24
Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 10-20 EKİM 2011 Yıl: 1 Sayı: 9 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü 17 Eylül tarihinde başlayan ve kapitaliz- min kalbi olarak bilinen, Wall Street’i pro- testo eylemleri ülkenin birçok şehrine yayılıyor. Kitlenin eylemlere katılımı her geçen gün artarken, birçok sendika ve aydın-demokrattan da eyleme destek açıklaması geldi. Nepal devriminin sorunları-II Çeviri Sayfa 20-21 ABD Wall Street eylemi ve sonrası f DÜNYA 16-17 Ülkemizdeki sendikal çalışma özgürlüğü- nün son örneği; sendikal çalışma yapan çiler patron tarafından İzmir’de kurulu olan Savranoğlu Deri Fabrikası’ndan İs- tanbul Tuzla’da bulunan Kampana Deri Fabrikası’na sürgün edildi. Kadınlar direnişe öncülük ediyor f emek-söyleşi 14-15 YENİ DEMOKRASİ İÇİN Emekçiler insanca yaşam talep etti Emekçi halk kitleleri “İnsanca yaşam için eşit, özgür, demokratik bir Türkiye”ta- lebiyle Ankara’ya akın etti. Ankara Garı’nda bir araya gelen on binlerce emekçi Sıhhıye Meydanı’na yürüdü. Katılımın kitlesel, coşkunun yüksek olduğu mitingde, hak gasplarına karşı tepkiler dile getirildi SAYFA 10-11 DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün: “Sokağın meclisi; emekçilerin, işçilerin, işsizlerin, inkar edilenlerin meclisidir.” TMMOB Başkanı Mehmet So- ğancı: “Sokağın meclisine hoş- geldiniz. Bizim meclisimizde yüzde 10 barajı yok” KESK Genel Başkanı Lami Öz- gen: “Grev dâhil bütün demo- kratik mücadele araçlarını kul- lanmaktan geri durmayacağız.” Devletin, Kürt Ulusal Hareketi’ni tasfiye etmek için bütün araçları devrede. Bir yandan “açılım” adı altında manipülasyonu, diğer yandan ise saldırılarla Kürt ulusuna yönelik milli baskı ve zulmü devam ediyor MİLLİ ZULUM Faşist diktatörlüğün Kürt ulusu üzerindeki milli baskısı kesin- tisiz sürüyor. 88 yıllık gelene- ğinden taviz vermeyen TC; ABD emperyalizminin icazetiyle AKP üzerinden uygulamaya koyduğu yeni projeleri yaşama geçiriyor. KCK operasyonu adı altında yapılan son saldırılarla Kürt ulusunun legal-demokra- tik alandaki siyasetçileri göz- altına alınarak tutuklanıyor. Askeri operasyonlar ise bütün hızıyla sürüyor. Devletin açılım ve çözüm dediği .. Malatya Kürecik’te kurul- ması planlanan NATO’nun Füze Kalkanı Projesi’ne karşı binlerce kişi Kürecik’e akın ederek ‘NATO’ya kalkan ol- mayacağız’ dedi. SF. 04 NATO’ya kalkan olmayacağız Maoist Komünist Partisi (MKP) Merkez Komite- Siyasi Büro, Halk Sava- şı’nın gelişip güçlenmesi için merkezi emek sefer- berliği kampanyası baş- lattığını açıkladı. HALK SAVAŞINI BÜYÜTELİM ‘TKP(ML)’den MKP’ye taşıdığımız komünist çizgiyi daha da yükseklere çekerek ilerledik ve ilerleyeceğiz’ GÜNCEL Emek Seferberliğine Çağrı SF 22 kapak27_Layout 2 10/10/11 1:53 PM Page 1

10-20 Ekim 2011

Embed Size (px)

DESCRIPTION

2011’den bu yana yayınlanan Halkın Günlüğü gazetesi.

Citation preview

Page 1: 10-20 Ekim 2011

Halkın GünlüğüHalkın Günlüğü10-20 EKİM 2011 Yıl: 1 Sayı: 9 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected]

Halkın Günlüğü

17 Eylül tarihinde başlayan ve kapitaliz-min kalbi olarak bilinen, Wall Street’i pro-testo eylemleri ülkenin birçok şehrineyayılıyor. Kitlenin eylemlere katılımı hergeçen gün artarken, birçok sendika veaydın-demokrattan da eyleme destekaçıklaması geldi.

Nepal devrimininsorunları-II

Çeviri Sayfa 20-21

ABD Wall Street eylemi ve sonrası fDÜNYA 16-17

Ülkemizdeki sendikal çalışma özgürlüğü-nün son örneği; sendikal çalışma yapanişçiler patron tarafından İzmir’de kuruluolan Savranoğlu Deri Fabrikası’ndan İs-tanbul Tuzla’da bulunan Kampana DeriFabrikası’na sürgün edildi.

Kadınlar direnişeöncülük ediyor femek-söyleşi 14-15

YENİ DEMOKRASİ İÇİN

Emekçiler insanca yaşam talep ettiEmekçi halk kitleleri “İnsanca yaşam için eşit, özgür, demokratik bir Türkiye”ta-lebiyle Ankara’ya akın etti. Ankara Garı’nda bir araya gelen on binlerce emekçiSıhhıye Meydanı’na yürüdü. Katılımın kitlesel, coşkunun yüksek olduğumitingde, hak gasplarına karşı tepkiler dile getirildi SAYFA 10-11

DİSK Genel Sekreteri TayfunGörgün: “Sokağın meclisi;emekçilerin, işçilerin, işsizlerin,inkar edilenlerin meclisidir.”

TMMOB Başkanı Mehmet So-ğancı: “Sokağın meclisine hoş-geldiniz. Bizim meclisimizdeyüzde 10 barajı yok”

KESK Genel Başkanı Lami Öz-gen: “Grev dâhil bütün demo-kratik mücadele araçlarını kul-lanmaktan geri durmayacağız.”

Devletin, Kürt Ulusal Hareketi’ni tasfiye etmek için bütün araçlarıdevrede. Bir yandan “açılım” adı altında manipülasyonu, diğer yandanise saldırılarla Kürt ulusuna yönelik milli baskı ve zulmü devam ediyor

MİLLİ ZULUMFaşist diktatörlüğün Kürt ulusuüzerindeki milli baskısı kesin-tisiz sürüyor. 88 yıllık gelene-ğinden taviz vermeyen TC; ABDemperyalizminin icazetiyleAKP üzerinden uygulamayakoyduğu yeni projeleri yaşama

geçiriyor. KCK operasyonu adıaltında yapılan son saldırılarlaKürt ulusunun legal-demokra-tik alandaki siyasetçileri göz-altına alınarak tutuklanıyor.Askeri operasyonlar ise bütünhızıyla sürüyor.

Devletin açılım ve çözüm dediği..

Malatya Kürecik’te kurul-ması planlanan NATO’nunFüze Kalkanı Projesi’ne karşıbinlerce kişi Kürecik’e akınederek ‘NATO’ya kalkan ol-mayacağız’ dedi. SF. 04

NATO’ya kalkan olmayacağız

Maoist Komünist Partisi(MKP) Merkez Komite-Siyasi Büro, Halk Sava-şı’nın gelişip güçlenmesiiçin merkezi emek sefer-berliği kampanyası baş-lattığını açıkladı.

HALK SAVAŞINI BÜYÜTELİM‘TKP(ML)’den

MKP’ye taşıdığımızkomünist çizgiyi

daha da yükseklereçekerek ilerledik ve

ilerleyeceğiz’

GÜNCEL Emek Seferberliğine Çağrı SF 22

kapak27_Layout 2 10/10/11 1:53 PM Page 1

Page 2: 10-20 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 10-20 EKİM 2011güncel haber02

Basri Vardar milyonlarca yok-sul insanımız gibi zorlukarıaşarak yaşamaya çalışıyordu.Önce ilik kanserine yakalandısonra işinden oldu. Şimdi isehapishanede adli tıpın kendisi-ne “ölebilir raporu” vermesinibekliyor

Muasır medeniyler seviyesine yaklaştı-ğımızı iddia edenler, demokratik açılım-lar, yeni anayasa tartışması, sağlık, eği-tim ve sosyal güvencelerin toplumunher kesiminden insanın yararlanacağı-na salık veren bürokratların yeminleri-ne tav olanlar, pembe rüyalarda gezedursun. Biz Basri Vardar’ın acılarla şe-killenmiş hikayesini paylaşalım sizinle.

Basri Vardar da milyonlarca insan gibisömürü sisteminin içerisinde bin birtürlü zorluklara göğüs gererek yaşama-ya, ailesini yaşatmaya çalışan biri. İs-tanbul Zeytinburnu’nda yaşayan 46 ya-şındaki, üç çocuk babası Vardar, bel ağ-rısı şikayetiyle gittiği hastanede ilikkanseri olduğunu öğrendi.

Kanser ilerlediği için de artık yürüyemi-yordu. Hastalığından kaynaklı emekgücünün düşmesi, çalıştığı iş yerindepatronunun onu kovmasına yetti. Işsizkalan ve hakları elinden çalınan Vardar,kendisinin ve ailesinin yaşaması içingerekli geçim araçlarına borçla ulaşma-

VARDAR DUZENİ

Ülkemizde insanlar bilmediklerinedenle gözaltına alınıyor, yar-gılanıyor ve uzun hapis cezala-rıyla zindanlara atılıyor. Bu hu-kuksuzluğa ses çıkaran avukat-lara ise çeşitli baskılar yapılıyor

Devletin yargıda hapishaneler cephe-sinde geliştirdiği senaryonun bir benzeride yeni adli yılın açılmasıyla birlikte‘Adalet Saray’larının girişinde avukatlarayönelik üst aramasıyla başladı. AKP hü-kümetinin siyasi tutumla birlikte mesle-ki kurum ve kuruluşlara yönelimleriyledoktor, mühendis, mimarlardan sonraavukatlara müdahalesiyle yeni yargı yı-lında gündem oluşturdu.Devletin sistemli şiddet üreten birimleri;profesyonelleştirecekleri her alana dairöncesinden kamuoyunda manipülas-yonla hedef şaşırtma ve gerçeği gizlemeçabasına girerler. İşçinin, emekçinin vehalkın mücadelesinin yükseldiği dö-nemlerde, şiddet üreten silahlı gücünsahibi siyasi iktidar, tehditlerini savur-maktan hiçbir zaman geri durmamıştır.

Yargıda profesyonelleşmeProfesyonel yargı yaratma çabasındaolan AKP hükümeti adım adım bütün altyapıyı hazırlarken bunun gerekçelerinide yaratıyor. Bunun en iyi örneği; adli yı-lın açılmasıyla birlikte Adalet Sarayla-rı’nda avukatlara yönelik dayatılan üstaraması, çanta araması gibi uygulama-larla mesleki sorumlulukların yerine ge-tirilmesinin engellenmesidir. Avukatlaraetik olmayan bu kurallar uygulanırken,aynı süreçte adli bir davanın duruşması-nı bekleyen taraflar arasında çıkan kav-gada bıçakla insanlar yaralanıyor ve ya-pılan aramalarda silah bulunuyor. İştesarayların adaleti…

Güvenlik dışarı, adalet içeriÖzellikle 12 Eylül Askeri Faşist Cunta-sı’nın yıldönümünde avukatların içeriyealınmamasına tepki gösteren ÇağdaşHukukçular Derneği üyesi avukatlar al-kışlarla ve sloganlarla durumu protestoederek üst araması yaptırmadan içeriyegirdiler. Avukatlar “Güvenlik dışarı, ada-let içeri” sloganlarıyla adliye koridorları-na girerken özel güvenlik birimleriyle dekısa bir arbede yaşandı. Ardından ÇHD

İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanayavukat mesleğine yönelik dayatmalarıy-la Çağlayan Adalet Sarayı’nın açıldığı ta-rihten itibaren saldırıların merkezi hali-ne geldiğini, sistemli saldırıların bir par-çası olarak baronun kendi hizmetleriniyürüten meslektaşlarını engelleyerekicraata başladığını açıkladı. Tanay ayrıca;“Adliyeler bizimdir. Adliyeleri ne polisle-re ne de özel güvenlik personeline teslimetmeyeceğiz. Bize saldıranları Başsavcı-lığa şikayet edeceğiz. Biz bundan sonraadliyelere, kendi çalışma sahalarımızaüstümüzü aratarak girmeyeceğiz, çan-talarımızı aratmayacağız. Bunu buradanbir kez daha ilan ediyoruz” dedi.

Soruşturma ifadeleri avukattan gizleniyorİstanbul’da BDP’ye yönelik gerçekleşti-rilen operasyonda gözaltına alınanlarınEmniyet’teki ifade ve sorgu tutanakla-rı, müdafi avukatlara ‘örgüte teslimedebilirler’ gerekçesiyle hem verilmedihem de avukatların ifadelere şerh koy-maları engellendi. Polis uygulamayı İs-tanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin‘kısıtlılık’ kararına dayandırdı. Avukat-lar hukuksuzluk yaşandığını belirterek

MKP dava tutsağı Özlem Aydınsürgün edildiği Denizli D TipiHapishanesi’nde yaşadığı iş-kenceleri anlattı. İHD İzmir Şu-besi’ne faks çeken Aydın “Bura-sı kelimenin tam anlamıyla top-lama kampı gibi” dedi

Maoist Komünist Partisi (MKP) dava tutsağıÖzlem Aydın 2000 yılı ölüm orucu gazisi olarakF tipi hapishaneler sürecinde Malatya’dan Ulu-canlar’a getirilmişti. Zorla müdahaleyle AnkaraNumune Hastanesi’nin ‘hastane tutsak koğu-şu’nda uzun süre tutuldu. 200’lü günleri geridebırakarak tüm tecrit işkencesine ve Mengeleartığı doktorların ölüm orucu sürecindeki zorlamüdahalelerine rağmen yaşama direnen dev-rimci kadın tutsak Özlem Aydın’ın sürgün sev-ke götürülmediği hapishane neredeyse kalma-dı. Malatya, Ulucanlar, Kahramanmaraş-Elbis-tan, Ankara-Sincan, Adana-Karataş Kadın Ha-pishanesi ve 9 Eylül 2011 tarihinde de Denizli DTipi Hapishanesi’ne sürgün sevke götürüldü.Özlem Aydın, Denizli D Tipi Hapishanesi’ne"sürgün" olarak gönderilirken nakil sırasındave sonrasında gardiyanlardan şiddet gördüğü-nü belirterek, İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmirŞubesi aracılığıyla sürgün-sevk işkencesinikamuoyuyla paylaştı. MKP dava tutsağı ÖzlemAydın görüşçülerine Adana Karataş Kadın Ha-pishanesi’nden Denizli D Tipi Hapishanesi’negetirildiği süre içerisinde ve Denizli’de sistema-tik işkenceye uğradığını açıkladı.İzmir İHD’ye görüşmecileri aracılığıyla açıklamayapan Özlem Aydın, Denizli D Tipi Hapishane-si’nde saldırıların değişmediğini söyleyerek,koşulları “Burası kelimenin tam anlamıyla top-lama kampı gibi” sözleriyle özetledi.Denizli D Tipi Hapishanesi’nde en temel insaniyaşam koşullarının dahi mevcut olmadığını be-lirten MKP dava tutsağı Özlem Aydın tutsaklarayönelik baskı ve işkencelere, tepkisini sloganatarak karşı çıktığı için gardiyanların saldırısınauğradığını ve dövüldüğünü, vücudunun çeşitliyerlerinden darp edildiğini belirtti.Başta insan hakları kurumlarını ve tüm duyarlıkamuoyunu sürgün-sevk işkencesine ve tecritişkencesine karşı devrimci tutsakları sahiplen-meye çağırdı. Adana Karataş Kadın ve Denizli DTipi Hapishanesi de diğer F tipi hapishanelerdeolduğu gibi sık sık devrimci tutsaklara yöneliksaldırı haberleriyle gündeme geliyor.

Sürgünedilmediğihapishanekalmadı

Saraylarda adaletin

..

2-3_Layout 2 10/10/11 1:04 PM Page 1

Page 3: 10-20 Ekim 2011

03güncel10-20 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

ya çalıştı ve gitgide tüm çevresine borçlanmayabaşladı.Haksızlığı uğrayan, patronu tarafından bir çırpı-da kapı önüne konan Vardar’ı, bu vakte kadardevlet hiç sormadı. Taki elektrik ve su faturala-rını ödeyemeyene kadar. Birikmiş elektrik fatu-rasını ödeyemeyen Vardar’ın evini yoklamayagelen BEDAŞ, sayacı sökerek ödemesi gerekenfaturayı bıraktıktan sonra ayrıldı. Ailece karan-lıkta kalan Vardar tek çareyi sökülen sayacınyerindeki kabloları birleştirerek, kaçak elektrikkullanmakta buldu. Fakat BEDAŞ yoksulların buhamlesini bildiğinden Vardar’ı bir kez daha ziya-ret etti. Elektrik kullanımını gören BEDAŞ, Var-dar’a önce ceza kesti, sora 3 ayrı dava açtı. Busefer mahkeme yollarına düşen Vardar, toplam 5yıl 10 ay hapis cezası aldı. Temyiz hakkını da ka-çıran Vardar, Şubat 2011’den beri de Metris Ha-pishanesi’nde günlerini geçirmeye başladı.

Şimdi ilik kanseriyle boğuşuyorDışarıdayken tüm hakları bir çırpıda elinden alı-nıp hapishaneye konulan vardar burada devletinhışmından kurtulamadı. İlik kanseri Vardar’ı, ha-pishanedeki kötü koşullardan kaynaklı, yavaşyavaş eritmeye başlattı. Ailesi ve Av. Fazıl AhmetTamer, tahliye edilmesi için Adli Tıp Kurumu sü-recini başlattı. 26 Nisan 2011 tarihinde başlayansüreç hala tamamlanmış değil. Nedeniyse, ağırişleyen bürokrasi ve hapishane yönetimininkaybettiği belgeler.Adli Tıp Kurumu, 29 Haziran 2011 tarihinde Bakır-köy Cumhuriyet Savcılığı'na yazı yazarak eksik-liklerin tamamlanmasını, rapor ve hastanın gön-derilmesini istedi.Yazının gereği uzun süre yapılmadı. Daha sonra

ise belgelerin tamalanmasını içerin resmi yazıönce bir tufaf hatayla Silivri Hapishanesi'ne gön-derildi. Durumu öğrenen Av. Fazıl Ahmet Tamer,olaya müdahale ederek yazının Eylül ayı başındaMetris Hapishanesi'ne ulaşmasını sağladı. Fakatne hikmetse bu sefer resmi yazı Metris Hapisha-nesi’nde kayıplara karıştı.

Av. Fazıl Ahmet Tamer, sorunun duyarsızlıktankaynaklandığını belirterek, "O hapishanede birkanser hastası var. Hapishane idaresi, ne oldu-ğunun takibini yapmak zorunda. Bırakın kendi-lerinin sormasını, kendilerine gelen evrakı kay-bediyorlar" diye konuştu.

Söz konusu evrakın kopyasının kendisinde bu-lunduğunu ve bunu hapishane yönetimine fakslailettiğini söyleyen Tamer, "İşlemlere başlamışlar.İki gün önce Samatya'daki İstanbul Eğitim veAraştırma Hastanesi'ne götürüldü" dedi.

Kaybolan, yanlış yere fakslanan ve sonuda adre-sine ulaşan resmi yazı kendi sürecini tamamlar-ken, Vardar’ın bedeni bu süreçte ilik kanseri ta-rafından kemirilmeye devam etti.

"Basri Vardar Serbest Bırakılsın"Vardar'ın serbest bırakılması için İnsan HaklarıDerneği (İHD) Metris Hapishanesi önünde basınaçıklaması yaptı.

İHD, yaptığı açıklamada, "hayati tehlikesi" olanVardar'ın hapishane koşullarında tedavisininyapılamayacağı için serbest bırakılmasını istedi.Açıklamada, Ceza İnfaz Kanunu'nun 16/2. mad-desi ("hapis cezasının infazı, mahkumun hayatıiçin kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkumuncezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır")hatırlatılarak, bu maddenin uygulanması istendi

ANLATIYOR

suç duyurusunda bulundu. Hukuka damgasını vuran bir durum da İzmir’deyürütülen bir soruşturmada yaşandı. Soruşturmadosyasında “güvenlik” gerekçesiyle kısıtlama ka-rarı doğrultusunda, emniyette ve savcılıkta alınanifade tutanaklarının bir örneği gözaltındaki kişilereve avukatlarına verilmedi.

Bilgi-belge peşindeki devlet neleryapmaz ki?Diğer yandan Şırnak Barosu Üyesi Av. Rojhat Dil-siz’in Cizre’deki evinden gece saat 02.00 sıraların-da Diyarbakır özel yetkili savcısı tarafından yürü-tülen soruşturma kapsamında gözaltına alındığıbildirildi. Ancak ne tür bir suçlamayla alındığı nekendisine ne avukatlarına ne de bağlı bulunduğubaroya iletilmedi. Teknik takip ve telefon dinlemekayıtlarında ismine rastlandığı, bilgisi dışında baş-ka bir delil olmadan avukat mesleğini sürdüren,bürosu ve telefonu bilinen birinin gece saatlerindeevinde arama yapılması ve gözaltına alınması dabir hukuk skandalı olarak kayıtlara geçti. Özel yet-kili savcıların verdikleri kararla sadece insanlarıniş, aile ve özel yaşamları ihlal edilmiyor, meslektekiavukat-müvekkil arasında kurulan sır saklamailişkisi de yok ediliyor şeklinde açıklama yapanÇHD; bir diğer amacın ise meslektaşları üzerindenmüvekkillerinin bilgi ve belgelerine ulaşmak oldu-ğunu dile getirdi.

ır olmanın da ötesinde genel bir kural, bilinenbir gerçektir ki; emperyalizm kendisine ba-ğımlı, ekonomik-siyasi ve askeri olarak ta-hakkümü altında tuttuğu geri, sömürge ül-keleri “kendi kaderi”yle baş başa bırakmaz.Aksine böylesi bağımlı, sömürge ülkelerin iç

ve dış işleriyle oldukça yakından ilgilenir. Adeta bir mühendistitizliğiyle üzerinde çalıştığı bu ülkelerin ekonomik, siyasi,askeri vb politikalarından hükümetlerin seçimine, muhalefetpartilerinin nasıl pozisyon alması gerektiğinden, sendikalargibi emek örgütlerine, mesleki ve adına “sivil toplum”dedikleri “kitle örgütleri”ne varıncaya kadar oldukça genişbir yelpaze emperyalizmin doğrudan ya da dolaylı müdahalealanları durumundadır.Bu kapsamda, yarı feodal-yarı sömürge yapısıyla emper-yalizme -esasta da ABD emperyalizmine- göbekten bağımlıolan faşist Türk devleti kuruluşundan itibaren emperyalizmindoğrudan müdahale alanı olmuştur. Askeri darbeler, hükümetdüşürmeler, yeni hükümetlerin iş başına getirilmesi görünürde“bağımsız” kendi dinamikleriyle işleyen süreçler olarak gös-terilse de bunların arka planındaki güç hep emperyalizmolmuştur. Keyfi bir tercihin ötesinde tamamen siyasi-ekonomik veiktisadi (güçler dengesi) yapının sonucu olan bu ilişkilenmeyiTürk hakim sınıfları her ne kadar “stratejik ortaklık” olarakifade etseler de esas durumun efendi-uşak ilişkisi biçimindeolduğu alenidir.Burjuva kalemşorların ve liberal tayfanın ısrarla ‘her şeyinaltında emperyalizmi aramayın’ telkinlerine rağmen gerçekdurum budur. Zira bu gerçeklik AKP’nin bir emperyalistproje olarak kurulup hükümete getirilmesi ve devamındagiderek iktidardaki nüfus alanını genişletmesinde de doğrudanbelirleyici olmuştur. AKP’nin kuruluşu ve hükümete getirilmesi, özellikle deAKP’nin ikinci döneminden itibaren “demokratikleşme” adıaltında yürütülen süreç işte bu temel gerçek üzerine otur-tularak, emperyalizmin değişen ya da değişmeyen planla-maları ekseninde Türk devletinin dizayn edilmesi temelindeyürütülmektedir. Proletarya, ezilen ulus ve azınlıklar üzerinde sömürü, baskı;tek vatan, tek bayrak, tek ulus şeklindeki ırkçı şoven faşisttemeliyle Türk devleti, AKP vitrinliğinde açık bir şekilde re-vizyona tabi tutulmuştur. Halen devam etmekte olan busürecin ayrıntıları bulunmakla birlikte bu yeniden yapılan-dırma sürecinin genel anlamda temel hedefi ABD emper-yalizminin stratejik ve taktik politikalarıyla daha fazlaentegre olmuş ve aynı zamanda da emsalleri için örnekteşkil edecek “model ülke-güçlü bir Türk devleti” nin ika-mesidir. R.T. Erdoğan'ın bugünlerde Ortadoğu'yu arşınlayıpbeylik beyanlarla telkinlerde bulunması bu kapsamda de-ğerlendirilmelidir. Aksini düşünmek emperyalizmi ve em-peryalizme bağımlı sömürge-yarı sömürge ülkelerin efendi–uşak ilişkilerini anlamamaktır. Bilinen bir gerçektir ki em-peryalizme, özellikle de ABD emperyalizmine rağmen, yada bundan bağımsız bırakalım bir Türk başbakanının Orta-doğu ve Afrika turuna çıkıp buralarda efelenmesini, Anka-ra’dan dahi uluslararası konulara ilişkin böylesi beyanlardabulunması imkansızdır. Dolayısıyla Erdoğan gezisinin “dünyalideri” olarak gösterilmesi tam bir şişirmedir. Olan şeyErdoğan kadavrasında emperyalizmin ‘ruhunun’ dolaşmasıdır. Her haliyle emperyalizm tarafından himaye edilmek istenen,emperyalizmin ülke, bölge ve dünya politikalarıyla uyumlubir anlamda “iç sorunlarını çözmüş güçlü bir Türk devleti”görüntüsünün yaratılmasıdır. Açılımlar, demokratikleşme,derin devletle hesaplaşma olarak yürütülen süreç faşistdiktatörlüğü aklama, sömürü, imha, inkar ve katliamlar ger-çeğini bazı çete ve tetikçilerle izah etme gayretlerindenbaşka bir şey değildir. “Her şey demokrasi için” söylemiyle yürütülen ve adına”yeni dönem” denilen bu süreç sorunların müsebbibi olanların,sorunları “biz çözeriz” sahtekârlığıyla propaganda edilmek-tedir. Ki bu yönelim güncel olarak ise Kürt ulusul sorunundagörünürlük kazanmaktadır.

S‘YENİ DÖNEM’ Mİ?

SINIF TAVRI ≫ ismail uçar

sadece adı var

2-3_Layout 2 10/10/11 1:04 PM Page 2

Page 4: 10-20 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 10-20 EKİM 2011güncel04

Malatya Kürecik’te kurulması planlananNATO’nun füze kalkanı projesine karşı Ma-latya halkı Kürecik’e akarak füze kalkanıprojesini protesto etti. Malatya Kürecik ka-rayolunda bir araya gelen kitle buradanfüze kalkanı projesinin yapılacağı bölgeyedoğru yürüyüşe geçti. Demokratik HaklarFederasyonu da mitinge kitlesel katılımgöstererek ABD ve AB emperyalizmininyerli uşaklarına karşı Kürecik halkıyla bir-likte anti-emperyalist mücadelenin öne-mine vurgu yaptı.Kürecik halkı devrimci önderlerin “MahirÇayan, Deniz Gezmiş, Mazlum Doğan, Si-nan Cemgil ve İbrahim Kaypakkaya’nınbulunduğu ve unutmadık unutturmayaca-ğız” pankartı açarak “NATO’ ya kalkan ol-mayacağız”, “Kalkan yapma boşuna yıka-cağız başına”, “Kürecik NATO’ya mezarolacak”, “Kahrolsun ABD emperyalizmi”,“Katil ABD işbirlikçi AKP” sloganlarını attı.Kitle geniş ‘güvenlik’ önlemleri eşliğindefüze kalkanının kurulacağı Çarşak Tepe-

si'ne yürüdü.

Füze kalkanına karşı dur!Malatya başta olmak üzere diğer çevre il-lerden üye ve taraftarlarıyla Kürecik’e ge-len DHF’liler pankart açarak Kürecik hal-kıyla beraber yürüyüşe geçti. DHF faali-yetçileri tarafından sık sık kitle içerisindeajitasyon çekilerek anti-emperyalist mü-cadelenin büyütülmesi gerektiği ve bununda ancak emperyalizme karşı savaşarakgerçekleştirileceğinin vurgusu yapıldı. Ra-dar alanında kolluk güçlerinin yığınağı isedikkat çekti.Çarşak Tepesi’ne gelindiğinde Kürecik hal-kı adına yapılan açıklamada şu ifadelereyeri verildi:

Özgürlük mücadelesinde geriadım atmayacağız!“Bizler Malatya halkı olarak bölgemizdefüze kalkanı istemiyoruz. AKP hükümetibu ölüm kusan makineyi buraya kurmak

için bizlerden onay almadı. İsrail’e karşı ol-duğunu her fırsatta dile getiren hükümetgörüyoruz ki İsrail korumacılığı yapıyor.Bütün bunları Kürecik, Akçadağ ve Malat-ya halkının yok olması pahasına yapıyor.Bu davranış bütün insanlığa karşı suç işle-mektir. İnsanlık suçu işleyenlere suç orta-ğı olmayacağız.

Emperyalistler paylarını büyütüyor!Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da diktatör-lüklerin yıkılmasının ardından ortaya çıkanyeni durumda, emperyalistler paylarını bü-yütmek için her türlü oyuna başvurmak-tadırlar. Görüyoruz ki bütün dostluklar çı-kar amaçlı ve sahtedir. Düne kadar kucak-laşıp koklaşanlar, ABD ve İsrail çıkarlarısöz konusu olunca, sahte kahramanlıklarsergiliyorlar. Bizler kirletilmemiş toprakla-rımızda insanca yaşamak istiyoruz.”Miting, katılan kurumlar adına yapılan ko-nuşmaların ardından sona erdi.

NATO’YA KALKAN OLMAYACAĞIZMalatya Kürecik’te kurulması için çalışmaları başlatılan NATO radar üssüne karşı 2 Ekim’de Kürecik’tebir miting yapıldı. Mitingde anti-emperyalist mücadelenin önemine vurgu yapılarak ‘NATO’ya kalkanolmayacağız’ denildi

AKP’nin hükümet olduğu günden bu yanaTürk devletinin ve hükümetinin her siyasipolitikasını sayfalarından verdiği haber veanalizlerle kitlelerin bilincinde “iyi ve doğ-ru” olarak göstermek için çabalayan Za-man Gazetesi, yaptığı haberlerde sınırlarızorlayarak artık asparagas röportajlara vehaberlere bolca yer vermeye başladı.Son olarak BDP üyelerine yapılan gözaltı te-rörünü “haklı olarak” göstermeye çabala-yan Zaman Gazetesi bir yandan polisin

masa başında hazırladığı seneryolara man-tık bulmaya uğraşırken diğer yandanPKK’ye kara çalmaya devam ediyor.İşte Zaman gazetesinin sayfalarında dü-zenli olarak yer verdiği yalan dolu haber-lerden bir kaçı.

Asparagas röportajZaman Gazetesi’nin manşetten verdiği "38gün Kandil'de değil, bölgede gezdik' habe-rinin asparagas olduğu ortaya çıktı.

Zaman'ın kaynak göstererek röportaj yap-tığını iddia ettiği asker Aykut Çelik, ne Za-man ne de başka bir gazeteye açıklamadabulunmadığını, röportaj vermediğini belir-terek, kendi ağzından bu şekilde haber ya-pan Zaman Gazetesi hakkında suç duyuru-sunda bulunacağını söyledi.Söz konusu haberde, asker Çelik'in ağzın-dan, dağdaki PKK'nin yaşamı, Kobra heli-kopterleri ve Heronların bölgede cirit at-ması, PKK'nin gruplar halinde köy köygezmesi film gibi anlatıldı. Ancak ZamanGazetesi’nin kendisiyle röportaj yapılmışgibi verdiği haberi yalanlayan er Aykut Çe-lik, suç duyurusunda bulunacağını söyledi.DİHA'nın Muş'ta görüştüğü er Aykut Çelik,şimdiye kadar hiçbir gazete ya da basın or-ganına ne röportaj verdiğini ne de açıkla-mada bulunduğunu söyledi.

Yalanlar ‘Zaman’la

Devlet Kürt ulusunun demo-kratik eylemlerini engelliyor.Öcalan üzerindeki tecridi pro-testo etmek amacıyla yapıl-mak istenen Gemlik yürüyü-şü, OHAL uygulamalarıyla en-gellendi.

Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuk Daya-nışma Dernekleri Federasyonu (TUHAD-FED) öncülüğünde ve DTK ile BDP'nin des-teğiyle “Abdullah Öcalan'a Özgürlük” şia-rıyla, Gemlik'te yapılması planlanan yürü-yüş, devlet tarafından engellendi. Mitingehareket eden araçları durduran, insanlarıgözaltına alan polis, aldığı kesin emirle BDPmilletvekillerine dahi saldırdı. Polis, TOMAaracını BDP Eşgenel Başkanı Gültan Kışa-nak'ın üzerine sürerken, Kışanak ezilmek-ten son anda kitle tarafından kurtarıldı.

Araçlar durdurulduGemlik yürüyüşü için il ve ilçe merkezle-rinden yola çıkan araçlar, polisler tarafın-dan durduruldu. Valiliklerin kesin kararıolduğu gerekçesiyle araçların geçişine izinverilmezken, kimi noktalarda da araçlarapara cezası kesildi, araçta bulunanlar tektek kimlik kontorülünden geçirildi, otobüsşoförleri gözaltına alındı. Siirt, Diyarbakırve ilçelerinden Gemlik yürüyüşü için yolaçıkan araçlar polis tarafından durdurula-rak geçişlerine izin verilmedi. Diyarbakır merkez ve ilçelerinden yola çı-kanlar da polis engeliyle karşılaştı. Bismil,Ergani, Çınar, merkez ilçeler, Kayapınar,Sur, Yenişehir ve Bağlar'dan hareket edenotobüsler polis engeliyle karşılaştı. Beyoğlu’nda Gemlik’e gitmek isteyen kitlepolis tarafından engellendi. Dolapdere so-kaklarınında devriye gezen polis tek tekkahvehaneleri boşaltarak, halkı tehditlerleeve gitmelerini dayattı. Sakarya’da yürü-yüşe katılmak isteyen 12 üniversite öğ-rencisi gözaltına alındı.

Polis, Kışanak'ı ezmek istedi Gemlik'e gerçekleştirilmek istenilen yü-rüyüş için Diyarbakır'dan yola çıkan vepolis müdahalesiyle karşı karşıya kalanbinlerce kişi Urfa yolu üzerinde oturmaeylemi yaptı. Eyleme tahammül edeme-yen polis kitleye saldırırken, polis TOMAaracını BDP Eşgenel Başkanı Gültan Kışa-nak'ın üzerine sürdü. Kışanak ezilmektenson anda kurtarıldı.Saldırının büyümesinin ardından yol üze-rinde açıklama yapan Gültan Kışanak, İçiş-leri Bakanlığı ve hükümetin talimatıylatüm valilerin kentlerde ve ilçelerde giriş veçıkışları yasaklayan bir karar aldıklarınıifade etti. "Bunun adı OHAL ve sıkıyönetimilan etmektir" diyen Kışanak, "Yurttaşlarınseyahat etme, tepkisini dile getirme, gö-rüşlerini açıklama ve demokratik mücade-leye katkı sağlamak amacıyla her türlüeylem ve etkinliği faşizan bir tutumla terö-rize eden bir hükümet ile karşı karşıyayız"şeklinde konuştu. Çıkan olaylarda 3 kişigözaltına alındı.

Gülen cemaatinin yayın organı,AKP hükümetinin propaganda-cısı Zaman Gazetesi yaptığı ha-berlerle AKP’ye yönelik eleşti-rileri bertaraf ederken diğer yan-dan toplumsal muhalefete karaçalmaya devam ediyor

Gemlikyürüyüşüengellendi

4-5_Layout 2 10/10/11 12:10 PM Page 1

Page 5: 10-20 Ekim 2011

or şartlarda verilen sınav,gerçeği ya da gerçeğe enyakın sonuçların eldeedilmesinin güvenilir öl-çütüdür. İnsanın sınan-

dığı en iyi minder zor şartların minderidir.Salt insan değil, bilinçli devrimci hareket vekomünist partileri de son tahlilde buradabelli olurlar. Sağlam devrimci damar zorluklartoprağında yetişir. Zorluklar aynasında, sak-lanabilen tüm gerçek çıplak biçimde açığaçıkar; insana ait veya insan ürünü olan herözellik zorluk karşısındaki sınavda gözlerönüne serilir. Kimi eğilip bükülür başkamecraya akar, kimi zorlukları alt ederek ge-leceği eline alır. Devrimci kalıbın laboratuvarısosyal pratiktir. Siyasi niteliği açığa çıkaranturnusol iktidar mücadelesinin sıcak prati-ğidir. Nitelikteki kalite ağır atmosferin sı-caklığı altında kaçınılmaz olarak öyle ya daböyle renk verir. Yüksek ısı derecesi demirinfoyasını bile ortaya çıkarır. Proleter dev-rimcilerle tüm diğerleri devrimin zor anla-rındaki tutumlarında niteliğine uygun duruşbelirler. Kesin ölçüt sınıflar mücadelesi pra-tiğidir.İdeolojik-siyasi sağlamlık ağır karşı-devrimcişartlar altında gösterilen devrimci tutumdakiısrarla belli olur. İdeolojik sağlamlık yoğunideolojik saldırı koşullarında ilke ve amaçlarabağlılıkta gösterilen stratejik direniş ve se-batla esasta sergilenir. Bunun gibi, tasfi-yeciliğe karşı savaşım; devrimci eylem, dev-rimci savaşım ve devrimci çizgi duruşundaortaya konan ideolojik-politik tavırla ölçülür.Proleter devrimcilerle sözde devrimcilersöz-eylem/teori-pratik birliği sorunundaoynadıkları rolle tutarlı olarak ayrışır. Dev-rimcilik, devrimin boğulmak istendiği andabuna karşı alınan tutumda en gerçek anla-mına kavuşur. Kolay şartlar gerçek dev-rimciliğin ispatına yetmez. Zor şartlar gerçekdevrimcilerle sözde devrimcilerin ayraç ele-ğidir. Her zor şartlar atmosferinde, sağ tas-fiyeciliğin zuhur ettiği görülmüştür. Tesli-miyet tavrı ve direniş tavrı bu şartlardabüyür. Proleter devrimcilik, en zor şartlardada “imkansız“ deneni isteyip gerçeği de-ğiştirme bilinci ve cesaretinde karakterizeolur. Tasfiyeci teslimiyet ise kılıktan kılığabürünür…İçinden geçtiğimiz şartlarda derin bir ideolojikkırılmanın olduğunu söylemek yerinde ola-caktır. Devrimin ve devrimciliğin “boş biruğraş“ haline geldiğine kanaat getirenleringereğinden fazla çoğaldığı doğrudur. Bellibir çevrede devrimci mücadelenin, yani sınıfmücadelesinin artık tarihe karıştığı görüşüzımnen kabul görmüş durumdadır. Kabul-lenişin siyasi sığınağı “yenilik“, “değişim“,“gelişme-geliştirme“ argümanlarıyla kamufleedilmektedir. Bu, salt tek tek kişilerle açık-lanacak durum değil, devrimci hareketinönemli bölümünü tutsak edendir. Devrimeinançsızlık küçümsenemez derecede ge-lişmiş, tasfiyecilik kılcal damarlara kadarinmiştir. Neo-liberal strateji ve onun ideo-lojik-politik tuzağı olan tasfiyeciliğin rüzgarıgeniş yelpazeye hükmetmiştir. Devrimcieylem, silahlı mücadele ve illegal örgüt-ör-gütlenmeye karşı ters açıdan genişleyenmakas bunu gösterir. Devrimci ilkelerdenuzaklaşarak, legalizme-yasalcılığa ve tas-fiyeci reformizme verilen kıymet bunu gös-terir.Evet, “artık eskisi gibi olmaz“, “o dediklerinizeskide kaldı“, “şartlar çok değişti“, “yenişeyler yapmalı“ gibi, kırılmanın tezahürüve tasfiyeciliğin basıncıyla varılan bu nok-

talar, özünde devrimin ve mücadelenin ka-panışını ilan eden kaçışlardan başka şeylerdeğildir. Devrim sayfası kapatılmış, düzeniçi reformlara umut bağlanmış-burjuva de-mokrasisinin yolu tutulmuştur bu karamsarruh halinde. Elbette yeniliklere, değişimlereve benzeri, nesnel zeminin sunduğu ihti-yaçlar bağlamında karşı çıkılamaz-çıkmı-yoruz. Fakat, devrim vazgeçilmezimizdir.Devrimci ilkeler ve devrimci doğrultu, değişimve yeniliklerin yegane kapısıdır bizler için.Sırtını devrime dönüp önünü burjuva düzenedönen “değişim“ ve “yenilikçilik“ değil!Türk hakim sınıflarının tasfiyeciliği derin-leştiren yanıltıcı politikası, adi bir bez misalirenk atarak sırıtmış durumdadır. Asimi-lasyon ve inkarı bitirdik diyen iktidar sahipleri,adeta Kürt avı başlatmış ve “sürek avıyla“gördüğü Kürdü gözaltına alıp tutuklamakta,Kürtlerin nefes almasını yasaklamaktadır.Bundan daha berrak bir faşizm olamaz. Ohalde hakim sınıfların demagojisine iknaolup devrimci mücadeleyi çeşitli kılıflar al-tında ötelemenin sakatlığı açıktır.Unutulmasın ki, hala insanlar katlediliyor,işkence ve esaret uygulanıyor, sömürü, zu-lüm ve açık bir terör sürdürülüyor. Hepsindenönemlisi de iktidar hala feodal-faşist kom-prador hakim sınıfların elindedir ve hakimsınıfların karakteri değişmediği gibi, iktidarda el değiştirmemiştir. Bu devrim ve dev-rimci mücadele için yeterli sebeptir. Gericihakim sınıf iktidarı koşullarında meşguliyetalanı bularak devrimci mücadeleye paydosdiyenler, katledilen gerillaları ve estirilentüm zulmü umursamamaktadırlar. Evetulusal ve sınıfsal mantaliteye sahip gerillasavaşı hala sürmekte ve savaşan gerillalarimha operasyonlarıyla katledilmek isten-mekte-katledilmektedir. Burjuva demok-rasisi peşinde koşanlar ve burjuva düzenireformlar yoluyla onarmaya sabitlenenleriçin de bunun bir anlamı olmalı! Maaleseftüm gerçek atlanarak devrimci mücadeleningeçersizliğine karar kılınmıştır geniş bir yel-pazede…Burada iki eğilim ve etken vardır. Biri, kom-prador hakim sınıfların estirdiği tasfiyecilikrüzgarına kapılandır; öteki bu tasfiyeci ko-şulların sonucu olarak devrim aleyhine olu-şan zor şartlara karşı sebat edemeyen…Devrimci mücadeleden uzaklaşan realitebu özellikleri taşımaktadır. Objektif olaraktasfiyeci olan bu eğilim, devrimi teorik tar-tışmalara sıkıştırmış, siyasi pratikten veyadevrimci mücadeleden kopmuştur esasta.Meselenin aslı ideolojik iflas ve tabiatıyladevrimden geri çekilmedir burada. Devrim-ciliğe yeni bir kılıf biçilmektedir ki, bu kılıfdevrimciliğe giydirilen bir kefendir özünde.Devrimi sığ sulara çekip emperyalizm vekomprador bürokratik burjuvazinin ağlarınatakmak isteyenler tarih karşısında af edilmezbir suça imza atmaktadırlar. Tarih yine halk kitleleri tarafından gerçek-leştirilen alt-üst oluşlarla yazılıp devrimlerleilerletilecektir. Bunda proleter devrimcilerinmutlak bir rolü olacaktır. Bugün tarihseldeğerde öne çıkan görev karanlığa ışık tut-mak, tasfiyeci rüzgara karşı devrim için kı-vılcım çakmaktır.Yerinden çekilen bir taş tüm duvarı yıkabilir;en büyük sessizlik bir çığlıkla bozulabilir!Ama mücadelede sebat etmek ve devrimiısrarla savunmak-savaşmak esastır! Gününihtiyacı budur.

ZDEVRİMCİ MÜCADELE YAKICILIĞINI KORUYOR

UFUK ÇİZGİSİ ≫ bakış can05güncel10-20 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

Önce Zaman tutukladıİstanbul'da "KCK" adı altında yapılan göz-altı teröründe BDP'lilerin adliyedeki ifadeişlemleri devam ederken, Zaman Gazetesimahkeme sonucunu internet sayfasında"KCK'ya büyük darbe: 41 kişi tutuklandı"başlığıyla manşetten servis ederek gazetemahkemeden önce BDP’lileri tutuklamışoldu.

‘Dağdakiler şehre inmiş bile’BDP yönetici ve üyelerinin gözaltına alınıptutuklanmasına gelen tepkiler üzerineharekete geçen Zaman Gazetesi muhabiriAli Akkuş polis fezlekelerini aratmayacakbir habere imza attı. Akkuş haberine öylegüveniyordu ki haber girişinde yorumupatlatıyordu: “Kanarya Cemiyeti gibi ma-sum bir sivil toplum örgütü olarak göster-meye çalışanlar yine harekete geçti.”

Söz konusu muhabir daha dava sonuçlarıve iddianameyi bile görmeden çoktanhükmü vermiş ve gözaltına alınanlara yo-rumu patlatıyor haberinde: “Dağda silahlıolduğunu bildiğimiz PKK, şehirde KCKadıyla legal alanı yani parti binalarını kul-lanarak, en acımasız planlarla saldırıyorsize. Devlet, aracı yakılan gariban vatan-daşı korumayacak mı?”

yayılır Zaman’ın bir sınırı yok Zaman, siyasi polis aracılığıyla servisedilen her haberi yayınlayarak BDP vetoplumsal muhalefetin enerjisini bitir-mek için bütün çabayı harcıyor. Öyle ki,gazete gözaltılar sırasında öyle ileriyegidiyor ki; gözaltına alınan avukat GönülErdem'in, Ergenekon sanığı Albay Cen-giz Köylü'nün de avukatı olduğunu ha-ber yaparken bu durumun tek başınayetmeyeceğini düşünüp bir de haberiniçerisinde verdiği şu bilgilere bakalım:“Erdem'in yaklaşık 7 yıldır Büyükada'dayazlık evi bulunduğunu, herhangi birşüpheli hareketine rastlamadıklarınısöyledi. Adalar İlçe Emniyet Müdürlüğübinasına yaklaşık iki yüz metre yakın-lıktaki lüks evde Erdem'in bilgisayarla-rına soruşturma kapsamında el konul-du. Komşuları, Erdem'in 1 kız, 1 erkekçocuğunun zaman zaman evde içkiliparti vererek arkadaşlarını da getirdiği-ni anlattı.” Evet zaman Erdem’i veBDP’yi suçlu ve toplum karşısında kötügöstermek için bütün çirkinlikleri kul-lanıyor. Erdem’i toplum karşısında kü-çük düşürmek isteyen Zaman Gazetesiaklınca savunduğu çürümüş ahlaki de-ğerleriyle örtüşmediğini düşündüğü“Erdem'in 1 kız, 1 erkek çocuğunun za-man zaman evde içkili parti vererek”bilgisini paylaşıyor okurlarıyla.

4-5_Layout 2 10/10/11 12:10 PM Page 2

Page 6: 10-20 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 10-20 EKİM 2011güncel06

Açılımlar, demokrasi şovları biryere kadar. Devletin elindeki enbüyük koz olan faşizm, Kürt ulusuve siyasetçileri üzerinde milli zul-me devam ediyor. 7 ilde 200’denfazla kişi gözaltına alındı. İstan-bul’da mahkemeye çıkarılan 99kişiden 86’ı verilen hızlı kararlatutuklandı

Türk devleti Kürt siyasetçilere yönelik başlat-tığı tutuklama terörünü sürdürüyor. 2 yıldırsüren tutuklama teröründe Amed, Mersin,Mardin, Gaziantep, Ankara ve İstanbul’da“KCK” adı altında yapılan baskınlarda 200’denfazla kişi gözaltına alındı. Gaziantep’te isemahkemeye çıkarılan 19 kişi tutuklandı.

Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı-lığı’nın talimatı üzerine İstanbul başta olmaküzere, Amed, Batman’da ve birçok ilde KCKadı altında DTP üyelerine polis baskınları dü-zelendi. 7 ilde 200’den fazla kişi gözaltınaalındı.

Gazetemiz baskıya hazırlandığı sırada İstan-bul'da BDP'lilere yönelik gözaltı saldırısındaadliyeye sevk edilen 99 kişiden 86'sı tutuk-landı, 10 kişi ise serbest kaldı.

Amed’de 21’kişi tutuklandıAmed’de BDP’lilere yönelik yapılan polis bas-kınlarında gözaltına alınan 36 kişiden 18'i tu-tuklandı. Mahkemeye sevkedilen 21 kişiden18'i ise, 'terör örgütü üyeliği' suçlamasıyla tu-tuklandı. Tutuklananlar arasında Mardin'inDerik İlçe Belediye Başkanı BDP'li Çağlar De-mirel de bulunuyor.

BDP’li 13 belediye başkanı tutukluKürt siyasetçilerine yönelik tutuklama terö-rünü devreye koyan Türk devleti şu ana kadarBDP’den, 13 belediye başkanı, bir belde başka-nı, sekiz belediye başkan yardımcısı, iki bele-diye başkanvekili ve iki belediye eski başka-nını tutuklandı. 9 belediye başkanı, 3 belediyebaşkan yardımcısı ise tutuksuz yargılanıyor.Tutuklu belediye meclisi üyesi sayısı 29, tu-tuksuz yargılanan belediye meclis üyesi sayı-sı ise 15. İki il genel meclisi başkanı, dört il ge-nel meclisi üyesi tutuklu, 8 il genel meclisi

üyesi ise tutuksuz olarak yargılanmaya de-vam ediyor.

Antepte 19 kişi tutuklandıGaziantep’te 1 Ekim’de merkez Şehit Kamil veŞahinbey ilçelerinde BDP yöneticilerinin evle-ri ile KURDİ-DER ve Medya Kültür Sanat Mer-kezi binalarına düzenlenen baskınlar sonucugözaltına alınan 19 kişi “KCK üyesi olmak” id-diasıyla tutuklandı.

Mersin’de 54 kişi gözaltındaMaraş Pazarcık İlçesi’ne bağlı Narlı Beldesikırsalında 2 Ekim günü çıkan çatışmada ya-şamını yitiren HPG’li Sadık Kaya’nın Mersin’deyapılan cenaze töreni sonrası dağılan kitleyepolis müdahalesinde BDP Mersin İl BaşkanıYılmaz ve BDP yöneticilerinin de bulunduğu120 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar-dan 77 kişi serbest bırakılırken 43 kişiyse çı-karıldıkları mahkemece tutuklandı

BDP'ye yönelik yapılan baskınlarasert tepki gösteren BDP EşgenelBaşkanı Selahattin Demirtaş, göz-altına alınanların BDP'li olduğunubelirterek, "Eğer KCK buysa genelbaşkanı ben oluyorum" dedi

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş BaşbakanErdoğan’ın her gün talimatlar yağdırarak par-tilerinin hedef gösterdiğini hatırlatarak, "Hergün arkadaşlarımız tutuklanıyor. KCK operas-yonları adı altında PM üyelerimiz, belediye yö-neticilerimiz, parti çalışanları tutuklanıyor.Eğer KCK buysa KCK'nın genel başkanı ben

‘KCK buysa

iç kusura bakılma-sın. Tevazu gös-termeyeceğim.Sahte mütevazılıkyapmaya hiç ni-yetim yok. Halep

ordaysa arşiv buradadır. Hatırlat-makta fayda var:Halkın Günlüğü’nün 2. Sayısında,benimle yapılan mülakatta, ilk so-ruya cevaben, “Hiç tartışmasız,Türkiye’deki rejimi 87 yıldır ayaktatutan sütunlardan biri de milli zu-lüm politikasıdır. Türk şovenizmi-nin milli zulmü üreten iki ideolojikkaynağı vardır. Bunlardan biri Ke-malizm’dir. Diğeri ise, Kemalizm’lesorunlu olan ama Türklük’le sorunuolmayan Türk İslam’dır. Her ikisininde ortak paydası, hakim ulus şo-venizmidir. Bütün bir topluma teş-hir edilmesi, anlatılması ve ezi-lenlerin bu istikamette aydınla-tılmaları gerekmektedir. O nedenle,87 yıldır yaşanan acıların, eşit-sizliklerin birinci dereceden başmüsebbibi bu şovenizm ve onunuygulayıcısı olan rejimdir” demişimve devamla mevcut taraflara veonların çatışmalarına ilişkin de şutespiti yapmışım: “Milli mesele,her iki ulusun burjuvazisi açısındanbir pazar sorunudur. Bunu aklı-mızda tutarak diğer önemli nok-taya bakalım. Şayet, savaş, siya-setin başka araçlarla devam etti-rilmesiyse, o halde bu savaşın ta-rafları kimlerdir? Bunlar, hangi si-yaseti, ya da daha doğrusu hangisınıf(lar)ın siyasetini temsil et-mektedirler? Hiç kuşkusuz taraf-lardan biri, rejimin temsil ettiğisınıflardır. Yani Türk kompradorburjuvazi ile komprador bürokratburjuvazidir. Taraflardan diğeri ise,son yirmi senede, Irak’ın işgali,Güney Kürdistan Bölgesel Yöne-timi’nin oluşması ve Türkiye’ningözle görülür şekilde ekonomikolarak palazlanması gibi, bölgedesermaye dolaşımı ve sıcak paratrafiği gibi bir dizi faktör sonucuezilen ulusun, feodal beyliktenkompradorluğa terfi etmek isteyensınıflarıdır. Hiç kuşkusuz bu sı-nıfların önde gelen siyasi temsilcisiPKK ve onun legal siyasi aktörle-ridir.”12 Haziran Seçimleri’nin hemenardından seçim sonuçlarına ilişkin,“Yapısal bir değişiklikten geçmekteolan Türkiye’de seçim sonucu bellioldu. Rejimin yeni kontratını yanianayasasını yapacak parlamentoseçildi. Sandıktan, zımnen, nurtopu gibi bir koalisyon çıktı: AKP,yüzde 50 ile Türk hâkim sınıflarınıbir kez daha temsil etme onayıaldı. Kürt burjuvazisinin siyasaltemsilcisi BDP, solun parlamen-terist güçlerini de yanına alarak36 vekille meclise girme hakkınıelde etti. Türkiye’nin yeni anaya-sasını esasen bu iki güç yapacaktır.Böylesi bir anayasanın, Türkiye’ninçeşitli milliyetlerden yoksullarınınensesinde boza pişireceği dahaşimdiden bellidir” (“AKP’li,BDP’limecliste anayasa pişer, belki ‘Var-tinik’ten meclise’hayallerine de bir

şeyler düşer”) şeklindeki tespitimbütün bir yaz dönemi boyuncasürecek olan kanlı çatışmalarınve BDP’nin meclis boykotunungölgesinde kalmıştı.Temmuz ayında, çatışmaların epeyyoğunlaştığı dönemde BDP’lilerin,politik arenanın içeride ve dışarı-daki kimi temas ve gezilerindenörnekler verip bunları, Nepal tec-rübeleriyle kıyasladığım “Fotoğ-rafların Dili” başlıklı makalede,“Taraflar, birbirlerinin elini zayıfdüşürmek için ellerinden geleniyapmaktadır ve daha da yapa-caktır. Bunun anlamı, savaşın kâhkızışacağı, kâh sakinleşeceğidir”demiştim. Ve nihayet Ağustos ayında, “Piknikdeğil Tango” başlıklı makalede,“Bütün toz dumana rağmen Türkhâkim sınıflarının yeni temsilcisiAKP’nin, ama öyle ama böyle Kürtburjuvalarının ve ağalarının yenitemsilcisi PKK ile uzlaşması uzakbir olasılık değildir. Özellikle PKKve genel olarak Kürt burjuvazisibu uzlaşmaya son derece açıktır”tespitinde bulundum.Şimdi! Sadede gelelim. Bu ma-kalelerin daha mürekkebi kuru-madan, Eylül ayında ortaya çıkanMİT-PKK görüşmelerinin (meğer6 senedir Oslo’da devam etmek-teymiş) bant kayıtları ve o kayıtlarhakkında devlet ve PKK yanlısımedyada yapılan yorumlar, yu-karıdaki tespitleri fazlasıyla teyitetmiştir.Fakat onca yorumun içinde öylebir tane var ki, insana “pes vallahi”dedirtmektedir.“Öcalan'ın İmralı Günleri” kitabınınyazarı Cengiz Kapmaz, 22 Eylül’deAkşam Gazetesi’ne verdiği müla-katta, MİT Müsteşarı Hakan Fidanhakkında aynen şu ifadeleri kul-lanmış:“Sayın Fidan'ın barış için üstlendiğimisyon bazılarını ürkütüyor. Bukaset onun göstergesi. Eğer SayınFidan bu görüşmelerden alınırsave çekilirse bence Öcalan bunusürecin bozulma sebebi sayar.Çünkü Öcalan ile Fidan arasındaoluşan karşılıklı dostane ilişki var.Eğer siz şu an barış görüşmele-rinde karşı tarafa samimi görünenve güven veren bir insanı yıpratıp,onu bu görüşmelerin aktörü ol-maktan çıkarırsanız süreci saboteetmiş olursunuz. İstihbarat ör-gütlerinin doğasında kandırma,oyalama vardır. İlk defa bir MİTMüsteşarı MİT'in o komplo, ihanet,ayak oyunları geleneğinden gelenbiri değil. Yani ilk kez MİT'in tepe-sine halktan bir çocuk çıktı ve Tür-kiye farklı şeyler düşünüyor.”Cengiz Bey’e söyleyecek bir lafbulamıyorum. Fakat bu satırların yazarını “sosyalşoven” ilan edip, Cengiz Bey’i veonun çizgisini “dost güç” görenzihniyete sormadan edemiyorum.Siz, bu dünya görüşünü “dost”görmekten, önünde secde etmek-ten ne zaman vaz geçeceksiniz?

H‘DOST’ TESPİTİ

ELEŞTİRİ SİLAHI ≫ emrah cilasun

BUNUN İZAHI

6-7_Layout 2 10/10/11 12:12 PM Page 1

Page 7: 10-20 Ekim 2011

07güncel10-20 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

Türk: Özgürlük için serhıldanlar yaratılacakGözaltı ve tutuklamaları protesto etmekiçin Amed’de yapılan yürüyüşe polis sal-dırdı. DTK Eşbaşkanları ve milletvekille-rinin katıldığı yürüyüşte saldırıyı protes-to eden Türk, yaşanan manzara karşısın-da Erdoğan’ın demokrasiden söz edeme-yeceğini belirterek, “Zulmün zincirini kı-racağız” dedi.

Protesto yürüyüşüne saldırı yapılmasınınardından açıklama yapan DTK Eş BaşkanıAhmet Türk, “Kendi topraklarımızda, ili-mizde bir siyasi partinin çalışmaları açık-ça engelleniyor” dedi. “Başbakan kalkıpbu ülkede demokrasiden söz etmesin,ayıptır ayıp” diyen Türk “Bu zulmü aslakabul etmeyeceğiz. Bu zulmün zincirleri-ni tek tek kıracağız. Kirli siyaseti deşifreetmek için halkımızla yola çıktık, ama bu

kirli siyaseti deşifre etmeye gerek kalma-dı, herkes burada bu gerçeği gördü. 2011yılında bu tutuklamalar bir siyasi soykırı-ma dönüştü. Bu özgürlük isteyenlere yö-nelik bir operasyondur. ‘Bugün mücade-lenin yeri demokratik siyasettir’ diyenler,utansın. Demokratik siyaseti dağıtmakisteyenler neyi çözecek? Bu siyaset iflasetmiştir. Halkımız özgürlük için serhıl-danları yaratacak.” dedi.

14 Nisan 2009 tarihinden bugüne kadar 7 bin 748 kişigözaltına alınırken, gözaltınaalınanlardan 3 bin 895 kişiise tutuklandı

BDP Eşbaşkan Yardımcısı Meral DanışBeştaş, son günlerde "KCK" adı altındaKürt siyasetçi ve gazetecilerine yönelikgerçekleştirilen "siyasi operasyonların"bilançosuna ilişkin yazılı açıklama yaptı.Beştaş, 14 Nisan 2009 tarihinden bugüne kadar 7 bin 748 kişi gözaltına alı-nırken, gözaltına alınanlardan 3 bin 895kişinin ise tutuklandığını belirtti.Açıklanan verilere göre, 14 Nisan 2009tarihinden bugüne 7 bin 748 gözaltı ger-çekleştirilirken, bu gözaltılarda 3 bin 895kişi tutuklandı. Açıklamada ayrıca, son 6ay içinde 4 bin 148 gözaltının gerçekleş-tirildiği, bunlardan bin 548 kişinin tu-tuklandığı kaydedildi. Açıklamada, ope-rasyonlar sonucunda 2 il genel meclisbaşkanı ve 4 il genel meclisi başkan ve-kili, 29 belediye meclisi üyesi, 10 belediyebaşkanı, 8 belediye başkan yardımcısı, 2belediye başkan vekili, 2 eski belediyebaşkanının tutuklu olduğu belirtildi.Açıklamada ayrıca 23 Eylül tarihinde İz-mir'de aralarında 1 parti meclisi üyesi, 1MYK üyesi olmak üzere 30 kişinin tu-tuklandığı hatırlatıldı.Beştaş, “Başbakan siyasetle müzakereyicezaevlerinde mi yapacak?” sorusunuyönelterek, “Başbakan'ın son incisiBDP'ye oy verenler için ‘Hesap verecek-ler’ şeklindedir. Partimizin üyelerini, yö-neticilerini seçilmiş temsilcilerini tutuk-lamak yetmedi. Şimdi de seçmenlerimizsaldırının hedefinde. Türkiye halklarınınkendi geleceklerine sahip çıkarak, uy-gulanan bu zulmün önüne geçmek içinkamuoyunu sesini sesimize katmayaçağırıyoruz" ifadelerini kullandı.

İki yıldadört bintutuklama

oluyorum. Çünkü tutukladıklarının ta-mamı BDP'li arkadaşlarımız. Böyle bir or-tamda olgun, uzlaşmacı ve çözüme da-yalı tartışmalar yürütebilir miyiz kendiiçimizde tartışıyoruz. Umut ediyorum ki,Türkiye büyük siyasi krizler yaşamadankendi anayasasını cesaretle tartışacakortamı yakalar. Ama başbakan bunasöylemi ve pratiğiyle katkı sunmuyor"dedi.BDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demir-taş, son yaşanan gözaltı operasyonun-dan AKP'yi sorumlu tutarak, "Tayyip Er-doğan dizlerinin titrediği her saniyeBDP'ye saldırdı. Gözaltındaki arkadaşla-rımız ne suç işlemişse biz de aynı suçugece gündüz demeden işleyeceğiz. Zaten

Başbakan, açık açık her yerde ifade edi-yor; 'siyasi operasyonlar olacak. BDP be-delini ödeyecek. BDP'ye oy verenler ge-reğini ödeyecek' diyerek zaten yargıyatalimat verdiğini, gereğinin yapılacağınısöylüyor. AKP bu uygulamalarıyla 80 yıl-dır değişmeyen statükonun devamı ol-duğunu göstermiştir. Yeni CHP, Kılıçda-roğlu ile başlayan CHP değildir, yeni CHPTayyip Erdoğan'ın AKP'sidir. Statükocuparti artık AKP'dir." dedi.

Tutuklamalara boyun eğmeyeceğizTutuklamalara boyun eğmeyecekleriniaçıklayan Demirtaş, “İstediğiniz kadartutuklayın size boyun eğmeyeceğiz. Ne

kadar savcın, polisin varsa sür üstümü-ze. Senin karşında değil diz çöken, kaşla-rını kıpırdatan alçak olsun, namert olsun.Bu soruşturmayı yürütenlere sesleniyo-rum. Başta başbakan olmak üzere, hepi-mizi hapishaneye doldursanız bu müca-dele hapishanede devam edecek. Hepi-mizi mezarlara doldursanız bu mücadeleyine devam edecek. Bu ülkede gerçek birdemokrasi, gerçek bir barış, gerçek birkardeşlik istiyorsanız biz müzakereyehazırız. Buyurun gelin hapishanede mü-zakereleri sürdürelim. Başbakan bizimlemüzakere etmek istiyorsa bunun iki yoluvar. Ya kendisi de tutuklanacak hapisha-neye gelecek ya da arkadaşlarımız ser-best kalacak." dedi.

genel başkanı benim’Türk devleti Kürt siyasetçile-rine yönelik her siyasi ve poli-tik davranışı suç sayıyor

Adıyaman'da 15 Şubat'ın yıldönümü ne-deniyle yapılan açıklamaya katıldıklarıgerekçesiyle aralarında BDP'li başkanla-rın da bulunduğu 15 kişiye 7'şer yıl hapiscezası verildi.Adıyaman'da yapılan "15 Şubat" açıkla-masına katıldıkları gerekçesiyle arala-rında BDP'li başkanların da bulunduğu 15kişi hakkında açılan davanın duruşmasıMalatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde gö-rüldü. Karar duruşmasına sanıklar ka-tıldı. Sanıklar beraatini talep ederken,mahkeme hayetiyse 15 kişiye "Örgütüyesi olmak" ve "Örgüt propagandasınıyapmak" iddialarıyla 7'şer yıl hapis ce-zası verdi. BDP’liler ise davayı temyizedeceklerini açıkladı.

Her şey suç

MİLLİ ZULUMDUR.. ..

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, Amed ve İstanbul merkezli yapılan gözaltılara ilişkin bir açıklama yap-tı. AKP’nin Kürt sorununun çözümünde şiddet, şantaj ve baskıda karar kıldığının ifade edildiği açıklama-da, operasyonların amacının Kürt halkını siyasetsiz bırakma, sindirme ve köle bir statüyü kabul ettirmeolduğu belirtilerek, “Bu insanların birer KCK ilişkisi oldukları iddiası, AKP ve Gülen cemaatinin büyük biryalanı, onlara bağlı polisin uydurduğu safsatadan başka bir şey değildir” denildi. Tutuklanan Kürt siyaset-çilerinin KCK yapılanmasıyla hiçbir ilişkileri olmadığına dikkat çekilen açıklamada, “Bu, her türlü hukuknormunu ayaklar altına alan, doğrudan yapılmış bir saldırı ve zulüm siyasetidir” ifadelerine yer verildi.

KCK: AKP şiddette kararkılmıştır

6-7_Layout 2 10/10/11 12:12 PM Page 2

Page 8: 10-20 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 10-20 EKİM 2011güncel haber 08

Devrimci savaş karşısında bir-çok kirli yönteme başvuranTürk devleti, istediği sonucualmayınca emperyalist efendi-lerinden ithal ettiği paralı ajanuygulamasını bu sefer yasalkılıf geçirdi

Ajanların ihbarıyla ‘yeri tespit edilen’ vetanıkların ifadeleriyle ‘ölü ele geçirilen’ vetoplu mezarlara gömülen ve kireç kuyula-rına atılan yurtsever, devrimci, komü-nist... Ve binlerce insan. ABD patentli ekonomi politikaları çöksede yine de uşaklar; efendilerinin ithal “te-rörle mücadele yasaları”yla paralı ihbarcı-lık ekonomisi üretimine girerek kendileri-ni güvenceye almak istiyorlar. Devlet, 12Eylül Askeri Faşist Cuntası’nın Pentagonçocukları komutanlar, kimliksizleştirme-ye yönelik işkence yöntemiyle yetiştirdiğiitirafçı ve işbirlikçilerden aldığı randımanışimdi de yasalaştırıyor. Özellikle Diyarba-kır Hapishanesi’nde insanlık dışı işkenceyöntemleriyle itirafçı yetiştirip mücadele-de direnen komünist, devrimci, yurtse-verlere karşı “tetikçi”lik, “tanık”lık yapanişbirlikçi-ajanların ifadeleriyle insanlarinfaz edildi, idam edildi, işkencelerden ge-çirildi.

OHAL’den bu haleFaşist Türk devleti; ‘parayla suçlu yarat-mak’, ‘parayla suç satmak’ ya da ‘paraylaifade satın almak’diye okunacak bir siste-mi günün koşullarına uyarlamaktadır.Yeni olan bir şey değildir, toplu mezarlarınbir bir ifşa edildiği şu dönemde bir başkanümayişe kapı aralıyor: Acını unut, sün-gerle temizle.İçişleri Bakanlığı 12 Eylül özel yönetmelik-le olağanüstü yetkilerle donatılmış OHALvalileriniz uyguladığı “paralı ihbarcılık”dönemini “ihbarlı paralı ifade” olarak yi-neliyor, “terörle mücadele” kapsamında.Ha bitirdik, bitireceğiz, kökünü kazıdık,yaktık, yıktık, yok ettik diye nutuk atı-yorlardı, ama görünen o ki nafile… Yakalat,kimlik ortaya çıkar, para ödülü al yönte-miyle yeni suçlar ve cezalar üretiliyor sis-tem tarafından.

Çürüyen sistem işlediği suçuna halkı aletederek kirli amaçlarında hep insanı araç-laştırmıştır. Bunun en bariz örneği de işl-evi kalmayan itirafçı, işbirlikçi, ispiyoncu,kır bekçisi satılık kişiliksizleşmiş ajanlara,verdikleri ifadeleri satmasının çürümüş-lüğüdür. Paralı ödülün TBMM’deki 21.dö-nem tutunaklarından, faşist diktatör Ke-malin milliyetçiliğin, İslami siyasi fetihçiFethullah Gülen’in örtülü faşizmine evri-len tarihin belgesidir: “Anavatan Partisi Grubu adına, DenizliMilletvekili Sayın Beyhan Aslan; buyurunefendim.(ANAP sıralarından alkışlar) Süreniz 20dakika.

Bazı çevreler, bu yasa tasarısını tenkitederken "devlet, vatandaşımıza güven-meyecek mi?Devlet hafiyeliğe mi soyundu? Devlet,keyfinin istediği vatandaşı dinleyecek, hervatandaşa bir hafiye takacak; Abdülhamitdevrini mi getiriyorsunuz?" demektedir-ler. Bu gibi tenkitler, bir vehmin,bir abartılışüpheciliğin sonucudur. Bu tasarı, devle-tin çürümesini önleyici; adliyenin, kollukkuvvetlerinin, siyasetçinin, bürokratınçürümesini önleyici ve onların teminatıolan bir tasarısıdır. Eğer, basın, mafyanınpropagandasını yapıyorsa ve toplumdakorku salan bir çetenin reklamını yapı-yorsa, ona mükâfat mı vereceğiz?!

DEVLETİN SUCLARI

Meclise dönme kararının ardındanBDP'li vekiller meclis açılışındayemin ettiler. BDP tarafındanyapılan açıklamalarda 'barış umuduiçin meclise dönme kararı' alındığıvurgulandı. 12 Haziran seçimlerinden sonrayemin etmeyerek meclisi boykoteden BDP'liler, 1 Ekim yasama yılıaçılışında yemin ederek boykotubitirdi. BDP'liler tarafından yapılanaçıklamalarda 'barış umudu içinmeclise dönme kararı' alındığı vur-gulanırken, Başbakan Erdoğan dasorulara verdiği cevapta, yenianayasanın hazırlanma sürecindeBDP'den de randevu alınacağını be-lirtti.

BDP mecliste

KatliamtezkeresiuzatıldıAKP hükümetinin Meclis gündem-ine getirdiği PKK’ye ve FedereKürdistan Bölgesi’ne yönelik “sınırötesi” katliam tezkeresi AKP, MHPve CHP’lilerin oylarıyla kabul edildi.BDP’li Hasip Kaplan, “Kürt ve Türkçocukları bir birini öldürmesin” diy-erek karşı çıktı.BDP Grup Başkanvekili Hasip Ka-plan, parti olarak savaş tezkeresinekarşı olduklarının altını çizerek, “Buülkenin çocuklarını burada çöze-bileceğimiz bir sorun için, ölüm içindağlara sürmeyelim bunun vebalihepimizin üstündedir” dedi. AKP,CHP ve MHP adına söz alanlar ise,savaş tezkeresinin gerekliliği üzer-ine aynı sözleri tekrarladı ve tezker-eye destek vereceklerini açıkladı.

Tezkereye sadece BDP karşı çıktıTezkere üzerine BDP Grubu adınasöz alan İstanbul Milletvekili SırrıSüreyya Önder de, savaş tezkere-sine karşı çıktı. Sınır ötesi operasy-on görüşmeleriyle ilgili eski tu-tanakları okuyan Önder, meselenin,askeri mesele olmaktan çıkalı uzunzaman olduğunu söyledi. Öldürüleninsanlar sadece kuru rakamlardanibaret değil diyen Önder, BDP’lilerintezkereye oy vermeyeceğini söyledi.

,

Zarar ziyan yasası, terörle mücadele, paralıödül gibi yasalar sözüm ona toplumda gü-venliği, demokratik yaşamı, istikrar ve ge-lişmeyi tehlikeye sokan “organize suç”larakarşı alınan tedbir yasaları ve cezasız bı-rakmama amaçlıdır. Ama gel gelelim ki;organize suçun sahibi sistemin kendisi veeli uzun devletidir. Bugün Trablus’ta Kad-dafi’ye atfedilen toplu mezarlar ve hapis-hanelerden çıkan kemikler hangi sistemineseridir? 1990’dan 2011’e değişen nedir?Ama ne yazık ki, daha önce de Türkiye-Kuzey Kürdistan’da Susurluk kamyonun-dan saçılan komprador bürokratik burju-vazinin ‘organize suç’ şebekeleri devlet-

mafya-çete-bürokrat-emniyet-hükümetbileşenlerinin “trafik kazası”yla balansayarı, sistemin istemi doğrultusunda çe-kildi. Re-or-ga-ni-zas-yon, ma-ni-pü-las-yon dizisidir.Devletin uyuşturucu-silah kaçakçılığındave kara para aklamada olduğu gibi kumar,haraç toplamada, iş-işçi bulmada, arazi iş-gallerinde, tarihi eserlerin yurt dışına kaçı-rılması, sit alanlarındaki tarihi binalarınyakılmasında, karşılıksız çek olaylarında,sigorta dolandırıcılığında, evlerde-işyerle-rinde yapılan hırsızlıklıklarda ve fuhuştada eli var. Devlet eliyle elde edilen gelirinve malların merkezi bir şekilde toplanması

ve değerlendirilmesi yasalarının çıkarıl-ması tartışmaları da yıllarca insanlarıngündemini meşgul etmişti. Özel güvenlikbirimlerinin emniyetten, ordudan emeklifaşist-ırkçı devletin eli silahlı katillerindenteşekkül etmesi nasıl ki şaşırtmıyorsa bizi,bugün fiiliyatta uygulanan ve bir başka ih-tiyaca biaen ‘satın alınacak ifadelerin’ or-tada ‘sahipsiz kalması” ya da ‘sahiplerininbulunması’ babında çıkarılacak yasalarında kimlerin canını yakacağı dün olduğugibi bugün de gün ışığı gibi açıktır. Çünküözellikle Avrupa Birliği uyum yasaları dö-neminde kim kime hizmet ediyor, kimdevletle işbirliği içinde çalışıyor, belirsizli-

Devletin; ajanını ödüllendirmesi stratejisi

6-7_Layout 2 10/10/11 12:39 PM Page 1

Page 9: 10-20 Ekim 2011

10-20 EKİM 2011 Halkın Günlüğü 09Ekim’le birlikte, şenlik havasında meclisinaçılması “demo” ve “cratie” bekçilerinin “ayrı”telden çaldıklarını ama aynı ezgiyi ifşa ettik-lerine tanıklık ettik. Bi cümle burjuva medyamazbatalı-mazbatasız “vekil” curcunasınasürmanşetten başlık verdiler. Bu tablo içeri-

sinde neo-liberal kalemşorların “umut” dolu makalelerineen fazla yansıyan BDP’lilerin, “doğru” kararları oldu. “Barış” sürecinden uzaklaşan, “kardeşleşme” projesinin “çö-züm” anına ramak kala, bu seviyede olmasından rahatsızlıkduyan ehveni-şer tayfası, BDP’nin meclise dönüşünü ayaktaalkışladılar. Aslında konu edinmek istediğimiz BDP’nin kimlertarafından alkışlandığı değil, ‘dönüldü’ diye atfedilen mecranınaslen hiç terk edilmediğidir. Ve bunun ister ezilen ulus bayrağıisterse “sosyalizm” maskesi altında, hangi formda ilerlediğiise daha geniş bir konudur. Ama buna rağmen, özetin özetiolarak, “gidip”-“dönülme” pratik-politik hükmünün ezilenulus burjuvazisinin ezen ulus burjuvazisiyle korespandans(kesişme) içerisinde olan “sosyalist” vekillerin dinamiğinin,mülkiyet ilişkilerinin yeniden üremesi olduğu ikirciksiz söy-lemeliyiz. Şöyle ki, 12 Haziran seçimleri öncesinde (daha daevvellinde) blok altında başlayan çalışmalara, parlamentonunbir hüküm verme temsili gericiliğini güçlendirerek, sınıf reali-tesini hasıraltı eden “demokratik özerklik” fikir silsilesinin,ezilen kitlelerde subap rolü gören aygıtlara stratejik olarakele almasıydı, parlamentodan gidilmediğinin kanıtıdır. ‘İti-razlarımız var’ denilen hususlar, ezen Türk hâkim sınıflarınınşovenist saldırılarına karşı olmakla birlikte (ki bu duruştahaklı bir yan vardır) ezilen ulus burjuvazisinin pazar kaygısındanöte değildir. Bunun doğal sonucudur ki Erdoğan ‘tıpış tıpışgelecekler’ diyerek haklı çıkmıştır. Çünkü Kürt ulusal hareketininözneleri, binlerce yıllık gerici üretim ilişkilerini radikal dönüşümekavuşturmak üzere değil, bunun devamlılığı için mücadeleyürütmektedir. “İtiraz” üretim ilişkilerine değil, ‘bana nedenvermiyorsun’ sonucunadır. Tüm bunlar, doğal olarak geri dö-nülen yoldan bir an dahi kopulmadığının göstergesidir.Mazbatalı ya da mazbatasız tabirini yazımızın başında kul-lanmıştık. Kimi “sosyalistlerimiz” seçimlere girmeden, adayolmadan, pasif destekçi konumunda sınıfsal tahlile vurmaksızınparlamentonun “ilerici” yanını sarılarak aslında vekil olabilmeyihak etmişlerdir. Zira verili burjuva-feodal hegomanyanınarenasından, onunla çarpışırken onun gibi çarpışmak, aslındaondan kopamamaktır. Örnek verelim! Sayın Süreyya, sınırötesi operasyonların mecliste onaylanmasına ilişkin tepkisini‘Askerliğin mecburi olduğu yerde şehitlik kavramı yapılmaz’çıkışıyla gösterdi. Bu çıkışta vicdani ret olgusuna dikkatçekilse dahi–ki bu sınıflar ötesi idealist vicdan terimi ayrı birtartışmadır-, esas ana halka şudur; ‘yıllarca feodal ve burjuvasınıflar tarafından kullanılan dini ben de kullanabilirim. İslamdinine en az Fethullah camiası kadar hâkimim. Sosyalizmiçin burjuvaziyle onun anladığı dilden konuşabilirim.’ Bizbuna kısaca, ‘düşmanı yenmek için, düşmanın bayrağını sal-lamak’ diyoruz. Tarihte bunun örnekleri var hem de tonlarcavar. Ama hiçbiri burjuva demokrasisinin ufkunu aşamamıştır.3. Enternasyonal’in büyük komünist partileri dahi, faşizmekarşı burjuva demokrasisiyle giriştikleri stratejik ortaklıkta,gelinen aşamada tamamen emperyalist “sol” niteliğini almıştır–Fransa Komünist Partisi’nin durumuna bir bakalım-. Buçizgi onlarca kez sınandı ve yenildi. Buna rağmen sınamakisteyenler, “sosyalizm” altında burjuva demokrasisine çıkmakisteyenlerdir. Spartaküs, o şanlı isyanı, arenada kalarak başlatmak isteseydi,esamesi bile okunmayacaktı. O, arenada giriştiği kavgayı,egemen sınıfa karşı girişmediği takdirde, bir sonuç alama-yacağını biliyordu. İki sınıf olan proletaryayla burjuvazi ara-sındaki savaşda aynıdır. Burjuvazinin hegomanyası altındakalarak, onun amacına uygun araçlarını kullanarak onu ye-nemeyiz. Meta üretiminin ve dolayısıyla burjuva fikir üretimininher gün yeniden ve yeniden yaşandığı bu toplumda, sınıflıtoplumdan radikal kopuşu sağlayacak özcesi bizi komünizmegötürecek araç ve yöntemleri geliştirip, keşfedip ilerletmedenmuzaffer kılamayız. ‘islamı ben senden daha iyi biliyorum,gerçek islamı uygula’ diyerek tüm bunları gerçekleştiremeyiz.Spartaküs gibi, bizi bu Arena’da tutan koşullardan kendimizikurtarmadan, tribünlerde burjuvaziyle giriştiğimiz kavgayıizleyen milyonlarca ezileni saflarımıza katamayız. ModernSpartaküsler olabilmek için, bilimsel komünizm silahını ku-şanalım. Ama kuşanalım..

1ARENA

GENÇ YORUM ≫ sinan çakıroğlugüncel

TADİLATA GİRDİ

Elbette, mafyanın, çetenin, devlet yıkıcılığının,devlet bölücülüğünün propagandasını yapana

mükâfat değil, gereken ceza verilecektir. Kimse,abartılı sözlerle, bu yasanın bir hafiye yasası oldu-ğunu söylemesin; kimse, abartılarla bu yasayı baş-ka noktalara çekmesin. Bu yasa, ihtiyaçtan doğ-muştur, gerekli bir yasadır. Yasa, Türk Milletinehayırlı olsun. Saygılarımı sunuyorum. (ANAP, DSPve MHP sıralarından alkışlar)”

Ön alkış ve son alkışlarla çıkardıkları yasaları ken-dilerine dönünce kuyruğuna basılmış yaralı köpekgibi zıplayanların tırmandırdıkları faşizmden ya-kınma lüksü olamaz. Saniye saniye, dakika dakikakonuştukları ve yaptıklarıyla her an faşizmi doğu-ran. besleyen, büyüten ve katmerleştirenlerdir.

f Diri gömdüklerini ‘paralıödül’le çıkaran gönüllüler1999 yılında Almanya, Avusturya, İtalya, Fransa,Hollanda ve İrlanda’da ‘suçlu’luğu izlemek, kont-rol altında tutmak, kamu güvenliği sorumluları,gizli gözetleme, gizli ajan, telefon dinleme, yüzyüze görüşmeleri uzaktan dinleme ve DNA tah-lilleri yaptırma gibi teknik ve polisiye tedbirleridelil olarak kullanıldı.Demokratik özerklik ilanından sonra Kürtlerikontrolden kaçırdığını düşünen, Ortadoğu’nunaktif rollü İsrail siyonizminin eşkardeşi RecepTayyip Erdoğan mevcut siyasal öfkenin daha ör-gütlü bir hale gelmesini önleyebilmek için başlat-tığı siyasi operasyonla güçsüzleştirmek için herözel-paralı ve uşuk yönteme başvuruyor.PKK’nin kent merkezlerindeki bombalı eylemlerive Kuzey Kürdistanda askeri gerçekleştirdiğikimlik kontrolü, gözaltılar ve gerillanın, askerieylemlrinde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nin çokkayıp vermesinin ardından, ek önlemler alınmasıiçin, İçişleri Bakanlığı’na verdiği yetkiyle geçmiş-te katlettiği “ölü Kürt”ü “paralı ölü” Kürt’e çevir-mek için yasal çalışmayı başlattı. ABD’de yapılanBarack Obama ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Bir-leşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki ikili görüş-mesinin ve ikili antlaşmalarının sonuçları hemenyasal çalışmalarla kendini göstermeye başladı.ABD’yi “suçluyu yakalatana ya da kimliğini bildi-rene para ödülü” verilmesi uygulamasının Türki-ye-Kuzey Kürdistan’da hayata geçirilmesi pla-nında özel yönetmelik taslağı 1990 konseptindenberi adım adım işlendi. 1991 yılında yürürlüğe gi-ren 3713 sayılı “Terörle Mücadele Yasası”nı değiş-tiren ve 29 Haziran 2006’da TBMM’de kabul edi-len 5532 sayılı yasanın 19.maddedeki hükümleriişleme konulmayı bekliyordu. Üçlü protokollü dönemin ihtiyacı olan ve yazıiçerisinde aktardığımız esaslara dayanan “en-tegrasyon stratejisi” için İçişleri Bakanlığı’nıngörüş çerçevesinde daha önce Emniyet’e gönde-rildiği ve taslağı kaybolan yasa, Resmi Gazete’de“paralı ödül” karşılığında bulunup Maliye Bakan-lığı’yla son şeklini alacak yasada “suç ve suçlu-su” yaratılarak “adalet için yargı”nın oluşturaca-ğı “yeni anayasa”da güvenceye alınacak…

f Halka karşı işlenen suçlar asla cezasız kalmazCafer Atan gibi ihbarcı ajanın cezalandırılmasıhaberlerini ‘devletin özel gücü’ olarak gösteril-mesinin etkileri de asla unutulmamalıdır. “27 yılsonra intikam” cığırtkanlığının koparıldığınıkavramak gerekir. Halka karşı suçun binlerce yılsonra da olsa akibeti aynıdır. Cezalandırılır. Bel-lek silimine karşı tarihini unutmayanların hatır-latacağı geçmiş, tarihin billur berraklığına eriş-miş bilinç, geleceğe doğru yön verir.Ajanlaştırma devletin sistematik “insan avla-ma” tuzağıdır. Bütün burjuva siyasi partilerinçürümüş düzenlerini sürdürmek için her dö-nemde başvurdukları bir yöntemdir. Bugün deAKP hükümeti Fethullah Gülen’in yurt, okul, iş-yeri, mahalle, ülke ve dünyada çok özel yöntem-lerle yetiştirdiği yeni avcı modelleriyle işbaşın-dadır. Sistem ürettiği her ‘suç’ta ve ‘suçlu’dakendini ajanlarıyla aramayı sürdürüyor. Yargılı-yargısız faili belli cinayetler, ev ve dağlardakitüm infazlar, gözaltında kaybettikleri, işkence-de, hapishanede komünistleri, devrimcileri,yurtseverleri katleden eli kanlı celletlarına “pa-ralı ödül” dağıtan patron-ağa devletidir.

ğinin tekrarı “taraf belirleme”de tekrar ihtiyaç olarakdoğduğundan, “karıştır-barıştır”ın “belleksizleş-unut” ve “düşmanla barış” konseptinde yeni projeler-miş gibi pilavın tekrar beyaz taşlarıyla ve bol tereya-ğıyla ısıtılması gerekiyor, çünkü eskiyenin parlamasıda ‘yağdanlık’la başarılabilir.Torba yasa çıkarılırken ülkenin ezilen emekçi kitlele-rine azgınca saldırmanın ve kıdem tazminatlarınınneden kaldırıldığının önemini “hak savunucusu sen-dikalar” görür mü bilemeyiz, ama bir gerçek var ki,devletin sistematik saldırıları hep bir başka hak gasp-ları yasasını birlikte getirmiştir. 70 bin korucunun is-tihdam edilmesinin TEKEL İşçi Direnişi sürecindegündeme gelmesinin paralelliği gibi…

gereğidir

6-7_Layout 2 10/10/11 12:39 PM Page 2

Page 10: 10-20 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 10-20 EKİM 2011emek haber10

DİSK, KESK, TTB ve TMMOB’un çağrısıy-la“İnsanca yaşam için eşit, özgür, demo-kratik bir Türkiye” ana şiarıyla toplananon binlerce işçi, emekçi, mimar, mühen-dis ve şehir plancısı Ankara TCDD Garıönünden Sıhhiye Meydanı’na yürüdü.Derelerin Kardeşliği Platformu’nun dadoğanın, suyun, toprağın ve yaşamınyağmalanmasına karşı taleplerini dilegetirdiği mitinge Kürercik halkı da, ku-rulması planlanan NATO Füze Kalkanı’nakarşı talepleriyle katıldı. TÜRK-İŞ yöne-timine bayrak kaldıran 10 sendikanınoluşturduğu Sendikal Güç Birligi Platfor-mu’nun da “TÜRK-İŞ uyuma AKP’yeyem olma”, “Birleşe birleşe kazanaca-ğız” sloganlarıyla katıldığı miting boyun-ca sıklıkla “Zafer direnen emekçinin ola-cak”, “Ücretli köle olmayacağız”, “Grevhakkımız gasp edilemez”, “Faşizme kar-şı omuz omuza”, “Yaşasın halkların kar-deşliği”, “Savaşa değil emekçiye bütçe”sloganları atıldı.

Demokratik haklar mücadelemiz engellenemezÇok sayıda politik, demokratik kitle ör-gütü’nün katıldığı mitinge DemokratikHaklar Federasyonu (DHF) da tüm bile-şenleriyle birlikte ülke genelinde güçlübir katılım sağladı. DHF’nin “Krize, işsiz-liğe, yoksulluğa, zorbalığa karşı halkınhaklı kavgasını örgütleyelim” ana pan-kartı arkasında “Örgütlü bir halkı hiçbirkuvvet yenemez”, “Demokratik haklarmücadelemiz engellenemez”, “Önderi-miz İbrahim, İbrahim Kaypakkaya”,“Emperyalizme kalkan olmayacağız”,“Hak verilmez alınır zafer sokakta kaza-nılır” sloganları atıldı. Sıhhiye Meydanı girişinde kolluk güçle-rinin kurduğu arama noktalarından ge-

çeren işçiler meydana, “kıdem tazmina-tının gaspını içeren düzenlemelere, taşe-ronlaşmaya ve güvencesiz çalıştırılmayakarşı tepkisini göstererek girdi. Grevlitoplu sözleşme hakkı isteyen ve sür-günlere hayır diyen kamu emekçileri,tam gün yasasına, özel hastane birlikleriyasasına, esnek çalışma saatlerine hayırdiyen sağlık emekçileri, KHK’larla mes-leki örgütlülükleri yok edilmeye çalışılanmühendis, mimar ve şehir plancıları, ka-dın katliamlarını hayır diyen kadınlardayerini aldı. Termik santrallere, HES’lere,nükleer santrallere hayır diyen çevre veekoloji örgütleriyle parasız eğitim iste-yen öğrenciler de mitinge katıldı. Emek-çilerin ve ezilin hakların sesini düyma-yan egemenlerin meclisini karşı “tümezilenlerin meclisini kuruyoruz” söyle-miyle miting, “özgürlük, demokrasi vedevrim mücadelesinde yaşamını yiti-renler için” bir dakikalık saygı duruşuylabaşladı.

‘Sokağın meclisi’ kurulduMiting alanından işçi ve emekçilere hita-ben ilk konuşmayı DİSK Genel SekreteriTayfun Görgün yaptı. “Sokağın meclisi,işbaşına gelmek için halkın oylarını top-layıp, sonra da sermaye için canla başlaçalışanların meclisi değildir, bu meclisemekçilerin, işçilerin, işsizlerin, ötekileş-tirilenlerin, inkar edilenlerin meclisidir”diyen Görgün, “800 metre ileride mil-yonlarca insanın geleceğini tayin edenkararlar alınıyor. Paranın hükümdarlığıve korkunun cumhuriyetini kurmayaçalışanlara karşı biz kurduğumuz bumeclisi daha da güçlendireceğiz. Birleşikbir mücadeleyle eşit, özgür, demokratikbir ülkeyi kendi ellerimizle yaratacağız”ifadeleriyle sözlerini bitirdi.

Görgün’ün konuşmasının ardından sözalan TMMOB Yönetim Kurulu BaşkanıMehmet Soğancı, “Sokağın meclisinehoş geldiniz” diyerek selamladığı emek-çilere, “Bizim meclisimizde yüzde 10 ba-rajı yok, kadınların, öğrencilerin, Küre-ciklilerin, Sinopluların, işçinin, emekçi-nin, mimar, mühendis, şehir plancısının,tüm ezilenlerin sesi var” dedi. Soğancı,başka bir Türkiye ve gelecek için mey-danlarda olmaya devam edeceklerininaltını çizerek sözlerini bitirdi.

Sözümüzü geri almıyoruzTTB Merkez Konseyi Başkanı Eriş Bila-loğlu da Necdet Adalı’nın idam edilişininyıldönümü vesilesiyle onu anarak başla-

EMEKCİLERİN TALEBİ“İnsanca yaşam için eşit, özgür, demokratik bir Türkiye” talebiyleülkenin dört bir yanından Ankara’ya gelen işçiler emekçiler baştaKıdem Tazminatı’nın gasp edilmesine karşı ve grevli, Toplu İş Söz-leşmesi hakkı, güvenceli iş talebi için yürüdü

Yeni Demokrat Sendikal BirlikMersin örgütlülüğü, direnenliman işçilerini ziyaret ederekdayanışma mesajları verdi

Yeni Demokratik Sendikal Birlik(YDSB) Mersin örgütlülüğü 70 günü aş-kın süredir direnişte olan liman işçileri-ni ziyaret ederek direnişlerine destekverdi.Geçtiğimiz Temmuz ayında Mersin Li-manı’nda bulunan Mersin UluslararasıLiman İşletmeciliği’ne (MIP) bağlı taşe-ron Nuri Çiftçi Denizcilik şirketinde, 35işçi Liman-İş’e üye oldukları için iştençıkarılmışlardı. İşçiler 23 Temmuz 2011tarihinden bu yana Mersin Limanı A-Kapısı önünde işlerine geri dönmek içindirenişlerine devam ediyor.YDSB Mersin örgütlülüğü ve DHF'liler,temmuz ayından itibaren belirli aralık-larla işçileri ziyaret ederek direnişedestek olurken işçilerle dayanışma içe-risinde olmaya devam ediyor.

YDSB’denlimandirenişinedestek

Sağlık emekçileri AKP hükü-metinin sağlık politikalarınıeleştirerek, Kamu HastaneBirlikleri yasasına karşı mü-cadele edeceklerini duyurdu

Adana Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçi-leri Sendikası (SES) yaptıkğı basın açık-lamasıyla Kamu Hastane Birlikleri yasa-sının, sağlık emekçilerini sömürme ya-sası olduğunu belirtip tüm emekçileri buyasaya karşı mücadeleye çağırdı.Numune Hastanesi önünde yapılan ba-sın açıklamasında “Sağlık Bakanlığı’nınyapısını değiştiren, taşra teşkilatını tas-fiye eden, sağlıkta özelleştirmenin eksikolan mülkiyet devrini tamamlayan veçalışanları sözleşmeli yaparak iş güven-cesini ortadan kaldıran bu yasanın sağ-lık emekçilerinin sömürülmesinin vesağlığın piyasalaştırılarak halkın sağlı-ğının piyasanın insafına bırakılmıştır”denildi.Basın açıklamasının devamında özelsağlık alanındaki kuruluşların pay ora-nına, emeklilik yaşının artışına, perfor-mansa dayalı kölece çalıştırılma koşul-larına ve taşeron olarak güvencesiz ça-lışanların sayısına vurgu yapıldı.

Halkınsağlığı piyasanınelinde

AKP hükümetinin kıdemtazminatının gasbına dö-nük adımlarına karşı çıkanişçiler, alanlara çıkarakatılan adımları protestoetti

Sendikal Güç Birliği Platformu bile-şenleri kıdem tazminatının gaspedilmesine karşı, Galatasaray Lisesiönünde bir araya gelerek, “Kıdemtazminatı kazanılmış haktır! Do-kundurtmayacağız!” pankartınıaçarak Taksim Tramvay Durağı’nakadar yürüdü yaptı.Platformu Türk-İş’e bağlı Basın-İş,Belediye-İş, Deri-İş, Hava-İş, Kris-tal-İş, Petrol-İş, Tek Gıda-İş, Tez-

Koop-İş, TGS ve TÜMTİS oluşturu-yor. “Türk-İş uyuma işçine sahipçık” , “Suskun Türk-İş istemiyoruz”sloganlarının sık sık atıldığı eylemsırasında, kıdem tazminatının gaspedilmesine karşı Türk-İş mücadelealanlarına çağrıldı.

Kıdem tazminatının kaldırılması kabul edilemezİstiklal Caddesi’nden Taksim Tram-vay Durağı’na gelen kitle adına ya-pılan basın açıklamasını Hava-İşGenel Başkanı Atilla Ayçin okudu.Yapılan basın açıklamasında çalı-şanların haklarına yapılan saldırıla-rın giderek arttığı bir süreçten ge-çildiğine vurgu yapılarak bu saldırı-ların yeni bir ayağının kıdem tazmi-

Kıdem tazminatı

,

10-11_Layout 2 10/10/11 10:18 AM Page 1

Page 11: 10-20 Ekim 2011

11ukuk ve anayasa tartışmaları bir curcuna içerisindeyürürken, çıkacak anayasanın mevcudtundan farklıolarak temas edeceği noktaya vurgu yapmakdoğru olacaktır. Ama ondan önce belirtmek gerekirki, çıkacak olan anayasa hangi muhtevayı işlerseişlesin, özünde mülkiyetin korunmasını garanti

altına alan ve sınıfsal farklılıkları örtbas etmeyi amaçlayan birönceliğe sahip olacaktır. Tartışmaların genel gidişatı içerisindeortaya çıkan ideolojik manipülasyon bunun en büyük yansıma-sıdır.Buradan hareketle hukuk kavramının devlet aygıtı içerisindekendini tanıtladığı yere bakmak gerekecek. Her devletin birhukuku ve bu hukuku yürütecek kurumları vardır. Bu hukuk herdevletin yapısına siyasi ve sınıfsal niteliğine göre değişir. Kendiçağı içerisinde belirli bir hukukla yönetilmemiş bir devlet yoktur.Ne zaman ki mülkiyet ilişkilerini koruma ihtiyacı duyulmuş ve buihtiyaç bir norm üzerinden yürütülmek istenmiş, işte o zamanbuna parelel olarak geçmiş toplumun mirası üzerine kurulu birdevlet aygıtı ortaya çıkmıştır. Hukuk ise bu devlet aygıtındançok daha öncesinde var olmuştur. Yazılı ve modern hukuk kav-ramlarını içermese de toplumu bir arada tutan gelenekler butoplumun bir birleri arasındaki ilişkileri belirleyen kriterleri içindebarındırıyordu. Devlet aygıtının ortaya çıkmasıyla birlikte hukukkesinkes ayrışmaya ve çizgiler netleşmeye başlıyordu. Ortayaçıkan devlet kendi sınıf niteliğine uygun bir hukuk mekanizmasınıda yavaş yavaş oluşturuyordu. Site devletler, köleci imparatorluklar,feodal despotluk derken uzunca bir tarihsel serüven ve binlerceyılı aşkın insanlık tarihinin mirası üzerinden yükselen moderndevlet de kendi sınıfsal niteliği gereği yeni bir hukuk normu oluş-turmuş ve buna göre muazzam bir kurumsallaşma yaratmıştır. Modern devletlerin yarattığı bu hukuksal kurumsal işleyiş, asladevletin ve onu yöneten sınıfların çıkarlarına aykırı düşünülemez.Onun çıkarlarını zedeleyici bir kararın altına imza atamaz. Sınıfsalegemenlik aracı olan devlet, kendisine hakim olan sınıfın renginibütün kurumlarına hakim kılar. Eğer sınıfın egemenliğini taşıyanbir kurum olma özelliğini yitirirse doğal olarak kendini imhayagötürür. Bugüne kadar mümkün olmayan bu durum sosyalistdevletin temel görevi olmakla birlikte sınıfsal egemenliğin dışındakendini yıkma hedefini de taşır. Dolayısıyla anayasa v.b. gibikavramlarını bunun üzerinden inşa eder. Dengesizliği yok edecekve sınıfsal imtiyazları ortadan kaldırmak üzerine kurulur. Ancaksınıflı toplum gerçekliği ve ezen ezilen ilişkisinin toplumsal üretimve bölüşüm ilişkisiyle dengesizliğin hüküm sürdüğü bir devlet yada yönetsel aygıt içerisinde ezenin yani egemen olanın çıkarlarımutlak bir garantörlük ister. Anayasa denilen olgu da tümbunların ihtiyacı üzerine şekillenerek bu dengesizliği meşru birkılıfla süsler. Ancak bugünün devletlerinde bundan bahsetmek mümkündeğildir. Yani bulunduğu coğrafyanın sosyo ekonomik yapısınagöre değişik sınıfların egemenliğinde bulunan devletler siyasalolarak belirli bir niteliğe bürünürler. Ülkemiz açısından ele aldığı-mızda burjuva-feodal bir karakter taşıyan devlet, kendi hukuknormlarını da bu iktisadi şekillenişe göre oluşturmakta ve builişkilenişin devamlılığını sağlamak istemektedir. Öyle ki emekçisınıfların mücadele ekseninde yarattığı bütün haklar bir tırpandarbesiyle budanarak yok edilmektedir. Sendikal haklar, grevhakkı, tazminatların kaldırılması, sağlık, eğitim hakları, sonçıkarılan kanun hükmünde kararnameyle sit alanı v.b. yok edilmesi,mesleki hakların ortadan kalkması... şekilde sıralamak mümkün.Bunlar daha işin başında gelen ve “yeni anayasa”yla korunacakyasalar. Bunların dışında daha nelerin çıkacağı ise tartışmalarınve hakim sınıflar içerisindeki kliklerin uzlaşmasıyla netleşecek. Son süreçte çıkan yasalar bu anayasanın hangi temel özellikleriyansıtacağına şimdiden işaret ediyor. Son iki yıl içerisinde çıkanyasaları dahi güvence altına alması, emekçi sınıfların bu anayasadanbeklentilerini de tayin ediyor. Emperyalizmin direkt hegomanyasıaltında bulunan ükemizin siyasi ve ekenomik olarak bağımlılığıiç işleyişini de bu bağımlılığa göre yani emperyalizmin çıkarlarınagöre belirlemesini beraberinde getiriyor. Dolayısıyla bu bağımlılıkilişkisinden doğan bir anayasayı kimin hazırladığından ziyadenasıl hazırlandığı ve neyin ihtiyacı olduğu göz önünde bulundu-rulmalıdır. Bu açıdan ele alındığında çıkacak anayasa hangi ileritalepleri değil, hangi bağımlılık ilişkisini daha köklü hale getirecektir.Önemli olan nokta burasıdır.

HANAYASA ‘YENİ’ Mİ?

EMEĞİN KÜRSÜSÜ ≫ dursun baştuğemek

dığı konuşmasında sağlıkta dönüşüm adı altın-da tam gün çalıştırılmaya mahkum edilen, ta-şeronundan hekimine 600 bin sağlık emekçisi-nin hükümetin sağlık politikalarından rahatsızolduğunu söyledi. Sağlık emekçilerinin geçenyıl gerçekleştirdiği “Çok ses tek yürek” mitingi-ni hatırlatan Bilaloğlu, “biz tüm sağlık emekçi-leri ve halkımızla duyduğumuz rahatsızlığı dilegetirdik. Yola koyulduk, sözlerimizi geri alma-dık, almayacağız. Mücadeleyi yükselterek sür-düreceğiz” dedi.

Grev dahil tüm demokratik yollarıkullanacağızKESK Genel Başkanı Lami Özgen de AKP’ninyarattığı düzende adeletin, eşitliğin, özgürlüğün,

barışın ve demokrasinin olmadığına vurguyaptı. Emekçilerin sesine kulaklarını tıkayanla-ra karşı ‘Sokak Meclisi’ ile yanıt vereceklerininaltını çizen Özgen, hükümetin aşağıan cemaat-ler, yukarıdan elindeki siyasi erki kullanarakemekçilerin en meşru haklarını gasp etmeyegiriştiğini söyledi. Özgen sözlerine şöyle sonverdi: “Eğer siyasi iktidar grevli toplu iş sözleş-mesi hakkımız üzerindeki oyunlarını sürdür-meye devam ederse, yüz binlerce kamu emek-çisinden aldığımız güçle ve fiili mücadele gele-neğimizin yol göstericiliğinde grev dâhil bütündemokratik mücadele araçlarını kullanmaktangeri durmayacağız.”

Miting konuşmaların ardından Bandista veGrup Kibele’nin konseriyle sona erdi.

İNSANCA YAŞAM10-20 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

natının gasp edilmesiyle boyutlandırıldığı ifadeedildi. Ayçin, Sendikal Güç Birliği Platformu ola-rak kıdem tazminatının mevcut haliyle kalma-sından yana olduklarını açıkladı. AKP Hükümeti’ne de uyarıların bulunduğuaçıklamada, ‘kıdem tazminatının kaldırılmasınakarşı genel greve gideriz Türk-İş’in bunu GenelKurul kararı haline getirmesine rağmen hiçbirsomut adım atmadığı’na vurgu yapıldı. Ayçinsözlerini, kıdem tazminatının gasp edilmesisaldırısına karşı ortak mücadele çağrısı yapa-rak sonlandırdı: “Hiçbir hak bize bahşedilmedi,hiçbir hak ricayla, minnetle korunamaz. Hak-ları korumanın yolu birlik, dayanışma ve mü-cadeleden geçer. Türk-İş'i bakanlık koridorla-rında günü kurtaracak çözümler aramak yeri-ne, mücadele alanlarında birlikte olmaya davetediyoruz.”

Ankara’da işçiler Meclis’e yürüdüGenel İş Sendikası Genel Merkezi binası önünde

bir araya gelen DİSK “Kıdem tazminatı, torbayasa, İstihdam Büroları. Dayatmaya boyun eğ-meyeceğiz, Yılmayacağız, Teslim olmayacağız,Direneceğiz” pankartı arkasında toplanarakMeclis’e yürürken kıdem tazminatının gaspedilmesi saldırısını protesto etti. Yürüyüşe YeniDemokratik Sendikal Birlik (YDSB) ile çeşitlimeslek odaları da katıldı.

Yürüyüş sonrasında yapılan basın açıklama-sında DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün şuifadeleri kullandı: “Torba Yasa sürgünlerle,örgütsüzleştirme ve güvencesizleştirmeyleişçiler üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor.Özel İstihdam Büroları kölelik sözleşmesi ni-teliği taşıyor. Çalışanların en temel hakların-dan olan Kıdem Tazminatı, emek maliyetiniucuzlatmak amacıyla yok edilmeye çalışılı-yor. Olmayan bir sorun üzerinden sorun var-mış gibi göstererek emek gasbını oluşturacakyeni bir model oluşturmak istiyorlar.” dedi

güvencemizdir

10-11_Layout 2 10/10/11 10:18 AM Page 2

Page 12: 10-20 Ekim 2011

10-20 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

Emperyalist-kapitalist sistemin iktisadi vesiyasi olarak bunalımlar ve krizler yaşadığıgünümüz dünyasında, başını ABD’nin çekti-ği emperyalist güçler, işbirlikçi hâkimiyetkurumlarını da harekete geçirerek, dünyahalkları ve ezilen mazlum uluslar üzerineyeni zulüm siyasetlerini şekillendirmeninhummalı çalışması içindedirler. Bu çalışma-nın içinde yer alan emperyalist ülkeler vesömürge, yarı-sömürge ülkelerdeki işbirlik-çi-uşak iktidarları, çapları oranında bu he-sapta pay sahibi olma çabasındadır. Sürenve yaşanacak çatışma ve savaş bölgelerindegörev almak, çıkacak duruma göre çıkarlarıekseninde ganimete ortak olmak, girilentüm ikili veya genel görüşmelerde meselele-nin esasını teşkil etmektedir. Süreç her yö-nüyle yeniden şekilendirilmektedir. Emper-yalizm, dünyanın enerji kaynaklarını deneti-mi altına alarak, emperyalist tekel sermaye-sinin kuralsızca dolaşımını sağlamayı he-deflemektedir.

Süreç her yönüyle dünya ezilen halklarınazulüm ve terör uygulayan bir süreç olarakörgütleniyor. Ekonomik ilhaklarla, askeri iş-gallerle, iç çatışma ortamını kışkırtmakladünya gericiliği, zulüm karşıtlığı adı altındaterör estirmekte; gerici iktidarları altındaezilen kitlelerin demokrasi, insan hakları ta-leplerini kan gölüne çevirdiği coğrafyalardakendi iktidarlarını şekilendirmenin aracı ha-line getiriyorlar. Ekonomik ilhak, askeri işgalve siyasal hegemonya, kültürel ve ideolojikhegemonyayla birleşmekte, en ilerici savaşmevzisindeki devrimci güçlerden, en basitekonomik demokratik hak talepli örgütlen-melere karsı tam bir kuşatma seferlerinedönüştürülüyor.

Siyasette uşaklık ilişkisiSürecin en aktif jandarma rolünü efendile-rinden kapmanın peşinde olan Türk hâkim

sınıfları da, başbakanları Erdoğan ve yanın-daki hükümet kabinesiyle Kuzey Arap yarı-madasında başlattıkları ziyaretler zincirini,efendisinin huzuruna çıkarak onaylattı.Efendisine hizmette emre amade olduğunudünya kamuoyuna ilan etmiş oldu.

Tunus, Mısır, Libya’da çıkan halk isyanlarıylabirlikte, bu bölgeyi kendi lehine çevirmeninplanlarıyla meşgul oldular. Yeni uşaklık iliş-kileriyle de süreci devam ettiriyorlar. Em-peryalist gericiliğin bu planlamada ortak ze-minde olması meselenin bir yanıyken, diğeryanı da bu planın parçaları olan ABD ve ABemperyalistleri arasındaki çıkarlçatışmala-rınıın olduğudur. Ama elbette bu çelişkiyi dekıssadan hisse bir orta yola getireceklerdir.Ama esas olarak Türk hakim sınıfları,ABD’nin bölgedeki stratejik çıkarlarının bay-raktarlığını yapacağını, son hareket tarzıylabir kez daha teyit etti. Türk devletinin Baş-bakanı Erdoğan, bu eksende efendilerindenaldığı icazetle, Kuzey Arap yarımadasında“gürleyerek”, bölgeyi yeniden sekilendirme-de “model ülke” olma pozuna girdi. Tu-nus’tan Mısır’a, Libya’dan ABD’deki temas-lara kadar dillendirilen tüm “çözümler” ve“laik anayasa, laik devlet” vurgusu üzeridenşekillenen model, başını ABD’nin çektiğiemperyalistlerin bölgeye ilişkin hâkimiyetpolitikalarıdır. Tabi arap dünyasını ikna etmegörevini alan Erdoğan da bu hizmetinin kar-şılığını mutlak suretle alacaktır. Müslü-man’lardan ateistlere kadar tüm inanç grup-larının haklarının savunucusu olduğunu,bölgedeki Hıristiyan topluluklarında yasamgarantörü olduğunu ifade etmesi ve son ça-tışmalarda üyelerinin katledildiği Kipti Ce-maati lideri Papa Senada ile özellikle görüş-mesi, başından beri güttüğü takke siyaseti-nin pratik sonuçlarıdır.

ABD ve Avrupalı emperyalistlerin basın veyayın organları, Erdoğan’ın bölgedeki gezisi-

ni,“yeni halife”, “zafer turu”, “Arap baharınınkalbinde lider rolü oynayan TC Başbakanı,laik devlet çağrısı yaptı” gibi ajitatif manşet-lerle vererek, bölge üzerinde daha etkin kıl-maya çalıştılar. Arap halklarının yaşamla-rında ve bilinçlerinde özel bir yerleri olaneski Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abil Na-sir’in Mısır halkına yönelik konuşmasında,sadece Arap dünyasında değil, dünya maz-lum halklarının bilincinde ayrı bir yeri olanÖmer Muhtar’ın Libya konuşmasında ayrıcaanılması, Türk hâkim sınıfları başbakanının,“usta”ca bir hamle yaptığı kuşkusuz. 80 yılönce, büyük komutan, büyük özgürlük lideriLibya halkının kahramanı Ömer Muhtar’ındüşmanının önünde diz çökmeyerek ve öz-gürlük sloganları atarak ölüm şerbeti içtiğiyerde, onun adını zikrederek Libya halkınaemperyalist kölelik zincirlerini “kurtuluş”

umudu olarak sunması, gericiliğin sınıf ka-rakterindeki riyalıktır. “Mavi Marmara”, “Gazze sorunu” merkezealınarak, bölgedeki saldırgan tutumuyla he-define koyduğu İsrail’e karşı aldığı tavır ve“one minute” çıkışının benzeri çıkışlar da ar-dından gelen başka dümen suyuydu. Türkdevleti çıkarları ekseninde bugün İsrail ilebelirli sürtüşmeler yaşasa da, belirleyici olanABD komutanlığında İsrail ile var olan stra-tejik ortaklıktır. Bu stratejik ortaklığı boz-maya yönelik bir düşüncesi olmamasınakarşın, Müslüman Arap halkının sempatisinikazanmak için sergilediği anti-İsrailci tu-tum, aynı anda yapılan açıklamaların farklı-lığı kadardır. Bir yandan “özür dilenmedikçe,tazminat ödenmedikçe ve Gazze’ye olanambargo kalkmadıkça İsrail ile ilişkiler dü-zelmeyecek” diyeceksin, ama aynı açıkla-

Türk hâkim sınıfları başbakanının emperyalistlerle pa-zarlık masasına koyduğu esas konu budur. “Evet bizbölgede jandarmanız olacağız. Ama bizim bu rolümüzüoynamamız için Kürt sorununda, iç toplumsal muhale-fet sorununda askeri, siyasi, lojistik, istihbarı konulardabize tam destek vereceksiniz“. Bu sürecin pratik adım-ları belirlenmiştir. NATO kılıfı altında halk nezdinde ka-bul edilebinir düzeyde ifade edilen ABD radarları, İsrailkalkanları… Gerillaya karşı insansız ve füze atabilenPREDATÖR uçaklar… ABD ile gerillaya ve toplumsaldevrimci muhalefete karşı işbirliği hücresi… Askeri do-

nanımda açık ve kapsamlı destek, siyasi ve ideolojikhegemonyada var olan sivil ve askeri kurumlarla kap-samlı çalışmalar. ABD verdiği bu sözlerin ne kadarınıTürk hâkim sınıflarına verir, bunu önümüzdeki süreçbelirleyecektir.

Süreç açıktır ve süreç kanlı olacaktır. Emperyalistefendilerinden aldıkları “yeni” güçlerle, başta Kürt ulu-sunun haklı mücadelesi imha edilmek istenmektedir.Sınır boylarına yerleştirilecek özel eğitimli sınır birlik-leri, operasyonlar için sağlanan askeri teknik donanım,

Görev savaşsiperlerinidoldurmaktır

Arap halklarının, yıllardır başına çöreklenmiş diktatörlüklerinekarşı biriken öfkelerini, emperyalistlerin çıkarlarına yedek-lemek için son halife Erdoğan en öne fırladı. Halkların bundansonra uğrayacakları katliamlarda “eşbaşkan” olma rolünüefendilerine en iyi düzeyde iknaya dönüştürmek için de Obamaile görüşerek “Arap baharı” turunu bitirdi ve emperyalizminbölgedeki ileri karakol bekçiliği için kolları sıvadı

EMPERYALiST HEGEMONYA

Page 13: 10-20 Ekim 2011

perspektif

manın devamında,“6 tane insansız hava ara-cının“ zamanında onarılıp geri iade edilme-mesine ilişkin süt dökmüş kedi misali yakın-malarda bulunacaksın.

Kuşkusuz İsrail karşıtlığı söylemlerle hedef-lenen sadece Müslüman halkının sempatisi-ni kazanmak değildir. Aynı zamanda İsrail’lebölgedeki jandarmalık görevinin rekabetimevcuttur. Hem bu rolü oynama ve hem deABD emperyalizmiyle masa başı pazarlıklar-da kendisini daha güçlü zeminde ortaya koy-ması için, mevcut siyasetini kullanmıştır.

Arap dünyasına “Filistin bayrağını en kısazamanda göndere çekelim çağrısı”, dahasonra Filistin Başkanı Mahmut Abbas’ınBM’ye başvurusu, bölgedeki hâkimiyete dö-nük bir siyaset olduğunun ilanıdır. Bölgede“adalet” ve “barışın” simgesi olacak bir ba-

ğımsız Filistin, emperyalist laboratuvarlardaçerçevesi ve niteliği belirlenmiş bir Filistindeğildir. Bu tamamıyla bölgede kanayan ya-ralara dönüşmüş sorunlarda, ezilen mazlumhalkları ve ulusları beklentiye sokarak, pey-derpey bölgede sermayenin, tiranlığın çıkar-larını örgütleme amacıdır. Yoksa BağımsızFilistin emperyalistlerin lütfuyle kurulacakbir devlet değildir.

Suni gerilimlerle prim yapılıyorBütün bu eksende dış ve iç politikasına yönvermeye çalışan Türk devleti, İsrail, KıbrısRum kesimi nezdinde Yunanistan ve Suriyeile ilişkileri germiş, ilk elden daha Amerika’dabulunan Erdoğan, Kıbrıs Türk kesimiyle “an-laşma” yaparak, Rum kesiminin enerji sondajçalışmasına cevap olmuştur. Akdeniz’de sa-vaş gemilerinin ve savaş uçaklarının sefere

çıkarılması, ardından K.Piri Reis gemisine ta-rihsel bir görev biçilerek denize açılması bugerginlik sürecinin devamıdır. Eş zamanlıSuriye askeri taşımacılığına karşı hava saha-sının kapatılması aynı sürecin pratik örgüt-lenişidir.

Türk Hâkim sınıfları Başbakanı Erdoğan, busüreçte bu gibi meseleleri, emperyalist pla-nın bir parçası olduğu gerçeğini göz ardı et-mek için kullanacaktır. Tüm gerici egemen-liklerin ortak noktası, sömürü ve baskı ay-gıtlarıyla yürüttükleri iktidarlarında ırkçılıkve şovenizm her zaman kullandıkları temelkaynak olmuştur. İç düşman korkusu, dışdüşman, dış tehlike,“şehitler“ olgusu, ırkçılığıve şovenizmi hortlandıran temel argüman-lardır. Bu anlamıyla, İsrail karşıtlığı, Arapdünyasındaki diktatörlükler’karşıtlığı, Filistinve Gazze sorununa sahip çıkma, hatta Soma-li’deki açlığa “çare” olma iddiasıyla Arap dün-yasında prim yapmaya çalışacak, bunlarlabirlikte, Kıbrıs Rum kesimi nazarında Yuna-nistan’la, Suriye ve Kürt ulusal mücadelesinekarşı tutumuyla da, iç kamuoyunu arkasınaalmaya çalışacaktır. Son tarihsel kesitte sür-dürdüğü ve daha ileride devam edeceği poli-tikasının maddi temeli bu öğeler üzerindenşekillenecektir.

Böylece son halife Erdoğan Müslüman Araphalklarının yıllardır başına çöreklenmiş dik-tatörlüklerine karşı biriken öfkelerini, em-peryalistlerin çıkarları ekseninde işler halegelmesi için en ileri mevzide görev almak içinen öne fırladı. Halkların bundan sonra uğra-yacakları katliamlarda “eşbaşkan” olma ro-lünü efendilerine en iyi düzeyde iknaya dön-üştürmek için de Obama ile görüşerek “Arapbaharı” turunun son şeklini verdiler ve yolakoyuldu. Savaş naraları eşliğinde, bu savaşınbaş rolünde yer almak isteyen, kahramanolma “sevdasıyla”, ABD’nin ve diğer emper-yalist ülkelerin bölgedeki ileri karakolluğunasoyunan, Kürecik’te kurulması tasarlananNATO Füze Kalkanı-Erken Uyarı Radar Siste-mi projesine evet diyerek, masa başındaefendilerinden alacağı emirleri beklemeyekoyuldu.

Ortaklığın baş aktörleri barbarlığın temsilcisiABD ve uşağı Türk devletidir. Ortaklığın ko-nusu, bölge ve dünya ezilen halkları üzerindevar olan sömürü sisteminin hangi zulüm

araçlarıyla nasıl yürütüleceği, Kuzey Arapyarımadasında şekillenecek süreci emper-yalist çıkarlara göre tesis etmekte verilenrollere amade olmak… Özel olarak Iran‘ a kar-şı birlikte tutum almak, Suriye’ye saldırmak,İsrail’i korumak… Ülkeyi ABD öncülüğündesürdürülen bölgesel savaşlarda gerici ikti-darların üssüne çevirmek, bölgede ABD’ninstratejik kölesi olmak.

Gezi boyunca ABD’nin bir numaralı adamıolarak hareket eden ve emperyalistlerin sa-vaş stratejisine en kısa zamanda en ileriuyumu sağladığı edasıyla üslup ve politik ar-gümanlar kullanan Erdoğan ve temsil ettiğihakim sınıfların mevcut gericiliklerine, busorular çoğaltılabilinir. Ama bu zulüm tüc-carlarının bu sorulara verebilecekleri tek bironurlu cevapları yoktur. Yalan söylemeyikendilerine onur olarak saymazlarsa. Geç-mişten gelen uşaklık ve bekçilik, bugün“güçlü, model ortaklık”la devam ediyor. An-lamı açıktır. Emperyalizmin stratejik savaşplanlarının köleliğidir. Büyük efendilerininyakıp yıktığı yerlere bir fedai cakasıyla koş-mak, olur da payıma ne düşer keşmekeşliğiiçinde akbabalığa soyunmak.

Bu ortaklığın Türkiye-Kuzey Kürdistan coğ-rafyası açısından da özel bir önemi vardır.Yıllardır inkâr ve imha üzerine şekillenenKürt ulusu ve onun ulusal önderliği PKK”yıtasfiye etmede ABD ve emperyalistlerin sa-vaş kapasitesini daha kapsamlı kullanmak.Öncelikli olan bu amacın paralelinde coğraf-yamızda özellikle gerilla savaşı veren dev-rimci hareketler olmak üzere, tüm demokra-si ve sosyal kurtuluş mücadelesi veren ör-gütlenmelere saldırmak, siyasal iktidarlarıy-la coğrafyaya hâkim olmak. Bir yandan “ana-yasa değişikliği”, “siyasal çözüm”, “barış” vbgibi söylemleri dilinden düşürmeyen hâkimsınıflar, diğer yandan da askeri operasyonla-rından hız kesmeden devam etmektedirler.BDP, DHF ve daha birçok demokratik örgüt-lenmelere saldırıp sayısı binleri bulan gözaltıve tutulamalar yaparken esasta imha vekatliam üzerinden siyaset belirlemektedirler.Onlar bu ikiyüzlü siyasetleriyle kendilerinikandıra dursunlar, Kürt coğrafyasında geril-lanın eylemlerdeki başarısı, stratejik üstün-lüğün yanında taktiksel üstünlüğü de elinegeçirmiş durumdadır.

Kürt illerinde yenilenmeye gidilen ka-rakollar, havadan ve karadan sınırötesi operasyonlar, Kürt ulusununmeşru haklı davasına karşı topyekûngerici savaş konseptinin harekete geç-mesi verileridir. Demokratik ve ekono-mik hak gaspları da bu kanlı sürecinönemli bir ayağını teşkil etmektedir.Böylesine bir süreçte devrimcilerin vekomünistlerin görevleri en ileri mevzi-lerde, en ileri savaş siperlerinde ol-

maktır. Süreç sadece Kürt gerillasını,Kürt ulusal mücadelesini desteklemekdeğildir. Gerilla gücüyle, demokratikörgütlü gücüyle halkları boğazlamayaçalışan emperyalist güçlere ve onuyerli uşaklarının saldırganlığına karşısavaşma gücünü göstermektir asıl gö-rev. Siyaseti söylem bazından çıkarıppratik dönüştürücü, geliştirici, hâkimsınıfların kurumlarını yıpratıcı bir gücedönüştürmek, devrimin müttefikleri

arasında dönemsel ve eylemsel düzey-de de olsa bir birliğe dönüştürmek, ta-rihsel görevlerdir.Emperyalistler ve yerli uşakları nederlerse desinler, halkların kudreti vesopası karsısındaki acizlikleridir. Geril-lanın coğrafyayı zalimden yana kasıpkavuran eylemlerinin etkileri ortada-dır. Halkları emperyalizmin arabaları-na bağlamak için emperyalist diktanınrollerini alanlar, geçici olarak istekleri-

ne ulaşsalar da, halklar kendi kurtuluşyollarını, onları da parçalayarak tayinedeceklerdir. Bu bilinç kuşanılması ge-reken bir bilinçtir. İnsanlığın gelişimi,özgürleşmesi, kardeşleşmesi, maddiüretim araçlarını ve mallarını paylaş-ması mücadelesinde halkların ilericimücadelesinin karşısına çıkarılacakher gerici duvar, bu bilincin karsısındahükümsüz kalacaktır.

YA VE ARAP BAHARI GEZiSi

Page 14: 10-20 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 10-20 EKİM 2011emek söyleşi14

Kampana Deri Fabrikası’nda sendikal örgüt-lenme yaptıkları gerekçesiyle işten atılan 16işçinin başlatmış olduğu ve 212. günlere daya-nan direniş sürerken, aynı patrona ait olan İz-mir’deki Savranoğlu Fabrikasında da sendikalörgütlenme yaptıkları gerekçesiyle 38 işçi İs-tanbul’a sürgün edildi.

Sözde sendikal örgütlenmenin “anayasal”hak olduğu ülkemizde, haklarını arayan işçi-ler işten atılarak “anayasal” güvencenin pat-ronlar tarafından nasıl işletildiği bir kez dahagün yüzüne çıktı. İstanbul Tuzla’da ve İz-mir’de bulunan iki deri fabrikasının patronu,işçilerin “anayasal” haklarını kullanaraksendikal örgütlenme içerisine girmelerinekarşı işçileri işten atmakla kalmadı. Deri pat-ronu İzmir’de kurulu olan Savranoğlu DeriFabrikası’nda sendikal alanda örgütlendikle-ri için fabrikayı kapatarak, işçileri İstanbulTuzla Organize sanayiinde kurulu olan Kam-pana Deri Fabrikası’na sürgüne yolladı.

Adımlarımızı örgütlü bir şekilde attıkKampana fabrikasında faaliyet yürüten ta-şeron firmalara karşı yaklaşık 8-9 aylık birörgütlenme süreci işlettiklerini ifade edenDilek Gül, “fabrikalarda var olan sıkıntılar bufabrikada da vardı. Yani asgari ücretle çalışı-yorduk, iş güvenliği konusunda herhangi birgüvence söz konusu değildi ve sağlıksız or-tamda çalışıyorduk. Bu durumlardan kay-naklı Deri İş Sendikası’nda örgütlenme kararıverdik” dedi, Fabrikada sendikalaşmanın ilkadımları atılırken, fabrika içinde var olan so-runlara karşı da somut adımlar atmaya baş-ladıklarını anlatan Gül, süreci özetledi: “Ye-meklerimiz sağlıksız ve geç geliyordu bunudüzenli hale gelmesini sağladık. Mesai saati-miz üç buçuk liraydı, biz bu ücrete karşı çıka-rak 1 hafta mesaiye kalmama kararı aldık vemesai saatlerimiz beş liraya çıktı. Ödenme-yen zamlarımız vardı onun için üretimi dur-durduk ve yıllık ücretlerimizi zamlı bir şekil-de aldık. Sendikalaşma sürecine kadar uza-nan süreçlerde attığımız adımlarla fabrikadaçalışan bütün işçilerle güven ilişkisini yaka-ladık. Kısaca ifade etmek gerekirse örgütlübir şekilde hareket edilince zaman içerisinde

ciddi kazanımlar elde ettik.”

“Benim işten atılma durumuma karşı fabri-kada çalışan diğer işçiler, bir gün boyuncaüretimi durdurarak bu durumu protesto etti-ler. Yapılan bu eylemin ardından bir kadın ar-kadaşımız daha atıldı. Bu kadın arkadaşınatılmasıyla birlikte direnişe başladık. Başlat-tığımız bu direnişe destek amaçlı fabrikadaçalışan diğer işçiler, yaklaşık on gün boyun-ca üretimden gelen gücünü kullanarak üre-tim yapmadılar. Üretimin durdurulmasınatepki gösteren Kampana patronu ertesi gün-lerde toplam 14 işçiyi daha işten attı. Atılanişçilerle birlikte topyekün bir direniş örmeyebaşladık” dedi.

Kadınlar direnişi örgütlüyorİşçilerin başlatmış olduğu direnişi kırmayaçalışan fabrika patronu, işten çıkarılan işçile-re “boşuna direnmeyin fabrikayı kapataca-ğım ve İzmir’deki fabrikaya yoğunluk vere-cem” tehditlerini savururken, İzmir’de kuru-lu olan Savranoğlu işçilerini de İstanbul’asürgün etmekle tehdit ettiğini ifade eden Gül,anlatımlarını şu sözlerle sonlandırdı: “İz-mir’de bulunan fabrikada başlatılan sendikalörgütlenme sürecini bastırmaya çalışan pat-ron üç işçiyi işten attı. Başlatılan direnişi tümbaskılara rağmen engelleyemeyen patron,İzmir’de ki arkadaşlarımızı da İstanbul’dakifabrikaya yollamakla tehdit ediyordu. Nite-kim bunu yaptı ve İzmir’deki arkadaşları İs-tanbul’da bulunan fabrikasına yollayarak, İz-mir’de başlayan direnişi bitirmeye çalıştı.Patron tarafından sürgün edilen 38 arkada-şımız, annesini, babasını, çocuğunu yani ku-rulu düzenlerini bırakarak İstanbul’a geldi.Patronun tüm tehditlerine karşı İstanbul’agelen arkadaşlarımız işbaşı yaptı”

“Bu direnişin başlamasında fabrikada çalışankadınlar önemli bir etkendi. Deri iş çok ağırbir sektördür. Yoğunluklu olarak kol gücüyleçalışılan bir sektör olmasına rağmen kadın-lar gelecekleri ve yaşamları için deri fabrika-larında tüm zorluklara rağmen çalışmakta-dır. Bu ağır çalışma temposu bir yana, kadınolmamızdan kaynaklı bu örgütlenme süreç-lerinde yaşadığımız tüm sıkıntılara rağmenkadınlar olarak bu süreci ördük diyebiliriz.”

Kardeşler sürgündeİzmir’deki fabrikada sendikal faaliyet yürüt-tüğü için üç kardeşiyle birlikte İstanbul’asürgün edilen Songül Arslan yaşadığı sürecişu sözlerle özetledi:

“Çalıştığımız fabrikada sendikal faaliyet baş-ladığı için patron, fabrikayı kapatarak bizi İs-tanbul’daki fabrikasına sürgüne yolladı. Pat-ron, ‘sendikadan vazgeçin yoksa fabrikayı ka-patıp sizi İstanbul’a yollarım’ tehditlerini sa-vuruyordu. Yani bizi sürgünle tehdit ediyordu.Patron bizim İstanbul’a gelmeyeceğimizi dü-şünüyordu ama biz her şeye rağmen yani pat-ronun tüm sürgün tehditlerine rağmen, baş-lattığımız direnişe sahip çıkmak ve tehditlereboyun eğmemek için İstanbul’a geldik.

Ailelerimizi geride bırakıp gelmek bizim içinçok zor oldu açıkçası. Ya İstanbul’a gelecek-tik ya da patron bizi işten çıkaracaktı hiçbirhakkımız vermemek için. Biz üç kardeş aynıfabrikada çalışıyoruz ve üçümüz de patronunbaskılarına karşı boyun eğmemek için İs-tanbul’a geldik. Patron fabrikayı kapatmakararı aldığı zaman rahatsızlığımdan kay-

naklı hastanede yatıyordum. Bu kapatmakararının ardından yattığım hastaneden çı-karak İstanbul’a geldim arkadaşlarımla bir-likte. Çalıştığımız fabrikaya sendika girmesiiçin tüm gücümüzle başlatmış olduğumuzdirenişe sahip çıkıyoruz, çıkacağız.”

Sendika iyi bir şeyFabrikaya sendikanın girmesine ilk başlardasıcak bakmadığını ama sendika yöneticile-riyle yaptığı sohbetler sonrası, fabrikaya sen-dikanın girmesinin kendilerine zarar yerineyarar getireceğini söyleyen Sedat Sağran isekendi sürecine dair şu ifadeleri kullandı:

“Sendikaya üye olup çoğunluğu kazanmayabaşlayınca, patronun baskı ve ayak oyunla-rıyla karşılaşmaya başladık. Sendikanın fab-rikaya girmesi sonucu üç arkadaşımız çeşitlibahanelerle işten atıldı. Patronun buradakiamacı bizlerin bir araya gelerek oluşturduğu-muz örgütlülüğü dağıtmaktı ama bunu başa-ramayacağını anlayınca fabrikayı kapatmakararı aldı. Bu kapatma kararının ardındanpatron önümüze iki seçenek koyarak, ya hiç-bir hakkımızı almadan işten atılacağımızı ya

DİRENİŞİN ONCUSU

Üçlü Danışma Kurulu toplan-tıları kapsamında 4688 SayılıKamu Görevlileri Kanu-nu’nda yapılan değişiklikler-den ‘grev, toplu sözleşme vetarafları’ gibi en önemli ko-nularda uzlaşma sağlana-madı.

AKP’nin kamu emekçilerine propa-ganda ettiği “toplu sözleşme düzeni

getirileceği, grev hakkı üzerindekiyasakların kaldırılacağı, çalışmayaşamının demokratikleşeceği,uluslararası standartların getirile-ceği” vaatlerinin mevcut kanun ta-sarısında esamisi okunmuyor.Memur-Sen Genel Başkanı AhmetGündoğdu, Kamu-Sen Genel Baş-kanı İsmail Koncuk, KESK GenelBaşkanı Lami Özgen'in katıldığıÜçlü Danışma Kurulu toplantısınınardından yapılan açıklamalardaÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

Faruk Çelik, taraflar arasında bir-çok konuda anlaşma sağlandığını,bazılarında ise uzlaşılamadığınısöyledi.

Memur-Sen’in yalanıKESK Merkez Yürütme Kurulu, gö-rüşmelerin bitirilmesinin ardındanBakanlar Kurulu’na gönderilen4688 Sayılı Yasa’daki değişiklikleredair basın toplantısı düzenledi.KESK Genel Başkanı Lami Özgen,4688 Sayılı Kamu Görevlileri Kanu-

Sendikal örgütlenme yaptıklarıgerekçesiyle işten atılarak 210gündür fabrika önünde direnenkampana işçisi Dilek Gül ve İz-mir’den İstanbul’a sürgünegönderilen işçilerle kısa birsöyleşi gerçekleştirdik.

f

Grev hakkında, Memur-Sen’in

Aynı patrona ait olan Savranoğlu ve Kampana deri fabrikalarında,sendikal faaliyet içerisinde oldukları için işten atılan ve sürgüne gön-derilen işçilerin mücadelesi tüm baskılara rağmen sürüyor

.. .. ..

14-15_Layout 2 10/10/11 12:17 PM Page 1

Page 15: 10-20 Ekim 2011

1510-20 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

da İstanbul’daki fabrikaya gideceğimizisöyledi.. Fabrika patronu her ne kadar bi-zim gitmeyeceğimizi düşündüyse de biz İs-tanbul’daki fabrikaya gitme kararı aldık.Kısacası biz 38 arkadaş patronun bu yıldır-ma oyununa karşı, tek yumruk olduk veİstanbul’a geldik. İzmir’de nasıl dayanışmave mücadele içerisindeydik, burada da aynıheyecanı ve mücadeleyi yaşatacağımızainancımız sonsuzdur”

Direnişe ve sürgüne eş desteğiİzmir’de patronun tehditlerine karşı fabrika-yı kapatarak İstanbul’a gönderilen ŞerifeDanacı’nın eşi Mustafa Danacı eşine destekvermek için İstanbul’a geldiğini söyledi.Mustafa Danacı eşinin sendikal faaliyet içe-risinde örgütlendiği süreci ve İzmir’den İs-tanbul’a geliş nedeni üzerine: “Şerife Danacıyaklaşık 2 yıldır İzmir’deki fabrikada çalış-maktaydı. İzmir’de çalıştığı deri fabrikasındaçalışma koşulları çok kötüydü. Biz çalışmakoşullarından çok şikâyetçiydik, bir güneşim beni aradı ve fabrikada sendikal faali-yetin başlatılmaya çalışıldığını ifade ederekbenim de düşüncemi almak istedi, ben de

tereddütsüz sen de sendikaya üye ol dedimve eşim sendikaya üye oldu. Yani eşiminsendikal süreci böyle başladı. Tabi eşim sen-dikaya üye olduktan sonra iş yerinde patrontarafından çeşitli yöntemler uygulanarakbaskılar hayata geçirildi. Bu baskılara karşıeşimle birlikte çalışan diğer işçiler de baktı-lar ki sendikalı olmak faydalı bir şey ve diğerişçilerde sendikaya üye oldular.” ifade etti,

“Eşimin çalıştığı fabrikada sendika iş yerin-de çoğunluğu elde edince, fabrika patronuüç işçiyi işten attı ve atılan işçiler direnişebaşladı. Başlayan bu direnişe diğer işçiler dedestek verdi ve fabrika patronu fabrikayıkapatarak, eşimle birlikte 38 işçiyi sürgünamaçlı İstanbul’daki fabrikasına yolladı. Şuan eşim fabrikada yani içeride çalışıyor, bende eşime destek olmak için fabrika önündekurulan direniş çadırında yerimi alarak eşi-me destek vermeye çalışıyorum. İzmir’denİstanbul’a gelirken 2 çocuğumuzu annean-nesine bıraktım ve bende çalıştığım fabri-kadan senelik iznimi alarak burada direnişçadırında tüm haksızlıklara karşı direneneşimin yanında yer almaktayım” dedi.

ürdistan’ı bir bütün ola-rak entegrasyon stra-tejisiyle işgal edip ku-şatma barışı mı? Kü-recik’in Durulova ve Ta-taruşağı Köyü’nde Füze

Kalkanı siyonizmin korunması için mi,yerle-göğün barışı için mi? BM bandıylagözleri bağlayıp kör mü ettiler ne? Ra-darların 1965’te kurulduğunu unutup,Kürecik’in direniş tarihinde dezenfor-masyon için yollara düşüşünüz niye?Kürecik’te proletarya partisini kurarkenyaşlı kadınlardan devletin yaptığı kat-liamları öğrenerek, devrim sözü verenkomünist önderin pratiği 70’li 80’li yaş-lardaki köylülerin dilinde hala bir türküolarak sürüyorsa ve ideolojisine saldı-ranları da eyleme geçiriyorsa; bu tarihiideolojik güç geleceği de kuracaktır.Sen rahat uyu, köylü şapkalı, kızıl bilinçli,devrim aşığı, komünist yoldaşım… Barış için kadına nobel ödülü, savaşiçin halklara emperyalizm bombala-rı… Cinsiyetçi savaş kotası derler bununadına. Anlamalıyız ki; insana ve kadınaözgürlük, barış ödülleriyle gelmeyecek!Barış için savaşarak kazanacağımızödüller, kadını onurlu ve özgür insankılacak.Recep Tayyip Erdoğan Güney AfrikaCumhuriyeti turundayken, Somali’depatlayan bombalara tepki verip, ‘neyazık ki yine Somaliler tarafından öl-dürüldüler’ derken aslında, en içindekiniyetini de açığa çıkarıyor. Derileri ke-miklerine yapışmış ‘Somalili kardeş’le-rine yaptıkları kampanyalarla, kadın-ların çocuğunu yaşatabilmek için biriniseçmesi gerçekliğini dile getiren Recep,ülkesindeki Cumartesi Anneleri’ne ‘tül-bentinizi nereye sereceksiniz’ diye ‘evlatacıları’yla dalga geçiyor. Somali’dekisahte üzüntüsünün biz kadındaki yan-sıması, bir dirhem et tutan gençleriMogadişu’dan Ankara’ya çekip emper-yalistlere uşaklık için Fethullah’ın eğitimkamplarında siyasal İslami faşizmininhizmetine sunmaktır. Tayyip kendi ül-kesindeki “demokratikleşme”yi KuzeyKürdistan’ı bombalayarak, kalan köyleriyakarak, yıkarak ve Kürt ulusu/emek-çilerini kitlesel gözaltına alıp, tutuklatıpF tiplerine kapatarak barışı tesis ediyor.Çünkü parlamentarizmden yararlanmauğruna seferber olan Çandar’dan, Çon-gar’dan, Çetin’den, Metin’den hayatakalmayı başarı sayan “sosyalist” un-termenschen (insan-altı yaratık) Altan,“sosyal faşizm”i “eski”-“yeni” nağme-lerle yineliyor. Türk faşist devletinin firavunları daKürt ulusuna, azınlıklara ve özelliklede ezilenin ezileni kadına her türlübaskı ve milli zulmü reva görüyor,zulme isyan edince de “bakın terörist-lere, bakın bölücülere” diye feryat-figanediyorlar. Köylerimiz, meralarımız, yay-lalarımız, dağlarımız, bahçemiz, bos-tanımız, harmanımız ve hatta yerelahırımız (merkezi ahır başka) düşmanınsilahı-topu-tüfeği-füzesi-insansız he-ronları altında çiğnenecek, biz karşıçıkınca da “marjinal devrimciler” diyehoplayacaksınız. Evet hem de en ha-sından, kırmızı kaplı Mao’nun kitabın-dan, Kürecik raporundan yola çıkmış,

halk kitlelerinin öğrencisi olan ve mü-cadeleyi sistemden kesin kopuşuylailk eylemi akademik diplomasını yakan,dağları mesken tutan İbrahim’in ma-ğarayı üniversiteleştiren talebeleriyiz. Eylemsiz teori olmaz. Sorgulamadanverileni kopyalayan beyin, çöplüğe dö-nüşür, komşunun süpürgesi de temiz-likte eziyet çeker. Bebek bile gözünüaçar açmaz, görmesi tamamlanmadığıhalde gözüne fazla gelen ışığa karşırefleks gösterir. Geleceğe yüzünü çeviren yurtsever,devrimci-komünistlerin toprağın de-rinliğinde gömülü ‘kemik’lerin teslimalınamayan çelik iradesi devrim sözü-dür. Vuruldukça arttırdıkları hızıyla ik-tidarı parça parça hedefleyen ve ‘dön-me’den savaşıp ölenlerin belirlemeleritarihin hükmünü hala sınamaktadır.Silahı radikal yapan, düşmanı “temiz-lemesi” değil, eski-geri-ezen iktidarıyıkmaya muktedir, ezilenlerin siyasiiktidarı olan iradeyi her alanda kurmayıhedefleyerek çatıştırmasıdır. Savaşaniradenin devrime sözlü, sır vermemedirenişi yeniden yeniden Kürecik top-raklarında filizleniyor ve binlerce ‘gun-di’yle ayağa kalkıyor. Kürecik’ten baş-layan tarihin zaferi; işçinin, köylünün,kadının, gencin, çobanın, beli bükükihtiyarın katılacağı ve dişle, tırnaklasökülüp alınacak gerçek kurtuluşudur.Bağımsız bir ülkede özgür yaşayanhalkın özlenen zaferidir.Emperyalistlerle hakim sınıfların uyarıcıdirekleri arasında füzeli mekik doku-yanların devrimciler nezdinde ideolojikbir değer yaratamadıkları, eski yeninağmelerdeki nakaratlarda açıkça gö-rülmektedir. Burjuva iktidarın ve em-peryalist-kapitalist sistemin kadına,“barışın ödülü”nü verip ‘nobel’leştirmesi,soysuzların halkları savaştırma hay-dutluğunu gizlemez. Kürecik ve diğer dağların anahtarlarınasahip çıkalım, teslim etmeyelim. Em-peyalist haksız savaşların yönü birbaşka eksenin esintisine yönlendiriliyor.Mekik Asya’dan Afrika’ya dokunuyor.Füzeler; Fehmi Altınbilek gibi eli kanlıfiravunların ’73 Diyarbakır hücre faşizmistratejisiyle Kuzey Kürdistan’a kuru-luyor. Neden mi? Komünist önder İbrahimKaypakkaya’nın dağların ve mağaralarınanahtarını eline aldığı dönemde şusöyledikleri bugünü anlatıyor. “Halkımızve ülkemiz yoksul ve esirdir, biz iseözgürüz. Sen aydınlanmayı karanlığınen koyu olduğu yerden başlattığınınfarkında değilsin. Şuraya bak” ve “Çinhalkının kara keder ağı, ilk mağaranınağzındaki örümcek ağının yırtılmasıylabaşladı” diye bu topraklarda başlattığıuzun yürüyüşü hala sürüyor. Sıra hepimizde, ya örümcek ağı saracakbizi ya da ağları yırtacağız. Dağlarınanahtarını teslim etmeyeceğiz. FehmiAltınbilek’in Mustafa Mordeniz, CaferAtan gibi paralı ajan ve itirafçı uşakla-rına teslim etmemek için! Siyonizmehalkı kalkan yapan faşizmin karşısınadikilelim; halk savaşının füze kalkan-larıyla. Barışın ödüllü nobel kadınlarıolup, özgür dünyayı kucaklayalım..

KFÜZE MEKİĞİ DOKUYORLAR

ÖNCÜ KADIN ≫ rojda demir

KADINLAR

nu’nda yapılan değişikliklerin “hükü-metle-memurlar anlaştı” diye duyurul-masını eleştirerek, grev ve toplu sözleş-menin kapsamı ile tarafları gibi önemlikonularda uzlaşma sağlanamadığını be-lirtti. Özgen, Memur-Sen’in toplu sözleşmedetek yetkili olma ısrarının, hükümetintoplu sözleşmenin içini boşaltma niyeti-ne hizmet ettiğini de belirtti. Özgen ayrı-ca, Memur-Sen’i “grev hakkı için müca-dele etmek yerine, yöneticilerine imtiyazistemekle” eleştirdi.

‘Grevsiz toplu sözleşme’ Hükümetin emekçilere uyguladığı veyasalaştırmaya çalıştığı saldırılar karşı-sında ‘grevsiz toplu sözleşme, toplu söz-leşmesiz sendika olmaz’ diyen Özgen,“Kamu emekçileri geleceklerine sahipçıkmak için büyük bir coşku ve kararlı-lıkla tüm illerde işyerini terk etmeme,basın açıklamaları ve oturma eylemleri-ni gerçekleştirecektir. AKP hükümetitaleplerimize yanıt vermezse, grev hak-kımızı kullanacağımız bilinmelidir” ifa-delerine yer verdi.

devlet icazeti

14-15_Layout 2 10/10/11 12:17 PM Page 2

Page 16: 10-20 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 10-20 EKİM 2011dünya haber16

Hindistan’da maoistlerin çalışmalarıhalkla bütünleşerek devam ediyor.Maoistlerin çalışmalarıyla ilgiliwww.revolutionaryfrontlines.wordp-ress.com sitesinde yayınlanan ha-berin çevirisini yayınlıyoruz.

Midnapore/Kalküta: Belpahari’de ve Jangalma-hal’in başka yerlerinde, köylüleri Özel Polis Kuv-vetlerine ve Trinamool Kongresi Partisi’nden BatıBengal Eyaleti Başkanı Mamata Banerjee’ningençleri davet ettiği Ulusal Gönüllüler Gücü’nekatılmaya karşı uyaran afişler asılı. Maoistlerartık daha da ileri giderek önderlerini köylülerlebuluşturuyor, devletin sunduğu programlarakarşı alternatifler sunuyorlar. Aralarında eyaletsorumlusu Akash’ın da bulunduğu bazı önemliMaoist kadrolar Salboni’de bir toplantı gerçek-leştirdiler. Gerilla lideri köylülere özel polis vekoruculuk gibi mevkileri kabul etmemelerinisöyledi.

Kaynaklara göre, 15 kişiden oluşan bir Maoistbirliği Satpati yakınlarındaki bir köye girerek birtoplantı gerçekleştirdi. Çevre köylerden gelenlerlebirlikte 500 kadar insanın bulunduğu toplantıdaMaoistler Trinamool Kongresi önderliğindekieyalet yönetimini eleştirerek başkan MamataBanerjee’nin “sözlerini tutuyormuş gibi görün-meye dahi çalışmadığını” söylediler. Maoist söz-cülerden birinin “Lalgarh olaylarında tutuklanankişilerin serbest bırakılacağına ve güvenlik güç-lerinin bölgeden çekileceğine söz vermişti. Oysapolis harekâtları gitgide yoğunlaşıyor ve UlusalGönüllüler Birliği adı altında Salwa Judum benzeribir yapılanma oluşturuluyor” dediği söyleniyor.Kaynaklar konuşanın Akash olduğunu iddia edi-yor. Akash’ın konuşmasının bir diğer yerindehalkı özel polis ve korucu gibi görevleri kabuletme konusunda uyardığı, bu görevlerin devletinhalka kurduğu bir tuzak olduğunu söylediğiiletilen bilgiler arasında. “Masum köylüleri kar-deşlerine şiddet uygulamaya zorluyorlar” dediğiiletiliyor.

Maoist sözcü, halkı devlet projelerini beklemek-sizin kendi sorunlarını çözme yolunda parti ile

‘Özel polis ve koruculuk halka

düny

a çe

viri

f

Nepal'in ‘iki büyük komşu’suBaburam Bhattarai Nepal'inyeni başbakanı olarak katıldı-ğı Birleşmiş Milletler GenelKurulu’nda, barış mesajlarıverirken, Çin ve Hindistanarasında köprü olmak istedi-ğini belirtti

Nepal'in yeni başbakanı Baburam Bhat-tarai 25 Eylül 2011 tarihinde BirleşmişMilletler Genel Kurulu’nda bir konuşmayaptı. Bhattarai konuşmasında, Nepal'inacılı geçiş sürecinin geniş bir konsensüstemelinde çözüme bağlanacağı vaadin-de bulundu.Bhattarai'nin konuşmasında değindiğitemel noktalar şu şekilde; "Demokrasi-nin en temel ölçütü ne özgürlüğün ne deeşitliğin boyutu olup, en yüksek katı-lımdır. Bizler içerisinde genel olarakherkese ve özelde ezilenlere yer olan birdemokrasiyi kurumsallaştırmak istiyo-ruz."Bhattarai, Halk Savaşı’nın ve 2006'dakihalk hareketinin Nepal'i feodal monar-şiden kurtardığını belirtti. Nepal'in "ikibüyük komşu" (Hindistan ve Çin) ara-sında bir köprü olmak istediğini ifadeetti. Gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülke-lere yardım etmesi çağrısında bulunduve Birleşmiş Milletler'in eski çatışmalıülkelerin yeniden inşası için yeni bir"Marshall planı" benzeri kapsamlı birpaketle inisiyatif almasını talep etti.Birleşmiş Milletler'in belli konulardadaha fazla inisiyatif almasını önerenBhattarai; "Az gelişmiş ülkelerin haklartemelli dönüşümü yaklaşımı BirleşmişMilletler'in temel gündemi olmalıdır. ...Dünyada iki milyar insan yiyecek ve ilaçgibi temel gereksinimlerden yoksuniken her yıl birbuçuk trilyon doların si-lah harcamalarına ayrılması nasıl haklıgösterilebilir?"Bhattarai, kitle imha silahlarından dün-yanın belirlenmiş bir süre içerisinde ta-mamen arındırılmasına yönelik Nepal'inçağrısını tekrarladı; "Birleşmiş Milletlersadece kendi soylu ilkelerinin bekçisiolmakla kalmamalı, vaatleri üzerindenpratik sergilemelidir. Birleşmiş Milletlerbüyük güçlerin şemsiyesi olmaktançıkmalıdır.”

ABD’de binlerce kişi “WallStreet” eylemlerinde buluşuyor.17 Eylül’de başlayan protestoeylemlerine katılım her geçengün artarken, eylemler New-york dışında birçok bölgeye ya-yıldı

ABD’de yaşanan gelir dağılımındaki den-gesizliği protesto eden binlerce kişi kapita-lizmin kalbi olarak bilinen “Wall Street”iişgal hazırlanıyor. Eyleme katılan öğret-men, öğrenci, sağlık çalışanı ve binlerce işçiZuccotti Park'ta toplanarak mahkemelerbölgesindeki ''Foley Square'' alanına kadarilerledi. Sendikaların yoğun katılımla des-tek verdikleri eylemde yer yer yollar trafiğekapatılıyor.17 Eylül tarihinde bir grup öğrencinin baş-latmış olduğu eylemler bugün gelinen nok-tada on binleri bünyesine kattı durumd veher geçen gün farklı şehirlere yayılıyır.Geçen hafta 700 eylemcinin polis tarafın-

dan gözaltına alınmasından sonra 5 EkimÇarşamba günü yapılan eylemler yoğunbir katılımla gerçekleşti. “Wall Street pro-testosu” eylemlerine katılım her geçengün artarken öğretmen, öğrenci, sağlıkçalışanları ve işçi sendikalarının desteğide büyük bir artış gösterıyor. Foley Square Alanı’na kurulan kürsüdenöğretmen sendikalarından, sağlık çalı-şanlarına, işçi sendikalarından öğrencilerekadar birçok kesim taleplerini dile getirenkonuşmalar yaptı. Dengesiz dağılımın sonyıllarda arttığını, özellikle 2011 yılındabankaları kurtarma operasyonuyla buadengenin iyice kaybolduğu ifade edilenkonuşmalarda, en zengin yüzde birlik ke-simle yoksul olan yüzde 99’luk kesiminarasındaki uçurumun büyüdüğü vurgu-landı.

Eylemler yaygınlaşıyorTalepleri yapıyan konuşma ve sloganlarladile getirilirken, polis yığınağı ise dikkatçeken bir diğer noktaydı. Akşam saatle-rinde polisin eylemciyere saldırması so-nucu çıkan çatışmada çok sayıda kişigözaltına alındı.

WALL STREET İSGALİ VE SONRASI,

16-17_Layout 2 10/10/11 10:26 AM Page 1

Page 17: 10-20 Ekim 2011

dünya 17

on seçimlere damgasını vuran temel konu„yeni sivil bir anayasa“nın nasıl olacağı konu-suydu. AKP, “açılım“, “12 Eylül darbecilerininyargılanması“ ve “Ergenekoncuların“ “özelyetkili“ mahkemelerin insafına tevdi edilmesiyleyaratılmak istenen “anti-militarist“ hava içinde

yüzde 50 oy aldı. Böyle bir “başarı“dan başı dönmeyecekiktidar azdır, hele hele sömürücü sistem politikacıları için iseimkansız gibi bir şeydir. Mevcut iktidarın fena halde başı döndü, kendini kaybetmişdurumdalar. Kendilerine büyük oy potansiyeli sağlayan bütüntoplumsal beklentileri unuttular. “Milli irade-parlamento“,“sivil anayasa“, “açılım“, ileri demokrasi, barış gibi kavramlarınyüzde yüz karşıtı işler yapmaya başladılar. Hizaya getirdikleriaskeri bürokrasiyle birlikte şimdi yarı-militarist bir yönetimbiçimine bürünmüş durumdalar. Hükümetin birbiriyle çelişen, birbirini tekzip eden tutarsız,anlaşılmaz, dengesiz tavrı, ülkeyi, geleceği belirsiz bir mecrayadoğru sürüklüyor. Bu durum, kendi iradesi olmayan, iradesiniteslim ettiği güç veya güçler tarafından yönlendirildiğini gös-teriyor. Ama bir etnik savaşta birbirlerini öldürenler o güçlerindeğil bizim yurttaşlarımız olacaktır, yıkılıp mahvolacak ülkebizim ülkemiz olacaktır, askeri mühimmata dönüştürülerekkendi yurttaşlarını öldürmekte tüketilen kaynaklar, bizimkaynaklarımız olacaktır. Başka ülke yöneticilerini baskıcı vekatliamcıdır diye “istifa“ya çağıran, o ülkelere müdahale edengüçlerle yan yana ülkelerin içişlerine karışmaktan sakıncagörmeyen hükümetin, kendi yurttaşlarına karşı bu savaş na-ralarına ne denir? Bir yandan toplu mezarlar açılıyor, biryanda aynı sonuçları yeniden daha fazlasıyla doğuracaksavaş kabadayılığı! Bu çelişkiler dengesini yitirmiş iktidaralametleridir.Beklentilerin tersine, Kürt sorununda geleneksel çizgiyeyönelen Erdoğan’ın konuşmalarından, tehditlerinden, kaba-dayılık gösterilerinden bire bir bay Kenan Evren‘in o bilinenmeydan nutuklarını anımsıyoruz. Başbakan‘da tam bir diktatöredası var. Yarın kalkıp “şu parlamento gereksiz ayak bağıdır,kapattık gitti“ derse şaşmamak gerekir.Kürtler eski Kürtler değil, eski geleneksel askeri çizginin iflasettiği bir zamanda, yeniden ona bir çözüm yolu olarak sarıl-manın sonuçları da eskisi gibi olmayacak. Sri Lanka vari birçözüm hayal ediliyorsa, hiç tevessül edilmesin, Türkiye SriLanka değil. Aklını yitirmemiş herkes bunu görebilir. İnsanlarAKP’ye bu soruna hakkaniyetli bir çözüm bulması umuduylaoy verdiler. Bizler, Türk hakim sınıflarının bu sorunu çözmekabiliyetinden yoksun olduğunu biliyorduk. Çok kimse, askerive sivil Kemalist bürokrasiye yönelik tasfiye hareketinden,AKP’nin Kürt sorununu çözmeye yönelik elverişli şartlar ha-zırlamak olduğunu sanmıştı. Onların büyük bir bölümü şimdiderin bir hayal kırıklığı içindeler. Ama bu insanlar kesinlikleKürtler’e karşı topyekün bir savaş ilanı için oy vermediler.Çocukları gönderilip kendi kardeşlerini öldürsünler ve ölsünlerdiye oy vermediler. Halkın verdiği irade bu derecede tersyönde saptırılırsa, herhalde tepkiler de aynı oranda sert ola-caktır. Ezilen bir topluluğa karşı girişilen her savaş haksız vebaştır, kaybedilmiş bir savaştır. Öte yanda dIş borcu yarımtrilyon dolara ulaşmış bir ülkenin, peş peşe dalgalar halindegelen ekonomik krizlerin yaratacağı büyük yoksullaşmanınçok önemli politik sonuçları da olacaktır. Gittiniz Somali’yi gördünüz; etnik, dinsel, aşiret kavgalarınınkörüklendiği bir ülkede geriye işte öylesi bir manzara kalıyor;bu mudur yapmak istediğiniz?İktidara sormak gerekir, iyice budanmış, hiçbir güvence içer-meyen “özerklik“e bile karşı çıkıyorsanız, sahi sizin “açılım“ınızve “çözümünüz“ nedir?Güç ve iktidar iştiyakı vicdan ve adalet yoksunluğuyla birleşincesınırsız bir canavarlığa doğru ilerler. Velev ki, iktidar kadrosuo gidişlerin akibetini de tarihsel olgulardan anımsayalım; nicezalim hükümdarın ne tahtı ne bahtı kaldı.

S

SOMALİ‘Yİ GÖRÜPİBERET ALDIN MI?

MAYA ≫ arif bilgin

birlikte çalışmaya davet etmiş ve konuşangerillalardan biri “köylüler kendi başlarınakalkınma çalışmalarına girişmeliler, partimizonlara tam destek sağlayacaktır” demiş. Ayrıcailetilenlere göre Maoistler, başka bölgelerdekiköylülerin devletten bağımsız biçimde yollarinşa ettikleri, kuyular kazdıkları ve sulamakanalları açtıkları şeklindeki örnek pratiklerisıralamışlar.

Bu esnada, Kalküta’da toplanan insan haklarıaktivistleri de, dört halk aktivistiyle bir ga-zetecinin gözaltına alınmasını takiben, MamataBanerjee hükümetinin Jangalmahal’e barışgetirme vaadinin samimiyetini sorgulamaamacıyla bir gösteri düzenliyorlardı. GeçenCuma günü Tutsak Maoist sözcü Gour Chak-raborty’nin oğlu Somprakash Chakraborty,Bengal’deki bir televizyon kanalının muhabiriPrasenjit Chakraborti, insan hakları USDF’ninbir üyesi olan Netai Das ve Nityananda Thakur,delil toplama amacıyla Belpahari’ye gitmiş,Lalgarh hareketi esnasında tutuklananlarınailelerini ziyaret etmişlerdi.

“Cuma gününün erken saatlerinde Pantarchaki

Köyü’nde dört köylüyle birlikte Özel Kuvvetlertarafından yaka paça gözaltına alındılar, amabölge polisi hala bu arkadaşların gözaltındaalınmadıklarını, ellerinde böyle kimselerinbulunmadığını iddia ediyor” diyor insan haklarıaktivisti Naba Dutta.

Polisin kaynaklarına göre bu şahıslar Jhar-kand’ın Doğu Singbhum bölgesine götürüldülerve Chakulia’da yıkıcı faaliyetlere giriştikleriiddiasıyla tutuklandılar.

Konuştuğumuz bir polis memuru şöyle diyor“Güvenlik güçleri onları şu an MathiabandhiKarakolu’nda sorguya çekiyor.”

İnsan hakları aktivisti Rangta Munshi ise “buarkadaşlarımızı hiçbir suçu yok. Yollarının ke-silmesi, gözaltına alınmaları ve Jharkand’agötürülmeleri için hiçbir sebep yok” diyor. 1 Fiilen Hindistan Kongresi Partisi’nin BatıBengal ayağı olan ve şu an bu eyalette hükü-mette bulunan sosyal demokrat parti.2 Salwa Judum (Arınma Avı): Hindistan kır-salında halka terör estiren paramiliter birgrup.

kurulmuş tuzaklardır’

Amerikan Baharı mı?ABD’de gerçekleşen eylemlerle birliktefarklı yorumlar ve tanımlamalar da ardı ar-dına gelmeye başladı. Süreci “ArapBaharı”nın etkisiyle yapılan eylemler olarakdeğerlendirip işte “Amerikan Baharı” şek-linde yorumlayanından, yine devrim bekle-yenlere kadar bir dizi değerlendirme vetartışma programlarının ve konu üzerineyazılan makalelerin ana teması oldu. Noam Chomsky, Naomi Klein, Cornell West,Michael Moore, Susan Sarandon, Alec Bald-win, Roseanne Barr gibi ilerici kesimin des-teğini de alan kitle hareket son olarakönemli sendikalardan da destek aldı. Yüzbinin üzerinde sağlık sektörü çalışanınınbağlı olduğu 1199SEIU Sendikası, on binlerceüyesi bulunan Transit Workers Union Local100 (Ulaşım Çalışanları Sendikası, Yerel 100),National Nurses United (Ulusal BirleşikHemşireler Sendikası), Laborers' Internatio-nal Union of America (Uluslararası Ameri-kan Emekçiler Sendikası) ve UnitedSteelworkers (Birleşik Çelik İşçileri) gibi birçok sendikanın da desteğini alan hareketelbette önemli bir merkez haline geliyor.Ancak ne var ki bu sendikaların her biri desınıf mücadelesiyle olan bağları açısındanele alınmak durumundadır. Aldığı desteklerin büyük önemi olan bu ha-reketlerin büyük bir sınıfsal içerik barındır-dığını ne yazık ki söyleyemeyiz. Gerçekleşen eylemler emekçi kitlelerin di-namik duruşunu açığa çıkarırken, önemlikazanımların da çıkış noktası olabilir.Ancak ne var ki; bu tarz eylemlerin gideceğinokta mevcut sistemin kendisini yenideninşası olacaktır. Bu eylemler önemli bir yerteşkil etse de; çıkış noktası, talepleri ve gel-diği yer bir devrim hülyası doğurmuyor.Diğer yönüyle Ortadoğu ve Afrika’da ger-çekleşen eylemlere bakıldığında aynı sonu-nun farklı bir versiyonu ortaya çıkacaktır.“Arap Baharı” olarak adlandırılan eylemle-rin sonucu dahi bu hareketlerin geleceğiyeri işaret ediyor.

16-17_Layout 2 10/10/11 10:26 AM Page 2

Page 18: 10-20 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 10-20 EKİM 2011dünya haber18

Birleşmi Milletler (BM) Konseyi, Fransa,İngiltere, Almanya ve Portekiz’in hazırla-dığı ve Suriye’ye sert yaptırımları önge-ren karar tasarısı Rusya ve Çin’in karşıvetosuyla reddedildi. Karar tasarısı yu-muşatılarak “hedefe uygun tedbirler”şeklinde formüle edilse de veto’dan kur-tulamadı. Böylece BM’nin yaptırım duru-mu ortadan kalkmış oldu.

Veto gerekçesi olarak Rusya'nın daimitemsilcisi Vitali Çurkin ise, vetolarınınAvrupa ile yaklaşımları arasındaki çeliş-kiye işaret ettiğini, Avrupa heyetlerininyaklaşımının "krizin barışçıl yollardançözümüne karşı" olduğunu savundu.Rusya, önerilen tasarının Suriye’ye as-keri bir müdahalenin kapısını araladığınıve Libya’da yaşanan sürecin bir benzeri-nin olacağını söylüyor.

Osmanlı’nın son halifesiKuzey Afrika semalarına düzenlediği ge-zilerde hamasi nutuklar atarak dünya“barış”ını tesis etmeye soyunan Erdoğan“sıfır tolerans”, “sıfır sorun”dan sonraşimdi de “sıfır savaş” açılımına başladı.Bol sıfırlı vaadlerle Afrika turu atan TCbaşbakanı bazen İsrail’e efelendi, bazende Suriye’ye... Efendilerinden aldığı ica-zetlerle, ayağının tozuyla tura çıktı.

Son dönemde Osmanlı bakiyesinin uzakdüşen evlatlarını sarıp sarmalama gör-evini üstlenen Osmanlı eşrafının son ha-lifesi, kolları sıvayarak gittiği Afrika gezi-sinde “masum” pozlar vererek, insanhakları savunuculuğuna soyundu.

Güney Afrika Cumhuriyeti Uluslararasıİlişkiler ve İşbirliği Bakanlığı'nda Türk DışPolitikası konulu bir konferans veren Er-doğan BM kararlarını değerlendirdi. Bir-leşmiş Milletler Konseyi’nden Suriye’yeilişkin yaptırım kararının reddedilmesinideğerlediren Erdoğan; “BM GüvenlikKonseyi'nde bir oylama yapıldı. Bu oyla-ma neticesinde, daimi üyelerin 2'sinin

veto etmesi neticesinde, uyarı niteliğin-deki hazırlanan tasarı, ne yazık ki vetoedildi. Tabii bunun veto edilmesi özellikleTürkiye gibi veyahut da AB ülkelerininbir kısmı gibi veya tamamı gibi, bilememkimler bu konuda adımlar atacaktır,yaptırımlarımızı engellemez. Biz şu andabir yaptırım paketini ister istemez dev-reye sokacağız'' dedi. Bu sözler ilk olarakErdoğan tarafından söylenmiyor elbette.Bu telkinlerin sahibi olan ABD bunu de-falarca kez dile getirdi. Açık ya da kapalıolarak sarf edilen cümleler Erdoğan’la bi-raz uyarlanarak telaffuz ediliyor.

Konferans konuşması boyunca İsrail,

İngiltere Hükümeti, çıkarmayahazırlandığı yeni yasayla göç-menleri daha kolay sınır dışıedebilecek, böylece göçmen-lere karşı daha sert saldırı ya-parken uluslararası anlaşma-lardan doğan hakları da ko-layca gasp edebilecek

İngiltere Hükümeti yabancılara yönelikyeni bir yasa çıkarmaya hazırlanıyor. Çı-karılacak yeni yasayla ülkede “suç” işle-yen yabancıların sınır dışı edilmesininkolaylaştırılacağı ifade ediliyor.İçişleri Bakanı Theresa May, üyesi oldu-ğu Muhafazakar Parti’nin Manches-ter’da düzenlenen yıllık kongresindeyaptığı konuşmada, göçmenlik yasası-nın değiştirilerek, suçluların Avrupa İn-san Hakları Sözleşmesi’nin "aile hayatıhakkını" düzenleyen sekizinci maddesi-ni "istismar etmesini engelleyeceklerini"söyledi. İngiliz yayın kuruluşu BBC, koa-

lisyon hükümetinde bu önerinin destekbulacağını bildirdi.İngiletere Hükümeti’nin son dönemlerdegöçmenlerin hükümet karşıtı yaptığıeylemlerin ardından böyle bir karar al-ması düşündürücü bir yerde duruyor.

Ülkedeki dengesizliğin nedeni göçmen-lere bağlanarak, göçmenler suçlu olarakyansıtılmaya çalışılıyor. Böylece ayrım-cılığın daha çok derinleşmesi sağlanır-ken, göçmenlerin yaşam alanlarındatecrit edilmesi de kolaylaşmış olacak.Herhangi bir sorunla karşılaşıldığındayabancılar hedef haline getirilmiş olacakve uygulanan baskıya karşı sessiz kal-maya zorlanmış olacak.

Yayınlanan son verilere göre de göç-menlerin hedefte olduğu göze çarpıyor.Geçen yıl 100’den fazla göçmenin suç iş-lediği ve yürürlükte olan 8.maddedenkaynaklı sınır dışı edilemediği ifade edi-liyor.

İngiltere Hükümeti’nin bu yönlü bir de-ğişikliğe gitmesi suçu önlemek değil,yabancılara karşı daha sert saldırılarınolacağı, uluslararası anlaşmalardan do-ğan hakların daha rahat gasp edileceğiizlenimi doğuyor. Eğer yasa çıkar ve yü-rürlüğe girerse, sınır dışı edilme endişe-siyle göçmenler yaşanılan baskı ve hakgasplarına karşı sessiz kalacaklar.

Göçmenler suçlu ilan ediliyor

BM Güvenlik Konseyi, Avrupaülkelerinin hazırladığı Suri-ye’ye yaptırımı öngören karartasarısını reddetti. Erdoğanicazetleri yerine getirmekiçin gittiği Afrika’da Türkdevletinin Suriye’ye yaptırımuygulayacağını söyledi

‘HEDEFE UYGUN

Ekonomik krizin pençesindekiYunanistan’da halk krizin fatu-rasını ödememekte kararlı. Hü-kümeti uyarmaya devam edenemekçiler 24 saatlik grevle ha-yatı durdurdu

Yaşanan ekonomik kriz sonucu sermaye-darları korumak amaçlı çıkartılan reformpaketleri tüm dünya ülkelerinde tepkilereneden oluyor. Son olarak Yunanistan’dahükümetin kemer sıkma politikalarınıprotesto eden emekçiler 5 Ekim 2011 tari-hinde greve giderek Yunanistan’da hayatıdurdurdu.Kamu Çalışanları Konfederasyonu ve İşçiSendikaları Federasyonu’nun yaptığı çağrıyla greve giden kamu görevlilerinin yanısıra, özel sektör çalışanları, yerel yönetimçalışanları, hava trafik kontrolörleri, haberajansları çalışanları, radyo-televizyon ku-rumu çalışanları, liman işçileri, öğretimgörevlileri, devlet hastanesi doktorları,toplu taşıma araçları ve daha birçok alan-da çalışan emekçiler 24 saat iş bırakarak,kemer sıkma politikalarını protesto etti.Ülkede sadece polisin iş başı yaptığı günAtina’da yapılan protesto gösterilerindepolisle emekçiler arasında çatışmalar ya-şandı. Polisin oldukça sert olduğu gözlem-lenen eylemde kent merkezindeki büyükcaddeler trafiğe kapandı.

Mali “yardım” askıdaAvrupa Birliği Yunanistan’a verilecek kre-diyi askıya aldı. Euro Bölgesi Maliye Ba-kanları Yunanistan’a verilen kredininikinci diliminin serbest bırakılması içinKasım ayının ortasına kadar beklenebile-ceğini açıkladılar. Ayrıca yapılacak “yar-dım”ın koşullarının yerine getirilmesi içinde Yunan Hükümeti üzerindeki baskı art-tırıldı.

Yunanistan’da hayatdurdu!

İngiltere İçişleri Bakanı Theresa May

18-19_Layout 2 10/10/11 12:21 PM Page 1

Page 19: 10-20 Ekim 2011

1910-20 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

Suriye, İran ve Filistin üzerine değerlen-dirmelerde bulunurken, geçtiğimiz gün-lerde Obama ile yapılan görüşme notlarıtekrar edilmiş oldu. Özellikle Suriye ko-nusunda yaptırımı tek başına uygulama-ya koyacağını söylemek ve toplantıdayıllardır BAAS rejimin uyguladığı dikta-törlükten bahsederken, Suriye ile girilenkardeşlik ilişkilerinden ise neredeyse hiçbahsetmedi. ‘99 yılı sonrası kadim dostolan bu iki ülke arasındaki gerilim özel-likle son altı ay içerisinde bir anda değişi-verdi. Hem de demokrasi nutukları eşli-ğinde. Bu ‘BAAS rejiminin son altı ayda mızalim bir diktatör oldu’ğu sorusu ise yineyanıtsız kaldı.

Suriye tehdit ettiSuriye Devlet Başkanı Beşar Esad yapı-lacak herhangi bir askeri müdaheledeTelaviv’i vuracağını söyledi. Free PressGazetesi’nin haberine göre; Suriye Dev-let Başkanı Beşar Esad’ın TC DışişleriBakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı gö-rüşmede “Şam’a karşı çılgınca bir ön-lem alınırsa, sadece altı saat içinde Go-lan Tepeleri’ne yüzlerce roket ve füzeyığar, Tel Aviv’i ateşlerim", "İsrail öyle birfüze yağmuruna tutulur ki, İsrail’in ca-sus kurumları bile hayal edemez" dedi-ğini iddia etti. Suriye kaynakları ve TCkaynakları gazetenin haberini yalanla-madı.Ayrıca Suriye dış ilişkilerinde sınırlama-lara giderek Türk devletiyle ticari ilişki-lerini dondurdu. TC ile serbest ticaret an-laşması olan Suriye 25 Eylül’den itibarenithalatı durdurdu. Ayrıca otomobil vb dışalımlara da yasak getirdi.

NATO tehdit oluşturuyorİran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış PolitikaKomisyonu Başkanı Alaaddin Burucerdiyaptığı açıklamada füze kalkanlarının TCsınırlarına yerleştirilmesinin İsrail’i ko-rumayı amaçladığını söyleyerek “Müslü-man ülkeler, işbirliği ve olanaklarını bir-leştirme yoluyla birbirlerine olan güveniarttırarak güvenliklerini sağlamalı vebölgede güvenliği azaltacak bir durumaizin vermemeli. Bölgede NATO’nun çıkar-larına hizmet etmemeli" dedi.

NATO’nun büyük bir istikrarsızlık kay-nağı olduğunu söyleyen Burucerdi, Afga-nistan ve Irak’taki müdahalelerin NA-TO’nun bölgede sadece kendi çıkarları-nın peşinde olduğunu gösterdi" şeklindekonuştu.

Somali patlıyor!

ış politikada “sıfır sorun”hedefiyle yola çıkan Baş-bakan Erdoğan sonundadört bir tarafa kılıç sal-layan Zaloğlu Rüstem’edönüşme yolunda. Her

tarafta savaş tamtamları çaldırıyor, akılveriyor. Bir gün İsrail’i öbür gün Kıbrıs’ıtehdit ediyor. Başka gün dönüp dahadüne kadar kanka olduğu Esad’a saydırı-yor. Kardeşlik edebiyatı yaptığı Kaddafi’yidevirmek için NATO ile askeri operasyonyapıyor. Makedonya’da, emperyalizmden,ezen-ezilenden söz ediyor. Onlara da enaz 3 çocuk öneriyor. Kimse de dönüp ken-disine demiyor ki “Ey Erdoğan, senin em-peryalist dediğin ABD çıkarlarının bekçiliğiadına Libya’da, Suriye’de ne işin var. Akılvereceğine sen önce kendi iç sorunlarınıhallet.”Hükümetin bütün aksi yönde söylemlerinerağmen Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun,teorisini yaptığı “komşularla sıfır sorun”,“proaktif politika”, “oyun kurucu olmak”,“stratejik derinlik” gibi tuhaflıklar barındırangarip politikası pratikte iflas bayrağınıçekti. Sıfır sorun, çok sorun oldu. Ülkeninsınırlarının ulus devletin sınırlarının ötesinegenişlediği, Balkanlar, Kafkasya ve Orta-doğu’ya müdahalenin mekansal sınırlarınınortadan kalktığı tespitlerini yapan Davu-toğlu’nun Neo-Osmanlıcı tezleriyle çizilendış politika da, İsrail ile Suriye’yi barıştıra-cağım, Filistin sorununu çözeceğim, Er-menistan ile barış yapacağım, İran ile Batıarasındaki nükleer sorununu çözeceğim,Kafkasya sorunlarında müdahil olacağım,enerji koridoru olacağım, ılımlı İslam modeliolarak Osmanlı bakiyesinde kültürel-siyasiliderlik inşa edeceğim derken “deniz bittikara göründü”. İroni kısa zamanda trajediyedönüştü.Davutoğlu “Stratejik Derinlik” isimli kap-samlı kitabında Türkiye için yeni bir dışpolitika vizyonuna, jeopolitik yenilenmeye,geçmiş tarih ile ilgili yeni bir anlamdırmayaihtiyaç duyulduğunu savunurken bu gö-revleri yerine getirebilmek için iki vektöroluşturmakta. Ülkenin coğrafi konumu vetarihsel kültürel mirası. Ancak teoride enaz bunlar kadar önemli bir üçüncü “vektör”,ekonomi politik (Ülke ekonomisindeki hakimörgütlenme biçimi,sınıflar ilişkisi,mali kay-naklar) ise nedense es geçiliyor. Ülke eko-nomisinin, sınıfsal dengelerin, uluslar arasıekonomik bağlantıların, mali dengelerinmaceracı tezleri kaldıramayacak durumdaolduğunu bilecek durumda olan Davutoğlu,belirleyici olan ekonomi politiği bilinçli olarakgörmezden geliyor. Davutoğlu kitabında,bir İslam ülkesi olan Türkiye için, komşula-rıyla “sıfır sorun” hedefi güden yeni birdüzen hayal ederken Soğuk Savaş sonrasıdönemde Spykman’ın “Rimlands” olaraksaptadığı bölgede, Kuzey-Güney ekseniyle,Doğu-Batı ekseninin kesiştiği yerde yaniOrtadoğu’da iktidar boşluğu oluştuğunuve bu boşluğun Araplar değil bölgesel güç-lerce yani Türkiye tarafından doldurulabi-leceği sonucuna varıyor. Ancak kulağa hoşgelen masalların nasıl ve kimin yardımıylahayata geçirileceği ise söylenmiyor. Bölgedebirbirinden iddialı devletler varken eti-budubelli Türkiye’nin kurtlar sofrasında gücününasıl kabul ettireceğine, hangi küresel gücünyardımına ihtiyaç duyulacağına değinilmiyor.Değinilmiyor ancak bu gücün ABD olduğu,dış politikanın başından itibaren ABD ‘nin

çıkarlarına göre yönlendirildiği, “yeni” dışpolitikanın ABD’nin dış politikasının uzantısıolduğu kısa zamanda zaten pratikte an-laşıldı.“SIFIR SORUN” NEREDE?ABD çıkarları doğrultusunda, Suriye’yi Şiiekseninden koparmak adına 2 sene önceİsrail-Suriye görüşmelerinde “arabuluculuk”yapan AKP, “sıfır sorun” politikası doğrul-tusunda daha 6-7 ay öncesine kadar Stra-tejik İşbirliği Konseyi kurduğu, vizeyi kal-dırdığı, ortak kabine toplantısı yaptığı,ailece samimi ilişkiler kurduğu Suriye ileilişkilerini ABD’nin telkinleriyle kopma nok-tasına getirdi. Hatta daha ileri giderek buülkedeki çalkalanmayı kendi iç sorunu ola-rak ilan etti. Askeri müdahale seçeneğiciddi ciddi tartışılır oldu.Başlangıçta İran’ın nükleer faaliyetlerineolumlu yaklaşan hatta BM’de İran lehineoy kullanan AKP, ABD elebaşılığındaki em-peryalizmin, İran’dan gelecek füze tehdit-lerine karşı projelendirdiği füze kalkanı ra-darlarının ülkede kurulmasına yakın za-manda yeşil ışık yaktı. Böylece muhtemelbir çatışma ortamında ülkeyi İran’ın hedefihaline getirdi.Daha yakın zamana kadar İsrail ile çoksıkı siyasi-askeri ilişkileri olan, Musevi ör-gütlerinden cesaret madalyası alan Erdo-ğan, Arap sokağını heyecanlandıran(!) Da-vos’taki “one minute” şovundan sonra,Mavi Marmara baskınında masum insan-ların İsrail tarafından katledilmesine seyircikalınca krizi doruk noktasına çıkardı. BMGenel Kurulunda, İsrail ile savaşabileceğişeklinde tehditler savurdu.Bizim Rum tarafı dediğimiz ama uluslar-arası hukukta Kıbrıs’ın temsilcisi olaraktanınan Kıbrıs Devleti, münhasır bölge ilanettiği Doğu Akdeniz’de İsrail, Mısır, Lübnanile anlaşmalar yapıp ABD şirketiyle sondajabaşlayınca misilleme kararı alındı. Piri Reisisimli taka ile savaş gemileri refakatindesismik araştırma yapmaya girişildi. BM’deyaptığı tehditkar açıklamalar ciddi bulun-madığı gibi Türkiye’nin elini zayıflattı.ABD’nin çıkarları doğrultusunda Ermenis-tan’ı, Rusya-İran-Ermenistan eksenindenkoparmak amacıyla yapılan Ermenistanaçılımı fiyasko ile sonuçlandı. İki protokolletemellendirilen açılım Azerbaycan’ın tep-kisini çekince 180 derece tornistan edilerekprotokollerde zikredilmeyen Y.Karabağşartı getirildi. Ancak inandırıcı bulunmadı.Ankara bin dereden su getirse de Azer-baycan ile ilişkiler düzelmedi ve BakûRusya ile enerji işbirliği anlaşması yaparakRusya’nın dümen suyuna girdi.11 Eylül’den sonra değişen ABD stratejisidoğrultusunda gerçekleştirilen Afganis-tan-Irak işgalleri küresel güç ABD’nin tepenoktasından iniş sürecine geçişini hızlan-dırırken Ortadoğu’da İran’ın yükselmesisonucunu doğurdu. Bu arada Arap coğ-rafyasında yükselen devrimci dalga mu-temet adam Mübarek ve otoriter-totaliteryönetimleri devirdi. AKP iktidarı, “sıfır so-run” projesi doğrultusunda kendi ekonomik,siyasi, askeri kapasitesinin, tarihsel, kültürelözelliklerinin getirdiği yapısal kısıtlamalarınayırdında olmadan bölgede liderliğe so-yunurken, teorisine göre dayanacağı güçABD’nin olayları etkileme kapasitesininzayıflaması karşısında, Zaloğlu’nun söy-lemleri reel politikada karşılığı olmayanbabalanma olarak kalacaktır.

D“SIFIR SORUN” DAN ZALOĞLU RÜSTEM’E

EKSEN ≫ ahmet hacalişi k.

TEDBiRLER’

Somali’nin başkenti Mogadi-şu’da 4 Ekim de gerçekleşenbobalı saldırıda yetmiş kişi-nin öldüğü, çok sayıda yaralıolduğu bildirildi. Mogadişu’dagerçekleşen bombalı saldırı-yı El Şahab örgütü üstlendi

Açlığın ve ölümün kol gezdiği Somali’deuygulanan emperyalist politikalar canalmaya devam ederken, aynı zamandada bombalara hedef olarak büyük pat-lamalarla sarsılıyor. El Şahab örgütüsözcüsü Ali Muhammed bir yerel rad-yoda, başkentten geri çekildiklerinisöylemiş, hemen ardından 4 Ağus-tos’da Somali Devlet Bakanı Şerif ŞeyhAhmed bir açıklama yaparak Soma-li’nin Başkenti Mogadişu’nun El Şahabörgütünden temizlendiğini açıklamıştı.

Bu açıklamaların üzerinde çok geçme-

di ki önce 26 Ağustos’da Manguş’ta 12kişi El Şahab örgütü tarafından kafasıkesilerek öldürüldü. Bu eylemi bölge-den tamamen çekilmediklerini göster-mek için gerçekleştiren örgüt, 7 Ey-lül’de okullarda İngilizcenin kaldırıl-ması ve Arapça eğitim verilmesi içinbir bildiri yayımladı. Yayımlanan bildi-rinin sonunda ise velilerden çocukları-na Cihad dersleri vermeleri talep edil-mişti.

Açıklamanın üzerinden 1 ay geçmediki Mogadişu bu sefer büyük bir patla-mayla sallandı. Bomba yüklü bir kam-yon aracıyla gerçekleştirilen bombalıeylemde 70 kişi öldü. Eylemin hemenardından açıklama yapan El Şahab,eylemi üstlendi.

El şahab 2009 yılında bir otelde bom-balama eylemi gerçekleştirmiş ve bueylemde 3’ü bakan 19 kişi ölmüştü.Yine 2010 yılında’da Uganda’da ger-çekleştirdikleri 2 bombalama eyle-minde 76 kişi ölmüştü.

18-19_Layout 2 10/10/11 12:21 PM Page 2

Page 20: 10-20 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 10-20 EKİM 2011çeviri20

f KSG: Orduların entegrasyonu meselesine ilişkin parti-nizin içinde ciddi anlaşmazlıklar baş göstermiş durumda.Bu anlaşmazlığın sebeplerini biraz açıklayabilir misiniz?BİPLAB: Halk Kurtuluş Ordusu’nun (HKO) entegrasyonumeselesine dair partimizin içinde bir iki çizgi mücadelesiveriliyor. Bu mücadelenin hedef tahtasında esas olarakBaburam Bhattarai var, ama eleştirilerin çoğu Genel BaşkanPrachanda’ya yöneltiliyor. Çünkü an itibariyle Prachanda,Nepal’deki karşı devrimci güçlerin entegrasyon önerilerinikabul ederek ilerleyebileceğimizi savunuyor.

Karşı devrimcilerin önerisi, 12 yıl boyunca yiğitçe halksavaşı vermiş olan Halk Kurtuluş Ordusu’nun Nepal Or-dusu’na adil entegrasyonunun gerçekleştirilmesi değil,HKO’nun tasfiyesidir.

Nepal Ordusu’nun (NO) ileri sürdüğü entegrasyon önerisioldukça saçma. Önderliğin tamamen kendi kadrolarındabulunduğu ve HKO’nun fiilen tasfiye edildiği bir plan su-nuyorlar bize. HKO askerleri sanki Nepal’in askerlerideğilmiş gibi. Öneriye göre HKO bir kenara çekilerek yerelbürolar açacak ve silah bırakarak bekçilik görevleri üst-lenecek. Başkan Prachanda da bu taslağı kabul edilmesigerektiğini savunuyor.

An itibariyle HKO’nun silahları depolarında duruyor. Çü-rümüş, Hindistan destekçisi, statükocu Nepal KongresiPartisi ve Nepal Komünist Partisi (Birleşik Marksist Leninist)bu silahların yok edilmesi gerektiğini söylüyorlar ve Prac-handa bu öneriye sıcak bakıyor.

HKO’yu ikiye bölerek savaşçıların çoğunu evlerine yollamayı,halk ordusunun sadece az bir kısmını entegrasyona dahiletmeyi istiyorlar.

Bizce Prachanda sağ oportünist, revizyonist bir hat izle-mektedir. Bu güzergah ordumuzun ve kuvvetlerimizintasfiyesine çıkmaktadır. Bu devrimin sonu demektir vebiz bunu kabul etmeyeceğiz.

HKO’nun entegrasyonunun adil biçimde gerçekleşmesimeselesinde iki nokta esastır:

1)HKO’nun büyük çoğunluğu entegrasyona dahil olmalı-dır,

2)HKO subaylarının birlikleri yönetmelerine izin verilmeli,HKO kadroları orduda üst düzey görevler alabilmelidir.

Bağımsız birlikler ve kolektif entegrasyon istiyoruz. Buisteklerimiz reddediliyor ve söz konusu mücadele de bunoktalar üzerinden ilerliyor.

fÖnceden, bize 2010 Ekim’inde gerçekleştirilen PalungtarToplantısı’ndan söz etmiştiniz. Palungtar Toplantısı’nın neolduğunu ve ona ilişkin görüşlerinizi izah edebilir misiniz?Palungtar’dan bu yana partinizdeki gelişmeler nelerdir?BİPLAB: Palungtar, partimizin gerçekleştirdiği kitlesel birtoplantıydı. O toplantıda farklı yaklaşımları savunan üçana grup vardı. Ama gerçekte sadece iki çizgi vardı.

Biz halk ayaklanmasından başka seçenek olmadığını söy-ledik. Başkan Prachanda ayaklanmanın önemli olduğunukabul ettiğini ama barış sürecini sekteye uğratmamayadikkat etmemiz gerektiğini söyledi. Baburam Bhattaraiise diğer partilerle uzlaşmamız gerektiğini ve ayaklanmanınmümkün olmadığını, yani artık hedeflerimize yasal, dü-zen-içi yollardan ulaşmamız gerektiğini savundu.

Altı günlük bir tartışma sürecinden sonra parti olarak üçmaddeli bir önerge üzerine anlaştık:

Halk ayaklanmasından başka seçenek yoktur.

Partinin birliğinden başka seçenek yoktur.

Partinin dönüşümünden başka seçenek yoktur. Parti ge-rilemiştir ve bu yüzden düzeltilmesi zorunludur. Devrimcilerpartiye önderlik etmelidirler.

Maalesef Prachanda grubu toplantı sonrasında da bu orta-yolcu hattını sürdürdü ve bu hattı savunanlar, alınan ka-rarları uygulamaya koymadılar.

Öyle ki, Prachanda’nın kaleme aldığı son açıklamada ‘ayak-lanma’ sözcüğü dahi yer almıyordu. Baburam Bhattarai

bile Prachanda’nın son açıklamasının sağ oportünist birçizgide olduğunu düşünüyor [gülüyor]. Prachanda bunuduyunca Bhattarai’den özür diliyor, ve kendisini (Bhatta-rai’yi) provoke etmemek için dilini biraz yumuşatmış ol-duğunu söylüyor. Ama düşünsenize [gülüyor], partimizinsağ kanadının önderi Bhattarai bile ayaklanma sözcüğünündilden düşmesine karşı. Sahiden şaşırtıcı bir vaziyet. Neticede, 23 yıl boyunca bize önderlik etmiş olan Prac-handa’ya insanlar ilk kez bir önder gözüyle bakmıyor. Sağoportünist revizyonistler partiyi istila ediyorlar. Yakın ge-lecekte bu partinin ciddi bir reforma uğraması gerekiyor. Nepal Kongresi Partisi ile NKP(BML) saflarımızdaki buanlaşmazlıktan istifade etmeye çalışabilir. Karşı devrim-cilerin çoğu, bu meselelerdeki tutumundan ötürü Prac-handa’ya övgüler yağdırıyor ve “sağduyunun sesi” olarakPrachanda’nın desteklenmesi gerektiği propagandasınıyapıyor. Onların hayalleri gerçekleşmeyecek. Devrim süreci boyunca bu çizgi mücadelesi devam edecek,ama her geçen günle birlikte Prachanda’nın bu devrimeönderlik etme ihtimali azalıyor. Evet, eğer parti düzeltile-bilirse hep beraber ilerleyeceğiz. Ama eğer bu gerçekleş-mezse, Nepal halkının devrimini engellemeye kimseningücü yetmeyecektir.

fBaburam Bhattarai’nin Başbakan mevkiine gelme ça-basını nasıl değerlendiriyorsunuz?BİPLAB: Şu anda sıra dışı bir mücadele veriyoruz. Bhattaraihükümetin başında olmayı istiyor, ama devrimi istemi-yor.Biz devrim istiyoruz. Bu yüzden Prachanda ile Bhattarai’ninarasındaki anlaşmazlıkları aşabilmeyi istiyoruz. Kendiaramızda Prachanda’nın mı yoksa Bhattarai’nin mi dahaiyi bir başbakan olacağı meselesini tartışıyoruz. Sonuçta,her ikisi de gözlerini o koltuğa dikmiş durumda. Ama sontahlilde, partinin kontrolü bizim elimizde ve bizim desteğimizolmadan ikisinden birinin başbakan olması mümkün değil. Aslında ikisinin de hattı birbirine oldukça yakın. Ama bizPrachanda’ya karşı mücadele vermenin Bhattarai’ye karşımücadele vermekten daha çetin bir iş olduğu kanaatindeyiz.O yüzden başbakanlık meselesinde Bhattarai’ye destekçıktık. Karşı devrimciler, eğer Bhattarai’yi başbakanlık için adaygösterirsek onu destekleyeceklerini söylüyorlar ama onuöne sürdüğümüz anda Prachanda’yı desteklemeye başlı-yorlar. İlginç bir durum, ama bırakalım bildiklerini okusunlar. Aslında Prachanda’nın veya Bhattarai’nin başbakan olmasıpek de önemli değil. Çünkü biz biliyoruz ki, Nepal toplumunuemekçi halkın yönetmesi gerekmektedir. Siyaset bilimciler, sürecin böyle devam etmesi halindeKurucu Meclis’in tasfiye edileceği ve ülkeye anarşininhakim olacağı uyarısında bulunuyorlar. Bizce bu uyarılardahiçbir gerçeklik payı yok. Zira, Kurucu Meclis’in dağıtılacağıfalan yok.Bunu yapmaktansa devrimcilerle gerici sınıfların uzlaşısınadayalı bir anayasanın [Kiran Yoldaş ile bizim savunduğumuzdevrimci halk anayasasının yerine] yazılması için üç aygibi bir süre beklemek ve bu sürede halkın devrimciruhunu sarsıntıya uğratmak, yerli ve yabancı karşı dev-rimcilerin daha çok işine gelir. Aslında, taktikleri doğru.Böyle yapmaları halinde kendimizi fena bir durumda bu-labiliriz. Ama yine de, biz uzlaşıya dayalı bir anayasayı kabul et-meyeceğiz. Ya halk anayasası yazılacak, ya da yeni birayaklanma sürecine gidilecek.Bir safında bizim, diğerinde Bhattarai ile Prachanda’nınyer aldığı bu iki çizgi mücadelesinin esas meselesi, onlarınüstyapı aracılığıyla toplumsal bir devrimin gerçekleşmesininmümkün olduğu yönündeki görüşleri. Bu çizgi mücadelesibir şekil sonlanacak. Üstyapı aracılığıyla devrim yapmakbizce imkansızdır. *Bu röportaj ilk kez www.winter-ends.net sitesinde yayınlan-mıştır.

Nepal Birleşik Komünist Partisi (Maoist) (NBKP(M)) önderlik ettiğihalk savaşıyla yeni Nepal yaratma mücadelesinde emekçi halkı et-rafında birleştirmeyi başarmış ve büyük mesafe katetmişti. Gelinenaşamada Nepal’de yaşanan tartışmaları yakından inceleyebilmek,doğruları kavrama ve hatalardan arınma adına önemli bir yerde du-

ruyor. Bugünlerde NBKP(M), devrimin yolu noktasında ciddi fikir ay-rılıkları yaşıyor. Nepal halkı da bu karışıklıkta partinin durumunu,tartışmaları ve yol ayrımlarını ilgiyle izliyor. Okurlarımızla bu gelişmeleripaylaşmayı, Nepal devriminin geleceği açısından önemsemekteyiz.Geçtiğimiz sayıda başladığımız ve Hindistan Komünist Partisi

Nepal’deki gelişmeler üzerine

20-21_Layout 2 10/10/11 10:30 AM Page 1

Page 21: 10-20 Ekim 2011

10-20 EKİM 2011 Halkın Günlüğü 21epal'de eklektik-mer-kezci-uzlaşmacı çizgimeselelerinden kay-naklı devrimin kaza-nımlarının gerilemesiyeni bir noktaya ulaştı.

Elbette bu beklenmeyen bir sonuç değil,bahsettiğimiz gibi, çizginin yanlış yöndeilerleyişinin doğrudan bir sonucu idi. 1Eylül 2011'de alınan bir kararla NepalHalk Ordusu karargah konteynırlarınınanahtarlarını, Birleşik Nepal KomünistPartisi (Maoist)'in de dahil olduğu burjuvaparlamenter cumhuriyetin bakanlar ku-rulu komitesine teslm etme kararı alındı.Daha önceki Kapsamlı Barış Anlaşmasıve ordu entegrasyonu olarak bilinen plan-daki hatalar bu son derece olumsuzgidişe kaynaklık etmiştir. Bu, açıkça HalkKurtuluş Ordusu'nu silahsızlandırmak,işlevsizleştirmek, fiilen dağıtmaktır. Vebu, objektif olarak gerici orduya iltihakeksenli bir çağrıdır. Nepal'de komünistyürüyüşün bu geriye dönüş seyrineBNKP(M)'in çizgisi kaynaklık etmektedir.1996'da dünya devriminin hizmetindeşanlı halk savaşına cüret de elbette birçizgi sonucuydu. Bu çizgi Yeni Demo-kratik İktidar için gerici rejimin devletiniparamparça etme önkoşuluyla silah-lanmıştı. Gerici ekonomik-sosyal ilişkileridönüştürmenin, halkın yeni iktidarınıtesis ederek komünizme yürümeninyolu buydu. NKP(M) o dönemin Singhdüşünce okulunun sistematiğini komü-nist çizgiyle yıktı. Komünist ideoloji vegenel siyasal çizgi temelinde yaratılanyeni birlik seviyesi aynı zamanda eskiçizgiden köklü bir kopuştu. Ki Singhçizgisi Maoist Yeni Demokratik Devrimnitel katkısına ulaşamıyor, eski düşünüştarzının da gerisinde, üstelik Komün-tern'in hatalarını tekrar ediyordu. Pro-letarya iktidarına sözde gidişte burjuvademokratik toplum ve burjuva cumhu-riyeti zorunlu bir aşama olarak formüleediyordu.Komüntern'in 2. Emperyalis PaylaşımSavaşı'ndaki burjuva cumhuriyet aşa-masını zorunlu gören yönelimine da-yanıyordu. Ve tam da bunun için parla-mentarizm çizgisine sahipti. Halkın bü-tün kesimlerinin bu yolla kazanılabile-ceğini düşünüyordu. Üstelik bu da yet-miyordu, eğer Hindistan'da bir devrimgerçekleşmezse devrimci savaşın Nepalkoşullarında bir macera olacağını sa-vunuyordu. Burjuva demokratik çizgide,burjuva haklar eksenli bir çizgide yürü-nüyordu. Devrimin temel sorunu olanyeni iktidar yok. Biçimsel demokratikhaklar, seçimler yönelimli "demokratikdönüşüm" çizgisi var. Bu çizgide bir partiönderliği en fazla burjuva cumhuriyetamacına hizmet eder. Mesele parti ön-derliği değildir. Hangi çizgide önderlikedildiği meselesidir. Bu çizgide, monar-şiden burjuva demokratik cumhuriyete,oradan barışçıl dönüşümlerle sözde veasla olmayacak "devrimci iktidar"a gidişgüzergahı var. Monarşi elbette yeni de-mokratik devrim mücadelesinde başdüşman olarak ortadaydı. Ancak mü-cadelenin hedefinin monarşinin devril-mesiyle sınırlanması ve üstelik bununbaşlı başına bir strateji haline getirilmesidurumu söz konusuydu. Böylelikle, yenidemokratik iktidar, sosyalizm, komünizmrafa kaldırılmış durumdaydı. Bu, birtaktik hata değil, stratejik yönelim kay-

masıdır. Komünizm baştan itibaren si-yaseti yönlendirmiyorsa, komünizm laf-ları boş bir çığırtkanlık olur. NKP(M)1996'da dünya devrimi için Halk Şavaşımerkezli göreviyle yeni iktidar siyasetinibayraklaştırdı. Bu, "demokratik dönüşüm"yoluyla gidişe keskin bir meydan oku-yuştu. Bu, tüm mücadele biçimlerini bumerkezi görevin başarısı çerçevesindeele almaya, işçi ve emekçilerin egemengüç olarak örgütlenip yeni devletlerinitesis etmeye ve halk savaşını bu gö-revlerin icrası doğrultusunda örgütle-meye yönelişti. Proletarya devrimi, evet,elbette "tek bir eylem", "tek bir cephede",tekdüze bir savaş değil, somutta eko-nomik-politik sorunlar üzerinde cereyaneden, amacı açık, yeni iktidar hedefinekilitlenmiş bir eylemdir. Komünizme yü-rüyüşte, emperyalist ekonomistler gibi(kitlelerin haklı, meşru talep ve müca-delelerine "yüce, ulvi" amaçlar gerekçe-siyle seyirci kalan, objektif olarak gericiliğefiske vurmayan, sınıf mücadelesini keyfitasarlayan lafazanlar), demokrasi mü-cadelesini gereksiz ilan edenlerden de-ğiliz. Demokrasi mücadelesi nedir? Bu,eski devletin burjuva demokratik haklarıgenişletme doğrultusunda dönüştürül-mesi değil, örgütlenmiş egemen güçolarak proletarya ve emekçilerin devrimciiktidarının devrimci savaşla tesis edil-mesidir. Andaki tüm görevlerin bu pers-pektifle ele alınmasıdır.Baburam Bhattarai, temsil ettiği çizgiitibarıyla Singh ekolünden şu noktalardaköklü kopmadı; partinin önderlerindenbirisi olması ve halk savaşına katılması,hizmet etmesi, işin bir yönüdür. Diğeryönü şudur. O sosyalizme gidişte burjuvademokrasisini zorunlu bir aşama olarakifade etti. Maoist Yeni Demokratik Devrimöğretisinin bir çarpıtılması durumudurbu. Prachanda yoldaş, başta bu çizgiyeitiraz etti. Bu konudaki çizgi mücadelesine yazık ki yanlış çizgiden köklü kopuşugerektiren bir sentezle değil, ikiyi bir etmeyönelimiyle uzlaştırıldı. Geçiş cumhuri-yetini taktik olarak onaylama adına ikibir edildi. Bir taktik olarak ateşkesler,seçimler, barış görüşmeleri elbette an-laşılabilir şeylerdir.Tartıştığımız bunların hangi genel çizgiyönlendiriciliğinde ele alındığıdır. İşteeklektik-uzlaşmacı çizginin birlik adınabu uzlaşma kucaklaşması bir sürü prob-lemin kaynağıdır. Gerici rejim Nepal'ingeniş kırsal kesimlerinden sökülüp atıl-mış, iktidarı tümden fethetmek çerçe-vesinde devrimin kızıl iktidar üsleri bualanlarda tesis edilmişti. Parti birliğiadına eklektik-uzlaşmacı çizgiyle, re-vizyonizmla ortaklaşma durumuna girildi.Burjuva cumhuriyet aşamasıyla ve onudönüştürme yoluyla yeni demokrasiyegidileceği vaaz edildi. Geçiş cumhuriyetidenilen bu devlet içeriğiyle, hedefleriyleburjuva nitelikteydi. Böyle bir araçtanüfuz sahibi olmak yoluyla yeni demok-rasiye gidilemezdi. Gerici ordu ve eskiüretim ilişkileri, mülkiyet biçimi ortayerde dururken, devrimci savaş askıyaalınıp geçiş devleti denilen ve aslındabir strateji olan yönelimle hareket edi-lirken devrimci iktidara tabii ki ulaşıla-mazdı. Bu yönelimle, gerici devletin HalkSavaşıyla parçalanma görevi yerine, bur-juva demokratik dönüşüm restorasyonuikame edilmiştir. Zaten restorasyon dabu çerçevede olur.

NNEPAL VE NEREYE -I-

YÖNELİM ≫ kazım cihan

(ML)/Naxalbari Sözcüsü Krantipriya tarafından kaleme alınan Nepal devrimini değer-lendiren bir makeye yer vermiştik. Bu sayıda Democracy and Class Struggle sitesinin,Baburam Bhattarai başbakan seçilmeden önce “Kışın Sonu Gelecek” projesi muhabirlerininBNKP(Maoist) Politbüro üyesi Biplab ile gerçekleştirdiği röportajın çevirisini yaparakokurlarımızla paylaşıyoruz.

NEPAL DEVRiMiNiNSORUNLARI

Devrim için bütündevrimci unsurların

harekete geçirilmesi ge-rekmektedir, burjuva un-surlara sırtımızı vermekkarşı devrime hizmet eder.

BNKP(Maoist) Politbüro üyesiNetra Biram Chandra (Biplab)

‘≫

20-21_Layout 2 10/10/11 10:30 AM Page 2

Page 22: 10-20 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 10-20 EKİM 2011güncel çağrı 22

Maoist Komünst Partisi (MKP) MerkezKomite Siyasi Büro Halk Savaşı’nın geli-şip güçlenmesi için merkezi emek se-ferberiği kampanyası başlattığınıaçıkladı. Resmi internet sitesi üze-rinden kamuoyuna yapılan açıkla-mada öne çıkanlar şu şekilde:

Kaypakkaya’nın ardıllarıyız’“İçinden geçtiğimiz zorlu ve çetin süreçte;emperyalizme, feodalizme ve komprador büro-kratik kapitalizme karşı mücadelede tereddütsüz ola-rak Halk Savaşı şiarıyla yürüyoruz.Emperyalist dünya sistemi hem kendisini hem de ken-disine bağlı işbirlikçi uşak rejimleri yeniden yapılandır-maktadır. Bununla da yetinmeyerek dünya halkları veezilen uluslarına, devrimci ve komünist öncülerinekarşı ideolojik, politik, örgütsel ve askeri sahada stra-tejik saldırılarını yoğunlaştırarak sürdürmektedirler...Bin bir türlü yalan ve demagoji eşliğinde sürdürülenpervasız saldırı dalgasına karşı, Türkiye-Kuzey Kürdis-tan halkları ve tüm ezilenlerin çıkarları uğruna halkınpolitik iktidar mücadelesi perspektifiyle komünist du-ruşumuzda ısrar ederek mevzileniyoruz... Biz MaoistKomünistler, enternasyonal proletaryanın komünistçizgisinin Türkiye-Kuzey Kürdistan topraklarındakitemsilcisi ve Partimizin kurucusu komünist önder İb-rahim Kaypakkaya’ nın ardıllarıyız.TKP(ML)’den MKP’ye taşıdığımız komünist çizgiyidaha da yükseklere çekerek ilerledik ve ilerleyeceğiz.Emek kahramanlarının kölece yaşamalarına her şey-den önce suç ortağı olmamak için Halk Savaşını yürü-tüyoruz.Emperyalizme bağımlı gerici-faşist Türk devletini, sizemek kahramanlarının gücüyle yıkarak yerine Türki-ye-Kuzey Kürdistan’daki çeşitli aynı ve milliyetlerdenhalklarımızın Yeni Demokratik Halk Cumhuriyeti’nikurmak için savaşıyoruz. Oradan da sosyalizm ve sınıf-sız-sömürüsüz özgür bir gelecek ve dünya için savaşı-yoruz.

‘Devrimin motor gücü halktır’Partimiz, emekçi sınıfların iktidarı ve özgürlüğü içinstratejik bir öncü ve sadece bir araçtır. Devrimin motorgücü, halk kitleleridir.O halde yürüttüğümüz ve daha özverili ve bilinçli geliş-tireceğimiz Halk Savaşı’na, bizzat katılarak savaşınısahiplenmen ve yürütmen, gerçek kurtuluşun içinstratejik açıdan zorunludur.Yakınmalar ve zalim sömürücülerle uzlaşarak ya dabarışçıl politikalarla mevcut gerici sömürücü sistemle-rin yıkılamayacağına tarihimiz ve günümüz gelişmeleritanıktır.

‘Halk ordusunda saf alınmalıdır’Bilinçli insan, devrimci politik insandır ve sınırsız öz-gürlük savaşçısıdır. Her bir Emek kahramanı, gerçek

yaratıcısı olduğu yaşamı, emperyalizm veonun ülkemizdeki uşak rejimi faşist Türk

devletine dar etmek ve kurtuluşunaulaşmak için Maoist Komünist Partisietrafında kenetlenip Halk KurtuluşOrdusu’nda saf almalıdır.Unutulmamalıdır ki Türkiye-Kuzey

Kürdistan ve dünyayı değiştirmek içinher bir Emek kahramanının mutlaka ya-

pabileceği çok şey vardır.Birisi silah kuşanırken, diğeri kalem tutar, bir di-

ğeri ise mali ve maddi katkılarda bulunarak devrimi vedevrimci savaşı büyütür. Açık ve kapalı tüm alanlardaörgütlenerek Halk Savaşı stratejisinin birer parçası ola-rak Halk Demokrasisi, Bağımsızlık, Sosyalizm ve Ko-münizm için daha büyük emeklerle Halk Savaşına ka-tılarak, onu destekleyebiliriz.

Emek kahramanı bütün emekçiler,Halk Savaşı’nın dışarıdan bir destekçisi değil, bizzatonun içinde yer alarak asıl bileşeni olarak ileri atılmalı-sınız!

Yoldaşlar,Partimizin, dünyanın ve tarihin en uzun ve zorlu savaş-larından biri olan Halk Savaşı’nı yürüttüğünü hep bir-likte yaşıyoruz. Marksizm-Leninizm-Maoizm’ den vehalklarımızdan aldığımız güçle ayakta duruyor ve mü-cadele ediyoruz.İnançsızlık, karamsarlık, yılgınlık, umutsuzluk ve hertürden revizyonist ve reformist tasfiyecilik koşulların-da zorlu savaşımızı yürütüyoruz. Yüzlerce şehit verdik,yüzlerce yaralımız oldu, çeşitli düzeylerde büküntüleryaşadık, birkaç kere yenildik. Ancak hiçbir zaman yıl-madan- umutsuzluğa düşmeden emperyalizm ve uşa-ğı feodal-faşist Türk devletine meydan okuduk. Türki-ye- Kuzey Kürdistan halkları ve bütün ezilenlerin poli-tik iktidarı için Halk Savaşından şaşmadan bugünleregeldik ve savaşımız devam ediyor.Bu savaşta başta şehitlerimiz olmak üzere bütün faali-yetçilerimiz ve halkımızın büyük katkısı ve emeği var-dır. Daha nice zafer(ler) elde edene ve sınıfsız-sömürü-süz dünyaya kadar da bu yasa böyle devam edecek. Ohalde devrimin ve kurtuluşun gerçek gücü destekle-mekle değil bil fiil içinde faal olarak yer almakla doğruorantılıdır.Bu bilinçle Partimizin sorunlarını ve görevlerini kendisorunu ve görevi olarak kavrayan her örgütlü ve örgüt-süz sempatizan ve taraftar yoldaşımız bir aylık maaşı-nı, Merkezi Emek Seferberliği Kampanyasına sunmalı-dırlar. Hiç kuşku yok ki, emeğin yaratıcısı her bir insaniçin en büyük görev, halk kitlelerinin kurtuluşuna vedevrime sunacağı katkıyla anlam kazanacaktır.Savaşa ve devrime sunulan her bir katkı aynı zaman-da onun kendi emeğine yabancılaşmasına vurulanbir darbedir. Emeğin politik değeri ve örgütlü bir gücüiçin her bir yoldaş bu bilinçle ve kavrayışla seferberolmalıdır.”

MERKEZİ EMEKSEFERBERLİĞİNEKATILALIMMKP, ‘Türkiye-Kuzey Kürdistan proletaryası ve halklarının kurtuluşu,yeni demokrasi, sosyalizm ve komünizm mücadelesi için Halk Savaşı’nınsomut örgütlenmesi amacıyla merkezi emek seferberliğine katılalım’çağrısında bulundu.

YDAB’nin geliştirdiği veya güncelleş-tirdiği bir devrimci deyim var “Kök-lerimize sarılarak geleceği büyüte-ceğiz “ Bu söylem yüzeysel bakıldı-ğında kullanılan birçok propagandaajitasyon söylemi olarak herhangi birvurgu gibi durabilir. Ama cümleyegerçek bilimsel anlamını yüklersenizve bu bakış açısıyla konuyu kavrarve işlerseniz sınıf mücadelesinde te-mel bir ilkeyi işaret ettiğini ve gele-ceğe ışık tuttuğunu görürsünüz.

Bu kavram proleter ideoloji cephe-sinden, MLM NİN tarihsel materya-lizm, ilkesinden beslenen ve onu ifa-de ederek sınıf mücadelesinde geç-mişin deneyimlerini ve bilimsel de-ğer yargılarını sahiplenerek ilerle-meyi işaret eder. Burjuvazi cephe-sinden ise her zaman ve her alandaolduğu gibi bu konuda da karşı saldı-rılar gerçekleştirilmekte ve toplum-ların sınıf mücadele tarihleri içindegeliştirdikleri bilimsel birikimlerin içiboşaltılmakta ve onun yerine geribir deyim konmaktadır tutucu vegelenekçilik gibi. Her fırsatta geçmi-şin hata ve eksiklerine vurgu yapanve bunu ileri çıkararak gündemdetutmaya çalışan burjuva ve küçükburjuva anlayışlar esas olarak geç-mişten günümüze birbirine sıkı sıkı-ya bağlı olan mücadele tarihinin di-yalektik bütünlüğünü bozarak sınıfmücadelesindeki ısrarı ve inancıtasfiye etmeye çalışır. Bu durumtasfiyeciliğin, ya da teslimiyetin birbaşka biçimidir.

MLM dünya görüşünün temel ilkele-rinden biri olan tarihsel materyalizminsanlığın tarihinin sınıf mücadele-leri tarihi olduğunu belirler. Bu mü-cadele tarihi içinde gelişen üretimilişkilerini ve insanın düşünsel yapı-sını incelemek gerekir. İnsanın türe-yişinden günümüze üretimin geli-şim seyri ve bunun belirleyiciliğindeinsan düşüncesinin ileri doğru geli-şimi incelenirse günün ihtiyaçlarınabilimsel çözümler üretmek müm-kün olur.

Bu mevziden baktığımızda düşünselyapımızı var eden olgunlaştırıp geliş-tiren geçmişin deneyim ve değerleri-ne sahip çıkmak bir an olsun unutul-mamalıdır. Çünkü tarihte hiçbir şey silbaştan yeniden var olmaz aksine heryeni eski olanın içinde yeşerirkenyine her yeninin ebesi geçmişten gü-nümüze gelişen bilimsel gerçeklik vetecrübe aktarımıdır.Tecrübe aktarımıinsanın düşünsel yapısının kalitesinive miktarını belirler.

Belleği silik unutanlar ol-mayacağız!Devrimci, komünist geçmişimize vedeğerlerimizin her zerresine sahipçıkarak sınıf ve ideolojik düşmanla-rımızın bütün inkâr ve unutturma

çabalarına karşı en ufak, en kıyıdakalmış tarihsel emeğimizi açığa çı-karıp değere dönüştürerek küçükbir fidandan orman, tek bir tohumtanesinden koca bir tarla yaratarakyeryüzünü gül bahçesine çevirmeyeazmetmeliyiz.Bir toplumun sosyal, siyasal, kültürel,niteliğini belirleyen tarihten süre ge-len üretim ilişkileri ve sınıf savaşın-daki alt üst oluşun devamında üretimilişkilerinin aldığı karakterdir. Mevcuttoplum içinde biz komünistlerin yerve niteliğini belirleyense tarihsel du-ruşumuzun devamı olarak günü-müzdeki çelişkiler yumağında nasılkonumlandığımız ve hangi ideoloji-den beslenerek hangi mevzilerdemücadelede ısrarlı olduğumuzdur.Yani sınıf savaşında üstlendiğimizroldür. Coğrafyamızda sosyal, ulusal,siyasal, sınıfsal, kültürel kısaca insa-na dair ne varsa inkârın, asimilasyo-nun, tasfiyenin yaşandığı çağımızdagünümüzün ve geleceğin bir cevabıolarak saldırılar hangi renkte, nere-den ve hangi araç ve yöntemlerle ge-lirse gelsin bizim bu saldırılara vere-ceğimiz cevap ve karşı koyuş araçla-rımız dünden bugüne bellidir. MLMsilahıyla donanmış örgüt aracımızdır.Hâkim sınıfların saldırıları ve bunakarşı sarsıntıların olması böylesi dö-nemlerde normaldir. Asıl normal ol-mayan bu saldırılar karşısında ko-münistlerin göstereceği olur. O zafi-yetlerden biri de tarihsel deneyimle-rin inkârı ya da kavranamamasıdır.Tarihsel tecrübeler bizzat o tarihselkavganın sıra neferi olan insanlar ta-rafından aktarılır, yeni nesillere veyeni kuşağın mücadelesine ışık tu-tar. Bu nedenle bütün emek ve yete-neklerini ortaya koyan ve bu çabala-rını ölümsüzleşmekle taçlandırandüşenlerimizin her bir değerini buluportaya çıkarmalıyız ve bu insanları-mızın bir ideali olan ve bizimse önü-müzde duran altın çağı yaratma mü-cadelesinde kullanmalıyız.Bu konuda her bir yoldaşımızın, kitleilişkimizin, ailelerimizin ve örgütlü,örgütsüz her insanımızın üzerinedüşen görevler vardır.Ölümsüzleşen yoldaşların, mücadeletarihini anlatan yazıların toplanmasıveya yazılması, kendilerinin kalemealdığı yazı, şiir öyküler vb, basındaçıkan eylem veya ölüm haberleri,mektupları, özlü sözleri, mezarlarıve mezar resimleri, adresleri...Bu ve benzeri konularda YDAB’ın 17Eylül 2011 - 24 Ocak 2012 tarihliri“Belleği Silik ve Unutanlar Olmaya-cağız” kampanya çalışması içerisin-de toparlanarak arşiv haline getire-lecek. Bu çalışmanın bir parçası ol-mak ölümsüzlüğe uğurladıklarımı-zın ardılları üzerindeki sorumlulu-ğudur.

Unutturanlarolmayacağız

f YENİ DEMOKRASİ AİLELERİ BİRLİĞİ (YDAB)

22-23_Layout 2 10/10/11 10:33 AM Page 1

Page 23: 10-20 Ekim 2011

23okur ilan10-20 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

Yaşamın anlamı yarınlarımızda saklı, yüre-ğin ne ile doluysa ona koşarsın, onu istersin.Sınıfların olduğu bir toplum düzeninde yaşı-yoruz, ben de düşüncelerimi yazarken ait ol-duğum sınıfın dilinden ve o sınıfın acıları, se-vinçleri, içinden şekillendiğim hayatımdanve durduğum noktadan düşüncelerimi ifadeetmeye çalışacağım. Bu yazıda hayatımınkopuşunu ve içinden koptuğum yaşam alış-kanlıklarım, bunun karşısında bir vizyon sa-hibi olabilmek, sınıf kini, sınıf bilinci, hesapsorma bilinciyle, silaha sarılmanın zorunlu-luğu yaratıldığı koşullarda ve verili koşullarıninsanı nasıl şekillendirdiği ve insanın da ko-şulları değiştirme bilincinin farkındalığınıkazanması, bunu da kendi sınıfının çıkarları-nı daha fazla hissetmesi, istemlerinin peşin-den gitme ve mücadele etmeyi seçiyor veben de bunu yapıyorum.Günümüz koşullarında özgürlük arayışı, öz-gürlüğün de zorunlu koşulları ve kendi ya-şamsal sınırlarını bilme bilinci ve bunun üs-tüne çıkma, bağımlı ilişkilerden kopma, dü-zenden kopma, bütün burjuva alışkanlıkla-rından arınma, duyarsızlığı paramparça et-mek, üzerimize ördüğümüz duvarları kırıpdağıtmak, duyarsızlığın ve umarsızlığın ha-pishanesinden kurtulmak istiyorum. ‘Yaşambir hapishanedir kardeşim’ dizelerinin haya-tımdaki anlamı büyük oluyor. Evet kocamandevasa hapishanede, insan günlük yaşamınıüretirken, farkında olarak ya da olmadanalışkanlıklarının ve o koşulların esiri de olu-yor. Yaşam ihtiyaçlarının esirliği, kendisinisömüren sermaye düzenini de üretmektedir.Dört duvar arasına sıkıştırılmış yaşamımız.Belki görünüşte dört duvar yoktur, dışarıyıadımlıyorsun ama adımların nereye varıyor,adımlarken sokakları ne hissettiğin, bu dü-zenin sınırları seni nereye götürür, yoksatam tersi adımladığında sokakları, boynunbükük değil, gelecek kaygısı olmayan birdünyanın sokaklarında mı adımladığın bilin-ci, işte bendeki özgürlük arayışı, mutlulukarayışnı, günümüzün koşullarında bulama-dığımdan o arayışın istemi için burjuva kalın-tısı olan her yanımdan kopmak istiyorum.İnsan bedeninin öğütüldüğü bir şehir, birülke, bir dünya. Bu kapitalizm-emperyalizmdünyasıdır. Bu dünyada proletarya öğütülü-yor, bu dünyada ezilen halklar öğütülmekte-dir. İnsanın insanı sömürmediği bir yaşam,bir dünya için savaşmak. İşte bunun için buyaşam proletarya için bir hapishanedir, zin-cirlerinin halkasını kendi istemleri için kul-lanmadığı sürece, bu kokuşmuş düzen elek-ten geçirmeye devam edecektir, sürekli ele-yip, sürekli kanlarını süzecek, kendi istemle-

ri için şekillendirecektir. Şehir üstümüzde birkefene dönüşüyor. Her sabah güneşin doğu-şunu içimizde derin sıcaklığı bırakarak düşü-yor yollara, sabahlara açılan gözlerin uykuyaaç, doğanın güzelliğini içine çekmeye aç,onun farkına varmak bile aklımıza gelmediğibu düzenin şehirleri, fabrikaları, havasız,nemli bodrum katlardaki mezarlık atölyelereakıyoruz, burjuvaziyi yaşatıyoruz. Kendi elle-rimizle geleceksizliğimizi her gün biz üreti-yoruz. Hava arıyoruz, nefes alamıyoruz, ne-fes alabileceğimiz bir yer arıyoruz, hava, bi-raz daha hava. Baharları, nehirleri, şehir üs-tünde masmavi bir gök arıyoruz ve işte aitolduğum sınıf bunu arıyor. Belki yaşam alış-kanlıklarından, belki bu düzenden kopmakistiyor, ama nasıl kopacak, koparacak bir güçistiyor, bir proletarya partisini, örgütlenmişve güven vermiş bir güç istiyor ve ben de is-tiyorum.Sosyal varlıklarız, toplumsal bilinç aracılığıy-la bir bilinç ediniyoruz, proletarya bilinci, sınıfbilinci edinmek kendi sınıf kavgamızın yük-seltmemizle mümkündür. Aslında bir o ka-dar yalnızlaşmışız, ilişkilerimizde yalnızlaş-ma artıyor, yalnızlık paylaşılır, ama işte ger-

çek paylaşım ve kolektif yaşam bilinci vesistemi olmadığından herkes yalnız. Doğdu-ğumuz verili koşullar içine doğuyoruz, nasılşekilleneceğimiz belirleniyor, tercihlerimiz,istemlerimiz şekilleniyor. Tercihlerimiz sınır-lı, okul sıralarında materyalist tarih anlayışıdeğil, metafizik idealist öğretilerle kafamızabir sürü gereksiz bilgi yüklenmekte, hangiihtiyacımıza karşılık gelecek bu saçma sa-pan eğitim sistemiyle, petlanton koşucularıgibi yarıştırılıyoruz. Daha üniversiteyi bitir-meden gelecek kaygısı ve ne iş yapacağımızüzerine düşünmekte gençliğimiz.Yaşam gereksinimlerin zorunlu ihtiyaçlarınıgerçekleştirememenin sancısı sırtımızda biryük. Oysaki çocukluğumuz, gençliğimiz coş-kun nehir gibiyken, hayallerimiz, düşlerimizçaresizliğe ve belirsizliğe itiliyor. Bu kadarkara bir tablo çizdim ama bu karanlık tablo-nun içinde aydınlık yüzümüzü görmek içinbunları yazıyorum. Yaşamı dönüştürme, ku-ruculuk, atılganlık, sürece yanıt verebilecektarihsel misyonumuz. Bunların kendi kuşa-ğım için zorunlu olduğunu düşünüyorum.Bundan kaynaklı önde yürümekten kork-mamak, ‘sarılıp soğuk tenine silahın’ gerilla

mücadelesine adım atmak, dağların semala-rından ufkumuzun sınırlarını genişletmek,yaşam ateşimizi yükseltmekteyim. Bu ateşinbugün bir parçasıyım, dağların zirvelerininbir parçasıyım. O kutsal ateşin sıcaklığınıtüm benliğimizde hissetmek için sınıf kini-mizi ve sınıf istemlerimizi hayata geçirmekzorundayız. Nefes biraz daha nefes: Sınıf ha-reketi ve devrimci hareketin diplerde seyret-tiği dönemlerdeyiz, düzen içiciliğe ve refor-mizmin son durağı olan aldatıcı düzen mecliskürsülerine giden gidene. Ama geleceğin mi-litan ve radikal çıkışların mayalarını görme-mek olmaz. Yaşam içinde burjuva alışkanlık-lar, istemler, hayaller bizi farklı beklentileriçine sürüklüyor, şans oyunlarına, düzen içipartilerin kuyruklarına takılmaya, çeteleş-meye, mafyalaşmaya doğru arayışlara sü-rüklüyor.Devrimci mücadelenin seyri düştüğü dö-nemler ve bu dönemlerin boşluğundan ya-rarlanan dinci, liberal, milliyetçi akımlar boş-luğu doldurmaya çalışır ve bunun farkındaolmak gerek. Bizi kurtaracak olan yarınları-mız, dağların doruklarını o kutsal ateşin al-evini yükseltmek için sarılıp silaha gerillamücadelesini yükseklere çekmek. Proletar-yanın, ezilen halkların kanından, terinden,sermaye vitrinlerini süslemektedir. Vitrinle-rin ışıltılı görünümlerindeki metaların üs-tünde ter izi, kan izi görünmez göze, işte gözegörünmez dediğim şey yaşamın tam da ger-çeği, bunun için düzenin üzerimdeki hiçbirkırıntısını barındırmak istemiyorum.Düzen içi bir yaşamı istemiyorum, bu düze-nin karşısında olmak istiyorum. Bu bir tercihsorunudur, bu bir sınıf kavgasıdır ve bu dü-zen benden çok şey aldı: Yakınlarımın canınıaldı, kavga yoldaşlarımı aldı, söz verişlerimizvar, şehitlerimizin mezarları başında çok sözverdik. Bu sözlerin gerçekleştirilmesi içinmücadele etmek istiyorum. Acı çekiyorumve bu acılarımın sebebi sırf söz verişlerimizdeğil. Hesap sormak istiyorum. Bana acıçektiren bu koşulların egemenlerinden vehesap sormak istiyorum, yakınlarım ve sınıfkavgasında yitirdiğimiz tüm yoldaşlarım içinve bunun için savaşmak istiyorum. Bu düze-nin değişmesini istiyorum. Sosyalist bir top-lum istiyorum, komünist bir toplum istiyo-rum. İstemlerimin peşinde koşacağım. İştegökkuşağınrenklerini yakalamak için yolda-yım, peşinden koşmaya devam ediyorum vedevam edeceğim. Her gün güneşin doğuşu-nu karşılayan o dağların engin zirvelerin-den…

Bir HKO gerillası

DAĞLARIN SEMALARINDAN

SINIF TEORİSİ VE DEVRİMCİ FARK DERGİSİ’NİN YENİ SAYISI ÇIKTI. GAZETE BÜROLARIMIZDAN TEMİN EDEBİLİRSİNİZ

f

22-23_Layout 2 10/10/11 10:33 AM Page 2

Page 24: 10-20 Ekim 2011

Pirsgirêka neteweyên Kurd de tiştênbaş dibin. Dewlet plana xwe ya çare-seriyê bikar tine. Ya ku armanca wîewe tevgera neteweyên Kurd tasfiyêbike ango dewleta tirk operasyonênxwe yên leşkerî didomîne. Bi berde-wamiya van operasyonan ve tezke-reya operasyonên derveyê sînor jî nûkir. Wek demê dejî siyasetmedarênKurd yên ku qada demokratîk de ça-lakiyan pêk tinin jî bi hember terorabinçavkirin û girtinan mane. Ev êri-şên ku li ser çalakiyên demokratîkdimeşin jî awayekî plana tasfiyeyê ye.Vê hefta dawî de di van operasyonênsiyasî de bi ser sedî re rêveber, en-dam û endamên parlamentoya şare-dariya BDP’ê hatin binçavkirin û ge-lek ji wan hatin girtin. Di binê navêoperasyonên KCK’ê, operasyonên kudidomînin ve dixwazin siyasetkirinaqada demokratîk yên siyasetmeda-rên Kurt berbest bikin.Di hêla din jî girseyên ku van êrişanşermezar dike, dewleta tirk polîtîkayazordarî û zordestiyê li ser wan dimeşî-ne û dixwaze Kurdan li hemberê vanêrişan biçewsîne. Daxûyaniya ku aliyêrêveberên BDP’ê û DTK’ê hat kirin de liser vê gotinê kirpandin çêkirin ku lihemberê van êrişan em tu car tavîznadin û gotin bi zordarî û êrişan vegelê Kurd tu car çong nade erdê.

‘Siyasetki-rinê ji mere qedexedikin’

eavakirina nû ya dew-letê ku dema nû têaxaftin, wek derbas-bûna demokrasiyê medema derbasbûyi goti-bû ku ev dema demekederewîn e. Evan pratî-kan nîşanê me dide ku

ev perda li ser vê rewşê çawa zirav e.Her wiha ev rastiyana nû ve derne-ketine holê. Hema hema beriya ve-guhertina her hukûmetê û beriyahilbijartinan emcamên wedên zêdebidemokrasî bi qasê zerre veguhwe-rîn çênebûn.Baş e, lê îro çi tê guhertin? Bi rastî yaku komkujîyê pêk tine diyariya de-mokrasiyê ye? An jî ku kê pêlî tetîkêkiriye zef muhîm e? Bêguman ev mi-jarana di nava xwe de gelek merse-lên taybet xweyî dikin. Her wihapirsgirêk ku di binê navê tesîsa de-mokrasiyê û di binê navê sivîliyê depêk bê tu ehmniyeta we namîne. Da-wiya dawide ew perda pêş faşîzmê

zêdetir tê biriqandin û cîhê qelişî tênpînekirin.

Gotinên di nava vê hewayê de yaavêtina gotarên “demokrasî” yê û“sivîliya” makezagonê jî çawaniya vêdemokrasiyê nîşan dide. Ev “demok-rasiya” ku çînên serwêr di nava xwede diparêzin ji bo me karker, kedkarû gundiyan tê wateya komkujî û zor-destiya nû ye û ev yeka îro da xwenîşan dide. Ev begana her çiqas kubehsa demokrasiyê bikin em dizanku êrişên nû bi destê wan pêk tênê.Qestkirina demokrasiyê diyar e ku jibo wan azadiya êrişên nû ye. Niha jîwek kinceke pînekirî aktorên nû jîtevli vê şova demokrasiyê dikin ûdixwazin ku her tişt temam bibe.

Disa sond xwarina BDP’ê ya parla-mentoyê û tevlibûna xebatên parla-nemtoyê vegeriya şova demokrasiyêyeke mezin. Ev rewşa jî disa girêdayêvê mijarê ye. Peyamên ku her tişt wêparamentoyê çareser bibin li pey

hevdu rêz bûn. Heta roja îroyîn parla-mentoya ku bibû dermanê hemû tiş-tî bi nûve bû kursiyê gotaran yên“çareseriyê”. Operasyonên di binênavê KCK’ê de ku berdewam dikin bicarekî ve lez pêk hat. Anaxtara çare-seriya parlamentoyê bi vî awayî ca-rek dîsa xwe deklere kir.Bi biryara vegerina BDP’ê ve destpê-kirina operasyonên KCK’ê, makeza-gona nû de rewşa Kurdan û kêmaranbi kurtasî nîşan dide. Niha jî wê ko-mîsyonê ava bibe û makezagonadema pêşiya me wê amade bike. Evmakezagona ku ji bo berjewendiyêndewletê û ji bo berjewendiyên çînênserwêr ango burjûva-feodal tê ama-dekirin, ne ji bo me karker û kedka-ran pêwîst e, ne jî ji bo neteweyênKurd pêwîst e. Ya ku pêwîstiya wê vêmakezagona re heye çînên serwêrbixwe nin. Heke na kêjan gel an jîkedkar vê rewşê de nînin ku hilbija-rînin û bibêjin ev kujer bila min bu-kuje.

Di nava vê hewaya şer de pêşvebirina “makezagona sivîl”û “demokrasiyê” tê axaftin. Ev versiyo-na faşîzmê ya “sivîl” ku di nava şematê de pêşve diçe hemû rastî binê vê versiyonê de tê veşartin.

ROJANEYA GEL

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROYENİ DEMOKRASİ İÇİN Halkın GünlüğüHESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

KAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır Gürz Ya yın Tü rü: 10 Günlük Siyasi Gazete-Bölgesel Sü re li- Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı Sokak NO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kar de len YayımcılıkMahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok. No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A- Blok YenibosnaBahçelievler-İST Tel ( 0212) 654 94 18

MAKEZAGON Jİ KE RE PEWIST E

V

24_Layout 2 10/10/11 10:36 AM Page 1