40

Ekim Gençliği 2011-129

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Ekim Gençliği 2011-129 / Ocak

Citation preview

Page 1: Ekim Gençliği 2011-129
Page 2: Ekim Gençliği 2011-129
Page 3: Ekim Gençliği 2011-129

3

Kapitalizmin krizinin derinleşmesi ve neo-liberal dönüşümün hız kazanması ile birlikteöğrenci gençlik, paralı eğitim ve geleceksizliğintehditi altındadır. Geleceksizlik ise baskı ve terörleparalel yürümektedir. Öyle ki gençlik üzerindesistematik bir abluka uygulanmaktadır. Son yıllarasoruşturma-ceza, gözaltı ve tutuklama terörü olarakyansıyan bu abluka ideolojik-siyasal saldırılarlabütünleşmektedir. Gençliğin örgütlenmeimkanlarını yok etmek ve mücadele azmini teslimalmak için hayata geçirilen bu abluka son dönemdeözgürlük talebini de yakıcı hale getirmiştir.

Bir yol açtık!

Başbakan’ın YÖK başkanı ve rektörlerleyaptığı Dolmabahçe buluşmasına karşı gelişeneylemler, gençliğin son dönemdeki mücadelesürecinde önemli bir kırılma noktası olmuştur. Ziraböylelikle abluka altında bastırılmaya çalışılangençlik, bastırılmış öfkesi ve talepleriyle ortayaçıkmıştır.

Öyle ki, uzun zamandır düzenin ablukasınarağmen, bir dizi üniversite çeşitli direniş,dayanışma ve boykot deneyimleri ile önemlimücadele pratiklerine sahne olurken gençliğintalepleri gündeme bugün olduğu gibi oturmamıştı.Bugün bu anlamıyla gençlik hareketi belirgin birivme yakalamıştır. Ancak henüz ortada kazanılmışpek bir mevzi yoktur. Henüz gençlik hareketininyıllardır biriktiregeldiği sorunları çözmek yönündebir adım atılabilmiş değildir. Bugüne gelene kadarEskişehir’de polis-ÖGB-idare terörüne karşıkitlesel protesto, İstanbul’da Dolmabahçeeylemleri, 5 Ocak’ta ODTÜ’de polis barikatınınzorlanmasıyla bir yol açılmıştır. Bugün önemli olanbu yolda ilerlemek, yıllardır biriken sorunlarıaşmak, gençliğin mücadelesini büyütmek vebirleştirmektir.

Birleşik ve kitlesel

bir gençlik hareketi için...

Gençlik güçlerinin, özelde de devrimci gençlikgüçlerinin önünde açıktır ki, zorlu görevlerdurmaktadır. Oysa gençlik örgütlerinin bugünbirçoğu bulundukları alanlarda iddialarınıkaybetmişlerdir. Faaliyetleri ile kampüslerde olanunsurların bir kısmı ise alanın ihtiyaçlarındanbağımsız bir pratiğin içinde hareketi bir adım ileritaşımak iddiasından uzaktırlar. Aktif birçok unsuraçısından ise ilkesizlik dizboyudur, her türdensorumluluk kendi grup çıkarlarına ve gündelikihtiyaçlarına indirgenmektedir.

Ancak içinden geçilen süreç kitleselleşmeninimkanlarını yaratmaktadır. Bu imkanlarıdeğerlendirmek üzere uygun bir pratik müdahalehattı oluşturulursa büyük kazanımların önüaçılabilir. Bunun için birleşik mücadele özel birönem taşımaktadır. Ancak herkesin “birleşik

mücadele” iddiası olmasına rağmen gerçekleşmesien zor olan da budur. Çünkü birlikten niceliksel birtoplam algılandığı sürece geriye sadece dar grupçıkarları kalacaktır. İlkesizliğin ilke edinildiği buortamda ise bunun karşısında kararlılık ile durmakönemli bir sorumluluktur.Üniversite Konferansı’nın ardından...

Ocak ayının ilk haftasında toplanan “ÜniversiteKonferansı” bu bakımdan son derece önemliderslerle doludur. Konferans bir bakıma gençlikhareketinde yoğun hareketliliğin ardındanmücadelenin durumu ve geleceği üzerine kitleselbir tartışma zemini olabilirdi. Ancak konferansadamgasını vuran reformist blok bu zemini büyükölçüde sakatlamıştır. Çünkü örgütleyici bileşenintercihi sonucunda konferans dar bir birleşenletartışılmış ve gençliğin inisiyatifinden yoksungerçekleşmiştir.

Çünkü seçimlere hazırlanan, EMEP,Halkevleri, ÖDP ve TKP’den oluşan reformistblok gençliğin enerjisini seçim hesaplarınınpotasına akıtmak niyetindedir. Genç-Sen de buhesabı bozmak yerine reformizmin oyununadüşmüştür.

Belirtmek gerekir ki, gençlik mücadelesiningerçek yükünü taşımış olan devrimci gençlikhareketi bir kenara itilerek ‘71 çıkışyla aşılmışparlementerist deli gömleği gençlik hareketinegiydirilmek isteniyor ki, bunu kabul edemiyiz. İştereformizmin bu hesabı karşısında devrimci güçlerkendi misyonlarına ve değerlerine sahip çıkmakzorundadırlar.

Gençliğin örgütlü mücadelesini

büyütmek için üniversite kurultaylarına!

Diğer taraftan Üniversite Konferansı reformizm

Gençliğin mücadelesini ileri taşımak için...

Gençlik kurultaylarını örgütleyelim!

Belirtmek gerekir ki,

gençlik mücadelesinin

gerçek yükünü taşımış

olan devrimci gençlik

hareketi bir kenara

itilerek ‘71 çıkışyla aşılmış

parlementerist deli

gömleği gençlik

hareketine giydirilmek

isteniyor ki, bunu kabul

edemiyiz. İşte

reformizmin bu hesabı

karşısında devrimci

güçler kendi

misyonlarına ve

değerlerine sahip çıkmak

zorundadırlar.

Page 4: Ekim Gençliği 2011-129

4

tarafından sakatlanmasına karşın gençliğintartışmaya ve birlikte üretmeye olan ihtiyacına daişaret etmiştir. Konferans’ta arka arkaya okunantebliğlerin yerine gençliğin mücadele yaklaşımlarıtartışılmış ve ortaya düzeni karşısına alan,demokratik ve özerk bir üniversite talebiniyükselten somut bir mücadele programı çıkarılmışolsaydı, kuşkusuz gençlik hareketi açısındangeliştirici bir rol oynanabilirdi. Ancak yukarıdabahsettiğimiz nedenlerden dolayı bu böyleolmamıştır.

Yine konferansın ön hazırlık sürecinin tabandankopuk yürütülmesi, çalışmasının tabanaindirilmemesi ise ayrı bir sorundur. Konferanselbette tepki niteliğinde bir sürecin ürünüdür. Buanlamda kitle çalışmasının eksik kalmasıanlaşılabilirdir. Ne var ki, bu eksiği kavramakbugün bu eksiği kapatacak bir süreç başlatmanınsorumluluğunu gençlik güçlerinin omuzlarınayüklemektedir.

İşte bu temel derslerden de hareketle önümüzdegençliğin özgürlük ve gelecek talepleri eksenindetaban inisiyatifinin öne çıkarıldığı yerelörgütlenmelere dayanan bir örgütlenme sürecininyakıcılığı kendisini hissettirmektedir. Sonsayımızda işaret ettiğimiz, bir süredir de çeşitliillerde tartışmalarını başlat(tığımız)mayaçalıştığımız “Öğrenci Kurultayları” özünde bugüncel durum ortaya çıkmadan başlamış olsa da,içinden geçtiğimiz sürecin ihtiyaçlarınıkarşılamaktadır.

Kampüslerden

taban inisiyatifini öne çıkaralım!

Öğrenci kurultayları özünde gençliğin günceltalepleri ekseninde yapılacak tartışmalar üzerindenyerel birleşenler üzerinden örgütlenebilmelidir.Böylesi bir işleyiş içinde taban inisiyatifi esasalınmalı ve demokratik bir işleyişin esaslarınauygun hareket edilmelidir.

Bu süreç, temel sorunlar üzerinden yereldinamiklerin harekete geçirilmesiyle gelişecektir.Demek oluyor ki, yemekhane sorunundan,diplomalı işsizliğe, siyaset yasağından eğitim hakkıgasplarına ve geleceksizliğe kadar geniş biryelpazede gençlik kitlelerini yakından ilgilendirenbirçok sorun kurultay süreçlerinin mayasıdır.Bugün bu sorunlar üzerinde bir süreç

başlatabilmek ve bunu merkezi bir düzlemde diğerüniversitelerle birleştirebilmek hedefi ile hareketedilmelidir.

Taban inisiyatifine dayanan bir örgütlenmesiyasal öznelerin kitleleri mücadeleyekazanabilmelerinde etkin rol oynayacaktır. Bu aynızamanda mücadelenin uzun süredir kitlelernezdinde geriletilen itibarını yenidenkazanabilmesi açısından da önemlidir.Mücadelenin yaygınlaşması ve bağımsız bir hattailerleyebilmesi, geniş gençlik kitlelerinimücadeleye katabilmek bakımından özel bir önemtaşımaktadır.

Örgütlenmeyi

yerel ayaklara kavuşturmalıyız!

Kurultay şüphesiz ki, yerel ayakları üzerindenanlam kazanabilir. Konferansın hazırlandığıkoşulların aksine, bugünden kurultayları tabaninisiyatifi üzerinden yerel örgütlenmelerkanalından örgütlemeyi önümüze koymalıyız. Bu,gelişen hareketin besleneceği ve devamlılığınıgarantileyeceği bir biçime büründüğü ölçüde, hemsürecin ürettiği irade gerçek anlamına kavuşacakhem de taleplerimizin gerçek takipçisi olarakdüzenin üzerinde baskı oluşturabilecektir. Bubağlamda politikamızın gerçek laboratuvarı olankitlelerin bağımsız mücadele hattı örülebilirsegençlik örgütlerinin sıkıştığı ya da kaçtığı kısırtartışmalar da aşılmış olacaktır. Son dönemdedeğindiğimiz ilkesizliğin de gerçek çözümü kesinolarak buradadır. Bu açıdan siyasal güçlerdüzleminde sürecek tartışmaların çıkardığı iradeninhızla alanlara taşınması ve taban inisiyatifinedayalı bir çalışma üzerinden örgütleyici bir pratiğebağlanması gerekmektedir.

Gençliğin militan ruhunu

kampüslerimize taşımalıyız!

Geride kalan süreçte gençlik sözünü alanlardasöylemiş ancak kampüsler içerisinde aynı orandabir etki yakalayamamıştır. Bunun için gençlikgüçlerinin önünde alanlarda sistemli, yoğun vesürekli bir kitle çalışması durmaktadır. Gençliğinhareketlendiği bu dönemin ara tatile gelmesi, tamda yerellerde etkin bir faaliyet örülmesigerekliliğinin altını çizdiğimiz bir dönemde birsorun oluşturmaktadır. Ne var ki bu süreci de, kitleçalışmasının kampüslerin dışından sürdürmek veönderlik kapasitemizi yükseltmek içindeğerlendirirsek iyi bir başlangıç için hazırlanmışoluruz. Hedeflerimiz konusunda netlik şarttır!

Gençlik güçlerinin dağınık ve parçalı tablosubugün pratik anlamda bir dizi soruna yolaçmaktadır. Ne var ki, bu tablonun ardındakisiyasal nedenler bugün çok daha belirleyicidir.Konferansın ardından öğrenci kurultayları buanlamıyla gençlik örgütlerinin temel bir zaafiyetalanına dönüşmüş olan ideolojik düzlemdekigeriliğin aşılması için bir manivela olmalıdır.

Bugün nasıl bir üniversitenin istenmediğiaçıktır. Kampüslerden katil polisin kovulması,örgütlenme önündeki engellerin kaldırılması, ifadeözgürlüğü önündeki yasakların geri çektirilmesiöne çıkmaktadır. Ne var ki, üniversite özerkliğininsermaye cephesinden ele alındığı bir dönemdeliberal demokrasinin katılımcı kılıfı içindeöğrencilerin yönetime katılması öngörülmektedir.

Taban inisiyatifine

dayanan bir örgütlenme

siyasal öznelerin kitleleri

mücadeleye

kazanabilmelerinde etkin

rol oynayacaktır. Bu aynı

zamanda mücadelenin

uzun süredir kitleler

nezdinde geriletilen

itibarını yeniden

kazanabilmesi açısından

da önemlidir.

Mücadelenin

yaygınlaşması ve

bağımsız bir hatta

ilerleyebilmesi, geniş

gençlik kitlelerini

mücadeleye katabilmek

bakımından özel bir

önem taşımaktadır.

Page 5: Ekim Gençliği 2011-129

Sözde öğrenci temsilcileriyle toplantılar sürüyor…

Korkmaya devam edin,

gelecek ve özgürlük mücadelesi

devam ediyor!6 Ocak tarihinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “devletin

öğrencileri”ni Çankaya sofrasına davet edip öğrencilerin jaguarlısözde temsilcileri ile bir toplantı gerçekleştirdi. Sermayenintemsilcilerinin gerek rektörlerle gerek sözde öğrenci temsilcileriylegerçekleştirdiği toplantılar birer tiyatro oyunudur. Öğrenci gençliğinbu toplantıları protesto etmesi, sözünü söylemesi, hakkını araması,taleplerini yükseltmeye devam etmesi sermayeyi ve sermayesözcülerini sıkıştırmış durumda. Toplumun gözünde yaşananlarımanipüle etmek için göstermelik öğrenci toplantılarına başvurmakzorunda kalıyorlar.

19 Ocak Çarşamba günü de YÖK başkanı Yusuf Ziya Özcan’ınÖTK başkanları ile bir toplantı gerçekleştireceği açıklandı. AbdullahGül, Ankara’daki 11 devlet ve vakıf üniversitesinden öğrenci konseyitemsilcileri ile görüşmüştü. Şimdi de daha geniş katılımlı bir toplantıgerçekleştirerek öğrencilerin sorunları ile ilgileniliyor görüntüsüyaratmaya çalışıyorlar. Öğrencilerin bu meşru mücadelesi karşısındayeni toplantılara başvurarak sorunlarla ilgilenen bir imaj yaratmayaçalışıyorlar. Hakkını arayan, mücadele eden, gerçekten söyleyeceksözü olan öğrencileri karalayan kampanyaları yürütüyorlar.

Bu oynanan oyun her seferinde bozuldu. Sermayenin temsilcileriteşhir edildi. Onlar yeni hamlelerle bu oyunu kazanmaya çalışıyorlar.Korkuları her seferinde daha da büyüyor! 4 Aralık tarihindebaşbakan, YÖK başkanı ve rektörlerle Dolmabahçe’de toplantıyaparken öğrenciler sokaktaydı. Korktular, saldırdılar! Sermayenintemsilcileri SBF’ye geldiklerinde protesto edildiler, üniversitedenkovuldular. Korkuları büyüdü! ODTÜ’de üst üste kolluk kuvvetleri

ile saldırdılar, ODTÜ direnişi büyüttü, militan bir tutum sergiledi,polisi üniversiteden defetti. Korkularına yenileri eklendi! BaşbakanDolmabahçe’de öğrencilerle toplantı yapacağını duyurmuştu. Ancakgençliğin öfkesinden korktular! Yapacakları toplantının kendiadlarına sancılı bir süreç daha yaratmaması için toplantının 27Ocak’ta Erzurum’da yapılacağı açıklandı.

Sözde temsilciler sofrada, hakkını arayan öğrencilersoruşturmalarda!

Birçok üniversitede soruşturma-uzaklaştırma terörü artaraksürüyor. Sözünü söyleyen, hakkını arayan öğrenciler üniversitelerindışına itilmek isteniyor. İÜ’de uygulanmaya başlanan OHALsürecinin ardından 45 tane öğrenciye daha soruşturma açıldı. 19Ocak’ta YÖK binasında sözde temsilcilerin sofrada oturduğusaatlerde İÜ’de soruşturmalara maruz kalan öğrenciler soruşturmakurullarının masalarına çağırılıyor.

Ne soruşturmaları ne kolluk güçleri ne de ÖGB’leri ile bizlerisindiremediler, susturamadılar. Sisteme uygun kafalarolmayacağımızı ve devletin öğrenci profiline bizleriuyduramayacaklarını onlara bir kez daha göstereceğiz! Sermaye vesermayenin uşakları korkmaya devam etsin çünkü üniversitelerde,sokaklarda geleceğimiz ve özgürlüğümüz için örgütlü mücadeleyibüyütmeye devam edeceğiz! 19 Ocak’ta da, 27 Ocak’ta dasahneleyecekleri yeni oyunları bozacağız!

Ekim Gençliği14.01.2011 5

Ötesinde hali hazırda idareyi tek elde toplamışüniversite yönetiminde rektörlük üzerinden iplerdoğrudan siyasi iktidara ve dolaysız olarakburjuvaziye teslim edilmiştir.

Üniversitenin yeniden yapılandırılmasına karşıdevrimci bir politik/stratejik mücadele hattınınortaya konulması acildir. Özerklik kavramıüzerinde bugün farklı yorumlar üretilmesi sözünüettiğimiz düşünsel tartışmanın önemini açıkçaortaya koymaktadır. Kurultaya hazırlık süreci vekurultayın kendisi bu hedefi karşılayabilmelidir.

Gençlik hareketinin gerçek kanalı

devrimci mücadeledir!

Reformizmin artan etkinliği ve gerici tutumlarıdevrimcilerin önüne ek bir görev çıkarmıştır. '71devrimci çıkışının 40 yıl önce aştığı reformizm,devrimci pratiğin yıllarca biriktirdiği mirasınüzerinden bugün politika üretmekte, gençliğindinamizmini bu mirası kullanarak istismaretmektedir. Bu dinamizmi düzen kurumlarını hedefgöstererek heba etmektedir. Üstelik seçimaldatmacasının yaklaştığı bir dönemde bu ihanetkatmerlenecek, gençlik sandığa çağrılacaktır. Buelbette reformizmin tarihsel rolünün gereğidir.Ancak devrimcilerin omuzlarına da reformizmin

karşısında bir odak oluşturma sorumluluğunuyüklemektedir. Bu süreçte devrimci bir mücadeleekseni ortaya çıkarılmalı, gençliğin talepleri buperspektif ışığında yükseltilmelidir. Devrimcigençlik güçlerinin omuzlarında yükselen hareketiçinde bir odak olabilmek, gençliğin dinamizminive gelecek talebini temsil etmek ve mücadelebayrağının taşıyıcısı olmak sorumluluğudurmaktadır. Genç komünistler ise bu süreçte yolgösterici olmalı ve öncülük etmelidirler.

Ekim Gençliği

Bu süreçte devrimci bir

mücadele ekseni ortaya

çıkarılmalı, gençliğin

talepleri bu perspektif

ışığında yükseltilmelidir.

Devrimci gençlik

güçlerinin omuzlarında

yükselen hareket içinde

bir odak olabilmek,

gençliğin dinamizmini ve

gelecek talebini temsil

etmek ve mücadele

bayrağının taşıyıcısı

olmak sorumluluğu

durmaktadır. Genç

komünistler ise bu

süreçte yol gösterici

olmalı ve öncülük

etmelidirler.

Page 6: Ekim Gençliği 2011-129

6

Yıllara yayılan iktidar ve rant savaşında mevzikazandıkça saldırganlaşan AKP hükümetinin,düzen içinden gelse bile eleştirilere “sıfır tolerans”gösterme politikası giderek belirginleşiyor.Hükümeti ya da Tayyip Erdoğan’ı eleştirengazetecilerin işine son verilirken, hak aramamücadelesini yükselten işçiler, emekçiler, Kürtler,gençler gibi toplumun dinamik kesimleri ise devletterörü ile sindirilmeye çalışılıyor.

Bu faşizan zihniyetin icraatçısı AKP hükümetiolmakla birlikte, Amerikancı rejim bir bütün olarakbu gözü dönmüş saldırganlığın arkasında duruyor.Örneğin sermaye partilerinin şefleri birbirlerineetmedik laf bırakmazken, düzene muhalif seslerinbastırılması söz konusu olduğunda, “uyumlu koro”gibi aynı telden çalmaya başlıyorlar.

Sermaye sözcülerinin üniversitede vaazvermesini engelleyen protesto eyleminin ardından,ilerici devrimci öğrencilere karşı linççi birhisteriyle başlatılan topyekun saldırı, kokuşmuşdüzen ile yardakçılarının zorba zihniyetine ışıktutuyor. Siyasetçiler, kolluk kuvvetleri, “gazeteci”kılıklı görevliler (özellikle dinci gericiliğinborazanlığını yapan TV ve gazetelerde köşetutanlar), 12 Eylül simgesi YÖK ve sermayeüniversitelerinden birtakım akademisyenler… Bugerici koalisyonun hep bir ağızdan gençlere hücumetmesi bir rastlantı değil. Dahası, egemenlercephesinden yansıyan bu hezeyan, Dolmabahçeönünde eylem yapan öğrencilere kollukkuvvetlerinin gözü dönmüş saldırısından, hem debu saldırıda polisin hamile bir kadının karnınıtekmeleyerek bebeğini katletmesinin hemen

ardından sergileniyor. “Sürü”leştirilmiş toplum/gençlik

istiyorlar!

Fiziksel, ekonomik, siyasal, psikolojik,hukuksal, akademik, kültürel vb. şiddet araçlarınıtekelinde bulunduran burjuvazi ve onunhizmetindeki devlet, medyada mevzilenmiş“organik gazeteci”lerin de katılımıyla tekmerkezden yönetilen kesintisiz bir saldırıyürütüyor. Bu saldırıda şu veya bu aracının öneçıkması ya da geri plana düşmesi, sınıflarmücadelesinin/toplumsal hareketin seyrine bağlıolarak değişse de, rejimin efendileri tüm buaraçları her zaman el altında bulunduruyorlar.Sistemin vahşi çarkları arasında öğütülen işçilerin,emekçilerin, gençlerin veya ezilen diğer kesimlerinisyan etmesini önlemek, bu mümkün olmadığında,zorbalığa karşı sesini yükseltenleri kollukgüçlerinin şiddetiyle bastırmak egemenlerin temelönceliği.

Rejimin şiddet araçlarının çeşitliliği veyaygınlığına, bu araçları pervasızca kullanmasınarağmen, egemenler, kirli emellerine ulaşmayıbaşaramıyorlar. Zira sömürü, köleleştirme vezorbalığın hüküm sürdüğü yerde hiçbir araç işçisınıfının, emekçilerin, gençliğin başkaldırmasınıönlemeye yetmez. Toplumsal hareket kimidönemler zayıflasa da, her zaman küllerindenyeniden doğar ve insanlığı barbarlığa doğrusürükleyen sistemin efendilerinin korkulu rüyasıolur.

Korkuları boşuna değil

Gençliğe dayatılan “geleceksizlik/kölelik”

kapanı parçalanmalıdır!

Rejimin şiddet araçlarının

çeşitliliği ve yaygınlığına,

bu araçları pervasızca

kullanmasına rağmen,

egemenler, kirli

emellerine ulaşmayı

başaramıyorlar. Zira

sömürü, köleleştirme ve

zorbalığın hüküm

sürdüğü yerde hiçbir

araç işçi sınıfının,

emekçilerin, gençliğin

başkaldırmasını

önlemeye yetmez.

Toplumsal hareket kimi

dönemler zayıflasa da,

her zaman küllerinden

yeniden doğar ve

insanlığı barbarlığa

doğru sürükleyen

sistemin efendilerinin

korkulu rüyası olur.

Page 7: Ekim Gençliği 2011-129

7

Dolmabahçe önünde eylem yapan öğrencilerepolisin azgınca saldırması, ardından SBF’de düzenpartilerinin temsilcilerini protesto eden öğrencilerşahsında ilerici-devrimci gençliğe karşı pervasızbir saldırının başlatılması, egemenler cephesindekitedirginliğe işaret ediyor. Elbette düzenleyardakçılarını korkutan bu iki eylem değil. Onlar,bu eylemlerde, gençlik hareketinin gelişipyaygınlaşmasının ilk işaretlerini gördükleri için,faşizan zihniyetlerini fütursuzca sergilemeyebaşladılar.

Başta Tayyip Erdoğan, müritleri ve AKPborazanlığını yapan dinci medya olmak üzere, dörtkoldan saldırıya geçen sermaye iktidarı,geleceksizlikten başka bir şey vaat etmediğigençliğin “artık yeter!” diyerek isyan etmesindenkorkuyorlar. Bundan dolayı gençliğe ve onunşahsında ilerici devrimci değerlere kin kusanAmerikancı düzenle yardakçıları, gençlikkitlelerini sindirmenin yolunu arıyorlar. Tehdit,hakaret, itibarsızlaştırma, karalama, şeytanlaştırmavb. iğrenç yöntemlerle sömürü ve köleliğe karşıgüçlenme eğilimini ortaya koyan mücadeleyi ilkadımda boğmak istiyorlar.

Linççi koalisyonun başını dinci gericiliğinmedyadaki uzantılarının çekmesi tesadüf değil.Zira en küçük ahlak kırıntısından bile yoksun olan,çarpıtmalarla gençliğe ve ilerici devrimci değerlerekin kusan bu güruhlar, düzen karşıtı mücadelenin,dinci gericiliğin emekçiler üzerindeki uğursuzetkisini kıracak tek güç olduğunun farkındalar. Anakarnındaki bebeği katleden polise alkış tutan buortaçağ zihniyetlilerin, eyleme katılan bazıgençleri, -emniyetteki uzantılarından aldıklarıbilgilerle- fotoğraf ve isimlerini yayınlayarak hedefgöstermesi de korku ve kinin derinliğini gözlerönüne seriyor.

TÜSİAD ile bazı düzen güçlerinin polisterörüne karşı olduklarını ilan etmeleri ise, gelişmeeğilimindeki gençlik hareketinin boğulmasına karşıolmalarından kaynaklanmıyor. Onlar, “boğmahareketi”nin üstü örtülemez bir vahşetleyapılmasının rejimin prestijini sarsmasındanduydukları kaygıdan dolayı, sadece yöntemieleştiriyorlar. Yoksa geleceksizliğe mahkum edilen

gençliği isyana sürükleyen rejimin efendileri, diğerasalaklarla birlikte TÜSİAD çatısı altında birleşenkapitalistlerden başkası değil.

İsyan ateşi harlanmalıdır!

Gençlik hareketi, kimi çıkışlar yapmaklabirlikte, uzun süredir içine sıkıştığı darlığıaşamıyordu. Gençliğe işsizlik, kölece çalışma vegeleceksizliği dayatan saldırıları hayata geçirensermaye hizmetindeki AKP hükümeti, budurumdan memnundu. Gençlik gibi dinamik birkesimin rejimin huzurunu kaçıracak eylemlerdenuzak kalması, dinci gericiliğin şeflerini iyicepervasızlaştırdı. Zannettiler ki, bu suskunluk hepdevam edecek. Bugün sembolik eylemlerle sesiniyükselten gençlere fütursuzca saldırmaları,huzurlarının artık kaçmaya başladığına işaretediyor.

Gerçekleşen eylemler henüz semboliktir. Ancakkapitalizmin geleceksizlik/kölelik ikileminemahkum ettiği işçi-emekçi kökenli gençliğinbiriken öfkesinin dışa vurumu olması açısındanayrı bir önem taşıyorlar. İlerici devrimci gençliğekarşı linç hareketini başlatan sermaye, AKPhükümeti ve uşakları, hareket kitleselleşmeden,hoşnutsuz ama örgütsüz geniş gençlik kesimlerinisarsmadan ezmek istiyorlar. Bu uğrusuz faşizan plan bozulmalıdır!

Bunun yolu, çakan kıvılcımları isyan ateşinedönüştürmek, işçi sınıfının yaktığı direnişateşleriyle birleştirip yangına çevirmekten geçiyor.Aksi halde rejimin köleleştirme/geleceksizleştirmekapanı kırılamaz.

İsyan ateşini körüklemek, gençlik saflarındadüzene karşı biriken öfkeyi örgütlü bir gücünbirleşik eylemine dönüştürmek, ilerici devrimcigüçlerle gençlik kitleleri içindeki ileri kesimleringörevidir. Bu sorumluluğun üstesinden gelmekancak gençlik hareketinin içinde bulunduğucendereyi kırmayı esas alan, her tür hesap ve dargrupçuluğu aşan bir mücadele tarzınınyaygınlaştırılmasıyla mümkün olacaktır.

(Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak, Sayı:2010/48, 17 Aralık 2010)

Gençlik hareketi, kimi

çıkışlar yapmakla birlikte,

uzun süredir içine

sıkıştığı darlığı

aşamıyordu. Gençliğe

işsizlik, kölece çalışma ve

geleceksizliği dayatan

saldırıları hayata geçiren

sermaye hizmetindeki

AKP hükümeti, bu

durumdan memnundu.

Gençlik gibi dinamik bir

kesimin rejimin huzurunu

kaçıracak eylemlerden

uzak kalması, dinci

gericiliğin şeflerini iyice

pervasızlaştırdı.

Zannettiler ki, bu

suskunluk hep devam

edecek. Bugün sembolik

eylemlerle sesini

yükselten gençlere

fütursuzca saldırmaları,

huzurlarının artık

kaçmaya başladığına

işaret ediyor.

Page 8: Ekim Gençliği 2011-129

8

Genç-Sen, Gençlik Muhalefeti, ÖğrenciKolektifleri, TKP’li Öğrenciler, Emek Gençliği,Eğitim-Sen 6 No’lu Şube, Üniversite ÖğretimÜyeleri Derneği ve Üniversite KonseyleriDerneği’nin örgütlediği Üniversite Konferansı 7Ocak Cuma günü Beşiktaş Akatlar Mustafa KemalKültür Merkezi’nde 1000’i aşkın kişininkatılımıyla gerçekleşti. Burada Konferans’a dairgözlemlerimizi ve değerlendirmemizi ortayakoyacağız.

4 Ocak günü yaşanan çatışmalarla başlayan veSBF’deki burjuva siyasetçilerin kovulmasıyla iledevam eden sürecin gençlik hareketine ivmekazandırdığı açık. Ortaya çıkan enerjiyoğunlaşıyor, hareket militanlaşarak gelişiyor.ODTÜ’deki eylem de bu bakımdan bir ileri adımolmuştur. Yakalanan bu ivme doğru bir yöndedeğerlendirilebilirse gençlik hareketinde yeni birdönemin başlayacağını kesin bir biçimdesöyleyebiliriz. Dolayısıyla bugünkü gelişmeleresadece her bir olayı kendi içerisinde yorumlayarakmüdahale etmek ya da bu sınırlarda kazanımlarelde edebilmek kaygısıyla hareketin geleceğini birtarafa itmek yapılabilecek en büyük hata olacaktır.

İlk hareketli, eylemli süreçlerin ardındanüniversite bileşenlerinin yan yana gelip bir tartışmasüreci başlatmaları önemli bir adımdır. Ancaksonrasında bu süreç özellikle reformizmin hesapçıve hareketin yarattığı olanakları kendi potasınaakıtmak konusundaki dayatmacı tutumlarıylabüyük ölçüde sekteye uğramıştır. Bu nedenleDolmabahçe ve SBF’deki parçalı tablo, sonrasındareformizmin blok halinde elindeki imkanları dakullanarak hareketin merkezine oturtmayaçalışması nedeniyle derinleşmiştir. ODTÜeyleminin arkasından bu konuda yapılan hamlelerve merkezden konulmuş sınırlarla devrimci gençlikgruplarını yalıtma çabası sürece damgasınıvurmuştur. İşte son derece ileri iddialarla toplananÜniversite Konferansı da reformizmin tümiddialarına karşın reformist bir darlık vehesapçılıkla sakatlanmıştır.

Üniversite Konferansı’nın örgütleyicilerininKonferansı sunarken ortaya koydukları ifadelerlegerçek pratik tümüyle ayrı yerde durmaktadır.Üniversite Konferansı ile ilgili iddialar şunlardı:“Üniversite öğrencilerinin, akademisyenlerin veüniversite emekçilerinin temel sorunlarınınüniversite bileşenleri tarafından tartışılmasını vebelirli sonuçlara varılmasını amaçlar. (...)Gerekyazılı, gerekse görsel medyada, üniversiteöğrencilerinin düşüncelerini ifade etmeolanaklarının kısıtlandığı bir dönemde, ÜniversiteKonferansı temel olarak “tartışılmayangündemleri” tartışmayı amaçlar. Tartışılmaktankaçınılan gündemlerin, üniversite bileşenleritarafından masaya yatırılmasına ve somut çözüm

önerilerinin ortaya çıkmasına imkan tanıyankonferans, bu niteliği ile üniversiteleri temsil edenbir tartışma platformudur. Konferans bu anlamıylaöğrenciler, akademisyenler ve üniversiteçalışanlarının ortak çabasıyla ve bu bileşenlerintemsiliyetiyle gerçekleşmektedir.”

Ancak bu son derece “demokrat” ve“kapsayıcı” olmak iddiasındaki konferansörgütleyicileri buradaki iddianın tam aksinekonferansı gençlik hareketinin devrimciöznelerinden saklamak için ellerinden ne geldiyseyapmışlardır. Öyle ki dayandıkları siyasal örgüt vepartilerin oluşturduğu reformist bloklaşmanın biruzantısı olarak yan yana gelen Emek Gençliği,Gençlik Muhalefeti, Öğrenci Kolektifleri, TKP’liÖğrenciler blok halde davranmaktadırlar. Bu süreçiçerisinde buna mevcut MYK’nın eliyle Genç-Sende eklenmiştir. Sonuçta konferans bu bileşeninkendisinden başkasının katılımına kapalı bir önsüreçle örgütlenmiştir. Gençlik hareketiiçerisindeki öznelere tartışmanın parçasıyapmaktan, bunun için çaba harcamaktankaçınılmıştır. Bu anlayışın altında yatan kendiçizdiği sınırlara müdahale edecek devrimciyaklaşımların tartışmaya katılımını engellemektir.Çünkü amaçları gençliğin devrimci birikimleriniparlamenter hayallerine dayanak yapabilmektir.

Ancak yine de kendi aralarındaki ilişkilerde deküçük-burjuva hesapçı yaklaşımların belirleyiciolduğunu biliyoruz. Bunun için Dolmabahçeeyleminde kendi aralarında ayrılmışlardır çünkükendi isimlerinin öne çıkması, tek başlarınagörünmek kaygısı vardır. Ama ne olursa olsunaralarındaki birliğin zeminini kaybetmek deistememektedirler. Bunun nedeni de bir kez dahadevrimci siyasetler karşısındaki gericilik olmuştur.Aralarındaki toplantılarda bu ortak kaygıyı,“Küçükgrupları ve iş yapmayan grupları çağırmayalım”şeklinde ifade etmişlerdir. Burada mesele aslında“küçük ve iş yapmayan gruplar” meselesi değildir.Buradaki mesele devrimci çizgilerin/anlayışlarınönünü alabilme kaygısıdır. Ya devrimci biryaklaşım baskın çıkarsa?

Konferansın kapsamı ve niteliği açısındanbakalım. Konferansta belirlenen tartışma başlıklarışunlardı: “Üniversite nedir?”, “Üniversiteyi kimyönetiyor?”, “YÖK’e neden karşıyız?”, “Eğitiminparalılaştırılması ne gibi sonuçlar doğuruyor?”,“Mezunları neler bekliyor?” Bu başlıklarlaörgütlenen konferans birçok üniversiteden ilericiöğrencilerin gündemine girdi, ilerici kamuoyundada bir ilgi oluşturdu. Konferansın ön günlerinde bukapsamda görüş bildiren birçok tebliğ sunuldu.Kısa sürede örgütlenen bir konferans sürecindeüniversite bileşenleri görüş bildirme noktasındaortaya bir çaba koydu. Ancak konferans gününegeldiğimizde sadece tebliğlerin okunması

Üniversite Konferansı ve

reformist oyunlar

İlk hareketli, eylemli

süreçlerin ardından

üniversite bileşenlerinin

yan yana gelip bir

tartışma süreci

başlatmaları önemli bir

adımdır. Ancak

sonrasında bu süreç

özellikle reformizmin

hesapçı ve hareketin

yarattığı olanakları kendi

potasına akıtmak

konusundaki dayatmacı

tutumlarıyla büyük

ölçüde sekteye

uğramıştır. Bu nedenle

Dolmabahçe ve SBF’deki

parçalı tablo, sonrasında

reformizmin blok halinde

elindeki imkanları da

kullanarak hareketin

merkezine oturtmaya

çalışması nedeniyle

derinleşmiştir.

Page 9: Ekim Gençliği 2011-129

Devrimci mirasın gücüyle

liseli gençliği kazanmaya!

Liseli genç komünistler olarak, devrim ve sosyalizmmücadelesinin biriktirdiği mirasın bu topraklardaki temsilcileriyiz.Mücadelemizi üzerinde yükselttiğimiz bu miras bizlere birçoksorumluluk yüklüyor. Yıllardır liseli genç komünistler olarak busorumlulukla hareket etmeye çalıştık. Ortaya koyduğumuz yeni iddiaile birlikte güne daha fazla yüklenmeyi, liseli gençlikle daha güçlübağlar kurarak onları devrim mücadelesine çekmeyi hedefliyoruz.

Sermaye düzeninin katlettiği iki yiğit devrimcinin mücadeledeölümsüzleştikleri ayları geride bıraktık. Kavgamızda ölümsüzleşenErdal Eren ve Alaattin Karadağ ile birlikte yitirdiğimiz tümdevrimcileri mücadelemizde yaşatmak için tüm çabamızı ortayakoymalıyız. Nedir bu çaba? Örgütlü devrimci mücadelede ısrarlı birşekilde yol yürümektir. Yolumuza çıkabilecek her türlü engelin,zorun üstesinden gelme iradesini gösterebilmektir. Bu bakışlahareket etmeye çalışan liseli genç komünistler için AlaattinKaradağ’ı ve Erdal Eren’i anmak katlediliş yıldönümlerindeseremoni yapmak değildir. Elbette yoldaşlarımızı anarak mücadeleyekattıklarını bir kez daha öne çıkarttık. Ama bizler için onları gerçekanlamıyla yaşatmak, mücadeleye sıkı sıkıya bağlanmaktır.

Zor bir dönemden geçtiğimiz söylüyoruz. Zorluk, baskı veşiddetin boyutlarından çok sınıf hareketinin, gençlik mücadelesinin,toplumsal muhalefetin bugünkü seyrinden kaynaklanıyor. Canlıpolitik bir atmosferden, ivmelenen mücadeleden henüzsözedemiyoruz. Yılları bulan durgunluk dönemlerinden geçtik.Partimiz, zorlu dönemlerden geçerek, sarp yolları aşarak, hala daaşmaya çalışarak kendini şekillendirdi/şekillendiriyor. Partimizinortaya çıkarttığı kadrolar da bu şekillenmenin ürünüdürler.Yitirdiğimiz yoldaşlarımıza baktığımızda, zor dönemde çelikleşmişdevrimcilerin bizlere nasıl bir miras bıraktıklarını görmekteyiz.Partimiz devrim ve sosyalizm mücadelesinde Habip, Ümit, Hatice veAlaattin gibi komünist devrimciler yetiştirmiştir.

19 Kasım 2009’de katledilen yoldaşımız Alaattin’in yaşamıbizlere ışık tutuyor. Genç yaşlarda saflarımızda yer almış bu “kökten

Ekimci”nin devrimci, direnişçi ve örgütlü kimliğindenöğreneceğimiz çok şey var. Liseli genç komünistler olarak ortayakoyduğumuz iddia, yoldaşlarımızın yaşamlarını, partimizinsüreçlerini ve ortaya koyduğu hedefleri incelemeyi gerektiriyor. Herbirimiz kendi payımıza dersler çıkartmalı, kendimizi değiştiripdönüştürmeliyiz. Bunu başardığımızda, partili yaşamıiçselleştirdiğimizde partimiz de güçlenecektir.

13 Aralık 1980’de 12 Eylül’ün zindanlarında katledilen ErdalEren’in yaşamı da mücadelemize ışık tutuyor. 17 yaşında liseli birdevrimci olan Erdal Eren’in, darağacında boynuna ilmek geçirilirkenhaykırdıklarıyla kocaman bir derstir. Bu dersi en iyi şekildeokumasını ve okutmasını bilmeliyiz. Bugün devrimci mücadeleyesırtını dönenler Erdal Eren’e sarılmaktadırlar, tıpkı Denizler’e,Mahirler’e sarıldıkları gibi... Çünkü liseli gençliğin devrimcimücadeleye ve bu mücadelede bedeller ödeyen devrimcilereduydukları sempatiyi bilmektedirler. Bu yiğit devrimcilerin canlarıpahasına büyütmeye çalıştıkları devrimci mücadeleye sırtınıçevirenler bu değerleri istismar etmektedirler. Bu noktadaomuzlarımızdaki sorumluluğu bir kez daha görmeli, devrimcideğerler üzerinde tepinilmesine izin vermemeliyiz.

Devrimci mirasımızdan aldığımız güçle, liseli gençliği düzeningirdabından çekip almalı, yeni bir yaşam alternatifiyle kuşatmalıyız.Liseli gençliğe bu devrimcilerin ne uğruna bedel ödekilerini doğrukavratabilmeliyiz.

Bugüne kadar ortaya konan mücadelelerle, ödenen bedellerlekızıllaşan devrim bayrağının ellerimizde olduğunu söyledik,söylemeye devam ediyoruz. Bu iddiamızı güçlendirerek kızılbayrağımızı daha yükseklere taşıyacağız.

Liseli Genç Komünistler(www.tkip.org sitesinden EKİM’in 271.

sayısından alınmıştır.) 9

üzerinden oluşturulmuş bir program çıktı. Ardardatebliğler okundu ve önceden gelen tebliğlerinekseninde oluşturulmuş bir sonuç bildirgesininötesine geçilemedi.

Örgütlenme süreci dışa açılmayan (öyleymişgibi gösterilmesine rağmen gerçek bu) birkonferansın salonunda da tartışma kısmına zamanayrılmamış olması anlamlıdır. Öncesindegönderilen tebliğler bir kriter olabilir, ama programitibari ile köşeleri önceden belli bir konferansolunca canlı bir tartışma sürecini takip edebilecekbir kitle yaratabilecekken haliyle salonda durmakyerine dışarılarda oturmayı tercih eden, üzerine birşey ekleyemeyeceğini hissettiği için erken çıkan birkitle yaratmıştır. Bundan dolayı da reformizm kağıtüzerinde söylediklerinin gerisine düşmüştür.Konferansı örgütleyen reformizm, ortaya koyduğubu dar hesapçılıkla gençlik hareketininihtiyaçlarına yanıt veremeyecektir.

Üniversite Konferansı, deklare edildiği gündenitibaren bir ilgiye konu olmuştur ve geniş

diyebileceğimiz bir bileşen salonda yan yanagelmiştir. Buradan “önümüzdeki dönem AKPkarşıtı mücadelenin daha geniş bir bileşenleyürüteceğimizin ip uçlarını” bulmak yerine gençlikhareketinin devrimci bir hatta gelişmeye ihtiyacıolduğunu anlayabilmek gerekir. Ancak reformizmdoğası gereği bunu yapabilecek durumda değildir.

Birkaç üniversitedeki devrimci güçlerin de tümzayıflıklarına rağmen etkin biçimde katıldıklarıforum deneyimleri bu bakımdan tutulması gerekenyolu göstermektedir. Bu deneyimlerin geliştirilmesive giderek devrimci bir hatta geliştirilmesigerekmektedir. Yerellerde yaygınlaşacak vegüçlenecek bu tablo hareketin ihtiyacı olanbirleşik, kitlesel, devrimci gençlik mücadelesininyaratılmasını sağlayacaktır.

Devrimci gençlik güçleri bugün hareketinyeniden ivme kazandığı bir durumda, yaşadıklarıtüm yetersizliklere rağmen meydanı reformizmebırakmamalıdırlar.

Birkaç üniversitedeki

devrimci güçlerin de tüm

zayıflıklarına rağmen

etkin biçimde katıldıkları

forum deneyimleri bu

bakımdan tutulması

gereken yolu

göstermektedir. Bu

deneyimlerin

geliştirilmesi ve giderek

devrimci bir hatta

geliştirilmesi

gerekmektedir.

Page 10: Ekim Gençliği 2011-129

10

Soruşturma ve ceza terörü sermayeninüniversitelerde en güçlü silahı durumunda.Düşüncesini ifade eden, hakkını arayan,sorgulamaya başlayan “sakıncalı” ilan ediliyor.Sermayenin kaleleri haline gelen üniversitelerde,onun ihtiyaçları doğrultusunda bilim ve teknolojiüretiliyor ve düzene uygun kafalar yetiştiriliyor. Butahakkümü kabul etmeyenler ise hedef tahtasınaçakılıyor.

Sermaye yıllardır gençliğe yönelik sistematiksaldırı politikaları üretiyor. Yaz döneminin sonuylabirlikte ise üniversitelere dönük bir yoğunlaşmagöze çarpıyor. Erdoğan’ın rektörleri çalışmaofisine topladığı, üniversitelere ve YÖK’e dairdeğişim projesini aktardığı toplantı da, sözde“değişim”i değil, sermayenin ihtiyaçlarınıkarşılamayı hedefliyor. Üniversiteler sermayeninarka bahçesine çevrilirken suskunluğun hakimolması isteniyor. Toplantının gerçekleştiği sıradaöğrencilere “orantısız” polis terörü uygulanıyor.

Üniversitelerde sermaye eksenli dönüşümekarşı mücadele eden öğrenciler soruşturma ve cezaterörü ile yüzyüze kalıyorlar. Eşit, parasız,bilimsel, anadilde eğitim hakkı savunulduğu için,üniversite-sermaye işbirliğinin son bulmasıistendiği için, emperyalist savaşlara ve işgale hayırdendiği için, Kürt halkının mücadelesisahiplenildiği için, işçi sınıfının ve emekçilerinmücadelesinin sesi üniversitelere taşındığı için,kapitalizmin geleceksizliğine karşı devrim vesosyalizm davası sahiplenildiği için soruşturmalaraçılıyor, öğrenciler üniversitelerdenuzaklaştırılıyor.

Soruşturma ve cezaların bilançosu ortada. Hersene onlarca öğrencinin eğitim hakkı gaspediliyor.Saldırının temel hedefi devrimci siyasal faaliyetiengellemek olduğu için üniversitede bulunmalarıbile engelleniyor. Bu noktada soruşturma ve cezaterörüne karşı mücadelede üniversite kapılarıönünde başlatılacak direnişler önemlibir yerde duruyor.

Üniversite kapısının önündedirenmek, devrimci siyasal faaliyeti herkoşulda devam ettirme iradesinikoymak demektir. “Soruşturabilirsiniz,üniversiteden uzaklaştırabilirsiniz amamücadeleden asla vazgeçiremezsiniz!”kararlılığının pratik karşılığıdır.Saldırının yoğunlaştığı üniversitelerdeortaya koyduğumuz direniş örnekleriöğrenci gençlik mücadelesini geliştirmedoğrultusunda iradi bir tutumdur. Neyazık ki gençlik hareketi içerisindekibirçok özne tarafından bu direnişleranlaşılamamaktadır. Öğrencilerisindirmek için en başta devrimci veilerici öğrenciler susturulmaya

çalışılıyor. Direniş üzerinden cevap üretmek,susturup sindirme saldırısını püskürtme iddiasıdır.

Bu iddianın hayat bulması için saldırıya maruzkalan sınırlı sayıda insanın direniş yürütmesiönemli bir adım olmlakla birlikte yeterli değildir.Saldırının püskürtülebilmesi için birleşik mücadeleyakıcı bir ihtiyaçtır. Zira saldırı gençlikmücadelesinin toplamına dönüktür. Gençlikhareketini ileriye taşıma iddiası taşıyan her gençlikörgütlenmesinin bu sorumlulukla yaklaşmasıgerekmektedir.

Ancak sürece bu sorumlulukla yaklaşılmamış,soruşturma ve ceza terörü karşısında bir kez dahaolumsuz bir tablo ortaya çıkmıştır. Bu, gençliğinkarşı karşıya kaldığı birçok saldırı sürecinden,gençlik mücadelesinin birçok gündemindenyabancı olmadığımız bir tablodur.

Biz elbette gençlik hareketinin veriligerçekliğinin bilincindeyiz. Ama bir gerçekliğinbilincinde olmak ile onu kanıksamak iki ayrışeydir. Devrimcilik, gerçekliği gözetmek fakat onuaşma iradi çabasını göstermektir. Yapılmayanbudur.

Tartıştığımız sorun üzerinden bir kez daha altınıçizmek istiyoruz. Üniversitelerde devrimci siyasalfaaliyeti sürdürebilmek için çözülmesi gereken enöncelikle sorun soruşturma ve ceza saldırısınıpüskürtmektir. Sermayenin saldırılarına karşı hakalıcı bir mücadelenin örülebilmesi, birleşik vemilitan bir hareketin geliştirilebilmesi için bualanda yürütülecek mücadele büyük bir önemtaşımaktadır. Devrimcilik iddiası taşıyan tümgüçler sürece bu sorumlulukla yaklaşmakdurumundadırlar.

Genç Komünistler (www.tkip.org sitesinden EKİM’in 271.

sayısından alınmıştır. )

Soruşturma ve ceza terörüne karşı

direniş bayrağı yükseltilmelidir!

Soruşturma ve

cezaların bilançosu

ortada. Her sene onlarca

öğrencinin eğitim hakkı

gaspediliyor. Saldırının

temel hedefi devrimci

siyasal faaliyeti

engellemek olduğu için

üniversitede bulunmaları

bile engelleniyor. Bu

noktada soruşturma ve

ceza terörüne karşı

mücadelede üniversite

kapıları önünde

başlatılacak direnişler

önemli bir yerde duruyor.

Page 11: Ekim Gençliği 2011-129

YÖK başkanı ve başbakanın rektörlerle yaptığı4 Ocak toplantısı sırasındaki militan eylemler,SBF'de AKP ve CHP'li milletvekillerinüniversiteye gelişlerinde yapılan protestolar,ODTÜ'den başlatılan yürüyüşte öğrencilerekurulan barikatı aşmak için sergilenen militantutum öğrenci gençliğin biriken öfkesinindışavurumlarıdır. Toplumun farklı kesimleri dekarşı karşıya kalınan terör karşısında gençlikhareketinin yanında yer almayı tercih etti.

Öğrenci hareketindeki çıkışın düzen güçleriarasında korku salmaya başladığı günlerde ardıardına TÜSİAD’dan AKP’ye, CHP’den MHP’yedüzenin ağızları da gençlik üzerine konuştular.Başta AKP olmak üzere kimi dinci gerici ve liberalyalakalar gençliğin eylemlerini karalarken kimiçevreler ise gençliğin sarsıcı bir çıkışındanduydukları korkudan ötürü gençliğin öfkesini kendiaçılarından yumuşatarak sahiplenmeyi tercihettiler.Sahiplenme ikiyüzlülüğünün ardında

korku var!

TÜSİAD başkanı Ümit Boyner “Gençlikmuhalefet demektir” derken gençliğin dinmeyenöfkesini de genç olmaya yormuş. Böyleliklegeleceksizliğe mahkum ettikleri gençliğinhaykırışının yöneldiği düzenin sahibi olaraksorumluluktan kaçma niyetini ortaya koymuştur.Onların hoşgörüsü yalandır ve sadece dikkatleriüzerlerine çekmemeye çalışıyorlar. Onlar gibidavranan CHP yönetimi de patlayan bu öfkeyiAKP’ye karşı bir koz olarak kullanmak istiyor.Faşist parti MHP ise gençliğin gelecekmücadelesinin azılı düşmanıyken bu durumdanyararlanmaya bakıyor. AKP karşısında hareketegeçen tüm düzen partisi sözcülerinin ortaklaştığınokta ise azgın polis terörünün gereksizliğiolmuştur. Zira CHP sol soslu yalanları ile, MHP isekontrgerilla hizmetinde linç taburları ile kendileriniyıllardır devleti bu zahmetten kurtarmayaadanmıştır.

4 Aralık'ta eyleme çıkan az sayıdaki öğrencikarşısında gösterilen bu derin öfke vesaldırganlığın gerisinde gençlikten duyulan korkuvar. Çünkü eylem halinde olanlar geride gelen dahabüyük bir gövdenin işaret fişeğidir. Oluşankorkunun ardında da bu vardır. Özellikle aynıgünlerde gençliğin militan eylemleri ile sarsılanAvrupa kentleri de 68'i akıllara getiren bir güçleöne çıkmıştır. Bu da düzenin korkularını büyüterek'68 kuşağından duyulan korku açıkçadillendirilmiştir. Gençlikten ve '68 kuşağından neden

korkuyorlar?

Düzen güçleri Avrupa’da yükselen militanöğrenci eylemlerine ve ülkede onca baskıya

rağmen uyanan gençlik kitlelerine baktıkça '68hareketini görüyor ve korkuyor. Kuşkusuz ’68kuşağının geri dönmesinden korkuyor. Bu yüzdenbir yanıyla kendini gençliğin yanında göstererekkıskaca almaya, diğer yandan da baskısınıyükselterek onu abluka altına almaya çalışıyor.

Peki, '68’li yıllarda neler olmuştu da düzengüçlerinin gözü bu kadar korkuyor? ‘60’lı yıllardamücadele sahnesine çıkan gençlik adım adımpolitikleşmiş ve kitleselleşmiştir. TİP’le başlayanhareketlenme düzen sınırlarını aşarak içindenMahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkayagibi devrimci önderler çıkartarak kitleleri devrimmücadelesine kazanmış egemenlere korkusalmıştır.

Burjuvazi gençliğe bugüne kadar sunduğugelecek ve özgürlük yalanlarıyla gençliğin öfkesinigeciktirmiştir ancak ortadan kaldıramamıştır. Amabu yalanlara kanmayan gençlik gelecek veözgürlüğünün sınav salonlarında, üniversitekapılarında olmadığını görerek sokağa çıkmakta vetaleplerini haykırmaktadır. Böylelikle devasabütçelerle ve sınırsız baskıyla gençlik hareketiniezeceklerini sananlar fena halde çuvallamışlardır.

Genç komünistlere düşen görev...

Alındığı ablukadan çıkış için ilerleyen öğrencigençlik açısından reformizmin peşindensürüklenmenin değil devrimci bir mecrayaakmanın günüdür. Son eylemler düzen cephesindeönemli bir ilgi toplamış bir sempati yaratmıştır. Busahiplenmenin bir yönünün gençliğin ortayakoyduğu kararlılık olduğu açıktır. Ancak bueylemlerin özellikle düzensözcülerinin bir kısmı tarafındanda sahiplenilmesinin bir başkanedeni de düzen açısından bueylemlerdeki belirgin reformistdarlıktan dolayıdır. Oysa gençlikODTÜ'de yürüyüşünengellenmesinin sonucunda ortayakoyduğu militan tutum veeylemiyle devrimci bir politikniteliğe sahip olduğunugöstermiştir.

Biz genç komünistlere düşenreformizm engelini de aşarakgençlik mücadelesinin kitlesel birgüçle devrimci bir mecrayataşınmasını sağlamaktır. Gençlikhareketinin devrimci mirasınıtemsil etmenin onuruyla, devrimcigençlik hareketini yaratabilmektir.Eğer genç komünistler vedevrimci güçler birlikte bu göreviyerine getiremezse gençlikhareketinin yeni bir çıkış olanağıdaha tükenecektir.

Gençlik korkusu

ve görevler

11

Biz genç komünistlere

düşen reformizm engelini

de aşarak gençlik

mücadelesinin kitlesel bir

güçle devrimci bir

mecraya taşınmasını

sağlamaktır. Gençlik

hareketinin devrimci

mirasını temsil etmenin

onuruyla, devrimci

gençlik hareketini

yaratabilmektir.

Page 12: Ekim Gençliği 2011-129

12

Çok da alışılmadık bir şekilde son dönemdeburjuva medya yoğun bir ilgiyle öğrencileri takipediyor, kamuoyu üniversite gençliğini tartışıyor.

2010-2011 öğretim yılının başında afişlerinikoruyan YTÜ öğrencilerine önce özel güvenlikbirimleri (ÖGB), ardından çevik kuvvet azgıncasaldırmış, ardından da YTÜ idaresi tarafından 21öğrenci hakkında ihtiyati tedbir kararı alınarakokula girişlerine yasak getirilmişti. Ancaköğrencilerin ana giriş kapısı önünde direnişiseçmeleri üzerine YTÜ idaresi okula giriş yasağıkararını kaldırmak zorunda kalmıştı. Aynıdönemde Eskişehir'de de ÖGB’ler 6 Kasımfaaliyeti nedeniyle öğrencilere saldırıyordu.Saldırılar öğrencilerin kitlesel protestoları ilekarşılandı. Böylece gözler üniversiteleredönmüşken 4 Aralık’ta Başbakan Erdoğan’ınrektörlerle yaptığı toplantıyı protesto eden, kenditaleplerini yükselten öğrencilere uygulanan polisşiddetiyle bir kadın öğrencinin bebeğini düşürmesi,diğerlerinin yaralanması, 14 öğrencinin isegözaltına alınması üniversite gençliğinikamuoyunun gündemine taşıdı. Bu vahşi saldırınınhemen ardından ise SBF’deki militan öfke vesonrasında kitlesel yürüyüşler gerçekleşti. Sonolarak ise 5 Ocak’ta ODTÜ’de gerçekleşen militaneylem bu sürecin devam ettiğini gösterdi.

Üniversite öğrencilerine yönelen bu ilgiylebirlikte toplumun geniş kesimleri tarafından baştapolis şiddeti olmak üzere soruşturma, ceza gibiöğrencilere yöneltilen çok yönlü baskılara tepkiyükselmeye başladı. Öğrencilerin sözlerini,taleplerini mücadele yoluyla ortaya koyması ilebirlikte ise düzen tepkileri ehlileştirerek kendineyedeklemek ile karalama kampanyaları eşliğindeonu ezmek biçiminde iki yönlü bir politikayıdevreye soktu. Düzen cephesinin söylediği çok şey var...

Düzen cephesinden gençliğin mücadelesiniehlileştirmek adına ilk çıkışlardan biri iktidarıngerçek sahiplerinden olan TÜSİAD’ın BaşkanıÜmit Boyner’den geldi. Boyner bir sosyalpaylaşım sitesinde “Protesto hakkını kullanmakisteyen gençlere gösterilen şiddeti kınıyorum.Dilimiz ve eylemlerimiz şiddet barındırdıkça nasıldemokratik olacağız?” diyerek aslında sınırlarınıbizzat kendisinin ve ait olduğu sınıfın çizdiğidemokrasi ve özgürlük tablosunda ayarı tamtutturulamayan 'şiddeti' yanlış bulduğunu belirtmişoldu.

Daha güçlü(!) bir sahiplenme ise muhalefetcephesinden geldi. CHP başkanı Kılıçdaroğlu vefaşist parti MHP’nin başkanı Bahçeli yaşananlarındemokrasi anlayışına sığmayacağını belirttiler.Ayrıca Kılıçdaroğlu “O gençlerin tamamına sahipçıkacağız, bunu Recep Bey de izlesin” diyerekiddiasını bir adım daha öteye taşıdı.

Düzenin muhalefet cephesi üniversiteöğrencilerine dönük baskı ve şiddeti AKP karşıtıpropagandanın bir malzemesi haline getirerekkendi hanelerine artı puan yazdırma yarışınagirişirken, iktidar partisi olmanın verdiği güç veimkanlarla AKP ise farklı bir strateji izledi.Sermaye devletinin sözcüsü başbakan Erdoğanolayları “provakasyon” olarak değerlendirirken,İçişleri bakanı Beşir Atalay da polisin abartılışiddet uygulamadığını, öğrencilerin medyanınilgisini çekmek için kendilerini yere attığınısöyledi.

AKP yanlısı burjuva medyanın güçlükalemşörlari de karalama kampanyası başlattılar.Öğrenciler “kadrolu eylemci”, “terör örgütüüyesi”, “asalak”, “avantacı”, “beleşçi” olarakyaftalanırken, daha ‘yumuşak’ değerlendirmelerdeyaşananlar “gençlik heyecanı” olarakdeğerlendirildi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gülöğrenciler açısından hiçbir temsiliyeti bulunmayanjaguarlı Öğrenci Konseyi başkanları ile yemekyiyerek öğrencilerin sorunlarını ve taleplerini (!)dinlerken Erdoğan ise öğrencilerle de bir toplantıyapacağını müjdeledi, tabi provakatörlerin butoplantıda yerinin olamayacağını da ekledi. Amayine de işini garantiye almak için toplantı içinErzurum’u uygun buldu. Yani gençlik korkusu onuErzurum’a kadar kaçırttı.

Düzen güçleri sadece sözle saldırmıyor, aynızamanda fiili saldırılarını da arttırıyor. Örneğinbunlardan en bilineni İstanbul Üniversitesirektörlüğünün savcılığa başvurarak Fatih ilçesisınırları içinde istediği zaman öğrencilerinçantalalarını aramayı güvenlik kılıfına sığdırmasıoldu. Isparta Süleyman Demirel Üniversite’nde iseemniyet müdürlüğü “Biz sizin özgürlüğünüzünkısıtlayıcıları olarak değil, özgürlüğünüzünteminatı olarak bulunuyoruz” diyerek 'özgürüniversite’ uygulamasını hayata geçireceğinimüjdeledi.

Diğer taraftan ise anadilde eğitim hakkı talebiniyükselten Kürt gençlerinin enerjisi Diyarbakırpolisi tarafından yaklaşık iki yıldır yürütülen“Dağa çıkma, kayaya tırman”, “Taş atma gol at”,“Irkçılıkla mücadele konferansı” gibi rehabiliteprojeleri ile düzen içi kanallara akıtılmayaçalışılıyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün...

Düzen cephesi gençliğin yükselen öfkesini,gelecek ve özgürlük talebini çok yönlü vesistematik bir şekilde boğmaya çalışırken gençliğinönünde de bu saldırı kampanyasını püskürtmegörevi duruyor.

Gençliğe yönelik karalama kampanyası ve

faşist abluka

Üniversite öğrencilerine

yönelen bu ilgiyle birlikte

toplumun geniş kesimleri

tarafından başta polis

şiddeti olmak üzere

soruşturma, ceza gibi

öğrencilere yöneltilen çok

yönlü baskılara tepki

yükselmeye başladı.

Öğrencilerin sözlerini,

taleplerini mücadele

yoluyla ortaya koyması

ile birlikte ise düzen

tepkileri ehlileştirerek

kendine yedeklemek ile

karalama kampanyaları

eşliğinde onu ezmek

biçiminde iki yönlü bir

politikayı devreye soktu.

Page 13: Ekim Gençliği 2011-129

Tıpkı şu sıralar dünyanın başka yerlerindeolduğu gibi Türkiye’de de öğrencihareketi ülke gündemine otururken,devlet ve medya yoğun bir karalamakampanyası yürütüyor. Düzen aktörleriböylelikle gençliğin mücadelesiniyıpratma ve çarpıtma gayretlerinisürdürüyor.

Başbakan polise fazlayüklenmemek gerektiğini söylerkenöğrencileri "illegal örgüt üyeleri" olaraknitelendirdi. Birçok köşe yazarı vetelevizyoncu da bu açıklamalarıdesteklemekten geri durmadı.

Bir de öğrencileri savunuyormuşgibi gözükenler var tabi. Bu grubagirenler, fiziki saldırının(müdahalenin) dozunun biraz fazlakaçtığını kabul ediyor. Ancak bu kısaitiraftan sonra sözü hemen "iyi dekardeşim, hırsızın hiç mi suçu yok?"demeye getiriyor. Öyle ya, polisorantısız güç kullanmış olabilir,peki "orantısız eyleme" nedemeli(!)

"Öğrenciler yolu trafiğe kapattı.","Bu demokrasi adı altında faşizmdir!","Neee? Yürüyüş Kabataş’tanbaşladıktan 3 dakika sonra polis önünüzü mükesti?", "Bıraksalardı da toplantıyı mıbassaydınız?" Protesto edeceksin ammauzaktan uzağa.

"Eylemciler polise plastikbayrak sopalarıyla saldırdı."Nasıııl? Polis copladı,tekmeledi, kimyasal gaz sıktı,öyle mi? Vah vah! Ya sizin ne işinizvardı orada? Biraz dayak yiyin deaklınız başınıza gelir belki, bir dahaki sefere...

Bazısı parasız eğitimin"aslında o kadar da iyi bir şeyolmadığını" anlatmaya çalışıyorbize. Sanki ne demeye okuyorsak.Sahi, herkesin üniversite okuması şartdeğildi, değil mi?

Kimisi de “bu yaşlarda olur böyleşeyler, biz de zamanında az yapmadık” diyerekeylemimizi kendince masumlaştırmaya çalışıyor.Elbette protestoyu siyasal içeriğinden, taleplerindenarındırarak ve içini boşaltarak. Yaptığımız“muzipliği/munzurluğu” toyluğumuza veriyorlar.Ne de olsa yükselen tepkinin bu sisteminçarpıklıklarıyla alakası yok. Sadece biz gençlerinfazlaca hızlı çalışan metabolizmasındankaynaklanıyor. Ve tüm bunları söylerken çizilen

sınırları çok da aşmamamız konusunda nasihattabulunmayı ihmal etmiyorlar.

İşte devlet yetkililerinin ve onlarınsözcülüğünü üstlenmiş medyamaymunlarının, gençliğin özlem vebeklentilerine genel yaklaşımı, aşağı yukarıbu. Bir taraftan ileri demokrasininsınırlarını büyük bir “keyfiyetle” çiziyorlar.

Öte yandan “biz düşüncelerin ifade edilmesinekarşı değiliz ama falan fıstık...” diye yançizerken demokratlık maskesini de eldendüşürmüyorlar.Tehlikeli ve yasak olan eylemlerim-

izin içeriğidir!

Bense yaşananların eylemlerin şeklinden değil,içeriğinden kaynaklandığını düşünüyorum.

Hatırlamakta fayda var: Erdoğan’ın “RomanAçlımı” toplantısında “Parasız eğitim istiyoruz,alacağız!” pankartı açan Gençlik Federasyonu

üyesi iki arkadaşımız 9,5 aydır tutukluyargılanıyor. Şimdi bu arkadaşlarımız, pankartaçtıkları için mi tutuklular yoksa pankarttadillendirdikleri talep nedeniyle mi?

Başka bir örnek: Okulda afiş astığımız, bildiridağıttığımız ve etkinlik düzenlediğimiz içinsoruşturma ve ceza alıyoruz. Ama mesele bunun

yapılmasında değil, taşıdığı mesajda.Mesela; eğer “kariyer” masallarının anlatıldığıbir etkinlik yapacaksanız, rektörlük size üstünepara bile verir. Ancak panelinizin ismi “İşCinayetleri ve Tuzla Tersaneler Cehennemi”

veya “Atanamayan Öğretmenler veFormasyon Hakkı” ise bu yasaktır.

Ya da kot taşlama işçilerinin katiliMavi Jeans ve envayi çeşit başka

şirket, reklam panolarına kocaman afişleriniasabilir. Ama siz kendi afişlerinizde “TEKELişçisi yanlız değildir!” derseniz, busoruşturma sebebidir.

Örnekler çoğaltılabilir. Ancak sorun,birşeyler söylemenizde değil, “gerçekleri”anlatmak isteyişinizdedir. Bize sokaktayöneltilen fiziki saldırının temelindetoplumun geneline gözdağı vermek amacı

yatıyor. Soruşturmalar da kuşkusuz bununokullarımızdaki ayağıdır. Eğitimde olduğu gibibasındaki ideolojik kuşatma ve bombardıman dainsanların aklını bulandırmayı hedefliyor.

Aslında niyetleri ortada: Üniversitede vesokakta boğulmak istenen gençliğin özgürlük vegelecek özlemidir. Bizse bu koşullarda, kendimizive istemlerimizi her zamankinden haha iyianlatabilmek durumundayız.

Ayhan Z. Tozkoparan

Düzenin gençlik ile mücadele politikası:

Örtbas edemiyorsan

çamur at...

13

Tıpkı şu sıralar

dünyanın başka

yerlerinde olduğu gibi

Türkiye’de de öğrenci

hareketi ülke gündemine

otururken, devlet ve

medya yoğun bir

karalama kampanyası

yürütüyor. Düzen

aktörleri böylelikle

gençliğin mücadelesini

yıpratma ve çarpıtma

gayretlerini sürdürüyor.

Page 14: Ekim Gençliği 2011-129

Ankara DTCF'de faşist saldırıAnkara Üniversitesi Dil Tarih

Coğrafya Fakültesi'nde üç gün sürengerginlik 12 Ocak akşamı yaşanan faşistsaldırıyla daha da tırmandı.

Okul çıkışında otobüs durağındabekleyen yurtsever bir öğrenciye yaklaşık20 kişilik faşist bir güruh saldırdı. Bir süredövüldükten sonra Sıhhiye Köprüsü'nünmerdivenlerinden aşağıya atılan öğrencihastaneye kaldırıldı. Burada travmageçirdiği öğrenilen öğrenci hastanedeyapılan ilk müdahalenin ardındanhastaneden taburcu edildi.

Polis ise yurtsever öğrencinin ifadesiüzerine yakaladığı 4 faşisti kısa bir süregözaltında tuttuktan sonra serbest bıraktı.

Beytepe'de bir dönemin soruşturmabilançosu

Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü 2010-2011 eğitim-öğretimdöneminin başlamasından bu yana ilerici ve devrimci öğrencilerisoruşturma-ceza terörüyle baskı altına almaya ve devrimci siyasalfaaliyeti engellemeye çalışıyor. Son olarak 25'i aşkın öğrenciye çeşitligerekçelerle soruşturmalar açılırken, Eğitim Sen'li 2 kamu emekçisi debu saldırıdan nasibini aldı.

Dönemin başlamasıyla birlikte üniversitenin baskıcı tutumu stantaçma yasağı üzerinden gelişirken, ÖGB ve polis saldırılarınadirenmek, afiş asmak, bildiri dağıtmak, Eğitim Sen'in açmış olduğustanda destek vermek, slogan atmak gibi gerekçelerle onlarcaöğrenciye soruşturma açılmış ve bu soruşturmalar için savunmalarınalınması sırasında traji-komik durumlar ortaya çıkmıştı.

Özgür Beytepe İnisiyatifi faaliyetleri kapsamında stant açarkenÖGB saldırısıyla karşılaşan ve bu saldırıya yanıt veren aralarında birEkim Gençliği okurunun da bulunduğu 5 öğrenciye kitleye “önderlik”etmekten soruşturma açıldı, Ayrıca 20'yi aşkın öğrenciye de “KenanEvren'e hakaret etmek, slogan atmak, bildiri dağıtmak, stant açmak”gibi gerekçelerle soruşturmalar açıldı.

Stant açan öğrencilere destek verdiği için 2 idaripersonel de soruşturma terörünün hedefioldu. Eğitim Sen'li kamu emekçilerine 13Ocak tarihinde soruşturmalar açıldı.

İÜ'de soruşturma ve ÖGBterörü protestosu

Üniversitelerdeki anti-demokratikuygulamaların merkezi haline gelen İstanbul

Üniversitesi'nde 45 öğrenciyesoruşturma açılması, 12 Ocak'taBeyazıt Meydanı'nda yapılan

eylemle protesto edildi. Eğitim Sen Üniversiteler Şubesi, BDP

İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel,Çağdaş Hukukçular Derneği ÖğrenciHakları Komisyonu, İnsan HaklarıDerneği İstanbul Şubesi, BirGün yazarıBurhan Sönmez de öğrencilere destekverdi.

Fen Edebiyat Fakültesi'nden veMerkez Kampüs'ten yürüyüşle gelenöğrenciler Beyazıt Meydanı'nda buluştu.“AKP'ye, YÖK'e, polise,soruşturmalara başkaldırıyoruz”,“Soruşturmalar, cezalar geri çekilsin!Arama kararı iptal edilsin!”

pankartlarının açıldığı basın açıklaması gerçekleştirildi. İÜ'de yıllardır özel güvenlik terörünün yaşandığına dikkat çekerek,

okula giren öğrencilerin didik didik arandığını belirtildi. Çantasınıaratmak istemeyen öğrencilerin okullarına alınmadığı, dahası ÖGB'lertarafından fiziksel şiddete maruz kaldığı söylendi. Geçtiğimizhaftalarda ÖGB tarafından öğrencilerin okullarına alınmadığı, busaldırının ardından da rektörlüğün 45 öğrenci hakkında “okula zorlagirmek suçu”ndan soruşturma açtığı belirtildi.

Açıklama “Bizler, yani eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitimisteyenler, üniversitede özgürlük isteyenler, soruşturmaların vecezaların geri çekilmesini, polise verilen 1 yıllık arama kararının iptaledilmesini talep ediyoruz” sözleriyle sona erdi. Basın açıklamasınınardından aynı metin Kürtçe okundu.

Öğrencilerin Türkçe, Kürtçe döviz ve sloganlarla taleplerinidillendirdikleri eylem, destekçi kurumların konuşmalarıyla devam etti.Konuşmaların ardından “Bu üniversitede OHAL var” yazılı ozalitalkışlar ve sloganlar eşliğinde giriş kapısına asıldı. Grup Yorum veBandista'nın ezgileriyle destek olduğu eylemde Hernepeş marşı dasöylendi.

Eylemin sona ermesinin ardından öğrenciler üniversiteye girerkenÖGB'nin saldırısına maruz kaldılar. Öğrencilere kimlik göstermeyidayatan ÖGB ile arbede yaşandı. Kapıları kapatmaya çalışan ÖGBöğrencilere saldırarak darp etti. Öğrencilerin hepsi içeriye girerken“İşte direniş, işte zafer!”, “Katil polis üniversiteden defol!”, “Beyazıtfaşizme mezar olacak!” sloganları atıldı.

Buradan Havuzlubahçe'ye yürüyenöğrenciler Havuzlubahçe'de de halaylarçekerek eylemlerini sonlandırdılar. BeyazıtGazetesi, DGH, DYG, Emek Gençliği,Ekim Gençliği, Gençlik Federasyonu,Genç-Sen, Gençlik Muhalefeti, Kaldıraç,Öğrenci Kolektifleri, ÖğrenciMuhalefeti, SGD ve Talebe Gazetesi'ninörgütlediği eyleme TKP'li öğrencilerdestek verdi.

DTCF’de provokasyon Ankara Üniversitesi Dil Tarih

Coğrafya Fakültesi’nde 11 Ocak Salı

Gençlik haberleri...

14

Page 15: Ekim Gençliği 2011-129

günü özel güvenlikler ve faşistler provokasyon girişiminde bulundu. Saat 14.30 sularında arkadaşlarının sınavdan çıkmasını bekleyen

devrimci öğrencilerin üzerine faşistler yürüdü. ÖGB’ler ise faşistleremüdahale etmek yerine devrimci öğrencilere saldırdı. Bu durumukitleye teşhir eden devrimci öğrencilerle ÖGB’ler arasında kısa sürelibir arbede yaşandı.

“Faşist ÖGB üniversiteden defol!”sloganlarını atan öğrencileri tehdit edenözel güvenlikler “öğrencilerin şikayetçiolmaları durumunda okuldan 1 yıl süreyleuzaklaştırılacağı”nı söylediler. Butehditlere boyun eğmeyen öğrenciler iseÖGB’den şikayetçi oldu.

Öğrenciler ÜniversiteKonferansı'nda buluştuGenç-Sen, Gençlik Muhalefeti, Öğrenci

Kolektifleri, Emek Gençliği, TKP'liÖğrenciler, Eğitim-Sen, Öğretim ÜyeleriDerneği ve Üniversite Konseyleri Derneği'nin örgütleyicisi olduğuÜniversite Konferansı 7 Ocak Cuma günü İstanbul'da Mustafa KemalKültür Merkezi'nde gerçekleştirildi.

Konferans Hazırlık Komitesi adına yapılan açılış konuşmasındason dönemde üniversitelerin kamuoyunun gündemine oturmasıylabirlikte üniversite öğrencilerinin bundan sonra nasıl bir yolizleyeceğinin tartışılacağı belirtildi. Üniversite Konferansı'nınüniversitenin gerçek öznelerinin oluşturduğu bir konferans olduğuvurgulanırken, konferanstan çıkacak sonuç bildirgesinin Erdoğan'ınöğrencilerle gerçekleştireceği toplantıya iletileceği söylendi.

Açılış konuşmasının ardından Eğitim-Sen adına Levent Dölek,Öğretim Üyeleri Derneği adına Tahsin Yeşildere, ÜniversiteKonseyleri Derneği adına da Nesrin Gören birer konuşmagerçekleştirdiler. Konuşmalarda, Üniversite Konferansı'nınüniversitenin asli bileşenlerini kapsayan bir tartışmaortamı yaratması açısındanönemli olduğu vurgulandı.Açılış konuşmalarının ardındantebliğ sunumlarına geçildi.

Konferansın ilk bölümünde“Üniversite Nedir?”,“Üniversiteleri Kim Yönetiyor?”başlıkları altında tebliğ sunumlarıyapıldı. Tebliğ sunumları vekatkıların ardından bir üniversiteemekçisinin söz almasınınardından ara verildi.

İkinci bölümde “YÖK’e NedenKarşıyız?”, “EğitiminParalılaştırılması Ne Gibi SorunlarDoğuruyor?”, “Mezunları NelerBekliyor?” başlıkları altında sunumlar yapıldı. Sunumların ardındansalondan katkı alınmasına geçildi. Katkılar bölümünde anadil talebiüzerine bir konuşma gerçekleştirdi.

Ardından söz alan bir ODTÜ öğrencisi Erdoğan’ın üniversiteöğrencileriyle gerçekleştireceği toplantı karşısında kitlesel bir eylemgerçekleştirme çağrısı yaptı. Bir İTÜ öğrencisi ise üniversitegençliğinin parçalı ve dağınık tablosu karşısında saldırılarınpüskürtülebilmesi için birleşik, devrimci bir gençlik mücadelesiçağrısı yaptı. İstanbul Üniversitesi’nden bir kadın öğrenci deüniversiteli kadınların sorunları ile ilgili bir sunum gerçekleştirdi.Ayrıca anadilde eğitim hakkı talebinin vurguladığı konuşmalarınKürtçe hem de Türkçe yapılması salondan destek gördü.

Tebliğ sunumları ve sözlü katkıların alınmasının ardından sırasıylaEmek Gençliği, Genç-Sen, Gençlik Muhalefeti, Öğrenci Kolektifleri,

TKP'li Öğrenciler adına kapanış konuşmaları gerçekleştirildi. TKP’liÖğrenciler adına yapılan konuşmada üniversitelerde türbanla ilgiliyapılan düzenlemelerin değerlendirilmesi sırasından bazı öğrencilerkonuşmayı protesto etmek amacıyla salondan çıktı. Konferans sonuçbildirgesinin okunması ile sonlandı.

İstanbul Üniversitesi'nde ÖGB saldırısı

7 Ocak dünü İÜ’de gerginlik sabahsaatlerinde başladı. Sabah giriş kapısındaöğrencilere çanta arama dayatılırken,devrimci öğrencilerin bu keyfiuygulamayı reddetmesi üzerine tartışmayaşandı.

Sabahki gerginliğin ardındanÜniversite Konferansı’na gitmek üzereokuldan ayrılan devrimci öğrenciler

Merkez Kampüs’ün yan kapısındagüvenliklerin sözlü sataşması ile karşılaştı. Önce küfürler yağdıran

ÖGB’ler daha sonra 3 Ekim Gençliği okuruna azgınca saldırdı.Yerlerde tekmelenen devrimciler dakikalarca darp edildi.

Bu olay üstüne yan kapı kapatılılarak çevik kuvvet ablukasınaalındı. Alanı terk etmeyen öğrenciler bir süre teşhir konuşmaları yaptı.Kimi öğrenciler saldırıya sözlü tepki gösterdi.

"Devlet öğrencisi”ne Çankaya'da “sofra”ODTÜ'de öğrenci gençliğe vahşi bir polis terörü uygulayan devlet,

6 Ocak'ta sözde öğrenci temsilcileri için Çankaya Köşkü'nde “sofra”kurdu.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, çeşitli üniversitelerden “seçilmişkonsey başkanları”nın “davetli” olduğu “sofra”da yemeğe

başlanmadan bir konuşma yaptı.Konuşmasında “Arkadaşlarınız nekonuşuyorsa, arkadaşlarınızın sorunlarınıbeklentilerini serbestçe anlatın. Dinleyipgereğini yapacağız” diyen Gül, arkasındanda kendisinin üniversite anılarından bahsetti.

MarmaraÜniversitesi'nde protesto

Marmara Üniversitesi'nde faşistleringerçekleştirdiği satırlı saldırı ve saldırıyıbahane eden rektörlüğün tutumu protestoedildi.

Üniversite Kongeransı'nın hazırlıkları kapsamında MarmaraÜniversitesi'nde gerçekleştiriecek foruma çağrı yapan öğrencilere 3Ocak günü faşist beslemeler tarafından saldırı gerçekleştirildi.

Göztepe Kampüsü'nde yapılacak “Öğrenciler özgürlüğütartışıyor” başlıklı forum, etkinlik standına yapılan satırlı saldırıgerekçe gösterilerek Rektörlük tarafından iptal edildi. Bunun üzerineTKP’li Öğrenciler, Öğrenci Kolektifleri, Gençlik Muhalefeti ve Genç-Sen tarafından rektörlüğün tutumu ve faşist saldırı protesto edildi.

TKP’li Öğrenciler'in emniyetle görüştüklerini belirterek okuldanslogan atmadan çıkılması ve otobüslere binilerek ayrınılması önerisikabul edilmedi. Faşistlerin saldıracağının belirtilmesiyle yapılan buöneri rededdilirken, okuldan sloganlarla çıkış yapıldı. Mücadeleçağrısı yapılan eylemde, 7 Ocak günü yapılacak ÜniversiteKonferası'nın da duyurusu yapıldı.

70 kişi katıldığı eylemde “Üniversiteler bizimdir,bizimle özgürleşecek!”, “Satır dışarı bilim içeri!”,“Marmara faşizme mezar olacak!” sloganları atıldı. 15

Page 16: Ekim Gençliği 2011-129

Dolmabahçe’de, ardından Ankara SiyasalBilgiler Fakültesi ve ODTÜ’de öğrenci gençliğe

yönelen polis terörü, toplum nezdinde olduğukadar, öğrenci gençliğin içinde de tepkilereyol açtı. Bu çerçevede son dönemde yaşananpolis terörünü protesto etmek içingeçtiğimiz günlerde ODTÜ’de yapılanforumda alınan eylem kararı, Hacettepeve Ankara Üniversiteleri öğrencileritarafından da kabul edilmiş, “YÖK’e,AKP’ye, Polise başkaldırıyoruz! Eşit,Parasız, Bilimsel, Anadilde Eğitim”talebi ile ODTÜ’den AKP GenelMerkezi'ne yürüme kararı alınmıştır.Eyleme hazırlık kapsamındaözellikle ODTÜ ve Hacettepe’de

anlamlı bir çalışma yürütülmüş, ortaktalepler geniş gençlik kesimlerine taşınmıştır.Sonuç olarak belirgin bir kitlesellikle gerçekleşen

eyleme kolluk güçleri yine vahşibir şekilde saldırmıştır. Ancakkarşılarında kararlı, militan birgençlik kitlesini bulmuşlardır.Polis terörü ve sergilenendirenişin gücü de bu olayı,toplumun gündeminesokmuştur.

Burada eylemin içindeneylemle ilgili gözlem vedüşüncelerimize yervereceğiz.

Eylem için vurgulayacağımıztemel noktalardan biri eylemin, ODTÜ,

Hacettepe ve Ankara Üniversitesi öğrencilerinininisiyatifleriyle örgütlenmiş olmasıdır. Ekim

Gençliği’nin de içinde yer aldığı gençlikörgütleri dışında, azımsanmayacak sayıdabağımsız öğrenci, eylemin hazırlık sürecinekatıldığı gibi, eylemde yerlerini almıştır.

Kuşkusuz bir diğer temel nokta,uygulanan polis terörüne rağmen eylemindevrimci ve militan bir atmosferdegeçmesidir. Ankara’nın ayazında gençliğepanzerden ilaçlı ve tazyikli su fışkırtan,bununla da yetinmeyerek gazbombalarını pervasızca kullanansermayenin kolluk kuvvetlerinegençliğin yanıtı net olmuştur. Uzunzamandır devletin çizdiği kırmızıçizgileri aşamayan öğrenci gençlik,

bu durum karşısında ellerindeki taşlarla vesopalarla kendilerini müdafaa etmiş ve tümkaralamalara rağmen bu tutumun, meşruolduğunu bir kez daha göstermiştir.

Gençlik üzerinden prim yapmaya çalışansermaye partileri ise gereken cevabı alarak alanıterk etmek zorunda kalmıştır. Sözde eyleme

desteğe gelen Çetin Soysal eylemden “Kahrolsunsermaye partileri, katil CHP üniversiteden defol”sloganları ile kovulmuştur. Gençliğinin düzeneolan öfke ve tepkisinin, düzen içi kanallaraakıtılmak istenmesine açık bir tutum alınmış,sermaye partilerinin birbirlerinden farkı olmadığıbir kez daha teşhir edilmiştir.

ODTÜ eylemi, öğrenci gençliğin kitlesel vemilitan eylemi olmasına rağmen, kimi solgüçlerin bu eyleme yaklaşımları, gençliğinmücadelesini örgütlemekten ne kadar uzakolduklarını bir kez daha göstermiştir. Bir öncekiODTÜ eyleminde TKP, polis saldırısındaöğrencilerin yanında olmak yerine uzak biryerden çatışmayı izlemekle yetindiği için eyleminörgütlenmesi sürecine çağrılmadığı gibi, aynızamanda eylemden yalıtılmıştır. Ancak Ankara’dasaldırıyı kınayan hiçbir açıklama yapmayan TKP,diğer birçok ilde bu direnişi sahiplenerek (!),dahası reformist blokla birlikte devrimci gençlikgüçlerini dıştalamaya çalışan tutumuyla gerçekyüzünü bir kez daha ortaya koymuştur.

Kuşkusuz ki, eylemin örgütlenme sürecindeen temel tartışma, eyleme katılım biçimiolmuştur. ODTÜ’de kimi bağımsız öğrencilerinde içinde yeraldığı inisiyatif, eylemin üniversiteöğrencileri olarak gerçekleşmesini savunmuş,pankart ya da flamalarla gelinmemesi istenmiştir.Ekim Gençliği, eylem tartışmalarınınbaşlamasının ardından, öğrencilerin belli bir önhazırlığa da dayanarak, üniversite pankartları ileeyleme katılması gerektiğini savunmuş, müdahalealanının olduğu yerlerde bu yönlü ciddi adımlarda atmıştır. Sürecin ilerleyişinde birçok yerdeeylemi güçlendirici ve besleyici adımlar daatmıştır. Ancak aynı zamanda, pankart ve flamaaçılması konusunda yapılmak istenen yasakçıtutumun da karşısında durmuştur.

Ne yazık ki, kendini gençliğin öncü örgütleriolarak nitelendiren kimi siyasetler de pankart vb.gibi tartışmalar başta olmak üzere çeşitligerekçelerle böylesi bir eylemin örgütlenmesiiçerisinde yer almamış, eyleme sadece destekçiolmakla yetinmişlerdir. Bu eyleme pankartları veflamaları ile katılmaları, eylemin sonunda kendidar grup şiarları ve marşlarla yürüyüş yapmalarıana kitle tarafından ciddi tepkilere yol açmıştır.

Son olarak gerçekleşen ODTÜ eylemi,sermayenin gençliğe yönelik pervasızcasaldırılarına gençlik cephesinden anlamlı bir yanıtolmuştur. Bugün, ODTÜ’deki direnişten gereklisonuçları çıkarmak, ODTÜ’deki eylemdepatlayan öfke ve tepkiyi diğer okullara taşımak,öğrenci gençliğin, birleşik, kitlesel örgütlülüğüiçin mücadeleyi büyütmek en temel görevimizdir.

Ankara Ekim Gençliği

ODTÜ eyleminin ardından…

Gençliğin devrimci öfkesini

engelleyemeyeceksiniz!

16

Page 17: Ekim Gençliği 2011-129

Sermaye devletinin üniversitelerdeki ayağı YÖK’ün devrimci vedemokrat öğrencileri bastırmak ve kitlelerden yalıtmak içinbaşvurduğu soruşturma-ceza terörü artık akıl almaz boyutlarasıçramıştır. Sudan sebeplerle öğrencilere soruşturma açılırken, ağırcezalarla politik öğrenciler üniversitelerden uzaklaştırılmayaçalışılıyor. Polisler üniversitelerde ellerini kollarını sallayarak rahatçagezerken üniversitelerin asıl sahipleri biz öğrenciler okullardanuzaklaştırılmak isteniyoruz.

Çukurova Üniversitesi'nde de bunun son bir örneğini yaşadık.Dönemin açılmasıyla beraber gençliğe sunulan geleceksizliği anlatanve talepleri doğrultusunda mücadeleye çağıran 2 Ekim Gençliği okurugözaltına alınmak istenmiş ancak öğrencilerin sahiplenmesiyle ÖGB-polis terörü boşa düşürülmüştü. Bunun üzerine rektörlük-emniyet

işbirliğiyle 2 Ekim Gençliği okuruna soruşturma açıldı. Ancak dikkatçekici olan soruşturma açılan öğrencilerden birinin okulu bitirmişolmasıydı. Demek ki, gençliğin mücadelesini boğmak için gözlerinikarartmış olan bu faşistler kendi kayıtlarına bile bakmaya gerekgörmemişler.

Bu örnekte de anlaşılıyor ki devlet gençliğin öncülerindenkorkuyor. Çünkü biliyor ki boş vaatlerle gençliğin gelecek ve özgürlükistemini şu anda sadece erteleyebiliyor. Ancak uyguladığı tüm baskılarboşunadır. Bugüne kadar devrimci faaliyet tüm baskı ve teröre rağmendevam etti, bugünden sonra da devam edecektir.

Çukurova Üniversitesi'nden bir Ekim Gençliği okuru

Okulu bitirmiş öğrenciye

soruşturma açtılar

17

Ankara'da birçok üniversitede "Üniversitede özgürlük istiyoruz,başörtüsüne özgürlük anadilde eğitim!" yazılı imzasız bir afiş asıldı.Gençlik grupları içerisinde bu afiş üzerine yaşanan tartışmalar vealınan tutumlar bu yazıyı kaleme almamızı bir zorunluluk halinegetirdi.

Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü'nde yapılan bu afişTKP'li Öğrenciler, Öğrenci Kolektifleri ve Gençlik Muhalefetitarafından yırtıldı. Aralarında DYG, DSİP, EDP ile Müslüman Gençlikadlı grubun yer aldığı bir platform ise bu afişi sahiplendi ve bir dahayırtılması durumunda merkezi düzeyde gerginliklerin yaşanacağınıbelirtti. SGD ise bu konuda taraf olduklarını ve afişe bir müdahaleolursa afişi savunacaklarını söyledi. Daha sonra yaşanan tartışmalardaÖğrenci Kolektifleri afişlerin DYG'nin içinde bulunduğu bir platformaait olduğunu bilmediklerini ve bu durumda afişi yırtmayacaklarınısöylediler. TKP'li Öğrenciler ve Gençlik Muhalefeti ise afişleriyırtmaya devam etti. Afişlerin yırtılması sırasında birçok gerginlikyaşandı. Taraflardan biri Beytepe'de bu slogana geçit vermeyeceğinive bu sloganın AKP'ye hizmet ettiğini söylerken diğer taraf ise afişiyırtanları kemalist olmakla ve CHP'ye hizmet etmekle suçladı.

Üniversitede türban tartışmasının bu güncel boyutu karşısındaayrışan iki taraf esasen reformizmin, liberalizmin dışavurumu vedüzen içinde gerici kliklerden birine yedeklenmektedirler. HacettepeÜniversitesi'nde öğrencilerin siyasal faaliyetlerinin önüne masa açmayasağı gibi bir baskı ile çıkılıyorken açıktan taraf olmayan, ortadagörünmeyen siyasal gençlik grupları bu pratikleri ile gericiliğe karşımücadele verdiklerini veya özgürlükleri savunduklarınızannetmektedirler.

Kadının köleliğinin simgelerinden biri olan türbanı savunmaközgürlük mücadelesiyle bağdaşmaz. Kaldı ki türbanı sembolü halinegetiren dinsel gericilik, toplumun ehlileştirilmesine, öfkesininçarpıtılmasına hizmet etmektedir. Ya da devrimcilere ve Kürt halkınakarşı dalgakıran olarak kullanılmaktadır. Bunun için “özgürlük” adınadinci gerici akımların platformunda buluşmanın, ne devrimcilikle nede sosyalizmle alakası vardır. Alakası olmadığı gibi devrim vesosyalizm mücadelesinden sapmak, toplumsal mücadeleninengellenmesine katkı sunmak demektir. Öte yanda ise dinsel gericiliğekarşı mücadele türbana daraltılamaz. Böyle yapılırsa dinsel gericiliğekarşı mücadele adı altında burjuva-kemalist kesimlerin yedeğinedüşülür. Çünkü sorun türbanın kendisine karşı mücadele değil, dinselgericiliğin toplumsal kaynaklarını kurutacak bir mücadeledir. Bu datoplumun geniş kesimlerinin sosyal mücadele yoluyla uyandırılmasıanlamına gelir. Aksi bir tek yönlü çaba işçi ve emekçilerin genişyığınlarını devrim ve sosyalizm mücadelesine yönelik ön yargılarınıbesler ve sonuç olarak da dinci gerici akımların işine gelir.

Üniversitelerde devrimci öğrenciler soruşturma-cezalarla okuldanuzaklaştırılırken, masa açmak, afiş asmak, bildiri dağıtmak gibimücadele içinde kazanmış olduğumuz haklarımız birbir gaspedilirkenözgürlüklerden bahsedilemiyor. Bunun için mücadele edenlerinyanında saf tutulmuyor, ama gerici düzen güçlerinin sahte ikilemleriüzerinden politika yapılmaya çalışılıyor.

Genç komünistler olarak bir kez daha böyle bir konuda düzen içidalaşın parçası haline gelmeyeceğimizi söylüyor ve dinci gericiliğekarşı mücadelenin devrimci sınıf mücadelesini yükseltmektengeçtiğinin altını çiziyoruz.

Beytepe'den Ekim Gençliği okurları

Bir afişin yarattığı

tartışmalar üzerine...

Page 18: Ekim Gençliği 2011-129

Üniversitelerdeki dönüşüm ve ticarileşme politikalarının bir ayağıolan Bologna Süreci hukuk fakültelerini de etkilemektedir. Avukatlığınsadece para kazanmak olduğu ve sözkonusu olan paranınsa büyüktekellerin tasarrafuna verildiği bir yeni düzen oluşturulmaktadır. Bukapsamda halihazırda atılmış bir dizi adım sözkonusudur.

Öncelikle bütün bölümlerde olduğu gibi yapılan kontenjan artırımınedeniyle hukukta da öğrenci sayısı 2 veya 3 kat arttırılmıştır. Hattaİstanbul Üniversitesi'nde ilk defa ikinci öğretim derslerine başlanmıştır.Türkiyenin belli başlı hukuk fakültelerinde kontenjanlar şöyledir:Ankara Üniversitesi 600, İstanbul Üniversitesi 1200, MarmaraÜniversitesi 800, Dokuz Eylül Üniversitesi 400. Bu sayılar ek kontenjan,yurtdışından ve dikey geçiş ile gelen öğrencilerle beraber bütünokullarda en az 100 kişi daha fazladır.

Bu kadar öğrenci için gerekli altyapı ise mevcut olmadığından çokönemli sorunlar yaşanmaktadır. Örneğin amfiler yetersiz kalmaktadır.Türkiye'nin en büyük amfisi olan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi1. Amfisi'nde (1000 kişilik) kontenjan artışlarının yaşandığı ilk yılöğrenciler sıralardaki doluluk sebebiyle merdivenlere oturarak dersdinlemek zorunda kalmışlardır. Bu dönem Dokuz Eylül Üniversitesi'ndeen büyük amfi 192 kişilik olduğu için 'yer krizi' yaşandı. Öğrencilersaatler önce sınıflara girip “yer kapmak”, bulamayanlar ise memursandalyelerini kullanmak zorunda kalmışlardır. 309 öğrenci budurumdan şikayetçi olmuş, dilekçeler dekanlık tarafından YÖK'egönderilmiştir. Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Veli Özer Özbek, “Biz deçaresiziz, öğrencilere erken gelin, fazla da gürültü yapmayın, sadecekendiniz için yer tutun diyoruz” dedi.

Böylesi bir durumda verilecek hukuk eğitimi nasıl olur tahminetmek zor değil. Bunlarla beraber eğitim kalitesinde doğrudan bir düşüşmeydana gelmiştir. Bugün belli başlı hukuk profesörleri devletüniversitelerini bırakarak özel üniverstelere geçmişlerdir.

Yıllık sisteme göre ders verilirken dönemlik sisteme geçilip desler 1-2 olarak bölünmüştür. Örneğin; birinci dönem Borçlar Hukuku-1, ikincidönem Borçlar Hukuku-2 şeklinde. Bu bölünme gerçekten saçmadır.Örnekten devam edersek, Borçlar Hukuku-1 verememiş bir öğrencininBorçlar Hukuku-2'yi vermesi mümkün değildir. Çünkü ikinci bölümaslında birinci bölümün bilgisinin devamıdır. Bu aynı bir filmin birincibölümünü izlemeden ikinci bölümden izlemeye başlamak gibidir. Bölümhocaları da bunun farkındadır. Ancak üniversite yönetimleri bu konudabildiklerini yapmaktadırlar. Burada mağdur olan gene öğrencilerolmakta, çünkü dersleri 1-2 diye bölmenin yanlış olduğunu düşünenhocalar sınavlarda her iki bölümden de soru sormaktadır.

Bunun yanında Hukuk Fakülteleri'nde Bologna Süreci'nden önceortalama on ders verilirken bu sayı 5 ile 7 arasına indirilmiştir.“Gereksiz” görülen dersler ya kaldırılmış ya da birleştirilmiştir. ÖrneğinDeniz Hukuku, Deniz Ticaret Hukuku, Uluslararası Özel Hukuk veUluslararası Hukuk Genel Hükümler dersleri, Uluslararası Hukuk olaraktek ders şeklinde verilmektedir. Aynı zamanda hukukun temelini teşkileden Roma Hukuku kaldırılıp yerine Osmanlı ve İslamiyet dönemininhukuk sistemlerini anlatan Türk Hukuk Tarihi dersi getirilmekistenmekedir. Bu şekilde verilen hukuk eğitiminden sonra “niteliğiarttırmak” gerekçesiyle Avukatlık Sınavı getirilmeye çalışılmaktadır.

Bu şartlar altında okulunu bitiren hukuk öğrencilerini altı ay adliye,altı ay da hukuk bürosu olmak üzere toplam bir yıllık staj sömürüsü

beklemektedir. Evet staj sömürüsüdür, çünkü ucuz emekgücünden ziyade ücretsiz emek sözkonusudur. Bu durumuşu söz gayet iyi açıklamaktadır: “Avukatlar köle

kullanmadılar çünkü stajyeri vardı”. Burada yapılan köle benzetmesiyerindedir, hatta bazı bakımlardan yetersizdir. Çünkü bu sömürü öyle birsömürüdür ki daha staj için ilk adımı attığınızda karşınıza çıkmaktadır.

Öncelikle staj yapmak için Baro'ya kaydınızı yaptırmanızgerekmektedir. “Staj giriş ücreti” adı altında her baronun kendibelirlediği bir ücret alınmaktadır. Bu ücret 1500 TL'ye kadarçıkabilmektedir. Hiçbir geliri olmayan yeni mezun bir hukukçunun buparayı nereden bulacağı sorusu elbette havada kalmaktadır. Verilen buparanın ardından staj dönemi başlamaktadır.

Staj döneminde stajyerlere ücret ödeyen hukuk büroları bulunmaktaancak, Avukatlık Kanunu'nda stajyerin ücret alması yasaklamış, hattaücret aldığı öğrenilirse stajının iptal edileceği belirtilmiştir. Hukukbürolarında stajyerler takip elemanı olarak çalıştırılmakta icramüdürlükleri ile mahkemeler arasında mekik dokumaktadırlar. Adliyestajı sırasında amaç duruşmaları izlemek, duruşmaların gidişini vemuhakemenin nasıl yapıldığını pratik anlamda öğrenmeyikapsamaktadır. Ancak staj yapanların çoğu altı aylık adliye stajısırasında sadece staj dosyasını imzalatmak için staj yerlerineuğramaktadırlar. Çünkü altı ay boyunca hiçbir gelirleri olmadığı gibi, biryandan da hukuk bürolarında çalışmaya devam etmektedirler. Ayrıca stajdöneminde stajyerler hiçbir şekilde sigorta yapılmayarak kayıt dışıçalıştırılmaktadır.

Staj dönemi bittikten sonra avukat olmak için gene baroya paravermek gerekmektedir. 2000 TL civarında paralar istenebilmektedir.Böylelikle okulunu bitirip “gerekli” paraları bulduktan sonra buaşamaları geçen hukuk mezunları ‘avukat’ olmaya hak kazanmaktadırlar.

Elbetteki Bologna Süreci eğitim kısmıyla bitmemektedir. Bu sürecinasıl yaşandığı alan avukatlık mesleğinin icra edilme safhasındadır.Hukukta Bologna Süreci ücretli avukatlık (işçi avukatlık) olarakkarşımıza çıkmaktadır. İşçi avukatlar büyük hukuk bürolarında belirli biraylık ücret karşılığında her türlü hukuksal işi yapmaktadırlar. İşçiavukatlık yurt dışında hukukla hiçbir alakası olmayan büyük sermayesahiplerinin açtığı hukuk bürolarından ücret karşılığı çalışmak demektir.Türkiye'de buna tam anlamıyla geçiş için gerekli düzenlemeleryapılmadığı için şu an bu, uygulamada, işçi avukatların sermaye sahibiavukatın yanında onun ortakları gibi göründüğü biçimdedir. Böylelikleavukatlar işçi gibi çalıştırılmakta ve artı değer üreterek sermaye sahibiavukatın parasına para katmaktadırlar. Bu duruma karşı çıkan avukatlarsosyal haklarını almak amacıyla örgülenmeye çalışmışlar, ancaksendikalaştıkları için işten çıkarılma saldırısı ile karşılaşmışlardır. Buaslında kapitalizmin ve onun yansıması olan Bologna Süreci'ninhukukçuların yaşamında nasıl sonuçlara yol açtığını göstermektedir.

Tüm bunlara bakıldığında Bologna Süreci okula adımımızı attığımızandan itibaren bizi etkilemekte, okuldan sonra ise bütün hayatımızıkapsamaktadır. Hukuk bölümündeki bu örnekler bile BolognaSürecini'nin nasıl bir saldırı projesi olduğunu göstermektedir.Üniversitenin sermayenin eline bırakılması, üniversitelerin sermaye içinücretli köleler yetiştirilmesi ve tüm mesleki alanların sermayenin elindetoplanması Bologna Süreci'nin misyonudur.

Hem eğitim sürecini hem de mezuniyet sonrasını kapsayan BolognaSüreci, sermaye için kalkınma gençlik için geleceksizlik ve işsizlikprojesidir. Bologna Süreci'ne karşı yükseltilecek mücadele geleceğimizesahip çıkmak açısından kritik bir yerde durmaktadır. Bizler bu saldırıyakarşı üniversitedeyken cevap verebilmeliyiz. Sermayenin istediği gibiöğrenci ve hukukçu olmayacağımızı örgütlenerek göstermeliyiz.

Bologna Süreci

hukuk öğrencilerini

nasıl vuruyor?

18

Page 19: Ekim Gençliği 2011-129

Üniversiteler kilise eşgüdümünde ortaçağ ideolojisini üretmek veyeniden üretmek, öte yandan ortaçağ argümanları ile sisteminmeşruluğunu sağlamak amacıyla kurulmuştur. Üniversitelergünümüzde ise asalak kan emici burjuva sınıfının hizmetindedir. Bunedenle insanlığın genel ihtiyacından çok kapitalizmin ihtiyaçduyduğu teknolojiyi üretmekte, diğer yandan da sömürü düzenininihtiyaç duyduğu insanlar yetiştirmektedir. Bu kapsamdan bakıldığızaman geçmiş yıllardaki teknik üniversitelerin savaş temelli teknolojiüretmeleri (bak. ODTÜ –Aselsan anlaşması ve F16 üretimi vegeliştirmesi) bilimsellikten ve insanlığın ihtiyacından çok işgalciemperyalist düzenin ihtiyaçlarına bağlı olmuştur. Bu saptamalar biziüniversitelerin idari bakımdan gerçekdurumuna götürmektedir.Üniversiteler tekelci burjuvazi ilegenelde emperyalizme, özelde iseAmerikan emperyalizminin istek veistemlerine bağımlı durumdadır.Değişen ve genişleyen saldırılardoğrultusunda üniversitelerdekisözde bilimsel çalışmalar, bilimsel veakademik olmaktan çok uzaktadır.

Üniversite 12 Eylül faşistdarbesinin bir kalıntısı olan YÖKtarafından yukarıdan yönetilmektedir.Gerek akademisyenler gereköğrenciler bu baskıcı zorba YÖK vedüzeni dolayısıyla bulunduklarıüniversitelerde sanki birer F tipicezaevindeymiş gibi tutsaktırlar. Sondönemde gerek iktidarın gereksermayenin söylemlerine bakıldığında özerlikten sözde ileridemokrasiden bahsettiklerini görüyoruz. Bu söylemler kavramlarıniçeriklerinin nasıl boşaltıldığını göstermektedir.

Sermayenin özerkliğe yüklediği anlam nedir?

Bunun cevabı çok açık ve basittir. Sermaye özerklik kavramı ileüniversiteleri doğrudan yönetmek istemektedir. Bunun için iseüniversitelere ayırdığı fonların kullanımını şarta bağlayarak,üniversiteleri kendisine eleman yetiştiren yan dalları haline getirmeyeçalışmaktadır. Ayrıca üniversiteler neo-liberal politikalar ışığındaönem kazanan AR-GE ihtiyacının karşılanmasında doğal kaynakniteliğinde olacak, böyle sermayenin üretim maliyetlerinin düşmesisağlanacaktır. Diğer yandan da üniversite sayıları arttırılarak diplomalıişsiz sayısı yükseltilmektedir. Bunun en önemli sonuçlarından birinitelikli yedek işgücü ordusudur.

Son süreçte “ileri demokrasi” şeklinde dillendirilen söylemlerinarka planında nasıl bir gericiliğin, kirli planların ve sömürününbulunduğu açıktır. Burjuvazinin üniversiteler ile kurduğu bağın enönemli nedenlerinin başında sürekli gelişim gösteren üretim biçimleriiçin gereken nitelikli iş gücü ihtiyacıdır.

Özerk-demokratik üniversite nasıl?

Demokratik üniversite, öğrencilerin, öğretim görevlilerinin veüniversite çalışanlarının yönetimindeki üniversite anlamına gelir. Yaniburadan bakıldığında rektörlerin salt öğretim görevlileri tarafındanseçilmesi üniversiteleri demokratik yapmaz. Aksine rektörün öğretimgörevlileri üzerindeki etkisini arttıracak bir durum yaratmaktadır.Öğrenciler penceresinden bakıldığında bu kapsamda ilk göze çarpan

Öğrenci Temsilci Konseyleri’dir. ÖTK’ların durumu ise gülünçtür.Sözde söz ve karar mekanizması olarak görülen ÖTK’lar üniversiteidaresinin bir eklentisidir. Göstermelik seçimlerle belirlenen ÖTKüyelerini ne temsil ettikleri öğrenciler tanımakta ne de temsil görevinetalip adaylar öğrenci sorunlarıni bilmektedirler. Üniversite yönetimikendi deyimleri ile baş ağrıtmayacak, sorun çıkarmayacak birkaçkişiyi yanlarına alıp öğrencilere temsil hakkı verdiklerinisöylemektedir.

Demokratik üniversitelerin diğer bir kriteri de, üniversite içindekitüm bileşen için örgütlenme özgürlüğünün sağlanmasıdır. Bukapsamda salt sendikalara örgütlenme özgürlüğü sağlayan bir yapıda

demokrasiden bahsetmek ne kadarmümkündür. Bundan dolayı politikörgütleri de kapsayacak birörgütlenme özgürlüğünün elealınması gerekmektedir. Ve çokacilen üniversitelerdeki siyasalörgütlerin önündeki örgütlenmeyeengel olan uygulamalarkaldırılmalıdır.Üniversite ve sosyalizm

Komünizmin bir alt uğrağı olansosyalizmde de üniversite egemensınıfın işçi sınıfının çıkarlarınınsavunulucuğunu yapacak vesistemin toplum nezdinde yenidenüretilmesini sağlayacaktır. Buradadiğer bir özelliği de burjuvazininsınıf olarak ortadan kaldırılması ile

gerek eğitim sistemindeki izlerinin silinmesi gerekse kültür alanındakietkilerinin ortadan kaldırılması noktasında üniversitelere özel birgörev tanımı gelecektir. Bu noktadan çıkışla sosyalist bir ülkedeüniversitelerin durumunu şöyle ortaya koyabiliriz:

1)Sosyalizmde üniversite her bakımdan burjuva ideolojisi ilemücadele edecek ve kapitalizmin son tortularını toplumun hernoktasını kapsayacak şekilde temizleyecektir.

2)Eğitim salt teorik olmaktan çıkarılarak ve üretim süreçleri ilebirleştirilerek “politeknik eğitim” kapsamında ele alınacaktır.

3)Eğitimin salt teori olmaktan çıkarılıp onu üretim süreçleri ile içiçe geçirerek yeni bir eğitim tarzına ulaşmamızı sağlayacak politeknikeğitim ile aynı zamanda yeni bir kültür yaratılacaktır. Bu yeni kültürişçi sınıfının öz kültürü olacaktır.

4)Politeknik eğitim sanat eğitimini de kapsamı içine alacaktır.Böylelikle sanat küçük bir elitin tekelinden çıkıp geniş emekçiyığınlarının bir uğraşı olarak toplum geneline yayılacaktır.

Özerk ve demokratik bir üniversite oluşturmak yakıcı bir ihtiyaçtır,yükseltilmesi gereken en temel taleplerden biridir. Bugünlerde butemel talep, içi boşaltılarak bir saldırı aracı olarak kullanılmayaçalışılıyor. Ancak farklı amaçlar için saptırılıyor olması bu taleptenvazgeçmemize neden olmamalıdır, aksine daha sıkı sahiplenip, gerçekdemokratik içeriğiyle kitlelerin kavramasını sağlamalıyız.

Diğer taraftan üniversitelerin gerçek anlamıyla ve her açıdansermayenin tahakkümünden kurtuluşu işçi sınıfınıniktidarı ile mümkündür. Bu gerçeği de akıldançıkarmamak gerekir.

Özerk Demokratik Üniversite

(I)

19

Page 20: Ekim Gençliği 2011-129

Bugün öne çıkmakta olan dinamiğin devrimci bir çizgiye ve

devrimci önderliğe duyduğu ihtiyaç kendisini yakıcı olarak

hissettirmektedir. Gelinen yerde, gençliğin sorunlarının

hazırlanan bir takım dosyalar ile Başbakan’ın karşısına

çıkılarak çözülemeyeceği, tersinden düzenin tüm güç

ve kurumlarıyla birlikte gençliğin gelecek ve

özgürlük isteminin karşısına dikildiği ve gençliğin

yaşadığı sorunların bizzat kaynağı oldukları

gerçeği tüm açıklığı ile ortaya çıkmıştır. Bu

nedenle de gençlik hareketinin bugünkü

sınırlarını aşan bir politik muhtevaya

taşınması ve devrimcileştirilmesi sorunu

ile yüz yüze bulunulmaktadır. Gençlik

hareketinde bugün ortaya çıkan ve

önümüzdeki dönemde büyüyüp

gelişebileceğinin ilk işaretlerini

taşıyan tepkileri devrimci

temellerde örgütleyebilmek ve

düzen sınırlarını aşan bir politik

bakış ile hareket edebilmek,

günün en önemli görevi olarak

karşımızda durmaktadır.

Geride bıraktığımız dönemin başından beri üniversiteler ve üniversitegençliği gündemde belirgin bir yer tutmaktadır. Belirtmek gerekir ki, bu

durum tek başına gençliğin mücadelesinin sonucu değildir. Sermayenin,YÖK’ün ve AKP hükümetinin saldırıları da gençliği gündeme oturtmaktadır.

Gençlik bu dönem ilk olarak türban düzenlemesi ile gündeme girmiştir.Referandumdan güç kazanarak çıkan AKP türban sorununu üniversiteler

üzerinden yeniden tartışmaya açmış, ardındankonu kamuoyunda yoğun biçimde

tartışılmaya başlanmıştır. Bir andamedyanın ilgisi üniversiteler üzerinde

yoğunlaşmış ve bir süre sonra, sorun dincigericilik tarafından fiili bir “çözüme”

kavuşturulmuştu. Ancak AKP’nin soruna fiili“çözüm” getirmesine kadar hem düzen

güçlerinin iç tartışmaları hem de sol hareketcephesinden yaşananlar, üniversitelerin ve

üniversitelerdeki baskı ve yasakların gündemdegenişçe yer almasını sağlamıştır. Öğrencilere

dönük soruşturma-ceza, gözaltı ve tutuklamaterörünün yanı sıra parasız eğitim talebi de gündemde

yerini almıştır.Arkasından sahneye bu sefer de YÖK'ün “Özgür ve

güvenli üniversite” genelgesi çıkmıştır. Genelge de türbantartışmaları ile bütünlük içerisinde düzenin üniversitelerde

kendi güvenlik ölçeğini ve özgürlük sınırları oturtulmayaçalışılmıştır. Türban tartışmaları kapsamında taraflaşan gençliğin karşı karşıya gelişini

üniversitelerde ablukanın yoğunlaştırılması için gerekçe yapan düzenin hedefinde devrimci ve ilericigençlik güçleri vardır.

Düzen cephesinden gündeme taşınan bu tartışma ve saldırılar, 2010 6 Kasım’ında öne çıkarılacakbaşlıklara da işaret etmiş oldu aynı zamanda. Buradan doğru da 6 Kasım’da Ankara'ya giderken gençlik

hareketinin temel gündemi “gelecek ve özgürlük” olarak formüle edildi. Geçmiş yıllardanmiras kalan parçalı tablonun “korunduğu”, hatta örgütlenen merkezi eylemler

vesilesiyle “merkezi-parçalı” olarak tanımlanabilecek bir finalle 6 Kasım sürecigeride bırakıldı. 6 Kasım’ı izleyen dönemde hükümet ve YÖK, sermayenin acil olarak ihtiyaç

duyduğu düzenlemeleri yapmak üzere kolları sıvadı ve ikinci perde açıldı. 27 Kasım ve4 Aralık tarihlerinde başbakan ve rektörler Dolmabahçe'de toplantılar gerçekleştirdiler. 4

Aralık'taki ikinci toplantı gençliğin bir kez daha gündeme oturmasına yol açtı. Başbakanınkarşısında el pençe divan oturmuş, anlatılanları sessizce dinleyen rektörlere anlatılanlar,

sermayenin ihtiyaçlarını karşılamak için üniversitelerde yapılacak düzenlemelere ilişkindi. Genelolarak toplantının gündemini oluşturan başlıklarla ve daha da özelde tartışmaya başlanılan “mütevelliheyetleri” ile, üniversitelerin her yanıyla ve daha dolaysız bir biçimde sermayenin denetimi veyönetimine açılabilmesi yönünde atılacak adımlar kararlaştırılıyordu. Ancak toplantıyı gündeme taşıyaniçerdiği saldırı başlıklarından ziyade toplantıyı protesto eden öğrencilere uygulanan polis terörü oldu.

Polis Dolmabahçe'de Genç-Sen'e, İstanbul girişinde Öğrenci Kolektifleri'ne ve Beşiktaş'ta GençlikMuhalefeti'ne saldırdı. İkinci perdede sokakta esen polis terörü hemen herkesi taraflaştırmışken,toplumun geniş bir kesimi ve bir kısım medya öğrencilerden yana tavır aldı. Hemen bunların üzerine iseSBF'de düzen siyasetçilerini konuşturmayan öğrenciler gündeme oturdu. İlgi “yumurtalı eylem” üzerindeyoğunlaştı ancak temelde üniversite öğrencilerine dönük terör ve gençliğin meşru öfkesi öne çıktı.20

Gençliğin devrimci hareketini

büyütmek için ileri!

Page 21: Ekim Gençliği 2011-129

21

Buraya kadar, geride bıraktığımız süreçteüniversitelerin ve gençliğin gündemleşmesinevesile olan temel konu ve olayları hatırlatmışolduk. Buradan sonra ise, bu gelişmeler ışığındagençlik hareketinin tablosunu ele almaya ve

önümüzdeki dönemedair bir perspektifçizmeye çalışacağız.

Gençlik

mücadelesini

ileriye taşımanın

olanakları

Yaşanılan süreçüzerindensöylenebilecek ilkşey, gençlikhareketinde bircanlanmanın ilkbelirtilerininyansıdığıolacaktır. Zirahem

Dolmabahçe’de hem SBF’de, hem de takipeden çeşitli eylemlerde, düzenin sözcülerikarşısında gençlik kendi taleplerini savunabilmiştir.Ayrıca, başta Gölbaşı ve DTCF örnekleri olmaküzere, bir dizi üniversitede polis terörüne karşıyükseltilen eylemli tepkiler, son süreçte

yaşananların gençlikgüçlerine güven vecesaret verdiğinin açıkbir ifadesidir. Buanlamda sürecin,devrimci gençlikhareketiningeliştirilebilmesi içinbelli olanaklaryarattığını söylemekmümkündür.

Bugün öneçıkmakta olandinamiğin devrimcibir çizgiye vedevrimci önderliğeduyduğu ihtiyaçkendisini yakıcı

olarak hissettirmektedir.Gelinen yerde, gençliğin sorunlarının hazırlananbir takım dosyalar ile Başbakan’ın karşısınaçıkılarak çözülemeyeceği, tersinden düzenin tüm

güç ve kurumlarıyla birlikte gençliğin gelecek veözgürlük isteminin karşısına dikildiği ve gençliğinyaşadığı sorunların bizzat kaynağı olduklarıgerçeği tüm açıklığı ile ortaya çıkmıştır. Bunedenle de gençlik hareketinin bugünkü sınırlarınıaşan politik bir muhtevaya taşınması vedevrimcileştirilmesi sorunu ile yüz yüzebulunulmaktadır. Gençlik hareketinde bugün ortayaçıkan ve önümüzdeki dönemde büyüyüpgelişebileceğinin ilk işaretlerini taşıyan tepkileridevrimci temellerde örgütleyebilmek ve düzensınırlarını aşan bir politik bakış ile hareketedebilmek, günün en önemli görevi olarakkarşımızda durmaktadır.

Son günlerde yaşanan gelişmeler üzerine, baştahükümet olmak üzere, tüm kurumlarıyla birliktedüzen ve onun güdümündeki medya, durgun geçenbir dönemin ardından canlanma belirtileri gösterengençlik hareketini daha en başından boğmaya veezmeye, diğer yandan da gençliğin meşrumücadelesini karalamaya ve meşruluğuna gölgedüşürmeye çalışıyorlar. Başlattıkları adli ve idarisoruşturmalar ile gençlik kitlelerine gözdağıvererek, gençliğin ileri güçlerine yönelik kapsamlıbir ezme/sindirme operasyonunun da ilk işaretlerinivermiş oluyorlar.

Açık ki, gelişmeye ve devrimcileşmeye dönükbir yönelime giren gençlik hareketinin karşısındaciddi bir tehdit olarak duran bu saldırıyıpüskürtebilmenin tek yolu birleşik ve kitlesel birdevrimci gençlik mücadelesinin örülebilmesindengeçmektedir. Bu yaratılamadığı koşullarda isegençlik örgütlerine dönük bir operasyonungerçekleşeceği ve toparlanmaya çalışan gençlikhareketinin kafasını bile kaldıramadan ezileceğiaçıktır.

Düzen güçlerinin bir bölümü ise baskı veterörün yetmediği yerde devreye girerek gençliğinöfkesinin militan biçimlerde açığa çıkmasınınönüne geçmek için çabalamaktadır. Gençliğinsorunlarına karşı duyarlı olması gerektiğini veyaptığı eylemlerdeki haklılığını vurgulayıp çözümyolu olarak düzen içi yöntemler önermektedir.CHP’li bir milletvekilinin saldırıya maruz kalanöğrencileri meclise sokmak istemesi tam da bununifadesidir. Bu yalnızca küçük bir örnektir elbette.Başka birçok kesim de farklı yöntemlerle gençliğisahiplenir gözükerek düzen sınırları içinde tutmakistemektedir. Unutulmamalıdır ki, bu da sermayedüzeninin gençlik hareketine yönelttiği saldırılarınbaşka bir boyutudur. İlk etapta ezip yok etmeye

Gençliğin devrimci hareketini

büyütmek için ileri!

Açık ki, gelişmeye ve

devrimcileşmeye dönük

bir yönelime giren gençlik

hareketinin karşısında

ciddi bir tehdit olarak

duran bu saldırıyı

püskürtebilmenin tek

yolu birleşik ve kitlesel bir

devrimci gençlik

mücadelesinin

örülebilmesinden

geçmektedir.

Page 22: Ekim Gençliği 2011-129

22

çalıştığı hareketinayakta kalmayıbaşarankesimlerininmücadeleyedevrimcitemellerüzerindendevametmelerinideğil,ehlileştirilmişve düzen içibir konumasıkıştırılmışbiçimdevarolmalarınıistemektedir.

Aslında bu tutum da devrimci gençlikhareketinin yaratılmasına karşı en temelsaldırılardan bir tanesidir. Gençlik hareketininmilitanlaşması, kitleselleşmesi, içinden devrimcibir güç çıkarılabilmesi düzen tarafından ayakoyunları ile engellenirken bu ikiyüzlü tutumunkarşısına fiili meşru mücadele ile çıkılmalıdır.

Son süreçte açığa çıkan diğer bir gerçek desermaye düzeninin gençlikten duyduğu korkuolmuştur. Gençliği geleceksizliğe mahkum edensermaye düzeni, gençliğin uyanmasından vemücadele etmesinden korkmaktadır. Şu haliylezayıf ve cılız bile kalsa, son dönemde yaşananhareketlilik, sermaye düzeninin endişelerininartmasına yetmiştir. Çünkü bu düzen, devrimcitemellerde yükselen gençlik hareketinin neleryapabileceğini herkesten daha iyi bilmektedir. '68dalgası ve '70’lerin kitlesel devrimci gençlikhareketi düzenin hafızasında yerini korumaktadır.Tüm kesimlerden düzen güçlerinin “'68 kuşağı”üzerinden tartışma açmasının gerisinde de buvardır. Düzen güçleri, '68 kuşağını anarakgelişecek olan devrimci gençlik hareketinintehlikeleri konusunda birbirlerini uyarmakta,gençliğin öfkesini bastırmak için elbirliğiyapmaktadırlar. Bugün gençliğe düşen görev,hatırlanması bile düzenin korkularının artmasınaneden olan yakın tarihin devrimci gençlikhareketinin militan özünü sahiplenmek, bumilitanlığı kitlesel boyutlara taşıyarak sermayeninkorkularını kabusa çevirmektir.

Gençlik gelecek ve özgürlük istiyor!

Bu dönem gençlik üzerinden yürütülentartışma başlıklarından biride ne istediğimizdi.Burjuva kalemşörleriöğrencilerin ne istediklerinibilmediklerini, talepleriningerçek dışı olduğu üzerineatıp tutmaya koyuldular.Bugün taleplerini örgütlüolarak dile getiren güçlerinsöylediklerini asılsız ilanetmek elbette ki birçaresizliğin ifadesidir. Aynızamanda onların gençlik kitlesiiçinde bir temsiliyetininolmadığını iddia etmek de aynıderece de akıl dışıdır.

Ama düzen bu yöntemlerle

kendi politikalarını alternatifsiz olarak göstermekve gençlik hareketini örgütsüzlüğe mahkum etmekistemektedir. Bunun yanında ise gençlik hareketibir dizi karalama ile kriminalize edilmekistenmekte, eylemler her türlü talepten arındırılarakşiddet gösterileri olarak anlatılmayaçalışılmaktadır. Bu şekilde gençlik güçlerikitlelerden ve toplumun diğer kesimlerinden tecritedilmek istenmiştir.

Ne var ki, düzen hem gençliğe sunduğukaranlıkla, hem de uyguladığı terör ile deşifreolmuştur. “Öğrenciler kameraların karşısındakendilerini yere atıyorlar” diyenler karşılarında biraptal ordusu bulacaklarını bekleseler de yanıldılar.Oysa gençliğin talepleri açıktır. Gençlik gelecek veözgürlük istemektedir. Bu talep özerk vedemokratik bir üniversite ve insanca bir yaşamanlamına gelmektedir. Bu, mücadelenin temelhedeflerinden birine de açıklık sağlamaktadır.Düzenin manipülasyonlarına karşı gençliğintalepleri net bir biçimde ifade edilmeli, birleşik vekitlesel bir devrimci gençlik hareketi yaratabilmekiçin bu talepler ekseninde geniş ve etkili birçalışma hattı örülebilmeli, bu hat dinamik birçalışma temposu ile hayata geçirilebilmelidir.

Sonuç olarak; bu dönem, devrimci gençlikmücadelesinin yükseltilmesi, onun birleşik vekitlesel boyutlara taşınabilmesi için ilk olanaklarıortaya çıkarmaktadır. Artık bu olanaklarayaslanarak ve yaptığımız vurguları göz önünealarak mücadeleyi yükseltmek gerekmektedir.Genç komünistler, bu süreçte kendilerine düşensorumluluğun bilincindedirler ve bu bilince uygunbir çaba ve konumlanış içerisinde olacaklardır.Ama altını buradan bir kez daha çiziyoruz ki busürecin ileriye taşınmasının sorumluluğu gençlikhareketi içerisindeki tüm devrimci güçlerinomuzlarındadır. Süreç yan yana gelmeyi,sermayeye ve sermayenin saldırı paketlerine karşımilitan bir mücadeleyi yükseltmeyi zorunlukılmaktadır. Bu bakışla yaklaşılmadığındahareketin ortaya çıkarttığı dinamikler ileriyetaşınamayacak ve tüketilecektir. Karşı karşıyakaldığımız saldırıların benzerlerine maruz kalanAvrupa gençliğinin bu sürece verdiği yanıt açıktır.Avrupa'nın kampüslerden sokaklara taşan militancevaplarından öğrenerek birleşik bir mücadele hattıile yol yürümeliyiz.

Ekim Gençliği

Ne var ki, düzen hem

gençliğe sunduğu

karanlıkla, hem de

uyguladığı terör ile

deşifre olmuştur.

“Öğrenciler kameraların

karşısında kendilerini

yere atıyorlar” diyenler

karşılarında bir aptal

ordusu bulacaklarını

bekleseler de yanıldılar.

Oysa gençliğin talepleri

açıktır. Gençlik gelecek ve

özgürlük istemektedir. Bu

talep özerk ve

demokratik bir üniversite

ve insanca bir yaşam

anlamına gelmektedir.

Bu, mücadelenin temel

hedeflerinden birine de

açıklık sağlamaktadır.

Page 23: Ekim Gençliği 2011-129

2010 Ekim'inde YTÜ'de türban konusunda TKP ve islamcılararasında başlayan, sonrasında polisin müdahalesi, soruşturmalar veöğrencilerin üniversiteye alınmaması ile devam eden sürecinsonrasında, 6 Kasım tarihli Kızıl Bayrak gazetesinde YTÜ EkimGençliği imzasıyla “YTÜ'de yaşananlar üzerine...” başlıklı birdeğerlendirme yayınlanmıştı. Bu değerlendirmeye karşılık olarak, 28Kasım tarihli Yürüyüş dergisinde “Dev-Genç tektir, kimsenin tekelindedeğildir. Yazılacaksa gerçekten 'YTÜ'de yaşanalar üzerine'yazılmalıdır” başlıklığıyla bir cevap yayınlanmıştır. Yazıda, buyazının çarpıtmalar üzerine kurulduğu söylenmiş ve tarafımıza bir dizisuçlama getirilmiştir. Burada bu türden ayrıntılara girmeye niyetimizyok, ancak yazının bütününe hakim olan devrimcilik ve militanlıkanlayışındaki geçmişten beri süregelen hastalıklı yaklaşımlar üzerindedurmak istiyoruz.

Öncelikle Dev-Genç üzerinden dönen tartışmalar ve yasaklıtutumlar üzerinden bir başlangıç yapmak istiyoruz. Çünkü yazıdaDev-Genç'i bilip bilmediğimiz sorulmaktadır. Belirtelim ki biz, Dev-Genç'in de bugün kendilerine şu veya bu Dev-Genç diyenlerin de neolduğunu biliyoruz. Kendi çizgimiz ekseninde Türkiye gençlikhareketi tarihini anlatan, değerlendiren, Dev-Genç'in misyonunu ve budeneyiminin önemini de anlatan yazılarımız mevcuttur. Bizim nasılalgıladığımızı merak eden dönüp bu değerlendirmeleri önüne çekipokuyabilir.

Dev-Genç ismi bugün birçok örgüt tarafından kullanılıyor.Kullanan tarafların birçoğu bu ismin kendilerine ait olduğu iddiasında,diğerinin de kullanamayacağını tartışmakta, bulunduğu yerde birdiğerinin olmasını istememekte veya kendisi terk etmektedir. Biz buyaklaşımda bulunan her kim ise eleştirdik, eleştiririz de. Dev-Gençisminin bir türevini kullanan herhangi bir örgüte ismi kullanmanoktasındaki yasakçı bakışı veya yan yana gelmeme tutumu apolitik,hareketin ihtiyaçlarını görmeyen ve mücadeleyi kendinden ibaretgören bir yaklaşımın kanıtı sayarız.

Yürüyüş’teki yazıda 6 Kasım tarihli YTÜ Ekim Gençliği imzalıyazıda neyin kime karşı yazıldığı sorulmuştur.Yanıtlayalım:“...Saldırıyı ve ardındaki YÖK düzenini teşhir eden, buyolla üniversitelerde oluşturulan ablukaya işaret eden bu çalışmadaise Gençlik Federasyonu’nun “Yan yana gelmeyiz” tutumu üzerineisim nedeniyle Kurtuluş Yolunda Dev-Genç de ayrılmıştır. Açıktır kibir yanda mirası sahiplenmek ile onu tekelinde görmek birbirinekarışırken diğer yanda bu türden çarpıklıklar iş yapmamanın kılıfıhaline gelmektedir. Tüm yaşananların tozu dumanı dağıldığında isegeride parçalı ve ilkesiz bir tablo ortaya çıkmıştır.” bölümü aslındaher şeyi anlatıyor. YTÜ'deki süreçte bu ismin kullanılamayacağınadair açılan tartışmanın muhattabı Gençlik Federasyonu'dur. Yazının bukapsamdaki eleştirisi Gençlik Federasyonu'na yapılmıştır.

Yürüyüş'te çıkan yazıda ise değinilen konuşma kapsamında şunlarifade edilmektedir: “Ayrıca bu yazının ardından yazıyı sormak veyazdıklarının haksız olduğunu belirtmek için Ekim Gençliği'ndenarkadaşa “tartışmaları iş yapmamanın bahanesi” olarakdeğerlendirmelerinin adaletsiz olduğunu, bizim yaptıklarımızın,söylediklerimizin ortada olduğunu söyledik. Bunun üzerineyazdıklarını savunamayan arkadaş, “biz onu size yazmadık” demiştir.Öyle olmuştur desek bile şu bir gerçektir; eğer bir yazı yazıyorsanızher şeyi net koymak zorundasınız.” yorumu da ne yazıdan ne detartışmadan bir şey anlaşılamadığını gösterir.

YTÜ Ekim Gençliği imzalı yazıdaki bir eleştiri noktası isim

tartışması iken, diğer eleştiri noktası ise bu tartışmanın açılmasıüzerine toplantıdan çekilen Kurtuluş Yolunda Dev-Genç'tir. Çünküaçılan isim tartışmasının üzerine herhangi bir şey söylemek ve kalmanoktasında bir duruş sergilemek yerine toplantıdan hızlıca çıkmayıtercih etmişlerdir. Bu tutumları onların iş yapma noktasındaki ısrar veisteklerini gösterir.

Eleştirdiğimiz temel noktalardan biri de Gençlik Federasyonu'nunbiz yıllardır bu isimle çalışma yürüttük, biz bedeller ödedik diyerekdiğer örgütün/örgütlerin çalışmanın parçası olmasını yasaklayan birtutum içerisine girmesidir.

Tartışmayı yaşanan pratiğe sıkıştırarak cevap aramak güdükkalacaktır. Dev-Genç, Türkiye devrimci gençlik hareketinde önemlibir döneme damgasını vurmuş birleşik, devrimci ve kitlesel birörgütlülüktür. Bağrından birçok devrimci örgüt ve devrimciçıkarmıştır. Devrimci mücadelenin dününden bugününe kadaraldığımız bu miras üzerinden yükseldik. Devrimci mücadele bu mirasüzerinden inşa ediliyor. Geçmişi can ve kan bedeliyle yaratanlarıdevrimci mücadelede yaşatmak bu iddia ile hareket eden herkesinönünde duran bir görevdir. Birleşik mücadele ile kendini dayatmak aynı şey değildir!

Biz bugüne kadar kendimizi ve yürüttüğümüz faaliyeti abartan birörgüt olmadık. Eleştiri yapma noktasındaki rahatlığımızı özeleştiriyapma noktasında da gösterdik. Ancak Yürüyüş dergisinde bu konudaşöyle bir çarpıtma var:"Bizim ilkeli, halkımızın mücadelesinibüyütecek her türlü birliğin savunucusu olduğumuz ortadadır. Aksinebaşta Ekim Gençliği olmak üzere diğer solun bundan kaçındığını dahageçen sene yaptığımız "paralı eğitime karşı ortak, geniş bir kampanyayapalım" önerimizin tüm örgütler tarafından çeşitli bahanelerlereddedilmesinde gördük. Ve arkadaşlar tarafından birlikteliğiyapmamanın nedeni olarak gösterilen hiçbir gündemdegerçekleştirilemedi. Demek ki sorun gündemlerinin meşguliyetideğildi! Gelin Ankara yolunu birlikte yürüyelim, birlikte güç olalımdedik ama destek bulamadık. Bu dönem diğer solun tutumu bir yanaEkim Gençliği'nin de engel olarak öne sürdüğü soruşturmalara karşıbaşlatacakları kampanyaydı. Ama bu paralı eğitime karşıörgütlenecek ortak bir kampanyaya engel değildi. Nasıl yapacağımızıtartışırdık, konuşurduk ama ortaklaşmanın bir yolunu bulurduk. Amabu konuda mesele önerinin Dev-Gençliler tarafından yapılmışolmasıydı. İddiasızlıktı. İşte size iş yapmamanın bahanesi."

Bu şekilde aktarılan süreçte Gençlik Federasyonu'ndanarkadaşlarla görüşmeler yapılmıştır. Otururduk, konuşurduk denilensüreç için zaten bir dizi görüşme yapılmıştır. Ama arkadaşlarınortaklaşma dediği kendi çizdikleri kampanyada ortaklaşmakmış kisoruşturma-ceza saldırısı ve öğrenci gençliğin karşı karşıya kaldığısorunlar tartışılırken, öğrenci gençliğe gitmenin araçları tartışılırkensüreçten çekilmişlerdir. Yürüyen, kendilerinin de katıldıklarıtoplantılarda ortaklaşma noktasında çaba sarfedilmiştir. Ama kendiortaya koydukları keskin bir şekilde hatları belli kampanyanın dışındaortaklaşmayı önemsemeyen kendileri olmuştur. "İşte size işyapmamanın bahanesi." denilen süreçte eksik kalınan yerler olmuşturama soruşturma-ceza terörüne karşı ortaklaştığımız güçlerle konulanhedefler çerçevesinde etkin ve yoğun bir çalışma ortaya konulmuştur.Güncel mücadelenin arkadaşlar tarafından nasıl takip edildiğinibilemiyoruz ama bu tartışma zemini bize hayatınakışından kopuk bir tablo çiziyor. 23

Yazılacaksa mücadelenin gerçeklerine dair yazılmalıdır…

Geçmişin mirası, bugünün gerçekleri ve

bazı hatırlatmalar

Page 24: Ekim Gençliği 2011-129

24

Küçük burjuva devrimciliği ve “militanlık”

anlayışı üzerine

Yazıda laf dönüp militanlık, şehitlik ve tutsaklıktartışmasına dönüşüyor, bu tartışmalar daarkadaşların militanlık ve devrimcilik algısınıyansıtıyor. Geleneksel devrimci akımlar içinmilitan duruş kendi popülist anlayışı temelindedüşman ile fiziken karşı karşıya gelme anına, kısıtlıbir süre içinde çatışmaya ve bedel ödemeyeindirgenir. Tüm bunlar düzeni karşısına alan birdevrimci hareketin üzerinden atlayamayacağınoktalardır. Ne var ki, militanlık bunlaraindirgenemez. Siyasal faaliyet bir bütün olarakideolojik-politik çizgi, sınıf tabanı, sistematik birçalışma, ısrarlı bir kitle faaliyeti ve militanlıküzerinden devrimci anlamını kazanır.

Siyaset yapma hakkı ile eğitim hakkının dahidevrimci güçlerin elinden alındığı, alanlarıngiderek sol görüşlü öğrencilere tümden kapatıldığışu günlerde bu ablukayı dağıtmak sorumluluğu ilehareket etmek ve bunun gereklerini doğrukavramak militan bir duruşun da gereğidir. Siyasalfaaliyette ısrar, kararlı bir kitle faaliyeti bugündevrimci güçlerin darlaştığı bir durumda, ablukayıyarmanın birinci koşuludur. Militanlığı bundankopuk ele alanlar siyasal faaliyeti bir adım ileritaşıyamazlar. "Faşist saldırı dışındaortaklaşmayız/yan yana gelmeyiz" gibi biryaklaşım alanlarda faşizme karşı örülecek militanmücadelenin de çatışma anına sıkıştırılmasına yolaçıyor.

Ardından faşist terör dalgasına karşı koymak,siyaset yasağına, eğitim hakkının gaspına dönerkende aynı militanlıkla alanda ısrarla var olmak, enyaratıcı biçimde siyasi faaliyeti sürdürmek,düşmanın fiili saldırısı yanı sıra tüm yöntemlerinikarşıya almakla mümkündür. Militanlık bugünalanda her türlü engellemeye karşı siyasal faaliyetisürdürerek düzenin kirli yöntemlerini boşadüşürme kararlılığını ortaya koymaktır. Militanlıkkaçınılmaz olarak düzen ve onun baskısı karşısındataşı eline de almaktır. Ancak açıktır ki bu nedevrimciliğin ne de militanlığın tek ölçütüdür.Devrimci şiddetin kitle üzerinde esas sarsıcı etkisi,kitlenin siyasal özneyle, eylemin devrimcisöylemle ile sarmalandığı durumda ortaya çıkar.Bu da sözünü ettiğimiz militanlığın diğerboyutudur.

Alanda sistematik bir siyasal faaliyet yürütmek,kitlelerin zihninde politikanız ile bir kırılmayaratabilmekle başlar. Taşı eline almak eni sonu birzorunluluksa, bu da en az onun kadar önemli birdiğer zorunluluktur. Küçük burjuva gelenekseldevrimci akımların ise bunu bu biçimiylekavrayamadığı açıkça ortadadır. Küçük burjuvaradikalizmi kendi hastalıkları ile hesaplaşmadığımüddetçe militanlık da onun için bedel ödemek veödenen bedeller üzerinden hesap yapmaktan öteyegidemeyecektir. Zira kimi reformist akımlar da buçerçevede bir militanlık sergileyebilmektedirler.Hatta sistematik bir siyasal faaliyet söz konusuolduğunda reformist akımlar alanda öneçıkmaktadırlar.

Reformizm karşısında devrimcilik iddiası,esasen düzeni ortadan kaldırmak ve onun bilimselalternatifini ortaya koymak zorundadır. Buideolojik açıklığın kendini eyleme yansıtması

kaçınılmazdır. Bu bağlamda devrimci bir hareketiçin düzenin mücadele yöntemleri belli noktalardaayrışır. Ancak buna geçmeden önce reformizminkarşısında devrimci eylemin söylem ve biçimbakımından durumuna bakmak gerekir.

Söylemin burada kitlelerin ufkunu düzeninsınırlarının ötesine taşıyacak güçte olması gerekir.Biçim olarak da düzenin öne sürdüğü kalıplarasıkışmayarak, gücünü meşruluğundan alan militaneylemliliklerle kitlelerin dinamizmini devrimci birmecraya akıtmalıdır. Şimdi düzenin bunlarkarşısında saldırılarına gelecek olursak, öncelikledevrimci hareketlerin toplam toplumsalmuhalefetten ayrı bir yerde tutulduğununbilincinde olmak gerekir. Düzenin baskı ve terörükarşısında sarsılmaz dava insanları her türlü zorugöze alarak arkalarında değerli bir kültür ve mirasbırakarak ilerlerler. Bu yolda tutsaklık ve şehitlikkuşkusuz ki önemli kilometre taşlarıdır. Devrimeve sosyalizme olan bağlılığın taçlanacağı buanların, elde taşınan bayrağa leke sürülmedenkarşılanması gerekmektedir.

Ancak bu noktadan itibaren herhangi birkarşılaştırma yapmadan devam edeceğiz. Ne var kibelirtmek de gerekir ki, bunu yapmak gelenekselsolun içinde debelendiği karmaşanın kaçınılmazsonucudur. Şüphesiz ki, küçük burjuva akımlariçinde devrimcileşen unsurlar öyle veya böylebunları bir yere kadar çözerek ilerler. Ama birkültür olarak bunun genelleştiğini söylemek bugünYürüyüş dergisinde yayınlanmış yazı göz önünealındığında mümkün değildir.

Tutsaklık ve şehitlik üzerine söyleneceklerin ilkbölümü özce budur. Bunların üzerine ikinci vedaha önemli bir nokta ise devrimci bir hareket içinkaçınılmaz ve son derece önemli nokta ise bunlarınyine bir bütünlük içinde anlam taşıdıklarıdır.

Devrimci kimlik açısından içeride ve dışarıdasarsılmaz bir irade ve mücadeleye bağlılıkbelirleyicidir. Zindanlara başı dik girmek bironurdur, daha büyük bir onur ise Türkiye'dedevrimci hareketin destanlaşmış direnişleri yanındazindanları devrimci kimliğin bilendiği, siyasalyaşamın sürdüğü alanlar olarak değerlendirmektir.Mücadeleye düşünsel ve pratik anlamda katkısunmak devrimci bir tutsak için ayrı bir onurdur.Tüm bunlarla birlikte açıktır ki, tutsaklarımızıvitrine çıkararak devam etmeyeceğiz. Tutsaklık veelbette ki mücadele bayrağına leke sürülmeyen birtutsaklık devrimciliğin kaçınılmaz ve onurlu biryönüdür, ancak tek ölçütü değil.

Marksizm’in ve Leninizm’in anlaşılması içinsarf ettiği çaba yetersiz kalan, doğallığındadiyalektik materyalizmden anlamayan gelenekselsol için olayların ve kavramların arasındaki bağlarkopuktur. Bu tarihsel olarak söz konususiyasetlerin ortaya çıkışında hareketin kendinisorgulamak, ideolojik bir arayış içine girmekihtiyacından yoksun oluşu ile de yakındanilintilidir. Olduğu gibi referans gösterilen '70'ler,ilkin devrimci hareket açısından '60'lara nazaranbir cehalet dönemidir. İkinci olarak ise ideolojiktemelini olduğu gibi bağrında taşımaktadır.THKP/C geleneğinden gelenler için bu yönüylebugün gelinen nokta üzerine söylenmesi gerekenleresasen tarihi miras içinde oldukça gerilereuzanmaktadır. Tekrarlanan laflarda bir bütünlükten,

Marksizm’in ve

Leninizm’in anlaşılması

için sarf ettiği çaba

yetersiz kalan,

doğallığında diyalektik

materyalizmden

anlamayan geleneksel sol

için olayların ve

kavramların arasındaki

bağlar kopuktur. Bu

tarihsel olarak söz

konusu siyasetlerin

ortaya çıkışında

hareketin kendini

sorgulamak, ideolojik bir

arayış içine girmek

ihtiyacından yoksun

oluşu ile de yakından

ilintilidir.

Page 25: Ekim Gençliği 2011-129

2525

ideolojik bir güçten bahsedilse de, yazıyadökülenler tüm açıklığı ile bu zaafı ortayakoymaktadırlar. Tutsaklığın ve devrimciliğin birgöreliliği yoktur. Bu bakımdan kıyaslamayaaçılacak bir yanları da yoktur. Yanısıra ise bunlarınkitleler karşısında da bütünlüklü bir siyasal faaliyetolmaksızın popülist bir merak olmanın ötesinde biranlamı da olamayacaktır.

Devrimcilerin omuzlarında bugün meşru vemilitan bir hareketi büyütmenin yükü durmaktadır.Bugün bulunduğumuz alanlarda siyasal faaliyetedönük baskıları göğüslemek, gençlik hareketininönündeki engelleri aşmak için emek harcamak ileyükümlüyüz. Militanlık bu yolda en büyükkazanımı elde edebilmek için seferber edilmelihareketin eksiklerini kapatmak için kullanılmalıdır.Bugün önümüzde sistemli bir siyasal faaliyetyürütmek, kitlelere devrim ve sosyalizm çağrımızıgötürmek durmaktadır. Devrimcilerin üzerinedüşen bu tablo içinde gerekeni yapmak ve gençlikhareketinin önündeki engelleri aşmaktır.Yapacağımız tüm tartışmalar da bu amaca hizmetedecektir.

Geçmişi doğru değerlendirmek

bugünü kucaklayabilmenin

temel halkasıdır!

Bu topraklardaki devrimci mücadelenin tarihselkesitlerinde öne çıkan yanlara kısaca değinerekyazımızı sonlandıracağız. Türkiye’deki solharekete bu kısa bakış, geleneksel sol akımların butartışmalarının arkasında yatan ideolojik zaaflarınıda tariflemeye çalışacaktır.

Toplumsal muhalefetin en görkemlidönemlerinde Türkiye siyasal hayatına damgasınıvuran küçük burjuva devrimciliği ardında eşsiz birdeneyim, unutulamaz bir sosyal hafıza ve büyükbir miras bırakmıştır. '80 askeri faşist darbesidevrimci yükselişi sadece karşı devrim dalgası ilekarşılamamış aynı zamanda bir dönemin dekapanmasında rol oynamıştır. Bu dönemle birliktesol hareketin kitle bağları, kitleler arasında devrimve sosyalizm sempatisi geriletilmiş ve kazanılmışmevziler ile birlikte örgütlülükler dağıtılmıştır.Ardından ise çok yönlü bir hazırlıkla yeni birdevrimci yükselişe dönük çarpıcı önlemleralınmaya başlanmış, deyim yerindeyse düzen gemiazıya almıştır. Ancak bu dönemle birlikte aynızamanda Türkiye'de küçük burjuva devrimciliği detarihsel misyonunu yerine getirerek miadınıdoldurmuştur. Bugün ise bu mirasın değerinibilmek sorumluluğu durmaktadır.

Türkiye devrim tarihinde sırasıyla burjuva veküçük burjuva sosyalizmi/devrimciliği dönemlerikapanırken, bugün önümüzde proletaryadevrimciliği dönemi uzanmaktadır. Bu sadeceideolojik bir önsöz farkı değil, bir kültür, birdevrimci kimlik ve bir bakış meselesidir. Bunageçmeden önce belirtmek gerekiyor ki, toplumyasaları böylesi dönemsel geçişleri devir teslimtöreni ile ilan edip bıçakla keserek herkesinanlayabileceği bir çizgi tutmuyor. Hatta -örneklemek gerekirse- burjuva sosyalizmi tarihselolarak '71 devrimci kopuşu ile ömrünü tamamlasada, bugün kimi parlementerist yapılarda halen birhareket zemini bulmakta, hatta var olmaya devametmektedir. Üstüne üstlük kitleselleşebilmektedir.Peki, bu onun miadını doldurduğu gerçeğini

değiştirir mi? Cevap tarihte gizli. Su götürmezbiçimde geçerliliklerini yitirmiş siyasal çizgilerbugün var olabilirlerse burjuva sosyalistleri nedenvar olamasınlar? Küçük burjuva gelenekseldevrimci akımlara gelince, '80 yenilgisi ardındanonlar da kesin olarak tarih sahnesindeki başrollerinitamamlamışlardır. Artık sahnede uzunca kalıyorolmaları onların geri planda oluşlarını değiştirmez.Ne var ki bu ancak, '80 yenilgisinin örgütsel vepolitik sorgulamasını ideolojik bir düzlemdesürdürebilenler tarafından kavranır. Bunugerçekleştiremeyenlerin ise bir geleceği olamaz.

'80 yenilgisi ardından legalizm dalgası ilereformizm bataklığının derinleştiği, soluklarıntükendiği bir dönemde mücadele sorgulanırolmuşken devrimci çizgide ısrar edenlerin hakkınısaklı tutarken şunu sorgulamak yerindedir:Zamanın akışı içinde maddenin devinimi her şeyiyıkıp yeniden var ediyor ve değişime direnmek budevinimi kavrayamayanlar için yokoluş anlamınageliyor. Kısacası devrimci çizgilerinde ısrar edenleryenilginin kaynağını oluşturan nedenlerisorgularken, yıkıp yeniden yaratma cüretigösteremeyenler ellerinde olanı da kaybetmeyemahkumdurlar. Ancak belirttiğimiz gibi toplumungelişme yasalarını kavramak devrimci olmanıntemel koşuludur.

'89 bahar eylemliliklerinin de etkileriyle solhareket için bir toparlanma yanılsaması oluşmasıanlaşılabilirdir. Zira yenilgi ardından sizörgütünüzü, ideolojinizi ve politikanızısorgulamamışsanız, kendinizi yeniden inşaetmediyseniz '89 çıkışını da, serhıldanları da, '95semt hareketliliği de sorunlarınızı aşmak içinyeterli olamaz. '95 Gazi Direnişi geleneksel çizgiyeolan güven tazeleme ihtiyacını bir nebze giderse deartık bir dönemin kapandığı, küçük burjuvakatmanların soluklarını tükettiği gerçeğinideğiştirmez. Artık bir dönem kapanmıştır, odönemin alışkanlıkları ve kültürü de artık miadınıdoldurmuştur.

Geri dönersek, küçük burjuva devrimciliğidöneminin kapanmış olması ile birlikte, ortakmirası samimice irdelemek bizi kaçınılmaz olarakyeni bir kültüre, ileri bir devrimci kimliğe vebakışa götürür. Bu artık sınıf devrimcilerininçizgisidir. Küçük burjuva radikalizminin her türdenhastalığına karşı mücadele eden, onun marksizmikavramaktan uzak popülist eğiliminden uzaklaşanbu çizgi doğallığında reformizm ile ayrımını,bunların kavranması ölçüsünde koyabilir.

Gençlik hareketi geçmişi ile yüzleşirken geridebıraktığı dönemin özeleştirisini vermekleyükümlüdür. Bugün sınıf devrimciliğinin ideolojisive kültürü ile kavranması hepimizin önünde birgörevdir. Geleneksel sol hareketler içinde küçükburjuva devrimciliğinin tüm sorunları bugünçözümsüz bir biçimde hareketin önünde dururkenkomünistler açısından çözüm yolu işçi sınıfını veemekçileri militan ve meşru bir hareket etrafındapolitikleştirmek ve devrimci ideoloji iletanıştırmaktan geçmektedir. İşçi sınıfı ve eyleminasıl ki küçük burjuva devrimciliği dönemininkapanmasında turnusol görevi görüyorsa, gençlikiçinde de proletaryanın kızıl bayrağı gelenekselsolun kültürünü aşmamızda bir manivela olacaktır.

Ekim Gençliği

Gençlik hareketi

geçmişi ile yüzleşirken

geride bıraktığı dönemin

özeleştirisini vermekle

yükümlüdür. Bugün sınıf

devrimciliğinin ideolojisi

ve kültürü ile kavranması

hepimizin önünde bir

görevdir. Geleneksel sol

hareketler içinde küçük

burjuva devrimciliğinin

tüm sorunları bugün

çözümsüz bir biçimde

hareketin önünde

dururken komünistler

açısından çözüm yolu işçi

sınıfını ve emekçileri

militan ve meşru bir

hareket etrafında

politikleştirmek ve

devrimci ideoloji ile

tanıştırmaktan

geçmektedir.

Page 26: Ekim Gençliği 2011-129

26

Avrupa'da son dönemde işçiler, emekçiler veöğrenciler cephesinden yaşanan hareketliliğingerisinde kapitalizmin krizi vardır. Avrupa Birliğikrizi bahane ederek önlem paketi adı altındakazanılmış temel haklara saldırmakta, böylecekrizin faturası emekçilere ve onların çocuklarınakesilirken sosyal hakların son kırıntıları dasüpürülmektedir. Bu kapsamda işçive emekçilerin baştasağlık veemeklilikgüvencesigibi temelhaklarınasaldırılırken,bu yıkımprojelerininüniversitelereyansımasıeğitime ayrılanbütçelerdekısıtlamalaragidilmesi vebununla paralelolarak harçmiktarlarınınarttırılması şeklinde

olmaktadır. Avrupa'da busaldırılar karşısında işçi ve emekçilerin cevabı grevve genel grev olurken öğrenciler de kitleselgösteriler ve üniversite işgalleri ile saldırılaraboyun eğmeyeceklerini gösteriyorlar.

“Eğitim reformu” adı altında

kapsamlı saldırılar

Türkiye'de olduğu gibi Avrupa'da da saldırılareğitim reformu adı altında meşrulaştırılmayaçalışılıyor. İngiltere'de hükümet “reform”kapsamında, daha acil ihtiyaçlara bütçeayrılması gerektiğini önesürerekharçları 3290sterlinden 9 binsterline çıkardı.Benzer şekildeAvrupa'nın pekçok ülkesindekemer sıkmapolitikalarıdoğrultusundagerçekleşen “eğitimreformları”ylaeğitime ayrılanbütçelerde kısıtlamayagidilmektedir. Ancakkriz bahane edilerekemekçilerden ve onların çocuklarından kemersıkmasını ve daha fazla fedakarlık göstermelerinibekleyen hükümetler, kamu kaynaklarını da

kapitalistlere aktarmaktadırlar.Egemenlerin bu pervasızlığı karşısında

İngiltere'de onbinlerce öğrenci harçlara yapılmasıplanlanan zamlara karşı ard arda kitlesel gösterilerdüzenledi, üniversite işgalleri gerçekleştirdi.

Eylemlerde hükümet binasınınhedef alınması, veliaht prensin veeşinin aracına yumurta ve boyaatılması öğrencilerin asalakburjuvazi ve onun sözcülerineduydukları öfkenin göstergesioldu.

İtalya'da da onbinlerceöğrenci BaşbakanBerlusconi'nin TemsilcilerMeclisi'ndeki güvenoylamasısırasında sokaklarıdoldurarak hükümetin hayatageçirmeye çalıştığı eğitimharcamalarında kısıtlamayagitme kararını protesto etti.23 Aralık'ta gerçekleşenprotestolarda ise yaşanan

polis terörü, “Siz kırmızı bölgedeyalnızsınız, bütün Roma bizim” yazılı

pankartlarla protesto edilirken hükümete “Eğergeleceğimizi esir alırsanız, biz de bu şehriablukaya alırız” denildi. Öğrenciler yolları,meydanları, otobanları işgal ederek hayatıkilitlediler, taleplerini ortaya koydular.

Hollanda ve Yunanistan da benzer öğrencieylemlerine sahne oldu. Hollanda'da hükümetinikinci üniversitesini okuyan öğrencilerin eğitimmasrafını karşılamamak ve okullarını uzatanöğrencilerin binlerce Euro ceza ödemesi ve

öğrencilere ayrılanödeneklerin kesilerekkredi almalarınınteşvik edilmesi gibikararları da protestoedildi. Pek çokşehirde kitleselgösterilergerçekleştirilirken21 Ocak'ta dersboykotu kararıalındı.Yunanistan'da dahükümetin krizibahane ederekuygulamaya

koymaya çalıştığı kemersıkma politikalarına karşı öğrenciler

tepkilerini gösterdi. Başta Atina olmak üzeresokaklara dökülen öğrencilerle polis arasındaçatışmalar yaşandı.

Tepkiler dünyaya yayılıyor...

Avrupa'da gençlik sokaklarda!

Türkiye'de olduğu gibi

Avrupa'da da saldırılar

eğitim reformu adı altında

meşrulaştırılmaya

çalışılıyor. İngiltere'de

hükümet “reform”

kapsamında, daha acil

ihtiyaçlara bütçe ayrılması

gerektiğini öne sürerek

harçları 3290 sterlinden 9

bin sterline çıkardı. Benzer

şekilde Avrupa'nın pek çok

ülkesinde kemer sıkma

politikaları doğrultusunda

gerçekleşen “eğitim

reformları”yla eğitime

ayrılan bütçelerde

kısıtlamaya gidilmektedir.

Page 27: Ekim Gençliği 2011-129

2727

Avrupa'da üniversite öğrencilerinin eğitimdeyıkım politikalarına karşı başlattıkları eylemliliğeparalel olarak Arjantin ve Porto Riko'da da benzereylemler yaşandı. Porto Riko'da öğrenciler harçzamlarına karşı Polisten Ünversitesi’ni işgalederken Arjantin'de de hükümetin eğitim yasasınıprotesto eden öğrenciler polisle çatıştı. Bu örneklerbize kapitalizmin dünya ölçeğinde krizininfaturasını emekçilere ödetme politikasına karşıöfkenin sokaklara taştığını göstermektedir.

Bugün Avrupa'da sınıf mücadelesine dönüktüm baskı ve oyunlara rağmen yüzbinlerisokaklarda görmek önemlidir. Kitlelerin arasındasosyalizm sloganlarının belirgin bir yer tutması,kapitalist sömürünün lanetlenmesi ve burjuvaiktidarların hedef alınması da sonderece anlamlıdır. Nevar ki, asılönemlisibunun birsaman aleviolarakkalmamasıAvrupa'dakaybedilmişmevzilerin elegeçirilmesi,örgütlülüğün biradım ileritaşınabilmesi,mücadeleninönündeki engellerinaşılmasıdır.Yaşananlar bunun bu yönde önemli imkanlarınvarlığını ortaya koymaktadır. Hareketin gücü örgütlülükten geliyor

Avrupa'da kitlelere eylem gücünü verenörgütlülük olmuştur. Benzer uygulamaların benzerbir hoşnutsuzluğu yarattığı Avrupa’da üniversite velise işgalleri, kitlesel militan eylemlerinörgütlenmesinde geniş tabana sahip gençlikörgütleri ve öğrenci sendikaları önü çekmiştir.Bu da önümüzdeki süreçtemücadeleyibüyütürkenaşmamızgereken birbaşka önemlinoktaya işaretetmektedir.BuradaAvrupa'dagençlik ilekurduğumuzbağın bir diğeryanında isekuşkusuz şuyatmaktadır: Oradabaşlatılaneylemliliğin yarattığıetki açıktır. Türkiye'de benzer bir sürecibaşlatabilmek de kuşkusuz ki uluslararası anlamdaaynı etkiyi besleyecektir. Bugün bunugerçekleştirebilmemiz için önümüzde uzanan yololdukça uzun olsa da, bugünden bunun bilincinesahip olmalıyız.

Mücadeleyi yayma olanakları

Yaşanan tüm gelişmeler umut vericidir. Zirauzun yıllardır sessizliğe gömülen sınıf bölükleri ve

gençliğin uyanışı sistemin çözümsüzlüğünün enaçık ifadesi olmuştur ve ideolojik karşı saldırınınbaşarısızlığını ortaya koymuştur. Unutulmamalıdırki, kapitalizmin neo-liberal politikaları açısındaAvrupa ileri bir örnektir. Bunların bir ayağıkuşkusuz ki ideolojiktir. Bugün Avrupa geçmişbirikimlerinden uzak düşmüş olsa da başlayanhareketin içinde sosyalizm bayrağının yükseltiliyoroluşu, aynı ideolojik saldırının hedefindeki diğercoğrafyalar ve işçi sınıfı için üzerindenatlanamayacak bir noktadır.

Avrupa'da yüzbinleri sokağa döken yasalar biranlamıyla Türkiye ve benzer coğrafyalarda da

emekçileri ve gençliğibeklemektedir. Gençlikaçısından bakacakolursak Türkiye'deAvrupa'ya kıyasla dahageç açılmış ve görecedaha geriden takipeden Bologna Süreciöğrencilerintepkisini toplamayabaşlamışken,önümüzde kitleselbir gençlikhareketininmayalanabileceğikoşullar

bulunmaktadır. Bununiçin Fransa, Almanya ve İtalya gibi

ülkelerdeki gençlik mücadelesinin konusu olansaldırıları da çalışmamızda işleyebilmeliyiz. Öyleki, bugün YÖK başkanı ve rektörlerin koşulsuzitaat ettikleri politikaları hayata geçirildikleriAvrupa'da çoktan iflas etmiştir ve bugün burjuvaiktidarı onları karşımıza çıkartmaktadır.

İşçi sınıfıyla birleşme zorunluluğu

Avrupa'dan dünyaya yayılan öğrencieylemliliklerinin

başarıya ulaşması iseancak krizinfaturasını ödemeyireddeden işçi veemekçilerin verdiğimücadeleylebirleştirilmesiylemümkünolacaktır. Yakıngeçmişebakıldığındabugün yananateşin ilkkıvılcımlarınınİngiltere'dekorsan

grevlerde, Fransa'da rehinalma ve fabrika işgal eylemlerinde çakıldığı

açıktır. O günlerde meşruluğu ile kitlelerinsempatisi kazanmış bu eylemlerin yarattığıortamda, gençlik bugün üzerine düşeni yapmayabaşlamıştır. Ancak açıktır ki, Avrupa'da işçi sınıfımücadelesi ile buluşmayan bir gençlik hareketibugün yarattığı dinamikleri uzun sürekoruyamayacaktır. Bugün bu gerçek bizlerin deönünde duran sorumluluğa ışık tutmaktadır.Yarattığımız hareketliliğin sınıf mevzileri ileilişkisinin kurulması, buradan çıkaracağımız ensomut sonuçlardan biri olmalıdır.

Avrupa'da yüzbinleri

sokağa döken yasalar bir

anlamıyla Türkiye ve

benzer coğrafyalarda da

emekçileri ve gençliği

beklemektedir. Gençlik

açısından bakacak

olursak Türkiye'de

Avrupa'ya kıyasla daha

geç açılmış ve görece

daha geriden takip eden

Bologna Süreci

öğrencilerin tepkisini

toplamaya başlamışken,

önümüzde kitlesel bir

gençlik hareketinin

mayalanabileceği

koşullar bulunmaktadır.

Page 28: Ekim Gençliği 2011-129

28

Kamuoyu Wikilaks adlı sitenin adını, ilk olarakAmerikan emperyalizminin Afganistan’dakisuçlarıyla ilgili 7 bin kirli belgenin ifşa edilmesi ileduydu. Ertesi günlerde de ardı adınaemperyalistlere ve suç ortağı olan diğer ülkelere vearalarındaki “uşaklık” ilişkisine dair belgelerdökülmeye devam etti. “Gizli” olduğu iddia edilenbelgeler, aslında yıllardır ilerici ve devrimci güçlertarafından bilinen emperyalistlerin kirli ve kanlıfaaliyetlerinin tesicillenmesinden başka bir şeydeğildi.

Bu belgelerle birlikte emperyalistler ve uşaklarıarasındaki ilişkilerin durumu da bir kez dahagörülmüş oldu. Örneğin belgeler de açık biçimdegöstermiştir ki sermaye devleti büyük ölçüde ABDAnkara Büyükelçiliği tarafından yönetilmektedir.Öyle ki, burjuva siyasetinde kilit noktada durankişiler ABD Büyükelçiliği önünde kuyrukoluşturmuşlardır.

Bu belgeler Türkiye’de hükümet olmanın ABDkapısından geçtiğini, AKP hükümetinin de bukapının sadık bekçilerinden birisi olduğunu bir kezdaha gözler önüne sermiştir.

Emperyalist güçler ve sadık uşakları belgelerinortaya çıkmasının ardından paniğe kapıldılar.Onlar, zaten bilinen gerçeklerin açığa çıkmasındandeğil, aslında milyonların öfkesi ve tepkisininbüyümesinden korkuyorlar. Onlar işçi sınıfının veezilen halkların birleşik mücadele ileemperyalistlerin dünya üzerindeki egemenliğiniyerlebir etmesinden korkuyorlar. Ondandır ki,silahlanmayı her geçen gün daha fazla artırıyorlar,ondandır ki baskı ve terörü tırmandırıyorlar,ondandır ki, kendilerine “kalkan” oluşturuyorlar.

Evet, ülke yöneticileri emperyalizme olanbağlılıklarını füze kalkanı projesine onay vererekve ülke topraklarını emperyalizme ve siyonizmekalkan yaparak bir kez daha göstermiştir. Tümbunlarla birlikte son dönemde sıklıkla söz edileneksen kayması gibi bir şeyin söz konusu olmadığı,sermaye devletinin emperyalizmin eksenindenmilim şaşmadığı ortaya ilan edilmiştir.

Bizler biliyoruz ki bu işbirlikçi takımınınemperyalistlere kafa tutması mümkün değildir.Bugün için sermaye devletinin emperyalistlerleilişkilerine son verme gibi bir niyeti de yoktur.

Kitlesel ve militan bir mücadele verilmedenemperyalizmin boyunduruğundan kurtulmakmümkün değildir. Emperyalizmden kurtulmanıntek yolu ise kapitalist sistemi yıkıp yerine sosyalistişçi-emekçi iktidarını kurmaktan geçer.

Bugün öğrenci gençliğin anti-emperyalist birmücadeleyi yükseltmesi gerekmektedir. Türkiye’deöğrenci gençliğin tarihi, emperyalizme karşı kararlıve militan bir mücadelenin örnekleriyle doludur. 6.Filo’nun kovulması, Amerikan “kasabı” Komer’inaracının yakılması gibi örnekler hala dahafızalardadır. Aynı zamanda, gençlik, on yıllardıryok edilmeye ve teslim alınmaya çalışılan Filistinhalkının yanında safını net bir şekilde almıştır. 71devrimci kuşağının ardından gelen kuşaklar da bumirasa dayanarak, anti-emperyalist mücadeledeetkin bir rol üstlenmişlerdir.

Öğrenci gençlik olarak, geçmişin mirasındangüç alarak, anti-emperyalist mücadeleyi büyütelim,ezilen halkların isyanına ve direnişine sahipçıkalım.

Anti-emperyalist mücadeleyi

yükseltelim!

Bugün öğrenci gençliğin

anti-emperyalist bir

mücadeleyi yükseltmesi

gerekmektedir.

Türkiye’de öğrenci

gençliğin tarihi,

emperyalizme karşı

kararlı ve militan bir

mücadelenin örnekleriyle

doludur. 6. Filo’nun

kovulması, Amerikan

“kasabı” Komer’in

aracının yakılması gibi

örnekler hala da

hafızalardadır.

Page 29: Ekim Gençliği 2011-129

41 yıl önce, 6 Ocak 1969... Yer ODTÜ... Öfke büyür veyüreklerdeki bağımsızlık ateşi ile Komer'in otomobili yakılır....

Emperyalizmin dört bir coğrafyada geriletildiği bir dönemdir60'ların ikinci yarısı. Sermaye düzeninin beslemeleri ise düzenisavunmak ve sömürüyü sürdürmek için kardeş halkların üzerinesalınmaktadır. “Kasap” olarak anılan CİA ajanı Robert Komer de bufaşist cellatlardan biridir.

Komer kendisini vareden düzenin devamı için üzerine düşen hergöreve koşmuş ve görevini de başarıyla yerine getirmiş birkatliamcıdır. Güney Vietnam'dan emperyalist işgale direnenVietkonglar’ın kanı ellerinde bulunan Komer'in yeni durağıTürkiye'dir. Beyaz Saray tarafından ABD Ankara Büyükelçiliğigörevine getirilen “kasap” yeni görev alanı olan Türkiye'ye, kardeşhalkların ve işçi sınıfının üzerine salınmıştır.

“Barışı korumak” yani emekçilerin dilindeki tercümesi ilekıyımlar yapmak, karşı devrimi tezgâhlamak, işkence tezgahlarınıgeliştirmek görevini üstlenen birçokkontragerilla şefi gibi Komer'in degörevi aynıdır. Bu görevemperyalistlerce 'özel harekât' (specialoperation) olarak anılmıştır.

Komer, Vietnam’da Amerika'nınişgaline karşı özgürlüklerini savunan,Vietkonglar'ın pasifize edilmesiüzerine ortaya attığı parlak fikirlerledikkat çekmiştir. Emperyalist şefleringözüne giren Komer Vietnam'da MilliKurtuluş Hareketi'ne karşı yürütülensindirme hareketinin yöneticiliğinegetirilmiş, Vietnam halkının cellâdıolmuştur. Komer misyonunu şöyleözetlemektedir: “Komünistleri kendioyunları ile yeneceğiz, horozlarınıboğazlayacağız, gerekirse kadınları veçocukları da; bu, komünistlerin halk üzerindeki etkisini silene deksürecek... Artık bir insan sadece Vietkong'a benzese bile, bu onunöldürülmesine ya da kampa konulmasına yetecektir ve bu iş, halkın,kendi hükümetiyle işbirliği yapmasını öğrenmesine dek böyle devamedecektir.”

Komer, kendisine yöneltilen protesto gösterilerini ciddiyealmadığını göstermek veya protestonun ciddiyetini test etmek üzere1969 model 'Cadillac' marka, siyah renkli, 06 CA 001 plakalı makamotomobiliyle, 6 Ocak 1969 Pazartesi günü, saat 12.30'da o dönemkirektör Kemal Kurdaş’ın yemek daveti üzerine ODTÜ'ye gelir.Gözlerine inanamayan, gökte aradıkları Komer'i yerde bulanöğrenciler ilk şaşkınlıkları geçer geçmez bu inanılmaz olayı tümkampuse duyururlar.

Komer'in otomobilini ilk olarak, rektörlüğün hemen yanında vekarşısında olan kantin, kütüphane ve kimya laboratuvarının olduğuyerde bulunan öğrenciler fark eder. Bazı öğrenciler Komer'inODTÜ'ye geldiğini arkadaşlarına haber vermek için yurtlarakoştururken, Mimarlık Fakültesi üçüncü sınıf öğrencisi Hamid Yakupisimli İranlı bir öğrenci de, ODTÜ SFK'ye giderek, arkadaşlarına“'Haberiniz var mı? Komer'in otomobili rektörlüğün önünde” diyeseslenir.

Sinan Cemgil, Hüseyin İnan, İrfan Uçar, Halil Çelimli, YusufAslan, Tuncay Çelen, Mehmet Akın Atauz, İbrahim Seven, UlaşBardakçı, Mete Ertekin, Sait Big, Serdar Haybat, Taylan Özgür vebirkaç öğrenci hızla olay yerine giderler. Öğrenciler ODTÜ rektörlükbinası önünde park etmiş ABD büyükelçisinin makam otomobilininyanına gelerek şoför Nidai Cemal'den, kapı ve kontak anahtarlarınıisterler. Şoför, anahtarları vermez. Bunun üzerine öğrenciler arabayıtaşa tutarlar. Rektörün de içinde olduğu bir grup, öğrencileriengellemeye çalışırlar. Rektör Kurdaş'ın uzaklaşmasından sonraöğrenciler önce Komer'in otomobilini ters çevirir sonra da ateşeverirler. Binlerce ODTÜ'lü ateş alan otomobilin etrafında Amerikanemperyalizmini, Komer’i ve Komer'in ODTÜ'ye gelmesine izin verenRektör Kurdaş'ı saatlerce protesto ederler.

ODTÜ Direniş Komitesi'nin bülteninde şu satırlar yer alır: “6 Ocak1969. Öğle üzeri kalabalık büyüdü. Geri bırakılmışlığın vebağımlılığın öfkesi gibi büyüdü. Sonra yüreklerdeki bağımsızlık ateşigibi arabayı sarıverdi.”

ABD elçisi Komer ise yaptığıbasın açıklamasında şunları söyler:“Müttefik bir ülkenin temsilcisinin,büyük bir Türk üniversitesi rektörütarafından öğle yemeğine davetedildiği bir sırada, otomobilininufak bir müfrit grup tarafındanateşe verilmesi gerçekten üzücü birhusustur.”

ODTÜ'de Komer'in arabasınınneden yakıldığı devrimci öğrencilertarafından da toplumun birçokkesimine anlatılır. Emperyalizmegeçit vermeyeceklerini dile getirendevrimci öğrenciler tutuklanır.Ancak “ufak bir müfrit grup”olarak lanse edilmeye çalışılan bu

devrimci öğrenciler başta ODTÜ öğrencileri olmak üzere toplumunbirçok kesimi tarafından sahiplenir. 3000 ODTÜ öğrencisi rektörlüğe“Komerin arabasını biz yaktık” diye dilekçe verir. “Ya derhal tutukluarkadaşlarımız serbest bırakılsın ya da bizleri de tutuklayın”demektedirler. Bununla birlikte toplumsal destek de artmaktadır.Bunun sonucunda tutuklanan öğrenciler sadece “toplu ızrar” suçundanaltı ay ceza alarak tahliye edilir.

Tahliyeden ve sonrasında gelişen anti-emperyalist gösterilerinsonucunda ABD Komer'i geri çekmek zorunda kalır. Böylelikle“Honçho” (kasap-işkenceci) olarak adlandırılan Vietnam Pasifikasyonuzmanı ve CIA ajanı Komer'in kısa süren Türkiye macerası 7 Mayıs1969’da sona erer.

Komer'in arabasının yakılması, gerçekten de bir dönüm noktasıolmuştur. O sırada Vietnam Savaşı vahşi bir şekilde devam etmekte vedevrimci gençlik, direnen Vietnam halkının yanında yer almaktadır.Yüzbinlerce insanın yaşamına mal olan ABD istilacılığı, dünyanındört bir yanında tepki gördüğü gibi Türkiye'de de tepki görmekteydi.Bu tepkiye ABD halkı da katılınca büyük bir direniş cephesioluşmuştur. Yani aslında, ODTÜ’de o gün yakılan Komer'inarabasından yükselen emperyalizme karşı gençliğin yükselttiğimücadele ateşidir.

ODTÜ Ekim Gençliği

Gençliğin mücadele tarihinden bir yaprak...

Yüreklerdeki ateş

Komer’in arabasını yaktı...

29

Page 30: Ekim Gençliği 2011-129

İşçi sınıfı tarihinde yeralan bazı direnişler, hemsınıf hareketinin genel durumunda, hem detoplumsal-siyasal yaşamda derin izler bırakmıştır.Burada bu türden direnişler içerisinden bu ayiçerisinde gerçekleşmiş olanları anlatmak istiyoruz.

28 Ocak 1963 Kavel direnişi

İstanbul İstinye’de kurulu bulunan Kavel Kablofabrikasında çalışan Maden-iş Sendikası’na üye170 işçi ikramiyelerinin ve fazla mesailerininödenmemesini, sendikadan istifa etmeleri içinuygulanan baskıları ve işten atılmaları protestoetmek için iş bırakıp tezgah başında oturma eylemigerçekleştirdiler.

Direnişin üzerine patron da karşı hamle yaparakişçilerin işine son verildiğini duyurdu. İlerleyensüreçte işçilerle polis arasında çatışmalar yaşandı.Çatışmaların ardından 4 işçi hakkında tutuklamakararı çıkarıldı. Kavel direnişi pek çok fabrikaişçisi tarafından desteklendi. Direnişte bulunanişçiler için dayanışma kampanyalarıgerçekleştirildi. İşçilerin mücadelesi ve sınıfdayanışması düzeni zorladı.

Direnişin ilerleyen günlerinde sürdürülengörüşmeler doğrultusunda 4 Mart günü işçilerişbaşı yaptı. Direniş sonrası 12 işçi tutuklanmış pekçok dava açılmıştı. 24 Temmuz 1963’te yürürlüğegiren 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev veLokavt Kanunu’nda yer alan bir madde ile yasanınçıkışından önce grev nedeniyle haklarında takibatyapılan işçilerin davaları düşmüştü. Yasadaki bumadde “Kavel maddesi” olarak tarihe geçmişti. İşçisınıfının grev hakkı uğruna mücadelenin çokönemli bir mevzisi olan Kavel direnişi işçi sınıfıtarihine altın harflerle yazılmış oldu.10 Mart 1965 Zonguldak Kozlu direnişi

Yoğun sömürü ve baskılar karşısındaZonguldak’ta maden işçilerinin iş bırakması

jandarmabaskısıylaezilmeyeçalışıldı. Fakatişçiler boyuneğmediler.Çeşitliocaklardayapılan militaneylemlerin sondurağıKozlu’ydu.Kozlu ocağındaçalışan madenişçileri işbıraktılar veöfkelerini ileribiçimlerde ifadeettiler. Bunun

üzerine işçilerin üzerine jandarmanın ateş açmasısonucunda 2 işçi hayatını kaybetti. Kozlu’yayürüyen maden işçilerinin üzerinden savaş uçaklarıyakın uçuş yaparak tacizlerini sürdürdü. Devletişilerin öfkesini ancak sıkıyönetim ilan ederekbastırabildi.

Tariş direnişi

1960’lı yılların başlarından itibaren kendinigösteren işçi sınıfı kapitalist sistemi sarsmıştı. 12Mart muhtırasına rağmen, 70’li yılların sonunakadar sınıf mücadelesi sendikal ve siyasalörgütlülük seviyesindeki hızlı gelişimini sürdürdü.1970’li yıllarda da süren bu mücadelelerde 1979yılında gerçekleşen Tariş direnişi bu dönemde sınıfhareketinin politik-militan düzeyini göstermesibakımından özel bir yer tutar.

Bu yıllarda kurulan Milliyetçi Cephe hükümetidönemi işçi hareketine yönelik faşist saldırganlığınarttığı bir dönemdir. Bu doğrultuda devlete bağlıkurum ve işletmelerde faşist kadrolaşmaya ağırlıkverilmişti. Tariş ilk hedeflerden biriydi. Ancakişçiler faşist kadrolaşmaya karşı direnişe geçtiler.Direniş İzmir’in Çiğli, Çimentepe ve Gültepesemtlerine yayıldı. İzmir Çiğli İpek Fabrikası’nınişçileri de fabrika kapılarında direnişe başlamıştı.Gerçekleşen direnişi halk da sokaklarda barikatlarkurarak desteklemişti.

Devlet ise, ordusu, polisi ve zırhlı araçlarıyla“arama” adı altında büyük bir saldırı başlattı. Busaldırı sonucunda 50 işçi yaralanmış, 600 işçi degözaltına alındı. Direnişin ardından ise birçok işçiişten çıkarılmış bazı bölümler tamamen tasfiyeedilmiştir.

‘91 Büyük madenci yürüyüşü

12 Eylül darbesiyle önü açılan siyasal şartlarıdeğerlendiren burjuvazi işçi sınıfının haklarınıgasbetmiş onu koyu sömürü şartlarına mahkumetmişti. Ancak işçi sınıfı ’86’dan itabaren budurumu değşitirmeye başlamış ve ’90 yılındabüyük kitlesel grevlerle ileri bir mecraya ulaşmıştı.İşte bu koşallarda gerçekleşen Zonguldak madenciyürüyüşü bu hareketin doruk noktası oldu.

Maden işçileri devam etmekte olan TİSsürecinin tıkanması üzerine 30 Kasım 1990’da grevkararı almıştı. Haftalarca Zonguldak’ta sokaklardagerçekleşen eylemlerin ardından hükümet hiçbirciddi adım atmayınca Grevden sonuç alınamamasıüzerine 4 Ocak günü 100 bin kişilik bir katılımlaAnkara’ya doğru yürüyüşe geçtiler. Maden işçilerive yürüyüşe destek veren halk 4 gün boyuncaAnkara yolunda yürüdü. Yürüyüş kolu Mengen’evardığında jandarma barikatıyla karşılaşmış,sendika bürokratlarının da ihanetiyle direniş buradabitirilmişti. Ancak maden işçileri direnişleriyle birbütün olarak ülkeyi yerinden oynatmış,egemenlerin korkularını büyütmüştü.

Kavel, Tariş, Zonguldak...

İşçi sınıfının ülkeyi sarsan büyük

eylemleri…

30

12 Eylül darbesiyle önü

açılan siyasal şartları

değerlendiren burjuvazi

işçi sınıfının haklarını

gasbetmiş onu koyu

sömürü şartlarına

mahkum etmişti. Ancak

işçi sınıfı ’86’dan itabaren

bu durumu değşitirmeye

başlamış ve ’90 yılında

büyük kitlesel grevlerle

ileri bir mecraya

ulaşmıştı. İşte bu

koşallarda gerçekleşen

Zonguldak madenci

yürüyüşü bu hareketin

doruk noktası oldu.

Page 31: Ekim Gençliği 2011-129

31

Kapitalizmin insanlık için ne anlama geldiğien özlü biçimde Dilovası'nda dile geliyor.Kocaeli'ye bağlı bir sanayi bölgesi olanDilovası'nda kapitalizmin insan sağlığı ve doğaüzerinde yarattığı yıkım gözler önüne seriliyor.

Kanser vakalarının dünya ortalamasınınyaklaşık 30 kat üzerinde olduğu Dilovası'ndaKocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk SağlığıAna Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. OnurHamzaoğlu'nun 2004 yılında başlattığıaraştırmaya göre, anne ve bebeklerin kanındakadmiyum, alüminyum gibi ağır metallerbulunmakta. Dilovası bölgesinde havadakipartiküllerde ağır metallerin çok fazla olduğunubelirten Hamzaoğlu durumun vehametini şöyleortaya koyuyor: “Dilovası bölgesindekikanserden ölümlerin, hem Türkiye'de, hem dedünyaya oranla daha fazla sıklıkta olduğunutespit ettik. Hava kirliliği ile ilgisini araştırdık.Kandıra ve Dilovası'nda her ay hava ölçümleriyaparak ağır metal analizlerini yaptık. Kandırave Dilovası'nda araştırmaya katılmayı kabul edenhamile kadınların hamileliklerini araştırdık.Doğumdan sonra da annenin sütünden vebebeğin kakasından ilk örnekleri aldık. Sonuç,beklentilerimizi doğrular şekilde çıktı.”

Yapılan incelemelere dayanarak bölgede havakirliliğinin sebebinin aralarında Lever, Polisan,DYO, İzocam ve Çolakoğlu Metalurji gibi büyükfabrikaların da bulunduğu işletmeler olduğunusöylemek yanlış olmayacaktır.

Kapitalizmde insanlığın ve doğanın geleceğibir avuç kapitalistin ellerine bırakılırken bununne derece korkunç tablolar yaratabileceğinin birörneği Dilovası. Dilovası'nda patronlar biraz dahafazla kar elde edebilmek uğruna hava kirliliğiniönleyecek filtreleri takmıyorlar, arıtma tesisleriniçalıştırmıyorlar. 2007 yılında yayınlanan TBMMDilovası Araştırma Komisyonu raporunudeğerlendiren Hamzaoğlu “Komisyon raporuyayınladığında en önemli konu sanayikuruluşlarının kapasite artışınındurdurulmasıydı. O günden bugüne kadarkapasite oranlarının artırıldığını tespit ettik.Örneğin demir çelik üretimi yapan fabrikalarıziyaret ettiğimizde 50 tonluk metal eritmepotalarını 250 tona çıkarttıklarını gördük.”açıklamasını yapıyor. Patronlar ölüm saçarak kar etmeye

devam ediyorlar...

Dilovası'nda patronlar kar ederken, yağmayaaçılan sahiller her geçen gün kirleniyor, bölgedehava kirliliği artıyor. Kapitalizmin kar hırsıDilovası'ında insanlara ve doğaya ölümgetirirken, kültürel değerler de bundan nasibinialıyor. Dilovası'nda sanayi kuruluşlarının

arasında kalan tarihi eserler kaderlerineterkedilip, yağmaya açılıyor.

Diğer taraftan Dilovası bölgesi bir sanayibölgesi olmasına rağmen işsizlik Dilovasıhalkının en büyük sorunlarından biri. Yarattıklarıkirlilikle kendileri için ölüm saçan fabrikalarda işbulamayan Dilovalılar'ın pek çoğu iş bulmak içinİstanbul yollarına düşüyor.

Hastane gibi temel hizmet kurumlarınıneksikliği ise bölgenin bir diğer bir sorunu.

TBMM Dilovası Araştırma Komisyonuraporunda Organize Sanayi Bölgesi'nde (OSB)kalan Dilovası'na bağlı Yeni Yıldız ve FatihMahalleleri'nin boşaltılmalarını öneriyor.Dilovası'nda kanser vakalarının dünyaortalamasının yaklaşık 30 kat üzerinde olması ve“tıbbi afet bölgesi” ilan edilmesinin tartışılması,gerekli önlemlerin alınması için yeterliolmamakta. Ancak patronların iştahını kabartanalanlarda kent sağlığı bahane gösterilerek,gerektiğinde kanunlarda dahi değişiklikleryapılarak kentsel dönüşüm projeleri hızlıcahayata geçirilirken, Dilovası'nda sağlıklı yerleşimalanlarının oluşturulmaması hiç de şaşırtıcı değil.

Kanser hastalığının daha anne karnındabaşladığı, yeni doğan çocuklarda büyüme geriliğive solunum yolu hastalıklarının sıkça görüldüğüDilovası'nda tüm veriler üretimde açığa çıkanatıkları işaret ediyor. Ayrıca Dilovası'ndakifabrikaların önemli bir kısmının üretim vegirdilerinde kanserojen maddeler kullanıldığıbilinmekte. Benzer bir durum Çorlu'da dayaşanmaktadır. Trakya Üniversitesi Tıp FakültesiHalk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Porf. Dr.Faruk Yorulmaz, Çorlu'da kanser riskinin Türkiyeortalamasının üzerinde olduğunu, ilköğretimöğrencilerinde bile kanser görülmeyebaşlandığını söylerken, yapılan araştırmalarbunun sebebinin çevre kirliliği olduğunugöstermektedir. Bilindiği gibi Çorlu bölgesi debir sanayi bölgesidir.

Kar hırsıyla kanser riskine sebep olan havakirliliğini engelleyecek filtreleri takmayan, arıtmatesislerini kurmayan zihniyetle, yeterli rantsaldeğere sahip olmadığı için insanları kaderleri ilebaşbaşa bırakan zihniyet aynıdır. Bu zihniyet bizekapitalist sistemin vahşiliğini tüm çıplaklığı ilegöstermektedir. Kapitalist sistem insanı ve insanaait olan her şeyi yok etmektedir. Dilovası'nınKanserovası haline gelmesinin sorumlusu dabölgedeki sanayi işletmelerinin sahibi olankapitalistler ve onların uşakları konumundakiidarecilerdir. Dilovası ile birlikte tüm insanlığınve doğanın kurtuluşu ise insan ve doğa eksenli birsistem olan sosyalizmin gelmesi ile mümkünolacaktır.

Kapitalizm öldürür!

Dilovası değil Kanserovası!

Kanser hastalığının

daha anne karnında

başladığı, yeni doğan

çocuklarda büyüme

geriliği ve solunum yolu

hastalıklarının sıkça

görüldüğü Dilovası'nda

tüm veriler üretimde

açığa çıkan atıkları işaret

ediyor. Ayrıca

Dilovası'ndaki fabrikaların

önemli bir kısmının

üretim ve girdilerinde

kanserojen maddeler

kullanıldığı bilinmekte.

Page 32: Ekim Gençliği 2011-129

32

İstanul EkimGençliği'nden 15. yıl

söyleşisi...Gençliğin ve devrimin sesi

Ekim Gençliği 15. yılında!

İstanbul'da Ekim Gençliği okurları15. yıl söyleşisinde buluştular. Aralıkayı itibariyle "Gençliğin ve devriminsesi 15. yılında!" şiarıyla çeşitli okurtoplantıları ve etkinlikler örgütleyenEkim Gençliği gerçekleştirdiği söyleşiile taşıdığı bayrağın anlamını tartıştıve geride bıraktığı mücadele yıllarının birikiminipaylaştı.

15. yıla ve gerçekleştirilen söyleşininkapsamına ilişkin kısa bir konuşma ile başlayanetkinlikte önce Türkiye'de gençlik hareketi tarihineışık tutan ve günümüze uzanan mücadeledeneyimini aktaran bir sinevizyon izlendi.Ardından ise komünist hareketin bağrından kopanEkim Gençliği'nin misyonu üzerine bir sunumgerçekleştirildi. Toplumun mahkum edildiğisorunların kaynağı olan kapitalist sistemin bilimselalternatifi olan sosyalizmi kurma mücadelesiniveren Ekim Gençliği'nin ideolojik bakışının günceltablodaki karşılığı üzerine duruldu. Sunumdaakademik-demokratik taleplerin önemi ve kavranışbiçimi üzerine de bir başlık açıldı. Bu bölümdeEkim Gençliği'nin misyonu, devrimci önderliksorunu ile yaratmaya çalıştığı kültür ve değerlersistemine kısaca değinildi. Kısa bir aranın ardındanise ikinci bir bölümle güncel gelişmeler üzerindenbir söyleşi şeklinde gerçekleşti. Ayrıca '80 sonrasıhareketin yaşadığı sorunlar ve günümüze gelenekadar yaşanan çıkışlar yorumlandı.

Bu bölümde birleşik bir mücadele ekseni vekitleselleşme sorunu üzerine canlı tartışmalaryapıldı, görevler tartışıldı. Güncelgelişmeler ışığında Avrupa'da yükselengençlik hareketine değinilerek,saldırılar karşısında direniş vemücadele çağrısı yapıldı.

Ankara'da 15. yıletkinliği

Gençliğin ve devrimin sesi EkimGençliği'nin 15. yılı vesilesiyleAnkara'da bir etkinlik gerçekleştirildi.Devrim ve sosyalizm mücadelesindeşehit düşenler için saygı duruşuylabaşlayan etkinlikte açılış konuşmasıyla

devam etti. Konuşmada, Ekim Gençliği'ninmücadele tarihi ve yarattığı birikim selamlandı.Daha sonra gençlik hareketinin durumu ve EkimGençliği'nin misyonunu anlatan bir sunumgerçekleştirildi. Son süreçte gençlik hareketindeortaya çıkan kıpırdanmaların, saldırılara karşıgençlik kitlelerindeki hoşnutsuzluğun bir dışavurumu olduğu söylendi. Tüm bu hoşnutsuzluklararağmen halihazırda gençlik hareketinin parçalı vedağınık bir tablosu olduğu ve bu tablonun kitleselbir gençlik hareketi yaratmanın önündeki en büyükengel olduğu vurgulandı. Saldırıların mevcutdağınıklık ile göğüslenemeyeceği ve tek çıkışyolunun birleşik-kitlesel ve militan bir gençlikhareketini yaratmak olduğu dile getirildi. Ayrıca“Nasıl bir üniversite” başlığı tartışıldı.

Sunumların ardından ise serbest kürsübölümüne geçildi. Bu bölümde birleşik-kitlesel vemilitan bir gençlik hareketini yaratmanın günceltablodaki karşılığı ve neler yapılması gerektiğinedair canlı tartışmalar yapıldı. Yoğun bir önçalışmayla birlikte örülecek olan kurultaylar elealındı. Etkinlik Mamak İşçi Kültür Evi MüzikTopluluğu'nun dinletisi ile son buldu.

Gençliğin ve devrimin sesi

15. yılında...

Page 33: Ekim Gençliği 2011-129

33

15. yıl mesajlarından...Sermaye düzeninin kendi yarattığı gençlik

sorunlarının çözümü konusunda düştüğü acizliktüm açıklığı ile orta yerde duruyor. Gençliğingeleceğini ve özgürlüğünü yok ediyor. Gelinenyerde bunu maskelemekten bile uzak kalıyor. Neo-liberal saldırılarına baskı ve terör eşlik ediyor.

Bu saldırılarla beraber gençlik hareketi dedipten dibe mayalanıyor. Gençlik geleceğine veözgürlüğüne sahip çıkıyor. Ancak sermaye düzeningençliğin gelecek ve özgürlük taleplerinikarşılayamayacağı açık. Bu durum, temel birgerçeği bir kez daha hatırlatıyor: “Gençliğinçözümü devrimde, sosyalizmde!”

Ekim Gençliği, tam 15 yıldır, köhnemişsermaye düzenin yıkıntıları altında ezilen gençliğedevrimin sesini taşıyor. Sınıftan aldığı güçle vesınıfın devrimci partisinin önderliğinde gençlikiçerisinde proletarya sosyalizminin bayrağınıdalgalandırıyor.

Bugün, 15 yıldır bu bayrağı layığıylataşıyabilmiş olmanın haklı gururunu yaşıyoruz.Devrimin ve devrimin öncüsünün sesini kesintisizbir biçimde gençlik içerisinde haykırabilmeninonurunu yaşıyoruz.

Ekim Gençliği’nin 15. yılında taşıdığımız bugurur ve onurun coşkusuyla tüm yoldaşlarıselamlıyor, çalışmalarında başarılar diliyorum.

Bursa’dan bir Ekim Gençliği okuru

***15.yılını kutlayan,15 senedir çizgisinden ödün

vermeyen ve öğrencilerin sorunlarını cesurca dilegetiren Ekim Gençliği dergisine teşekkürediyorum. Bu gençlik dergisinin devrimci kuşağınizlerini taşıyan mücadelesi yalnız değildir veolmayacaktır.

Bursa’dan bir Ekim Gençliği okuru

***Önderlik yolundaki 15. yılını geride bırakan

yoldaşlara...Gençlik geleceksizlikle yüzyüze kalmıştır.

YÖK'le beraber üniversiteler, sistemin bir parçasıhaline gelmiştir. Bunun yansıması olarak eğitimgericileştirilmekte, öğrenciler söz , yetki ve kararmekanizmasından uzak tutulmakta, üstlerindenpara kazanılmakta, düşünmekten ve sorgulamaktanvazgeçirilmeye çalışılmaktadır. Bütün bunlaryetmezmiş gibi,sistem mezun olduktan sonrabüyük bir işsizler ordusunun yeni üyeleri olmamızıistemektedir. Evet bunlar sistemin üniversitelerüzerinde bir yansımasıdır ve sistem kendi insanınıyaratmaya çalışmaktadır.

Kendi yarattıkları krizlerin faturasınısömürdükleri insanların üzerinden çıkarmalarısistem için şaşılacak değil, doğal bir sonuçtur.YÖK'le yapmak istedikleri de budur. Karşı geleneyapılan baskı ve sindirme politikası bunun

sonuçlarındanbirisidir. Bunlar krizlere gebe bir

sistemin kendi krizini aşamamasının getirisidir.Gençlik gelecek ve özgürlük istiyor! Kendi

dillerinde, parasız, bilimsel, eşit eğitim istiyor.Bunun yolunun demokratik üniversitelerdengeçtiğini biliyor! Gençlik kitlesel bir şekildeörgütlenmeye en çok ihtiyaç duyduğu zamanagelmiştir.

Bugün ihtiyaç duyulan bu örgütlenmenin birönderlik ihtiyacıyla karşı karşıya bulunmaktayız.Bu görevi hak ettiği gibi taşıyabilmek, bu yoldailerlemek ve emek harcamak gurur vericidir. Nemutlu ki bize bu gurura sahibiz.

Bursa'dan bir Ekim Gençliği okuru

***Öncelikle, ‘95 yılından bu yana hiç bir zaman

düzen içinde savrulup çizgisinden ödün vermemişEkim Gençliği dergisinin 15. yılını içtenliklekutluyorum. Yıllardır yayınlananhaberlerin içerikleriyle ve okurlar tarafındangönderilen makalelerin diğer siyasetlerin yayınorganlarındakilere oranla kalitesiyle her anlamdaen sağlam ideolojik zeminde duran gençlik dergisiolduğunu ispatlayan Ekim Gençliği dergisininbaşarısının sürekli olmasını temenni ederim.

Bursa’dan bir Ekim Gençliği okuru

***15.yılında Ekim Gençliği

saflarınaGençliğin ve devrimin sesi Ekim Gençliği

15.yılını dolduruyor. İşçi sınıfının partisininbayrağını üniversitelerde dalgalandıran gençkomünistler, yıllarca devletin terörüne maruzkalmış ama hiç birinde de yılmamış, her seferindemücadeleye daha ileriden omuzlayarak bu bayrağılayıkıyla taşımıştır.

Üniversitelerdeki eylemlerde, direnen işçilerinyanında militanlığıyla hep en önde durarak sadeceideolojik olarak değil pratiğiyle de partisininbilinçli mlitanı olduğunu göstermiştir. 15.yılındaEkim Gençliğini selamlıyor gençliği EkimGençliği saflarında mücadeleyi yükseltmeyeçağırıyoruz.

Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!Gençlik partiye, devrime, sosyalizme!

Adanadan Genç Komünistler

Page 34: Ekim Gençliği 2011-129

34

Dil üzerine yoğun baskılar görmekteyiz. Kürtçekonuşmamız halinde insanların bize bakışı değişiyor.Bu coğrafyaya ait olan pek çok dil üniversitedeöğretilirken Kürtçe buna dahil değil. Bunun içinmücadele veren arkadaşlarımız soruşturma-cezalaramaruz bırakılıyor. Kürt olmamızdan kaynaklı buradakiinsanlar bize mesafeli yaklaşıyor, potansiyel suçluolarak görülüyoruz. Tüm bu sorunlara pek çok hocanınkayıtsız kalması ayrıca üzüntü vericidir. Kürtler ve Kürttarihi yok sayılıyor, inkâr ediliyor. Kimliğimizikazanana dek mücadele etmekten başka yolumuzyoktur.

Hacettepe Üniversitesi’nden bir Kürtöğrenci

Üniversitede Kürt olmak nasıl bir duygudur?Yaşamayan bilemez. Üniversiteye gelmeden öncekiyaşadığım bölgede hiçbir zaman böyle bir ayırımamaruz kalmamıştım. Ta ki üniversite hayatım başlayanakadar. Üniversite hayatımın başlamasıyla birlikte Kürtkimliğinin ağırlığını üzerimde hissetmeye başladım.Üniversiteli olmanın vermiş olduğu heyecanla ilk kezsınıfa girdiğimde her şey normal gözüküyordu. Ta kibir hoca sınıfa gelip “ben tarih öğretmeniyim” diyerekTürk’ün üstünlüğünden bahsedene kadar. Ona göreTürkiye’de Türk’ten başka bir millet yoktu. Türkçe’denbaşka bir dil yoktu. O an kim olduğumu sorgulamayabaşladım. Neden yok sayılıyordum, neden dilim yoksayılıyordu? Oysa ki benim konuştuğum bir dilim,birlikte yaşadığım bir halkım ve köklü bir kültürümvardı. Ama karşımdaki kişi elli kişilik sınıfa Kürt diyebir millet yoktur, Kürtçe diye bir dil yoktur deyipduruyordu. Bunlara daha fazla dayanamayıp söz aldım.“Hocam ben Kürdüm ve konuştuğum bir dilim var.Bulunduğum bölgedeki insanların çoğu da Kürt veKürtçe konuşuyorlar. Neden Türkiye’de yaşayanKürtleri yok sayıyorsunuz” dedim ve sınıfı terk ettim.O günden sonra anladım ki Türkiye’de inkarcı birzihniyet var. O hoca da bunlardan biriydi.

Trakya Üniversitesi’nden bir Kürtöğrenci

Üniversitedeki ilk günlerimden biriydi. Okula birhafta geç başlamıştım. Ama buna rağmen birçok kişiylearkadaşlık kurdum. Bu kadar kısa sürede arkadaşlıkkurabilmemin elbette bir nedeni vardı. O da tanıştığımarkadaşların da benim gibi Kürt bölgesindengelmeleriydi. Kısa sürede Ağrılı, Batmanlı,Adıyamanlı, Muşlu, Artvinli, Sinoplu birçok arkadaşımoldu. Ama beni şok eden olay tam da sınıfla tanışmaesnasında gerçekleşti.

Yukarıda saydığım hiçbir arkadaş ayağa kalkıpkonuştuklarında nereden geldiklerini söylemediler vesıra bana gelince o korku psikolojisinin etkisiyle ben denereden geldiğimi söyleyemedim. Diyebildiğim tek şey

ömrümde sadece birkaç kez gördüğüm İstanbul’dangeldiğimi söylemem oldu. İnsanın nerden geldiğini,hangi topraktan beslendiğini, kültürünün kaynağınınneresi olduğunu söyle(ye)memesi tuhaf bir durumdur.Bunun ezikliğini yaşayan binlerce Kürt gencininolduğunu bilmek ayrı bir acısı doğrusu.

Trakya Üniversitesi’nden bir Kürtöğrenci

Diyarbakır'da insanların görüşleri benzer,farklılıklarla orada ile tanışamadım. İstanbul'agelmeden önce birçok beklentim vardı, tek başımakalacağımı biliyordum, farklı görüşlerin olduğu biryere gelirken içimde bir korku da oluştu. Kürtkimliğine karşı ayrımcılığın farkındaydım. İstanbul'agelince ise farklı görüşlerin karşısında ben de kendimidüşünsel olarak geliştirdim. birçok şey yaşadım. Devletyurdunda kaldım. Diyarbakırlı olmam Kürt düşmanıgençlerle sorun yaşamama yol açtı, dayak da yedim veyurttan ayrıldım. Bunlar psikolojik olarak beni olumsuzetkiledi hatta okula bile gelmek istemediğim oldu. Şuankuzenimle kalıyorum. Özellikle bu yıl ülkede yaşanangelişmeleri takip etmeye giriştim. Karşılaştığımdüşmanlık beni araştırmaya, tartışmaya itti. Şuan birçokyeni şey öğreniyorum. İstanbul'a gelirken Türkiye'ninönemli bir üniversitesine geldiğimi düşünüyordum.Mezuniyet sonrasında rahat olacağımı düşünerek buokula geldim. Ancak bunun böyle kolayolamayacağının farkına vardım. Kimlik sorunlarıderslerime yoğunlaşmamı zorluyor. Hatta hocalarıntutumu da beni derslerimden soğutuyor.

YTÜ'den bir Kürt öğrenci

Sınıflarımıza girdiğimizde bir Kürt’ün kendisiniifade etmesiyle, bir Türk’ün kendisini ifade etmesibaşlangıçta şekil yönünden birbirinden farklı oluyor.Bizim çoğumuz 7-8 yaşlarında Türkçe öğrenmeyebaşladık, sınıfta bir konuşma yaptığımızda aksanfarklılığı olduğu zaman bütün dikkatler bizimüzerimizde toplanıyor ve bu durumda psikolojik birbasınç yaratabiliyor. Bildiğimiz bazı şeyler aksanyüzünden açıklamaya çekinebiliyoruz, bu bile bizimiçin büyük bir problem olarak önümüzde duruyor. Bazıdurumlarda Kürtlerle ilgili konularda sessizkalabiliyoruz, bunun nedeni de derslerimizehocalarımız düşük not verebilir onların rahatsızolabileceği şeyle söyleriz korkusundan kaynaklı.Özellikle batı illerde yaşayan öğrencilerin ailelerininbir eğitim geçmişi var ve onlar ailelerinde gereklibilgiyi alıp üniversitelere veya eğitime başlıyor, bizKürtler’in aileleri ise böylesi bir geçmişe sahip değil,bizlerde eğitim ve öğretim atağı ’80 sonrası başladı vebiz hayatı üniversiteye başladığımız an öğrenmeyekavramaya başladık. Anlayacağınız aramızda bir fırsateşitsizliği var.

İTÜ'den bir Kürt öğrenci

Üniversitede Kürt olmak...

Page 35: Ekim Gençliği 2011-129

“Meslek lisesi, memleket meselesi” diyensermaye düzeni lise sıralarından başlayarakgençliği sömürmekte, eğitim kurumlarını ucuzişgücü deposu olarak görmektedir. Kalifiye elemanyetiştirme derdine düşüp meslek liselerinin üzerinetitreyen sermaye düzeni aynı zamanda gençliğinemeğini staj paravanı ardında sömürmektedir.Çalıştırıldığımız -staj gördüğümüz- işyerlerindealdığımız ücretler bunun en açık örneğidir: Aynı işiyapmamıza rağmen yasal düzenlemeleredayanılarak asgari ücretin üçte biri oranında birparaya mahkum bırakılmamız sömürününboyutunu açıkça göstermektedir. Son günlerdegündeme gelen “torba yasa” ile öğrencilerinücretleri daha da düşecektir. Çünkü yenidüzenleme ile “meslek eğitimi gören öğrenci, çırakadayları ve çırağın yaşına uygun asgari ücretin%30’undan aşağı ücret ödenmez” ifadesi “asgariücretin net tutarının %30’undan aşağı denmez”biçiminde değiştirilmektedir. Yani net asgari ücretüzerinden ücretlendirme yapılacak ve öğrencilerineline geçen para 238 TL’den 188 TL’yegeriletilecektir.

Ücretlendirme meslek liselerinde yaşanansömürünün çıplak bir örneğidir. Bunun yanı sırakapitalist sistem öğrencileri ağır çalışmakoşullarına maruz bırakmaktadır. Kağıt üzerinde 2gün okula gidip 3 gün staj yapan öğrencilerişyerlerinden cumartesi ve pazar günleri deçağırılmakta ve çalıştırılmaktadır. Çalışma ise birton angaryayı kapsamakta öğrencilere çaygetirtilmekte, tuvalet temizletilmekte, dahasıstajyerlere sözlü tacizde bulunulmakta,aşağılanmaktadır. YÖK’ün yetkili ağızlarındanifade edildiği gibi “meslek liselilerin üniversiteokumalarına gerek yok” denilerek de öğrencilerinbu koşullardayaşamasından duyulanmemnuniyet açıkça ortayakonulmaktadır. Zatenbundan ötürüdür ki, meslekliselerinde kurulmuş butezgah meslek yüksekokullarında da bir biçimdesürmektedir.

Teknik elemanlığısorgulamayan öğrenci tipi ilebütünleştiren sistem, meslekyüksek okulu öğrencilerininüzerine gitmeye devametmektedir. Üniversiteöğrencisi ortalamasına oranlageleceksizlik kaygısını dahaderinden duyan, toplumsalkatmanlar arasında daha ağıryaşam koşullarına sahip meslekyüksek okulu öğrencileri arasındamücadeleye yatkın olma ihtimali,

yaşadıkları çelişkilerin yoğunluğundan ötürü dahayüksektir. Bunun bilincinde olan okul yönetimleride ablukayı yoğunlaştırmaktadır. Lümpen sınıftaburları yaratmak için başvurdukları ne varsameslek yüksek okullarında deneyen sermayedüzeni, öğrencileri topluma ve sorunlarınayabancılaştırmak için her düzeyde, baskıcı okuldüzenini pekiştirmekte ve gerici siyasal ideolojileritırmandırmaktadır.

Meslek lisesinden mezun olup da meslekyüksek okuluna geldiğimiz günlerden beriyozlaştırma ve yabancılaştırma değişmeden devametmekte, öğrencilerin baskıcı okul yaşamı sosyal vekültürel üretimden uzaklaştırılması ve dersmüfredatları ile toplumsal sorunlaraduyarsızlaştırılması ile sürmektedir. Meslekliselerinden alışık olduğumuz üzere bu şekildemahkum edildiğimiz çıplak sömürünün üzeriörtülmekte, örgütlenmemizin, sorgulayarakberaberce üretmemizin önü alınmak istenmektedir.Kampüslerin yoğun bir ÖGB baskısı altındatutulması ile de birleşince, meslek yüksekokullarının kapitalizme ücretli köle üretmektenbaşka bir görevleri kalmamaktadır.

Üniversitelerin 4 yıllık bölümlerinde okuyanöğrenci arkadaşlarımız ile aynı kaderipaylaştığımız bugün, işsizlik verileri ve asgariücret düzenlemeleri ile geleceğimizin ne olduğuapaçık ortadadır.

Bu ablukayı dağıtmak ve geleceğimizikazanmak için birlikte hareket etmeliyiz.

Meslek yüksek okulu öğrencisi birEkim Gençliği okuru

Meslek liselerinde başlayan sömürü meslek yüksek

okullarında da sürüyor...

Eğitim sistemi kapitalizme köle devşiriyor!

35

Page 36: Ekim Gençliği 2011-129

36

“Siz, zalim yöneticiler, askeri caniler,yağmacılar; siz, dalkavuk uşaklar, uzlaşmacılar;

Belçika’yı ayaklar altına alıyor, Fransa’yıyıldırıyor, tüm dünyayı ezmek istiyorsunuz ve

kimsenin sizden hesap soramayacağınısanıyorsunuz. Fakat açıkça söylüyorum: biz, biravuç insan, sizden korkmuyoruz, size savaş ilan

ediyoruz ve kitleleri ayaklandırarak bu savaşısonuna kadar götüreceğiz!”

Karl Liebknecht

1918-1923 yılları arası dönem, Almanya içingrev dalgalarıyla başarısız devrim deneyimlerininyoğun olarak yaşandığı bir zaman dilimi olmuştur.Bu zaman diliminde, işçi sınıfının tarihine ise,Alman Sosyal-Demokrat Partisi’nin (SPD) ihanetidamgasını vurmuştur.

SPD, 1891’deki Erfurt Kongresi’nde sistemleuzlaşı içinde parlamenterist bir çizgiye oturmuş,varlığını ve gücünü oluşturan işçi sınıfının önünereformist bir program koyarak daha o zamanlardan

proletarya diktatörlüğü çizgisine sırt çevirmiştir.Bu parlamenterist çizgi birinci paylaşım savaşındaSPD’yi ihanete sürükledi. İkinci Enternasyonal’in1907’de emperyalist savaş karşıtı kararına rağmensavaş kredisi lehinde oy kullanarak dünyaproletaryasına en büyük ihaneti yapmış oldu.

Avrupa’da devrim beklentisi yıllar boyu Almanproletaryası üzerinden şekillenmiş, umutlar hepona bağlanmıştı. Fakat Avrupa’nın en güçlü işçisınıfı partisi aynı zamanda Avrupa’nın en yumuşakkarınlı işçi sınıfı partisiydi.

Fakat Alman proletaryasının yetiştirdiği yiğitkomünist önderler SPD’nin ihanetine teslimolmadılar. Karl Liebknecht ve Rosa LuxemburgSPD içinde emperyalist savaşa karşı tutumalanların başını çektiler.

Yine de son yıllarda burjuva parlamenteristeğilimi belirginleşmiş olmasına karşın SPD’ninişçi sınıfı içinde etkili olmasından dolayı Karl veRosa SPD’den ayrılmayı işçi sınıfındanuzaklaşmak olarak gördükleri için kopmayı birtürlü göze alamıyorlardı. Ancak SPD’nin, paylaşımsavaşını Alman burjuvazisi cephesindendesteklemesinden sonra ayrılmak onlar içinzorunluluk haline geldi.

Rosa ve Karl Liebknecht 5 Ağustos 1914’teSPD içerisinde Enternasyonal grubunu kurdular,sonradan bu grup Spartakistler Birliği adını aldı.Bu birlik Rosa ve Karl’ın katledilmesinden kısa birsüre önce Alman Komünist Partisi’ne (KPD)evrildi.

Rosa ve Karl, 2.Wilhelm’in tahttan indirilmesive Weimar Cumhuriyeti’nin kurulmasına yol açanKasım Devrimi’nde etkin bir rol oynamışlardır.

Ancak Weimar Cumhuriyeti’yle birlikte aynıanda Karl Liebknecht sosyalist cumhuriyetinkuruluşunu ilan ediyordu. Ama bu devrimci atılımsüreci daha ileriye gidememiş ve karşı-devrimcidalga ile yenilgiye uğratılmıştır. SPD’nin işçisınıfına ihaneti burada da devam etmiş ve karşı-devrimci güruh içindeki yerini sağlamlaştırmıştır.İşçi sınıfı konsey örgütlenmesiyle iktidarayürürken aynı SPD, burjuvazinin yönlendirmesiyleve işçi sınıfı içindeki etkisinin hala sürüyorolmasının avantajıyla yükselen devrime bir kezdaha ihanet etmiştir.

Bu tutum devrimin yenilgisini kesinleştirirken,insanlık tarihinin en utanç verici dönemininyaşanmasına sebep olmuştur. Bu Hitler faşizmininAlmanya topraklarında doğmasının yolununaçılmasından başka bir şey değildir.

Kasım devriminin bu yenilgisi Sovyetdevriminin geleceğini de etkilemiştir. Tüm dünyaproletaryasının beklediği Alman devrimigerçekleşememiş ve tetikleyici güç olarak diğer

Katledilişlerinin 92. yılında Rosa Luxemburg ve Karl

Liebknecht’i saygıyla anıyoruz...

Devrim için çarpan iki yürek...

Rosa ve Karl

Liebknecht 5

Ağustos 1914’te

SPD içerisinde

Enternasyonal

grubunu

kurdular,

sonradan bu

grup

Spartakistler

Birliği adını aldı.

Bu birlik Rosa ve

Karl’ın

katledilmesinde

n kısa bir süre

önce Alman

Komünist

Partisi’ne (KPD)

evrildi.

Page 37: Ekim Gençliği 2011-129

37

Avrupa ülkelerinin de umudunu kırmıştır. Ekimdevrimini de yalnızlaştırarak, devrimin ulusalsınırları aşamamasına yol açmıştır.

4 Ocak 1919 günü USPD’li (USPD; SPD’den1917’de ayrılan emperyalist savaş karşısındanispeten solda duran grubun kurduğu parti) Berlinpolis şefinin görevden alınması yeni birayaklanmanın alevlenmesine neden oldu.Hükümetin polis şefini görevden almasını protestoeden binlerce insan sokaklara dökülerek genelgreve gitti. Bunu fırsat bilen SPD ise karşı-devrimci güçleri işin içine sokarak birçokdevrimcinin katledilmesine yol açtı. RosaLuxemburg ve Karl Liebknecht da katillerin ilkhedefleriydi.

Her ikisi de 15 Ocak 1919’da kaldıkları oteldeyakalanarak önce sorguya çekildiler. Sonra daRosa’yı dipçik darbeleriyle, Karl’i ise başındansilahla vurup alçakça katlettiler. Burjuvagazetelerinde bu infaz “Karl Liebknecht kaçarkenvuruldu”, “Rosa Lüksemburg öfkeli kitletarafından öldürüldü” manşetleriyle verildi. Bu ikibüyük devrimcinin öldürülmesi Alman ve dünyaişçi sınıfını ayağa kaldırdı.

Rosa ve Karl paylaşım savaşına ve burjuvademokrasisine karşı devrimci bir duruşsergileyebilen ender kişilerdendir. Daha 1900’lerinbaşlarında, SDP’nin “görkemli” bir yapı olarakgörüldüğü, Kautsky ve Bernstein gibi saygın veteorik düzeyi gelişkin kimliklerin var olduğuşartlarda, partinin niteliğini ilk tespit eden RosaLuxemburg’tur. Daha bu ilk dönemde SPD’yikokuşmuş düzen partisi olarak nitelendiren deodur. Liebknecht ise, Bebel’in tartışmasız otoritesikarşısında kendi düşüncelerini savunmayı gençlikyıllarında başarmıştı. Savaşçı kimliğiyle KarlLiebknecht hiç tereddüt etmeden eleştiri silahınıdoğrultmaktan kaçınmıyordu. Her iki önder dereformizme karşı sosyal devrimi savunarakbirbirlerini tamamlayan, iki ayrı zihin, tek beden

gibi davranıyorlardı.Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht hayatları

boyunca birçok kez tutuklanmış, ancakyıldırılamamış iki devrimci önderdir. Marksizmikavramış ve onun temelinde kendi teorik birikiminigeliştirebilmişlerdir. Dogmatizmden uzak veeleştirel aklın önemini bilerek her daim yaratıcı vemilitan bir tutum alabilmişlerdir. RosaLuxemburg’un proletarya diktatörlüğündenkorkanlara verdiği cevap dünyayı nasılanlamlandırdığının en açık anlatımıdır: “Evet, evet:Diktatörlük! Ama bu diktatörlük bir demokrasiuygulama biçiminden ibarettir, onun kaldırılmasıdeğil, burjuva toplumunun ekonomik koşulları vekazanılmış hakları üzerine enerjik ve kararlıelkoymadır ki bu elkoyma olmadan sosyalistdeğişim gerçekleşemez. Bu diktatorya, sınıfındiktatoryası olmalıdır, sınıf adına yöneten küçükbir azınlığın değil…”

Rosa Luxemburg arkadaşı Sonia’ya (KarlLiebknecht’in eşine) yazmış olduğu mektupta “herşeye rağmen görev başında, bir sokak çatışmasındaya da darağacında can vermek isterim” diyordu.Verdikleri onurlu mücadele sonucunda her ikisi dedimdik aramızdan ayrıldılar ama bıraktıkları ateşdünden bugüne yanmaya devam edecektir.

Rosa’nın yakın arkadaşı C. Zetkin’in onunkatledilmesi üzerine söyledikleri hala çokanlamlıdır: “Rosa Luxemburg’ta sosyalist fikir,hem kalbin, hem beynin hiçbir zaman sönmedenyanan güçlü ve egemen bir ihtirasıydı. Bu şaşırtıcıkadının büyük amacı sosyal devrim yolunuhazırlamak, sosyalizme giden tarih patikasınıtemizlemekti. Devrim denemesi, devrim içinçarpışmak onun en büyük mutluluğuydu. Bütünhayatını ve varlığını sosyalizme vakfetti… O,keskin bir kılıç, canlı bir devrim aleviydi.”

Katledilişlerinin 92. yılında işçi sınıfının budevrimci önderlerini saygıyla anıyoruz.

B. M. Aksakal

Rosa Luxemburg

ve Karl Liebknecht

hayatları boyunca

birçok kez

tutuklanmış, ancak

yıldırılamamış iki

devrimci önderdir.

Marksizmi

kavramış ve onun

temelinde kendi

teorik birikimini

geliştirebilmişlerdir

. Dogmatizmden

uzak ve eleştirel

aklın önemini

bilerek her daim

yaratıcı ve militan

bir tutum

alabilmişlerdir.

Page 38: Ekim Gençliği 2011-129

Alex Adomoviç'in “Naziişgalinde sovyet kadınları”isimli romanı, kadınyüzlerinin savaşınkorkunçluğunu nasılyansıttığını anlatan şu sözlebaşlıyor: “Savaşın yüzükadına yabancıydı. Ama busavaşta, hiçbir şey,kendisini, analarımızınyüzü kadar etkili, keskin vedehşetli bir biçimdebelleklerimizeyerleştirmeyibaşaramadı.”

1941 yılındaSovyetler’in Naziordusuna karşı tümkaynaklarını seferberederek, topyekünverdiği savaşta kadınlarda ön saflarda yerlerinialmışlardı. Durdurakbilmeden ilerleyenfaşist Nazi ordusunun

karşısında, gelişmişaskeri teknolojiden, yeterlimiktarda askeri araç vemühimmattan yoksun olanKızılordu, Sovyet halkının büyükfedakarlıklarla savaşmasısonucunda, faşizmin kıskacındasıkışmış halkların umudu olmuştur.

“Yıllar geçti Vera Safronoure birtarihçi ve o koşulları yaşayan biriolarak geçmişe baktığındaşaşkınlığını gizleyemiyordu. Nasılgönüllü olmuş, nasıl dayanmış, nasılsavaşmıştı? Kadın yapısında bulunanbu özveri ne paha biçilmez birdeğerdi.”

Kitap, Nazi rejiminin yıkılmasındaen büyük rolü oynayan Kızılordu'da yeralan, sayıları 1 milyona yaklaşan sağlıkgörevlisi, telsizci, pilot, atıcı, topçu,uçaksavar topçusu, tankçı, süvari,paraşütçü, denizci, trafikçi, şoför,çamaşırcı ve temizlik birimlerinde nefer,aşçı, fırıncı, yeraltı savaşçısı ve partizanolarak cephede yer alan kadınlarınyaşadıklarını anlatıyor. Kitapta kadınlarınerkeklerle eşit şartlarda, gönüllü olarak,düşmanı durdurmanın gerekliliğinihissederek yapabileceklerinin bir sınırıolmadığı anlatılmaktadır.

Her şey gibi her geçen gün kadını dametaya çeviren kapitalist düzen, kadınlar için

eşitliğin kadının fiziksel güçsüzlüğü ve duygusalzayıflığı nedeniyle mümkün olamayacağınıpropaganda etmektedir. Bu düzende erkeklerle eşitşartlarda çalışsa dahi kadın düşük ücret almakta,üstelik çifte sömürüye maruz kalmaktadır. Kitaptakadınların gösterdiği özveriyle ve mücadeleiçerisinde tüm bu eşitsizliklerin son bulacağı birdünyanın mümkün olduğu gösterilmektedir.

“O savaşa katılanların büyük bir kısmı halayaşıyor. İnsanlar ölümlüdür ama onlarıölümsüzlüğe taşıyan geride bıraktıkları, zamandanbağımsız olan anılarıdır.”

Geçmişten günümüze önemli bir belge niteliğitaşıyan kitap, kadınları cephe gönüllüsü olmayaiten sebepleri, savaşta yaşadıkları farklıdeneyimleri ve bunların savaş sonrasına bıraktığıizleri savaşı yaşayan kadınların ağzından anlatıyor.“Nazi işgalinde sovyet kadınları”, “Kadın olmadandevrim olmaz, devrim olmadan kadın kurtulmaz”şiarının romanlaşmış halidir. Kadınlarınmücadeleye katılmasının nihai zafere ulaşmak içinşart olduğunu gözler önüne sermekte, kadınınözgürleşmesinin de ancak mücadele ile mümkünolacağını kanıtlamaktadır.

Nazi İşgalinde Sovyet Kadınları…

Kadınların yüzleri...

38

Geçmişten günümüze

önemli bir belge niteliği

taşıyan kitap, kadınları

cephe gönüllüsü olmaya

iten sebepleri, savaşta

yaşadıkları farklı

deneyimleri ve bunların

savaş sonrasına bıraktığı

izleri savaşı yaşayan

kadınların ağzından

anlatıyor. “Nazi işgalinde

sovyet kadınları”, “Kadın

olmadan devrim olmaz,

devrim olmadan kadın

kurtulmaz” şiarının

romanlaşmış halidir.

Page 39: Ekim Gençliği 2011-129
Page 40: Ekim Gençliği 2011-129