19

AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

  • Upload
    others

  • View
    10

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını
Page 2: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

I

AHLAK BUNALlMININ NEDENLERİ

Celal TÜRER*

Düşüncenin modem dönernde hızla değiştiği, geleneksel inanç, değer ve ilkelerin sorgulanarak yerine yenilerinin konulduğu dünya-

- da bu değişirnden en büyük payı ahiakın aldığı ileri sürülebilir. Ahlaki hayalımızcia hüküm süren belirsizlik, karmaşa ve gerilim aynı za­manda ahlaki düşüncemizde ufuk daralması şeklinde yaşanrnaktadır. Ahlak konusunda hem teorik hem de pratik kavrayışırnızı, büsbütün değilse de büyük ölçüde kaybetmiş bulunuyoruz.1 Başka bir.ifadeyle bugün tek değil, çifte ahlak bunalımı yaşıyoruz; yani hem ahlak teorisi bunalımı hem de ahlak! yaşarn bunalımı. Yaşanan dramatik değişirn­Ierin ortaya çıkardığı sorunlarla ne geleneksel ahlak normlan ne de geleneksel felsefi etikler baş edebilrnektedir. Geleneksel ahlak ya da değerlerin, yeni durumlarm ortaya çıkardığı sorunlara etkin bir şekil­de hitap edebilecek nitelikte olmadığı görülmektedir. Aynı şekilde geleneksel felsefi etikler sabit ahlaki amaç ve ilkeleri dogmatik yollarla keşfetmeyi ve kanıtlamayı hedefledikleri için, ahlaki vukufiyetin farklı kaynaklarını tek bir ilkeye irca ederek, sıradan insanların kesinlik ara­yışlarına hizmet etmektedir. Karşılaşhğırnız sorunlar ahiili yaşantının ve teorilerin yeni dururnlara makul bir şekilde uyarlanması için yeni­den gözden geçirilmesi ihtiyacını ortaya çıkarrnışhr. Zira Tillich'in ifade ettiği gibi günümüz insanının yabancılaşrnasından ve ahlak! değerlerini yitirmesinden sadece modemizni sorumlu tutularnaz; ah­lakın çağın kavramlarıyla ifade edilernerniş olması da bir başka sebep­tir. ·

Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe Tarihi Bilim Dalı [email protected]

1 Alasdair Mdntyre, After Virt11e, Duckworth, 1981, s. 2.

Page 3: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

!.§_ Çağımızın Ahlak Bunalımı ve Çözüm Arayışları

AhJi:ikta yaşanan çifte krizi aşabilmenin yolu, mevcut gerçekliği doğru kavramak ve içinden geçilen süreci derinlikli bir şekilde analiz ederek, ortaya özgün bir gelecek perspektifi koyabilmekten geçmekte­dir. Bu, bugünümüzü anlamak için tarihin seferber edilmesini; bütün zamanlan seferber edecek bir yolculuğa çıkabilmeyi; zamanı kendi çocuğumuz kılarak ya da zamanın çocuğu olarak meseleyi kavraya­qilmeyi gerektiriyor. Başka bir açıdan bu iş, bir kültürün, bir toplulu­ğun kendine özgü niteliği ya da tini anlamına gelen etlıos'un çöz~m­lenmesine girişmektir. Bilindiği gibi ethos, bir kültürün ya da bir top­luluğun hayat anialısının başladığı yerde tarihi olarak oluşturulmuş belli pratikler ve gelenekler içersindeki rulııı ya da varoluşu ifade eder. Hegel'in ifadesiyle Zeitgeist/Zanzanm rulıımım, yani bir çağın entelek­tüel, ahlaki ve politik ikliminin, ortam ve normlarının çözümlenmesi işidir. Ancak bu çözümlerneyi yaparken hiç kimsenin beşeri hayalın tamamuu belgeleyemeyeceği gerçeğini de hahrda tutmamız gerekir. Öyleyse, yapılması gereken ahlaki krizi oluşturan 'kültürün ruhu ya da zihniyetini' mümkün olduğunca incelemek ve ortaya çıkan neden ve sonuçlar üzerinden doğru hükümler çıkarmakhr. Bu durumu, diya­lektik bir geçirgenlikle çağı doğru okuyarak ahlaki, ahlakı d~ğru oku­yarak çağı_ anlamaya girişrnek olarak kabul_edebiliriz.

Mevcut gerçekliği kavramak, epistenıik olarak bir soru ya da sorun dolayımıyla başlar. Bu açıdan bakıldığında, soru ya da.sorun, karşı karşıya olduğumuz bir meselenin insan dünyasında görünüşe çıkma­sı; varoluşla ilişkimizi, durumumuzu yeniden belirlemesi ya da "insan olmanın" anlamuu oluşturması ve nihai kaderİnıizle doğrudan ilişkili amaçlarımızı gerçekleştirmesi anlamına gelmektedir. Buna ilaveten soru ya da sorun/ların ortaya çıkarthğı düşünce, realitenin gerçeklerini tanımlama; neyin doğru, neyin yanlış; neyin haklı ya da neyin haksız olduğu konusunda hüküm verme sorumluluğunu üstlenmek işi oldu­ğu için, o, bir anlamda insanın kendisini ortaya koyma şekline delalet eder. Bu bakımdan başlık ta sunulan "Ahlak Bunalımının Nedenleri" ifadesi, çözümleyeceğimiz ethos'a ve onun dolayımıyla var olma tar­zımıza, kendimiz olmaklığa, Heidegger'in ifadesiyle burada oluşa işaret edecektir.

Takdir edilmelidir ki ethos'un çözümlenmesi ya da modemHğiniç içe geçmiş, karmaşık yapısının analiz edilmesi, bir tebliğ çerçevesinde ortaya konulabilecek bir konu değildir. Mesele çeşitli açılardan, farklı yaklaşımlarla her daim ele alınmaya muhtaçhr. Araşhrmanın

(inquiry) mantığı çerçevesinde yaşadığımız belirsizliği bir nebze de

Page 4: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

Ahlak Bunalımının Nedenleri C. Türer

olsa belirli hale getirmek, problemli durumu oluşturan faktörleri aniayarak bir sonuç tasadamak gerekmektedir. Bu noktada bir felsefe­ci olarak yapabileceğimizin, sorunu teşhis etmek ya da sorunu kavra­yış biçimimizi ortaya koymak olduğunu düşünüyorum. Zira sorunu kavrayış biçimimizin, alacağımız/bulacağımız cevap ile derin ilişkiler içinde olduğu hahrlandığında, ahlak! bunalımın nedenleri ya da kay­nağını ortaya koymanın bir anlamda sorunun çözümüne dair projek­siyonlar üreteceği görülebilir. Ancak bu, sorunun tümüyle çözüınlen­mesi şeklinde bir iddia olarak değil; bir teşhis girişimi, bir ufuk açma, bir projeksiyon oluşturma ya da bir arayış şeklinde düşünülmelidir. Zira tasarlanan sonucun aktüel netice ile aynı şeyi ifade etmeyeceğine; onun ancak bir araç olarak bize hizmet edeceğine ve nihayetinde amaçlarımiZ ile araçlarımız arasındaki devamlılığa dikkat etmeliyiz.

Modernliğin meydan okuyucu özelliğinin, bütün insanlığın hika-- yesini yerıiden yazması olduğu söylenebilir. Zira o, insanlığın mede­

niyet birikimini bir anda unutturmuş ve tüm hikayeyi yerıiden yaz­mışhr. Bugün arhk her şeyi modem içinden, modem ile anlıyoruz ve anlamlandırıyoruz. Bugün modernlik, diğer tüm uygarlık kalınhları üzerinde yaşayan toplumları da cazibe halesi içine alarak ve etkileye­rek, "dünya uygarlığı" haline gelmeyi başarmışhr. Bu başarı, onun bizatihi bir "insanlık hali" olma niteliğini belirginleştirmiştir. Her top­lum, geç kaldığı modernleşme vagonuna bir biçimde atlayabilmenin, kendine özgü modernleşmenin yollarını aramaya başlamış ve yönünü modernleşme tarafına çevirmiştir. Ancak bu başarılar, madalyonun yalnızca bir yüzünü yansıtmaktadır. Modernleşmenin diğer yüzü, skandallar ve sıkınhlarla doludur. Geçmişe ait tüm anlamları ve hafı­zayı unutma ya da yok etme kaygısıyla çıkılan bu yolculuğun insanlı­ğı "bunalımlar"ın, "hkanmalar"ın, "savaşlar"ın, "kaos"un, "çelişkilerin" ve "belirsizlikler"in tam ortasına bırakhğı görülmektedir. Açıkhr ki, insanlık sadece bir kültürün yaşadığı bunalımın, bütün kültürlerin yaşadığı bir bunalıma dönüşmesine ilk kez tanık olmaktadır.

Modernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını bulan, hayatm her alanına nüfuz eden, insan davranışlarını, insanın diğer insanlarla, varlıklarla ve kuruınlarla ilişkilerini tanzim eden düşüneeye işaret eder. Bu düşünce, insanlığın o ana kadar tevarüs ettiği değerlerden kopuşu, Antik Yunan düşüncesinin yeni şekillerde yeniden icat edil­mesini temsil eder. Modemliğin insanı hayalın merkezine yerleştire­rek; onu her şeyin ölçüsü ve ölçütü olarak konuınlandırarak, insanın

Page 5: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

Çağımızın Ahlak Bunalımı ve Çözüm Arayışları

Tanrı'yla, kainat'la ve diğer insanlarla irtibahnı kopannasına ve onlar­la "çatışrna"ya dayalı bir ilişki kurmasına yol açtığı söylenebilir. Ça­tışmaya dayalı bu ilişki, başta kendisi olmak üzere, tabiata, kozmik 'dünyaya ve nihayetinde kutsallıklara hakim olunulan bir süreci baş­latmıştır. Bu sürecin ortaya çıkardığı köklü varoluş sorurıları/krizleri, insanın iç dünyasının imha edilmesine, dış dünyanın kutsallıktan

arındırılarak hakimiyet kurulacak, kontrol edilecek ve sömürülecek bir alan olarak belirlenmesine yol açmıştır. Sonuçta modernlik, insanı, Tanrı'yı, tabiatı, diğer insanları, toplumları, medeniyetleri kontrol ve sörnürrne fikrine dönüşmekle kalmamış; aynı zamanda, modernliğin ürettiği bilim, teknoloji, kültür ve medya endüstrisi gibi bütün araçları da, kontrol ve kolonize edici aparatlara dönüştürrnüştür. Modernliğin kendi dinamiklerini tahrip edecek süreçlere dönüşmesi, araçsal aklın her alanda hükürnferrna olması, hatta kendisini ve dünyayı rnutlaklaş­tırrnası, tanrısallaşan insanın da araçsallaşrnası, insanın kendisine, Tanrı'ya ve tabiata yabancılaşrnası, bir tür rnutasyona· ve başkalaşırna uğraması, dünyada olup bitenlere karşı duyarsızlaşrnası, sadece kendi içine ve kendi üstüne kapanması sonucunu doğurmuştur. Kendisine ve kendi dışındaki tüm varlıklara ve dünyalara yabancılaşan insan, şizofrenik bir kimlikle her türlü değeri tahrip etmeye yönelrniştir. Modem--insanın varoluşa ve varoluşsal olan her şeye saldırısı elbette bilinçli bir saldırı değildir. Bu saldırı varlık zincirini bozmakla gerçek­leşen bir eylem olarak zuhur etmiştir.

Modernliğin insan aklını ve dünyayı rnutlaklaştırrnası, ortaçağlar boyunca bastırdığı ontolojik güvensizlik duygusunu bütün şiddetiyle açığa çıkarmıştır. Ontolojik güvensizlik duygusu yaşayan insan, yön ve anlam yitirni krizine dilçar olmuştur. Bu dururnun temelinde, var­lık ile ahlak arasında oluşan çatlağın ürettiği anlam ve değer krizi vardır. Zira geçmişte insanın anlam ve değer dünyasını oluşturan din, rasyonalizasyon sonucunda toplum hayatının dışına atılmış veya tanrı "tatile çıkartılmıştır." Modem insan yaşadığı anlam ve değer krizini aşmanın (daha çok örtme, gizlerne, bastırrna şeklinde tezahür eden) yolunu, epistemolojik güvenlik alanlarını mümkün olduğu kadar ge­nişletmekte bulmuştur. O, tüm medeniyetlerin temelinde bulunan "kendini bilmek" hikmetinin yerine; doğaya, kainata, kozmik dünya­ya, Tanrı'ya ve kaçınılmaz olarak diğer toplurnlara, kültürlere ve ine­deniyetiere hakim olmaya yönelrniştir. Modernliğin ortaya çıkardığı anlam ve değer krizi, buna eklernlenen özgürlük kaybı, insan hayatın­da Mdver'ın ifadesiyle "büyük boşluk"lar üretmiştir. Gerçekten mo-

Page 6: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

Ahlak Bunalımının Nedenleri C. Türer

dem insanın hayah, modemliğin hızına rağmen, tam bir boşluk içinde geçmektedir. Çünkü parası ve boş zamanı olmasına rağmen, yaşadığı antolajik güvensizlik hali, onu sahte değerlere yöneltmiş; vasıtaları amaç yerine koyarak, vasıtaları kutsarnaya başlarnışhr.

Modem insanın antolajik zerninini yitirmesi, yani varlık-bilgi­

değer eksenilli kaybetrnesi onun varoluşsal bir çıkınaza sürüklenme­sine ve arılam sorunuyla karşılaşmasına neden olmuştur. Zira insan anlarnlar vasıtasıyla, hayatında bir gayeye sahip olmakta, hayatına gaye/ler belirlemekte; değer/ler sahibi olabilmektedir. Bu açıdan an­lam, hem sernantik öğeyi hem de değeri beraberinde taşımaktadır. İnsan kendi öz değerlerini arılam duygusundan devşirrnekte ve hayat­taki etkinliğini, verimliliğini, hayatta bir şeyleri kontrol altında tutup, değişmebileceği duygusunu kazanmaktadır. Buna ilaveten arılam

duygusu, insana değerlere sahip çıkmayı telkin etmektedir. Bu rnana-- da arılam arayışı, hayahrnızı niçin yaşadığımız sorusunun cevabıdır.

Bu açıdan arılam duygusu, insani olarak kendimizi geliştirebileceği­rniz, bizi daha iyi yerlere taşıyacak bir ışık, bir meşale, bir yön duygu­su gibidir. Ancak ahlak olmazsa, arılam/lar tek başına insanı bir yerle­re götürrnernektedir. Eğer ahlak, arılam duygusuna ekleniyorsa insana rehberlik edebilecek bir ışık, bir meşale, bir yön duygusu olmaktadır.

Modernlik, varlık ile değer arasındaki bağı kopararak arılam/lar/ın buharlaşmasına ve dolayısıyla (yüce) değerlerin kaybolmasına ya da (yarar değerler ile) yer değiştirmesine zernin hazırlarnışhr. Aydırılan­ma ve rasyonalizm süreci ile birlikte insanın ayıncı vasfı olarak dü­şünme becerisinin ön plana çıkması, ahiakın psikoloji veya sosyoloji­deki herhangi bir konu gibi ele alınmaya başlanmasına ve varolan her değerin bir olguya, her norrnun bir gerçeğe ve her fikrin bir ideolojiye dönüşümünü beraberinde getirmiştir. Varlık ile değerin irtibahnın kopması antolajik zeminin kaybolmasına sebep olmuştur. Bilindiği gibi, değerler varlık içersinde ve varlik vasıtasıyla gerçekleştirilmeyi isterler. Çünkü Varlık, değeri önceler; değeri öneeleyen Varlık ona ufuk verir. Ufku olmayan bir değerin kendini gerçekleştirmesinden söz edilemez. Bu açıdan Varlığın öncelenmediği bir değer, zorunlulu­ğu ve yabancılaşmayı beraberinde getirir. Dçıhası o, bir tahakküm talep eder. Oysa değerler, doğaları itibariyle özgürleşme ve dönüşü­mü kendinde barındırırlar. Öte yandan değerler, Varlık için bir tür form işlevi görürler. Sözgelimi bir değer olarak adalet, Varlık'ın gücü­nün formu olduğu için insanlararası ilişkilerde insanlığın varoluşu, adaletin yapıları olmadan devam edemez. Varlık ve değerin birbirin-

Page 7: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

Çağımızın Ahlak Bunalımı ve Çözüm Arayışları

den ayrılamazlığı modemlik tarafından, insaıı:n bir nesne olarak gör­düğü doğa karşısında kendisini merkeze yerleştirmesiyle göz ardı edilmiştir. İnsanın Varlıktan uzaklaşması, onda mevcut değerlerden habersiz kalmasına ve varlıksız bir değerler manzumesinden bahse~ dilmesine sebep olmuştur. Bu, bir bakıma insanın kendisine yabancı­laşmasının ya da kendisini arayışının bir ifadesinden başka bir şey değildir.2

Modemliğin varlık ve değer birliğinin zemini olan tanrı yı. tatile göndermesi ve dolayısıyla hakikatte oluşan dağılma, parçalanmış bir benlik arılayışına sebep olmuştur. Ontolojik bakımdan değeri içerme­yen bir varlık arılayışı insanın düşünen yönüne tekabül edeceği için değer boyutu korelahnı bulamayacakhr. Kişiliğin odaklanacağı bir ilkenin olmayışı, benliğin parçalanmasına, kendisini bütünleyememe­sine, nakıs ve amaçsız kalmasına sebep olacakhr. Bu durum, kişinin bütünleşmesinin başka kişilerle sağlandığı gerçeği hahrlandığında

daha karmaşık bir hal alır. Oysa Ortaçağda üretilen ve kendisini oluş­turan kişilerin bedensel varlıklarından bağımsız, hatta onların da üs­tünde olan soyut bir bütünü işaret eden Universitas, bireye aşkın ve evrensel bir sığınak idi. Modernlik, Tanrı'nın nihai garantör olduğu bu evren tasavvurunun yerine, akıl sahibi rasyonel bireylerin kencl,i irade­leriyle kurdukları suni bir toplumu oluşturmuştur. Başka bir ifadeyle Tanrı'nın dışlandığı bir evren tasavvurunda sosyal işleyişin ilkeleri yeniden tanımlanmışhr. Bu tanımlamada ana varsayım ve çıkış nokta­sını, inançtan bağımsız, evrensel ve sözleşme yapabilecek kadar ras­yonel bir insan doğası oluşturmuştur. Buna göre sosyal düzenin oluş­turucusu bireydir. Universitas düzeninde anlamın referansını oluştu­ran Tanrı-kul ilişkisi koparılmış ve Tanrı sosyal hayattan tedricen uzaklaşhrılmışhr. Universitas'ın parçalanması ya da aşkın olan kay­naklardan kopuş ve bireysellik vurgusu, iyi ve kötü yargılarının kay­nağını değiştirmiştir.3 Doğası gereği toplumsal olan ahHik, bireysel düzeye indirgenmiş ve uhrevi boyutu bashrılmışhr. Genel olarak bti dünyevileşme nihilist tutumları ortaya çıkarmış ve ortak yaşam alan­larında, insanları birbirine bağlayan pek çok bağ kopmuştur. Denilebi­lir ki, modemliğin en temel yanılgısı, referanslarını kendisinden alan "kendisi için" ahlakı tesis etmek istemesidir.

Aliye Çınar, "Modem Zamanların Değer Arayışı: Varlık-Bilgi-Değer Birliğinin Öne­mi", Değerler Eğitimi Dergisi, sayı ll, 2006, s. 56-59.

3 Ahmet Kemal Bayram, "Modem Zamanlarda Etik ve Siyasal Değerler" Dem Dergi, Sayı 5, 2009, s. 18.

Page 8: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

Ahlak.Bunalımının Nedenleri C. Türer

Varlık-değer parçalanmışlığı ya da ontolojiden uzaklaşılınası,

değerlerin olgulara indirgenınesine, başka bir ifadeyle buharlaşmasına sebep olmuştur. Zira ahlaki değerler, insandan eşyaya, dili nasıl kul­landığımızdan uluslararası ilişkilere kadar hayatin her alanına nüfuz eder. Değer boyutunda yaşanan sorunlar, anlam haritalarının

kaybolınasına; doğru ve yanlışın birbirine karıştınlmasına ve nihayetinde sapmalara; savrulmalara, alt üst oluşlara dönüşmüştür. Başka bir ifadeyle, birey hiyerarşi ve erekseliikten mahrum biçimde, kendi ahlaksal otoritesinin tek ha'\<imi fail haline gelmiştir. Bu açıdan modern bireyin yaşantı ve tavırlarındaki tutarsızlık, esasen benimse­diği kavramsal şemanın tutarsızlığından kaynaklanmaktadır. Bu se­beple yaşanan ahlak şizofrenisi, bütünlükten yoksun kişilikler ve par­çalanmış şahsiyetler ortaya çıkartmaktadır.4 Modernliğin ürettiği ciddi kimlik bunalımı, benliğini içsel olarak bütünleyemeyen; kendini sü-

- rekli olarak kendi dışında tanımlanmış bir sahte benlik ile algılamaya çalışan beniikierin sorunu haline gelmiştir. Doğrusu modern insan hep dış dünyanın bilgisini, yani değişeni önemserniştir.s Dış dünyayı bilınek­le bir şey bilmiş olacağını sanmış ve fakat bu arada benliği unutmuştur, dahası benin bilgisinin nasıl elde edileceğini yitirmiştir. Modern insanın iç benliği ile dışa yansıyan benliği arasındaki uçurum derinleştikçe bu­nalımlar artmış ve kişinin hem kendisiyle, hem de çevresiyle yaşadığı bir bunalım labirenti oluşmuştur.

Günümüz insanı bu labirent içinde ve birkaç ortak değerin bile söz konusu olmadığı bir etlıos düzeninde yaşamaktadır. Anlam ve amaç kaybına uğramış birey için araçlar amaç haline dönüşmüştür. Taylor'a göre otoritenin çöküşü ve ahlaki boşluğa yol açan modernliğin ·üç temel sıkıntısı vardır; Bunlardan ilki, insanlara ulvi amaçlarını kaybet­tiren, insanı kozmik düzenden koparan bireyciliktir. İkincisi, çevrede­ki tüm varlıkları birer ham madde ya da araca dönüştüren, çevrenin

4 Ross Pole, Alıink ve Modem/ik, çev: Mehmet Küçük, İstanbul, 1993. s. 190-195. Bu sonucun içerimi çok önemlidir. Bilindiği gibi her ahlak anlayışı insan doğasının nasıl olduğu hakkındaki makul bir teoriye, yani bireylerin ne olduğu hakkındaki bir analizle/tasvirle işe başlar. Zira insanın mahiyetinin ne olduğunu ortaya koy­mak/belirlemek ahiakın nasıl olması gerektiğini de ortaya koyacaktır. Mc!ntyre'ın dediği gibi aydınlanma filozoflan kendilerinin anladığı anlamda bir insan doğasın­dan çıkartılacak öncüllerden hareketle ahlaki kural ve buyrukların otoritesine ulaşı­lan, geçerli argümanlar oluşturma projesinde yer almışlardır. Bu projenin başarısızlı-

. ğı kaçınılmazdır. Zira onlar bir taraftan doğrudan doğruya birbiriyle çelişecek şekilde tasarlanmış bir ahHik'i buyruklar kümesini ve diğer taraftan da bir insan doğası tasa­rımını devralırken, aslinda ahiakl inançlarına belirli ·bir insan doğası içinde rasyonel bir temel bulma çabasına girişmişlerdir. Mcintyre, After Virtue, s. 55.

Page 9: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

Çağımızın Ahlak Bunalımı ve Çözüm Arayışları

kutsal yapısını bozan, her şeyi verimlilik ve fayda/maliyet çözümle­mesine tabi tutan, her şeyin ölçütü olan araçsal akıldır. Böylece tekno­lojinin özgürleştirici vaadi boş bir konfora dönüşmüştür. Üçüncüsü ise, bu iki kaynağın siyasi yaşamdaki korkutucu sonuçlarıdır. Bir siya­si projenin yokluğu siyasi kahlımın ve dolayısıyia özgürlüğün azal­masına sebep olmuştur. Sonuç ise, anlam yitirni, ahlaki ufkun karar­ması ve daralması, araçsal akıl karşısında hedeflerin gölgede kalması ve özgürlük yitimidir.6

Modernliğin bireyci vurgusu, topluluğun alternatifi olarak bireyi ön plana çıkarması nihilizmi ve rölativizrni ön plana çıkarrnışhr. Üs­tün otoritenin ya da antolajik ilkenin ortadan kalkması, hem failierin hem de eylemlerin ahlakiliğini sorgulayan, onları sınayan kişinin ne­denlerini tarhşma ya açınca ahlaki karar alma olanağı ortadan kalkrnış­hr. Bireyciliğin aşırı öznellik vurgusu, topluma atfedilebilecek her­hangi bir nesnel amacın ve nesnel ahlaki ölçütlerin varlık imkarunı ortadan kaldırmışhr. Temel ahlaki bir ölçütün olmayışı ise, eylemlerin ahlak açısından değerlendirilmesini sorunlu hale getirmiştir. Zira mo­dernliğin tanımladığı özerk bireyler, ölçütleri tanımlayacak ortak· an­lamlardan yoksundur. Artık her birey, kendi başına öncelil<le anlamın, ardından da değerin üreticisi olmuştur. Bu durum anlamıri kendi bağ­larnından koparılmasıdır. Modem birey kendi başına bir. bağlam hali-ne gelmiş ve onun için her bağlam da arızi olmuştur. ,

Çıkmazdaki modem yaşamın kapsamında yer aları: l:>ireyselleşme beraberinde etik çoğullaşmayı getirmiş ve bu çoğulluk, ekonomiden siyasete, toplumsal yaşamdan uluslararası ilişkilere kadar çeşitli alan­larda kriz olarak tezahür etmiştir. Bu kriz, modemliğin temel yönelim­lerinin; özellikle ussallık, verimlilik, iktidar tutkusu, etik görecelilik ve eşitlik gibi bileşenlerin ürünüdür. Modem zihin ulaşhğı gelişme dü­zeyi ile kendisine itaat edilmesi gereken her türlü otoriteyi kemirmek­tedir. Nitekim modem ahlak/lar kendi ürettiği ilke ve degeriere inanılması için sağlam nedeiller ortaya koyamarnışhr.7 Bu dururnun arkasında yatan nedenin, hiç şüphesiz ahlakın rasyonel bir inanç konusu olmaktan çıkıp; öznel bir kanaat meselesi haline gelmesi olduğu

söylenebilir. Zira modernlik, inanç ve dogmaya karşıt bir dünyada, kendi ahiili bilgi an1ayışını ancak bireysel bir inanç ya da dogmatik bir kanaat meselesi olarak ortaya koymuştur. Bu durum ise, ahiakın toplumsal ve

6 Charles Taylor, Modemliğin Sıkmtılan, çev: U. Canbilen, Ayrınh Yay, İstanbul, 1995, s. 98. Ross Pole, s. 11.

Page 10: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

Ahlak Bunalımının Nedenleri C. Türer

bireysel hayattaki rolünü oynayabilınek için gereksindiği otoriteyi koruyarnaz hale gelmesine yol açmışbr. Modemliğin karşı karşıya olduğu ironik durum, bir yandan ahlaka ihtiyaç duyarken diğer yandan ahlakı imkansız kılrnasıdır. Karşılaşılan durumda, sorunun modem çağın ah­laki kaygılarından ziyade, modem ahlak anlayışlanriın yetersizliğinde aranabiieceği söylenebilir. Zira modem ahlak/lar/m, en temel sorununun bireylerin (ve dolayısıyla toplumların) ne yapmaları gerektiğine dair sağlam ve ciddiye alınması gerekli nedenler sunamayışıdır. Bu yüzden modem birey, her şeyin mümkün ve her şeyin yapılabilir olduğu kay­gan ve gevşek zeminde neyin değerli ve neyin değersiz olduğu sorula­rını, yaşadığı dünya ile kurduğu ilişkide aramaktadır. Kurulan bu ilişkide kavramlar, piyasa ekonomisinin sunduğu değerlerle anlam kazanınışhr.

Modernliğin ikinci temel sorunu her şeyin ölçütü olarak araçsal akıldır. Araçsal akıl, en kısa tarifiyle, kapitalizmin gelişimi için araçsal-

- laşan akıldır. Modem özne, yan etkisi, maliyeti ne olursa olsun arnaç­ların gerçekleştirilmesinde etkinliği-üretkenliği ön planda tutar. O, eylernlerirıi verimlilik, fayda ve maliyet açısından karşılaşhrarak ger­çekleştirir. İnsanlar ahlakileşmeyi veya kamilleşmeyi düşünmeden verimli olarak Çalışmaya devam ederler. İnsanı bu yönde zorlayacak ahlaki bir ilke yoktur. Ulvi amaçlarından alıkonan birey için hedef sadece amaçlarının tatminidir. Ahlaki bir öze sahip olmayan modem özne, amaçlarınİ gerçekleştirirken özerklik talep ehnek zorundadır~ Çünkü bu özne arhk büyük bir düzenin parçası değildir, kendi kade­rirıi tayin ehnelidir. Kaderini tayin eden modem insan için arzunun ussal olarak tanımlanması, tahnini ve denetimi, ancak araçsal akıl ile mümkündür. Nitekim araçsal akıl merkezli profesyonelleşme, ahlakın da yer aldığı kamusallığın alt yapısını dönüştürmüştür. Bu alt yapı, kitle iletişim araçlarının her alanda artan merkezileşmesiyle yeniden şekillenmiştir. Günümüzde kitle iletişim araçları her türlü değeri sö­mürgeleştire~ ve yeni değerler üreten vasıtalar haline gelmiştir.

Araçsal akıl, iktidarların nitel olarak dönüşümünde de rol oyna­mışhr. Modem öncesi dönemde iktidar, hukuki-söylemsel tarzda aş­kın, gündelik yaşamın ötesindeki devletle beraberdir. Modem dö­nemde ise egemerılik gündelik olana girer ve toplumsala içkin olarak, toplumun kılcal damarlarında dolaşmaya başlar ve devlet arhk ötede değil, toplumsal yaşamın içine yerleşir. Modem öncesi dönemin aksi­ne, iktidarın dayanağı arhk araçsal akıl ve bilimdir. Araçsal aklın meş­rulaşhrmaları ve geniş ölçekli bilimselleşme, insanların kişiliği üzerin-

Page 11: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

Çağımızın Ahlak Bunalımı ve Çözüm Arayışları

de ahlaki bilinç, beşeri bilimler ve disiplin aracılığıyla müdahalelerde bulunmuştur. Böylece ahlak, modem devletin elinde istediği gibi şe­killendirilebilecek bir araç haline gelmiştir. Bugün insanlara iyi ve doğru olana ulaşmak için araç olarak sunulan vasıtalar etik ve estetik anlamda o kadar çirkin ki, ideal olana ulaşıldığında insanlar en az araçların kendileri kadar kirli hale gelmektedir. Zira kullanılan

araç(lar) öylesine tahripkar ve geri dönülmez etkilere sahiptir ki, kitle imha silahları gibi araçların son kertede ahlaki bir gayeye hizmet etti­ğini savunmak, safdillik olur. Nitekim günümüzde ahlak, tüm sosyal kurumlar gibi siyasi iktidarın nesnesi, ahlaki değerler de iktidarın ürünü haline getirilmiştir.

Ahiakın araçsal akıl tarafından rasyonel olarak temeliendirilmesi projesi, sonuççu etikler üzerinden olmuştur. Bahrianacağı üzere mo­dem felsefe üç asırdan beri, bilgi felsefesiııde, rasyonalist ve deneyiınci geleneklerin bir çahşma alanı olmuş; (felsefi) sarkaç bu iki eğilim ara­sında dengesini bulmaksızın s~lınmışhr. Ancak söz konusu çalışma­nın aynı belirginlikte etikte gerçekleştiğini söylemek mümkün değildir. Descartes ve Spinoza'nın rasyonalist ve metafizik etikleri ile Hobbes, Locke ve özellikle İskoç okulu tarafından geliştirilen etik kuraınlar, çıkış noktaları açısından birtakım farklılıklar barındırsa da~ asıl anlaş­

mazlıklar, epistemolojinin iki geleneği arasında değil; deneyiınci gele­neğin yurdu Ada Avrupa'sında vuku bulmuştur. Gerç~kten, etik söz konusu olduğunda asıl çalışmaların, önemli ölçüde deneyiınci gelenek içerisinde kendini gösterdiği, hatta çağdaş etiğin kaderinin adeta Mo­dem Ada geleneğiyle belidendiği iddia edilebilir. 20. yüzyılda gelişti­rilecek olan meta-etiğin ilk ipuçları, olgu-değer problemi gibi odaksal konularda, Ho b bes ve Hume başta olmak üzere söz konusu geleneğin, başarısı olmuştur. Sonuççu etiğin pek çok alanda ön planda olması, ahlakın uzanhsı olan alanların birer birer kopuşuna, ahlak alanından hem deontolojinin hem de erdem etiğinin dışlanmasına yol açmışhr.

Sonuççu etiğin modem dönemde etkin olması hiç kuşkusuz "iyi" ·bvramının yerine "adil" ya da "haklı" kavramının geçmesidir. "İyi" nin önceliği Yunan ahlaklarında merkezi idi, oysa modem etik "hak"lının önceliğini beniınseıniştir.8 Sanırız bu değişim, felsefenin on yedinci yüzyıla krıdar metafizik ile meşgul olduktan sonra epistemolojiyle ilgilenmesi gibi, değerler alanında metafiziksel "iyi" nosyonundan epistemolojik "hak" lı (right) nosyonuna geçilmesine benziyor. Bugün doğaüstücü "iyi" kavramına dayalı değerler sisteıni mevcut durumda

8 Charles Larmore, Tlıe Morals of Modemity, Cambridge University Press, 1996, s. 19

Page 12: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

Ahlak Bunalımının Nedenleri C. Türer

kendine zemin bulamamaktadır. Zira insanlar hayah esas alan ve hayattan çıkan değerleri benimsemektedirler. Ancak, bu değerler hangi hayat türünün ahlaJ.d tecrübe yarathğı ya da doğru bir ahlaki tecrübe­nin standar.tlarının ne olduğu sorusuna tatmin edici cevaplar veremez­ler. Bu nedenle sonuççu etikler, ahlaki bir sağduyuya götürmesi gert!­ken ahlaki bir içgüdüye sığınırlar. Bu sığınak güçlü bir ortak inanç ve toplum gruplarının liderleri tarafından korunan geleneksel ahiakın olduğu bir toplum var olduğu sürece güvenlidir. Ama çözülmenin ve çeşitli grupların farklı talepleri konusunda içgüdüye sığınınası veya gelenek güvenliliğini yeterli bulması mümkün değildir. Sonuççu etik­ler bu tehditle hala yüzleşme~ştir.

Modernliğin üçüncü sıkınhsı siyaset alanında yaşanmaktadır. Mo­dernliğin ana damarı olan seküler-kapitalist süreç, siyasetin belirledi­ği, siyasetin vesayetinin her alanda hükümran ve hükümferma olduğu bir sürece dönüşmüştür.· Modem dönemde varlık ile değer arasına kalın ve geçirgen olmayan bir çizgi çekilmesinin sonucu olarak siyase­tin ahlaktan ayrışhrılınası, bir yönüyle değerden azade, her türlü yoz­laşmaya kapı aralayan; diğer yönüyle ise güç merkezli hakları arka plana atan bir siyasi tasavvur ürehniştir. Bu siyasi tasavvurda norm ve değerleri araçsal kılan modernlik, siyaseti, etik bir mesele olmaktan çıkarmış; eylemi değil özneyi ön plana alan bir anlayış ürehniştir. Klasik gelenek te bir toplumu oluşturmak için gerekli temel "adalet" rafa kaldırılmış; gücün adaleti hakim olmuştur. Böylelikle modernizm kendi dinamiğini oluşturan etkin-özgür birey anlayışının yerine, kişi­liği ve özgürlüğünü yitirmiş insanlar yarahnışhr. İnsanı özgürleştirme vaadiyle zuhur eden modernlik, süreç içinde özgürlük fikrini simüle ederek yerine kontrol ve sömürgeleştirme fikrini ikame ehniştir. Nite­kim modernliğin bumerang etkisiyle oluşturduğu ahlak, efendi-köle diyalektiğine dayanan bir yapıda gelişmiştir. Bu gerçek hesaba kahl­dığında siyasetin kendi başına ahlak türetmesi sıkırıhlı gözükmekte­dir. Bu durumun tersi siyasetten soğumak ise, bizi ya mistisizmle ya da tüketim dünyasıyla buluşturacakhr. Her iki durum arasırıda an­lamlı bir fark gözükmemektedİr. Çünkü kapitalizm tüketimi mistikleş­tirdiği kadar; mistisizmin endüstrisini de kurmuş vaziyettedir.

Modernlik özgürlüğü, sadece seçme eylemi ya da yeteneğinin ken­disinden ibaret olan; muhteva ile ilgilenmeyen bir anlayışa dayandır­mışhr. Özgürlükte temel nokta, neyi seçtiğimiz değil, bir şeyi seçiyor olduğumuz gerçeğidir. Seçimin ne yönde olduğu, nasıl bir muhtevaya sahip olduğu önemli değildir. Daha doğrusu bunun bir anlamı yoktur.

Page 13: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

.6§_ Çağımızın Ahlak Bunalımı ve Çözüm Arayışları

Çünkü bir tercihi anlamlı kılan, onun bireyin dışında bir gerçekliğe dayanması değil; bireyin ortaya koyduğu iradedir. Modem özgürlük ~ayıŞının kendisiyle çeliştiği yer tam da burasıdır.9 Çünkü bir tarafta özgürlüğün prensipte bir değerler yelpazesine bağlı olmaması gerek­tiği ileri sürülmekte, öte tarafta özgürlük hakkındaki hükmün değer­yüklü bir tutum olduğu göz ardı edilmektedir. Muhtevadan yoksun özgürlük, bir anlam krizine yol açar. Özgürlük ve anlam, iki karşıt değer haline gelir. Oysa gelenek özgürlüğe değil, anlama vurgu yapar. Bireyin özgür olmasından önce, anlamlı bir hayat yaşamasını öngörür. Hatta bireys'el ve toplumsal yaşama anlam kazandırmak için özgür­lüklerin kısıtlanmasını kabul eder. Yani özgürlükleri sadece negatif manada değil, aynı zamanda pozitif olarak tanımlar. Sadece tercih etme yetisinin değil, tercih edilen şeyin de özgürlük kavramının bir parçası olduğunu söyler. Modem olınak, anlam verme iddiasında bulunan geleneğin sınırlarından kurtulmak anlamına geldiği için, ya özgürlüğü seçip anlam dediğimiz şeyi kendi bireysel tercihlerimizde inşa etmeye ya da anlamı seçip özgürlükletimizi kendi irademizle kısıtlamayı tercih etmeye çalışacağız. Karşılaşhğımız bu durum, telif ve dahası kontrol edilmesi zor yeni durumlar ortaya çıkarır. Bu yeni durum, bütiin d~ya toplumlarını derinden etkileyen köklü bir güven krizidir. Güvensizlik duygusu,· derin bir belirsizlik ve şüphe kültürü­nün dağınasına neden olmaktadır. Ahlaki bir değer· olarak güven, giderek yerini kaygıya, zanna, şüpheye bırakarak, güvenmemek, tek güvenlik alanı haline gelınektedir. Tüm bunlar rasyonellik adına ir­rasyonelin hayahmıza yayılması anlamına gelmektedir.

Sonuçta modernliğin ürettiği birey, her tür zorunlu toplumsal kim­liği yitirmiş olarak tasarlanır, çünkü kişilik ölçütsüzlük olarak kavra­rur. Bu manada modernlikle yitirilen aidiyetlerdir. Oysa geleneksel toplumlarda birey kendisini ait olduğu değişik toplumsal gruplara göre tanımlamışhr. Bireyler içi içe geçmiş bir toplumsal ilişki bütü­nünde belirli bir yeri tevarüs ederlerdi. Bu durum, gerçek ben/liğ/i keşfedebilmenin "içerden yolu" idi. Bu bakımdan geleneksel aidiyetler her şeyin "kendisinde" olduğu pratiklerle yüklü; geçmiş nesillerin tecrübelerinden damıhlarak gelen "kurulu olan"a bürünerek yaşanan ve yükümlülükleri, ödevleri belirleyen tözün parçalan idi. Bu rolün kaybı, onlar için bir hiç oluş, en iyi ihtimalle bir yabancı veya serseri oluş anlamına gelirdi. Kişinin, kendisini, bu türden bir toplumsal var-

9 Peter Bürger, Tlıe Decliııe of Moderııism, trans. Nicholas Walker, Pennsylvania State University Press, 1992. s.74.

Page 14: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

Ahlak Bunalımının Nedenleri C. Türer

lık olduğunu bilmesi, onu hiçbir zaman değişmez ve durağan kılma­mışlır.l0 Bu durumun tam karşısında kendisini başkası üzerinden ger­çekleştiren bir varoluş, yani kendi özgül varoluşunu diğer parçaların tanımlayıcı niteliklerinin karşıtlığı üzerinden gerçekleştiren bir kimlik mevcuttur. Gerçekten modernleşmenin doğasında var olan çalışma ruhu ve tüm aidiyetleri yıkıcı etkisi, bireyin değer dünyasını etkileye­rek kişiliğini bütünleştirmesine engel olmuştur. Hatırlanacağı üzere insanın kişilik sahibi olması ancak içinde kök salmış değerlerle müm­kündür. Modemliğin kayıtsızlığa dayalı ve düpedüz "dışardan" kim­lik inşası şizofrenik insanlar ürehniştir. Bu manada yaşanan ahlaki bunalımın, insanın iç dünyasında mevcut olan değer yoksunluğunun ve bu yoksunluğun görünür hale gelmesinin sonucu olduğı:! söylene­bilir. Zira modernlikle birlikte bireyin kendi ürettiği şeyi kontrol ede­mez hale geldiği herkesin malumudur.

Modemliğin ahlak üzerinden ya da ahiakın modemlik üzerinden farklı biçimlerde okunabileceği veya yorumlanabileceği açıkhr. Bu noktada karşılaşlığımız durum, her türlü kavrayışın yaşadığımız ah­lak bunalımının boyut ve derinliğini 'anlama' konusunda yeterli ola­mayacağıdır. Bu yüzden ahlakı araşlırmak, kuşalıcı ve tahnin edici bir ahlak öğretisi için ahlak sorunlarını her daim gündeme getirmek ve bu meseller hakkında nasıl düşüneceğimize kafa yarınakla gerçekleştiri­lebilir.

Sonuç Yerine

Modemliğin düşünüş, duyuş ve eyleyişlerde ortaya çıkardığı so­runları 1960-1980'li yıllar arasında siyaset felsefesinin çözeceği beklen­tişi hakimdi. Oysa 1980'li yılardan itibaren ilginin ahlak alanına doğru yöneldiği, yaşadığımız sorunların temelinde kelimenin en derin ve en geniş anlamıyla ahiakın bulunduğunu kavradık. Bugün karşılaşlığı­mız durum, ahlakı geleneksel modlarla düşünmediğimiz ve yaşamadı­ğımız gerçeğidir. Çünkü son iki yüzyılda yaşanan değişme ve gelişen kitle iletişim araçları bizi başka kültürlerin bakış açıları ve kültürel özellikleriyle tanışlırırken, diğer yandan önceki çağlarda toplumsal yaşam içersinde yer tuhnayan yeni kurumlar ve yeni ilişkiler ağları karşısında bırakmışlır. Bu durum tecrübenin mahiyetinde, yani varoluş ile ilişki biçimimizde önemli değişimlere sebep olmuştur/1

w Seyla Benhabib, Modenıizm, Evreıısdlik ve Birey, Ayrıntı Yayınları, 2001. s. 33. ll Felsefi olarak ideal ile gerçek arasında metafizik bir gerilim oluşmuştur. Bu metafizik

gerilimi aşmanın iki yolu vardır. İlki, duygusal olarak geçmiş yeniden hatırlanır; sı-

Page 15: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

Çağımızın Ahlak Bunalımı ve Çözüm Arayışları

Başka bir ifadeyle, geçmiş dönemde mevcudiyetini sürdüren mono­blok tecrübe modem dönemde parçalanmış; tecrübe birbirinden farklı; hatta birbirini tehdit ve nakz eden departmanlara ayrılmışhr. Bugün departmanlara ayrılmış tecrübelerin, anlam ve işlevlerini belirlemenin. ve bunları yeniden birleştirmenin yolu aranmaktadır. Bu manada olup biten şeyleri gerçek boyutlarıyla görebilecek ne tarihi bir derinliğe, ne de entelektüel bir ben-şuuruna sahibiz. Gerçekten bu durum karşısın­da hepimiz ne yapmamız gerektiğini bilmek istiyoruz. Bu, elbette ne­ler olup bittiğini anlamakla derinden alakalıdır. Esasen ahlak sorunu, kainah ve içerimini, özellikle kendimizi nasıl algılayacağımız ve deneyimleyeceğimiz sorunu olduğu için, her daim gündeme gelecek meseledir.12 Zira ahlak medeniyet meselesidir; o, varlığa bütüncül bakışı; dünya, zaman, doğa ve mekan tasavvurumuzun tümünü tem­sil eder. Bununla beraber gerçekle yüz yüze gelmek tüketilemediği için ahlak sürekli incelenecek bir alan olarak kalacakhr.

Ahlak alanında karşılaşhğımız durum, şimdiyi geçmişin bakış açı­sıyla kavramada ısrarımızdır. Mevcut ahlak anlayışlarından karşılaş­hğımız durumlara dair hazır çözümler beklemekteyiz. Oysa mevcut ahlak anlayışları, bize "apaçık cevaplar" sunmaktan çok köklü varoluş sorunuylc;ı bizi yüzleştirmelidir. O halde öncelikle varoluşa ait sorun­ları; varlığın temel yapılarının ne olduğunu tespit etmek gerekir. Bu açıdan bakıldığında mevcut etik teoriler, ahiakın görevlerine dair fark­lı görünümlere odaklanan özellikleri ya da farklı zamanlarda farklı sosyal ihtiyaçları temsil eder.I3 Bu yüzden etiğin görevi her durumda, problemlerle uğraşmak, kaynak aramak, çözüm için yeni fikirler üretmek, ilke ve kuralları yeniden rafine etmek, onlara daha duyarlı bir nitelik kazandırmak olma.lıdır. Tüm bunlar değişimin ortasında devam eden girişimleri temsil eder. Bu girişimlerin yöntemi ya da belirli bir yolunun olmadığını; zira yöntem ve içeriğin birbirinden ayrılmaz ve genelde karşılaşılan gerçekiere bağlı olduğunu düşünüyo­rum.

nırlı anlarda da olsa duygusal rahatlamalara ulaşılır. Ancak bu rahatlamalar aktüel hayahn gerçekleri ile karşılaşhğında geçip gider. Bu durumda insan o anlan tekrar yaşamak için kabuğuna ya da rahat edebileceği alanlara çekilir. Bu yol, pasif ve soru­nun gerçek çözümü değildir. İkinci çözüm yolu, ideal ve gerçek arasındaki gerilimi rasyonel olarak aşmak. Bu yol; uzun ve çetin araşhrmalan, kültürü yeniden inşa et­meyi gerektir.

12 Bu sonuç, gelenek-modem ilişkilerini farklı açılardan incelemeliyi gerektirir. 13 Alasdair Maclntyre, After Virtue, s. 268-269.

Page 16: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

Ahlak Bunalımının Nedenleri c. Türer

Bununla beraber yaşadığımız ahlak krizinin esasen ahiili değerle­rin reddedildiği anlamına gelmediğini ileri sürebiliriz. Çünkü bu so­runu doğuran ve hatta karmaşık hale getiren, ahlaki değerlerin muh­tevasının boşalhlıp, özünde ahlak-dışı bir zeminde yeniden tanım­lanmasıdır. Ne geçmişte ne de bugün hiç kimse iyi ile kötünün bir değer ifade ettiğini yadsırn9-ktadır. Bilakis herkes, ahiakın insan olu­şun en temel anlam kategorilerinden biri olduğunda hernfikirdir. Bu noktada ahlak krizini doğru tahlil edebilmek için, "ahlaklı olınak la­zım" ya da "ahlakı işlevselleştirrneliyiz" ternennisinin ötesine geçme­miz gerektiği açıkhr. Çünkü fiili ve maddi şartlarm ahlaki değerlerden bağımsız olarak kurgulandığı bir zeminde yapılan ahlak vurgusu, bizi ahlaklı olmaya değil, ahlakçılığa götürmektedir. Böylesi ahlakçılık, kendisini yapılan şeylerin dışına koyarak yapılan her şeyi yargılaya­rak, yargısal aklı fetişleştirrnektedir. Ahlakı ahlaksızlaşhran ahlakçılık tavrı, sadece ahlaki değerleri aşındırrnarnakta, aynı zamanda insanla­rm ahlaki ve manevi değerler konusunda kayıtsız ve duyarsız hale gelınesine yol açmaktadır.

Mevcut ahiili bunalımı aşma yönünde birtakım çözüm önerileri ortaya konulduğu açıkhr. Bu manzara karşısında iki temel yaklaşırnın olabileceğini· düşünüyorum: Bunlardan ilki, ahiakl boşluğu giderine adına ortaya konan çözüm çabalarının beyhude teşebbüsler olduğunu kabul ehne ve çözümü zamana bırakma. Bu tavnn gerisinde, modem­liğin ürettiği sıkınhlann değerlendirilmesinde yaşanan olumsuzlukla­rın içinden çıkılarnazlığı ve zaman içinde sorunun radikalleşip toptan bir reddedişe dönüşmesi yatar. Bu şekilde düşüneniere göre yapılacak her çözüm girişimi, rneseleyi aşırı idealleştirrneler ve indirgerneler çerçevesinde ele alacağı için ·kısmi çözüm sağlayacakhr. Bu çözüm/ler belki de ehveni şer arayışını karşılayabilecek eklektik bir arayış önerisi olacakhr. Çözümler eklektik olduğundan ilişkili tüm teşebbüsler de durumsal olana dayanacakhr. Ama rnaaleset durumsal olana daya­nan tüm çözümler, Maclnyter'ın dediği gibi, günümüz toplumsal ya-· pısında ahlak! bir otorite olarnayacakhr.14 Çünkü önsel toplumsal uz­laşı ve yerleşik kuralların ortadan kalkhğı ya da çöktüğü durumlarda esas alınacak ahlaki ilkeler kalrnadığında, her şey insan tercihi ve ar­zuları çerçevesinde göreceli olmaya mahkum olacaktır. Karşılaşılan bu durumu, modernliğin aşılmaz çelişkileri olarak kabul eden, bunun "hak edilmemiş bir rnahkı1rniyet" olduğunu ileri sürmek suretiyle tarih! bir "af' beklentisi içine girenler, bütünlüklü kavrayış ve duyuş-

14 Alasdair Mclntyre, Secu/arizatio11 a11d Moral Clıa11ge, Oxford, 1967, s. 53.

Page 17: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

Çağımızın Ahlak Bunalımı ve Çözüm Arayışları

ların eksildiği bir zaman ruhu içinde "kendisi olmadan kendisi kala­bilmek gibi" paradoksal bir iddiayı temsil eder. Bununla beraber bu iddia "modernlik birunutuş ise, modemliği de unutabiliriz" iinkfuunı cılız da olsa seslendirir.

İkinci yaklaşım, zamanın herkese sari olabilecek ve oldukça konjonktürel seyreden bir sendrom özelliğini göz önüne alarak mo­dernliğin toptan parçalanması yerine, yeniden inşa edilebilmesini bir imkan olarak görür. Bu, belki de, ahlaki bağların zayıflamasına yol açmış nedenlerin, aynı zamanda bizzat ihtiyaç duyulan kaynakları sağlamaya muktedir olabilecek türde bir ahlak teolojisi ve felsefesinin oluşumuna zemin hazırlayacağına dair bir seziyi seslendirir.. Bu duru­ma ilaveten ahlaka ve ahlaki olana dair kaygılarımız devam ettiği müddetçe, onun bilgisinin hayat üzerinde ince bir işçiliğe taşınacağını düşünebiliriz. Özellikle mensubu olduğumuz mederrlyet/ler/in sorum­luluğunu hissederek ve aklı/makulü kaybetmeden ahlaka dair düşün­celerimizi teldmül ettirebileceğimiz varsayılabilir. Bunu yaparken, elbette çağa tanıklık eden bizlerin ne gözlerimizi geçmişe çevirerek nostaljiye kapılma ne de gözlerimizi uzaklara dikip umutsuzca ufka daima lüksümüz var; aksine içinde yaşadığımız zamanın çatlamış tinini kavramaya ihtiyacımız var. Bu aÇıdan modernliğin düşünsel, ahlaki ve politik kaynaklarını kendi normlarımızia "reform" e etmek mümkün olduğu savunulabilir. Yeniden inşa etmemiz ge'reken husus­lar şunlar olabilir; ideallere bağlı ahlaki ve politik evrensellik, bireyin ahlaki özerkliği, ekonomik ve toplumsal adalet ve eşitlik, demokratik kahlım, adalet ilkeleriyle örtüşen sivil ve politik özgürlükler ve daya­nışmanın yeniden tesisi.

Modem ahlak/ları/ı yeniden inşa etmenin, metafizik payandalar ve tarihi kibirler olmaksızın, ait olduğumuz etlıos çerçevesinde etkileşim­sel-evrenselci bir savunu içinde yapılabileceğini ileri sürebiliriz.15 Bu­nu savunduğumuz teorilerle diyaloga girerek, her birinin iddialarını yekdiğeri ile tartarak ve sınırları mümkün olduğu kadar yumuşatarak başlatabiliriz. Buna ilaveten geleneklerde adaletin vakarını yansıtan yeni bir akılışığının pırıldamasına yetecek ölçüde yarıklar ve çatlaklar açmayı önerebilir, hayati içgörülerin, kabuklaşmış anlayışiara bağlı kalmaksızın yeniden formülleştirilebileceğini düşünebiliriz. Bu nokta-

t5 Değerler dünyasının hakikati" (truth of the world of values) bu dünyada bir değer­lendirmenin yer aldığı durumdadır; bu durumun senin mi yoksa benim mi olduğu­nUn temel olarak fark edilmediği anlayışı -ile başlar. Bu noktada tarafsızlık (impartiality), bir başkasının değerlerine samimiyetsizlik veya ilgisizlik hali değil; bilakis saygı yoluyla bağlanh kurmakhr.

Page 18: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

Ahlak Bunalımının Nedenleri C. Türer

da ilk adım, tözcü ya da yasa koyucu bir rasyonellik anlayışından uzaklaşarak, söylemsel, iletişimsel ve etkileşimsel bir rasyonellik kavra­mına geçmek olacakhr.16 Başka bir ifadeyle yasa koyucu akıldan an­lamayı araşhran; kimlik, ihtiyaçlar ve akıl yürühne tarzları arasındaki farklılıklara duyarlı olan ve bunları tekbiçimli rasyonel ahHlk! özerklik anlayışının arkasında yok ehneyen etkileşimsel akla doğru gerçekleşen kapsamlı bir felsefi kayma önerebiliriz. İkinci adım ise, öznenin soyut, her şeyi algılayabilen bir cogito değil; sorılu, cisimleşmiş ve kırılgan yarahklar olduklarını kabul ehnektir. Bu değişiklik bile, ahlaki bakış açısının kavramsallaşhrılmasını radikal bir biçimde değiştirecektir.

Çünkü ahlaki bakış açısı, ahlak felsefecisinin dünyayı hareket ettinne­yi yeltenirken yaslanacağı bir Arşimet noktası değildir. O, dil bakı­mından toplumsaliaşmış insan varlıkların gelişimleri esnasında, kendi ortak varoluşlarını yöneten genel kurallar hakkında bir hipotetik sor­gulama noktasından hareketle akıl yürühneye başladıkları zaman eriştikleri belli bir aşamaya işaret eder.J7 Bu, esasen durduğumuz nok­tanın farkında olunmasıdır.18

Meseleye bizim açımızdan bakarsak, yaşanan hızlı değişim, top­lumsal bağ olan hafızanın (geleneğin) ana kimyasını; ortak duyum ve ortak hissiyahru değiştirmektedir. Bahrianacağı gibi hafıza biyolojik olarak resim seçici gibi görev yapar. Eğer her birimizin hafızasında ortak resimler olmazsa aynı olaya aym resmi çağırarak bir güç elde ehne işini gerçekleştiremeyiz. Bugün hem hafızayı, .yani ortak resimle­rimizi taşıyacak hem de etkili dönüşümler yapacak toplumsallıkları­mız/ortak değerlerimiz yoktur. Buna ilaveten hızlı değişimler bireysel yaşamların eskisine oranla daha fazla yeniden değerlendirilmesine, refleksiyana tabi tutulmasına, öz eleştiri yapma ve geleceğe dönük yeni planlar kurulmasına imkan vermemektedir. Eğer yaşantılarımız­da "önemli olan nedir?" sorusunu yeniden sorarsak, neticesinde an­lamlı yapılar oluşturabiliriz. Buna ilaveten ahlakı efendi-köle diyalek­tiğinin doğurduğu bir gerilimin ya da etki-tepki sarmalımn dışında, hiçbir şeyi karşımıza almadan; ama bu dünyarım her şeyiyle inceden

16 Aklın kendi kendisini temellendirmesi, yerinden çıkmış ve cisimselliği gideritmiş özne, tarihsel ve kültürel olumsallığın ötesinde yer tutan Arşimetvari bir nokta arama çabası bir kuruotudur ·

17 Bu nokta, Rawls'un yaphğı gibi, metafizik ile politik arasında yapıiac:ak ayrıma işaret eder; şöyle ki biz soyut, farazi felsefi öncüllerden ve kapsamlı öğretilerden değil; de­mokratik bir toplumun kamusal politik kültüründe gizli olarak bulunduğu düşünü­len belli temel sezgisel düşünceler çerçevesinde formülleştirilmiş varsayımlardan ha­reket ehnek zorundayız. Bu eleştirel bir toplum ve kültür ·teorisi bağlamında bir etik inceleme olacak br. Burada yargı yetisi ötekilerle bir oydaşma potansiyeline yaslandı­ğı için, bireysel kısıtlanmışlıkları aşan genişletilmiş düşünme tarzını geliştirebilir.

ıs Seyla Benhabib, s. 44.

Page 19: AHLAK BUNALlMININisamveri.org/pdfdrg/D201576/2009/2009_TURERC.pdfModernlik, bir uygarlık projesi olarak Rönesans ve Reformasyon'la başlayan ve aydınlanma düşüncesiyle kıvamını

Çağımızın Ahlak Bunalımı ve Çözüm Arayışları

ineeye hesapıaşarak gerçekleştirebilmeyi umabiliriz. Dünyayı gerçek­ten yenilernek azim ve kararlığındaysak, ilk yapmamız gereken, ahiili olmayan bir dünyaya ahlillliği duruş olarak göstermektir. Praksis öluştuğunda, ahlak benliklerimizde kendiili göstermeye başladığında, ahlaki olmayan hiçbir şeye tahammül ederneyecek ve onu değiştirme-· ye girişecektir. Zira yaşadığımız hayatın uyarsızlıklada sürmesi mümkün değildir. Eğer değerlerin hayatımızcia bir ritim meselesi ol­duğunu düşünürsek19, değerler alanında tahammülü zor uyarsızlıkla­rın mutlaka bir ritim, aklı başındalık2o (plıroııesis) ya da bir kıvam ka­zanacağını umabiliriz. Ritim, aklı baŞındalık ya da kıvam tecrüb1 bir nitelik olduğu için onu ancak yaşayan ya da tutturanlar bilecektir. Bu manada bizi kuşatan ve kaynağını karşıtlıklardan alan gerilimlerimi­zin yumuşaması, ritme, aklı başındalığa ya da kıvama yaklaştığımızın göstergesi olacaktır.

KAYNAKLAR Ahmet Kemal Bayram, "Modem Zamanlarda Etik ve Siyasal Değerler" Dem Dergi, Sayı 5, 2009. Alasdair Mclntyre, After Virtue, Duckworth, 1981. Alasdair Mclntyre, Secularization and Moral Change, Oxford, 1967. Aliye Çınar, "Modem Zamanların Değer Arayışı: Varlık-Bilgi-Değer Birliğinin Önemi" Değerler Eğ.iJimi Dergisı~ sayı ll, 2006. Aristoteles, Nikomakos'a Elıik, çev. Saffet Babür, Ankara, 1997. Charles Larmore, Tlıe Morals ofModernihj, Cambridge University Press, 1996. Charles Taylor, Moder.nliğin Sıkıııtıları, çev: U. Canbilen, Ayrıntı Yay, İstanbul, 1995. Peter Bürger, Tlıe Decline of Modernism, trans. Nicholas Walker, Pennsylvania State University Press, 1992. Ross Pole, Alıliik ve Modernlik, çev: Mehmet Küçük, İstanbul, 1993. Seyla Benhabib, Modernizm, Evrensellik ve Birey. Ayrıntı Yayınları, 2001. Şafak Ural, "Ri tın, Ritüel ve Değerler" Felsefe Dünyası, Sayı 41, 2005

19 Bkz. Şafak Ural; "Ri tın, Ritüel ve Değerler" Felsefe Dünyası, Sayı 41, 2005. s. 125-133. 20 Aristoteles'e göre aklı başmdalık tek tek durumlarda nasıl yargıda bulunacağını bilen

birisini niteler. Karakter ve entele>ktüel üstünlüklerin bileşimi olarak aklı başındalık, bir topluluk/gelenek içinde oluşur. Oysa modem dönemde aklı başındalığı gerçekleş­tirecek zemin/gelenek kaybolmuştur. Zeminin ve kesinliğin olmadığı bu noktada sa­nırım yapmamız gereken önce gayelerimizi belirlememiz gerekecektir. Gayelerimiz ise, deneyim ve değerlendirmelerimizle bize bir çerçeve çizecektir. Bu çerçeve içinde yapacağımız değerlendirmeler ise ahlakımızı oluşturacaktır. Bkz. Aristoteles, Nikomakos'a Etik, çev. Saffet Babür, Ankara, 1997. s. 122.