Upload
others
View
7
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
1
ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ RADYO TELEVİZYON SİNEMA
ANABİLİM DALI
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM SÜRECİNDE
KALIP DÜŞÜNCELERİN VE ÖNYARGILARIN ROLÜ:
“Antalya’da Yaşayan Güneydoğulular ile
Antalya Yerlileri Arasındaki
Kalıp Düşünceler ve Önyargılar”
Yüksek Lisans Tezi
Şengül Coşgun
ANKARA, 2004
2
ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ RADYO TELEVİZYON SİNEMA
ANABİLİM DALI
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM SÜRECİNDE
KALIP DÜŞÜNCELERİN VE ÖNYARGILARIN ROLÜ:
“Antalya’da Yaşayan Güneydoğulular ile
Antalya Yerlileri Arasındaki
Kalıp Düşünceler ve Önyargılar”
Yüksek Lisans Tezi
Şengül Coşgun
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Asker Kartarı
ANKARA, 2004
3
ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ RADYO TELEVİZYON SİNEMA
ANABİLİM DALI
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM SÜRECİNDE
KALIP DÜŞÜNCELERİN VE ÖNYARGILARIN ROLÜ:
“Antalya’da Yaşayan Güneydoğulular ile
Antalya Yerlileri Arasındaki
Kalıp Düşünceler ve Önyargılar”
Yüksek Lisans Tezi
Tez Danışmanı: Prof. Dr. Asker Kartarı
Tez Jürisi Üyeleri
Adı ve Soyadı İmzası
Prof. Dr. Asker Kartarı ..........................................
Prof. Dr. Bülent Çaplı ..........................................
Doç Dr. Muhtar Kutlu .............................................
Tez Sınav Tarihi: 01.07.2004
4
İÇİNDEKİLER
I.GİRİŞ..........................................................................................................................1
II. KURAMSAL ÇERÇEVE ...................................................................................... 8
KÜLTÜR .................................................................................................................... 8
KÜLTÜR VE İLETİŞİM .......................................................................................... 12
KATEGORİLENDİRME SÜRECİ VE ÖNYARGILAR ........................................ 16
KALIP DÜŞÜNCE VE ÖNYARGILAR ..................................................................21
1- KALIP DÜŞÜNCELER (STEROTİPLER) ......................................................... 21
A- KALIP DÜŞÜNCELERİ AÇIKLAYAN YAKLAŞIMLAR .............................. 25
a- BİLİŞSEL AÇIKLAMALAR ............................................................................... 25
Yanılgısal İlişki ......................................................................................................... 25
Örneklerden Geliştirilen Kalıp Açıklaması .............................................................. 26
Özellik Soyutlama Modeli ....................................................................................... 26
b- GÜDÜSEL AÇIKLAMALAR ............................................................................. 26
İnsanların Kendilerini Olumlu Değerlendirme İsteği ............................................... 26
Sosyal Kimlik Kuramı .............................................................................................. 27
Davranışsal Etkileşim Modeli ................................................................................... 28
Toplumsal Durumdan Kaynaklanan Açıklama ......................................................... 28
B- KALIP DÜŞÜNCELERİN ÖLÇÜLMESİ ......................................................... 29
C- KALIP DÜŞÜNCELERİN İŞLEVLERİ ............................................................ 31
2- ÖNYARGI ............................................................................................................ 32
A- ÖNYARGILARI AÇIKLAYAN YAKLAŞIMLAR ........................................... 33
3-KALIP DÜŞÜNCE VE ÖNYARGILARIN DAVRANIŞLAR ÜZERİNDEKİ
ETKİLERİ...................................................................................................................38
5
4- KALIP DÜŞÜNCE VE ÖNYARGILARIN ETKİLERİNİN AZALTILMASI
........................................................................................................................ 40
III.YÖNTEM .............................................................................................................43
ARAŞTIRMA EVRENİ VE ÖRNEKLEM .............................................................. 45
VERİ TOPLAMA TEKNİKLERİ ............................................................................ 47
Görüşme .................................................................................................................... 48
Katılım Yoluyla Doğrudan Gözlem .......................................................................... 51
IV. ARAŞTIRMANIN BULGULARI ...................................................................... 54
A- ANTALYALILAR’IN, GÜNEYDOĞULULAR HAKKINDA GELİŞTİRDİĞİ
KALIP DÜŞÜNCELER VE ÖNYARGILAR NELERDİR?.................................... 54
a- Olumsuz Kalıp Düşünceler ....................................................................................57
Hainler ....................................................................................................................... 57
Pisler ......................................................................................................................... 60
Nankörler/Hırsızlar ................................................................................................... 61
Yabaniler ................................................................................................................... 62
Saldırganlar ............................................................................................................... 65
Cahiller ...................................................................................................................... 66
Kalabalıklar ............................................................................................................... 67
Kötü Niyetliler/Gizli İşlerle Uğraşıyorlar ..................................................................69
b-Olumlu Kalıp Düşünceler .......................................................................................69
Namuslular/Saygılılar ................................................................................................69
Misafirperverler .........................................................................................................70
Dayanışma ................................................................................................................. 71
Süslüler ......................................................................................................................72
6
B- KALIP DÜŞÜNCELERİN VE ÖNYARGILARIN OLUŞMASINA NEDEN
OLAN OLAYLARIN BAĞLAMSAL AÇIKLAMASI.............................................72
C- KALIP DÜŞÜNCE VE ÖNYARGILARIN İLETİŞİM SÜRECİNE ETKİLERİ
.................................................................................................................................... 87
SONUÇ ..................................................................................................................... 95
KAYNAKÇA .......................................................................................................... 104
ÖZET .......................................................................................................................109
ABSTRACT .............................................................................................................110
7
I. BÖLÜM
GİRİŞ
Her birey, hakkında hiçbirşey bilmediği bir dünyanın içine doğar ve zamanla
toplumsal çevreyi ve onun kültürüyle ilişkili olan şeyleri sosyalizasyon sürecinde,
ailesinden, arkadaşlarından, eğitim ve medya dolayımıyla öğrenmeye başlar.
Antropolog Avruch ve Black, kültürün dünyayı nasıl göreceğimizi gösteren bir
mercek olduğunu ifade ederken1, Hall kültürün bir perde gibi görev yaparak bireyin
dış dünyayı anlamlandırmasına ve şekillendirmesine yardım ettiğini belirtir2. Bir
başka deyişle kültür neyi göreceğimiz, gördüğümüz şeyi nasıl anlatacağımız ve
kendimizi nasıl ifade edeceğimiz konusunda merkezi bir rol oynar. Bir grup ya da
topluluğun paylaştığı ortak deneyimler olan ve bu deneyimlerin onların dünyayı
algılama biçimlerini anlatan kültür, her bireyin algı durumunu, davranışlarını ve
hareketlerini etkiler. Kültürel çevre ile çeşitli şekillerde etkileşimi devam eden
bireylerin içsel sistemleri, içinde bulundukları kültürel bağlam tarafından niteliksel
ve niceliksel olarak değiştirilir. Böylece bireyler, içinde bulundukları grup ya da
toplumun kültürüne uygun şekilde yaşamaya başlarken, onlarla etkileşime girer ve
gerçekliğin benzer imajlarını paylaşır.
Dış dünyanın şaşırtıcı, insanın kafasını karıştıran karmaşasını, kültürün bizim
için daha önceden tanımlamış olduğu şeyleri seçerek, seçtiğimiz şeyi kültürümüzün
bizim için basmakalıplaştırdığı biçimiyle algılayarak3 ve karşılaştığımız her şeyi
1Susan Sutton “Differences and Similarities: What is Culture?”, www.ihc4u.org/sutton.htm 25.04.2004. 2 Edward T. Hall (1973). The Silent Language, New York, s. 84. 3 Erol Mutlu (1998). İletişim Sözlüğü, Ankara: Ark Yayınevi, s. 54.
8
kendi kültürümüzün kurallarına göre yorumlayarak aşarız. Karşılaştığımız ve
etkileşime girdiğimiz insanların davranışlarını, onların kültürel norm ve değerlerine
göre değil de kendi kültürümüzün kurallarına göre değerlendirdiğimizde o birey ya
da üyesi olduğu grup hakkında yanlış düşüncelere varabilir ve onlar hakkında
“acayip – tuhaf” gibi yakıştırmalar yapabiliriz.
Bir kişi, grup, ulus ve/veya kültür hakkındaki çoğu zaman yanlış, aşırı
basitleştirilmiş ve genelleştirilmiş olan izlenim ve düşünceler “kalıp düşünce” olarak
nitelendirilir. Bireyin sosyalizasyon süreci kadar kendi yaşam deneyimleri de başka
bir kişi, grup, ulus ya da kültür hakkındaki kalıp düşüncelerin kaynağı olabilir.
Genellikle negatif yönde olan bu izlenimler aracılığıyla bireyler, karşılaştıkları her
yeni durum, olay ve kişiye karşı nasıl bir tutum sergileyeceklerini bilirler. İnsanların,
bir grup ya da diğer bireylere ilişkin olumsuz değer yargıları ya da inançları olarak
tarif edilen önyargılar da tıpkı kalıp düşünceler gibi sosyalizasyon sürecinde
öğrenilir. Kuşaktan kuşağa aktarılan ve değişime karşı dirençli olan kalıp düşünce ve
önyargılar, insan zihninin temel niteliği olan kategorik düşünme biçiminin bir
sonucudur. Karşılaşılan her yeni bilgiyi zihinde hızla tanımlamayı, yerine koymayı
ve onlara karşı nasıl davranılacağını belirleyen kalıp düşünceler ve önyargılar
insanların kendini güvende hissetme arzularının sonucu olarak ortaya çıkar ve
iletişim sürecini etkiler.
9
TEZİN SORUNU
İnsanların çevreyi tanıma süreçlerinde, etraflarından gelen uyarılar hakkında
karar vermelerini sağlayan basitleştirilmiş ve genelleştirilmiş bilişsel formlar olarak
kalıp düşünceler ve kişiler, gruplar, nesneler ya da olaylar hakkındaki negatif yargı
ve tutumlar olan önyargılar, insan ilişkilerinin yönünü belirleyen önemli
kavramlardır.
Kişi, grup ya da uluslara karşı kalıp düşünce ve önyargıların oluşmasında,
ekonomik, toplumsal ve politik faktörler kadar kültürel farklılıkların da önemli bir
payı vardır. Farklı kültürler, üyelerine farklı kültürel norm ve değerler vererek nerede
nasıl hareket edeceğini ve neyi nasıl algılayacağını belirler. Kültürel farklılıkların
gözardı edildiği bir durumda, kendi kültürel kurallarına göre karşıdakinin
davranışlarını değerlendirenler, olumsuz düşünce ve tutumlar geliştirebilirler. Bu
durum, taraflar arasındaki ilişkilerin olumsuz yönde gelişmesine ve gerginliğe neden
olabilir.
Bu bağlamda, çalışmanın cevabını aradığı sorular aşağıdadır:
- İnanç ve bilgi sistemi olarak kültürün, iletişim sürecindeki rolü nedir?
- Farklı kültürel özelliklere sahip bireyler arasındaki iletişim sürecinin, etkin
olarak gerçekleşmesine engel olan faktörler nelerdir?
- Kalıp düşüncelerin ve önyargıların oluşum sürecinde kültürel farklılıkların
rolü nedir?
10
- Kalıp düşünceler ve önyargılar, iletişim sürecini nasıl ve hangi yönde
etkilemektedir?
- Farklı kültürle özelliklere sahip bireyler arasında gerçekleşen etkileşimin
etkin şekilde gerçekleşmesi nasıl mümkün olabilir?
TEZİN KONUSU
Hiçbir iletişim sürecinin, tarafların birbirleri hakkında önbilgiye, izlenime ya
da düşünceye sahip olmadan, sıfır noktasından başlaması ve devam etmesi mümkün
değildir. Yani iletişim sürecine katılan taraflar, birbirleri hakkında rastlantısal ya da
deneyime dayalı olarak elde ettikleri bilgilerin ve izlenimlerin etkisi altında
etkileşime girerler. Bu izlenimler, karşı tarafa nasıl yaklaşılacağını, davranışların
yönünü ve beklentilerini etkileyerek iletişim sürecini olumlu ya da olumsuz şekilde
etkilemektedir. Kalıp düşünceler ve önyargılar, grupların etkileşime girmek
istemedikleri durumlarda birbirleri hakkındaki bilgi boşluğunu doldururken, grup
üyelerinin bireysel farklılıklarının göz ardı edilmesine ve iletişim sürecinde çeşitli
problemler yaşanmasına neden olur.
Etkileşime katılan tarafların kendilerinden farklı olana karşı kalıp düşünce ve
önyargıların etkisi altında sergiledikleri olumsuz davranışlar, yanlış anlamalara
neden olur ve etkin iletişimin4 önünde duran engellere dönüşür. Kalıp düşünce ve
önyargıların ileri boyutları, ayrımcılığa, düşmanca duyguların oluşmasına, aşırı
4 Etkin İletişim: Etkileşime katılan tarafların, etkileşim sonunda, etkileşime girerken niyetledikleri amaçlara ulaşması.
11
milliyetçiliğe, kin ve nefret duygularının beslenmesine5, toplumsal gerginliğe ve
çatışmalara neden olurken, bir toplum içindeki egemen kültürle çeşitli
“altkültürlerin6” dayanışma ve bütünleşmesine de engel olur. Bu problemler,
kültürlerin birbirinden farklı olduğunun anlaşılması, bu farklılıklara saygı duyulması
ve her davranışın içinde oluştuğu kültürel bağlama göre değerlendirmesiyle
çözülebilir. Bu bağlamda çalışmanın konusu, farklı kültürel özelliklere sahip gruplara
karşı geliştirilen kalıp düşüncelerin ve önyargıların iletişim sürecine etkileridir.
Kalıp düşünceler ve önyargıların iletişim sürecine etkilerini anlamak için
yapılan bu çalışmada, olumsuz düşünce ve önyargıların oluşmasındaki nedenlere
kültürel açıklamalar getirilmeye çalışılmış, olaylara politik ve ekonomik
açıklamalarla yaklaşmak başka bir çalışmanın konusu olarak kabul edilmiştir.
TEZİN AMACI ve ÖNEMİ
Bu çalışma, kalıp düşüncelerin ve önyargıların oluşmasında kültürel
farklılıkların etkisini; kalıp düşüncelerin ve önyargıların iletişim sürecindeki rolünü
ve etkilerini anlamayı amaçlamaktadır. Çünkü, bilişsel bir kalıp olan kalıp düşünce
ve önyargılar, insan zihninde kalmayıp davranışa dönüşmekte ve gruplara karşı
ayrımcı davranışlara neden olmaktadır. Kalıp düşünce ve önyargılar, iletişime katılan
5 Asker Kartarı (2001). Farklılıklarla Yaşamak, Ankara: Ürün Yayınları, s. 193. 6 “Daha geniş bir kültürün parçası olmakla birlikte, kimi inançları ve davranışlarıyla bu kültürden farklılaşan bir toplumsal kümenin kültürü. Altkültürler toplumda hakim ve yaygın olan kültürler ikili bir ilişki içindedir. Buna göre hem hakim kültürle bazı ögeleri paylaşırlar, hem de bu kültürün istikrarına tehdit oluşturacak muhalif ögeleri içerir.” Bkz. Mutlu (1998). a.g.e., s. 35.
12
tarafların etkin iletişim sürecine girmelerine, birbirlerini anlamalarına, farklılıkların
farkına varıp tolere etmelerine engel olmakta ve toplumsal gerginliğe yol açmaktadır.
Daha çok sosyal psikoloji ve psikoloji çalışmaları içinde bir bölüm olarak yer
verilen kalıp düşünce ve önyargılar konusunda, Türkiye’de yapılmış kapsamlı
çalışmaların sayısı çok azdır. Bunlardan biri Mahmut Tezcan’ın doktora çalışması
sonucunda yayınlanmış “Türklerle İlgili Stereotipler (Kalıp Yargılar) Ve Türk
Değerleri Üzerine Bir İnceleme” adlı eseridir. Tezcan, bu kitapta Türk kişiliğinin
sosyal karakterini stereotipler yoluyla tanımlamaya çalışmıştır. Bu çalışma, birinci
kısmı Türkler üzerine yabancı yazarlar tarafından yazılmış kitaplarda yer alan
stereotiplerin ortaya konulması, biraraya getirilmesi ve bunların yapılmış bilimsel
araştırmaların sonucu ile karşılaştırılması, ikinci kısmı ise 1974 yılında Ankara
Üniversitesi öğrencileri üzerinde Türklerin kendilerini nasıl gördüğünü anlamak için
yapılan ampirik bir araştırmanın sonucunda elde edilmiştir. Çalışma, Türkler
hakkında geçmişte ve araştırmanın yapıldığı sırada varolan stereotip ve değerleri ele
aldığı gibi öğrenciler üzerinde yapılan araştırma sonuçlarıyla da geleneksel
değerlerdeki değişimleri ortaya koymaya çalışmıştır.
Kalıp düşünce ve önyargılar üzerine yapılan ikinci çalışma, Hacer Harlak
tarafından “Önyargılar, Psikososyal Bir İnceleme” adı ile hazırlanan kitaptır. Harlak
kitabının giriş kısmında, çalışmasının klasik önyargı araştırmalarından farklı
olduğunu ve stereotip kavramı temelinde çalıştığını belirtirken steorotip kavramını
bireysel düzeyde kişilerin kendisinden farklı olanı algılama ve başkalarıyla ilgili
düşünce ve davranışlarını oluşturma biçimlerinden, grup ortamında önyargıların
13
oluşmasına, ırkçılığın geçmişteki ve günümüzdeki görüntülerine kadar genişleyen bir
çerçevede ele aldığını ifade etmektedir. Dört bölümden oluşan kitabın birinci
bölümünde önyargılarla ilgili klasik yaklaşımlar ele alınırken ikinci bölümde
önyargıların bilişsel ve sosyal temelleri kategorilendirme, stereotipleme ve
gruplararası ilişkiler bağlamında incelenmiştir. Üçüncü bölümde, iki farklı grbun
çeşitli milletlere karşı geliştirdiği stereotiplerin araştırıldığı çalışmanın bulgularına
yer verilirken dördüncü bölümde alan araştırmasından elde edilen sonuçlar
değerlendirilmiştir.
Yukarıda bahsedilen çalışmaların dışında, Türkçe literatürde kalıp düşünce,
önyargı ve bunların iletişimle ilişkisini inceleyen bir araştırmanın bulunmaması,
ciddi bir bilgi birikimi eksikliğine neden olmuştur. Bu çalışma, seçilen kültür
grupları arasındaki kalıp düşünce ve önyargıların oluşmasında kültürel farklılığın
yerini ve iletişim sürecine etkilerinin anlaşılmasına yardım edeceği gibi, her
davranışın ve durumun içinde oluştuğu kültürel bağlama göre değerlendirilmesinin
gerekliliğini örneklerle ortaya koyarak bu alana katkı sağlayacaktır.
14
II. BÖLÜM
KURAMSAL ÇERÇEVE
Kavram ve Terimler
Çalışmada cevabı aranan sorular etrafında, kuramsal çerçeve bölümünde
öncelikle kalıp düşünce ve önyargıların oluşmasında etkili olan, kültür ve iletişim ve
kategorik düşünme kavramlarından sözedilecektir. Kültürel olarak farklılık gösteren
grupların üyeleri arasında ortaya çıkan ve onların iletişim sürecini etkileyen kalıp
düşünce ve önyargıların nasıl oluştuğu konusundaki tartışmalarda kültürel farklılıklar
temel olarak alınsa da sosyal psikoloji kuramlarına da yer verilecektir.
KÜLTÜR
“Her insan grubunun kendine özgü bir kültürü vardır. Bunlardan bir bölümü
kendi kültürümüzden çok farklıdır ve bizim alışkın olduğumuz kavramsal çerçeveye
başvurularak anlaşılmaları olanak dışıdır. Buradan çıkarılacak sonuç, başka
kültürleri kendi ölçütlerimize göre yargılamamamız gerektiğidir. “Kültürel
görecelilik7” adı verilen ilkeyi sürekli olarak aklımızda tutmak zorundayız. Bu
ilkeye göre herhangi bir kültürdeki insan davranışları yalnızca o kültürün temel
sayıltıları ve değerler dizgesi çerçevesinden anlaşılabilir ya da tartışılabilir8.”
Calvin Wells
Kültür, sosyal bilimlerde ciddi şekilde kavramsallaştırılmaya çalışılan, çok
sayıda tanımı yapılamışsa da üzerinde uzlaşıya varılmış bir tanımı bulunmayan bu
7 Her davranışın ve durumun içinde oluştuğu kültüre göre değerlendirilmesi “kültürel görecelik” kavramıyla nitelendirilir. Bu kavram özellikle 20. yy’da Franz Boas, Bronislaw Malinowski, Zora Neal Hurston ve Margaret Mead’in ilkel topluluklar üzerine yaptıkları çalışmalarla önem kazanmıştır. 8 Calvin Wells (1984). İnsan ve Dünyası, Çev. Bozkurt Güvenç, İstanbul: Remzi Kitabevi, s. 44.
15
nedenle her çalışmada, hangi anlamda kullanılacağının ifade edilmesi gereken bir
kavramdır. Sosyal bilimler literatüründe yüzden fazla tanımı olan9 ve XVII.
yüzyıldan itibaren “doğa” kavramının karşıtı olarak kullanılmaya başlanan kütür
kavramı, insanın doğanın verdiklerinin yanında kendi arzusu ve birikimleri ile ortaya
koyduklarının tümüne verilen addı. Hegel, kültürü “doğanın yarattıklarına karşılık,
insanoğlunun yarattığı herşey”; Tylor, “bir toplumun üyeleri tarafından oluşturulan
bilgi, inanç, sanat, ahlak, hukuk, gelenek ve diğer tüm alışkanlıkları içeren bir bütün
olarak10” tarif ederken Geertz, paylaşılan anlamlar olarak tanımlar11. Geertz’in ortak
bir kültürü paylaşan insanların davranışlarının, sosyal ilişkiler ve sosyal etkileşimin
örneklerini içerdiğini12 söylediği ifadesinden yola çıkarak, kültürün toplumsal sistem
ve toplumdan ayrılarak incelenemeyeceği görülür. Bir inanç ve bilgi sistemi olarak
kültür, üyelerinin dünyayı nasıl göreceğini ve nasıl hareket edeceğini belirler.
İnsan yaşamının maddi olmayan yanını, düşünsel bileşenlerini ifade eden
kültürü13 Edward T. Hall, büyük, olağanüstü karmaşık ve ince bir bilgisayara
benzetir. Kültürü insanların yaşama biçimi olarak tanımlayan Hall, kültürün dış
dünyaya ait fenomenlerin ve uyaranların algılanması üzerinde etkili olduğunu
belirtir. Kültürün dil, tarih, toplumsal örgütlenme, normlar, bilgi, davranışlar,
değerler, inançlar, ait olunan grup tarafından beklenilen ve kabul edilen algılar gibi
9 William Gudykunst, Young Yun Kim (1984). Communicating With Strangers: An Approach to Intercultural Communication, New York: Random House, s.10. 10 Sutton, a.g.m. 11 William Gudykunst, vd (1988). Culture and Interpersonal Communication, UK: Sage Publication, s. 31. 12 Young Yun Kim (1989).“Intercultural Adaption”, Handbook of International and Intercultural Communication, ed: Asante, Molefi Kete vd, UK: Sage Publications, s. 301. 13 Kartarı (2001). a.g.e., s. 14.
16
ortak kodları içerdiğini ifade eden14 Hall, kültür hakkında unutulmaması gereken üç
nokta olduğunu belirtir: Kültür öğrenilir ve doğuştan değildir; kültürün çeşitli yönleri
birbiriyle ilişkilidir; kültür paylaşılır, farklı grupların sınırlarını tanımlar ve bir grubu
başka bir gruptan ayırır15.
Hall, insanların tepkilerini ve hareketlerini programlayan kültürün, insanların
yaşamak için yaptıkları her şeyi içine aldığını ve çalıştırılmadan önce mutlaka
öğrenilmesi gereken bir sistem olduğunu söyler. Yaşamda yapılan yanlışların
çoğunun bu sistemin doğru öğrenilmemesi, insanların kendi kurallarıyla bir başka
sisteme başvurması, yazılı olan ya da olmayan kuralların reddedilmesi, sistem
üzerinde kendi kurallarını denemesi ve sistemin kırılması yüzünden olduğunu
belirten16 Hall’ün söylediklerinden anlaşılacağı gibi evrensel - tek bir kültürden
sözedilemez.
Hofstede, her insanın yaşamı boyunca öğrendiği düşünme, hissetme ve olayları
ele alma tarzı olarak ele aldığı kültürün, ilk çocukluk çağlarında elde edildiğini,
belirli düşünme, duyma, bir işi ele alış modelleri insan beyninde yer ettikten sonra,
bunlardan farklı bir tarzı öğrenmek için önce mevcut olanlardan vazgeçmek
gerektiğini ifade eder. İnsanlar belirli düşünme, duyma ve muamele etme modelleri
nedeniyle “zihni programa” tabidir17. Zihni programın kaynakları, bireyin yetiştiği
toplumsal çevre ve elde edilen yaşam deneyimlerinden oluşmaktadır. Hofstede’e
14 Michael L.Hecht, Peter A. Anderson, Sidney A. Ribeau (1989).“The Cultural Dimensions of Nonverbal Communication”, Handbook of International and Intercultural Communication, Ed: Asante, Molefi Kete vd., Sage Publications.163. 15 Edward T. Hall, Mildread Reed Hall, (1983). Hidden Differences Studies in International Communication, Stern Magazin, s. 14. 16 Hall, Hall. (1983). a.g.e., s. 14.
17
göre kültür, “bir grubun ya da insan kategorisinin üyelerini birbirinden ayıran
kolektif zihni yazılımdır” ve zihni yazılımı belirleyen üç katman vardır: İnsan doğası,
kültür, kişilik. Zihni yazılımın evrensel doğasını oluşturan insan doğası bütün
insanlar arasında ortak olan nitelikleri kapsamaktadır. Kişilik, bireyin zihni
yazılımının, başka hiçbir insanla ortak olmayan, kendine özgü kombinasyonudur.
İnsanların öğrenerek kazandıkları kültür, semboller, kahramanlar, ritüeller ve
değerler konusunda farklılaşır18.
Burada anlatılanlar ışığında kültürün, üyelerine üzerinde uzlaşı sağlanmış
kurallar aracılığıyla, neyi nasıl algılayacaklarını ve nasıl davranacaklarını gösteren
“seçici bir perde” gibi çalıştığı, evrensel ve tek bir kültürden söz edilemeyeceği
sonucuna varılabilir. Kültürler arasındaki farklılıkların temelinde ise, o kültürün
kendine özgü tarihi ve çevresel özellikleri bulunmaktadır. Kültürler arasındaki
farklılıkların anlaşılabilmesi için farklı teorisyenler çeşitli inceleme noktaları ortaya
koymuştur. Örneğin Hall, kültürler arasındaki farklılıkların zaman ve bağlam,
Hofstede güç aralığı, erillik – dişillik, bireyci – ortaklaşa davranışçı, belirsizlikten
sakınma yönleriyle ortaya konabileceğini söylemiştir19. Farklı kültürler, farklı
kurallara ve farklı kültürel özelliklere sahip olduğu için her kültürün üyesi, dünyayı
farklı algılar ve anlamlandırır. İletişime katılan taraflar duygu, düşünce ve
davranışlarını biçimlendiren kültürün etkisi atında kalarak karşı tarafın davranışlarını
kendi kültürel değerlerine göre anlamlandırır ve değerlendirir. Bu durumda,
etkileşime giren tarafların davranışlarının yanlış anlaşılmaması için o davranışın
17 Kartarı (2001). a.g.e., s. 60-62. 18 Kartarı (2001). a.g.e., s. 57. 19 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Kartarı (2001). a.g.e., Edward T. Hall (1969). Hidden Dimensions, Hall, Hall, (1983). a.g.e.
18
içinde oluştuğu kültürün özelliklerine göre değerlendirilmesi ve anlamlandırılması
gerekir.
KÜLTÜR ve İLETİŞİM
Gündelik hayatımızda çok sık kullanılan, akademinin de önemli inceleme ve
tartışma konusu olan iletişim kavramının yüzlerce tanımı vardır. En basit tanımıyla
iletişim, bilginin, fikirlerin ve duyguların simgeler yoluyla aktarılma20 sürecidir. Her
birey, çocukluğundan itibaren içine doğduğu kültürel çevreyi ve onunla ilişkili olan
şeyleri öğrenmeye başlar. Her bireyin kültürel çevreden öğrendiği kurallar onun
şekillenmesinde etkili olur. Peterson, Jensen ve Rivers kültür ve iletişimin birbirini
kuşattığını, iletişimin, bireylerin sosyalleşmesinin taşıyıcısı olduğunu ifade ederek21
iletişimi kültürün taşıyıcısı konumuna getirir. Hall iletişimi, “kuralları olan,
çözümlenebilen ve araştırmacıların kişilerarası etkileşimin kültürel kalıplarını
kuramsal olarak ifade edebilecekleri bir alan olarak22” tarif eder.
Bir iletişim sürecinde mutlaka bir gönderen ve bir alıcı bulunur. Çeşitli
nedenlerle istemli ya da istem dışı olarak karşı tarafa anlatmak istediklerini
kodlayarak mesaja dönüştüren gönderen, uygun bir kanal kullanarak mesajı alıcıya
gönderir. Mesajı algılayan alıcı, mesaja kodaçımı yaparak anlam oluşturur. Bu
aşamaların herbiri bireylerin üyesi olduğu kültürün etkisi altında gerçekleşir. Bu
20 Mutlu (1998). a.g.e, s. 168. 21 Young Yun Kim (2001). Becoming Intercultural Communication, UK: Sage Publication, s. 46, 62. Dipnot. 22 Kartarı (2001). a.g.e., s. 31, s. 43. Dipnot.
19
çalışmada iletişim kavramı, kültür tarafından mensuplarına öğretilen bir süreç,
kültürün aktarılmasını ve farklı kültürden insanların etkileşim sürecine girmesini
sağlayan zorunlu bir araç olarak ele alınacaktır.
Farklı kültürel özelliklere sahip bireyler arasında gerekleşen etkileşim süreci
aynı zamanda bir kültürlerarası iletişim sürecidir. Kültürlerarası iletişimin konusu,
günlük yaşamın çeşitli alanlarında ve evlilik, aile, ticari ve resmi kuruluşlar vb.
kurumlarda farklı kültürlere mensup insanlar arasındaki etkileşimdir. Bu nedenle
algılama klişeleştirme, akültürsyon ve enkültürasyon, kültürel değişme ve
modernleşme, göç ve kültürel kimlik sorunları gibi konular kültürlerarası iletişimin
inceleme alanına girer. Disiplinlerarası bir özellik taşıyan kültürlerarası iletişimin
amacı, farklı kültürden insanlar arasında gerçekleşen iletişimi anlamak ve açıklamak,
iletişim süreçleri ile ilgili tahminlerde bulunmaktır. Kültürlerarası etkileşimi ve bu
sürecin kuramsal dayanaklarını inceleyen bir çok kuram23 vardır. Kültürlerarası
iletişim sürecini etkileyerek sürecin etkin bir şekilde gerçekleşmesine engel olan
faktörler ise normlar, roller, etnomerkezcilik, belirsizlik - kaygı düzeyi ile kalıp
düşünce ve önyargılardır.
Her kültürün, üyelerinin üzerinde uzlaştığı ve standartlaştırdığı yanlış veya
doğru olarak nitelendirilen davranış kuralları vardır. İnsanların nasıl davranması
gerektiğini belirleyen ve norm olarak adlandırılan davranış kuralları, her kültürde
değişik özellikler gösterir. Dolayısıyla bir kültür için doğru olan davranış, başka bir
kültür için yanlış olabilir. “Bireyin grup içindeki yerine bağlı olarak, bireyden
23 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Türkçe literatürde Asker Kartarı’nın “Farklılıklarla Yaşamak” adlı kitabının “Kültürlerarası İletişim’in Kuramsal Dayanakları” adlı bölümü.
20
beklenilen davranış kalıpları sosyal bilimlerde rol olarak tanımlanır24.” Her kültürün,
üyelerinden beklediği davranış kalıpları vardır. Ancak, bu bireylerden beklenen
davranış kalıpları kültürden kültüre değişmektedir. Örneğin Türk kültürü gibi
kollektif bir kültürde anne – babanın çocuğundan beklediği “evlat” rolüne ilişkin
davranışlarla Amerikan kültürü gibi bireyci bir kültürde aynı rolden beklenilen
davranışlar aynı değildir. Kültürlerarası iletişimi etkileyen faktörlerden biri olarak
etnomerkezcilik, “bireyin kendi kültürünü dünyanın merkezine yerleştirerek,
diğerlerinin hareket ve davranışlarını kendi kültürel değerlerine ve normlarına göre
değerlendirmesi anlamına gelir. Bu bağlamda bireyin kendi kültüründe yaptığı
herşey doğru, diğerlerinin yaptığı herşey yanlış olarak kabul edilir25”. Etnomerkezci
bireyler, kültürlerarası iletişim sürecinde kendi kültürlerini diğerlerinin
kültürlerinden üstün görüp diğer kültürü, kendi kültürünün özelliklerine ve
kurallarına göre değerlendirdiği için iletişim sürecini olumsuz yönde etkiler.
Kültürlerin, belirsizliği azaltma ve sapkın davranış ve düşünceleri tolere edebilme
durumlarına atıfta bulunan26 belirsizlikten sakınma ve kaygı durumu, insanların
iletişim kurduğu insanları ve kültürlerini tanımadıkları dolayısıyla nasıl
davranacaklarını ve kendilerine nasıl davranılacağını bilmedikleri, riskin ve şüphenin
arttığı durumlarda ortaya çıkar. Belirsizlikten sakınma derecesinin yüksek olduğu
kültürlerin üyeleri, iletişim sürecinde duygusal, huzursuz, aktif ve saldırgan
davranışlar göstererek etkileşimi olumsuz yönde etkiler27. Kültürlerarası iletişim
sürecini etkileyen önemli bir faktör olarak kalıp düşünce ve önyargılar ise bu
24 Kartarı (2001). a.g.e., s. 182. 25 http://www.multi-culturalcenter.org/diversity.php. 24.04.2004. 26 Gudykunst, vd (1988). a.g.e., s. 47. 27 Kartarı (2001). a.g.e, s. 87.
21
çalışmanın temel ilgisi olduğu için aşağıda kategorik düşünme ve şema gibi
kavramlarla ilintilendirilerek daha ayrıntılı olarak anlatılmıştır.
Kültürlerarası iletişimin etkin bir şekilde gerçekleşmesi için, iletişime katılan
tarafların “kültürlerarası iletişim yeterliği”ne sahip olması gerekir. Farklı kültürlere
ve kültürlerarası iletişim yeterliğine sahip bireyler arasında gerçekleşen iletişim
sürecinde, etkin ve uygun iletişim kurulur ve yanlış anlamlar en aza iner. İletişime
katılan taraflar, karşıdakinin davranışlarını, iletişim sürecinin gerçekleştiği bağlamda
tahmin ederek nasıl davranacaklarını bilir ve kendilerini daha rahat hissederler. Etkin
bir iletişim süreci için farklı kültürel kimliklere sahip bireylerin temel yeterlik,
toplumsal yeterlik, bireylerarsı yeterlik, dil yeterliği, iletişim ve ilişkisel yeterlik
alanlarında kendini yetiştirmesi gerekir. Temel yeterlik, bireyin amaçlarına
ulaşabilmek için çevresine etkin bir şekilde uyum sağlamasını; toplumsal yeterlik,
başkalarının duygularını sezebilme, toplumsal rol üstlenme, bilişsel karmaşıklık ve
etkileşimi yönetebilmesini; bireylerarası yeterlik, başarılı iletişim yolu ile amaçlara
ulaşabilme ve görevleri yerine getirmesini; dil ve iletişim yeterliği, etkileşim
sürecinde kullanılan dil ve mesajlarda yeterli olmasını; ilişkisel yeterlik, başarılı bir
etkileşim için başkalarıyla daha önceden ilişki kurma yeteneğini anlatır28.
28 Kartarı (2001).a. g.e., s. 207.
22
KATEGORİLENDİRME SÜRECİ ve ÖNYARGILAR
İnsanlar, çeşitli ve çok sayıda uyaran içeren bir dünya da yaşarlar. Bu çeşitlilik
içerisinde her uyaran eğer tekil olarak algılanmaya çalışılırsa karmakarışık bir durum
ortaya çıkar. İnsanlar, dünyayı anlayabilmek, üzerinde düşünebilmek ve bazı
konularda öngörülerde bulunmak isterler. Bu nedenle, her bir uyaranı ayrı ayrı değil,
bir sınıflamaya ya da gruplamaya tabi tutarak değerlendirir ve ona göre tepkide
bulunurlar29. Bu sınıflandırma ve gruplama işlemine kategorilendirme denir. Çeşitli
çalışmalar, kategorilerin erken dönemde oluştuğunu göstermiştir. Örneğin Wolff’un
1966’da yaptığı çalışma, iki haftadan sonra bebeklerin insan sesiyle diğer sesleri
birbirinden ayırabildiğini, Eimas ise 1972’de yaptığı çalışmayla bebeklerin bir aydan
sonra heceler arasında ayrım yapabildiklerini göstermiştir30.
Triandis, “kategori, belki de kültürün çözümlenmesinde kullanabilecek en
önemli faktördür31” diyerek kategorilerin, kültürel bir sürecin sonucunda oluştuğunu
altını çizer. Çünkü kültür, bir toplumun değerlerini, inançlarını, normlarını rol ve
tutumlarını biçimlendirirken o toplumun üyelerinin neyi nasıl algılayacağını
belirleyerek kendi dünyalarını biçimlendirmelerini de sağlar. Her kültür, birbirinden
farklı özelliklere sahip olduğu için, bireyin sosyalleşme sürecinde öğrendiği
kategoriler de birbirinden farklıdır. Aynı kültürün içinde yetişen bireylerin
kategorileri benzer olacağı için bir davranış ya da olaylara verecekleri anlam ve
beklentileri benzer olurken, farklı kültürde yetişen bireylerin anlamlandırmaları ve
beklentileri de farklı olacaktır.
29 Hacer Harlak (2000). Önyargılar Psikososyal Bir İnceleme, Ankara: Sistem Yayıncılık, s. 50. 30 Perry Hinton (2000). Stereotypes, Cognition and Culture, Piledelphia: Pshology Press, s. 32.
23
Allport, kategorilendirme sürecinin beş önemli karakteristiği olduğunu belirtir:
- Kategorilendirme, gündelik uyumumuza yol göstermek için geniş yığınlar ve
sınıflar oluşturur.
- Kategorilendirme, şeyleri mümkün olduğu kadar bir sınıf içinde eritir.
- Kategori, ilgili nesneyi çabucak tanımamızı sağlar.
- Kategoriler az ya da çok rasyonel olabilir32.
Billig, kategorilendirmenin düşüncenin temelini oluşturduğunu, uyaran
dünyasını basitleştirerek bir vurgulama etkisini yaptığını ve kategorilendirmenin
enformasyonun alınmasını, işlenmesini ve bellekte depolanmasını etkileyen ve
kolaylaştıran bir süreç olduğunu söyler33. İnsanlar, karşılaştıkları bireyler hakkında
bilgi toplayarak onlara nasıl davranacaklarını belirler ve bu süreçte zihninde varolan
kategorilere başvurarak bireysel farklılıkları göz ardı ederler. Bu durumun doğal
sonucu ise şemalar, stereotip ve önyargılardır34. Allport, kategorilerin ne
gördüğümüzle nasıl yargıladığımızla, ne yaptığımızla yakın ve sıkı ilişkide olduğu
için gruplar hakkında yargılara varmada etkili olduğundan bahseder35.
Baron ve Bryne, önyargının temelini kategorilendirme sürecinden
yararlanarak ve “sosyal kategorilendirme” terimi ile açıklar. Kategorilendirme
sürecinde, bireylerin sosyal etkileşimi yapılandırmasını, bireyleri farklılaştırmasını
31 Richard Brislin, vd. (1985). Intercultural Interactions, California: Sage Publications, s. 305. 32 Gordon Allport (1954) The Nature of Prejudice, Cambridge, Mass., Addison-Wesley Pub, s. 53. 33 Michael Billig (1985). “Prejudice, categorization and particularizaztion: From Perceptual to a Rhetorical Approach”, European Journal of Social Pschology, Vol. 15, s. 79-103, Aktaran Harlak (2000). a.g.e., s. 62. 34 Brislin, vd. (1985). a.g.e., s. 306.
24
ve biçimlendirmesini sağlayan süreç, sosyal kategorilendirme süreci olarak
adlandırılır. Sosyal kategorilendirme sürecinde, gruplararası ilişkiler söz konusu
olduğunda, grup içindekiler ve grup dışındakiler arasında ayrım yapılır. Bu ayrım
sonucunda iç ve dış grup ortaya çıkar, bireyin kendisini ait hissettiği sosyal gruba
üyeliği sağlamlaşır. Ancak bu durum, bireyin başka bir grup üyesi ile karşılaşması
sonucunda ortaya çıkar. Bireyler, başka bir grupla karşılaştıklarında, kendi
gruplarını, temasta oldukları diğer gruplardan üstün olarak algılama yönünde
davranırlar. Böylece her grup kendisini “rakiplerinden” üstün görür ve önyargı ortaya
çıkar36.
A grubunun üyelerinin dünyayıiç ve dış grup olarak bölme eğilimi
A grubunun üyelerinin kendigruplarını üstün algılama eğilimi
Diğer grupların değerlerini düşürme eğilimi
Gruplarararsı çatışma ve
önyargı
B grubunun üyelerinin dünyayıiç - dış grup olarak bölme eğlimi
B grubunun üyelerinin kendi gruplarını üstün algılama eğilimi
Diğer grupların değerlerini düşürme eğilimi
Sosyal Rekabet
Şekil – 1 Baron ve Bryne göre Önyargının Temeli Sosyal Kategorilendirmedir. Kaynak: R. A. Baron, B. Bryne (1984). Social Psychology: Understanding Human Interaction, Allyn and Bacon Inc., s. 185.
35 Harlak (2000). a.g.e., s. 51.
25
Etrafımızda gördüğümüz şeyleri sınıflama ve kategorilendirme, zihnin
çalışmasının temel niteliğidir ve bu kategorilerin biriktirilmesi sonucunda ortaya
şemalar çıkar. Şema, deneyimlere dayalı olarak bir gerçeklik alanının tipik
bağlantılarının temsil edildiği bellekteki, sözel olmayan ve bilgiyi işlemeye ve
örgütlemeye yardımcı olan bilişsel bir yapı; nesneler, kişiler, olaylar, roller
hakkındaki inanç ve duygularımızın kategoriler halinde biriktirilerek organize
edilmiş zihinsel örüntüleridir37.
Sınıflandırma ve isimlendirme ihtiyacı, bellekteki bilgileri düzenlemek ve
koruyabilmek için duyulan ihtiyaçtan kaynaklanır. Eğer, bireylerin zihninde, uyaranı
içine yerleştirecek bir şema yoksa o uyaran algılanmaz ya da anlaşılmaz. Bireyin,
kendi deneyimlerini ve çevreden aldığı bilgileri sınıflandırması sonucunda
oluşturduğu şemalar, kişilere, durumlara ve olaylara karşı beklentiler yaratır.
Örneğin, hayatında hiç doktora gitmemiş birinin çevresinden duydukları ya da
gördükleri sonucunda oluşturduğu "doktor rolü"ne ilişkin şema, onun doktordan belli
davranışları beklemesine yol açar. Bireyler, genellikle şemalarını değiştirmek yerine
yeni enformasyonu şemalarına uydurma yolunu tercih ederler. Böylece yaşayacakları
çelişkiyi ve çelişkiden doğacak gerilimi azaltmaya çalışırlar38. Bu bağlamda şemanın
üç görevi ortaya çıkmaktadır: Bilgiye anlam vermek, her yeni bilgiyi zihinde yerine
koymak, yararsız ve gereksiz bilgiyi ayırmak39.
36 Robert. A. Baron, B. Bryne, (1984) Social Psychology: Understanding Human Interaction, Allyn and Bacon Inc., s. 184- 188. 37 Mutlu, (1998). a.g.e., s. 324., Kartarı, (2001). a.g.e., s. 191. 38 Harlak, (2000). a. g.e., s. 85. 39 Yeşim Taş, a.g.m.
26
Her birey birbirinden farklı sosyo – ekonomik ve kültürel özelliklere ve
deneyimlere sahip olduğu için farklı şemalara sahiptir. Dolayısıyla iletişim sürecine
katılan tarafların zihninde varolan farklı şemalar; farklı algılamayı, anlamayı ve
yorumlamayı da beraberinde getirecek ve tarafların iletişim sürecinden beklentilerini
buna bağlı olarak da karşı tarafa nasıl davranacaklarını belirleyecektir.
Mutlu, üç temel şema tipinden bahseder. Bunlar: ilk örnekler (prototip),
basmakalıp yargılar (stereotip) ve toplumsal senaryolardır. Prototip, herhangi bir
kategoriyi en iyi yansıtan örgütlü bilgi seti; stereotip, bir grup üyesinin karakteri /
davranışı hakkındaki inanç; toplumsal senaryo, katılımcı ya da gözlemci olarak
bireyler tarafından beklenen tutarlı ve birbirine uygun olaylar40 olarak
tanımlanmaktadır. Bireyler, gruplar ya da kişiler hakkında kategori oluşturulurken, o
grup ya da bireylere ilişkin değerlendirmeler de yapılır. Bu değerlendirmeler ve
yargılar kalıp düşünce ve önyargı kavramı çerçevesinde ele alınmaktadır41.
40 Mutlu (1998). a.g.e., s.324. 41 Harlak (2000), a.g.e., s. 5.
27
KALIP DÜŞÜNCELER VE ÖNYARGILAR
1- KALIP DÜŞÜNCELER (STEREOTİP)
Stereotip ya da kalıp düşünceler hakkında bilgi verecek ilk şey, kelimenin
kendisidir. “Stereotip” terimi, basım endüstrisinde kullanılan, bir sayfa ya da
paragrafın birden çok kopyalanmasını sağlayan metal kabın adıdır42. Kalıp düşünce
ya da stereotip, sosyal bilimlerde, “bir toplumsal gruba ilişkin inançlar; insanları bir
takım türlere, tiplere bölmeyi ifade eden zihinsel yapıtlar; çevreyi anlama sürecinde
karar vermeyi kolaylaştırma işlevine sahip, merkezi, kemikleşmiş, şematik, büyük
ölçüde yanlış bilişsel formlar43” olarak tarif edilir.
Sosyal bilimlerde, stereotip ile ilgili çalışmaların 1922 yılında Walter
Lippman’ın Public Opinion kitabıyla başladığı kabul edilir. Lippman kitabında,
steerotip kavramını, “kafamızın içindeki resimler” olarak tarif eder. Lippman’a göre
insan hareketlerinin temeli gerçek dünyadan alınan bilgiler olamaz. Çünkü, gerçek
dünya çok büyük ve çok karmaşıktır. Bu nedenle insanlar, kendileri ve kültürleri
tarafından biçimlendirilmiş resimler yapar ve bu resimler aracılığı ile hareket
ederler44. Lippman’ın, dünyayı temsil etmenin kısmi ve yetersiz bir yolu olduğunu
belirttiği stereotipler, “bireyin kendi konumunu meşrulaştıran savunmalar
olmalarının yanısıra objektif ve dengeli muhakemeyi engelleyen kör noktalar olarak
42 Sutton, a.g.m. 43 Nuran Hortaçsu (1998). Grup İçi ve Gruplararası Süreçler, Ankara: İmge Kitabevi, s. 229.; Mahmut Tezcan (1974). Türklerle İlgili Stereotipler Kalıpyargılar ve Türk Değerleri Üzerine Bir İnceleme, Ankara: A.Ü Eğitin Fakültesi Yayınları, s. 9.; Charles Steranger, Mark Shaller (2000). “Stereotypes as Individual and Collective Representations”, Stereotypes and Prejudice, Ed: Charles Stranger, California: Pschology Press, s. 65.Kartarı, a.g.e., s. 190, 324. dipnot.
28
anlaşılmaktadır45”. Amerikalı araştırmacılar tarafından stereotipler, özellikle etnik
sterotipler hakkında konuşulurken, genellikle insan zihinindeki negatif imajlar olarak
tarif edilir. Lippman, stereotiplerin, değişime karşı dayanıklı, sürekli, duygular ve
değerlerle dolu olduğunu söyler46. İnsanın kategorik düşünme yetisinin sonucu olan
stereotipler, kullanan kişinin kültürel özelliklerinden ve stereotipin kullanıldığı
bağlamdan etkilenmektedir.
Sosyal psikolojin en eski konularından biri olan kalıp düşünceler, özellikle
toplumsal barış ve çatışma ile yakından ilişkili olduğu için önemli bir inceleme alanı
olmuş ve çeşitli araştırmalar yapılmıştır47. İlk defa ABD’de başlayan bu çalışmaların
yapılmasının nedeni, ABD’nin farklı kültürlerin birarada bulunduğu ve kaynaştığı bir
alan olarak görülmesidir. Bu araştırmalar, farklı grupların birbirlerine ilişkin
görüşlerinin belirlenerek olumsuz görüşlerin değiştirilmesini amaçlamıştır.
44 Hinton (2000). a.g.e., s. 8. 45 Harlak (2000). a.g.e., s. 43. 46 Stephen Ryan, “Peace Building and Conflict”, www.colarado.edu., 24.04.2004. 47 Stereotipler konusundaki ilk sosyal psikolojik araştırma 1933’de Katz ve Braly tarafından Amerika’da kişilerin çeşitli ırk gruplarına yönelik tercihlerinin bir görüş birliğini yansıtıp yansıtmadığı ve bu görüş birliğinin nasıl yorumlanabileceği sorusu ile başlamış ve stereotiplerin önyargılardan kaynaklandığını savunulmuştur. 10 ırka yönelik stereotiplerin belirlenmesi için öğrenciler üzerinde yaptıkları araştırmada ırksal önyargının yüksek düzeyde tutarlı bir grup stereotipin parçası ve bir ırk ismine tekil bir spesifik tepkiden daha fazla bir şey olduğu sonucuna varılmıştır. 1950 ve 1967 yılında bu çalışmanın sonuçlarını değerlendirmek için aynı araştırma tekrarlanmıştır. 1941 yılında Amerika’da yaşayan zenci ve Yahudiler’e yöneltilen stereotipler hakkında yapılan araştırmanın dışında Muzaffer Sherif’in grup oluşumu, çatışması ve grup çatışmasının azaltılmasını araştırdığı “Hırsızlar Kampı” çalışması da stereotiplerin oluşumunu inceleyen araştırmalardandır. Altmışlı yıllarda duraklayan kalıp düşünce ve gruplararası ilişkiler konusundaki araştırmalar, yetmişli yıllarda bilişsel akım çerçevesinde tekrar ele alınmıştır. Bu türden araştırmalar, kalıp düşüncelerin oluşmasını insanların bilişsel yanılgıları ile açıklamış ve mevcut kalıp düşüncelerin kişilerin yeni bilgileri yorum ve hafızaya yerleştirmeleri üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Seksenli yıllarda, Tajfel ve Turner’ın toplumsal sınıflandırma kuramları kalıp düşünceler konusunda yeni bir yaklaşım getirmiştir. Bu yaklaşım, kalıp düşüncelerin karşıt grupların varlığı ve kişilerin kendi gruplarının kimliğini ve dolayısıyla kendi toplumsal benliklerini belirleme ve olumlu değerlendirme istekleri sonucu ortaya çıktıkları savı üzerine kurulmuştur. Ayrıntılı bilgi için bkz. Harlak (2000). Önyargılar; Hortaçsu (1998) Grup İçi ve Gruplarası Süreçler; Kağıtçıbaşı (1985). İnsan ve İnsanlar; Sherif, Sherih (1993). Sosyal Psikolojiye Giriş; Allport (1954). The Nature of Prejudice.
29
Kalıp düşünceler, bir grubun başka bir grup hakkında, üyelerine aktardığı ve
aralarındaki çatışmayı yansıtan düşüncelerdir. Kalıp düşünceler, belirli gruplar
hakkında sahip olunan bilgilerin bir özetidir. Bu özet bilgiler sayesinde başka bir
grup hakkında geliştirilen tutumlar, o grup üyesi ile karşılaşıldığında verilecek
tepkileri ve onun davranışları hakkındaki beklentileri belirler. Kalıp düşünceler, kişi
için, her yeni tutum objesi veya karşılaşılan kimse ile ilgili olarak baştan yeni bir
öğrenme sürecinden geçme yerine kişiye bazı eğilim ve beklentileri kullanma olanağı
sağlayarak onun işini kolaylaştırır ve davranışlarına düzen ve tutarlılık kazandırır.
Stereotipler, özellikle bilgileri ve yeni durumları hızla sınıflandırmaya yarayan
basitleştirme ve genellemeler olduğu için, bir konu, durum, olay ya da kişi hakkında
yanlış sonuçlara varmaya neden olabilir48.
Mahmut Tezcan, kalıp düşüncelerin peşin hükümler olduğunu ve bu
hükümlerin:
“- tecrübe ve bilgilerden ilham almaksızın belli kişi veya eşyaya karşı takınılan
olumlu ya da olumsuz tutumlar olduğunu,
- mantıki olarak kuşku veya eleştiri ile karşılanılması gerektiği halde ilk elden kabul
edildiğini,
- sadece duygulardan, ruh halinden, mantıksız dürtülerden kaynak alan kanaatler
olduğunu ve bu kanaatlerle bazı niteliklerin herhangi bir eleştiriden geçirilmeksizin
genelleştirilip bazı kişi ve kuruluşlara mal edildiğini,
48 Çiğdem Kağıtçıbaşı (1985). İnsan ve İnsanlar, İstanbul: Evrim Yayınları, s. 102 – 103.
30
- olumsuz olarak damgalanmak istenilen grupları arzu edilir bazı niteliklerden
yoksun bıraktığını49” ifade eder.
Bireye, her yeni tutum objesi veya karşılaşılan kimse ile ilgili olarak baştan
yeni bir öğrenme sürecinden geçme yerine, kişiye bazı eğilim ve beklentileri
kullanma olanağı sağlayan kalıp düşünceler, çevreyi anlamayı ve yaşamı
kolaylaştırmayı mümkün hale getiren kategori ve tipolojilerdir.
Kalıp düşünceler, değişik hedef grupların gerçekte var olan özelliklerini
yansıtabilecekleri gibi, hedef grupların belli bir toplumun geçmişindeki yerini rolünü
ve deneyimlerini de yansıtabilirler50. Tarih de, toplumların geçmişleri ve kültürün
önemli bir parçası olarak kalıp düşünceleri etkiler. Tarihsel deneyimler ve bilgiler,
bizim kim olduğumuzu biçimlendirirken kendimizi ve diğerlerini anlamamıza
yardımcı olur. Kalıp düşünceler, bir toplumdaki politik ve ekonomik durumdan,
gruplar arasındaki güç ve zenginlik dengesinden etkilenmektedir51. Kalıp
düşüncelerle ilgili tipik bir tavır, “genel kural”ın istisnaları olduğunu düşünmektir.
Karşıt vakaları kalıp düşünceyi zayıflatan kanıtlar olarak görmek yerine arızi
istisnalar olarak almak kategorik düşüncenin genel özelliğidir52.
49 Tezcan (1974) Türklerle İlgili Stereotipler ve Türk Değerleri Üzerine Bir İnceleme, Ankara: EBF Yayınları, s. 12. 50 Hortaçsu (1998). a.g.e., s. 234. 51 Sutton, a.g.m. 52 Muzaffer Sherif, Cathrene Sherif (1993). Sosyal Psikolojiye Giriş, İstanbul: Sosyal Yayınları, s. 655.
31
A- KALIP DÜŞÜNCELERİN OLUŞUMUNU AÇIKLAYAN
YAKLAŞIMLAR
Bireylerin, çocukluktan başlayarak sosyalizasyon sürecinde aile, arkadaş,
eğitim, medya yoluyla öğrendiği kalıp düşüncelerin oluşumunu açıklamaya çalışan
çeşitli araştırmalar sonucunda, kalıp düşüncelerin bilişsel ve güdüsel olarak iki ana
başlık altında açıklanabileceği ortaya çıkmıştır53.
a- BİLİŞSEL AÇIKLAMALAR
Yanılgısal İlişki: İnsanların bilgi-işlem süreçleriyle ilgilenen Hamilton ve
Giffo, kalıp düşüncelerin oluşumunu bu süreçler üzerine yaptıkları çalışmanın
sonucunda ortaya çıkardıkları yanılgısal ilişki kavramıyla açıklar. Yanılgısal ilişki,
gözlemcilerin gerçekte aralarında ilişki bulunmayan iki olay arasında bir ilişki
algılaması veya iki olay arasındaki ilişki düzeyini abartması olarak tanımlanmışdır.
Bu yanılgı az görülen iki durumun birbirleriyle ilişkisi durumunda ortaya
çıkmaktadır. Gruplararası ilişkiler söz konusu olduğunda çoğunluk grubunun üyeleri
ile arzulanır davranışlar, dış grup ya da azınlık grupla arzulanmayan davranışlar
arasında bir korelasyon varmış gibi algılanır54.
53 Hortaçsu (1998). a.g.e., s. 256. 54 Harlak (2000). a.g.e., s.85, Hortaçsu (1998). a.g.e., s. 241.
32
Örneklerden Geliştirilen Kalıp Açıklaması: Bu açıklamaya göre, bireyler,
belli bir kategorideki insanlardan değişik örnekler görürler. Gördükleri örneklerden
anımsadıkları bilgiler, onların o insan kategorisine ilişkin kalıp düşüncelerini
oluşturur.
Özellik Soyutlama Modeli: Bu modele göre, insanlar bir kategorinin üyesi
olan kişilerle karşılaştıklarında, o kategorinin özelliklerini belirler ve o özellikleri
soyut olarak o grup insanla ilişkilendirirler. Böylelikle o kategoriye uygun bir kalıp
çıkarır ve karşılaştıkları kategori üyesine belirledikleri kalıp düşüncenin etkisi altında
davranırlar.
b- GÜDÜSEL AÇIKLAMALAR:
İnsanların Kendilerini Olumlu Değerlendirme İsteği: Bu açıklamaya göre,
insanlar, grup içindekiler ve dışındakiler ayrımı yaparak kendilerini bir sosyal gruba
ait hisseder ve benlik saygılarını arttırırlar. Farklı gruplara üye olan bireyler,
karşılaştıklarında, kendi gruplarını temasta oldukları diğer gruplardan üstün olarak
algılama eğilimine girerler. Bunun nedeni, insanın kendini olumlu değerlendirme
isteğidir55. Bireyin kendini olumlu değerlendirebilmesi için, kendisini başkalarıyla
kıyaslayıp, onlardan daha iyi olduğuna karar vermesi gerekir. Başka bir deyişle,
insanların başkalarından iyi olabilmesi için, onları göreceli olarak daha kötü ve veya
değersiz görmesi gerekir56.
55 Harlak (2000). a.g.e., s.70. 56 Hortaçsu (1998). a.g.e., s. 248.
33
Sosyal Kimlik Kuramı: Tajfel ve Turner’ tarafından geliştirilen bu kuram,
sosyal sınıflandırma ve sosyal kıyaslama üzerinde durarak kalıp düşüncelerin
gelişmesini açıklar. Bu açıklamanın temel varsayımı, insanların kendi kimliklerinin
yanısıra bir de toplumsal kimliklerinin olduğudur. Sosyal kimlik, kişinin üyesi
olduğu grupla belirlenir, grup kimliği ise grubu karşıt gruptan ayıracak şekilde
oluşturulur57.
Kuram, insanların sosyal çevrelerini düzene koymak ve sosyal dünyada kendi
yerlerini bulmak ve tanımlamak için sınıflandırma yaptıklarını kabul eder. Bu
sınıflandırma ile insanlar, toplum içinde nerede yer aldıklarını ve kim olduklarını
anlar ve bu sayede kendilerini, aynı kategoride bulunan diğer kişilerle büyük oranda
benzer olarak algılar. Kendi kategorilerindeki üyelerle aralarındaki benzerlikleri
belirginleştiren grup üyesi, diğer kategorilerdeki üyelerle de aralarındaki farklılığı
vurgular. Bu sınıflandırma işlemi kalıp düşüncelerin oluşmasına neden olur58.
Harlak’da, Tajfel ve Turner’ın kalıp düşüncelerin oluşmasına ilişkin yaptıkları
toplumsal sınıflandırma açıklamasının temelinde, kişilerin kendilerini beğenme
gereksinimleri yattığını ifade eder59.
Bireylerin sosyal kimliklerini belirlerken kullandıkları, sosyal kıyaslama işlemi
ile bireyler kendi gruplarını diğer gruplarla aralarındaki farklılıkları bularak kendi
gruplarının değerlendirmesini yapmaya çalışırlar. İnsanlar bu kıyaslama işleminde,
kendilik kavramını olumlamak, başka bir deyişle, olumlu bir sosyal kimlik
57 Rupert Brown (1995). Prejudice: Its Social Pschology, UK: Okford Blackwell, s. 46-47. 58 Nuray Sakallı (2001). Sosyal Etkiler “Kim Kimi Nasıl Etkiler?” Ankara: İmge Yayınevi., s. 180-181. 59 Harlak (2000).a.g.e., s. 75.
34
geliştirmek için, ait oldukları sosyal gruplar lehine değerlendirmeler yapar ve tarafgir
davranırlar60.
Davranışsal Etkileşim Modeli: Bu model, karşıt gruplara ilişkin kalıp
düşüncelerin ve davranışların nedenini insanların benlik değerini yüceltme isteğine
değil, durumsal çıkarlarına bağlar. Örneğin, bir insanın kaderi karşıt grupça
belirleniyorsa karşıt gruba karşı olumlu tavır sergileyecek, kendi grubu tarafından
belirleniyorsa kedi grubunu kayıracak ve diğerlerine karşı olumsuz düşünce ve
tutumlar geliştirecektir61.
Toplumsal Durumdan Kaynaklanan Açıklama: M. Sherif’in 1961 yılında
“Hırsızlar Mağarası62” adı ile çocuk gruplarıyla yaptığı alan araştırması sonucunda
kalıp düşüncelerin gruplararası çıkar çatışmaları sonucu ortaya çıktığı görülmüştür63.
Bu modelde toplumsal grupların iş, yiyecek, sosyal konum gibi kısıtlı kaynaklar için
yarışması grupların birbirine ilişkin olumsuz tutumlar ve kalıp düşünceleri
geliştirmesinin nedeni olarak gösterilir64.
60Sakallı (2001). a.g.e., s. 180. 61 Harlak (2000). a.g.e., s. 69. 62 Sherif , 1961 yılında bir yaz kampında erkek çocukları iki gruba ayırarak gruplararası çatışmaların nedenlerini anlamaya çalışmıştır. Bu amaçla mevcut yiyecekleri bir masaya yerleştirir ve iyi olan kısmının bir grup tarafından yenildiği izlenimini verir. Yiyeceklerin başına gelen ikinci grup kalitesiz yiyeceklerin kaldığını görünce diğer grupla önce kavga etmeye başlar. Sherif bu olaydan yetersiz kaynakların grup çıkarlarını olumsuz yönde etkilediğini ve kazanan bir tek grup olacağını ve bu durumun çatışmalara neden olacağı sonucuna ulaşır. 63 Sherif, Sherif, (1993). a.g.e., s. 621.
35
B- KALIP DÜŞÜNCELERİN ÖLÇÜLMESİ
Kalıp düşünceler tutumların bir türüdür ve tutumlar, davranışı hazırlayan bir
eğilim olarak doğrudan gözlenemedikleri için dolaylı olarak ölçülebilir. Bu ölçmede
kullanılan davranış, sorulara cevap vermek ya da fikir belirtme şeklinde beliren sözel
davranıştır65.
Araştırmacılar bir grubun başka bir grup hakkındaki kalıp düşüncelerini
ölçmede çeşitli teknikler kullanmışlardır. Bu teknikleri belirleyen ise, stereotiplerin
nasıl ele alındığı ile ilgilidir. Stereotiplerin antropolojik ve sosyolojik açıdan
belirlenmeye çalışıldığı araştırmalarda, günlük dilde kullanılan sözcük ve sıfatlar,
herhangi bir millet ile ilgili edebiyat ve gezi metinleri ya da kişilerin hedef grupla
ilgili tepkilerinin gözlem sonuçları stereotiplerin belirlenmesinde kullanılan
materyallerdir.
Sterotipler, sosyal grupları algılarken kullanılan kişilik özellikleri olarak
değerlendirildiğinde, Katz ve Braly tarafından oluşturulan sıfat listesiyle ölçülür.
Genel olarak sıfat listesi yönteminin kullanıldığı araştırmalarda, deneklerden farklı
sosyo-kültürel grupları ya da başka milletleri, araştırmacı tarafından önceden
hazırlanmış ya da daha önceki araştırmalarda kullanılmış bir sıfat listesi kullanarak
değerlendirmeleri ve listedeki sıfatlardan o grup için en tipik olarak düşündüklerini
işaretlemeleri istenir. Ancak bu yöntem, deneklerin bilişsel repertuarlarında bulunan
ve o grupla ilgili yaptığı değerlendirmelerde öncelikle ve en sık kullandığı sıfatlarla
64 Hortaçsu (1998). a.g.e., s. 252 - 253. 65 Kağıtçıbaşı (1985). a.g.e., s. 134.
36
değil, araştırmacının ona sunduğu sözcüklerle değerlendirme yapmaya zorladığı ve
bireyi, her milletti aynı sıfatlarla ya da aynı boyutlarda değerlendirme yapmaya ittiği
için sakıncalıdır66.
“Duygusal Anlam Ölçeği” de stereotiplerin ölçülmesinde kullanılan başka
bir tekniktir. Bu teknikte çok sayıda sıfattan belirli sıfat çiftleri türetilir. Bu sıfat
çiftleri kullanılarak çeşitli kültürlerin çeşitli olay, obje ve kavramlara verdikleri
değerler karşılaştırılabilir67.
Niemann ve arkadaşları, kalıp düşüncelerin sıfat listesi ve serbest tepki ölçümü
yöntemi ile belirlenmesinin karşılaştırıldığı bir çalışma yaparak bu tekniklerin
sınırlılıklarını bulmaya çalışmıştır. Yapılan çalışmada, kalıp düşüncelerin sıfat
listeleriyle belirlenmesinde dil ve genelleme açısından sınırlılıklar olduğu ileri
sürülür. Niemann ve arkadaşları daha sonra, serbest tepkiler ile çalışarak deneklerin
gruplar hakkındaki stereotiplerini belirlemeye ve bu yöntemle listeler oluşturmaya
çalışırlar. Bu listeyi oluştururken, serbest tepkiler ile çalışarak stereotipleri,
enformasyonu otomatik olarak işlemenin sonucu olarak ele alırlar. Yapılan
çalışmanın sonunda, deneklerin verdikleri cevapların onların şematik yapılarıyla
sınırlı olduğunu bulan araştırmacılar, serbest tepki yönteminin, bireylerin hepsine
kendini ifade etme şansı tanıdığı için kültürel stereotipleri inceleme de sıfat
listesinden çok daha kullanışlı olduğunu bulmuşlardır68. Harlak’ın da belirttiği gibi
çeşitli gruplar için kullanılan stereotipler, içinde geliştiği bağlamdan etkilenmektedir.
66 Harlak (2000). a.g.e., s.120, 125. 67 Kağıtçıbaşı (1985). a.g.e., s. 139 - 140.
37
Başka gruplarla ilgili olarak geliştirilen sıfat listelerinin kullanılması stereotipleri
toplumsal bağlamın etkisinden uzaklaştırır. Bu nedenle, stereotiplerin belirlenmeye
çalıştığı bir çalışmada açık uçlu sorular ve serbest tepki yönteminin kullanılması
daha uygundur.
C- KALIP DÜŞÜNCELERİN İŞLEVLERİ
Kartarı, kalıp düşüncelerin bilişsel, ruh sağlığı ve toplumsal olmak üzere üç
işlevi olduğunu belirtir. Kalıp düşünceler, gündelik yaşamda elde edilen binlerce
izlenimi, deneyimi ve karmaşık enformasyonu düzenleyip karşılaşılan her yeni
durumu, olay, kişi ve nesneyi sınıflandırır ve düzeni sağlayarak bilişsel işlev görür.
Kalıp düşünceler sayesinde karşılaştığı her yeni şey için önceden nasıl davranacağını
bilen bireyin ruhsal bir rahatlığı olacağı gibi, grup içi ve gruplararası sınırları çizerek
bağlılık ve aidiyet duygularını geliştirerek toplumsal işlev görür69.
Hogg ve Abrams ise kalıp düşüncelerin bireysel ve sosyal olmak üzere iki ana
başlık altında işlev gördüğünü söyler. Kalıp düşünceler bir yandan bireyin, dünyanın
çeşitliliğine uygun olarak birbirinden farklı kategoriler oluşturmasını ve böylece
dünya ile başa çıkmasını sağlarken diğer taraftan kişilerin kendini göreli olarak daha
olumlu bir şekilde değerlendirip diğerlerine karşı olumlu ya da olumsuz nitelikler
atfetmesini sağlayarak değer işlevini yerine getirir. Sosyal olarak stereotiplerin
gördüğü işlevler üçe ayrılır: Sosyal nedensellik işlevi ile stereotipler karmaşık ve
68 Y. F. Niemann vd. (1994). “Use of free responses and cluster analiysis to determine stereotypes of eight groups”, Personality and Social Pschology Bulletin, Vol. 20, no. 4, s. 379-390, Aktaran Harlak, (a.g.e.) s. 123-125. 69 Kartarı, (2001). a. g. e., s. 200.
38
genellikle stres yaratan büyük ölçekli olayları anlamaya yardım eder. Sosyal
meşrulaştırma ile stereotipler, belli bir grupla birleştirilerek yapılacak bir eyleme
meşruluk kazandırılır. Stereotipler, sosyal farklılaştırma ile etnosentirik bir eğilime
neden olur70.
2- ÖNYARGI
“Bir önyargıyı parçalamak, atomu parçalamaktan
daha zordur.”
Albert Einstein
Günlük yaşantımızda sıkça kullandığımız önyargı terimi, bir gruba karşı
yöneltilen negatif duygu ve tutumlardır71. Allport, herhangi bir gruptan bir kişiye,
sadece o gruba ait olması nedeniyle gösterilen muhalif ya da düşmanca tutumlar
olarak tanımladığı önyargıların, kategorik düşünmenin ve stereotiplerin yani aşırı
genellemelerin ve insanlardaki doğal bir eğilimin sonucu olduğunu söyler. Allport,
antik dönemde önceki karar ve deneyimlere dayanan bir yargı anlamına kullanılan
“prejudicium”un, daha sonra İngilizce’de gerçekler hakkında bir inceleme yapmadan
ve düşünmeden oluşturulmuş bir yargı anlamını kazandığını sonra da önceden
varılmış ve desteklenmiş bir yargıyla birlikte bir şeyin lehinde ve aleyhinde olmayla
ilgili duyguları da içerecek şekilde genişletildiğini söyler72.
Bir tutum olarak önyargıların üç bileşeni vardır:
70 Micheal Hogg, Daniel Abrams. (1988). Social Identifications A Social Psycology of Intergroup Relations and Group Process, London: Routledge, s. 76. 71 http://www.tarleton.edu/~mkerr/ch18_1013.html, 24.04.2004. 72 Allport, (1954). a.g.e., s. 23.
39
Bilişsel parça: Toplumsal grubun üyeleri hakkındaki inançlar.
Davranışsal parça: Grup üyelerine karşı yapılan davranışlar. Dış gruba üye olduğu
için bir kişiye negatif şekilde davranmak önyargının davranışsal parçasıdır.
Etki parçası: Grup üyeleri hakkındaki duygular73.
A- ÖNYARGILARI AÇIKLAYAN YAKLAŞIMLAR
Allport, önyargıları hangi süreçlerin sonucunda oluştuğunu açıklamaya çalışan
araştırmaları yaklaşımlarına göre aşağıdaki gibi sınıflandırır:
Önyargı Nesnesi
Davranış
Sosyalleşme
Tarihsel Yaklaşım
Sosyo Kültürel Yaklaşım
Kişilik Dinamikleri ve Yapısını Temel Alan Yaklaşım
Olgusal Yaklaşım Uyaran Nesne yi Temel Alan Yaklaşım
Durumsal Yaklaşım
Şekil–2 Önyargılarla İlgili Kuramsal Yaklaşımların Sınıflandırılması. Kaynak: Gordon Allport (1954) The Nature of Prejudice, Cambridge, Mass., Addison-Wesley Pub, s.30. 73 “Prejudice”, www. uhaweb.hartford.edu/misovich/prej1.htm, 24.04.2004
40
Allport’a göre önyargılarla ilgili tarihsel faktörleri önemli gören
araştırmacılar, Marksist kuramı temel alarak, sınıf kavramını vurgulamışlar ve
sömürü kuramını geliştirmişlerdir. Sosyo-kültürel yaklaşım, önyargıyı kentleşmenin
bir sonucu olarak; kentte öne çıkan ancak tam anlamıyla onaylanmayan ve
benimsenmeyen birtakım niteliklerin belli bir grupta sembolleştirilmesi ve o gruba
yönelik olumsuz tutumlara dönüşmesi şeklinde açıklanır. Durumsal yaklaşım, kişinin
yaşadığı toplumda kendisine öğretilenler ve evresinde gördüklerine göre bir imaj
oluşturduğunu ve böylece çeşitli önyargıların bulunduğu toplumlarda bu önyargıların
kişilerce benimsendiğini savunmaktadır. Psikodinamik yaklaşım, önyargıyı tarihsel,
sosyo-kültürel ve durumsal özellikleri göz önüne almaksızın, insan doğası ile ilgili
açıklamalardan hareketle ele alır. Olgusal yaklaşım, kişinin dünyayı algılayış
biçiminin davranışlarını belirlediği düşüncesini temel alır. Uyaranı temel alan
yaklaşım, önyargının, gruplar arasındaki gerçek farklılıklardan kaynaklandığını ileri
sürer74.
Önyargının oluşumunu açıklayan temek kuramlardan biri Adorno’nun
Otoriteryan Kişilik Kuramı’dır. II. Dünya savaşı sırasında Almanya’da diğer etnik
gruplara yönelik yapılan soykırımın nedenini açıklamak için yapılan araştırma
sonucu ortaya çıkan Otoriteryen Kişilik Kuramı, Freud’un açıklamaları üzerine
temellenmiştir. Bu kurama göre, çocuklukta içinde yaşanılan aile ortamında,
özellikle babanın otoriter olduğu ailelerde, karşı fikirlerin söylenmesi mümkün
değildir. Bu engellemelerin, büyüyen çocukların kendi grupları dışındaki insanlara
74 Allport (1954). a.g.e., s. 32-65.
41
karşı öfke ve düşmanlık şeklinde ortaya çıkması söz konusudur. Önyargılar da bu
sürecin sonucunda ortaya çıkmaktadır75.
Engellenme-Saldırganlık Kuramı ise saldırgan davranışların ortaya çıkmasının
nedenini engellenmeye dayandırır. Allport, bu engellemelerin kaynaklarını kişisel
(fakirlik, sağlık sorunları), aile içindeki yaşantılar (çocukluktaki kötü yetiştirme
yöntemleri), günlük yaşamda bulunan farklı ortamlar (okul ve işyeri) ve ülkedeki
ortam (rekabetçi kültür, savaş ve çatışmalar) olmak üzere dörde ayırır. Bu kurama
göre çeşitli faktörlerden kaynaklanan engellenmeler sonucunda insanlar, toplumdaki
bazı gruplara karşı önyargılar oluşturur ve saldırgan davranışlar gösterirler. Özellikle
ekonomik sıkıntıların yaşandığı toplumlarda, belli gruplar ekonomik sıkıntıların
sorumlusu olarak görülür ve önyargıların hedefi olurlar76.
Önyargıların kökeni konusunda yapılan geleneksel bir açıklamaya göre
önyargılar, kültürleri farklı olan grupların etnik merkezciliklerinden
kaynaklanmaktadır. Bir grubun üyeleri, başka grupları genelde kendi gruplarının
normlarına ve değerlerine göre değerlendirir. Kültürel olarak farklı grupların
etkileşimi söz konusu olduğunda genellikle bir grup diğerine kültürel, sosyo-
ekonomik ya da askeri açıdan üstün gelmeye ve baskı kurmaya çalışır. Bu süreç
içinde egemen grup çeşitli kalıp düşünce ve önyargılar ortaya koyar. Azınlıkta kalan
gruplar ise düşük bir konuma koyuldukları ve ayrımcılığa maruz kaldıkları için
egemen gruba karşı düşmanca duygular besleyebilir77.
75 “Prejudice”, 24.04.2004. 76 Harlak (2000). a.g.e., s. 24 – 26.
42
Önyargının kökeni konusunda çalışma yapan isimlerden Dewey ve Humber
önyargı ve ayrımcılığın gelişmesi konusuna kısırdöngü kavramı ile açıklık
getirmiştir.
(1) Baskın grupların geleneksel önyargıları
(2) dezavantajlı azınlık gruplarının bu önyargılardan çıkan sınırlı sosyoekonomik yaşam şansları(3) dezavantajlı azınlıkların
düşük statüsü nedeniyle gruplararasında azalan iletişim
(4) iletişim eksikliği sosyal değerleri ipaylaşmayı önler ve baskın grupların hoşlanmadığı tutumlara yol açar.
(5) Bu tutumları baskın grupların alıştıkları rasyonalize etmeleri için temel sağlar.
Şekil – 3 Önyargı ve Ayrımcılık Kısırdöngüsü. Kaynak: Patric Dewey, James Humber (1966). an Introduction to Social Pschology, The Macmillian Comp, s. 77.
Dewey ve Humber’in şeması şöyle açıklanabilir: Toplumda baskın durumda
olan grupların geleneksel önyargıları, azınlık gruplarını sınırlı bir yaşam tarzını
sürdürmeye zorlar. Bu durum, o grupların toplumda alt statülerde yer almalarına yol
açarak baskın gruplarla iletişimini azaltır ve bu iletişim eksikliği, ortak sosyal
değerler oluşturulmasını engelleyerek baskın grupların hoşlanmadığı kişilik
özellikleri ve tutumların oluşmasına neden olur. Dolayısıyla bu tutumlar, baskın
77 Sherif, Sherif (1956). a.g.e., s. 659 – 661.
43
grupların önyargılarını akla yatkın hale getirmelerini yani rasyonalize etmelerini
sağlar ve bu süreç böylece devam eder78.
Sosyal bilimler, önyargıların ve stereotiplerin çocuklukta öğrenilmeye
başladığını kabul eder. Çocuk, içinde bulunduğu toplum içinde, üyelerini tutarlı bir
şekilde teşhis edemeden önce bile dış gruplar için kullanılan etiketleri öğrenir ve
bunların duygusal değerini hisseder. Pek çok çalışma 3 yaşındaki çocukların
anlamını bilmediği halde ırkçı terimleri öğrendiğini göstermiştir. Çocuklar, daha
sonra kendi gruplarından öğrendikleriyle diğer etnik gruplara karşı negatif tutumlar
geliştirir. Çocuklar, diğer grupların üyelerine karşı kötü sözler kullanarak (kara
çalarak), etnik şakalar yaparak ya da ayrımcı davranışlar sergileyerek önyargıların
etkisi altında kalırlar79.
Kalıp düşünceler, sözel ifade formları olarak gündelik dilde çeşitli şekillerde
sıkça kullanılır ve bu formların aktarımı yoluyla uzun süre ayakta kalır. Kartarı,
sözel ifade formları olarak kalıp düşünceleri karmaşıklıklarına göre üç grupta toplar.
Sözcüğün açık anlamından yararlanılarak sıfat olarak kullanılması sonucu elde edilen
basit sözel fomlar, kalıp düşüncenin bir cümle olarak ifade edildiği daha karmaşık
formlar ve masal, hikaye, efsane, anekdot, fıkra ve türküler gibi daha karmaşık sözel
formlar80 kalıp düşüncelerin gündelik iletişimde nasıl kullanıldıklarını gösterir. Kalıp
düşüncelerin özellikle halk edebiyatı türleri içinde dillendirilmesi, onların kültürel
olarak diğer kuşaklara aktarılmasını ve devamlılığını sağlar. Önyargıların oluşumunu
78 Patric R. Dewey., James Humber (1966). an Introduction to Social Pschology, The Macmillian Comp, s.76-79. 79 Sherif, Sherif (1996). a.g.e.,s. 662; https://polis.arizona.edu:9443/files/spring04/COMM_117-001/Lecture
44
açıklayan bu kuramlar, psikolojik açıdan önyargıların kökenini incelerken olaya
sosyal – bilişsel temeller üzerinden bakan çalışmalar, önyargıların bir grup insanda
ortak bulunmasının nedenini o kültürde kullanılan stereotiplerle ilgili olduğunu
söyler ve stereotiplerin oluşum süreçlerini incelerler.
3- KALIP DÜŞÜNCE VE ÖNYARGILARIN DAVRANIŞLAR
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Kalıp düşünceler ve önyargılar bilişsel ve duygusal süreçler de olsalar algı,
yargı ve davranışları etkilediği için önemli sonuçlara neden olmaktadır. İnsanların
kategorik düşünmelerinin sonucu olduğu için değişime karşı oldukça dirençlidirler.
Herhangi bir kişiyle ilgili edinilen bilgi, o kişinin ait olduğu toplumsal gruba ilişkin
kalıp düşüncelerle uyumlu veya uyumsuz olabilir Bu durumda genellikle kalıp
düşünceyle uyumlu bilgi hatırlanıp uyumsuz olan hatırlanmayacaktır. Yapılan çeşitli
araştırmalar, insanların bazı durumlarda kalıp düşünceye uygun bilgileri
anımsamakla kalmayıp edinecekleri yeni bilgilerin de kalıp düşüncelerden
kaynaklanan beklentileri doğrular biçimde olmasını seçtiklerini göstermiştir81.
Kalıp düşüncelerin içerikleriyle çelişen bilgilere rağmen varlıklarını sürdürmesi
söz konusudur. Bir kişinin üyesi olduğu gruba ilişkin kalıp düşünceyle çelişen
davranışları olduğu zaman, onun kalıp düşünceye uygun davranması beklenir. Eğer
grup üyesinin davranışı, grup hakkında geliştirilen kalıp düşünceyle aşırı derece
çelişiyorsa o zaman da gruptan başka birinin kalıp düşünceye uygun davranması
80 Kartarı (2000). a.g.e., s. 195-196. 81 Hortaçsu (1998). a.g.e., s. 254 – 255.
45
beklenir82. Kalıp düşünceler ve önyargılar genelleştirmelere dayalı olduğu için grup
üyeleri bireyselliklerini kaybederler. Bu durumda kişinin davranışlarını
yorumlanmasında üyesi olduğu grup için kullanılan önyargı ve kalıp düşüncelerin
etkisi olacaktır.
Önyargıların ve kalıp düşüncelerin davranış olarak sonucu ayrımcılıktır.
Ayrımcılık, herhangi bir kişinin önyargılı olduğu bir kişi ya da gruba karşı olumsuz
davranmasıdır. Allport’a göre ayrımcı davranışlar şöyle sıralanabilir:
Karşı Olmayı İfade Etme: Önyargı sahibi insanlar kendisi gibi önyargılı olan
insanlarla konuşur ve düşmanca duygularını ifade ederler.
Uzak Durma: Eğer önyargı daha yoğun ise, birey hoşlanmadığı ya da önyargılı
olduğu kişi ve gruplarla birarada olmaktan kaçınır.
Ayrımcılık: Kişi önyargılı olduğu grupların iş, konut, eğitim ve sağlık gibi
hizmetlerden yararlanmasına ve politik haklarını kullanmasına karşıdır.
Fiziksel Saldırı: Önyargılı olunan gruba karşı şiddet yada şiddet sayılabilecek
bazı saldırılar yapılır.
Yok Etme: Linç etme olayları buna örnek olarak verilebilir83.
82 Hortaçsu (1998). a.g.e., s. 256. 83 Allport (1954). a.g.e., s. 125.
46
4- KALIP DÜŞÜNCELERİN VE ÖNYARGILARIN ETKİLERİNİN
AZALTILMASI
Kalıp düşünce ve önyargılar, kategorik düşüncenin ve şemaların sonucu olarak
ortaya çıktığı için tamamen ortadan kalkması mümkün değildir. Bu nedenle mantık,
önyargıları azaltmada başarısız olur. Ancak etkisini en aza indirmek toplumsal
gerginliği azaltılması insanların etkin bir iletişim sürecine girmesini, birbirlerini
tanımasını ve toplumsal hoşgörüyü sağlayabilir.
Kalıp düşüncelerin değişmesini sağlayacak üç model vardır. Bunlardan biri
defter tutma modelidir. Bu modele göre kalıp düşünceyle çelişen bilgiler birikerek
kalıp düşünceyi yavaş yavaş değiştirir. İkinci model, kalıp düşünceyle çelişen önemli
ve çarpıcı bir örneğin kalıp düşünceyi değiştireceğinin ifade edildiği değişme
modelidir. Alt kategori oluşturma modeli, kalıp düşüncelerin nasıl değişeceğini
açıklayan üçüncü modeldir ve kalıp düşünceyle çelişen bilgilerin alt kategoriler
oluşturacağını ve kalıp düşüncenin değişebileceğini ifade eder84. Kalıp düşünceyle
çelişen bir bilgi, bireyin düşünceleri hakkında şüpheye düşmesine neden olur.
Böylece tutum ve düşünceleri hakkında şüpheye düşen birey yeni bilgileri
değerlendirmeye alarak tutumlarını değiştirebilir85.
Kalıp düşüncelerin değişmesinde etkili olacak faktörlerden biri de gruplararası
temastır. Temas hipotezi, hasım grupların birbirleri hakkında gerçekçi olmayan bir
şekilde olumsuz beklentiler oluşturdukları ve birbirleriyle temastan kaçındıkları; eğer
84 Hortaçsu (2000)., a.g.e., s. 262. 85 Mahmut Oktay (2000). İletişimciler İçin Davranış Bilimlerine Giriş, İstanbul: Der Yayınları, s. 184.
47
birbirleriyle temas kurarlarsa aralarındaki ilişkinin iyileşeceği şeklindeki hipoteze
dayanır. Ancak temasın olumlu etki yapması için bazı şartlar gerekmektedir. Allport
bu koşulları şöyle ifade eder:
- Temas, etkileşimden ziyade işbirliği gerektiren birliktelikleri ve gündelik
etkinlikleri içermelidir.
- Bütünleşme, resmi ve kurumsal destek çerçevesi içinde olmalıdır.
- Temasta bulunan kişiler – gruplar eşit statüde olmalıdır. Eşit olmayan
statülerin stereotipleri doğrulaması ve önyargıları güçlendirmesi söz konusudur86.
Ancak, Triandis gerçek yaşamda iki grup arasında sosyal eşitliğin pek mümkün
olmadığını, bu durumda olumlu sonuçların ancak gruplar arsında benzerlik olduğu ve
ortada paylaşılacak birşeyin olmadığı durumlarda ortaya çıkacağını belirtir87.
Sherif’in 1961 yılında yaptığı Hırsızılar Kampı çalışmasında test ettiği
hipotezlerden biri, gruplararasındaki sürtüşmenin ve kalıp düşüncelerin etkilerinin
azaltılmasında gruplararası temasın etkili olduğudur. Ancak, Sherif’in çalışmasının
sonucunda bu temasın tek başına çatışmayı azaltıcı etkisi olmadığı ortaya çıkmıştır.
Daha sonra çalışmada, sürtüşme içindeki grupların, bir grubun tek başına
ulaşamayacağı üst amaçları içeren koşullarda, temasa sokulurlarsa bu amaç için
işbirliği yapacakları ve bu durumun gerginliği azaltacağı hipotezi test edilmiştir.
Sherif’in yaptığı çalışmanın sonunda oluşturulan durumun, grupları biraraya getirdiği
ve gruplararasında yakınlaşmayı sağladığı görülmüştür88.
86 Allport (1954) . a.g.e., s. 354. 87 Harlak (2000). a.g.e., s. 129. 88 Sherif, Sherif (1996). a. g.e., s. 317 – 324. Sherif, Hırsızlar Kampı çalışmasında kampın su kaynağı olan ve kamptan 3 km uzakta bulunan tankla suyu taşıyan boruların bağlantısını kesmiş ve kampı
48
Kalıp düşünceleri ve önyargıları değiştirmenin etkili yollarından biri de
hakkında olumsuz düşünce ve duygular geliştirilen kişilerin bulunduğu ortamlarda
belirli bir zaman geçirerek onları ve bulundukları ortamı tanımaktır. Gruplar
arasındaki düşmanca duygular, bir çıkar çatışmasından çok kişi ve grupların birbirleri
hakkındaki yanlış inançlara bağlıdır ve bu inançların nedeni birbirlerini yeterince
tanımamalarıdır89. Bu nedenle, yanlış bilgilenmeye ve boş inançlara dayanan
önyargılı tutumlar geliştirmiş bulunan kişi, grup ve ulusların açık bir diyalog
ortamında karşılıklı konuşarak anlaşmazlıkları gidermeleri ve birbirlerini tanımaları
olumlu düşüncelerin gelişmesini sağlayabilir. Allport, gruplararası önyargının
azalması için beş öneri sunar: Karşılıklı bağlılık;ortak bir amaç; grup üyelerinin eşit
statüde olması;- kişilerarası enformel ilişkilerin varlığı; çeşitli dış grup üyeleriyle
ilişkilerin olması90.
susuz bırakmıştır. Bu durumda birbirleriyle sürtüşme içinde bulunan gruplar bu sorunu çözmek için biraraya gelmişlerdir. 89 Oktay (2000). a. g.e.,s. 186. 90 Allport (1954) . a.g.e., s. 370.
49
III. BÖLÜM
YÖNTEM
Bu çalışma, farklı kültürel özelliklere sahip grupların birbirlerine karşı
geliştirdikleri kalıp düşünce ve önyargıların iletişim sürecine etkilerini açıklamaya ve
anlamaya çalışan bir araştırmadır. Bununla birlikte araştırmada kalıp düşünce ve
önyargıların oluşum süreci ve etkilerinin azaltılmasının ne ölçüde mümkün olduğu
ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda, kalıp düşüncelerin ve önyargıların
iletişim sürecine ve davranışlarına etkilerini anlamak için “öteki” gruplara karşı
geliştirilen kalıp düşünce ve önyargıların neler olduğunu, bunların hangi durum ve
olaylar üzerine geliştirildiğini, gündelik yaşamada davranışları nasıl etkilediğini ve
karşı tarafın bu durum karşısındaki tutumların bilmek gerekir. Bu bilgilere ulaşmak
için, etnografiden yararlanılacaktır. Etnografi, bir toplumun kültürel sistemini
anlamaya ve betimleye çalışan bir disiplindir91. Etnografik araştırmanın yöntem
olarak belirlenmesinin nedenleri şöyle açıklanabilir:
Etnografik araştırma, insanların gündelik yaşamlarını, gerçekliklerini ve
dünyalarını onların doğal çevreleri ve sosyal bağlamları içinde ve onların bakış
açısından anlama olanağı veren 92 bir araştırma yöntemidir. Kültürün ya da bir
olayın ayrıntılı resmini ortaya koyma amacında olan etnografik çalışmalar, kültürler
91 William Haviland (2001). Kültürel Antropoloji, Çev. Hüsamettin İnanç, İstanbul: Kaknüs Yayınları, s. 45. 92 Catherine Palmer (2001). “Etnography: A Research Method in Practice”, International Journal of Tourism Research 2001 – 3, s. 302.
50
ve grupların – onların yaşam tarzlarının- çalışılmasına atıfta bulunur ve açıklamaktan
çok anlamaya yöneliktir93.
Etnografi, alan araştırması süresince tüm niteliksel araştırma metotlarının
kullanılabildiği bir araştırma yöntemidir. Bir araştırmada birden çok tekniğin
kullanılması o araştırmanın elde ettiği verilerin güvenirliliğini ve geçerliliğini
arttırmaktadır. Donald Campell, etnografik araştırma sonucu elde edilen verilerin
geçerliliğini ve güvenilirliğini belirleyen üç faktör olduğunu belirtir: Etnografın
araştırmaya konu olan grupla benzerliği, bu grupla etkileşiminin süresi ve grubun
dünyasına girme derecesi94.
Etnografinin en büyük avantajı, önceden belirlenmiş kategorilerle
sınırlanmayıp katılımcıların bakış açısından ayrıntılı bilgiler elde edebilmesidir.
Toplumsal fenomenler arasındaki özel ilişkileri ortaya çıkarmada son derece başarılı
olan etnografik araştırma, tümevarımsal yaklaşımlar gibi nedensel ilişkileri
göstermedeki zayıflığı etnografik araştırmaların sınırlılıklarından biridir.
Etnografinin küçük gruplara ve özel bir duruma yönelik çalışması ve bunun
sonucunda elde edilen verilerin yine özel bir durumla ilgili olması ve diğer
çalışmalara ya da gruplara genelleştirilememesi etnografinin sınırlarından bir
başkasıdır95.
93 Paul Atkinson (2001). Handbook of Ethnography. California: Sage Pub, s. 69. 94 Stapher Gerald, Eric Cohen (2000). “Using Ethnographic Methodology in Substance Abuse Treatment Outcome Research”, Journal of Substance Abuse Treatment 18, 2000, s. 5, 8. Dipnot. 95 Gerald, Cohen (2000). a.g.e., s. 5.
51
Daha önce de belirtildiği gibi literatürde kalıp düşünce, önyargı ve bu düşünce
ve yargıların iletişim süreciyle ilişkisini inceleyen çalışmaların eksikliği, araştırma
konusunda kuramsal ve empirik bilgi birikiminde de bir eksiklik meydana
getirmektedir. Dolayısıyla araştırma sorularını cevaplarken ve hipotezleri test
ederken kullanılacak mevcut bilgi birikiminin yeterli olmaması, “araştırmacının
doğru sorular sorabilmesi ve yanıtları doğru yorumlayabilmesi için olayların içine
girmesini ve o kişileri anlamasını96” sapladığı için etnografi araştırmanın yöntemi
olarak seçilmiştir.
A- ARAŞTIRMA EVRENİ VE ÖRNEKLEM
Kalıp düşüncelerin ve önyargıların iletişim sürecindeki etkilerini anlamak ve
açıklamak için yapılan bu araştırmada farklı kültürel özelliklere sahip iki grubun
birarada yaşadığı bir alan bulunmaya çalışılmıştır. Aslında gündelik yaşamın aktığı
her mekan farklı kültürlere mensup bireyleri biraraya getiren alanlardır. Ancak çeşitli
kuralların bulunduğu (iş ortamı) ya da belirli amaçlarla kısa süreli olarak biraraya
gelinilen alanlar (pazar yeri, hastane) kalıp düşünce ve önyargıların araştırılmasının
zor olduğu mekanlar olduğu için paylaşımın ve birlikte geçirilen zamanın çok daha
fazla olduğu, insanların daha özgür hareket edebildiği bir alan olarak mahalle,
araştırma alanı olarak seçilmiştir.
96 Tahire Erman (1998). “Göç Olgusunda Kalitatif Yöntem Olarak Etnografik Araştırma: Bir Gecekondu Araştırmasının Düşündürdükleri”, Konferans Türkiye’de İç Göç, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal ve Tarih Vakfı, s. 61.
52
Bu bağlamda Antalya’nın merkezindeki Fatih Mahallesi araştırma alanı olarak
seçilmiştir. 2001 yılında yapılan nüfus sayımına göre 1. 405.000 nüfusu ile Antalya
Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden biridir. Geçim kaynağı tarım ve turizm
olan Antalya, ülkenin çeşitli bölgelerinden göç almaktadır. % 41.9’luk nüfus artış
hızı ile yoğun olarak Güneydoğu Anadolu bölgesinden göç alan97 Antalya, farklı
kültürlerin karşılaşma olasılığının fazla olduğu ve etkileşimin kaçınılmaz olarak
yaşandığı bir merkezdir.
Araştırma alanı olarak seçilen Fatih Mahallesi, farklı bölgelerden gelen
insanların bir arada yaşadığı bir yerleşim alanıdır. Burada yaşayanların bir kısmı
“Antalya’nın yerlisi” olarak tanımlanan Döşemealtı, Korkuteli, Bademağacı ve
Serik’ten gelmişlerdir. Antalyalılar dışında mahallede Isparta, Burdur, Kayseri,
Çorum, Diyarbakır, Batman ve Şanlıurfa’dan gelenler yaşamaktadır. Mahallenin üçte
birini Antalyalılar üçte ikisini ise Türkiye’nin diğer illerinden gelenler
oluşturmaktadır98.
Mahalle sakinlerinin % 95‘i kendi evlerine sahipken % 5’i kiracıdır. Konutlar,
genellikle bahçe içinde müstakil ya da iki katlı olarak yapılmıştır. İki ilköğretim
okulunun bulunduğu mahallede bunların dışında devlete ya da özel sektöre ait
herhangi bir kurum ya da kuruluş yoktur.
97 Antalya 2001 Yılı Genel Nüfus Sayımı Sonuçları, D.İ.E., s. 11, 107.
53
B- VERİ TOPLAMA TEKNİKLERİ
Araştırmada kuramsal çerçevenin oluşturulması ve kavramsal tartışma için
Ankara Üniversitesi Elektronik Kütüphanesi, Akdeniz Üniversitesi Kütüphanesi ile
Antalya İl Halk Kütüphanesi kaynaklarından yararlanılarak konu ile ilgili tarama
yapılmıştır. Daha öncede belirtildiği gibi kalıp düşünce, önyargı ve bunların
iletişimle ilgisi konusunda yeterli çalışma bulunmadığı için internette “kültür,
iletişim, kalıp düşüce ve önyargı” başlıkları ile ilgili olarak arama yapılmış ve çeşitli
makalelerden yararlanılmıştır. Seçilen grupların kültürü, karşı tarafta oluşan kalıp
düşünce ve önyargıların etkilerinin azaltılması konusunda yardımcı olacağı için
önemlidir. Ancak, araştırma için seçilen iki grubun kültürel özelliklerine atıfta
bulunan yayınların olmaması da bir zorluk olarak ortaya çıkmıştır.
Araştırma sorularına cevap bulabilmek için seçilen yönteme uygun olarak bir
aylık süre boyunca alanda araştırma yapılmıştır. Alan araştırması sırasında, bir
yandan görüşme tekniği kullanılırken araştırmacının araştırmanın yapıldığı
mahallede yaşıyor olması da gözlem tekniğiyle birlikte kendi deneyimlerini de
kullanma olanağı vermiştir.
98 Fatih Mahallesi Muhtarı N. D. ile 21.03.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
54
1- Görüşme
Toplumsal dünyanın gerçeklerinin anlaşılmasında kullanılan en önemli
tekniklerden biri olan görüşme tekniği ile bireylerden belli bir konu hakkında sahip
olduğu fikir, düşünce ve duygular sözlü ya da yazılı olarak elde edilir.
Bu çalışmanın alan araştırması kısmında, Antalyalı’ların Güneydoğu’dan gelen
insanlar hakkında sahip oldukları kalıp düşünce ve önyargıları öğrenmek için iki
grubun birbirlerine karşı önyargılarının bulunduğu bir liste hazırlanmadan ve “kalıp
düşünce ve önyargı” terimleri kullanılmadan yarı yapılandırılmış görüşmeler
yapılmıştır. Yarı yapılandırılmış ve yapılandırılmış şekilde hazırlanan sorular
doğrultusunda yapılan görüşmelerde sorulara verilen cevaplar, toplumsal ve kültürel
gerçeklik hakkında çeşitli bilgiler verir. Yapılandırılmış görüşmelerde önceden
hazırlanan soruların cevapları alınıp hazırlanmış soruların dışında sorular
sorulmazken yarı yapılandırılmış görüşmelerde, görüşme yapılan kişinin konu
hakkındaki tavrını anlamak için, hazırlanmış sorulara verilen cevaplar doğrultusunda
yeni sorular sorulur99.
Çalışmanın alan araştırması için yapılacak görüşmelerde kullanılmak üzere açık
uçlu sorular hazırlanmıştır. Görüşmelere kullanılan soruların niteliği, kapalı ya da
açık uçlu olması da görüşme sonucunda elde edilen bilgilerin güvenirliliğini
etkilemektedir Kapalı uçlu sorular, soruyu cevaplayan kişilerin verilen cevaplardan
99 Charlotte Aull Davies (1999). Reflexive Ethnography: A Guide to Researching Selves and Others, London: Routledge, s. 94.
55
birini seçmeye zorlayarak alternatif cevapların olabileceğini göz ardı eder. Açık uçlu
sorular, bireylere cevap konusunda özgürlük verir100.
Araştırma sırasında Antalyalı 15, Diyarbakırlı 9, Batmanlı 3, Mardinli 2 kişi
olmak üzere toplam 29 mahalle sakini ile görüşülmüştür. Görüşme yapılan kişiler
temsili ve tesadüfi olarak seçilmiştir. Görüşme yapılan Antalyalı mahalle sakinleri
Antalya’nın çeşitli ilçe (Serik, Korkuteli) ve köylerinden (Döşemealtı, Bademağacı,
Kemerağzı) mahalleye gelerek yerleşen insanlardır. Görüşme yapılan 10 kadının
tümü ev kadınıdır. Erkeklerden biri devlet dairesinde, ikisi turizm sektöründe
çalışırken biri çiftçi diğeri ise inşaat işçisidir. Diyarbakırlılarla yapılan görüşmelerde
9 kadın ile görüşme yapılmıştır, görüşme yapılan kadınların ikisi tarım sektöründe
yevmiye usulü ile çalışırken yedisi ev kadınıdır. Görüşmenin yapıldığı beş erkekten
üçü duvar ustası, ikisi de nakliyecidir.
Görüşmeler tek tek yapıldığı gibi zaman zaman iki üç kişinin biraraya geldiği
durumlarda da yapılmış ve ortalama 1 – 2 saat sürmüştür. Görüşmelerde sorulan
sorulara cevap alabilmek için birkaç kez yinelendiği ya da farklı şekillerde formüle
edildiği ama sorulara bu yolla da cevap alınamadığı durumlar olmuştur. Birde fazla
kişinin birarada bulunduğu ortamlarda yapılan görüşmelerde, insanların
düşüncelerini söylemekten kaçınmadığı aksine birlikteliğin düşünceleri açıklamada
kolaylık sağladığı gözlemlenmiştir.
100 Herry Walcott (1999). Ethnography a Way of Seeing, Almira Press, s. 67-71, Davies (1999). a.g.e., s. 99.
56
Hiçbir görüşmede kayıt cihazı kullanılamamıştır. Bunun nedeni şöyle
açıklanabilir: Görüşmenin yapıldığı Antalyalılar, kayıt cihazının kullanılmasını
istemediklerini söylemişlerdir. Görüşmelerden elde edilen bilgilerin gazetelerde
kullanılacağını düşünmeleri ve bunu ifade etmeleri üzerine çalışmanın yapılmasının
nedeni anlatılmış bu konuda güven verilmiş ama cihazın kullanılmasına izin
alınamamıştır. Kayıt cihazının araştırmacının elinde görülmesi, Diyarbakırlılarla da
görüşmeye engel olacak bir durum olarak ortaya çıkmış, bu nedenle ilk görüşmeye
götürülen cihaz diğer görüşmelere götürülmemiştir. Daha sonra yapılan
görüşmelerden birinde, görüşülen kişinin anlattığı bir olay cihazın neden
istenmediğini ortaya çıkarmıştır: “1990’ların ortasında Mersin’de kendini öğrenci
olarak tanıtan ve araştırma yaptıklarını söyleyen kişiler, burada yaşayan “Kürtlere”,
“Kürt Meselesi” hakkında ne düşündüklerini sormuş ve görüşmeler yapıldıktan kısa
bir süre sonra görüşme yapılanların bazıları tutuklanmış. İnsanlar artık konuşmaya
korkuyor”101. Yapılan tüm görüşmeler, kayıt cihazının kullanılmasına engel olan bu
durumlar nedeniyle not edilmiştir.
Görüşme tekniğinin kullanılmasında çeşitli problemlerle karşılaşılabilir.
Görüşme yapılan kişilerin, kendi haklarında iyi bir imaj yaratmak istemeleri sorulara
yanlı olarak cevap vermelerine ya da ifadeleri yanlı şekilde değerlendirmelerine
neden olabilir. Bu durum, doğru sonuçların elde edilmesine engel olabilir. Bu konuda
karşılaşılan problem, aynı konu hakkında birden fazla kişinin düşüncesini alarak
karşılaştırma yolu ile çözülebilir102.
101 D. S. ile 29. 04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 102 Davies (1999). a.g.e., s. 99.
57
Görüşme sırasında görüşmeyi yapan kişinin ve görüşme yapılan kişinin
karşılıklı olarak birbirini anlaması gerekir103. Bu bağlamda, görüşmeci ve görüşme
yapılan Diyarbakırlı mahalle sakinlerinin, özellikle kadınlarla yapılan görüşmelerde,
arasında ortak bir konuşma dilinin bulunmaması ciddi bir soruna neden olmuştur.
Görüşme yapılan kişilerin Türkçe’yi, görüşmecinin ise Kürtçe’yi bilmemesi
anlaşmada sorun yaratmıştır. Bu sorun, Güneydoğudan gelen ancak 18 yıldır
Antalya’da yaşayan, Türkçe ve Kürtçe’de kendini doğru ifade edebilen bir kişi
tarafından çözülmüştür. Diyarbakırlılarla yapılacak görüşmelerden önce bu kişiye
çalışmanın konusu, amacı açıklanmış ve görüşmede kullanılacak soruların ne olduğu
söylenmiştir. Görüşmeler sırasında önce araştırmacı sorularını sormuş daha sonra
sorular Kürtçe’ye ve cevaplar da Türkçe’ye çevrilmiştir. Görüşme yarı
yapılandırılmış olduğu için cevaplar üzerine geliştirilen yeni sorular da olmuştur.
2- Katılım Yoluyla Doğrudan Gözlem
Etnografik araştırmalarda katılım yoluyla doğrudan gözlem, veri toplamda çok
sık kullanılan bir tekniktir. Katılım yoluyla doğrudan gözlem de, gözlemci
araştırmaya konu olan grup üyelerini doğal ortamlarında, onların perspektifinden
sıradan günlük hareketlerini ve etkileşimlerini ayrıntılarıyla tanımlar, çözümler ve
yorumlar; böylece toplumsal pratiklerin yapısını ve etkileşim formlarının kültürel
anlamlarını bulmaya çalışır104.
103 Walcott, (1999). a.g.e, s. 67-71, Davies (1999). a.g.e., s. 99. 104 Damain O’neill, Mandy Morgan (2001). “Pragmatic Post Structuralism: Participant Observation and Discourse in Evaluating Violence Intervention” Jornal of Community Appied Socal Phschology, Vol. 11, s. 265.
58
Araştırmacının zamanın büyük bir kısmını araştırma yaptığı grubun üyeleriyle
ve onların yaşam alanlarında geçirdiği katılım yoluyla doğrudan gözlem tekniğinde,
grubun toplumsal yapısı, bunların kültürel anlamları ve birbirleriyle ilişkisi
anlaşılmaya çalışılır. Gözlem konusu olan grubun gündelik yaşamına katılmak,
onların hayatlarını ve gündelik yaşamlarındaki detayları öğrenmeye yardımcı olur105.
Katılım yoluyla doğrudan gözlemde araştırmacının, grubun tüm üyelerini ve
herşeyi gözlemlemesi mümkün olmayabilir. Bu durumlarda araştırmacının
geliştirdiği anahtar kavramlar ve çeşitli nedenlerle belirlediği kişilerle görüşebilir.
Gözlemin başarılı olabilmesi için, gözlemcinin kendi kültürel deneyimlerinin
etkisinden kurtulması gerekir. Kültürel görelilik, diğerlerinin algılanmasında,
kültürel farlılıkların bilinmesini, duyarlılığı ve objektifliği gerektirir106. Bu
araştırmanın gözlem kısmında da tüm mahalle sakinleri gözlemlenemeyeceği için
araştırmacının daha önceden çeşitli nedenlerle birlikte olduğu kişiler ve onların
gündelik hayatlarındaki davranışları gözlemlenmiştir. Araştırmacının, seçilen
gruplarla aynı ortamda bulunması gözlem tekniğini doğal bir durum haline getirdiği
gibi kolaylaştıran bir durum olarak da ortaya çıkmıştır. Antalyalı ve Güneydoğulu
insanların hangi sıklıkla, hangi ortamlarda karşı karşıya geldikleri ve bu ortamlardaki
iletişim davranışları katılım yoluyla doğrudan gözlem tekniğiyle belirlenmeye
çalışılmıştır.
Seçilen grupların üyelerinin çeşitli zamanlarda ve mekanlarda biraraya gelmesi
gözlem için fırsat olarak değerlendirilmiş ve araştırmacı bu grupların yanına giderek
105 Davies (1999). a.g.e., s. 67. 106 Muriel Saville Troike (1989). The Ethnography of Communication, Basil Blackwell, s. 119 – 120.
59
ortama girmiştir. Antalyalılar’ın, “Kürtler” hakkında kalıp düşünce ve önyargılar
geliştirmesine neden olan davranışların onların kültüründeki anlamı bulunmaya
çalışılmıştır. Ayrıca araştırmacının özellikle görüşme yapmanın dışında grup
üyeleriyle birlikte olması, “Kürtler” hakkındaki düşüncelerin ifade edilmesinde daha
rahat davranmalarını sağlayan bir neden olarak gözlemlenmiştir. Diyarbakırlılar’la
birlikte olmak ise onların kültürünü yakından tanıma olanağı vermiş ve bu durum
Antalyalılar’ın onlar hakkında sahip oldukları önyargıların oluşmasına neden olan
davranış ve olayların kültürel bağlamını çözmeyi ve öğrenmeyi mümkün hale
getirmiştir.
60
IV. BÖLÜM
ARAŞTIRMANIN BULGULARI
Bu çalışmanın alan araştırması kısmında, Antalyalılar’ın Güneydoğu’dan gelen
insanlar hakkında sahip oldukları kalıp düşünce ve önyargıları öğrenmek için “kalıp
düşünce” ve “önyargı” terimleri kullanılmadan, grupların kalıp düşünce ve
önyargılarını yansıtan bir liste hazırlanmadan Güneydoğu’dan gelen insanlar
hakkında ne düşündükleri, gündelik dilde onlar için kullandıkları özel sözel ifade
formlarının olup olmadığı ve iki grup arasındaki iletişim süreci tespit edilmeye
çalışılmıştır.
A- Antalyalılar’ın Güneydoğu’dan Gelenler Hakkındaki Kalıp
Düşünceleri ve Önyargıları Nelerdir?
Yapılan gözlemler ve görüşmeler sonucunda sadece Antalyalılar’ın kullandığı
söylenemese de Güneydoğulu insanları aşağılamak için kullanılan sözel formlar ve
etiketler bulunmuştur. Örneğin, sokakta kavga eden iki Antalyalı çocuktan biri
diğerine “sen Kürtsün” diğeri de “sen de peşmergesin” demiştir. “Kürt”, her ne kadar
bu grubun adı olsa da gerek görüşmeler gerekse gözlemler sonucunda negatif
yüklemelerin yapıldığı olumsuz bir sözcük olarak kullanılmıştır. Bu nedenle, bu
çalışmada seçilen gruplardan birinin adı olan “Kürt” tırnak işareti içine alınarak
kullanılmıştır. Çeşitli durumlarda kullanılan atasözleri de yine bu insanları
aşağılamak ve kötülemek için kullanılmaktadır. Görüşme yapılan 15 Antalyalı’dan
onu “Kürtler” hakkında herhangi bir atasözü bilmediğini söylerken beşi “Kürt’ten
61
evliya koyma avluya”, “Kürt ne bilir bayramı, hor hor içer ayranı” şeklinde ifade
ettikleri atasözleri ile “Kürtler” hakkındaki düşüncelerini dile getirmişlerdir.
“Kürt’ten evliya koyma avluya” atasözünün ne anlama geldiği sorulunca, beş kişiden
ikisi107 “ ‘Kürt’en evliya olur mu?’, olmaz tabi ki” şeklinde cevap verirken üçü108
Kürt’ten evliya bile olsa evinin avlusuna almayacaksın o kadar kötüler işte” demiştir.
Kürtler hakkında kullanılan diğer atasözü beş kişi tarafından da aynı şekilde
yorumlanmış ve “Kürtler ayran içmeyi bilmez, bayram onların nesine anlamına
geliyor bu laf” denmiştir.
Antalyalılar’la yapılan görüşmelerden elde edilen verilere göre
Güneydoğulular hakkındaki olumlu ve olumsuz düşünceler tablodaki gibidir:
OLUMSUZ DÜŞÜNCELER
OLUMLU DÜŞÜNCELER
Hainler
Pisler
Nankörler / Hırsızlar
Yabaniler
Saldırganlar
Cahiller
Kalabalıklar
Art niyetliler / Gizli işler yapıyorlar
Namuslular / Saygılılar
Misafirperverler
Dayanışma
Süslüler
107 E. B. ve S. A ile 18.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
62
Olumlu ve olumsuz olarak ayrılan kalıp düşünceler, Antalyalılar’la yapılan tüm
görüşmelerde ifade edilmiş ve görüşme boyunca en az iki kez tekrarlanmıştır.
Tabloda da görüldüğü gibi kalıp düşüncelerin çoğu (8 olumsuz, 4 olumlu kalıp
düşünce) olumsuz niteliktedir. Olumsuz kalıp düşünceler anlatılırken “hepsi böyle”,
olumlular için “tabi böyle olmayanları da var” ifadesi kullanılmış ancak olumlu
düşünceler anlatılırken zaman zaman olumsuz düşüncelerle bağlantı kurularak onlar
da olumsuzlanmıştır.
Hedef grup hakkındaki kalıp düşünce ve önyargıların yaygınlığının
belirlenmesinde, tekrar sıklığı ölçüt olarak kullanılmıştır. Herhangi bir kalıp
düşüncenin ya da önyargının tekrar sıklığı onların ne kadar yaygın yani araştırmaya
konu olan grup içinde bu konuda ne kadar görüş birliği olduğunu göstermektedir.
Bununla birlikte ifade edilen özelliklerin bir kalıp düşünce olarak nitelendirilebilmesi
için, genellenebilirlik durumuna da dikkat edilmiştir. Genellenebilirlik, herhangi bir
gruba ilişkin kalıp düşüncelerin o grubun bütün üyelerine ne denli genelleştirildiğini
gösterir. Çalışmada, görüşme yapılan kişilerin hedef grup hakkındaki düşüncelerini
belirtirken kullandığı “bunların hepsi böyle”, “ama istisnası var” şeklindeki ifadeler,
düşüncelerin ne ölçüde genelleştirilebileceğini açığa çıkartmıştır.
Her görüşmede, olumlu ya da olumsuz düşüncelerin oluşmasına neden olan
olayların neler olduğu sorulmuştur. Böylece, stereotiplerin oluşmasında etkili olan
olayların, kültürel farklılıklarla ilişkisi görülmeye çalışılmıştır.
108 M. G. ve H. B. İle 14.04.2004 tarihinde ve E. U. İle 20.04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
63
a- Olumsuz Kalıp Düşünceler
1- Hainler
Antalyalı mahalle sakinleri ile yapılan görüşmelerin tümünde (15 kişi ile
görüşülmüştür), Güneydoğulular için söylenen ilk düşünce hain olduklarıdır.
“Kürtler”’in hain olarak düşünülmesine neden olan iki durum söz konusudur.
Bunlardan ilki, iş konusunda yaşanan olaylardan çıkartılmaktadır. Diğeri ise, uzun
bir süredir Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da yaşanan gerginliklerin etkisiyle ortaya
çıkmakta ve “vatan haini” ifadesiyle belirtilmektedir. Bu çalışma, ortaya koyduğu
sorunun temelinde ve çözümünde kültürel farklılıkları temel aldığı için politik
düşünceleri başka bir çalışmanın konusu olarak kabul etmektedir.
Görüşme yapılan kişilere onları hain olarak görmelerinin nedeninin ne olduğu
sorulduğunda anlatılan örnek olaylar vardır. Güneydoğu’dan gelen insanların
özellikle inşaat işçisi olarak çalıştığını ifade eden bir kişi, bu durumun etkilerini
şöyle anlatmıştır: “Onlar geldikten sonra biz daha az para kazanmaya başladık.
Ekmeğimizi elimizden alıyorlar. Çünkü, işi bizden daha ucuza yapıyorlar. Çavuş işi
ne kadara çıkartabileceğini öğrenmek için onlara da bize de soruyor. Bizim
söylediğimiz rakamı yüksek buluyorlar çünkü, onlar piyasayı düşürdü. Tabi adam
onlara iş veriyor, biz de işsiz kalıyoruz”109.
Yanında Adıyaman ve Şanlıurfa’dan gelen işçileri çalıştıran bir çiftçi “o kadar
hainler ki, işi en az çalışarak nasıl bitiririz diye düşünüp öyle hareket ediyorlar.
109 Ş. B. ile 28.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
64
Sabah işe geliyorlar. Mesela, kabak ekeceğiz seraya. Bana gelip ‘kabak mı bitecek
yoksa tarla mı bitecek?’ diye soruyorlar. Eğer ‘tarla bitecek’ dersem kabak
tohumlarını seyrek seyrek atıp erkenden bitirecekler. ‘Kabak tohumu bitecek’
dersem, bu sefer tohumları, tuvalete giderken avuçlarına doldurup başka yerlere
atıyor ve tohumu bitiriyorlar”110 şeklinde anlattığı olayla Güneydoğulular’ın
çalışırken nasıl “hainlik” yaptığını ve nankör olduğunu anlatmıştır.
Yine Antalyalılarla yapılan görüşmelerin tümünde, “Kürtler” hakkındaki vatan
hainliği düşüncesinin bir eşitlik üzerine kurulu olduğu ortaya çıkmıştır:
Kürt = PKK
Bu eşitliğin oluşturulmasındaki en büyük neden Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde yaşanan terör olaylarıdır. Kitle iletişim araçlarında bölgede yaşanan
çatışmalar ve şehit olan askerler hakkında yapılan haberler, burada yaşayan tüm
insanların örgüt üyesi olduğuna ya da yardım ettiklerine dair bir düşüncenin
oluşmasına neden olmuştur. “Bunların hepsi PKK’lı, buradakiler bile PKK’ya
yardım ediyor, ülkeyi bölmeye çalışıyorlar, ülkedeki toprakları parçalayarak
kendilerine yeni bir devlet kuracaklar ve yeni kurdukları devletin başkentini
Diyarbakır yapacaklar”111 ifadeleri görüşmelerde sıkça tekrarlanmıştır.
Bu bağlamda Antalyalılar’ın, “’Kürtleri’ neden vatan haini olarak
görüyorsunuz? sorusuna verdikleri cevaplar aşağıdadır:
- Düğünlerinde “örgüt bayrağını” ( bu bayrak sarı, yeşil ve kırmızı renklerinden
oluşuyor) ya da onların bayrağında olan renklerdeki mendilleri kullanmaları (15 kişi)
110 H. Ç. ile 12.03.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 111 S. A. İle 18.04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
65
- zafer işareti yapmaları (5 kişi) ,
- özellikle düğünlerinde Türkçe değil Kürtçe şarkı söylemeleri (15 kişi),
- tüm “Kütler’in” kaçak elektrik ve su kullanımı yoluyla devlet bütçesine zarar
vermeleri (15 kişi),
-çocukların, mahallede bulunan çocuk parkındaki oyun araçlarına zarar
vermeleri (7 kişi).
Kemerağızlı çiftçi, yapılan görüşmede başından geçen olayı şöyle anlatmıştır:
“İşçi evimde kalıyorlardı. Elektrik ve su faturalarını ben ödüyordum. Faturalar otuz-
kırk milyondan az gelmiyordu, bir zaman sonra faturayı artık onların ödeyeceğini
söyledim. O ay elektrik faturası sadece beş milyon geldi. Ben de onlara faturanın
nasıl bu kadar az geldiğini sordum. ‘Abi az yaktık, idare ettik’ dedi. Ama ben, kaçak
elektrik kullandıklarını biliyorum, elektrik saati ile oynuyor bunların hepsi”112.
Yine yapılan bir görüşmede, Diyarbakırlı bir komşusunun elektrik saati ile
oynadığını gören kadın, komşusuna onları şikayet edeceğini söylediğini, kadının “biz
bir şey yapmıyoruz sigorta attı, onu düzeltiyoruz” dediğini ifade ederken “her gün
sigorta mı atar, elektrik saatine film parçası yerleştirip saati durduruyorlar” diyerek
“Kürtler’in bu ülke üzerinde yedikleri her lokma onlara haram olsun, çünkü onlar
ekmek yedikleri yere zarar veren insanlar ama kendilerine zarar verecek hiçbirşey
yapmazlar, tek dertleri sadece Türkler’e zarar vermek”113 demiştir.
112 H. Ç. ile 12.03.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 113 S. A. ile 18.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
66
”Kürtler’in” kaçak elektrik kullandığını anlatan bir kişi: “Hiçbir millet, kendi
devletini çökertmek için uğraşmaz ama onlar, bu devleti kendi devletleri olarak
görmüyorlar ve zarar vermeye çalışıyorlar”114 demiştir.
2- Pisler
Görüşmelerden sıkça tekrarlanan ama istisnaların da bulunduğu ifade edilen bir
kalıp düşüncedir. Antalyalılar, “Kürtler’in” evleri koktuğu, çocuklarının çıplak ayak
ve yırtık elbiselerle dolaştırdıkları için onların pis olduklarını düşünmektedirler.
Genel olarak pis olduğunu ifade ettikleri “Kürtler’in” ancak az çocuklu ve
Antalya’da yetişmiş olanlarının temiz olduğu söylenmiştir115.
Kemerağazlı çiftçi, arabasıyla işe giderken bazen işçilerini de yanına aldığını
ve pis pis koktuklarını söyleyerek: “Bir gün işe giderken yine arabaya bindirdim
bunları. Ama öyle kokuyorlar ki duramadım ve dedim ki: ‘Kızım siz hiç banyo
yapmıyor musunuz? Eve şofben koydurdum, birisi size yanaşmak istese yanaşamaz,
siz geç kızsınız’ dedim. Utandı, sesini çıkartmadı”116 şeklinde açıklama yapmıştır.
Evleri kokan bu insanların bazen çamaşır yıkayıp dışarı serdiklerini ve beyaz
çamaşırlarının tertemiz olduğunu söyleyen bir kadın, bu durumu: “Kullandıkları
sabundan mıdır nedir”117 ifadesi ile açıklarken birbaşka kadın: “Ev bakımını ve nasıl
temizlik yapacaklarını öğrenememişler, dışardan bakınca oranın bir Kürt evi mi
114 B. D. ile 23.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 115 D. O. ile 18.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 116 H. Ç. ile 12.03.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 117 N. Ç. ile 12.03.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
67
yoksa Türk evi mi olduğunun hemen anlarsın zaten, mağaradan çıkıp gelenler
temizlikten ne anlar”118 diyerek “Kürtler’in” pis olmasının gerekçesini açıklamıştır.
3- Nankörler –Hırsızlar
Antalyalı mahalle sakinleri ile yapılan görüşmelerde görüşme yapılan kişilerin
tümü “Kürt çocukları hırsızdır” demiştir. Bu durumu anlatmak için kullandıkları
açıklamalar “sokaktan bir şey bulur, kimin diye sormadan eve götürürler ya da
yoldan geçerken bahçedeki meyve ağaçlarından meyveleri toplarlar ama anneleri-
babaları ‘nereden buldun?’ diye sormaz” şeklinde olmuştur.
Görüşme yapılan kadınlardan biri: “Sabahın erken saatinde kalktım, duvarın
kenarında ‘Kürt çocuklarını’ gördüm. Birinin elinde poşette bir tane yumurta vardı.
Çaldığı belli. Ben, nereden aldığını sorunca elindeki poşeti yere atıp kırdı. ‘Senin
evinden çalsalar ne yaparsın?’ diye sorunca, ‘Öldürürüm ben, onu’ dedi. Çocukları
çok pis, evin içindeki cep telefonunu bile çalıyorlar. Boğazlarından haram lokma
geçmiş hepsinin” demiştir 119.
Kemerağazlı çiftçi, sahibi olduğu domates serasında çalıştırdığı işçilerine
istedikleri kadar domates alabileceklerini söylediği halde, onların çalmayı tercih
ettiklerini söyleyerek olayı şöyle ifade etmiştir: “Seradan istedikleri kadar domates
almalarını söyledim, ‘ihtiyacımız yok’ dediler ve almadılar. Sonra arabayla evlerine
118 H.Ç. ile 12. 03. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 119 S.A. ile 18. 03. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
68
bıraktım. Arabadan inerken kızın elbisesinin içinden yere domatesler döküldü.
Görmezlikten geldim. Nankör bunlar, ekmek yedikleri yere nankörlük yapıyor,
halbuki ben onlara alın diyorum ama, onlar malları çalıyorlar120.”
Antalyalı bir ev kadını: “Bu kadar kalabalıklar, bu kadar çok çocukları var ama
evlerinin önünde son model arabaları, iki-üç katlı evleri var. Nasıl oluyor bunların
hepi, bizim neden olmuyor, bizde çalışıyoruz ama biz onlar gibi yiyip içemiyor,
giyinemiyoruz, elbette çalıp çırpıyorlar”121 diyerek “Kürtler’i” hırsız olarak
düşünmesinin nedenini açıklamıştır.
Araştırma sırasında yapılan gözlemlerde, bakkaldan alışveriş yapmaya giden
“Kürt” çocuklarının bakkal sahibi tarafından içeri alınmadığı, hatta bağırarak geri
gönderildiği gözlemlenmiştir. Yaşanan olayın sebebi doğrudan bakkal sahibine
sorulmamış ama yapılan görüşmelerde, çocukların kalabalık şekilde bakkala
girdikleri, bazılarının bakkal sahibini oyalarken diğerlerinin gizlice birşeyler aldığı
söylenmiştir122.
4- Yabaniler:
“Kürtler’in” evlerinde kadın ve erkeklerin başka odalarda oturuyor olması ve
kadınların, eve gelen erkek misafirlerle erkeklerinde kadın misafirlerle konuşmaması
Antalyalılar tarafından onların yabani olduklarını anlatan önemli göstergeler olarak
dile getirilmiştir. Bununla birlikte evlerine giden misafirlerinin yanına, kadınların
120 H.Ç. ile 12. 03. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 121 E. B. ile 12. 03. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
69
çıkmaması ve ikramların erkekler tarafından yapılması, komşuluk ilişkilerinin
olmaması, sadece kendi akrabalarına gidiyor olmaları da yine onların yabani
olduklarını düşündürten davranışlar olarak nitelendirilmiştir.
Antalyalılar’a, “Kürtler’i” yabani olarak düşünmelerine neden olan olaylar
sorulduğunda: “Bazen evlerine bir sürü erkek misafir geliyor ama evdeki kadınlardan
hiçbiri karşılamaya çıkmıyor, ne kadar ayıp. Sadece yoldan geçerken kapıda görüp
selam vermek ya da ‘ne yapıyorsun?’ diye sormak ilişkiyi geliştirmez”123 denmiştir.
Görüşmelerden elde edilen verilere göre Antalyalılar’ın en çok kadın ve erkeklerin
ayrı ayrı oturmasını garip ve yabani olarak karşıladıkları görülmüştür.
Antalyalı kadınların biraraya geldiği bir toplantıda, mahalleye yeni taşınan bir
Batmanlı’ya “hoşgeldine” gittiklerini, çok güzel ağırlandıklarını ama onun kendisine
gelmediğini söyleyen bir kadın: “Bana gelmeyene, ben de bir daha gitmem ama
evde bir eksik olunca gidiyorum, istiyorum veriyor, sokakta görünce ‘nasılsın ne
yapıyorsun’ diyoruz, bundan daha fazlası olmaz artık”124 şeklinde bir açıklama
yapmıştır. Yine aynı toplantıda Diyarbakırlı komşularına misafirliğe gittiğini
söyleyen bir kadın, ev sahibinin kocasının yanlarına gelmediğini ve evden geldiği
gibi çıktığını, adamın yaptığının çok ayıp olduğunu125 söylemiştir.
Gündelik hayat içinde, mahallede özellikle kadınların bir evin bahçesinde
biraraya gelerek konuşmaları oldukça sık yaşanan bir durumdur. Antalyalı kadınların
122 D. S. ile 29.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 123 E. U. ile 18.04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 124 S. A. ile 18.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 125 D. O. ile 18.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
70
şikayetçi oldukları ve ilişkilerin gelişmesine karşı tarafça engel olarak konulduğu
düşünülen faktör, Güneydoğulu kadınların biraraya geldikleri ortamlarda Kürtçe
konuşmalarıdır. Görüşme yapılan kişilerin tümü, “Kürtler’in”, Kürtçe bilmeyen
insanların olduğu ortamlarda Kürtçe konuşmalarına karşı çıkıyor. Bu durumdan
şikayetçi olduklarını: “Birbirlerini bulunca hemen ikinci kanala geçiyorlar; Kürtçe
konuşunca ne dediklerini anlamıyoruz, belki de bize kötü şeyler söylüyorlar ne
bilelim, biz onların yanına gidince konuşmayı kesiyorlar, bize ilgi
göstermiyorlar”126 şeklinde dile getirmişlerdir. Bu durumdan şikayetçi olanlar olduğu
gibi, Kürtçe konuşulanları Türkçe’ye çevirenler olduğunu, zaman zaman kendi
yanlarına gelip oturanlar olduğunu ve kendilerine yaklaştıklarını söyleyen
Antalyalı’lar da olmuştur127.
“Kürtlerle”, aralarında onların yabani olmasından kaynaklanan bir mesafe
olduğunu söyleyenler çoğunlukta olsa da mesafenin ilahi bir güç tarafından
konulduğunu ifade edenler de olmuştur. Görüşmenin yapıldığı iki kişi: “Allah
tarafından Türkler’e ilahi bir şey verilmiş. Kürtler, Türkler’den çekiniyor. Mesela,
bir Kürt bir Türk’e kurşun sıkacağı zaman onu üç tane görürmüş ve sıktığı kurşun
onun gölgesine gidermiş” şeklindeki söylemlerinin kendilerine aileleri tarafından
anlatıldığını belirtmişlerdir128.
126 F. K. ile 15.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 127 Z. G . ile 29.03. 2004 ile tarihinde yapılan görüşme protokolü.
71
5- Saldırganlar
Görüşme yapılanların tümü, “Kürtler’in” çok saldırgan ve kavga meraklısı
insanlar olduğunu belirtirken kendilerinin saldırgan ve kavgacı insanlar olmadığını
belirtmiştir. Kendilerinin kavga sevmediğini kavgadan kaçtıklarını, onların ise
kavgayı sevdiklerini bu nedenle de onlara pek yaklaşmadıklarını söylemişlerdir129.
Görüşme yapılan kişilerden biri, Kürtler’in” saldırgan olduğunu düşünmesine
neden olan olayı şöyle açıklıyor: “Zaten mahallede kavgalar hep onların çocukları
yüzünden çıkıyor. Benim oğlanla, arkadaki Diyarbakırlı’ların çocukları sokakta
oynuyorlardı. Sonra Kürt çocuğu küfür etmeye başladı. Benim çocuklarım asla küfür
etmez. Çocuğa ‘küfür etme’ diye birkaç kez dedim. Ama o beni dinlemedi. Ben de
kızdım ve elime geçirdiğim bir tahta parçasıyla ağzına vurdum. Biraz kanadı ve
evine gitti. Aradan 10 – 15 dakika geçti. Baktım arkadakiler toplanmış, aralarında da
iki üç erkekle bahçeye geldiler. ‘Ne o evi mi basacaksınız, sizden korkacağımı mı
sandınız?’ dedim. ‘Sen bizim çocuğa nasıl vurusun, bizim silahımız var’ deyince
‘şimdi polisi arıyorum’ dedim, biraz durduktan sonra gittiler”130 .
Yapılan görüşmelerden birinde, “Kürtler’in” saldırgan - kavgacı ve zorba
olduğu düşüncesinin ortaya çıkmasına neden olan olayın uzun bir zaman önce
gerçekleştiği ortaya çıkmıştır. Görüşme yapılan kişi, 25 yıl önce Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nden gelenlerin, Antalya’nın Serik ilçesinde bulunan topraklara el
koymaya çalıştığını, Serikliler ve “Kürtler” arasında çıkan çatışmalarda silahlı ve
128 Z. G. ve A. B. ile 04.04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 129 E. U. ile 18.04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
72
bıçaklı yaralamalar hatta ölümler olduğunu, bu dönemde “Kürtler’in” Serikli bir kızı
kaçırmalarının olayı büyüttüğünü ve buradaki tüm “Kürtler’in” Serik sınırının
dışına sürüldüğünü söylemiştir131. 1995 yılında da Antalya’nın yeni gelişmekte olan
bir mevkiinde hazine arazilerine el koymaya çalışan gruplar, tel örgüyle çevirdikleri
arazilerin üzerine ev yapmaya başlamış ve bu gruplar arasında yine çatışmalar
çıkmıştır. Bu olaylardan bahseden kişiler, hazine arazilerine el koymaya çalışan grup
olarak sadece “Kürtler’in” adını vermiştir. Halbuki, bu olaylarda tek bir gruptan söz
edilemeyeceği, Antalyalı, Çorumlu, Tokatlı, Sivaslı, Kayserili insanların da bu
arazilerden pay almaya çalıştıkları araştırmacının olaylara doğrudan şahit olmasından
dolayı bilinmektedir. Bu durumda gösteriyor ki bir olay nedeniyle suçlanan herhangi
bir grup, benzer olaylar yaşandığında suçlanan ilk grup olmakta ve tüm suçlar onların
üzerine yıkılmaktadır132.
6- Cahiller
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden gelen insanların, özellikle de kadınların
cahil olduğu görüşmelerde sıkça tekrarlanmıştır. Kız çocuklarını okutmayan
“Kürtler’in”, herşeye para buldukları halde okuldan istenen paraları vermemeleri,
çocuklarının tembel olması133 onların cahilliklerinin ortaya konduğu söylemlerden
biridir.
130 E. U. ile 20.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 131 A. B. ile 29.03.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 132 Harlak (2000). a.g.e., s. 28. 133 S. A ile 18.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
73
Görüşmelerden elde edilen bilgilere göre kadınların okuma-yazma bilmiyor
olması, evlerinden hastaneye gidememeleri, kızlarını erken yaşta (bu yaş 13 - 14
olarak belirtilmiştir) evlendirilmeleri ve kadınların çok çocuk doğurmaları yine
onların cahil olduğunu kanıtlayan durumlar olarak değerlendirilmiştir134.
7- Kalabalıklar
Çekirdek ailelerin geniş ailelere oranla daha fazla olduğu kentlerde, Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nden gelen ailelerin bir evde 10 - 15 kişi yaşamaları çevredeki
insanları rahatsız eden bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. Komşularının çok çocuk
sahibi olmasından ve akrabalarıyla bir arada yaşamalarından duydukları
rahatsızlıkları dile getiren Antalyalılar, çok çocuk sahibi olunmasının nedenlerini de
farklı şekilde yorumlamışlardır. Görüşme yapılan onbeş Antalyalı’dan onu “Kürt”
deyince Diyarbakırlı’ları anladıklarını, diğer illerden gelen insanların onlara
benzemediğini, onların oradaki gelenekleri burada sürdürmeye çalıştıklarını, nerede
çok çocuklu bir ev varsa oranın bir Diyarbakırlı’nın evi olduğunu söylemişlerdir.
Görüşme yapılan Antalyalı bir kişi Diyarbakırlılar’ın çok çocuk sahibi olmasının
nedenini: “Yeni devlet kurduklarında Diyarbakır’ı başkent yapacaklar, eğer onlar
kalabalık olursa başkent onların memleketi olacak hem çok çocuk yaparak örgüte
adam yetiştiriyorlar135” şeklinde açıklamıştır. “Kürtler’in” kalabalık olduğu için yeni
insanlarla tanışma ihtiyacı duymadıklarını eğer çevreleri bu kadar geniş olmasa
kendilerine yaklaşılacağını söyleyen Antalyalılar, kalabalık oldukları için hiçbir
“Kürt’e” ev verilmediğini söylemişlerdir. Görüşme yapılan kişilerden biri, sahip
134 A. B. ile 29.03.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 135 S. A. ile 25.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
74
olduğu evi Batmanlıya kiraya verdiğini, kira konusunda problem çıkarınca evi
boşaltmasını istediğini, onların da evdeki elektrik prizlerini ve lambaları söküp bir
akşam çıktıklarını bu nedenle bir daha “Kürtler’e” ev vermeyeceğini belirtmiştir136.
Daha öncede adı geçen Kemerağazlı çiftçinin eşi, işçileri için üç yıl önce ev
yaptırdığını ama şu anda kullanılamayacak durumda olduğunu söylemiştir. Çiftçinin
annesi: “O kadar çok çocukları var ki evin sağlam olması beklenemez, her tarafı
delik deşik etmişler, tavşan gibi bunlar. Hiçbir şey görmedikleri belli. Tavanı bile
söküp orada bir şey var mı diye kurcalamışlar, yeri delmişler. Evde bu kadar çok
adam olursa olacağı bu”137 şeklindeki ifadesiyle “Kürtler’in” kalabalık olmalarından
duyduğu şikayeti dile getirmiştir.
Çok çocuk sahibi olmayı doğum kontrol yöntemleri konusunda kadınların cahil
olmasına bağlayanlar olduğu gibi bu durumu geleneklere bağlayanlar da vardır.
“Erkek çocuk değil de kız çocukları olursa onu evlattan saymıyorlar, erkek çocuk
olsun diye sürekli doğuruyor kadınları, kız çocukları da başlık parası için istiyorlar
ama hiçbiri çocuğunun ismini, nerde ne yaptığını bilmiyor, onlara eğitim
vermiyorlar, çok çocuk sahibi olmayı marifet sanıyorlar, çocuk sesinden cumartesi –
pazar uyuyamıyoruz, benim komşum rahatsız olur diye hiç düşünmüyorlar” şeklinde
açıklamalar yapılmıştır 138.
136 Ş. B. ile 18.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 137 N. Ç ile 12. 03. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
75
8- Kötü Niyetliler / Gizli İşlerle Uğraşıyorlar
“Kürtler’in” menfaatleri doğrultusunda insanlara yaklaştığını söyleyen
Antalyalılar, sahip oldukları her şeyi gizli işler yaparak kazandıklarını ifade ederken
“polisle çok muhatap oluyorlar, akşamları adamları evden çıkıp gidiyor, akşam
akşam insanın ne işi olabilir ki, bu malları dürüstçe kazanmıyorlar” demişlerdir 139.
“Kürtler’in” Kürtçe konuşmalarını da art niyetli olmalarıyla ilişkilendiren
Antalyalı bir kişi, “onların kazandığı para mafyadan geliyor, öyle yerlerle ilişkisi
olmasa burada kendilerinden emin emin gezemezler” demiştir. 140
b- Olumlu Kalıp Düşünceler
1- Namuslular- Saygılılar
Yapılan görüşmelerden elde edilen verile göre “Kürtler” hakkında sahip olunan
ilk olumlu düşünce “Kürtler’in” namuslu ve saygılı olmasıdır. Görüşmeler sırasında
Antalyalılar’ın, “Kürtler’in” yabani olmasının kanıtı olarak gördükleri olaylar (bir
erkeğin kadınların yanında oturmaması, evde kadın olunca yanlarına gelmemesi ya
da sokaktan geçerken başını kaldırıp etrafına bakmaması) onların namuslu ve saygılı
olarak görülmesini sağlayan olaylar olarak değerlendirilmiştir.
138 H. B. ile A. B. ile 14. 04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 139 Z. G. ile 29.03.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 140 F. K. ile 15. 04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
76
“Büyüklerine - küçüklerine nasıl davranacaklarını bilirler, bir büyük gelince
herkes ayağa kalkıyor; gelinler, kayınbabalarının yanında hiç konuşmuyor hatta
kocalarıyla bile konuşmuyorlar; babalar çocuklarını kendi babalarının yanında
sevmiyorlar”141 şeklindeki açıklamalar saygılı olmalarının göstergesi olarak ifade
edilmiştir.
Kayınvalidesinin başka bir yerde oturduğunu söyleyen bir kadın: “Kaynanam
yaşlı, yanında oturan Adıyamanlı komşuları onunla ilgileniyor, yemeğini veriyor,
birşeye ihtiyacı olup olmadığını soruyor. Onlar çok saygılı mesela” 142 deyince
konuşmanın yapıldığı yerdeki başka bir kadın: “Zaten Adıyaman Kürt sayılmaz.
Doğunun adamı ile Güneydoğunun adamı aynı değil ama Kürtlerden gelin almak
isterim. Onlar küçük yaştan kızlarını veriyorlar. İstediğim kızı oğluma alır, onu eğitir
ve istediğimi yaptırırım, hem onlar büyüklerine küçüklerine çok saygılı oluyorlar”143
şeklindeki ifadesi ile değişik bir yolla da olsa “Kürtlerin” saygılı oluğunu
belirtmiştir.
2- Misafirperverler
Türkler’in, genel olarak, başka milletler tarafından kabul edilen özelliklerinden
olan misafirperverlik, Antalyalılar tarafından “Kürtler’in” olumlu özelliği olarak
nitelendirilmiştir. Görüşme yapılan Antalyalılar’ın tümü Kürtler’in, evlerine giden
insanlara çok yakın davrandıklarını, evlerinde ne varsa sofraya koyduklarını, izzet-i
141 M. G. ile 14. 04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 142 H. B. ile 14. 04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 143 H. B. ile 14. 04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
77
ikram yaptıklarını söyleyerek onların misafirperver insanlar olduklarını
söylemişlerdir. Ancak bu olumlu kalıp düşünceye rağmen onlara gitmek istemediğini
söyleyen bir kişi: “Evleri öyle kokuyor ki dayanamıyorum, oraya gidince bir şey
ikram edeceklerini biliyorum, insanları ağırlamasını biliyorlar, kabul etmezsen
olmaz. Ama alıp yiyemeyeceğim için gitmiyorum” demiştir 144.
3- Dayanışma
Farklı yerlerden gelmiş olsalar da mahallede yaşayan tüm “Kürtler’in”
birbirlerini tanıdıklarını, nerde bir “Kürt” varsa onu bulduklarını ve birbirlerine gidip
geldiklerini söyleyen Antalyalılar’la yapılan tüm görüşmelerde “Kürtler birbirlerine
tutkunlar, birbirlerine yardım ediyorlar” denmiştir.
“Pazara gittiklerinde Antalyalı pazarcılardan satın almıyorlar sebzeyi meyveyi,
gidip kendi adamlarını buluyor ve onlardan alıyorlar, başkalarından alışveriş
yapmıyorlar, onlara para kazandırıyorlar, ne malzeme alacaklarsa kendi adamlarını
arayıp buluyorlar145” şeklinde ifade edilen dayanışma duygusunun kavgalarda da
ortaya çıktığı belirtilmiştir. “Bir Kürt, bir Antalyalı’yla kavga etse başka yerlerden
bile Kürtler biraraya gelip kavgaya katılıyorlar. Onların içinde dayanışma duygusu
var. Biz de böyle bir şey yok. Biz kavgadan kaçıyoruz. Komşumuz kavga etse, ‘bize
ne’ der kapımızı kapatırız, duymazlıktan gelir, ‘kavga etmesin’ deriz ama onlar öyle
144 H. G. ile 08. 04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü 145 D. O. ile 25. 04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
78
değil, kimin başı sıkışsa yardım ediyorlar kendi aralarında”146 diyen kişi
Güneydoğulular arasındaki dayanışma duyusunun göstergelerini belirtmiştir.
4- Süslüler
Çok çocuk sahibi ve kalabalık olmalarına rağmen “Kürtler’in” giyimlerine çok
özen gösterdikleri ve “çok süslü oldukları” görüşme yapılan Antalyalı kadınların
tümü tarafından söylenmiştir. “Biraz önce kapının önünden geçtiler. Kızların
ayaklarında son moda terlikler var, bu kadar parayı nerden buluyorlar da alıyorlar
bilmiyorum. Kadınlar, süslerine düşkünler ama çocuklarını çıplak ayakla sokağa
salıyorlar, süse pek meraklılar ama süslenecek parayı nereden buluyorlar orası
meçhul”147 diyerek olumlu bir düşünceyi aynı zamanda olumsuzlamışlardır.
B- ANTALYALILAR’IN KALIP DÜŞÜNCE VE ÖNYARGI
GELİŞTİRMELERİNE NEDEN OLAN OLAYLARIN BAĞLAMSAL
AÇIKLAMASI
Kategoriler, kültür tarafından belirlendiği gibi kategorik düşünmenin sonucu
ortaya çıkan kalıp düşünceler de kültür tarafından şekillendirilmektedir. Her davranış
ve olay içinde oluştuğu bağlama göre değerlendirilmesi ve bu değerlendirmede
kültürel farklılıkların gözardı edilmemelidir. Aksi halde yanlış anlamalar ortaya
çıkacak ve ilişkiler olumsuz etkilenecektir.
146 S. A. ile 09. 04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 147 Görüşme yapılan tüm Antalyalı kadınlar bu düşünceyi dile getirmiştir.
79
Bu başlık altında, “Antalyalılar’ın, Güneydoğulular hakkında sahip oldukları
kalıp düşünce ve önyargıların oluşmasına neden olan olaylar, içinde oluştuğu kültürel
bağlamda ne anlama geliyor?” sorusunun cevabı verilecektir. Daha önceden
belirtildiği gibi araştırmacının görüşme yapılan kişilerle aynı mahallede yaşıyor
olması, mevcut ilişkilerin kullanılarak görüşmelerin yapılmasını ve davranışların
gözlemlenmesini mümkün hale getirmiştir. Bu durum, araştırmacıya, kalıp düşünce
ve önyargıların oluşmasına neden olan olay ve davranışları öğrenmesini
kolaylaştırmıştır.
Antalyalılar’ın Güneydoğulular’ın hain olduklarını düşünürken bunun kanıtı
olarak iki durumdan bahsetmişlerdir. Bu durumlardan ilki iş – çalışma konusunda
yapılan gözlemlerin genelleştirilmesi sonucu elde edilen verilere dayandırılmıştır.
Güneydoğulu ucuz işgücünün, özellikle inşaat ve tarım sektöründe ücretleri kasıtlı
olarak düşürdüğü ileri sürülmüştür. Güneydoğulular’la yapılan görüşmeler
sonucunda ortaya çıkan durum şöyledir: Kalifiye nitelikleri olmayan bu insanlar
geldikleri kentte, ailelerini geçindirebilmek ve para kazanabilmek için enformel
sektörlerde çalışmaktadırlar. Genellikle sera ve tarlalarda gündelikçi olarak yevmiye
usulü ile çalışanlar ve inşaat işçiliği yapanlar, Antalyalılar’a kıyasla daha az ücretle
çalıştıklarını kabul etmişler ve bunun nedenini şöyle açıklamışlardır: “Biz inşaat
işine giderken ailemizdeki ya da tanıdığımız inşaatçıları da götürüyoruz. Bir işe bir
evden beş kişi gidince kazanılan paraların tümü bir keseye giriyor. İşi alabilmek için
daha az parayla işi yapabileceğimizi söylüyoruz. Zaten iş bulmak kolay değil bizim
için. Bazen gidip ‘iş var mı?’ diye soruyoruz. Sorulan ilk şey ne iş yaptığımız değil
80
nereli olduğumuz. ‘Batmanlı’yım’ deyince ‘iş yok’ diyorlar. Üstelik işi
vermemelerinin nedeninin Batmanlı olmamız olduğunu da açıkça söylüyorlar. Eğer
bunun üstüne, işverenlerden bir de fazla para istersek aç kalırız. N’apalım biz de
piyasadakilere göre daha az parayla çalışıyoruz. Ama yine de iş bulamıyoruz”148.
“Kürtler’in” hain olduğunu gösteren başka bir olay, işi en az çalışmayla
bitirmek için duruma göre hareket ettikleri yönündeydi. İşçilerle yapılan görüşmede
bu durum doğrulanmakla beraber ortaya farklı bir şey de çıkmıştır. Antalyalı
çiftçinin yanında çalışan bir kadın işçi: “Sabahın yedisinde seraya gidiyor akşamın
yedisine kadar çalışıyoruz. İşten eve dönünce bir de evlerinin önündeki işleri
yapıyoruz. Kapının önünü süpür, arabadaki sandıkları boşalt hepsini bize
yaptırıyorlar. Bizi düşman gibi görüyor, verdikleri paranın on katı iş yaptırıyorlar.
Zaten paramızı da alamıyoruz, nasıl oluyorsa hep biz onlara borçluyuz. Bir günde
yaptığımız işe karşılık bize verdikleri para sekiz milyon. Eğer ben işveren olsaydım
ve yanımda bunları çalıştırsaydım, buların bize yaptıklarına karşılık daha kötü
davranırdım”149 demiştir. Bu açıklama, Antalyalılar’ın davranışının, “Kürtler’in” de
Antalyalılar’a karşı düşünce ve davranışlarını olumsuz etkilediğini göstermektedir.
Görüşmeler sırasında bu durumu doğrulayan bir başka örnek daha verilmiştir: “Bir
akrabamızın kocası dolmuşta giderken iki kadın dolmuşa binmiş. Kimse yer
vermeyince bizim Kürtler’den biri yer vermiş. Adam dolmuştan indikten sonra,
kadın yanındaki arkadaşına ‘bana pis Kürt’ten başkası yer vermedi’ demiş. Bunu
duyan birisi bir daha kimseye yer vermez değil mi?”150.
148 Ş. S. ve B. S. ile 16. 04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü 149 E. Ç. ile 13.03.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
81
Batmanlı duvar ustası çalıştığı büyük bir şirketin yaptırdığı yeni konutlarda
çalışırken başına gelen olayı: “Şirkette çalışan duvar ustalarının hepsi benim dışımda
Antalyalıydı. Bir gün, birlikte çalıştığımız arkadaşlar ‘seni yakında kovarlar’ dedi,
ben de ‘ben işimi iyi yapıyorum; neden kovsunlar ki?’dedim. Sonra ‘bir yanlış mı
yapıyorum?’ diye düşündüm. İşimi bitirdikten sonra arkama dönüp onların duvarına
baktım. Duvarın yarısını bitirmişlerdi. Benim ördüğüm duvardan daha uzundur diye
düşündüm ve oturup kaç tuğla ile çalıştıklarını saydım. Benim ördüğüm duvar hem
daha uzun hem de daha genişti. Birkaç gün sonra başımızdaki çavuş ‘muhasebeden
hesabını kesecekler’ dedi. Nedenini sorunca cevap vermedi. Mühendisin yanına gidip
işten çıkartıldığımı ama neden gösterilmediğini ve işimi iyi yaptığımı söyledim, biraz
beklememi söyledi ve yanımdan ayrıldı. Yanıma gelince ‘işten çıkmıyorsun ama
başka bir bloğa geçeceksin’ dedi. Beni yanlarında çalıştırmadılar. Çünkü onlardan
daha iyi çalışıyordum. Eğer Kürtler olmasa Antalya’da inşaat işi olmazdı. Buraya ilk
geldiğimde bir duvar işi almıştım. Başımızdaki mühendis ‘nerelisin’ dedi.
Batmanlıyım deyince ‘iyi duvar ustasısın keşke Kürt olmasaydın’ dedi. İşi nasıl
yaptığımıza değil nereli olduğumuza bakıyorlar. 93 yılında bize iş verilmemesi için
bir kampanya bile başlatmışlardı ama sonuç çıkmadı”151 diyerek iş hayatında
kendilerine yapılan ayrımcılığı anlatmıştır.
Antalyalılar’ın, Güneydoğulular’ı “vatan haini” olarak nitelendirmelerine
neden olan göstergelerden ilki onların örgüt barağını ve bu bayrağı temsil eden
renklerdeki mendilleri kullanmalarıydı. Araştırmacı tarafından Güneydoğulular’a
düğünlerde kullandıkları mendil ve şalların anlamı sorulmuştur. Soruyu cevaplayan
150 F. C. ile 17.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 151 Ş. S. ve B. S. ile 16. 04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
82
herkes “sarı, kırmızı ve yeşil renklerin Kürtler’in tarihleri boyunca kullandıkları
renkler olduğu PKK ortaya çıkmadan önce de kendilerini temsil ettiğini, eskiden
gelinlerin bu renklerde giysiler giydiğini söylemiştir. Kendisiyle hem görüşme
yapılan hem de “Kürtler’le” görüşmede yardımcı olan kişi “nasıl Türkler
düğünlerinde evlerinin tepelerine Türk bayrağı asıyorlar biz de kendi bayrağımızı
asıyoruz, bunda kötü bir niyet aranmamalı”152 demiştir. Düğünlerinde ya da günlük
konuşmalarında Kürtçe kullanmalarını ise anadil olgusu ile açıklamışlar ve görüşme
yapılan kişilerden biri bu konuda şöyle bir açıklama yapmıştır: “Kürtçe bizim
anadilimiz, bunu inkar edemeyiz, nasıl ki Türklerin dili Türkçe, Almanların dili
Almanca, İngilizlerin dili İngilizce, bizim dilimizde Kürtçe, neden bunun dert
ediyorlar bilmiyoruz. Size başımdan geçen bir olayı anlatayım. Eski mahalledeki yan
komşum erkek kardeşime ‘neden Türkçe konuşmuyorsun?’ diye laf attı. Annem de
çıktı dedi ki ‘Almanlar, Almanca konuşuyorlar sizinle, İngilizler İngilizce konuşuyor
ama onlara ‘neden Türkçe konuş muyorsunuz?’ demiyor bir de onların dilini
öğreniyorsunuz. Biz, Kürtçe konuşunca, konuşmayın diyorsunuz. Cumhurbaşkanı
bile bunu yasaklayamadı siz mi yasaklayacaksınız’ dedi. İnsanın ana dilini
konuşmasına engel olunamaz, olunmamalıdır153.” Bu konuda yapılan bir açıklamada
“dilini unutan her şeyini unutur, kendini inkar eder”154 denmiştir.
Dil konusu, görüşmeler sırasında Güneydoğulular’la, Antalyalılar arasındaki
ilişkilerin gelişmesine engel olan nedenlerden biri olarak da gösterilmişti.
Güneydoğulular’la yapılan görüşmelerde, özellikle kadınların Türkçe’yi hiç
152 D. S. ile 17.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 153 S. C. ile 29.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 154 Y. D. ile 13.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
83
bilmedikleri ya da kendilerini doğru şeklide ifade edemedikleri gözlenmiştir.
Aralarında ortak bir konuşma dili bulunmayan insanların, iletişim kurmaya
çalıştıklarında ise birbirlerini hiç anlamayacağı ya da yanlış anlayacağı için etkin
iletişim süreci mümkün görünmemektedir. Bunun farkında olan Güneydoğulu
kadınlardan biri “birbirimizle konuşamıyoruz, anlaşamıyoruz, ne anlatacağız155”
demiştir.
“Kürtler’in”, kaçak elektrik ve kaçak su kullanımı yoluyla devlet bütçesine
zarar vermeleri, “vatan haini” olarak nitelendirmelerine neden olan bir başka olaydır.
Bu konuda sorulan soruları cevaplayan “Kürtler’in” verdiği ortak yanıt kaçak
elektrik ve su kullanımının herkes tarafından yapıldığı yönünde olmuştur156. Her ne
kadar bu davranışın geçerli bir savunması olmasa da görüşme yapılan Antalyalılar,
“Kürtler, devlet bütçesine bilinçli olarak zarar veren vatan hainleri” demiştir.
Halbuki, araştırmacının, elektrik ve su idaresinden yetkililerle yaptığı görüşmede
kaçak elektrik ve kaçak su kullanımının gecekondu mahallelerinde yaygın olmakla
birlikte “Kürtler” kadar “Türkler” tarafından da yapıldığı dile getirilmiştir157.
Dolayısıyla yapılan açıklamada bir yanlılık söz konusudur. Bu yanlılık, insanların, iç
grup hakkında dış gruba kıyasla daha olumlu tutumlara ve kalıp düşüncelere sahip
olması anlamına gelen etnosantrik tepkilerle ve grup içi tarafgirlikle158 açıklanabilir.
Her iki gruba mensup kişilerce yapılan bir davranış, iç gruba karşı gösterilen yanlılık
ile görüşmelerde önyargıların hedefindeki grubun ciddi şekilde suçlanmasına diğer
grubun ise yaptığı aynı davranışın üstünün örtülmesine neden olmuştur.
155 S. D. ile 29.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 156 F. C. ie 17.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 158 Harlak (2000). a.g.e., s. 98.
84
“Kürtler” hakkında geliştirilen stereotiplerden biri de kalabalık ve pis
olmalarıydı. Kalabalık olmalarının sebebini geleneklere dayandıran bir kişi: “Biz,
çocuğu severiz. Hem köy yerinde işleri yapacak adama ihtiyaç var, ne kadar çok
olursan işler o kadar çabuk biter. Erkek çocuk biz de başkadır. Soyun devamını oğlan
sağlar, ağır işleri o yapar. Kız, iki gün sonra başkasının evine gider. Herkes öyle
düşününce kalabalık oluyoruz. Hem köy yerinde babanın evinden ayrılmak zordur.
Evin ayrı olsa bile aynı yerde yer-içer, oturur ama yatmaya kendi evine gidersin”159
demiştir. Kentte olmalarına rağmen çok çocuk sahibi olmalarının sebebini ise yine
aynı kişi: “Biz de eskiden beri çok çocuk vardır. Köyde çok çocuk işe yarar, kentte
de işe yarar. Geçim sıkıntısı burada daha fazla. Adetlerimizden vazgeçemeyiz, eğer
çocuk fazla olursa eve ekmek getiren de çok olacaktır. Bir yerine üç kişi çalışırsa
daha çok para kazanabiliriz. Hem çocuklar bizim, kimseye bizim çocuklara ekmek
verin demiyoruz, onlara ne zarar veriyorlar ki, ama insanların gözüne batıyor bizim
çocuklarımız. Gürültü yaptığı için çocuklarımızdan şikayet ediyorlar ama, ben evin
önünde bağırıp çağıran çocukları için bir şey demiyorum” demiştir.
Mahallede, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden gelen insanların evlerinin yan
yana olması ya da yeni göç edenlere yakınlarında ev bulmaya çalışmaları, onların
birarada olma isteklerini gösteren bir durum olarak değerlendirebilir.
Güneydoğulular’ın “kendi memleketlerinde” aşiret halinde yaşıyor olması ve
geldikleri yerde kendilerini yabancı ve yalnız hissetmek istememeleri buraya gelen
akrabalarla ve hemşehrilerle birarada yaşamalarına ve kalabalık olmalarına neden
olmaktadır. Yapılan görüşmelerden elde edilen verilere göre Güneydoğulular’ın çok
159 O. D. ile 15.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
85
çocuk sahibi olmaları geleneklere dayanılarak açıklanabilir. Bu anlamda yapılan
açıklamalardan biri de Mahmut Tezcan’a aittir. Tezcan, “Türklerle ilgili Stereotipler
ve Türk Değerleri Üzerine Bir İnceleme” adlı çalışmasında, Türkler’in nüfusla ilgili
tutum ve değerlerinden bahsederken nüfus artışını teşvik eden durumları, kırsal
bölgelerde kültürel faktörlere bağlar ve nedenleri sıralar. Bunlar kısaca şöyle
özetlenebilir: Çocuk, kırsal bölgede tarla işinde çalışan fonksiyonlu bir varlıktır ve
ekonomik nedenle çok çocuk çok işgücü demektir. Kırsal bölgelerde evlilikler, genç
yaşta yapıldığı için doğurganlık oranı yüksektir. Çok eşlilik, çocuk oranını
arttırmaktadır. Kısırlık ayıp sayıldığı için, çocuğu olmayan kadınlar eşlerinin başka
bir kadınla evlenmesine izin verir. Erkek çocuklara, baba ocağını tüttüreceği, soyun
devamını sağlayacağı için ayrı bir değer verilir. Özellikle geçimsizliklerin ve
cinayetlerin fazla olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ne kadar kalabalık
olunursa, güçte o kadar fazla olur ve düşmanlar bu durumlardan çekinir. Erkelik
duygusunun tatmini de çocukla ölçüldüğü için, çok çocuk erkekliğin gerçek kanıtı
olarak görülür ve çok çocuk sahibi olunmaya çalışılır. Kalabalık olunmasının bir
başka nedeni ise dinsel ve ahlaksal değerlere dayandırılır. Çocuğa “Allah vergisi
olarak bakılması” ve “doğacak çocuğun rızkı ile geleceği” düşüncesi bu durumu
kanıtlayan sözler olarak belirtilmiştir160.
Görüşmeler sırasında özellikle kiralık ev bulma konusunda problem yaşayan ve
Güneydoğulu’larla yapılan görüşmelerde yardımcı olan kişi: “Kiralık ev için
gittiğimizde önce ‘nerelisiniz?’ diye soruyorlar. ‘Diyarbakırlıyım ya da
Batmanlıyım’ deyince ev vermiyorlar. İki yıl önce eşim bir ev kiralamıştı. Ev sahibi,
160 Tezcan (1974). a.g.e., s. 101- 103.
86
evin eksiklerini tamamlamak için giden eşime ‘ben nerelisiniz diye sormadım’
demiş. Eşim, ‘Batmanlıyım’ deyince, ‘kusura bakma kardeş size ev veremem’ demiş
ve anahtarı geri almış. ‘Nerelisin?’ lafından bu yüzden nefret ediyorum. Bazı
Kürtlerin yaptığı davranışların hepimize genellenmesini istemiyorum. Birisi kötü
olunca hepsi kötü olacak diye bir şey yok ama onlara göre hepimiz aynıyız”161demiş
ve kalabalık olduğu için ev verilmeyenlerden yola çıkılarak anlatılan bir hikayeyi
anlatmıştır. “Diyarbakırlı bir adam yedi çocuğu olduğu için kiralık ev bulamıyormuş.
Aklına bir fikir gelmiş ve eşine ‘sana çok güzel bir ev tutacağım’ demiş. Sonra altı
çocuğunu mezarlığa bırakmış ve ev sahibinin yanına gitmiş. Adam kaç çocuğun var
deyince altı çocuğum mezarlıkta biri de bu yanımdakidir’ demiş ve evi tutmuş. Evi
kiraladıktan sonra her gün bir çocuğunu alıp eve getirmiş. Ev sahibi yedi çocuk
görünce ‘hani senin bir çocuğun vardı, diğerleri ölmüştü’ demiş. Adam ‘ben sana altı
çocuğum mezarlıkta biri yanımda dedim, çocuklarım öldü demedim’ demiş.
Antalyalılar’ın, Güneydoğulular hakkındaki kalıp düşüncelerinden biri de
temizlik konusundadır. Yapılan görüşmelerde, temizlik konusunun çeşitli
değişkenlere bağlı olduğu gözardı edilerek “Kürtler’in” pis olduğu ifade edilmiştir.
Öncelikle her toplumsal grupta temiz olmayan insanların varolabileceği, temizliğin
eğitim düzeyi ve insanların ellerinde bulundurdukları olanaklara bağlı olduğu gerçeği
dikkate alınmamıştır. Kullanılan deterjanın kalitesinden, deterjanın nerde hangi
amaçla kullanıldığı bile temizliği etkilemektedir. Buradaki farklılığı bilmeyenlerle
bilenler arasında temizlik konusunda fark olacağı da bir gerçektir.
161 D. S. ile 29. 04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
87
Kadın ve erkeklerin bir arada oturmaması, kendi akrabaları dışında başka
insanlara gitmemeleri nedeniyle “yabani ve yobaz” olarak nitelendirilen
Güneydoğulular, bu davranışlarını kendi gelenekleriyle açıklamışlardır. “Biz de, bir
gelin kayınbabasının yanında yemeğe oturmaz, kocasıyla konuşmaz. Bu onun
saygısını gösterir. Ancak, kayınbabası ya da evin büyük erkeği izin verirse oturur.
Buna geri kalmışlık diyorlar ama biz de bu saygıdır”162 diye açıklama yapanlar kadar
kalabalık olunduğu ve kadın ve erkeklerin farklı şeylerden konuştuğu için bir arada
oturmadıklarını söyleyenler163 de vardır. “Kürtler’in”, Antalyalılar’a gitmemelerinin
sebebini ise bir kadın şöyle açıklamıştır: “Erkekleri atletle ya da pijamalarıyla
oturuyorlar, biz de erkekler öyle oturmaz, ayıp karşılanır böyle şeyler. Kadınlar sakız
çiğnemez, büyüklerinin yanında sessiz konuşur, sigara içmez, babam benim sigara
içtiğimi bilir ama onun yanına asla sigara içemem. Ama onlar öyle değil.
Bizimkilerin, Antalyalılar’a gitmemesinin bir nedeni de çocuklarımız.
Çocuklarımızdan rahatsız oluyorlar, biz de onları rahatsız etmemek için gitmiyoruz.
Üç çocukla nereye gideyim?”164.
Görüşme yapılan bir kadın, Antalyalılar’la ilişkisinin olmamasının nedenini
şöyle açıklamıştır: “Geçen güne kadar yanımdaki Antalyalı’ya gidip geliyordum.
Geçen gün gittiğimde bana ‘niye bu kadar çocuk doğuruyorsunuz, bir de onlara
bakmıyorsunuz. Hepsi hırsızlığa geliyor ağaçlarımızı onlar yüzünden kestik’ deyince
dayanamadım karşılık verdim, ondan sonra da bir daha konuşmadık165.”
162 N. Ç. ile 13.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 163 V. D. ile 15.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 164 F.C. ile 17.04 04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 165 S. A. ile 28. 04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
88
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nde özelikle kız çocuklarının okula
gönderilmemesi ve eğitime önem verilmemesi, onlar hakkında cahil düşüncesinin
oluşmasına neden olmuştur. Kız çocuklarının okula gönderilmesi için yapılan
kampanyalar ve yayınlara karşılık kentlerde bile Güneydoğu’dan gelen ailelerin
çeşitli nedenlerle kız çocuklarını ya hiç okula göndermediği ya da ara sınıflardan
aldıkları açığa çıkmıştır. Annelerinin isteği kız çocuklarını okula gönderme yönünde
olsa da özellikle erkek kardeş ve babalar kızların okula gitmemesi gerektiğini
düşünmektedir. “Bizim oralarda kız çocukları okula gitmez, laf olur; hele şehirde hiç
gidemezler, eğer gözleri açılırsa lafımızı dinletemeyiz, sonra kendi istediği adama
varır, memlekette bize ne derler166” şeklinde yapılan açıklama kız çocuklarının okula
gönderilmemesinin namus kavramıyla açıklanabileceğini göstermiştir.
Antalyalılar’ın, Güneydoğulular hakkında sahip olduğu kalıp düşüncelerden
biri de saldırganlıktır. Antalya’da 15 yıldır yaşayan Mardinli bir kadın “Kürtler’de
‘Türkler, Kürtler’den korkmalı” gibi bir düşünce var. Eğer, Türkler Kürtler’den
korkmazlarsa onları buradan kolaylıkla gönderebilirler”167 diyerek saldırganlığın
nedenini açıklamaya çalışmıştır. Ancak bu durum Engelleme Saldırganlık Kuramı ile
de açıklanabilir. Daha önceden de bahsedildiği gibi bu kuramın temel dayanağı her
engellemenin saldırganlıkla sonuçlanacağıdır. Engellenme, fakirlik ve sağlık
sorunları gibi kişisel nedenlerden, okul - aile – iş gibi farklı ortamlarda
yaşanılanlardan ve ülkedeki ortamdan kaynaklanabilir. İnsanların engellemelerde
politik etkenlerin ve kayırmaların olduğunu ve bu bağlamda kendisine haksızlık
166 Y. D. ile 20.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 167 T. D. ile 12.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
89
edildiğini düşünmesi ve algılaması saldırgan davranışların ortaya çıkmasına neden
olabilir. Tezcan;
- bireylerin içinde bulunduğu pozisyonlarda karşılaştıkları güçlüklerin,
kendilerini değersiz hissetmelerinin, ekonomik problemlerin, ideolojik ayrılıklar ve
izolasyonun,
-toplumsal sınıflar, statü ve kuvvetler arasındaki dengenin korunmasının
siyasal organlarca sağlanamaması ve dengenin bozulmasını saldırgan davranışlara
neden olabileceğini belirtmiştir168.
Buraya kadar anlatılanlar doğrultusunda Antalyalılar’ın, Güneydoğulular
hakkında sahip oldukları kalıp düşünce ve önyargıların oluşmasına neden olan
olayların bağlamsal açıklaması yapılmıştır. Açıklamalardan görüldüğü gibi çoğu
olumsuz düşüncenin herkes tarafından kabul edilebilir mantıksal açıklamaları yoktur.
Psikodinamik açıklamalara göre, insanlar bir gruptan neden nefret ettiklerini
açıklamakta zorluk çekerler. Kişilerin bunun için öne sürdükleri nedenler sadece
rasyonalizasyonlardır. Önyargılara “komplo zihniyeti” kavramsallaştırmasıyla
yaklaşanlar, bir toplumda özellikle nedeni net olarak ifade edilemeyen bazı olayların
gerisinde birtakım gizli ellerin olduğu, bazı kişilerin veya grupların olaylarla
bağlantıları konusunda zaman zaman komplo teorileri üretildiğini ifade ederler.
Komplo zihniyetine göre birey, görülemez olan bir gövdenin gözle görülür bir
üyesidir. Bireyden gruba doğru hareket eden komplo zihniyet, grubu bir bütün olarak
görür ve grup üyelerine bağımsızlık vermez169. Bu açıklama, bir olay ya da kişiden
yola çıkarak oluşturulan stereotiplerin bir grubun tüm üyelerine nasıl atfedildiğini
168Tezcan (1974). a.g.e., s. 106. 169 Harlak (2000). a.g.e., s. 27.
90
göstermektedir. Yapılan görüşmelerde de bu açıklama doğrulanmış ve tek bir olay ve
kişiden hareket ederek ulaşılan düşüncelerin ve yargıların grubun tüm üyelerinde
varolduğuna inanılarak “bunların hepsi böyle” gibi ifadelerin kullanılmasına neden
olmuştur.
Görüşmeler sırasında, bazı düşünce ve önyargıların oluşmasının nedeninin
bilgi eksikliğinden kaynaklandığı görülmüştür. Bilişsel psikolojiye göre, insanlar
uygun kanıt olmasa da, bir davranışın nedenini çözemediklerinde o eksikliği kendi
inandıkları şey doğrultusunda kapatmakta170 ve böylece stereotipler dengeli ve
objektif bir akıl yürütmeye engel olmaktadır. Örneğin Güneydoğulular’ın elde
ettikleri gelir ve malları, bir evde birden fazla kişinin çalışmasına, doğal olarak bir
kişinin çalışmasından elde edilen gelirden daha fala olması sonucu elde edildiğine
değil onların gizli işlerle uğraşarak kazandıklarına inandıkları görülmüştür.
Antalyalılar’ın Güneydoğulular hakkında sahip oldukları olumlu düşüncelerden biri
dayanışma içinde oldukları yönündeydi. Güneydoğulular’ın kendi içlerinde
dayanışma içinde oldukları ve yaşadıkları yerde kendilerini yabancı hissettikleri için
birbirlerine bağlı olduğu gözlemler sonucu da ortaya çıkmıştır. Bayram günlerinde,
düğünlerde ve ölümlerde birbirlerini yalnız bırakmadıkları ve beraber oldukları
gözlemlenmiştir. Ancak, Antalyalılar’ın, Güneydoğulular’ın dayanışma içinde
olduklarını gösterdiğini düşündükleri olaylar farklı bir anlam taşımaktadır. Örneğin,
Antalyalılar, Güneydoğulular’ın pazara gittiklerinde alışverişi “kendi adamlarından”
yaptıklarını söylemişlerdir. Ancak, bu durum onların dayanışma içinde olmalarından
çok bir zorunluluğun sonucunda ortaya çıkmaktadır. Gözlemler sonucunda, semt
170 Harlak (2000). a.g.e., s.17.
91
pazarına erkeklerin değil Güneydoğulu kadınların çıktığı gözlemlenmiştir. Daha önce
de belirtildiği gibi kadınlar Türkçe’yi kendilerini ifade edecek kadar bilmedikleri için
alışverişi Kürtçe konuşan pazarcılardan yapmaktadırlar. Güneydoğulularla yapılan
görüşmelerde yardımcı olan kadın; “Bizim Kürtlerden biri Türkçe konuşmayı
bilmiyor ve pazarcıdan salatalık almaya çalışıyor. Adam da Kürtçe bilmiyor. Kadın
salatalığı eline alarak bir şey söylüyor ama pazarcı kadının ne dediğini anlamıyor.
Sonunda kadın eline aldığı salatalığı ikiye ayırıp içini gösteriyor ve tezgaha atıp
gidiyor. Adam da arkasından ‘madem almayacaksın ne konuşuyorsun iki saat’ diyor.
Benim duyduğum kadarıyla kadın salatalıkların suyunu çektiğini anlatmaya
çalışıyordu. Dil yoluyla anlaşamayınca, eline aldığı salatalığı ikiye ayırdı ve içini
gösterdi ama adam yine de anlamdı ve kadına kızdı” 171 demiştir. Yapılan gözlemler
sonucunda Güneydoğulular’ın “Kürt” pazarcılardan alışveriş yapma sebebi fiyatların
onlarda daha ucuz olmasıyla açıklanabileceği görülmüştür. Yapılan gözlemin sonucu
yapılan bir görüşmede “Kürtler” kalabalık olduğu için çok fazla sebze-meyve
alıyorlar. Nerde ucuz mal bulurlarsa oradan alışveriş yapıyorlar. Bir de malın iyi
olmasına pek dikkat etmiyorlar. Ucuz olması onlar için daha önemli”172denerek
doğrulanmıştır.
Antalyalılar, “Kürtler” hakkındaki olumsuz tecrübelerini ve kanaatlerini farklı
insanlarla biraradayken ifade ederek, onlar hakkında olumsuz sunumlar yapmış bu
yolla kendilerini de olumlamışlardır. Van Dijk, “anlatılan olumsuz tecrübeler ve
öyküler azınlık gruplarının başat normları, değerleri, amaçları ve çıkarları çiğnediği
düşünülen ama aynı zamanda revaçtaki klişeleri ve önyargıları gerekçeleme
171 D.S. ile 17. 04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 172 Z. T. İle 19.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
92
eğilimindeki eylemlerini ve olayları sergiler. Bu kapsamlı strateji, bariz yadsımalar
ve imtiyazlar, grup farklılıklarını, rekabeti, genellikle biz ve onlar karşıtlığını
vurgulayan kıyaslamalar ve aktarım gibi birçok strateji ve taktikle yerine getirilir173”
diyerek özellikle olumsuz düşüncelerin ifade ediliş tarzları ve sonuçlarını anlatmıştır.
Görüşmelerde sık sık yapılan “biz ve onlar” ayrımı, “öteki” grupla kendileri
arasında bir sınır ve farklılık olduğunu vurgulamak için kullanılmıştır. “Biz ve onlar”
ayrımının çıkış noktası ise kategorilendirme sürecidir. Kategorilendirme sürecinde,
bireylerin sosyal etkileşimi yapılandırmasını, bireyleri farklılaştırmasını ve
biçimlendirmesini sağlayan süreç, sosyal kategorilendirme süreci olarak adlandırılır.
Bu süreç içinde birey kendi grubu ve diğerleri arasında algı ve davranış düzeyinde
bir farklılık yaratır. Bu, kişinin ait olduğu grup “biz” ve diğerinin ait olduğu grup
“onlar” arasındaki farklılaşmadır174. Bu ayrımla birlikte, insanlar olumlu bir kimlik
geliştirmek için ait oldukları sosyal gruplar lehine değerlendirmeler yaparken dış
grup için olumsuz değerlendirmeler ve düşünceler geliştirirler.
C- KALIP DÜŞÜNCELERİN ve ÖNYARGILARIN İLETİŞİM
SÜRECİNE ETKİLERİ
Sosyokültürel açıdan farklı özelliklere sahip kişi ve/veya grupların
ilişkililerinin olumlu şekilde gelişmesi için, bu kişi ve/veya gruplar arasında etkin bir
iletişim sürecinin gerçekleşmesi gerekir. Bu sürecin etkin olarak gerçekleşmesi için
tarafların karşılıklı olarak farklılıklarını tanımaları, davranışların bağlamsal
173 Van Dijk, Teun A (1999). “Söylemin Yapıları ve İktidarın Yapıları”, iç. Medya İktidar İdeoloji, Der. ve Çev. Mehmet Küçük, Ankara. Ark Yayınları, s. 355.
93
açıklamasını bilmeleri, yanlış anlamlara engel olacak ortak bir dili kullanmaları ve
olumsuz düşünce ve yargıların etkilerinden uzaklaşmaları gerekir.
Çalışmanın bu kısmında, kültürel özellikleri bakımından birbirlerinden farklı
olan iki gruptan birinin, hedef grup hakkında sahip olduğu kalıp düşünce ve
önyargıların gruplararasındaki iletişim sürecine etkileri anlatılacaktır.
Farklı kültürel grupların karşılaşmasında ilk sorun dil konusunda yaşanır.
İletişim sürecinde tarafların ortak bir konuşma dilinin bulunmaması ya da bu
dillerden birini kullanarak karşı tarafa kendini doğru ifade edememesi yanlış
anlamlara yol açarak iletişim sürecindeki ilk engeli ortaya çıkarır. Araştırma
sırasında görüşme yapılan kişiler, aralarında ortak bir konuşma dilinin
bulunmamasını ilişki kuramamanın nedenlerinden biri olarak göstermiştir.
İletişime katılan tarafların kültürel farklılıklarını gözardı etmesi, kalıp düşünce
ve önyargıların oluşmasına ve iletişim sürecinin başında sorunlar yaşanmasına neden
olur. Her kültürde “yanlış” ya da “doğru” davranışlarla ilgili düşünceler, dolayısıyla
da belirli kurallara göre düzenlenen ve norm adı verilen davranış modelleri vardır175.
Kültürel farklılıkları gözardı edenlerin, farklı kültürden insanların davranışlarını
kendi kültürlerinin kurallarına göre değerlendirmeleri, onların davranışlarına farklı
anlamlar yüklemelerine, önyargılarını desteklemelerine ve aralarındaki iletişimin
azalmasına neden olur176.
174 Harlak, (2000). a.g.e., s. 68, 74. 175 Kartarı (2000). a.g.e., s.180. 176 T. Newcomb, P. Converse (1965). Social Pschology The Study of Human Interaction, Rinehart and Winston, s. 447.
94
İletişim sürecinin, hedef grup hakkında geliştirilen, kalıp düşünce ve
önyargıların etkisi altında başlaması, iletişim sürecinde eşitsiz bir durum yaratarak
hedef grubun üyelerinin kendilerini ezik hissetmelerine ve susmalarına neden
olmaktadır. Görüşme yapılan Batman’lı duvar ustası: “Bazen işyerindeki arkadaşlar,
siyasi konularda konuşuyorlar ama ben bu konular hakkında hiç konuşmuyorum,
çünkü başıma ne geleceğini biliyorum. Benim de içinde bulunduğum bir grupla ilgili
olarak konuşuluyor ama ben hiç bir şey söyleyemiyorum ve bu durumdan bir eziklik
duyuyorum, çekingen davranıyorum”177 demiştir.
Farklı grupların ortak bir noktadan hareket ederek birbirlerine yaklaşmaları,
iletişim sürecinin başlamasını kolaylaştıran bir faktördür. Ancak, araştırmada ele
alınan iki gruptan özellikle Antalyalılar, kendi kültürlerinin diğer kültürden hangi
konularda farklılaştığı üzerinde durarak ve sahip oldukları olumsuz düşünce ve
tutumları açık bir şekilde hem kendi çevrelerine hem de diğer tarafa ifade ederek
hedef grubun bu düşünceleri değiştirme ya da etkileme olasılığını azaltmasına ve
iletişim sürecini başlatacak adımı atmalarına engel olmaktadır. Görüşme yapılan
kişilerden biri: “Zaten bizi sevmiyorlar, istemiyorlar, onlarla işim olmaz, bizim
hakkımızdaki düşüncelerini yıllar geçse de değiştiremeyiz178” ifadesi bu açıklamayı
doğrulamaktadır. Ancak, Antalyalılar da Güneydoğulu insanlar hakkında sahip
oldukları olumsuz düşünce ve yargıları nedeniyle iletişim kurmak istemediklerini
göstermektedirler. Bu durum, iki kültürün birbirini tanımasına, farklılıklarını
görebilmelerine ve olumsuz düşünce ve önyargıların değişmesine engel olmaktadır.
Güneydoğulular’la yapılan görüşmelerden birinde “Kürtler hakkında olumlu
177 B. S. ile 16. 04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 178 Y. D. ile 13.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
95
düşünenler de var. Kamyoncu bir tanıdık vardı. Hem bizim oralarda kalmış hem de
sık sık gidip gelmiş. ‘Kürtler kadar misafirperver, saygılı insanlar var mı?’ derdi.
Eğer bizimle arkadaşlık yapsalar, tanısalar iyi insanlar olduğumuzu görecekler ama
hep kafalarında belli düşünceler var. Bizim hakkımızda olumsuz konuşanlar, bizlerle
hiç sohbet etmemiş, bizi tanımayan insanlardır”179 denmiştir. Bu açıklama,
önyargıların ve kalıp düşüncelerin değişmesinde etkin iletişimin önemli bir faktör
olduğunu göstermektedir.
Herhangi bir grubun çeşitli nedenlerle ihtiyaçlarını karşılarken ortaya çıkan
zorluklar ve kendine haksızlık yapıldığını düşünmesi düşmanca duyguların
gelişmesine ve iletişimin sınırlanmasına neden olur180. Görüşmelerde Antalyalılar’ın,
önyargıların hedefi olan gruptan uzak durduğu, biraraya gelmekten kaçındığı ve
mevcut iş olanaklarını paylaşmak istemediği görülmüştür. Bu düşünce ve
davranışların varlığı gruplar arasında gerginliklere ve zaman zaman kavgalara neden
olmaktadır.
Kalıp düşünce ve önyargılar, bireysel farklılıkların göz ardı edilmesine neden
olmaktadır. Dolayısıyla bir grup hakkında geliştirilen olumsuz düşünce ve tutumlar,
hedef grubun üyesi içinde geçerli olmakta ve iletişim süreci bu durumdan olumsuz
şekilde etkilenmektedir. İletişim süreci boyunca karşı taraftan olumsuz düşüncelerine
uygun şekilde davranmasının bekleyen birey, kalıp düşüncelerin ve önyargıların
değişmesini sağlayacak olumlu davranışları görmezden gelebileceği gibi karşı tarafın
söylediklerini dinlemeyerek etkin iletişime engel olur.
179 E. D. ile 11.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 180Newcomb, Converse, (1965). a.g.e., s. 444.
96
Birey, kendisine ve ait olduğu gruba karşı olumsuz düşünce ve yargılara sahip
olduğunu bildiği bir grup ya da kişiyle iletişim kurmak istemeyebilir ya da iletişim
sürecinde sürekli savunmada kalarak herhangi bir saldırıya karşı savunma
geliştirebilir. Görüşme ve gözlemler sonucunda İletişim sürecinde, olumsuz
davranışlarla karışılacaklarını düşünen bireylerin, kendilerine ya da gruplarına karşı
yöneltilen eleştiri ve sorulara karşı hazır olmalarının ve cevap vermelerinin bir
savunma mekanizması olduğu görülmüştür. “Buraya geldim geleli, karşılaşmadığım
bir şey kalmadı. O yüzden nerde nasıl davranacağımı biliyorum”181 diyerek bu
durumu doğrulamıştır.
Güneydoğulular’ın, göç ederek yerleştikleri ve yaşadıkları yerlerde kendilerini
“yabancı” olarak tarif etmeleri, etkileşimi başlatmalarına engel olan ve etkileşimin
diğer grup tarafından başlatılmasının gerekliliğini gösteren bir durum olarak
kullanılmıştır. Görüşmeler sırasında bir kadın: “Biz yabancıyız, onların bize gelmesi
gerekir önce, onlar gelecek ki biz de gideceğiz”182 demiştir. Çeşitli nedenlerle farklı
kültürel özelliklere sahip yeni bir yere gidenlerin, burada ne ile karşılaşacaklarını
bilmemeleri ve kendi haklarındaki olumsuz düşüncelerin varlığı etkileşim için ilk
adımın karşı taraftan beklenmesine neden olmuştur.
Antalyalılar’ın, Güneydoğulular hakkında “mağaradan çıkıp gelmişler,
temizliği nerden bilsinler; bizim gibi değiller” şeklindeki ifadeleri onları,
kendilerinden daha aşağı gördüklerini ve aralarında sosyal mesafenin olduğunu
göstermektedir. İki grup arasındaki sosyal mesafenin iletişim sürecini olumsuz yönde
181 S. C. ile 29. 04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü. 182 V. D. ile 15. 04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
97
etkilediği yapılan görüşmelerde ortaya çıkmıştır. Bu mesafenin etnomerkezcilikten
kaynaklandığı söylenebilir. Etnomerkezci bireyler, karşılaştıkları her kültürü kendi
kültürel perspektifinden değerlendirirken kendi kültürünü daha önemli görür, diğer
kültüre daha az önem verir, onların değerlerini ve kurallarını anlayamaz.
Etnomerkezci tutumlar ile iletişim süreci arasındaki ilişki aşağıdaki şekilde
gösterilmiştir.
Etnomerkezciliğin derecesi
İletişim
Az
Çok
Eşitlik
Duyarlılık
İlgisizlik
Sakınma
Aşağılama
Farklı özelliklere sahipdiğer insanlara eşit davranılırDiğerleri ile aradaki mesafe azaltılmaya çalışılır
Diğerlerine karşı ilgisiz davranılırDiğerleriyle kurduğuiletişimesınırlar getirir veyailetişim kurmaktan sakınılır
Düşmanca davranışlar sergilenir
İletişim Aralığı
Şekil – 4 Etnomerkezciliğin derecesi ile iletişim süreci arasındaki ilişki. Kaynak: Joseph, A DeVito (2001). The Interpersonal Communication Book, Addision Wesley Longman, s. 187.
Etnomerkezci tutumların olmadığı durumlarda bireyler farklı kültürel
özelliklere sahip bireylere kendi gruplarının üyelerine davrandığı gibi eşit davranır.
Farklı kültürlerin üyelerine duyarlı davranıldığı durumlarda aradaki mesafe
azaltılmaya çalışılır. İlgisizlik mesafesinde birey, farklı kültürel özelliklere sahip
98
kişilere, ilgi göstermez ve aralarına mesafe koyar. Sakınma mesafesinde, yabancıyla
iletişim kurmaktan sakınır ya da aradaki mesafeyi arttırırken aşağılama mesafesinde
yabancıya karşı düşmanlık duygularını gösterir183.
Kalıp düşüncelerin, önyargıların ve etnomerkezciliğin davranış olarak dışa
yansıması ayrımcılıktır184. İletişim sürecinde ayrımcı davranışlar üç şekilde
karşımıza çıkar. Allport bu davranışları, karşı olmayı ifade etme, uzak durma,
ayrımcılık ve yok etme olarak sınıflandırır185. Yapılan görüşmelerde Antalyalılar’ın
kendi aralarında Güneydoğulular’a karşı düşüncelerini açıkça ifade ederek bu
düşünceleri paylaştıkları görülmüştür. Bu grubun, önyargıların hedefi olan gruptan
uzak durduğu, zaman zaman aynı mekanları paylaşmak istemediği (özellikle
Antalyalıların evlerini kiralamak istememeleri) yani ayrımcılık yaptığı görülmüştür.
Görüşmeler sırasında ilişkilerin nasıl gelişeceği ve aradaki mesafenin nasıl
kapanacağı konusundaki soruya iki grup tarafından da olumsuz yanıtlar gelmiştir.
Aradaki mesafenin kapanmasının mümkün olmadığını dile getirenlerin, esnek bir
düşünce yapısına sahip olmadığı söylenebilir. Yeni fikirlere açık olmayan bireyler,
iletişim sürecinde karşılaşacakları yeni bilgileri kabul etmeyecekleri için inançlarının
da değişmesi mümkün olmayacaktır. Gruplardan birinin nedeni açıklanamayan
davranışları, gruplararası iletişimin sınırlı olduğu ya da olmadığı durumlarda diğer
grubun kültürel değerleriyle açıklandığı için kalıp düşünce ve önyargıların olumsuz
etkileri sürekli hale gelmektedir. İki grup arasında sosyal temasın kurulmak
183 Joseph A. De Vito (2001). The Interpersonal Communication Book, Addision Wesley Longman, s. 187. 184 Kağıtçıbaşı (1985). a.g.e., s. 102. 185 Allport (1954). a.g.e., s.125.
99
istenmemesi de kalıp düşüncelerle çelişecek bilgilerin ortaya çıkmasına ve buna
bağlı olarak olumsuz düşüncelerin ve tutumların değişmesine engel olmaktadır.
Araştırmada, Antalyalılar’ın hedef grup hakkında olumlu düşüncelere de sahip
olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak, bu düşünceler, ilişkilerin olumlu yönde gelişmesini
sağlayacak etkiye sahip olmadan anlamını yitirmekte ve Güneydoğulular hakkında
yapılan değerlendirmede olumsuz düşüncelerin etkisini azaltacak bir değer olarak
görülmemektedir.
Görüşme yapılan Güneydoğulu mahalle sakinlerinden biri, aradaki ilişkilerin
iyileşmesi konusunda “Bunu ancak devlet sağlayabilir. Doğudaki çatışmalar sona
erince bize vurulan damgalardan kurtulacağız. Farklı yaklaşmaya ancak o zaman
başlayabilirler. İki toplum arasına barış sağlansa bile her şey çok yavaş düzelir”186
demiştir. Bu ifade, bir toplumda gruplar arasındaki politik güç ilişkilerinin
önyargıların oluşmasında önemli bir faktör olduğunu göstermektedir.
186 D. S . ile 29. 04. 2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
100
V. BÖLÜM
SONUÇ
Bu çalışma kalıp düşünce ve önyargıların iletişim sürecine etkilerini anlamak
amacıyla yapılmıştır. Kültürel farklılıkların gözardı edilmesi sonucu oluşan kalıp
düşünce ve önyargıların iletişim sürecine etkileri, seçilen kültür grupları arasındaki
kalıp düşüncelerin ve önyargıların tespiti, hangi davranış ve olaylar sonucunda
oluştuğunun ve ilişkilere etkilerinin belirlenmesiyle ilişkili olarak incelenmiştir.
Çalışmanın kuramsal kısmında belirtildiği gibi, kalıp düşünceler, insanların
çevreden gelen uyaranları algılayıp onları tanıma ve anlama sürecinde oluşturduğu
zihinsel yapılar ve bir toplumsal gruba ilişkin genellikle yanlış bilişsel formlar olarak
kültür tarafından şekillenmektedir. Çünkü her kültür, üyelerine üzerinde uzlaşı
sağlanmış kurallar vererek neyi nasıl algılayacağını ve nerede nasıl davranacağını
belirleyen kurallar verir. Her birey, karşısındaki kişinin davranışlarını kendi
kültürünün kuralları ve normlarına göre değerlendirdiğinde, o birey hakkında
genellikle olumsuz düşünce ve yargılar geliştirir. Bu açıklamadan da anlaşılacağı
gibi kalıp düşüncelerin ve önyargıların gelişmesinde etkili olan önemli iki faktör
vardır. Bunlardan biri kültürel görecelik diğeri ise etnomerkezciliktir. İletişime
katılan tarafların kültürel görecelik anlayışıyla hareket ettiği bir iletişim sürecinde
olumlu davranışlar sergilenirken, etnomerkezci davranışlar iletişim sürecinde çeşitli
sorunların yaşanmasına neden olur.
101
Boas, Krober, Benedict gibi antropologların çalışmaları sonucu ortaya çıkan ve
gelişen kültürel görecelik anlayışının temel ilkesi, evrensel bir kültürün olamayacağı
ve her kültürün kendi norm ve değerlerine göre değerlendirilmesi gerektiğidir.
Kültürel görecelik, her kültürün davranışları değerlendirmek için, etik normlar
oluşturduğunu, bir kültür için doğru olan davranışın başka bir kültürde yanlış
olabileceğini ve bu normların göreli olduğunu kabul eder.187 Bir davranışın içinde
oluştuğu kültürel bağlamın dışında başka bir kültürün normlarına göre
değerlendirilmesi, kalıp düşüncelerin ve önyargıların oluşmasındaki önemli
nedenlerden biri olarak görülür. Kültürel görecelik anlayışının farkında olan bireyler,
kültürler arasında, farklılıklar olabileceğini kabul ederek iletişim sürecinde karşı
tarafın görüşlerine ve davranışlarına saygı duyarak onlara karşı duyarlı olabilir ve
etkin bir iletişimin gerçekleşmesini ve ilişkilerin olumlu yönde gelişmesini
sağlayabilir.
Kalıp düşünce ve önyargıların oluşmasında etkili olan ve etkileşimin olumlu
yönde gelişmesini engelleyen ikinci neden etnomerkezci anlayıştır. Kültürel
göreceliğin zıddı olan etnomerkezci anlayışta birey, kendi kültürünü herşeyin
merkezine koyar ve diğerlerini, kendi kültürünü referans alarak sınıflandırır ve
değerlendirir. Etnomerkezci birey, diğer kültürlere daha az değer verdiği ve diğer
kültürleri kendi kültürünü referans alarak değerlendirdiği için onlara karşı duyarsız
davranır. Ayrımcı davranışlarla sonuçlanan etnomerkezcilik, olumsuz düşüncelerin
açıkça ifade edilmesine, önyargıların hedefi olan gruptan uzak durulmasına ve
mevcut olanakların diğer grupla paylaşılmak istenmemesine neden olmaktadır.
187 Kerby Anderson “Cultural Relativism”, www.probe.org/docs/culturelhtml, 24.05.2004.
102
Herhangi bir grubun çeşitli nedenlerle ihtiyaçlarını karşılarken ortaya çıkan zorluklar
ve kendine haksızlık yapıldığını düşünmesi, düşmanca duyguların gelişmesine neden
olabilir188. Gruplar arasında düşmanca duyguların varlığı gruplar arasında
gerçekleşen iletişim sürecinde kaygı düzeyinin yüksek olmasına neden olur. Kaygı
düzeyi yüksek bir iletişim sürecinde iletişime katılan taraflar, birbirlerinin nasıl
davranacaklarını tahmin edemediği için (iletişimde belirsizlik durumu), kendisini
rahatsız ve gergin hisseder. Bu durum, karşı tarafın davranış ve sözlerinin olumsuz
değerlendirilmesine ve iletişim sürecinde fiziksel saldırılara varacak olumsuz
davranışların sergilenmesine neden olabilir.
Farklı kültürel grupların karşılaşmasında, gruplar arasında ortak bir paydanın
bulunması, iletişimi kolaylaştıran bir faktördür. Ancak, Frans Boas farklı kültürlerin
karşılaşmasında benzerliklerden çok farklılıkların altının çizildiğini belirtir. Farklı
gruplarının karşılaşmasında benzerliklerden çok farklılıkların vurgulanması,
önyargıların oluşmasının ilk adımıdır189. Kültürler arasındaki karşılaştırma ve
önyargılarla aralarındaki farklılıkların altını çizenler, paylaşacak ortak bir yönlerinin
olmadığını düşündükleri için, iletişim kurmak istemezler ya da iletişime sınırlılıklar
getirirler. Bu durum, grupların birbirlerini tanımasına ve gruplar arasında ortak bir
değerin oluşmasına da engel olarak aralarındaki sosyal mesafeyi arttırır. Gruplar
arasındaki iletişimin sınırlı olmasının birbaşka sonucu, iletişim sürecinde ortaya
çıkan yanlış anlamalardır. Yanlış anlamların ortadan kalkmasını sağlayacak bilgiler
ancak, iletişime katılan tarafların birbirini tanımasını sağlayacak, kalıp düşünce ve
önyargıların olumsuz etkilerinden uzak, etkin bir iletişim süreciyle gerçekleşir. Bir
188 Newcomb, Converse, (1965). a.g.e., s., s. 444. 189 Newcomb, Converse, (1965). a.g.e., s., s. 433.
103
iletişim sürecinin, iletişime katılan tarafların birbirleri hakkında önbilgiye sahip
olmadan başlaması mümkün değildir. Kültürlerarası iletişim süreci de iletişime
katılan tarafların birbirleri hakkındaki deneyimleri ya da genellemeleri sonucu oluşan
bilgilerin etkisi altında gerçekleşir. Tarafların olumsuz düşünce ve önyargıları,
iletişim sürecinde bu olumsuz düşünce ve önyargıların değişmesini sağlayacak
çarpıcı ve değişik örneklerin görülmesine engel olur190.
Bu çalışmada, kültürün üyelerinin dünyayı nasıl algılayacağı ve nasıl hareket
edeceğini belirleyen kurallar koyduğunu ve kültürlerarası iletişim yeterliğine sahip
olmayanların iletişim sürecinde, karşıdakinin davranışını kendi kültürel kural ve
normlarına göre değerlendirdikleri için, etkin iletişimi gerçekleştirmelerinin mümkün
olmadığı kabul edilmişti. Bu ön kabul, alan araştırmasında yapılan görüşmelerin
sonucunda doğrulanmıştır. Antalyalılar’ın, Güneydoğulular’ın davranışlarını kendi
kültürel norm ve değerlerine göre değerlendirdikleri için zaman zaman onların
davranışlarını içinde oluştuğu bağlamdan koparmışlar ve yanlış yorumlamışladır.
Örneğin, Antalyalılar, “Kürtler’de”, kadın ve erkeklerin farklı yerde oturmasını,
onların yabani ve yobaz olmasına bağlamış ve bu davranışa onların kültürel
değerlerinden bakmayı denemeyip yanlış anlamlandırarak bir önyargı
geliştirmişlerdir. Halbuki, yapılan görüşmelerde ve gözlemlerde,“Kürtler’de” kadın
ve erkeklerin farklı yerlerde oturmasının iki şekilde açıklanabileceği ortaya çıkmıştır:
İlki saygının ve geleneklerin etkisidir. Geleneklere göre, “Kürt kadınları”, erkeklerin
yanında, evin büyük erkeği izin vermeden yemeğe oturamaz, konuşamaz veya sakız
çiğneyemez, sigara içemez. Bu davranışlar onların büyüklerine karşı olan saygısının
190 Newcomb, Converse, (1965). a.g.e., s., s. 444.
104
göstergesidir. İkincisi, birden fazla ailenin birarda yaşıyor oluşudur. Bir evde on –
onbeş kişi yaşadığı için, kadın ve erkeklerin birarada oturması zor olmaktadır.
Bununla birlikte kadın ve erkeklerin farklı konular hakkında konuşmaları da onların
farklı odalarda oturmasının nedenlerinden biri olarak değerlendirebilir. Bu gözlem
sonucu, görüşmelerde kadınlar tarafından da doğrulanmıştır. Ancak, Antalyalılar da
kadın ve erkeklerin farklı yerlerde oturması saygının bir göstergesi olmaktan çok
“Kürtler’in” yabani ve yobaz olmasının sonucu olarak değerlendirilmiş ve “biz de
kadın ve erkek ayrı ayrı oturmaz, bize garip geliyor”191 denmiştir. Bu örnek,
davranışların anlamlandırılmasında kültürün ve bağlamın gözardı edilmesinin yanlış
anlamlara neden olduğunun ve etkin iletişimde engel oluşturduğunun göstergesidir.
Etkin iletişimin gerçekleşmesine engel olan nedenlerden birinin birbirlerinin
kültürlerini tanımayan gruplar arasındaki kalıp düşünceler ve önyargılar olduğu
çalışmanın ikinci varsayımıydı. Yapılan gözlem ve görüşmeler sonucunda
Antalyalılar’ın,
- kültürel farklılıkları gözardı ederek “Kürtler’in” davranışlarını
anlamlandırdıklarının ve bu nedenle olumsuz kalıp düşünce ve önyargı
geliştirdiklerinin (Hainler, pisler, nankörler/hırsızlar, yabaniler, saldırganlar,
cahiller, kalabalıklar, art niyetliler, namus/saygı, misafirperver, dayanışma ve
süslüler)
- “biz” ve “onlar” ayrımı yaparak diğer kültürle aralarındaki farklılıkları
vurguladıklarının
191 H. B. ile 14.04.2004 tarihinde yapılan görüşme protokolü.
105
- etnomerkezci davranarak ayrımcı davranış yaptıklarının ve birararada
bulunmak istemediklerinin,
- kalıp düşünce, önyargı ve ayrımcı davranışlarının, iletişime sınırlılıklar
getirdiği ve grupların birbirini tanımasına engel olduğu için etkin iletişime engel
olduğu doğrulanmıştır.
Antalyalılar’ın “Kürtler’in” davranışlarını kendi kültürel perspektiflerinden
değerlendirdikleri, kültürel görecelik anlayışından uzak oldukları ve onlar hakkında
kalıp düşünce ve önyargılar geliştirdikleri çeşitli örneklerle doğrulanmıştır. Örneğin,
Antalyalılar Güneydoğulu komşularının çok çocuk sahibi olmasını, onların örgüte
adam yetiştirmesine bağlamaktadırlar. Ancak, Türkiye’de özellikle Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’nun kırsal bölgelerinde çok çocuk sahibi olmak, geleneklere
dayanılarak açıklanmaktadır192. “Kürtler’in” kalabalık ve dayanışma içinde
olmalarının sebeplerinden biri de, geldikleri yeni yerde kendilerini yalnız ve yabancı
hissetmemek için akrabaları ve tanıdıkları ile birarada oturmak istemeleri ve sık sık
biraraya gelmeleridir.
Yapılan görüşmelerde ve gözlemlerde, Antalyalılar’ın kendi aralarında,
Güneydoğulular’a karşı olumsuz düşüncelerini açıkça ifade ettikleri, onlardan uzak
192 Çocuk, kırsal bölgede tarla işinde çalışan fonksiyonlu bir varlıktır ve ekonomik nedenle çok çocuk çok işgücü demektir. Kırsal bölgelerde evlilikler, genç yaşta yapıldığı için doğurganlık oranı yüksektir. Çok eşlilik, çocuk oranını arttırmaktadır. Kısırlık ayıp sayıldığı için, çocuğu olmayan kadınlar eşlerinin başka bir kadınla evlenmesine izin verir. Erkek çocuklara, baba ocağını tüttüreceği, soyun devamını sağlayacağı için ayrı bir değer verilir. Özellikle geçimsizliklerin ve cinayetlerin fazla olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ne kadar kalabalık olunursa, güçte o kadar fazla olur ve düşmanlar bu durumlardan çekinir. Erkelik duygusunun tatmini de çocukla ölçüldüğü için, çok çocuk erkekliğin gerçek kanıtı olarak görülür ve çok çocuk sahibi olunmaya çalışılır. Kalabalık olunmasının bir başka nedeni ise dinsel ve ahlaksal değerlere dayandırılır. Çocuğa “Allah vergisi olarak bakılması” ve “doğacak çocuğun rızkı ile geleceği” düşüncesi bu durumu kanıtlayan sözler olarak belirtilmiştir. Tezcan (1974). a.g.e., s. 101 – 103.
106
durdukları ve biraraya gelmek istemedikleri ve mevcut olanakları paylaşmak
istemediği yani ayrımcılık yaptığı görülmüştür. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden
gelen insanları, “Antalya’yı istila eden barbarlar olarak” gördüğünü söyleyen 17
yaşındaki dershane öğrencisinin, komşuları hakkındaki düşüncesi: “Onlar
medeniyetsizler, gelmiş buraya zorla yerleşmişler, burada ne işleri varsa”193
ifadeleriyle ortaya çıkmıştır. Bu sözler, bir kişi tarafından ifade edilmiş olsa da
yapılan görüşmelerde ve gözlemlerde Antalyalılar’ın yaşadıkları ve/veya
bulundukları herhangi bir mekanda “Kürtler’i” istemediklerini onlarla
konuşmayarak, aralarına girmeyerek kendilerinden uzak tuttukları görülmüştür.
Özellikle kiralık ev ve iş bulma konusunda yaşadıkları zorluklar nedeniyle “Kürtler”,
kendilerine haksızlık yapıldığını ve ezildiklerini düşünmektedirler. Yine, işyerinde
ezildiğini ve çok çalıştığını söyleyen bir kişinin: “Ben işveren olsaydım onlara daha
kötü davranırdım”194 sözü, “Kürtler’in”, Antalyalılar’a karşı davranışlarının olumsuz
olmasında, kendilerin yapılan davranışların önemli bir rol oynadığını göstermektedir.
İki grup arasındaki davranış farklılıkların altını çizen ve ortak bir yönün
olmadığını “onlar bizim gibi değiller” söylemiyle dile getiren Antalyalı’lar,
“Kürtlerle” aralarına sınırlar çizmektedirler. Antalyalı’ların, farklılıkları ve olumsuz
düşünce ve önyargıları açıkça ifade etmeleri “Kürtler’in”, Antalyalılar’la iletişim
kurmalarına sınırlar getirirken, bu olumsuz düşünce ve önyargıların değiştirilmesi
için çaba sarfetmelerine de engel olmaktadır. “Zaten bizi sevmiyorlar, istemiyorlar.
193 O. B. görüşme yapıldığı sırada konuşmaya katılmış ama aha sonra görüşmenin yapıldığı yerden ayrılmıştır. 194 E.Ç. ile yapılan aynı tarihli görüşme.
107
Onlarla konuşacak birşeyim yok”195 diyen Güneydoğulu bir kişi, Antalyalı’larla
iletişim kurmak istemediğini açıkça ifade etmiştir.
Kalıp düşüncelerin ve önyargıların olumsuz etkileri, iki grup arasında etkin bir
iletişim sürecinin gerçekleşmesine ve grupların birbirlerini tanımasına engel olur. Bu
durum, “Kürtler” hakkında geliştirilen olumsuz düşünce ve tutumların değişmesini
sağlayacak çarpıcı ve değişik örneklerin görülme olasılığını azaltırken, gruplar
arasındaki sosyal mesafeyi de arttırmaktadır196.
Araştırmada, iletişime katılan taraflar arasında ortak bir konuşma dilinin
bulunmamasının iletişim sürecinde problemlere neden olduğu ortaya çıkmıştır. Farklı
dilleri konuşan iki kültür arasında ortak bir konuşma dilinin olması etkin iletişimin
gerçekleşmesi önemli koşullardan biridir. Aksi halde, bu kültürlerin birbirlerini
tanıması mümkün değildir. Araştırmada, seçilen iki kültürden biri Türkçe diğeri ise
Kürtçe konuşması etkin iletişimin gerçekleşmesini engellemektedir. Özellikle,
Güneydoğulu kadınların kendilerini doğru şekilde ifade edecek kadar Türkçe
bilmemeleri, Antalyalı kadınların ise Kürtçe bilmemeleri (ilişkilerin özellikle
kadınlar arasında geliştirildiği düşünüldüğünde) iki tarafın etkileşime girmesini ve
birbirlerini tanımalarını engellemektedir.
Bu çalışmanın sonunda, farklı kültürel grupların üyelerinin birbirleri hakkında
önceden varolan kalıp düşüncelerinin ve önyargılarının iletişim sürecine etkilediği
ortaya çıkmıştır. Kalıp düşüncelerin ve önyargıların, iletişim sürecinde, taraflar
195 S. C. Diyarbakırlı, kadın, 22 yaşında, ev kadını. Görüşme Tarihi: 29.04.2004. 196 Newcomb, Converse (1965). a.g.e., s. 444.
108
arasında kültürel göreceliğin gözardı edilmesine, ayrımcı davranışların ortaya
çıkmasına ve gruplar arasında gerginlikler yaşanmasına neden olduğu görülmüştür.
Kalıp düşünce ve önyargıların olumsuz etkilerinin azaltılmasında, grupların eşit
durumlarda biraraya gelmesinin ve karşılıklı olarak birbirlerinin kültürlerini
tanımasının işlevsel olacağı düşünülmektedir.
109
KAYNAKÇA
Allport, G. W. (1954) The Nature of Prejudice, New York: Addison Wesley.
Atkinson Paul (2001). Handbook of Ethnography. California: Sage Pub.
Baron, R.A., Bryne, D. (1984) Social Psychology: Understanding Human
Interaction, Allyn and Bacon Inc.
Brislin, R. vd. (1985). Intercultural Interactions, California: Sage Pub.
Brown ,Rupert (1995). Prejudice: Its Social Pschology, UK: Okford Blackwell.
Davies, Charlotte, Aull (1999). Reflexive Ethnography: A Guide to Researching
Selves and Others, London: Routledge.
DeVito, Joseph, A (2001). The Interpersonal Communication Book, Addision
Wesley Longman.
Dewey R., Humber, W. J. (1966). An Introduction to Social Pschology, The
Macmillian Comp.
Eman, Tahire (1997). “Göç Olgusunda Kalitatif Yöntem Olarak Etnografik
Araştırma: Bir Gecekondu Araştırmasının Düşündürdükleri”, Türkiye’de İçgöç,
Sorunsal Alanları ve Araştırma Yöntemleri, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih
Vakfı Yayınları, s. 56 – 67.
Hall, E. T (1976). The Silient Language, New York.
Hall, Edward. T., Hall, Mildread Reed (1983). Hidden Differences Studies in
International Communication, Stern Magazin.
Harlak, Hacer (2000). Önyargılar, Ankara: Sistem Yayıncılık.
Hecht, Michael L., Anderson, Peter A., Ribeau Sidney A. (1989).“The Cultural
Dimensions of Nonverbal Communication”, iç. Handbook of International and
Intercultural Communication, ed: Asante, Molefi Kete vd, Sage Publications.
110
William Haviland (2001). Kültürel Antropoloji, Çev. Hüsamettin İnanç, İstanbul:
Kaknüs Yayınları.
Hinton Perry (2000). Stereotypes, Cognition and Culture, Piledephia: Pshology Pres.
Hogg, M. A, Abrams, D. (1988) Social Identifications, London: Routledge
Hortaçsu, Nuran (1998). Grup İçi ve Gruplararası Süreçler, Ankara: İmge Kitabevi.
Gerald, Stapher, Cohen, Eric (2000). “Using Ethnographic Methodology in
Substance Abuse Treatment Outcome Research”, Journal of Substance Abuse
Treatment 18, 2000, s.1-8.
Glazer Mark, “Cultural Relativism”,
www.panama.edu/faculty/mglazer/Theory/cultural relativism.htm, 24.05.2004.
Gudykunst, William B., Kim, Young Yun (1984). Communicating With Strangers,
An Approach to Intercultural Communication, New York: Random House.
Gudykunst, vd (1988). Culture and Interpersonal Communication, UK: Sage
Publication.
Kartarı, Asker (2001). Farklılıklarla Yaşamak, Ankara: Ürün Yayınları.
Kağıtçıbaşı, Çiğdem (1985). İnsan ve İnsanlar, İstanbul: Evrim Yayınları.
Kerby Anderson “Cultural Relativism” www.probe.org/docs/culturel.html.,
24.05.2004.
Kim, Young Yun (1989).“Intercultural Adaption”, iç. Handbook of International and
Intercultural Communication, ed: Asante, Molefi Kete vd, UK: Sage Publications.
Kim, Young Yun (2001). Becoming Intercultural Communication, UK: Sage
Publication.
Mutlu, Erol (1998). İletişim sözlüğü, Ankara: Ark Yayınevi.
111
Newcomb, T., Converse, P. (1965). Social Pschology, The Study of Human
Interaction, Rinehart and Winston.
Oktay, Mahmut (2000). İletişimciler İçin Davranış Bilimlerine Giriş, İstanbul: Der
Yayınları.
O’neill Damain, Morgan Mandy (2001). “Pragmatic Post Structuralism: Participant
Observation and Discourse in Evaluating Violence Intervention” Jornal of
Community Appied Socal Phschology, Vol. 11, s.263-278.
Palmer, Catherine (2001). “Etnography: A Research Method in Practice”,
International Journal of Tourism Research 2001 – 3, s. 301-312.
“Prejudice” www. uhaweb.hartford.edu/misovich/prej1.htm.. 24.04.2004
Rosado, Cale. “The Concept of Cultural Relatvism In a Multicultural World. www.
Rosado.net/articles-relativism.html 24.05.2004.
Sakallı, Nuray (1998). Sosyal Etkiler “kim kimi nasıl etkiler?, Ankara: İmge
Kitabevi.
Sherif, M. , Sherif, C. (1956). Sosyal Psikolojiye Giriş, İstanbul: Sosyal Yayınları.
Stephen Ryan. “Peace Building and Conflict”, www.colarado.edu , 24.04.2004.
Steranger Charles, Shaller Mark (2000). Stereotypes and Prejudice, California:
Pschology Press.
Sutton, Susan B. “Diferences and Similarities: What is Culture?, www.
ihc4u.org/sutton.htm. 25.04.2004.
Taş, Yeşim, “Barriers to Communication – Stereotypes & Prejudice”,
www.bilkent.edu.tr, 21.04 2004.
Tezcan, Mahmut (1974). Türklerle İlgili Stereotipler Kalıpyargılar ve Türk Değerleri
Üzerine Bir İnceleme, Ankara: A.Ü Eğitin Fakültesi Yayınları.
112
Troike, Muriel Saville () The Ethnography of Communication, Basil Blackwell
Van Dijk. Teun A. (1997). “Söylemin Yapıları ve İktidarın Yapıları” iç. Medya
İktidar İdeoloji, der. ve çev. Mehmet Küçük, Ankara: Ark Yayınları.
Walcott, Herry (1999). Ethnograph a Way of Seeing, Almira Press.
Wells, Calvin (1984). İnsan ve Dünyası, çev. Bozkurt Güvenç, İstanbul: Remzi
Kitabevi.
www.multi-culturalcenter.org/diversity.php., 24.04.2004.
www.polis.arizona.edu:9443/files/spring04/COMM_117-001/Lecture, 24.04.2004.
GÖRÜŞME PROTOKOLLERİ
Antalyalılar’la Yapılan Görüşme Protokolleri
H. Ç. Antalyalı, erkek, 38 yaşında, çiftçi. Görüşme tarihi: 12.03.2004.
Ş. B. Antalyalı, erkek, 36 yaşında, inşaat işçisi. Görüşme Tarihi: 18.04.2004.
S. A. Antalyalı, erkek, 37 yaşında, turizm sektörü. Görüşme tarihi: 18.04.2004.
A. B. Antalyalı, erkek, 31 yaşında, memur. Görüşme tarihi: 18.04.2004.
N. D. Antalyalı, erkek, 38 yaşında muhtar. Görüşme tarihi: 21.03.2004.
B. D. Antalyalı, erkek, 37 yaşında, turizm sektörü. Görüşme tarihi: 23.04.2004.
A. Ç. Antalyalı, kadın, 32 yaşında, ev kadını. Görüşme tarihi:
E. B. Antalyalı, kadın, 34 yaşında, ev kadını. Görüşme tarihi: 12.04.2004.
H. B. Antalyalı, kadın, 41 yaşında, ev kadını. Görüşme tarihi: 14.04.2004.
M. G. Antalyalı, kadın, 35 yaşında, ev kadını. Görüşme tarihi: 14.04.2004.
F. K. Antalyalı, kadın, 37 yaşında, ev kadını. Görüşme tarihi: 15.04.2004.
S. A. Antalyalı, kadın, 32 yaşında, ev kadını. Görüşme tarihi: 18.04.2004.
113
E. U. Antalyalı, kadın, 32 yaşında, ev kadını. Görüşme tarihi: 18.04.2004 –
20.04.2004.
D. O. Antalyalı, kadın, 32 yaşında, ev kadını. Görüşme tarihi: 25.04.2004.
Z. G. Antalyalı, kadın, 29 yaşında, ev kadını. Görüşme tarihi: 29.03.2004 –
04.04.2004.
B. Antalyalı, kadın, 31 yaşında, ev kadını. Görüşme tarihi: 29.03.2004 - 04.04.2004.
Güneydoğulular’la Yapılan Görüşme Protokolleri:
Y. D. Diyarbakırlı, erkek, 41 yaşında, nakliyeci. Görüşme tarihi: 11.04.2004.
O. D. Diyarbakırlı, erkek, 33 yaşında duvar ustası. Görüşme tarihi: 15.04.2004.
Ş. S. Batmanlı, erkek ,38 yaşında duvar ustası. Görüşme tarihi: 16.04.2004.
S. Batmanlı, erkek, 29 yaşında duvar ustası. Görüşme tarihi: 16.04.2004.
E. D. Diyarbakırlı, erkek, 37 yaşında, nakliyeci. Görüşme tarihi: 29.04.2004.
T. D. Mardinli, kadın, 41 yaşında, ev kadını. Görüşme Tarihi: 12.04.2004.
N. Ç. Diyarbakırlı, kadın, 22 yaşında, tarım işçisi. Görüşme Tarihi: 13.04.2004.
E. Ç. Diyarbakırlı, kadın, 17 yaşında, tarım işçisi. Görüşme Tarihi: 13.04.2004.
V. D. Diyarbakırlı, kadın, 24 yaşında, ev kadını. Görüşme Tarihi: 15.04.2004.
D. S. Batmanlı, kadın, 28 yaşında, ev kadını. Görüşme Tarihi: 17.04.2004 –
29.04.2004.
Z. T. Mardinli, kadın, 32 yaşında, ev kadını. Görüşme tarihi: 19.04.2004.
S. A. Diyarbakırlı, kadın, 37 yaşında, ev kadını. Görüşme Tarihi: 28.04.2004.
S. D. Diyarbakırlı, kadın, 35 yaşında, ev kadını. Görüşme Tarihi: 29.04.2004.
S. C. Diyarbakırlı, kadın, 22 yaşında, ev kadını. Görüşme Tarihi: 29.04.2004.
114
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM SÜRECİNDE KALIP
DÜŞÜNCELERİN VE ÖNYARGILARIN ROLÜ
Antalya’da Yaşayan Güneydoğulular ile Antalya Yerlileri Arasındaki
Kalıp Düşünceler ve Önyargılar
Yüksek Lisans Tezi
Tez Danışmanı: Prof. Dr. Asker Kartarı
Bu tez, kalıp düşünce ve önyargıların kültürlerarası iletişim sürecindeki
rolünü konu almaktadır. Kalıp düşünce ve önyargı, başka bir gruba ait insanlara
karşı negatif düşünceler, tutumlar, duygular ve davranışlar olarak kabul
edilmiştir.
Çalışmada kalıp düşünceler ve önyargılar oluşum nedenleri, işlevleri ,
sonuçları ve iletişim sürecine etkileriyle araştırılmıştır. Tezin amacı kalıp düşünce
ve önyargıların iletişim sürecine etkilerini anlamaya çalışmaktır. Bunu için gerekli
veriler etnografi yöntemi kullanılarak elde edilmiş ve değerlendirilmiştir. Alan
araştırmasında, farklı kültürel özelliklere sahip iki grubun ilişkileri, ilişkileri
etkileyen düşünce ve tutumlar ve bunların oluşmasına neden olan olayların içinde
oluştuğu kültürdeki anlamı açıklanmıştır.
Kalıp düşünceler ve önyargılar, kültürel özellikleri farklı olan gruplar
arasında kültürel görelilik anlayışının göz ardı edilmesi sonucunda oluşur ve etkin
iletişime dolayısıyla olumlu ilişkilerin gelişmesine engel olur.
115
THE ROLES OF STEREOTYPES AND PREJUDICES IN
INTERCULTURAL COMMUNICATION
Stereotypes and Prejudice Between People of Southeast Anatolia with
Local People of Antalya Living Together in Antalya
Master Thesis
Advisor: Prof. Dr. Asker Kartarı
The subject of this thesis is the roles of stereotypes and prejudice in process
of intercultural communication. In this study stereotype and prejudice are
accepted as negative thoughts, attitudes and behaviors toward people who belong
to a specific social group.
The objective of the thesis is understand to effect of stereotype and prejudice
in process of intercultural communication, to be source another study, in this
context. The required data for this research was gathered and evaluated by
ethnographic method. In the field research, it has been tried to reveal the
“meaning in a cultural context”. The meaning meant here is hidden in the
relations of two groups from different cultures and in their ideas and attitudes
about and against each other.
In the end of this study is found in between different groups, that they have
different cultural characteristic, if cultural relativism not to take into consideration
116
gets developed stereotype and prejudice and these hinder effective communication
and progress of positive relations.