Upload
others
View
8
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Arap Dilinde Bir Çokanlamlılık Türü: Ezdad
-Doğuşu, Gelişimi ve Kur'an'daki Tezahürleri-
Abdulmuttalip Arpa1
ÖZET Bir kelime vaz'ı itibariyle birılen fazla ınanaya delalet edebilir. Zıt iki anlamı olan
kelimeler, vaz'ları farklı anlamlara delalet eden kelimelerdendir. Klasik Arap dilbiliminde "ezdad" kavramıyla kastedilen, modern dilbilimindeki uzun-kısa, güzel-çirkin gibi birbirine zıt anlamlara sahip farklı lafizlar demek olan karşıtanlamlı kelimeler değildir. Bu kavram, birbirine zıt iki anlamda kullanılabilen aynı lafızlara delalet etmekte ve birden fazla anlam taşıyan lafızlar (el-müşterekü'l-lafzl) kavramının kapsamına girmektedir. Arap dili ve Kur'an'da ezdadın varlığımeselesi karnın dilbilimciler tarafindan tartışına konusu olmuştur. Konuya müsbet anlamda yaklaşanlar çoğunlukta görülmekle birlikte bir grup dilbilimci de menfı yönde tavır sergilemiştir. Bu makalede; Arap dilinde ezdadın tanımı,
varlığı, sayısı, ortaya çıkış sebepleri ve Kur'an'daki teza h(i ri eri üzerinde du rul acaktır.
Anahtar kelimeler: Arap Dili, Çok anlamlılık, Ezdad.
A Polysemy Genre in Arabic: Azdad
-lts appearance, development and usage in the Holy Qur'an-
ABSTRACT A word can signify different meanings in terms of its wad: i. e. it is put to ex
press a specific mea ning. Antonymous word s, which have two meaning, therefore, are among azdad which have different meanings. The concept of azdad in the classical Arabic linguistics does not mean antonymous words such as long-short, beautiful-ugly in modern linguistics. Rather, this term mentions the same words which can be usedas synonymous, but it i ncludes more meanings instead of one and it is called mushtarak al-lafı i (i. e. common wordsin meaning). The existence of azdadin Arabic language and the Holy Qur'an is, therefore, a controversial issue among earlier Arabic linguists. Most of linguists acceptthat Arabic language and the HolyQur'an contain azdad words, but some linguists don't agree with this. So, in this paper, we will deal with the definition of azda d, their existence and quantity in Arabic language and the Qur'an, the reasons of their emergence and appearance in the Holy Quran.
Keywords: Arabic, po lysemy, azdad
Yrd. Doç. Dı: Şırnak Ü niv"rsiksi İLıhiyall'akiill"si.
Ş ırn ak Üniversitesi
i la hi yat Fa kültes i Dergisi
201 O/HI yıl : 1 ci lt: 1 sayı: 1· 2
10
Giri~
İletişim etkinliği açısından ele alındığında, her bir kelimenin yalnızca
bir manasının var olması gerekmektedir. Yani her gösterilenin karşısında
yalnızca bir gösterenin olması gerekir.1 Ancak başlangıçta tek bir kelimeyi
göstermesi için konulan kelimeler, değişik etkenler sonucu, zaman içinde
başka anlamları da gösterir duruma gele bilmektedir. Dolayısıyla, herhangi
bir dildeki bir kelimenin temel anlamının yanı sıra yeni yeni anlamlara da
delalet eder durumda olmasına çok anlamlılık denir.2
En genel anlamda çokan lamlılık, kimi kelimelerin iki ya da daha fazla
anlama sahip olması ve birden fazla anlaşılabilme durumudur. Dolayısıy
la, sözcüklerin birden fazla kavramı yansıtması ya da bir sözcüğün birçok
anlam içermesi durumunda, çokanlamlılığın varlığı söz konusu olur.~ Bir
kısım sözcüklerin başlangıçta bir kavramın simgesi olduğu, diğer kavram
ların ise sonradan ona eldendi ği; sözcülderin kullanıla kullanıla çokanlam
lı hale geldiği kabul edilmektedir.4
cs-Suyüti, Celaleddin Abdurrahman, d-A1uzlıir {ı Wılnıi 'l-Lıı!(a ı•ı• Em•ailıil, 1\kn~t\dtıı 'l
-~-lektebeti'l-Asriyye, lleynıt, ı 987, I/:~7, 406; Uygur, Nem1~ Dilin Gücü, Kabalcı Yay., İst. 1994, s. SS; Aksan, Doğan, Şdr D111 ve TI'ırk f)j/1, Engin Yay. Ankara, 2006, s. 78.
2 Ge~ bilgi iı,:in bla. Bc~lı<.'ll<lin El:ıti Abdilliılı c;o-Zcrkc~~ d-Rulıru1-Mulıilfi [Mli1-I'ıklı, n~r., Abtlıı!Lidir
Abdula'nt, Vezaretı.ı'l-.llvkaf ve'ş-Şuılııil-İslfuni.yye, Kuveyt, 1992, ll/ 189-190; Aksan, Doğan, Her lliııiyle f)j/, TDK Yar, Ankara, 1995, s. 185-; Aban, Aıılamlıilim, Engin Ya;: An kar:ı, 1998, & 60.
3 Aksan, IIı•r l(iniiyle Dil, s. 513; Vardar, 1\crk.c, Apklam<ılı Dillıilinı T<rinıleri SöZlü~iü, Al\C
Kitapev~ İst, 1998, s. S2; Uğur, Nizaınettin, .'lıılambilim-Sözcügiin .1nlıım .'lçılımı- Donık. Yay., Ank dr d, 2003 , s. 40.
4 Aksan, A.ızl<mıbiliın, s. 60; Krran, Z"ynd, Dillıilinı< Giıi§, S"\kin Yay. Ankara, 2 lll0, s. 2 44-2 45;
Şırnak Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Dergi si
Sözcükler, dildeki kullanımları açısından ele alındıklarında birden çok
görevde kullmılmaları sebebiyle çokmlamlı dunıma gelebilir. Doğal dillerde
yer alan sözcülderin büyük bir kısmı, bu anlamda çok anlamlıdır, yani birçok
görevde kullanılır:' Dolayısıyla dili daha etkili bir şekilde kullanma isteğinden
doğan çok-görevlilik bazen çokanlamlılığın bir türü olarak kabul edilmektedir.
Herhmgi bir dile ait kelime hazinesinin toplandığı sözlükler incelen
diğinde, sözcüklerin birden çok anlamı ifade eb11ek üzere kullanıldıkları
hemen fark edilir. Zira sözcükler geçmişten taşıdıkları anlamlarını büyük
oranda korumaya devam ederken, bunun yanında yeni yeni anlamların
ifadesine imkan sağlayabilir. Bugün en gelişmiş diller de dahil olmak üze
re, tüm dillerde az veya çok anlamlı kelimelerin bulunması, hatta gelişmiş
dillerde daha fazla çokanlamlı kelimelerin bulunması, çokmlamlılık olgu
sunun dilsel bir olgu olduğunu göstermektedir. Dilin en eski ürünlerinde
görülen çokanlamlı sözcükler, çokanlamlı duruma gelinceye kadar uzunca
bir süre kullanılmış ve belirli anlam gelişmelerini geride bırakınış oldukla
rı için, dilin önceki dönemlerinde de yaşamış olduğunun bir göstergesidir.
Bu açıdan değerlendirildiğinde çokanlamlılık, bir dilin eskiliğinin/kadim
liliğin saptanmasında yararlanılabilecek önemli bir ölçüt oluşturmaktadır.
Eğer bir dilin en eski metinlerindeki sözcüklerde geniş bir çokanlamlılık
görülüyorsa bu özellik, o dilin bu metinlerden çok daha öncesine uzandı
ğının bir göstergesi olarak kabul edilmektedir.6
Dilbilimciler, dildeki bir sözcüğün yeni yeni anlamlar kazanmasını ve
bumın sonucunda oluşan çokanlamlılık özelliğini, o sözcüğün sağlıklı du
rumda olduğunun ve kolay kolay unutulmayacağının bir işareti saymak
tadırlar. Zira, ancak kullmım sıklığı fazla olan sözcükler, yeni yeni anlam
lar kazanırlar.7 Ayrıca bir kelimenin çokanlamlı olu şu, dilin bir kusuru ve
eksikliği değil, aksine onda bulunan anlatım gücünün özlü ve olumlu bir
yönüdür. s
Ui;m,Aıılambiliın1 s .40.
S Batuhaıı, Hüseyin, Modem Mmıtık,Ankara, 1977, s. SO; Aksan, .1nıı Çizgileriyluhılıımbilim~ s. 76. 6 Ahan, Türkçe 'nin Sôz Hzrlığt, E ngin Yay. Ankara, 1996, s. 66-67. 7 Aksan, Türkj.e'tzin Söz H<rlı~~~ s. 6S; Aksan, A.Jılambilim1 s. 59; Ö><kırıınlı, Alilla, Tiirk Dili -Dil ve
illılatım-, s. 191. R Akarsu, Redia, Dil-Kiiltiır nişh<~ İnkılap Yer;. İst. 2010, s. 29; Kayaalp, İsa, netışım ı.•e Dı!, TDV
Yay. Ankarar, 1998, s. 7 2.
11
Ş ırnak Üniversitesi i lahiya t Fakültes i
Derg isi
12
Çokanlamlılık kavramının Arap dilindeki karşılığı olarak el-lafzu '/-müş
terek ifadesinin kullanıldığı görülmektedir. Bu ifade, hem genel olarakArap
dilindeki çokanlamlılık olgusunu ifade etmek için kullanılmakta, hem de bir
usul kavramı olarak usulcüler tarafından kullanılmaktadır. Tefsir Usulü ve
Ulilmu'l-Kur'an bağlamında ise bu olgu, daha çok el-vucuh ve'n-nezciir
( _,;U:ı.:Jı3 ·~~ı) bazen de ei-Eşbah ve'n-Nezair ( _,;U:ı.:Jı3 ·~ ~'1) kavramıyla ifade
edilmektedir. Ancak Kur'an'daki çokanlamlılık olgusunu inceleyen son dö
nem çalışınalarında el-müşterekü'l-lafzi (~ı ..:JJ..::...::....Jı), el-i~tirciku'l-lafzt
(._,blJı..:JıJ.:;..:;:,:/1) ifadelerinin kullanılmakta olduğu görülı11ektedir.
Arap dilinde çokanlamlı kelimeler yapıları itibariyle; tek bir köke sahip
çokanlamlı kelimeler ve birdenfazla köke sahip çokanlamlı kelimeleri anlamları
itibariyle ise; muhtelif anlamlara delalet eden çokanlamlı kelimeler ve sadece
zıt anlamlara delalet eden çokanlamlı kelimelerolarak sınıflandınlmaktadır?
Lafzın ınanaya delaleti kapsaınında ele alınan ve bir lafzın iki zıt anla
mı ifade etmesi durumu olarak tanımlanan ezdad, bünyesinde birden fazla
anlam barındım1ası sebebiyle bir tür iştirak veya çokanlamlılık olgusu gös
terdiği kabul edilmektedir. Ancak zıt anlamlı kelimeler, Arap dilbilimci
ler tarafından genelde "czdad" adı altında çokanlaınlılıktan ayrı olarak ele
alınmıştır. Nitekim zıt anlamlı kelimeleri konu edinen çok sayıda müstakil
çalışma mevcuttur. Çalışmamızda yer yer bunlara temas edeceğiz. Şimdi
"ezdad" ın Arap dilindeki seyrine göz atalım.
A. ARAP DİLİNDE EZDAD
~ı~~ı, ~ kelimesinin çoğuludur. "Karşıt, tezat" anlamlarına gelir.
Arap dil bilginlerinin iki zıt, karşıt anlama sahip olan lafızlar için kullandı
ğı bir kavramdır. M esela ~ı kelimesi Arap dilinde hem u satmak" hem de
"satın almak" anlamlarına gelir. 10
9 Al Yasin, ;\-luhamıned Huseyn, ei-Hzdı1dfi'I-Luga, Bağdat, 1974, s. 101. 10 ilm Mamür, F.bu'l- Fd·rl ('..,nıaluililin Muhammed. Li«im/1-Amlı, Daru Sadr, Re)'rut, tş. , TTI/263; ez
Z<,bul~ l\.fııhibbıuldinEbı)']-I'"J'L!Vfıırlu;i, Tiluı'l-Arils miıı G~·<ilziri1-KıJmW.1 nını'l-I'ikr, &'ynıt, 1933,
X/4.1S; el-Cevher~ .llbıl Nasr İsııilil h Hammad el-Far.ib~ es-Sılulh 'l i?c.u'l-Luga '"' Srlrı1hu'l-./uubiy;.~, (tlık. Alıdulgafi:ır Attar), D.\ru'l-iım liV\·felayin, 1990, IT/SOO; F.lıü't-Tayyib ei -T .ug:ıvi, Fhüt-Tayyi lı Abdulviılıid h Ali, Kit<ibıı1-J'zdıJdfi I&lami1-A.mb, ( thk. İadl la& m), D:lnı I ıla, D ıma~, 1996, s. 18.
Şırnak Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Dergi si
Bir kavram olarak ezdad'la ilgili yapılan tanımlamaların daha çok Si
beveyh ( 180/796)'in lafızları anlamları itibariyle yapmış olduğu taksime
dayalı bir şekil ve paralelde oluştuğu görülmektedir. Sibeveyh lafızları;
lafız/arı ve arılamları ayrı olan lcyizlaıj lafız/arı farklı arılamları aynı oları
lafızlar, lafız/arı aynı anlamları farklı olan lajizlar şeklinde üç sınıfa ayırır.11
Sibeveyh'ten sonra gelen alimler latizlara yönelik taksimatlarında genelde
Sibeveyh'in bu taksimini esas alarak konuyu işlemişlerdir. M esela Kutrub
Muhammed b. el-Müstenir (206/821) lafızları anlamları itibariyle üçe
taksim ederken üçüncü taksim için şu bilgileri verir; lafıziarı aynı) anlamla
rı ayrı olan lafız/ar ki bu durumda bir lajiz iki ayrı anlama sahip olmaktadır.
lşte bir lajzm ik.i farldı arılama gelmesi durumlarında) zıt anlamlı ke/imela de
yer alabilmektedir: Ezdad da bu durumlarda oluşmaktadır. "12 Kutrub'un bu
açıklamalarından onun ezdad'ı bir tür müşterek olarak gördüğü anlaşıl
maktadır. el-Müberrid (285 /898) de Kutrub gibi lafızları üç kısma ayırır.
Zıt anlamlı kelimeleriJ lafzı bir olduğu halde iki veya daha faz la anlam ifade
eden lafız/ar grubunda zikreder.13 Ancak el-Müberrid açıklamalarında ez
dad kavramını kullanmaz.
İbn Düreyd (321/933) ezdad için "Bir şeyin zıddı onun hilafıJ karşı
tıdır" diyerek benzemeyeni ve aksi anlamları kasteder. 11 Ebu't-Tayyib el
Lugavi (351/962) ise) ezdad'ın "zıdd"ın çağulu ve bir şeyin zıddının onu
olumsuz yapan şey olduğunu belirtir. Beyaz ve siyah, cömertlik ve cimri
lik, kahramanlık ve korkaklığı örnek olarak veren Ebu't-Tayyib el-Lugavi,
ınanada ihtilafın kuvvet ve celıalet kelimelerinde olduğu gibi zıtlık olma
dığını, kuvvetirı zıddının zayıflık ve cehaletin zıddının ilim olduğwm, her
iki zıt şeyin farklı, her farklı olanın da zıt olabileceğini ifade eder. Bu du
rumda her farklı olan zıt anlamına gelmez, her farklı zıt değildir. 15
ll Sil"'v~ylı, Ömer h Osman, <l-Kitzlb (ılık. AlıdlL<Selam Harun) Alernu'l-Kutuh, Be)·rut , 1966, T/ 7 -R.
12 Kutnıb, .'vtuhammcd b. d-Müstcnir, ei-Lultid, (thk . .Mııharnm(,ı] llbi\'1-Pazl İbr.lhim), d Mektebetii' l-Asriyye, lleymt, 1987, s. 70.
13 el -Mülıerrid, Flıu ' l-Alılıas Muhammed lı. Yeı,id, Md Tttıifeka T.af:wlııı ı•t thtd~fe Ma'rıılhıı, el· M;ıt.biıalu's-SdeCıyye, K;ıhin·, 1350, s. 2-3.
14 ibn Düreyd, Eb(t Bekr I\Iuhaınmed b. Hasan, Cmılıet'r.tu'I·Lug\11 (thk. Reııui Miiıılr lla'lebekkl), Oaru' l - llnı li 'I-'Vfelayin, Beyrut, 1987, J, ı 12.
ıs EM't-Tayyib, cl-czdlid, s. 1-2.
13
Şırnak Üniversitesi ilahiyat Fakü ltesi
Dergisi
14
el-Ezherl (370/980)1 Tehzibu'I-Luğa adlı eserinde "zıdd'ın (.:...di) ço
ğulunun (.:.1~~1) "ezdad" olduğunu söyledikten sonra cı~ d.)>: 0~~j)
ayetindeki1 rı "1~" kelimesinin "yardımcılar" ve "düşmanlar" manasma
geldiğini, tekil ve çoğul olarak kullanıldığını ve aynı zamanda "benzer" ve
"denk" anlamları ifade ettiğini belirtir.17 Böylece "zıdd" (.:...dı) kelimesinin
de zıt anlamlı kelimelerden olduğu anlaşılıyor. 18
EbU Belrr İbnü'l Enbari (328/939) Arap dilindeki kelimeleri1 zıt an
lamlı, lafzı ve manası6rklı ve lafızları 6rklı ancak anlamları aynı olan keli
meler olarak üçe ayırdıktan sonra zıt anlamlı kelimelerin iki farklı manaya
gelmesini eleştireniere karşı şöyle cevap verir: "Arapların sözlerinin bir kıs
mı diğer kısmını tamamlarj zira sözün başı sonuyla irtibatlıdır. Bu bakımdan
hitaptan murad olunan mana, sözün tüm kelimeleri tamamlamnadıkça anla
şılmaz. Lafzm iki zıt manaya gelmesi caizdir. Çünkü önce lajiz geçeı) iki ma
na dan hangisine delalet ettiği, sonradan gelen kelimeler/e anlaşılır. Konuşma
ve bildirim anında ise, sadece tek bir m ana kast edilir. "19
İbn Faris (395/ 1004) de, anlam bakımından birbirine zıt iki şeyi tek
bir kelime ile ifade etme (isimlendirıne) olgusunun Arapların dilsel bir
geleneği olduğunu belirttikten sonra buna örnek olarak ta 'el-Cevn/ ._:~1'
kelimesini verir. Arap dilinde bu kelime hem siyah hem de beyaz anlamın
da kullanılmaktadır. 20
Ra ğı b el-İsfaMni (502/ 1108) ise, "zıdd" ( .:...aıı) kelimesi için şu açık
lamaları yapar: "İki zıt birbirinden son derece uzak olmakla beraber bir
cinsten olup, biri diğerine sıfatlarında/niteliklerinde zıt/karşıt olduğu
iki şeydir. Siyahla-beyaz, şerle-hayır ... gibi. Şayet bu iki şey aynı cinsten
olmazsa bu durumda onlara zıt denilemez. Tıpkı tatlılık ve hareket gibi. 21
Çünkü bu iki kelime iki ayrı ınanayı ifade eden iki farklı kelimedir.
ı6 .'vkrycın, 19/82 . ı 7 el-Ezlıeri, Ebı\ Mansılı Muhammed b. Ahmed, Te/ızibı/1-Luğa, (ıhk. Abdusselim .\Iulıammed
Hasan), Daru"l-Mısr iyye li 't-Tellfve"t-Terceme, Kalıire, l 964, I/ 10. 18 Aym:a bb_ S<~'r.ln, :ıvf<ılımiul, nmıı'l-Lug<ı, iv!enşur:ltıı C:lrrıiali'I-Ilakb, Ilalqı, 1994, s.
28S; Kunbus, Abdullıaltm :'vluhammed, Mu'cemu'l-l!lftız:i'l-Mii~tereke fi'l-Lugati'l-.Ambiyye, '\·l~ktehetu T ,Uln li.ln, R~yrut, 19R7, ."i . 71 .
19 İbnü'l-Enbari, Muhaınm<"l b. d-Kasım, h Be~ar, Kitilbu1-Ezdil<~ llcynıt, 1987, s. 2.
20 ibn Fiiıis, Eblt'l-Huseyıı Zekeriyya, es-Sıllıibifi i'ıkhi'l-Luga ve Süneni'/.Jlrab ft Kelılmilıa, s. 99. 2 1 el-İstalıanl, F.lıu'I-Kasım Hüseyin lı. !'vfuhammed Rigıb, ,\Wfr·edıltıı Flfı1zi7-Kur~n, (tlık. Safvan
Adnan Dilvmli), D anı 'ş-Ş<irrıiyy<', Beyrul, 2 ll02, s. 503.
Şırnak Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Dergi si
Klasik dönemde buraya kadar ezdad ile ilgili yapılan tanımlamaların
genelde yukarıda değindiğimiz Sibeveyh'in lafızlara uyguladığı taksimata
dayalı bir eksende ve müşterek'in bir türü tarzında şekillendiği görülmek
tedir. Klasik dönemdeki bu tannu lamaya birçok modern araştırmacının
da iştirak ettiği görülmektedir.2 2 Ancak bir grup modern araştırmacı ez
dad'la ilgili yapılan bu açıklaınalara katılmayarak ezdiid ve müşterek ara
sındaki ilişkiyi şu şekilde açıklar: "Müşterek lafzın farklı anlamları arasın
da herhangi bir ilişkinin olmaması gerekir. Ezdad türü kelimeler müşterek
türünden kelimeler değillerdir. Çünkü ezdad türü kelimelerin anlamları
arasında bir yönüyle mutlaka bir ilişki vardır. Mesela "beyaz" ve "siyah"
arasındaki ilişki her ikisinin de renk olmasıdır. "Büyük" ve "küçük" keli
melerinin arasındaki ilişki her ikisinin de bir hacme sahip olu şudur. İşte
bu şekilde ezdad türü kelimelerde bir tür ilişki v-ardır. Aksi takdirde ezdad
gerçekleşmez. Kısacası ezdad türü kelimelerde sifatlarda iştirak, miktarlar
da ise hr farklı lık söz konusudur:'23
Muhammed Hüseyin Al Yasin de ezdad ile müşterek arasındaki ben
zerliğin, ikisinin de birden çok anlama sahip olması özelliğinden öteye
geçmediğini belirterek ilk olarak ortaya çıkış sebepleri açısından araların
da bir farklılığın bulunduğunu ifade eder. Mesela zıt anlamlı kelimelerde
zihnin doğal olarak hazır cevaplı/ı ğı ile kelimenin ilk anlamını, hem anlama
hem de nutk/tclaffuz bakımından değiştirerek, mesela istihza, tchekküm ve
bakışları başka tarafa yöneltmek... gibi dinleyiciyi bir başka yöne yönlen
dirmek v.ı.rdır ki, bunların hiçbirisi müşterekte yoktur.24
Arap dilinde ezdad'ın varlığı meselesi, alimler arasında birtakım tartış
ınalara yol açmıştır. Bu tarhşmalarm temelinde ezdad konulu ınüstakil ça
lışmaların ortaya çıkmasıyla Şu fıbiyye ve benzeri hareketlerin Arap dilinde
ezdad'ın v.ı.rlığının dil için bir kusur ve eksiklik olduğu) kapalılığa ve anlaşıl
mazlığa yol açtığı düşüncesi yatmaktadır.25 Şuubiyye'nin ezdad üzerinden
22 Mesela bkz . .l:lnis, ibrahim, J:ii'I-Lchecati'l-.1mbiyyr, el-Aııdo' l-.'Vlısriyye, Kahire, 1984, s. 208 ; Mücahid, Abdulkerım, ed-Delıiütu'l-T.ugaviyye Tııclt'l-Amlı, Dlru'7.-7,iyl, Anıman t y., s. 126;
Ömer, Ahmed .vluhtar, nmu'd-Dd<11<'1 Mcktcbctu Uanı'I- Urübc, Kuvcyt, 1982, s.l94.
2:; el-Antakl, ~Iulumıned, Dirastıt j~ i'ıkhi 'l-Luga, U~ru'ş-Şarki'J.ı\rab~ Ueynıt, t.y. s.~ 11. 24 Al Y3s1 ıı, Muhammed Hüseyi ıı, ei-Fzdad fi?-Lıtgıı, ·'· 102.
25 İbnü'l-Enb<iri, el-liulad, s .l .
ı s
Şırnak Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Dergisi
16
Araplara ve Arap diline bu saldırısı karşısında Arap dilini bu şaibeden ko
ruma amacıyla konuya farklı açılardan yaklaşan iki grup ortay çıktı. Bun
lardan birinci grup, Şuubiyye'nin Arap dilindeki ezdad'ın varlığına yönelik
düşüncesinin çürütülmesi için aksi yönde bir düşüncenin ileri sürülmesinin
gerekliliğine inanıyordu. O da Arap dilinde ezdad'ı inkar etınekti. İkinci
grup ise, Arap dilindeki ezdad reailitesini kabul ederek Şuubiyye ve birinci
grup tarafından ileri sürülen düşünceleri bir takım illetler, dildeki gelişmeler
ve benzeri etkeniere dayandırarak hertaraf etme düşüncesindeydV" Tartış
maya katılan alimierin çoğunun ikinci grupta yer aldığı görülürken, Sa'leb
(291/902), Hasan b. Bişrel-Arnidi (370/ 981) İbn Oürüsteveyh (347 /958)
ve İbn S ide ( 4 581 1 066) gibi dil alimleri de birinci grupta yer almışlardır.
Tartışmaya katılan her alim konuya kendi zaviyesinden yaklaşarak görüş
lerini ifade etmiştir. Biz burada bir makalenin sınırlannın iınlclnlarını gö
zeterek bu tartışmaların üzerinde detaylı duramayacağız. Tartışmayı genel
boyutlarıyla ortaya koyup konuyla ilgili bir fikir vermeye çalışacağız.
Ezdad'ın dildeki varlığı ile ilgili ileri sürülen görüşleri genel olarak
dört kısımda toplamak mümkündür:
1- Arap Dilinde Ezdad Yoktur
Bu görüşü savunanlara göre d il tevkifi ( Allah'ın taliıni, valıiy ile) bir yol
la vücuda gelmiştir. Başlangıçta her nesne için bir isim belirlenmiştir. Her
şey anlaşılır ve nettir.27 Müşterek lafız ve ezdad türü kelimeler dilde bir anla
şılmazlık ve kapalılığa yol açmaktadır. Bu da Allah'ın yaratılış hikmetine ters
düşmektedir ki dilin asli vazifesi olan açıklık ve anlaşılırlılıkilkesini de zede
lemektedir. Bu görüşü savunanların başında İbn Oürüsteveyh gelmektedir.
O Tashihu'l-rasfh adlı eserinde ezdad türü kelimelerle ilgili açıklamalarda
bulunur. Mesela "doğmak" anlamına gelen (~~~) kelimesini bazı dilciler ke
limenin abatınak" manasma geldiğini sanarak sözkonusu kelimeyi ezdad tü
ründen kabul etınişlerdir. İbn Dürüsteveyh buna benzer bazıları tarafından
26 }\.l Yasin, age, s. 2 46; d -!\1iinN:<.:itl1 Muhammed Nuredtlin, d-Tediidfi 'l-Kıır'<ini1-K<rim, Daru'l
Pikr, Dıınaşk, 1999, s.11-:H . 27 Rdai, Şeyh F.ıniıı , el-Relılgetı;"/-Ara/Jiyye JI Seı•lıiha?-Cedid, Reyrut, 1995, IT/7 J-75; er-R:ifii,
MuslaEı Sadık, T<ırih ıı .4tliilıi'l-A.mb, Kahin1 1954, I/180.
Şırnak Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Dergisi
ezdad türü olarak kabul edilen kelimeleri birtakım gerekçelerle açıklayarak
dihn aslında bu durumun olmadığını açıklamaya çalışır. İbn Dürüsteveyh'in
bu açıklamalarından onun prensip olarak ezdada karşı çıkmadığı sadece di
lin aslı (ilk vaz') nda böyle bir durumun olmadığını düşündüğü görülınek
tedir.2H el-Amidi de ezdad türü kelimelerdeki farklı manaları temelde tek
ınanaya irca ederek her iki farklı ınananın da asli ınanadan türeyebileceğini
belirtir. el-Aınidi cl-Muvdzene Beyne Ebi Temmam ve'l-Buhturi adlı eserinde
bu duruma ön ve arka anlamına gelen ve bazılan tarafından ezdad diye ni
telenen C.:.,;.) / ,1.;;) kelimesini misal olarak verir. el-Amidi, bir şe}'j bir şeyin
arkasında-önünde veya sağında-solunda bulunuyarsa bu durumda tüm bu
durumlar için" o..:3.) yt>" ifadesi kullanılabilir. Burada bir ezdad'tan bahsedile
m ez. Ancak bazıları burada kelimenin birçok yönde kullanılmasının bir kar
maşıklılığa yol açtığı fikrinden hareketle kelimeyi ezdad türü saymışlardır.
Ayrıca veranın istitar/örtıne anlamına geldiğini, ön ya da arka tarafından
olsun iki şey arasında bir örtü, varsa bu durum için veri kelimesi kullanılır.
el-Amidi'nin bu açıklamalarından onun da İbn Dürüsteveyh gibi dilin aslın
da ezdadın varlığına karşı çıktığı görülmektedir.29
2- Arap Dilinde Ezdad Vardır Ancak Ao;ılları Tek M anada Birle~ir
Bu görüşün sahiplerine göre Arap dilinde ezdad türü kehıneler vardır
ancak onların asılları tekınanaya rücu eder. Zaman içerisinde birtakım et
kenlerden dolayı~~o dil gelişince anlamlarda meydana gelen gelişmelerden
dolayı birtakım kelimeler zıt anlamlı hale girdiler, aslında anlamları birdir.
Mesela (f"'!·J"""'') kelimesi hem "gece" hem de "gündüz" anlamlarına gel
mektedir. Ancak bu iki kelimenin aslı birdir. Çünkü ues -sariın'~ "kesilmiş"
anlamına gelmektedir. Yani gündüzün girmesiyle gece, gecenin gim1esiyle
gündüz kesiliyor. Gündüz ve gece birbirlerini izliyor. Burada gece ve gün
düzün birleştiği ortak vasıfher ikisinin de günün bir parçası olmasıdır.3 1
28 es-Suyutt, d-Muzhirft Ulumi'l-Luga ve hıı•ı1ihı'l, I/.',96.
29 d-Amidi, Hasan lı. R i şr, d-Muvüzetıe Reyrıe Eni Temmum ı•e'!- Ruhturi, thk. Muh. Muhy iddin
Abtlulhilmitl, d-11-kkl<'hdü'l-İlmiyy<> & >yrul, 1944, I/161.
.'.0 ez-Zerkeşl, 1.\edreddinl\Iuhaınmed, el-Bıılıru'l-Muhıtfi Usuli'I-Fıklı, 1992 .• Il / 189- 190; Aksaıı,
Doğa n, Her Yliııuyle D11, TIT/ 1 RS. 31 İbnü'l-Enb:iri, el-liulad, s. S; cs-Suyuti, d-Mıdzir{i1-Lıı!(u, ı/397.
17
Ş ırnak Üniversitesi i lahiya t Fakültesi
Derg is i
18
3- Ezdad Farklı Lehçelerden Kaynaklaıunaktadır
Arap dilinde ezdad vardır ancak bu tür kelimelerin anlamlarındaki zıt
lık aynı kelimenin farklı lehçelerdeki anlamları dır. Mesela ( 0~1) kelimesi
bir lehçede "beyaz" anlamına gelirken bir başka lehçede ise "siyah" anla
mına gelmektedir. Kabilderin birbirleriyle birtakım temasları neticesinde
lehçeler arasında anlam alışverişi meydana gelerek kelimeler zıt anlamlar
kazanmıştır. ıı Lügat alimi İbn Düreyd (321/ 933), lehçe farklılığından
kaynaklanan zıt anlamları ihtiva eden kelimelerin ezdad'tan sayılamaya
cağını belirterek bu duruma "ayrılma" ve "birleşme" manalarma gelen
(~ı) kelimesini misal olarak verir. Ona göre bu kelimenin aslında bir
zıt anlamlılık sözkonusu değildir. Zira anlamdaki zıtlık lehçe farklılığına
dayanmaktadır. ı·'
4- Arap Dilinde Ezdad V.u·dır
Yukarıda değindiğimiz gibi bu düşüncede olan ilimler bir hayli ço
ğunluktadır. Kitabu'l-EzcLld yazarlarının dışında el-Halil b. Ahmed, Si
beveyh, Ebtı Ubeyde, Ebtı Zeyd, el-Müberrid İbnü'l-Enbad ve es-Suytıti
gibi meşhur ilim adamları bu düşüncededirler. Bu düşüncedeki alimler
dilde ezdad'ın varlığına dair düşüncelerini akli ve nakli delil ve gerekçe
lerle temellendirmeye çalışmışlardır. Burada tüm bu alimierin görüşlerine
yer veremeyeceğiz. Konuyu taparlayıcı ve kapsamlı bir şekilde ele alan
Suytıti'nin açıklamalarıyla yetinmeye çalışacağız.
es-Suyüti ezdadla ilgili şunları söyler: Arap dilinde bazı kelime ve
cümleler birbirlerini izah, itmam ve beyan ederler. Böylece bir kelime iki
zıt anlamda kullanılmış ise onun hangi anlamda kullanılmış olduğu bazı
karineler vasıtasıyla anlaşılabilir. Misal olarak meşhur Şfur Lebid'in şu
beytini verir;
32 Ilir riv:iydc v;ör<' Z9tl b. AbdulLıh, Iliıny<'r Pildi';"thına d~:i olarak v;i<kr "" onu yilkS<.>k b ir uçurum yakınında avianırken buluı: Padişah, kendisine; (dilinde ·'otur" anlamını ifade eden) "..,.;" kelimes iyle hitap ederek oturmasını ister. Ancak bu kelime, Zeyd lı Abdullah'ın müntesibi
buhınduğu bbiknin kh<,:<>Sind" "sı~:r.ı" V<' ·.,ıla" v;ibi anLırrılar iLıtle dtiğimk>n, Padi';"th
tarafından denendiğini düşünerekkendisini uçunıına atıp h d ak olur. Dkz. Küçiikkalay; Hüseyin, Kur~11 Dili Arapça, De ni7.kuşları Mathası, Ko nya, 1969, s.l98.
33 cs-Suyüti, d -M uzlzir, ı/396.
Şırnak Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Dergisi
"ölumden başka her şey önemsiz (kolay)dır.
İnsan ise didinir, onu umut ayakta tutar.''
Bu beyitte ( jL>) kelimesi, a küçük'; "önemsiz" ve "kolay" anlamların
da kullanılmıştır. Beyitte bu ınanaların dışında ve zıddı olan "büyük" ve
"önemli" gibi anlamları jL> kelimesine yüklemek beytin anlam bütünlü
ğüyle ters düşmektedir. Eğer jL> kelimesine büyük anlamını verirsek bu
durumda anlam "ölümden başka her şey büyüktür" şeklinde olur. Bu du
rumda da ölüm gibi önemli ve büyük bir olgu b asite indirgenmiş olacaktır.
Şair Le b id bir diğer beytinde şöyle der;
"Kavmim, kardeşim Ümeym'i öldürdüğünde ben okumu at~aydım bana
isabet ederdi.
Şayet aifedersem bu aj}im büyük olurdu eğer kızsaydım kızgmlığım da
basit olurdu."
Bu beyitte Jb kelimesini yukarıdaki beytin aksine ubüyük" ve
"önemli" gibi anlamlarda kullanılmış tır. Şair, ueğer atJederseın bu bağı şla
ırram çok büyük olur" diyor. Aksi halde insan küçük bir suçu bağış lamakla
öğünınez.34
Arap dilinde ezdad'ın varlığına ınüsbetyaklaşanlar ezdad'ın sınırlarını
belirleme noktasında farklı görüşlere sahiptirler. Bunda ezdad'ın varlığına
yönelik ileri sürdükleri gerekçelerin farklılığı etken olarak görülmektedir.
Ebu Hatiın, Kutrub, İbnu's-Sikkit (244/858), İbnu'l-Enbari ve el-Farab1
gibi dilbiliınciler, ezdad'ın dildeki sınırlarını sayısı 300'leri aşan derecede
olabildiğince geniş tutarken, İbrahim Enis, Giese ve Al Yasin gibi çağdaş
dilbilimciler bunun aksine ezdad'ın sayısını 20'lere kadar indirip daralt
ına cihetine gitmi şlerdir. Bu arada el-Asınai, İbnü's-Sikkit, İbn S1de ve es
Suy(lt1 gibi alimler bu sayıyı 100-150 aralarında tutarak orta bir yol tercih
34 cs-Suyüt i, cl-Mıızhir, ı/398 .
19
Ş ırn ak Üniversitesi i lahiya t Fakültesi
Derg isi
20
eb11işlerdir. Ezdad'la ilgili sayının bu değişkenliği yukarıda değindiğimiz
gibi alirolerin konuya yaklaşım biçimi sebebiyledir. Mesela, İbnü's-Sikkit
ve Farabi gibi aliınler, lehçe farklılıklarından doğan zıt anlamlılıkları ez
dad kapsamına alırken, İbn Düreyd, lehçe farklılıklarından kaynaklanan
zıt anlamlılıkları ezdad'ın kapsamı dışında tutmalüadır. İbnu'l-Enbari de,
zıt anlamlı kelimeler arasında gösterilen bazı kelimeleri gerçek anlamları
itibariyle zıt anlaınlı görmediği için bunları "ezdada benzeyen" veya "ez
dad gibi kabul edilen" kelimeler olaral;;. nitelemiş tir. ~~s
Arap dilindeki zıt anlamlı kelimelerin ortaya çıkış sebepleri hakkın
da birçok fikir ileri sürülmüştür. Klasik dönemde İbn Paris ve Suy1lt1'nin
kısmi açıklamalarının dışında etraflı bir şekilde konunun işlendiği söyle
nemez. Konuyla ilgili fikir ve tartışmalar daha çok modern dönem dilbi
limcileri tarafından ortaya konulmuştur. Konuyla ilgili birçok sebep belir
tilıniştir. Ancak bu sebeplerin bir kısmı aynı yapı içerisinde olup birbirini
tamamlayıcı ve açıldayıcı mahiyettedir. İleri sürülen en önemli başlıklar
şunlardır:
a. Dildeki ilk Vaz'; Bu görüşü ilk ileri süren İbn Paris' tir. Dilin tevkifi
(ilahi) bir yolla oluştuğunainanan İbn Paris, anlam bakımından birbirine
zıt iki şeyi tek bir kelime ile ifade etme (isimlendirme) olgusununArap
ların dilsel bir geleneği olduğunu belirtir. Buna örnek olarak ta 'el-Cevn/
L.Jy,JI' kelimesini verir. Arap dilinde bu kelime hem siyah h em de beyaz an
lamında kullanılmaktadır. 16 Bu açıklamalarda görüldüğü üzere düşüncesi
ni rivayete dayalı bir şekilde temellendiren İbn Paris, dildeki bu olgunun
ilk vaz' ile birlikte başladığı inancındadır. M odern dilcilerden Abdullah
el-'Alayle de İbn Paris'in bu kanaatini taşımaktadır. el-'Alayle, Arapların zor
ve krizli dönemlerde birtakım maksadara binaen bir hile aracı olarak dil
de ezdad türü bir yönteme başvurduklarını belirtir. Ezdad adeta bir şifre
işlevini görmektedir. el-'Aleyle bu tür yöntemlere başvurmanın Arapların
adetlerinden olduğunu belirtir. Nitekim birtakım zor durumlardan çıkma,
3S İlın Düre~J, el-C~ö~nhete, Müessesetu'l-Halelıi, Haydaralıad, 1932, s. 29 1; İlınü'l-F. nlıarl, elL:ulnd .. s. 12.; Suyüti, d-Afıdzir, I/397; "r-Rafii, Mustatı Sildık1 Tarihıı'l-Adı1b'il-Aralı1 s. 197; Ömer, Ahmed Muhtir, İlmu'd-lJeWe, Varu'l-A.Ieınu'l-Kutub, Kalüre, 1993, s. 19~·1 96; .Enis, İlırahi ın, R'I-Lehwiti7-Arah1))'f1 !'vfısır, 1965, s. 2 15.
36 İbn [aris, es-Salzilı~ s. 9 9.
Şırnak Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Dergisi
hedef saptırma ve kayım1a gibi amaçlar için Araplar dillerinde lahn'a baş
vur ur lar dı. 3'
h. Lehçe Farklılıkları: Lehçe farklılıklarına dayalı oluşan zıt anlam
lılık en temel sebepler arasında gösterilmektedir. Böylece ezdad kabul
edilen birçok lafız, bu şekilde zıt anlam kazanmıştır. Bu durumun sebebi
olarak dilcilerin dilin derlenmesi ve toplanması arneliyesi esnasında lehçe
farklılıklarına dayalı bir ayırım ve sınıflamaya gitmemeleri gösterilmek
tedir.18 İbn Düreyd, ezdad'ın oluşması için zıt anlamlı iki kelimenin aynı
lehçe içerisinde kullanılması şartını ileri sürer. Bu duruma "ayrılma" ve
"birleşme" ınanalarma gelen (~ı) kelimesini misal olarak verir. Ona
göre bu kelimenin aslında bir zıt anlamlılık sözkonusu değildir. Zira an
lamdaki zıtlık, lehçe farklılığına dayanınaktadır.'9 Ebü Zeydel-Ensari de
bu duruma örnek olarak ( ;;j.ı.....JI ) kelimesini örnek olarak verir. "es-Südfe"
kelimesi Temim kabilesi tarafından "karanlık" anlamında kullanılırken,
Kays lehçesinde ise "aydınlık" ınanasında kullanılınaktadır.40
c. Komşu Dillerden Aktarıın: Müsteşrik Giese göre Araplar ezdad
türü kelimeleri komşu dillerden almışlardır. Bu kelimelerin asli anlamları
Arap dilinde çağrıştırdıldarı anlamlarından farklıdır. İşte ezdad bu fark
lı çağrışunlardan kaynaklanmaktadır. Giesse buna örnek olarak İbrani
ce'den Arapça'ya geçen '-'~ kelimesini verir. "Celel" kelimesi İbranice'de
"yuvarlaınak" anlamına gelmektedir. Yuvarlanan şey "ağır" ya da "hafif"
olabilir.4 1 Ali Abdulvahid el-Vafi de bu paralelde düşünerek bu durumla
ilgili olarak .,:ı~l kelimesini misal olarak verir. Vafi'ye göre 0~1 keli
mesi Farsça kökenli olup aslı 0-J 'dir. Kelimenin Farsçadaki asıl manası
da "renk" tir. Bu durum hem "beyaz" hem de "siyah"a uygun düşebilir.H
Muhammed Hüseyin Al Yasin de bu kelime ile ilgili yaptığı detaylı çalış
ınasında kelimenin kökeninin eski Sami diline dayandığını genel ve tek
anlamda kullanıldığını i6de ederek Arap lehçelerine hususi bir anlamda
3 7 As'<ul, Ahım"l Al4 1i-lızilnı 'L~1ukaddimdi'l-Lu_ıruı•iyy< li'l-.41.-ylıı, D;inı's-Su:l~ Dıına~k, 1985, s. 159 . . '>8 el-Münecdd, et:ıe.d,1dfi'I-Kur'an, s. S7. 39 İbn Düre~J, Cemheı-elu'l-T.ugıı, 1/343; Suruti, el-,\-fuz:h1r, 1/396. 40 Suyı'ıti, d-Mıdzir, ı_/389 .
41 Şahin, Muhammed Tevfik, el-Müştereku 'I-Lugavl, Matbaatu't-Va'veti'J-islaıniyye, Kalüre, 1980, .<. 166.; Orn~r Mulıtar, Alınıed, Tltnu<l-Deldie, M ektd>d Daru'l-l ;r uhe, Kuve~ t, 19R2, ·' · 204.
42 d-V;iCi1 Ali Abdulvilhid, I'ıkhıı'l-Lııgıı, L"cnd u'I-B"y<inu'l-Arabi, 1978, s.190.
2 1
Ş ırnak Üniversitesi i lahiya t Fakültes i
Derg isi
22
girdiğini belirtir. Dolayısıyla kelime beyaz, siyah, kırmızı, yeşil gibi anlam
larda kullanılınaya başlandı.43
d. Dilsel Gelişmeler: Dil düzeyindeki gelişmelerin ezdid'ın oluşu
muna etkisi daha çok keliınede meydana gelen ses ve delaletlerdeki de
ğişmelerdir. Bir kelime zamanla türlü değişikliklere maruz kalarak, şekil
itibariyle yeni bir hüviyet kazanabilir. Bu kazandığı yeni hüviyetiyle de,
bir başka kelimeye benzeyerek onun tam zıttı bir manaya delalet eder. İb
nü'l-Enbir! bu duruma misal olarak "zayıf'' ve "kuvvetli" anlamına gelen
ve (wl) kelimesinden türeyen ( ~) kelimesini örnek olarak verir. Bu
kelimenin ikizıt anlamı taşıması "kuvvetli" anlamındaki ( ~) kelimesiy
le ınüsenna düzeyindeki karşılaşması ve bynaşması sebebiyle meydana
gelen sessel değişiklikten dolayıdır. Yine "yazmak" ve "silmek" anlamları
na gelen(~) filinin aslı, (~) dir. Bu filin anlamı ise, yazmaktır. Atıcak
zaman içerisinde "nun/ .:_;'' harfi "lam/ J'a dönüşerek kelime üzerinde iki
zıt anlam meydana gelmiştir. 11 Delaletteki değişiklik ise daha çok uınlıın
husfıs düzeyindeki dönüşınelerdir. Başlangıçta renk ınanasında uınlımi
olan .:_;y,JI kelimesi, Arap lehçelerine siyah veya beyaz gibi kelimenin bi
rer vast'ını alarak hususi bir boyut kazanmıştır.
e. Belaği Etkenler: Hazit~ ihtisir, mecaz ve istiire gibi edebi sanat
ların da dilde ezdid'a yol açtığı ifade edilmektedir. Ezdid'a karşı çıkan
İbn Deresteveyh, ezdad'ın reddine yönelik gerekçelerini sıralarken bu
mülahazaya dikkat çekmiştir. Ona göre hazif ve ihtisar sonucunda söz
de meydana gelen kısalma, iki lafzın birbirine benzemesine sebebiyet
vermektedir. Sözkonusu iki lafız arasındaki ilişki de ınuhatap tarafından
doğru anlaşılınayınca bu durum lafzın anlamında bir karışıklığa yol aç
mış olacaktır. 1s ( ~ J) filinin ilgili harfi cerininin hazfi bu duruma örnek
olarak verilmiştir. Kur'an'daki ;_r>~· .:.;1 0::-:i J':J "Onları nikahlamak
istersiniz ''46 ayetinde harfi cer üzerinden meydana hazi~ müfessirler tara
t'ından iyetin c.; 0~_,;) ve (;y. .)re,.;) şeklinde ınüsbetve ınentl yönlü
4 3 }\l Yasin, d-Ezdiidfi 'l-Lıı!(a, s . 135.
44 ibııü'l-.llııbarl, ei-Ezdad, s . l.'i.'i. 4S S u~üti, el-,\'fıdıir, T/3RS.
46 :-.Jis:l, 4/127.
Şırnak Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Dergi si
iki zıt anlamda okunmasına yol açmıştır.47 Yıne .Lıl/Ümmet kelimesinin
bilinen asıl anlamındaki cemi sigasının yanında mü balağa amaçlı mecazi
anlamda .:_r.S ~ı 0" 4 ıJ 9 LO.,.;.:> .ıli l:;.;l.9 ;;...i wl> ,.,.,.., ı r.ı wl "İbrafıim, gerçek
ten hakkayön elen, Allah'a itaat eden bir önder idij A llah'a ortak koşanlardan
değildi"48 ayetinde olduğu gibi mü fred siga için de kullamlması kelimede
bir ezdad'a yol açmıştır.
f. Sosyal ve Psikolojik Etkenler: Günlük hayatta birtakım sosyal ve
psikolojik etkenlerden dolayı dilde bazen değişik üsluplara başvurulduğu
bilinen bir durumdur. Bu tür durumlarda kelimeler asli anlamlarında kul
lanılmadığı için ezdad'a sebebiyet verebilmektedir. Bu duruma yol açan
birkaç etken şöyledir:
-iyimserlik ve karamsarlık durumu; yılan tarali ndan ısırılıınş (b.l.l)
birisine karamsarlığa kapılı11aması ve bir an önce sağlığına kavuşması için
kendisine sağlıklı, "~" denilmesi gibi. Yine çok susamış birisine, su iç
tikten sonraki hali dikkate alınarak su içen ( __i.Jbt.;) denıek.49
-Bir şeyin vasfını mü balağa etme; "karga"ya çok keskin bakışlarından
dolayı tekgözlü (;~\)demek. "Güneş"e şiddetli ışınlarından dolayı ( ;;.;~)
demek gibi.
-İ stihza ve tahkir durumlarında; zenci birisine, " .~ı 7-!?; cahil birisine, " '-~Wl" demek gibi. Şuayb (a.s.) 'm kavminin kendisine
~ )1 ~ı -=..:ı'ı d;l "Sen doğrusu aklı başında1 yumuşak huylu biris in"50 yö
nelik bu ifadesi,~-~~ i:'.~ 1 .. :..J d;l _,.:. "Tat bakalım ! Sen güçlü ve onurlusun "s 1
ayetindeki ifadeler bu kabildedir.'2
g. Sarf'a Dayalı Etkenler: Fillerin tasrlfi sonucunda bazı kelimelerde
meydana gelen değişiklikler sonucunda farklı sigalardaki kelimeler aynı ya
pıda zuhUr ederek ezdad'a sebebiyet verebilmektedir. Bu durumun birçok
sigada tezahür ettiği görülmektedir. Buna örnek olarak "fful" ve "mef'ül" si
galannın aynı yapıda zuhlır edişiyi e ilgili iki tablo aktarmak istiyoruz.
4 7 İbn PAris, es-S o1hibı 289. 4R Nahl, !6/ !20. 49 İbn Kutcybc, Te'viııAfii ~kili'l-Kur'uıı, thk.Ahmed S;ı k.ı; D<inı 't-Tmils, Kahire, 1973, s. 185. SO H(td, 11/87. 5 I Ouh:lrı , 44/ 49. 52 İbn Ktı tcybc, 1c 'ılil, s. 185; İbnii'l-Lnbtı r l, d-ı;zdnd, 2S!l.
23
Ş ırnak Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Derg isi
24
Ecvef Fiil'in " ,_l ... :;jf Sigası
J~l
MudaafFiil'in "Jd~" Sigası
J~l"""'"""l J~lı'>'""l ~Wl ~'>'""ı ~WI"""'"""I ~ j...:jl
~i ...ı....; ~1 ,..J-o~ ~1 ~ -~l.._l.,-9 ~~
)) La;
B. KURAN-I KERiM'DE EZDAD
Her dilin bünyesinde, içinde geliştiği kültür sahasının geçmişteki
tecrübelerini sakladığı bilinen bir durumdur. İlahi vahyin son halkasını
oluşturan Kur'an da, nazil olduğu dönemin ilk muhataplarının dilini bir
vasıta olarak kullanmıştır. Bu düşünceden hareketle Arap dilinde ezdad'ın
varlığına müsbet yaklaşan ve bu alanda fikir yürü ten kimselerin Kur'an 'da
zıt anlamlı kelimelerin varlığını kabul etmeleri doğal karşılandığı gibi, aksi
yönde görü ş beyan edenlerin menfi yönde tavır sergilemeleri de beklenen
bir durumdur.
Şırnak Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Dergisi
Yukarıda dilbilimcilerin ezdad konusuna ilgi gösterıneleri ve bu ko
nuda eser telifinde bulunmalannda etkili olan hususlardan bahsederken
Kur'an'da ezdadın kullanılmış olmasından ötürü Şuôbiyye ve benzeri
hareketlerin bu durumu Arap dili aleyhine bir propaganda vesilesi ola
rak kullandığı hususuna işaret etmiştik. Konuyla ilgili Ebu Hatim es-Si
cistani "el-Ezdad" adlı eserinin başında böyle bir eser yazmasının amacı
nı '1\rap dili ve lehçelerini tam olarak bilmeyerı kimselerin Kur'arı 'ı okurken
zıt anlamlı kelimelerin anlamlarını tam olarak an layahilmelerirıi ve hu ke
limelain geçtiği yerdeki anlamlarını !espit edebilmelerini sağlamak olduğu"
şeklinde ifade eder:' 1 İbnü'l-Enbari de el-Ezdad"la ilgili çalışmasında
Şuübiyye grubuna işaret ederek konuyla ilgili şu açıklaınalarda bulunur.
'l\raplara kin ve nefret duyan bid'at ehli bazı kesimler, Arap dilindeki bu
durumu, onların hitabeilerindeki karmaşık/ık, belagat/arındaki zaaf ve hik
metsizliğe bağlar/ar. " İbnü'l-Enbad, Şuôbiyye'nin bu düşüncelerine şöyle
karşılık verir: '1\rap/arın sözlerinin bir kısmı diğer kısmıtıı tamamlar; z ira
sözün başı sonuyla irtibatlıdır. Bu bakımdan hitaptan murad olunarı marıa,
sözün !üm kelimeleri iamamlanmadıkça anlaşılmaz. Lafz ırı iki zıf manaya
gelmesi caizdir. Çünkü önce lafız geçer, iki m arıadarı harıgisirıe delalet ettiği,
sorıradan gelen kelimeler/e anlaşılır. Konuşma ve bildirim arıında ise, sadece
tek bir marıa kastedilir. ".\1
EbCı Hatim ve İbnü'l-Enbari'nin açıklamalarında görüldüğü üzere
Şu u biyye'nin Arap diline yönelik bu düşüncesinin dilbilimcileri ezdad
üzerinde çalışmaya yönelttiği açıkça görülınektedir. Yukarıda Şuübiy
ye'nin genelde Arap dili, özelde de Kur'an'a yönelik bu tezine karşı Arap
dilbilimcilerinin dilde ezdadın varlığıyla ilgili müsbet ve ınenfl anlamda
iki farklı yaklaşım sergilediklerini belirtmiştik. Arap dilinde ezdadla ilgili
fikir beyan eden dilbilimcilerin de ezdadın Kur'an'daki varlığı hususunda
aynı gerekçelerle ve yine mi.isbet ve menfı yönde iki farklı açıdan konuya
yaklaştıkları görülmektedir. İki bakış açısı da temelde Kur'an'ı, Şu u biy
ye'nin söz konusu iftirasına karşı korumayı amaç ediniyor. Birinci görüş
sahipleri Arap dilinde ezdadın olmadığını dolayısıyla Kur'an'da da ezda-
53 ~s · Sic istln1, F.lıu Hitiın Selıllı . .\·fuhanınıed, Kittllnı'l-P,ıddd, Reyrut, t.y., s. 3. S4 İbnü'l-Enb<iri, Kiıabu'l -Ezdlid, s. 2.
25 Şırnak Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Dergisi
26
dm sözkonusu olamayacağı düşüncesi yoluyla; İkinci görüş sahipleri de
ezdadın dilde ve Kur'an'da varolduğunu ancak bunun üslu p açısından bir
kusur ve eksiklik olmadığı aksine ifadeye bir zenginlik kattığını dilsel ge
rekçelerle açıklamaya çalışır.
Zıt anlamlı kelimeler e örnek olarak Kur'an'da birçok kelime gösterilmiştir.
Ancak çalışmamızın bu böl üm ünde hem bir makalenin sınır ve imkanlan hem
de konuyla ilgili yeterli bir Hkir vereceği kanaatinden hareketle sözkonusu ke
limeler içerisinde en çok zikredilen birkaç tanesi üzerinde durmak istiyoruz.
ez-Zann/ .)dı
Nerdeyse dil ve ezdad kitapların tümü .:ı-fJr kelimesinin şüphe ve
yakin anlamlarına geldiğini belirtirler.55 İbnü'l-Enbari, kelimenin bu
iki karşıt anlamlarının yanında ayrıca nadir de olsa kelimenin "yalan"
ve "suçlama" anlamlarına da gelebildiğini belirtir. Ebu Hatim, Kur'fu1'da
(v-b-Jr) kelimesinin hem şek, şüphe hem de yakin anlamlarında kullanıl
dığını belirterek konuyla ilgili Kur'an'dan şu ayetleri misal olarak verir.
0- ·• .. - o: ~ Lo~ l..:.b 'l'l ~ ) ''Yalnız bir zandan ibarettir sa
myoruz. Fakat bu hususta kesin bir bilgimiz yok.'' (derdiniz)56 ve
...UI .:_yo ~~ ~Lo ~J 1~9 "Onlar da kale/erinin, kendilerini Allah'tan
koruyacağını sanmışlardı"5 7aye tlerinde zanne/ .)" kelimesi şek ve şüphe
anlarnlarında kullanılmıştır.
0~IJ ~1 ~~; ~J l~')l, ~~ 0~- J. . .i!l "Onlar ki, Rablerine kavuşa
caklarını ve gerçekten O'na döneceklerini bilirler.''58; ~L> J':>l.o .;\ ~ ~ı
"(Ben gerçekten hesabıma kavu~acağımı sanmış (anlamış)tım11-' 9; jl~l o..;l _);.9
"Artık gerçekten, kendisi de bir ayrılık olduğunu an lamıştır"60 ayetlerinde
zanne / .)"' kelimesi, yakin anlamında kullanılmış tır.
SS Kutrub, ei-Ezdad, s. 7 1; el-Asmal, Eblı Said Abdulmelik, ei-Ezdad, thk. August Hatfuer, lleyrut, 19 13, s. 34; F.lıu't-Tayyilı ei-J.ugavi, e!-F.zdiid, I/46S; F.lılı. Ritim, e!-F.zdiid, s. 95; llıııü'I-F. nlı:i ri,
d-L:uldd .. s. 23; İbn [aris, Ebiı'l-IltıS<'}'n i'aris b. Z"k"riya, Aiu'<mıuA1d:ayisi 'l-Lıt![a, Danı' l-fikr,
Vıınaşk, 1979, lll/462. 56 C:isiye, 45/32. 57 lla~r, 59/2. S8 Bakara, 2/46. 59 Hakka, 69/20. 60 Kıy:hnc, 75/28 .
Şırnak Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Dergi si
Büyük ınüfessir et-Taberi de Arapların zann/ vb kelimesini hem şüp
he hem de yakin anlamlannda kullandıklarını belirterek bu bağlamda yu
karıdaki Bakara 46 ve Hakka 69 ayetlerinde geçen zanne/ .)<ö kelimelerini
yakin anlarnlarında değerlendirir.61
İbn Atiyye (383/993) ise, zann/ Jö kelimesinin Arapların dillerin
de yakirı anlamına gelmediğini belirterek kelime ile ilgili şunları söyler:
'~rapların dilinıle böyle bir kullanım göremiyoruz. Zan kelimes i, bir tara
fın bir tarafa üstünlük sağladığı iki kanaat arasırıda ilir duruştur."62 Dilci
ez-Zeccac (311/922) da eski ulema'dan bazılarının zannı, bilinen bir
bilgiyi somut olarak, gözle ınüşahede edilmediği durumlar için kullan
dıklarını belirtir.63
Muasır dilbilimcilerden Muhammed Nureddin el-Müneccid ise zan
kelimesi ile ilgili şu açıklaınalarda bulunur : "Zan, yakin'in zıttı değildir.
O, iki karşıt yakin arasında bir derecedir; is hatta ve nefiy'de yakin. ispat
yöndeki delil ve alametler çağalırsa bu durumda şüphe, zan derecesine
kavuşur ve yakine yaklaşmış olur. Bu bilgiyi uleınanın açıklaınalarında
görü yoruz:'6'1
Ezdadcıların zannın yakin anlamına geldiği hususu ile şiirlerden şeva-
hidolarak ileri sürdükleri bir kaç beyit şöyledir:
Şair Dureyd b. es-Siınına'nın:
.)~1 :_f)~l._j ~l.r 1:~.1.c ~~Ip :~~
"On/araj karşınızda sağlam iki bin savaşçınm olduğundan emin olun
Komutanları iyi dokunmuş zırhlara bürünmüş haldeler dedim"65 beytin-
deki 'zann' kelimesi de yakin anlaınındadır.
Uınre b. Tarık el-Hanzala;
61 ..t·Taberi, F.lıu Cafer :V!ulıanırneJ h Cerir, G1rrıiu 'l·R<ydıı tır/ Tt 'vili Ayi1K!Irtlıı, :V!üesesdu'r·
Risal<; &:ynıt, 2000, I / 17,XXIIIiSSS.
62 Ebu Hayin el-Endelilst, ei-Balıni'l·l'viuhit, Dinı İhy~i't-'1\ır:lsi'J.ı\.rab~ Ueynıt, t.y., Vll/79:>. 63 e'·Zecd.c, M<dnf7-K!Irtlrı 1'< T'rılimhu, Alenıu' l-Kutuh, R ~yrut, 19RR, 1/33 1.
64 d -1-Iiine<.:<:i<l, ct-'lcdad, s. 168. 6~ Beyit, cahiliyye ş:l.iri Dureyd es ·Sinuna'nın, kardeşi ve beraberindeki kişiler için söylemiş
olduSu nıersiyesindendir. llb .. Elılı Tenınıanı, Kitıl1m7 -Haırııt«, \-fektelıetü'l ·E7.he rıyye, Mısır,
1927, I/337; İbn Kukylx~ 1e'ı•il, s. 188.
27 Şırnak Üniversite si ilahiyat Fakültesi
Dergisi
28
"Benim hakkımdaki zannı önemserneyin
Kavmime birtakım şeyleri nisbet ediyorsunuz1 bundan vazgeçin."66
Kelime) ezdad kitaplannda "gizlemek" ve "açığa vum1ak" anlamların
da kullanılmıştır. "7
...,..I.WII3\) W J...oi..WII~r.J~ "Ve aza bı gördukleri zaman pişmanlıklarını -gizle
di/ açığa vurdu-lar"68 ayetincieki ( ı97.J) fiilini Vahidi, et-Taberi ve Ebu 's-Suud
gibi müfessirlerle birlikte dilciel-Ferra gizlemek anlamında yorumlamıştır.69
Ebü Ubeyde ve Kutrub'a göre ise kelime1 açığa çıkarmak anlaınındadır. İbn
Atiyye ve Eblı Hayyan'a göre ise bu kelime ezdaddan değildir. İbn Atiyye,
ayette sözkonusu kişiler yanlış (dalalet) yolda olmalarından dolayı kibirle
nen ve kibirlenmeyen kimselerin pişmanlığı içlerindedir derken Ebu Hay
yan ise pişmanlık1 kalple ilgili bir fıildir) açıkça ortaya çıkmaz. Bu yüzden
ayette geçen ( lj.r'\) ifadesi gizlemek manasındadırJ der. 70
Muasır dilcilerden İbrahim Enis, İbnü'l-Enbari'nin kelimeye açığa
vurmak anlamını verip, onu ezdaddan sayması, zorlamadan öte bir şey de
ğildir, der. Çünkü onun, kelimenin iki zıt anlam taşıdığına dair delil olarak
ileri sürdüğü iki ayet dışındaki71 diğer ayetlerde kelime sadece gizlemek
anlamında kullanılmıştır.72 Ayrıca kelimeye yüklenen açığa vurmak anla
mının1 açığa vurmak anlamında olan J...::,i fiiliyle C..r) ve (._;,) harfleri üze
rinden tarihi süreç içerisinde meydana gelen yer değiştirme ve karıştırma
gibi nedenlerden kaynaklanmış olması da muhtemeldir.
66 Kutrub, el-FuiW.I, s. 72; F.lılı't-Tayyib, d-Fuliıd, 1/469 . 67 Kutnıb, el-liuJad, s . 89; d-Asınai, el-&dad, s. 21; :Ebt\ 't-'Tiıyyib d-Lii~.,v~ el-&drlrl, ı/353; Ebü
Hatiın, ei-Ezdad, s. 114; ibnü'l-l:.nbar~ ei-Ezdad, s. 4S.
6R Yunüs, 10/ 54. 69 İbnAbbas Tefsir4 I/22S; d -Talwri, 01miıı'l-Bq<in, XV/ 103; Jibü's-Suüd, İr~<idıı '1 -.llii5 -Sdinı ilu
Mezı'lyı'I'I-Kur'ani'l-Kertm, Varu İhyai't.'lurasi'l-Arabl, Deynıt, ty. IV / 1S4.
70 Rh. ei-Mün eccid, el-Tediid, 1 S4-l SS.
71 ~ 1»~. ~; ~ ~ ~;> LorJ; "IIısuf lnmu kmdi irim/e suklı lııllıı ve bunu aniuru
ııçıklamadı\Yrnut; 12/77) 1}, • .,1 ~ """_....,i3 ~ ~i j ~"Sonra oıılara açıktatı açığa, gdiden giz/iye de .>i>yledim ''(Nulı, 71/9) . ..
72 l'nis, İbrahim, I'i'l-Lehw1ti'l-Anıbiyye, s . 204.
Şırnak Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Dergi si
1~ ..:r. . ..i.JI c5~11;r1; "O zlılimler şöylefısıldaştılar"73 ayetinde (i;r.J)
fiilinin gizlemek anlamında kullanılmıştır.
Şair el-Ferazdak'a ait;
"Hallac'm kılıcını çektiğini görünce Haruri s aklarımaktan kendisini açığa
vurdu"beyti de bu kapsamda dilbilimciler tarafından ezdad'a şahid olarak
getirilmektedir.
Seeerel ?.-'
Dilbilimciler "boş" ve "dolu" anlamlarına gelen (..0-') kelimesini ez
daddan kabul etmişlerdir. Bu duruma örnek olarak şu ayetler misal olarak
verilmiştir.
1~1 p.~JI; ''Dolu denize andolsun ki"74 ayetinde C~ı) kelimesi
dolu, .::.,J0-' 1~11.:ıl; "Denizler boşaltıldığmda"75 ayetinde ise kelime, boşal
ma anlamında kullanılmıştır.
İbnu's-Sikkit, Ebü Amr'dan rivayede su, yatağını doldurduğunda
( ~1; .r.. .lıll; J+ll; .::.,I_;JI ~Wl ?.-' ~) ifadesinin kullanıldığını söyler.
Yine İbnu's-Sikkit, sel (akıntı) kuyuyu doldurduğunda (~ <Lo I:U.) deni
lir, der. 7" el-Asmai ve Ebu Hatim de kelimenin her iki zıt anlamıyla Arap
dilinde kullanıldığını ifade ederler. Nitekim Hicazlı bir cariye;
;; _,hl ~-::.;lS' Lo~)~~~ -:ı' "Havuzurıuzda bir damla su bulunma
masma rağmen doludur" demiştir ki onun bu sözündeki c~) kelimesi,
h em boş hem de iyimserlik gereği dolu manasma gelebilir.
M üfessirlerden İbn Abbas ve Muhammed b Saib el-Kelbi kelimeye
do lu anlamını verirken, Hasan el-Basri ve Katade kelimeyi boş anlamında
yorumlamışlardır. İbn C erir et-Taberi de c..~ J~l l.:ıl; ''D enizler kayrıa
yıp fışkırtıldığı zaman'77 ayetinin tevcih ve delaletiyle kelimenin dolu anla
mında olduğunu ifade eder.
73 F.nbiy.i, 2 l / 3. 74 '1l1r, S2/6.
7S Tekvir, 81/6. 76 İbnu'l-F.nbarl, Kitdlıu '1-P.zdıld, s. 56.
77 İnfit<ir, 82/3.
29
Ş ırnak Üniversit esi i lahiya t Fa kültes i
Derg is i
30
A~;'ase/~
Sözlük anlamı itibariyle gelmek ve çekip gitmek anlamlarına gelen
as'ase/ ~ kelimesi, daha çok gecenin başlangıcı ve bitişi anlamında
kullanılarak özel bir anlam kazanmıştır.
~ 1~1 .... L.LJI; ''Kaı·armaya başladığı zaman geceye andoLmn''7' ayetin
deki as'ase/ ~ kelimesi farklı, karşıt anlamda yorumlandığı için ezdad
kategorisinde değerlendirilmiştir. EbCı Ubeyde, as'ase/ ~ kelimesinin
hem çekip gitmek hem de gitmek anlamında kullanıldığını belirtir.79 Ragıb
el-İsfahani, ayette geçen as'ase/ ~ kelimesinin her iki zıt anlama da
gelebileceğini belirterek ayette gecenin her iki tarafına, yani gecenin baş
langıç ve bitişine bir işaret sözkonusudur, der ....... ~ ve ._rw kelimeleri1
karanlığın az ve zayıfoldu ğu, ineeldiği duruma işaret ettiğinden, sözkonu
su durum gecenin her iki tarafında da mevcuttur. Ho
el-Ferra ~ 1~1 J,Jll; ayetindeki as'ase/ ~ fiilinin "dönüp gitme,
kaçmak, firar etmek" anlamlarına geldiği hususunda müfessirlerin icma
halinde olduklarını, ama kimi müfessirlere göre de "karanlık oldu" anla
mına geldiğini belirtir ..
Nafi, İbn Abbas'a C._~ bl J,,.UI; ) ayetinin manası nedir diye sordu
ğunda İbn Abbas; "karanlı oldu, girdi" anlamına gelir cevabını verir. Bu
nun üzerine Nafı; "pekiAraplar bunu biliyorlar mı diye sorunca1 o da1 evet
biliyorlar. İmriü' l-Kays'ın bu anlamdaki;
"Karanlık (gece) girmek isteseydi yaklaşırdı- Çünkü onun ateşinden olan
bir çırası vardır'' beytini duymadın mı ?"der.
Alkame b. Kurt
78 'Jch1r, 81/17.
7 9 Kut rub, ei-Ezddd, s. 122; el-Asma!, ei-Ezdad, s. 7; l:.bO 'l ayyib el-Lügav~ ei-Ezddd, II/ 488; Eb(t
Hatim, el-Ezdiıd, s. 97; tbııü:,-S ikkit, Fiılı Y<L,ufYakulı, e!- F.zdiid, ·' · 167. 80 d-İsLıruini, R:l~ıb, d-Mii{mliıtfiGaribi'/.Kur'<iıı, Daru'l-:ıvf<ı'rif<> &•yrul, ly., ...r>-" mad.
Şırnak Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Dergisi
"Sabah ortaya çıktığında-Gece sıyrılıp kaybolduğunda" beytinde
(~)kelimesini "karanlığın gitmesi" anlamında yorumlamıştır.~1
el~Kur' 1, ,..All
el-Kur' 1, ;.n kelimesi Hicazlılara göre temizlik, Iraklılara göre ise hayız dö
nemi anlamına gelmektedir. Kelimenin çoğulu (.1)1) ve (. 9)) şeklindedir.82
el-Asmai Ebu Amr'dan 4.~ ;v ~._;lo> d..i)lS Jl -:,ı)lS c9:; -.0 ''Falan ca kişi
diriyesini hayız müddetini beklerneye zorladı" denildiğinde cariye'nin önce
hastalandığı sonra da temizlendiği anlamında kullanıldığını aktarır. el-As
mai ve Ebu Ubeyde, hayız ve hayızdan temizlenme dönemi yaklaşan ka
dın için ( c i~..JI .:Jji -.ı.S) denildiğini söylerler. İbnü'l- Enbarl de aynı görüşü
paylaşmaktadır.
Kutrub da hamile kadın için (;;i_,..JI .:-i}) denildiğini, Ebu Ubeyde,
aynı fıilin deve için de kullanıldığını belirtir. (;;i}) kelimesi hastalık. vak
ti anlamında kullanılır. Hiclzlılar ise b u kelimeyi (;;;;ı) şeklinde telaffuz
ederler. Bir insan bir belde de on beş günden fazla kaldığı halde eğer hasta
l anınazsa ona (.ll.:JI ö }~ .>.4JI ci)~~.)~) denihr. Yıldızlar kaybolduğu
zaman da C·&l..:-1}1 -.ı.S) denir. H3
ibnül-Enbari'ye göre (. ;.ıı) kelimesini tıayız manasında kullananlar,
Hz. Peygamber (a.s.)'in di,Ji f~i ;;')LJI ~:. "Hayızlıgünleritıde namazı terk
et" hadisini84 delil olarak gösterirler.
•J} ~~ ~~ ~~~ ..::..Wb..JI~ "Boşanmış kadınlar, üç kur (üç adet
veya ÜÇ temiz lik SÜresi bekleyip) kendi/erini gözetler/er"8-' ayetincieki (•J})
kelimesinin anlamı hakkında iki zıt görüş ileri sürülmüştür. Saha be ve ta
biinden büyük bir grup ile mezhep imamlarından Ebu Hanife, Ahmed b.
Hanbel ve Kftfe fakihlerinin bir kısmı kelimenin hayız ınanasında oldu-
!ll Enis, İbrahim, d-t:zddd, s. 204; d -Nlüm,.:cid, ct-1cdild, s. 179-l !!O. 82 Kutrub, ei-Ezdad, s. lOS; el-As mat, ei-Ezdad, s. S; Eb(t Ubeyde, Ma' m er b. ei·Müsenııi,]v!atlzu '/
Kuruıı, thk. 'vL Fuat Se7giıı, 'vfektelıetu'l-Hancl, Kahire, ı988, T/ 74; Fhu't- Tay-yib el-T.ugavi, el-t:zdad, II/ 571; .Ebi\ Ililtim, el-t:zdad, s. 99; İbnü's-Sikkit1 el-ii.zdild, s.l63.
s:; ibnü'J.J:lnbirl, ei-Ezdad, s. 29; .Enis, İbrahim, e/-Ezddd, s. 212-2B. R4 Ebu Davud, no: 297; Tırmi7i, no: ı 26; tb n 'vface, no: 62S; Ne~ ı, no: 38 ı. !15 llakara, 2/228.
31
Şırnak Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Dergisi
32
ğunu söylerken, bir grup sahabe ve tabiinle birlikte İmam Malik, eş-Şafii
ve Hicaz fakihleri de kelimenin temizlik anlamında olduğu yönünde tlkir
beyan etınişlerdir.86
Sare/ }--=>
Kutrub, Sare/ JL> kelimesinin, toplamak ve parçalamak (kesnıek) arı
lamlannda kullanıldığını belirtir. Bu bağlamda bir şey toplandığı zaman
( rs:JI ..:. r>) denilir. 87
~~~ ~.)1 ~ 1-~-> ~ .... 4 JS' .)>:: J .• .>l ~ djl ~~~ _r.hll :r~) ~ J L9
"Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (ke
sip parçala/topla), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları
kendine çağırj koşaraksana gelirler"'' ayetinde (d,JI Jb~~) ifadesini dilci ve
mü fessirler parçalmnak ve toplamak gibi iki farklı anlamda yorumlarlar.
Ebı:ı Hayyan, (d,JI J'>~~) ifadesi ile ilgili müfessirlerin görüşleri
ni naklederek İbn Abbas, ed-Dahhak, Mücahid ve İbn İshak'ın kelimeyi
kesmek/ayırmak anlamında yorumladığını belirtir. İbn Abbas kelimenin
köken olarakNabat dilinden olduğunu söylerken, Ebu'l-Esved, Süryanice,
Vehb b. Münebbih ise1 Rumca olduğunu belirtir.89
İbnü'l-Enbari kelimeyle ilgili el-Ferra'nın şöyle dediğini söyler: "el
Ferra; CL>) kelimesinin (thl) anlamında kullanıldığını biliyoruz. Ancak
kelimenin aslı (s r>) şeklindedir. Kelime daha sonraları ( ;l..:>) şekline
dönüştürülmüştür."90
"Çanağı, yılanları toplayan yetim sığınağı gibidir- Orada hiç et ve kebap
olmaz" beytinde c~) kelimesi "toplamak" anlamında kullanılmıştır.
;La.:s ~~ o..:... ~~ dbJ "Koklayanlarla parçalanarak oldular ki" beyün
de (;La.:s) kelimesi "parçalandı" anlamındadır.
86 Geniş bilgi için bkz. Eblı Hay'}'an, ei-Balınd-Aiulıit, ll / 186; eJ..~'liineccid, et-Teddd. 192-19 .~ .
R7 Kutrub, el-Ezdiıd, ·' · 1 32;el-A.<nıdi, e!-F.zdiid, s. 33;Ebu Hitiın, e!-F.zdiid, s. 98;İbııı:ı:,. S ıkldt, el-L:ulad. s . 187 .
88 Bakara, 2/260.
R9 el-Mün eccid, d-Tediıd, s. 164.
90 llkz. İbnü'l-Enbari, el-&dad, s. 36.
Şırnak Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Dergisi
SONUÇ
Kaynağı ister ilahi ister insanlar arası uzlaşmaya dayalı olsun dildeki
kelimelerin başlangıçta tek bir anlamı karşılamak üzere konulduğu genel
olarak kabul edilen bir durumdur. Sonraki dönemlerde insanlarm doğa
daki diğer varlıklarla arasındaki münasebetler neticesinde dildeki birincil
anlamlardan ikincil anlamlara doğru doğal ve aynı zamanda zorunlu bir
eğilim olmuş ve bu sayede dilin kullanım alanı bir hayli genişlemiştir. Dil
deki bu doğal genişleme sürecinde oluşan anlam genişlemelerinden birisi
de kelimelerdeki çokarılamlıiık/el-müşterekü'l-lafzi olgusudur.
Bünyesinde birden fazla anlam barındırması sebebiyle ezdad'ın bir tür
iştirak ve çokanlamlılık olgusu gösterdiği kabul edilmektedir. Arap dilin
de bu kavram, birbirine zıt iki anlamda kullanılabilen aynı lafızlara delalet
etmekte ve birden fazla anlam taşıyan lafızlar (el-müşterekü'l-Lafzi) kav
ramının kapsamına girmektedir.
Arap dilinde ezdad'ın varlığı hususunda dilbilimcilerin çoğunluğu müs
bet anlamda görüş bildirirken, bu duruma muhalefet eden azınlık bir grup
olmuştur. Ancak muhalefet eden bu grubun görüşleri iyi tetkik edildiğinde
onların da dilin ilk vaz'ında bu duruma karşı çıktıldarı, halı hazırdaki dilin
kullanımında ezdadı red eb11edikleri görülmektedir. Muhalif grubun ön
cüsü konumunda bulunan İbn Dürüsteveyh'in ezdad'a karşı çıkarken 'bazı
mülahazaları istisna tutması' buna önemli bir işarettir. Tüm bu açıklaınala
rın son uc un da dile girişi itibariyle kaynak ve sebepleri birbirinden farklı olsa
da ezdadın Arap dilinde bir olgu olarak varolduğu söylenebilir.
Dildeki bu olgunun Şuubiyye'nin iddia ettiği genelde Arap dili ve
belağatı, özelde de Kur'an için ifadede bir zaaf ve kusur teşkil ettiği düşün
cesi dilbilimcileri konu üzerinde çalışmaya sevketmiş, söz konusu olgu
nun gerekçeleri dilbilimciler tarafından araştırılıp ortaya konmuş ve ne
ticede bu durumun ifadede bir kusur meydana getirmediği aksine anlam
genişlemesi üzerinden ifadeye bir zenginlik kattı ğı belirtilmiştir.
Arap diliyle nazil olan Kur'an'ın ilk muhataplarının dilini kullanması
doğal olduğu gibi elzem bir durumdur. Bu çerçevede Kur'an, Arapların
konuşmalarında ve şiirlerinde kullandıkları hakikat, mecaz, tasrih, kinaye,
33
Şırnak Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Dergisi
34
icaz ve itnab gibi söz sanatlarını en yüksek düzeyde ve edebi bir şekilde
kullanmıştır. Bu edebi sanatların oluşumunda kelimelerin çokanlaınlılığı
özelliği şüphesiz önemli bir fonksiyon icra etmiştir. Bu düşünceden hare
ketle Kur'an'da ezdad türü kelimelerin kullanılınası olağan bir durumdur.
Bu durum Kur'an'ın beyan üslubuna bir halel getirmez. Nitekim dili iyi
anlamak için bir takım öncüller vardır. Bu öncüller ne kadar iyi bilinirse
dil o kadar iyi bilinir. Bu öncüllerin en önemlilerinden birisi de, dilin bağ
laınıdır: "Kur'an metninin anlaşılabilmesi için önce onun dil dokusu, do
kuyu oluşturan sözcük ve tümeelerin yapı ve delalet yönlerini, sözcüklerin
kök ınanalarıyla sonradan ınüktesep delalet zenginliklerini; ayrıca anla
mın oluşmasında etkisi ve katkısı olan dil dışı unsurları, kısaca kültürel,
toplumsal, tarihsel ve olgusal bağlamları bilmek gerekmektedir.
Şırnak Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
Dergisi