24
Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 20-30 KASIM 2011 Yıl: 1 Sayı: 22 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü Suriye’ye saldırı hazırlıkları sf. 16-17 SİBEL ÖZBUDUN: Kadın cinayetleri.... sf 10 Dersim Katliamı tarihsel bir gerçektir. Ve bu katliamın sorumlusu devlettir. Katliamı yapanlar da, yaptıranlar da ve bugün hala savunanlar da bellidir. Kaç Dersimlinin katledildiği de tartışılama- yacak kadar nettir. Katliamın yapılış amacı Kürt kimliğinin inkarı ve devletin mevcut baskıcı oteritesine karşı gelişen direniştir. Eğer ele alınacaksa bu minvalde ele alınmalı. Ancak devletin mevcut faşist niteliği inkarı ve imhaya dayalı siyaset yapmayı koşulluyor. Yeni ticaret merkezleri hastaneler RÖPORTAJ SAYFA 14-15 Dersim Katliamının sorumlusu devlettir f GÜNCEL 08-09 Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Festiva- li’nin 2.’si yapılıyor. YÇKM’nin organize ettiği festivalde Sinema, Öykü, Şiir, Ka- rikatür, Fotoğraf alanlarında ürünler kabul edilecek. YÇKM ile festivale dair konuştuk. 2. Yılmaz Güney Kültür Sanat Festivali başladı 8 20-21 8 4-5 Afet Vanı kapsamadı Yaşanılan depremde yüzlerce kişinin öldüğü Van’da hala insanlar ölmeye devam ediyor. Bütün felakete rağmen devlet Van’ı afet bölgesi ilan etmiyor. Devrimci-halkçı bir yerel yönetim inşa etme görevi feodal-faşist karak- tere sahip devlet sınırları içerisinde zorlu bir görev olarak duruyor. Sem- pozyumda devrimci-halkçı belediye- cilik anlayışı geçmişten bugüne ya- şanan tarihsel tecrübeler ışığında tartışılarak deneyimler paylaşılacak. Devrimci Halkçı Yerel Yönetimler Sempozyumu Dersim’e bağlı Hozat ve Mazgirt İlçe Belediyelesi’nin yaklaşık bir yıldır örgütleme çalışmalarını yürüttüğü Devrimci Halkçı Yerel Yönetimler Sempozyumu 3-4 Aralık tarihinde Ankara Barosu Eğitim ve Kültür Mer- kezi’nde gerçekleştirilecek Dersime bağlı Hozat ve Mazgirt İlçe Belediyeleri, 78liler Girişimi, Ankara Tabip Odası, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Devrimci 78liler Federasyonu, Dersim Dernekleri Federasyonu, TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası, KESK Ankara Şubeler Platformu, TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, TMMOB Metalurji Mü- hendisleri Odası, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, ODTÜ Mezunları Derneği, Peyzaj Mühendisleri Odası, Sosyal-İş Sendikası Ankara Şubesi, TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi. Sempozyum Düzenleme Kurulu Dünden bugüne yerel yönetimler kapak_Layout 2 11/21/11 11:56 AM Page 1

20-30 Kasım 2011

Embed Size (px)

DESCRIPTION

2011’den bu yana yayınlanan Halkın Günlüğü gazetesi.

Citation preview

Page 1: 20-30 Kasım 2011

Halkın GünlüğüHalkın Günlüğü20-30 KASIM 2011 Yıl: 1 Sayı: 22 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü

❯ Suriye’ye saldırı hazırlıkları sf. 16-17❯ SİBEL ÖZBUDUN: Kadın cinayetleri.... sf 10

Dersim Katliamı tarihsel bir gerçektir.Ve bu katliamın sorumlusu devlettir.Katliamı yapanlar da, yaptıranlar da vebugün hala savunanlar da bellidir. KaçDersimlinin katledildiği de tartışılama-yacak kadar nettir. Katliamın yapılışamacı Kürt kimliğinin inkarı ve devletinmevcut baskıcı oteritesine karşı gelişendireniştir. Eğer ele alınacaksa bu minvaldeele alınmalı. Ancak devletin mevcut faşistniteliği inkarı ve imhaya dayalı siyasetyapmayı koşulluyor.

Yeni ticaretmerkezlerihastaneler

RÖPORTAJ SAYFA 14-15

Dersim Katliamı’nınsorumlusu devlettir fGÜNCEL 08-09

Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Festiva-li’nin 2.’si yapılıyor. YÇKM’nin organizeettiği festivalde Sinema, Öykü, Şiir, Ka-rikatür, Fotoğraf alanlarında ürünlerkabul edilecek. YÇKM ile festivale dairkonuştuk.

2. Yılmaz Güney KültürSanat Festivali başladı

8 20-21 8 4-5

Afet Van’ı kapsamadıYaşanılan depremde yüzlerce kişinin öldüğü Van’da halainsanlar ölmeye devam ediyor. Bütün felakete rağmendevlet Van’ı afet bölgesi ilan etmiyor.

Devrimci-halkçı bir yerel yönetiminşa etme görevi feodal-faşist karak-tere sahip devlet sınırları içerisindezorlu bir görev olarak duruyor. Sem-

pozyumda devrimci-halkçı belediye-cilik anlayışı geçmişten bugüne ya-şanan tarihsel tecrübeler ışığındatartışılarak deneyimler paylaşılacak.

Devrimci Halkçı Yerel Yönetimler SempozyumuDersim’e bağlı Hozat ve Mazgirt İlçe Belediyelesi’nin yaklaşık bir yıldırörgütleme çalışmalarını yürüttüğü Devrimci Halkçı Yerel YönetimlerSempozyumu 3-4 Aralık tarihinde Ankara Barosu Eğitim ve Kültür Mer-kezi’nde gerçekleştirilecek

Dersim’e bağlı Hozat ve Mazgirt İlçe Belediyeleri, 78’liler Girişimi, Ankara Tabip Odası, TMMOB ÇevreMühendisleri Odası Ankara Şubesi, Devrimci 78’liler Federasyonu, Dersim Dernekleri Federasyonu,TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası, KESKAnkara Şubeler Platformu, TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, TMMOB Metalurji Mü-hendisleri Odası, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, ODTÜ Mezunları Derneği, Peyzaj MühendisleriOdası, Sosyal-İş Sendikası Ankara Şubesi, TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi.

SempozyumDüzenleme Kurulu

Dünden bugüneyerel yönetimler

kapak_Layout 2 11/21/11 11:56 AM Page 1

Page 2: 20-30 Kasım 2011

Halkın Günlüğü 20-30 KASIM 2011güncel haber02

11 Kasım günü akşam saatle-rinde Kocaeli Büyükşehir Bele-diyesi’ne ait Kartepe isimli de-niz otobüsünü kaçırma eylemiyapan Mensur Güzel, 12 Kasımgünü sabah saat 06.00 suların-da deniz otobüsüne SAT ko-mandoları tarafından düzenle-nen operasyonda infaz edildi

İzmit-Karamürsel arasında sefer yapan,Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’ne ait denizotobüsü 11 Kasım günü akşam saat 5-6sularında kaçırıldı; gemi kaptanı, müret-tebat ve yolcuları rehin alındı ve denizotobüsü uzun bir süre Marmara Deni-zi’nde yol aldı. 13 saat boyunca devameden eylem 12 Kasım sabah saat 06.00 su-larında SAT komandolarının yaptığı ope-rasyon sonucu sona erdi.Eylem esnasında burjuva basında çıkanve valiliğin yaptığı açıklamalar, yapılan in-fazın ön hazırlığı niteliğindeydi. Valilik, in-faz sonrası yaptığı açıklamada “çatışma ol-madı, etkisiz hale getirildi. Üzerinde bombadüzeneği var” demiş ama sonradan öğre-nildiği üzere Güzel’in üzerinde bomba ol-madığı anlaşılmışdı. Yine yapılan eylemedair bir açıklama olmazken, İstanbul ValisiHüseyin Avni Mutlu’nun, geminin ‘İmralıAdası’na götürüldüğü’ yönündeki iddialara

ilişkin “istekleri de örgüt talepleri doğrul-tusundaydı” demesi infazı meşru çıkarmaçabası olarak öne çıkıyor. Olay yerindencanlı yayında haberi aktaran NTV muhabiri

de öldürülen eylemcinin üzerinde bombadüzeneğinin görülmediğini belirtti. Muha-bir ayrıca, eylemcinin herhangi bir talebi-nin de olmadığına dikkat çekti.

Mensur Güzel

KESK Ankara Şubeler Platformu’nunçağrısıyla Ankara’daki Hopa protestola-rına katılan BES Ankara Adliyesi işyeritemsilcileri Fatma Ekin Narin ve TurgayAkçay devlet memurluğundan çıkarıl-makla tehdit ediliyor.

BES, “AKP’nin Hopa hesaplaşması de-vam ediyor. AKP iktidarı ‘ileri demokrasive insan haklarını’ iş kendine muhalifkesimlere gelince rafa kaldırıyor” diye-rek Ankara Adalet Sarayı önünde bir ba-sın açıklaması yaptı. Açıklamaya KESKGenel Başkanı Lami Özgen ile KESK An-kara Şubeler Platformu temsilcileri vekamu emekçileri katıldı. Eyleme katılankamu emekçileri adına açıklamayı BESGenel Başkanı Osman Biçer yaptı.

Gereği fiili ve meşru mücadeleİşyeri temsilcileri hakkında daha öncebaşlatılan kovuşturmanın Ankara ÖzelYetkili Savcılığı’nın ‘kovuşturmaya yeryoktur’ kararıyla sonuçlandığını hatırla-tan Biçer, yeniden idari soruşturma baş-latılmasını ‘hukuk dışı ve siyasi bir karar’olarak değerlendirdi. İki üyelerinin Ada-let Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu’nca“Bir daha atanmamak üzere, devlet me-murluğundan çıkarılma cezasıyla sonsavunmalarının alınmasına” yönelik ka-rarı siyasi ve hukuksuz olarak değerlen-diren Biçer şöyle konuştu: “Örgütümü-

zün çağrımız üzerine basın açıklama-sına katıldığı için üye ve temsilcilerimi-zi işten atmaya yönelerek on binlerceüyesi olan büro ekçilerine ve tüm mu-halif kesimlere açık bir mesaj veriyor.Bilmelerini isteriz ki verdikleri mesajalınmıştır. Gereği de fiili ve meşru mü-cadele geleneği olan bir sınıf örgütüolarak en iyi şekilde yapılacaktır. AKP,Hopa ile hesaplaşmasını sürdürürken,büro emekçileri iktidar sahiplerininkarşısında ezilen emekçilerin yanındayer almaya devam edecek. AKP İktidarıve ‘Adalet Bakanlığı’nın işi bizim iş yeritemsilcilerimizle uğraşmak değil ‘Suçolmayan fiili, adeta bir suçmuş gibi su-narak insanların ekmeğiyle oynamayakalkışanları’ yani gerçek sorumlularhakkında gereğini yapmaktır.”

KESK Genel Başkanı Lami Özgen deAKP’nin demokrasi ve hak mücadele-lerine bakış açısı ve yaklaşımının açıkolduğunu, bunun Hopa olaylarında Eği-tim Emekçisi Metin Lokumcu’yu katle-den zihniyetle, yargı emekçilerine uy-gulanan zulmün aynı zihniyetin sonu-cu olduğunu söyledi. Özgen, “bu tablokarşısında çocuklarımıza onurlu birgelecek bırakmak için yılmadan müca-deleyi yükselteceğiz” dedi.

Savaş Karkız’ın, BakırköyAdliyesi’nde görülen du-ruşması nedeniyle adliyeönüne gelen ailesi, oğlu-nun katillerinin bir anönce cezalandırılmasınıtalep etti

Bakırköy Adliyesi önünde bir ara-ya gelen Savaş Karkız’ın ailesiylemahalle halkı ellerinde Karkız’ınresimlerinin bulunduğu “Herkesiçin adalet istiyoruz” dövizlerinitaşıdı. Eyleme katılan kitle adınabir basın açıklaması yapılarakKarkız’ın katillerinin bir an öncecezalandırılması talep edildi. Basınaçıklamasına Demokratik HaklarFederasyonu (DHF), Dersim Der-nekleri Federasyonu (DEDEF), En-gelliler Derneği ve sanatçı EmreSaltık katılarak destek verdi.Kitle adına basın açıklamasını DE-DEF Genel Başkanı Özkan Taceryaptı. Tacer konuşmasında; “DE-DEF olarak İkitelli’de 4 fidanımızıdaha toprağa verdik. Katledilen 4gencin katillerinin cezalandırıl-masını talep ediyoruz. Bizi yöne-tenlere, Adalet Bakanlığı’na sesle-niyoruz. Aykut Alıcı, Savaş Karkız,Hüseyin ve Üstün kardeşlerin ka-tillerinin üzerine neden gidilmiyor.Bu gençlerin ortak özelliği Der-simli olmaları. Mahalle halkı ola-rak katillerin cezalandırılmasınıtalep ediyoruz. İkitelli’de katledi-len 4 gencin katilleri cezalandırı-lıncaya kadar bu davanın takipçisiolmaya devam edeceğiz” ifadele-rini kullandı.

Adli tıptan rapor istene-cekBakırköy Adliyesi’nde görülen vesaatler süren dava sonucunu, kitleadliye önünde bekledi. Sanıklarınmahkemeye geldiği duruşmadabazı sanıkların Gökçehan Büyük-kaya’nın cinayette rolü olduğuşeklinde ifade vermelerine rağ-men onun dışındaki sanıkları ko-rumaya çalıştıkları dikkat çekti.Cinayetin organize işlendiğinedair kanıtlar olduğunu belirtenavukat Meral Hanbayat, mahke-menin cinayeti üzerine alan Gök-çehan Büyükkaya’nın ceza ehli-yetinin olup olmadığının anlaşıl-ması için Adli Tıp Kurumu’ndanrapor isteme kararı aldığını açık-ladı. Mahkeme sırasında bazı sa-nıkların Gökçehan Büyükkaya’nınolayda rolü olduğunu kabul ettik-leri öğrenilirken, cinayette rolüolan diğer sanıkları korumaya ça-lıştıkları ifade edildi. Mahkemeduruşmayı 25 Ocak 2012 tarihineerteledi.

Karkız’ın katilleri cezalandı-rılsın!

AKP, Hopa’yla hesaplaşmaya devam ediyor

Hopa’da 31 Mayıs’ta Metin Lo-kumcu’nun ölümüyle sonuçla-nan olayların ardından AKP, sal-dırıyı protesto edenleri de ceza-landırıyor. Ankara’daki olaylıbasın açıklamasına katılanBES’in Ankara Adliyesi İşyeriTemsilcileri memuriyetten menedilmek isteniyor

2-3_Layout 2 11/21/11 8:33 AM Page 1

Page 3: 20-30 Kasım 2011

03güncel20-30 KASIM 2011 Halkın Günlüğü

Karanfillerle uğurlandıKartepe deniz otobüsünde üzerinde bomba düze-neği bulunduğu iddiasıyla infaz edilen HPG gerillasıMensur Güzel'in cenaze törenine katılan kitleye

polis saldırdı ve cenazenin bulunduğu camiye gazbombası attı.Amed Yeniköy Mezarlığı’na 14 Kasım ve 15 Kasımtarihinde cenaze töreni için Şehitlik Camii’ne getiri-len HPG gerillası Mensur Güzel’in cenazesi için yü-rüyüşe geçen kitleye polis saldırdı. Cenazenin bu-lunduğu camiye gaz bombası atılırken, cenazeyekatılan birçok kişi fenalık geçirdi.Güzel’in annesi ve kardeşleri karanfillerle alana ge-lirken, cenazeye katılanlara karanfil dağıtıldı. Slo-ganlar atılıp, marşlar okundu, cenaze törenineBDP’li belediye başkanları ve BDP il ve ilçe yöneti-cileri ile demokratik kitle örgütleri temsilcileri dekatıldı.Cami önünde barikat kuran polis ve zırhlı araçlarkitleyi ablukaya alarak, cenaze camiden alınmadantazyikli su ve gaz bombalı polis saldırısı başladı. Po-lis kitleye saldırısının ardından cenazenin bulundu-ğu Şehitlik Camii’ne de gaz bombası attı. Polisinaraçlardan “Dağılın aksi taktirde müdahale ederiz”uyarısına kitle tepki gösterdi. Polisin saldırısınakarşılık kitle taş ve ses bombasıyla karşılık verdi.Saldırı esnasında bir kişi atılan gaz bombasınınisabet etmesi sonucu yaralanırken, birçok insanfenalık geçirdi ve kadınlar baygınlık geçirdi. Kitlepolisin ablukasına karşılık cenazeyi alabilmek içintekrar toplandı.Güzel’in tabutu karanfillerle bezendi ve omuzlardamezarlığa doğru yürüyüşe geçildi. Polis ve zırhlıaraçlarla kitlenin katılımı engellenirken, farklı yü-rüyüş kollarından mezarlığa yürüyüş devam etti.Bütün engellemelere rağmen, binlerce kişi atılansloganlarla ve söylenen marşlarla HPG gerillasıMensur Güzel’i sonsuzluğa uğurladı.

infaz edildi

Agos Gazetesi Genel YayınYönetmeni Hrant Dink’in öl-dürülmesine ilişkin davanın14 Kasım 2011 tarihinde görü-len 21. duruşması öncesi İs-tanbul Beşiktaş İskele Mey-danı’ndan Hrant’ın arkadaş-ları imzalı pankartla adliyeönüne yüründü.Adliye önünde bir açıklamayapan Hrant’ın arkadaşları,Hrant için adalet nöbetine de-vam edeceklerinin mesajınıverirken, 20 duruşmadır de-vam eden davanın yalnızcadelillerin karartılarak HrantDink’in katledilmesinde so-rumluluğu olanların gizlenmesi süreci olduğunuifade ettiler.Yapılan açıklamada Hrant Dink suikastı davasınıngeçen duruşmasında savcının mütalaasını verir-ken Dink cinayetinin, “Bu sadece milliyetçi duygu-ları kabarmış gençlerin işlediği bir cinayet değildir,Ergenekon örgütünün Trabzon’daki bir hücresininişidir” ve “ Bu hücrenin üst yapı ile örgütsel irtibat-ları açığa çıkarılamamıştır.” şeklinde ifadeler kul-lanıldığı anlatılarak 4,5 yıl boyunca devam edendavanın bilinçli olarak karartıldığı açıklandı.

Mahkeme delil karartıyorBeşiktaş Adliyesi'nde yapılan 21’nci duruşmada,avukatlar cinayetin aydınlatılması için pek çok de-

lil bulunmasına rağmen ci-nayetin işlendiği yerdekikamera kayıtlarından diğerpek çok delile kadar yaşa-nan gerçeklerin karartıldı-ğını ifade ettiler. Cinayetterolü olan devlet görevlileriy-le ilgili açıkça ortada olandeliller olmasına rağmensürecin bilinçli olarak sü-rüncemede bırakıldığı ifadeedildi.Müdahil avukatlardan Şiarİşvanoğlu da duruşmadayaptığı açıklamada, esastadevletin cinayette sorumlu-luğu olan kişi ve kurumları

bilinçli olarak gizlediğini, Hrant Dink’in katillerininaçıkça ortada olduğunu ve cinayette sorumluluğuolan kişi ve kurumların kamuoyu vicdanındamahkum edildiğini ifade etti.Duruşmada Erhan Tuncel savunmasını yaparkenbilinçli olarak cinayetin kendi üzerine yıkılmayaçalışıldığını ifade ederek kendisine fırsat verilmesidurumunda cinayetle ilgili şüpheleri kısa süredeortadan kaldırabileceğini iddia etti.Mahkemenin pek çok delile rağmen cinayeti hala‘iddia’ olarak değerlendirmesi ve delilleri karart-maya gitmesi dikkat çekti. Tuncel tahliyesini talepederken ara karar için toplanan mahkeme, sanık-ların tahliye taleplerinin reddedilmesine karar ve-rerek duruşmayı 5 Aralık 2011 tarihine erteledi.

üseyin Gülerce’nin kaleme aldığı yazı sonrası“liberal-muhafazakar demokratlarımız” yeni birtartışmaya başladılar. “Aydınların iktidar karşı-sındaki tutumu nasıl olmalıdır?” Söz konusuşahsiyetler etrafında dönen tartışmada taraflarınneler söylediklerine kısaca bakmak ve sonrasında

birkaç söz söylemek kaçınılmaz bir hal almış durumdadır.Hüseyin Gülerce: “Görülüyor ki, KCK davası, Kürt meselesinde,bugüne kadar birbirine destek veren muhafazakâr demokrat veliberal demokrat aydınları bir yol ayrımına getirdi. İlk ayrılık, bazıliberal arkadaşların, sadece KCK tutuklamalarını eleştirmeleri,PKK terörünün artan şiddetini görmezden gelmeleriyle başladı.(…) Hiç bu tarafa bakmayıp sadece hükümeti, yargıyı hedefe koy-manın artık sorgulanması gerekiyor. İkincisi, liberal demokratbazı aydınlar, KCK'nın bir siyasi yapı olduğunu savunuyorlar.Sadece siyaset yapan KCK'lıların tutuklanmasına, fikir ve ifadehürriyeti açısından karşı çıkıyorlar. Fakat inandırıcı değiller. Çünkükarşımızda şiddeti ve ırkçılığı savunan bir yapı var.”Hasan Cemal :“...ama KCK konusunda görüşlerini gözden geçirmesigereken ben değil sizsiniz; Kürt sorunu, PKK ve KCK ile ilgili sizinyanlışlarınızı eleştirmek, şiddet ve terörden yana olmak değildirSayın Başbakan...Eyüp Can: “Prof. Büşra Ersanlı ve yayıncı Ragıp Zarakolu’un ‘terörörgütü üyeliği/destekçiliği’ kapsamında tutuklanması çok farklıkesimlerde tepkiye yol açtı. (…) Hasan Cemal de eleştirmişköşesinde son kararı Mustafa Karaalioğlu da. Neden mi? (…) Birinsanı sadece verdiği derslerden dolayı terör örgütü üyeliğiylesuçlarsanız teröre bulaşmış insanları bile yargılayamaz hale ge-lirsiniz.”Ali Bayramoğlu: “Dün, yıllardır verdikleri radikal ama meşruözgürlük ve demokrasi kavgasıyla tanınan iki arkadaşımız, Prof.Dr. Büşra Ersanlı ve yayıncı Ragıp Zarakolu KCK operasyonlarısonucu tutuklandı. Kılı kırk yarmak, şiddet ve siyaseti ayırmak,demokrasiden, özgürlüklerden taviz vermemek bu mu? Örgütle,silahla, şiddetle ilgisi olmayan Ersanlı ve Zarakolu gibi isimler debu yolla tutuklanmadılar mı? (...) Yanılıyor muyum, Sayın Başba-kan?”Etyen Mahçupyan: “KCK'lıların tutuklanmasıyla KCK'nın bitmeyeceğiapaçık. Öte yandan devletin bu yapılanmayı görmezden gelmeside beklenemez. Ama bu işi nasıl yaptığınız, kafanızdaki 'çözümün'ne olduğuna dair bir işarettir ve şu ana kadarki uygulama,hükümetin bütün iyi niyet yansıtan söylemine karşın bu meseleyieşitlik temelinde şeffaf bir duruşla karşılamaya hazır olmadığınısöylüyor. PKK Silvan'da bir hamlede intihar etmişti... Devlet deKCK operasyonlarının gizliliği sayesinde kendisini her gün zehirli-yor...”Ahmet Kekeç: “Ersanlı ve Zarakolu’nun hiyerarşik PKK yapılanmasıiçinde herhangi bir rol üstlendiklerini düşünmüyorum. Bu tutuk-lamalar, ‘Devlet, demokratik çözümden yana tavır koyanlara biletahammül edemiyor’ algısını güçlendirmekten ve bölgedeki ‘vesayetsistemine’ meşruiyet sağlamaktan öte bir işe yaramayacaktır.”Yalçın Doğan: “Bu ülkede demokrasi adına yola çıkmak zor. Buülkede Ersanlı ve Zarakolu olmak çok zor. 12 Eylül anayasa refe-randumunda yetmez ama evet diyenler, yetti mi şimdi? Siz anlışanlı, yönetmenler, yazarlar, romancılar, öğretim üyeleri, sanatçılaryetti mi şimdi?” Yukarıda isimlerini yazdığımız yazarlar dışında daha onlarca “ya-zar-aydın” da “KCK operasyonları” nedeniyle AKP’ye karşı nasılbir tavır alınması gerektiğini tartışmaya başladılar. Her ne kadartartışma lokal bir sorun üzerinden ele alınsa da yıllardır AKP’ninher yaptığını ‘demokrasi-özgürlük’ vesilesiyle alkışlayan liberalcenahın bu ayrışması önemle ele alınması gereken bir durumdur.Faşizmin saldırıları azgınlaştıkça Hüseyin Gülerce’nin dediği gibisaflarda netleşmek durumunda olacaktır. ‘Değişim’ adına faşizmintasfiye sürecine çanak tutanların içinde bulundukları durum anitibarıyla ibretliktir. Liberal cenah arasında yaşanan bu ayrışmanınher geçen gün daha da derinleşeceği ayandır. İktidar mücadelesindeoldukça önemli bir misyona sahip olan devrimci-demokrat-ilericiaydınları örgütleyip devrimci mücadeleye kanalize etmek ve sözde‘aydın-yazar’ sıfatlarını kullanarak faşizmi güçlendiren şahsiyetleriher alanda teşhir edip, bütün kokuşmuş fikirlerini bir kez dahaçürütmek ertelenemez görevlerimizdendir. Özgür Düşün Kolektifi tarafından Aralık 2006 yılında organizeedilen Aydınlık Sorgular Sempozyumu oldukça önemli bir adımve sorgulama-tartışma süreciydi. O gün “Aydın kimdir?” sorusunaverdiğimiz cevabı bugün bir kez daha tekrarlamakta fayda var; “(…) aydın somut olan gerçek karşısında sanık olma cüretini degösterebilendir”

HBERABER YÜRÜDÜK BİZ BU YOLLARDA -ıı-

SINIF TAVRI ≫ ismail uçar

Mahkemeden bilindik senaryolar

2-3_Layout 2 11/21/11 8:33 AM Page 2

Page 4: 20-30 Kasım 2011

Halkın Günlüğü 20-30 KASIM 2011güncel04

Yüzlerce kişinin öldüğüVan’da yaşam koşulları gün-den güne kötüleşiyor. Devletise Van yıkımını “afet” olarakdeğerlendirmiyor, milyonlar-ca lira bağış kasalarda tutu-luyor

Bakanlar Kurulu kararıyla 7269 sayılı AfetKanunu’na göre, afetin gerçekleştiği böl-gede can ve mal kaybı ve mevcut koşullar-da yaşamın sürdürülemeyecek olması du-rumunda devlet buradaki tüm ihtiyaçlarımaddi hiçbir karşılık almadan gerçekleş-tirmek zorundadır.

Bir bölgenin afet bölgesi ilan edilmesi için;15 binden fazla nüfuslu yerdeki il, ilçe vemahalle yerleşim alanlarında en az 10 bi-nanın yıkılması, afet sebebiyle ölü ve ya-ralıların olması, yol-su-elektrik-kanali-zasyon gibi tesislerin kullanılmayacak şe-kilde hasar görmesi nedenleri afet yasa-sında koşul olarak sayılıyor.

Ancak yüzlerce kişinin öldüğü, yüzlercekişinini yaralandığı, binlerce binanın yıkıl-dığı ve yine binlerce insanın evsiz kaldığı,büyük bir altyapı, barınma, sağlık, ulaşım,açlık, ısınma sorununun yaşandığı Van,afet yasasına dahil olamadı! Sokaklardakalan Van halkı ve özellikle çocuklar, ka-derine terk edilmiş halde. Yaşanan depremfelaketine kar ve don tehikesi gibi havakoşulları da eklenince yaşamın olanaksız-lığı artarken; devletin verdiği yazlık çadır-larda bahara erişme kerameti bekleniyor.

Deprem olmasa da ölümler devam ediyorBaşta çocuklar olmak üzere grip, üst ve altsolunum yolları enfeksiyonlarıyla birlikteağır derecede ishallerin yaşandığı ve önü-müzdeki günlerde katlayan bu hastalıkla-rın artacağı ortadadır. Elbette çadıra sahipolmayanlar da daha büyük bir sorunla ba-şetmek zorunda kalıyor. Örneğin; 7 yaşın-daki Deniz Olgun’un babasının kendi im-kanlarıyla yaptığı naylon çadırda ölmesi veardından 12 yaşındaki Öznur Ürgün’ün dezatüreden ölmesi devlet yetkililerinin “herşeyimizle buradayız” yalanını parçaladı.Zervendanis Köyü’nde de Bahar, İsmail To-lukan kardeşlerin kaldıkları çadırdaki so-badan çıkan yangın sonucu can vermesi-nin ardından Ankara’ya tedavi amaçlı ağıryaralı olarak götürülen kardeşleri Mikailde kurtarılamadı. Yaşanan can kaybınarağmen devlet ve yetkili kurumları so-rumluluk almak yerine hedefi şaşırtmayadevam ediyor. Bunların tümünü yanyanakoyduğumuzda Van’ın afet bölgesi olma-ması için Kürt ulusuna karşı duyulan düş-manlık ve ranttan başka neden kalmıyor.

Van yıkımı “geliyorum” demiş!Deprem öncesi raporlar ve uyarılar dikkatealınmadığı gibi, sonrasında da ziyaretlerengellendi. Van Yüzüncü Yıl ÜniversitesiÖğretim Üyesi Prof.Dr. İlyas Yılmazer; 17Ağustos depreminden sonra hangi bölge-lerde deprem olacağını ve nerelerde yıkı-mın yaşanacağını ‘maalesef olacakları bili-yorduk’ diye tepkisini gösterek açıkladı.Yılmazer, detaylarıyla 2003 yılında hazır-ladığı raporu bakanlara, milletvekillerine,Başbakanlık’a gönderdiğini belirtti.

TMMOB’un Van depremi sonrası hasartespit çalışmalarına katılma talebi redde-dilirken, maliyeti 5-30 bin TL arasında bu-lunan hasar tespitleri özel firmalara mil-yonlarca liraya verilerek yapılıyor. Yapı de-netim şirketlerine hasar tespiti yaptıra-mayanlar ise valiliklere dilekçe vererekkonutlarının depreme dayanıklı olup ol-

madığını AFAD yetkililerinin yaptıkları ça-lışmalar sonrasında öğreniyor.

Toplanan yardımlar neden kasalarda tutuluyor?Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı(AFAD); ABD doları ve Euro hesapları üze-rinden yapılan deprem yardımının Merkez

Afet Kanunu Van’ı

Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘eski bü-tün yapılar yıkılacak’ söylemininardından harekete geçen MelihGökçek, 6 yıldır yıkımını planladı-ğı Dikmen Vadisi 4 ve 5. etaplarınıyıkmak için harekete geçti

Dikmen halkının barınma hakkına ve uzunsoluklu bir emekle var ettiği Dikmen Vadisiüzerinde bulunan 4 ve 5’inci etapları için‘kentsel dönüşüm’ planını 6 yıldır halkınhaklı mücadelesi ve direnişi sonucu hayatageçiremeyen Büyükşehir Belediye BaşkanıMelih Gökçek, yeniden harekete geçti. Anka-ra Büyükşehir Belediyesi, geçtiğimiz hafta-larda yaptığı meclis toplantısıyla yıkım kara-rını nasıl hayata geçireceğini kararlaştırdı.Yoksul gecekondu halkını kar, kış, ayaz de-meden emeğiyle var ettiği, sürdürmeye ça-lıştığı yaşam ve düzeni altüst ederek onlar-dan elde ettiği arazileri kendisine yeni birrant sahasına çevirmek için Gökçek şu planıhazırladı:

Dikmen Vadisi, Yasak Bölge ilan edilecek. Va-diye giden bütün yollar, İlker 1. Cadde dahilolmak üzere trafiğe ve insan geçişine kapatı-lacak.

İlk etapta mahallesine sahip çıkma bilinciyledavrana 18 kişinin evi yıkılacak.

İlk hamlede mahallede bulunan BarınmaHakkı Bürosu ele geçirilecek. Direniş eğilimigösterenlerin moral olarak çökertilmesi he-deflenecek.

Yıkım süresince hiçbir basın mensubu Dik-men Vadisi’ne alınmayacak. Yıkımda ortayaçıkan kötü görüntüler engellenecek.

Dikmen Vadisi’nin dünyayla irtibatı kesile-cek. Hiçbir kişi ve kurumun da girmesinemüsaade edilmeyecek.

Elektrik ve su şebekesi ana hatlardan kesile-cek.

Mahallede olası bir direnişi engellemeye dö-nük, mahallede barınma hakkına öncülükeden kişiler birkaç gün önceden gözaltınaalınacak.

10 adet sallama tabir edilen paletli yıkım

kepçesi, 90 adet sair dozer ve kepçe teminedilmiş durumda.

500 işçi evlerin eşyalarını boşaltmak üzerebelediye birimlerinden seçilmiş ve listesi ha-zırlanmış durumda.

Bir hafta sürmesi planlanan yıkım çalışma-larına eşlik etmek üzere çevre illerden ÇevikKuvvet takviyesi yapılacak.

Dikmen Vadi’sinde belediye ekipleri ve çevikkuvvetin bir hafta karargâh kurması için ge-rekli tedbirler alınacak.

Yıldız Polis Karako’lunun altındaki araziyekurulacak büyük bir sahra çadırından ope-rasyon idare edilecek.

Ne villa ne saray!Gökçek ve ekibinin devletin taarruz ve harpgücü gibi planladığı bu ibretlik yıkım planıkarşısında Dikmen halkına sunduğu ise ken-tin dışında bulunan Doğukent’te insani ve te-mel imkânlardan yoksun bir yerde arsa veyaTOKİ’nin Karacaören’deki konutlarında ‘15 yılkira öder gibi’ ev sahibi olmak. Planı öğrenenDikmen Vadisi halkı, mahallelerinde barikat-

lar kurarak ayaza, kışa aldırmadan geceligündüzlü nöbet tutmaya başladı. Taleplerini“Ne villa ne saray, başımızı sokacak ev isti-yoruz” sloganıyla ifade eden Vadi halkı, ken-dilerine bir nimetmiş gibi sunulan çözümekarşı sonuna kadar mücadele edecekleriniilan ettiler.

Gökçek’ten bilindik oyunlarAnkara’daki devrimci demokratik kurumla-rın da desteğiyle büyük yıkım planı karşısın-da “Biz tabutları hazırladık ama içine kimingireceği bilinmez” diyerek barınma haklarınırant hesapları için gasp edenlere karşı sonu-na kadar mücadele edeceğini ilan eden Dik-men halkı karşısında acizleşen BüyükşehirBelediye Başkanı İ.Melih Gökçek yine karapropagandaya soyundu. Büyükşehir Beledi-yesi’nin 15-22 Kasım sayılı bülteninin bütünsayfalarını yıkım karşısında direnen halktanöne çıkanlara yönelik iftira, karalama kam-panyasına dönüştüren Gökçek, Vadi halkın-dan Tarık Çalışkan’ı hedef gösterdi. Tarık Ça-lışkan’ı ‘Dikmen tahrikçisi’ şeklinde ilan edenbelediye bülteni, adeta polis karakolu gibi bir

Devletin yıkım icazetine

4-5_Layout 2 11/21/11 9:35 AM Page 1

Page 5: 20-30 Kasım 2011

irlik keyfi bir tercih değil,devrim için gerekli olanzorunlu bir ihtiyaçtır.Hiçbir devrim bileşenle-rinin genelini kapsayanbirlik dışında ilerleme-

miştir denebilir. Geniş halk kitlelerinin engenel çıkarları temelinde Komünist partisiönderliğinde ortak hareket etmesiyle, yanibirleşmesiyle devrim kalkışması galebeçalmıştır. Doğru birlik anlayışı sayesindeKomünist ve devrimcilerin birliği sağlanmış,devrimin itici güçleri bu zeminde teşkil vetamam olmuştur. Devrim bu birlik teme-linde mümkün olmuştur. Tersini tasavvuredenler derin yanılgı içindedirler.Marks’tan bu yana en kıdemli komünistlerinhepsi istisnasız olarak Komünist devrim-cilerin birliği, devrimci proletarya ve onunönderliğinde geniş emekçi halk kitlelerininbirliği için didindiler. Marks’lar büyük uğraşverdi. “Komünist Liga-Komünistler Birliği”örgütüne böyle vardırlar. Lenin Bolşeviklerinbirliğini büyük çabalarla gerçekleştirdi. Da-hası, Rusya’nın muhtelif yerlerinde mantargibi fışkıran devrimci grupları bir arayagetirerek nihayetinde sağlam bir Bolşevikörgüt yarattı. Bu grupların birliği ve birliğinniteliğini oturtmak için uzun mücadelelerverdi Lenin. Daha sonra Stalin yoldaş ulus-ları birleştirmede büyük çabalar vererekulusların SSCB bayrağı altında birleştiril-mesini başardı. Mao yoldaşın Sun Yetsandönemi Goamintag hükümetine varan de-ğişik niteliklerdeki birleşik cephe siyasetlerive pratikleri yine alenidir. Elbette bunlarınhepsinde birliklerin belirlenmiş kesin ilkeleresahip olduğunu eklemek gerekir. Komünistve devrimci güçlerle ilkeler temelinde bir-likler gerçekleştirilirken, ideolojik mücadeleve MLM’ye düşman ideolojik akımlarlaaramıza kalın çizgiler çekmekten özellikleimtina edemeyiz.Temel görevler ertelenemez, savsaklana-mazlar. Birlik Maoistlerin gelişip güçlen-mesinin stratejik politikalarından bir ta-nesidir. Evet, Birlik Maoist güç ve partileringelişip güçlenmesinde, önderlik rolününyerine getirilmesinde, emperyalist dünyagericiliği ve yerli komprador faşist sınıflarınkarşı-devrimci ideolojik-politik-askeri sal-dırılarının atlatılmasında, devrimimizdekigerilemelerin aşılmasında, güçlü devrimcidalganın yaratılmasında, en nihayetindedevrim ve Komünizme yürünmesindekitemel silahlarından yalnızca biridir. Ol-mazsa olmaz değerde stratejik silahla-rındandır. Peki, bugün birlik konusundahangi noktadayız? Önemli gelişmeler kay-dettik, daha fazla gelişme kaydetmemizgerekmektedir.Özcesi, Birlik anlayışının stratejik olmasınaişaret ettik ve birlik konusundaki anlayı-şımızı bu zemine oturttuk. Sağlanan teorikkavrayış pratikle birleştirilmezse yetmez.Teorik her doğru pratik gerçeğe dönüştü-rülmek durumundadır. Değiştirmek ancakbununla mümkündür. O halde teorik olarakilerlettiğimiz birlik anlayışımızı pratik dav-ranışlarla besleyip teorik olarak oturttu-ğumuz ileri zemine pratiğin çivisiyle çakıpsağlamlaştırmalıyız. Birliğin somut pra-tiklerle sağlamlaştırılmasında bizler kadarbirliğin diğer tarafı olan yoldaşların yakla-şımı da önemlidir elbette. Fakat önceliklemeseleyi kendi açımızdan mütalaa etme-miz gerekir. Zira sorunun bir parçasıyızve sorun bizlerin sorunudur. Dolayısıyladoğru adımlar atmada dışarıya angaje ha-

reket edemeyiz. Dolayısıyla muhatabı-mızdan adım beklemeden üstümüze dü-şeni yapmalı, yani doğru bulduğumuz yak-laşım ve politikalarda adım atma yüküm-lülüğümüzü yerine getirmeliyiz. Güvenverme, ikna etme ve samimiyetin ölçütüburadan doğar veya bunu gerektirir. Tespitettiğimiz ihtiyaçları giderme ve bilimseldoğrulara sadık hareket etme konusundane bir güvence isteyebiliriz, ne de şartlıhareket edebiliriz.Birliğe bilimsel zeminde kesinlikle inanı-yoruz, birliği tüm temelleriyle gerekli gö-rüyoruz, bu birliği gerçekleştirmek istiyoruzve birliğin gerçekleştirilmesi gerektiğinetamamen iknayız… Devrimimizin ihtiyaç-ları, partilerimizin ihtiyaçları, ülke devrimcihareketinin durumundan doğan ihtiyaçlar,ideolojik-teorik ve ilkeler esasında zatentabii olan bu birliğin gerçekleştirilmesinidaha da kaçınılmaz ve zorunlu kılarak ive-dileştiriyor. Silahlı eylem-silahlı mücadeleya da devrimci doğrultunun “teşhir direğine”asılıp reformist ve yasalcı tasfiyecilik vehatta burjuva demokrasisi karşısında daraçekilmek istendiği, gerçekte de devrimcihareketin felç olup tasfiyeciliğin hortladığıgünümüz şartlarında Komünistlerin birliğihayati önemdedir. Yasalcı kulvarda devrimcizemini zayıflatan birliklerin gündemleşti-rildiği anda devrimci ve Komünist birlikleringerçekleştirilmesi yaşamsal değerdedir.Kısacası tasfiyeci çarkın dişlileri sınıf ha-reketini ufalayarak burjuva hamurla ma-yalamaktadır. Dümenler yasalcılığa kırılmış,devrime modası geçmiş bir ucube misaliel sallanmaktadır. Az sayıda, son derecezayıf ve hatta cılız denecek ölçüde Komü-nist devrimci dinamik geriye kalmıştır.Egemen eğilim yasalcı inişteyken, nadirgüçler olarak devrimci yokuşun tam önündebulunmaktayız. Tasfiyeci eğilim çığ gibibüyüyor. Bu akım devrimci dirençle ön-lenmezse devrimimizin kaybı kat be katbüyüyecektir. Komünistlerin bent örmesitarihsel öneme sahip sorumluluktur. Özcesi,yüzü devrimci yokuşa dönük olanlarınbirliği şarttır. Kesin ve net ilkeler zeminindeörgütsel birliğe gitmek gerekliyken, buradaelde edilecek örgütsel-siyasi güç bu ilkelerekseninde doğan bir nitelik olarak tesisedilmelidir.Birlik tartışmaları aktüel tartışmalardır.Fakat devrimci zemindeki ilkeli birliklerayrı şeylerdir; işte bizlerin birlik tartışmasıbu mecradadır. Birliği taktik değil, strate-jiktir. Gerici-burjuva birlikler ve devrimcibirlikler vardır. Hiç şüphesiz ki, birinciyireddederken, ikincisini zorunluluk ve Ko-münist görev addederiz. Bundan hareketle; örgütlü olduğumuz heryerde ve her düzeyde genel yaklaşımımızolan birlik anlayışı ve hedefi doğrultusundagayret gösterilmeli, kişisel tavır ve değer-lendirmelere göre hareket edilmemelidir.Genel sorun olan birlik sorunu, diğer so-runların gölgesine itilemez veya alt sorunlargenel hedefin önüne çıkarılamaz. Maoistlerin birliği devrimimizin de açığaçıkardığı bir ihtiyaçtır. Her Maoist birlikiçin çaba sarf etmek durumundadır. Dev-rimde samimi olmak bu özgülde birlik içinçaba harcamaktan geçer ya da bugünküdurumda devrimde samimi olmanın ölçütüMaoistlerin birliği hakkında gösterilen iradeve gayrettir. Her Maoist daha fazla Birliksavaşçısı olmak zorundadır. Bu tarihselbir görevdir.

B

ZEMİN ORTADAN KALKANA KADAR ISRARLA BİRLİK!

UFUK ÇİZGİSİ ≫ bakış can

Bankası döviz kurları üzerinden Türk Lirası-na çevrildiğini açıkladı. 143 milyon 650 binTL’nin Başbakanlık-AFAD, 33 milyon 650 binTL’nin Diyanet İşleri Başkanlığı ve 43 milyon650 bin TL’nin ise Kızılay hesabında olmaküzere toplam 220 milyon 760 bin TL’nin ban-ka hesaplarında tutuluyor. Van halkının bukadar çok yardıma ihtiyacı olduğu bir za-

manda, devlet yardımları kasalarda nedensaklıyor?

Başka illere göç eden Vanlıların okula gide-cek çocukları şimdiden hurda işlerinde ça-lışmaya başladı. Kurum tesislerine yerleşti-rilen aileleri ziyaret eden demokratik kitleörgütleri temsilcileri ve sendikacılar ise aile-lerle görüştürülmüyor.

KHK’lerle ülke toprakları sondajlanıyor Devlet, Van’daki yıkımı her türlü kara dön-üştürmenin peşinde. Halk acılar içerisindeyaşarken AKP Van depremini fırsata çevire-rek, rantçılıkta yola devam ediyor. “Afet Ris-ki Altındaki Yapı ve Alanlar Hakkında Ka-nun” taslağına göre, “Anlaşma sağlanama-yan hallerde gerçek ve özel hukuk tüzel ki-şilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmazlariçin bakanlık veya talebi halinde TOKİ veidare (ilgili belediye kastediliyor) tarafındankamulaştırma veya acele kamulaştırma ya-pılabilecek” kararı afet sonrası talanın yasaltelaffuzu!

Kentsel Dönüşüm Yasası, bu yetkiyi sadecekentsel dönüşüm alanlarını kapsayacak şe-kilde barındırırken, yeni düzenlemede hü-kümetin el koyacağı alanların yaygınlaştırıl-masını da kapsıyor. Ayrıca yeni düzenleme-ye göre, bakanlığın talebi üzerine mera, yay-lak, kışlak ve kamuya ait otlak ve çayır va-sıflı taşınmazlara, muhtemel afete maruzbölgelerdeki ailelerin nakledilmesi ve kamuyatırımlarının yapılması amacıyla vasıf de-ğişikliği getirilebilecek. Böylece de gerçekle-şen deprem satışa çıkarılacak arazilerin vetarihi değerlerin talan edileceği bir aracaçevrilmiş oluyor. Mevcut iktidar da bu fırsatıkaçırmamak için olanca hızıyla çalışıyor.

0520-30 KASIM 2011 Halkın Günlüğü

kapsamadı

dil kullanarak kolluk fezlekelerini aratmayanbir yöntemle ‘terör örgütü’, ‘örgüt kavgası’, ‘ör-güt bağlantıları’ icat ederek, halkın haklı kav-gasını yıkım planını kamuoyunun gözündemeşrulaştırma hamleleriyle her yolu mübahgören bir anlayışla hareket etti. Dikmen halkı-na da, “bir haftalık süre veriyoruz. Anlaşma-yanların evleri kesinlikle kendilerine herhangibir bedel ödenmeksizin yıkılacaktır” tehditlerisavurdu. Barınma haklarını savunanların yasaldüzenlemeler çerçevesinde ağır cezalarla kar-şılaşacağı vaaz edildi. Vadi halkını kendi eme-ğiyle var ettiği, devlete vergisini ödediği evle-rinde ve mahallelerinde işgalci konumuna so-karak, aynı pervasızlıkla ‘Biz kimsenin hakkınıyemiyoruz’ yalanlarını söyledi.

“Barikatlar güvencemizdir”Tehdit ve şantajlar karşısındaki kararlı duru-şundan taviz vermeyen Dikmen halkının kadı-nı, erkeği, çocuğu, yaşlısı, genciyle barınmahakları için 6 yıldır verdiği mücadeleden vaz-geçmeyeceğini anlayan Gökçek, vadi halkınınbelirlediği heyeti makamında kabul etti. Burju-va-feodal medya dışında kimseyi toplantıya

almayan ve vadi halkını ilk defa muhatap ola-rak kabul eden Gökçek, vadililerin yerinde is-kân taleplerini yeniden reddederken 13 kişidenoluşan heyet, görüşmeyi şu şekilde aktardı:“Gökçek, karşı öneri olarak bir kez daha bizle-re, ilk kez altı yıl önce yaptığı Doğukent denenbir bölgede arsa satmayı teklif etti. Ancak bukez bu önerisinde ısrarcı olmadı. DevamındaGökçek, Dikmen Vadisi dışında bir yerde TOKİile işbirliği yapılarak bizlere taksitli ödeme ko-laylığıyla konut verilebileceğini, aynı zamandabizler bu konutlara taşınıncaya kadar da kirayardımında bulunulabileceğini söyledi. Böyle-likle, haklı ve insani taleplerimizle beklentileri-mizin oldukça uzağında olsa da, ilk kez barın-ma ve yaşam hakkımızı da dikkate alan biröneriyle karşılaşmış olduk. Gökçek’i vadiye da-vet ederek bu önerilerini vadililerle paylaşma-sını istedik fakat bu talebimiz kabul edilmedi.”

Dikmen halkının haklı mücadelesi karşısındayıkım tehditlerinin sökmediğini söyleyen he-yetin son sözü “Barikatlarımız kalkmayacak,barikatlarımız müzakere sürecinin güvencesi-dir” oldu.

Dikmen atağı

4-5_Layout 2 11/21/11 9:35 AM Page 2

Page 6: 20-30 Kasım 2011

Halkın Günlüğü 20-30 KASIM 2011güncel06

Dersim’e bağlı Hozat veMazgirt ilçe belediyelerininyaklaşık bir yıldır örgütlemeçalışmalarını yürüttüğüDevrimci Halkçı Yerel Yöne-timler Sempozyumu 3-4Aralık 2011 tarihinde Anka-ra’da yapılacak

Dersim’e bağlı Mazgirt ve Hozat ilçe belediye-lerinin öncülüğünde Ankara’da yapılacak olanDevrimci Halkçı Yerel Yönetimler Sempozyu-mu’nun son hazırlıkları tamamlandı. Hozat veMazgirt belediyeleri, sendikalar, meslek oda-ları ve demokratik kurumların düzenlemekurulunda yer aldığı sempozyum 3-4 Aralıktarihlerinde yapılacak.

Sempozyum, Türkiye-Kuzey Kürdistan’dahali hazırda var olan devrimci- özyönetimci,halkçı belediyecilik anlayışlarıyla sosyalistbelediyecilik anlayışının güncel sorunlarıbağlamında mevcut yapılanmaların nasıldaha güçlendirilebileceği ve geçmişten gü-nümüze var olan deneyimleri güncel bir ba-kış açısıyla tartıştıracak.

Ankara Barosu Eğitim ve Kültür Merkezi(ABEM)’nde yapılacak olan Devrimci HalkçıYerel Yönetimler Sempozyumu’na dairTMMOB Elektrik Mühendisleri Odası (EMO)Genel Merkezi’nde bir bilgilendirme toplantısıdüzenlendi. DHF Ankara il temsilcilerinin dekatıldığı toplantıyı düzenleme kurulu adına78’liler Girişimi, Devrimci 78’liler Federasyo-nu, Şehir Plancıları Odası ile Elektrik Mü-hendisleri Odası gerçekleştirdi.

EMO Ankara Şube Başkanı Ramazan Pektaş,güçlü ve demokratik yerel yönetim birimleri-nin son zamanlarda birçok siyasal kesimlerinsöylem düzeyinde sahiplendiği önemli birtema halini aldığını söyledi. Asıl görevi halkınihtiyaçlarını karşılamak olsa da merkezi yö-netimin basit bir uzantısı olmaktan kurtula-mayan belediyelerin 1970’li yıllarla birliktebüyük değişimler yaşadığını belirten Pektaş,“gerek belediye başkanları gerekse, siyasipartiler, çoğunlukla gecekondu bölgelerindebulunan kır kökenli emekçi sınıfların 1960’la-rın sonunda yükselen ve 1970’lerde artarakgelişen tepkilerini dizginlemek için popülistbelediyecilik anlayışını geliştirmişlerdir” dedi.

Ortak mücadelenin olanakları tartışılacak1990’lara kadar bürokratik, merkeziyetçi, po-pülist görüntü altında gerçekleştirilen beledi-yecilik mantığının; 90’lardan bu yana neolibe-ral, piyasacı ve İslamcı muhafazakar bir çer-çevede uygulandığına vurgu yapan Pektaş,bu mantık çerçevesinde belediye kaynakları-nın esas olarak piyasanın ihtiyaçları doğrul-tusunda harcandığı tespitine yer verdi. Özel-leştirmeler, belediye şirketlerindeki taşeronuygulamalar, derinleşen girişimci, rekabetçikentsel gelişme mantığının göstergesi” olaraktanımlayan Pektaş, sistemin belediyelerininpiyasa mantığı çerçevesinde şekillendirirkentoplumu ve alt sınıfları, sadakaya muhtaç halegetirdiğini sözlerine ekledi. ‘Böylece kullaştı-rarak mekanizmasına eklemleme’ taktiğininyürütüldüğünün altını çizen Pektaş, Sempoz-yumda, sistemin tanımlaması dışında kalanülkemiz ve uluslararası alandaki devrimci-

Yerel Yönetimler mperyalist mali sermayeninhimayesindeki Yeni Osman-cılık ve ufukta görünenler“Kapitalizm için geçerli olanınküreselleşme için de geçerliolduğu fikrindeyim. Nursi, kü-

reselleşme projesini destekleyen teknolojik ve bilimselgelişmeleri elbette müspet karşılayacaktır. Bununlabirlikte, o küreselleşmenin hayır yolunda işleyecekbir güç olduğundan emin olmak da isteyecektir…Eminim ki o, dünyanın en fakir ülkelerinin karşıkarşıya olduğu borç yükünü silmek için Batılı kuru-luşlara dönük kampanyanın da güçlü bir destekçisiolurdu. Buna ilaveten, dünyanın ekonomik hayatının,insanlığın manevi vizyonunun bir vasıtası olmakiçin var olduğu zaruretine şahitlik edecekti… Asılhedef, bütün insanların tam anlamıyla Allah’ın rızasıdairesinde bir hayat yaşamaları için servet üretmekolmalıdır. Küreselleşme bunu bir imkân haline ge-tirebilir. Bizim görevimiz, bu hedefi gerçekleştirmekiçin çalışmaktır.” (age, s.116-117) Markham, Said Nursi’nin kapitalizmden (globalizmden)yana ama aynı zamanda fakirlerin de destekçisi ol-duğuna dikkat çekmektedir. Bu Said Nursi retoriğini,Türk siyaset ve ticaretinin nüfus etmeye çalıştığıher yerde -özellikle de 3. dünya ülkelerinde- görmekmümkündür: Eğitimden sağlığa kadar, öncü birlikfonksiyonu gören dini gönüllüler sayesinde açılanyolu ardından, Türkiye’nin devlet yetkilileri, siyasi veticari antlaşmalarla güvence altına almaktadırlar.Üç kıtada yüzyıllarca hüküm süren Osmanlı İmpa-ratorluğu’nun ardından, 1. Dünya Savaşı’nın galiplerineAtatürk Türkiye’si tarafından verilen söz, yeni Tür-kiye’nin, sınırlarının ötesine burnunu sokmayacağınadairdi. 88 sene sonra Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’si,uluslararası konjonktürün kendisine sunduğu im-kânları kaçırmaksızın, bir “küresel oyuncu” vizyonuylahareket etmektedir. Bu vizyonun köklerini, bugünlerdeherkesin ortaklaşa referans verdiği Said Nursi’nindüşün dünyasında bulmak mümkündür. Peki bununezilenler açısından anlamı nedir? Türkiye, son otuz senede, tabiri caizse döve döve“adam edilmiştir”. Bunun baş sorumlusu, son otuzsenede büyük şehirlere yığılmış milyonlarca yoksulkitlenin toplumsal üretimini gasp eden emperyalistmali sermayenin ta kendisidir. Türkiye’nin hâkimsınıflarının bugün, caka satan, efelenen durumlarınıntarihsel arka planında, emperyalist mali sermayeninmengenesinde canına okutulmuş çeşitli milliyetlerdenTürkiye halkının, kanı ve emeği vardır. O kan veemek sayesinde, 75 milyon nüfuslu ülke, dünyaekonomisinde 17’ci sıraya sıçramıştır. Ve ülkeninen büyük 20 ekonomi metropolünün her birinin dışticaret hacmi bugün, yıllık olarak bir milyar ABDDoları’na erişmiş durumdadır. (John Feffer, "Pax Ot-tomanica?", TomDispatch.com, 13. Haziran 2010)Baş döndüren büyüme hızı, uluslararası kredi ku-ruluşlarının verilerinde Türkiye’nin, kredi notunungit gide yükselmesi ne pahasınadır? İş güvenliğininolmadığı, grev ve sendikal örgütlenmenin yasalarlazorlaştırıldığı, haliyle ortalığın ucuz iş gücüyle kay-nadığı ve halkın dinle uyuşturulduğu ortamda tabiiki gene, halkın canı, kanı ve emeği pahasınadır. Fakat burada üzerinde durmaya çalıştığımız mevzu,daha da derin ve girift bir meseleyle alakalıdır.Dünya haritasını gözünüzün önünde canlandırın.Emperyalist mali sermayenin bir çadır misali dünyanınüzerinde durduğunu düşünün. Bu çadırın LatinAmerika’daki taşıyıcı sütunlarını Brezilya, Afrika Kı-tasının güneyinde Güney Afrika Cumhuriyeti, kuze-yinde Mısır, Asya’da ise Hindistan oluşturmaktadır.Ön Asya, Ortadoğu ve Kafkaslar’da ise bu sütungörevini Türkiye üstlenmektedir. Hal böyle olunca,enerji yollarının Asya’dan Avrupa’ya uzanan güzer-gahının “güvenlikli” garantörlüğü Türkiye’ye düş-mektedir. Ve bu garantörlük, Türkiye’nin kredibilitesini,emperyalist mali sermaye nezdinde daha da arttır-maktadır. Söz konusu iktisadi ve politik “moral”, Türkiye’ninhâkim sınıflarının oldukça geniş bir coğrafyada (Af-

rika’dan, Ortadoğu’ya, Balkan’lardan Kafkasya’ya ka-dar) saldırganca ticaret yapmasını da teşvik et-mektedir. İnşaat sektöründen, bankacılığa, beyazeşyaya; turizmden, mobilya sektörüne kadar uzananbu yatırımcılık, Türk kapitalistlerinin kaçınılmazolarak, çıkarları gereği yeni bir Türk dış politikasınınoluşmasına neden olmaktadır. Bu dış politikanın “stratejik ortağı” ABD’dir. Önceliğiise iktisadi ve askeri olarak zor durumda bulunanABD’nin, Türkiye’nin sorumlu olduğu bu bölgedenefes almasını sağlamaktır. Yani? Yani, bir başkadeyişle, mesela muhteşem Arap isyanları esnasındaesen anti-emperyalist kasırganın yanında duruyor-muş; onu destekliyormuş gibi gözüküp; isyanıngazını alarak; kendi arkasına yedekleyerek; ABD içinbir tehdit olmasını engellemektir. Fakat kaçınılmazolarak bu dış politika, ABD ve diğer batılı emperya-listlerle zaman zaman, çelişki yasasının kendidinamiği gereği karşıtlığa yol açmaktadır. Mesela,Türkiye’nin İsrail ile çatışması; ABD’ye rağmen İran’layapılan doğal gaz antlaşması; bu karşıtlığın bir so-nucudur. Velhasıl Yeni Osmancılık olarak da adlandırılan Tür-kiye’nin bu dış politikası yukarıda izah edilmeye ça-lışılan parametreler üzerinde hareket etmektedir.Ancak bir Türk atasözünde de dendiği gibi “evdekihesap çarşıya uymaz” bir hale bürünme potansiyelinide beraberinde taşımaktadır. Zira 1950’lerde Tunusve Cezayir’in Fransa’ya karşı ulusal bağımsızlıklarınıdesteklemeyen Türkiye’nin, 2011’de Tunus ayak-lanmasına sesiz kalmayı yeğlerken ve Mısır’dakiayaklanmanın sonlarına doğru Mübarek rejiminekarşı Tahrir’i destekliyormuş gibi demeç vermesidaha hâlâ hafızalarda taptazedir. Ha keza Libya’daayaklanan kitleleri görmezden gelip Kaddafi’yi baş-langıçta destekleyen Türkiye’nin, son anda ani birmanevrayla anti-Kaddafici olup, Emperyalist mü-dahalede taraf olması tamamen bir oportünizm ör-neğidir. Ama bunun da ötesinde şimdi Türkiye’nin,Arap halklarının yanında yer alıyormuş gibi gözük-mesi, başbakanının her gittiği Arap şehrinde seccadeaçıp, medyatik namazlara durması, tamamen tarihibir sahtekârlıktır ve bunu en iyi bilen de tarih bilinciniyitirmemiş olan Arap halk kitleleridir. Libya’dan, Irak’a kadar bütün bir Arap coğrafyasıyıllarca Osmanlı İmparatorluğu’nun ilhak ve talanınaşahit olmuştur. Vaktiyle Arap dünyasının en büyükentelektüel birikimini oluşturan Suriye’de 1. CihanHarbi esnasında, 3000 küsur entelektüeli hunharcakatledenin de Osmanlı ordusu olduğu daha hâlâunutulmuş değildir. Daha düne kadar Beşar Esad’a“kardeşim” deyip, onu elinden tutup, dünya emper-yalist sahnesinde Esad’ın hamiliğine soyunan daTürkiye’nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’danbaşkası değildir. Tam on aydır, Esad rejimine yiğitçebaşkaldıran Suriye halkının öfkesinin, sınırın ötetarafına sıçramaması için Şam yönetimine akıl verenTürkiye’nin şimdi, Suriye halkının koruyucusu rolünüüstlenmesi, bu tarihsel gerçeklerden bakıldığındadüpedüz ikiyüzlülüktür. Hal böyle olunca, günümüz Türkiye’sinin büyük ulusşovenizmiyle, Ortadoğu halklarına yukarıdan bakan,“büyük ağabey” tavrının geleceği hüsrandır. BilakisTürkiye, bu dış politikasıyla kendi evinde dahi hertürlü inandırıcılıktan uzaktır. İslamcı yazar AliBulaç’ın bu meseleye ilişkin söyledikleri oldukça an-lamlıdır: “Türkiye, bölgeye açılır ve nazım rol oynamayasoyunurken bölgenin tarihi, kültürel ve toplumsalyapısına uygun entelektüel birikimden yoksun olarakbunu yapıyor. Örgütlenme modeli ‘ulus devlet’ for-munun aşmış değil, hiç ihtiyaçları yokken Araplaraönerdiği din-devlet ilişkisi bildik ‘laiklik’ ve kültürelolarak ihraç ettiği (sembolik) değerler bizzat Türkiyetoplumunu, aile yapısını çözen ‘Türk dizileri’dir. Ulusdevlet, laiklik ve Türk dizileri, Platon'un resim sanatıylailgili söylediği şeye tamı tamına uyar. Bunların üçüde İslam ve Osmanlı mirasını dramatik bir biçimdereddeden, reddetmekle kalmayıp redd-i miraslaövünen Türkiye'nin Batı'dan ‘kopya ettiklerinin kop-yası’.” (Zaman Gazetesi, 6 Ekim 2011)

E

HERKESİN ORTAK REFERANSI:SAİD NURSİ -ıı-

ELEŞTİRİ SİLAHI ≫ emrah cilasun

6-7_Layout 2 11/21/11 8:37 AM Page 1

Page 7: 20-30 Kasım 2011

07güncel20-30 KASIM 2011 Halkın Günlüğü

halkçı anlayışla yönetilmeye çalışılanbelediyelerin deneyim ve sorunlarınınyanı sıra diğer toplumsal muhalefet ke-simleriyle ortak mücadele olanaklarınıntartışılacağını söyledi.

Geçmişten gelen muhalefetinmeyveleriSempozyumu düzenleyen kurumlar ola-rak; devrimci ve halkçı anlayışla kentle-rini yönetmeye çalışan belediyeleri, ‘geç-mişten bugüne uzanan ve süre gidentoplumsal muhalefetin meyveleri’ olaraktanımladıklarını, bu belediyelerin aynızamanda emekten yana devrimci değer-lerin taşıyıcısı olduğu vurgusunu yaptı.

Hedef kaynakların halk yararına kullanılmasıSempozyum düzenleme kurulu adınayapılan ortak açıklamada sempozyumun

3 temel hedefi de şöyle açıklandı:

1- Neoliberal piyasacılık ve İslami muha-fazakârlık anlayışı temelinde, kentleri bi-rer şirket gibi yöneten egemen belediye-cilik anlayışı karşısında anti-kapitalistbir belediyecilik alternatifinin hangi ek-senler üzerinde inşa edilebileceği ve sa-hip olduğu potansiyelleri yerel, ulusal veuluslararası deneyimler ışığında tartış-mak.

2- Halkçı-devrimci, sosyalist anlayışlartemelinde yönetilmeye çalışılan beledi-yeleri bir araya getirerek alternatif dene-yimlerin görünür kılınıp tartışılmasınısağlamak.

3- Emek meslek örgütlerinin ve diğertoplumsal muhalefet kesimlerinin sahipolduğu mesleki ve akademik bilginin,sermayeye değil halkın yararına kulla-nılmasının araçlarını yaratmak.

NATO’nun Malatya-Kürecik’te kurma ka-rarı aldığı Füze Kalkanı Sistemi’ne karşıprotesto eylemleri devam ediyor. Malat-ya’da bir araya gelen devrimci-demokratikkurumlar Malatya Füze Kalkanı KarşıtıPlatform imzasıyla bir miting düzenledi.Düzenlenen mitinge Kürecik halkı kitleselkatılım sağlarken, “Kürecik’te füze kalkanıistemiyoruz” denildi. Kürtçe ve Türkçe slo-ganların yazıldığı pankartlarla birlikte“Kürecik Halkı” imzalı , komünist önder İb-rahim Kaypakkaya ve devrimci önderler

Sinan Cemgil, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan,Mazlum Doğan’ın resimlerinin bulunduğupankart açıldı.

Öğretmenevi önünde toplanan binlercekişi “Kürecikte füze kalkanı istemiyoruz”Malatya füze kalkanı karşıtı platform im-zalı pankart açtı. Açılan pankartın arka-sında kortejler oluşturarak yürüyüşe ge-çen binlerce kişi, “Füze yapma boşuna yı-kacağız başına” , “Kürecik’te kalkan iste-miyoruz” , “Katil ABD işbirlikçi AKP” ,“NATO Kürecik’ten defol” sloganları atarak

belediye yanındaki miting alanına doğruyürüdü.

Saldırı politikaları teşhir edildiYapılan yürüyüşün ardından çeşitli sendi-ka ve siyasi parti temsilcileriyle BDP mil-letvekilleri konuşma yaptı. Yapılan konuş-malarda ortak vurgu olarak ABD’nin uşakhükümeti AKP aracılığıyla devletin ülke-miz ve Ortadoğu halklarına yönelik saldırıpolitikalarına değinildi.

Konuşmacılar sık sık 68 kuşağının müca-

deleci yanına atıfta bulunarak, mücadeleçağrısı yaptı. Yapılan konuşmaların ardın-dan müzik dinletileri yapıldı. Grup Munzurda söylediği devrimci marşlarla kitleyecoşkulu saatler yaşattı. Grup Munzur adı-na yapılan konuşmada, devletin emperya-lizmin yeminli uşağı olarak yaptığı saldırı-ların, gelişen mücadelenin önüne geçeme-yeceği vurgulandı. Grup Munzur’un ses-lendirdiği türkü ve marşların ardından mi-ting sona erdi.

Sempozyumu Ankara’da

Kürecik’te füze kalkanı istemiyoruz

Perisuyu’na kurulacak barajsahasını kilometrelerce jiletlitel örgüyle çeviren LİMAKşirketi bölgeyi hapishaneyeçevirdi. Ayrıca 50 civarında“özel güvenlik” de bu alandaköylülere karşı konumlandı-rıldı

Devletin ülke genelinde ve özellikle deDersim’de akan her suyun önüne HESve baraj projelerini hayata geçirdiği birdönemden geçiyoruz. Yaklaşık bir yıldırNazmiye Aşşağıdoluca Köyü’nde yapımçalışmaları devam eden Pembelik Barajıile ilgili LİMAK şirketi ve onların uşaklı-ğını yapan özel güvenlik güçleri ve kol-luk kuvvetleri tarafından kontrollü birşekilde yapılan baraj çalışmaları yeni‘önlemler’ alınarak devam ediyor. Ülke-nin farklı alanlarında çevre katliamınakarşı çıkan köylüler, topraklarına vesularına sahip çıkma mücadelelerinibüyütmeye devam ediyor. Uzun süredirbölge köylüleri tarafından yapılan ey-lem ve etkinlikler ise kolluk kuvvetle-riyle bastırılmaya çalışılıyor.

Baraj sahası mı? Karakol mu?Dersim, Bingöl, Elazığ sınırındaki Peri-suyu üzerinde baraj kurmak isteyen Lİ-MAK Holding, bölge halkının barajlarakarşı gerçekleştirdiği eylemlere karşıeğitilmiş özel güvenlik görevlilerini böl-geye getirdiği, silahlı özel güvenlikçile-rin sayısının da 50 olduğu öğrenildi.LİMAK tarafından inşa edilen ve 2010yılında başbakanın katıldığı törenle açtı-ğı, Türkiye’nin en modern karakolu ola-rak gösterilen Koçyiğitler Karakolu’nada özel eğitilmiş 100 asker yerleştirildi.Bölge halkı, askerlerin ihtiyaçlarının daLİMAK tarafından karşılandığı yönündebilgilere ulaştıklarını aktardılar.Baraj sahasını jiletli tellerle çeviren Lİ-MAK Holding çalışanları bölgede bulu-nan direniş çadırının barajla olan bağ-lantısını kesmek için böyle bir yönete-me başvurdu. Böylece Perisuyu açıkhapishaneye çevrilmiş oluyor.

Perisuyutel örgüyleçevrildi

3-4 Aralık’ta yapılacak olan

sempozyumun düzenleme kurulu şöyle:Dersim’e bağlı Hozat ve Mazgirt İlçeBelediyeleri, 78’liler Girişimi, Ankara Ta-bip Odası, TMMOB Çevre MühendisleriOdası Ankara Şubesi, Devrimci 78’lilerFederasyonu, Dersim Dernekleri Fede-rasyonu, TMMOB Elektrik MühendisleriOdası Ankara Şubesi, TMMOB JeolojiMühendisleri Odası, KESK Ankara Şu-beler Platformu, TMMOB Kimya Mü-hendisleri Odası Ankara Şubesi, TMMOBMetalurji Mühendisleri Odası, TMMOBMimarlar Odası Ankara Şubesi, ODTÜMezunları Derneği, Peyzaj MühendisleriOdası, Sosyal-İş Sendikası Ankara Şu-besi, TMMOB Şehir Plancıları Odası An-kara Şubesi.

6-7_Layout 2 11/21/11 8:37 AM Page 2

Page 8: 20-30 Kasım 2011

Halkın Günlüğü 20-30 KASIM 2011güncel haber08

Kendisini tekrar eden olgu ve olayların elealınış biçimi egemen sınıfların rant eldeetme yarışına dönüşüyor. Geçtiğimiz gün-lerde Dersim Katliamı üzerinde yapılan tar-tışmalarda katliamın yapılış nedeni ve dev-letin faşist niteliğini vurgulamaktan çokbirsiyasi rant malzemesi halinde ele alındı.Egemen sınıfların ilk olmayan bu tartışmadöngüsü katliamın yıldönümlerinde içeriği-ni boşaltıp, mağdur edebiyatıyla süsleyip,meşru kılma çabasına dönüşüyor.

Sorunu kendi tarihsel sınıfsal özgünlüğün-

den kopararak salt mağdur ve ölüm üzerin-den yapılan ve ölmeseydi iyiydi, ama bu gü-nah işlendi şeklindeki ele alış biçimi inandı-rıcılığını ve sorunun esasını tersyüz etmeyihedefliyor. Devletin faşist Kemalist karak-terinin tek tipçi, ırkçı, şoven ve imhaya da-yalı konseptinin sonucunda Türkleştirmepolitikasına karşı gelişen ulusal kimlik mü-cadeleleri soykırıma tabi olmuştur. Dersimbunun bir parçası olarak hala bu coğrafyaiçerisinde aynı uygulamaya tabi tutulmak-tadır. Yapılan tartışmalar da bunu hasıraltı

ediyor. Bu durum ise toplumsal sorunlarınmağdur ve mazlum edebiyatıyla algılanma-sını sağlıyor. Seyit Rıza ve dava arkadaşlarıçekildikleri idam sehpasında Kemalizm’eşükran sunmadılar. Onlar davalarındakihaklılığı ölüme karşı da savundular. Bunakarşı çıkılırken elbette katillerin adı yüksekperdeden söyleyenerek teşhir edilmeli amaverilen savaşın meşruluğundan asla tavizverilmemelidir.

Arşivler açılsınmezarlar bulunsun

Adana Emniyet müdürü Meh-met Avcı, kitlelerin meşruhakları olan eylem ve yürü-yüşlerde molotof kokteyli kul-lanan kişilerin silahla vurul-ması gerektiğini belirterekdevletin faşist yüzünü bir kezdaha ortaya çıkardı

Günümüz emperyalist kapitalist dünya sis-teminin bir parçası olan TC devleti uşak hü-kümetler vasıtasıyla halka yönelik zulmünçıtalarını yükseltiyor. Ezilen halkın en ufakbir hak elde etme talepleri dahi faşist devle-tin baskı ve şiddet araçlarıyla yok edilmeyeçalışılıyor.Geçtiğimiz günlerde Adana Emniyet Müdü-rü Mehmet Avcı, kitlelerin meşru haklarıolan eylem ve yürüyüşlerde molotof kok-teyli kullanan kişilerin silahla vurulmasıgerektiğini ifede etti. Avcı, gösterilerde kul-lanılan molotofların hukuki adının likitbomba olarak değişmesi gerektiği ve TürkCeza ve Terörle Mücadele Kanununa “likitbomba” olarak geçmesi gerektiğini savun-du.Avcı’nın bu söylemleri TC devletinin gerçekmahiyetini yansıtmakla birlikte zaten varolan bir durumun yalnızca yasalarla garantialtına alınması anlamına geliyor. Türk polisigerek Kürt halkının, gerekse tüm emekçihalkın eylem ve gösterilerinde silah baştaolmak üzere sistemin bütün zor yöntemle-rini layıkıyla kullanıyor.2006 yılında TC ordusu tarafından düzenle-nen operasyon sonucu yaşamını yitiren ge-rillalar için Amed’de yapılan yürüyüşte ha-ber takibi yaparken polisin hedef gözeterekaçtığı ateş sonucunda muhabirimiz İlyasAktaş ve akabinde 21 Nisan’da Amed’de birprotesto gösterisi sırasında polisin hedefgözeterek ateş açması sonucu 17 yaşındakiİbrahim Oruç, Mayıs 2010’da Muğla’da 21yaşındaki Şerzan Kurt, 6 Aralık 2009’dayine Amed’de bir yürüyüş esnasında polisyakın mesafeden ateş açtı 23 yaşındaki Ay-dın Erdem ve 25 Kasım’da Baran Tursun po-lis kurşunuyla katledildi. Bu katliamları ger-çekleştiren kişilere neredeyse ödül derece-sinde “cezalar” verildi, veriliyor. Tetikçilerinikorumak için elinden geleni yapan devletbu katliamlara muhalif olan devrimci demo-krat kişileri ‘ceza’ yağmuruna tutmaktangeri durmuyor. TC devleti geçmişte halkı katleden eli kanlıtetikçileri devlet kademesinde en üst ma-kamlara getirerek ödüllendirdi. Avcı, bu çı-kışla devletin hangi makamında yer edin-mek istiyor acaba. Devlet mekanizmasını elinde bulunduransömürücü hâkim sınıflar saltanatlarının de-vamı için başta Kürtler olmak üzere ezilenhalklara ve bütün devrimci demokrat işçi veemekçilerin özgürlük ve emek mücadelele-rini en şiddetli yöntemleri kullanarak yoketmeye devam edecekler. Bu baskı ve şid-det rejimine ancak bütün ezilen halklarınörgütlü mücadelesiyle karşı konulabilir.

DevlettenAvcı’lıkdersleri!

Ülkemiz hakim sınıfları tara-fından sürekli gündemde tu-tulan ve büyük karların he-deflendiği bedelli askerlikteson noktaya geliniyor

Dönem dönem gündeme getirilen veyoğun olarak tartıştırılan ve özündehalkı sömürmeye, ek gelirler sağlamave bu gelirleri kasalarına aktarma ça-basından başka bir anlam ifade etme-yen bedelli askerlik “yoğun girişim veçabalar” sonucunda olgunlaşmayabaşladı. Önümüzdeki günlerde ta-mamlanıp yasalaştırılacak olan bedelliaskerlikte öne çıkartılan başlıca konu‘yaş sınırı’. İlgili bakanlıkça hazırlanantaslaklarda yaş sınırı için 25, 28, 30, 35ve üzeri yaşlar olmak üzere 4 farklı se-çeneğin tartışıldığı anlaşılıyor. Öte

Bedelli

Dersim Katliamı bugün medya aracılığıyla liberal kalemşorlartarafından mağduriyet üzerinden tartıştırılarak egemen sınıfla-rın birbirlerine karşı kullandıkları bir malzeme haline dönüştü-rülüyor

8-9_Layout 2 11/21/11 8:41 AM Page 1

Page 9: 20-30 Kasım 2011

09ersim 1937-1938 olayı,cumhuriyet dönemindekikatliamların en büyüğü-dür. Hatta Ermeni Soy-kırımı’ndan sonra Ana-dolu’daki ikinci en büyük

katliamdır. Bütün Alevi katliamlarının dayeryüzündeki en büyüğüdür. Öylesine ki,16. yüzyılda Sultan Yavuz Selim tarafındanyapılan insafsız 40 bin kişilik Alevi katliamınıbile geride bırakmıştır. Takriben her yaşve cinsten 65 bin Dersimli iki yıl boyuncakimyasal silahlar dahil en barbar yöntem-lerle yok edildi, bütün taşınır varlıkları,maddi ve kültürel zenginlikleri yağmalandı,27 bin Dersimli dilini bilmediği batı illerineserpiştirildi, sayısı belirsiz çok sayıda çocukve kadın ganimet gibi paylaşıldı. 1925’teMinber Gazetesi’ne Ermeni katliamı ne-deniyle İttihat Terraki’cileri suçlarken, “tarihekarşı en büyük ve en affedilmez mesuli-yetlerinden biri” diyen Mustafa Kemal,Dersim katliamında birinci derecede so-rumluluk yaparak aynı “affedilmez mesu-liyeti” üstlenir.Gerek 25 Aralık 1935 tarihli “Tunceli Kanunu”gerek bu kanuna hazırlık aşamasındakirapor ve yönetici ricalin demeç ve mesajteatileri ve gerekse askeri harekât aşa-masında basında yer alan haber ve gö-rüntüler ve en son 74 yıl içinde ortayaçıkan sayısız tanıklıklar, bu katliamın tar-tışmasız bir soykırım olduğunu göster-mektedir. Hitlerin Yahudilere karşı 1938’de“Kristal Akşamı” ile başlattığı soykırımlayakından alakalıdır. Hitlere özenen, onungibi giyinen ve bıyık bırakan çok sayıdaasker ve sivil yönetici, II. Dünya Savaşı’nınkarışık ortamını onlar gibi kendi içindeki“ötekileri” yok etmek için fırsat saymışlardır.Her iki soykırımdaki büyük yöntem ben-zerlikleri incelenmeye değerdir. Keza Hit-ler’in Polonya’ya saldırdığı ve bütün dik-katlerin oraya yöneldiği bir sırada Hataysorununun bir referandumla Türkiye ta-rafından ilhakının da Hitler heyulasınınuygun bir fırsat sayıldığını göstermektedir.Yine, Hitler’in 8 Nisan 1942’de çıkardığı“Varlık Vergisi Kanunu” (Reischsgestzblatt)benzeri 11.11.1942’de Türkiye’de çıkartılırve özellikle azınlıkların ezilmesi için acı-masızca uygulanır. Neyse ki Hitler 1945’te yenildi, askerleriişgal ve talan ettiği bütün bölgelerde teslimolmak zorunda kaldı, silahsızlandırıldı,Hitler kendi beynini kendisi dağıtarak ce-hennemi boyladı. Ama bizim katliamcılarınbir teki bile mahkeme yüzü görmedi, birtek soruşturma bile geçirmediler. 9 Aralık 1948’de Paris’te toplanan BirleşmişMilletler Genel Kurulu, 260-A (III) Sayılı Ka-rarıyla, “Soykırımı Önleme ve CezalandırmaSözleşmesi”ni onayladı. Bu kararın alın-masında Yahudi kökenli ve Nazi katliamındaailesinden 40 kişiyi yitiren Polonyalı hukukçuRaphael Lemke’nin büyük çabası oldu.Sözleşme taslağını BM Genel Kurulu’naKüba, Panama ve Hindistan sunmuştu.Türkiye bu sözleşmeyi 23 Mart 1950’deonaylar ve 5630 Sayılı Onay Kanunu, 29Mart 1950 tarih ve 7469 sayılı Resmi Ga-zete’de yayınlanır.Holocost’tan çok, Nero’nun Hristiyanlarıkatletmesinden yola çıkan Lemke, bu ça-lışmaya kendi kendisine şu soruyu sorarakbaşlar: “Neden bir adam bir adamı öldürüncecezalandırılır da, niye bir milyon insanın

öldürülmesi bir tek kişinin öldürülmesindendaha az suçtur?” Sözleşmenin hazırlık aşamasında, kendi-lerine dokunabilir korkusuyla politik istis-marlar gözlendi. Bunun için sözleşmeninfiilen geriye doğru işlemesi gerektiği gibi,çok vahim olan bu insanlık suçunun ön-ceden önlenmesi için de “Soykırım Söz-leşmesi“ adının yetmeyeceğinden hareketle,açık açık “önleme“ ve “cezalandırma“ ifa-deleri konuldu. Türkiye, sözleşmenin im-zalamasından bir yıl önce 1947’de 5098sayılı kanunla “zorunlu iskana” son vererekolası suçlanma ihtimalinden kurtulmayaçalışır.Soykırım Suçlarını Önleme ve CezalandırmaSözleşmesi, Yahudi soykırımına hemenuygulanır ve binlerce Nazi tutuklanır, ce-zalandırılır ve bu kovuşturma ve cezalan-dırma işi hâla sürüp gider. 1910-1970 yıllarıarasında Avustralya yerlisi 100 bin Aborjinçocuğunun Avrupa’daki ailelere dağıtılarakasimile edilmesi bu sözleşmenin 2. mad-desinin ihlali kapsamına alındı. Sözleşmeninkabulünden itibaren pek çok ülke Osmanlıdöneminde işlenen Ermeni Soykırımı hak-kında karar aldı. 30 Kasım 1978’de GüneyAfrikalı beyazların “Apartheid” suçu söz-leşmenin 3. maddesinin ihlali sayıldı.1994’de Hutular‘ın Tutsiler’e yaptığı soykırımsayıldı ve sorumlular cezalandırılmayabaşlandı. 1995’te, Bosna’nın 7000 kişilikSrebrenica katliamı sorumlusu Sırplar, Tür-kiye’nin de katkısıyla “soykırım suçlusu”ilan edildi ve yakalanabilenler uluslararasımahkemede yargılanarak cezalandırıldı.Fakat çok bilinen Amerika yerlisi Kızılderililerile yakın tarihin en büyük soykırımına uğ-rayan Dersimliler için kimseden ses çıkmadı.Bu yüzden Dersimliler “Ma békeşime” (Bizkimsesiziz)diye insanlığa sitem ederler.Soykırım Suçlarını Önleme ve CezalandırmaSözleşmesi’nin imzalanmasından buyanageçen 63 yıl içinde pek çok eklemeler yapıldı,açıklıklar getirildi, istismar gedikleri kapatıldı.Ama ilk haliyle bile Dersim’dekinin açık birsoykırım olduğunu en vicdan özürlü kimselerbile kabul etmek zorunda kalıyor. Tek partidönemi olması itibarıyla yalnızca CHP değil,onun yavrusu olan bütün düzen parti vepolitikacıları da en az o kadar suçludur.Atatürk ve İnönü ne kadar suçluysa, CelalBayar ve avanesi de o kadar suçludur.Hâla Kürtlerin soykırımı yönünde sürüpgiden olaylar, yeis ve gevelemeler görürüz.O yüzden bu konunun üzerinde durma ih-tiyacı var. Biliyorum ki Dersimliler intikampeşinde falan değil, barış ve birlikte yaşamakültürünün geliştirilmesini istiyorlar, özüristiyorlar, bu canavarlığın bir daha aslayaşanmamasını istiyorlar.Diyorlar ki;Kör olasın demiyorum, kör olma da görbeni, gör ki dünya alem gülmesin sana,gör ki benim yüreğim, senin yüzün dahafazla kızarmasın, gör ki ülkemde artık kanakmasın, acılar yaşanmasın, gör ki çocuk-lardan katil oluşmasın bu ülkede, gör kiülkemiz korku imparatorluğu olmaktançıksın gönenç ve kardeşlik ülkesi olsun,gör ki gençlerimiz birbirini öldürmesin bir-likte kardeşçe halaylar çeksinler, gör kikaynaklarımız heba olmasın boşu boşuna,ülkemiz yanıp yıkılmasın… Gör ki ülkemizkörler ve kör dövüşler ülkesi olmasın… Eene diyeyim başka…

D

DERSİM SOYKIRIMI VE SÖZDE “CUMHURİYETÇİLER”İN SEFALETİ

MAYA ≫ arif bilgin

Dersim’de kitlesel anma15 Kasım 1937 yılında Elazığ Buğday Meyda-nı’nda idam edilen Dersim’in 7 seyidi ve onlarşahsında katledilen binlerce Dersimli anıldı. Dersim’de yapılan anmada Dersim KültürDerneği ve DEDEF öncülüğünde, Sanat So-kağı’ından Seyit Rıza Meydanı’na yürüyüşyapıldı. Yürüyüşün ardından Seyit Rıza hey-kelinin bulunduğu meydanda saygı duruşu

yapılarak, kitle adına bir açıklama yapıldı.Açıklamayı yapan Dersim Kültür Derneği(DKD) Başkanı Ali Mükan “Mezar yerleri dahibelli olmayan Dersim halk önderlerine karşıişlenen bu cinayet insanlarımızın belleğin-dedir ve kanayan bir yaradır. Bu suça planla-ma ve uygulama safhalarında iştirak etmiş,destek vermiş her kim olursa olsun, Der-sim’de bunlar adına dahi iş tutmakta olanaşiretçi-devşirme zevat da dâhil olmak üze-re, tüm öğeler teşhir edilip insanlık huzurun-da lanetlenmedikçe yüzleşmeden bahsedi-lemez. Dersim 38 soykırımını her fırsatta la-netlemek, acılarımıza sahip çıkmak ve Der-sim’i çapraz saldırılara karşı korumak de-mektir” dedi.

Seyitler anıldıİstanbul’da yapılan anmada ise Taksim Tü-nel’den Taksim Meydanı’na yüründü. Yapılanyürüyüşte devlet katliamlarına vurgu yapansloganlar atıldı. Kitle adına Taksim Meyda-nı'nda açıklama yapan DEDEF Genel Başka-nı Özkan Tacer, idam edildiğinde Seyit Rı-za’nın 75 yaşın üzerinde olduğunu ve hilelimahkeme kararıyla yaşı küçültülerek idamedildiğini belirterek; “15 Kasım 1937 tarihindeDersim’in önde gelenleri, Seyitleri idam edil-di, idam edilenlerin mezar yerleri belli değil,yakınları 74 yıldır atalarının mezar yerleriniarıyorlar, evlatlık ya da çocuk yetiştirmeyurtlarına verilen binlerce Dersimli çocuğunakibeti belli değildir” dedi.Dersim Hozat Belediye Başkanı Cevdet Konakda Dersim’de yaşanan katliamın tarihte hepdevam ettiğini belirterek “Qoçqiri ayaklan-masında katliam yapan Abdullah Alpdoğan’ınaynı zihniyeti Dersim’de de katliamları sür-dürdü. Bizler, atalarımızın torunları olarak ge-rici-faşist AKP’yi, beyaz katliamı yaratmakisteyen CHP ve Kemalist ideolojiye de dün ol-duğu gibi bugün de, yarın da devrimci duru-şumuzla, Kürt kimliğimizle karşı koyacağız,karşı duracağız” şeklinde konuştu.

CHP’ye siyah çelenkCHP Milletvekili Hüseyin Aygün’ün bir gaze-teye yaptığı açıklamanın ardından burjuvafeodal medyada tartışılan Dersim 1938 olay-larına dair Dersim Dernekleri Federasyonu(DEDEF), CHP İl Başkanlığı’na siyah çelen bı-rakarak Dersim Katliamı’nın sorumlusu CHPve Atatürk’tür dedi.

20-30 KASIM 2011 Halkın Günlüğü

yandan bedel tutarı için de 5 binden 25 binEuro’ya kadar değişik tutarlar-seçenekle-rin hazırlandığı ve yaş gruplarına görefarklı bedeller uygulanması, örneğin 40yaş üzerinde olanlara daha yüksek bedel-ler-paralar getirilmesi de gündemde.

Bedelli askerlik konusu öyle ayrıntılı dü-şünülmüş ki, “devletimiz” parası olma-yanları da unutmamış(!) parası olmayanve bu yasadan yararlanmak isteyenlerdevlet kurumlarında çalışarak taksitleödeme seçeneğine sahip olacaklarmış!Hazırlanan taslaklarda böyle seçeneklerinyer aldığı belirtiliyor ve hazırlanan taslak-lar ve konuyla ilgili yasanın içeriği ve özü-ne baktığımızda “gelir sağlama ve kar gü-düsüyle” hareket edildiği aşikar ve yuka-rıda belirttiğimiz seçeneklerin bu minval-de yaşama geçirileceği olasılık dahilinde.Bu “olasılıkları” önümüzdeki günlerde hepbirlikte göreceğiz.

2, 5 milyar lira kar elde edilecekMaliye Bakanlığı’nın hesaplamalarına görebedelli askerlikten yaklaşık 2,5 milyar liragelir elde edilecek. Ve yine aynı bakanlığın‘tahminleri’ ne göre bedelliden yaklaşık100 bin civarında kişinin yararlanmasıbekleniyor. Maliye Bakanlığı’ndan yetkili-lerin yaptığı açıklamada ise ücret konu-sunda henüz bir netleşme olmadığı, dolarseviyesinin bu konuda etkili olacağı ve 10-15 bin dolar arasında bir rakam ya da 10 binEuro gibi bir formül üzerinde hesaplama-lar yapıldığı ifade ediliyor.

Hazırlanan taslaklara ve yapılan açıkla-malara bakıldığında konunun özünde sö-mürü, çıkar yani kasaları doldurma çalış-ması vardır. Halkın sırtından zorla aldığıçeşitli vergilerle ayakta duran sistem, butür ‘yasal uygulama’larla halkın sırtındanedindiği kazançları “meşru” kılma çaba-sında.

Askerlik =Sömürü

8-9_Layout 2 11/21/11 8:41 AM Page 2

Page 10: 20-30 Kasım 2011

Halkın Günlüğü 20-30 KASIM 2011kadın10

“Tek kitaplı insandan kork!”[1]“Yollar yürümekle aşınmaz,” demişti bir za-manlar devletimizin bir “büyüğü”. Bu “vecize”yi uyarlayalım mı? “Rakamları ya-yınlamakla, hatta hergün kocası, babası, sev-gilisi, ağabeyi tarafından boğazlanan kadınla-rın listesini yayınlamakla, kadına yönelik şid-det azalmaz.” Çünkü kadın cinayetlerinin 10yılda yüzde 1400 oranında artış gösterdiğini…2011’nin ilk altı ayında yaklaşık 26 bin kadınıncinayet, yaralama, saldırı, tehdit mağduru ol-duğunu, aynı dönemde 105 kadın, sekiz çocukve iki bebeğin çoğunlukla birinci derecede biryakını tarafından öldürüldüğünü… Koca-baba-erkek kardeş cinayetine kurban gidenkadın sayısının dokuz yılda 4.410’u bulduğu-nu… 3 kadından birinin çocuk gelin olup en-sestten şikâyetçi olduğunu…Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün yaptığıaraştırma sonuçlarına göre, ülkemizde kadın-ların yüzde 42’sinin fiziksel ve cinsel şiddeteuğradığını... Yoksul hanelerde yaşayan kadın-ların yarısının bu tür şiddet mağduru olduğu-nu… Yüksek gelir seviyesindeki hanelerde ya-şayan kadınların da neredeyse üçte biri erkekşiddetinin hedefi olmaktan kurtulamadığını...Lise ve üzeri eğitim alan kadınlardan şiddetgörenlerin oranının yüzde 28’i bulduğunu…Türkiye’de şiddete maruz kalmış kadınlarınüçte birinin (yani Türkiye’de kadınların yüzde15’i!) hayatına son vermeyi düşündüğünü…Yani Türkiye’de takriben 5,5 milyon kadınınyaşadığı şiddet nedeniyle intihar etmeyi dü-şündüğünü…Kısacası, bu ülke kadınlarına cehennemi ya-şatan koşulların yoğunlaşarak sürdüğünü gö-zümüze sokan rakamların hergün görüntü-lü/yazılı medyada yer alması, hayır, işe yara-mıyor…Tersine… Taciz, tecavüz, dayak, cinayet bütünhoyratlığıyla, artarak sürüyor…Tersine, “muhafazakâr” kimlikleriyle tanınaniki “ünlü” (neleriyle ünlü olduklarını bilmiyo-rum) dört kadına otel odasında tecavüz edipardından sağa-sola kostaklanabiliyorlar; ter-sine, Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 13 yaşındabir kız çocuğa tecavüz eden 26 kişinin, “çocu-ğun rızası vardı” diye en hafif cezalara çarptı-rılmasını onaylayışını hâkim “kararımız ka-nunlara uygun ve vicdanîdir; esas bu haberlerçocukta travmaya yol açıyor” pervasızlığıylasavunuyor; tersine… O zaman… O zaman görüngüden nedenlere,eylemden motiflere inen bir teşrihe, tüm bun-ların olup bitebildiği bağlamı daha yakındankavramaya ihtiyacımız var.Bu bağlamın adını hemen koyalım: Neo-libe-ral AKP iktidarının kültürel iklimde yol verdi-ği, giderek sponsorluğunu üstlendiği muhafa-zakârlaş(tır)madan söz ediyorum.Bu “muhafazakârlaş(tır)ma” operasyonu,

AKP’nin üçüncü (“ustalık”) iktidar dönemindedaha bir pervasızlaştı. Nasıl mı?

Kaçırmış olamazsınız: Kısa süre önce Kadın veAileden Sorumlu Devlet Bakanlığı, üç karılı birşeyhülislâmı danışmanlığa getiren[2] TayyipErdoğan’ın “Biz muhafazakâr demokrat birpartiyiz, öyleyse aile yapımızı güçlendirmemizlazım,” sözleriyle lağvedilerek yerine “Aile veSosyal Politikalar Bakanlığı” kuruldu.

Bu olayın kendisi, başlı başına bir zihniyetgöstergesi: Kadının kendi başına görünür ol-madığı, illâ ki aile bağlamına yerleştirilmesi vebir “sosyal güvenlik” mevzuu olarak ele alın-ması gerektiğine değgin bir muhafazakâr bi-linç. “Kadın” sözcüğünün dahi “tabii” bağıntı-larından (koca-aile-çocuklar…) soyutlanmışolarak bir başına kamusal alanda tezahür veterennümünden rahatsız olan bir müstehcenkafa… Tabiaten güçsüz ve iradesiz, nefsine ye-nik yaratıkları olarak kadınların “aile ve sos-yal politikalar aguşunda koruma altına alın-ması” gereğine iman etmiş bir pederşahîlik…[Oysa kadın sözcüğünü aile ve sosyal politi-kalar sığınağında korumaya alan devletlûla-rın, “aileleri” tarafından suistimal edilen -da-yak yiyen, gözü patlatılan, burnu kesilen, bı-çaklanan, silahla tehdit edilen…- kadınları“koruma altına alma” konusunda hiç de öyleacul davranmadığını biliyoruz. [Hatırlayın, enson kendisini sürekli tehdit eden kocası hak-kında değişik adliyelere üç kez şikayette bu-lunup koruma isteyen Müzeyyen Yanık’a ta-lep ettiği koruma, kocası tarafından öldürül-dükten üç ay sonra tahsis edilmişti…[3]]

Peki -kadın örgütlerinin bakanı konusundagenellikle “hayırhah” konuştukları bu yenibakanlığın ilk işlerinden biri ne oldu dersiniz?Kadın sığınma evlerinin sayısını arttırma ko-nusunda kolları sıvamak? Kadın istihdamınıarttırmak üzere Kalkınma Bakanlığı ile tema-sa geçmek? Kadın okuryazarlığıyla ilgili çalış-malara girişmek?

Bilemediniz… Bakan Fatma Şahin’in ilk işle-rinden biri, Diyanet İşleri Başkanlığı ile “aile ileilgili problemleri tespit ederek bu problemle-rin çözümü amacıyla ailelere yönelik eğitim,danışmanlık ve sosyal hizmet modelleri geliş-tirme, bu modellerin uygulanmasına yöneliköneriler ortaya koymak ve ailenin eğitimi vedanışmanlığının içeriğinin belirlenmesindeortak çalışmalar yapma”yı öngören bir işbirli-ği protokolü imzalamak oldu!

Bu ülkede kadınların yaşadığı, vahşet boyut-larına ulaşmış şiddet başta olmak üzere istih-dam, yoksulluk, eğitime erişimsizlik, siyasaltemsilin düşüklüğü, sağlık, kreş gibi yüzlercesorunu kadını aileye, aileyi de Diyanet’e hava-le ederek çözme göz boyayıcılığı. [Başkanı Vandepreminin ardından “Yaratıcı kudret yok sa-yılarak depremlerin tesadüflere bağlanma-ması” gerektiğini söyleyen, bu tür afetlerin sı-nanmak için olduğu”nu kaydeden bir Diyanetİşleri’nin, kadına yönelik şiddete çözümü deherhâlde “Ey kadınlar, kocanızdan yediğinizdayaklar, gördüğünüz işkenceler bu dünyada-ki sınavınızdır; bunlara ne kadar metanetle

sabrederseniz, cennetteki yerinizi de o kadargaranti altına almış olursunuz”, olur…[4]AKP iktidarının, üç çocuk doğurmakla (ve hiçkuşkusuz onların tüm bakım faaliyetleriyle)yükümlendirdiği kadınların çalışmasına dapek sıcak bakmadığı biliniyor. Bunu çeşitli is-tihdam verileriyle saptamak, olanaklı…Türkiye’de çalışma yaşındaki kadın nüfusu 27milyon civarındayken, istihdam edilen toplamkadın sayısı sadece 6,4 milyon, örneğin. Tür-kiye Kadın Girişimciler Derneği ve GFK’ninaraştırmasına göre erkeklerin yüzde 58,7’si‘çocuk büyütmeyi’ kadının temel görevi ola-rak görüyor... Bunun ortaya çıkardığı tablo ise, şöyle betim-leniyor:“2009 yılı itibariyle Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 26 iken dünya or-talaması yüzde 51,6, Türkiye’de kadınların is-tihdam oranı yüzde 22,3 iken dünya ortala-ması yüzde 48, Türkiye’de kadınların işsizlikoranı yüzde 14,3 iken dünya ortalaması yüzde7’dir. Türkiye, kadınların iş gücüne katılım veistihdam oranı açısından dünya ortalamasınınancak yarısı kadar bir oran yakalayabilirken,kadın işsizliğinde dünya ortalamasının iki katıbir orana ulaşmaktadır. 2009 yılı esas alına-rak Türkiye dünyanın çeşitli bölgeleriyle kı-yaslandığında ise Türkiye’de kadınların iş gü-cüne katılım ve istihdam oranının yalnızcaOrta Asya ortalamasının biraz üstünde oldu-ğu, diğer 8 bölgeden ise düşük olduğu görül-mektedir. İşsizlik oranı açısından ise Türki-ye’de kadın işsizliği Kuzey Afrika ve Orta Asyaortalamasının biraz altında olup, diğer 7 böl-geden yüksektir.”Ya da, “2010’un Mart ayından 2011’in Mart ayı-na, büyümeyen tarımda yüksek istihdam ar-tışı gösteren TÜİK’in uyduruk tarım istihda-mını bir yana bırakıp tarım dışına göz atarsak,orada gerçekleşen 1 milyona yakın istihdamartışının yine erkek egemen bir özellikte ol-duğunu görüyoruz. Kriz sonrası yaratılan işler3 kadına, 7 erkeğe biçiminde paylaştırılmış.Böylece, kadının toplam tarım dışı istihdam-daki payının yüzde 22-23’ü aşamadığı görülü-yor…” Mustafa Sönmez’in saptamasıyla.Evet, Türkiye’de kadınların tarım dışı sektör-lerde çalışma oranları, son derece düşük. Yüz-de 83 oranında kadın, atıl durumda… Daha davahimi, çalışan kadınların ise, yüzde 97’si, ka-yıt dışı olarak çalışıyor… Okur-yazar olmayanyüzde 11’lik nüfusun büyük kısmını (yüzde79) kadınların oluşturması, bu durumu kat-merlendiriyor.Hâl böyle olunca, kadın nüfusu, bu ülkedekiyoksulluktan da payını bolca alıyor: “Toplam işgücündeki her 10 erkekten yaklaşık 2’si, her10 kadından da yaklaşık 6’sı gelir elde edeme-mekte, örneğin. Bu oranların, gelir dağılımınayansıması ise; kadın iş gücündeki her 10 ka-dından 9,3’ü ve erkek iş gücündeki her 10 er-kekten 5’inin en düşük iki gelir grubuna gir-mesidir.”[5]Eğitim düzeyi düşük, ana gövdesi ev kadınıkonumunda, çalıştığında kayıt dışına ya da

sefalet ücretlerine talim etmek zorunda bıra-kılan yoksul kadınların, AKP’nin “muhafaza-kâr demokrat (!)” ikliminde kendilerine yöne-len eril şiddete karşı çıkma olasılığı nedir,acaba? Yanıtı farklı üniversitelerden araştır-macıların farklı kentlerde, şiddet gören kadın-lar arasında yürüttükleri araştırmanın sonu-cuna bırakalım:

Örneğin Kayseri’de iki sağlık ocağına hizmetalmak üzere başvuran 355 kadına uygulananankette kadınlardan, şiddeti haklı görmeyigerektirebilecek herhangi bir nedene evet di-yenlerin oranı yüzde 52,1. Bu araştırmada ka-dınlardan yüzde 38,6’sı yediği dayakta kendi-ni suçlu görmekte… Fethiye’de Devlet Hasta-nesi’ne başvuran kadınlar arasında yapılananket çalışması ise, kadınların yüzde 16,5’inin,kadın haksızsa dayak yemesini onayladıklarıaçığa çıkmış… İstanbul’da yapılan bir başkaaraştırmada ise, katılımcıların yüzde 42,5’i“çocuklarının bakımlarını ihmal etmeleri”,yüzde 41,8’i “kocalarına karşılık vermeleri”hâlinde, yüzde 37’si de “kadının parayı lüzum-suz yere harcaması” durumunda “kocanınşiddet uygulamakta haklı olduğu” görüşünüsavunmuş.[6]

Bir başka deyişle, kadınların (umarsız) rızası,eril şiddetin yeniden üretildiği zemine katkıdabulunuyor.

O zaman şu saptamayı yüksek sesle vurgula-makta fayda var: Bu ülkede kadına yönelik(son yıllarda katlanan) şiddet, kadın cinayet-leri, ne denli insanlık dışı boyuta varmış olur-sa olsun; kadına ilişkin tüm göstergelerin (is-tihdam, eğitim, sağlık vb.) negatife doğru sey-rettiği, iktisaden neoliberal, kültürel olarak iseneo-con (“muhafazakâr demokrat”!) iklimdensoyutlanarak ele alınmamalı.

Aksi takdirde, kadını korumasız kaldığı birşiddetin kurbanı biçare yaratıklar olarak gös-terip, AKP iktidarının onu (ailenin kanatlarıarasında) koruma altına alma argümanlarınabir yenisini eklemekten öte bir şey yapmış ol-muyoruz…

N O T L A R[1] Aquinolu Tommaso.

[2] “Avrupa Milli Görüş Teşkilâtı Genel Başkanlığı yapan,‘Şeyhülislâm seçilen’, üç eşli Ali Yüksel, Başbakan Erdo-ğan’ın danışmanlığına atandı.” (Zülal Kalkandelen, “Ne İsti-yorlar Kadınlardan?”, Cumhuriyet Pazar, No:1273, 13 Ağus-tos 2010, s.8.)

[3] “Koruma İsteyen Kadına Öldükten Sonra Koruma”,http://www.parantezgazetesi.com/haber_detay.asp?ha-ber=8547.

[4] Zira, Muhammed Peygamber’in “Kocanın eşinin boy-nundaki hakkından birisi, kocası onun nefsini istediği za-man, o devenin sırtında ise dahi nefsini kocasından menet-memesidir. Yine kocanın hakkından birisi de kocanın izniolmadan onun evinden herhangi bir şeyi başkasına ver-memektir...” dediğini aktarmaktadır İbn-i Ömer (Derleyen:Ali Arslan, Kadınlara Hitap. Hadis-i şerifler. İstanbul: ArslanYay., 1975, s.193.

[5] Yrd. Doç. Dr. Mustafa Öztürk, Araş.Gör. Başak Işıl Çetin,“Dünyada ve Türkiye’de Yoksulluk ve Kadınlar”, Journal ofYaşar University,http://joy.yasar.edu.tr/makale/no16_vol4/09-OZTURK-CETIN.pdf

[6] http://yeni.haberler.com/kadinlar-siddete-maruz-kalmayi-onayliyor-haberi/

Kadın cinayetleri muhafazakarlık ikliminden soyutlanabilir mi?

AKP iktidarının, üç çocuk doğurmakla (ve hiç kuşkusuz onların tüm bakım faaliyetleriyle) yükümlendirdiğikadınların çalışmasına da pek sıcak bakmadığı biliniyor. Bunu çeşitli istihdam verileriyle saptamak olanaklı

SİBEL ÖZBUDUN

10-11_Layout 2 11/21/11 9:47 AM Page 1

Page 11: 20-30 Kasım 2011

20-30 KASIM 2011 Halkın Günlüğü

ayatı bedellerleilerletmek ve ge-liştirmek ne de er-demlidir. Uyuşukbir yaşamın içindehiçleşen bir haya-

tın insanı olmamak direnmeyi ge-rektirir. Günlük yaşamda sıradan-laşmak, sistemin istediği birey ol-mak ve bireysel yaşamla bütün-leşmektir.Bütün değerlerin parayla ölçüldüğüve günlük yaşama biçilen etiketler;insanı nesneleştiren yabancılaş-manın fiyatıdır. Bu yaşam akışıiçerisinde insan hem kendine hembaşkasına, aynı zamanda ilişkilereve yeteneklerine de yabancılaşır.Dünyanın pazarlanan ticaret tra-fiğinde başı dik ve onurlu yaşamsürdürenlerin varlığı ezenleri birhayli rahatsız eder. Sürekli bu ti-caret pazarı canlı ve akıcı olsundiye sömürülenlerin itaatını ve ca-nını ister. Şiddet, varlığını sürdürmek için yenikaynaklar ve yeni araçlarını kendisüreğenliğinde üretir. Şiddetin cin-siyeti olmaz. Ancak; uygulanan şid-detin uygulayıcısının cinsiyeti er-kektir, faildir, çünkü sistemin bes-lediği zihniyet erk gücüdür. Yasa-larda son kanun değişikliklerindeyapılan “iyileştirme”lerin kadınayönelik şiddetin artış nedenleri için-de gösterilmesi bile uyanışın teh-likesini gösterir. Bu durum “iyi şeylerolacak” diyen sistemin estirdiğidevlet teröründen asla bağımsızdüşünülemez. Farkındalığın açığaçıkmasının, karşıtında yarattığı du-rum, erk gücünü elinde bulundurantarafı kışkırtmasıdır, iktidarının sar-sılmasıdır ve dolayısıyla da dahaacımasızca saldırmasıdır. N.Ç. davasında verilen kararla kü-çük yaştaki bir çocuğun yaşamınınelinden alınması ve çalınmış tümgeleceği ve hayallerin, devletin yar-gısının ‘rıza göster’mesiyle dosyatutanaklarıyla rafa kaldırıldı. Küçükbir kız çocuğunun onlarca teca-vüzcüsünü de koruyarak devletbabalık görevini de korumaya de-vam ediyor. Eldeki iktidarı ve servetini kaybetmekorkusunun anlayan sistem, kimi-lerine rıza gösterirken, kimilerinede daha da azgınca saldırmaktadır.Günlük yaşam içerisinde yaşananeşitsizliklerle birlikte bilinçte gelişennitel sıçramaların bireyin yaşa-mındaki zincirlerin de birer birerkırılmasıdır. Zincirlerinden kurtulaninsanın da mücadelede daha aktifgörev almasıdır. Düşünsel ve be-densel bütünlükle mücadeleye akış;gündelik yaşamdan kopuştur. Şiddetin imajının çizildiği bir dün-yada ve ülkede; mücadele sınır-sızlığının hangi özgür yaşama aka-cağı, başta şiddet uygulayıcısı endipteki uşakların ve devamındauşakları yönetenlerin korkulu rü-yasıdır. Bu bakımdan düşünceyikilitli hapishaneler arkasına ka-patmak, meziyetleri olmaktadır.Yurt dışına kaçmak, şirketlere ka-pak atmak, mücadeleye sırt dön-

mek ve hatta hatta davasına ihaneteden aydınların yaşadığı halkıneteğine asılma erozyonuna uğra-mak, dönekliğin primli günlerin-deyiz. Çünkü sınıflar mücadelesininçatışkısından kaçamayan gerçek-likler şimdi de ulusal ve cinsel du-varlarda parçalanıyor. Bir depreminardından yaşananların toplumsalyansısı ırkçılığın en hassas dö-nemdeki inceliğini ve derinliğiniçok daha net gösterdi. Ülke sırfbu nedenlerden bile koca bir ha-pishaneye dönüştürüldü. Dışarıdakikorkuyu, şiddeti, baskıyı, tehdidi,tacizi, tecavüzü içeriye tutsak et-tirmek gündelik hayatın sıradanmarifeti olmuştur. Çünkü estirilenfaşist terörle kadınlara yönelik şid-det başta olmak üzere, sokak linç-leriyle başlatılan organize suç dağ-ları yerlerinden ediyor. Bombala-malarla ezilen emekçilerin doğalyaşam alanları; üretilen haksız sa-vaş silahlarının kullanım alanınaçevrilmesi gerçeğidir. Silahsızlan-dırmak için silahlanmanın doru-ğundadır devlet.Sömürü ve kıyımın vahşetindeuyutan gaz bombalarıyla, kavurankimyasallarla kömür kesen onlarcagerilla bedenlerin tarihi kanıtlarıunutturulmak istenmektedir. Amadirenenlerin ve savaşanların daolması işte bu ırkçı-şovenizminen büyük korkusudur. Ölülerimizinbaşına basarak yürüdüğümüz şugünlerde dini faşizmin yol ayrım-larını netleştirmede oynadığı rolünetkisini de tekrar tekrar hatırdatutmakta yarar var. Kadına yönelikşiddetin tırmandırılmasında afyonetkisi olan gerici erkek egemensistemin her türlü şovenizmini zi-hinlere pompalamasıdır.Düzenin restorasyonunu savunanve sürekli erkek egemen sisteminiskeletini parlamentarizm yoluylaete kemiğe büründüren, sınıflarsavaşımı çağının sona erdiğininnutkunu atanların ideolojik saldı-rıları her gün gündelik yaşamdasürüyor. Gün her zamankindendaha çok bilgi, güç, bilinç ve mü-cadeleyi vurgulamanın, bilinci ku-şanmanın günüdür. Her türlü şo-venizme karşı devrimci kalabilme-nin günüdür. Kimyasallarla dereyatağına yıkılan dağ kayalıklarındagerçek hayatın kurgusuyla yenidensiper başlarını tutmanın günüdür.Dayatılan uyumlu, uzlaşmalı yel-pazeye karşı yeni insan olmanındevrimci savaşın iktidarını içsel-leştirerek kavgaya tutuşmanın zo-runlu yaşamını kurmaktır. İnsan-ların uğruna ölümü göze aldıklarıo yaşanası dünyanın özel mülkdünyasını yerle bir etmenin dev-rimci savaş iradesiyle bütünleşe-bilmektir. Şiddete karşı koymak,devrimci kültürü gündelik hayattançıkarıp, yaşamsal ilkelerle bütün-leştirebilmenin pratik kavrayışıdır.İnsanın kendine ve başkasına ya-bancılaşmasından çıkışı, devrim-ciliğin sınanacağı günlük yaşamdançıkaracağı pratikleri çoğaltmanınzamanıdır. Şimdi değilse, ne za-man?

HGÜNDELİK HAYAT

ÖNCÜ KADIN ≫ rojda demir11kadın

Kadına yönelik her türlü şiddetinsistemce tırmandırıldığı ülkemiz-de örgütlü kadınlar ısrarla, şiddet-le mücadele için 25 Kasım’da alan-lara çağırıyor

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle MücadeleGünü nedeniyle kadınlar sokağa çıkmaya hazır-lanıyor. Her gün kadının katledildiği, istisnasızşiddetin farklı ya da bütün yöntemlerine maruzkaldığı ülkemizde kadınlar alanlara çıkacak. Ka-dınların yaşamına ve geleceğine sahip çıkmasıiçin örgütlenen ve çalışma yürüten DemokratikKadın Hareketi de 25 Kasım'a yönelik başlattığıçalışmalarına devam ediyor. İstanbul'un birçoksemtinde ve çeşitli illerde çalışmalar yapan DKHısrarla kadınları şiddete karşı örgütlenmeye ça-ğırdı. İSTANBUL- Avcılar, Nurtepe, Gazi ve KarayollarıMahallesi gibi İstanbul'un çeşitli semtlerinde 25Kasım'a yönelik çeşitli çalışmalar sürdürülüyor.DHF Avcılar semt örgütlülüğü "25 Kasım KadınaYönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele"günü vesilesiyle hazırlanan faaliyet programıkapsamında, Avcılar'da ev ziyaretleri gerçekleş-ti. Ziyaretlerde yapılan sohbetlerde güncel ko-nular üzerine sohbet gerçekleştirilerek, dernekçalışmaları kapsamında başlatılan kurs faali-yetleri için duyuru ve afiş çalışması yapılıdı. Av-cılar'da kadınlar ayrıca DKH tarafından düzenle-nen kahvaltıya katıldı. Çalışmada, kadına yöne-lik sürdürülen sistemli şiddet üzerine sohbetlergerçekleştirildi. Şiddetin sınıflandırılmasınınönemine dikkat çekilerek yaşamın her alanındainsana ve özelde kadına yönelik meşrulaştırılanşiddetin önce kadınların görünür kılmasının birgörev olduğu vurgulanarak; yalnızca fizikselşiddet kısmının belirginleştirilmesinin mücadeleaçısından da bir daraltma yarattığına değinildi.Karayolları ve Gazi mahallelerinde gerçekleştiri-len faliyetlerde DKH önüne koyduğu merkezigörevlerinden öncelikli olarak kadının piskolo-jik, cinsel, bedensel ve ekonomik şiddete maruzkaldığı noktasında bilinçlendir ve kadının sesini

çıkarabilmesinin gerektiğine vurgu yaptı. DKH,Gazi Demokratik Haklar Derneği’nde kadına yö-nelik şiddetin nedenleri ve alternatifleri üzerinesöyleşi gerçekleştirdi. Söyleşide, sözlü, fiziksel,psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddet türleriüzerinde duruldu ve bunların kadının günlükyaşamının bir parçası haline getirildiğine deği-nildi. Söyleşi ve film gösteriminin yapıldığı et-kinlik sonunda 25 Kasım'da yapılacak yürüyüşekatılım çağrısı yapıldı.Nurtepe'de DKH faaliyetçileri yaptığı ev ziyaret-lerinde işçi ve emekçi kadınlarla buluşarak 25Kasım’da yapılacak olan “kadına yönelik şiddetekarşı” yürüyüşe çağrıda bulunup, kadın sorun-larıyla mücadele etmek için, DKH saflarında ör-gütlenme çağrısı yaptı. DKH İstanbul'da 25 Ka-sım merkezi eylem yeri olarak Nurtepe'yi belir-ledi. Kadınlar 25 Kasım'da saat 19.30’da Nurte-pe'de yürüyüş düzenleyecek. ADANA- Demokratik Kadın Hareketi (DKH) faa-liyetçileri, hazırladıkları program doğrultusundaAdana'daki yoksul semtlerdeki kadınlarla biraraya geldi. DKH faaliyetçileri yoksul mahalle-lerde yaptıkları çalışmalarda film gösterimleriyapıp ardından, ev emekçisi ve bahçe işçisi ka-dınlarla bir araya gelerek sohbetler yaptı. Kürtulusuna mensup olan bireylerin yoğunlukta ya-şadığı mahallede, emekçi Kürt kadınlarının eviçinde ve tarlalarda sömürülen emeği üzerineyapılan sohbetlerde kadınların yaşadığı çokkapsamlı sorunlara değinildi. DKH yapılan çalış-malarda yaşadıkları tüm bu sorunlara karşı ör-gütlenmenin önemine dikkat çekerek, kadınları26 Kasım 2011 tarihinde Çukurova DemokratikHaklar Derneği’nde yapılacak olan söyleşiye ça-ğırdı. MERSİN- DKH, Demokratik Haklar Derneği’ndebir araya gelen kadınlar, kadın katliamlarıyla il-gili tartışma ve sohbetler gerçekleştirdi. Soh-betlerde kadınların sistem tarafından her an-lamda ezildiğine, sömürüldüğüne ve her türlüşiddete maruz kaldıklarına, bununla beraberşiddete uğrayan tarafın sistem tarafından birkez daha yargıyla vurulduğuna dikkat çekildi.Sohbet kadınların evlerinde, iş yerlerinde yaşa-dıkları sorunları anlatmasıyla devam etti.

Kadınlar; ‘25 Kasımda alanlardayız’

10-11_Layout 2 11/21/11 9:47 AM Page 2

Page 12: 20-30 Kasım 2011

20-30 KASIM 2011 Halkın Günlüğü

Dersim soykırım katliamı gerçeğiyle ilgilitartışma kaçınılmaz olarak hakim sınıfla-rın da gündemini işgal etmeye devam edi-yor. Ki daha uzunca bir süre işgal edecek-tir de. Edecektir çünkü, bir; Dersim/Der-simliler yaşadıkları bu soykırım katliamı-nı unutmayıp, gün be gün gelişen bilinçlebu soykırımın hesabını sorma özleminikuvvetli olarak taşımakta ve haklı birmücadele yürütmektedirler. Dahası, ya-şadıkları soykırım gerçeği, haklı olarakonları devlete-hakim sınıflara karşı dahaileri mücadelelerde boy göstermeye nes-nel olarak zemin oluyor. Dersimliler hervesileyle yaşadıkları soykırımı anmakta,dillendirmekte ve hesap sormaya dönükçaba göstererek, soykırımla ilgili gerçek-lerin açıklanmasını dayatmaktadırlar.Dersimlinin genel mücadeleci geleneğinikabul edersek; bunda 38 katliamının payıda küçümsenemez. Dersimli son derecehaklı ve meşru zeminde bir dava sürdür-mektedir. Ulusal kimlikten sosyal mesele-ye serpilen bir mücadele dinamiğidir. Ta-rihsel olarak yaşadığı katliamı da bu mü-cadeleci geleneğiyle gündeme taşımakta-dır. İki; Dersim’in/Dersimlinin bu müca-delesi ve yaşadığı katliam sorunu saltkendisiyle sınırlı bir mesele değil; bütünaydın, demokrat, devrimci, komünist vehatta “insanım” diyen kişi, kurum ve güç-leri kapsamaktadır. Zira insana-insanlarakarşı işlenen suç insanlığa karşı da işlen-miş suç demektir. Daha açıkçası, soykı-rım, katliam, sömürü, zulüm, baskı zinciriinsanlık suçudur. Bu suçlar nerede vekime uygulanırsa uygulansın, insanlıktanyana olan bütün ilerici kuvvetler bu suç-lara karşı mücadele etmek durumunda-dırlar; etmektedirler de. Özcesi, Dersim

soykırım katliamı salt Dersimlileri ilgilen-diren sorun olmayıp ilerici tüm güçleri il-gilendirmektedir. Bundandır ki, Dersimsoykırımıyla ilgili mücadele şu veya bu bi-çimlerde Dersimliler dışında da sahipleni-lip yürütülmektedir. Dolayısıyla da soru-nun gündemde kalmasında veya günde-me gelmesinde bu mücadelelerin rolü ke-sinlikle vardır. Üç; orada yani Dersim38’de, yani, Dersim Katliamı’nda büyük birinsanlık dramı yatmaktadır; büyük bir acıdurmaktadır; kanayan bir yara bulun-maktadır ve orada bir olgu, hem de hesap-laşılması kaçınılmaz bir gerçek uyumak-tadır ki, bu gerçek asla küllenemez sıcak-lıkta olup inatçı ve hırçındır. Dört; Kom-prador hakim sınıf klikleri arasındaki ikti-dar dalaşı devam ederken Dersim Katlia-mı gibi bir sorun Kemalist kliğin yumuşakkarnı olarak bulunmaktadır ki, bu, hemAKP kliği tarafından CHP’ye karşı etkilibir avantaj olarak kullanılmakta ve hemde Kemalist CHP’nin “sol maske ve söyle-mi” bakımından kendisi açısından handi-kap yaratmakta ve Dersimli bileşeni bakı-mından sorun olmaktadır.

Evet, AKP ile CHP veya cemaatçi muhafa-zakar İslamcı klik ile Kemalist klik arasın-daki dalaşa meze edilerek Erdoğan tara-fından gündeme getirilen Dersim Katliamıbir müddet sonra gündemden düşmüştü.Erdoğan’ın Dersim Katliamı’nı siyasi he-sap ve iktidar hırsına meze edercesinekullandığı her bakımdan açıktı. DersimKatliamı’yla ilgili gerçekleri bildiği halde(ki, bunlar devlet arşivlerinde olup elindebulunmaktadır) bunlarıaçıklamadı.(Açıklamasını da bekleyeme-yiz.) Bildiği bu gerçekleri sadece Kemalist

CHP’yi susturmak-sindirmek veya onla-ra karşı üstünlük-avantaj sağlamak içinşantaj malzemesi olarak kullandı. Erdo-ğan, CHP’ye atfen; “beni konuşturmayınDersim’de neler yapıldı, insanlar nasılmağaralarda gazla boğuldu, ne kadar in-san öldürüldü belgeleriyle açıklarım” de-mekten öteye geçmedi. Nitekim bu şan-tajla vermek istediği mesajı verdi vekomprador klikler arasındaki tartışmalarnoktalandı. Fakat gerçekler inatçıdır. Ka-patsan da er ya da geç onlar açığa çıkar-lar. Ve işte çok geçmeden bugün aynı tar-tışma yeniden gündemdedir.

Katliamın sorumlusu CHP’dirCHP’nin Dersim Milletvekili Hüseyin Ay-gün’ün; “Dersim Katliamı’ndan Devlet veCHP sorumludur. M. Kemal Atatürk’ün de

bilgisi dahilindedir.” dediği gerekçesiylebir grup CHP Milletvekili adı geçen partilimilletvekili hakkında kamuoyuna dönükbildiri yayınlayarak basın açıklaması yap-tılar.

Öte yandan Erdoğan ile Kılıçdaroğlu ara-sında bildik atışmalar da başladı… Yinele-yelim ki, Dersim Katliamı kapsamında sü-ren bu tartışmalarda AKP cephesi, CHPcephesine oranla çok daha liberal tutumiçinde görünmekte veya bu pozu takın-maktadır. Hatta AKP’nin Dersim Katlia-mı’nı dillendirmedeki siyasi amaçları, sa-mimiyetsizliği, fırsatçılığı, şantajcılığı, iki-yüzlülüğü, Kürt ve Dersim düşmanlığı,komprador klik ve aynı sınıftan olma nite-liği, Dersim Katliamı sorununu siyasi ga-yelerle kullanıp adeta sömürdüğü bilin-

Açık ki, bu yükümlülükler aydın, demokrat, ilerici kişi veyakurumlar için kabul edilemezler. İlginçtir ki, H. Aygün önceböyle bir partiyle kendi kimliğini örtüştürüyor ve bu partiyeçalışıp hizmet veriyor, halk kitlelerini onun kuyruğuna takı-yor ama arkasından kalkıp bu partinin oylarını istediği buhalkın kıyımından sorumlu olduğunu söylüyor?! İlginç, anla-şılmaz ve enteresan…

Bunları bir kenara bırakırsak, H. Aygün’ün beyanları veyadevlet, CHP ve K. Atatürk hakkında söyledikleri eksik deolsa doğrudur veya doğrunun önemli bir bölümünü dillen-dirmektir. Ne var ki, tutarlı, samimi ve ikna edici olması ba-kımından halk kitlelerine özeleştiri yaparak derhal CHP’denistifa etmesi gerekmektedir. Evet faşist ve katliamın sorum-

lusu bir partiye üye olup ona hizmet ettiği için halk kitlele-rinden (özellikle Dersimlilerden) özür dilemeli, köklü bir öze-leştiri yapmalıdır. Ancak söylemiş oldukları bu durumda an-lamlı olabilir. Kısacası, H. Aygün’ün söyledikleri yeterli değil-dir.

Burjuva “evrensel hukuk normları” soykırımı suç sayar. Buhukuk normlarını kabul eden gelişmiş/“modern” ülkelerinekserisi kendi ulusal yasalarında da soykırımı suç olarak ta-nımlayıp cezalandırmayı öngörmektedir(!?) Uluslararasıbağlayıcılığa sahip olan burjuva “evrensel” hukuka uygunyapılan soykırım tanımlamasına ve Dersim’de yaşanan tümgerçeğe göre, Dersim 38 katliamının su götürmez bir soykı-rım olduğu alenidir. Bunu inkar edenler niyetli/niyetsiz soy-

Devletkatliamınhesabınıvermeli

Dersim Katliamı’nı inkar etmeye kalkışmak veya örtmeye ça-lışmak olsa olsa o katliamdan sorumlu olanların işi olabilir; ırkçıfaşistlerin işi olabilir. Dersim direnişinin lideri Seyit Rıza ve ar-kadaşlarının devlet tarafından asılmasına karşın mezarlarınınhala bilinmemesi dönemin ve katliamın yeterli kanıtıdır

HAKİM SINIFLARIN

Page 13: 20-30 Kasım 2011

perspektif

mese; geleneksel devlet söylemini kırıpgeçtiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. CHPdevlet politikası olarak gerçekleştirmiş ol-duğu Dersim Katliamı’nı bugün hala açık-tan savunmaktan geri durmazken, AKP(elbette ki, siyasi hesaplarla ve tamamensamimiyetsizce ve elbette ki daha sinsi ol-ması itibarıyla daha tehlikeli olduğu kesinolmakla birlikte), Dersim ifadesini, DersimKatliamı’nı vb resmi olarak itiraf etmekte,katliam yapıldığını söylemektedir. Amadediğimiz gibi, bu söylem liberalliğiAKP’nin demokratik olduğu, ileride durdu-ğu, söylediklerinde samimi olup DersimKatliamı karşısında dürüst olduğu vb söy-lenemez. Böyle bir iddia safdillikten deöteye en hafif deyimle siyasi ahmaklıkolur. AKP, konjönktürel politikalar gütme

avantajıyla bugün liberal pozisyonda gö-rülmektedir; AKP siyasi rakibi olan CHP’yiiyice köşeye sıkıştırmak için Dersim Kat-liamı’nı kullanmaktadır; AKP halk kitlele-rini aldatarak kendine yedeklemek ve kit-leler gözünde demokratik görünmek içinDersim Katliamı’nı dillendirip sömürmek-tedir, AKP yürüttüğü Kürt düşmanlığı vehalk düşmanlığı kimliğiyle faşist ve kom-prador niteliğini gizlemek için Dersim Kat-liamını salt ifade etme anlamında dillen-dirmektedir. Ancak reel olarak AKP’ninDersim Katliamı sorununda CHP’den dahaileride olduğu kesindir. Hem de bugün başdüşman-baş tehlike AKP kliği olmasınakarşın…Devletin kendi kabul edip açıkladığı ölüsayısı 10 binleri aşkın olduğu halde ve yine

devlet kayıtlarında belirtildiği gibi bu kat-liamın Dersim’deki Zaza-Kürtlere millikimlikleri doğrultusundaki talep, irade,bağımsızlıkçı davranış ve mücadelelerin-den dolayı uygulandığı açık olduğu halde,devletin gizli arşivlerinde soykırıma dairdaha gerçek ve geniş bilgiler olduğu halde,devletin özel kanunları ve harekat karar-ları resmi belgeler olarak bulunduğu halde,dönemin meclis kararları, gazete haberlerive tanıkları olduğu halde vb vs hala Der-sim Katliamı’nı inkar etmeye kalkışmakveya örtmeye çalışmak olsa olsa o katli-amdan sorumlu olanların işi olabilir; ırkçıfaşistlerin işi olabilir. Dersim direnişinin li-deri Seyit Rıza ve arkadaşlarının devlet ta-rafından asılmasına karşın mezarlarınınhala bilinmemesi dönemin ve katliamınyeterli kanıtıdır.

Ulusal kimliğin yok edilmesiEvet, Dersim’de yarı-bağımsızlıkçı, yarıözerk bulunan Kürt (Zaza) ulusal kimliğinesahip idareye-otoriteye karşı bir katliambaşlatıldı ve gerçekleştirildi. Özerk yapısı-nı ilan ederek önemli oranda koruyup ya-şayan Dersim eyaleti Zaza Kürtleri Kema-list CHP yönetimindeki devlet tarafındankatıksız bir kıyıma tabi tutuldu. Öyle ki, elegeçirilen tüm erkekler, çocuklar da dahilkatlediliyordu. Ve katliamdan geriye ka-lanlar Türk illerine sürülerek Dersim in-sansızlaştırılıyordu. Yaşanan katliam vesürgünlerin hedefi Dersim’i dağıtıp yoketmekti. Katliam ve sürgün politikasıaçıktan Kürt eyaleti ve yarı-bağımsız-özerk durumdaki Dersim’in yok edilmesi-ni hedefliyordu. Bu, bir ulusal kimliğin-bü-tünlüğün ya da varlığın yok edilmesiydi ki,tam manasıyla bir soykırımdı. Resmi dev-let açıklamaları Dersim Katliamı’nda ölüsayısı 10 bini aşkın rakamla verse de, 60bin ile 100 bin arası Dersim’linin katledildi-ği bilinmektedir. Ki bu gerçek rakamlardevletin gizli arşivlerinde ve dış ülkelerinkonuyla ilgili arşivlerinde de mevcuttur.

Özellikle CHP ve Kılıçdaroğlu’na oy veren

Dersimliler başta olmak üzere, demokrat,aydın, ilerici ve hatta devrimci geçinenle-rin bin kez daha düşünmesi şarttır. Dersimsoykırımından devletten başka kim so-rumlu olabilir ki? Dönemin tek partisi ola-rak iktidarda olan CHP’den başka kim so-rumlu olabilir? Tartışmasız şef olan KemalAtatürk’ten ve şürekasından başka kimsorumlu olabilir? Bunlar yapmayıp da kimgerçekleştirdi Dersim Katliamı’nı? Bunla-rın bilgisi yoktuysa kim talimat verip uy-gulattı? Kim Dersim soykırım/katliamınıyaptı?Devlete tartışmasız sahip olan Kemalistiktidar CHP’nin Dersim Katliamı’nın so-rumlusu, uygulayıcısı olduğundan şüpheduyulamaz. Tüm gerçek bilindiği haldeCHP milletvekili olmayı, genel başkanıveya üyesi olmayı kabul etmek, her şey-den önce Dersim Katliamı’nın altına imzaatmayı kabul etmek demektir. Kemal Kı-lıçdaroğlu ve benzerlerinin durumu budur.Bunlara bilinçli olarak oy verenler ise, (gerive kavrayışsız veya aldatılmış halk kitlele-ri hariç) bellekten yoksundur. DersimlininCHP’li olması, kurbanın celladına hayran-lık duyan garip ironisidir. Oysa, katliamauğramış Dersim’li için devletle hesaplaş-manın yanı sıra, Kemalist CHP ile hesap-laşmak şarttır.Günün taze tartışmasına vesile olan sözle-rin sahibi CHP milletvekili Hüseyin Ay-gün’ün durumu tipiktir. H. Aygün tutarsız-lık ve belirsizlik içindedir. Dersim Katlia-mı’ndan sorumlu olduğunu bile bileCHP’ye üye olmak, o partiden milletvekiliolmak anlaşılmaz ve izah edilemez bir tu-tumdur. Faşist bir partiye, soykırım yap-mış, katliam yapmış bir partiye hangi“haklı” gerekçeyle üye olunabilir ve bupartiye nasıl hizmet edilebilir? Nasıl böylebir partiye katılınabilir ve böyle bir parti-nin propagandası yapılıp kitlelere (hem dekatliam yaptığı kitleye) benimsetilebilir?Katliamından geçmiş halk kitleleri nasıl bupartiye davet edilebilir, ona hizmet edenduruma sokulabilirler?

kırımın savunucusu veya destekçisidurumundadırlar.

Parantez açalım ki, soykırım yapanla-rın yasalarında soykırımı “suç sayma-sı, yasaklaması, cezalandırması” onla-ra has anlaşılır genel spesifiğidir ve bumesele bu yazının konusu değildir.Aynı zamanda evrensel denen veyaöyle kabul edilen hukukun da bir bur-juva hukuk olduğunun, nihayetindeemperyalist-kapitalist üretim ilişkile-rine uygun düzenledikleri bir garabetolduğunun altını çizmek gerekir. Ama

böyle de olsa, “TC” devleti, CHP ve tümKemalist güruh kendi sınıf hukukuolan burjuva evrensel hukuka uygundavranarak, bu utancıyla yüzleşmekve yükümlülüklerini yerine getirmekzorunda olduğunu kabul etmelidir.

Devletin resmi belgeleri ve arşivlerinin,yaşayan canlı tanıklarının tanıklıkla-rıyla ve yaşanmış gerçeklerle ispatlıdırki, Dersim 38 bir Soykırımdır. SoykırımDevlet politikası olarak Kemalist CHPiktidarı tarafından gerçekleştirilmiştir.Katliamdan sorumlu Kemalist “TC”

devletidir. Dolayısıyla “TC” devleti veözelde de Kemalist CHP Dersim’denözür dilemeli ve gereğini yapmalıdır.

Soykırımcı gerçek karşısında tüm ile-rici, aydın, demokrat şahsiyetler ve enönemlisi de tüm Dersimliler CHP’dendesteğini geri çekmeli, CHP ve devletinbu suçunu teşhir ederek mücadele et-melidirler. Dersimliler kararlılıkla mü-cadele etmeli, çünkü katliamı yaşayanonlardı… Ama Dersimlilerden de öteyebütün ilericiler aynı kararlılıkla müca-dele etmeli, çünkü Soykırım bir insan-

lık suçu ve insanlığın sorunudur.

Soykırımdan CHP’yi sorumlu tutup daCHP milletvekili olarak kalmanın kes-kin tutarsızlığı sahiplerine aittir. Soy-kırımdan yükümlü olan KemalistCHP’ye oy vermek, oy istemek, “Der-simlidir” diye CHP milletvekili ve genelbaşkanına oy vermek oy veren Der-simlinin çelişkisidir. Soykırıma uğra-mış Dersimlilerin düzen partileri veözellikle CHP’ye özel tutum alarakdestek vermemeleri, bilakis tecrit et-meleri çok daha anlamlı olacaktır.

N DERSİM DALAŞI

Page 14: 20-30 Kasım 2011

Halkın Günlüğü 20-30 KASIM 2011emek röportaj14

fSağlıkta dönüşüm adı altında özelikleson birkaç yılda yapılan saldırılar, yeni çı-kartılan KHK’larla boyutlanmış durumda.Bize yaşanan bu süreci kısaca özetler mi-siniz?Şişli Şube Sekreteri Aziz Çelik: Sağlıktadönüşüm programı yeni bir proje değil.1980 yılı ve 12 Eylül’le birlikte 24 Ocak ka-rarlarıyla hayata geçirilen bir şey. Yalnız buIMF, Dünya Bankası, Dünya Sağlık Örgü-tü’nün çizmiş olduğu bu programı hayatageçirecek bir istikrara sahip hükümetlerolmadığı için 2000’li yıllardan sonra dahaçok değişimler gerçekleşti. Tabii bununöncesinde de yapısal değişiklikler vardı,özelikle SSK hastanelerinin devlete devrigibi sosyal sigortalar hizmetinin tamameniçi boşaltıldı. Hizmet almak artık zorlaştıve bu noktadan sonra sağlık harcamalarartmaya başladı. Bu harcamaları artmayabaşlayınca da bu noktayı tek elden kontroletmek için yani Bağ-Kur, Emekli Sandığıve SSK’yı tek çatı birleştirme 2000’li yıllar-da gerçekleşti. Daha sonra AKP ile birliktesağlıkta dönüşüm programı büyük bir hız-la hayata geçirilmeye başlandı. Bunun di-rektifleri yayınlanan belgelerle birlikte or-taya çıktı. IMF ve Dünya Bankası ile yapı-lan görüşmelerde niyet mektuplarında ta-mamen ortaya çıkmış ve belgelenmiş du-rumda. Bunların içinde en ciddisi SosyalSigortalar Genel Yasası’yla, Genel SağlıkSigortası’nın ortaya çıkmasıydı ki bu2012’ye kadar ertelendi. Bunun dışındaözellikle hekimlerin çalışmasını düzenle-yen tam gün yasası AKP döneminde haya-ta geçirildi.

Hastaneler ticari işletmelereçevriliyor

fÖzellikle son süreçlerde yoğun bir KHKtrafiği var. Çevreden tutalım da sit alanla-rının ranta açılmasını sağlayan birçok ka-

nuna kadar. Ayrıca meslek örgütleri de işl-evinin dışına itiliyor, sağlık sistemine ciddibir darbe vuruluyor. Sizin bağlı bulundu-ğunuz meslek kuruluşu bu durumdannasıl etkileniyor?Çelik - Şimdi Sağlık Sakanlığı’nın ve bağlıkuruluşların teşkilat görevleri hakkındabir yasa, Kanun Hükmünde Kararnamegizlice yürürlüğe kondu. Şimdi bu gizlicebir gece yarısı kanunun maddelerini tektek incelersek tamamen sağlık bakanlığı-nın yapısını değiştiren, Sağlık Bakanlığı’nıdenetleyici ve planlayıcı konuma getiriponun dışında bütün sağlıkla ilgili alanı ta-mamen profesyonel kendince belirlediğikadrolara ataması ya da onlara devretmesüreci var. Sağlık Bakanlığı burada sadecedenetleyici ve üstte planlayıcı konumdakalıyor. Onun dışındaki işler daha çokkamu hastane birlikleri ve aile hekimliği,daha önceden oluşturulan aile hekimliğinedevrediliyor. Yani birinci basamak sağlıkhizmeti zaten aile hekimliğine devredil-mişti. Şu anda aile hekimliği üzerinden yü-rüyor. İkinci ve üçüncü basamakta sağlıkhizmetinde Kamu Hastaneleri Birlikleri adıaltında bir kadrolaşmayla yürütücek. Şim-di burada Sağlık Bakanlığı ve müdürleri neiş yapacak yani geriye ne kalıyor bu işiplanlamak ve denetlemek kalıyor. Kısaca-sı sağlık bakanlığı sağlık alanından tama-men elini çekiyor. Sağlık hizmeti gibi temelbir hizmetin planlanmasını meslek örgüt-leriyle, sendikalarla konuşmadan, görüşle-rini almadan, KHK’yle çok önemli bir teş-kilatın yapısını bir gecede değiştirebiliyor.

fKamu Hastaneleri Birliği adı altındahastaneler ve hastanelere bağlı kuruluşlaremperyalist sermayeye peşkeş çekiliyor.Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz. Çelik - Şimdi bu kararnamelerin ön önemlimaddelerinden biri de Kamu Hastane Bir-likleri’nin oluşturulmasıdır. Şimdi biz bu

Kamu Hastaneleri Birlikleri’nin yapısınıyaklaşık dört yıldır tartışıyoruz. Sağlık Ba-kanlığı da dört yıldır tartışıyor. Değişiköneriler sundular, değişik yapılar sundular.Bundan önceki geçirmeye çalıştıklarıKamu Hastane Birlikleri yapısında şöylebir şey vardı, bir ildeki bütün hastaneler birbirlik içerisine toplanacak ve bu birliğin biryönetim kurulu olacak, işte bu yönetimkuruluna il genel meclisinden, bulunduğuilin ticaret odasından, sağlık müdürlüğün-den tamamen işletme mantığıyla hükü-met tarafından belirlenerek yönetici yaniişletmeci atanacak ve bunlar bu birlikleriyönetecekler. Bunu hayata geçiremediler,hem kendi içlerinde hem de Maliye Bakan-lığı’yla bir tartışma yaşadılar ve oluşanmuhalefetin etkisiyle geri çekildi. Şu andaçıkan yasanın en son hali şu, yine birlikleroluşuyor fakat bu birlikler bir yönetim ku-rulu tarafından değil de Sağlık Bakanlığıtarafından atanacak genel sekreterler yö-netecek. Şimdi genel sekreterlerde aranankriter, sağlık alanında veya işletme alanın-da tecrübeli olmasıdır. Bu da demek oluyorki tamamen hükümetin sağlık politikasınıhayata geçirebilecek insanların atanmasıplanlanıyor. Bunların altında belli bir büro-kratik yapılanmaları var, en son bir hasta-neye geldiğiniz zaman bir hastanenin biryöneticisi oluyor hastane yöneticisi adı al-tında. Buna da başhekim, tıbbı hizmetlerbaşkanı olarak, müdürler bağlı, idari hiz-metler bağlı. Yani bu Kamu HastaneleriBirliği bir şirket gibi yönetilecektir. En baş-ta bir genel sekreter ‘CEO’ olacak ve söz-leşmeli çalışacak, en önemli nokta bu as-

lında. Düşünün ki başhekim sözleşmeli,müdür sözleşmeli, başhekim yardımcısısözleşmeli ve bu yapının içinde yer alacak“uzman” adı altındaki kişilerin hepsi söz-leşmeli olacak.

fYıldız uygulaması için ne söylenebilir?Bu durum hastaneleri kar-zarar ekse-ninde ele alıyor ve ticarileşmenin önünütamamen açıyor.Hukuk Sekreteri Firdevs Tat: Şimdi KamuHastaneleri Birlikleri oluşturulduğu zamanbu birliğin başındaki sözleşmeli çalışanlarperformanslarının değerlendirilmesi deşunlar gözetilecek. Son çıkan yasa görebirlik yöneticileri hastanelerin bir bölümü-nü değiştirebilir, kapatabilir ya da yeni hiz-met satın alabilir, yeni tıbbi teknolojiler sa-tın alabilir, yeni elemanlar alabilir. Satınalınması, kapatılması yada başka bir ku-ruluşa devredilmesini de bu birlik kararverebilir. Bu duruma çalışan personel açı-sından baktığımız zaman ne ücret alacağıbelirli değil, bunun kararını birlik başında-ki kişiler karar verecek. Hastanenin gider-leri yani masrafları karşılandıktan sonraelde kalan yani kar edilen para üzerindenhastane çalışanlarının parası verilecektir.Temel bir maaşın olmaması zaten KHK’ninçalışanlara en büyük darbesi iş güvencesi-ni ortadan kaldırması, düzenli ücretinödenmesinin ortadan kaldırılması dahaçok özelleştirmeye dönük yasaların çıkar-tılması da en fazla zararı emekçilere verdi.Şimdilik insanlar bunun farkında değilbelki bir bir yaşamlarına girmedi çünküazar azar giriyor. Bu bir süre tartışılıyor,

Sağlıkta yeni ticaretŞu anda çıkan yasa-nın en son hali şu,yine birlikler oluşuyor

fakat bu birlikler bir yöne-tim kurulu tarafından değilde Sağlık Bakanlığı tara-fından atanacak genel sekreterler yönetecek.

‘Aziz ÇelikSES Şişli Şube Sekreteri

AKP mecliste elinde bulundur-duğu çoğunluk sayısıyla istediğibirçok yasayı rahatça çıkarıyor.Son olarak çıkarılan KanunHükmünde Kararname (KHK) ile

birlikte çevreden tutalım da sitalanlarının, tarihi eser yapılarınpiyasanın hizmetine açılmasına,sağlık hizmetinin sermayegruplarının hizmetine sunula-

rak ticarileşmesine kadar kap-samlı bir saldırı başlatılmış bu-lunuyor. Sağlık alanında yaşanan saldırı-ların daha görünür olarak ortaya

Hükümetin yıkım politikalarıüzerine

14-15_Layout 2 11/21/11 11:29 AM Page 1

Page 15: 20-30 Kasım 2011

20-30 KASIM 2011 Halkın Günlüğü 15emek

konuşuluyor ve insanların yaşamlarına biranda girmiyor o yüzden çok farkında de-ğiller ama vatandaş olarak herkesin canı-nı yakacak kanunlar geçti. KHK’lerle bunuhükümet çok hızlıca yaptı aslında hanibirden hayatımıza bir yansıması olmadıama çıkan yasalarla birlikte hızlıca bir dö-nüşüm gerçekleşti. Hastanelere gelenhastalar açısından baktığımızda “E” gru-buna gelen daha az ücret verecek belkiama niteliksiz bir hizmet alacak, “A” gru-bu hastanelerine gelen hastalar ise dahafazla ücret ödeyecek ve tamamen otelcilikhizmeti alacak. Yani nitelikli hizmet ala-cak. İnsanların aldığı hizmet verdikleri pa-rayla ölçülecek, paran varsa nitelikli veayrıcalıklı bir tedavi göreceksin eğer pa-ran yoksa niteliksiz ve sağlıksız koşullar-da hizmet alacaksın.

Ucuz iş gücü kaynağı

fKHK’yla birlikte sağlık alanına ciddidarbe vurulurken, bir yandan da ucuz işgücü olarak yabancı hekim getirileceği söy-leniyor, bu konuda SES’in tavrı nedir?Çelik - KHK’nin maddelerinden biri de ülke-mizde ithal hekim ve hemşire çalıştırmaüzerine. Bu arada şunu belirtmek isterim,biz bu ithal kelimesinin kullanılmasını çokdoğru bulmuyoruz, sonuçta yurt dışında daolsa hekim ve hemşirelerin değerli olduğu-na inanıyoruz. Ama istihdam piyasasındaucuz iş gücü yaratılmak isteniyor, buradaasıl mantık odur. Sorun daha nitelikli sağlıkhizmeti vermek değil, daha ucuza sağlıkhizmeti vermektir. Bu maddede yapılan de-ğişiklikle birlikte ülkemizde bu kadar işsizebe hemşire varken ithal hemşirenin çalış-tırılmasının önü açılmış oldu. Burada asıl

konu iş gücünü daha ucuza getirmek, halihazırda yurtdışından gelen ve ülkemizdeçalışan hekim arkadaşlarımız var. Bu çalı-şan hekim arkadaşlarımız Türkçe öğren-dikten sonra hastanelerde çok cuzi ücret-lerle çok kötü çalışıyorlar. Aslında yurt dı-şandan gelen hekimler var ama azlar vefahri olarak çalışıyorlar. Şu anda Libyalı,Bulgar, Arnavut gibi hekim arkadaşlarımızçok kötü koşullarda yaşıyorlar ama aynıhizmeti veriyorlar. Hasta onun karşısınageldiği zaman onu bir hekim olarak görüyorama o hekimin yaşam koşulları çok kötü buülkede, bir sığıntı gibi yaşıyor ve çok düşükücretlerle çalışıyor, asgari ücretten dahadüşük ücret alıyor. Bu durumun yaygınlaş-tığını düşünün, bu hiçbir şekilde sağlık hiz-metinin niteliğinin artmasına fayda sağla-mayacaktır. Bu durum AKP açısından ucuzbir iş gücü kaynağı olacaktır.

fİlaç tekellerinin önünü açmak için çıkarı-lan yasayla beraber İlaç ve Tıbbi Cihaz Ku-rumu açılıyor, bu kurumun tam olarakamacı ve kapsamına ilişkin bilgi verebilirmisiniz? Çelik - Bu kurum yepyeni bir kurum dahaönce eczacılık hizmetleri diye bir kurumvardı. Bu kurumun tek amacı ülkedeki ilaçendüstrisiyle, ilaç piyasasıyla bağlantılı ola-rak çalışmak, tıbbi cihaz teknolojisiyle bir-likte çalışmak. Yani amacı Sağlık Bakanlı-ğı’nın tıbbi cihaz üretmesi veya ilaç piyasa-sıyla ilgili çalışma yapması değil, tamamenözel sektörün kamuyla bağlantısını sağla-mak amacıyla bir kurum oluşturuluyor. Bukurum kağıt üstünde var ama daha hayatageçmedi. Bu kurum hayata geçtiği zamanülkedeki sağlık harcamalarının artmasınaneden olacak. Sağlık harcamalarındaki enbüyük etken, ilaç endüstrisinin pompaladığıhaberler, hekimleri etkilemesi yani ilaç kul-lanımın arttırılması, kapitalizmin dayattığıyaşam koşullarının getirmiş olduğu sorun-ları ilaçlarla çözmeye çalışan bir toplum ha-line geliyoruz.

Tat - Domuz gribi diye bir hastalık uydurul-du, bu hastalığın uydurma olduğu sonradanortaya çıktı. Bu hastalık döneminde o kadaraşı ithal edildi ki, hiçbir ülkenin almadığı aşı-ları bizim ülkemiz aldı. Yani bu kurumla bir-likte böyle bir piyasa yaratılmak isteniyor.Ülkemizin sağlık alanındaki potansiyel yanipazar, herkesin iştahını kabartıyor. Bu du-rumdan kaynaklı herkes bu piyasaya hakimolmaya çalışıyor. Bu duruma örnek ise birinşaat firması iştah kabartan sağlık alanınatalip oldu. Böyle bir potansiyel var. Oradapara var, herkes buna sahip olmaya çalışı-yor.

fMilyonlarca kişinin yararlandığı yeşilkart uygulamasına son veriliyor, bununla

yapılmak istenen nedir?Çelik - KHK Sağlık Bakanlığı’nın teşkilat ya-pısını değiştiriyor, bahsettiğiniz şey ise Ge-nel Sağlık Sigortası’yla ilgili bir şey dahaönce geçmiş bir yasa fakat yürürlük tarihi2012 olarak belirlendiği için 2 ay sonra dahayakıcı bir şekilde gündeme gelecek. Son ra-kamlara göre ülkemizde yeşil kart sayısının10 milyon civarında olduğu belirtiliyor. Kap-sam dışı yani hiçbir şeye tabi olmayan 2 mil-yon kişi var. Bu yasada şöyle bir sınırlandır-ma var; 279 TL aylık geliri olan kişiler bun-dan sonra Genel Sağlık Sigortası kapsamınaalınıyor ve belli oranlarda prim ödemek zo-runda, sağlık hizmeti almak istiyorsa, yanibu ücretin altında geliri olanlara ücretsizsağlık hizmeti veriliyor. Şimdi bu yeşil kartıolan 10 milyon kişinin içinde birçok kişi varki 279 TL ücretten daha fazla geliri olan amabelirlenen 279 TL çok komik bir rakam açık-çasını söylemek gerekirse. Bugün asgariücret bile 660 TL civarında yani bu 279 TL ilebirlikte yeşil kart sahipleri de bir şekildesağlık hizmetinden yararlanabilmek içinkatkı payı ödeyecek konuma getiriliyor.

fBu uygulamalara karşı meslek örgütleri,sendikalar ve devrimci-demokratik ku-rumlar çeşitli biçimlerde tepkilerini dile ge-tirdi. SES bu uygulamalara karşıönümüzdeki süreçte nasıl cevap olacak?Çelik - Biz bu sürece en başından beri karşıçıkıyoruz. Bu süreçle ilgili çeşitli eylem veetkinlikler yapıldı. 18-19 Nisan’da yaptığımızgrevin taleplerinden biri buydu ama bugünbu yasa tüm karşı çıkışımıza rağmen geçti.Belki bu yasanın uygulaması bir yıl gibi birzaman alacak, bunu hissetmek çalışma or-tamına yansıması zaman alacak belki amabizim bunu ön görmemiz gerekiyordu sen-dika olarak. Yine meslek örgütü olan tabipodası, sendika ve demokratik kitle örgütle-riyle birlikte bu yasanın uygulanmasını en-gellememiz gerekiyor. CEO’ların şirket yö-netecek olan genel sekreterlerin bizimemeğimizle oluşan hastanelerin kapısındangirmesine engel olmamız gerekir. Bu süreç-te yapacağımız tek şey bu artık, işletmemantığıyla hastaneleri devralmaya gelenbizler üzerinde tahakküm kurmaya çalışansağlığın bir hak olmaktan çıkıp bir meta ha-line geldiği bir dönemde bizim tek yapacağı-mız olan bu CEO’ları kapıdan içeri sokma-mak, bunun için de var olan bütün imkanla-rı kullanmaktır. Sizin de bildiğiniz gibi birhekim meclisi toplantısı oldu. Tabii bu sorunsadece hekimlerin sorunu değil, bu soruntüm sağlık çalışanlarının bir sorunudur. Butoplantı bir yol açıcı bir rol oynayabilir. He-kim meclisi en son toplantısında sınırsız birgrev yapalım bu yasanın sonucunda diye birkarar çıktı. Bunu bir an önce hayata geçir-mek gerekir diye düşünüyorum.

merkezleri: Hastaneler

İnsanların aldığı hiz-met verdikleri paraylaölçülecek, paran varsa

nitelikli ve ayrıcalıklı bir te-davi göreceksin eğer paranyoksa niteliksiz ve sağlık-sız koşullarda hizmet ala-caksın.

‘Firdevs TatSES Şişli Şube Hukuk Sekreteri

çıktığı, mağduriyetlerin had safhada olduğu ko-şullardayız. Sağlık emekçileri de kendi bulun-dukları alanlarda seslerini yükseltiyor, toplum-sal muhalefetin canlanmasına dönük çaba har-cıyorlar.

KHK’ların sağlık alanındaki yansımalarına çalı-şanların diliyle yaklaşarak, gelişmeleri onlardandinlemek ve çoğu zaman kayıtsız kalınan uygu-lamaların halka ne gibi zararla döneceğini SESİstanbul Şişli Şube Sekreteri Aziz Çelik ve Hu-

kuk Sekreteri Firdevs Tat’dan dinledik. Halksağlığının yeni ticaret merkezleri haline getiril-diği hastanelere dair yaptığımız röportajda yapı-lan saldırıları birçok farklı boyutuyla değerlen-dirdik.

14-15_Layout 2 11/21/11 11:29 AM Page 2

Page 16: 20-30 Kasım 2011

Halkın Günlüğü 20-30 KASIM 2011dünya analiz16

Suriye’ye saldırı hazırlıklarıhız kazandı. ABD ve AB em-peryalistlerinin yanı sıra ArapBirliği de Suriye’ye yaptırımkararı aldı. Arap Birliği yaptığıtoplantıda Suriye’nin üyeliğiniaskıya aldı

Emperyalist projeler ekseninde Ortado-ğu’daki hedef ülkeler tek tek düşürülüyor.Ortadoğu ve Afrika’da son çeyrek yüzyıldayaşananlar sömürge ve yarı sömürgelerinyeniden paylaşılması ve nüfuz alanlarınıngenişletilmesi anlamına geliyor. Bugündaha somut anlamda yapılan değişimler vemevcut yönetimlerin elde ettikleri imtiyaz-lar, yeni stratejik uşaklarla el değiştirilmişolacak. İmtiyazlar orantılanacak ve eskininçatışkılı uşaklık durumu daha itaatkar birpozisyona çekilecek.

Halkın tepkilerini kendi çıkarları eksenindedeğerlendiren emperyalist devletler ve on-lara biat etmeye hazırlanan “yeni” uşakları,özgürlük, demokrasi vb. havariliğiyle yeni-den düzenlenen ülkelerde emperyalist pro-jelerin birer parçası olacaklar. Bununla bir-likte uşaklık ilişkilerinde ise yeniden bi-çimlendirmeler yapılıyor. Özünde hiçbir de-ğişikliğin olmadığı Ortadoğu ülkelerinde,halka karşı gelişen yeni iktidarlar tesisedildi, ediliyor.

Son çeyrek yüzyıldır tanık olunan Ortado-ğu’daki gerilimli süreç, Osmanlı bakiyesi-nin evlatlarının Batılı efendilerinin otağınasürükledi. Diğer bir deyişle bu süreç em-peryalist devletlerin güdümün yeniden or-ganize edilmek için bir avantaj olarak kul-lanıldı.

Stratejik önem ve sorunKuzey Afrika ve Ortadoğu’da yaratılan buyapılandırmanın geldiğimiz aşamadaki ad-resi ise Suriye. Suriye’nin coğrafi olarak ko-numlanışı burayı siyasi açıdan da öne çıka-rıyor. Dünya düzenini kendi siyasi ve eko-nomik çıkarları doğrultusunda dizayn edenABD’nin, Suriye’nin Rusya ile olan ilişkiside buraya olan müdahaleyi daha bir gereklikılıyor. Lübnan’da bulunan askeri konum-lanışı ve İsrail’le olan sınır komşuluğu, Ak-deniz üzerindeki liman kontrolü ve deniztaşımacılığına uygunluğu askeri stratejikaçıdan önemliyken, İran ve Rusya’yla olanilişkileri de bir o kadar önemli bir noktadaduruyor. Ayrıca Suriye açıklarına gönderi-len savaş gemileri de siyasi bağları dahabelirginleştiriyor.

Mart ayından bu yana yaklaşık 8 ay geçmişolmakla birlikte Suriye’deki mevcut Esadyönetiminin de yeniden yapılandırılmasıiçin bütün kartlar açılmış durumda. Halkındaha fazla demokrasi ve özgürlük istemi,muhalifler ve emperyalistlerin yeni strate-jik hamlelerinin peşinden sürüklenmeklebirlikte, yer yer suni gerilimler de yaratılı-yor.

Esad yönetimiyle rejimsel bir sıkıntı olma-dığı ancak efendiler tarafından, özellikle deBeyaz Saray’dan, veto yediğini söylemekdünde bugünde mümkün. Bu da reform vb.şekilde çözülemeyecek bir durum. Esad

yönetiminin değil reformlar, en geniş hat-larıyla ülkede bir dizi temizlik ve değişiklikyapılsa, Suriye Ulusal Konseyi’ne devredil-meyen bir yönetim Rusya ve İran dışındahiçbir devlet tarafından kabul görülmeye-cek. Fotoğrafın gösterilmeyen ve görülmesiistenilmeyen tarafından bakmak, gerçeğindaha somut olarak görülmesini sağlar. So-runun reform, demokrasi olmadığı aynı yıliçerisinde gerçekleşen eylemlerle devrilendiktörlerin bulunduğu Tunus, Mısır, Libyaörneklerinden net bir şekilde görülebilir. Suriye’de Esad yönetimi ve muhalifler ara-sında süre giden çatışmalarda yaşananölümlerin sayısı beş bini buldu. KendisiniSuriye Ulusal Konseyi olarak isimlendirengrubun, demokrasi veya özgürlük gibi ta-lepleri, yeni stratejilerde almak istediğipayla eşdeğer ele alınıyor. Yani bir bakımamaskelerin ardında yeni balolar organizeediliyor.

Arap Birliği’nde yaptırım kararıArap Birliği’nin kendi uşaklık ilişkisini teh-likeye atmama girişimi Suriye’ye ilişkin ka-rarın nedeni olarak algılanmalıdır. Ortado-ğu’da esen rüzgarın etkilerini kısmen deolsa yaşayan bu ülke yönetimleri kendiyerlerini garantiye almaya çalışıyor. Doğa-lında da emperyalist devletlerin doğrudanveya dolaylı hedefi olmamak için Suriyegibi doğrudan hedef olan ülkelerle ilişkile-rini bu doğrultuda yapıyor. Birlik tarafındanSuriye’ye tanıdığı süre önümüzdeki günler-de dolacak. Suriye’de gözlem yapacak birheyet göndermek için harekete geçen birliküyesi ülkeler, tutukluların serbest bırakıl-ması, reformların acilen ve hızlı bir şekilde

hayata geçirilmesi ve Esad yönetiminin ey-lemcilere şiddet kullanmaktan vazgeçmesigibi şartları öne sürüyor. Ancak Arap Birliğive emperyalistlerin tek şartları bunlarla sı-nırlı değil. Ayrıca “özgür” bir ortamın yara-tılarak seçimlerin yapılması ve Esad yöne-timinin görevden ayrılması bu şartların enönemlileri arasında telaffuz ediliyor. BirlikEsad yönetiminin alınan karara ve çağrıla-ra olumlu cevap vermemesi durumundaekonomik yaptırımlarda bulunma kararıaldı.

Siyasal yaşamın çok sınırlı ve olağan biryasaklı zemin üzerinde durduğu Suriye’debu süreci organize edecek bir partinin ol-mayışı (yasal olarak) sürecin kimler tara-fından nasıl yönetileceğini de biraz dahanetleştiriyor.

Rusya karara tepki gösterdiRusya’nın Arap Birliği’nin aldığı karara tep-ki duyması yukarıda ifade ettiğimiz bağım-lılık ilişkisinin kendisiyle kurulması şeklin-de okunmalıdır. Diğer ülkelere göre daha azekonomik işbirliği olan Rusya, siyasi nüfu-zunun bu ülke içerisinde zayıflmasını vekendi etrafının kuşatılmasını istemiyor.Dolayısıyla da Arap Birliği’nin aldığı kararave herhangi bir müdahaleye karşı çıkıyor.

Diğer taraftan bölge ülkelerinin birçoğu daaskeri müdahaleye karşı çıkıyor. (KezaArap Birliği de şimdilik askeri müdahaleyekarşı.) Kendilerini doğrudan etkileyeceğinidüşünen Irak (mültecilerin Irak’a gitmesi,Irak’ı ekonomik olarak etkileyeceği düşü-nülüyor) ve Lübnan (herhangi bir askerisaldırının kendi sınırlarını da risk altına so-

Suriye’ye saldırı PoliteknikDirenişi selamlandıYunanistan’da AlbaylarCuntasına karşı gelişen Poli-teknik Direnişi’nin yıldönü-münde üniversitede 3 günsüren etkinlikler yapıldı. Songün on binlerce kişinin katı-lımıyla Amerikan konsolos-luğuna yüründü

Amerikan emperyalizmi tarafından1967 yılında Yunanistan’da yapılan as-keri darbe, tarihe Albaylar Cuntasıolarak geçti. Politeknik Üniversitesiöğrencileri Albaylar Cuntası’na karşıboykot düzenleyerek üniversiteyi 14Kasım günü işgal etti. Boykot süresin-ce gerçekleştirdikleri radyo yayınıylaYunan halkını cuntacılara karşı ayak-lanmaya çağırdılar. Öğrencilerin baş-latmış olduğu boykotu desteklemekve cuntacılara karşı tepkisini ortayakoymak için binlerce Yunanlı Politek-nik Üniversitesi’ne akın etti. İsyanın halk tarafından sahiplenmesicuntacılara büyük korku verdi. Bukorkuyla 17 Kasım günü tankları ve si-lahlarıyla üniversite öğrencilerinekarşı saldırıya geçtiler. Ancak isyanınkararlılığı karşısında paniğe kapılancuntacılar binlerce kişiyi gözaltına aldı.Bu isyan Albaylar Cuntası için sonunbaşlangıcı oldu. Cunta şefleri 1 yıl son-ra istifa etmek zorunda kaldılar. 1974yılının kasım ayında yapılan seçimler-den sonra cuntacılar yargılandı veidam cezası verildi. Yunanistan tarihinde cuntanın sonu-nu getiren bu önemli direniş her yılcoşkulu bir şekilde kutlanmaktadır. 15Kasım günü Politeknik Üniversite-si’nde başlayan etkinlikler çeşitli akti-vitelerle 17 Kasım gününe kadar sürdü.Gefira Kültür Merkezi’nin de içinde bu-lunduğu çeşitli siyasi grup ve öğrencibirlikleri 3 gün boyunca PoliteknikÜniversitesi önünde stant açarak ya-yınlarını ve bildirilerini dağıttılar. Üniversite öğrencilerinin önderlik et-tiği bu etkinlikler her yıl binlerce işçive emekçi tarafından sahiplenmekte-dir. Bu yıl düzenlenen eylemler hükü-metin kemer sıkma politikalarınakarşı tepkiye dönüştü. Etkinliklerinson gününde on binlerce kişinin katıl-dığı Politeknik Üniversitesi önündenbaşlayan ve Amerikan Konsoloslu-ğu’na kadar süren bir yürüyüş düzen-lendi. Yer yer çatışmaların yaşandığıyürüyüşte birçok eylemci gözaltınaalındı. Polis, Sintegma Meydanı’ndapolis kitlenin yürüyüşünü durdurma-ya kalkınca çatışma çıktı. Polis kitle-nin kararlılığı karşısında geri adımatarak kitlenin önünü açmak zorundakaldı. Amerikan Konsolosluğu’na va-rıldığında polis tekrar kitleye saldırdı.Bu saldırıdan sonra kitlenin bir kısmıdağılırken geriye kalanlar yürüyüşünbaşladığı Politeknik Üniversitesi’nekadar yürüyerek eylemlerine son ver-diler.

16-17 _Layout 2 11/21/11 11:30 AM Page 1

Page 17: 20-30 Kasım 2011

20-30 KASIM 2011 Halkın Günlüğü 17apitalizmin derinleşenkriz ortamında, temsilidemokrasili parla-menter burjuva ege-menliğinin krizi de yo-ğunlaşıyor. Artık ser-

maye ‘geçim’ oyunlarına bile gerekgörmeden direkt atama yapıyor.Yunanistan ve İtalya örneklerindekiTeknokrat kabileler, atanmış memurlarhükümetini ifade ederler. AmerikaWall-Street protestocularına yöneliksaldırı ve tutuklamalarda da görüle-bileceği gibi artık ‘demokrasi’ örtüsünebile gereksinim duyulmamaktadır. Ezi-len ulus ve emekçilere saldırının çokdaha fütursuz bir hal alacağı ortadadır.Bunlar ‘ölmüş at’ misali sistemsiz sis-temin leşini kurtarma gayretleridir.Ve bu gayretler aynı zamanda temsilidemokrasiyi parlamenter burjuva sis-temi, olmayan ‘iyilik’lerle tanımlayanahmaklığın görülmesi açısından daiyi bir derstir. Kapitalizmin modernburjuva toplum uygarlığında, halkınyeri zaten kölelikti. ‘Modern’ ulus dev-letlerin burjuva egemenliğinin huku-kundaki biçimsel ‘eşit’ yurttaşlar ar-gümanındaki ‘haklar’ aldatmacası ör-tüsü de yırtılmıştır.Evet kapitalist piyasada tabii ki birözgürlük var… Paran kadar müşteriözgürlüğü!.. Eğitim- barınma-sağlıkgibi her şeyin bu eksende yükseldiğikapitalist piyasada, emperyalist küresel‘vicdan’ın ne olduğu halen mi görül-meyecektir? Anayasalar, merkezileş-miş-yoğunlaşmış sermayenin küreselihtiyaçlarına göre biçimlendiriliyor. İn-sanı köleleştiren temsiliyet- kuvvetlerayrılığı sermayesiz mevcut ihtiyaçlarıatmosferinde, yeniden düzenleniyor.Hangi mekanda ihtiyaçlar neyi gerek-tiriyorsa o! Suudi, Katar gibi yerlerde‘dincilik’, Suriye ve Libya’da demokra-sicilik… TC’de ılımlı İslamcılık… Hege-monyayı sürdürmede mevcut piyasailişkileriniz, müşterileriniz nerede, nesatılabilir, bütün mesele bu!Tüm kaynakların kontrolü için me-kanlar bu çerçevede dizayn edilmek-tedirler. Çıkarlar için değişmez, değiş-tirilmez Partner yoktur...‘Sıfır sorun’cu TC şimdi Suriye’ye karşıABD kontrolünde bir kükreyiş içinde..İran, Rusya, Çin’e karşı ABD stratejisinizbölgesel karakolu. TC’nin şimdiki devletçıkarları da bunu gerektiriyor.Neden ‘Suriye bizim iç sorunumuz’ di-yorlar… Neden ‘tampon bölge’ dedikleriişgal planları yapıyorlar… Nedeni açık…Kürt ulusunu hegemonya altında tut-mak… ‘Devletçi ve milliyetçiyiz’ söyle-miyle ‘açılım’ kartını şimdi bir kenarabırakarak saldırganlığını kimyasal si-lahlar, fütursuz tutuklamalar, bom-bardımanlarla sürdürüyorlar. ‘Tarihindoğru tarafında duruyoruz’ diyorlar.Evet, evet bu ‘doğru taraf’; emperyalistsermayeye hizmette Gülenci CEO’laraalan açmak için bölge halklarına sal-dırganlıktır. Kürt ezilenlerine vahşettir.Artık vadesi dolmuş Baas’çı diktatörlükrejimleri yerine, emperyalizme dahaiyi hizmet edebilecek MuhafazakarSünni kamp çavuşluğudur. Emperya-lizm için dün gerekli olan İttihatçılık-

Kemalizm ve Nasırcılıktı… BugünDoğu’yu kontrolde tutmada revaçtaolan emperyalist ‘ılımlı islam’ kon-septidir.Yeni Osmanlıcı AKP rehberliğindekiTC’nin şimdiki devlet biçimlenmesininbayrağı, Türk-İslam sentezlidir. Gülenci,İslamcı Türkleştirme seferberliğiylegüncelleştirilen Osmancılıktır.TC’nin ‘yol haritası’ görülmelidir. Buyol haritasını, ‘Ortak Vatan’la değil,Kürdistan’da TC işgali ve ilhakına hayırbayrağı altında püskürtmeliyiz. ‘De-mokratik ulus’ değil, milli zulme son-tüm uluslar için tam hak eşitliği- Kürtulusunun kendi kaderini tayin hakkıile doğrulmalıyız!Üniter denilen Türk egemenlik devle-tinin cilalanacak her tür boyunduru-ğuna, burjuva anayasaların merha-metine sığmayan, sığmayacak olanözgürlük bayrağını yükseltmeliyiz. Birsiyasal ve toplumsal sorun olan Kürtulusal sorununu, ‘bireysel haklar’ vb.projelerle dejenere etmeye, yerel ida-reler ve belediyecilik ‘reform’larıyla çü-rütmeye, 1876’ların Kanun-i Esasi,1921’de Misak-ı Milliciliği gibi sözdeçözüm formülleriyle, savuşturmayameydanı boş bırakmamalıyız.TC egemenlik sistemi aşılmadan, ‘de-mokratik-ekolojik- toplum yaratıla-maz.. Türk egemenlik ayrıcalıkları aşı-lamaz. Duçe Mussoloni, Führer Hitler,Şef Kemalist faşist bayrağı, şimdi ŞeyhGülen- Erdoğan’ın elinde ‘din ve iman’örtüsüyle yükseltiliyor.Kürt ulusunun meşru-demokratik ta-leplerini koşulsuz-kayıtsız-ikircilliksizdestekliyoruz. Türk egemenlerine karşımücadelede dostluğun tartışılamazgereğidir bu. Aynı şekilde tehlikelere,çizgi sorunlarına dikkat çekmek-doğ-ruyu göstermekte, gerçek bir dostlukgereğidir. Çizgi sorunları Kürt direnişiylebirlikte davranmanın engeli yapılma-malıdır. Birlikte davranmakta, bağımsızirade düşünce ve davranmayı yadsı-mamalıdır. Sıradan demokratik hakarayışlarını legal çalışmaları ‘paraleldevlet’ diye bastıran Türk egemenle-rinin çağrısı şudur.. ‘Teslim olun!’ tas-fiye planıyla sonuç alamayan TC’ninsürdürdüğü kimyasal özelli, harp ilede yenilmekten kurtulamayacağınıKürt direnişi bizzat ispatlamıştır. Kür-distan teslim alınamaz, teslim olamaz!Hayri Durmuş, Mazlum Doğan’ların‘yaşamak direnmektir’ çağrısı, bugünde yarında çok anlamlıdır. Kürt haklısavaşı hükümete ‘entelektüel’ meş-ruiyet sağlamak için, ‘terör’ diye dam-galanmaktadır.Taraf Gazetesi köşelerinde tasfiyeamaçlı ‘Kürt dost’luğu(!) bugün ‘bas-tırılmalı’ çağrısına dönüşmüştür. Mü-zakere hileleri tutmayınca ‘dostluk’perdesini bir kenara bırakan medyaözel savaş kalemşorları ‘muhafaza-kar- liberal- radikal demokrat’lar(!)savaş sahnesinde dün de- bugün dezaten mevzilenmişlerdi.Değişen sadece taktik manevralardır.‘Anayasal demokratik’ mucizeler bek-lentisi kör itikatiniz mistifikasyonunu,şoven ablukasının kuşatmasını dev-rime sarılarak dağıtabiliriz. Bizim yolharitamız budur!

K‘YOL HARİTALARI’!

YÖNELİM ≫ kazım cihan

kacağı, saldırıların Lübnan’ı da hedef ala-cağı ağırlıklı görüş halinde) bu sürecekarşı çıkarken, İsrail’de kendi güvenliğinitehlikeye gireceği düşüncesinde. Zira Go-lan Tepeleri İsrail-Suriye sınırında ve İsra-il’in güvenliği açısından önemli bir yerdeduruyor. Buradan gelecek saldırılar İsrailaçısından tehdit oluşturuyor.

Savaş naraları yükseldiTC devleti Arap Birliği’nin kararını destek-lerken yeni tehditlerle saldırı sinyalleriverdi. Arap Birliği’nin Suriye aleyhine aldı-ğı karar Esad yanlıları tarafından protestoedildi. Protestocular TC konsolosluğu baş-ta olmak üzere Esad yönetimini tehditeden ülkelerin konsolosluklarını hedefaldı.

TC devleti Esad yanlılarının yaptığı pro-testolara en üst perdeden savaş çığırt-kanlığı ve tehditler savurdu. Burjuva-feo-dal medya da bu koroya eşlik etti. Bütünmanşetler savaş çığırtkanlığıyla çıkarken,bu gazetelerin köşe yazarları da gazetele-riyle büyük bir uyum içinde savaş kışkır-tıcılığı yaptı. Vatan millet edebiyatınınvurguları en üst perdeden “bayrak” nasılyakılır cümleleriyle de desteklendi.

İran’a tehditler devam ediyorABD’nin diğer hedefi de İran. Bulunduğukonum ve siyasi yapısı ABD’nin bu dö-nemki çıkarlarıyla örtüşmeyen İran, Or-tadoğu’da mezhepsel ve siyasi açıdanönemli bir nüfuza sahip. Dış politikasındaise ABD’nin çıkarlarıyla ters düşüyor.Daha çok Rusya ve Çin ile diplomatik iliş-kiler geliştirerek dönemsel açıdan plan-

ların bozulmasına neden oluyor.

Şii mezhebinin yönetimde olduğu İran’ınhem mezhepsel hem de siyasi bir güçolarak Arap dünyasında bir hayli nüfuzuvar. Özellikle Suriye ve Lübnan ile olandiplomatik bağları bu bölgenin şekillen-mesinde ABD ve ortaklarına zorluk çıka-rıyor. Bu durumda saldırının hedefi halinegelmesine yeterli bir neden oluyor.

Nükleer silah ürettiği iddia edilen İranüzerine Uluslararası Atom Enerji Kuru-mu’nun (UAEK) sunduğu raporda, nükle-er silah üretildiğine dair kuvvetli delillervar dedi. UAEK’ın raporunu Amerikansenaryosu olarak değerlendiren İran bukurumu da ABD uydusu olarak değerlen-dirdi. Geçtiğimiz günlerde İsrail, İngiltereve ABD’nin üçlü olarak İran’ı vuracağıaçıklamalarıysa İran dışişleri tarafından“her hangi bir saldırıdan önce bir kezdaha düşünürler umarım” sözleriyle kar-şılandı.

ABD bölgedeki nüfuzunu İran’ın siyasalolarak güç kaybetmesi ve istikrarsız birkonuma sürüklenmesiyle sağlayacağın-dan, bu devleti saf dışı etmek istiyor.Ancak Rusya bu konuda, İran’la olanilişkilerinden ve etrafında ABD’nin ko-numlanmasından duyduğu rahatsızlık-tan kaynaklı karşı çıkıyor. Haliyle den-gelerde de belirli bir sarsılma oluyor.Şimdilik İran’a yönelik bir saldırı olma-yacağı kanaatini doğuruyor. Ancak ül-kemize kurulan füze kalkanı, savaş ge-milerinin İran açıklarına demirlemesi veambargolar gibi adımlarla bu sürece dairhazırlıklarda sürdürülüyor.

hazırlıkları

16-17 _Layout 2 11/21/11 11:30 AM Page 2

Page 18: 20-30 Kasım 2011

Halkın Günlüğü 20-30 KASIM 2011dünya haber18

Wall Street’i “İşgal Et” eylemlerinepolisin saldırmasıyla eylemlerin mer-kezi Zuccoti Park'taki çadırlar kaldı-rıldı. Kapitalizm karşıtı gruplar 17 Ka-sım gününü uluslararası eylem günüilan ederek, ABD ve birçok ülkede so-kaklara çıktı

ABD’de devam eden Wall Street’i “İşgal Et” eylem-lerine polis saldırdı. Çadırların kurulu olduğu Zuc-coti Park'taki çadırları kaldıran polisle eylemcilerarasında çıkan çatışmada onlarca kişi gözaltınaalındı. 15 Kasım günü yapılan saldırlarda çadırlarınkaldırılmasıyla birlikte protesto gösterilerine WallStreet civarında devam eden eylemciler, eylemle-rinin 17 Eylül’den bu yana 2 ayını doldurduğu günolan 17 Kasım’da da polisle çatıştılar. New York başta olmak üzere birçok kentte sokak-lar eylem alanına çevrilirken polisin saldırısıylayüzlerce kişi gözaltına alındı. Eylemlere daha önce

sadece destek veren sendikalar da katılım sağlar-ken, binlerce kişi Amerika sokaklarında kapitaliz-me karşı yapılan protesto gösterilerinde yerinialdı. New York: New York Borsası binasına yürüyenkitle borsanın işleme başlamasını engellemeyeçalıştı. Ancak New York polisi borsa önünde kur-duğu barikatla buraya girilmesine izin vermedi,polisin saldırmasıyla birlikte çıkan çatışmada ise10 kişi yaralanırken onlarca kişi de gözaltına alın-dı. Daha sonra devam eden eylemlerde de, polisinsaldırısıyla yaşanan çatışmalarda onlarca kişigözaltına alındı. Yapılan eylemlere sendikalar veöğrenci dernekleri de katıldı . Chicago: Chicago’da binlerce kişi borsa binasınayürüdü. Burada çıkan çatışmalarda otuzun üze-rinde gözaltı oldu. Ayrıca Washington DC, Philadelphia, Los Angeles,Portland gibi birçok şehirde binlerce kişi sokakla-ra çıkarak “Wall Street’i İşgal Et” eylemlerine bu-lundukları yerellerden katılım gösterdiler.

NATO’nun 7 ay boyunca askeri olaraksaldırdığı Libya yeni rant merkezi ha-line geldi. Yapılan bombalı saldırılarlayerle bir edilen ülkede enerji kaynak-larının yanı sıra inşaat sektörü deyeni rant kapısı oldu

Bölgesel savaşlar ve saldırılarla bölgeleri yenidendizayn eden emperyalist devletler, yıkılan bu ül-kelerdeki inşaat sektöründeki ihaleleri alarak-kendi ekonomilerini düzeltmeye çalışıyorlar.Kaddafi muhalifleri de ranttan fazla pay sahibiolmak için birbirleriyle yarışa tutuştu. Parçalı aşi-ret yapısına sahip olan Libya esas itibarıyla coğrafive etnik olarak üçe ayrılıyor. Bu bölümlerin mer-kezleri ise Bingazi, Sirte ve Trablus. Şayet bir uz-laşma sağlayamazlarsa yeniden çatışmaların

çıkması kesin gibi gözüküyor. Keza birlik görün-tüsü içerisinde görünse de Ulusal Geçiş Konseyi,Başbakan Mahmud Cibril’i görevden alarak yerinede Abdürrahim el Keyb’i getirdi. Bu isim ise ABD’deakademik eğitim görmüş ve yıllardır da uluslar-arası petrol tekelleri adına çalışan bir akademis-yen olduğu ifade ediliyor. Muhalif askerlerinarasında küçük çaplı silahlı çatışmaların olduğuhaberleri de çatışmaların bir uzlaşıyla sonuçlan-madığı takdirde devam edeceğinin işaretleri ola-rak görülüyor. Uluslararası emperyalist tekellerin bölgeye yer-leşmesiyse tüm hızıyla devam ediyor. Bütün alt-yapısı ve enerji kaynakları bu tekeller tarafındanyağmalanacak olan Libya’da; İtalya, Fransa, ABDve İngiltere yeni üs alanları açıyor.Paylaşım ve işgale devamAfganistan, Irak gibi ülkeleri işgal ederek bölge-

Sokaklara halkın

Libya’da bitmeyen

Ekonomik krizle pani-ğe kapılan AB ülkele-rinde başbakanlar birbir istifa ederken, kri-zin diğer Avrupa ülke-lerinde de zincirlemeetki yarattığı görülüyor

Ekonomik kriz Avrupa ülkele-rinde panik yaratıyor. İtalyaBaşbakanı Silvio Berlusconi veYunanistan Başbakanı YorgoPapandreu G-20 zirvesi sonra-sı istifa etti. Papandreu AB’ninsunmuş olduğu paketi halktangelen tepkiler üzerine referan-duma götüreceğini söylemişfakat Almanya ve Fransa’nıntehditleri karşısında geri adımatmıştı.Sarkozy ve Merkel ile yapılangörüşmeler sonrası, Yunanis-tan’da gelişen tepkiler ve hü-kümetteki çatlaklar nedeniylePapandreu G-20 zirvesi sonra-sında istifa ettiğini açıkladı.Yunanistan’ın yeni BaşbakanıLucas Papademus oldu. Papa-demus göreve geldikten sonraAB’nin sunmuş olduğu “kur-tarma” paketlerini kabul ede-ceğini söyledi.

Benzer bir durum da İtalya’dayaşandı. AB’nin en güçlü eko-nomisi olarak ifade edilen İtal-ya ekonomik olarak yaşadığıkrizin siyasi etkisinden kurtu-lamadı. G-20 zirvesindeIMF’nin denetimine açık ola-caklarını söyleyen Silvio Ber-lusconi, ancak yardım talep et-mediklerini söylemişti. Zirvesonsrasında siyasi krizi aşa-mayan İtalya’da Başbakan Sil-vio Berlusconi istifa ettiğiniaçıkadı. İtalya'da başbakanlıkkoltuğuna Cumhurbaşkanı Gi-orgio Napolitano tarafındanhükümeti kurmakla görevlen-dirilen ekonomist Mario Montigetirildi. Monti cumhurbaşka-nıyla yaptığı görüşme sonrasıkabineyi açıkladı ve ekonomibakanlığını da kendisi yürüte-ceğini belirtti. Monti’de “eko-nomik ‘kurtarma’ paketlerini”kabul edeceğinin işaretini ve-rerek, krizin faturasını emekçihalka keseceğinin sinyallerinivermiş oldu.

Avrupa’da zincirleme olarakgelişen bu sürecin İspanya,Portekiz ve İrlanda gibi krizinetkisini büyük oranda yaşa-yan ülkeleri de saracağı görü-lüyor.

Avrupa’da kriz

Mısır’da muhaliflerinorduya istifa etmesi içintanıdığı süre dolarken,ordu görevi bırakmadı.Orduyu protesto edenmuhalifler 18 Kasım’daeylemleri başlattı

Mısırlı muhalifler Hüsnü Mü-barek’in ardından ülkede yö-netimi ele alan Askeri Kuvvet-ler Yüksek Şurası (SCAF)’na 16Kasım’a kadar görevi bırak-ması için ültimatom verdi.Ordu bu ultimatomu tanımaz-ken muhalifler 18 Ekim’deTahrir Meydanı’nda ordu kar-şıtı eylemler başlattı. Eylemkararının ertesi günü TahrirMeydanı’nda düzenlenen eyle-me polis saldırdı. Saldırıda ikikişi hayatını kaybederken,yüzlerce kişiyi de yaralandı.Yeni yapılacak seçimlerin öz-gür bir ortamda yapılmasınısavunan muhalifler, ordudanbir an önce görevi bırakmasınıtalep ederken, ordunun sadecegüvenliği sağlamak için görev-de kalmasını savunan Müslü-man Kardeşlerle liberallerintavrı da farklı bakış açısı ola-rak dikkat çekiyor.

Mübarek’in partisi seçimlere katılabilecekÜlkede bu gelişmeler yaşanırkenMısır Yüksek Mahkemesi’nin aldı-ğı kesinleşen karara göre Müba-rek’in partisi Ulusal DemokratikParti (NDP)’nin seçimlere katılabi-leceği açıklandı. Bu kararın değiş-tirilemeyeceği ülkede, generalle-rin de başkanlık seçimlerine adayolduğu sürecin yeni protesto ey-lemlerini beraberinde getirmesibekleniyor. Ülkede General Tanta-vi’nin devlet başkanı olması içinkampanyalar yürütüldüğünüaçıklayan başkan adaylarındanBothaina Kamel yaptığı açıklama-da, "Başkanlık seçiminin 2012 Ni-san ayında yapılacağını açıkladı-lar, şimdiyse başkanlık seçiminin2013'te yapılacağını bildiriyorlar.Orduya güvenemeyiz. Tüm umut-ları öldürüyorlar.” ifadelerini kul-landı. Mübarek’in devrilmesininardından iktidarı 6 ay içinde dev-redeceklerini söyleyen Mısırlı ge-nerallerin bu süreyi uzattıkları veseçimlerden sonra iktidarı bıraka-cakları açıklandı.28 Kasım'da yapılacak seçimlerikazanan parti ülkenin yeni ana-yasasını hazırlayacak. Tunus'taolduğu gibi seçilen ilk kabineyeni anayasayı hazırlamaklagörevlendirilecek.

Muhaliflerdenorduya karşı eylemler

18-19_Layout 2 11/21/11 8:59 AM Page 1

Page 19: 20-30 Kasım 2011

20-30 KASIM 2011 Halkın Günlüğü

ünya petrolünün yüzde60’ının çıkarıldığı Orta-doğu’nun merkezineyerleşen ABD, gerekkendisine yönelen kısavadeli tehditleri bertaraf

etmek, gerekse bölge ve çevre alanlar-daki çıkarlarını korumak amacıyla riskiyüksek yeni açılım ve stratejiler planlıyor.Arap coğrafyasında Şii ve Sünni gruplarınanti-Amerikan, anti-İsrail ortak payda-sında birleşmeleri ABD için en korkutucurüyadır. İran ortak paydayı oluşturanbölgedeki en güçlü ülke olarak bu stra-tejiyi başarıyla uyguluyor. ŞimdilerdeABD’nin bölgedeki en öncelikli hedefle-rinden biri, İran’ın Irak-Suriye-Lübnan-Filistin eksenli (Şii zinciri) nüfuz alanızincirinin kırılmasıdır.Doksan yıl önce İngiliz emperyalizmi ta-rafından Ortadoğu haritası çizilirken, si-yasi dengeler ileride kolaylıkla manipüleedilecek şekilde mezhep farklılıkları üze-rine inşa edilmişti. Bu bağlamda SünniSuudi Arabistan’ı ve Körfez ülkeleriniIrak’taki Şii çoğunluğa karşı korumakiçin Irak’ın yönetimi Sünni azınlığa verildi.Suriye’deki Sünni çoğunluğun bölgedemezhepsel bir politik güç haline gelmesiniönlemek üzere Suriye’nin yönetimi Şiiazınlığa verildi. Tampon ve geçiş ülkesiolarak Mısır, Ürdün ve Filistin’de Sünniçoğunluğa dayalı Sünni yönetimlerin ik-tidarda kalması uygun görüldü.1979’da İran’da iktidara gelen Şii İslamcırejimin, radikal ABD ve İsrail karşıtlığı,bölgedeki etnik, siyasi ve de mezhepseldengeleri alt üst eden büyük bir jeopolitikdeğişikliğe neden oldu. Anti-Amerikancıİran İslam yönetimi, Türkiye başta olmaküzere bölgedeki Müslüman ülkelerdede ideolojik bir yayılmayı hedefliyordu.ABD elebaşılığındaki emperyalizmİran’dan kaynaklanan mezhepsel bo-yutun siyasi bir güç kazanarak Ortado-ğu’ya yayılmasını önlemek amacıylaSaddam’ı kullanıp Irak-İran savaşınıbaşlattı. Bu savaş, ABD desteğine rağ-men devrilen Şah için değil, ABD’ningüç ve prestij gösterisi olarak çıkarıldı.Henry Kissinger, bu savaş için “Umarımbirbirlerini tüketirler” diyerek ABD’ninamacını en kısa yoldan açıklamış oldu.10 yıl süren savaşın insani ve ekonomikkayıplar dışında İran’ın planları üzerindeönemli bir etkisi olmadı. 1989’dan iti-baren Sovyetler Birliği’nin ortadan kalk-masıyla birlikte İran’ın Irak Şiileri, LübnanŞiileri, Şii Suriye yönetimiyle Hizbullahve Hamas örgütleri üzerindeki nüfuzuarttı. Savaşın bile durduramadığı İran’ınyayılan siyasi nüfuz ve ideolojisi, SuudiArabistan, Körfez ülkeleri ve İsrail’in gü-venliğini de tehdit eden boyuta gelince,ABD’nin bir şekilde Ortadoğu’ya dahakalıcı bir şekilde yerleşmesi zorunluhale geldi. Bu hedef doğrultusunda,Saddam’ın Kuveyt’e saldırması cesa-retlendirilerek 1991’de Irak’a ilk müda-hale yapıldı. 2001 İkiz Kuleler saldırısı,ABD’nin Irak’a yerleşmesi için bulunmazbir bahane oldu. Irak’taki başarısızlığaİran’ın da nüfuz alanını genişletme veABD karşıtı stratejilere hız vermesi ek-lenince, ABD ve İsrail çıkarları önemliölçüde tehlikeye girdi. Gelinen bu nok-tada ABD ve İsrail, İran’a karşı Ortado-ğu’da 1920’lerden bu yana devam eden“Mezhepsel Yönetim ve Nüfuz Bölge-leri’nin korunması hedefine odaklandı.

Bu hedefe ulaşmak için ABD tarafındanuygulanan “dolaylı stratejiler” şöyleözetlenebilir:Irak’taki Şii ve Sünni grupların ABDkarşıtı milliyetçi ideoloji etrafında bir-leşmelerinin önlenmesi,Lübnan’da Hizbullah etkisinin kırılması,gerekirse din eksenli bir bölünmeninsağlanması,Filistin’de Hamas’ın etkisinin kırılmasıve siyasi arenadan çıkarılması,Suriye yönetiminin İran’ın etki alanındançıkarılması,Mısır’da İsrail ve ABD karşıtı MüslümanKardeşler Örgütü’nün iktidara gelmesininönlenmesi veya Türkiye’dekine benzerbir Ilımlı İslam projesiyle ABD yanındayer almasının sağlanması,İran’ın Ürdün’deki Filistin göçmenlerivasıtasıyla bu ülkede nüfuz kazanma-sının önlenmesi,Ortadoğu’daki 90 yıllık statükonun ko-runması ABD elebaşılığındaki emper-yalizmin giderek artan enerji açıklarınedeniyle bugün çok hayati bir konumayükseldi. Başta Irak olmak üzere Suriye,Lübnan, Ürdün ve Mısır’ın emperyalizmyanlısı politik istikrarının ana amacıIrak ve Körfez ülkeleri petrolünün gü-venlik ve süreklilik içinde Doğu Akdeniz’eakıtılmasıdır. Petrol ihraç eden Körfezülkelerindeki rejim ve politik statülerinkorunması da enerji güvenliğinin önşartını oluşturuyor. Bu bağlamda Ker-kük-Hayfa, Musul-Hayfa ve Kerkük-Ceyhan, bir ucu Golan tepelerini aşıpHayfa’ya diğer ucu Lübnan’a gidenTrans-Arabistan boru hatları hayatiönem taşıyor. Bu hatlar faaliyete geç-tiğinde Hayfa limanına günde 8 milyonton petrol akıtılmış olacak. Bu durumOrtadoğu petrollerinin İsrail denetimindeAkdeniz’e yani Batı’ya nakledilmesi an-lamına gelecektir. Bu perspektiften ba-kıldığında, Lübnan’ın, Golan Tepeleri’nin,Gazze şeridinin, Kıbrıs’ın, Türkiye’ninABD ve İsrail için mutlaka kendi kontrolve nüfuz alanı içinde tutulmasının veArap Yarımadası’ndaki 90 yıllık statününkorunmasının gerekliliği ortaya çıkmak-tadır. SON YERİNEİran ile Türkiye 1514 Çaldıran Sava-şı’ndan bu yana geçen yaklaşık beşasırdır, müttefik olmasalar bile dostkalmayı başardılar. Ancak bugünlerdeTürkiye, ABD’nin Şii zincirini kırma ama-cına yönelik stratejisi içinde İran ileİsrail arasında politik bir tercihe zorla-nıyor. Kabaca füze kalkanı diye tanım-lanan sistemin topraklarında kurulma-sını kabul ederek Türkiye tercihini İsra-il’den yana koymuş durumda. Son gün-lerde askeri birlik ve tesislerin bomba-lanması başta olmak üzere İran’a karşı“Doğrudan Stratejilerin” sık sık gündemegelmeye başlaması ise bölgedeki siyasitansiyonu yükseltiyor. Türkiye’nin yar-dımı olmaksızın İran’a yönelik “DoğrudanStratejilerin” uygulanmasın mümkünolmadığı bilindiğinden gerçekleşmesihalinde Türkiye’nin kendisini bir ateşçemberinin içinde bulacağı mutlaktır.İran’a buna mukabil bir müdahaledeİran, başta Irak olmak üzere etki ala-nındaki tüm Ortadoğu’yu ateşleyebilecek,iradesi dışında savaşa bulaşacak Türkiyeise ağır bedeller ödeyecektir.

DORTADOĞU’DA MEZHEP STRATEJİLERİ

EKSEN ≫ ahmet hacalişi k.

deki siyasal nüfuz sağlandı. Bölgenin yer-altı ve yer üstü zenginlikleri tek tek talanedildi, hala bu talan devam ediyor. Yapı-lan bombardımanla yerle bir edilen bu ül-keler yeniden inşa edildi. Elbette bupiyasanın rantını da kasasına doldurdu.Şimdi Libya’da aynı süreç işletilerek buülkede elde edilecek rantla, kendi ülkeekonomisini bir nebze de olsa rahatlatmışolacak. Ayrıca enerji kaynaklarının talanıve ülke pazarı da sonuna kadar açılmışolacak. Diğer bir yönüyle de bölgedeki si-yasal etkisini artırarak dünyadaki siyasidengeleri kendi lehine çevirmiş olacak. Enerjiden yeni altyapı çalışmalrına kadarbirçok yatırıma ev sahipliği yapacak olanLibya’da ayrıca askeri üsler de kurul-maya başladı. Fransa ve ABD’nin bölgeye

askeri üs kurma çalışmaları hız kazan-dığı gibi çok sayıda uçak ve silah konum-landırılacağı da biliniyor. Kaddafidöneminde bu ülkede askeri üssü bulun-mayan ABD ve AB üyesi ülkelerin, UlusalGeçiş Konseyi’nin işbaşına gelmesiylebirlikte hazırda beklettikleri çalışmalarahız verip akabinde bölgeye yerleşmeyebaşladılar.NATO saldırılarında aktif rol üslenen ül-kelerin bölgeye yerleşme noktasındakendileri lehine daha fazla pay istemeleribölgedeki istikrarsızlığın bu ülkeler tara-fından dolaylı olarak devam ettirilereksürekli bir işgalin de alt yapısı oluşturul-muş olacak. Bu daha önce aynı süreci ya-şayan Irak ve Afganistan örneklerindenanlaşılıyor.

19

Kitleler sokakları işgal ettiİtalya: İtalya’da Roma, Milano, Palermo vb.şehirlerde yapılan eylemlere binlerce kişikatıldı.

Yapılan eylemlerde Silvio Berlusconi’ninyerine başbakan olarak göreve başlayanMario Monti hükümetine de tepkiler dilegetirilirken, Milano’da Monti’nin rektör ol-duğu Bocconi Üniversitesi’ne yürüyenkitleye polis saldırdı.

Palermo’da ise kitle “bankacıların, yüzde1’in hükümeti” diye tepkiler göserilirkenbanka şubelerine yumurta ve sis bomba-sı atarken polisi de taş yağmuruna tuttu-lar. Hükümetin ekonomi politikalarındabir değişikliğin olmayacağını vurgulayankitle “öğrenciler ve işçiler olarak biz hergün ızdırap çekiyoruz” diyor.

Almanya: Frankfurt'taki Avrupa MerkezBankası binası önünde işgal eylemine de-vam eden "Frankfurt'u İşgal Et" insiyatifi-

nin çağrısıyla on binlerce kişi 17 Kasım’daBerlin ve Frankfurt’ta sokaklara çıktı.

Alman parlamentosu Bundestag'ın veAvrupa Merkez Bankası önünde yapılaneylemlere katılanlar "Bundestag'ı işgalediyoruz", "Frankfurt'u İşgal Et" yazılıpankartlarla yürüyüş yaptılar.İspanya: İspanya hükümetinin kamualanındaki kesintilerine tepki gösteren"Öfkeliler", Madrid'de yürüyüş yaparakPuerta del Sol Meydanı'nda toplandı. İş-sizliğin had safhaya çıktığı İspanya’dayapılan kesintilere karşı çıkan halk “po-lis ve güvenliğe değil eğitim ve işsizliğepay ayırın” dedi."Hemen modeli değiştirin" sloganınınyazılı olduğu pankartla yürüyen binlerceemekçi gelecek hükümetin de ekonomikdurumu düzeltemeyeceğini söylüyor.Ayrıca İngiltere, Japonya, İtalya, Kolombi-ya gibi birçok ülkede de eylemler yapıldı.

tepkisi hakim

rant kavgası

18-19_Layout 2 11/21/11 8:59 AM Page 2

Page 20: 20-30 Kasım 2011

Halkın Günlüğü 20-30 KASIM 2011kültür sanat20

ği içerisinde üretmeye devam ediyor. Fa-kat sistemin dayattığı sanat ortamı içeri-sinde giderek tekilleşildiğini ve aslındaçok olan bu sanatçıların yalnızlaştırılarakhakim sanat anlayışı ve işleyişi tarafındanbaskılandığını düşünüyoruz. Bu yönüylefestivalimiz çok olduğumuzu da göster-meyi hedefliyor. Profesyonel-usta sanat-çı, yazar, çizer, aydınlarımızla sanatta us-talaşmaya çalışan dostlarımızı ortak nok-talarda buluşturmak, bir arada olmanıngüzelliğini ortaya çıkarmak ve bu plat-formda yer alan dostlarımızın katılımıylailerideki zamanda “tertip komitesiyle” sı-nırlı kalmayan bir kurumsallaşma yarat-mak hedeflerimizden bir diğeri.

Birleştirici olmalıyızfYılmaz Güney ülkemiz devrimci güçle-

rince yeterli düzeyde sahiplenilemedi.Ama son dönemlere baktığımızda herke-sin ismini telaffuz ettiği bir isim oldu. Bu-rada bir manipülasyon ya da isim üzerin-den popülerlik sağlamak söz konusu ola-bilir mi?Az önce de dediğimiz gibi egemenler ken-di sömürü düzenlerinin devamı için tüke-tebileceği her özneyi, her değeri rant ka-pısı görerek kullanıyor; halkın bilincinibulandırmakta sınır tanımıyor. Halkın öz-lediği dünyanın ne olduğunu iyi bilen ege-menler bu anlamda sembolleşmiş isimlerikullanıyor elbette. Sınırsız bir rant söz ko-nusu. Yılmaz Güney isminin dillere pele-senk olmasının, bu denli pervasızca kul-lanılmasının bir sebebi de devrimcilerinonu yeterince sahiplenememesi, sadecepopüler alanla sınırlı bir tanışıklıklarının

olmasıyla da ilgili biraz da. Devrimciler ge-cikmiş bir görevi yerine getiriyor bizce.Bundan popülerlik sağlamak söz konusuolamaz. Fakat Yılmaz Güney dar grupçuyaklaşımların aracı da olmamalı. YılmazGüney’i sahiplenmek demek, farklı fikir-lerle bir arada özgürce tartışabilmek de-mek bizce. Yılmaz Güney ve sanatı, sos-yalist kesimler için önemli bir ortak pay-da, birleştirici güçtür.

fFestival seçici kurullarının çok genişbir yelpazeyi içine aldığı görülüyor. Bunuilk festivalin başarısına bağlayabilirmiyiz?Bu festivalin kimlere ulaşmak istediğinianlatırsak daha iyi anlaşılmış oluruz.Festivalimizin çıkış noktasından biri de

fYılmaz Güney Kültür Sanat Festivali’ninbu yıl ikincisinin duyurusunu yaptınız. Fes-tivalin isminin Yılmaz Güney şahsında geliş-mesinin nedeni nedir? Bu isme nasıl biranlam yüklüyorsunuz?Yılmaz Güney toplumcu gerçekçi sanatın,devrimci sanatçılığın ülkemizdeki temsilidir.O, ürettikleriyle, yazdıklarıyla, duruşuylasisteme doğrudan cephe almış devrimci birsanatçıydı. Yılmaz Güney sinema alanındaülkemizde bir çığır açtı. Sadece ülkemizle sı-nırlı kalmayan önemli başarılara imza attı,ülkemiz ezilen halklarının sesini dünyayaduyurdu. Birçok aydının, sanatçının söz söy-lemeye cesaret edemediği zamanlarda Yıl-maz Güney, sanatının, üretimlerinin devrimmücadelesinin vazgeçilmez bir parçası oldu-ğunu ilan etti ve safını devrimcilerden yanakoydu. Bugün egemen sistemin temsilcilerisahte demokrasi söylemleriyle devrimcilere,devrimci sanata, devrim mücadele tarihineait olan değerleri, sembolleri iğdiş ediyor,kendi propaganda malzemesi haline getiri-yor, bu uğurda ödenilen bedelleri silikleştiri-yor, yok sayıyor. Yılmaz Güney ve sanatı dageniş kesimler tarafından ilgiyle takip edilir.Milyonlarca insana ulaşmış bir sanatçıdır. Buanlamda hakim sistemin demokrasi yalan-larının propaganda aracı haline getirilmeyeçalışıldığına tanıklık ediyoruz, tıpkı Nazım vediğerlerinde olduğu gibi… Devrim mücadele-sine ait olan bu değeri, yarattıklarını, dev-rimci sanata bıraktığı mirası sömürü siste-minin aracı değil, devrim mücadelesinin birmihenk taşı olarak hak ettiği şekilde yaşat-mak ve yarına taşımak istiyoruz.

fBu festivalin sizin açınızdan önemi nedir?Hedeflerinizden bahseder misiniz?Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Festivali, özel-likle medya kanalıyla öğretilen, empoze edi-len yaygın kültür-sanat anlayışının dışında,yaşadığımız bu coğrafyanın çok renkliliğinive bilgeliğini yüklenerek güzeli ve güzel içinortaya dökülen emeği temsil etmek için yolaçıktı. Geçmişimizin tecrübelerinden öğrenenve o tecrübeleri bugünle buluşturan yeni birkültür ve sanat anlayışıyla hareket etti vedevamında da hareket noktası bu anlayışolacak. Bu hedefin kısa zamanda ve sadeceYÇKM ile başarılamayacak bir hedef olduğu-nu biliyoruz. Yolumuzun uzun olduğununfarkındayız. Bu hedef yan yana gelerek bir-birinden öğrenmekle, ortaklaşmış emekleve ileriye doğru adım atmakla hayat bulabi-lir. Festival, sanatsal ve politik alanda ulaşa-madığımız insanlara ulaşmak ve onları birüretim sürecine yönlendirmek, aynı zaman-da bir platform etrafında birleştirerek bir or-taklaşma yaratmak gibi somut bir hedefesahip… Aslında muhalif, devrimci, demokratbirçok sanatçı var ve her biri kendi gerçekli-

2.Yılmaz Güney Kültür

Kültür bir toplumun maddi ve man-evi değerlerinin toplamıdır. Sanat iseinsan zihninin toplum ve doğa içeri-sinde canlanan öğeleri imgelemdekurgulayarak estetik bir özle birleş-tirip yeniden topluma sunmasıdır.Bu sunu kendi içerisinde bir değer

birikimini ve toplumsal olgularındaha canlı ve kurgusal anlamda ge-lişimini sağlar. Kalıcılığı ve sadeliğiy-le gelişimin en üst seviyeye erişiminikolaylaştırır. Bu yönüyle siyasetle dedoğrudan ilişkilidir. Fakat sanatsalve kültürel anlamda yaratılan bu de-

ğerler özel mülkiyet dünyasının te-kelinde, mülkiyet sahibi sınıflar ta-rafından modernizm ve post moder-nizm adı altında ticarileştiriliyor. İç-eriği boşaltılarak kendi zırhlarındanarındırılan bu değerler toplumsalhafızadan da silinmiş oluyor. Toplum

Yılmaz Güney Kültür Sanat Festivali üzerine

Festivalimiz popüler alanla sınırlı sanatsal üretimler içinde olanve onları takip eden bir kesime ulaşmak için değil aksine, popüleralandan uzak olan, nitelikli ürünler ortaya çıkaran, üretken dost-larımızla buluşma, birleşme, düşlediğimiz eşit, sömürüsüz, kardeşçedünya için bir arada olmanın bir adımıydı

20-21_Layout 2 11/21/11 11:31 AM Page 1

Page 21: 20-30 Kasım 2011

20-30 KASIM 2011 Halkın Günlüğü

bu soru idi. Festivalimiz bugüne kadar hiç iletişimimizolmayan geniş halk kesimlerine ulaşmak istedi; ulaştıda. Bunu bize ulaşan ürünlerden biliyoruz. Ülkemiz sı-nırlarını aşan, düşlerimizin ortak olduğunu sanatsalüretimlerle kanıtladığımız onlarca yabancı dostumuzfestivale ürün gönderdi. Festivalimiz popüler alanla sı-nırlı sanatsal üretimler içinde olan ve onları takip edenbir kesime ulaşmak için değil tam aksine, popüler alan-dan uzak olan, nitelikli ürünler ortaya koyan, üretkendostlarımızla buluşma, birleşme, düşlediğimiz eşit, sö-mürüsüz, kardeşçe dünya için bir arada olmanın adı-mıydı. Devrimcilerin birleştirici olması gerektiğine ina-narak hareket ettiğimiz festival bu anlamda oldukçabaşarılıydı. Beklediğimizin üstünde ilgiyle karşılandı.Devasa sponsorlarla yapılan festivallerden daha nite-likli, fazla ürünle ve ilgiyle karşılandığını düşünüyoruz.Üstelik maddi hiçbir ödül yokken… Bu çok önemli… Bu-gün ilk festivalden aldığımız güçle elbette daha güçlü veemin yürüyoruz. Kültür sanat alanında alternatif birfestival, ilerleyen zamanda ısrarla isteyeceğimiz ku-rumsallaşmayı yaratacak bir festivalin büyümesi içinemek harcıyoruz.

Elbette ilk festivalde hem kendi alanlarında saygın biryere sahip olup hem de içtenlikle festivali sahiplenerekkatkı sunan değerlendirme kurulu üyelerimizin de kat-kısı büyük.

21röportaj

fBasın duyurunuzda Yılmaz Güney filmlerinin gösteri-minden bahsetmişsiniz. Okurlarımızı bilgilendirebilir mi-siniz? Evet… 2. festivalimizin en güzel, aslında en anlamlı amaç-larından biri de bu. Yılmaz Güney Vakfı’nın katkısıyla ger-çekleştirilecek olan bu festival, restore edilmiş Yılmaz Gü-ney filmlerinin gösterimini de üstlendi. Bu gösterimlerdenelde edilecek gelir Yılmaz Güney Vakfı’na bağış temelindebir kampanya gibi ele alınacak. Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Vakfı’nın şu andaki temsil-cileri Asi Film’den Hüseyin Karabey ve Serdal Doğan ile bukonuda ortak bir çalışma yürüteceğiz. Hem eleştiri hemde özeleştiri mahiyetinde şunu söyleyebiliriz; bu çalışmagerek vakfın şimdiye kadar Yılmaz Güney konusunda atılkalması ve sanatçı dostlarımızla ilişkilenme biçimindekiyanlışlıklarından gerekse devrimcilerin Güney’i sahiplen-mesinin eksikliklerinden biri aslında. Ve çok gecikmiş birçalışma. Fakat yeni temsilci arkadaşların da çabasıylaumuyoruz ki vakıf bundan sonraki süreçte Yılmaz Güneykonusunda üzerine düşen sorumlulukları yerine getire-cek. Bu anlamda Kültür Bakanlığı’nın insafına, yardımınabırakılmış Yılmaz Güney filmlerinin gelecek nesillere ta-şınması için filmlerin orjinallerinin restorasyonu yapılmış.Bu çok anlamlı ve maalesef biraz külfetli bir çaba. Biz debu çabaya elimizden geldiğince, gücümüz yettiğince katkısunacağız.

fYÇKM uzun yıllardır kültür-sanat alanında bir çalışmaiçerisinde. Son olarak çalışmalarınız hakkında bilgi vere-bilir misiniz?Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi birçok okurunuzun da bil-diği gibi Okmeydanı’nda çalışmalarını sürdürüyor. Bugünde festival çalışması dışında kültür merkezimizde eğitim-öğretime dönük çalışmalarımız var. Müzik, tiyatro, sinemaalanında çalışmalarımız-kurslarımız devam ediyor. Sine-ma salonumuzda film gösterimlerimiz, dinletilerimiz, pa-neller, tiyatro oyunlarımızın yer aldığı aylık programları-mız başladı. Bunun dışında kurslarımızın kapsamı ve sa-yısı arttı, çalışmalarımızın kapsamı genişliyor. Daha pro-fesyonel ve daha sağlıklı ortamlarda kurslar verebilmekiçin kültür merkezimizin yer aldığı binanın başka bir ka-tında halk dansları salonu, müzik alanında kurumumuzunve birçok sanatçı dostumuzun ihtiyacını karşılayacak birmüzik stüdyosu, ayrıca sinema-kurgu stüdyosu oluştur-mayı planlıyoruz. Kültür merkezimizin şu andaki kapasi-tesi bu çalışmalara yetmediği için yerimizi genişletiyoruz.Bu konuda oldukça fazla desteğe, katkıya ihtiyacımız var.Buradan bu çalışmaya katkı sunacak dostlarımıza da sizinvesilenizle çağrı yapmış olalım. Tüm çalışmalarımız, kül-tür sanat alanında yer edinmiş, profesyonelleşmiş, dahayaygın ve etkili üretimler ortaya çıkarmak için hem birey-sel hem de kurumsal gelişim yönündeki çabanın bir par-çası olarak görülebilir. Bu anlamda aslında sürekli hemiçe, hem de dışa dönük çalışmalarımız devam ediyor. Tümbunların yanında Grup Munzur’un albüm çalışması ve si-nema birimimizin belgesel çalışması yeni çalışmalarımızarasında bulunuyor.

Güney’in filmlerinin gösterimi yapılacak

Sanat Festivali başladı

bu uzaklaşmayla birlikte kendi yarattığı değerlere deyabancılaştırılmış oluyor. Alternatiflerin çeşitli şekillerde yaşam bulmasınısağlamak ve bu vesileyle üzeri örtülmek istenilendeğerlere sahip çıkmak, gün ışığına çıkararak top-lumla kucaklaşmasını sağlamak önemli bir görev. Bugörevi omuzlamak ve adım adım engellerin üstesin-

den gelerek sanatı ezilenlerin elinde bir silaha çevir-mek zorunludur.Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi (YÇKM), bu misyonu-nu yerine getirme adına işçi, köylü, emekçi kitlelerinsanatının yine onlarla birlikte örüldüğü bir işleve sa-hip. Bu işlevini uzun yıllardır kurulu olduğu Okmey-danı’nda (İstanbul) mekanların dışına taşarak sürdü-

rüyor. Bugünlerde ise Yılmaz Güney Kültür SanatFestivali’nin ikincisini örgütleyerek profesyonel-ustasanatçı, yazar, çizer, aydınlarımızla sanatta ustalaş-maya çalışan dostlarımızı ortak noktalarda buluştur-mayı hedefliyor. Bu çalışmalar üzerine YÇKM ile yap-tığımız söyleşide, hem festivale dair hem de kültür-sanat alanındaki çalışmalarına dair konuştuk.

Festivalde ürün kabul edilen sa-nat dalları ve değerlendirme ku-rulları şu şekilde:SinemaAhmet Soner, Hüseyin Kuzu, Özcan Alper,Hasan Özgen, Elif Ergezen, Hüseyin Kara-bey

ÖyküCemil Kavukçu, Nursel Duruer, Özcan Kara-bulut, Semih Gümüş, Vecdi Erbay

ŞiirAdil Okay, Hicri İzgören, Lal Laleş, MehmetÇetin, Şükrü Erbaş, Sezai Sarıoğlu

KarikatürAşkın Ayrancıoğlu, Canol Karagöz, ElenaOspina, Kamil Yavuz, Musa Gümüş, PaoloDalponte

FotoğrafÇerkes Karadağ, Gültekin Tetik, İsa Çelik.

20-21_Layout 2 11/21/11 11:31 AM Page 2

Page 22: 20-30 Kasım 2011

Halkın Günlüğü 20-30 KASIM 2011güncel haber22

Ataması Yapılmayan Öğretmenler Plat-formu (AYÖP); yetkili resmi ağızların daöğretmen açığını açıkça ifade etmesineve verilen atama sözlerinin tutulma-masına karşın, ülkenin dört bir yanın-dan Ankara’ya gelerek taleplerini hay-kırdı

AYÖP’lüler, 31 Ekim’den beri ataması yapılmayan öğ-retmenler sorununa dikkat çekmek için Sam-sun’dan başlattıkları yürüyüşle Ankara’ya ulaşanarkadaşları Savaş İka ve Mehtap Tekdemir’i yalnız bı-rakmayarak binlerle MEB önüne yürüdü.

AYÖP üyesi öğretmenler, Milli Eğitim Bakanı’nın ‘üz-günüz’ açıklamasını kabul etmediklerini; Başba-kan’ın ise ‘uyduruk sorun yaratıyorlar’ sözlerine kar-şısında “uyduruk değil, gerçeğiz” yanıtını verdi.

Ülkenin dört bir yanından gelerek Ankara DemirtepeKöprüsü’nde buluşan AYÖP üyeleri kendi özgül talep-lerini taşıdıkları döviz ve pankartlarda ifade ettiler.Eyleme AYÖP’lülerin mücadele simgesi olarak kanse-re yenik düşen Şafak Bay’ın annesi ve abisi de katılır-ken yakalarda Şafak Bay’ın resimleri taşındı. BaştaEğitim Sen olmak üzere birçok sendika başkanının dadestek verdiği yürüyüş, Güvenpark YKM binasıönünde kolluk güçlerinin barikatıyla karşılandı. Kol-luk güçlerinin aşırı derecede yığınak yaptığı Kızılaycivarında AYÖP’lülerin MEB önüne yürümesine izinverilmezken, uygulama ıslık ve sloganlarla protestoedildi.

Bir adım atmalısınız!Eyleme destek veren sendika temsilcileriyle AYÖPtemsilcilerinin emniyet amiriyle uzun süren görüş-meleri sırasında oturma eylemi yapan AYÖP’lüler so-nunda 80 kişilik bir heyet halinde MEB önüne girebil-di. AYÖP adına Yasemin Çim yaptığı basın açıklama-sında kendilerinin öğretmen adayı değil, yıllarcaemek vererek okullarını bitiren ancak devlet tarafın-dan kadro açılmadığı için ataması yapılmamış öğret-menler olduğuna dikkat çekti. Koşulsuz atama talep-

lerinin en temel hakları olduğunu söyleyen Çim, ata-ma bekleyen mevcut öğretmen sayısının 300 bin ci-varındayken, atama sayılarının 11 binlerle sınırlandı-rılmasının alınan puanları da anlamsızlaştırdığınıkaydederek, “bu sınavın yapılması manasızdır” ifa-delerini kullandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın2002 yılında seçim mitinglerinde "Okul bitirince sı-nav korkunuz olmayacak çünkü sınav olmayacak"sözlerini hatırlatan Çim Başbakana şöyle seslendi:“Verdiğiniz sözün üzerinden 8 yıl geçti o günden bu

Öğretmenler MEB’in

Devletin Yatılı İlköğretim Bölge Okulu(YİBO)’nda ortaya çıkan sorunları içinAKP’nin hazırladığı çözüm raporu; kök-leşmiş asimilasyona takke giydirmesidir

Yatılı İlköğretim Bölge Okulu (YİBO) ile ilgili Milli Eği-tim Bakanlığı (MEB) İç Denetim Birimi rapor hazırla-dı. Hazırlanan raporda özellikle Dersim, Siirt başta ol-mak üzere birçok ilde yaşanan taciz ve tecavüze hiçdeğinilmeyerek, “Okul müdürlerinin evli olması isa-betli olur” tespitiyle sorun basitçe geçiştirilmeye ça-lışılıyor. Raporda bazı illerin kültürel yapısına göre kızve erkek için ayrı YİBO’lar yapılması da plan dahilin-dedir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı rapordaYİBO öğrenci sayısı 135 bin 949 ve bunlardan 57 bin689’u kız öğrenci bulunmaktadır, bunlardan 83 biniKürt kimliklidir.

Devlet İsmet İnönü’nün Şark Islahat Raporu’yla1925’te “Dersim, tercihan ve müstacelen leyli iptidai-ler (yatılı okullar) suretiyle Kürtlüğe karışmaktan biran evvel kurtarılmalıdır” diyerek gündemine almış-tır. 1950’li yıllarda ilk açtığı yatılı okullar, ezilen ulus

ve diğer azınlık milliyetlerin yanı sıra, Alevileri deasimile etmek için açılmıştır. II. Abdülhamit döne-minde açılmak istenen ‘aşiret mektepleri’ olarak ya-şama geçirilmek istenmiş ancak başarılamayıncaAdnan Menderes döneminde YİBO projesiyle uygu-lanmıştır.

İlk açılış tarihinden bu yana uygulanan ırkçı-ayrımcıdevlet politikalarıyla YİBO’lar egemen güçlerin en et-kin aracı olarak kullanılagelmiştir. 12 Eylül’den sonraözellikle Kuzey Kürdistan’daki YİBO’lar ‘asker kışlası’olarak kullanılırken, günümüzde de sistemin cinsi-yetçi politikalarının pratik uygulanabilir merkezleriolmuştur.

AKP ile birlikte 2002 tarihinde 200 olan YİBO sayısı,Milli Eğitim Bakanlığı’nın verilerine göre 2009-2010istatistiklerinde 574 olarak görülmektedir. Bu sayınınyaklaşık 300’ü Kuzey Kürdistan’da bulunmaktadır.

Çözüm değil sorun üretiliyorSistemin öğrettiği sistematik taciz ve tecavüz Yİ-BO’larda da boy verince ilk önce Milli Eğitim eski Ba-kanı Nimet Çubukçu döneminde YİBO ve pansiyonluokullara 300 kadın yöneticinin atanmasıyla kökleş-miş bu soruna çözüm olarak gündeme gelmişti. An-

YİBO’lar kışladan mescide

Dört arkadaşıyla birlikteparkta polislerce gözaltına alı-nan ve sonrasında tutuklananAli Haydar Yıldız’ın mahkeme-si 6 Aralık’ta görülecek. Polisinçeşitli iddialarıyla tutuklananYıldız “terör örgütü üyeliği” id-diasıyla yargılanıyor. AnkaraBaşsavcılığı tarafından hazır-lanan iddianamede Yıldız vediğer dört öğrencinin dört ayrıörgüte üye oldukları ifadesiyer alıyor.

Kitap listesi “delil” Ali Haydar Yıldız’ın kaldığıyurtta bulunan kitap okumalistesi “delil” olarak değerlen-dirilip savcılık sorgusundaokuma listesiyle ilgili “Hakla-rında toplatma kararı bulunanyayınların isim listesini bulun-durma amacınız nedir?” soru-su yöneltilmişti. Yıldız’ın kitaplistesine dair polis inceleme

tutanağında şu ifadeler yer al-mıştır: “TİİKP Savunma ilebaşlayıp Sabah Tufanı ile bitendokümanda geçenlerin kitapisimleri olduğu, İBO isimli kita-bın İstanbul 4 No.’lu Devlet Gü-venlik Mahkemesi’nin 17. 04.2000 tarihinde, Seçme Yazılarisimli kitabın İstanbul 6. SulhCeza Mahkemesi’nin 07.06.1979 tarihinde, Türkiye Prole-taryası isimli kitabın ise İstan-bul 1. Sulh Ceza Mahkeme-si’nin 08. 01. 1974 tarihi ile top-latmasının olduğu anlaşılmış-tır.” Polisin kanılarıyla hazırla-dığı tutanakta yer alan “delil-ler” savcılık tarafından da dik-kate alınarak Yıldız’a sorguda-ki sorunun aynısı yöneltildi.Kitap listesinin dahi “delil” ol-duğu Yıldız’ın davası Ankara11. Ağır Ceza Mahkemesin’de 6Aralık’ta görülecek.

Yıldız 6 Aralık’tamahkemeye çıkartılacak

Galatasaray Üniversitesi En-düstri Mühendisliği öğrencisiCihan Kırmızıgül, İstanbul Kâ-ğıthane’de bir markete molo-tof kokteyli atılmasıyla ilgiliolayda puşi taktığı gerekçe-siyle gözaltına alınmış ve boy-nuna bağladığı poşu, polisingözünde onu şüpheli yapma-ya yetecek suç delili sayılaraktutuklanmıştı.

21 aydır tutuklu bulunan Kır-mızıgül'ün 6’ncı duruşmasıBeşiktaş’taki İstanbul 14. AğırCeza Mahkemesi'nde görüldü.Tanık polislerin dinlendiği du-ruşmada, Savcı Hikmet Ustatanık polislerin çelişkili ifade-lerine rağmen Kırmızıgül hak-kında 45 yıla varan ceza istedi.

Tutuklu Öğrencilerle Dayanış-ma İnisiyatifi, Kırmızıgül'ünduruşması öncesi basın açık-laması yaparak öğrencilerinsudan gerekçelerle tutuklulukhallerinin devam ettirilmesiniprotesto etti.

Tutuklu Öğrencilerle Dayanış-ma İnisiyatifi adına basınmetnini okuyan Özgür Mum-cu, 500’ün üzerinde öğrenci-nin tutuklu bulunduğunu be-lirterek, tutuklu yargılamaiçin gereken kuvvetli şüphe,delilleri karartma ve kaçmagibi unsurlar gerekçe göste-rilmeksizin var kabul edildiği-ne dikkat çekti. Mumcu ko-nuşmasının devamında; "Bo-

yundaki poşu, öğrencilerinevlerinde bulunan ders notla-rı, kitaplar gibi kerameti ken-dinden menkul deliller üretili-yor. Telefon görüşmelerindeve e-posta yazışmalarındageçen bazı kelimeler, emniyetgörevlilerinin kendilerinceoluşturdukları kriminal birdilde, örgüt görüşmesi olarakdeğerlendirilip, günlük ya-şamda kullandığımız birçokkelime suç unsuru haline ge-tiriliyor." dedi.

Yasalarca güvenceye alınmışhakların kullanılmasının dahiemniyet görevlilerince ve yar-gı organlarınca suç sayılabil-diğini belirten Mumcu; "Bir si-yasi partiye üye olmak, ye-mekhaneyi boykot etmek,basın açıklamasına katılmak,mitinge gitmek, parasız eğitimtalep etmek soruşturma ko-nusu olabiliyor. Bu tablo, biryandan devletin birilerinişüpheli ilan etmede ne kadarkeyfi davranabildiğini göste-rirken, diğer yandan uzun tu-tukluluk sürelerinin bir ‘alter-natif cezalandırma’ veya poli-tik rehin alma olarak kullan-maya başlandığını ortaya ko-yuyor.” ifadelerine yer verdi.Sanatçı İlkay Akkaya, BDP Eş-başkanı Selahattin Demirtaşda eyleme destek verdi.

Tutukluluk nedeni;‘Poşu takmak’

22-23_Layout 2 11/21/11 9:06 AM Page 1

Page 23: 20-30 Kasım 2011

23oplumsal çelişkilerin uzlaş-maz karakteri ekonomik te-melde var olan uzlaşmaz-lıktan gelir. Burjuvazininproletaryaya karşı tarihseldüşmanlığı ruh hali bozuk-luğundan değil, sınıfsal ka-

rakterinden ve amacından kaynaklıdır. Kimlerne kadar çaba harcarsa harcasın açlar ve toklar,zengin kodamanlar ile yoksunlukla boğuşanyoksulları uzlaştıramaz! Ezen ulus ayrıcalığıile ezilen ulus yoksunluğu da uzlaştırılamaz!Türk egemen sınıflarının Kürtlere karşı var olandüşmanlığını eksik, hatalı algılama, eğitim yada politik şekillenişle değil, bizzat Kuzey Kür-distan’ın ekonomik kaynaklarının zor yoluylatalan edilmesi, emek pazarına sürülen karıntokluğuna çalışmak zorunda kalan ucuz emekdeposu Kürt yoksulları, köylüleri, yarı-proleter-lerinin sömürülmesi… Ucuz emek garantisi du-rumuna gelen işsizler ordusuyla basınç oluş-turması… Kürt ulusunun bir avuç işbirlikçi gericisınıflar dışında ezici çoğunluğunu oluşturanhalkın bürokratik rantçı devlet tarafından ağırvergilerle sömürülmesi… (Tüketmek için satınaldığımız her şeyde vergi veriyoruz) Elbette buvergilerle ülkemizdeki tüm ezilen sınıflar sö-mürülmektedir. Mevcut eşitsizlik en bariz sö-mürünün açık ifadesidir. Ayrıca halkın canını,kanını emen devlet aygıtı, Kürt ulusunu baskıaltına almak için askeri yatırımlarına tüm hızıyladevam ediyor. Herkesin rahatlıkla anlayabileceğigibi emperyalist işbirlikçi Türk egemen sınıflarıylaişbirliğine giren Kürt egemen sınıflarının pa-lazlanmasına karşın halkımız daha da yoksul-laşmaktadır.Emperyalistlerin uşağı egemen sınıfların hiz-metinde olan kukla devlet bürokratik yapısıylasadece kendi obur karnını halkın sırtından do-yurmakla yetinmiyor. Burjuva-feodal sınıflaremperyalist babalarıyla devleti kullanmakta,kendilerine akacak sermaye musluklarını aç-maktadırlar. Devlet bankalarından alınan mil-yarlarca dolarlık kredilerin ödenmemesi, şirketiflasları, zararına çalıştırılıp yıkıma bırakılantesisleri hatırlayalım. Devlet eliyle kullandırılanarazi, kaynak ve olanakların, egemen sınıflarındevleti, ezilen sınıflar üzerinde şiddet ve baskıaracı olarak kullanmakla birlikte, bir sömürüaracı olarak da kullanılabildiklerine de dikkatçekmek gerekir. Rantcı-bürokratik askeri faşistdiktatörlüğün dayandığı ekonomik temel 21.yüzyılda daha da vahşileşerek kendisini yapı-landırmaktadır.Binlerce çocuğun sokaklara düştüğü Kuzey Kür-distan ne kadar yoksullaştırılmışsa egemen sı-nıflar da o kadar zenginleşmişlerdir. Burada hiçkimse Kürtler dışında Türk ve çeşitli milliyetlerdenazınlıklardan işçi sınıfı, emekçi köylülerimiz,geniş halk kitlesinin ezilip sömürülmediğini söy-lediğimizi sanmasın. Dikkat çektiğimiz husus20. yüzyılın ilk çeyreğinden başlayarak –öncesinide unutmadan- Kürt ulusuna dayatılan ölümüzerinde emilen zenginliğine bağlı düşmanlığınnedenlerine birazcık dikkat çekmektir.Emperyalizme bağımlı montaj sanayinin Türki-ye-Kuzey Kürdistan’ın doğusu ve batısı arasın-daki orantısız gelişme ve aynı zamanda rantçı-bürokratik devletin Kürt ulusu üzerindeki çiftesömürüsü Kürt işçi ve emekçi köylü halk yığın-larının, ezilen sınıfların ödediği eşit vergilerdenasla eşit düzeyde yararlanmama durumu vardır.Bu sömürü biçiminin karşılığı şudur: Yüksekvergilerle yoksullaştırılan, zenginlikleri emilenbir ülke olan Kürt ulusuna yönelik egemenTürkçü ideoloji, eğitim ve kültürü dayatmak;okul, hastane, üniversite, yol, eğitim, spor vekültür merkezleri, kentsel alt, yapı vb yatırımlarıneşit yapılması gerekirken, hiç yatırım yapılma-yarak buradan elde edilmiş olan gelirin daha

çok batı eksenli ele alması ve çeşitli kentlerdeyatırıma dönüştürülerek gelişmenin göstergesihaline getirilmektedir. Hem de Kürtlerin anadilleri, kültürleri ve eğitim hakları yasaklana-rak… Vahşi sömürünün adı budur işte…Bununla birlikte sömürünün birikiminden verilenrüşvet, ilkokul çağından başlayarak Türk milliyetçieğitimle donatılan nefret, ezen ulus kibir ve bü-yüklük tavrı ulus ve azınlıkları aşağılayan poli-tik-siyasi kültürle yoğrulan toplum, Türk olmayanuluslara karşı düşmanlaştırılmıştır.Basit bir mantıkla düşünülse bile ezilen Kürtulusuna yönelik devletin yaklaşım ayrıcalığı an-laşılır. Anlaşılma kolaylığı bakımından bir ben-zetme yaparsak; çalışırken sigorta primi kesileniki işçinin birisine emekli olduktan sonra emeklilikmaaşının ödenmemesi gibi!.. Açıktır ki, ülkeninbütününde toplanan kaynaklar, sadece ülkeninbir kısmı (Batı illeri) için kullanılıyor. Bu bahset-tiğimiz ise sadece sömürünün bir biçimidir veezen ulusun egemen sınıflarını besleyen önemlibir kaynaktır.21. yüzyılda egemen sınıflar ezen ayrıcalıklıTürk ulus varlığının devamından taviz vermekistemiyor. Bu arzu tarihsel bir olgudur. Emper-yalizmle işbirliği halinde ezen ulus egemen sı-nıfları sömürdüğünün bir kısmını sosyal şove-nizmi geliştirmek için toplumun çeşitli siyasi-politik temsilcilerini satın almak için harcamam-tan sakınmazlar. Milliyetçilik toplumun derin-liklerine nüfuz eder. Egemen olan milliyetçiideoloji elbette topluma egemen olan sınıflarınideolojisi ve kültürüdür. Okulları, gazeteleri, tel-evizyonları, siyaseti ve politikalarıyla egemenideolojiyi bin bir türlü araçlarla kitlelere taşınırkenişçi sınıfı hareketi asla boş bırakılmaz. Küçük-burjuvazi ve işçi sınıfının belli sayıda üst kat-manları etki altına alınır. Ülkemizde sarı sendi-kaların ekonomik temeli burada yatmaktadır.Ezen ulusun egemen sınıflarının işçi sınıfınınpolitik güçleri üzerindeki çarpıcı etkisinin ifade-lerini daha kapsamlı işlenmesi gerektiğini debelirtmek gerekir.Van depreminde halkımız büyük bir acı yaşadı.Fakat Van depreminin enkazında devlet ve mil-liyetçi ideoloji kaldı. TC hükümeti depremi bileKürt ulusal hareketine karşı kullanma alçaklı-ğından vazgeçmedi. Devlet doğal afetin ilk 24saatinde yapması gerekenleri yapmadı, yardımlarıengelledi, dağıttığı yardımlar ise devletin Kürthalkı üzerindeki etkisini hissettirmek amacınauygun olarak ahlaksızca kullanıldı. “Ben de birbaşbakan olarak Van’a gittim” diyen Başbakan’ın“lütfu” (!) elbette unutulmayacaktır. Depremyaraları ve acılarıyla boğuşan Kürt halkının in-sanlık değerleriyle dalga geçer gibi, Cumhur-başkanı’nın “intikamları alınacak” sözlerine bağ-lılığını kanıtlayan Türk ordusu depremin ikincigününde “270 PKK’linin hava ve kara harekatındaöldürüldüğü”nü gururla açıkladı.Tarihsel olarak yok etmeye koyulduğu KürtleriTürk devleti ne diye kurtarsın!? Zira depremaltında kalanları kurtarmak için asker ortalıktayoktu, sağ olanları katletme peşindeydi!Türk basınına, sosyal paylaşım sitelerine yansıyanKürt karşıtı faşist ifadelere şaşırmaktan ziyadedevletin yapmak istediklerinin toplumda karşılıkbulmasının tarihsel köklerine bakmak gerekir. Kemalizm İslam karşıtı değildir. Takiyeci Baş-bakan’ın sıklıkla tekrar ettiği gibi Kemalizm tekulus (Türkler) tek devlet, tek bayrak, tek dil(Türkçe) ve tek din (İslamiyet) ideolojisidir. Peki,bu faşist ideolojiyi kim en güzel şekilde milyon-ların karşısında haykırıyor. Başbakan! Türk ve Kürt halkının arasında düşmanlık filizlerinibüyüten gerici sınıfların iktidarını yıkmadan,ırkçılık, milliyetçilik ve gericilikten kurtulmakolanaksızdır. Tek yol devrimci iktidar yolundailerlemektir.

TPROLETER DEVRİMCİ MÜCADELE

TUTSAK PARTİZAN ≫ cafer çakmak20-30 KASIM 2011 Halkın Günlüğü

güne ataması yapılamayan öğretmen sayısı60 binden 300 bine çıktı. Aralık dönemindeMEB eski bakanı Nimet Çubukçu 2011 yılıiçinde tek seferde 55 bin kadrolu öğretmenataması yapılacağı sözünü vermiş Başba-kan Erdoğanda bu sözün kendi sözü olarakbilinmesini söylemişti. Ama gel görelim kiHaziran 2011'de yani seçimlerden hemenönce 'Güya 2010 KPSS hırsızlığının yaralarınısarmak için' 30 bin ek atama yapılmıştır.

Böylece gene verilen sözler elimizden alın-mıştır." Atama yoksa isyan varTaleplerin karşılanmaması durumunda mü-cadeleyi yükselterek sürdüreceklerini söy-leyen Çim; "Nitelikli eğitim için ücretli öğret-menlik kaldırılmalı, verilen söz tutularak2011 sonuna kadar 44 bin atama yapılmalı-dır. Öğretmenlerin kadrolu ve güvenceli birşekilde atanması için planlama yapılarakacilen uygulamaya geçirilmeli. Bu taleplerinyerilene getirilmesi için 2012 bütçesinde eği-time ayrılan bütçe arttırılmalı ve eğitimehak ettiği bütçe verilmelidir." dedi.

Açıklamanın ardından Güvenpark’taki ar-kadaşlarının yanına dönen AYÖP’lüler bura-da Samsun yürüyüşçüleri Savaş İka veMehtap Tekdemir’in konuşmasının ardındandağıldı. İka ve Tekdemir konuşmalarında si-yasilerin kendileri üzerinden propagandayaptıklarını ve buna alet olmayacaklarınıvurguladılar.

Şafak Bay’ın kavgasını sahipleniyoruzŞafak Bay’ın kendilerine başkaları için mü-cadele etmeyi öğrettiğini ve sonuna kadarAYÖP’lülerin yanında olacaklarını söyleyenağabey Ufuk Bay gazetemize konuştu: Bay“bu mücadeleye katılmak bizim boynumu-zun borcu ve Şafak’ın mirasıdır. Çünkü o sa-dece kendisi için değil kötü sağlık koşulları-na rağmen başkaları için mücadele etti. Öle-ceğini bile bile 300 bin öğretmen için kavgaetti. Onun yüreği atanamadığı için intihareden 24 öğretmen adayı için yandı. Fakatmedya onun yürekten yandığı bu sorununkarşısında birkaç satır yazdı. Buradayızçünkü eğitimcilerin ölmesini, intihar etme-sini değil atanmasını istiyoruz. Devletin deverdiği sözleri tutması, halka güven vermesigerektiğini düşünüyoruz” dedi.

kapısına dayandı

cak kronik bir hal alan yapısal bir sorununkadın yöneticiyle çözülmesi mümkün değil-ken, tam tersi atanan kadın öğretmen veyöneticilerin de payına düşeni alacağını bili-yoruz. Buna en yakın örnek, Milli Eğitim Ba-kanlığı müfettişinin de içinde bulunduğu veFethiye’de B.S. adlı kadına toplu tecavüz da-vasında sanık olarak yargılandığı gün TeftişKurulu Başkanı olarak atanmasıydı. Burju-va-feodal sistemin cinsiyetçi yaklaşımı öğ-retmenlik mesleğini de anne ve çocuk bakı-cısı devamında düşündüğünden, YİBO’larayapılan atamalar da aynı zihniyetten bes-lenmektedir.

Siirt, Dersim ve Pervari’de açığa çıkan ve tümmanipülasyonuna rağmen, üstü örtüleme-yen yatılı okullarda uygulanan baskı, şiddet,taciz ve tecavüz istismarları koruyan ve ko-runanın erkek egemen ayrımcı sistim olmasıaçısından, atanacak kadın yöneticilerin depayına düşeni almasını söylemek kahinlikolmasa gerek.

Küçük yaşlarda içinde bulundukları mevcut

koşullardan dolayı ailelerinden, köylerinden,sosyal yaşamından ve kültüründen koparı-larak ‘Türkleştirilmeye ve Türkçe konuştu-rulmaya’ götürülen çocuklar sistemli birasimilasyondan geçirildi geçiriliyor.

Bireysel ihtiyaçları karşılamayacak yaştaolan bu çocuklar, bütün zamanını bu asimi-lasyon ve hiçleştirme kışlalarında geçirdik-lerinden yaşadıkları sorunlarını paylaşacakebeveynlerine de ulaşamamaları durumu,şiddetin ve cinsel saldırıların boyutunu kat-lamaktadır.

YİBO koşullarında kalan çocuk yaşta asimi-le edilmiş bu öğrenciler, ileriki yaşlarda daçoğunlukla eksik ve asosyal olarak yaşamadevam ediyorlar. Özgüven sorunuyla birliktepsikolojik sorunlar da yaşayabiliyorlar. Yaşfarkı olan öğrencilerin askeri mantıkla aynımekanlarda sürekli olarak kalması sonucubaşka travmalar da devreye girdiğinden vesağlık hizmetlerinin yetersizliğiyle de mev-cut köklü sorunlar daha da kronik bir hal al-maktadır.

devşiriliyor

22-23_Layout 2 11/21/11 9:06 AM Page 2

Page 24: 20-30 Kasım 2011

Mîhrîcana ku bi hêla Navenda Çandabila Sed Gul Vebike ve hat organîze-kirin ya “Mîhrîcana Huner û Çandêya Yilmaz Guney 2’yemîn” destpêdi-ke. Bi alîkariya Weqfa Yilmaz Guneydi vê mîhrîcanê de; Sînenema (kurtefîlm, belgefîlm), Çîrok, Helbest, Karî-kator û di beşa Wêneyê ve pênç be-şên hunerên pêk bên.Mîhrîcan di navbera dîroka 7 Serma-wez 2011-15 Çile 2012 de wê serîlê-dan bê pejirandin. Piştî vê dîrokê serîde li Stenbolê û gelek bajaran jî wê bibernameyan ve berdewam bike ûşeva 21’ê Adar’ê bi merasîma xelatêve wê biqede. Cîhê mîhrîcanê û rojênbernameyan di dîroka 1’ê Çile 2012de wê bê ragîhankirin.Bi dehan endamên jûriyên ku di navaxwe de birûmet wê beşdarê vê mîh-rîcanê bibin. Mîhrîcana Hûner û Çan-dê ya Yilmaz Guney ya 2’yemîn dexelatên ku bi peran qîmeta wan tu-nin wê bên dayîn. Armanca mîhrîca-nê ne pêşbazîbûn e armanca wê eweku di binê hêst û ramanên YilmazGuney de amator an jî profesyonelyên ku hêla gel de hûnerên xwe pêktîne hemû hûnermendan di nava vêplatformê de yek bike û dixwaze kuwana teşwîqê nava hilberînê bike.

MîhrîcanaHuner ûÇandê ya YilmazGuney2’yemîndestpêdike

êvebirinên Cihkî divêcîhê ku têde ye gel vebibe yek û mekanîzma-yan saz bike ku bila gelbi rasterast tevli rêvebe-riyê bibe. Bi taybetî jî vêdema ku îqtîdara siysîgel xistiye pozîsyoneke

pasîf û derveyê siyasetê hîştiye di vêcivaka me ya rojane de ev rewşa zê-detir pewîst e. Feraseta pergalê yamilkên taybet û berjewendî girseyêngel hepsê nava tora kedxwarinê dike.Li hember vê pergala dewletê divê emvî karî serkeftî bikin. Mayîndebûnawê dera han bisekine divê gel bi awayîtevlêbûna siyaseta cîhanê rêveberbi-rina xwe pêk bine.Divê yelpazeya siyasal ya fireh tevlê-bûna tecrûba bê parvekirin, hakimi-yeta rewşa gelparêz-şoreşger pêk bê.Rewşa xebateke bi vî awayê feraseta

siyasal pê avêtinên serkeftinê ewil in,di hêla erîniyê de jî xalên bingehînêşoreşger in.Ev sempozyuma ku bi hêla şaredari-yên Xozat û Mazgêrdê pêk bê bi dehanakademîsyen, plankerên bajar, sosyo-log, rewşenbîr nivîskarî wê bîna arekîû “Sempozyuma Rêveberiyên CîhkîGelparêz-Şoreşger” wê pirsgirêkêngel di ronahiya tecrûbên dîrokî û roja-ne de binirxînin. Dema hilbijartinêncîhkî de DHF’ê perspektîfa çînî kêşan-de rojeva gel û siyaset û polîtîkayênhêzên demokrasiya nû ve xebatêkpêk anî. Bi vê sempozyumê ve bi ge-lemperî hemû beşan wê bine arekî.Di vê sempozyumê de sernavên mija-ran û pisporiya beşdaran di derdoraarmancên şênber de ku bi yek bedema pêş me re ango rêveberiyêncîhkî gelparêz-şoreşger re ronahî wêbigire. Ku mirov van armanca dinihêre

dibîne ku xebata vê sempozyumêtecrûbê bingehîn ve alternatîfa pêş-kêşê gel bike. Tam jî ji ber vê yekê saz-kirina civaka ku hêza xwe ji gel hilda-ye li hember bêmikanbûna vê pergalêwê nû ve zîl bide.

Em dizanin ku ev pêşveçûyînên ku jivê pergalê re dibine tehdîd li hembervan derp pêk tên. Lê belê erdnîgariyaTirkiye-Bakûrê Kurdistanê zîldana vandema ku gel hêza xwe ya birêxistî vepêşevaniya çîna xwe ve hevbibîne evyeka wê bibe motîfên civaka saskirî.

Ji ber vê yeke ev sempozyuma gelekgiring e. Li hember propagadaya per-gala paşvemayî bersiva herî baş eweku saziyên şoreşger, dostên gel tevli-hev xwediyê hilberina xwe derkevin.Ew civaka ku emê bi destê xwe çêbikinhêza xwe mafdarbûna xwe ya dîrokî ûpratîkên xwe yên şênber hildide.

Sempozyuma ku bi pêşengiya şaredariya Xozat û Mazgêrdê ve bê bikaranîn ya Rêve-beriyên Cîhkiya Gelparêz-Şoreşger ji hêla tecrûbê dîrokî ve û bi hêla sazkirina hezarêxistina gel ve xwediyê giringiya mînakê şênber e

ROJANEYA GEL

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROHalkın GünlüğüHESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

KAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır Gürz Ya yın Tü rü: 10 Günlük Siyasi Gazete-Bölgesel Sü re li- Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı Sokak NO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kar de len YayımcılıkMahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok. No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A- Blok YenibosnaBahçelievler-İST Tel ( 0212) 654 94 18

Gotin, desthelatîû biryar ji gel re

R

24_Layout 2 11/21/11 9:36 AM Page 1