99
1 GİRİŞ ÇOCUK EĞİTİMİ Mİ ANNE BABA EĞİTİMİ Mİ? Çocuğunuz öfkeyle karşınıza dikiliyor ve size meydan okuyor mu? Onun nereye gittiğini bilmiyor, meraktan çatlıyorsunuz ve gelince de size hiçbir şey söylemek istemiyor mu? Evde hiçbir şey yapmak zorunda olmadığını, doğmayı kendisinin istemediğini ve bu sebepten sizin ona bakmakla yükümlü olduğunuzu söylüyor mu? İnanç ve değerleriniz çocuğunuzun inanç ve değerleriyle çatışıyor mu? İsteklerini yerine getirmediğinizden şikâyet ediyor mu? Bu soruların hepsine "hayır" cevabı verecek anne-babaların sayısı çok azdır. Çünkü her çocuğun çeşitli istekleri olur, davranışla ilgili veya hissî problemleri bulunabilir. Meselâ, arkadaşı veya kardeşiyle iyi geçinemez, sürekli yeni eşya veya giyim ister, okul ve ödevler sıkıcı gelir, sizin uygun görmediğiniz kişilerle arkadaşlık eder; hattâ yatma kalkma saati, yemesi, odasını düzenlemesi, hafta sonu ve boş zamanını nasıl değerlendireceği konularında anne-babasıyla anlaşamaz. Bu tip problemler karşısında siz, ona emirler vererek yönlendirmeye mi çalışıyorsunuz? Uyarıp gözdağı mı veriyorsunuz? Yoksa nasihat edip, nutuk çekip, çözüm teklifleri sunup, ahlâk dersi mi veriyorsunuz? Ya da yargılıyor, suçluyor, tenkit ediyor ve aynı düşüncede olmadığınızı mı söylüyorsunuz? Veya ad takarak, alay ederek utandırıyor musunuz? Yoksa aynı düşüncede olduğunuzu belirtmeyi, övmeyi, her yaptığını desteklemeyi ve güven vermeye çalışmayı mı tercih ediyorsunuz? Veya onun davranış ve düşüncelerini analiz edip yüzüne karşı yorumlar mı yapıyorsunuz? Ya da onu oyalıyor, konuyu saptırıyor, sorular sorarak anlatmak istediklerini mi sınırlıyorsunuz? Bu soruların en azından bazılarına "evet" demek ebeveynlere ters gelmez. Oysa bunlar anne-baba ile çocuk arasında iletişim kurulmasını engeller. Emir ve yönlendirme, çocuğa duygularının ve ihtiyaçlarının önemli olmadığını anlatır. O hâliyle kabullenilmediğini iletir. Bu ise çocuğu kırar, kızdırır ve düşmanca hareketlere sebep olur. Gözdağı vermek, çocuğu korkak yapar ve küstürür. Yerli yersiz ahlâk dersi verilen çocukta suçluluk duygusu uyanabilir. Hep nasihat etmek ve çözüm teklif etmek, çocuk için, "anne-babam benim çözüm bulma kabiliyetimin olmadığını düşünüyor" anlamına gelir. Böylece çocuk düşünmeye

ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

  • Upload
    others

  • View
    12

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

1

GİRİŞ

ÇOCUK EĞİTİMİ Mİ ANNE BABA EĞİTİMİ Mİ?

Çocuğunuz öfkeyle karşınıza dikiliyor ve size meydan okuyor mu? Onun nereye gittiğini bilmiyor, meraktan çatlıyorsunuz ve gelince de size hiçbir şey söylemek istemiyor mu? Evde hiçbir şey yapmak zorunda olmadığını, doğmayı kendisinin istemediğini ve bu sebepten sizin ona bakmakla yükümlü olduğunuzu söylüyor mu? İnanç ve değerleriniz çocuğunuzun inanç ve değerleriyle çatışıyor mu? İsteklerini yerine getirmediğinizden şikâyet ediyor mu? Bu soruların hepsine "hayır" cevabı verecek anne-babaların sayısı çok azdır. Çünkü her çocuğun çeşitli istekleri olur, davranışla ilgili veya hissî problemleri bulunabilir. Meselâ, arkadaşı veya kardeşiyle iyi geçinemez, sürekli yeni eşya veya giyim ister, okul ve ödevler sıkıcı gelir, sizin uygun görmediğiniz kişilerle arkadaşlık eder; hattâ yatma kalkma saati, yemesi, odasını düzenlemesi, hafta sonu ve boş zamanını nasıl değerlendireceği konularında anne-babasıyla anlaşamaz.

Bu tip problemler karşısında siz, ona emirler vererek yönlendirmeye mi çalışıyorsunuz? Uyarıp gözdağı mı veriyorsunuz? Yoksa nasihat edip, nutuk çekip, çözüm teklifleri sunup, ahlâk dersi mi veriyorsunuz? Ya da yargılıyor, suçluyor, tenkit ediyor ve aynı düşüncede olmadığınızı mı söylüyorsunuz? Veya ad takarak, alay ederek utandırıyor musunuz? Yoksa aynı düşüncede olduğunuzu belirtmeyi, övmeyi, her yaptığını desteklemeyi ve güven vermeye çalışmayı mı tercih ediyorsunuz? Veya onun davranış ve düşüncelerini analiz edip yüzüne karşı yorumlar mı yapıyorsunuz? Ya da onu oyalıyor, konuyu saptırıyor, sorular sorarak anlatmak istediklerini mi sınırlıyorsunuz?

Bu soruların en azından bazılarına "evet" demek ebeveynlere ters gelmez. Oysa bunlar anne-baba ile çocuk arasında iletişim kurulmasını engeller. Emir ve yönlendirme, çocuğa duygularının ve ihtiyaçlarının önemli olmadığını anlatır. O hâliyle kabullenilmediğini iletir. Bu ise çocuğu kırar, kızdırır ve düşmanca hareketlere sebep olur. Gözdağı vermek, çocuğu korkak yapar ve küstürür. Yerli yersiz ahlâk dersi verilen çocukta suçluluk duygusu uyanabilir. Hep nasihat etmek ve çözüm teklif etmek, çocuk için, "anne-babam benim çözüm bulma kabiliyetimin olmadığını düşünüyor" anlamına gelir. Böylece çocuk düşünmeye

Page 2: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

2

değil, anne-babasına bağımlı kalmaya yönelir ve aşağılık duygusuna kapılabilir. Çocuklar nutuk dinlemeyi de, hatalarının yüzlerine vurulmasını da sevmezler. Bunlar ona, onu küçük gördüğümüz, yetersiz bulduğumuz düşüncesini verir. Yargılamak, eleştirmek ve suçlamak, çocuklara kendisini yetersiz, aptal, değersiz hissettirir. Tenkit, çocuklarda sevilmedikleri duygusunu uyandırır. Ad takmak, alay etmek ve utandırmak, çocukların kişiliği üzerinde olumsuz etki yapar. Söylenenin tersini yapıp kendisini haklı çıkarmaya çalışabilir. Oyalamak ve konuyu saptırmak, onunla ilgilenmediğimiz, saygı duymadığımız ya da reddettiğimiz zannını uyandırır. Aşırı iltifat da çocuklar üzerinde olumsuz tesire sahiptir. Sürekli övülen çocuklar övülmediklerinde bunu kabul edilmeme veya yargılanma olarak algılayabilirler. Arkadaşlarının yanında övülen çocuk utanır ve rahatsız olur.

Anne babalar, çocuklarına nasıl bir eğitim verecekleri ve onlara nasıl davranacakları konusunda deneyimsizdirler. Bazen anne-babalar uyguladıkları yöntem konusunda çelişkiye düşerler. Çünkü, bütün diğer sanat ve meslekler öğrenildiği halde, yaşamın aşağı yukarı 20 yılını kapsayacak anne/baba mesleğini hiçbir okul öğretmemektedir. Dünün genç kız ve delikanlısı aniden bugünün anne ve babası olmuşlardır. Sanki aniden yaşlanmışlardır, sorumlulukları artmıştır ve aynı zamanda bir günden diğerine onlardan beklentiler de farklılaşmıştır; herşeyi bilen, bilmesi gereken, doğru hareket etmesi ve yanlış yapmaması gereken anne ve baba... Ve anne-baba rolü oynamaya başlarlar. Ancak rollerini kimse öğretmemiştir onlara. En geçerli güvence yine de kendi anne-babalarını, bir yakınlarını örnek almak veya okudukları yazı ve kitaplardan esinlenmektir. O hâlde ebeveyn olarak ne yapacağız? Çocuklarla ilişkilerimiz neye dayanacak? Onları nasıl etkileyeceğiz? Etkili anne-baba eğitimi ile bu ve buna benzer sorulara sağlıklı cevap alınabilmesi mümkündür.

NEDEN AİLE EĞİTİMİ ?

Ailelerin eğitim sürecinde etkili bir biçimde yer almalarının çok temel

gerekçeleri vardır: • Bunlardan en önemlisi, anne babaların çocuklarıyla en yoğun iletişim içinde

olan bireyler olmalarıdır. Eğitim sürecinde ve çocukların gelişiminde anne-babaların gözlemlerinden ve görüşlerinden yararlanmak çocukların gelişimini kolaylaştırıcı bir anlam taşımaktadır.

• Toplumumuza genel olarak bakıldığında özellikle annelerin eğitim düzeylerinin alt düzeyde olması onların çocuklarına gerek ev ortamında çeşitli beceriler kazandırmalarına gerekse okuldan beklenen akademik katkılara yeterince cevap vermemelerine yol açmaktadır. Aile katılım

Page 3: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

3

programları bu yönden yetişkin eğitim programı olarak da algılanmakta ve toplumda anne babaların özellikle de annelerin gelişimine önemli katkılar sağlamaktadır.

• Ailelerin okulu tanıması, kendilerini bir parçası olarak hissetmesi, onların okul ve öğrenciler için kaynaklar araması için de fırsat sağlamaktadır. Ailelerin katılımında bir diğer gerekçe de çocuklarının akademik performanslarının, okulun akademik standartlarının da yükselmesine katkı sağlayacak olmasıdır.

• Sınıf ve okul ortamı içerisinde ortak bir kültürün oluşması için ailelerin eğitim sürecine ilişkin bazı etkinlikleri ev ortamına taşımaları ve bunları geliştirmeleri de çok yararlı olacaktır.

• Ailelerin çocukların gelişimi için en iyi ve etkili yolları, yöntemleri bulmak için çaba sarfetmektedirler. Ancak zaman zaman bu ip uçlarını bulmakta zorlanmaktadırlar.

• Aile katılımı ile gerçekleştirilen etkinlikten hem aile hem çocuk yarar görmektedir.

• Çocukların benlik algısı olumlu yönde etkilenmektedir. • Ailelerin okula ve eğitime karşı olumlu tutumlar geliştirmelerine yardımcı

olmaktadır.

Page 4: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

4

BÖLÜM 1

AİLE İÇİ İLETİŞİM

İLETİŞİMİN TANIMI, ÖNEMİ VE İLETİŞİM MODELİ İletişimin Tanımı İletişim sözcüğü son yıllarda çok sık kullanılan genel bir terimdir.

Günümüzde bu terimin yaygın olarak kullanılması ve çeşitli disiplinlerin uğraşı alanına girmesi nedeni ile iletişimin tek bir tanımını vermek zordur. Yapılan tanımlardan bazılarına göz atılacak olursa; - İletişim, insanlar arasında anlamları ortak kılma işlemidir (Oskay 1982; Okan

1983). - İletişim, vericiden alıcıya gönderilen bilgi ya da haber sürecidir (Gökçe 1993). - İletişim, dil kullanarak ya da kullanmaksızın insanlar arasındaki duygu,

düşünce ve yaşantıların ifade edilme yöntemidir (Dönmez 1986). Yukarıdaki tanımlardan hareketle iletişimin, iki birim arasında gerçekleşen

iki yönlü bir mesaj alışverişi ve devam eden bir süreç olduğu söylenebilir. İletişimin Önemi İletişim, toplumsal bir varlık olan insan yaşantısının kaçınılmaz ve önemi bir

boyutunu oluşturur. Belirli bir sosyal çevre içinde yaşayan insanlar, farkında olsun ya da olmasınlar, birbirleriyle iletişim içindedirler. İnsanlar günlük yaşamda karşılaştıkları sorunlarını çözümlemek için düşünce alışverişinde bulunurlar. Başka bir deyişle iletişim kurarlar.

Kişiler arası ve toplumsal sorunların çözümü, eğitimin yanı sıra iletişimi gerektirir. Sağlıklı iletişim becerilerinin geliştirilmediği toplumlarda, insanların sorunlarını çözümlemek için başlattıkları iletişim, çatışmaya dönüşebilir. Böylece mevcut olan sorun çözümlenemediği gibi, bu sorunlara yenileri de eklenebilir. Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç dünyasındaki gerilimleri ile baş başa yaşamak durumundadır. Bu nedenle çağdaş bir toplum olabilmek ve sorunlara demokratik çözümler getirebilmek için bireylerde sağlıklı iletişim becerileri geliştirilmelidir. Bu da toplumların eğitime verdikleri önemi iletişime de vermeleri ile mümkündür.

İletişim Modeli Karşılıklı olarak konuşan iki kişiden biri kaynak, diğeri hedef birimi

oluşturur. Bu iki birim arasında, mesajın gidip gelebileceği bir kanal vardır.

Page 5: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

5

Mesaj, bir yaşantıya ait duygu ve düşüncelerin kodlanarak sözlü, sözsüz ya da yazılı bir anlatımla alıcı kişiye ulaşmasını sağlayan sembollerdir. Mesaj, kaynak birim tarafından tasarlanıp düzenlenerek hedef birimin çözümleyip, algılayacağı bir biçime dönüştürülerek, uygun bir kanalla hedef birime gönderilir. Hedef birim ise kendisine gelen mesajı alarak çözümler ve yorumlar. Hedef birim kaynak birim konumuna geçtiği zaman bu süreç tekrarlanır.

KANAL Kaynak Birim Mesaj Hedef Birim (Gönderici) (Alıcı)

İLETİŞİM ENGELLERİ VE ÇOCUK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

İletişim engelleri duygu, düşünce ve sorununu anlatmaya çalışan çocuğun susmasına, konuyu değiştirmesine ya da önemsenmediği duygusuna kapılarak kırılıp küsmesine neden olabileceği gibi savunucu bir tutum içine girmesine de neden olabilir. Anne-babaların çocukları ile iletişimlerinde kullandıkları iletişim engelleri 12 grupta toplanabilir. Bunlar:

1. Emir Vermek, Yönlendirmek “Yapman gerekir..”/“…yapacaksın.”/“Yapmak zorundasın.” Örnekler: “Odanı sen toplayacaksın.”/“Kardeşine sen bakacaksın.”/“Gürültüyü kes.”/“Arkadaşın Ali’den uzak duracaksın.”/”Ödevlerini yapmak zorundasın.” 2. Uyarmak Tehdit Etmek (Gözdağı Vermek) “…..yapamazsın…..olur.”/“Ya yaparsın, yoksa…” Örnekler: “Televizyonun sesini kısmazsan pişman olursun.”/“Tabağındaki yemeği bitirmezsen tokadı yersin.”/“Hemen susmazsan dışarı atarım.”/“Dayak yemek istemiyorsan onu yapmazsın.” 3. Ahlak Dersi Vermek “…yapmamalıydın.”/”Senin sorumluluğun.”/”…şöyle yapmak gerekir.” Örnekler: “Öğretmenine teşekkür etmeliydin.”/“Olumsuz düşünmemelisin.”/“Büyükler konuşurken sözü kesilmez.”/“Sorumluluklarını yerine getirmelisin.” 4. Öğüt Vermek, Çözüm ve Öneri Getirmek “Ben olsam…”/”Neden…yapmıyorsun?”/”Sana şunu önereceğim.”

Page 6: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

6

Örnekler: “Ben olsam kardeşime öyle davranmazdım.”/“Neden gidip arkadaşınla oynamıyorsun?.”/“Bence sen başka çocuklarla arkadaşlık et.”/“Sana arkadaşına küsmemeni öneririm.” 5. Mantık Yoluyla İnandırmak, Tartışmak “İşte şu nedenle hatalısın…”/”Evet ama…”/”Gerçek şu ki…” Örnekler: “Kardeşinin elinden oyuncağını aldığın için sen hatalısın.”/“Evet ama kardeşin henüz çok küçük.”/“Gerçek şu ki arkadaşın çok haklı.”/“Kitaplar karalamak için değil okumak içindir.” 6. Yargılamak, Eleştirmek, Suçlamak “Olgunca…”/”Doğru…”/”Sen zaten tembelsin.” Örnekler: “Doğru düşünmüyorsun.”/“Bu çok çocukça bir düşünce.”/“Çok tembelsin.”/“Çok kötü bir çocuk oldun.”/”Sen zaten hep kolaya kaçarsın.” 7. Övmek, Aynı Düşüncede Olmak, Teşhis Koymak “Çok güzel!...”/”Haklısın o arkadaşın yaramaz bir çocuğa…”/”Çok güzel…yapıyorsun.” Örnekler: “Çok akıllısın.”/“Sen haklısın.”/“Bence harika şiir okuyorsun.”/“Sana katılıyorum0.”/”Kardeşine çok iyi davranıyorsun.” 8. Ad Takmak, Alay Etmek, Utandırmak “Koca bebek…”/”Geri zekalı.” Örnekler: “Hey koca bebek, yaramazlık yapmaya utanmıyor musun?”/“Sivri zekalı oğlum buraya gel.”/“Hadi sen de sulu göz.”/“Sen şımarığın birisin.”/”Tembel çocuk.” 9.Yorumlamak, Analiz Etmek, Tanı Koymak “Senin Derdin…”/”Galiba çok…”/”Sen öyle demek…” Örnekler: “Senin derdin yine uyumak.”/“Aslında sen biraz arkadaşını kıskanıyorsun.”/“Yorgun olduğum zaman beni hep rahatsız etmek istiyorsun.”/“Aslında sen öyle söylemek istemiyorsun.”/”Sanırım çok öfkelisin.”

Page 7: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

7

10.Güven Vermek, Desteklemek, Duygularını Paylaşmak “Aldırma…”/”Hadi biraz…”/”Zamanla…” Örnekler: “Aldırma, düzelir boşver.”/“Hadi biraz neşelen.”/“Zamanla kendini daha iyi hissedersin.”/“Benim için üzülme.”/”Ben de senin gibi düşünüyorum.” 11. İncelemek, Araştırmak, Soruşturmak “Neden…?”/”Kim…?”/”Sen ne yaptın?”/”Nasıl…?” Örnekler: “Neden okuldan nefret ediyorsun?”/“Kim yaptı?”/“Bunu sana kim söyledi?”/“Ne zaman böyle hissetmeye başladın?”/”Okula gitmeyeceksen ne yapacaksın?” 12. Konuyu Değiştirmek, İşi Alaya Vurmak, Şakacı Davranmak, Oyalamak “Unut…”/”Daha güzel şeylerden…” Örnekler: “Bu konuyu unut gitsin.”/“Daha güzel konulardan bahsedelim.”/“Bütün bunları biz de yaşadık.”/“TV.deki o saçma programı izleyeceğine resim yapsan daha iyi olmaz mı?”/”Okulları kapatalım gitsin.”

İletişim Engellerinin Çocuk Üzerindeki Etkileri

� Korku, kaygı ya da direnç oluşturabilir. � İsyankar davranışlara, söylenenlerin tersini yapmaya davet edebilir. � Anne-babaya karşı düşmanca duygular beslemesine ve iletişimi kesmesine

yol açabilir. � Çocukta anlaşılmamışlık, incinme, suçluluk, aşağılanmışlık duygularına yol

açabilir. � Kendisini savunmasına yol açabilir. � Çocukta kendi sorunlarını çözmede yetersiz, aciz olduğu düşüncesine yol

açabilir. � Bağımlılık yaratabilir, sürekli övgüye ihtiyaç duyabilir. � Anne-babasını eleştirmesine yol açabilir. � Kendisinin kötü olduğunu, sevilmediğini ve değersiz olduğunu düşünebilir. � Genellikle kaçamak cevaplar vermesine yol açabilir. � Kendisine güvenilmediğini, saygı duyulmadığını düşünebilir. � Sorunları ile mücadele etmek yerine onlardan kaçmak gerektiğini

düşünebilir.

Page 8: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

8

ANNE-BABA-ÇOCUK İLETİŞİMİNİ KOLAYLAŞTIRAN ETMENLER Ebeveyn bireyin yetişmesinde ilk ve önemli etken olmaktadır. Diğer bir

deyişle eğitimin ilk basamağı ailede başlamaktadır. Dolayısıyla sağlıklı iletişim becerilerine sahip bireylerin yetişmesi yine sağlıklı iletişim becerilerine sahip ebeveynlerle gerçekleşebilir.

KABUL

İnsanlar arasındaki iletişim sürecinde temel ilke “kabul etmektir”. Başkasını olduğu gibi kabul etmek, karşıdaki kişiye verilen değerin bir göstergesidir. Özellikle anne-babalar, çocuklarını farklı bir birey olarak görmelidirler. Duygu, düşünce ve davranışlarında özgür olduklarını düşünerek onları oldukları gibi kabul etmelidirler. Kabul, çocuğun sevildiğini ve değer verildiğini hissederek kendisine olan güven duygusunun artmasına, daha üretken yaratıcı bir birey olmasına, sorunlarını çözmeyi öğrenmesine yardımcı olur.

Anne-babalar, çocuklarını kabul edebilirler. Ancak çocuklarının bazı davranışlarını bazı günler kabul ederken, bazı günler aynı ya da benzer davranışını kabul etmeyebilirler. Bunu bir davranış penceresinden göstermek mümkündür. Pencerenin yukarı bölümünde kalan davranışlar kabul edilebilir davranışlardır. Pencerenin aşağı bölümündeki davranışlar ise kabul edilmez davranışlardır. Pencereyi ikiye bölen çizgi ise kabul çizgisidir.

DAVRANIŞ PENCERESİ

Kabul Çizgisi

A. Anne sağlıklı, neşeli ve bir işle uğraşmazken çocuğun müziğin sesini çok yüksek seste açması. B. Annenin başı ağrırken, çocuğun müziğin sesini çok yüksek seste açması.

Anne-babaların, çocuğun davranışını kabul edip etmemeleri, o anda yaşadıkları duygulara bağlıdır. Anne-baba, çocuğun davranışı sırasında olumsuz duygular yaşıyor ise davranışı kabul etmezler. Olumsuz duygular yaşamıyorlar ise aynı davranışı görmezlikten gelebilirler. Bu nedenle kabul çizgisinin yeri değişkendir.

A Kabul Edilebilir

Davranışlar B

Kabul edilemez Davranışlar

Page 9: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

9

Kabul çizgisinin değişkenliği anne-babaya, çocuğa ya da çevreye bağlı nedenlerden kaynaklanabilir;

Bazı anne-babaların çocuklarının davranışlarına karşı kabulleri daha fazladır. Böyle anne-babalar tüm insanlara karşı kabulkar bir tutum içerisindedirler. Kabul onların bir kişilik özelliğidir. Böyle anne-babalarla birlikte olmak çocuğu rahatlatır, rahatça konuşmasını ve kendini ifade etmesini sağlar. Öte yandan bazı anne-babaların çocuklarının davranışlarına karşı kabulleri çok azdır. Çocuklarının kabul edilebilecek olumlu davranışlarını bile kabul etmezler. Örneğin; süpermarkette alışveriş yaparken anne, sessizce kendisi ile dolaşan çocuğunu sürekli olarak “Yanımdan ayrılma”, “Yiyeceklere dokunma”, “Kenara çekil”, “Yavaş konuş”, “Elini arabadan çek” diyerek uyarır. Böyle anne-babaların sadece çocuklarına karşı değil, başkalarına karşı da kabulleri oldukça azdır. Bu onların bir kişilik özelliğidir.

Anne-babanın çocuğun davranışlarını kabul etmemeleri, çocuğun yaşına, cinsiyetine ve kendilerine benzerliğine bağlı olabilmektedir. Örneğin 2 yaşındaki bir çocuğun biberondan süt içmesi normal karşılanırken, 6 yaşındaki çocuğun biberondan süt içmesi normal karşılanmaz. Bazı anne-babalar kendilerine benzeyen çocuklarının davranışlarına daha çok kabul edici tepkiler gösterirler. Bazı anne-babalar ise kendilerinden farklı, ancak kendi beğenilerine uygun olan davranışları gösteren çocuklarına karşı daha hoşgörülü ve kabul edici tepkiler gösterirler. Yine aile bireylerinden sevilen birine benzetilen çocukların davranışlarına anne-babalar daha çok kabul tepkisi gösterebilirler. Bazı anne-babaların istemedikleri cinsiyette dünyaya gelen, fiziksel çekiciliği olmayan, huysuz, yaramaz, sürekli ağlayan ya da engelli olan çocuklarının davranışlarına karşı kabulleri de daha az olabilmektedir.

Anne-babaların, çocuklarının davranışlarını kabul edip etmemelerinin temelinde yatan nedenlerden biri de çevreye verdikleri önemdir. Örneğin; anne-baba çocuğun evde yemek yerken özensiz yemek yemesine hoşgörü gösterebilir. Ancak aynı anne-baba, çocuğun aynı davranışını misafirlerin yanında ya da restoranda yemek yerken kabul etmeyebilir.

Anne-babanın kabulü çocuğa ulaşmadıkça, açıkça gösterilmedikçe çocuk üzerinde hiçbir etkisi olmaz. Örneğin; anne-babanın kumsalda kule yapan çocuklarına karışmayarak onun kendi düşündüklerini yapmasına izin vermeleri, çocuklarına gönderdikleri sözsüz bir kabul iletisidir. Çünkü bu durumda çocuk “Annem-babam yaptığımı beğendi” diyerek kabul edildiğini düşünür. Ancak bazı anne-babalar, çocuklarının yaptıklarına karışarak, yardım etmeye çalışarak ona kabul edilmediği duygusunu yaşatırlar. Çocuğa kabul edildiğini iletmenin bir başka yolu da onu dinlemektir.

Page 10: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

10

DİNLEME Edilgin Dinleme İletişim denince akla genellikle konuşmak gelir. Oysa iletişim dinleme ile

başlar. Anne-babaların çocukları ile etkili bir iletişim kurabilmeleri, konuşmaya olduğu kadar dinlemeye de önem vermeleri ile mümkündür. Çocukla iletişimde ve onun sorularını çözmede önemli olan çocuğa konuşması için uygun ortamı hazırlamak ve onu dinlemektir.

Dinleme çocuğa; “Sen varsın”, “Sen değerlisin”, “Sen güçlüsün”, “Seni seviyorum” gibi mesajlar iletir. Bu tür mesajlar çocuğun olumlu bir benlik saygısı geliştirmesine, kendisine güvenmesine, kendisine değer verildiğini hissetmesine ve sorunlarını kendi kendine çözümleyebilmesine yardımcı olur. Anne-baba dinleyerek çocuğu var eder. Dinlenmeyen çocuk sevildiğini bilmez ve konuşmak istemez.

Sessizlik, çocuğu konuşmaya başladıktan sonra devam etmesi için yüreklendiren güçlü bir etkendir. Sessizlik çocuğa, “Seni kabul ediyorum”, “Duygularını duymak istiyorum” gibi mesajlar iletir. Onu konuşmaya güdüleyerek, duygu ve düşüncelerini daha rahat ifade etmesine imkan sağlar. Böylece sorulmak istenen bir çok sorunun cevabının alınmasına yardımcı olur. Özellikle sorunu olan çocuğun, sorununu anlatmak için sessizliğe daha çok ihtiyacı vardır.

Sessizlik sık tekrarlandığı zaman çocukta mesajın kabul edilmediği izlenimi uyandırabilir. Bu nedenle anne-babalar, dikkatle dinlediklerini belirtmek için bazı tepkiler vermelidirler. Bunlara “Onay tepkileri” ya da “Kabul tepkileri” denir. Bu tepkiler: başı öne eğme, aşağı-yukarı sallama, gülümseme şeklinde sözsüz olabileceği gibi, “Hımmm”, “Evet dinliyorum”, “Hı, hı, anlıyorum” gibi sözel de olabilir. Kabul tepkileri çocuğun rahat konuşmasına imkan sağlar.

Çocuklar konuşurken bazı sorunlarını ya da duygularını açıklamakta zorlanabilirler. Bu yüzden konuşmak için yüreklendirmeye ihtiyaç duyarlar. Böyle durumlarda kapı aralayıcıları;

“Anlıyorum”, “Öyle mi?”, “İlginç”, “Doğru mu?”, “Yaa” Ya da konuşmaya davet cümlelerini kullanmak gerekir.

“Bu konuda konuşmak ister misin?” “Bana ondan söz et.” “Duygularını merak ediyorum.” “Senin görüşlerin ilgimi çekiyor.” “Anlatacaklarını dinlemek istiyorum.” “Bu konu senin için önemli gibi görünüyor.“vb.

Page 11: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

11

Kapı aralayıcı ve konuşmaya davet cümleleri genellikle açık uçlu olduğundan çocuğa konuşması için kapıyı aralar. Duygularını paylaşıp paylaşmama konusunda onu özgür bırakır. Çocuğa;

“Duygularını açıklamaya hakkın var.” “Senin düşüncelerini gerçekten öğrenmek istiyorum.” “Seni daha iyi tanımak istiyorum.” “Düşüncelerin dinlemeye değer.” gibi mesajlar iletir. Böylece çocuk kabul

edildiğini ve kendisine saygı duyulduğunu hisseder. Etkin Dinleme Etkin Fiziki Dinleme Anne-baba çocuğu dinlerken bedensel olarak da dinler duruma geçmelidir.

Dinlerken bacağını sallamak, kalemle oynamak, sık sık saate bakmak, başka bir işle ilgilenmek, parmakları masaya vurmak, pencereden dışarıya bakmak gibi çocuğun dikkatini dağıtacak ve onu rahatsız edecek davranışlardan kaçınmalıdır. Çünkü bu tür davranışlar; çocuğa önemsenmediği, değer verilmediği, dinlenmek istenmediği mesajını iletir.

Dinlerken anne-babanın, çocuğun elini tutması, omzuna dokunması, başını okşaması, kucaklaması aralarında yakınlık ve sıcaklığın oluşmasını sağlar. Anne-babanın çocuğun başını şefkatle okşaması, saatlerce yapacakları açıklamadan daha etkili olabilmektedir. Dokunmak ya da sarılmak, özellikle çocuğun sorunu olduğu zaman, kendisini güven içerisinde hissetmesini sağlar.

Anne-baba-çocuk arasında sağlıklı bir iletişimin oluşmasında göz kontağı kurma da önemli bir etkendir. Anne-baba çocuğu ile iletişim kurarken onun yüzüne bakarak gözle iletişim kurmaya çalışmalıdır. Böylece çocuğun yüz ifadesinden, söylediklerinin ötesinde başka mesajların da olabildiği gözlenebilir. Örneğin; konuşurken çocuğun yüzünün kızarması, gözlerini kaçırmaya çalışması, dudaklarının titremesi, kaşlarının çatılması, vb. ifadeler, çocuğun söylediği sözlerin içeriğine zenginlik kattığı gibi, sözlerin içeriği ile söylemek istediği mesaj arasında bir çelişkinin olup olmadığının da anlaşılmasını sağlar. Örneğin; bardağındaki sütü içmeyip lavaboya döken çocuğun “sütümü içtim” derken gözlerini kaçırmaya çalışması ya da yüzünün kızarması vb. davranışları doğruyu söyleyip söylemediği hakkında bazı ip uçları verir. Çocuk konuşurken, göz kontağı kurmadan “Tamam sen anlat ben seni dinliyorum” deyip gazetesini okuyan babasına ya da “Seni dinliyorum” deyip mutfakta yemek yapmak için koşuşturan annesine anlatma isteği duymaz. Bu anne-baba-çocuk arasında etkili bir iletişimin gelişmesini engeller.

Page 12: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

12

Katılımlı Dinleme Katılımlı dinleme, gönderdiği mesaja ayna tutup geri ileten sözlü bir

tepkidir. Dinleyen kişi duyduğunu tekrar eder; ancak dinleyen kişi gelen mesajın anlamını değiştirmeden, yalnızca kendi sözcükleri ile ifade etmelidir.

Edilgin dinleme ve etkin fiziki dinleme çocuğun bir sorunu olduğu zaman ona yardımcı olur. Ancak çocuk, bazı sorunlarını çok yoğun duygularla birlikte yaşar ve bu duygularını dile getirmekte zorlanabilir. Böyle durumlarda çocuğa yardımcı olabilmek için onu iyice anlamaya çalışıp söylediklerini:

1. Kısaca tekrar edebiliriz ya da kendi kelimelerimizle özümleyebiliriz.

Örneğin: Çocuk: “Kardeşim bebeğimi aldı vermiyor.” Anne: “Kardeşinle oyuncakları paylaşmayı öğrenemedin.” Yerine: Anne: “Demek kardeşin bebeğini aldı vermiyor.” (Sözleri özümleme, duyduğunu tekrar etme)

2. Çocuğun duygularını dile getirebiliriz. Örneğin: Çocuk: “Kardeşim bebeğimi aldı vermiyor.”

(Çocuk ne hissediyor? Kızgınlık, öfke) Anne: “Bu da seni çok kızdırıyor.”

Katılımlı dinleme konuşan kişi ile aynı düşünceyi paylaşmayı gerektirmez. Kişinin tüm dikkatini, konuşan kişiye vermesi esasına dayanır.

Katılımlı Dinleme Örnekleri

1. Çocuk: “Kardeşim kitabımı aldı vermiyor.” Anne : “Kardeşinin kitabını alması hoşuna gitmiyor.” Çocuk: “Evet hoşlanmıyorum.”

2. Çocuk: “Anneciğim bugün okulda ne oldu biliyor musun?Müzik öğretmeni beni koroya seçti.”

Anne : “Bu da seni çok mutlu etti.” Çocuk: “Evet çok mutluyum.”

3. Çocuk: “Anneciğim babam neden gecikti?” Anne : “Baban geç kaldığı için merak ediyorsun.” Çocuk: “Evet merak ediyorum.”

4. Çocuk: “Bugün okula gitmek istemiyorum. Keşke Ali okula gelmese. ” Anne : “Ali’ye kızgınsın,” Çocuk: “Evet sürekli kavga ediyor.”

5. Çocuk: “Matematik dersini hiç anlamıyorum.” Anne: “Matematik dersi sana zor geliyor.” Çocuk: “Evet, başaramayacağım diye kaygılanıyorum.”

Page 13: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

13

Katılımlı Dinlemenin Koşulları • Çocuğun duyguları anne-babanın duygularından ne kadar farklı olursa

olsun onun duygularını gerçekten kabul etmek gerekir. • Çocuk sorununu anne-babasına anlatmak istediğinde kullanılmalıdır.

Çocuğun duygularını paylaşmak istemediği, onlarla yalnız kalmak istediği zamanlar olabilir. Böyle durumlarda duygularına saygı duyulmalı ve konuşmaya zorlanmamalıdır.

• Anne-babanın eğer zamanı yoksa, o anda kendilerinin de sorunları varsa katılımlı dinlemeyi kullanmamalıdırlar. Bu iletişimi zedeleyebilir.

• Anne-baba katılımlı dinlemeyi, istediği bir çözümü çocuğa zorla kabul ettirmek amacı ile kullanmamalıdırlar. Çocuk anne-babasının niyetini anlayıp iletişimi kesebilir. Katılımlı dinleme çocuğun kendi sorunlarını kendisinin çözebilmesine yardımcı olmak amacıyla kullanılır.

• Çocuğun sorununa çözüm önerisi getirmek yerine, önce onun sorununa kendisinin çözüm yolları bulmasına fırsat verilmelidir. Bu konuda çocuğa güven duyulmalıdır.

• Anne-babalar duyguların geçici olduğunu kabul etmelidirler. Duygular değişebilir. Örneğin; nefret sevgiye dönüşebilir, hayal kırıklığı yerini umuda bırakabilir. Duygular hiçbir zaman çocuğun içinde yerleşip kalmaz. Bu nedenle duyguların dile getirilmesinden korkmamak gerekir.

• Katılımlı dinleme, çocuğun sözle iletişim kurmaya hazır olduğu 2 yaş civarında başlatılmalıdır.

Bazı anne-babalar, çocuklarının sorunlarından dolayı duydukları

rahatsızlıktan kurtulmak için, hemen sorundan kurtulmak isterler. Çocuğu dinlemek için gereken zamanı harcamazlar. Çocuğa sorununu çözmek için öğüt vermeyi, çözüm önerileri getirmeyi tercih ederler. Bu nedenle iletişim engellerini kullanırlar.

Bazı anne-babalar da çocuklarının, sorunlarından dolayı üzülmelerine dayanamazlar. Çocuklarını, yaşamakta oldukları olumsuz duygulardan kurtarmak için acele ederler. Sorunu kısa sürede çözümleyebilmek için de iletişim engellerini kullanırlar.

Anne-babaların, iletişim engellerinin çocukları ile iletişimlerini nasıl engellediğini ve çocuğun davranışlarını değiştirmede etkili olmadığını anlamaları için kendilerini çocuklarının yerlerine koymalıdırlar. Böylece iletişim engellerinin, kendilerinin ne tür olumsuz duygular yaşamalarına ve tepkiler vermelerine yol açtığını anlamaya çalışmalıdırlar.

Page 14: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

14

ÇOCUKLA İLETİŞİMDE KULLANILAN DİL Sen Dili Çocuğun olumsuz davranışları ya da sözleri anne-babaların korku, kaygı,

öfke gibi olumsuz duygular yaşamalarına neden olabilmektedir. Bu duygular karşısında tepkilerini; “Ne laf anlamaz çocuksun”, “Neden böyle yapıyorsun?”, “Neden dikkat etmiyorsun?”, “Çocuk gibi davranıyorsun”, “Sen adam olmazsın”, “Salak, geri zekalı, aptalın birisin”, “Böyle davranmamalısın” gibi cümlelerle ifade edebilmektedirler. Dikkat edilirse kullanılan ifade tarzı çocuğa yönelik sen-mesajı, sen kelimesi yani sen dilidir. Örneğin; anne kitap okurken TV’nin sesini çok yüksek açan çocuğuna “Ne laf anlamaz çocuksun”, “Başımın belası çocuk”, “Saygısızın tekisin”, “Kes şunun sesini”, şeklinde ifadede bulunursa, annenin çocuğu ile iletişimde kullandığı dil sen dilidir.

Sen dili çocuğun, olumsuz davranışlarını değiştirmesinde etkili olmaz; çünkü kabul edilmeyen olumsuz davranışın açık tanımı yoktur. Bu nedenle çocuk hangi davranışına kızıldığını ya da düzeltmesi gereken davranışın hangisi olduğunu bilemez. Ayrıca olumsuz davranışın karşı tarafta nasıl bir etki yarattığı ve bu etkinin sonucunda oluşan duygu belirtilmediğinden, çocuk davranışının karşıdaki kişiyi nasıl etkilediğini bilemez. Oysa çocuklar davranışlarını değiştirmek için güçlü bir neden duymak isterler.

Sen Dili ile Konuşmanın Çocuk Üzerindeki Olumsuz Etkileri

1. Sen dili ile gönderilen “Ne laf anlamaz çocuksun”, “Başımın belasısın”, “Şımarığın birisin”, “Geri zekalı”, “Aptal” gibi kızgınlık ifadeleri çocuğun davranışına değil, kişiliğine yönelik açık saldırı niteliğindedir. Bu çocuğu sarsar, üzer, gücendirir, kızdırır. Onuru kırıldığı için direnmesine ve karşılık vermesine yol açar. Çünkü bu tür ifadeler “Seni kabul etmiyorum”, “Seni önemsemiyorum”, “Sen iyi değilsin”, “Sen değersizsin” gibi mesajlar iletir. Zamanla çocuk anne-babası ile iletişimini keser ve içine kapanır. Gençlerde ayrıca ev dışına yönelmelere de neden olabilir.

2. Sen dilinde kullanılan “geri zekalı”, “aptal”, “sersem”, “dağınık”, “pis

pasaklı”, “şişko” gibi lakaplar çocuklar tarafından ciddiye alınabilir. Çocuk bu lakapların kendisine uygun olduğu için söylendiğini düşünür ve buna uygun davranışlarda geliştirmeye başlar. Bu tür sözlerle küçümsenen, aşağılanan çocuğa önemsiz, değersiz olduğu vurgulanmıştır. Çocuk sevilmediğini, beceriksiz olduğunu, kabul edilmediğini düşünmeye başlar. Bu da düşük benlik saygısının oluşmasına neden olur.

Page 15: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

15

3. Anne-baba tarafından suçlayıcı ve yargılayıcı sen mesajları alan çocuk, zamanla kendisini savunmaya ve anne-babasını yargılayarak karşılık vermeye başlar, onları örnek alır. O da duygularını sen mesajı ile göndermeye başlar. Örneğin; “Sen de zaman zaman hata yapıyorsun”, “Sen de yapma”, “Sen çok mu iyi bir annesin?”, “Çok dırdırcısın” gibi mesajlar gönderir. Anne-baba bu tür mesajlar karşısında daha fazla sinirlenir, çocuğa daha çok ceza vermesine ya da baskı yapmasına yol açar. Ceza ve suçlamalar çocukta ve gençte başkaldırma ve isyan duygularını arttırır.

4. Anne-babaların, sürekli çocuğun olumsuz davranışlarından söz

etmeleri, çocuğun bu özellikleri ile tanınmasına neden olur. Çocuk, arkadaşları ve yakın çevresi tarafından o şekilde algılanmaya başlar. Bu da çocuğun kabul edilmeyen davranışlarını değiştirmek için çabalamasını engeller. Ben Dili Ben dili ile konuşmak, kişinin kendisinden söz etmesi ya da kendisini övmesi

demek değildir. Ben dili, kabul edilmeyen davranışın tanımlandığı, davranışın karşıdaki kişiyi nasıl etkilediğinin ve ne tür duygular uyandırdığının açıklandığı dürüst ve sorumlu bir kızgınlık ifadesidir. Örneğin; baba işten yorgun gelmiştir, ancak çocuk oyun oynamak istemektedir. Baba bu durumda “Başımın belasısın” şeklinde bir sen dili mesajı göndermek yerine; “Çok yorgunum”, “Canım oynamak istemiyor”, “Dinlenmek istiyorum” şeklinde ben dili mesajları gönderdiğinde çocuk, babasının yaşadığı duyguları anlayacaktır. Sen dili mesajları duyguları iletmede yetersiz kalır.

Ben dili ile sen dili arasındaki en önemli fark; ben dilinin anne-babanın,

o anda kendilerinde oluşan gerçek duygularını ifade etmeleridir. Duyguların ifade edilişinde suçlama ve yargılamanın olmayışıdır. Sen dilinde ise suçlama ve yargılama vardır.

Etkili bir ben dili üç öğeyi içermelidir. Bunlar: 1.Kabul edilmeyen ya da hatalı olan davranışın yargılamadan ve suçlamadan

tanımlanması. “Oyuncaklarla oynadıktan sonra onları toplamadığın zaman…..” “Ben konuşurken sen sözümü kesince…..” “Televizyonun sesini çok yüksek açınca…..” “Salonda top oynayınca…..” “Yemek yerken üzerini kirletince…..”

Page 16: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

16

2.Kabul edilmeyen ya da hatalı olan davranışın anne-baba üzerindeki somut, gerçek ve kesin etkisinin söylenmesi.

“Başım ağrıyor.” “Yoruluyorum.” “Okuduğumu anlamıyorum.” “Kapının çalındığını duyamıyorum.” “İşime engel oluyor.” “Tekrar yıkamak zorunda kalıyorum.” 3.Kabul edilmeyen ya da hatalı olan davranışın anne-babada yarattığı duyguların ifade edilmesi. “Öfkeleniyorum.” “Korkuyorum.” “Üzülüyorum.” “Aşağılanmış hissediyorum.” “Değersiz hissediyorum.” “Kızıyorum.” Örnek: Anne salonda arkadaşı ile konuşurken, çocuk sürekli bir şey

sorarak ve isteyerek anneyi rahatsız eder. Çocuk: “Anne sarı saçlı bebeğim nerede?” Anne: “Kim bilir nereye attın! Git ara bul! Ne dağınık bir çocuksun!” Çocuk: “Anneeee bulamıyorum.” Anne: “İki söz ettirmiyorsun. Git başımdan diyorum. Odana git ve

oynayacak başka bir bebek bul.” Çocuk: (Odasına gider bir süre sonra tekrar gelir.) “Anne meyve suyu

istiyorum.” Anne: “Ne laf anlamaz çocuksun. Hiç rahat vermiyorsun.” Çocuk: “Sen de önce meyve suyumu hazırla sonra arkadaşınla konuşursun.” Anne: “Bir de bana akıl veriyor. Çabuk odana git, beni yanına getirtme.” Çocuk: “Ne zaman bir şey istesem hep bağırırsın zaten.” Annenin etkili bir ben dili mesajı şöyle olabilirdi: “Arkadaşımla konuşurken sürekli bir şey sorduğun zaman (davranış)

öfkeleniyorum (duygu). Çünkü ne söyleyeceğimi unutuyorum (somut etki).”

Page 17: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

17

Ben Dili ile Konuşmanın Yararları

Anne-babaya Sağladığı Yararlar 1.Ben dilinde duygu ve düşünceler anında iletildiği için anne-babayı

rahatlatır. Öfke, kızgınlık gibi duyguların birikimini önler. 2.Olumsuz davranışın kendileri üzerindeki somut etkisini düşünen anne-

baba, bazen belirgin bir etkinin olmadığını fark ederler. Kızgınlığın çocuğun davranışından kaynaklanmadığını düşünürler. Böylece kızgınlığın iş yerindeki sorunlardan, yorgunluktan ya da başka bir kişiye duyulan öfke gibi özel yaşantılarında karşılaştıkları durumlardan kaynaklanabileceğini anlarlar. Bu durum da anne-babanın çocuğun davranışını kabulünü arttırır.

Çocuğa Sağladığı Yararlar 1.Kabul edilmeyen davranışın tanımlanmış olması, çocuğun hangi

davranışının anne-babasında sorun yarattığını anlamasını sağlar. 2. Kabul edilmeyen davranışın somut etkisinin ve yaşanan duygunun ifade

edilmesi; çocuğun, anne-babasının da bazı haklarının, beklentilerinin ve duygularının olduğunu anlamasını sağlar. Böylece çocuk, sorun yaratan davranışının anne-babası üzerindeki etkisini fark ederek bu davranışı değiştirmek için daha istekli hale gelir.

3.Ben dili mesajları çocuğun başkalarını düşünerek bencillikten kurtulmasına yardımcı olur.

4.Ben dili mesajları çocuğun benlik saygısını ve kişiliğini zedelemez, kendisine olan güven duygusunu da sarsmaz.

5.Ben dili mesajlarında suçlama ve yargılama olmadığı için çocuk savunucu bir tutum içine girmez.

6.Ben dili mesajları çocuğa, anne-babasının duygularını iletir. Ancak davranışını değiştirip değiştirmeme konusunda çocuğu özgür bırakır, sorumluluk çocuğa aittir. Bu durum da çocuğun büyümesine, davranışının sorumluluğunu almasını öğrenmesine yardımcı olur.

7.Ben dili mesajları, çocuğun da ileride kendisini ben dili mesajları ile ifade etmesini sağlar.

8.Ben dili mesajları ile gerçekleştirilen iletişim, anne-baba ve çocuğu birbirlerine daha çok yaklaştırır.

Ben-Dilini Kullanırken Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar 1.Çocuk davranışın neden kabul edilmediğini ve yarattığı duyguyu

anlayamaz. Ben dili mesajları çocuğa tam olarak iletilmelidir.

Page 18: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

18

2.Anne-babalar ben dili mesajlarında çocuklarına, o an hissettikleri birincil duyguyu dile getirmelidirler. Örn. Kalabalık bir mağazada çocuğunu kaybeden annenin birincil duygusu endişedir. Ancak çocuğunu bulunca ikincil duygu olan kızgınlık ortaya çıkar. Bu nedenle annenin ben dili mesajı “Seni göremeyince korktum” gibi korku içerikli olmalıdır.

3.Ben dili mesajlarında duygular çocuğun anlayabileceği şekilde açık ve net olmalıdır.

4.Ben dili mesajları anne-babanın gerçek duygularını yansıtmalıdır. Duygular eksik ya da abartılı ifade edilmemelidir. Örn. Çocuğun sabah kalkınca yatağını düzeltmemesi anneyi sinirlendiriyor ise anne, “Sinirleniyorum” demeli, aynı davranışı bir daha tekrarlamasın diye “Çok kızgınım” dememeli.

5.Bazı durumlarda en iyi hazırlanmış ben dili mesajları bile, çocuğun kendini savunmasına ve özellikle gençlerin “Ben böyle yapmak istiyorum”, “Senin kızman beni ilgilendirmiyor”, “Müziğin sesi o kadar rahatsız edici değil” gibi cevaplar verebilir. Böyle durumlarda katılımlı dinlemeye geri dönülmelidir.

6.Ben dili mesajları sadece olumsuz duyguları belirtmek için değil, olumlu duyguları belirtmek için de kullanılmalıdır.

Page 19: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

19

BÖLÜM 2

UYUM PROBLEMLERİ

UYUM BOZUKLUKLARI Uyum; bireyin sahip olduğu özelliklerinin kendi benliği ile içinde bulunduğu çevre arasında dengeli bir ilişki kurabilmesi ve bu ilişkiyi sürdürebilmesi şeklinde tanımlanabilir. Gün geçtikçe hızlı sosyal, teknolojik, ekonomik, bilimsel değişmeler ve gelişmeler oldukça, bireyin uyması gereken yeni yeni koşullar artmaktadır. Bu durumun uyumsuzlukları da arttırdığı bir gerçektir. Uyumsuz çocukların okul çağında olanların nüfusumuzun % 2’sine tekabül ettiği görülmektedir.

Gelişim evrelerinin getirdiği doğal zorluklara yakın çevrenin olumsuz etkileri katıldığında çocukta bunlara tepki olarak çoğunlukla duygusal düzeyde bozukluklar görülebilir. Bu olumsuz tepkilere “Uyum Bozuklukları” diyoruz. Kişilik en uygun ortamda bile bir çok sorunları çözülüp engeller aşılarak geliştirilir. Çocuk bir yandan yeni yetenekler, yeni beceriler kazanarak çevresine uyum sağlamakta bir yandan da gelişmenin gereği olarak yeni sorunlarla karşılaşmaktadır. Bu sorunlarla başedebilme olumlu çevreyi oluşturmak, güven veren, anlayışlı, sevgi dolu yaklaşımlara bağlıdır. Bu çevreyi bulamayan çocuk güvensiz olur. Karmaşık duygu, düşünceler ve çelişkiler içinde bunalır. Kendi yaş düzeyine göre, gelişim düzeyine göre karmaşık duygular içine girer. Kimsenin kendini sevmediği, istemediği kuşkusuna kapılarak çevresindekilere inanmaz, güvenmez. Büyüklerin ilgisini çekebilmek için gereksiz davranışlar yapar. Bu davranışlar ilk zamanlar belli bir ölçüde devam ettiği için aile ve çevreyi rahatsız etmez. Belli bir sınırdan sonra çocuğun davranışı bozularak çevreye uyum sorunu ortaya çıkar. Bu tür bozuklukların başında sürekli hırçınlık, sinirlilik, geçimsizlik, yalancılık, kavgacılık, söz dinlememe, kaygı ve korku hali gelir. Yaş büyüdükçe bu tür davranışlar aileye ve topluma uyum bozukluğu şekline dönüşür. Evden, okuldan kaçma, hırsızlık, sürekli başkaldırma, saldırganlık, yankesicilik, alkol alma, kuralları çiğneme, kavga, tahrip, bıçak ve tabanca taşıma, yaralama gibi davranış bozuklukları gösterir.

Uyumsuzluğun Nedenleri 1. Kalıtım: Uyumsuzluğun ortaya çıkmasında kalıtımın bir etkisi olduğu

gerçektir. Ancak uygun eğitim ortamı hazırlanarak ya bertaraf edilebilir ya da derecesi azaltılabilir.

Page 20: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

20

2. Bedensel nedenler: Körlük, şaşılık, ağır işitme, kamburluk, çolaklık, topallık, şişmanlık, sürekli ve kronik hastalıklar, ani kazalar ve şoklar. Bu tip bedensel özürlülerin kendiliğinden uyumsuzluk nedeni olmayıp çocuğun çevresindekilerin bu özüre karşı takındıkları olumsuz tutum ve davranışlar göstermesine sebep olur.

3. Temel ihtiyaçların doyurulmaması: Bu ihtiyaçları 3’e ayırabiliriz.

a) Biyolojik ihtiyaçlar; beslenme, barınma, giyinme, nefes alma, boşaltım, dinlenme, asgari düzeyde doyurulması gerekir.

b) Psikolojik temel ihtiyaçlar; sevmek-sevilmek, öğrenme ihtiyacı, korku- endişe ve güvensizlikten korunma ihtiyacı, başarılı olma ihtiyacı, kendisine saygı duyulma ihtiyacı.

c) Sosyal temel ihtiyaçlar; arkadaşlık kurma, bir gruba ait olma, statü, prestij sahibi olma, bağımsızlık ihtiyacı.

Yukarıda bahsedilen ihtiyaçların doyurulmaması halinde uyum bozukluğu oluşma olasılığı yüksektir.

4. Çevre ve sosyo-ekonomik etmenler:

a) Aile çevresi: Çocuğun ihmal edilmesi, ihtiyaçlarının karşılanmaması, aşırı sevgi ve hoşgörü, sevgisizlik ve hoşgörüsüzlük, anne babanın çocuk önünde tartışmaları, kavgaları evi terk etmeleri, kovma, dövme, ve sövmeleri uyumsuzluğa neden olabilir.

b) Çocuğun yakın çevresi: Çocuğun her gün birlikte olduğu, oynadığı arkadaşlarının, büyüklerinin sevgi ve davranışlarından etkilenir. Ayrıca TV seyretmek, tiyatro, sinema çocuğu etkiler. İyiyi, güzeli görürse olumlu etkilenir; ancak hoşgörüsüzlük, güvensizlik ortamında bulunursa uyumsuzluk olabilir.

c) Okul: Çocuğun psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarının okulda karşılanmaması bir çok uyum bozukluğunun ortaya çıkmasına sebep olabilir.

5. Yanlış eğitim: Çocuk, kendinde ve çevresinde olup bitenleri, toplumun isteklerini uygun bir eğitim ile öğrenebilir, çocuğu uygun bir eğitim ile önceden kendi ilgi ve yetenekleri, sonra çevre ve toplumun değer yargıları tanıtılmalıdır. Nerede, nasıl davranacağı, problemlerini nasıl çözeceği öğretilmelidir. Çocuğun bütün arzularını yerine getirmek veya sınırlandırmak onda çeşitli uyumsuzlukların geliştirilmesine sebep olmaktadır.

Problemli çocukların tanısı kadar tedavisi de uzun ve titiz bir çalışmayı

gerektirir. Bu çalışmada sabırlı ve etkin yaklaşımlar ile anne-babaya görev

Page 21: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

21

düştüğü gibi uzman pedagog, çocuk psikiyatristi ve klinik psikologuna da görevler düşmektedir.

UYUMSUZ ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN DAVRANIŞLAR

1. Sinirli hareketleri vardır. 2. Huzursuz ve rahatsızdırlar. 3. Adale seğirmeleri görülür. 4. Okul çalışmalarına karşı ilgisizdirler. 5. Okula sık sık devamsızlık yaparlar. 6. Okuldan hoşlanmazlar. 7. Kıskançtırlar. 8. Yarışmaktan hoşlanırlar. 9. Tırnaklarını yer, ısırırlar. 10. Dikkatsizdirler. 11. Eleştirilere tahammülsüzdürler. 12. Oyun bozandırlar. 13. Kolayca hüsrana kapılırlar. 14. Devamlı gerilim içindedirler. 15. Sık sık titreme görülür. 16. Daima kendilerinin savunurlar. 17. Sık sık çalarlar. 18. Otoriteye karşı direnirler. 19. Övünmeyi severler. 20. Akranlarından hoşlanmazlar. 21. Yalan söylerler. 22. Kronik şekilde hastalıklarından şikayet ederler. 23. Babaları tarafından baskıya maruz kaldıklarını söylerler. 24. Öfke nöbetleri gösterirler. 25. Neşesiz ve yalnız olular. 26. Utangaç, korkak, ürkek, endişeli olurlar. 27. Hallüsünasyon (gerçekte varolmayan bir şey varmış gibi davranmak) ları

vardır. 28. Çözemediği problemleri içine atar. 29. Başkalarıyla çalışmaktan hoşlanmazlar. 30. Kendi kendine güvenmez, fikirlerini değersiz görür, aşağılık duygusu

vardır. 31. Sık sık iç çekme, saçlarını kıvırma ve çekmeler görülür. 32. Gereksiz yere bağırıp çağırırlar.

Page 22: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

22

UYUM PROBLEMLERİNİN SINIFLANDIRILMASI

1- DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI ✎ Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ✎ Hırsızlık Yapan Çocuklar ✎ Evden Kaçan Çocuklar ✎ Uyku Bozukluğu Olan Çocuklar ✎ Yemek Sorunu Olan Çocuklar

2- ALIŞKANLIK BOZUKLUKLARI ✎ Alt Islatma (Enoresis) ✎ Dışkı Kaçırma (Enkopresis) ✎ Tırnak Yeme ✎ Tikli Çocuklar ✎ Parmak Emme 3- DUYGUSAL BOZUKLUKLAR ✎ Öfkeli Çocuklar ✎ Saldırgan Çocuklar ✎ Kıskanç Çocuklar ✎ Yalan Söyleyen Çocuklar ✎ Okul Fobisi ✎ Utangaç Çocuklar

1- DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI

1- DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE Çocuklar genellikle canlı, hareketli ve yaşam doludurlar. Gün boyu oynar,

koşar ve zıplarlar. Sürekli bir gidiş geliş şeklinde durmadan bir şeyler yaparlar. Yorulmak nedir bilmezler. Dışarıda oynadıkları yetmiyormuş gibi evde de çoğu kez anneleri kızdıran koşmalı, atlamalı oyunlar oynarlar. Çocukların çoğunda sınırsız bir enerjinin bulunduğu görülür. Hızla etrafa koşuştururlar ki bu enerjiyi tüketsinler.

Hiperaktif çocukları anlayabilmek için hayalimizde yeni, parlak fiyakalı bir araba canlandıralım. Bu arabanın şoförü arabayı gaza basarak yokuştan aşağı sürüyor, virajları tekerlekleri gıcırdatarak alıyor ve son sürat yoluna devam ediyor. Derken şoför arabayı durdurmak istiyor ama yavaşlatamıyor. Bu arabanın her şeyi var, ama frenleri yok. Araba her an yoldan çıkabilir. Hatta bir yerlere çapıp parçalanabilir.

Page 23: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

23

İşte DEHP olan çocukların durumu; güzel bir spor araba, iyi bir motor (güçlü bir düşünme yetisi) var ama arabanın frenleri yok. DEHB bebeklikten ya da 5 yaşından önce başlayan davranışta görülen gelişimsel bir bozukluktur.

Belirtileri; yönerge alamama, kendini kontrol edememe, problem çözümüne gidememe, davranışını değerlendirememe, düşünmeden hareket etmedir. Çocuğun dikkat süresi yaşının ve zekasının gerektirdiğinden daha kısa olmasıdır.

Bu çocukların zekası normaldir, ancak dikkatleri yetersizdir. Bu da okulda öğrenme sorunlarıyla karşılaşmalarına sebep olur.

DEHB yaşamın dört alanını etkiler; • Hareketlilik • Dikkat • Sosyal ilişkiler • Duygusal yaşam Hareketlilik çoğunlukla ilk on yıl içerisinde sorun yaratır. Yaş ilerledikçe

hareketlilik azalır. Dikkat yaşamın ilk yılları önemsizdir, okul yıllarında önem kazanır, çocuk

büyüdükçe dikkat süresi de uzar. Sosyal ilişkiler ve duygusal yaşam yetişkin yaşta daha etkindir. Ülkemizde, genellikle hiperaktif çocuklara “çok zeki, o yüzden yerinde

duramıyor.” olarak bakılır ve çocukların gerçekte bir sorunu olduğu düşünülmezdi. Ne zamanki çocuk okula başlar ve öğrenme ile ilgili sorunlar ortaya çıkar ana babalar çocukları için kaygılanmaya başlar. Hiperaktif Çocukların Belirtileri Üç temel belirti vardır: 1. Dikkat eksikliği: Çocuklar dikkatlerini belli bir konuya yöneltemezler.

Okumak, birisini dinlemek, oyun oynamak gibi faaliyetlerde dikkatlerini toplayamazlar. Kısa bir süre toplasalar bile herhangi bir sesten, hareketten, kokudan ya da akıllarına başka bir konu geldiğinde dikkatleri çabuk dağılır. Dikkat eksikliği tek başına görülebildiği gibi aşırı hareketlilikle beraber de görülebilir. Hareketli olmayan, durgun çocuklarda da dikkat eksikliği olabilir.

2. Hiperaktivite: Kelime olarak aşırı hareketlilik demektir. Her hareketli çocuk hiperaktif değildir. Onlar doğuştan enerji doludurlar ve hareketleri uyumlu, amaca yönelik ve devamlılığı olan niteliktedir. DEHB olan çocukların hareketliliği ise keyfi ve amaçsızdır. Çevreye karşı olan tepkilerini kontrol altına alamadıkları için başıboş bir hareketlilik sergilerler.

3. Dürtülerine hakim olamama: Düşünmeden harekete geçerler, konuşarak düşünürler. Arabalara dikkat etmeden topun ardından caddeye koşar; oda içinde koştururken bir saksıya çarpıp devirir. Soruyu doğru anlasa bile

Page 24: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

24

düşünmeden cevap verdiğinden yanlış cevabı seçer. Söylenenleri dinlemedikleri için kendilerinin de ne istediklerini bilmezler; dolayısıyla disipline edilemezler. Ruh halleri değişken, kavgacı, sinirli, doyumsuz, sabırsız, çabuk düş

kırıklığına uğrayıp sıklıkla ağlar, çabuk heyecanlanır, oturduğu yerden sık sık kalkıp dolaşır. Okul ve ailenin kurallarına uyamaz. Nedenleri: 1. Doğuştan gelir. 2. Yapısal özelliklerden biridir. 3. Hamilelik, doğum ve erken çocukluk dönemlerindeki travmalar oluşumu

hızlandırır. 4. Bazı vitaminlerin azlığı veya çokluğu, bazı gıda maddelerinin, çinko gibi eser

elementler etkisi ile ilgili tartışmalar sürmektedir. 5. Ailede kural ve yasaklarla sorun yaşayan kişilerin olması, tutarsız davranan,

sık sık iş değiştiren kişilerin olması çocukta bu bozukluğun oluşmasına katkıda bulunur.

Ne Zaman Ortaya Çıkar: 1. Çoğunlukla 3 yaşından sonra kendini belli etmeye başlar, ancak okulun ilk

yıllarında öğrenme sorunu ile dikkati çeker. 2. Bazılarında bebeklikle kendini belli eder. Uyku, yeme düzensizlikleri,

huzursuz olma. Ne Yapmalı? 1. Bozukluk şüphesi olduğunda bir çocuk psikiyatrisine başvurmalı. 2. 6 yaştan itibaren ilaç tedavisi uygulanmakta ve %80’in üzerinde başarı elde

edilmektedir. 3. Okul Rehberlik Servisleri veya Rehberlik ve Araştırma Merkezleri ile

işbirliği yapılmalıdır.

Anne – Baba Olarak Yapmanız Gerekenler: ✼ Çocuğunuzun yapmakta zorluk çektiği şeyleri ve diğer çocuklardan farklı ve güçlü yanlarını belirleyiniz. Bu neler yapabileceğiniz konusunda size yol gösterecektir. ✼ Evde yaşayan herkes çocuğun sorununu tam olarak bilmelidir. ✼ Çocuğunuza karşı beklentilerinizi belirlerken aşırıya kaçılmamalı çocuğunuzu bıktırmamalısınız. Diğer çocuklarla kıyaslama yapmamalısınız. ✼ Çocuğunuz sizi dinlemiyor gibi davranıyor sizi görmezden geliyorsa, göz teması kurun konuşmaya başlayın.

Page 25: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

25

✼ Okul ödevlerini yaparken, çalışma süresini kısaltın, kısa aralar verin. ✼ Çocuğunuzun zorlandığını veya sıkıntıya girdiğini gördüğünüz zaman gerginliği azaltmak ve öfkesini engellemek için ona cesaret verin, iş yükünü azaltın. ✼ Kesin olarak yapılmasını istemediğiniz davranışlarla izin verebileceğiniz davranışları onunla konuşunuz ve kararlı olunuz. ✼ Çocuğunuza açık kısa ve kesin yönergeler veriniz. ✼ Ev dışında sosyal ya da sportif faaliyetlere katılmasına yardımcı olun. ✼ Ev içinde ufak sorumluluklar veriniz. ✼ Doktor, aile ve öğretmen işbirliği kurmaya ve sürdürmeye çalışın.

2-ÇALMA

Çalma konusu, çocuklara, aile çevresinin çocuğa mülkiyet ve başkalarının mülkiyetine saygı göstermesi konusunda gerekli kavram ve alışkanlıkları öğretememesinden kaynaklanır. Hoşuna giden ya da ilgi duyduğu eşyayı çocuk kendine mal etmeye ya da düşünmeden kullanmaya girişir. Her çalma olayını hırsızlık olarak görmemek gerekir. Ancak süreklilik arz ediyorsa ve alışkanlık haline getirmişse hırsızlık olarak görülebilir. Çalma bir uyum ve davranış bozukluğu belirtisi olarak kabul edilmeli ve bunun bir tehlike sinyali olduğu bilinmelidir. Çalma olayı 5 yaşına kadar bir sorun oluşturmaz. Her çocuk başkalarına ait olan şeyleri alamayacağını öğrenmelidir. Bunu öğretmenin en iyi yolu başkasına ait bir şeyi aldığı zaman kendisine bunların kime ait olduğu hatırlatılmalı; bunları ancak izin verildiği takdirde alabileceği öğretilmelidir. Kendisine ait eşyaları olması sağlanmalı ve yeterince büyüyünce harçlık verilmelidir. İhtiyacı yokken, özel bir heyecan ve haz duymak için yapılan hırsızlığa kleptomani denilmektedir. Ruhsal bir hastalığın etkisiyle yapılmaktadır. Bunlar hastadır, menfaat için hırsızlık yapmazlar ve yaptıkları hırsızlıkları anlatmaktan haz duyarlar. Kesinlikle tedavi ihtiyaçları vardır. Çalma Olayının Önlenmesi: ✺ Çocukların haklarına saygı gösterilmelidir. Sahip olma düşüncelerine engel koyabilmesi öğretilmelidir. ✺ Çocuklara 7-8 yaşlarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmelidir. ✺ Çocuklara başkalarının mülkiyetine saygı gösterilmesi öğretilmelidir. ✺ Anne baba iyi örnek olmalıdır. ✺ Anne babalar, çocukların bağımsız yaşamalarını kısıtlamadan korumaya özen göstermelidirler.

Page 26: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

26

3-EVDEN KAÇAN ÇOCUKLAR Bu çocuk ve gençlerin bulunması gereken yeri terk edip izinsiz başka bir yere gitmesine kaçma denir. Kaçma davranışını 2 gruba ayırabiliriz: 1.Okuldan kaçma, 2. Evden kaçma 1. Okuldan Kaçma: Genelde derslerinde çok başarısız veya başarılı olan

öğrenciler okuldan kaçmaktadır. Başarısız öğrenciler; arkadaşları tarafından dışlanması ve öğretmeni tarafından gerekli takdiri görememesi; okulda sıkılması nedeniyle okuldan kaçmaktadır. Çok başarılı öğrenciler ise; diğer arkadaşları tarafından kıskanılması arkadaş ortamı oluşturamaması ve sıkılması, aşırı disiplinli yönetici ve öğretmenlerin baskıları nedeniyle okuldan kaçma davranışına yönelmektedirler.

2. Evden Kaçma: Evden kaçmanın temelinde aile içi problemler vardır. Bu kaçmanın nedenleri;

✿ Aile içi çatışmalar, çocuğun kendisinin sevilmediğine inanması, ✿ Aile içi şiddete maruz kalma, korku yaratan hallerden kurtulma isteği, ✿ Evden ve okuldan kovulma, ✿ Lüks hayat yaşama arzusu, ✿ Başkalarının dikkatini çekmek için (sevdiğine verilmeyen, evlenmesine izin verilmeyen gençlerin dikkat çekmek için evden kaçması), ✿ Para kazanmak için, ✿ Arkadaş baskısı ve teşviki ile, ✿ Aile bağlarının zayıflaması, sürekli aile kavgaları. Önlenmesi: Kaçma davranışının önlenebilmesi için öncelikle çocukla birebir iletişime geçilerek kaçmaya neden olacak faktörlerin tespit edilmesi gerekmektedir. Çocukla konuşurken bağırmadan, hakaret etmeden, sakin bir ortamda nedenleri tartışılmalıdır. Çocuğa sık sık söz hakkı verilmelidir. Sözgelimi problem aileden kaynaklanıyorsa aile bireylerini bir araya toplayarak problemin ortadan kaldırılmasına çalışılmalıdır. Çocuğa güven duygusu aşılanmalıdır. Okuldan veya yakın çevresinden kaynaklanan problemler varsa okul ve yakın çevresi ile işbirliğine gidip bunların önlenmesine çalışılmalıdır. Sonuç olarak kaçma davranışı gösteren bir çocukta, aile, çocuk, yakın çevresi, psikolojik danışman, psikoterapist ile işbirliğine gidilmelidir.

4-YEMEK SORUNU OLAN ÇOCUKLAR Çocukların yemek sorununu anlamak için önce beslenme konusuna açıklık getirilmelidir. Çocuğun sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi için dengeli olarak beslenmesi gerekmektedir. Çocukların yeterli ve dengeli beslenmeleri üretilenlere, hazırlanan besin maddelerine, anne-baba ve öğretmenlerin

Page 27: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

27

beslenme konusundaki bilgilerine bağlıdır. Yeterli ve dengeli beslenmenin temeli çocukluk yıllarında atılır. Bunun için çocuğa şu becerilerin kazandırılması gerekir: Çocuğun masaya gelmesi, sessiz ve çabuk masaya oturması, kaşığı veya çatalı ile yemeğini yemesi, sofranın toplanmasına yardım etmesi. Çocuğa derin sevgi ve şefkat gösterilmeli, beslenme zamanları belirli ve düzenli olmalıdır. Beslenme karın doyurmak değildir. Çocuk kendine gerekli olan besinleri almalıdır. 3-4 yaşına kadar yemeye direnme normaldir. Çocuklarda yemeğe karşı direnme, beslenme ile anne sevgisini bir tutmasından kaynaklanır. Anneyi zorlayınca kendisiyle daha çok ilgileneceğini düşünür. Nedenleri: ❈ Yeni doğan bebeğe annenin kızgınlıkla meme vermesi, ❈ Beslenirken çocuğun azarlanması, sevgi gösterilmemesi, ❈ Çocuğa bebeklik döneminden itibaren sevmediği besinin zorla verilmesi, ❈ Doyduğu halde yemesi için zorlanması, ❈ Düzensiz aralıklarla beslenmek, çocuğun her istediğini yaparak ve eğlendirerek yedirmek, acele ettirmek, ❈ Başka çocuklarla kıyaslama yapmak, ödüllendirmek veya cezalandırmak, ❈ Çocuğun sağlığıyla gereğinden fazla ilgilenerek yeme olayına aşırı ilgi göstermek. Çocuklarda yemek yeme sorunu oluşmasına neden olur. Önlenmesi: ❈ Annenin doğumdan itibaren düzenli bir beslenme alışkanlığı kazandırması gerekir. Çocuğun yaşına göre anne masayı hazırlamalı, yemekten sonra sofrayı toplamasına izin vermelidir. ❈ Yemeği döküp saçsa da kendisi yemeli. ❈ Yemek yemesi için çocuğa yalvarmamalı, zor kullanılmamalı, ödül vadedilmemeli. ❈ Çocuğa seçme hakkı tanınmalı “Yumurtayı haşlanmış mı yoksa sahanda mı istersin?”, “Süt mü yoksa portakal suyu mu içersin?”. ❈ Sofra düzenli ve temiz olmalı, güleryüzlü yemek yenmeli. ❈ Beslenme saatleri çocuğun istediği mutlu bir olay durumuna getirilmeli. ❈ Ara besinlerde iştah kapatıcı yiyecekler verilmemeli. ❈ Çocuğun yemek yememesi süreklilik arzediyor ve kilo kaybı varsa doktora başvurulmalıdır. ❈ Sevmediği besinler sevimli hale getirilmelidir. “Ispanak, börek şeklinde; patates, kızartılarak; yoğurt, çorba şeklinde verilebilir.”

Page 28: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

28

❈ Eğer problem çocuğun duygusal özelliklerine ve ilişkilerine dayanıyorsa psikiyatriste başvurulmalıdır.

5-UYKU BOZUKLUKLARI Bazı çocuklarda uyku bozuklukları yaşanır. Ancak anne-babaları en çok

rahatsız eden şey, çocuğun bütün gece onları uyutmaması yada sabah erken saatlerde uyandırmasıdır. Uyku bozuklukları 2 yaşına kadar olan çocukların %2’sinde, 4,5 yaşına kadar olan çocukların %10’nunda görülür. Nedenleri: ❋Çocuğun Annesinin kendisini unutacağını düşünmesi. Aile içerisinde geçimsizlik, huzursuzluk, uyku öncesi izlenen bir film ya da korkutucu bir öykü kitabı, çocuğun uykusunu olumsuz etkileyebilir. ❋Beslenme düzensizlikleri, az emme, diş çıkarma, ❋Çocuk-anne ilişkisinin gerginliği, ❋Çocuğun uyku konusunu annenin aşırı abartması, gerginlik oluşturması, ❋Aşırı hareketli çocukların uykuları da huzursuzdur. Önlenmesi: ❋Çocukların dinlenme ve uyku saatleri her gün aynı zamana ayarlanmalıdır. ❋Çocukları yatmaya hazırlamak için onları sakinleştirecek bir takım faaliyetler hazırlanmalıdır. ❋Gece lambası kullanılması, hoşlanılan bir bebek veya oyuncak çocuğa rahatlık verir. ❋Çocuk uyurken evde bırakıp gidilmemelidir. Uyandığında paniğe kapılıp kendisinin terk edildiğini düşüneceğinden hem uyuma bozukluğu başlar hem de kişilik gelişimi olumsuz etkiler. ❋Çocuk suç işlediğinde ceza olarak yatağa sokulmamalıdır. Çocuk uyku ile ceza arasında olumsuz bir bağ kurarak uyku bozukluğu oluşabilir. ❋Uykudan önce çocukla mutlaka ilgilenilmelidir. ❋Uyku ortamının fiziksel koşulları sağlıklı olmalıdır. Oda sessiz olmalı, sık sık girilmemelidir. ❋Geceleri uyanan çocuklara aşırı tepki gösterilmemelidir. ❋Uykudan önce ürkütücü hikayeler veya olaylar anlatılmamalıdır.

2- ALIŞKANLIK BOZUKLUKLARI 1- ALT ISLATMA (ENORESİS) Altını ıslatmanın problem olabilmesi için 5 yaşından sonra en az ardışık

olarak üç ay süreyle haftada iki kez ortaya çıkan bir sıklıkta olması

Page 29: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

29

gerekmektedir. Alt ıslatma gece ve gündüz olarak ikiye ayrılmaktadır. Her ikisi bir arada ele alınacaktır. Alt ıslatmanın nedenlerini tespit etmek tedavi için vazgeçilmez bir gerekliliktir. Kuşkusuz tanının konabilmesi için doktor veya psikiyatriste başvurulması gerekmektedir. İlaç tedavisi uygulanıyor ve sonuç alınamıyorsa veya ilaç tedavisi ile birlikte uyulması gereken kurallar vardır. Bunun için öncelikle şu soruların sorulması gerekir: 1. Çocuk her sabah altı ıslak kalkıyor mu? 2. Gündüzleri de kaçırıyor mu? 3. Tuvalet alıştırma eğitimine ne zaman son verdiniz? 4. Çiş yaparken özel belirtileri var mı? (yanma,acı hissi) 5. Çocukta karın ağrısı, nedeni açıklanamayan ateş var mı? 6. Çocuğun okul, aile ve çevreyle büyük sorunları var mı? 7. Anne-baba- çocuk ilişkisi nasıl? 8. Çocuk kaç yaşında?

Bu sorulara verilen cevaba göre altını ıslatmanın nedeni veya nedenlerine ulaşılabilir. Genellikle aileler yatak ıslatmayı daha basit sorunlara indirgerler ve sorunun çözümünü direk çocuktan beklerler. Çocuğun sorununu tek başına çözmesi neredeyse imkansızdır. Çünkü alt ıslatma olayını çok nedenleri olabilir ve doğru yorum ile uygun tedaviyi bulabilmek için anne-babanın bu nedenlerin hepsini bir bir bulup çıkarması gerekir.

Çocukların çoğu sinir sistemi üzerinde gereken egemenliği geliştiremezler ve dolu mesaneyi denetleyemezler. Bu gelişim dönemlerinde normaldir. İleriki dönemlerde kontrolsüzlük devam ediyor ise doktora başvurulması gerekmektedir.

Genellikle çocuklar mesaneyi kontrol gerçekleştirinceye kadar ortalama olarak 2-3 yaşlarına kadar altlarını ıslatırlar. Gündüz kontrol 2, gece kontrol 3.5-4.5 yaşları arasında kazanırlar. Alt ıslatma hem sık rastlanması hem de çocuk-anne-baba için zor bir durum olması açısından davranış bozuklukları içinde en sık rastlanılanıdır. % 80’i geceleri, %5’i gündüzleri, %15’i de hem gece hem gündüzleri altını ıslatırlar.

Alt ıslatma olayı sinir-kas gelişimindeki yetersizlik, mesanenin gelişmemesinden kaynaklanır. Bu da anne-babanın yetersiz tuvalet eğitimi verilmesinden kaynaklanır.

Alt ıslatmanın bir diğer boyutu da sosyo-ekonomik düzeyi düşük duygusal etkileşiminin az olduğu sevginin az gösterildiği toplumlarda daha sık rastlanır.

Nedenleri: � Kıskançlık, özellikle yeni bir kardeşin dünyaya gelmesi, �Otoriter eğitim, sert anne baba tutumuna karşı protesto olarak, �İlgisizlik, sevgisizlik ve ihmal durumlarında,

Page 30: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

30

�Ağır ceza verilen durumlarda, �Sinirli davranışlara, çocuğu korkutan davranışlara tepki olarak, �Özürlü çocuklarda, tepki olarak alt ıslatma görülür. �Maddi durumu zayıf ailelerde daha sık görülür. �Çok erken yaşta (2 yaşından önce) tuvalet eğitimine başlayan ailelerde

daha sık görülür. Ailelerin Yaptığı Hatalar: �Çocuğun zamanında tuvalete götürülmemesi ve altı ıslak şekilde bırakılarak

çocukta pis kokuya karşı bir ilgi ve istek uyanması, �Hastalık sırasında gösterilen aşırı özen gösterilip iyileştikten sonra bu

özenin kesilmesi, �Çocuğun alışık olmadığı şekilde sinirli hareketlerde bulunma, çocukta ani

korkma ve ürkmeler oluşturmaktadır. �Kardeşler veya arkadaşlar ile kıyaslama, �Çocuğun sık sık üşütülmesi, �Anne baba boşanmaları, babanın sık sık uzun süreli seyahatlere çıkması. Ailelerin Alması Gereken Önlemler: �Büyükbaba, babaanne, amca, komşuların vb. çocuğu eleştirmelerine izin

verilmemeli �Akşamları sıvı tüketimi kısıtlanmamalı, �Çocuk belli bir yaş dönemini aşmış ise altına bez bağlanmamalı, �Çocuğa doğduğu günden itibaren uygun bakım ve özen gösterilmelidir. �Çocuk sürekli olarak kardeşleri ve arkadaşları ile kıyaslanmamalıdır. �Çocuk geceleri üşütülmemelidir. �Çocuk yeni kardeşi doğduğu zaman ihmal edilmemelidir. �Bu çocukların, mümkün olduğu kadar sosyal etkinliklere katılımı

sağlanmalıdır. �Çocukların altını ıslatması için bir organik bozukluk varsa tıbbi açıdan

tedavi ettirilmelidir. �Çiş yaparken ara sıra tutma bırakma hareketi yaptırılmalıdır. �Gündüzleri sıkışmadan tuvalete gönderilmemesi �Altını ıslatmadığı günler ödül verilmelidir.

2-DIŞKI KAÇIRMA (ENKOPRESİS) Çocuğun kakasını tutma ve bırakma işlemini kontrol edebileceği yaşa

gelmesine karşın, dışkısını kontrol edemeyerek altını kirletmesidir.

Page 31: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

31

Çocuk bu davranışı sadece ilaç kullanımı ya da kabızlık gibi genel tıbbi bir sorunu olmadan yapıyor ise alışkanlık bozukluğu vardır diyebiliriz. Erkeklerde daha sık görülür. Nedenleri: � Bağırsak yapısal bozukluklar, uygun olmayan ilaç kullanımı, diyet değişiklikleri, kabızlık neden olur. � Tuvalet eğitimini ailenin zamanından önce vermesi ve eğitimine sert ve katı şekilde vermesi çocuk ebeveynlerine karşı bir direnme belirtisi olarak altına kaçırır. � Annenin aşırı titizliğe düşkün olması, çocuğun sık sık temizlik kuralları yüzünden cezalandırılması çocuğun özgüvenini azaltır, bu da altına kaçırmaya yol açar. � Yeni doğan kardeşi olan çocuk ilgiyi kendisine çekebilmek için küçük kardeşi gibi altına kaçırabilir. � Ölümler, ayrılıklar, okula başlama, hastalanma veya bir türlü dışa vurulamayan saldırganlık duygusu bu yolla dışa vurulabilir. Tedavi : 1. Doğrudan çocuğa karşı uygulanacak tedavi yöntemi: Oyun terapisi,

psikoterapi, ya da grup terapisi Çocukla görüşmede suçluluk ve utangaçlık duygusunu hafifletici bir görüşme

ilişkisi kurulur sorunu işbirliği ile çözülebileceği kabul ettirilir. 2. Dolaylı tedavi: Aile, öğretmen ve çevresindeki ilgili kişilerle görüşülerek

çevre şartlarını iyileştirmeyi amaçlayan tedavi yöntemi. 3. Aile terapisi: Aile ile görüşülerek çocuğu yetiştirmedeki genel tutumları,

kaka kaçırma konusundaki duygu, düşünce ve davranışları anlaşılmaya çalışılır. Aşırılıklar kendilerine gösterilir ve öneriler yapılır. Bunlar; - Aşırı hoşgörülük - Cezalandırıcı tutum

-Çocukla olumlu iletişim kurma

Tırnak yeme bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilir. � Aile içinde aşırı baskılı ve otoriter bir eğitimin uygulanması, � Çocuğun sürekli azarlanması ve eleştirilmesi, � Kıskançlık, yetersiz ilgi, sıkıntı, gerginlik, � Çocuğun karşılaştığı ve çözemediği korku, kaygı ve endişeler, � Aşağılık duygusu, arkadaşlarının ilgisizliği, � Kardeş kıskançlığı.

Page 32: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

32

Önlenmesi: � Çocuk tırnak yeme alışkanlığından tamamen men edilmemelidir, zorlanmamalıdır. � Çocuğu üzen durumu bulup ortadan kaldırmalı, onun dikkati dolaylı olarak başka bir yöne kaydırılmalıdır. � Çocuğun gelişim durumuna göre eline bir oyuncak veya anahtarlık verilerek dikkati o noktada yoğunlaştırılmalıdır. � Heyecanlı anlarda sakız çiğnetmek, TV, sinema seyrederken ağzını meşgul edecek yiyecekler verilmelidir. � Yumuşak bir üslupla yargılamadan eleştirmeden tırnak yemenin sağlık açısından hoş bir şey olmadığı anlatılmalıdır. � Uyurken tırnak yeme alışkanlığı varsa ellerine eldiven veya çorap giydirilmelidir. � Öğretmen-aile işbirliği içinde olmalıdır.

4-TİKLİ ÇOCUKLAR Tik; adale gruplarının maksatsız veya istem dışı hareketleridir. Nedenleri: ❂ Tikler genellikle iç gerilimlerin veya çatışmaların öncüleri ya da belirtileridir. Bazen çocuğun yaptığı tik iç gerilimden kurtulma çabası içinde olduğunun belirtisidir. ❂ Tikler genellikle erkek çocuklarda ve erken yaşlarda başlar, ruhsal nedenlerle ortaya çıkar. Çocuğun iç dünyasında psikolojik çatışmaları dışarı vuramadığı kimi öfke ve saldırganlık duyguları tiklerin oluşmasına yol açar. ❂ Tiklerin en önemli nedenlerinden biri de taklittir. Bazen küçük yaştaki çocuklar yetişkinleri taklit ederken onların iyi yönlerinin yanında kusurlarını da davranış bozukluğu olarak edinebilirler. ❂ Erken yaşlarda başlayıp sürüp giden korku, tedirginlik, kaygı, gerilim, anne-baba ile olumsuz ilişkileri tiklerin oluşmasına yol açar. ❂ Yaşadığı çevrenin kavgacı ve güvensiz olması. ❂ Kardeş ya da arkadaşlarıyla kıyaslanması, küçümsenmesi ve hor görülmesi. Önlemler: ❂ Çocukta tik görüldüğünde psikiyatriste başvurulması gerekir. ❂ Çocuğun ailedeki, okuldaki ve yakınlarıyla olan çatışmaları bulup ortadan kaldırılmalıdır. ❂ Taklit etmekten, tenkit etmekten, akranlarıyla kıyaslamaktan sakınılmalıdır. ❂ Hakaret, azarlama, dayak atma tiki iyice pekiştirir. Bu davranışlar yapılmamalıdır.

Page 33: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

33

❂ Anne-baba çocuğuna güven vermeli, ondan utanmamalı, utandırmamalı. ❂ Okul dışı sportif faaliyetlere katılması sağlanmalıdır.

5-PARMAK EMME Parmak emme normal çocuklarda psikopatolojik etken olmaksızın 3-4 yaşlarına kadar görülen bir olgudur. Parmak emmenin hemen hemen tüm bebeklerde görülmesinin en önemli nedeni anne karnında öğrenmiş olmalarıdır. 9. aydan itibaren uykusu gelen bebeğin parmağını ağzına götürmesi ile uyku ile parmak emme arasında yakın bir ilişki olduğunu gösterir. Çocuğu parmak emme için yapılan çabalar 3 yaşına kadar çocuk tarafından dirençle karşılanır. 5-6 yaşına kadar belli aralıklarla parmak emme normal sayılabilir. Devamı durumunda psikolojik sorun ve gerginlik olduğunu gösterir. Nedenleri: 6 yaşından sonra parmak emme devam ediyorsa; ❉ Yeterince anne sütü ile beslenmediği, ❉ Huzursuz bir aile ortamında büyümüş olması, ❉ Yetersiz ve düzensiz beslendiğinden, ❉ Güvensiz, sevgisiz aile ortamından yetişmesinden, ❉ Engelli anne-baba sahip olması, ❉ Kıskançlık, korku, kaygı ve yalnızlık. Önlemleri: ❉ Parmak emme davranışının nedenini bulup ortadan kaldırmak, bunu en iyi yapacak olan ailedir. (Bu nedenler yeni doğan kardeşe duyulan kıskançlık olabilir, sık sık başkalarıyla kıyaslama olabilir, babanın ilgisizliği, aile içi şiddet) ❉ Anne-babalar telaşa kapılmadan sabırla karşılamalı, sürekli ilgilenmekten kaçınılmalıdır. ❉ Çocuğa bu alışkanlığının bebekçe bir davranış olduğu, başkalarının gözüne hoş görülmediği uygun bir dille anlatılmalıdır. Çocuğu eleştirmek, gerginleştirmek ailenin yapacağı yanlış davranışlardır. ❉ Parmak emme sabırlı ve sürekli bir eğitimsel yöntemle çözümlenir.

3-DUYGUSAL BOZUKLUKLAR

1-ÖFKELİ ÇOCUKLAR Öfke: Engellenme, incinme ya da gözdağı karşısında gösterilen

saldırganlık tepkisidir. Öfke Nöbeti: Özellikle küçük çocukların herhangi bir şeyi yapmaları

engellendiği zaman gösterdikleri güçlü ve olağanüstü kızgınlıktır.

Page 34: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

34

Zaman zaman hepimiz kızdığımız, üzüldüğümüz olaylar karşısında duygusal ifadeye başvurarak boşalma ihtiyacı duyarız. Bu boşalma belli bir seviyede olursa faydalı olur. Birikmiş sıkıntılarımızı dışlamamıza aracılık eder, ancak sık sık ve artarak devam ederse öfkeye dönüşür. Öfkenin Belirtileri: ❋Öfkeli kimselerin, öfke halinde iken adaleleri gerginleşir, yumrukları sıkılır. ❋Yüz ifadeleri sert, alın kırışık, kaşlar çatılmıştır. ❋Kırıp dökme, ısırma hareketleri yaparlar. ❋Yüz ifadesinde nefret hakimdir. Yüzde kızarma veya sararma olabilir. ❋Nefes alıp vermede sıklaşma görülür, kusma, başını sert bir yere vurma görülebilir. ❋Vücutta titremeler görülür. Nedenleri: ❋ Çocuklarda görülen bedeni rahatsızlıklar ve sıkıntılar. Çocuklar hasta olduklarında veya sıkıntı yaratan bir durumla karşılaştıkları zaman ilgi görmezlerse öfkelenirler (Altını ıslatma, ateşlenme). ❋ Zamanında yedirilip yatırılmayan, uygun şekilde dinlendirilmeyen çocuklar bundan mahrum olunca öfkelenirler. (okuldan gelen çocuğun evde annesini bulamaması ve bunun sonucunda kapıyı tekmelemesi). ❋ Anne-baba veya öğretmenin çocuğun gösterdiği herhangi bir davranışı birinin takdir etmesi, diğerinin cezalandırılması veya aynı kişinin, aynı davranışa farklı davranması çocuğu çileden çıkarabilir. ❋ Çocuğun aç, susuz veya yorgun olması. ❋ Çocuğun çevresindeki kimselerin öfkeli, hiddetli davranışlar sergilemesi, çocuğun bu davranışları taklit etmesi. ❋ Çocuklara sert ve zalimce uygulanan cezalar. ❋ Anne-baba ve öğretmenlerin çocukları yargılama ve değerlendirmede yaptıkları hatalar. ❋Ailede herhangi bir kimsenin hiddetlenerek, öfkelenerek istediğini elde etmesi ve anne-babanın bu öfkeye taviz vermesi hem öfkeyi tehdit olarak kullanan çocuklarda hem de olayı gözlemleyen diğer çocuklarda öfkeye yönelme olur. Öfkeyi Önlemenin Yolları: ❋Çocuğunuzu öfkelendirecek, sıkıntı veren hastalık ve rahatsızlıklardan koruyunuz. Çocuğunuz öfkelendiği zaman hemen ihtiyacını sorunuz.

Page 35: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

35

❋Çocuğunuzun yeme, içme, giyinme, dinlenme gibi ihtiyaçlarını zamanında asgari düzeyde karşılayınız. Onları kendi zevkiniz için ihmal etmeyiniz (anne bulaşık yıkarken çocuk öfkelenmez, ama anne onu bırakıp komşuya giderse öfkelenir). ❋Çocuk öfkelendiği zaman çivi çiviyi söker ilkesine dayanarak hiddetlenmeyiniz, sakin olunuz. Mantıklı bir nedene bağlı olarak hiddetleniyorsa, istediği şeyi yerine getiriniz. Mantıklı bir neden yoksa ona, “hiddetlendiği için istediğini yapmadığınızı” veya “tehditle bir şey elde edemeyeceğini” söyleyiniz. ❋Çocuklarınızın aynı davranışına anne-baba ve öğretmenler olarak aynı tepkiyi gösteriniz. ❋Çocuklara haksız cezalar vermeyiniz. ❋Çocuklarınıza öfkelenerek örnek olmayınız. ❋Çocuklarınıza yargılama ve değerlendirmede adil olunuz. ❋Çocuklarınızın içki içmelerine engel olunuz. ❋Çocuğunuz sürekli öfkeleniyor, öfke nöbetleri geçiriyorsa sosyal faaliyetlere yönlendiriniz. ❋Çocukları mümkün olduğu kadar açık havada bulundurunuz. Sportif faaliyetlere yönlendiriniz. ❋Çocuklarınız için çeşitli iş ve uğraşlar hazırlayınız ve sık sık bu uğraşları değiştiriniz.

2-SALDIRGAN ÇOCUKLAR Saldırgan çocuk, ruhsal sorunları yüzünden, yaşıtları ve genel olarak çevresiyle uyumlu ilişkiler kuramayan çocuktur. Aşırı derecede geçimsizdir, kavgacıdır. Sık sık kuralları çiğner ve ceza alır. Anne-baba ve öğretmenlerine karşı gelir. Öfkesini yenemez, hep kendini haklı çıkartma eğilimindedir. Davranışlarından utansa bile tekrarlamaktan kendini alamaz, cezalardan hiç etkilenmez. Çocuklukta sık görülen yaramazlık, itişip kakışma ara sıra geçimsizlik ve kavgalar bir çocuğu saldırgan olarak tanımlamaya yeterli değildir. Tutum ve davranışında süreklilik gösteriyorsa saldırgan diyebiliriz. Nedenleri: ✸ Kısıtlanmak ve engellenmek, (oyun dönemindeki bir çocuğun oyun oynamasının engellenmesi) ✸ Anne-babanın aşırı düşkünlüğü, çocuğun her istediğinin yerine getirilmesinin alışkanlık haline gelmesi nadiren de olsa ihtiyaçların yerine getirilmemesi durumunda saldırgan tutum takınması, ✸ Erkek çocuklarda baba yoksunluğu ve kendi cinsiyetine uygun bir özdeşleşme yapamaması da saldırganlığa neden olabilir.

Page 36: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

36

✸ TV’de yer alan bazı programlar olumsuz model teşkil eder. Bu da saldırgan tutum oluşmasına yol açar. ✸ Aile tarafından kendini korumak için dahi olsa kendini savunmasına izin verilmeyen çocuklarda görülür. ✸ Anne-baba tutumlarının baskıcı olması, yasakçı olması çocukta saldırganlık dürtüsü oluşturur. ✸ Fiziksel bir engeli veya herhangi bir özürü bulunan çocuklarda görülebilir. Saldırganlığı Önleme Yolları: ✸ Saldırgan davranışlar karşısında sakin olmalı, çocuk sakinleştikten sonra yaptığı davranışın yanlış olduğu, böyle devam ederse isteklerinin yerine getirilmeyeceği anlatılmalıdır. ✸ Çocuğa ne baskı yapılmalı ne de gevşek davranılmalıdır. Bu ikisinin dozu çok iyi ayarlanmalıdır. ✸ Saldırganlığı dayak ile cezalandıramayız. Her türlü maddi cezadan kaçınılmalıdır. Bu tür maddi cezalar çocukta düşmanlık duygularını geliştirebilir. ✸ Çocuğa her yaşta yaşına uygun sorumluluk verilmelidir. ✸ Çocuğun temel ihtiyaçları mümkün olduğunca zamanında karşılanmalıdır. ✸ Çocukta saldırgan davranışlar varsa enerjisini boşaltacak imkanlar sağlanmalıdır. (çekiçle bir şeyler kırmasına, çuvalı yumruklamasına, makasla bir şeyleri kesmesine izin verilmelidir.) ✸ Sportif faaliyetlere ve etkinliklere katılımları sağlanmalıdır. ✸ Ana-baba, öğretmen ve çevresindeki diğer insanların saldırganlık örneği göstermemeleri gerekir. ✸ Çocuk sık sık toplum içine çıkarılmalı, insanlara alıştırılmalıdır. ✸ Saldırganlık içeren filmler izletilmemelidir.

3-KISKANÇ ÇOCUKLAR Kıskançlık, insanın en doğal ve evrensel duygusudur. Sevginin paylaşılmasına katlanmamak durumudur. Kıskançlık duygusu öfke, intikam, kendine acıma, üzüntü gibi duyguların birleşmesinden oluşur. Her insan gibi çocukta küçük yaşlarda o zamana kadar kendisine ait olan bir şeyin başkasına verilmesi veya kısmen kısıtlanarak başka biriyle paylaşmak durumunda bırakılması çocuğu üzer ve kıskançlığa sevk eder. Kardeş Kıskançlığı Genellikle kıskançlık küçük bir ikinci kardeşin dünyaya gelmesiyle ilk çocukta görülür. Çocuk için en değerli varlık anne olduğuna göre onu başkalarıyla paylaşmak kolay, dayanılır bir duygu değildir. Çocuk kendisi varken ikinci bir çocuğa ailenin neden ihtiyaç duyduğunu anlamakta zorluk çeker. Annesinin,

Page 37: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

37

kendisini bir daha sevmeyeceğini düşünür. Annesinin sevgisini sınamaya girişir, çevresinde dolaşır, olmadık isteklerde bulunur, huysuzlaşır, ağlar. Bazı çocuklar kıskançlığını doğrudan açığa vurmaz. Kardeşine büyük bir düşkünlük gösterir, onu sevmeye doyamaz. Bebeğin bakımında anneye yardım eder. Aslında çocuk kıskançlık duygusundan kurtulmamış, içine atmıştır. Kıskançlığını dışarı vurursa annenin kendisinden büsbütün uzaklaşacağını düşünür. Gösterdiği sevginin yapmacıklığı ve aşırılığı asıl duygusunun bunun tersi olduğunu gösterir. Bu gibi çocuklar fırsat buldukça bebeğe zarar vermeye çalışırlar ve buna kaza süsü verirler. Kıskançlığı Önlemenin Yolları: Bu çocuk kardeşi doğduğunda; ✦ Bebeğin eşyalarına dokunmasına izin verilmeli, ondan yardım etmesi istenmeli. Bebeği kucaklamasına izin vererek, onda koruyuculuk duygusu uyandırılmalıdır. ✦ Gelen misafirlerin, bebekten önce onunla ilgilenmeleri sağlanmalı. Hatta bebeğe değil, büyük olana hediye getirerek yeni bir kardeşi geldiği için o tebrik edilmelidir. ✦ Büyük çocuğun da çocuk olduğu unutulmamalıdır. Onunla oynamak için yeteri kadar zaman ayrılmalıdır. ✦ Çocuğu tahrik edecek “ pabucun dama atıldı, taçtan oldun” gibi şakalar yapılmamalıdır. ✦ Çocuğunuzu ne kardeşiyle ne de arkadaşlarıyla kıyaslayınız. ✦ Çocuğunuza gereğinden fazla sevgi gösterisinde bulunmayınız. ✦ Çocuğunuza küçük yaştan itibaren sahip oldukları şeyleri başkalarıyla paylaştırmaya alıştırınız. ✦ Çocuk kardeşini sevmek zorunda bırakılmamalıdır. Olumsuz duygularını dışa vurunca çocuğuna “ona kızmakta haklısın bak beni de uğraştırıyor, bak ara sıra beni de kızdırıyor” demek çocuğu da yatıştırır.

4-YALAN SÖYLEYEN ÇOCUKLAR

Yalan, bir hatayı gizlemek amacıyla bir girişimde bulunmaktır. Bu girişim sözle olabileceği gibi jest, yazı ve susmayla da olabilir. İnsanlar yalancı doğmazlar ama yalan söylemenin öğrenildiği bir gelişim süreci yaşarlar. 5 yaşına kadar çocukların söylemiş olduğu yalandan endişe etmeye gerek yoktur. Gerçeğe sadık kalma çocukta zamanla gelişen bir olgudur. Çocuğa yalan söylememesi konusunda nutuk çekmek veya yalan söylediğini ispat girişiminde bulunmak yanlıştır. Çocuk açıkça yalan söylediği zaman, endişeyle karşılanmamalıdır. Çocuğun yalan söylenmesiyle etkili mücadele için öncelikle yalanın ne tür olduğu bilinmeli, yalandan çok buna neden olan psikolojik faktörler ele alınmalıdır. Küçük çocukların söylediği yalanlar, gerçek yalandan

Page 38: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

38

farklıdır, gerçek yalanla yüzeysel benzerliği karıştırılmasına neden olur. Bunun ayrımını yapmadan önce, çocuğa yalancı damgası vurmak yanlış olur. Nedenleri: ✽Yalancılık olayı çevresel ilişkilerle birlikte ele alınmalıdır. Öncelikle çocukta yalancılığın gelişmesini kolaylaştıran nedenler bulunması gerekir. ✽ Çocuğa yalanı öğrenmesini kolaylaştıran diğer bir yol da taklittir. Yalan söylemeyi taklit yoluyla öğrenen çocuk öncelikle yalanın ona bazı olanak ve avantajlar sağladığını saptar. ✽ Aşağılık duygusu, suçluluk duygusu, saldırganlık, kıskançlık, korku, çekingenlik, baskı görme çocuğu yalana itmektedir. Yalanın Psikolojik Nedenleri: ✽ Çocuğun sevgi ve ilgi ihtiyacının anne-baba tarafından yeterince karşılanamaması, ✽ Çevresindeki insanların kötü örnek olması, ✽ Çocuklar arasında kıyaslanma yapılması, ✽ Çocuğa gücünün üzerinde sorumluluk verilmesi, ✽ Çocuğun yaptığı hatalar sonucu sert cezalar verilmesi. YALAN ÇEŞİTLERİ Yalanın bir çok türü vardır ancak burada günlük yaşantımızda çocuklarımızda en çok karşılaştığımız yalan çeşitlerini ele alacağız. 1-Hayali Yalanlar: Bazı anne-babalar tarafından hayaller, yalan olarak görülür, gereksiz heyecana neden olabilir. Çocuk bu dünyada aptalca bulduğu ve hoşlanmadığı şeylerden kaçar. O zaman hayal ile gerçeği karıştırır, kasıtlı olmadan yalan söyleyebilir. Bu tip yalanlarda, çocukların söylediklerinde en ufak mantıki düşünme görülmez. Çocuk, duyduklarının etkisinde kalarak periler, ejderhalar, cinler, şeytanlar gördüğünü söyleyebilir. Hayvanlarla konuşur, oyunlarında hikayeler uydurur. Çocuk bu tür bir yalan söylediği zaman yalanın bitmesi beklenerek, onaylamadan ve itiraz etmeden, hayal ve gerçeğin uygun anlatılması gerekir. Örneğin, inanılmayacak bir masal anlattığı zaman “bu inanılır şey midir” diye onun dikkatinin çekilmesi ve mantığının çalıştırılması, onun gerçek dışı şeyler karşısında durup düşünmesine yardımcı olabilir. Hayatın ilgisiz yönleri onlar için ilgili ve cazibeli şekilde sunulmalıdır. 2-Abartılmış Yalanlar: Çocuklarda abartma genel bir özelliktir. Çoğu zaman taklit olarak başlar ve gelişir. Çoğu şeyin gerçekte olup olmadığını bilmez sadece duymuştur. Heyecan yaratmak için o da olayları büyütür, abartır.

Page 39: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

39

3-Sosyal Yalanlar: Bu yalanlar en yaygın olan yalan türüdür. Çoğu zaman yetişkinlerin söyledikleri ve çocuklara söylettikleri yalanlardır. Örneğin, bir davete katılmak istemiyorsak, daveti “bir akrabam ziyarete geldi, gelemeyeceğim üzgünüm” diyerek reddeden bir anne-baba o an çocuğun kendisini dinlediğinin farkında olsa bile umursamaz. Çocukta “anne ne zaman geldi, ben görmedim” dediği zaman da muhtemelen şu cevabı alır:“sen sus, senin aklın ermez”. Karşı tarafı kırmamak için bu ve buna benzer nice yalanları günlük yaşantımızda sık sık kullandığımızda öncelikle çocuklar bizi taklit ederler, sonra da kendisi de aynı şekilde yapmak istemediği bir işin yapılması istendiğinde aynı şeyleri uygular. Sosyal yalanlar belki iki arkadaş arasında ilişkileri düzeltmek için kullanılabilir, ancak bunun dışında çocukların huzurunda yapılması son derece sakıncalıdır. 4-Savunma Yalanları: Bir çocuğun veya gencin kendisini korumak için söylediği yalanlardır. Fazla tehdit, yasak kullanıldığında, itaate zorlandığı zamanlarda, sorguya çekildiğinde bu tip yalanlara başvururlar. Çocuğa karşı güvensizlik, şüphe duyulması, çocuğun doğru sözlerine karşı yalan söylüyorsun diye ithamlar, çocukta savunma yalanlarını savunma yalanlarını alışkanlık haline getirecektir. 4-Dikkat Çekme Yalanları: Çocuklar anne-baba ve öğretmenlerinin dikkatlerini çekmek için onların arzu, istek ve eğilimlerine ters düşen davranışları yapmış gibi göstererek, yalan söyleyerek dikkat çekerler. Örneğin okula gittiği halde dikkat çekmek için gitmedim demesi. 5-Yüceltilmiş Yalanlar: Çocuklar başkalarının hayranlığı ve takdirini almak için yalan söylerler. Çocuğun başkalarının takdirini kazanmak ve ödül almayı arzu etmesi temel bir ihtiyaçtır. Çocuk bu ihtiyaçlarını normal yollardan başaramadığı veya doyuracak imkan verilmediği takdirde çocuk bunu başka yollardan telafi edecektir. Yüceltilmiş Yalanın Nedenleri: - Çocuklarda yapamayacağı şeyleri bekleme ve isteme - Çocuğun başarısızlığını yalanla, bahane bularak kapatmaya çalışması ve bunun

aile tarafından onaylanması; örneğin derslerindeki başarısızlığının payını öğretmenlerinde bulması

Önlenmesi: Çocuğa güvenmek, onu her hatasında cezalandırmamak, karşılıklı güven hislerini geliştirmek suretiyle yalanlardan korunmak mümkündür. Yalanın önlenmesinde titizlikle uyulması gereken kurallar şu şekildedir:

Page 40: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

40

✰ Anne-baba, öğretmen yalan söylemekten kaçınmalıdır. ✰ Çocukların istenmeyen davranışlarına mümkün olduğu kadar yumuşak ve hoşgörülü davranılmalıdır. ✰ Çocuklardan yapamayacakları şeyler istenmemelidir. ✰Özellikle küçük çocuklar yalan söyledikleri zaman cezalandırılmamalıdır. ✰ Çocuklar, başka çocuklar ile kıyaslanmamalıdır. ✰ Sık sık çocuklarla sohbet ederek ilgi ve beklentileri öğrenilmeli ve dikkate alınmalıdır.

5-OKUL FOBİSİ

Okul fobisi, kuvvetli bir endişe nedeni ile çocuğun okula gitmeyi reddetmesi ya da bu konuda isteksiz olmasıdır. Okul fobisi olan çocuklar, okula gitmemek için mide bulantısı, karın ya da baş ağrısı gibi bedensel şikayetlerde bulunurlar. Bilinmeyene duyulan korku ve ayrılık endişesi çocuğun gelişiminde normal bir durumdur, ancak aşırıya kaçıp çocuğun fonksiyonlarını engellemeye başlasa sorun yaratabilir. Okul korkusu her çocukta rastlanan bir durum olmayıp, ortaya çıkması halinde çocuğun okul başarısını alt üst edebilir. Okul fobisi ile okul kaçağı olmayı birbirine karıştırmamak gerekir. Okul fobisi olan çocuklar anne-babasının bilgisi dahilinde okula gitmek istemezler. Çocuğun okula gitmek istememesinin temelinde başarısızlık korkusu, sınıf içinde aktif olamama ve annenin kendisini okulda unutacağı endişesi yer alır. Okuldan kaçan çocuklar ise okulu sevmezler, aynı zamanda tembeldirler ve anne-babalarından habersiz okuldan ayrılırlar. Okul fobisi olan çocuklar evden uzaklaşmazlar, evde mutlu ve neşelidirler. Bu çocukların okul başarıları orta düzeydedir. Okul fobisi ilkokuldan üniversiteye kadar her yaşta görülebilir. Nedenleri: ❀ Çocuğun anne-babasının yokluğunda kendisine ya da anne babasına bir şey olacağına korkması, ❀ Boşanma, anne ya da babanın başka biriyle evlenmesi veya maddi sorunlardan kaynaklanan stresli bir ev yaşamı, ❀ Yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, hastalık, yakın birinin ölümü gibi stres faktörünün olması, ❀ Annenin çocuğunun okula başlamasına ilişkin endişelerini yansıtması, ❀ Asıl korkulan şey okul değil evden, anneden ayrılmaktır. ❀ Anne-babanın kendilerine ve çocuklarına bir şey olacağı konusunda yoğun kaygı duyması çocukta da kaygı ve korku yaratır.

Page 41: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

41

❀ Yetersiz uyku çocukluk çağında bitkinliğin en önemli nedenlerinden biridir. Çok geç yatıp çok erken kalkan çocuklar yeterince dinlenemezler. Sabah yorgunluğu okuldan kaçmaya sebep verebilir. ❀ Okulda başarısızlık, ❀ Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ya da okul personelinin olması, ❀ Çocuğun sınıf önünde ders anlatma, sesli okuma ve bazı etkinliklerden korkması. Önlenmesi: ❀ Anne babanın çocuğa karşı duydukları endişeleri gizlemeleri gerekir. ❀ Kardeşleri ve arkadaşlarıyla kıyaslama yapılmaması gerekir. ❀ Öğretmeni ile sıkı bir işbirliğine gidilerek sınıf içi olumsuz faktörlerin (oturma şekli, arkadaş grubu) giderilmesi gerekir. ❀ Çocuk korkularını açığa vurdukça ve okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa övülmeli, ödüllendirilmelidir. ❀ Boş zaman ve oyun becerileri kazandırarak anne-babaya bağımlılık azaltılabilir. ❀ Sempati ile değil empatiyle yaklaşılmalıdır. “Senin neler hissettiğini anlayabiliyorum, daha önceden ben de böyle şeyler hissetmiştim.” diyerek çocuğun korkularını anladığınızı hissettirebilirsiniz. ❀ Anne babanın beklenti düzeyini gerçekçi düzeyde tutup çocuğa zaman tanıması korkuya yenmesini kolaylaştırır. ❀ Annelerin okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye kadar kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir. ❀ Çocuk sınıfa girmiyorsa bile okuldan uzak kalmamalı, belli bir süre okul bahçesinde ya da öğretmenler odasında bekletilmelidir. ❀ Öğretmen okuldan korkan çocuğa alay edilmesini ve korkutulmasını engellemelidir. ❀ Öğretmen okulu sevimli hale getirmelidir. (çikolata dağıtmak, sınıf içi eğlenmeye dayalı etkinlikler)

6-UTANGAÇ ÇOCUKLAR Bu çocuklar, alışmadığı durumlarda serbest davranmazlar, aşırı derecede utanırlar ve kendi kabuğuna çekilirler. Kimse için tehlike arz etmezler ama belirgin derecede duygusal problemleri vardır. Bu çocuklar yetişkinler tarafından çok uyumlu görülür ve sevilirler fakat kendi benlikleri ile çatışma halindedir.

Page 42: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

42

Nedenleri: ❖ Çocukların sınırlı bir sosyal yaşantıya sahip, hatta yoksun olması, ❖ Çocuklara yapılan yanlış telkinlerin etkisi, ❖ Çocukların, güvensizlik yaratan durumlarda kendilerine karşı güvensizlik duygusu geliştirmeleri, ❖ Çocukların küçük hataları karşısında ayıplanması, azarlanması ve onlardan mükemmellik beklenmesi. Önlenmesi: ❖ Çocukların mümkün olduğu kadar sosyal yaşantılar yoluyla gerekli becerileri kazanmalarını sağlamak. ❖ Çocuklara oyun, güzel konuşma ve toplu yerlerde nasıl davranılacağını yaşatarak öğretme ve kendine güvenini sağlamak.

ANNE-BABA TUTUMLARI Anne-baba olmak kuşkusuz sadece çocuğunuzu dünyaya getirerek ve bir takım fiziksel ihtiyaçlarını karşılayarak (yeme, içme, giyinme, barınma) demek değildir. Duygusal manada tutarlı ve dengeli yaklaşmak gerekir. Her çocuğun yapısını ilgi, ihtiyaç ve yetenekleri farklı farklıdır. Kendi ayakları üzerinde durmaya başladığı andan itibaren yapacağı işlerin, karşılaşacağı olayları kendisinin belirlemesi imkansızdır. Dolayısıyla çocuklar karşılaştıkları her sorunla mücadele edemeyebilirler. Dışarıdan kısmi veya tamamen yardıma ihtiyaçları olabilir. Kendileri sorunlarını çözmeye çalışırlar ise bazen olumsuz davranışlar kazanabilirler. Çocukları sorunlara karşı korumak veya karşılaşılan soruna karşı mücadele vermek için geçmişten gelen klasik yöntemleri uygulayamayız. Çocuklarımızın karşılaşacağı uyum sorunlarına karşı birtakım koruyucu önlemler almak zorundayız. Bu önlemler yapılması kolay ancak aileler tarafından genelde ihmal edilen davranışlardır. Çocuğunuzun problemi olduğunu hissettiğiniz anda problemin ne olduğunu ve çözüm yolları öğrenmek için tanı konulmalıdır. Bu tanı işin ehli kişilerce konulmalıdır. Bunlar, psikiyatrist, pedagog, psikolojik danışmanlardır. Doğabilecek uyum problemlerine karşı ailelerin yapması gereken tutum ve davranışlar aşağıdaki gibi olmalıdır: 1. Günlük aile oturumu: Ailedeki bireylerin bir araya gelip konuşacağı,

sorunların paylaşılacağı herkesin eşit söz hakkına sahip olacağı zaman dilimidir.

Page 43: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

43

2. Etkin Dinleme: Etkin dinleme sadece zaman değil iç huzuru da gerektirir. Zamanı ayırmanın zor olduğu bir ortamda yaşayan yetişkinler koşuşturma içinde çocuklarına zaman ayıramayabilirler. Yine de çocuğun veya gencin içini dökebilmesi için bir takım yollar ve araçlar bulmak ve ona şans tanımak gerekir. “Şu anda sana ayıracak zamanım yok” sözü çıkmamalıdır. Çocuğun konuşmasını günlük yaşantılarını ve problemlerini anlatmasına izin verilmelidir ve bunu yaparken konuya ilişkin sorular sorarak gözümüzü çocuğun üzerinden ayırmadan yapılmalıdır.

3. Çocuğun arkadaşlarını tanımak: Çocuğun arkadaşlarının çocuk üzerinde

büyük etkisi olabilir hatta egemen bile olabilirler. Arkadaşlarını tanımanın günlük yaşamda ne gibi baskılarla karşı karşıya olduğu görülebilir. Çocuğu bekleyen tehlikeler tespit edilebilir. Arkadaşlarını tanımanın yolları doğum günü kutlamaları, arkadaşlarının ailelerini yemeğe çağırma şeklinde olabilir. Çocuğun arkadaşları hoşunuza gitmese bile kesinlikle ona kötü olduğunu söyleyip küçük düşürücü imalarda bulunulmamalıdır.

4. Ödüller ve Cezalar: Belli durumların oluşması halinde her çocuğun ödüllendirilmesi veya cezalandırılması gerekir. Bunun için aile içerisinde hangi davranışın ödül veya cezayı gerektirdiğinin belirlenip çocuğa bildirilmesi gerekir.

5. Çocuğun bağımsızlık kazanacağı ödevler: Çocuğun olgunluk derecesinin bir

belirtisi de bağımsız olabilme yeteneğidir. Elbette çok büyük sorumluluk yüklenemez, ama küçük yaştan itibaren üstlenebileceği ufak tefek sorumluluklar vardır. Yaşına göre alış veriş yapmasına, telefon, su, elektrik faturası yatırmasına izin verilmelidir. Çocuk hata yaparsa azarlanmamalı, suçlanmamalı, hatasını öğrenmek için olanak verilmelidir. Bağımsızlık duygusu sorumluluk duygusu ile gelişir.

6. Sorunları önceden tahmin etmek: Doğal gelişim sürecinde çocuk, anne-

babanın önceden bildikleri bazı sorunlarla karşılaşacaklardır. Bu özellikle ergenlik çağında daha sık rastlanır. Anne-baba hata oluşmadan gerekli ikazı yapmalıdır. Ancak bunu yaparken emretme gücünü kullanmamalıdır, teşvik edici olmalıdır.

7. Yuva sıcaklığı: Anne-baba sevginden o kadar çok söz edilir ki sanki her çocuk

sevgi ve şefkat içinde büyüyor sanılır. Eşine ve çocuğuna “seni seviyorum” diyebilen kaç kişi vardır. Kaldı ki bu bile yeterli değildir. Sevginin gösterilmesi çok basittir. Bebeğin kucağa alınması, çocuğun elinden

Page 44: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

44

tutulması, ergenlik çağındaki bir gencin elin omzuna konması, babanın çocuğuna sarılması ve dinlemesi gibi şekillerde gösterilebilir. Anne-babanın hatalı olmaları durumunda çocuklarından özür dilemesi evdeki sıcaklığı arttırır. Sonuç olarak iyi bir anne-baba olabilme;

- Tutarlı davranma - Hoşgörülü ve sabırlı olma - Abartılı sevgi göstermeme - Hataları hakaret ederek veya eleştirerek düzeltmeme - Başkalarıyla kıyaslamama - Hep olumlu davranışları görme - Çocuğun kaldıramayacağı sorumluluklar vermeme - Çocukların yapamayacağı şeylerin istenmemesi - Ödül ve cezanın zamanında ve ölçülü verilmesi - Sık sık sohbet ederek ilgi ve beklentileri öğrenilmeli ve dikkate alınmalıdır. - Çocuğun bir birey olduğu unutulmamalıdır.

Page 45: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

45

BÖLÜM 3

GELİŞİM DÖNEMLERİ

ORTA ÇOCUKLUK DÖNEMİ (OKUL ÇOCUĞU) FİZİKSEL GELİŞİM Orta çocukluk dönemi kızlarda 6-11 yaş, erkeklerde ise 6-13 yaşlarına denk gelir. Dönemin başlarında dengesiz ve olumsuz bir gelişim dikkatimizi çeker. 7 yaşından itibaren giderek düzenli ve dengeli bir dönem başlar. 7-12 yaş arasında yer alan ve ilkokul yıllarına denk gelen bu dönemde, ben-merkezci konuşma ve düşüncenin önemli ölçüde azaldığını, çocuğun bilişsel güçlüklerin üstesinden gelmeye başladığı görülür. Fiziksel gelişimi şu şekilde sıralayabiliriz : A. Bedenin ve Hareketlerin Gelişimi: Bu dönemde fiziksel gelişim önceki yaşlara göre daha yavaş olmaktadır. Değişmeler yavaş olduğu için de çocuk hareket (motor) becerilerini daha iyi şekilde kullanmayı ve kontrol etmeyi öğrenir. Çocuğun bedensel yapısında ve fiziki görünümünde de değişiklikler olur. 6 yaşla beraber çocuğun süt dişleri dökülür. Dönemin sonlarına doğru kızların vücut hatları yuvarlaklaşır, kalça ve göğüs bölgesinde yağ birikimi başlar. Erkeklerin vücutları daha güçlü bir görünüş kazanır. Çene, göğüs ve boyun hatlarının yuvarlaklaştığı görülür. 7 yaşındaki erkek çocuklarının ortalama olarak 127 cm. boyunda olduklarını ve 10 yaşlarına geldiklerinde ise 138 cm.’ye ulaştıklarını belirtmiştir. Bu çağdaki kızlar erkeklerden ortalama 4-5 cm. daha kısadırlar. B. Kas ve İskelet Sistemleri:

Page 46: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

46

İlkokul döneminde fiziksel büyüme-gelişmenin yavaş fakat kas dokusu gelişiminin hızlı olduğu belirlenmiştir. Fakat kasların işlevleri henüz tam değildir. Çocuk bu yüzden uzun süre bir yerde oturamaz ve hareketlerinde bir uyumsuzluk, ahenksizlik söz konusudur. Erken çocuklukta kemikler yumuşaktır ve kıkırdaktan oluşur. Okul çağında kemikler sertleşir. İskelet sistemi kemikleşme merkezleri üretmeye devam eder. Kemikleşme fosfor ve kalsiyum mineralleriyle gerçekleştiği için bu minerallere gereksinimi fazladır. Kemik gelişimi işlemi 20 yaşına kadar devam eder. C. Hareket Becerilerinin Gelişimi: Bu dönemdeki çocukların büyük kas hareketlerini gerektiren, güç ve enerji sarf edilen aktivitelere katılmaya istekli oldukları görülür. Çocuk bu devrede çok hareketli ve canlıdır. İlgisi evden sokağa kaymıştır. Hareket becerilerinde, okul öncesi döneme oranla her iki cinste de gelişmelerin olduğu görülür. İlkokul çocukları rahatlıkla koşar, tırmanır. Özellikle ilkokulun ilk üç yılında yürüme, koşma gibi kaba hareket kontrolünü gerektiren becerilerinin gerçekleştirilmesinde hiçbir sorun olmamasına karşılık, özellikle erkek çocukların ince hareket kontrolünü gerektiren becerilerinde sorunları vardır. Küçük kas becerilerinde yaşla artan düzenli ve sürekli bir gelişme söz konusudur. Örneğin 6 yaşındaki çocukların %35’i düğüm yapabilirken, 7 yaşındaki çocukların %69’u, 9 yaşındaki çocukların %94 düğüm yapabilmektedirler. Çocuklar kollarını, omuzlarını,bileklerini, parmaklarını kontrol edebilmeyi öğrenirken, el-göz ilişkisi de gelişir. Bu gelişim yazma, boyama, hamurla oynama, makas kullanma faaliyetlerini daha iyi yapmalarını sağlar. YAZI YAZMA: İlkokul 1. sınıfta çocuklar yazı yazmayı öğrenecek gelişim düzeyine erişirler. Yazı yazmanın küçük kas hareketlerinin kazanılmasıyla ilgilidir. Bu yüzden çocuklara yazı yazmayı öğretmeden önce bazı grafik desenlerin çizdirilmesi faydalı olur. Daha önce de belirttiği gibi özellikle erkek çocukların ince motor kasların koordinasyonunda sorunları vardır. Bu nedenle çok uzun süreli kalem tutma ve küçük puntolarla yazı yazmayı gerektiren ödev ve okul çalışmaları okula karşı olumsuz bir tutum geliştirmelerine neden olabilir. Desenleri kopya etmek zihinsel bir işlemdir. Çocukların bu desenleri kopya ederken, görsel düşünme ile elle düşünme arasındaki zihinsel bağı güçlendirirler. Bu sayede çocuğun el-kol ve göz hareketleri ilişkisi üzerinde kontrolü gelişir.

Page 47: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

47

Bu çalışmalar sayesinde ilkokulun II. yarısına gelindiğinde ince hareket kaslarının kontrolü büyük ölçüde başarılıdır. Buna bağlı olarak çocuklar ayrıntılarla uğraşmayı gerektiren işlerden (el sanatları, müzik aleti çalma vb.) hoşlanmaya başlarlar. Bu tür faaliyetleri desteklemek çocuğun yazma becerisini geliştirir. BEDENSEL YAPI VE KİŞİLİK GELİŞİMİ: İlkokul çocuğu fiziksel varlığının farkına varır. Çocuk sadece beden gelişiminin değil çeşitli hareket becerilerinin etkinliğinin arttığını farkeder, bunu farkettikçe benliği gelişir. Bu yaş döneminde benliğin yeterli olması demek, çocuğun giyinmeyi, yıkanmayı, ayakkabı bağlamayı yani diğer çocukların yapabildiklerini yapabilmesidir. Diğerlerinin yaptıklarını yapabilme, çocuğun kafasında oluşturduğu görüntüsünü etkiler. Çünkü çocuklar bu dönemde kendilerini diğer çocuklarla kıyaslarlar. Bu dönemde çocuklarda çalışma isteği yaratmak ve onlara başarı duygusunu tattırmak büyük önem taşır. Çocukların yaptıkları işleri takdir eden, başarılı olabileceği alanlarda kendini sınamasına olanak veren anne-baba ve öğretmenler, bu gelişim döneminde yer alan başarılı olmaya karşı aşağılık duygularına kapılma korkusunun üstesinden gelinmesinde çocuğa yardımcı olurlar. “Ben başarılıyım.” inancı ile kişilik gelişimi olumlu olarak etkilenmiş çocuk, bir sonraki gelişim dönemine güvenle girer. Aksi halde kendisini yeteri derecede başarılı olarak algılamayan, yaptıkları işler ve çalışmalar çoğunlukla akranları ve yetişkinler tarafından onaylanmayan çocuklar aşağılık duygusunun çekirdeklerini kişilik yapısına eklemiş olurlar. AHLAKİ GELİŞİM İnsan zekasının temelinde yatan zihinsel işlemler yaşa bağlı devreler boyunca gelişir ve ahlak gelişiminin de bu gelişime paralel bir oluşum gösterir. Ahlak gelişimi bireyin doğru, yanlış davranışları bilinçli olarak benimsemesiyle gerçekleşir. Kabul gören davranışlar iyi, görmeyenler ise kötüdür. 8-9 yaşından önce çocuklar kuralların nedenini bilmeden öğrenirler. 9-10 yaşından itibaren kuralların nedenlerini ve anlamlarını öğrenirler. Ahlaki gelişim ile bilişsel gelişim arasında varolan bağ doğrultusunda, çocukların yaşları ilerledikçe dışa bağlı dönemden, özerk döneme geçerler. Dışa bağlı dönemde çocuk yetişkinler tarafından konulan kuralları sorgulamadan kabul eder. Özerk dönemde ise çocuklar başkalarının değerlendirmelerinden çok kendi yaptıkları değerlendirmeye uygun davranmaya başlarlar. İlkokul son sınıfa doğru (10-11 yaş) çocukların ahlaki değerlendirmelerinde özerk döneme özgü özellikler ortaya çıkmaya başlar.

Page 48: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

48

OKUMA İlkokula başlayan çocuktan beklenti okumayı öğrenmesidir. Okumayı öğrenmek zor bir iştir, tıpkı karmaşık bir şifreyi çözmeye benzer. Okumayı öğrenecek çocuğun üç görevi vardır.

• Harfleri öğrenme • Harflerin karşıladığı sesleri öğrenme • Harfleri birleştirip sözcüğü okumayı öğrenme

Yaklaşık her sınıfta öğrenme güçlüğü çeken çocuklar çıkabilir. Normal zekalı hatta bazen parlak zekalı öğrencilerde de öğrenme güçlüğü görülebilir. Bunun nedeni; dikkatsizlik, aşırı hareketlilik, dalgınlık, eksik ya da yanlış yazma olabilir. Şekilleri çizemeyen ilkokul çocuğunda okuma yazma sorunları da varsa, o zaman beyne bağlı olarak ortaya çıkan öğrenme güçlüğünden şüphelenilir. BİLİŞSEL GELİŞİM Somut işlemler döneminde olan çocukta mantıksal düşünme ve sayı, zaman, mekan, boyut, hacim, uzaklık kavramlarının yerleşmeye başladığını söyler. Bu dönemdeki çocuklar korunum ilkesini anlayabilirler çünkü soyut işlemleri tersine döndürebilirler. Piaget somut işlemler dönemindeki çocukların yeni bir dizi kural geliştirdiklerini söyler. “Gruplandırma” adı verilen bu işlem okul çağındaki çocuğun düşünüşünün başlıca özelliğidir. Bundan sınıflama, sıralama,serileme, değişmezlik, sayı, mekan kavramları oluşur. Sınıfların en yalın mantıksal gruplaması “sınıflar hiyerarşisi” dir. Örneğin çocuk kafasında hayvanları etoburlar ve etobur olmayanlar diye sınıflandırır. Çocuk dokuz yaşına kadar sınıflar arasındaki ilişkileri anlamakta zorluk çeker. Örneğin çiçekler sınıfının altında güller, laleler vardır. Çocuk çiçeklerin öldüğünü bilir ancak güllerin hep aynı kaldığını düşünür. Çünkü bu yaş grubundaki çocuklar için alt sınıflar ayrı bir varlığa sahiptir. İlişkilerin ikincil gruplaması farklılıkları ifade eden ilişkileri bir araya toplama yeteneğine dayanır. Örneğin beden dersinde çocukların boylarına göre sıraya girmeleri, adlarını alfabetik sıraya koymaları, uzaklık, ağırlık, hacim, alan karşılaştırmaları yapmaları gibi. Bu yaş grubundaki çocuklar bir şeyi başka şeyin yerine koyabilirler. Örneğin matematikte aynı sonuca değişik yollardan varabilirler: 8=7+1=6+2=4+4 Çocuk nesneleri biçim ve renklerine göre alt sınıflara ayırabilir. Örneğin kırmızı kareler, sarı kareler, mavi kareler gibi. Çocuklar bu şekilde sınıfları çoğaltırlar. Bunlar tam olarak kavrandığında 4 temel mantık gerçeğini değerlendirebilirler. Bu gerçeklerden en önemlisi ; A B’ye eşitse, B’de C’ye eşitse o zaman A=B sonucunu bulmak için ölçüm yapmaya gerek yoktur.

Page 49: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

49

Bütün bunların yanı sıra duygusal yaşamda da gelişmeler olur. Artık düşündükleri ve merak ettikleri çeşitli becerileri kazanmaya başlarlar. Sözcükleri diledikleri gibi kullanırlar, yazı yazmayı öğrenirler, istedikleri şeyleri okuyabilirler. Zihin ve dil açısından bakıldığında ilk ve orta çocukluk dönemi arasında çok büyük farklılıklar vardır. Örneğin 5 yaşındaki bir çocuk için “top” oynanılan birşeydir yani sadece işlevsel bir anlam ifade eder. 8 yaşındaki çocuk için ise topu maddesi, şekli, rengi ve işleviyle tanımlar. Artık sözcük dağarcığı 3000 kelimeyi bulmuştur. Bunların çoğu edat ve sıfattır. Çünkü çocuk sadece olayların ve nesnelerin adlarını değil özelliklerini, farklılıklarını, benzerliklerini de öğrenir. Çocuk önce farklılıkları (6 yaş), daha sonra benzerlikleri öğrenir (8 yaş). SOSYAL GELİŞİM Çocuk kendini sınıf,arkadaş ve oyun grubunda bulur. Bu, çocuğu grupta faaliyetlere katılmaya, arkadaşlarıyla iletişim kurmaya yönlendirir. Ü. Korkmazlar(1995: 81-82) okul çocuk için yeni ve karmaşık bir sosyal çevreye girmek, birey olarak toplumda yer almak, dış dünyaya açılmaktır demektedir. Eğer çocuk belli bir bedensel, zihinsel, ruhsal ve sosyal olgunluğa erişmişse önemli sorunlar yaşanmaz. Çocuğun kendi yaşına uygun bir öğrenme, anlama, kavrama düzeyine, çocuğun kendi yaşına uygun zihinsel gelişim düzeyine, anne-babadan kopup okula uyacak kadar ruhsal olgunluğa sahip olması gerekir. İlkokula uyum dönemini 2-3 haftada atlatan çocukların tepkileri sağlıklıdır. Bu süre uzarsa ortada bir problem var demektir. Bu problem ebeveyn ve öğretmen işbirliği ile ortadan kaldırılabilir. Bazı çocuklarda okul fobisi görülebilir. Okul fobisi oluşmuş çocuklarda okula gitme saatlerinde karın, mide ağrıları, ateş çıkması gibi belirtiler gözlemlenebilir. Çocuğun okulda bir takım hakları ve zorunlulukları vardır. Çocuk okula devam etmek, derslerine çalışmak ve okul çalışmalarına katılmak zorundadır. Akran grupları da çocuğun sosyalleşmesinde çok büyük rol oynar. U. Korkmazlar’ın (1995:81) belirttiğine göre akran grupları bazı ihtiyaçları, örneğin yetişkin denetiminden kaçmak gibi bir isteği karşıladığı için oluşur. Akran grupları 6-12 yaş döneminde gelişir. Bu gruplar seçicidir. Özellikle cinsiyet, yaş ve sosyal statü bu yaşta akran grubuna seçilmede önemli kriterlerdendir. G. Gül (2000:131) arkadaşlık grubunun toplumsal örgütü aile ve okuldan çok farklıdır der. Akran grubunun üyeleri hemen hemen aynı yaştadır. Yüz yüze ilişkileri kuvvetlidir. İlgileri gelecekten çok günlük ve anlıktır. H. Yavuzer (1987:115-116) son çocukluk döneminde görülen toplumsal özellikleri şöyle açıklamaktadır:

Page 50: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

50

Kolay etkilenme; çocuk kendi arzusunun başkaları doğrultusunda olduğuna inanır. Karşıt görüşte olma; çocuk düşünce ve hareketleriyle diğer çocuklara karşıttır. Kendi akranlarının düşüncelerini kabul ediyorsa erişkinlerin görüşlerine karşı koyar. Bu çocukluk dönemi boyunca devam eder. Rekabet; orta çocukluk dönemindeki Çete Çağı boyunca rekabet üç biçimde görülür. · Grup üyeleri arasında · Kendi grupları ile rakip gruplar arasında · Grupla sosyal kurumlar arasında Sorumluluk; kalabalık aileden gelen çocuklarda, zorunluluk nedeniyle kendi işlerini yapmak ve kendilerinden küçük kardeşlerine bakmakla yükümlü olduklarından sorumluluk duygularının daha çok geliştiğini göstermektedir. Kendi evlerinde sorumluluk üstlenen çocuklar hem daha başarılı bir uyum göstermekte hem de lider rolüne daha uygundurlar. ORTA ÇOCUKLUKTA KRİTİK YAŞLAR:

Yaşamda uygun ve uygun olmayan durumların sürekli ve geri dönülmez sonuçlar yaratabildiği belirli zamanlar vardır. Bazı davranışların ortaya çıkmasında organizmanın karşılaştığı belirli zaman dilimleri içindeki uyarıcıların niteliği ve miktarı gelişimi desteklemekte ya da engelleyebilmektedir. Bazı öğrenmeler için kişinin her yönden en uygun bulduğu ya da bulunamadığı bir hazır bulunuşluk düzeyi vardır. Bunlara kritik dönem ya da zamanlar denir. (Gülbahar Gül 2000:17) H. Yavuzer (1987:116-118) orta çocukluk döneminde 6 ve 10 yaşların kritik dönemler olduğunu belirtmiştir. 6 YAŞ:

2.5 yaşındayken görülen olumsuz evrelerin belirtileri tekrar görülür. Çocuk dengesiz, kurallara karşı olan, isyankar tutum ve davranışlar gösterir. Tembel ve karasızdır. Gesell çocuğun eylemlerinde çift motivasyondan oluşmuş “iki kutupluluk” tan söz eder. Örneğin çocuk bir an annesini çok severken hemen sonra ondan nefret edebilir. 6 yaş çocuğunun dişleri dökülür, burun ve boğaz hastalıkları sık görülür. Daha çok arkadaşlarıyla ilişki kurduğu için aile ilişkileri zayıflar. Bireysel oyunun yerini grup oyunu alır ve sosyal bilinç artar. 10 YAŞ: Düzenli, huzurlu, elde edilen bilgilerin çözümlendiği bir evredir. Bu yaş gelişimin dengelendiği altın çağdır. 9 yaşındaki çocuk büyük bir gerginlik

Page 51: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

51

içindeyken 10 yaş çocuğu uyum ve hoşgörü içindedir. Bedence, ruhsal ve olgunluk olarak 9 yaşa göre daha gelişmiştir. Sağlık Durumu ve Bedensel Gelişimi: Daha önceden çok hasta olan çocuğun sağlık durumu düzelir. Kızlar erkeklerle aynı boydadırlar ama daha hızlı büyürler, vücut hatları yuvarlaklaşır kalça ve göğüs bölgelerinde yağ birikimleri oluşur. Erkeklerin vücutları daha güçlü bir görünüm kazanır. Çene ve boyun hatlarının yuvarlaklaştığı görülür. 10 yaş çocuğu isteyerek ve devamlı yer. Belirli saatte yatmaya isteksizdirler. Duygusal yaşam açısından; hoşgörü ve uyum içerisindedirler. Açık sözlü, tarafsız ve kolay anlaşılırlar. Sorunlar üzerinde fazla durmazlar, kendileri haklarında endişeleri yoktur, hayatı olduğu gibi kabul ederler. Öfkenin en az olduğu devredir. GELİŞİM GÖREVLERİ Orta çocuklukta bilişsel görevlere paralel toplumsal gelişim görevleri vardır. En önemli toplumsal görevlerden üçü, kişisel bağımsızlık kazanma, yaşıtlarla geçinmeyi öğrenme ve bir cinsiyet rolü öğrenmedir. Kişisel bağımsızlık kazanma Okul yıllarının başında çocuklar ana-babalarından duygusal bağımsızlıklarını değil, fiziksel bağımsızlıklarını kazanırlar. Bağımsızlık kazanma orta çocukluğun bitiminde bile tamamlanmayan yavaş bir süreçtir. Bu görev ergenlik boyunca ve hatta bir süre yetişkinlikte de sürer. Fakat birçok ilerleme kaydedilir, ikinci görev olan yaşıtlarla geçinmeyi öğrenmede başarılı olmak bağımsızlık kazanmakla yakından ilişkilidir ve yaşıt grubu bunun başarılmasında destek ve olanaklar sağlar. Ana-babalarla ve öğretmenlerle karşılıklı anlayışa dayalı ilişkilerin kurulması elemek olan üçüncü görev de Çocukların bağımsızlıklarını kazanmalarına yardım eder. Yaşıtlarla geçinmeyi öğrenme Okul bu görevin başarılmasında öncelikli ortamdır. Toplumsallaşmadaki bu adım çocuğun ilerki yıllarda diğer insanlarla kuracağı ilişkileri büyük ölçüde etkiler. Öğretmenin rolü çok önemlidir. Çocuğun “Toplumsal Kişilik” kazanmasını sağlar. Uygun bir kadın ya da erkek toplumsal rolü öğrenme

Bu görev ailede bebeklik sırasında gelişmeye başlar ve orta çocuklukta, çocuk ana-babadan biriyle ya da diğeriyle özdeşleşirken pekişir. Orta çocuklukta cinsiyet rolü beklentileri yaşıt gruplarına üye olmakla güçlenir.

Page 52: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

52

ERGENLİK DÖNEMİ ERGENLİK DÖNEMİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Sınava hazırlanan bir öğrenciye ailenin yapacağı en önemli yardım, onu anlayabilmektir. Onu anlayabilmenin yolu ise onu tanıyabilmeyi, içinde bulunduğu dönemin özelliklerini bilmeyi gerektirir. Ergenlik çağında bulunan bir kişi çok yönlü değişim içindedir. Bu değişim, doğal olarak ergenin davranışlarını da etkiler. Ergenler temel olarak fiziksel ve duygusal bir gelişim sürecindedirler. BEDENSEL GELİŞİM

Birey önce yaşadığı doğal çevresinin etkisinde kalır. Toplum ve doğa ilişkileri ve bunların bireye yansıması kişiliğin ilk çizgilerini ortaya çıkartır. Bebek öğrenilmemiş, türe özgü ve tüm insanlar için evrensel olan içgüdülerle doğar ve zaman içersinde uyumlu ve yararlı davranmayı öğrenerek toplumsal sisteme girer. Bu sistem içinde artık amaca yönelik davranmaya başlar. Ailenin temel tutumu, anne-babanın ayrı ayrı tutumları, çocuğun cinsiyeti, ailenin cinsel konulardaki tutumu ve bilgisi, gelenek ve görenekler, din, dil, kamu düzeni gibi temel toplumsal yapılar, kurumlar ve değerler bireyin kişilik gelişiminin biçimlenmesinde büyük rol oynar. Temel toplumsal yapıların içinde ailenin ekonomik düzeyinin belirlediği beslenme, konut, üretim ve sağlık koşulları gencin davranışlarına değişiklik getirir. Kişiliğin gelişmesini etkileyen değişkenler arasında arkadaşlık ilişkileri, yaşanılan ve öğrenim görülen çevrenin niteliksel ve niceliksel özellikleri, boş zamanları değerlendirme olanakları başta gelir. Kısaca genç içinde yaşadığı kültürel ortamdan doğrudan doğruya ve dolaylı olarak etkilenerek kişiliğini kazanır. Gençlik çağının yaş dilimleri arasındaki yerine gelince; insan doğumundan ölümüne dek belirli çağlar içinde gelişir, duraklar ve çöker. Çocukluk, gençlik, olgunluk, yaşlılık olarak bilinen bu çağlar birbirinden keskin sınırlarla ayrılmaz. Bir önceki çağın etkisi altında oluşur, bir sonraki çağı etkiler. Çocukluk gençliği, gençlik olgunluğu yaratır. Bu çağların birinden diğerine geçiş, sadece bireyin bedensel durumu ile ilgili olmayıp, ruhsal, toplumsal, ekonomik, kültürel etkenlerin rol oynadığı bir gelişim ve oluşumdur.

Page 53: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

53

Diğer taraftan, her çağ kendine özgü ve belirli bedensel, ruhsal, toplumsal özellikler taşır. Fiziki ve Fizyolojik Değişmeler: Fiziksel değişiklikler ergenlik döneminin başlangıcı kişiden kişiye değişebilir. Ama genel olarak kızlarda 12-14 yaşları buluğ, 14 yaş sonrası ergenlik, erkeklerde 13-15 yaş buluğ, 15 yaş sonrası ise ergenlik dönemi olarak nitelendirilir. Bu dönemde fiziki büyüme hızının artığı görülür. Bunlar 1. Derecede cinsiyet özelliklerinin kazanılması( cinsiyet organlarının büyüyüp gelişmesi), 2. Derecede cinsiyet özelliklerinin kazanılması (göğüslerin büyümesi, ses tonu ve deri dokusunun değişmesi; cinsi bölgeler ,koltuk altları ve yüzde tüylenmeler) , vücut organlarının değişmesi (kol,bacak,boyun;baş ve gövdeye göre daha hızlı büyür), yüz organlarının değişmesi (çene ve burun çıkıntıların da artma görülür) ile boy ve kilodaki hızlı artışıdır. Organizmanın fiziki olarak gelişmesi neticesinde erkeklerde gece boşalmaları , kızlarda ise ay hali (Regl) görülmeye başlar.

Bedensel gelişimindeki bu değişim ergenin davranışlarını da doğrudan ilgilendirir. Hızlı büyüme ve bedendeki değişimlere , yorgunluk ve huzursuzluk gibi belirtilerde katılır. Hatta bu belirtiler abartılır. Çünkü çocuğun o güne kadar olan görev ve sorumlulukları değişmiştir ve bu ona ağır gelmektedir. Yorgunluk şikayetleri ardından sinirlilik ve huzursuzlukta görülür. Sindirim sisteminde düzensizlikler, iştah dalgalanmaları olur. Bunlar hem hormonlarındaki değişikliklere göre hem de iç organlarındaki büyümelere bağlıdır. Halsizlik,baş ve sırt ağrıları,bitkinlik hissi görülür. Hormonlar vücudun kimyasal dengesinde etkili olur ve pek çok davranışını doğrudan etkiler genel anlamda ergen de şu olumsuz öğeler görülür: -Yalnızlık isteği -Çalışmaya karşı isteksizlik -Ahenksizlikler -Can sıkıntısı -Huzursuzluk -Toplumsal zıtlık -Otoriteye karşı direniş -Karşı cinse yönelmiş zıtlık -Duygusallığın artması -Kendisine güvensizlik -Cinsellikle fazla uğraşma -Aşırı çekingenlik -Hayal dünyasında kaçma

Fiziksel büyüme tüm vücutta farklı hızlarda meydana gelir, önce eller ve ayaklar büyür, öyle ki 13-14 yaşlarındaki genç, erişkin çağında giyeceği

Page 54: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

54

ayakkabıyı giymeye başlar. Yüzde, önce burun ve çene büyür. Kalçalar omuzlardan önce gelişir. Kızlarda kalçalar, erkeklerde omuzlar genişler. Bedende en son gelişen bölüm gövdedir. Bu yüzden kollar ve bacaklar ile gövde arasında bir uyumsuzluk gözlenir.

Genellikle ergenlik ve gençlik çağı en sağlıklı yaşam dönemidir. Çocukluk hastalıkları geride kalmıştır. Yetişkinlik çağına özgü hastalıklar ise çok uzaktır. Hastalıklardan ileri gelen ölüm oranı 10 yaşından sonra birden düşmektedir. Ergenlik döneminde görülen ölümlerin başlıca iki nedeni vardır:Trafik kazaları ve intihar.

Ergenliğe özgü denebilecek tek hastalık belki de ergenlik sivilceleridir. Ter ve yağ bezlerinin salgıları artmakta ve birikim olmaktadır.

Gençlik, çocukluk ve erişkinlik arasında yer alan gelişme, ruhsal olgunlaşma ve yaşama hazırlık dönemidir. Ergenlikle başlayan hızlı büyüme gençlik çağının sonunda bedensel, cinsel ve ruhsal olgunlukla biter. Bu evreye bir “başkalaşım” ya da “farklılaşma” evresi gözü ile de bakılabilir. Nasıl kozadan çıkan tırtıl ne kozadaki biçimine ne de kelebeğe benziyorsa aynı biçimde ergen de ne erişkin ne de çocuk olan kimliğini belirleme savaşı içinde olan bireydir. Başka bir deyişle erişkin adayı olan ergen ne çocuktur ne de erişkin.

Fırtına ve gerginlik dönemi olarak da açıklanabilen ergenlik hangi toplumda olursa olsun, her bireyin yaşadığı bir evredir.

Ortaokul yıllarına denk düşen ilk gençlik ya da yeni yetmelik yıllarında, cinsel uyanışla birlikte yeni ruhsal özellikler ve davranışlar kendini gösterir. Dengeli ve uyumlu ilkokul çocuğu gider, yerine oldukça tedirgin,güç beğenen ve çabuk tepki gösteren bir genç gelir. Duyguları hızlı bir iniş çıkış gösterir. Çabuk sevinir çabuk üzülür. Çabuk sinirlenir, olur olmaz şeyi sorun yapar. Tepkileri önceden kestirilemez olur. Derslere ilgisi azalmış, çalışma düzeni bozulmuştur. İstekleri artmıştır. Kendisine tanınan hakları yetersiz bulur. Evdeki kuralların çokluğundan ve sıklığından yakınır. Ana-babanın uyarılarına birden tepki gösterir ,ters yanıtlar verir. Sürekli bir gidiş geliş içindedir. Evde pek durmak istemez. Dönüş saatine aldırmaz,yemeğe geç kalır. Dağınık ve savruk olur. Sık sık bir şey devirip kırar. Oburlaşır, girip çıkıp bir şeyler atıştırır.

İlgileri artmış, gelgeç hevesleri çoğalmıştır. Gürültülü müziğe bayılır. Süse ve giyime düşkünlük gösterir. Genç kız ayna karşısında saatler geçirir. Bir sivilceyle gün boyu uğraşır, kaygılanır. Genç erkek boyasız ayakkabısına bakmaz ama saçını günün modasına göre kestirmekte direnir. Zayıflık-şişmanlık, uzun boy-kısa boy, yüz çizgilerinin düzgün olup olmadığı sorun olmaya başlar. Gizliliğe önem verir. Odası varsa saatlerce odasına kapanır hatta kapısını kilitli tutmaya özen gösterir. Duvarlara renkli resimler ve sanatçıların posterlerini asar. Arkadaşlarıyla gizli konuşmaları ve fısıldaşmaları olur. Kardeşlerini yanına sokmaz,tersleyip uzaklaştırır. Uzun uzun düşler kurar. Günlük tutmaya başlar.

Page 55: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

55

Şiir ve öykü yazmaya özenir. Kendinden habersiz mektuplarının ve yazdıklarının okunmasına büyük tepkiler gösterir.

Toplumsal olaylara ve politikaya ilgi artar. Kulaktan dolma ya da ödünç alınmış düşünceler savunulur. Büyüklerle tartışmaya girişir. Bunu yaparken ana-babasına aykırı gelen düşünceleri ileri sürer. Ana-babasını eleştirmek fırsatını kaçırmaz. Öğütleriyle davranışları arasındaki aykırılığı yüzüne vurur. Ana-babasının hoşuna gitmeyecek davranışlarda bulunmaktan adeta tat alır. Onların seçtiklerini giymez. Aykırı renkler ve kıyafetler seçer. Ana-babasına karşı çıkmak için karşı çıkar. Saçma olduğunu bilse dahi bazı fikirleri savunmaktan zevk alır.

Kısacası ilk gençlik ve gençlik çağı oldukça fırtınalı bir dönemdir. Bu dönemde genç kendi kendisiyle ve çevresiyle sürekli bir savaş içinde görülür. Psikoloji açısından bu çelişki duyuş ve davranış özellikleri bu dönem için olağan sayılır. Ancak kimi gençte bu dönem daha gürültülü geçer. Kimi gençte daha az çalkantı ile atlatır. Gençlerdeki bu coşkuyu,tedirginliği ve tutarsızlığı en iyi tanımlayan kelimeyi Türkçe’mizde buluyoruz; ”delikanlılık”.

Şimdiye dek sayılan belirtiler,bu çağdaki gencin bocalamalar, çelişkiler ve bunalımlar içinde olduğunu göstermeye sanırım yeter. Gencin içine düştüğü bu ruhsal çalkantının bir nedeni, anlamı vardır. Hızlı beden gelişmesiyle birlikte gelen cinsel uyanış, genci hazırlıksız yakalamakta ve bunaltmaktadır. Çünkü doğanın bir oyunu ile bedensel büyüme hızlanmakta, ruhsal olgunlaşma ise geride kalmaktadır. Dengesi bozulan genç bu yeni duruma alışmaya çabalamaktadır. Tepkilerindeki iniş çıkışlar, davranışlarındaki tutarsızlıklar, duygularındaki değişkenlik hep bu uyum çabası ile açıklanabilir. Başka bir deyişle genç, içten gelen saldırganlık ve cinsel dürtülerin baskısı altında bulunmakta, kendisi için yeni ve yabancı olan bu duyguları bir düzene sokmaya çalışmaktadır. Tıpkı toy bir sürücü gibi arabasını doğru yolda tutmaya çabalamakta ama sağa sola yalpa yapmadan yol alamamaktadır.

Genç bir yandan büyümek için sabırsızlanmakta,öte yandan çocuksu davranışlardan sıyrılamamaktadır. Ergenlik belirtilerini yaşıtlarından çok önce gösteren gençlerde bu bocalama daha da belirginleşir. Yetişkin boyutlarına ulaşmış bir bedende çocuk kişiliği vardır. Dün sek sek oynayan kız çocuğu, ilk aybaşısını gördü diye kendini bir günde yetişkin gibi davranmaya zorlayamaz. Bu çelişkiyi kendi içinde gören genç,ana-babasının çelişkili tutumlarıyla büsbütün bocalar. Anne kızını sokakta oynatmak istemez, “Artık genç kız oldun.” der. Kardeşine sataşan ağabeye baba, “Utanmıyor musun, koskoca adam oldun.”der. Öte yandan “Daha o kadar büyümedin.”diye tek başına ya da arkadaşlarıyla gezmeye yollamaz.

Bu çağ gencin yeni arayışlar içinde olduğu bir çağdır. Genç her şeyden önce kendini aramaktadır. Kendi kişiliğine çeki düzen vermeye çalışır. Kendi

Page 56: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

56

kimliğine kavuşabilmesi için genç, önce ana-baba etkisinden sıyrılmaya çalışır. Onun gözünde ana-babası hiç yanlış yapmayan kişiler değildir. Onları eleştirmeye başlar. Beğenileriyle alay eder. Sanki ana-babadan öğrenilecek bir şey kalmamıştır. Öğütleri batar,uyarıları onu kızdırır. Bunu yaparken de çok aşırıya gider. Altı yaşındaki çocuk babayı en güçlü, en çok bilen, hiç yanılmayan biri olarak tanır. On altı yaşındaysa onu tahtından indirir.

Gençlik çağı bağımsızlık çağıdır. Genç evden kopar, çevreye yönelir. Evde oturmak ona işkence gibi gelir. Spora ilgi artar. Kendisini arkadaşlarıyla karşılaştırır. Onlarında aynı sorunları yaşaması kümeleşmelere sebep olur. Ana-babasından değişik olma çabası onu bir anlamda boşluğa itmiştir. Bu boşluğu arkadaşlarıyla doldurmak ister. Onlar gibi argo konuşur, kendine sırdaş ve dert ortağı seçer. Arkadaş kümesi içinde bağlılığa önem verir. Küme dışına itilmemek için kendisine aykırı davranışlarda bile bulunur. Evde arkadaşlarının eleştirilmesini tepkiyle karşılar. Onlara söz söyletmez. Ana-babada gencin kötü arkadaşlara uyup baştan çıkacağından korkar. Sıkı denetleme ve kimi arkadaşlarıyla görüşme yasağı koyar. Bu ise çocuğu daha çok sokağa iter.

Evde ana-babasıyla çatışması olan bir gencin arkadaşlarına kendini tümden kaptırması olasılığı daha yüksektir. Kendini bulma çabasında olan güvensiz ve yetersiz bir genç, daha atılgan ve becerikli yaşıtlarının egemenliği altına girer. Ana-babasından yeter destek bulamayan genç,olumsuz arkadaşlıklara yönelir. Ancak ana-babasının denetlemesi ve uyarısı gereklidir. En sağlıklı gençler bile ara sıra yoldan çıkma eğilimi gösterirler.

Gençlik dönemi hayranlıkların ve tutkuların bol olduğu bir dönemdir. Gençler bir yandan ana-baba etkisinden sıyrılırken,öte yandan kendilerine yeni örnekler seçerler. Bir öğretmen, bir sporcu, bir şarkıcı vb. onların benzemek istedikleri kişiler olurlar. Yeteneklerinden kusurlarına değin her türlü özelliklerini körü körüne beğenirler. Sürekli olarak hayran oldukları kişiler değişir. Bu değişiklik gencin ileride ne olmak istediği ile ilgilidir.

Kuşkusuz, gençlik çağında ortaya çıkan değişikliklerin tümü olumsuz değildir. Ruhsal alanda yaşanan çalkantı yanında,gençte pek çok olumlu gelişme gözlenir. Gencin düşünme yeteneğinde önemli sıçramalar olur. Soyut kavramları daha iyi anlar ve kullanır. İlgi alanı genişler ve çeşitlilik kazanır. İleride seçeceği meslekle ilgili konulara eğilir. Bir şeyler yapmak,başarılı olmak eğilimi çok güçlenmiştir. Toplumsal olaylara ilgi duyar. Hiçbir şeyi beğenmez tutumu giderek yerinde eleştirilere ve yorumlara dönüşür. Coşkuludur. Duygu ve düşüncelerini inançla savunur. Yaşanan gerçeklere pek aldırmadan, toplum düzeninin birden değişmesini ister. Bu amaçla bazı ideolojik görüşlere girer. Problemleri çözmek için yalancı önderlerin peşinden sürüklenir. Amaçları uğruna kendilerine ve başkalarına zararı dokunacak eylemlere araç olabilir.

Page 57: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

57

Gelişimin Gencin Üzerindeki Etkileri Bu dönemde bedensel değişim gencin ilgi alanının temelini oluşturur, yani

onun için en önemli şey dış görünüşüdür. Bu yüzden gençler vakitlerinin büyük bir kısmını ayna karşısında geçirmeye başlarlar.

Gencin beden yapısıyla ilgili tepkileri birbiriyle çelişkilidir. Bir yandan beden yapısının, yüzünün çirkinleştiğini sanıp kaygı duyar, sıkılır, üzülür hatta utanır. Öte yandan bedenindeki değişmeleri başkalarına göstermek sergilemek ister. Örneğin; bir taraftan sakalından utanan hatta iğrenen genç erkek, öbür taraftan sık sık tıraş olup onları büyütmeye çalışır.

Genç, bedensel görünümüne ait dış iletilere aşırı duyarlıdır. Kendisiyle ilgili olan veya gencin öyle olduğunu zannettiği bir bakış, mimik, jest ya da bir iki sözcük onu olabildiğine kaygılı, endişeli ya da sevinçli ve neşeli yapabilir.

Genç, kendisini çirkin olarak değerlendiriyorsa bütün bakışları, mimikleri veya sözcükleri çirkinliğine delil olan iletiler olarak algılar, eğer genç kendisini güzel buluyorsa aynı şekilde bunları güzelliğiyle ilgili veriler olarak algılar.

Sivilceler ergenin kabusudur. Sivilcelerin geçici olduğunun söylenmesi onları kaygılanmaktan alıkoymaz. Sivilceler gençler için karşı cinsle aralarındaki en büyük engel olarak algılanır.

Gençlik çağında bir önemli sorun da boy ve kilodur. Özellikle genç kızlar güzel görünmek, kilo vermek, zayıflamak için aşırı çaba harcarlar. Anne-babanın kilonun normal olduğunu söylemesi ve rejim yapmama konusundaki uyarıları onun için hiç önemli değildir.

Gelişmiş ülkelerden farkımız, çocuklarımıza “kariyer yönlendirmesi” yapmıyor olmamızdır. Çünkü bizde olumluyu görme alışkanlığı yok. Gelin bundan sonra herkesin (özellikle çocuklarımızın) kabiliyetlerine göre yönlendirme yapalım ve onların iyi ve olumlu yönlerini görelim... Anne Babaya Tavsiyeler • Öncelikle ebeveyn, vücudunda meydana gelecek değişiklikler konusunda genci

bilgilendirmelidir. Bu bilgilendirme ergenin, bedenindeki değişim karşısında yaşayacağı şaşkınlığı hatta korku ve kaygıyı azaltacaktır.

• Ergenlik çağında, önce ellerin ve ayakların büyümesi gençlerde bir sakarlığın doğmasına neden olur. Bu sakarlık doğaldır. Yani gencin kendi elinde olan bir şey değildir. Bu sebepten ebeveyn genci sakarlığı konusunda eleştirmekten, hatta alay etmekten uzak durmalıdır.

• Gencin bu çağda bedeniyle ilgili kafasında oluşan imaj, ömür boyu devam eder. Bu yüzden çevresindekilerin bedeniyle ilgili görüşleri, eleştirileri, şakaları onun için çok önemlidir. Ebeveyn, gencin kaşı-gözü, boyu-posu ile ilgili espri yaptığını sanırken genç bundan çok etkilenir, kaygı ve kedere

Page 58: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

58

kapılabilir. Bu açıdan ebeveynler, çocuklarının bedensel görünüşleriyle ilgili olumsuz şeyler söylemekten kaçınmalıdır.

• Öyle ya belki çocuk matematiği sevmiyor. Belki tarih gibi sözel branşlarda başarılı olacak... Veya müzik dersi çok iyi. iyi bir müzisyen olacak, konservatuara gitmesi onun için daha iyi.

DUYGUSAL GELİŞİM Ergenlik Çağı Duyguları • Buluğ çağından başlayarak ergenin duygularının yoğunluğunda artma olur.

Artan bu duygu yoğunluğu, ergenin davranışlarına coşkulu tepkiler (bazen şiir, hikaye yazma, günlük tutma) olarak yansır.

• Artan duygulanımla birlikte duygularda istikrarsızlık göze çarpar. Ergenin aynı olaya bir gün ara ile gösterdiği tepkiler farklı olabilir. Genç, neşeli ve mutlu iken, çok kısa bir sürede tamamen farklı bir hale gelebilir.

• Hayal kurma bu dönemde artar. Hayallerin konusu geleceğe yönelik tasarımlar olabileceği gibi gerçekleşmesini istediği bir arzusu da olabilir.

• Kendisiyle baş başa, yalnız kalma isteği bu çağdaki kız ve erkeklerde görülen genel bir durumdur. · Ergenlerin sevgi ve aşk gibi duyguları artmakla birlikte, bu konuda aşırılıklar gözlenebilir. Bir gün çok beğenip, göklere çıkardığı bir şey kısa bir süre sonra ergenin gözünde sönükleşebilir.

• Ergenlik çağında kaygılarda bir artış gözlenir. Bu çağda en çok görülen kaygılar ise şunlardır: o Bedensel görünüşle ilgili kaygılar. o Gelecek ile ilgili kaygılar. (Özellikle okul ve meslek seçimiyle ilgilidir. Üniversite sınavı bunların en önemlisidir) o Kendine olan güvensizlikten kaynaklanan sosyal kaygılar (topluluk karşısında konuşmaktan utanma, çabuk heyecanlanma, kızarma şeklinde) gözlenebilir.

• Aile ve arkadaş çevresiyle iletişimdeki olumsuzluklardan kaynaklanan kaygılar.

Ergenlik Dönemi Davranışları ve Ebeveyn Tepkisi ✫ Bebeklik çağında büyümeleri anne-baba tarafından dört gözle beklenen çocuklar, ergenlik çağına geldiklerinde “keşke hep bebek kalsalardı” dedirtecek hale gelebilirler. Belki haklı olan bu tepkilerin verilmesinin nedeni, anne-babaların çocuklarının bu çağdaki davranışları hakkında bilgisiz olmalarıdır. Anne babalar da bu dönemde huzursuzdur, çünkü; her şeyin yoluna gireceğini sandıkları bir dönemde birden bire ortaya çıkan huysuzluklara, nedensiz öfke patlamalarına anlam veremezler. Eve dilediği gibi girip çıkan, hiçbir şeyi

Page 59: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

59

beğenmeyen, en ılımlı uyarılara sert karşılık veren genç karşısında, soğukkanlı olmak gerçekten güçtür. ✫ Gence verilen öğütler, iyi niyetli sözler geri teper, böylece bir süre sonra iletişim kopar. Gencin kurallara aldırmayışı, yasaklara boş verişi, anne-babayı çileden çıkarır. “Bu evde yaşanmaz” diyerek kapıyı çarpıp çıkan genç, bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi eve dönebilir. Ertesi gün sınavı varken az önce ayrıldığı arkadaşıyla telefonla uzun süre konuşur, sınavı hatırlatılınca “Ben çocuk muyum, ne yaptığımı biliyorum” diyebilir. ✫ Bu çağda genç, ana-babaya ters gelecek sözleri seçmede ustalaşmıştır, onları eleştiri fırsatını hiç kaçırmaz, insanı deli edecek sözleri çok rahat söyler. “Okuyup da ne olacağım, futbolcular babamdan çok kazanıyor” deyiverir. Anne-babanın savundukları şeylerin tam tersini savunur, onlarla tartışmaya girmekten çekinmez. Sözgelimi babasının siyasi görüşünün tam tersini savunur; tutmadığı partiyi tutar görünür, sevmediği politikacıları göklere çıkarır, toplumu birden düzene koyacak reçeteler üretir. Sonunda baba dayanamaz; “Sen düzeni değiştireceğine, önce otur da derslerini düzene koy” der. Ama aslında gencin istediği de budur, yani baba yenik düşmüştür, çünkü gencin istediği ailesinden farklı ve bağımsız fikirlerinin olabileceğini ispatlamaktır. ✫ Ergenlik çağına gelen gencin gözünde anne-baba eski gizemini yitirmiştir. çocukluğunda çok üstün ve güçlü varlıklar olarak gördüğü anne-babasına artık gerçekçi bir gözle bakar. ✫ Bunu ispatlamak için anne-babasını, yakın çevresini sürekli eleştirir, onları küçümser ve alabildiğine bağımsız olmak ister. ✫ Anne-babalar işte böyle bir tablo ile karşı karşıyadırlar. çocuklarına nasıl yaklaşmaları gerektiği hakkında kafası karışmış ebeveyn için, bu konuda yapılacak yardım ve bilgilendirmeler sağlıklı bir iletişim ve huzurlu bir aile ortamı için büyük önem taşımaktadır. ✫ Motivasyon, insanın istek ve ihtiyaçlarının farkına varması ve bunları gerçekleştirmek için harekete geçmesidir. ✫ Motivasyonu olumlu ya da olumsuz etkileyen bazı faktörler vardır. Bunlardan biri ailedir. Aile, farkında olarak ya da olmayarak, gencin motivasyon düzeyini etkiler. Bu etkileme olumlu yönde olabildiği gibi zaman zaman da olumsuz yönde olabilir. Tabii ki hiçbir anne baba, bu kadar önemli bir dönemde çocuğunun motivasyonunu olumsuz etkilemek istemez. Ancak gencin iyiliği adına yapılan bazı davranışlar ya da söylenen bazı sözler onu olumsuz etkileyebilir; motivasyonunu düşürüp, kaygı düzeyini yükseltebilir. Bu da gencin kaygılı, mutsuz ve verimsiz bir hazırlık süreci geçirmesine neden olur. Eminiz ki hiçbir anne baba çocuğuna böyle bir zarar vermek istemez. )

Page 60: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

60

Anne - Babaya Tavsiyeler Ebeveyn şunu unutmamalıdır. ✔ Genç, “kendisinin bütün duyguları en yoğun biçimde yaşadığını, elemlerinin, kaygı ve sıkıntılarının derin ve sonsuz, neşesinin, sevincinin, sevgisinin, umudunun parlak, düşüncelerinin doğru ve kesin” olduğuna inanır. ✔ Gençlerin sağlıklı gelişmesi için onlarla sürekli ilişki içinde olunmalıdır. Kişiliklerine sevgi ve saygı göstermek gerekir. Evde anne ve babasından anlayış göremeyen, onlarla çatışma içinde olan genç, evde bulamadığı güveni arkadaş çevresinde arar; onlara daha çok bağlanır ve benimser. Arkadaşlarından ayrı kalmamak için kendisine aykırı gelen düşünce, tutum, davranış ve eylemleri bile benimseyebilir. ✔ Gençlerle iletişimde ilk kural, gencin tepkileri ve çelişkili davranışları karşısında soğukkanlı kalabilmektir. Genci ne pahasına olursa olsun sindirmeye kalkan anne-babalar beklenmedik çıkmazlara girebilirler. Eve geç gelen kızına bağırıp çağıran anne ve tokat atan baba, genç kendi canına kıymaya kalktığında, ya da duruma boyun eğmiş gibi görünen gencin dokuz dersten bütünlemeye kaldığını gördüğünde ne yapacağını bilemez. · ✔ Gencin kimi davranışları ana-babayı çileden çıkaracak cinsten olabilir. Bu durumda öfkelenmemek elde değildir. Anne-babanın aşırı sabır göstermesi de gerekmez. Öfkeyi kabaca dışa vurmakla, öfkelendiğimizi belli etmek ayrı şeylerdir. “Bu davranışın beni çok kızdırdı” diyebiliriz. Saçma bir davranış karşısında “Sen aptalın birisin, ne zaman akıllanacaksın bilmem ki” demek yerine “Bu yaptığın saçma ve aptalca bir iş” demek daha az yaralayıcıdır. Birincisi “kişiliğe yönelmiş” bir suçlama “ikincisi davranışı eleştiren” bir sözdür. Genel bir kural olarak; eleştiriler gencin kişiliğine değil, beğenilmeyen söz ya da davranışa yöneltilmelidir. “Zaten senden başka bir şey beklenilmezdi ki”. “Sen ne zaman adam olacaksın” gibi sözler umut kırıcıdır. Genci, davranışını düzeltmeye değil, inatlaşmaya götürür. ✔ Gencin öfkesinden ürkerek, ondan korkarak her davranışı alttan alıp “Canım yavrum, cicim kuzum” diyerek her isteğini yerine getirmek, genci kazanmada kısa vadede etkili, ama etkisi çabuk geçen bir yöntemdir. Gençler bir yandan yerli yersiz isteklerle anne-babasının karşısına çıkarken, öte yandan içten içe dizginlenmeyi beklerler. Hoşlarına gitmese de neye niçin karşı çıktığını anlatan anne-babaya uyarlar. Bu nedenle anne-baba, kesin tutum sergilemekten çekinmemelidir. Ancak yürütemeyecekleri bir kararı da almamalıdırlar. Gencin çekişe çekişe, anne-babayı usandırarak koparacağı izni, ona baştan vermek daha uygundur. ✔ Bir başka önemli kural, ayrıntılar üzerinde gençle sürtüşmeye girmemektir. Saç biçimi, giyimi kuşamı, oturuşu, kalkışı gibi konuların üstünde çok durmak, gereksiz tartışmalara girmek anne-babanın genç üzerindeki otoritesini aşındırır.

Page 61: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

61

✔ Gençlik çağında özgürlükleri artırarak gence daha geniş bir serbestlik tanımak gerekir, ama gence ev içinde değişmeyen ve herkesin uyduğu kesin kuralların olduğunu hissettirmek yerinde olur. ✔ Son olarak şu unutulmamalıdır; bir arada yaşayan insanların ara sıra sürtüşmeleri kaçınılmazdır. Her sağlıklı ailenin bir anlaşmazlık ve çatışma payı vardır. ERGENLİK DÖNEMİNDE YAŞANAN KAYGILAR AİLELERİN ŞİKAYETLERİ

“Hırçınlaştı. Ders çalışmıyor. Sorumluluk duygusu yok. Canım sıkılıyor diyor. En küçük isteklerini sert bir dille bildiriyor. Kardeşlerini kızdırmaktan zevk alıyor.”

“Okuduğunu anlamıyor gibi. Durgunlaştı,dalgınlaştı. Çabuk karamsarlığa düşüyor. Ara sıra hiç yoktan huysuzlaşıyor. Sert karşılıklar veriyor.”

“İleri derecede alıngan. Derslerinde gene başarılı ama oyuna,eğlenceye çok düştü. Olur olmaz her şeye ağlıyor. Evde huzursuz dışarıda sıkılgan.”

“Her istediğini yaptırmak istiyor. Aşırı süsleniyor. Siz bana karışmazsınız diyor. Babasından çekindiği için dolambaçlı yollara sapıyor.”

“Derslerinde başarılı. Hiç sorun çıkartmayan bir çocuk. İki kez okula gitmemiş. Arkadaşlarıyla gezmiş. Sorunca yalan söyledi. Bu davranışı bizi çok şaşırttı.”

“Çok harçlık istiyor. Çok geziyor,eve girmek istemiyor. Spora çok düştü. Derslerine boş veriyor. Banyoya sokamıyoruz. Ellerini bile yıkatamıyoruz. Saçını kestiremiyoruz.”

“Son derece asi ve hırçın olmaya başladı. Başına buyruk olmak istiyor. Dayak,kötü söz,tatlı söz hiçbiri sonuç vermiyor. Bir psikologla mı görüşmeliyim?” ÇOCUKLARIN ŞİKAYETLERİ �Büyüklerin anlayışsızlığı ve baskısı,onur kırıcı davranışlar. �Arkadaş edinmede güçlük. �Kız-erkek arkadaşlığının olmaması. �Kız erkek arkadaşlığının aile ve çevre tarafından anlaşılmaması ve karşı çıkılması. �Boş zamanlarını etkin bir biçimde değerlendirecekleri yerlerin,olanakların olmaması. �Evde ve okulda dayağın bir eğitim aracı olarak kullanılması. �Cinsel sorunlarını aile üyeleriyle konuşamamak. �Çocuk yerine konmak,ana-babaya karşılık verememek. �Ana-babanın arkadaş seçimlerine karışmaları.

Page 62: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

62

�Yeni tanıştıkları insanlarla rahat konuşamamak. �İzinsiz dışarı çıkamamak. �Kendine güven duymamak,sık sık yaptığı hatalardan dolayı utanmak. �Ölüm korkusu,dini konulara aşırı eğilim,neyin doğru neyin yanlış olduğunun araştırılması. �Dikkati toplayamamak, ders çalışırken zamanını iyi değerlendirememek. �Ders çalışmasını engelleyecek bir çok yan uğraşların olması. NEDEN ERGENLİK DÖNEMİ PROBLEMLER VE ÇATIŞMALAR DÖNEMİ OLARAK YAŞANIR? :

Yüzyıllardır ergenlik dönemi problemlerin ve çatışmaların en yoğun yaşandığı ; hem aile hem de çocuk için oldukça zor atlatılan bir dönem olmuştur. Aslında bunun temelinde yatan nedenleri hemen herkes üç aşağı-beş yukarı bilir. Çünkü herkes çeşitli şiddetlerle de olsa bu dönemden geçmiştir. Ana başlıklar altında bu dönemin, ergende kaybı yaratan boyutlarını şöylece sıralamak mümkündür: 1-Genç ergenin statüsü belli değildir. Kısa bir süre öncesine kadar çocuktu ve ondan bu davranış örüntülerini sergilenmesi beklenirdi. Oysa bu kez büyük biri gibi davranması istenir hatta bu konuda uyarılar alır. Ergen nasıl davranacağını şaşırmıştır. Yani bir statü karmaşası yaşar. Bu karmaşa toplumdan gelen bazı nedenlerle artar. 2-Ergenlik dönemi bir değişim dönemi olduğundan , kişinin biyolojik yapısında bir geçiş dönemidir . Bu biyolojik değişimde gencin her boyutuyla değişim sürecine girmesini sağlıyor. İşte kimi zaman bu süreç davranış örüntülerine kaygı-çatışma olarak yansıyabilir. 3-Ergenlikte duygusal yoğunluk artar. Dolayısıyla davranışlarda aşırıya kaçılır ve duygular-allak bulaktır. Ergen tabir yerindeyse havadan nem kapar. Her bakışı,her davranışı kendi ruh haline göre yorumlar. Dolayısıyla içsel çatışmaları yoğunlukla yaşar. 4-Ergenlik döneminde dengesizlikler yoğundur. Göz yaşları kendini aniden kahkahaya, kendine güven yerini güvensizliğe,ilgi yerine vurdum duymazlığa bırakabilir. Bu dalgalanmalar kendini ergenin bireysel ve soysal davranışlarında da gösterir. Dolayısıyla uyumsuzluk yaşaması kaçınılmaz bir sonuç olur.

Ana hatlarıyla ergenlik döneminde ortaya çıkan çatışma ve problemlerin nedenleri verilmeye çalışıldı. Peki ama bu dönemdeki problemleri sıralamak gerekirse nasıl bir kategori grubu geliştirilebilir ? Yapılan araştırmalara göre en yoğun yaşananları şu maddelerde sıralayabiliriz: a) Fiziksel görünüş ve sağlıkla ilgili olan problemler. b) Evde -dışarıda toplumsal ilişkilerle ilgili problemler. c) Karşı cinsle olan ilişkilerdeki problemler.

Page 63: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

63

d) Okul-ödevlerle ilgili olan problemler. e) Gelecekle ilgili planlar üzerindeki problemler. f) Töresel ve dinsel birtakım problemler. g) Mali durumla ilgili problemler.

Ergenin yaşadığı bu tip problemleri çözmedikçe kendine bir yetersizlik duygusu geliştirir. Zihni devamlı kendi problemi ile uğraşır. Bu nedenle dikkat toplaması ve çalışması zorlaşır.( Ya da bazen tam tersi kendini aşın güven ve mutluluğun arkasına saklar.) Ergen hırpalanmadan bu uyumsuz davranış örüntülerden kendini kurtarabilirse huzura kavuşur ve yeterlik duygusu gelişir. ANNE-BABA VE ÖĞRENCİ ARASINDAKİ ETKİLİ İLETİŞİM

Ergenlik çağındaki bir öğrenciye ailesinin yapabileceği en büyük yardım; onu anlamak, sorunları konusunda, yanında olduğunu hissettirebilmektir. Ancak, ne var ki bu dönemde anne-baba ile öğrenci arasındaki ilişkiler çoğu zaman olumsuz olabilmektedir. Anne-babaların sık sık “Oğlum çok değişti, eskiden hiç böyle yapmazdı” , “Kızım hiç sözümü dinlemiyor, her zaman dediklerimin tersini yapıyor” gibi yakınmalarını duymaktayız. Bu gibi yakınmalar ergenler tarafından da dile getirilmektedir. Problemin çözümü ise ebeveyn ile öğrenci arasında etkili ve sağlıklı, iletişim kurulmasından geçmektedir. Kuşak Çatışması

Çocukluktan yetişkinliğe geçişte, yani ergenlik döneminde; ergenin çözmesi gereken en önemli sorunlardan birisi, bilinç dışındaki ana-baba kavramlarında yapmak zorunda olduğu değişikliklerdir. Bu yalın bir bağımsızlık dürtüsünden öte, çocuğun davranışlarına o güne dek rehberlik etmiş olan dayanakların önemli ölçüde değiştirilmesi gereğini de içerir. Çocuk güvenini, ana-babasının herşeyi bilen ve herşeyin üstesinden gelebilen kişiler olduğu inancından alır. Eğer çocuğun yaşantıları ana-babayı bu kavramlarla birlikte algılamasını engeller nitelikteyse anksiyete ve güvensizlik duyguları belirir. Ergenlik çağına ulaşan çocuk ana-babasının güçlü imgelerini yıkma çabasında, ilk adım olarak, onların yerine geçecek başka kişiler arar. Ancak bir süre sonra,aradığını bu yolla bulamayacağının bilincine varır. Giderek yetişkinliğe ulaşmak için gerekli olan gücü ve bilgeliği kendi içinde yaratma zorunluluğunu kabul etmeye başlar.

Bu dönem süresinde ana-baba ergenin gözünde geçici olarak değerini yitirir. Bu durumda ergen yalancı önderlerin güç gösterilerine kolayca kapılabilir. Davranışlarını başkalarının denetiminden çıkarıp otorite etkisinden sıyrılmak için ergenin çok çaba göstermesi ve sürekli denemelerde bulunması gerekir. Bu deneylerin başarıyla sonuçlanmasıyla yetişkin yaşamın temeli atılmış

Page 64: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

64

olur. Burada üzerinde durulması gereken konu ise bu süreci atlatırken bir kuşak çatışmasına sahne olması yada en az zararla atlatmaya çalışmasıdır.

Bu dönemde ergen için 2 olumsuz durum vardır. İlki anne ile baba arasındaki anlaşmazlıklara tanık olmak, ikincisi ise bizzat kendilerinin anne ve babayla anlaşmazlık yaşamasıdır.

Geçimsizlikleri, kavga ve tartışmaları seyretmek (anne ile baba arasındaki) ergen için yaralayıcıdır. Anne babanın bu eylemi karşısında eleştirici bir tutumu olan ergen onların tartışmalarını tüm yetişkinlere özgü bir durum olarak kabul edilebilir. Bazen ergen ana-baba anlaşmazlığı ergende iki olumsuz tepki yaratır. Önce bir terk edilme duygusu (çünkü kendi polemiklerine dalan yetişkinler ergene en ufak ilgi gösteremez olurlar.)sonra geleneksel eğitimin o kadar övdüğü aileye özgü rol, uygulamada hiçbir şeye karşı değildir. Bu durumun en sık görülen sonucu gencin olgunlaşmasında bir engellenmeyle ortaya çıkar. Çocuksu duygusal bağların sürdüğüne de tanık olunabilir.

Bazense otorite ahlaki bir uyarı olmaktan çıkar. Çünkü ana babaların ergen karşısındaki davranışlarında kararsızlık vardır .Bu durumda ergen,yetişkinlerin davranışlarında akılcı bir ilke olmadığını düşünür ve onları tutarsızlıkla damgalar. Yine sevginin çocuklar (yani kardeşler) arasında eşit dağıtılmaması da aile ve ergen arasında kutuplaşmalara yol açar.

Ergenler geleceğin yetişkinleri olarak bir takım haklara sahiptirler. Oysa ana-baba ya da çevredeki yetişkinlerin çoğu, ergenin kişiliğini yetişkin otoritesinin uygulandığı bir nesne olarak görür. Oysa ergeni toplumun tanıdığı uygarlık haklarından yararlanması gereken bir kişilik olarak tanımak gerekir. Ana babalar genellikle çocukların olgunlaşmasına bilinçdışı bir biçimde karşı koyar. Bu nedenle ergenin toplumla ilişkiye girmesi onları rahatsız eder. Aile dışındaki yaşam ergene olumsuzluklar yumağı gibi sunulur. Böylece onu kendilerine bağımlı kılmaya çalışırlar.

Aileler ergen hakkında yargıya varırken genellikle kendi ön yargılarını devreye sokarlar. Onları anlamak yerine , yargılamayı ve yanlış olduklarını söylemeyi tercih ederler. İşte bu da zaten patlamaya hazır olan genç ve ebeveyn arasında ciddi çatışmalara yol açar.

Unutulmaması gereken bir şey vardır; ailenin , ergenlik sırasında çocukta meydana gelen değişimlere karşı çıkmasının altında yatan en önemli neden , bu değişimlerin çocuk ile aile arasındaki kopmanın başlangıcı olmasıdır. Anne-baba bunu kabullenemez. Oysa bu yaşanması gereken bir süreçtir ve YAŞANMAK ZORUNDADIR. Baskı , psikolojik savaş , küskünlük vs. yöntemler bu sürecin kalıcı izler (her iki taraf içinde) bırakmasına sebep olur. Anne- baba ergenin davranışlarını ne kadar çok kötüleyip eleştir ve engellerse karşılığında o kadar nefret kazanır.

Page 65: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

65

Gençlerin sağlıklı gelişmesi için onlarla sürekli iletişim halinde olmak, özelliklerini bilmek, kişiliklerine saygı göstermek gereklidir. Böyle davranılamadığında gençler ile erişkinler arasında çatışma başlar. Kuşak çatışması denen bu durumda, gençler ve yetişkinler arasında ilişki kurma, etkileşim ve iletişim oluşturma olanağı bulunamaz. Gençler ile erişkinler arasında meydana gelen kuşak çatışmasının başlıca nedenleri şunlardır: � Eve dönüş ve yemek saati � Ders çalışma, eğlenme ve gezme zamanı � Giyinme ve süslenme biçimi � Arkadaş seçimi ve arkadaş ilişkileri � Kız - erkek arkadaşlığı � Büyüklere karşı saygı � Gelenek, görenek ve değer yargıları � Dünya görüşü ve fikirlerin tutarsızlığı

Kuşak çatışmasının onarılmaz boyutlara ulaşması, genç ile aileyi birbirinden koparır. Ailesiyle sağlıklı ve doyurucu ilişkiler kuramayan genç, bu gereksinimini başka kişiler ve gruplarda arar.

Gençlerin bir arkadaş grubunun olması onun kimliğini bulması, sosyalleşmesi ve kendini ifade edebilmesi için doğal olarak çok gereklidir; ancak ailesiyle kopmuş bir genç, çok farklı ve tehlikeli grupların etkisinde de kalabilmektedir.

Anne-babalar kuşak çatışmasının onarılmaz boyutlara ulaşmasını önlemek için şu ilkelere dikkat etmelidirler: � Her şeyden önce genç, artık kendisini bir yetişkin gibi görmektedir, siz de öyle görün ve ona saygı gösterin; “Hadi oradan, daha dünkü çocuğun söylediğine bak” türü yaklaşımlardan kaçının. � Gençlik çağına ait ruhsal, fiziksel özelliklerin neler olduğunu ve bunun gence olan etkisini öğrenip göz önünde bulundurun. � Gencin bu dönemde birbiriyle tutarsız olan davranışları karşısında soğukkanlı olun, kırıcı ve yıkıcı tepkiler göstermeyin. · Eviniz ve ailenizle ilgili alacağınız kararlarda onun da görüşünü almaktan çekinmeyin. � Konuşma ve tartışmalarda doğru düşündüğü, gerçeği bulup söylediği durumlarda ona hak verip, ona katıldığınızı söylemekten çekinmeyin. Bir genç, arkadaş grubuyla ilişkileri ne boyutta olursa olsun, problemleri, sıkıntıları ve sevinçlerinde ailesinin yanında olduğunu hissetmelidir. · Gencin tutum ve davranışlarına yön verirken “Benim gençliğimde...” diye başlayan nutuk ve öğütlerden kaçının. Ona öğüt vermek yerine örnek davranışlarda bulunun. � Tabii ki çatışmalarda gençlerin de üzerine düşen bazı görev ve sorumluluklar vardır. Gençlere şunları öğütleyebiliriz: “Gençler bilse, yaşlılar yapabilse” deyişini unutmayınız.

Page 66: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

66

� Bütün isteklerinizin hemen, tümüyle o anda gerçekleşemeyebileceğini bilin. � Her yerde ve her zaman yetişkinlerden öğreneceğiniz bilgi ve deneyimler olduğunu kabul edin! � Konuşma ve tartışmalarda kırıcı ve sert olmayın! � Engeller ve sorunlar karşısında en büyük destekçinizin anne ve babanız olduğunu unutmayın! Motivasyonun sağlanmasında ailenin olumlu rol oynayabilmesinin ilk şartı, genci anlamaktır. Ne denli zor bir dönem yaşadığının farkında olmak ve bunu da gence yansıtmak gerekmektedir. Bu da ancak aile içinde "Olumlu bir iletişim ortamı" kurulmasıyla olur. Olumlu bir iletişim ortamının olduğu ailelerde, aile üyeleri birbirini anlar, olduğu gibi kabul eder, hiçbir koşula bağlı olmaksızın sever ve birbirine güvenirler. Böyle bir ortamda yetişen genç, sevildiğini, kendisine güven duyulduğunu, anlaşıldığını bilir, bu da ona güç verir. ERGENLİKTE TOPLUMSALLAŞMA

Ergen toplumda prestij kazanmaya ve statü sahibi olmaya ihtiyaç duyar. Toplumsal uyum geniş ölçüde bu ihtiyacın karşılanmasına bağlıdır. Ergenlik yılları, bir anlamda toplumsal gelişim ve uyum- uyumsuzluk yılları olarak da değerlendirilebilir. Toplumsal uyum zamanla kazanılmaktadır. Bu uyum ergenlik döneminde bazı deneyimlerle gelişir. Bu devrede birey kendi cinsinden oluşturduğu faaliyetlerini düzenlemeye çalışır.

11-20 yaş dilimleri arasındaki, ergenlik çağı kişiliğin toplumsal nitellik kazandığı bir arayış dönemidir. Bu arayış içinde ergen kim olduğunu , neye değer vereceğini , kime bağlanıp inanacağını, amacını bulmaya çalışır. Çevresinde daima ''onun gibi olmak'' istediği kişiler arar. Böylece özdeşleşerek kişiliğine biçim verirken, yetiştiği çevrenin ekonomik ve sosyo-kültürel koşullarının etkisi altında, sorumluluk ve özerklik arasında denge kurmak ister.

Zamanla karşı cinse karşı duyulan antagonizmin (husumet) yerini ilgi alır. Bu ilgi erkeklerde genelde on altı yaş sonrasında gelişir. Ergenlik dönemi sonunda toplumsal davranışlarda olgunlaşma ve grupta genişleme görülür. Bu dönemde birey ait olduğu gruba fazla önem verir. Grup normlarına uymak için büyük çaba harcar. Bu uyum yalnızca dış görünüş ve davranışları değil ayna zamanda fikirleri de kapsar. Birey genel olarak benimsemediğini beğenmez yapmadığını yapmaz. Grup normlarından ayrılmaktan çekinir. O grup standartları doğrultusunda , gereksinme ve isteklerine doyum sağlamak amacıyla sürekli faaliyet girişimlerinde bulunur. Ergen değişen ve gelişen kişiliği içinde , çevrede yeni değerler aramaya, kişiliğin olgunlaşmasında rol oynayan özdeşleşme özerklik, sorumluluk kavramlarına yanıt bulmaya çalışır. Bu kavramlar gence kişilik kazandırır toplumda ilişkilerini biçimlendirir, toplumdaki yerini ve rolünü oluşturur. O halde gencin kişiliğini başka bir deyişle duygu- düşünce tutum ve

Page 67: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

67

eylemini değerlendirmek, ancak onun içinde yaşadığı ya da içinden çıktığı çevreyi tanımak bu çevre içinde sözü edilen temel kavramların ne şekilde geliştiğini bilmekle olur. ERGENLİK DÖNEMİNİ PROBLEMSİZ GEÇİRMEDE AİLEYE DÜŞEN GÖREVLER 1-Anne-baba kendi arasındaki problemleri ve anlaşmazlıkları ergenden izole ortamlarda tartışıp sonuca ulaştırmalıdır .Ergenin önünde oluşan tartışma ve kavgalar onun ilerideki hayatını etkileyecek kadar olumsuz sonuçlara yol açar. Sevilmediği ve terk edileceği hissine kapılan ergen bu duyguları üzerinden uzun süre atamaz. 2-Anne ve baba ergen konusunda (okul hayatı, sosyal-psikolojik dünyası vs) tutarlı ve kararlı tavırlar sergilemelidir. Aksi halde tutarsızlık ergende otorite boşluğu ve uyum güçlüğü oluşturabilir. 3-Anne-baba çocuklar arasında eşit sevgi ve ilgi dağılımı yapmalıdır. Aksi durum özellikle ergenlerde ağır sonuçlara yol açar ( evden kaçma,intihar teşebbüsü vs ) 4-Aile ergeni sevdiğini ve değer verdiğini her davranışıyla gence sergilemeli. Onun kararlarına saygılı davranmalıdır. 5-Ergenin olumsuz davranışlarını değerlendirirken bile,aile onu yargılamak yerine anlamaya çalışmalıdır . 6-Ergenin,ailesi tarafından onore edilmesi ve başarılarının takdir edilmesi onda güven ve değerlilik duygusu geliştirir. Aile buna azami özen göstermelidir.

Aile, gencin zorluklarını anlamalı ve bunu ona aktarmalıdır. "Hem okulu hem dershaneyi birlikte götürmenin zor ve yorucu olduğunu biliyorum ve bu zor dönemde senin yanındayım, benden istediğin desteği vermeye hazırım." şeklinde bir ifade gencin aileye olan güvenini daha da pekiştirecektir. Anlaşıldığının farkına varan genç yaşadığı zorlukları rahatça ailesiyle paylaşacak, sorumluluklarına da daha sıkı sarılacaktır. ERGENLİK DÖNEMİNDE SİGARA-İÇKİ VE MADDE BAĞIMLILIĞI:

Ergenlik döneminin duygularda ve davranışlarda eşgüdümün olmadığı bir dönem olduğu önceki başlıklarda ele alınmıştı. O halde ergen kaygı yaratan bu olumsuzluklar ve çelişkiler içinde nasıl bir kaçış yolu izleyecektir? Sağlıklı ve güvenli kişilik yapısına sahip birey , bu kaygı sürecini hem kendi hem de toplum lehine çevirebilir. Herhangi bir enstrüman çalmaya yönelme,çeşitli sanatsal ve kültürel aktiviteler yada spor faaliyetleri gibi... Ama ne yazık ki gençliğin bir kısmı sigara,alkol ya da uyuşturucu madde bağımlılığıyla aşmaya çalışıyor. Peki neden bu yollar izleniyor ve her geçen gün bu zehirler gençler arasında yaygınlaşıyor. Bunu maddeler halinde sıralayacak olursak :

Page 68: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

68

1-Kendini gösterme,büyüdüğünü kanıtlama çabası. Ergen özellikle büyüdüğünü kanıtlamak için ilk basamak olan sigara ile işe başlar. Elinde sigara ile (özellikle yetişkinlere) meydan okur. Aslında ilk etapta içtiği sigara kendisi için de rahatsız edici ve zevk vermeyen bir maddedir. Ama ergen kendini ortaya koymak için bunu yapar. Buda yaşamın sonuna kadar sürecek kötü bir alışkanlık kazanmasına,bedenine ve etrafındakilere zarar vermesine neden olur. 2-Arkadaş gurubuna dahil olma,dışlanmama ve kendini yalnız hissetmemek için o grubun kurallarına uymaya çalışır. Genelde de sigara-içki-uyuşturucu madde kullanımı yaygın olan bu tarz sağlıksız gruplar,içine aldıkları üyeleri de bu kurallara uyması için baskı altında tutarlar. Ergen zaten acizlik duyguları içinde ait olmak, ait olduğu gruptan dışlanmamak için bu kötü alışkanlıklarla tanışır. Zaten zamanla bu bağımlılık yapıcı maddelerin esiri olur ömrünü ya hastane ya hapishane (veya ıslahevi)-ya da intiharla noktalar. 3-Ergen,bu maddelerin gençlik bunalımlarını aşmada yardım edeceğini düşünür. Düzensiz fikirler, içsel ve toplumsal çatışmalar, ailevi sorunlar, cinsel kimlik arayışı gibi nedenler ergeni bunalıma sürükler. Kendisini anlaşılamadığını düşünen ergen,bu çaresizliğini içki veya uyuşturucu madde ile gidermeye çalışır. Oysa zamanla yalnızlık ve çaresizliği artar, toplumdan dışlanır. Yani düşündüğü gibi, bu maddeler yalnızlığı ve çaresizliğine ilaç olmak yerine; onu iyice aciz ve yalnız kılar. 4- Merak. Bir kısım gençte bu tarz bağımlılık yapan maddeleri sadece merak ettiklerinden deneme ihtiyacı duyarlar. Onları ''Bir kereden bir şey olmaz.''zihniyeti bağımlılığa iter. Sonuçta pek çoğu da bu bağımlılıktan geri dönemez.

Sigara-içki ya da uyuşturucu madde bağımlılığı ergenin gücü , büyüdüğünün göstergesi olmaktan ziyade onun yalnızlıkla acizliğinin kanıtıdır. Bu nedenle yetişkinler, ana-babalar-öğretmenler böyle bir durumda kızıp sinirlenmek çocuğu cezalandırmak yerine ; ona yardım edebileceği yöntemler aramalıdır. 1-Öncelikli ve en önemli husus inandırıcılıktır. Özellikle ebeveynlerini ve öğretmenlerini model alacak olan ergen onlar gibi davranmaya ve yaşamaya çalışacağından zararlı madde bağımlısı böyle bir yetişkinin vereceği öğütler , gencin gözünde hiçbir öneminin olmadığını bilin. (elinde sigara ve içki kadehiyle bunların zararlarını anlatan bir yetişkinin sözleri gence ne derece inandırıcı gelebilir?) 2-Çocuklarınızı-öğrencilerinizi önemseyin. Sizler onlara ne kadar güvenir ,ne kadar gurur duyduğunuzu hissettirir ona zaman ayırıp problemleriyle ilgilenirseniz; onlarda kendilerini o kadar değerli hissederler. Dolayısıyla problemlerinden kaçmak için zararlı madde bağımlılığına yönelmezler. 3-Çocuklarınızın hayatına gereksiz müdahale etmeyin. Ama yaşam şekillerini , arkadaş çevrelerini ortamlarını ve harçlıklarını nereye harcadıklarını ; onlara

Page 69: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

69

hissettirmeden araştırın. Böylece hatalı bir adım atmalarını engellemek daha kolay olur. 4-Bu tür madde bağımlılığı batağına sürüklenen gencin ihtiyacı olan en son şey ebeveynlerinin ya da öğretmenlerinin baskıları,sözlü ya da fiziksel şiddet kullanmalarıdır. Bu nedenle ana – baba ve öğretmenler gence yardım etmeye çalışmalı , onu dinlemeli ve çözüm için birlikte kararlar almalıdır. Çocuk ve Gençte Madde Kullanımını Düşündüren Belirtiler:

Ergenlik dönemi, puberte ile başladığı, gencin kendi ekonomik bağımsızlığının kazandığı yaşlara kadar sürdüğü kabul edilen bir gelişim dönemidir. Biyolojik, psikolojik ve ruhsal olarak hızlı değişimlerin yaşandığı bu cağ; kendine özgü bazı özellikler taşımaktadır. 10’ lu yaşların başından, 20’li yaşların başı ya da ortasına kadar uzayabilen bu dönemde; bir çocuğu yetişkin hale gelmesi söz konusudur.

Her çocuk ve gencin kendine özgü biçimde yaşadığı bu dönemde, bireysel ruhsal bağımsızlığın kazanılması, uygun ve tutarlı akran ilişkilerinin kurulabilmesi, kimlik duygusunun şekillenmesi, geleceğe yönelik planların oluşturulması, karşı cinse ilişkin tutum ve davranışların tutarlı hale gelmesi, iş ve meslek yolunun çizilmesi, aile ve toplum değer yargılarının harmanlanıp kişinin kendine özgü bir değerler sistemi oluşturulması, ekonomik bağımsızlın sağlanması, davranışlarının sorumluluğunu üstlenir hale gelebilmesi gibi bir çok görev beklenmektedir.

Ergenlik döneminin uzun zaman sürmesi yanısıra, ergenden beklenen görevlerin çeşitliliği ve zorluğu; bu dönemde ergenlerin bazı sorunlar yaşamasına yol açabilir. Bu dönemin kendine özgü ruhsal ve davranışsal özellikleri, duygusal çalkantıları, uyum güçlükler, kimlik sorunları, bocalamaları, otoriteyle çatışmaları çoğu kez büyük sarsıntılara neden olmaksızın çözülür. Ancak bazı ergenler için, bu özellikler, ciddi ve ağır biçimde sorun yaşanmasına neden olabilir. Madde kullanımı da bu ciddi sorunlar arasında sayılmaktadır.

Ergenlik döneminin olağan gelişimsel çalkantılar arasında; derslerdeki başarısında dalgalanmalar, aileyle çatışma ve aile yaşamından uzaklaşma isteği, ruhsal yönden duygusal ve davranışsal sorunlar gösterme, ilgi ve isteklerinde kararsızlık ve değişkenlik, okul ya da meslek eğitimine ilişkin sorun ve bocalamalar yerini değiştirme gibi önemli kararlar söz konusu olabilir.

Çocuk ve gençlerde, madde bağımlılığının başlangıcını gösteren kesin bir işaret yoktur. Ergenliğin olağan duygusal sorunları ya da başka ruhsal bozuklukların da benzer belirtilere yol açabileceği akılda tutulmalı; ancak, ergende madde kullanımı kuşkusunu akla getirebilecek bazı ciddi davranış değişiklikleri gözden kaçırılmamalıdır. Bu belirtilerin ciddiyetinin değerlendirilmesi, başka ruhsal sorunlarla ayırıcı tanının yapılması, çözüm

Page 70: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

70

önerileri ve tedavi yaklaşımı; madde kullanımı konusunda özelleşmiş çocuk/ergen psikiyatristleri ve erişkin psikiyatrislerinin görev ve sorumluluk alanı içindedir. Çocuk ve Gençte Madde Kullanım Kuşkusu Yaratabilecek Belirtiler ❁ Derslerdeki başarı oranı tamamen ve her derste birden düşmesi, ❁ Sık sık arkadaş değiştirme, ❁ Arkadaşlarına tamamen sırt çevirme, ❁ Çevreyle ilişkilerden kaçınma, ❁ Tamamen içine kapanma, ❁ Hiçbir şeye ilgi duymama ve her şeyden uzak kalma, ❁ Zaman zaman aşırı neşe ile öfke/saldırganlık arasında gidip dalgalanmalar, ❁ Evde odasına kapanma, ❁ Kendi bakım ve temizliğine dikkat etmez hale gelme, ❁ Fazla para harcama, ❁ Okulu ya da iş eğitimini tamamen bırakma, ❁ Kendi geleceği için hiçbir yol görmeme, ❁ Geleceğe dönük hiçbir adım atmak istememe, ❁ Ellerde titreme, ❁ Aşırı derecede terlemek, ❁ Uykusuzluk. Uyuşturucu Madde Kullanımını Önlemek İçin Anne Ve Babaların Dikkatine.. a) Çocuk ve gence örnek olma

Çocukların hergün karşı karşıya kaldıkları anne baba tutum, davranış ve ilişki biçimlerinin; onların eğitiminde çok önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Aile ilişkileri, çocuklar için, davranış biçimleri ve insan ilişkilerinin öğrenildiği bir sahne oluşturmaktadır. Madde kullanım konusunda da, benzer mekanizma işlenmekte olup; çocuklar, anne babanın maddeler konusundaki tutum ve davranışlarını gözlemlemekte ve benzer şeyleri uygulamaktadır. Toplumda, anne baba başta olmak üzere, öğretmenler ve diğer etkili yetişkinlerin madde kullanımı konusundaki tutum ve davranışları; çocuk ve gençler için çoğu kez kavram karmaşası yaratmaktadır. Çocuk ve gençler, zararlı etkisi kesin olarak kanıtlanmış olan sigara ve alkol gibi maddelerin, neden erişkinler tarafından kullanıldıklarını tam olarak kavrayamamakta; kendilerinin de bu ve buna benzer maddeleri kullanabileceği düşüncesi oluşmaktadır. Anne babalar, her ne kadar, çocuk ve gençleri bağımlılık yapan maddeler konusunda uyarsa da; kendi sergiledikleri davranış modelleri, mantıklı uyarılarından çok daha etkin olmaktadır. Bu nedenle, anne babaların, kendilerinin kullanımı konusundaki tutum ve davranışlarının nasıl olduğunu irdelemeleri gerekir. Örneğin alkol, sigara, ilaç

Page 71: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

71

kullanımı konularında bu maddeleri kullanma nedenleri, sıklıkları, bu maddelere gereksinimleri, kullanıp-bırakma paternleri, bu alandaki güçlülük ve zayıflıkları gibi özelliklerin hepsi önem taşımaktadır. Çocuklar, anne babanın davranışlarını görerek öğrenir, anne-babanın birbirlerine olan tutum ve davranışlarını da kendilerine örnek alır, sorunların çözümünde anne babanın davranışlarını kopya ederler. b) Aile içi eğitim

Eşler arasındaki ilişkilerin her zaman çok pürüzsüz olması beklenemez. Zaman zaman sürtüşme, anlaşmazlık ve tartışmalar da olması doğaldır. Önemli olan, anlaşmazlıklar karşısında, eşlerin olaya yaklaşımları, birbirlerine karşı davranışları ve çözüme ulaşmada izlenen yolların nasıl olduğudur. Anlaşmazlıklarda eşlerin karşılıklı oturup konuşabilmesi, her iki tarafın da kabullenebileceği bir çözüm yolu bulabilme becerisi önem taşımaktadır. Hiç sorun yokmuşçasına olayları görmezden gelip sahte bir uyum içinde yaşıyor olmak, hep birinin boyun eğmek zorunda sağlıksız bir ilişki biçimini sürdürmek, sorunların çözümünde çocuklara sarılmak ya da çatışmayı onların üzerine yansıtmak sağlıksız iletişim modelleridir.

Çocukların eğitiminde eşlerin beklentileri, istekleri, rolleri, sorumlulukları, eğitime yaklaşım biçimleri kuşkusuz birbiriyle tümüyle aynı paralelde olmayabilir. Ancak, temel konulardaki eğitim anlayışında, tutarlı ve uyumlu bir birlikteliğin sağlanması çocuklar adına önem taşımaktadır. c) Özgür, bağımsız, sorumlu, sınırlarını bilen, güvenli çocuk yetiştirme:

Madde bağımlılığı tehlikesi ile ilgili olarak anne babaların bilmesi gereken önemli özelliklerden biri; çocukları ve gençleri bağımsız olarak yetiştirebilmenin, onları madde bağımlılığından uzak tutabilecek en önemli etkenlerden biri olduğudur.

Maddeler, ancak kullanıldığında bağımlılık yaratırlar. Bağımlılık yapan maddelerin tümü ortadan kaldırılması mümkün olmayacağına göre; kişinin bu maddeleri kullanmama gücünün gelişmiş olması en temel özellik gibi görünmektedir. Kişinin madde kullanması için, maddeye hayır deme gücünün olmaması ve madde kullanımı konusunda önceden istekli olması gerekir. Bir başka deyişle, maddeye hayır diyemeyen ve kendisiyle ilgili sorumluluk duygusu yeterince gelişmemiş olan kişilerde maddeye alışma tehlikesi çok daha fazla olduğu söylenebilir.

Çocuklara sorumluluk duygusunu verebilmek, onları madde bağımlılığından uzak tutabilecek en önemli unsurdur. Çocukları bağımsız olarak yetiştirmenin ne olduğu; onlara güven ve bağımsızlık duygusunu kazandıran bir eğitim yaklaşımının nasıl olacağı soruları hep akla gelmektedir. Bunu anlayabilmek için, çocukların,

Page 72: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

72

kendilerine özgü bir özgürlük ve serbestlikleri olması; ancak her şeyde olduğu gibi, bu özgürlüğünde sınırlarının iyi tanımlanması gerektiği bilinmelidir.

Çocukların kendilerine güvenebilmeleri, kişilik sahibi olabilmeleri için yalnız başlarına, anne-babasız hareket edebilecekleri alanlara gereksim bulunmaktadır. Anne-babaya düşen görev, çocuklarına bu serbest alanda yol göstermek; ancak bu serbestliğin sınırlarını da açık olarak belirlemektir.

Bu nedenle; çocukların belirli konularda; yaşlarına uygun olarak ve kendi başlarına serbest hareket edebilmeleri, onların kendi davranışlarını kontrol edebilmeleri için çok önemlidir.

Çocuk kendi başına bir karar verdiğinde; bu kararın kendi yaşamı üzerindeki etkileri konusunda bir sorumluluk alacak ve belli oranda bir riske girecektir. Bu risk ona ağır gelse bile, sonuçta kendisine bazı deneyimler kazandıracaktır. Kendi verdiği kararlar sonucu çocuğun olumlu şeyler elde etmesi, ona verdiği kararın doğru olduğunu öğrenecek; olumsuz şeyler yaşaması ise, bu deneyimin ona daha sonraki denemeler için katkıda bulunmasına sağlayacaktır. Bu deneyimler sonuçta, çocukta güven ve sorumluluk duygusunun gelişmesinde önemli adımlar olarak düşünülmektedir.

Bağımsızlık ve kişisel sorumluluk ancak uzun zaman süreci içinde, yavaş yavaş ve alıştırmalarla verilebilir.

Hangi yaşta olursa olsun, herkesin belirli sınırlara gereksinimi vardır. Hem toplumsal yaşantıda uyumlu olabilmek, hem kişisel iç huzuru ve dengeyi sağlayabilmek için; kişinin belirli sınırlarının olmasına gerek vardır. Bu sınırlar, kişisel bütünlüğü koruyabilmek ve başkalarıyla iletişimde açık ve net olabilmek için de gereklidir. Bu sınırlar aynı zamanda, kişinin kendini hangi alanlarda ve nereye kadar geliştirebileceğinin da bir ölçüsü gibi düşünülebilir. Çocukların sınırları, önce anne baba olmak üzere çevre ve toplum tarafından belirlenmektedir. Aile, okul, meslek eğitimi, maddi durum, ev durumu gibi aileye değişen etkenler yanı sıra; ailenin çocuk yetiştirme biçimleri, tüm alanlarıyla eğitim ve öğretim, toplumdaki sosyal ve kültürel değer yargıları da bu sınırların belirlenmesinde çok önem taşıyan değişkenlerdir.

Çocukların sınırlarının nasıl ve ne oranda olması gerektiği aile tarafından belirlenirken; kuşkusuz, çocuğun kendinden getirdiği yaratılış özellikleri de bunda etkili olmaktadır.

Daha bebeklikten başlayan bu sınırlar, çocuğun gereksinimleri ve ailenin tutumuna göre, her yaş için farklı düzey ve biçimde olmak üzere yeniden ayarlanmalıdır.

Çocuk ve gencin sınırları; “esnek ama gevşek değil”, “belirli ama katı değil”, “ tutarlı ama değişmez değil”, “yaptırımı olan ama zorlayıcı değil” nitelikte olmalıdır. Kuşkusuz, bu sınırların belirlenmesine, çocuk ve gencin gereksinimleri, beklentileri, dilekleri de önemsenmeli; gelişen topluma göre güncel değerler göz

Page 73: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

73

önüne alınmalı; çocuk ve gencin de bu oluşumda payının olmasına dikkat edilmelidir. Çocuğa belirlenen sınırların çok geniş ve gevşek olması; bir anlamda “sınır olmaması” anlamına gelmektedir. Bu durumda çocuk ve genç, gerçek yaşamda neyi, ne zaman, nerede, nasıl yapacağını öğrenmemekte; davranışlarını ayarlama ve kontrol edebilmeyi becerememekte; gerçek yaşamdaki ilişkileri tam anlamıyla kavrayamamakta; insanlarla ve toplumla olan ilişkilerini ayarlayamamakta; kendi sınırlarının nerede bittiği ve başkalarının özgürlüğünün nerede başladığını kestirememekte; sosyal uyum ve iletişimde ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır.

Bunun tersine, çocuğa gereksiz engellemeler ve yasaklardan oluşan bir sınır belirlenmesi; “çocuğun kişiliğinin aşırı sınırlanması” demektir. Bu durum, çocuk ve gencin yaşam becerilerinin gelişmesinde engelleyici rol oynamakta; güvensizlik, karamsarlık ve kuşku duyguları ve bunların neden olduğu yeni psikososyal sorunlara yol açmaktadır.

Sınır ve sorumlulukların kesin olarak belirlenmediği, anne baba arasında belirgin tutum farklılıkları olduğu, aynı konuda farlı zamanlarda farklı sınırların söz konusu olduğu durumlar; “belirsizlik, tutarsızlık ve güvenilmezlik” olarak değerlendirilmektedir. Böyle bir durumda, çocuk ve genci, kendi davranışlarını ayarlama, karar verme ve sorumluluk almada sorun yaşamasına neden olacaktır. Çocuk ve genç, �Duygusal açıdan sevgi, ilgi, yakınlık, onaylama, saygı görme, önem verilme, övgü alma, cesaretlendirme, kendini özgürce anlatabilme, belli sınırlar içinde bağımsız davranabilme, sağlıklı bir ortamda büyüyüp gelişme, uygun biçimde eğitilme, umut ve beklentilerinin desteklenmesini ister. �Anne baba davranışlarını görerek öğrenir, �Anne babayı kendine örnek alıp taklit eder, �Anne babanın birbirlerine karşı davranışlarını gözler, �Sorun çözümünde anne babadan gördüklerini yapar. �Anne babanın ona zaman ayırmasına gereksinim duyar, �Ailede olumsuz ilişkiler varsa onarılmasını ister, �Sorumlulukları üstlenmede yol gösterilme ve destek arar. �Çocuk ve gence sorumluluk duygusu verilmelidir, çünkü, sorumluluk duygusu madde bağımlılığından uzak olabilmede önemli bir unsurdur. Alkol/Madde Kullanan Kişiyi Tedaviye Yönlendirmede Temel Yaklaşım ❀ Alkol/Madde kullanan kişi, sorunun varlığını inkar etme eğilimindedir. Bir şey söylemek yerine, aktif biçimde çok iyi dinlemek, ❀ Alkol/Maddenin, kişinin yaşamı üzerindeki olumsuz etkilerinin neler olduğunu farketmesini sağlamak,

Page 74: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

74

❀ Tartışmadan kaçınmak, yargılamamak, kendine güvenmesini sağlamaya çalışmak, ❀ Onu olduğu gibi kabul etmek, ❀ Alkol/Madde kullanımıyla ilgili sorunların sorumluluğunu ona bırakmamak; kendi kararlarını vermesini desteklemek. ERGENLİK DÖNEMİNDE ARKADAŞ GRUPLARI VE ÇETELERE YÖNELME

Ergenliğin başlamasıyla birlikte daha önce aile tarafından karşılanan işlevlerden bir çoğunu akran grubu üstlenir. Bu gittikçe artan bir biçimde aileden bağımsızlaşmanın ilerlemesi için önemlidir. Akran grubu ergen için çocukluktan yetişkinliğe, bağımlılıktan gittikçe -artan bağımsızlığa; aile denetiminden, gittikçe artmakta olan kendini denetime hızla geçiş döneminde tutulacak bir dal olmaktadır. Bu geçiş doğası itibarıyla tedricidir ve grup içindeki akranlarla özellikle Liderle yapılan özdeşimle geçiş kolaylaşır. Ergenliğin ilk yıllarında , özdeşimler genellikle aynı cinsten olan üyelerle kurulur. Ergenliğin ortalarına doğru ise karşı cinsten gruplara doğru bir eğilim ortaya çıkar. Bu eğilim arttıkça ergenler için daha önem kazanmaya başlar ve ergenliğin sonların da her iki cinsten akranlarla sürekliliği olan ilişkiler kurulmaya başlanır.

Gruplaşmalar anlaşılacağı üzere erinlik-ergenlik döneminde önüne geçilmez bir oluşum sürecidir. Bu süreç kimi zaman gencin kendini bulması , özdenetiminin sağlanması ve sosyalleşmesi açısından gereklidir ve sağlıklı sonuçlar doğurur. Ama kimi zamanda denetimden uzak problem kaynağı gruplaşmalar oluşur ki bu gencin geleceğini bile tehlikeye sokabilecek bir tehdittir.

Çeteleşme ya da çete grupları diye adlandırılan oluşumlara gelince; çete , dışarıdan herhangi bir yardım görmeyen ve sosyal bir hedefi olmayan , kendiliğinden oluşan yöresel bir gruptur. Ortak ilgilere sahip çocukların oluşturdukları gruplaşmadır.

Anne babaların , öğretmenlerin ya da gençlik liderlerinin her hangi bir desteği olmadan ergenler tarafından kurulmuştur. Çete, otorite nedeniyle yetişkinlere düşman olmayabilir. Bununla birlikte çeteler ne yetişkin onayına ihtiyaç duyar , ne de dışardan bir kontrole tabi olmak ister. Onlar kendi otoritelerini kendileri sağlarlar. Özellikle Avrupa'da amaçsız , çocukça suç işleyen çeteler toplumsal bir sorun oluşturmaktadır. Ülkemizde de özellikle son yıllarda bu tarz çeteleşmelerin olumsuz sonuçlarını yaşamaya başladık. Özellikle ortaokul ve lise düzeyinde oluşan bu çetelerin üyeleri, henüz yerleşmeyen kişilikleri -yetersiz özgüvenleri ve kendilerini değersiz hissetmelerini (grubunda verdiği rahatlıkla) şiddet ve kavga yoluyla bastırmaya çalışırlar. En basit ifadeleri ile ; kız meselesi, maç meselesi, senin-benim mahallem ya da grubum gibi sudan

Page 75: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

75

bahanelerle; taşlı sopalı hatta bıçaklı kavgalara girmekte , yaralanmakta hatta ölüme gitmekteler. Bu gençlerin dışardan çok güçlü , hiçbir şeyden korkmayan bir görüntü ya da daha doğru bir ifadeyle imajları vardır. Oysa psikolojik yapıları incelendiğinde, kendine ''dayı''maskesi takan bu gençlerin , aslında zayıf kişiliğe sahip , öz güvenden yoksun çelişkilerle dolu tutarsız bireyler olduğu görülür. Bu aciz yönlerini gizlemek için kabadayılığa baş vurduğu saklanamaz bir gerçektir. Toplumsal uyumu zedeleyici ve gençlerin hem yaşamını hem geleceğini tehdit eden bu oluşumların önüne geçmekte ana-baba ve eğitimcilere düşmektedir. Özellikle okullarda , bu grupları dışlayıp cezalandırmak çözüm değil tam aksine çözümsüzlüktür. Bu gençleri anlamak onları kabullenmek problemi çözmenin yarısıdır. Ailelerin çocuklarıyla yeterli ve gerekli iletişim kurmaları, onları kendilerini ortaya koymaları için zemin hazırlamaları gençlerin böylesi gruplaşmalara yönelmelerine de engel olacaktır. ERGENLİK DÖNEMİNDE CİNSELLİK Ergen cinselliği, ergenlikten olgunluğa kadar süren dönemdeki insan cinsel yaşamının bir görünümü olarak tanımlanabilir. Bu görünüm içinde; cinsel organların cinsel etkinliğe hazırlığı, bedenin değişik bölümlerinin cinsel uyarımı, cinsel uyanma, orgazm ve çoğalma gibi olgulardan birini ya da bunların herhangi bir birleşimini amaçlayan davranış, düşlem, duygu ve tutum koşulları girer. Pratik açıdan,olağan ergen cinselliği yaklaşık olarak 12-21 takvim yaşları arasındaki insan cinsel yaşamının koşullarını konu alır. Söz konusu dönem 12-17 yaşlar arası ön ergenlik ve 17-21 yaşlar arası son ergenlik olmak üzere ikiye ayrılır. Ergenlik döneminde gencin hem fiziksel hem de duygusal açıdan değiştiğini-geliştiğini biliyoruz. Sağlıklı olan bir genç bu dönemde cinsel açıdan da gelişir ve birtakım ilkler yaşar. Bu cinsel deneyimler- gelişimler kızlarda ve erkeklerde ciddi bir farklılık göstermez. (Bu fark fizyolojik olmaktan ziyade toplumsal baskılar sonucudur). Genellikle karşı cinse duyulan ilgi-istek ve mastürbasyon temeline dayalı olan ergen cinselliği, aslında hassas bir geçiş dönemidir. Özellikle ebeveynler unutulmamalıdır ki bu her gencin yaşaması gereken fizyolojik bir süreçtir. Bu dönemde ergen ya da onun bu tür aktivasyonlarını engellemek , aşağılamak ya da en sık yapılan şekliyle suçlamak, gençte tamiri zor izler bırakabilir. Kendini suçlu ve hata yapan biri gözüyle gören genç ya cinsel aktivasyonunu tamamen bilinç altına iter ve hiçbir ihtiyacı yokmuş gibi davranır.( ki bu gelecekteki cinsel hayatını son derece olumsuz etkiler) veya sapkın davranışlarıyla adeta kendini suçlayanlardan intikam alır.(eşcinsellik,hayvanlarla cinsel ilişki,sürekli mastürbasyon vs gibi. Ama bunların da çoğunluğunun geçici olduğu unutulmamalıdır.)

Page 76: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

76

Bu durumu en sağlıklı çözüme oluşturacak kişiler yine ebeveynlerdir. Anne kız çocuğa baba ise erkek çocuğa sağlıklı bir model olmalı, onları bu dönemde yalnız bırakmamalı,destek çıkmalıdır. Cinselliğin doğal bir süreç olduğunu gencin bundan dolayı korkup, kendini suçlamaması gerektiği ergene anlatılmalıdır. Onun kaygıları azaltmaya çalışılmalı ve sağlıklı cinsel bilgiler verilmelidir.

Ergenin cinsel davranışları ile ilgili daha doğrusu bu davranışlara yönlendiren bir takım dış etkenler vardır. Bunlar: 1-Kültür: Kültür gence cinselliği yaşama sınırlarını çizer. Nereye kadar kabullenir olacağını ,nereden sonra aşağılanacağını belirler. 2-Din: Dinin yasak koyucu müeyyideleri cinselliğin sınırlarını belirleyici niteliktedir. 3-Çevre 4-Ailenin sosyo-ekonomik düzeyi. ERGENLİK DÖNEMİ VE İNTİHARLAR İntiharın ( öze kıyım ) tanımını yapmak güçtür. Durkheim'e göre intihar''Bir insanın doğuracağı sonucu bilerek olumlu ya da olumsuz bir eyleme doğrudan doğruya ya da araçlı olarak kendini ölüme sürüklemesidir.'' Birçok intihar kaza biçiminde gerçek intihar vakalarını yansıtmamaktadır. Yaşamın sürdürülmesi ve haz elde edilmesi temel amaç olduğuna göre intiharlar bir tür yabancılaşmadır. İntihar olaylarındaki veriler incelendiğinde toplumsal ve dinsel bağları güçlü olanlar zayıf olanlara göre,evlilerde bekarlara göre, çocuklularda çocuksuzlara göre intihar oranı daha azdır. Ayrıca yine kırsal alanda kentlere oranla daha az, erkeklerde kadınlara oranla daha fazla intihar vakası saptanmıştır. İntiharın tanım ve kapsamı kısaca belirtildikten sonra, ergenlik döneminde görülen intiharlar üstünde durmakta fayda vardır. Çünkü ergenliğin bir çelişki ve tutarsızlıklar dönemi olduğu, gencin saldırgan, umutsuz, isyankar tavırlarla hareket ettiğini belirtmiştik. Bir noktada saldırganlığın insanın kendisine yönelmesi anlamını taşıyan intihara, ergenin yakın olması kaçınılmazdır. Şimdi ergenlik döneminde ortaya çıkan intiharların sebeplerini sıralayalım: 1-Ailevi nedenler: Aile bireylerinin yeterince model oluşturamaması,genci anlamak yerine ona karşı baskıcı ve cezalandırıcı ya da sevgiyi esirgeyici tutum sergilemesi, anne-baba geçimsizliği ve kavgaların çocuğa yansıtılması ya da doğrudan çocuğun hedef alınması,ailenin aşırı ilgisi veya ilgisizliği, aile bireyleri arasındaki iletişim kopukluğu gibi nedenler sayılabilir.

Page 77: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

77

2-0kuldan kaynaklanan nedeler: Öğretmen (ya da okul idaresi ) ile öğrenci arasında sonu şiddet kullanmaya kadar varan problemler-iletişim kopukluğu, eğitimcilerin özellikle ergenlik dönemi gençlerin hassasiyetlerine özen göstermemesi veya bu hassasiyetlerden haberdar olmaması. Okul rehberlik servislerine gereken önemin verilmemesi ve yaygınlaştırılamayışı, okul aile iletişiminde güçlükler kopukluklar olması. Okulun başarıyı öğrenciden üstün ve önemli görüp başarısızlığı öğrenciye mal etmesi. 3-Çevresel nedenler: Kitle iletişim araçlarının zaman zaman intiharı özendirici yayınlar yapması, çocuğun çevresindeki yetişkinlerin tutarsız davranışları,gencin sosyo-ekonomik ve kültürel yoksunluklar içinde olması .

İntihara karşı alınabilecek önlemleri şöyle sıralayabiliriz : 1-Aile çocuklarının içinde bulundukları gelişim döneminin özelliklerini iyi tanımalı ona bu hassasiyetle yaklaşmalı, dinlemeli ve anlamaya çalışmalıdır. 2-0kul ve öğretmen ders başarısının her şey demek olmadığını, gencin kendisi olarak değerli olduğunu ona hissettirmeli, genci anlamaya ve doğru yönlendirmeye çalışmalıdır. 3-Gerek kitle iletişim araçları ve gerekse sağlıksız çevrenin gençte yol açacağı yıkıcı etkileri azaltmak için, gence seçiciliği konusunda aile-okul-yetişkin çevresi yardımcı olmalıdır. GENÇLİK DÖNEMİ VE KİMLİK OLUŞUMU

Gençlik döneminin en önemli psikososyal yanı, kimliğin kazanılmasıdır. Gencin bu dönemde sağlam bir kimlik duygusu geliştirebilmesi gerekir. Kimliğin en kısa tanımı "kişinin kim olduğunun ve nereye gittiğinin farkında olması"dır. Yani genç insanın "ben kimim?" sorusuna verebilecek cevabı bulunmasıdır. Kimlik, özdeşimlerin bittiği yerde başlar. Çocuk, ruhsal gelişimi sırasında çeşitli özdeşimler kurar. Yani çevresindeki yetişkin insanları, dar anlamıyla da ana-babayı model alır, onların davranışlarını taklit eder içine sindirerek kendi özellikleri haline getirir. Çocukluktaki bu özdeşimlerin birbiriyle bütünleştirilmesi ve gençlik dönemindeki arkadaş gruplarının değerlerinin alınmasıyla kimlik oluşur. Yani kimlik, çocuklukta çevredeki kişilerden kazanılan özelliklerin bütünleşerek benliğe yerleşmesiyle oluşur. Kimlik duygusu ise bu bütünleşmenin yaşanması ve buna bağlı güven duygusudur. Kimlik duygusu sağlam bir bireyin "ben neyim?", "kimim?" soruları karşısında duraksamadan vereceği cevapları vardır. Bunun rahatlıkla yapılabilmesi için kişinin kendi bireysel benliğine yerleşmiş olan süreklilik ve aynılık duygusuna gereksinim duyulur. Kimlik duygusu güçlü olan bireyler, kendilerini diğer insanlardan ayrı bir kimse olarak ayırabilirler. Zaman içinde kendileri ile ilgili devamlılık, tamlık ve bütünlük hissine sahip olurlar. Kimliğin gelişimi için toplumsal ortam, çevre önem

Page 78: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

78

taşır; yani kişinin kendisini nasıl gördüğü diğer insanların onu nasıl gördüğü ile bağlantılıdır. Gençlik döneminde kişi, yaşamının önceki dönemlerinde yaptığı özdeşimleri birleştirerek tek ve bir kimliğe dönüştürebilmelidir. Bu da gençlik döneminde ulaşılan bilişsel kapasiteyle başarılabilecek bir durumdur.

Kimlik oluşumunda aile ile olan ilişkiler de büyük önem taşır. Kimliği ile ilgili tam bir netliğe ulaşamamış kimlik araştırması içinde olan gençler, aileye daha bağımlı olan, bağımsızlığın ve atılganlığın hoş görülmediği ailelerden çıkan gençlerdir. Kimlik gelişimi, çeşitli biçimlerde yolla duraklar veya bozulabilir. Kimlik duygusu oluşmamış kimselerin yaşamla ilgili seçimleri amaçları sağlıksız seyredecek; sonuçta ortaya çıkan durum ise kimlik karmaşası olacaktır. Kimlik krizi ise, kişisel aynılık ve tarihsel süreklilik duygusunun yitimi, toplum tarafından kişiden beklenilen rolü kabullenememe veya yerine getirememe durumudur. Bunun sonucunda toplumsal yalıtılma ve geriye çekilme, aşırılıklar, isyankarlık veya her şeyi reddetme gibi tutumlar ortaya çıkarlar.

Güçlü bir kimlik duygusuna sahip olan insanlar, daha otonom, yaratıcı, çevrenin uyum için yapacağı baskılara direnebilen, yakınlık kurabilme kapasitesine sahip kimselerdir.

Kimliğin önemli bir bileşeni de cinsel kimliktir. Cinsel kimlik, bedensel biyolojik cinsel yapısının farkında olmak ve buna göre kendisini kadın veya erkek kabul etmekle kazanılır. Gençlik döneminde toplum, genç insandan açık bir şekilde tanımlanmış bir cinsel kimlik kazanmasını bekler ve ona bunun için bir imkan sunar. Gençlik dönemindeki bu gelişme cinsiyet yoğunlaşması olarak adlandırılır. İlk gençlik döneminde gerçekleşen bedensel değişiklikleri izleyerek erkeksi veya kadınsı görünüşün daha belirginleşmesine erkeksi ve kadınsı toplumsal rollerin alınması eşlik eder. Sağlıklı bir şekilde cinsel kimliğin kazanılması halinde genç insan, erkek veya kadın olmak durumuyla ilgili kendisini rahat hissetmelidir. Ancak özellikle bu dönemde gençlerde beden imgesi ile cinsel kimliğin uyumu konusunda -örneğin yeterince erkek görünümlü veya yeterince kadın görünümlü olunup olunmadığıyla ilgili- kaygı çıkabilir.

AHLAKİ GELİŞİM

İnsan yaşamının hiçbir döneminde ahlaki değerler, gençlik döneminde olduğu kadar önem taşımazlar. Birçok insan için sınırları belirlenmiş net bir ahlak duygusunun gelişimi gençlik döneminde tamamlanır. Ahlakı "içinde bulunulan çevre ve toplum tarafından paylaşılan kurallar, haklar ve görevler manzumesi" olarak tanımlayabiliriz. Ancak bazen kabul edilen kuralların birbiriyle çeliştiği olabilir, bu durumda birey kendi bilinçli seçimiyle ahlaki bir tercih yapmayı öğrenmek durumundadır.

Gencin bilişsel açıdan olgunlaşması, toplumsal beklentiler ve talepler, ahlaki gelişimi hızlandırır. Genç insan, kendisine sunulan çok çeşitli değerlerden

Page 79: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

79

kimilerini alır ve benimserken kimilerini reddeder. Her gencin yaşamına kılavuzluk eden şöyle ya da böyle bir değerler sistemi vardır. Güçlü bir kimlik duygusu ile değerlere sahip olma arasında sıkı bir bağlantı bulunmaktadır. Genç için ahlak ve değerler alanının önem taşıdığını hemen herkes kabul etmesine karşın ahlaki değerlerin gelişimiyle ilgili tam bir fikir birliği yoktur. Ahlaki gelişimi anlayabilmek için değişik teoriler ortaya atılmıştır. Bunlardan bilişsel yaklaşımı savunanlar, ahlaki değerlerin ahlaki bir duruma uygun şekilde düşünebilme yeteneği ile gerçekleşebileceğini öne sürerler. Bazılarına göre ise ahlak, insanların ne düşündükleri ile değil ne yaptıkları ile ilgilidir. Jean Piaget'nin zihinsel gelişimle ilgili çalışmaları, bu konuda önem taşırlar. Piaget, ahlakın bilişsel gelişime paralel olarak kademeli biçimde geliştiğini belirmiştir. Buna bağlı olarak küçük çocuğun sahip olduğu ahlaki değerlerle gencin sahip olduğu ahlaki değerlerin, bilişsel kapasitelerinin farklı olması nedeniyle birbirinden farklı olduğunu öne sürmüştür. İşlem öncesi zihinsel düzeyde olan çocuk, basit bir şekilde ana babanın koyduğu kuralları izler; somut işlemler döneminde çocuk, kuralları kabul etmekle birlikte bunların istisnası olabileceğini anlar. Gençlik döneminde gelinen zihinsel düzey olan soyut işlemler dönemindeyse artık genç insan, kuralları geniş ölçekte toplumun ve diğer insanların yararına göre değerlendirmeyi öğrenir.

Lawrence Kohlberg, Piaget'nin kavramlaştırmasını genişleterek ahlaki gelişmenin üç temel devreden oluştuğunu belirlemiştir: Gelenek-öncesi, geleneksel ve gelenek-sonrası. Her dönem de kendi içinde iki alt-gruba ayrılmaktadır. İlk düzey olan gelenek-öncesi ahlak döneminde ceza ve ana babaya uyma temel belirleyici etkendir; ikinci düzey olan geleneksel rol uyumunda ise çocuk, onaylanmak, takdir edilmek için diğer insanlarla iyi ilişkiler sürdürmeye çalışır. Ahlaki gelişimin son aşaması olan gelenek-sonrası dönemde ahlaki ilkelere gönüllü olarak uyulur ve gerektiğinde belli durumlarda bu kuralların istisnası olabileceği bilinir.

Gençlik döneminde önce geleneksel ahlaki düşünce baskındır: Buna göre doğru davranış, kişinin yapması gereken şeyleri yapması, otoriteye saygı göstermesi, ve varolan sosyal düzeni sürdürmesidir. Önceden savunulanın aksine son araştırmalar, birçok gencin bu aşamadan öteye geçmediğini ve burada kaldığını ortaya koymuştur. Bazı gençler ise gelenek-sonrası döneme geçerler. Bu dönemde herhangi bir toplumsal gruba ait olmayan, evrensel olarak kabul edilebilir, soyut ahlaki ilkeler kazanılır.

Bilişsel olarak ahlaki ilkelerin kazanılması, onlara uyulacağı anlamına gelmez. İnsanların doğru bildikleri şeyi yapmaları, ahlakın kendi kişiliklerinde ve kimliklerinde tuttuğu yerin önemine bağlıdır. Ahlaki değerlerin genç tarafında içselleştirilmesinin güce ve disipline ya da sevgiden yoksun bırakmaya dayanan bir eğitimle değil; ilgi ve sıcaklığın eşlik ettiği açıklama ve anlatmaya dayanan

Page 80: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

80

bir eğitimle sağlanabileceği çeşitli çalışmalarla gösterilmiştir. Gençliğin değer sistemi ile ilgili olarak Batı'da yapılan araştırmalarda günümüze doğru yaklaştıkça giderek daha fazla sayıda gencin kendi finansal ve genel iyiliğini toplumunkinden daha önemli gördüğü izlenmektedir. Yine 1970'li yıllarda yapılan araştırmalarda iyi eğitim daha ön plandayken, 80'li yıllarda daha fazla para kazanmak öne geçmiştir. Yeterince sistemli bir şekilde yapılmasalar da son yıllarda ülkemizde yapılan daha ziyade popüler nitelikli çalışmaların sonuçları da bu doğrultudadır. GENÇLERDE DİNİ VE SİYASİ FİKİRLERİN GELİŞİMİ

Gençlerde siyasi ve dini düşüncelerin gelişimi de ahlaki değerlerde olduğu gibi bilişsel gelişimle bağlantılıdır. Dini ve siyasi düşüncelerin yaş arttıkça daha soyut bir nitelik kazanmaları beklenir. ABD'nde yapılan bir araştırmada erken gençlik döneminde siyasi düşüncede otoriteryanizmin baskın bir özellik olduğu ortaya çıkmıştır. Yaş ilerledikçe siyasi düşünce daha az otoriteryan, soyut, diğer insanların gereksinimlerini ve amaçlarını dikkate alan bir nitelik kazanmaktadır. Dini düşünce de 12-18 yaşları arasında giderek daha soyut ve daha az sözel bir şekle dönüşür. Batı'da yapılan araştırmalarda 1960'lı yıllardan itibaren genç insanlar arasında dini, yaşamın en önemli değeri olarak görenlerin sayısı azalırken bir yandan da belli bir azınlık kesimde köktenci (fundamentalist) dinsel geleneklere olan ilgide artış izlenmektedir. GENÇLİK DÖNEMİNDE SALDIRGANLIK

Tüm bu özelliklerinden dolayı gençlik, insanoğlunun şiddete ve saldırganlığa en yatkın dönemlerinden biridir. İstatistikler, şiddet olaylarının daha çok gençler tarafından gerçekleştirildiğini ve gençlerin daha çok suça eğilim gösterdiklerini ortaya koymaktadır. Bunun nedenleri çok çeşitlidir. En başta gelen nedenler arasında bu dönemde saldırgan dürtülerde artma olması gelir. Tepkilerin sözden çok eylemler ve davranışlarla gösterilmesi; hormonal ve biyolojik değişiklikler; fiziksel güç ve enerjideki artış, bu durumun diğer nedenleri arasında sayılabilir. Gençler tarafından yapılan kanuna aykırı işlerin başında hırsızlık, çevreyi ve eşyaları tahrip etme, tecavüz, saldırı ve cinayet gelmektedir. Bu tür suçları işleyen gençlerin sayısında başta A.B.D olmak üzere çeşitli Batılı ülkelerde yıldan yıla artış görülmektedir. Cinsiyetler arasında bu tür suçlara eğilim açsından bir farklılık görülmektedir. Erkeklerde bu tür eylemlere karışma daha sıktır; fakat giderek erkek/kadın oranı azalmaktadır.

Yakın zamanlarda yapılan araştırmalar, genel olarak suça yönelik davranışların başlamasında ve sürdürülmesinde akranların ve arkadaş grubunun önemini ortaya koymuştur. Yakın zamanlarda yapılan uzunlamasına bir çalışmada, üç yıllık bir süre içinde suça eğilimli arkadaş grubu olan gençlerde böyle bir

Page 81: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

81

arkadaş grubu olmayanlara göre daha fazla oranda bu tür davranış görüldüğü saptanmıştır. Özellikle sosyoekonomik açıdan az gelişmiş kent kesimlerinde yaygın olan gençlik çeteleriyle ilgili yapılan araştırmalarda, bunların suça eğilimi arttırmakla birlikte, eğer iyi organize olmuş, şiddet eğilimi az olan bir grup ise gencin kişisel değer, akranlar tarafından kabul edilme ve kendini koruma gibi doğal eğilimlerini doyurmaya yardım edebileceği ortaya konmuştur. Genellikle suça eğilimli gençlerin zeka düzeyleri, diğer gençlerden daha düşüktür. Kişisel etkenler de saldırganlık ve şiddet eylemlerinin de içinde yer aldığı suça yönelik tutumları etkilerler. Erken okul yıllarından itibaren bu tür gençlerin zor uyum sağlayan, az arkadaşlık kuran, hesapsız, dürtüsel davranışlar gösteren ve otoriteye karşı çıkan çocuklar oldukları araştırmalarla gösterilmiştir.

Gençlerde suça ve şiddete eğilimin en iyi öngörücüsü ana baba ile olan ilişkinin şeklidir. Çocuklukta ihmal edilen, aşırı katı veya dengesiz, daha çok da fiziksel cezalandırmaya, dayağa dayanan bir disiplin uygulanan çocuklarda gençlik döneminde bu tip davranışlar daha sık izlenmektedir. Ana baba çocuk ilişkisinde karşılıklı düşmanlık, aile kaynaşmasının yokluğu, ana babanın çocuğu reddi, ilgisizliği bu tür gençlerin ailelerinde sık rastlanan durumlardır.

Alt-gelir gruplarında yer alan gençlerin suça eğilimlerinde ruhsal sorunlardan çok toplumsal ve kültürel etkenlerin daha fazla rol oynadığı düşünülmektedir. Gençlik döneminde politik eylemler ve şiddet

İnsan, gençlik döneminde düşünce yapısı olarak büyük dönüşümler yaşar. Gençlik dönemine girilmesiyle birlikte düşünce işleyişi somuttan soyuta doğru kayar; insanlığın durumu, moral ve etik değerler ve din konuları kökten ve yeni baştan ele alınır. Zekanın en işlek olduğu dönem olan 18-24 yaş arasında gençler, herşeyi sorgularlar. Kendileri, dünya, varoluşun nedenleri gibi konularda enine boyuna düşünmeye başlarlar. Genç insan, sadece görünen gerçekliğe bağlı değildir. Olabilecek alternatifler üzerine düşünebilir. Bu dünyanın nasıl başka türlü olabileceğini de kapsayan bir sorgulamayı getirir bu. Olumsuzlaşma bu dönemin en tipik özelliklerindendir ve politik seçimlerde dahil olmak üzere yaşamın tüm alanlarını kapsar. Ana babanın sahip olduğu tüm değerler olumsuzlaşabilir. Genç ailesinden kopmaya ve bireyselleşmeye başladıkça "ben kimim?" ve "nereden gelip, nereye gidiyorum?" soruları sorulmaya başlanır. Genç, kuralları incelemeye, bu kuralların ardında yatan ilkeleri tartışmaya başlar. Soyut ve kurgusal bazen de pratikle pek doğrudan ilişkisi olmayan bu düşünme tarzıyla genç insan, ahlaki, dini ve politik alanlarda varolan sistemi yetersiz bulabilir ve bu nedenle köktenci karşı çıkışlara yönelebilir. Çok ortada ve ayan beyan olan yanlışlıkları gördükleri halde düzeltmedikleri için erişkinleri

Page 82: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

82

ikiyüzlülükle suçlayabilir. Yaş ilerledikçe kafasında kurduğu ideal dünya ile gerçek dünya arasındaki fark ortaya çıktıkça hayal kırıklıkları yaşayabilir.

Gençlik döneminde ailenin dışındaki dünya ve arkadaş grupları daha birincil bir konuma geçer. Genç insan, kendisini akranlarının gözüyle değerlendirir; arkadaş grubunun normlarından sapma kendine güvenini azaltan ve istenmedik bir şey olur. Birçok insan için gençlik dönemi ahlaki gelişmenin ve değerlerin şekillendiği bir dönemdir aynı zamanda. Soyut düşünce döneminde artık sadece ailenin değil, geniş ölçüde toplumun ve insanlığın çıkarları da devreye girer.

Gençlik döneminin bir diğer özelliği de gençlerin kolaylıkla tehlikeli ve riskli davranışlar sergileyebilmesidir. Bunun için zaten toplumu savunmak hep onlara kalmıştır; toplumun vurucu gücü gençler olmuş, onlar öne çıkmıştır. Benzer şekilde ideolojik, ulusal mücadelelerde, spor karşılaşmalarında gençleri görürüz hep. Fiziksel bedensel gücün zirveye ulaştığı yaşlardır gençlik yılları. İstatistiklere göre gençlerin ölüm nedenleri arasında kazalar özellikle de motorlu taşıt kazaları birinci sırada yer almaktadır. Bu durumun kolay risk alıcı davranışlara girme eğilimi ile ilişkisi olduğu sanılmaktadır. Gençlerin kolay tehlikeye atılmaları yetersizlik duygularını örtmeye yönelik aşırı tepkiler, gruba benzeme ve uyma, kendisini çok güçlü, zedelenemez ve ölümsüz görme gibi nedenlerle açıklanmaktadır.

Gençlik döneminin bu özelliklerini alt alta sıraladığımızda tablo daha netleşiyor; gençlerin kurulu düzene olan sorgulayıcı tavırları, köktenci ve ödün vermez düşünce biçimleri, arkadaşlığa verdikleri önemleri, enerji dolu olmaları ve kolay tehlikeye atılabilmeleri neden siyasi mücadelelerde ön saflarda yer aldıklarını açıklıyor. Hele de böyle bir mücadele norm haline geldiğinde yani diğer gençler de aynı şeyi yaptıklarında arkadaş grubunun kuralları genç için önem kazandığından ailenin tutumu ne olursa olsun genç, politik grupların içinde yer alabiliyor. Gencin içinde yer aldığı politik grubu seçimi, bireysel özellikleri de hesaba katan ayrı bir tartışmayı gerektiriyor.

80 sonrası gençlerin siyasi katılımları, en azından görünürde de olsa azaldı. Bir kere genelde tüm toplum için siyasi mücadele daha az önemli hale geldi. Politikacılar özelinde tüm bir politika, olumsuzlaştı, onların "uğruna mücadele vermeye değmeyecek insanlar olduğu" vurgulandı. İnsanların kendilerini tanımlamasında politik kimlik daha ikincil oldu. Bu gençleri de etkiledi ister istemez. 80 öncesinde hemen tüm gençler için siyasi tercih, kişisel kimliklerinin en önde yer alan bir bileşeni idi. Neredeyse bazı gençlerin bu alan dışında uğraşıları kalmamıştı: okul, eğitim, meslek, arkadaşlık ilişkileri, karşı cinsle ilişkiler, hobiler, özel zevkler, sanat ve güncel politika dışındaki düşünsel etkinlikler hep ikinci planda kaldı. Dolayısıyla gençlik döneminin diğer özellikleriyle birleştiğinde 80 öncesi yıllar, gençlerin "siyasi şiddet"e yönelmeleri için çok elverişli bir vasat oluşturdu.

Page 83: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

83

Şüphesiz gençlik döneminde hız kazanan siyasi ilgi ve etkinlikler, gençlerin sağlıklı bir gelişim gösterebilmesi için olduğu kadar dünyamızın yenilenmesi ve değişimi için de gereklidir. Üstelik bu tür ilgi ve etkinlikler, barışçı bir mecrada sürdürüldüğünde, gençlik dönemindeki şiddete yönelmenin de gerçek panzehiridirler. Ancak sağlıklı bir kişisel gelişim için gencin politik alanların dışındaki tüm diğer alanlarda da belli bir varlık gösterebilmesi, olgunlaşması, seçimler yapması gereklidir. Ülkemizin gençleri 1980'lerden yakın zamanlara gelene kadar politik alanının önceki kıyıcı ve bıktırıcı hegomonyasından kurtulmanın verdiği rahatlıkla hareket etmişlerdir. Artık enerjiler oralara akıtıldığından sanatta, ticarette, ekonomide gençlerin etkisi daha fazla hissedilmiş, Yuppiler her yerde boy göstermişlerdir. Politik olmak, belli bir siyasi gruptan yana tavır almak, bir norm olmaktan çıkmış, gençler hem kendi seçimlerini daha rahat belirleyebilmişler hem de seçenekleri daha fazlalaşmıştır. Ne var ki bu olumlu atmosferin ülke geneli için geçerli olduğunu söyleyebilmeye imkan yoktur. Tam tersine bir yandan depolitizasyon süreci işlerken diğer yandan toplumun bıçak sırtında duran dengeleri alt-üst olmuş, toplumun ve dolayısıyla gençlerin çok büyük kesimi için yoksullaşma, göç, ani kültürel değişim, teknomedyatik dünyadan gelen uyaran bombardımanı gündeme gelmiştir. Kaosa gidiş, gençlerin büyük bölümünün yaşam karşısındaki seçim yapma, sağlıklı bir bireysel kimlik oluşturabilme fırsatlarını ortadan kaldırmış, öfkelerini biriktirmiştir. Ortaya çıkan tablo, 1990-1996 arasındaki dönemin karakteristiklerini belirlemiş; özellikle daha tutucu bir ahlaki gelişim düzeyinde olan lise gençliğinin özellikle umutsuz ve lümpen kesimlerinin amaçsız ve sudan gerekçelerle birbirlerine kıyasıya saldırılarını ve çete cinayetlerini gündeme getirmiştir.

1996'dan sonra yeniden gençliğin siyasallaşması gündemdedir. Siyasallaşma ve barışçı bir siyasi mücadele ortamı olmadığından "siyasi şiddet"e yönelme eğilimi, yüksek okullardan liselere doğru hızla yayılmaktadır.

Biz, hepimiz, gençlerimizin neden şiddete başvurdukları olgusu üzerinde yeterince kafa yormazsak ve uygun tedbirler almazsak toplumumuzun yeni genç boğazlaşmalarına sahne olmasını istemesek bile en azından seyirci konumunu benimsediğimizi itiraf etmek, bu suçun sorumluluklarına hazır olmak durumundayız.

Page 84: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

84

BÖLÜM 4

OKUL BAŞARISI

1-BAŞARI NEDİR?= Başarı öğrencinin yetilerini en üst düzeyde kullanabilmesidir. Bu nedenle her öğrenci için başarı aynı şey yada not değildir. Her insan bir dünya olduğu ve birbirine benzemediği için tüm öğrencilerden aynı yönde ve derecede başarı beklemek aslında öğrencinin tekliğini,özelliklerini hiçe saymakla eş anlamlıdır. Örneğin bir öğrenci sözel alanda,bir öğrenci sayısal alanda bir başka öğrenci ise mekanik alanda üst düzey yeteneğe sahip olabilir. Bu üç öğrenciden matematik,Türkçe,fen,iş eğitimi gibi derslerde aynı notu almalarını beklemek en hafif deyimiyle adaletsizlik olur. Anne ve babanın yüksek beklentisi,çocuğun özelliklerinin farkına varmaya çalışmadan başka bir alanda yada tüm alanlarda başarı beklemesi anlaşılabilir fakat geçerli olmayan bir tutumdur. Bu nedenle ilk yapmamız gereken şey;çocuğunuzun özelliklerini tanımaya çalışmak ve bu özelliklerini geliştirmesine uygun ortam hazırlamaya çalışmaktır. 2-KARAR VERME= Çocuğunuz ileride kendi hayatında neler yapmak istiyor, nasıl para kazanmak istiyor, okuyarak mı, yoksa ticaret yaparak mı, işçi olarak çalışarak mı ? nasıl bir iş istiyor bunun üzerine tartışın konuşun. Eğer çocuğunuz liseye devam etmek istemiyorsa bir ilköğretim mezununun nasıl bir işte çalışabileceğini düşünmesini isteyin. Çevrenizde bu konumda olan insanlarla konuşmasını sağlayın. Göreceksiniz ki liseye devam etmeye karar verecektir. 3-AMAÇ BELİRLEME= Çocuğunuz hayatını okuyarak kazanmak istiyorsa o zaman birlikte istediği hedefe varmak için hangi basamakları nasıl geçmesi gerektiğini bir bir tartışarak yazın. İlköğretimde öğrenciler henüz gelecekte yapmak istedikleri mesleğe yönelme gücüne sahip değildir. İlgiler ortalama 16 yaşında belirginleşmeye başlar. Fakat belirlenmiş bir amacı olmak başarı için son derece önemli bir etkendir. Önemli olan kendine bir amaçlar belirlemesidir,bu amaçlar yaş ilerledikçe değişecektir. Çocuğunuza yardımcı olup, uzun süreli, yıllık ve aylık amaçlar belirlemesini sağlayabilirseniz işin zor olan kısmını halletmiş olursunuz. Çünkü amaçsız öğrenci dümensiz gemiye benzer nereye gideceğini kestirmek oldukça güçtür.

Page 85: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

85

4-PROGRAM= Şimdi bu hedeflere varmak için hangi gün ve ne kadar ders çalışması gerektiğini konuşun ve kendisine bir haftalık ders çalışma programı yapmasına yardımcı olun ve az konuşup onu çok konuşturarak neler yapması gerektiğini kendisi öğrensin kendisi karar versin kendisi planlarını yapsın. Siz ise bu planları takip edin. Ders çalışmayı planladığı saatlerde çalışması için uygun ortamı sağlayın. Kardeşleri varsa rahatsız etmemelerini sağlayın,herhangi bir iş yapmasını istemeyin ve programa uyup uymadığını kontrol edip;programa uyma konusunda onu yüreklendirin. 5-ODA DÜZENİ= Çocuğunuzun ders çalışabilmesi için gerekli ortamı hazırlayın. En uygun olanı kendine ait bir odasının olmasıdır. Eğer oda sağlama imkanı yoksa evin en sessiz odasının bir köşesini çalışma köşesi olarak düzenlemesine yardımcı olun. Asla ders çalış demeyin !

Bir çok anne baba çocuklarına hep ders çalışmalarını tekrar tekrar çocuğu bıktırana kadar söylerler. O zaman ne diyelim yada ne yapalım da çocuklarımız derslerine çalışsınlar başarılı olsunlar? Diye bir soru gelebilir.

• Çocuklara derslerin günlük hayatta ne işe yaradıklarını konuşun faydalarını anlatın göreceksiniz daha çok ilgilenecekler. Matematiğin hayatımızın her alanında lazım olacağını, sosyal derslerle toplumu ve ülkemizi tanıyarak ona göre hedefler belirleyeceğimizi anlatabiliriz. Fen dersleri ile vücudumuzu, maddenin yapısını öğrenirsek kendimizi hastalıklardan ve zararlı maddelerden korumayı öğreniriz. Acil durumlarda ilk yardım yapabiliriz. vb. gibi sözlerle derse olan bakış açılarını genişletmeye çalışın.

• Çağımızda bilginin önemli olduğunu ,bilgiyi elinde bulunduranların hayatta başarı sağlayacakları aksi durumlarda ise bilgisiz insanın sıradan olacağı ve diğer bilgili insanlara bağımlı olacağı , günümüzde insanın değeri sahip olduğu para ,mal, mülk ile değil kafasındaki bilgiler ile doğru orantılı olduğu anlatılmalı. Çünkü bilgili insan her zaman zengindir , zengin ise malı olduğu sürece. Bilgi kaybolmaz ,mal para kaybedilebilir.

• “Bir insanın maddi ve manevi olarak mutlu olması kafasındaki bilgi ve kalbindeki sezgi ile mümkün olur bunu sağlamanın yolu ise okumak, düşünmek, üretmekle mümkün olabilmektedir.” Düşüncesini içine sindirmesine yardımcı olun.

6-AİLE TUTUMLARI VE DİSİPLİN= Olumsuz Aile Tutum Şekilleri

Page 86: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

86

1. Aşırı sevgi ve gevşek eğitim: Bu tutumu gösteren ailelerde sevgi, çocuğa şımartılacak derecede çok verilir ve disiplin yok denecek kadar azdır. Çocuktan çok az şey beklenir. Bu tarz yetiştirilen çocuklar genellikle erişkinlik yaşamlarında sorumluluk taşımayan, hep alıcı bireyler olarak karşımıza çıkar. Burada verilen sevgi, aşırı vericilik ve aşırı koruyuculuk biçimindedir. Disiplin tarzları ise yalancı bir hoşgörü biçiminde görünürse de aslında ailenin güçsüzlüğünün ve yetersizliğinin bir sonucudur. Çocuk ne kadar büyümüş olursa olsun, aile ona ilk yıllarda olduğu gibi daima vermeye ve korumaya eğilimlidir. Böyle çocukların ileride, doyumsuz ve bencil olma olasılığı fazladır. Eğer aile varlıklı ise çocuğu bir süre daha doyurulabilir; çocuk dayanaksız ve doyumsuz kaldığında ise alkol, kumar ve madde kullanımına başlama olasılığı artar.

Bazı anne-babalar otorite olmayı öğrenememişlerdir; bunlar çocuklarına gerekli sınırlamaları koyamazlar. Bir kısım anne-baba ise katı baskı altında yetişmişlerdir. Kendi yaşamadıklarını çocuklarına yaşatmak isterler ve dolaylı olarak doyum sağlamaya çalışırlar. Ne var ki, sınırların katı ve dar olması kadar iyi çizilmemesi de çocuğun gerekli rehberlikten yoksun kalmasına neden olur. Bu gibi çocuklarda başkaldırıcı ve toplumdışı davranışlar daha sık gözlenir. 2. Aşırı sevgi ve sıkı eğitim: Burada sevgi, aynı birinci tutumda olduğu gibi aşırı verici ve koruyucu bir davranışla sunulmaktadır. Ancak çocuğa bir bebek gibi bakıldığı halde, kendisinden beklenenler çoktur. Hiçbir şey esirgenmez; özel dersler aldırılır, çeşitli olanaklar sağlanır. Buna karşılık çocuktan ileri düzeyde başarı beklenir. Bu tutumla yetiştirilen çocukların nevrotik olma olasılıkları çok yüksektir. Bu beklenti, sevgi ile beraber sunulduğundan çoğunlukla çocuklar tarafından kolay benimsenir ve benliğe sindirilir. Bazen çocuk bu özellikleri çok sindirmiştir ve kendisini aşırı derecede kontrol eder; böylece acımasız bir üst benliğe sahip erişkin olarak yetişir. 3. Yetersiz sevgi ve aşırı disiplin: Sıkı eğitim vardır ve disiplin genellikle aşırı cezalarla uygulanır; en küçük şeyde cezalandırma (dayak, şiddet) yoluna gidilir. Çocuk çoğunlukla aşağılanır ve horlanır. Böyle yetiştirilen çocuklarda saldırgan ve antisosyal davranışlara eğilim artar. Bu tür ailelerde büyüyen çocuklar, karşı çıkma ve saldırganlık gibi yollarla kendilerini kabul ettirmek isterler ve kendi iç dünyalarını açıklamakta zorlanırlar. 4. Gevşek eğitim ve yetersiz sevgi: Bu durum yoksul ve kalabalık ailelerde gözlenir. Çocuğa düşen sevgi ve ilgi payı azdır. Çocuğun eğitimi de yetersizdir. Böyle çocuklar "saldım çayıra, mevlam kayıra” anlayışı ile yetişir. Çocuk, kendi yolunu bulmaya çalışır. Böyle çocuklar pasif ve donukturlar. Bu tutumda da disiplinsizlik söz konusudur, ancak disiplinsizliğin buradaki nedeni sorumsuzluk

Page 87: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

87

ve ilgisizliktir. Sevginin yetersiz oluşu aşırı iticiliğe neden olur. Çocuk yeterli sevgi ve bakım görmez. Hazır olmadığı çağlarda bağımsızlığa zorlanır; bir an önce kendi kendisine yetmesi ve kendisine bakması beklenir. Diğer olumsuz aile tutumları: a. Anne ve babanın tutumları arasında tutarsızlık: Bu tutumda, bir çocuğa annenin ayrı, babanın ayrı bir tutum izlemesi söz konusudur. Çocuğa konulan sınırların sürdürebilmesi için anne-babanın davranışlarında tutarlı olması gerekir. b. Aile içindeki kardeşlere farklı tutumlar : Burada çocuklar arasında ayrımcılık vardır. Örneğin, kız çocukla erkek çocuk arasında veya yatağını ıslatan çocukla diğer çocuklar arasında ayırım yapılır. c. Aile içi kutuplaşmalar: Aile içinde bazen klikleşmeler, aile içindeki bir grubun başka gruba ya da kişiye karşı çıkması, gizli anlaşmalar oldukça sık görülür. Bazen anne-baba çocuklara karşı, çocuklar anne-babaya karşı, bazen de bir çocukla baba, bir başka çocukla anneye karşı kutuplaşabilir. Çocuk aile içinde herkesin yüklendiği bir şamar oğlanı da olabilir. Sağlıklı Tutum

Ailenin çocuğa karşı tutumunun iki temel öğesi vardır;1. Sevgi, 2. Disiplin. Kuramsal olarak en olumlu tutum, temel gereksinimleri en uygun biçimde karşılayan, kişide kendi kendisini doyurabilme yetisi geliştiren, iki temel öğeyi en sağlıklı biçimde ve oranda içinde bulunduran tutumdur.

Disiplin, aile içindeki denge ve düzenin oluşturulmasında büyük önem taşır. Ancak disiplin toplumumuzda çoğunlukla "cezalandırma" ile eşanlamlı olarak değerlendirilmektedir. Her ne kadar kelime anlamıyla "katılık" ve "kuralcılık" gibi kavramları çağrıştırıyorsa da gerçek anlamda disiplin, cezalandırma kadar ödüllendirmeyi de içerir ve çocuğun topluma uyumunu kolaylaştıran davranışın yönlendirilmesini amaçlar. Disiplin, çocuğa istenilen davranış ve alışkanlıkları öğretir, kendi kendini denetleme ya da iç denetim demek olan ahlak gelişimini sağlar. Disiplin, tutarlılık ve esneklik gibi temel ilkeleri içermelidir. Katı ve baskıcı disiplinle davranışı yönlendirmeyi amaçlayan anne-baba; çocuğun kendilerine karşı korku, öfke ve kızgınlık içinde olmasına neden olur, çocuğa saldırgan olmayı ve sorunlarını şiddet yoluyla çözmeyi öğretir ve zayıf vicdan ve ahlak gelişimine yol açar.

Araştırmalarda disiplin yöntemi olarak ödüllendirmenin ceza vermekten daha etkili olduğu saptanmıştır. Disiplin hem yeteri kadar hem de çocuğun

Page 88: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

88

yaşına uygun olmalıdır. Kurallar açık olmalı ve uygulanabilmelidir. Ceza verilmesi gerekiyorsa hemen uygulanmalı ve üstü örtülmemelidir. Ceza, çocuğun özüne değil de davranışlarına yönelik olmalıdır. Anne-babalar çocuklarına sevgi, anlayış, sabır ve hoşgörü ile disiplin vermelidir.

Anne-baba-çocuk ilişkilerini içinde yaşanan toplumun etkileri belirler. Türk aile ve eğitim sistemine bakıldığında, genelde otoriter, kısıtlayıcı, aşırı koruyucu ve kontrol edici bir yapının ortaya çıktığı, çocukların saygılı, baş eğici, pasif ve uysal kişilik yapısıyla biçimlendiği kurallara uygun davranışlar ödüllendirilirken, aktif, sorgulayıcı, atılgan davranışların cezalandırıldığı görülmektedir. Başka bir deyişle, toplumumuzda çoğunlukla pasif ve söz dinleyen çocuklar anne-babayla olumlu ilişkilere girmekte, kendi görüşlerini ifade edebilen aktif ve girişken çocuklar ise çatışma kaynağı olmaktadır. Hoşgörülü ve demokratik ailelerde büyüyen çocuklar, arkadaşları ile ilişkilerinde daha etkin, daha girişken, yaratıcı fikirler ileri sürebilen ve fikirlerini söyleme eğiliminde görülen çocuklar olmaktadır.

Sevgi ve şefkat insan ruhunun üretebildiği en gönül okşayıcı duygulardır. Sevgi, övgü ve takdir insana değerli olduğu duygusunu verir; değerli olduğunu hisseden insan da çevresine değer verir. Hepimizin ortak amacı çocuklarımızın fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı yetişmesidir. Bunda anne-babaların tutumlarının etkisinin büyük olduğu gerçeği yadsınamaz. Anne-babaların çocuklarına yönelik tutumlarının sağlıklı olması, büyük ölçüde onların kendi içlerinde barışık, dengeli, huzurlu ve birbirlerine karşı sevgi ve saygılı olmalarına bağlıdır. DİSİPLİN= "Disiplin nedir? Nasıl tanımlanmalı? Nasıl uygulanmalı?" konularına geçmeden önce eğitimci ve düşünürlerin disiplin kavramına nasıl baktıklarından örnekler vermek istiyoruz.

İbni Sina, yaklaşık bin yıl önce, "Kanun" isimli yapıtında çocuk yetiştirme konusunda su sözleri söylemiş: "Çocuklar özenle bakılmalı, davranışlarında ölçüyü kaçırmamaları için desteklenmelidirler. Öfkeli tepkileri, korkuları ve kaygıları giderilmelidir. Bu, en iyi biçimde, çocuğun istek ve eğilimleri yanında hoşlanmadığı şeyler de göz önünde tutularak sağlanır. Çocuğun doğal yetenekleri desteklenirken, onu tedirgin eden nedenler ortadan kaldırılmalıdır. Böyle bir yetiştirme hem beden, hem de ruh için yararlıdır. Çünkü kazanılan iyi alışkanlıklar ve davranışlar daha ilk yıllarda kişiliğe siner. Çocuk altı yasına gelince, öğretim ve eğitim için bir öğretmenin yanına verilmeli; onu gereksiz bilgilerle yüklemeden, basamak basamak giden bir öğretim yolu izlemeye çalışılmalıdır."

Page 89: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

89

Eğitimde disiplin söz konusu olunca ünlü eğitimci Pestollozzi söyle diyor: "Temelinde sevgi olan hiçbir eğitim başarısızlığa uğramaz." Eğitimde disiplin anlayışını bu sözden süzüp çıkarmalıyız. Disiplin, çoğu zaman baskı ve otoriteyi açıklayan anlamda kullanılmaktadır. Oysa disiplinin gerçek anlamı bu değildir. Disiplin, çocuğun eğitimindeki sağlıklı tutum ve kuralları içerir. Aynı zamanda disiplin, bireysel hak ve özgürlüklerin sınırlanmadığı, doğallığın ayıplanmadığı, kişiler arası ilişkileri düzenleyen, yetenek gelişiminin sağlandığı, sorumlulukların paylaşıldığı ilke ve kurallar bütünüdür.

Böylelikle ailenin disiplin konusunda yapması gereken; çocuklarında var olan olumlu gelişmeleri desteklemeleri, olumsuzları ise düzeltmeye çalışmalarıdır. Bunu gerçekleştirmeye çalışırken yani disiplin oluşturmaya çalışırken sevgi ve özgürlük kavramlarını da birlikte düşünmeleri gerekmektedir. Bu üç kavram yetişkin yaşamında da birlikte düşünülmesi gereken önemli unsurlardır.

� Anne-babalar, çocuklarını disipline etmeye çalışırlarken onların sadece olumsuz ve cezalandırılması gereken davranışlarını görmekle kalmayıp, olumlu davranışlarını da ödüllendirmelidirler.

� Ailelerce çocuklara ceza verilecek davranış ya da konular çok iyi tespit edilmelidir. Çünkü "Çok konuşuyor. Soru soruyor. Hareketli. Cinsel konulara ilgi duyuyor." gibi anlatımlarla dile getirilen davranışların ceza görmesi, çocukların ruhsal yaşamlarına zarar verebilir.

� Ebeveynler, cezayı istenmeyen davranışı ortadan kaldırmak üzere uygularlar. Ceza, yapılan davranışın ardından hemen uygulanırsa doğru sonuç verir. Cezanın etkili olmasının belirleyicileri, ebeveyn davranışlarındaki zamanlama ve tutarlılıktır.

� Ayrıca anne-babaların, çocuklarından bekledikleri bir davranışın oluşumunu sağlamak için ceza yöntemini tek başına uygulamaları yetersiz kalacaktır. Bunun yanında çocuklara yanlış davranışın yerine konulması gereken olumlu davranış modelleri de sunulmalıdır. Ceza, çocuğun "ne yapmaması" gerektiğini öğretir. Oysa önemli olan Çocuğa; uygun olmayan davranışın yerine "ne yapması" gerektiğinin öğretilmesidir.

Ebeveynlerin çocukları üzerinde disiplin kurmasını etkileyen en önemli etken iletişim yolu ve biçimidir. Ailelerin, çocuğu ile iletişim kurarken bazı ilkelere uymaları gerekir. Bu ilkeleri söyle sıralamak mümkündür: I. Koşulsuz Sevgi: Her anne-baba çocuğunu çok sever ve onun için tüm fedakarlıklara katlanır. Fakat sevgi Koşulsuz olmalıdır. "Eğer derslerindeki bu başarısız durum böyle devam ederse korkarım sana olan sevgim azalacak." gibi

Page 90: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

90

iletişim örnekleri kurulur ise yanlış davranılmaya başlanmış demektir. Çünkü sevgiyi belli koşullara bağlayarak disiplin sağlanamaz. Hatta istenmeyen davranış, zaman içinde daha da pekiştirilmiş olur. II. Beş Temel Özgürlüğün Yaşanması: Doğan Cüceloglu'nun ünlü terapist Virginia Satır'dan aktardığı ve her bireyin doğuştan bu özgürlüklere sahip olması gerektiğini söylediği bu temel özgürlükler şunlardır:

1. Bir şeyi isteme ve reddetme özgürlüğü: Çocuk, kendi arzusuna göre bir yemeği yeme ya da yememe özgürlüğüne sahiptir. Fakat bunun yanında vermiş olduğu bu kararın sorumluluğunu da taşımalıdır. Yemeğini yemediği zaman diğer öğün zamanına kadar ona bir şey verilmeyeceğini bilmeli ve ona uygun davranmalıdır.

2. Etrafında olan bir şeyi görme ve işitme (algılama) özgürlüğü: Kimi zaman ebeveynler çocuklarında o anda oluşan olumlu bir gelişmeyi görmek yerine, geçmişte olmuş veya gelecekte olabilecek bir olumsuzluğu göz önüne getirmeye çalışırlar. Ailenin "Evet, şu anda derslerinde önemli bir ilerleme kaydetmiş durumdasın; ama çalışmayı azaltırsan notların hemen düşecektir, unutma." gibi yollarla iletişim kurması çocuğun motivasyonunu kırar, performansını düşürür.

3. Duygularını olduğu gibi ifade etme özgürlüğü: Çocuklar, dönem dönem yaşanan olaylara karşı yetişkinden farklı duygusal tepkiler gösterebilirler. Ebeveyne göre hiç komik olmayan bir şey onu güldürebilir ya da tam tersi, ağlatabilir. Çocuğun bu duygusal tepkileriyle alay etme, önemsememe veya reddetme davranışları içine giren anne-babalar yanlış davranmış olurlar. Çünkü çocuğun, bu duygularını ifade etme ve saygı görme özgürlüğü olmalıdır. Aksi takdirde çocuğun da anne-babasının duygularını anlamaya ve dinlemeye özen göstermesi beklenemez.

4. Düşüncelerini olduğu gibi ifade etme özgürlüğü: Çocuklar istedikleri konu ile ilgilenme ve konu üzerinde istedikleri zaman düşünme özgürlüğüne sahip olmalıdırlar. Bu düşüncelerini de algıladıkları biçimi ile ifade edebilmelidirler. Anne-babalar "Haydi, misafirlere dünkü gezi ile ilgili neler düşündüğünü anlat!" dedikleri zaman çocuk bu konu ile meşgul olmak istemiyorsa zorlama ve baskı ile karsılaşmamalıdır.

5. Var olan potansiyelini kendi istediği yönde geliştirme özgürlüğü: Anne - babalar, kimi zaman çocuğun küçük yaşlarda iken ne ile, nasıl

Page 91: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

91

oynayacağına, resmini hangi renklerle boyayacağına karar verme aşamasında yönlendirme yaparlar. Tabi bu yönlendirmelerin çeşidi ve konusu çocuğun yaşı ilerledikçe değişimler gösterir. Çocuk büyüdükçe meslek seçimi hatta eş seçimi konularına kadar varabilir. Oysa bu konularda çocuklar özgür bırakılmalıdır. Aksi halde kendini baskı altında hissedecek ve mutsuz olacaktır. Aile, çocuğun gelişim dönemi özelliklerini iyi tanımalıdır : Anne- babalar, çocuklarında yaş ile beraber değişen fiziksel, duygusal, sosyal ve zihinsel gelişimleri gözlemektedirler. Bu gelişim alanları ile ilgili olumlu değişimler olabileceği gibi olumsuz değişimler de olabilir. Tabi bu değişimlerin anne-baba-çocuk iletişimine getireceği farklılıklar kaçınılmaz olacaktır. Aile, çocuğun yasadığı dönemin özelliklerini bilir ise iletişimde çok daha anlayışlı ve doğru davranışlar içine girecektir. Bunun tam tersi durumda ise anne-baba-çocuk iletişimi zedelenebilir. III. Ödül Ve Cezanın Uygulanma Biçimi : Aile içinde kabul gören bir davranışın sonucunda bir öpücük, bir aferin sözü ödül olabileceği gibi pahalı bir oyuncak da ödül olarak kabul edilebilir. Yine aynı şekilde ceza uygulamalarında, sert bir bakış veya bir söz ceza sayılabileceği gibi fiziksel bir tepki de gösterilebilir. Ancak anne-baba bu ödül ve ceza kavramının sınırlarını, derecesini iyi belirlemeli ve uygulamalıdır. Maddi ödüllerin ve fiziksel cezaların sık kullanılması disiplin ilkelerine pek uygun olmayacak ve bir süre sonra işe yaramayacaktır. IV. Çocuğa Ev İçinde Belli Konularda Sorumluluk Verilmesi: Anne-babalar çocuklarını birçok konuda ailenin bir bireyi olarak kabul etmelidirler. Aynı zamanda aileler, çocuğun düşünce ve duygularına önem verirken ona sorumluluk da vermelidirler. Çocukların, anne-baba iş yaparken yardım etme istekleri geri çevrilmemelidir. Ayrıca ev içinde yapabilecekleri görevler çocukların sorumluluğunda olmalıdır. Örneğin; odasının düzenlenmesi, sofra kurulmasına yardım etmesi, ekmek alması, çöpleri dökmesi gibi.

Bütün bu hususların yanında, disiplin kurallarını belirlerken ve bu kararları uygularken ailenin su üç özelliği bünyesinde bulundurması gerekir: * Anne-babanın uygulanacak kurallar konusunda görüş birliğinde olması. * Anne-babanın davranışlarında tutarlılık göstermesi. * Anne-babanın davranışlarında süreklilik göstermesi.

Bu üç önemli özellik, disiplin kurallarının uygulama başarısını da belirleyen etmenlerdir. Anne-babadan birinin "yap" dediğine diğeri "yapma" dememelidir. Ebeveynler Aynı görüşü paylaşmaya çalışmalı ya da alınan karara uygun davranmalıdırlar. Aynı zamanda disiplin konusundaki uygulamalarında da tutarlı olmalıdırlar. Örneğin; çocuğun gösterdiği bir davranışa bir gün ceza uygularken,

Page 92: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

92

bir başka gün aynı davranış görmezlikten gelinmemelidir. Tabi tüm bunların yanında, alınmış olan kararların sürekliliğinin sağlanması da çok önemli, fakat oldukça güçtür. Ailenin, disiplin kurallarını belirleyip, uygularken dikkat etmesi gereken önemli noktalar nelerdir? Aynı zamanda çocuk-aile çatışmasında yapılması gerekenler nelerdir?

Bu iki önemli soru ile ilgili cevap ve uyarıları şöyle sıralayabiliriz: � Ebeveynlerin çocuğuyla arkadaşlık ilişkisi kurabilmesi çok önemlidir.

Çocuğun duygu ve düşüncelerini dinleyen, kendi duygu ve düşüncelerini ona aktaran anne-babalar olmak gerekir.

� Zaman zaman çocuklar aile sorunlarının tartışılmasına katılabilir, fikirlerini söyleyebilirler. Bu hoşgörülü ve aynı zamanda da demokratik bir aile tutumunun örneği olacaktır.

� Aileler, çocuklarının sosyal deneyim kazanmaları için fırsatlar yaratmalı, arkadaşları ile birlikte zaman geçirebilmeleri için olanak sağlamalıdırlar.

� Ebeveynler, çocuklarının okul başarısı ile ilgili beklentilerini onların yeteneklerine, fiziksel ve zihinsel güçlerine göre ayarlamalıdırlar.

� Anne-baba-çocuk arasında çıkan çatışmalarda çözüm yöntemi olarak demokratik bir yöntem belirlemek en doğru yol olacaktır. Çünkü bu yöntemde kazanan ya da kaybeden taraf yoktur. Yöntem güce dayalı değildir. Demokratik yöntem; dinleme, duyguları ifade etme, işbirliği kurma, karşılıklı güven, sevgi ve saygıyı gerektiren bir süreci anlatmalıdır.

� Anne-baba-çocuk arasında çıkan çatışmalar çözümlenmeye çalışılırken kaba ve kırıcı sözler kullanmak oldukça yanlıştır.

� Ebeveynler, çocuklarının yanlış bir davranışı ile karşılaştıklarında bu davranışın gerekçelerini dinlemeyi gözardı ederler. Oysaki gerekçeler sonuna kadar dinlenmelidir. Aile, hatalı olan davranışa karşı duygu ve düşüncelerini ifade etmeli fakat diyalogu kesme yoluna gitmemelidir.

� Anne-baba ve çocuğun birbirine güvenmelerinin anlaşmazlığın çözümünde çok etkili olduğu bir gerçektir. Bu noktada aile, çocuğuna ne koşulsuz güvenmeli ne de güvensizlik saplantısını yaşatmalıdır. Sadece temkinli olmak yeterli olacaktır.

� Aile, çatışma esnasında çocuğa karşı yargılayıcı sözler kullanmamalıdır. Her zaman çok uzun konuşmalardan ve öğütlerden uzak durmalıdır. Gözlenen davranış ne ise onun üzerinde ayrıntılı konuşulmalıdır. Çünkü yargılayıcı sözler ve uzun konuşmalar çocuğun ele alınan konudan çıkarması gereken sonucu yani dersi anlamasını zorlaştırır. Disiplinin amacı, çocuğun kendi davranışlarını düzenlemesini sağlamak, onu kendi kendini denetleyecek bir güce eriştirmektir. Önemli olan çocuğun, anne-baba

Page 93: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

93

korkusu ile onların isteklerine göre değil, yerine, zamanına ve koşullara uygun davranmayı öğrenmesidir.

� Anne-baba okula geldiğinde sadece çocuğunun ders başarısını değil aynı zamanda arkadaş ilişkilerini,uyumunu,sosyal ve psikolojik gelişini de sormalı,konuyla ilgili fikir ve duygu paylaşımı yapmalıdır.

7-GÜVEN= Çocuk yetiştirmedeki ve özellikle çocuğun kişiliğini yerleştirmedeki temel ilkelerden biri de övgünün harikalar yaratan gücünü kullanmaktır. Bütün çocukların övülmeye ihtiyacı, hepsinin de övgüye ve takdire değer yanları vardır. Övgüye değer yanlarını arayın! O yönleri hakkında övgünüzü esirgemeyin! Bir çocuğun iyi yanlarını övmek, kötü yanlarını cezalandırmaktan daha önemlidir. Olumlu davranışların üzerinde durun.

Onu toplum içinde övün. Liderlik hakkındaki bir kitabın yazarı olan Kenneth Blanchard " İnsanları iyi bir şey yaparken yakalayın ve yaptıklarını herkese anlatın" der. Hak eden birine toplumsal güveni vermek dünyanın en iyi liderlik tekniğidir. Toplum önünde teşhir etmenin çok caydırıcı bir yol olması gibi, toplum önünde övgü de kişinin performansını arttırmada en etkili yoldur. Bu tavsiye sadece yetişkinler için değil, aynı zamanda yetiştirilmekte olan çocuklar için de geçerlidir. New York Hastanesi Çocuk Psikiyatrisi. Sirgay Sanger "Evet demek; Evet, her zaman hayır demekten daha etkilidir. Övgü disipline sokmanın en iyi yoludur. Övgü çocuğunuzun hem gereksinimlerini hem de isteklerini sınırlar" der. Dr. Sanger "Hoşunuza gideni coşkuyla karşılarsanız, coşkunun eksikliği hoşunuza gitmediğini gösterir. Çocuğunuzun yemeğini dökmemesini bekleyin, sonra temizliği için övün" der. Dr. Lubetkin "Asla, odanı temizlediğin için seni seviyorum demeyin" der. "Sen kötü bir çocuksun yerine, dur yaptığın hiç hoş değil" deyin. Bir çocuğa asla hüsran kaynağı olduğunu söylemeyin. "Bana ne yaptığına bak" asla demeyin. Doğrularını överek ve hatalarını konuşarak, başarıya doğru adım atmasına yardımcı olun. Başarısızlığa uğradıklarında onlara yardım etmek için yanlarında olduğunuzu gösterin. Çocuğunuzun bir işi ters gidip, hüsrana uğradığında engeli aşmak için övgüyü kullanın. Örneğin; "Geçen gece Ali ödevini son dakikaya bırakmıştı ve bitirmemek için elinden geleni yapıyordu." diyor annesi. "Ali ödevinin çoğunu yaptın, aferini hak ettin. Biraz daha gayret ettin mi bitireceksin, ben de seninle gurur duyacağım" dedim. İşine döndü, bitirdi ve yaptığından memnun oldu. "Neticede O'nu başarıya götüren gücün kendisinde olduğunu öğrendi.

Page 94: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

94

Bir çok çocuk aşağıdaki durumları sık sık yaşamaktadır. “Hata yapınca aileme söylemeye çekiniyorum “ “Evde çocuk muamelesi görmek beni üzüyor” “Ailemle özel sorunlarımı konuşamıyorum” “Hata yapmaktan korkuyorum” “Başarısızlıktan ve küçük düşmekten korkuyorum” Eğer bir çocuk hatadan ,başarısızlıktan, küçük düşmekten korkuyorsa kendine güveni zayıf demektir. Anne ve babalar çocuklarına hep mükemmel olmaları konusunda bilerek veya bilmeden telkinlerde bulunuyorlarsa tabi ki çocuklarda derslerde kırık not alınca ,okulda bir hata yapınca veya herhangi bir konuda düşüncesi sorulduğunda kendini olduğu gibi ortaya koymayacaktır. Çocuk ailesine hatalarını söylemiyorsa ; anne baba çocuğu çok eleştiriyor, kızıyor veya çocuğa açıklama yapma fırsatı verilmiyor yada çocukla alay ediliyorsa tabi ki çocuğun kendine güveni sarsılır, yalan söylemeye başlar, olduğundan farklı davranışlar sergileyebilir. Bu durumda anne baba ne yapabilir ; çocuğun davranışların eleştirebilir ama genel değerlendirmelerde bulunmamalı. Örneklersek ; çocuk mutfakta elindeki bardağı düşürüp kırdığı zaman bir anne şöyle diyor beceriksiz ,aptal vb . Başka bir anne şöyle diyor; bardağı kırmandan dolayı sana kızgınım lütfen dikkatli ol. Sizce hangi anne doğru davranmış olur. Herhalde ikincisi çünkü davranışı eleştirmiş , genelleme yapmamıştır. Çocukların en çok rahatsız oldukları evde anne babaların kendileri ile alay etmeleri, ciddiye almamalarıdır. Örnek verelim; bir sınavdan zayıf alan öğrenci üzülüp ağladığında bu üzüntünün evde paylaşılması gerekirken , çocuk hem eleştirilir hem zırlama , adam olmazsın vb gibi ifadeler ile çocuğun kendilerine karşı içine kapanmasına neden olabilir. Başka zamanda anne baba çocukla konuşmak istediklerinde çocuk onlarla konuşmaktan kaçmaktadır. Bu durumlarla sık sık karşılaşan çocuklar girişimci olamaz, hata yapmaktan korkar, yalana alışır,kendine güveni sarsılır, bu duyguları yaşayan çocuklar duygu ve düşüncelerini ifade etmekte sıkıntı çekebilirler, asilik yapabilirler, içlerine kapanabilirler. Eğer bunların olmasını istemiyorsak ki bunu kimse istemez o zaman bu ve benzeri davranışlardan vazgeçmeliyiz. Son olarak çocuklarla ilişkilerimizde “sen dili” ile değil “ben dili “ ile (çocuğun hatalarına geri zekalı, aptal ,adam olmaz gibi ifadeler yerine ;bu davranışın beni rahatsız etti , dersten zayıf alman hem bizi hem seni üzdü bu durumdan nasıl kurtulabiliriz vb) konuşmalıyız. Böyle davranmak çocuklarımızın kendilerine olan güvenlerini artırır, size olan sevgileri azalmaz , evden uzaklaşmak istemezler, her zaman düşüncelerini ,duygularını açıklayabilirler tek başına ayakta durmasını öğrenmiş , haklarını savunabilen , girişimci bir çocuk yetiştirmiş oluruz.

Page 95: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

95

Birkaç soru: - En son ne zaman çocuğunuzla ciddi olarak sohbet ettiniz? - Onlarla derslerin dışındaki konularla ilgili en son ne zaman konuştunuz? - Onlara hep nasihat ediyorsunuz ,acaba siz hiç konuşmadan onu can kulağı ile ne zaman dinlediniz? - Onlara hep nasıl olmaları gerektiğini söylüyorsunuz., onlar nasıl biri olmak istiyor biliyor musunuz? Öğrencilerin başarılı olmaları için anne babaların dikkat etmesi gereken noktalar.

1. Bir çok öğrencinin dinleme becerileri yeterli değil. Bunu geliştirmek için radyo dinlemelerini öneriyoruz.

2. Bu yaştaki çocukların eğitim ve öğretim ile ilgili hedefleri olması gerekirken , daha çok eşya, ev , araba vb. materyalleri hayal ediyorlar. Bu durum onların ders çalışmalarını engeller. Çocuklarımızla eğitimle ilgili hedefleri üzerine sohbet edelim.

3. Aşırı derecede TV seyrediyorlar . Özellikle ders çalıştıktan sonra TV seyredilmesi unutkanlığa sebep olmaktadır çocuklarımızı uyarmalıyız. Onların seyretmelerini istemiyorsak kendimizde seyretmemeliyiz.

4. Ciddi dergi gazete okuyan öğrencilerin sayısı çok az, daha çok magazin dergileri okunuyor bu onları görselliğe alıştırır okumayı engeller. Görselliğe alışan kişiye ders çalışmak zor gelir. Bu nedenle daha ciddi (bilim teknik, edebiyat vb) dergiler okumaları için onları teşvik etmeliyiz.

5. Kitap okuma alışkanlığı yeterli değil. Bu alışkanlığı kazandırmak istiyorsak birlikte kitap okuma günleri düzenlememiz gerekir. Bir çok öğrencinin yazıları harf hataları ,kelime hataları ve devrik cümle hataları ile dolu bunların giderilmesi için bol bol okumak, yazmak ve konuşmak gerekir.

6. Ders çalışırken müzik dinleyen çok fazla. Ders çalışırken müzik dinlenmemesini öneriyoruz. Çünkü müzikler dikkati dağıtır,unutkanlığı artırır.

7. Planlı çalışma alışkanlığı yeterli değil. Yapılan bir araştırmada yazılı planı olanların hedeflerine ulaştıkları ortaya çıkmıştır. Planlar genel ve taslak şeklinde olursa uygulama kolay olur.

8. Sorumluluk kazanmaları için kendi odalarının yönetimlerini onlara bırakalım, onların yapması gereken işleri biz yapmayalım.

9. Onları dinleyelim. Nasihat, nutuk çekmeden. 10. Koşulsuz sevgi gösterelim. Onlara olan sevgimizi şartlara bağlamayalım. 11. Kişiliklerini olduğu gibi kabul edelim. 12. Liderse onun gelişmesine yardım edelim. 13. Melankolikse düşünmesini icat etmesine izin verelim.

Page 96: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

96

14. Barışçıl soğukkanlı ise çok arkadaşı olmasını engellemeyelim. 15. Popüler optimist ise unutkanlığını hoş görelim, esprilerine gülelim. 16. Kişiliğinin güçlü yanlarını geliştirelim ,zayıf yanlarını güçlendirmeye

çalışalım. 17. Ne yapmalarını istiyorsak önce kendimiz yapalım. 18. Sevgi dillerini tespit edelim; Onay sözlerinden mi? Hizmet edilmesinden

mi? Hediye alınmasından mı? Nitelikli beraberlikten mi? Fiziksel temastan mı? Hoşlanıyorlar ona göre davranışlarımızı ayarlayalım.

19. Maddi ihtiyaçlarının yanında manevi ihtiyaçlarının da doyurulması ruh sağlığı açısından çok önem taşır. Özellikle kendi kültürel değerlerimizi anlatmalıyız yoksa kimlik bunalımına girerler.

20.Ben duygusu ve biz duygusu dengeli olarak gelişmeli. Denge sağlanmazsa çocuklarımız ya aşırı bencil yada aşırı pasif duruma düşerler.

21. Anne ve babaların bir çoğu çocukları ile konuşurken sen dilini kullanıyorlar bunun yerine ben dili kullanılmalıdır. Örneğin: Başarısız dersleri olan çocuğa bu dersler nedeni ile geri zekalı demek başka, bu derslerin nedeni ile sana kızgınım demek başkadır. Birinde kişiliğine saldırı vardır diğerinde ise kendi duygunuzu ifade etme vardır.

22. Kendi senaryolarınızı onlara zorla kabul ettirmeye çalışmayın. Yani kendi hayalinizdeki mesleği, çalışmayı, başarıyı, onların kabul etmesini beklemeyin.

23. Kıyaslamalar yapmayın. Kendinizle ,komşunun çocuğu ile , arkadaşları ile asla karşılaştırmayın.

Çocuklarınıza uygun davranışları öğretebilmek için kendiniz model olun Çocuklar genellikle taklit ederek öğrenirler. Ailelerinin değerleri, tutumları ve davranışlarının onlar üzerindeki etkisi büyüktür. Saygı, dürüstlük, ailemizden ve akrabalarımızdan gurur duymak gibi değerler, çocuklarımız için önemli bir güç ve güven kaynağı olabilirler. Çocuğunuzun olumsuz arkadaş baskısı altında olduğu, şiddetin yoğun rastlandığı bir ortamda yaşadığı ya da davranış bozuklukları olan öğrencilerle aynı okullara gittiği durumlarda bu değerler özellikle önemlidir.

“UNUTMAYIN Kİ; ÇOCUKLARIN NASİHATE DEĞİL, İYİ ÖRNEĞE İHTİYAÇLARI VARDIR.”

Page 97: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

97

KAYNAKÇA

ACAR, Baltaş. Üstün Başarı İstanbul:Remzi Kitabevi .1997.

AÇIKALIN, A.; YAVUZER, H.; YAVUZER, N. Ve SELÇUK, Z. Çocuklarımız İçin Eğitim Sohbetleri. Ankara: Pegem Yayıncılık 2001.

AKSOY, A.B. Nasıl Bir Disiplin? Yaşadıkça Eğitim, 2000. 66, 27-29.

ASLAN, G.F. İlkokul Öğrencilerinin Başarı ve Başarısızlıklarında Aile Faktörü. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 1994.

AYDOĞMUŞ,K.; BALTAŞ,A.; DAVASLIGİL,Ü.; GÜNGÖRMÜŞ,O.; KONUK,E.; KÖKNEL,Ö.; NAVARO,L.; OKTAY,A.; RAZON,N.; YAVUZER,H. Ana Baba Okulu. İstanbul: Remzi Kitabevi. 1998.

BAYHAN, P. Çocuğun Okul Başarısını Etkileyen Etmenler. Sosyal Hizmetler Dergisi, 1999, 1, (10), 6-12.

CÜCELOĞLU, Doğan. Yeniden İnsan İnsana. 18. Basım. İstanbul:Remzi Kitabevi. 1998.

ÇAĞDAŞ, Aysel. Anne-Baba Çocuk İletişimi. 1. Basım. Ankara:Nobel Yayınevi. 2002.

ÇAĞLAR, Doğan. Uyumsuz Çocuklar Ve Eğitimi Ankara: A.Ü. EBF Yay. No:103 1981.

Çocuklardaki Psikiyatrik Durumlar http//www. çocukaile.com.

DÖKMEN, Üstün. Sanatta ve Günlük Yaşamda İletişim Çatışmaları ve Empati. 2. Baskı. İstanbul: Sistem Yayıncılık.1995.

FENDER, G. Öğrenmenin ABC'si. Öğrenmeyi Öğrenmek ve Beyin Gücünüzü Geliştirmek. (Çev: Osman AKINHAY). İstanbul: Sistem Yayıncılık. 2000.

GANDER, M. J.; GARDİNER, H. W. Çocuk ve Ergen Gelişimi (Çev.: Bekir Onur). Ankara: İmge Kitabevi. 1993.

GÜL, Gülbahar. Gelişim ve Öğrenme, 2000.

GORDON,Thomas. Etkili Ana-Baba Eğitimi Aile İletişim Dili. 8. Basım. (Çev.Emel Aksay) İstanbul: Sistem Yayıncılık.1999.

-------------------- Etkili Ana-Baba Eğitiminde Uygulamalar 2. Basım. (Çev.Emel Aksay) İstanbul: Sistem Yayıncılık.1997.

HUMPHREYS, T. Disiplin Nedir? Ne Değildir? İstanbul: Epilson Yayıncılık. 1997.

Page 98: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

98

İNAM, A. Başarısızlıkların Öğretebileceği. Cumhuriyet Bilim Teknik, 2002. 775, 2.

Kırıkkale RAM Yayınları Uyumsuz Çocuklar ve Eğitimleri Kırıkkale:1998.

KORKMAZLAR, Ümran. Ana-Baba Okulu, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1995.

KULAKSIZOĞLU, Adnan. Ergenlik Psikolojisi. 2. Basım. İstanbul: Remzi Kitabevi. 1997.

KÜLAHOĞLU, Ş. Çocuğunuzla Söyleşin. Bir Eğitimcinin Annelik Serüveni. Bursa: Ezgi Kitabevi. 2001.

MARTİN, M.G. Ve REENWOOD, C.W. Çocuğunuzun Okulla İlgili Sorunlarını Çözebilirsiniz. Amerikan Okul Psikologları Birliği. İstanbul: Sistem Yayıncılık 2000.

NAVARO, Leyla. Gerçekten Beni Duyuyor musun?. 5. Basım. İstanbul: Remzi Kitabevi. 2001.

ÖZABACI, N. Ş. Okul Başarısızlığının Nedenleri. Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 1999.

-------------------- Öğrencilerin Kişisel Özellikleri Okuldaki Başarısını Belirler mi? Yaşadıkça Eğitim, 2000. 65, 27-28.

SARGIN, N. Çocuklarda Ruh Sağlığı. Ankara: Nobel Yayınevi. 2001.

TİLTON, B. Ve GRAY, M. Anne Babaların Küçük El Kitabı. (Çev: Bülent TOKSÖZ) İstanbul: İnkılap Yayınları. 1998.

YAVUZER, Haluk. Çocuk Psikolojisi İstanbul:Remzi Kitabevi. 1993.

------------------- Doğum Öncesinden Ergenlik Sonuna Çocuk Psikolojisi, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1987.

-------------------- Çocuk Eğitimi El Kitabı. İstanbul: Remzi Kitabevi.1999.

-------------------- Ana-Baba Ve Çocuk. İstanbul: Remzi Kitabevi. 1999.

YÖRÜKOĞLU, Atalay. Çocuk Ruh Sağlığı. İstanbul: Özgür Yayınevi. 1993.

YURDAKUL, S. Ana Baba El Kitabı. Adana: Nobel Kitabevi. 2001

Page 99: ANNE- BABA EĞİTİMİ SEMİNER NOTLARIviransehirram.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/63/11/966270/dosyalar/2… · Başkaları ile sağlıklı iletişim kuramayan insan, yalnız ve iç

99