe-kilde mezara gömüldü. Askerler, not defterle-rine katliamdan kurtulan köylüleri, aile dağı-lımına göre kaydetmeye başladı. Köylülerin evleri arandı, erzaklar ve değerlieşyalar atlara yüklendi. Bütün köylüyü biravuç toprağın üzerinde istifleyen askerler, elle-rinde paslı demirin yarattığı korku kudretininverdiği gururla subayın fotoğraf makinesine poz ve-riyordu.Komutan, askerlere gösterdiği iki kadını, kendilerineyol göstermesi için alıkonulması emrini verdi. Asker postalları altında genç delikanlıların kan ku-san bakışlarına aldırış edilmeden, biri Ermeni biriKürt iki genç kadın, silah zoruyla birliğin önüne ka-tıldı. Kan kokusu sinmiş askeri birlik, korku dolu gözle-rin önünde yola koyuldu. Askeri birlik patika yoldakaybolduktan sonra, kadınların eşi ve kardeşi degizlice vurdular kendilerini yola.Bir gün sonra iki kadın, komutan emriyle dere ke-narına atıldı. Askeri birliği arkadan gizlice takipeden köylüler, kendilerinden geçmiş yara bereiçinde kalan kadınları sırtlarında taşıyarak köyegetirdi. Yaşadıkları vahşete fazla dayanamayan kadınlar-dan biri Munzur suyuna, diğeri ormanların derin-liğine bıraktı kendini. Bir daha ikisinden de haberalınamadı.Dersim’de kara ordu ölüm kusmayı kestiğindebinlerce insan katledilmişti. Daha sonra sürgün-ler ve kayıplar ortaya çıkmaya başladı. Çocuklaranasız, babasız kaldı. Yaşanan acıları anlatmaya,konuşmaya kimsenin gücü yetmedi. Herkesi de-rin bir sessizlik kapladı yıllarca. Ne düğün halayıvuruldu davul zurnalı, ne çocuk gülüşmeleri in-letti vadileri, ne de köpekler havladı karanlığınmisafirlerine.

*1938 Dersim Katliamı’na çocuk yüre-ğiyle tanıklık eden, bu anlatımı bizemiras bırakan Dersim Ovacık Kızıkköyü doğumlu Elif Gümüş’ü ölümünün1. yıldönümünde saygıyla anıyoruz.

üçükten büyüğe, ba-sitten karmaşığa, ka-ranlıktan ışığa... İnsan,ülke, dünya, güneşsistemi. Çoğula kaya-rak sürdürelim: her

biri milyonlarca yıldızdan oluşan yıldızkümeleri; yıldız kümelerinden oluşangalaksiler, galaksilerden oluşan süpergalaksiler (trilyon yıldız), süper galak-silerden oluşan evren; yani, aklın sondeğil, somut sınırı. Bilimin son verileri,evrende 125 milyar galaksinin olduğunuileri sürüyor. Biz, Samanyolu galaksisinebağlıyız. Bağlı olduğumuz ve göbeğindebüyük bir kara deliğin yer aldığı bu ga-lakside 200 milyar yıldız var. Bizim ga-laksimiz, yani Samanyolu, Yerel Grupadı verilen ve 30 kadar galaksiden olu-şan bir galaksi grubunun üyesidir.Duyumsadığımız, tahmin ettiğimiz,bildiğimiz şeye Evren diyoruz. Son-suzluk denilen nesnenin içinde kaçevren, kaç süper evren var bilmiyoruz.Uzaya, radyoteleskopların, kızıl ötesi,mor ötesi vb. ışınların gözleriyle ba-kıyor, uzay zamanı, mekânı ve hızıiçinde düşünmeye çalışıyor, kızıl ötesiastronominin kapısını, sonsuzluğadoğru zorluyoruz. Akıl almaz bir hızlayıldız doğuran, patlayan, çarpışan, da-ralan, genişleyen, milyarlarca cüce vesüper galaksilerle sarılmış durumdayız.Herbirimizin içinde bir kara delik. Arap-lar, kolay kolay ayaklanmazlardı, karadelikleri ayaklandırdı onları; genişleyip,vakum gibi çekmeye başlayınca, kendikaradeliklerine düşmemek için ayak-lanmak zorunda kaldılar.Yığınlar, kendilerine ait olmayan birzaman diliminden ayağa kalktılar mı,miniminnacık, basit anların ışıltıların-dan, güçlü, bütünsel bir ışık doğar ve oışık onları kendilerine yaklaştırır. İnsan,uzayın bir parçasıdır. İnsanın karakteri,uzayın karakterinden kopuk değildir.Hassas etkileşimin ve diyalektik ba-ğıntının gücünü küçümseyemeyiz. Sü-pernova patlamaları, zincirleme reak-siyonlar, çarpışmalar, parçalanmalar,iyonize olmalar, birleşmeler, için içinkaynayan ateş küreleri, karanlık mad-deler, nötron yıldızları, kara delikler.İnsanın iç dünyası, pek farklı değildirbu manzaradan. İnsan, kaosla kozmosarasında cereyan eden bir ruh mace-rasının adıdır; gerçeğin kalbine vuranışıktır.İnsan, asırlardır, kendi beyninin dışında,madde denilen bir şeyin olup olmadığınıtartıştı. Madde olsa bile onu, Berkeleygibi “nonentity” yani olmayan şey olarakniteledi. Tabi bunu yaparken, sırtınısağlam bir varoluş bilincine dayamave mutlak olanı egemenliği altına almaçabasından da geri durmadı. Mülkiyethırsı, insanı evrenin merkezine ya dafelsefenin zirvesine yerleştirdi. Mer-kezden ya da zirveden, tüm organikve inorganik alemi hükümran nazarlarlasüzen insan, kendi mutlak egosunu,özgürlük olarak ilan etti. İnsanın bey-nini, varoluşundan bu yana iğdiş edenmetafizik, Kant’ın eleştirel felsefesiile Schopenhauer’in irade felsefesininateşinden geçerken, çatallaştı, nihi-

list bir kol şeklinde, nisbeten dahaileri ve daha çekilebilir olan belasınısürdürdü.İnsan, Marks’la, esaslı bir şekilde, “Mut-lak”ı ve “Değişmez Öz” ü çarmıha gerdi;kendi içindeki kara delikten bir ateşolarak püskürdü ve yabancılaştığı eskidevleti tüm iç ve dış bağlantılarıylabirlikte yıktı. Ve yerine eski toplumuntüm mülkiyetini olduğu gibi devrettiğiyeni bir devlet kurdu. Yaratıcılarını ya-bancılaştıracak, dönüştürüp ezecek birdevlet cihazıyla harekete geçti, gelge-lelim ki, devletini yıktığı eski sistemleesaslı bir şekilde hesaplaşamadı. He-saplaşamazdı, çünkü eski toplumunen büyük cihazını, yeni bir biçimde veözde büyüterek işe koyuldu. Yeni ci-hazın dönüştürdüğü yönetici insanla,mülkünü kaptıran ya da mülk edinmekisteyen insan, devleti yıkmadan, dön-üştürdü ve ondan mülkünü geri aldı.Ve böylece sistem, bir nevi aslına rücuetmiş oldu.İnsan şimdi ne yapacak? Bu eski sis-temlerle ilelebet yaşayamaz. İnsanınyeni atılımının özü ve biçimi ne olacak?Yirminci yüzyılın büyük atılımlarını mıtekrar edecek, yoksa, kudretini artıkyitirmiş o atılımları da afallatan yeniöz ve biçimleri mi deneyecek? İnsan,bu soruların cevaplarına pek yanaş-mıyor. Çözümleme, yorumlama, yar-gılama ve çıkarsama cesaretini gös-teremiyor.İnsan, Arap dünyasında, hakkın çıplaktalibi olarak ayağa kalktı. Şiarını bili-yoruz: Diktatörler gitsin, devlet kalsın,parlamenter sisteme geçilsin. Eski du-rumdan daha iyi bir durum. Ehvenişer durumu. Köleliğin “demokratik” bi-çimi. Kim ne derse desin, şu anda,dünyanın en ileri insanı, Arap insanıdır.Kaos uzayının en parlak galaksisinegirdi o, devesiyle birlikte. Şiarıyla mı?Hayır. Hükümdarı tahtından yıkmacesaretiyle. Arap ayaklanması bizeyepyeni teorik dersler vermedi, amateorideki tıkanıklığın ayaklanmalarlaaçılacağını telkin etti. Yığınların şehir-lerde, güçlü ordulara karşı aylarca di-renebileceğini, yeni mevziler kazana-bileceğini gösterdi.İnsanın, insan ve mallar üzerindekimülk duygusu, büyük bir beladır. İnsanıharekete geçiren, ilerleten, onu insanave doğaya saldırtan muharrik güçleriniçinde en korkuncu bu duygudur. Buduygu, insanın doğasındaki saldırganlıkve egemenlik güdüsünü, on kat artır-mıştır. İnsan, barış ve özgürlük gibi engüzel kurtuluş duygularını bile kanlakazanmak, gerçekleştirmek zorundakalıyor. Kanla gelen özgürlük güçleri,kanın yarattığı ortamı, güçlü bir iktidarveya diktatorya ile denetim altınaalarak ilerlerken, kendi ideallerini iğdişetmek zorunda kalıyor. Tüm bunlararağmen tarih, insanın ilerlediğini, dahaiyi bir yaşamı yakalama, yoğun ilişkileriçine girme, bütünleşme ve kollektifgüvenliği önemseme arzusuna, yete-neğine sahip olduğunu gösteriyor.

KİNSAN

ANTAGONİZMA ≫ muzaffer oruçoğlu21öykü yaşam

sarmıştı

20-21_Layout 2 5/31/11 2:36 PM Page 2

Page 22: 1-10 Haziran 2011

Egemenler, kar ve rant hırsıyla doğa veyaşamı talan etmeye, bu uğurda işçi,emekçi ve köylüleri hiçe saymaya devamediyor. Kütahya Eti Gümüş A.Ş.’de yaşa-nan siyanürlü atık havuzlarının patlama-sıyla birlikte yetkililer ve şirket sahiplerisöz birliği etmişçesine “tehlike yok” diyor.Geçtiğimiz günlerde yaşanan 5, 9 şidde-tindeki depremin ve süren artçı sarsıntı-ların da ardından çeşitli çevre örgütleri veodaların siyanürün su, toprak ve havada-ki oranının gittikçe arttığına ve insan-doğa sağlığı açısından tehlikenin büyü-düğüne dikkat çeken açıklamalarınakarşı devlet ve yetkililer sağır. 1989’daaçılması planlanırken Özal döneminde(1987’de) yapımı hızlandırılarak açılan EtiGümüş Fabrikası bir devlet işletmesiykenTÜŞTAŞ’ta idi. 2004 yılında SabahattinGümüş’e blok satışı yapılırken, lojmanlardahil tüm ekipmanları da satılan Eti Gü-müş işletmesinde, toplam 4 baraj bulunu-yor. Tesiste, siyanürün ithal edilmesindendolayı havuzlarda dönüşümlü gümüşüretimi yapılıyor. (İşlenmiş gümüşün ar-dında kalan atıklı siyanür barajda toplanıratıklar dibe çökünce siyanür üstte kalırve fabrika siyanürü tekrar kullanılabilir).Fabrika çevresinde 4 köy (Gümüşköy,Aliköy, Köprüören Köyü ve DulkadirKöyü) bulunuyor. Fabrikaya en yakın köyGümüşköy. Köprüören Köyü ve Gümüş-köy’de bulunan ailelerden Eti Gümüş Fab-rikası’nda çok sayıda çalışan bulunuyor.Gümüşköy’ün nüfusunun çok büyük birkısmı fabrikada çalışıyor.

Siyanüre göz yumuyorlarKöprüören köylülerini ziyaret ederekyaptığımız görüşmelerde fabrika devletelindeyken fabrikada görevli olan birköylü şöyle konuştu: ‘’2004 yılında özel-leştirildiğinde 4 barajın kapasitesi dolmaküzereydi. O göletleri ancak bir yıl kullanı-labilirdi. Fabrikanın yeni baraj kuracağıyere izin verilmediği söyleniyor. Bununüzerine fabrika göletlerin duvarlarını ka-çak olarak yükseltti. Yükseltmeyi dedaha az para harcayarak yaptıkları söyle-

niyor. Bu yüzden gölet’in birinin seti göç-tü. Fabrika, devlet elindeyken bir yıldayapılan işi, özelleştikten sonra bir aydayapmaya başladı. Tabii ki kapasite de art-tırıldı ve yeni işçi alımı da yapıldı. Şimdibine yakın işçi çalışıyor. Asgari ücretle,sendikasız ve 3 vardiya halinde çalışanişçiler varken kesintisiz 18 saat çalışanişçiler de var. Fabrikanın kapanmasınıistemeyen köylüler bile var. Çünkü fabri-kanın kapanması halinde ciddi bir işsizlikyaşanacak. Aç kalmaktansa köylüler si-yanüre göz yumuyorlar. Fabrika işçileri,siyanür olayının gündeme geldiği ilk za-manlar tepkiliydi. Ancak fabrikada aldık-ları uyarılardan ve sendikasız çalıştıkla-rından dolayı artık konuşmuyorlar. Hattadışarıdan gelen herkese tepkililer. Berga-ma’da arıtma tesisi ile siyanür etkisizhale getiriliyormuş. Eti Gümüş, arıtma ilesorunu çözebilir. Ancak arıtma, madeninömrünün kısalması riski ve maliyeti ne-deniyle yapılmıyor ”

Yoksulluk kader değildirKöy halkı genelde fabrikanın kapatılma-sından, işsiz kalmak ve topraklarındanayrılmaktan korkuyor. Siyanürün etkisi-nin henüz ileri boyutta olmadığını ancakönlem alınması, önlem alınmadan üreti-me başlanmaması gerektiğini de söylü-yorlar. Sırf bu yüzden Çevre MühendisleriOdası’nın yaptığı ‘Köyler derhal boşaltıl-malı!’ açıklamasına tepki gösterenler var.Köyün ortasından geçen bir dere var.Dere Sakarya Nehri’ne dökülüyor. Siya-nürün dereye sızma oranı çok yüksek.Bakanlıklar, yaptıkları araştırmada dere-de siyanür oranının normal olduğunusöylemişti. Bazı köy sakinleri köyün çe-şitli yerlerindeki sularından örnekler ala-rak İstanbul’a araştırma için yollamışlar.Siyanür sulara karıştığı takdirde deredenmahsule su verilmeyecek ve tarımda cid-di sıkıntı yaşanacak.

Bölgedeki tehlike artıyorSiyanür havuzlarının patlamasının ardın-dan biri 19 Mayıs, diğeri de 25 Mayıs ta ol-

mak üzere iki büyük deprem ve bnlerceartçı deprem yaşandı. Fay hattının yakı-nında bulunan bu bölge daha tehlikelihale gelmiş durumda. Olası büyük birdepremden etkilenmesiyle birlikte birçokköy, yayılacak siyanürden büyük zarargörecek.

Tabipler Birliği ve Mimar-MühendislerOdası’nın açıklamaları ve bölgeye ilişkintespitleri köylülerin büyük bir kısmı veyetkililer tarafından dikkate alınmıyor.Bu durum büyük bir felakete davetiye çı-karıyor.

Devlet yalan söylemez mi?İşçiler ve yakınları sendikasız çalışmak-tan dertli. Fabrikanın yoğun işçi istihdamıyapması yüzünden köylüler çocuklarınınişsiz kalmasını istemiyor. Bir de bazıaraştırmacıların köylerin boşaltılmasıgerektiğini söylemeleri üzerine, çaresizlikinsanların yüzlerinden anlaşılıyor. Köyle-rini terk etmek istemiyorlar çünkü valilikve bakanlığın açıklamaları halkta ciddibir bilinç bulanıklığı yaratmış. Devletinyalan söylemeyeceğini düşünüyorlar. Bü-yük bir çoğunluk artık tehlikeli bir durumolmadığını düşünüyor... Bazı mühendisle-rin patron yanlısı açıklamaları köylüleriikna etmiş. Çoğunlukla AKP’li olan köylü-ler bunun, seçim yaklaşırken AKP’yekarşı oynanan bir oyun olduğunu söylü-yorlar. Çevre köyler arasında Köprüörenköylüleri diğer köylere göre daha tedirgin.Çünkü yaşanan deprem sonrasında dagöletlerden herhangi birinde sızıntı olma-sı durumunda, göletlerin aşağısına denkdüşen Köprüören köyü en çok zararı gö-recek olan yer.

Kütahya’da siyanür havuzu-nun setlerinin yıkılması ile bir-likte tehlike ile yüz yüze kalanköylüler durumun hala farkınavarmış değil. Çünkü hem şir-ket hem de devlet yetkilileridurumu çarpıtıyor. Köylüler iseişsiz kalma endişesi ile tehlike-yi kabulleniyor.

çevre22Siyanür ve yaşam

Fethiye Karacaören Köyü sı-nırları içerisindeki Kızıldereüzerine yapılmak istenen HESprojelerine karşı köylüler nö-bete başladı

Eres enerji şirketinin Kızıldere üzerinekurmayı planladığı 5 HES projesine kar-şı köylüler ve çevreciler nöbete başladı.Fethiye Saklıkent Koruma Platformutarafından yürütülen bilgilendirme top-lantıları ile HES’e karşı bir araya gelenköylüler, çevre köylerin de desteği ile 21Mayıs cumartesi günü dere kenarındanöbete başladı. HES şirketinin şantiye kurmasına vesuyu tutmasına karşı nöbet tutmayabaşlayan köylüler, şirket gidene kadarnöbet tutacaklarını ifade etti.

Fethiye’nin turizm açısından önemli biryer olduğunu söyleyen KaracaörenKöyü muhtarı, ‘Fethiyeli insanların ne-fes almaya geldikleri bu gibi yerlerinşantiyeye çevrilmesine izin vermeye-ceklerini’ söyledi.

Daha sonra konuşma yapan OrmanMühendisi Atilla Küçükkala çevredeyaptığı incelemeleri köylülerle paylaştıve mahkeme sürecine elindeki bulgula-rın da eklenmesi gerektiğini belirtti.

Küçükkala; “Dere çevresinde 2 adet 600yaşından büyük çınar ağacı, 2 adet yak-laşık 400 yaşında sığla (günlük) ağacıtespit ettik ve bu ağaçların anıt ağaçstatüsünde olduklarını, anıt ağaçlarınasla kesilemeyeceğini” söyledi.

Konuşma yapan bir diğer isim de Saklı-kent Koruma Platformu’ndan MehmetPolat’tı. Polat; “Yaklaşık 1 yıldır HES’lerekarşı çalışma yapıyoruz. Bu 1 yıl içindebizim mücadelemiz gelişirken HES’çişirketin saldırıları da gelişti. Yapılan ba-raj sayısı 1’di, 5’e çıktı” derken yaşadık-ları yerin savunmasız olmadığını şu ifa-delerle özetledi: “Ağaçların, bitkilerindili yok. Onların adına da biz ses verme-liyiz, bu mücadele hayat mücadelesi vebaşarana kadar devam etmeliyiz”

HES’lere karşı nöbet

22-23_Layout 2 5/31/11 2:40 PM Page 1

Page 23: 1-10 Haziran 2011

oplumsal devrimin dev-letle ilişkisi üzerine Mark-sizm’in çarpıtılmasınıntarihi (Marksizm’in anar-şizme karşı mücadelesinidışında tutarak) 20.yüz-

yılın başından Bernsteincılıktan başlarve günümüze kadar da devam eder. Es-kiden olduğu gibi günümüzde de Mark-sizm’in tahrip edilmesi üzerine oturanoportünist teoriler, yaşanan proleter dev-rimlerin devletle olan ilişkisini göz önündetutmazlar. Komün’den başlayarak pro-letaryanın devlet aygıtını ele geçirip pa-ramparça etmesi deneyiminden işçi,emekçi ve köylülerin özgürlük ve kurtuluşmücadelesinde kullanabilecekleri derslerçıkarmak değil, ama bizzat devrim vedevlet ilişkisi sorununu çarpıtarak kitlelerinkafasını bulandırmaya devam eder opor-tünizm.Sayın Muzaffer Oruçoğlu’nun Antagoniz-ma başlıklı köşesinde 2011 yılında ilk sa-yısından başlayarak tüm yazılarında ko-münist ideoloji siyasi amaç ve politik so-runları ilgilendiren meselelerde birbirinitakip eden MLM karşıtı teoriler dillendi-riyor. Tüm hatalı burjuva fikirlerine yanıtvermekten kendimizi alıkoyuyoruz çünküher makalesini ayrı ayrı yanıtlamak ge-rekmektedir. Yazara sipariş verecek değiliz.Kendimizi devlet ve devrim ilişkisindeMuzaffer Oruçoğlu’nun MLM karşıtı teo-rilerine değinmekle sınırlayacağız. Me-selemiz bireylerle değil, burjuva fikirlerinkomünist saflarda türeyen akıma ve ifa-desini bulan biçimleredir.Biliyoruz, en kokuşmuş liberallerin öz-gürlük ve demokrasiden bahsetmelerineşaşılmaz. Bir komünist ise daima şunusorar. “Hangi sınıf için özgürlük ve de-mokrasi?!”Sınıf mücadelesini unutanlar bu soruyusormaz, tüm kavramları aynılaştırıp sı-nıfsal özünden koparırlar. Değerli yaza-rımız da aynı yoldan ilerliyor, demokrasiyi,özgürlüğü, devleti sınıfsal özünden ko-parıyor. Sosyalist devleti, burjuva faşistbiçimli devleti aynılaştırması dizginsizoportünizmdir. Komünistler bu ve benzeriçarpıtmalara MLM adına proletaryanıniktidar amacındaki temel meseleleri çar-pıtmaları sınıf savaşımının tarihinde faz-lasıyla mevcuttur.Değerli yazar komünist partiyi prokroustesyatağına benzeterek- bu durumda ko-münistlerin ne olduğunu siz düşünün-halkın bu işkence yatağından ölüm dö-şeğinden kurtulmasına işaret ediyor. Ken-disi de bu durumda kurtarıcımız promet-heus oluyor. Eleştirilerin bu düzeyde ba-yağılaştırılması, burjuva sınıf tavrındanötesine sahip olamayanlar için normaldir,ama Maoistler için değil..Marks 1847’de “Felsefenin Sefaleti”yleburjuva sosyalizmine örnek gösterdiğiProudhonculuğu yanıtlamıştı. 1870’lerdeProudhon’un devamcısı olan Bakuninci-lerin enternasyonalden kovulmasınınüzerinden bir buçuk asır geçti. Proletarya

diktatörlüğünü reddederek devleti elegeçirmeyi düşünün, ama yerine koya-caklarını asla temellendirmeyen anar-şizmin bizzat sınıf savaşımının gülleleriylegeride bırakılmış olmasına rağmen ye-niymiş gibi savunulmasına şaşırmıyoruz,iktidar hedefinden uzaklaşmanın kaçı-nılmaz tartışmaları olarak daima karşı-mıza çıkmıştır.Bu “anti-otoriter, anti-devletçiler” işi birazda bulandırarak yanına “tanrı ve şef”ikatıp yazılarına “devrim kitlelerin eseridir”doğru sözü ile başlarlar. Arkasından “anti-otoriterlikleri” tutar, devlet karşıtlığınıöne çıkarırlar. Görüşlerini temellendir-meden sınıf savaşımının yasalarını dikkatealmadan çarpıtarak sosyalist kimlikleriyledile getirir, burjuvaziye yardımcı olurlar.Bu “anti-otoriterler” kitlelerin eseri olandevrimleri hiç görmediler mi? ÖrneğinMuzaffer Oruçoğlu Komün’den, Sovyetve Çin’deki devrimlerden habersiz midir?Değildir. Bilakis otorite ve devrim ilişkisinindiyalektiğini bir kenara bırakıp unutandeğerli yazarımız “devrime evet” ama“otoriteye hayır” demektedir. TeorileriniKomün’e dayandırıyor. Üstelik Komün’deortaya çıkan proletarya diktatörlüğününvazgeçilmez yasalarına dönüşen gerçek-lerle alay edercesine Komün’ü Proud-honculuğa meze yaparak…O halde “Komünseverlere” soruyorum;Komün’de otorite yok muydu? Halkın yö-netimini neyle sağladılar? Anti-otoriteylemi?.. Madem devrimleri savunuyorsunuz-ki en azından buna karşı olduğunuzuhenüz duymadık- devrimin kendisininhalkın başvurduğu en kanlı eylem oldu-ğunu da biliyorsunuz. Devrimin kendisiotoritedir. Toplumda insanların bir bölü-münün istek ve iradeleriyle top, tüfek,süngü, sopa, kama, balta gibi ne bulduysa,ne kadar zor aracı varsa kuşanıp ötekibölümü şiddetle egemenlik altına almaktır.Yenenler egemenliklerini yenilgiye uğrat-tıkları üzerinde top ve tüfekleriyle yarat-tıkları korkuyla korumak zorundadırlar.Bunun dışında bir devrim olgusu var mı?..Komünde halk silah, top ve süngülerinihalkın otoritesini korumak için kullan-masaydı, komün diye bir iktidar olacakmıydı? Burjuvaziye karşı top ve tüfekleotoritesini kullanmasaydı Engels’in de-yimiyle “bir günden çok tutunabilir miydi?”Bu gerçeği derinlemesine gören Marksve Engels’in Komün’ün otoritesini kul-lanmakla eleştirilebileceğine işaret et-mişlerdir.Sovyetler ve Çin’de Bolşevik devrimlerihalkın top, tüfek, barut ve kamalarıyla,yani o muazzam otoritesiyle egemen sı-nıfların tepesine binme değil midir? Devrimotoritesi başlar başlamaz devlete de adımatılmıştır. “Anti-otoriterler” halkın kendiotoritesini devam ettirmesini istemiyorlar.Devrim güzel ama sürdürülmesi lanetliotoritedir diyorlar. Ne yapalım sihirli söz-cüklerinizle dünyanın ezilenleri otoriteleraltından kurtulamıyorlar. Ama anlaşılıyorki sizler devrimlerden korkuyorsunuz!..

Çünkü otoritesiz devrim yoktur. Devlet-sizliğe varabilmek için proletarya dikta-törlüğü (devlet) şarttır. En geniş anlamıyla halk, devlete özgürlükiçin gereksinim duymaz, düşmanlarınıbastırmak için ihtiyaç duyar. “Anti-otori-terler” düşmansız bir dünyada yaşadığı-mızı mı iddia ediyorlar.Otorite ve devlet üzerine laf geveleyipkomünistlere saldıranlara Engels “pro-letarya diktatörlüğü mü görmek istiyor-sunuz? Komün’e bakın” demiştir.Devlet otorite aracı olarak sınıflardan ko-parılamaz. “Anti-otoriterler” devlet ara-cının halkın elindeyken de burjuvazininelindeyken de aynı olduğunu ileri sürerekgerçeği alt üst ediyorlar. Ezenlerin ege-menliğini sonsuza kadar devam ettirmekiçin devlet aracını ezilen sınıflara karşıkullanır. Hiç kuşku yok ki bu devlet biçimi,sömürücü kölelik düzeninin aracı, işleyi-şidir. İşçi sınıfı ise devrimle devirdiği gericiburjuva-feodal sınıflara karşı otoritesinisürdürmek-tıpkı Komün’de olduğu gibi-için devlet aracını geçici ve zorunlu kul-lanırken, sömürüyü ortadan kaldırmaamacını taşır. Özgürlük yürüyüşünde ken-disini ileri taşır. Burjuvazi ise sömürü dü-zenini sürdürmek, devleti öğütücü, öldü-rücü bir çark olarak özgürlüğe prangavurmak için, işçi, emekçi ve köylülere karşıkullanır.Muzaffer Oruçoğlu gibi “anti-otoriteciler”devleti sınıfsal özünden kopararak “otoriteotoritedir devlet devlettir” diyerek devrimve devlet ilişkisini çarpıtmaktadırlar. Bufikre göre Komün’deki otorite ile ABD’dekiotorite aynıdır. Leninist Sovyetler ve Maoisthalk cumhuriyeti ile ABD, Fransa, Almanyacumhuriyetleri aynıdır. Sonuçta hepsi birerdevlettir! “Anti-otoriterlere” göre devletaynı olduğuna göre başındaki liderler deaynıdır. Burjuva kavranışla diyalektik örgüşuna varır. Tüm önderlikler, devletler gericive aynıdır, cümlesinden sonra Mao, Stalinve Hitler’i, Bush’u, Obama’yı yan yana koy-maktır. Öyle ya devlet sınıfsal özündenkoparıldıktan sonra devletin başındakilernasıl farklı değerlendirilebilinir? Tüm burjuvalakırdıları Maoist kimliğiyle geveleyenlereyüzyıl önceki tartışmaları hatırlatmak, ta-rihin bize ironisidir.“Anti-otoritercilerin” hülyalı, temelsiz söz-leriyle değil de, halk egemen sınıflarındiktatörlüğünü yıkıp halkın diktatörlüğünükurduğunda Marks’ın deyişiyle “devletedevrimci ve geçici bir biçim verir.” Boşunauğraşmayın, sömüren sömürülenle eşitolmaz, kurdukları devlet de aynı olmaz.Sömürenlerin devlet biçimi ileriye doğruözgürlük yürüyüşünde aracı haline gelir.Komün’den başlayarak tüm proleter dik-tatörlükler eksiklikleriyle birlikte ezilenlerinileriye doğru attıkları büyük dev adımlarolduğunu kimse inkar edemez. Devlet vedevrim ilişkisi bu temel üzerinde en yenidevrimci biçimle yeniden şekillenecektir.“Anti-otoritercilerin” gayri MLM, gayri ko-münist teorileri ne tarihi silikleştirebilirne de gerçeği ifade edebilir.

TDEVRİM KANLI BİR OTORİTEDİR

TUTSAK PARTİZAN ≫ cafer çakmak

1-10 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü güncel 23f

Doğa ve yaşamiçin direniş Yaşamın ve doğanın yağma-lanmasına, talan ve rantamaçlı enerji politikalarıyladerelerin, suyun, havanın yokedilmesine karşı yürüyenlerabluka altında.

“İleri demokrasi” naralarıyla halkın haklı,demokratik taleplerine azgınca saldıran si-yasal iktidar ve onun ortakları, ülkenin dörtbir yanını dolaşarak Ankara’ya talepleriniiletmek için yürüyen “Büyük Anadolu Yürü-yüşçüleri” grubunu yaklaşık 10 gündür Göl-başı’nda kolluk zoruyla bekletiyor. Anka-ra’ya girişleri engellenen doğa ve yaşam sa-vunucuları, açtıkları çadırlarla bekleyişlerininöbetleşe sürdürürken kolluk güçleri veAnkara Valiliği çevrecilere gelen yardımlarıengelleyip bezdirme ve yıldırma çabalarınısürdürüyor. Yağmur, çamur ve tüm olumsuzşartlara rağmen bekleyişlerini kararlılıklasürdüren çevreciler, Ankara’ya girip taleple-rini iletene kadar bekleyişlerini sürdürecek-lerini açıkladılar.

Bir avuç vekilin meclis kararı…Tüm baskılara rağmen kararlılıkla mücade-leyi sürdüreceklerini açıklayan “Büyük Ana-dolu Yürüyüşçüleri” herkesi mücadeleye sa-hip çıkmaya çağırdı. Ülkemiz yer altı ve yerüstü zenginliklerinin emperyalist tekellerepeşkeş çekildiğine ve yerel üretimin bitirlidi-ğine değinilen metinde “Tüm dünyanın ta-mamen terk etme yoluna gittiği nükleersantrallerin en ilkel modelleri Sinop, Akkuyuve İğneada’da yapılmak isteniyor. Her geçengün yeni bir termik santral projesi için onayveriliyor. Bir avuç vekilin mecliste aldığı ka-rarla, doğaya vereceği zarar bilimsel olarakkanıtlanmış tüm bu projeler, ÇED’den muaftutulabiliyor. Kıyılar, meralar, yaylalar, or-manlar birer birer satışa çıkartılıyor.” denildi.

Amaç köleleştirmekDuyarlı olan herkesten destek beklenildiğii-fade edilen çağrı metninde şu ifadelere yerveriliyor: “Bunlar göremediğimiz ya da gör-mezden geldiğimiz çok kapsamlı bir planınparçaları. Doğanın yıkımına ve doğayla iç içeyaşayan halkın yaşam alanlarını yok etme-ye yönelik bu girişimlerin amacı kırsaldamütevazı bir hayat süren yüz binleri, şehir-lerde üç kuruşa çalışacak köleler haline ge-tirmek. Ve bu yöntemle insansızlaştırılankırsal alanlardaki rantı, şirketlerin tekelineteslim etmek. Herhangi bir resmi tebligat olmaksızın yapı-lan bu hukuk dışı uygulamayı protesto et-mek amacıyla direnişe başladık. Sağlıksızkoşullar, olumsuz hava şartları altında de-vam ettirdiğimiz direnişimizin 2. haftasında-yız. Halkın ve demokratik kitle örgütlerininher geçen gün artan ziyaretleri ve destekle-riyle direnişimize devam ediyoruz. Direnişi-mize destek verenler, polis tarafından en-gellenmeye çalışılıyor. En temel ihtiyaçları-mızı karşılamak için gönderilen seyyar tu-valetler kamp alanına sokulmuyor. Ancakbu insanlık dışı baskılar bizi yıldırmak yeri-ne daha da güçlendiriyor. Bugüne kadar geliştirilen dayanışmayı pe-kiştirmek ve sesimizi daha da gür duyur-mak için tüm destekçilerimizle 04 -05 Hazi-ran 2011 tarihlerinde Gölbaşı’ndaki kampalanında buluşuyoruz.

22-23_Layout 2 5/31/11 2:40 PM Page 2

Page 24: 1-10 Haziran 2011

Serokê komunîst Îbrahîm Kay-pakka û yên ku di têkoşîna de-mokrasiya nû de şehîd ketinemeşa ku bi hêla “Yekitiya Mal-batên Girtî û Şehîdên Demokra-siya Nû” ve hat li darxistin hatinbîranîn. Li Okmeydaniyê berbêgoristana Ferikoy bi pankarta“Şehîdên şoreşê û komunîzmênemirin” ve meşiyan û dirûş-

mên “Serokê me Îbrahîm Kay-pakkaya”, “Şehîdên şoreşê ne-mirin”, “Emê dewleta axa û kar-dêran hilweşînin îqtîdara gel avabikin” avêtin.

Bîranîna ku li ser gora SekreterêGiştiyê 2’emîn yên MKP’ê Su-leyman Cîhan hat kirin, piştîrêzgirtina bîranîna şehîdên şo-reşê daxûyaniyek li ser navê Ye-

kitiya Malbatên Girtî û ŞehîdênDemokrasiya Nû pêk hat.

Daxûyaniyê de hat îfade kirin kuşoreşgerên ku hatine qetilkirindawiya xwe mîrasekî teorîkê fi-reh û têkoşîneke bi destan hişti-ne. Anîn ziman ku di cîhanê detêkoşîna şoreşgerî de sed heza-ran şoreşger hatiye qetilkirin“Em şehîdên cîhanê û yên Tur-

kiyê-Bakûrê Kurdistanê rêzekekûr ve bibîrtînin, em li pêş têko-şîna wan bedena xwe bi rêz di-tewînin. Karê me ewe ku em vêheftê celadên faşîst re rojan tê-xin xewroşkên bi tirs. Heke emvî karî bi awayekî baş bînin şûnêwê çaxê em bizanibin ku mekarê xwe baş çekiriye.” cîh danevan gotinan.

Hilberina ku girse rapêçandiye li hember vê heke têkoşîneke ra-dîkal neyê meşandin ango hişmendiya ku di nava sînorên per-galê de pêşve here, wê dîsa çînên bindest pey vê pergalêbimeşîne.

g

‘Em şehîdênxwe bi rêzbibîrtînin’

Çînên serwêr di dema reorganîzebûnawelatê me de di binê navê “hilbijarti-nan” de siyaseta tasfiyê a mezin dişo-pîne. Aliyekî bi operasyonên leşkerî vedînamîkên Kurd û şoreşger dixwaze bikiryarî biçewsîne, aliyekî din jî bi ope-rasyonên KCK’ê ve sedan siyasetme-dar girtin. Partiyên pergalê ên paşverûku bi navê “hilbijartinên” ve derdixinpêş çînên bindest, ji bo ku dilê girse nûve qezençbike yekan zêdetir serî leys-tika didin. AKP bi fatîhbûna “açilima”ve dikeve pey rayan, CHP jî şoreşgerênku bondarawî li ser girseyên gel henedixwaze vî awayî bi vê bondorê vedaxwazên xwe pêk bîne. CHP’ê bersû-cên Ergenekonê bigrên heya endamênjinên serî girtî hemû “dînamîkên” ci-vakê dixe paxila xwe û ev jî tera CHP’ênake di hemû pêşandin û lijneyên xweyên gelemperî de posterên serokênşoreşger lidardixin û bi vî awayî dik-evine pêşbaziya berhevkirina raya.Ew siyaseta ku li Dêrsimê dişopînin bitemamî taybetiye. Ev erdnîgariya kukomunîst-şoreşger û welatparêz bi pi-ranî tê de dijîn, dawiya ku zanîngeh têde hat vekirin bi testê AKP’ê çalakiyênrêxistinên civatan xurtbûn, CHP jî lihember vê nirxên şoreşger dixe wekpûtan, deng li hestên gel ên paşverûdike û bi vî awayî ji xwe re cîh çêdike.CHP dîsa bi taybetî dema borî de ke-sên ku di refên tevgera sosyalîst debûne di binê binyata xwe de dicivîne ûrûyên xwe yên paşverû bi maskê

“sosyalîzmê” ve vedişêre. Yên ku Gu-lana 2010’de beşdarê bîranîna KAY-PAKKAYA bibûn ango Aygunan, ku di-got’em rûyên vê pergalê ên rast ji Îbra-hîm hînbûn’ îro jî endamên partiyênbaşverûyên herî bingehîn yên vê per-galê dikin.Erê pergal îro li ser CHP’ê dixwaze nir-xên tevgera şoreşger-komunîst bidepaqişkirin, vê jî bi şerekî taybet ve pêktîne. Yên ku di dema borî de navberame de bûn di paxila xwe de dicivînehev û dixwaze dijberî “sosyalîzmê” sî-noran bide xêrzkirin. Hêzên Demokra-siya Nû yên ku têkoşîna vegerîna civa-ka radîkal didin. Di herêma Dêrsimê deêrişên paşverû yên ku dînamîka şo-reşger me ji xwe re dike armanc teşhîrdike, refleksa nîşan dide û hemberwan derdikeve. Divê feraseta ku Huse-yîn Aygun bi paşeroja wî dinirxîne ûwateyê dide ser paşeroja wî cîh nebîne.Hevhatina xwediyên vê ferasetê cîhdide çîna paşverû ku êrişên şerê tay-bet li ser me dibomînin. Rastî ewe kumirovan paşeroja wan ve nenirxînin,cîhê ku li tê de ye di wir ve binirxînin.Cihê ku Huseyîn Aygun lê rawestiyayeserhildana çînên bindest na, paşevani-ya pergala paşverû emrê me dike.Mîna gotina Feuerbach; “kê li hemberkoledariyê dewsa serhildanê de koleyateselî dike, ewa piştgiriyê dide koleda-riyê”. Teşhîrkirina nokerên çînê, li Dêr-simê taktîka botkota şoreşgerî a siya-seta xwesriye.

Polîtîkaya rast BOYKOT

Keftûlefta çînên serwêr a hilbijartinê

Rojaneya GelRojaneya GelRojaneya Gel

24_Layout 2 5/31/11 5:58 PM Page 1