72
Ebu Sa’lebe (r.a.) ‘den rivayet edilmiştir: Rasûlullah (s.a.v); -‘Birbirinize iyiliği emredin, kötülükten sakındırın. Ancak cimriliğe boyun eğildiğini gördüğünde, insanla- rın arzu ve hevesleri peşinde gittiklerini gördüğünde, dünyanın dine tercih edilip herkesin kendi görüşünü beğendiği dönemlerde sadece kendi kendinin çaresine bak ve avamı bırak. Çünkü ondan sonra öyle günler gelecek ki, o günlerde, dinin emirlerine uyma husu- sunda gösterilecek sabır, ateş parçasını elde tutmak gibi zor olacaktır. O günlerde, Müslüman olarak yaşamaya çalışanlara bugünkü sizin elli kişinin amelini isteyen kimselerin sevabı kadar sevap yazılacaktır’ buyurdu.” (Buhârî, Halku Ef’ali’l-İbâd, (224); Ebu Dâvud, Melahim 17 (4341); Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’an 6 (3058); İbn Mâce, Fiten 21 (4014)) Ne hizmet ama! Günler çok çabuk geçiyor. Ömür sermayemiz hızlıca tükeniyor. Kar ve zarar bilânçomuz ne du- rumda? Gönüller, aileler, sokaklar dünden çok farklı. Her geçen gün kötüye doğru değişim, başkalaşım arta- rak devam ediyor. Ramazan ruhunu öldürüp yerine oyun ve eğlence kültürü getirdik. Bunu muhafazakâr kesim yapıyor maalesef. Belediyeler eliyle Osman- lı’daki azınlıkların oyunları Müslümanlara nostalji so- suyla sunuluyor. Teravih vakitleri, namaz ve ibadet yerine kadın erkek ihtilatının bolca yapıldığı mahrem namahrem sınırlarının gözetilmediği nefsaniyet pana- yırlarına çevrildi. Ne yazık ki bunun adı da İslam’a hiz- met kondu. Ne hizmet ama! Müslümanlar kendi dinlerine başkalarının yap- maya cesaret edemediği şeyleri kendi elleriyle yapıyor- lar. Kendilerini kurtarmış gibi güya dinlerini kurtaracaklar. Siz kendinizi kurtarın. Kendi akıl ve dü- şüncelerine uymayan ne varsa onları ayıklama yok etme peşindeler. Ne hizmet ama! Ka’b b. Mâlik el-Ensârî (r.a.)’tan rivayet edildi- ğine göre Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “Bir koyun sürüsü üzerine salıverilen iki aç kurdun, o sürüye verdiği zarar; kişinin, mal ve makam hırsının dine verdiği zarardan daha fazla değildir.” (Tirmizî, Zühd 43 (2376); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/556) Şöhret peşinde avurtlarını doldura doldura kö- şeli laf yapma peşinde koşan sözde alimler!!! kadim kül- türü yok edip onun yerine çok “mütevazi”!!! bir şekilde kendi anlayış ve düşüncelerini din olarak sunma ve birileri tarafından beğenilme derdinin peşindeler. Kabir azabı yok demekten tutun, kaderi inkâra, nüzulü İsa’yı inkârdan Yahudi ve Hıristiyanların cennete gide- ceğine fetvalar savurmaya kadar birçok konuda “kendi düşüncelerini” din olarak kitlelere beğendirme peşin- deler. Bütün bu hengâmede bizlere düşen uyanık olmak ve uyarı görevini yapmaktır. Ramazanımızı ramazan gibi değerlendirmeye ça- lışalım. Ramazanın hakkını, orucun hakkını, teravihi, sahuru, iftarı, fitreyi hakkıyla yerine getirenlerden ol- maya özen gösterelim. Sonunda affedilerek bayrama çıkanlardan olmak için gayret edelim. İftar sofralarımız sadece hali vakti yerinde olanların değil fakirlerinde ol- duğu sofralar olsun. Özellikle fakirleri görüp gözetmeye çabalayalım. Mükemmel iftar sofralarında ilk kaşığı, lok- mayı ağzımıza götürdüğümüzde yoksulların ne halde olduklarını düşünelim ve bu konuda üzerimize düşen görevleri yerine getirmeye çalışalım. Ümmeti Muhammed’in derdiyle dertlenelim. Fi- listin’i, Kudüs-ü Şerifi unutmayalım. Dünyanın dört bir yanındaki Müslüman kardeşlerimizin kalpleriyle kalple- rimiz atsın. Dualarımız dilimizden eksik olmasın. Hem kavli hem de fiili duaya dikkat edelim. “Dua müminin silahıdır” buyruğunca özellikle iftar vakitlerinde, sahur vaktinde ve beş vakit namaz sonrası mümin kardeşleri- mizi duadan unutmayalım. Ebü'd-Derdâ (r.a)'dan rivayet edildiğine göre; Peygamber (s.a.v): "Müslüman kişinin din kardeşine gıyabında duası müstecabdır. Onun başında görevli bir melek vardır. Din kardeşi için hayr duasında bu- lundukça, ona görevli olan melek: Âmin! Senin için de bir misli var, der." buyururdu. (Müslim, Zikr 88 (2733) Ramazan-ı şerif ayımızın, Kadir gecemizin, Ra- mazan Bayramımızın ümmetin dirilişine, uyanışına, bir- lik ve beraberliğine vesile olması dileğiyle Allah’a emanet olunuz. EDİTÖR “Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına” · iyiliklerini hiçbir zaman unutmamış, ölümünden sonra da onu sürekli rahmet ve minnetle anmış, kabrini zi- yaret etmiş,

  • Upload
    others

  • View
    1

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Ebu Sa’lebe (r.a.) ‘den rivayet edilmiştir:Rasûlullah (s.a.v);

-‘Birbirinize iyiliği emredin, kötülükten sakındırın.Ancak cimriliğe boyun eğildiğini gördüğünde, insanla-rın arzu ve hevesleri peşinde gittiklerini gördüğünde,dünyanın dine tercih edilip herkesin kendi görüşünübeğendiği dönemlerde sadece kendi kendinin çaresinebak ve avamı bırak. Çünkü ondan sonra öyle günlergelecek ki, o günlerde, dinin emirlerine uyma husu-sunda gösterilecek sabır, ateş parçasını elde tutmak gibizor olacaktır. O günlerde, Müslüman olarak yaşamayaçalışanlara bugünkü sizin elli kişinin amelini isteyenkimselerin sevabı kadar sevap yazılacaktır’ buyurdu.”(Buhârî, Halku Ef’ali’l-İbâd, (224); Ebu Dâvud, Melahim 17 (4341); Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’an

6 (3058); İbn Mâce, Fiten 21 (4014))

Ne hizmet ama!

Günler çok çabuk geçiyor. Ömür sermayemizhızlıca tükeniyor. Kar ve zarar bilânçomuz ne du-rumda? Gönüller, aileler, sokaklar dünden çok farklı.Her geçen gün kötüye doğru değişim, başkalaşım arta-rak devam ediyor. Ramazan ruhunu öldürüp yerineoyun ve eğlence kültürü getirdik. Bunu muhafazakârkesim yapıyor maalesef. Belediyeler eliyle Osman-lı’daki azınlıkların oyunları Müslümanlara nostalji so-suyla sunuluyor. Teravih vakitleri, namaz ve ibadetyerine kadın erkek ihtilatının bolca yapıldığı mahremnamahrem sınırlarının gözetilmediği nefsaniyet pana-yırlarına çevrildi. Ne yazık ki bunun adı da İslam’a hiz-met kondu. Ne hizmet ama!

Müslümanlar kendi dinlerine başkalarının yap-maya cesaret edemediği şeyleri kendi elleriyle yapıyor-lar. Kendilerini kurtarmış gibi güya dinlerinikurtaracaklar. Siz kendinizi kurtarın. Kendi akıl ve dü-şüncelerine uymayan ne varsa onları ayıklama yoketme peşindeler.

Ne hizmet ama!

Ka’b b. Mâlik el-Ensârî (r.a.)’tan rivayet edildi-ğine göre Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:

“Bir koyun sürüsü üzerine salıverilen ikiaç kurdun, o sürüye verdiği zarar; kişinin, mal vemakam hırsının dine verdiği zarardan daha fazladeğildir.” (Tirmizî, Zühd 43 (2376); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/556)

Şöhret peşinde avurtlarını doldura doldura kö-şeli laf yapma peşinde koşan sözde alimler!!! kadim kül-türü yok edip onun yerine çok “mütevazi”!!! birşekilde kendi anlayış ve düşüncelerini din olarak sunmave birileri tarafından beğenilme derdinin peşindeler.Kabir azabı yok demekten tutun, kaderi inkâra, nüzulüİsa’yı inkârdan Yahudi ve Hıristiyanların cennete gide-ceğine fetvalar savurmaya kadar birçok konuda “kendidüşüncelerini” din olarak kitlelere beğendirme peşin-deler. Bütün bu hengâmede bizlere düşen uyanık olmakve uyarı görevini yapmaktır.

Ramazanımızı ramazan gibi değerlendirmeye ça-lışalım. Ramazanın hakkını, orucun hakkını, teravihi,sahuru, iftarı, fitreyi hakkıyla yerine getirenlerden ol-maya özen gösterelim. Sonunda affedilerek bayramaçıkanlardan olmak için gayret edelim. İftar sofralarımızsadece hali vakti yerinde olanların değil fakirlerinde ol-duğu sofralar olsun. Özellikle fakirleri görüp gözetmeyeçabalayalım. Mükemmel iftar sofralarında ilk kaşığı, lok-mayı ağzımıza götürdüğümüzde yoksulların ne haldeolduklarını düşünelim ve bu konuda üzerimize düşengörevleri yerine getirmeye çalışalım.

Ümmeti Muhammed’in derdiyle dertlenelim. Fi-listin’i, Kudüs-ü Şerifi unutmayalım. Dünyanın dört biryanındaki Müslüman kardeşlerimizin kalpleriyle kalple-rimiz atsın. Dualarımız dilimizden eksik olmasın. Hemkavli hem de fiili duaya dikkat edelim. “Dua mümininsilahıdır” buyruğunca özellikle iftar vakitlerinde, sahurvaktinde ve beş vakit namaz sonrası mümin kardeşleri-mizi duadan unutmayalım.

Ebü'd-Derdâ (r.a)'dan rivayet edildiğine göre;Peygamber (s.a.v):

"Müslüman kişinin din kardeşine gıyabındaduası müstecabdır. Onun başında görevli birmelek vardır. Din kardeşi için hayr duasında bu-lundukça, ona görevli olan melek: Âmin! Seniniçin de bir misli var, der." buyururdu. (Müslim, Zikr 88 (2733)

Ramazan-ı şerif ayımızın, Kadir gecemizin, Ra-mazan Bayramımızın ümmetin dirilişine, uyanışına, bir-lik ve beraberliğine vesile olması dileğiyle Allah’aemanet olunuz.

EDİTÖR

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

AYLIK İLİM KÜLTÜR DERGİSİ

Yıl: 6 Sayı: 71

Ağustos 2011

SAHİBİ

Burhan Basın Yayın

Eğitim ve Tur. Ltd. Şti.

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

Serdar TAŞAR

YAYIN DANIŞMANLARI

Prof. Dr. İbrahim BAYRAKTAR

Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN

Yard. Doç. H. Murat KUMBASAR

YAYIN KURULU

Yusuf ELİBOL

Ramazan ÇAKIR

Aydın BAŞAR

Salih AYDIN

Musa KARACA

Redaksiyon

Mürsel LÜLECİ

DAĞITIM ORGANİZASYONU

Asim AYDOĞDU 0538 233 5000

Fiyatı

Tek Sayı: 6 TL

1 Yıllık (12 Sayı) Abone: 72 TL

6 Aylık Abone: 36 TL

Yurtdışı

1 Yıllık Abone: 75 Euro

Abonelik İçin Hesap Numaraları

Posta Çeki No: 5091167

Türkiye Finans Sultanbeyli Şubesi

Burhan Basın Yay.Eğt.Tur.Ltd.Şti.

Müşteri No: 291928

IBAN:TR67 0020 6000 6300 2919 2800 01

Ziraat Bankası Sultanbeyli Şubesi

Hesap No: 1673–44165588-5002

IBAN:TR690001001673441655885002

YAYIN VE İLETİŞİM ADRESİ

Mehmet Akif Mah.

Kuran Kursu Cad.No: 87

Sultanbeyli / İST.

Tel: +9 (0216) 498 94 00

Faks: +9 (0216) 498 94 00

İNTERNET ADRESİ

[email protected]

[email protected]

www.burhandergisi.com

BASKI

Milsan A.Ş. 0212 697 1000

YAYIN TÜRÜ

Aylık Süreli Yayın

Gönderilen yazılarda editör ve yayın kurulu de-ğişiklik yapabilir. Gönderilen yazılar iade edilmez.Yazılardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

Yayınlanan reklamlardaki ürün ve hizmetlerin so-rumluluğu reklam verene aittir.

İÇİNDEKİLERHz. Peygamber’in Âile Hayatı 4

Ramazan Ayı Oruç Ve İnfak Bilinci 10

Ramazan Ayı Ne Değildir? 16

Ömrünü Ramazan Eylemek 22

Evveli Rahmet, Ortası Mağfiret, Sonu CehennemAteşinden Kurtuluş Olan Ramazan Ayı 24

“Hava Sıcaktır, Fakat Din Ondan Daha Kuvvetlidir” 34

Hasen Ve Sahih Hadislerden Seçmeler (31) 22

Dursun Gürlek: “Tekkeler Mükemmel İnsanlarYetiştirirdi.” 42

Oruç Ve Takva 46

Ebedi Benin Fani Olan Kendisiyle Mücadelesi 50

Kur’an’ın Bazı Hikmetleri 52

“İnfak Et, Arşın Rabb'i Eksiltir Diye Korkma” 54

Yerli Demokrasi Mümkün Mü? 56

Genç Öncü ve Örnek Neslin İnşası 60

Müslümanın Bilinçaltı Nasıl Olmalı? 66

Burhan Çocuk 70

Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN

Dr. Ramazan ŞAHAN

Nureddin YILDIZ

Nihat MORGÜL

Mehmet TALU

Ersan BİLGİN

Prof. Dr. İbrahim BAYRAKTAR

Röportaj Aydın BAŞAR

Hatice FURAN

Hasan BAŞAR

Seyyid Ahmed er Rufai Hazretleri

Fuat TÜRKER

Aydın BAŞAR

Yusuf KARAGÖZOĞLU

M. Emin KARABACAK

Musa KARACA

Ramazan Ayı Oruç Ve İnfak BilinciDr. Ramazan ŞAHAN

Ramazan Ayı Ne Değildir?Nureddin YILDIZ

Evveli Rahmet, Ortası Mağfiret, Sonu CehennemAteşinden Kurtuluş Olan Ramazan AyıMehmet TALU

Ebedi Benin Fani Olan Kendisiyle MücadelesiHasan BAŞAR

Genç Öncü ve Örnek Neslin İnşasıYusuf KARAGÖZOĞLU

10

16

24

64

68

Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN

"Fâtıma, cennet ehli hanımlarınöncülerindendir. Fâtıma onun yü-reğinden bir parçaydı, Onu üzenPeygamberimizi üzmüş olurdu" (Bu-

hârî, Fedâilü Ashâbi'n-Nebî, 12, 31).

HZ. PEYGAMBER’İNÂİLE HAYATI

İnsanların koşuşturmadan ibâret bir hayat yaşadık-ları, başkalarını bırakalım kendilerine bile zamanayıramadıkları bir dünyada ben, sizden, Hz. Pey-

gamber Efendimizin evine gidebileceğiniz ve kendi-sine kısa bir müddet de olsa misâfir olabileceğiniz birzaman ayırmanızı istiyorum. Terkedelim bu dünyayı,çıkalım bu kalabalıktan, kurtulalım bu sıkıntılardan,arınalım bizi sık-boğaz eden günahlarımızdan ve ter-temiz bir yüzle, pâk bir alınla varalım o yüce sultanınhuzuruna. Kısa bir müddet bırakalım işlerimizi, geçicibir zaman için durduralım çalışmalarımızı, tutalım eşi-mizin, çocuklarımızın, yakınlarımızın elinden; hep bir-likte yumalım gözlerimizi, uçarak varalım o sultanınhuzuruna ve o nur yüze bakmak için hep birlikteorada açalım gözlerimizi. Doya doya bakalım yüzüne,kulak verelim sözüne, baş koyalım yoluna. Evet, her-kes hazırlığını yapsın; gidiyoruz, nurlu Medine’ye gi-diyoruz. O’nun şehrine, o yüce sultanın şehrinegidiyoruz. O güzel şehirde, dünyanın en güzel insanı-nın evini ziyâret edeceğiz. O’nun eşleri bizim de an-nelerimiz olan örnek hanımefendilerle tanışacağız;onların gül gibi çocuklarını koklayacak, nur topu gibi

4

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

Başyazı

torunlarını öpüp kucaklayacağız. İçimiz rahatlayacak,kendimize geleceğiz, huzur bulacağız. Huzur bulmakisteyenler takılsın peşimize.

Yüce Allah, Hz. Âdem’i yarattıktan sonra eşiHavva’yı yaratmış ve ikisini cennete koymuş sonra dacennetten dünyaya göndermiştir. Dünya üzerinde ilkâile yuvası kuran ve çocuk sahibi olan bu ikisidir. Âileyuvası, îmân, ibâdet ve ahlâk değerlerinin sonraki ne-sillere aktarılması açısından vazgeçilmez bir kurumdur.Yeni nesillerin sevgi, şefkat ve merhametin hâkim ol-duğu huzurlu bir âile ortamında yetişmeleri fevkalâdeönemlidir.

Âile, toplumun en küçük birimidir. Toplumunsağlam olması âile yapısının sağlam olmasına bağlı-dır. Yüce Allah Kur'ân-Kerim'de sağlıklı nesillerin ye-tiştirilmesi için âilenin kurulmasını emreder, âilenintemelini oluşturan eşler arasındaki sevgi ve merhametide varlığının delillerinden biri kabul eder (en-Nûr, 24/32; er-

Rûm, 30/21). Peygamber Efendimiz de sürekli âilenin öne-mine dikkat çekmiş, gençleri yuva kurmaya teşviketmiş, yoksul gençlerin âile kurabilmeleri için çabagöstermiştir. Âilede huzur için eşlerin birbirlerine sevgive saygılı davranmalarını, olumsuzlukları değil, güzel-likleri öne çıkararak iyi geçim ortamını oluşturmala-rını istemiştir.

Hz. Peygamber, "En hayırlınız âilesi için ha-yırlı olandır. Bana gelince ben, âileme karşı en

5

hayırlı olanınızım." buyurmuştur (İbn Mâce, Nikâh, 50). Ha-nımlarına iyi davrananların en hayırlı kişiler olduğunubildiren Hz. Peygamber, mü'minlerin îmân bakımın-dan en mükemmel ve ahlâkça en güzel olabilmelerinide, âileleriyle sağlıklı ilişkilerine bağlamıştır. Bir müs-lümanın eşine ve çocuklarına sarfettiği her şeyin sa-daka olduğunu söyleyen Peygamberimiz, "Sen, evhalkına bir harcamada bulunduğun zaman şüp-hesiz ki ondan sevap alırsın, hatta hanımınaikrâm ettiğin lokmadan bile." demiştir (Buhârî, Nafakât,

1; Müslim, Vasiyyet, 1).

Hz. Peygamber’in Eşleri ve Ev Hayatı:Hz. Peygamber Efendimiz de diğer peygamber-

ler gibi zamanı gelince evlenmiş ve çocuk sahibi ol-muştur. Kurduğu yuvada çocuklarını çok güzel birşekilde yetiştirmiş, eşleri ile çok güzel bir evlilik hayatıyaşamış ve müminlere bu yönüyle de örnek olmuştur.Peygamberimizin ilk eşi, yirmi beş yaşında iken ev-lendiği Hz. Hatice'dir. Hz. Peygamber Efendimizle Hz.Hatice annemizi, Hz. Peygamber’in amcası Ebû Tâlibevlendirmişti. O sırada kırk (veya yirmisekiz) yaşındadul bir hanım olan Hz. Hatice, ticâretle meşgul olu-yordu ve Mekkeliler arasında Tâhire yani, saf, temizunvanıyla tanınıyordu. Kendisine yapılan evlenmetekliflerinin hepsini geri çevirmiş ve el-Emîn (doğru,güvenilir) unvanıyla tanınan Hz. Peygamber'le evlen-meyi tercih etmişti.

Hz. Peygamber ile yirmi beş yıl evlilik hayatı ya-şayan Hz. Hatice, ölünceye kadar Peygamberimizeiçten bir sevgi duymuştur. Hz. Peygamber’in dâvetinikabul ederek İslâm'a giren ilk mü'min olma şerefini ka-zanmış, çeşitli sıkıntılara karşı O’na her zaman destekolmuştur. Peygamberimiz de onu çok sevip saymış,iyiliklerini hiçbir zaman unutmamış, ölümünden sonrada onu sürekli rahmet ve minnetle anmış, kabrini zi-yaret etmiş, geride kalan yakınları ve dostlarıyla ilgi-lenmiştir. Hz. Peygamber’in nikâhı altında aynızamanda bir arada bulunmadıkları halde Hz. Âişe, Hz.Peygamber’in ona olan bu ilgisini zaman zaman kıs-kanmıştır (Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr, 20; Müslim,Fezâilü’s-sahâbe, 74-76).

Hz. Peygamber Efendimiz, Hz. Hatice'nin vefa-tına kadar başka bir evlilik yapmadı. İlk eşi vefat etti-ğinde kendisi elli yaşına ulaşmıştı. Diğer evliliklerinintümünü bu yaşından sonra gerçekleştirmiştir. Dolayı-sıyla sonraki evliliklerinde bazen iddia edildiği gibi cin-selliğin değil, bir takım özel sebepler ve hikmetlerinsözkonusu olduğu açıktır. Peygamberimiz'in Hz. Hati-ce'nin vefatından sonra çeşitli gayelerle, çeşitli za-

Ağustos 2011

manlarda evlendiği hanımlar, Hz. Sevde, Hz. Âişe, Hz.Hafsa, Hz. Zeyneb bint Huzeyme, Hz. Ümmü Seleme,Hz. Cüveyriye, Hz. Zeyneb bint Cahş, Hz. Ümmü Ha-bîbe, Hz. Safıyye, Hz. Meymûne ve Hz. Mâriye'dir. Hz.Peygamber'in eşleri "mü'minlerin anneleri=ümmehâ-tü'l-mü'minîn” olarak kabul edilirler (el-Ahzâb, 33/6)

Hiçbir şeyi sebepsiz ve boş yere yapmayan Hz.Peygamber'in evliliklerinde de çeşitli hikmetler vardır.Bu hikmetleri şu şekilde sıralayabiliriz:

a-)Çok zeki olan Hz. Âişe ve Hz. Hafsa anneleri-miz vasıtasıyla hanımlara dînî alanda bilgi aktarımıyaptığı ve İslâmî hizmetlerde önceliği olan Hz. EbûBekir ve Hz. Ömer'le dostluğunu pekiştirdiği düşünü-lebilir. Bilindiği gibi Hz. Âişe annemiz, Hz. Ebû Be-kir’in kızı; Hz. Hafsa annemiz de Hz. Ömer’in kızıdır.

b-)Bazı hanımlarla evliliği, onların İslâm'daki fe-dakârlığına bir vefa şeklinde gerçekleşmiştir. Habeşis-tan'a göç etmiş olan Hz. Sevde, Hz. Ümmü Habîbeve Hz. Ümmü Seleme buna örnektir. Hz. Sevde, ilkmüslüman hanımlardandır. Eşi Sekrân b. Amr ileikinci Habeşistan hicretine katılmıştı. Bir müddet sonra

eşi ile Mekke’ye dönmüşler ve eşi burada vefat etmişti.Hz. Peygamber Efendimiz, Hz. Hatice annemizin ve-fatından sonra bu yaşlı hanımla evlenerek ona kol-kanat gerdi.

Ümmü Habibe annemiz, Ebû Süfyan’ın kızıdır.Mekke döneminde babası İslâm düşmanı olmasınarağmen kendisi İslâm’ı kabul etmiş soylu bir hanımefendidir. Müslüman olan eşi Ubeydullah ile birlikteMekke’den Habeşistan’a hicret etti. Ubeydullah, din-den döndü ve orada öldü. Eşi dinden dönünce ondanayrılan Ümmü Habibe, biricik kızı Habibe ile çok sı-kıntılar çekmiş olmasına rağmen îmânından ve İslâmîyaşantısından asla tâviz vermedi. Onun bu durumunuöğrenen Hz. Peygamber Efendimiz, kendisiyle evle-nerek sıkıntılarına son verdi ve kadrini yüceltti. Kızı-nın Hz. Peygamberle evlendiğini duyan Ebû Süfyan,Hz. Peygamber’e ve İslâm’a ilgi duymaya başladı.

Ümmü Seleme annemizin durumu da ÜmmüHabibe annemizin durumu gibidir. O ve eşi Ebû Se-leme, ilk müslümanlardandır. Habeşistan’a hicrete et-mişler, Mekke’ye geri dönmüşler, ordan da Medine’yehicret etmişerdi. Ebû Seleme, Uhud savaşında aldığıbir yaradan dolayı şehid olunca, Ümmü Seleme dörtçocuğu ile dul kalmıştı. Hz. Peygamber, onu nikâhladıve çocuklarına da kol-kanat gerdi. Tecrübeli ve güngörmüş bir hanımefendi olan Ümmü Seleme anne-miz, yolculuklarında Hz. Peygamber Efendimize refâ-kât eder ve tecrübelerini onunla paylaşırdı.

c-)Peygamber Efendimiz bir kısım evlilikleriyle debazı kabilelere dostluk mesajları vermek istemiştir.Necid bölgesinin en büyük kabilelerinden Âmir b.Sa'saa'ya mensup olan Hz. Zeyneb bint Huzeyme ileHz. Meymûne buna örnek sayılır.

d-) Hz. Cüveyriye ve Hz. Safiyye ile evliliği ise si-yâsî amaçlıydı. Bunlardan Cüveyriye ile evliliği, Mus-talik oğulları kabilesinin İslâm'a girmesine vesileolmuştur. Safiyye ile evlilikten maksat ise Yahûdîlerindostluğunu kazanmaktı.

e-)Zeyd b. Hârise'den boşanan Zeyneb bint Cahşile evliliği ise Câhiliye döneminde evlâtlıkları öz çocukolarak gören anlayışa karşı İslâm hukukunda yeni birilkenin uygulanması şeklinde olmuştur. Üstelik bu ev-liliği gerçekleştiren Yüce Allahtır. “…Zeyd, o kadın-dan ilişiğini kesince biz onu sana nikahladıkki…” ifâdelerinin geçtiği (el-Ahzâb, 33/37) âyet-i kerime, buevliliğin nikâhını kıyanın Yüce allah olduğunu apaçık

6 Ağustos 2011

7Ağustos 2011

bir şekilde beyan etmektedir. Bütün bu gerçekler or-tada iken çok evliliği sebebiyle Hz. Peygamber'i şeh-vete düşkünlükle itham etmek hakikate aykırı birdurum olup, yalan ve yanlış bir iddiadan ibarettir.

Hz. Peygamber Efendimiz, hicretten sonra ilk işolarak devesinin çöktüğü yere bir mescid yaptırdı.Mescidin doğu tarafında da Sevde annemiz ve Âişeannemiz için birer oda (ev) yaptırdı. Sonradan evlen-diği eşleri için de birer oda yaptırdı. Yani her annemi-zin kendine âit müstakil bir odası (evi) vardı. Öncekieşlerinden çocukları olan Ümmü Seleme ve ÜmmüHabibe annelerimizin çocukları ile, diğer anneleri-mizin de birinci derecedeki mahrem yakınları ilekalabilecekleri müstakil evleri vardı. Hz. Âişe’ninyeğeni (ablası Esmâ’nın oğlu) Abdullah b. Zübeyir,teyzesinin yanında kalırdı. Çocuğu olmayan Hz.Âişe, yeğeni Abdullah ile çok yakından ilgilendiğiiçin Hz. Peygamberimiz ona “Ümmü Abdul-lah=Abdullah’ın annesi” künyesini vermişti. Hz.Ömer’in oğlu Abdullah, sık sık ablası Hafsa’nın ya-nına uğrar, zaman zaman onun yanında kalırdı. Hz.Peygamber’in, kazâ umresinde Mekke’de evlendiğihanımı Hz. Meymûne, Hz. Abbas’ın baldızıydı.Yani Hz. Peygamber bu evliliği ile, amcası Abbas

ile bacanak oldu. Mekke’nin fethinin hemen önce-sinde Medine’ye yerleşen Hz. Abbas’ın çocukları,özellikle oğlu Abdullah, teyzesinin evinden çıkmazdı.Bu üç Abdullah, Hz. Peygamber’in terbiyesinde yetiş-miş şanslı sahâbîlerdendir. Hz. Peygamberimizin ha-yatını sesli ve görüntülü olarak kameraya alıp bizenakleden bu güzel sahâbîlere ne kadar teşekkür etsekazdır.

Hz. Peygamber, âile fertlerini vahyin ışığındaeğitirdi, İslâmî konularda sürekli bilgilendirir, onlarındin ve ibâdet hayatlarıyla yakından ilgilenirdi. Âilefertlerinin görüşüne önem verirdi. Hanımlarına nazikve güleryüzlü davranırdı; selâm verir, hal hatır sorar,elini tutup yüzüne sevgi ile bakardı. Âile fertlerinin ya-kınlarıyla da ilgilenir, bunlardan ziyaretine gelenlere il-tifat eder, hediyeler verirdi. Nitekim ev halkındansaydığı Hz. Enes'in annesi, teyzesi, dayısı ve büyükannesiyle ilgilenirdi.

Peygamber Efendimiz, eş ve çocuklarına zamanayırır, onlarla gezintiye çıkar ve kendileriyle çok güzelsohbetler ederdi. Geleneksel folklor gibi meşru eğlen-celeri seyretmelerini teşvik ederdi. Bayramlara âilefertleriyle birlikte katılırdı. Spor amaçlı yürüyüşe çıkar,bazen Hz. Âişe örneğinde olduğu gibi koşu yarışı ya-

pardı. Bir defasında Hz. Âişe ile yarışmışlar, Hz. Âişegeçmişti. Birkaç yıl sonra tekrar yarıştıklarında bu seferyarışmayı Hz. Peygamber kazanmış ve Hz. Âişe'ye gü-lümseyerek "bu önceki yarışmanın rövanşıdır" de-mişti (Ebû Dâvûd, Cihâd, 61; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 264).

Hz. Âişe'nin anlattığına göre Peygamber Efendi-miz ev işleriyle de yakından ilgilenirdi. Gerektiğindekendi elbisesinin söküğünü diker, ayakkabılarını tâmireder, koyunları sağar, ev işlerinde hanımlarına yar-dımcı olurdu. Çarşıya pazara gittiğinde alışveriş yapar,yükünü de kendisi taşırdı.

Hz. Peygamber, Arap toplumunda yaygın ola-rak görülen hanımlara şiddet uygulanmasına kesin-likle karşı çıkardı. Ashabını da "Dövdüğünüzkadınla akşamleyin aynı yatağı utanmadan nasılpaylaşırsınız?" sözleriyle uyarırdı (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV,

17). Hanımlarına kötü davrananların iyi kimseler ol-madığını söylerdi.

Çocukları: Hz. Peygamber Efendimizin çocuk-ları biri dışında Hz. Hatice'den doğmuştur. Tercih edi-len görüşe göre bunlar Kâsım, Abdullah, Zeyneb,Rukıyye, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma'dır. Oğlu İbrahimise Mısırlı Mâriye'den dünyaya gelmiştir. Bilindiği gibioğulları Kâsım, Abdullah ve İbrahim küçük yaşta vefatetmişlerdir.

Araplarda herkesin bir ismi, bir künyesi, bir nis-besi bir de lakabı vardır. İsmi doğdukları zaman anne-babalarından veya büyüklerinden alırlar, künyeyi deilk çocuklarının ismine göre alırlar. Peygamberimiz, ilk

çocuğu Kâsım sebebiyle "Ebü'l-Kâsım=Kâsım’ınbabası" künyesini almıştır. Kureyş kabilesinin Hâşimoğulları koluna mensup olduğu için “Hâşimî” nisbe-siyle, ayrıca doğruluğundan ve güvenilirliğinden do-layı herkesin ittifakla uygun gördüğü “el-Emin”lakabıyla anılmıştır.

Peygamberimizin kızı Zeyneb, peygamberlik-ten 10 yıl önce doğdu. Mekke'de teyzesi Hâle bintHuveylid'in oğlu Ebü’l-Âs b. Rebî' ile evlendi. Be-dir'de müşrikler tarafında savaşarak esir düşen ko-cası serbest bırakılırken Hz. Peygamber Zeyneb'inMedine'ye gönderilmesini şart koştu. Hicret yolculu-ğunda bir müşriğin saldırısına uğrayan Zeyneb, bine-ğinden düştü ve karnındaki çocuğunu kaybetti. Dahasonra Ebü’l-Âs, Müslüman olarak Medine'ye geldi, âilebirliği yeniden kurulmuş oldu. Çok geçmeden Hz.Zeyneb 8 /630 yılında vefat etti. Ebü'l-Âs ile Zeyneb'in,Ali ve Ümâme adlarında iki çocukları dünyaya gelmiş,bunlardan Ali küçük yaşta ölmüştür. Ebu’l-Âs, eşi Zey-neb’in vefatından dört yıl sonra 12/634 yılında vefatederken kızı Ümâme’yi dayısını oğlu Zübeyir b. Av-vâm’ın himâyesine bırakmıştı. Zübeyir de Ümâme’yiHz. Ali ile evlendirdi (Ümâme’nin Hz. Ali ile evliliğininteyzesi Hz. Fâtıma’nın ölümünden sonra olduğu unu-tulmamalıdır). Bu evlilik, Hz. Ali’nin şehid edilmesinekadar devam etmiştir. Hz. Ali ve Ümâme çiftinin AliEvsat adında bir oğulları dünyaya gelmiş ve buçocuk küçük yaşta vefat etmiştir. Ümâme, Hz. Alininşehâdetinde sonra Muğîre b. Nevfel b. Hâris b. Ab-dülmüttalib ile evlenmiş; ondan da Yahya adında biroğlu dünyaya gelmiştir. Yahya da küçük yaşta vefatettiğinden Zeyneb’in nesli de tükenmiştir.

8 Ağustos 2011

Hz. Peygamber'in ikinci kızı Rukıyye, Zeyneb'tenüç yıl sonra dünyaya geldi. Yetişkin bir kız olduğundaEbû Leheb'in oğlu Utbe ile, kızkardeşi Ümmü Gülsümde diğer oğlu Uteybe ile nişanlanmıştı. Rasûl-i Ek-rem'in, peygamber oluşunun hemen ardından EbûLeheb, oğullarına baskı yaparak nişanı bozdurdu. Ni-şanın bozulmasından sonra Hz. Osman, Rukıyye ileevlendi ve eşi ile birlikte Habeşistan'a hicret etti. Birmüddet sonra Mekke’ye döndüler, ordan da Medi-ne’ye hicret ettiler. Rukıyye, hicretin ikinci senesindeMedine'de hastalandı. Hz. Peygamber, ordusu ile Be-dir’e hareket ettiğinde kızı hastaydı. Osman, izinli sa-yıldı ve eşi ile ilglenmesi istendi. Bedir zaferinin haberiMedine’ye geldiğinde Rukıye vefat etmişti (2/624). Hz.Osman ve Rukıyye'nin Abdullah adlı bir çocuklarıdünyaya gelmiş, ancak küçük yaşta ölmüştür. Dahasonra Hz. Osman, Ümmü Gülsüm’le evlenmiş, o da9/631 yılında Medine'de vefat etmiştir. Hz. Osman veÜmmü Gülsüm çiftinin çocukları olmamıştır.

Hz. Fâtıma, Peygamber Efendimizin Hz. Hati-ce'den dünyaya gelen çocukları arasında en küçüğüolup Peygamberliğin ilk yılında doğmuştur. Hz. Pey-gamber, kızı Fâtıma’yı Hicretten sonra 2/624 yılındaamcası Ebû Tâlib’in küçük oğlu Hz. Ali ile evlendirdi.Ali ve Fâtıma çiftinin bu evlilikten Hasan, Hüseyin,Muhassin, Ümmü Gülsüm ve Zeyneb adlarında beşçocukları dünyaya geldi. Hz. Fâtıma, Peygamberimi-zin vefatından altı ay sonra vefat etti. Peygamber Efen-dimiz, Fâtıma'yı çok severdi. Kendisi henüz altıyaşındayken kaybettiği annesinin hasretini onunla gider-meye çalışırdı. Bu sebeple Fâtıma "Ümmü ebîhâ=ba-basının annesi” künyesiyle de anılmaktadır. Ayrıca"beyaz, parlak ve aydınlık yüzlü kadın" anlamındaZehra, "iffetli ve namuslu kadın" anlamında Betûl la-kaplarıyla da anıldığı bilinmektedir(Ebû Nuaym, II, 39).

Hz. Peygamber'in son çocuğu İbrahim'dir. MısırlıMâriye'den dünyaya gelen İbrahim, yaklaşık iki ya-şında iken vefat etti. Rasûlullah'ın Hz. Fâtıma dışın-daki bütün çocukları kendisinden önce vefat etmiştir.Peygamber Efendimiz, çocuklarını ve torunlarını çoksever, onların her biriyle ayrı ayrı ilgilenirdi. Çocuk vetorunlarının dünyaya gelişinde sevincini belli eder,doğum müjdesi getirenlere bahşiş ve Allah'a şükür içinyoksullara sadaka verir, akika kurbanı keserdi.

Peygamberimiz, Hz. Fâtıma' yı çok severdi. Hz.Peygamber, onun eğitimiyle özel olarak ilgilenmiş, oda babasının tüm edep ve nezâketini kapmıştı. Pey-gamberimiz, Fâtıma'yı görünce sevinir, onu ayakta

9

karşılar, elini tutarak yanaklarından öper, ona iltifatederek yanına oturturdu. Hz. Fâtıma da babası kendievine geldiğinde onu, sevgisine layık olacak bir içten-likle karşılardı. Hz. Peygamber bir yolculuğa giderkenâile fertlerinden en son onunla vedalaşır, yolculuktandönünce de ilkönce onunla görüşürdü. Peygamberi-mizin bildirdiğine göre "Fâtıma, cennet ehli ha-nımların öncülerindendir. Fâtıma onunyüreğinden bir parçaydı, Onu üzen Peygambe-rimizi üzmüş olurdu" (Buhârî, Fedâilü Ashâbi'n-Nebî, 12, 31).

Peygamber Efendimiz, torunları Hz. Hasan veHüseyin'i çok severdi; onlar için "dünyada kokladı-ğım reyhanlarım, çiçeklerim" derdi, "cennetgençlerinin beyefendileri olduğunu" söylerdi ve"Allahım! Ben bunları seviyorum, sen de sevbunları" diye dua ederdi (Buhârî, Fedâilü Ashâbi'n-Nebî, 24). Pey-gamber Efendimiz, kızı Zeyneb'ten torunu olanÜmâme ile ve diğer bütün torunlarıyla ilgilenirdi. Devetaklidi yaparak onları sırtında taşır, namazda omuzunatırmanmalarına müsaade ederdi. Aile fertleriyle bir-likte iken torunlarından biri su istese müsaitse hemenkalkıp su verirdi. Sık sık verdiği hediyelerle onları se-vindirirdi.

Hz. Peygamber Efendimizin çok kalabalık bir âi-lesi vardı. Medine mescidinin doğu tarafındaki duvarabitişik yapılan odalarda yaşayan âile fertleri ve bunla-rın yakınları, İslâm’a çok büyük hizmetler yapmışlar-dır. Biz, bundan sonraki yazılarımızda bu âileyi dahayakından tanımaya ve bunlardan bir şeyler öğren-meye devam edeceğiz. Bizi okumaya devam edin!

Ağustos 2011

Dr. Ramazan ŞAHAN

“En kötü davet, zenginlerinçağrılıp da, fakirlerin unutul-

duğu davetlerdir.”

RAMAZAN AYIORUÇ VE İNFAKBİLİNCİ

İslam’da oruç tutmanın farz olduğu ay Ramazan’dır.Mübarek üç ayların üçüncüsüdür. Kamerî/Hicrîaylar arasında dokuzuncu sıradadır. 11 Ayın Sul-

tanıdır. Ramazan ayına yetişen akıllı ve bâliğ (ergen,evlenecek yaşa gelmiş olan) Müslümanlara oruç tut-mak emredilmiştir. Terk eden günahkâr; inkâr edenkâfir olur. Çünkü oruç Kur'ân-ı Kerîm’in açık ve netayetleriyle sabittir.1

İslam'da ibadetler Kamerî Aylara göre ayarlan-dığı için Ramazan Ayı vb. mübarek gün ve geceler heryıl 10-11 gün önce gelir. Çünkü Hicri Yıl 354 Günolup, Şemsî/Mîlâdî yıldan 10-11 gün noksandır.

Ramazan aynı zamanda Kur'an'ın indirilmeyebaşlandığı aydır. Kur'an, 27 Ramazan 610 tarihinde(Kadir gecesi) indirilmeye başlamıştır.2

Oruç ibadeti daha önceki dinlerde de vardı.3

Ancak bu günkü şekliyle Oruç Hicretin 2. yılında,Şaban Ayı'nın 10. günü (Şubat 624), Bedir Gazâ-sı’ndan bir ay evvel Medine’de farz kılınmıştır.

10

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

Ramazan ayına has bazı temel kavramlar vardır. Bun-lardan bir kısmını şöyle açıklayabiliriz:

ORUÇ: Allah’ın rızasını kazanmak için, imsakvaktinden iftar vaktine kadar yeme, içme ve cinsel iliş-kiden uzak durmaktır.

İMSAK: Orucun başladığı vakit. Fecrin veya tanyerinin ağarması, şafak vakti, seher vakti. İnsanın bazıbedeni zevk ve ihtiyaçlara karşı kendini tutması veoruç tutmaya başlaması demektir.

SAHUR: Oruç tutmak niyetiyle imsaktan önceyemek yeme eylemine ve yemek yenilen vakte denir.İftar: Güneşin battığı an; orucu açma eylemine ve za-manına denir.

Bu eylemler aynı kavramlarla olmasa bileKur’ân-ı Kerîm’de açık ve net ifade edilmiştir.

ORUÇ ZAMAN VE MEKAN AÇISINDAN

EVRENSEL BİR İBADETTİR

A.ZAMAN AÇISINDAN: Her yıl 10 gün öncegelen oruç, 33-34 yılda bir yılın bütün mevsimlerindetutulmuş olur. Böylece dünyanın hiçbir yerinde ne sadecesıcak mevsimlerde ne de sadece soğuk mevsimlerde oruçtutulmuş olur. Bir insan ortalama ömründe bir veya ikikez senenin her gününü oruçlu geçirmiş olur.

B.ZEMİN/MEKAN AÇISINDAN: Yer yüzündekibütün Müslümanlar yılın değişik mevsimlerinde aynı

11

anda oruç tutarlar. Nasıl ki namaz ve hacda Kabe’yeyönelen Müslümanlar aynı duyguyu yaşayıp ümmetolma bilincine varırlarsa oruçta da aynı zamanda aynıduyguları paylaşan bütün yeryüzü Müslümanları aynıibadeti yapmanın şuuruyla kardeş olduklarını hisse-derler.

ORUCUN FAYDALARI:Bizler orucu bir takım faydaları için tutmayız.

Sırf Allah (c.c.) emrettiği için tutarız. Ama bu sayedemanevi ve maddi bir çok faydayı da elde etmiş oluruz.Orucun bazı faydalarını şöyle sıralayabiliriz:

I. MANEVİ YÖNDEN (ORUCUN KAZANDIRDIĞI İYİ

ALIŞKANLIKLAR)

1. Allah’a kulluk borcumuzu yerine getirmiş olu-ruz. Dolayısıyla Allah’ın rızasını kazanmış oluruz.

Ağustos 2011

“ALLAHIM! SENİN RIZANI KAZANMAK İÇİN

ORUÇ TUTTUM, SENİN VERDİĞİN RIZIKLA

ORUCUMU AÇTIM. SANA İNANIP GÜVENDİM.EY LÜTUF VE İKRAMI BOL OLAN RABBİM,BENİ BAĞIŞLA!”

İFTAR DUASI:

2. Oruç ahlakımızı güzelleştirir; Alçak gönüllüyapar. Oruçlu insan kızmaz, kalp kırmaz, kimseyi hattahayvanları bile incitmez. Çevremizle iyi ilişkiler kurarız.Oruçlu insan sevabı boşa gitmesin diye kavga ve tartış-malardan uzak durur.

3. Oruçlu kimse nefsine hakim olur, nefsini yener(iradesi güç kazanır). Bu da üstün bir ibadettir. Nefis en iyiaçlıkla terbiye edilir.

4. Oruç tutmakla şeytanı da yenmek mümkündür.Oruç tutan, meleklere benzemiş olur. Zira melekler yemeziçmezler.4

5. Oruç haramlardan uzak kalmasını öğretir.Oruçlu iken kendi helaline bile el uzatmayan mümin, baş-kasının haramına asla göz dikemez. İftara 5 dakika var.Önünde harika bir sofra var. El uzatamıyorsun. Niçin?Çünkü bu nimetler Allah'ındır. O izin verirse yersin, O izinvermezse yiyemezsin. Allah Rabbü'l-âlemin'dir. Tüm ev-renleri Yaratan, Yaşatan ve Yöneten O'dur. “AllâhüEkber” sesleriyle O'nun en büyük olduğunu anlarım,O’na hamd ve şükr ederim. O'nun huzurunda boyun bü-kerim.

6. Oruç zorluklara karşı dayanma gücü kazandırır.Sabırlı olmaya alışırız. Nitekim hadiste “Oruç sabrın ya-rısıdır.” buyrulmuştur.

7. Oruç gizli bir ibadettir. İnsanı riyakârlıktan, göste-rişten alıkoyar. Sırf Allah için ibadet ve iş yapmasını öğretir.

8. İnsanlar arasında yardımlaşma ve merhametduygusunu geliştirir. Özellikle Ramazan aylarında verilenfitre, zekat, iftar ziyafetleri bunun fiili uygulamalarıdır. Oruçtutarak aç kalan Müslümanların aç kalan fakirleri hatır-lama ve onlara yardım etme arzusu ve gayreti artar. Dam-dan düşenin halinden damdan düşen anlar. Bizler deaçlığın sayesinde tokluğun kıymetini ve açların perişanhalini anlarız. Ayrıca iftar davetleriyle dostluk ve akraba-lık bağları kuvvetlenir. Tabii ki sırf reklam ve gösteriş (riya)olsun diye verilen iftarların sevab adına bir değeri olamaz.Peygamberimiz (s.a.v.) buyurmuştur ki: “En kötü davet,zenginlerin çağrılıp da, fakirlerin unutulduğu da-vetlerdir.”5

9. Hayatımız belirli disiplin ve düzene girer. Sahur,namaz, iftar gibi zamana bağlı ibadetler bizi planlı davra-nışlara alıştırır. Aynı zamanda oruç sayesinde bütündünya Müslümanları sanki bir aile imiş gibi aynı hayatıpaylaşır, birlik ve dirlik sağlanır.

II. BEDENSEL YÖNDEN (MADDÎ VE FİZİKSEL AÇI-DAN) ORUCUN FAYDA VE HİKMETLERİ

1. On bir ay devamlı çalışan mîde ve ona bağlıolan vücut organları dinlenir. Adeta vücudun yıllık ba-

12 Ağustos 2011

kımı yapılmış olur. Vücutta birikmiş enerjiler harcanır,fazlalıklar dışarı atılır (perhiz, rejim). Vücut dinlenmişve sıhhate kavuşmuş olur. Bunun için iftarda tıka basayememek, terâvihi de mutlaka kılmak gerekir. Hembir ibadettir hem de sindirimi kolaylaştırır.

2. Oruç tutanlarda gündüz kan hacminin azal-dığı, doku suyunun azaldığı ve sonuçta küçük tansi-yonun düştüğü, kalbin rahatladığı bilimsel araştırmalarsonucu anlaşılmıştır.

3. Oruç tutan kişinin sinir sistemi de bir rahat-lama içindedir. Bir ibadeti yerine getirme mutluluğugerginlikleri azaltır ve sıkıntıları giderir.

4. Oruç düzenli beslenmeyi sağlar. Ancak aç ka-lacağım korkusuyla sahur ve iftarda aşırı şekildeyemek yenirse bu maddi menfaat elde edilemez. Ay-rıca sindirimin kolaylaşması için de kesin bir farz olannamaz ibadetini eda etmek gerekir.

5. Oruç kötü alışkanlıkları giderir. Özellikle si-gara, alkol gibi kötü alışkanlıklar Ramazan'da rahat-lıkla bırakılabilir.

NOT: Oruç, insanı hasta yapmaz. Oruç zayıflarıkuvvetlendirir, zihinleri açar, Allah Teâlâ, faydalı şey-leri emreder. Zararlı şeyleri emretmez. Orucun uz-manlar tarafından açıklanan daha birçok faydalarıvardır. Ancak oruç tutamayacak derecede ciddi birhastalığı olan kişiler helal ve haramlara dikkat eden

13

işinin ehli bir doktora danışarak alacakları bilgiye göredavranabilirler. Daha sonra sağlıkları elverirse gününegün kaza ederler. İyileşme imkânı bulunmayan hasta-larla, oldukça yaşlıların tutamadıkları gündelik oruç-ları için fakirlere fidye öderler. Ödemeleri gereken bubedele Fidye(Fitre) denir. Bu da ortalama bir kişininbir günlük (en az iki öğün) yiyeceğinin bedelidir.

Oruçla ilgili bilinmesi gereken çok önemli bazıtemel konular vardır:

1. Orucun şartları nelerdir? Kimlerin oruç tut-ması zorunludur?

2. Oruç hangi hallerde bozulur? Bozulursa neolur?

3. Kefaret orucu ve kaza orucu nedir? Bunlarıgerektiren durumlar nelerdir?

4. Farz olan oruç nedir? Adak ve nafile oruçnedir?

Ancak bütün bunlar birer ilmihal konusudur.Burada zaman ve imkân darlığından bunların ayrıntı-sına giremeyiz. Bunlar ilgili kitaplardan okunarak veişin uzmanlarından sorularak öğrenilebilir.

RAMAZAN'DA ORUÇ DIŞINDA YAPILACAK

İBADETLER

A. TERAVİH NAMAZI: Ramazan’da yatsı namazın-dan sonra vitir namazından önce kılınır.

BU NAMAZ;-20 rekat olup sünnettir. Kadın erkek herkes kıl-

malıdır. Özellikle çocuklarımıza camilere götürerek butür ibadetlere alıştırmalıyız. En güzel eğitim yerinde veyapılarak verilen eğitimdir.

- Hem evde, hem camide tek başına veya cemaatlekılınabilir. Ancak cemaatle kılınması daha uygundur.

B. KUR’AN OKUMAK: Ramazan ayında yapılan birdiğer ibadet de Kuran okumaktır. Kur'ân-ı Kerîm tekbaşına okunacağı gibi bir kişinin okuması, diğerlerinindinlemesi şeklinde mukabele olarak da karşılıklı oku-nabilir. Ramazan ayı Kur'ân ayıdır. Kur'ân-ı Kerîm buayda indirilmiştir ve Cebrail (a.s.) her sene Ramazanayında gelerek o ana kadar indirilmiş olan Kur'ânayetlerini Peygamberimiz (s.a.v.) ile karşılıklı okumuş-

Ağustos 2011

lardır. Peygamberimiz (s.a.v.) vefat etmeden önce debütün Kur'ân-ı Kerîm’i bu şekilde karşılıklı iki kere bi-tirmiş, hatmetmişlerdir.

Bu nedenle bir gelenek halinde bu hatim işi asır-lardır devam etmektedir. Ancak Müslümanlar Allah’ınne dediğini, maksad ve muradını anlamak için mana-sını da okumalıdırlar.

C. FITIR SADAKASI: Zenginin evinde bulunanher insan için bir fitre (bir günlük ortalama yiyecek pa-rası) fakirlere verilir. Ülkemizde her yıl Fıtır Sadaka-sı'nın asgari miktarı müftülüklerce tesbit edilir,açıklanır. Bunun Ramazan'da, mutlaka Bayram'danönce fakire verilmesi gerekir.

D. ZEKAT İBADETİ: Belli mal türlerinin belirli birbölümünü (1/40 = %2,5) Allah Teala’nın belirlediğibir kısım insanlara6 mülk olarak vermek gerekir. Bunuda temel ihtiyaçların dışında 80 gr. altından fazla bir

yıldır birikmiş fazlalık parası veya o değerde bir ser-veti ve eşyası olan zengin Müslümanların vermesi ge-rekir. Zekat apayrı bir araştırma konusudur.7 Buradasadece şunu belirtmek isteriz ki Zekat yılda bir kez se-nenin her mevsiminde verilebilir. Ancak özellikle ül-kemizdeki Müslümanlar bu mâlî/ekonomik ibadetiRamazan Ayı’nda vererek fakir fukaranın bu kutsaloruç ve Kur'an ayını daha mutlu ve rahat bir halde ge-çirmelerine yardımcı olurlar. Bu adet Ramazan ayındasosyal ve ekonomik hayatta bir takım değişiklikleringörülmesine de vesile olur.

Zekat konusunda kısaca şunu söylemek gerekirki bu da Allah’ın kesin bir emridir. Zekat vermek Farz-dır.8 Bu ibadeti yapmayan günahkâr olur, inkâr edendinden çıkar.

Zekat ve sadakalarımızı mutlaka vermeli, fakirfukaraya mutlaka infak etmeliyiz. Çünkü;

1. Toplumda mali denge farklıdır bu da doğal-dır. Zekat zenginle yoksulun kaynaşmasını sağlar. Kıs-kançlıkları giderir, mülkiyet düşmanlığını azaltır.

2. Zekat çalışamayanlara hayat imkanı verir.Toplum kalkınır, devlet güçleşir.

3. Zekat kişiyi cömertliğe, diğergamlığa alışır.Cimrilikten korur.

4. Zekat servetin bir şükrüdür. Şükür malı artı-rır. Dolayısıyla zekat malı temizler, korur, artırır ve eko-nomiyi canlandırır. Toplum bir bütündür. Zenginservetini topluma borçludur. Toplumun yoksullarınıgözetmelidir.

5. Zekat sayesinde hem mal, hem nefis arınır,saflaşır, temizlenir. Sosyal adalet sağlanır. Ayrıca opara fakirin hakkıdır. Mal Allah’ın emanetidir. Emanetyerine ulaşmış olur.

6. Zekat ahiret için yapılan en güzel yatırımdır.Ahirete azıksız gidilmez. Bu vesileyle insan büyük ecirve geniş rahmeti kazanır. Azaptan kurtulup, rahmeteulaşır. Her iki cihanda mutlu olur.

Kur'ân-ı Kerîm’de zekat, sadaka ve infakla ilgilipek çok ayet vardır. Ancak burada zekat verirken dik-kat edilmesi gereken bazı hususlara değinmekte yarargörüyoruz. Bir müslüman mutlaka fakire yardımcı ol-malıdır. Yardımcı olurken de şu hususlara özellikle dik-kat etmelidir:9

14 Ağustos 2011

1. Yardımı sırf Allah rızası için vermeli, minnetve eziyet etmemelidir.

2. Fakirin gönlünü almalı, ona hoş şeyler söyle-melidir. (Bakara 2/263; İsra 17/28.)

3. Malın değersizini değil, kendinin de alabile-ceği iyi ve değerlisini vermelidir. 10

4. Fakirlikten korkmamalı. Cimrilik ve israftankaçınıp, orta yolu tutmalıdır.11

5. Yardımı mümkün mertebe gizli vermeli, riya

ve reklam yapmamalıdır. 12

6. Araştırıp gerçekten muhtaç olana yardım et-

melidir. Yardım için son anı beklememelidir. 13

7. Tarihteki zenginlerden ibret almalı; yaptığı

yardımı çok görmemelidir. 14

15Ağustos 2011

......................................1)Bakara 2/183-187.

2)Bakara 2/185; Kadir 97/1-5.

3) Bakara 2/183.

4) Hud 11/69-70.

5) Buhârî, Nikâh, 72; Müslim, Nikâh, 107.

6) Tevbe 9/60.

7) Zekat konusunda pek çok eserden faydalanılabilir. Özellikle şunları tavsiye ederiz: Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, s. 484 vd.; Ali Rıza Demircan, İslam Nizamı, I, 35-40.

8) Tevbe 9/103; Mearic 70/24; Bakara 2/43, 110; Nur 24/56.

9) Bakara 2/263-272; Ra’d 13/22; İnsan 76/9. Leyl 92/17-21.

10) Bakara 2/267; Al-i İmran 3/92.

11) Bakara 2/3, 268; Nisa4/ 37; İsra 17/26-30; Furkan 25/67.

12) Bakara 2/264, 271; Nisa 4/35-39.

13) Bakara 2/177, 215, 254, 273; Nisa 4/ 36; Nur 24/33; Münafikun 63/10-11; İbrahim14/31, 44.

14) Müddessir. 74/6. İbrahim 14/45; Kehf 18/32-46; Kasas 28/76-83; Kalem 68/17-33.

15) Bakara 2/3.

16) Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 25. Söz, s. 343-344; Suat Yıldırım, Kur’an-ı Kerim ve Kur’an İlimlerine Giriş, s. 136-137.

BİR AYETİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

“Onlar gayba (görmeden, tatmadan) iman eder/inanırlar, namazıdosdoğru kılarlar, kendilerine verdiklerimizden (mal vs.) infâk ederler(Allah yolunda harcarlar).”15

İnfâkta Dikkat Edilecek Hususlardan Bazıları

1. Normal şartlarda sadakaya muhtaç hale gelecek kadar sadaka vermek doğru değildir. (“mimmâ”daki “min” “bazısını, bir kısmını” demektir.)

2. Başkalarının malından değil, kendi malından vermek gerekir. (razeknâhum)

3. Mal Allah’ındır. Veren emanetçidir. Bu duyguyla verip, verdiğine verdiğini minnet etmemek gerekir.(“kendilerine verdiklerimizden” kısmı bunu anlatır.)

4. Yardımın makbûl olması için ihtiyaç olan yere vermek lazımdır. (“infâk ederler” kısmı bunu anlatır.“Zarûrî ihtiyaç” demek olan “nafaka” ile aynı kökten türemişlerdir.)

5. İnfâk sadece mal ile değil, ilim ve fikirle, güç ve kuvvetle, ihtiyaç duyulan her türlü şekilde olabilir.(Ayetteki “Mâ=O şeyler, nesnelerden...” kısmı umumiyet/genellik ifade eder. 16

1- İFTAR AYI DEĞİLDİRRamazan ayı, dünya nimetlerini elinin altında bulundurduğu halde, Rabbinin emri olduğu için yeme-

yen-içmeyen, şehvetlere karşı sabır imtihanını kazanmaya gayret eden müminlerin ayıdır. Abartılı bir israf şo-vuna dönüşen iftar sofraları Rabbani niteliği olmayan sofralardır. Bir saat sonraki teravih namazını kılmaktazorlanacak hale getiren bir iftar sofrası ramazana ait değildir. Ramazandan önce müminlerin kerih gördüğümüsrif harcamaları ramazanın gölge-sinde mubahlaştırmak hatalıdır. Ramazan bir açlık terbiyesi iken, onu açlıkedebiyatına dönüştüremeyiz. Dün alkol tüketilen otellerde bugün iftar sofralarının kurulması, bunun adının daAllah rızası için iftar vermek olması en azından gülünçtür. Müslümanlar iftarlarına sahip çıkmalıdırlar. İçilip içil-meyeceği, yenilip yenilmeyeceği şüpheli olan şeylerle iftar sofrasına nasıl oturulur?

İftarımızın, birilerinin bütçelerini doldurmalarına alet edilmesinden, ramazan gününde yemek yenmesikadar tiksinmeli ve buna karşı tepkili olmalıyız.

* SAHUR AYIDIR, ORUÇ AYIDIRBizim iftara gösterdiğimiz hassasiyet sahurdadır. Orucun

başlangıcı sahur yemeği, bitişi iftardır. Bitişi olan iftara gösteri-len ilgi, başı olan sahura gösterilmiyorsa bunun anlattığı şey hoşdeğildir. Oruç ayı ramazan, iftar ayına dönüşmemelidir. İftar, ke-lime anlamı ile dahi yanlış kullanılmaktadır. İftar sadece açışyapma anlamınadır.

2- İSRAF AYI DEĞİLDİRMal ve vakit israfı zamanların hiçbirinde hoş değildir şüphesiz. Hele hele ramazan ayı mal ve vakit israfı

için asla uygun değildir. Tüketilemeyip atılan gıdalar, bir selamlaşma-hatır sorma bahanesi ile tüketilen saatler,

16 Ağustos 2011

RAMAZAN AYI NE DEĞİLDİR?

NUREDDIN [email protected]

Kendilerini Allah’ın dinini yok etmeye, yok edemezlerse sulandırmaya adamış güçlerin veonlara bilerek bilmeyerek alet olanların ortaya çıkardığı, kulların zevkine uyumlu İslamanlayışının eritmeye başladığı ramazan düşüncesine karşı asıl ramazanın ve orucun ne

olduğunu anlayabilmek için önce, ramazanın ne olmadığını kavramalıyız.

ömürler ramazanın heder edildiğini gösterir. Mutfak masraflarının –yenen yemek öğününün ikiye düşmesinerağmen- artması neyin göstergesi olabilir?

Gece yarım saat azaltılmış uykudan ötürü saatlerce uyku ilave etmek, gündüzleri uyku ile çarçur etmekramazanla çelişen şeylerdir. Malda ve vakitte israf varken ramazan dibi delik bir kovaya dönebilir.

ÿZÜHD VE BEREKET AYIDIRGıda tüketimini, ikinci dereceden olan ihtiyaçlar listesini

azaltma, ahiret âlemine hazırlanma zamanıdır. Malımız ve za-manımız bereketlenmelidir. Önceki on bir ayda yapamadıkları-mızı, yapabilme imkânı ve vakti oluşturmalıyız.

Kadınlarımızın en mübarek günleri mutfaklarda ve bulaşık yı-kamada geçmemelidir. Mümin bir erkek sıcak bir pide kuyru-ğunda vakit harcamamalıdır.

Malımız, vaktimiz, ibadetimiz, şuurumuz, uhuvvetimiz bere-ketlenmelidir. Ramazan ayına girerkenki kimliğimiz ve değerimizdeğişmiş olarak ramazan-dan çıkmalıyız.

3- GERGİNLİK AYI DEĞİLDİROruçlu olduğu için sinirlenen, esip gürleyen, vurup kıran Müslüman hatalıdır. İftara yetişemediği için, te-

ravihi kaçırdığı için kul hakkı ihlal eden, ahlaki olmayan sözler sarf eden mümin ramazanını harcayan mümindir.Aile bireylerini rencide eden, iş arkadaşlarını, mescit dostlarını kıran mümin, imtihanını riske sokan mümindir. ‘Ra-mazanda sinirlenen’ diğer zamanlarda ise sabırlı Müslüman, doğrulanması zor iddiaların sahibidir.

Orucu bozan içecekler ve yiyecekler gibi, sözler de sakıncalılar listesinde olmalıdır.

ÿ TAHAMMÜL AYIDIRSadece açlığa değil, nefsin kabardığı her şeye tahammül gös-

terme ayıdır. Dile, ele, göze, cebe hakim olabilmektir.

Diyebileceği halde dememek, yiyebileceği halde yememekkadar önemlidir.

Sahurla iftar saatindeki ramazan ve oruç ciddiyetini gün or-tasında da sürdürebilmek, ramazan ruhu ile yaşamanın göster-gesidir. Ramazan sabrın kolay olmadığı bir zaman dilimi olabilir.Çünkü o, diğer zamanların hiçbirinde elde edilemeyen sevapve bereket kaynaklarını ihtiva etmektedir. Gülü seven dikeninekatlanmasını bilmelidir.

Tahammül etmek zorundayız:Günahlardan kaçınmanın zorluğuna,İbadetlerin eda edilmesindeki ağırlığa,Mal, çocuk ve bedenlerimize isabet eden belalara,Ümmet-i Muhammed’in yaşadığı afetlere tahammül etmesini

bilmek gerek.

4- SEYAHAT AYI DEĞİLDİRŞehir şehir, cami cami dolaşmak ramazanla bağlantısız işlerdendir. Adeta Müslümanlar için tatil ve gezi

sezonuna dönüştürülmüş bir ramazan anlayışı ruhsuz ve ihlâssız bir anlayıştır.

17Ağustos 2011

Camileri büyüklüklerine veya tarihiliklerine göre ölçüp gezmek, onun türbesini bunun eserini resimlemekAllah’ın ibadet olarak saydığı işlerden olmadığına göre mümin, ramazanın bereketli anlarını gezilerde, ziyaret-lerde harcamamaya özen göstermelidir.

Ramazan ayında hangi sokaklarda, hangi trafikte gezilebilir ki, göz, kulak ve dil afete düşmüş olmasın?Öyleyse...

ÿ İTİKÂF NERE GEZİ NERE?Ramazanda tavsiye edilen itikâftır. İtikâf da camiye kapan-

maktır.

Camiye kapanmakla camileri gezmek aynı değildir.

Ramazanda tavsiye edilen tek gezi umredir. Reklâmsız, riya-sız güzel bir umre büyük bir ibadettir.

5- TAMAMI BİR AYDIRİlk günlerini heyecanla karşılayıp, henüz onun bayramı gelmeden yarıda bırakıvermek, hız kesmek, iba-

detleri ve kaçınılması gereken şeyleri sulandırmak en azından başlamak, ama bitirememektir. Son günlerindegevşemek, alışveriş gibi bir maksatla bile olsa, şeytanın en keskin tuzaklarının kurulu olduğu çarşılarda o mü-barek saatleri tüketmek daha sonra esef edilecek hatalardır. Çocuklar için bayramlık adı altında büyüklerinbayramı harcanır mı?

ÿ SONU BAŞINDAN DEĞERLİDİR;SEVAP DERYASI SONUNDADIR!

Bunun için son on gününü ilk on gününden daha he-yecanlı ve daha umutlu geçirmek esastır. Ne bayram alışveri-şine, ne de geziye feda edilebilecek bir tek saati olmamalıdır. Hergecesi yeni bir umut, her sabahı yeni bir güneş vaktidir. İlk gü-nüne göre son demlerinde heyecan kaybını, içimizi istila edengünahlardan arınamamış olarak, ramazana gidememiş olarakanlayabiliriz. İlla bir bayram alışverişi gerekli ise, onu ramazan-dan önce bitirmek akıllıca bir iş olur.

6- NAMAZI, GEVŞEK BİR NAMAZ DEĞİLDİRTeravih başta olmak üzere ramazan ayında –çok namaz kılınıyor diye- namazın genel kuralları gevşetile-

mez. Eğer ramazan mümin için hassasiyeti yüksek bir ay ise, müminin ibadetlere bakan gözü, ezanı duyan ku-lağı, okuyan dili o hassasiyete göre görmeli, duymalı ve konuşmalıdır.

ÿTERAVİH GECE KIYAMIDIRHeba edilmemelidir. Mümkünse hatimle kılınmalıdır. O

mümkün değilse iyi kıraati olan bir imamın arkasında venamaz gibi kılınmalıdır. Teravihlerin heba edilmesi birnedamet kaynağıdır.

7- KADİR GECESİ ŞANS OYUNU DEĞİLDİRÖnce kadir gecesini belirli bir güne sıkıştırdılar. Hâlbuki o ramazanın içinde saklı bir hazine idi. Sonra da

18 Ağustos 2011

o geceyi, insanların kendi kafalarından oluşturdukları törenler ve ibadet kılıflı gösterilerle eritip götürdüler. Kadirgecesi bir şans oyununa döndü. Bir simit çeşidi ile uçurulur oldu. Yarına tesiri olmayan, sadece geçmişi akla-dığına inanılan bir kadir gecesi üretildi. Neredeyse kadir gecesi müziği bile icat edilecek hale geldi.

ÿ BİR İSTİĞFAR GECESİDİR, DÖNÜ-ŞÜM GECESİDİR

Kadir gecesinin bize bağışlanmasının nedeni günahlarımız-dan arınma umudumuzdur. O gece –ki ramazanın bütün gecelerikadir gecesi olma ihtimalini taşır- Allah’a dönüş yapma kararı ver-diğimiz, Kur’an ve Sünnete aykırı hareketlerimizden kurtulduğu-muz, kul haklarından arındığımız gece ol-malıdır.

Ramazanın 27. gecesinde bizi gelip bulan bir kadir gecesideğil, bizim bütün ramazan boyunca peşinde koştuğumuz kadirgecesi bir ömre bedel gecedir.

8- TEKNOLOJİYE KUR’AN OKUTMA AYI DEĞİLDİRRamazan Müslümanlar için Kur’an ayıdır. Tam anlamı ile Kur’an ayıdır. Çeşitli teknolojik aletlere yüklen-

miş Kur’an surelerini dinleyerek Kur’an dinlemiş ve böylece ramazana yaraşır bir iş yapmış olmayız. Kur’an kimeindi ise onu, o okumalıdır. Kur’an insana inmiş bir kitaptır. Onu okuyup dinlemeyi insanın ameli olmaktan çı-karan uygulamalarla Kur’an okunmuş olmaz.

Ticarileşmeyen meclislerde Kur’an okuma ve dinleme düzeyi yakalanmalıdır.

ÿ NE KADAR KUR’AN O KADARRAMAZAN!

O halde ramazana mahsus bir Kur’an gayreti sergilemeliyiz.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bu ayda Kur’an oku-mayı artırdığına bakılırsa, bizim de çokça Kur’an okumamız ge-rekmektedir.

Her gün sabah ve akşam aynı saatte ve belli bir miktarı (me-sela on sayfayı) düşmeyecek şekilde okumamız uygun olur. Oku-yuşumuz mümkünse sesli olsun. Maiyetimizdekiler dinlemeimkânına sahip iseler onlar da dinlesinler. Ayrıca onların da oku-malarını sağlamalıyız.

Kur’an’ı okumak gibi dinlemek de bir ibadettir. İyi okuyan birhafızı dinlememiz ayrı bir ecir olur.

Kur’an okumada sünnet, sesli ve manası bilinmiyor olsa bile,onun deruni âlemine dalıp, mahzun bir eda ile onu okumaktır.

Kur’an okurken, meleklerin okuduğumuz harfleri tek tek say-dıklarını, herbiri için sevap yazdıklarını bilerek okumalıyız.

9- ZEKÂT RAMAZAN İBADETİ DEĞİLDİRMüslümanlar zekâtlarını, daha fazla ecir elde etmek için ramazan ayında vermeye çalışırlar. Bu, ilke

olarak doğrudur. Ancak ramazan ayında zekât vermekle yetinmek, her- hangi bir türü ile sadaka verme-

19Ağustos 2011

mek, sadaka olacak işlerle meşgul olmamak fırsat tepmektir. Cimrilikten uzaklaşmak için iyi bir fırsat olanramazanı bu açıdan da yanlış anlamamak gerekir.Zekat, sadaka, zikir, ilim, ibadet bizim yol işaretlerimizdir.

ÿ UÇAN KUŞLAR GİBİ HÜR YA-TIRIMLARIN ZAMANI

Ramazanda sadaka ve cömertlik, davaya hizmet, sı-nırsız düzeyinde olmalıdır. Biri bine, bini milyona katlaya-rak, alanın Allah olduğunu bilerek sadaka yollarındakoşmak gerekir.

10-EĞLENCE AYI DEĞİLDİRÜmmet-i Muhammed’in en derin değerlerinden birisi olan ramazan ve orucu, siyasi ve ticari girdilerine

alet edip, ‘ramazan eğlencesi’ üretenler, gaflette bulunup böyle bir organizeye katılanlar, İslamî değerlerin safi-yetini bozmak gibi bir cürmün sahibi olmuşlardır.

Okunan gazeteden, izlenen TVye, dinlenen radyoya kadar, bizi kimin ne ile meşgul ettiğine göre bir ayı-rım getirmek şarttır.

ÿ GÖZYAŞI AYIDIRPeygamber aleyhisselam öyle yaptı. Onun sahabileri, onların yolundan gidenler gözyaşı akıttılar. Onlar eğlenmediler. Onlar, ebedi gülenlerden olmak için mahzun gittiler.

20 Ağustos 2011

21Ağusthos 2011

İDEAL BİR RAMAZAN GÜNÜ

-Sabah namazı kesinlikle camide kılınır. Mümkünse işrak vaktine kadar beklenir, iki rekatnamaz kılınıp eve veya işe çıkılır. Bu esnada sabah zikirleri ve Kur’an kıraati yapılır. (İş ortamınıaksatmayacak kadar kısa bir uyku olabilir.)

-Eve ve işe giderken yolda göz ve kulağın, dilin menhiyata yakalanmamasına dikkat edilir.Kur’an’dan ezber bilinen yerler okunur.

-Namazlar kesinlikle camide kılınır. Ezandan önce abdest hazırlığı yapılır. Sünnet namazlarihmal edilmez.

-Bütün ara ve boş vakitler, zikir veya Kur’an iledeğerlendirilir. Merdiven basamaklarında bile tesbihatyapılır.

-Aile fertlerinden birinin mutfak ve benzeri evhizmetlerinde vaktinin büyük bir bölümünü harcamamasıiçin ev işlerine yardım edilir, ki onların da ibadete ve zikrevakti kalsın. Yemek pişiren, çamaşır yıkayan bayan dazikirsiz kalmaz, ezber bildiği yerleri okur.

-İftar saati heyecanla beklenir. Bu an çocuklar içincazip hale getirilir. İftar etmeye dakikalar kala duanın enderin kapıları açılmış olacağından duaya geçilir. Ailefertleri duaya âmin der. İftar edilir, ifrat edilmez. İftaryüzünden akşam namazının tehlikeye girmemesine çokdikkat edilir.

-Teravih için özel hazırlık yapılır. Düğüne gider gibiteravihe gidilir. Evden teravihe uğurlanan şehadeteuğurlanır gibi uğurlanır. Dua etmesi talep edilir.

-Teravih öncesinde ve sonrasında müminler arasındamuhabbeti artıracak sohbetlere katılınabilir. Gıybet,nemime ve malayani olmayan bir sohbet olmalı-dır.

-Teravihten sonra eve kapanmak en güzelidir. Sahura rahat kalkabilmek için uykuyuengelleyecek yiyecek ve içeceklerden kaçınmak uygundur.

-Sahura muhakkak kalkılır. Aile fertleri de kaldırılır. Güzel sahur sofraları kurmakta bereket vardır.Orucun da faziletini artırır. Sahur sofrasını dua sofrasına dönüştürmek mükemmel bir iş olur.

-Sahur yemeğinden sonra vakit kalmışsa, teheccüd kılınabilir.

-Sabah namazını kılmadan uyumamaya dikkat edilmelidir. Sabah namazına camiyegitmelidir.

-Her duada, ramazan ayında yaptıklarının kabulünü ve bir dahakine kavuşturmasınıAllah’tan dilemek gerekir.

NİHAT MORGÜL

[email protected]

“ÖLÜM SANA GELİNCEYE KADAR

RABBİNE İBADET ET”

ÖMRÜNÜRAMAZANEYLEMEK

Kulluk nedir ve nasıl yapılır, sorusunun kısa vebasit cevabı; “kötülüklerden uzaklaşmak veiyiliklere yaklaşmaktır” denebilir.

İnsanoğlunun yaratılış gayesi, dünya imtihanının sırrı dabudur.

İlk insan Âdem (as)’ın yasak meyve ile imtihanınınhikmeti de, kötülüklerle mücadele ile geçecek imtihanıkonusunda onu uyarmaktır. Yasak meyveden yediğindefark ettiği şey, meleklerin aksine kendisinin Allah’ıniradesinin dışında davranabildiği yani günah ve isyanedebildiğidir. İnsan özünde hem kötülüğü hem de iyiliğiaynı anda barındıran bir varlıktır. İnsan, kötülükleredirenebildiği ve iyilik yapabildiği ölçüde iyi bir kuldur.Zaten din, tüm kuralları ve kurumlarıyla bunun içinvardır.

İslam Dininin “ibadet” olarak belirttiği veMüslümandan istediği her davranış, insanı terbiyeetmeye yöneliktir. Tüm ibadetlerin amacı da, insanı,özünde var olan kötü duygularının esiri olmaktankurtarmak, onu iyiliklere teşvik etmektir. Günah veisyanı hayatımızdan tamamen çıkarmamız mümkündeğil. Sadece kötü duygularımızı kontrol altında tutarakve ruhumuzu terbiye ederek onu asgariye indirebiliriz.Bu vesileyle ancak insan gerçek anlamda özgürleşebilir.Çünkü hırs, tamah, haset, kibir, zulüm gibi hasletler

22

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

23Ağustos 2011

bizzat sahibini esir eder. Yardım severlik, cömertlik, güleryüzlü olmak, başkalarını düşünmek, infak etmek gibiözellikler de insanı özgür kılar.

Ramazan ayı tüm bu hasletleri kazanmak, insanolduğumuzu yeniden hissetmek ve iyi yönde değişimyaşamak için güzel fırsatlar sunar bizlere. Bizmüslümanlar, üç ayların başlaması ile artan, ramazanayı ile zirveye ulaşan manevi bir programa kendiisteğimizle dâhil oluruz. Ramazan ayı denince aklımızasadece oruç gelir. Oysa bu ay içinde büyük bir maneviterbiye programı uygulanır. Teravihler sayesinde dahafazla namaz kılar, mukabeleler ve hatimler sayesindedaha fazla Kuran okur, zekât ve sadakalar sayesindedaha fazla infak eder, konu komşuya, fakir fukarayaiftar yemekleri verdiğimiz için daha fazla ikram ederiz.Aile içinde, otobüste, çarşıda, pazarda, iş yerindemuhatap olduğumuz olumsuzluklara daha fazlasabrederiz. Bu atmosfer içinde müslümanlar tabii kigünahtan, isyandan daha fazla sakınır. Hatta içki,kumar, zina, hırsızlık gibi büyük günahlara batmış bazıkimselerimiz bile bu günahtan uzak durmaya çalışır. Suçoranları bu ayda azalır. Böyle olunca da ramazan ayındaherkesin açıkça hissedeceği ölçüde kalplerde bir huzur,bir mutluluk hâsıl olur. Ramazanın asıl bereketi budur.

Bayram, bu manevi programı hakkıylatamamlayabilmiş olanların bayramıdır ve doğal olarakonların hakkıdır. Nitekim Peygamber efendimiz, bumanevi hal ile ramazanı yaşayanları şöylemüjdelemektedir: "Kim, faziletine inanarak vekarşılığını Allah'tan bekleyerek ramazan orucunututarsa, geçmiş günahları bağışlanır."1

Din, coşkudur, heyecandır, duygudur. Yoksa kurubir bilgi ve kurallar yığını değildir. Kendi manevidünyamızda ve ailemizde dini bu coşku ileyaşayamazsak kuru dini bilgimiz ve heyecandanyoksun ibadetlerimiz -Allah korusun- bizim için külfetve yük olmaya başlar. Şeytanın vesvesesi o noktadaetkili olur ve ibadetleri, manevi dünyamızı ihmaletmeye ve önemsememeye başlarız. Müminler için afve mağfiret sevincini ifade eden bayramlar şekerbayramına dönüşür. Bayramlar sadece tatil olmalarıvesilesiyle bizim dünyamızda kıymet bulur. İşte o zamanmanevi uçuruma doğru yuvarlanıyoruz demektir. Buyüzden ramazandaki ibadet programımızda o coşkuyu,o heyecanı körükleyecek, Allah’a kalbi yakınlığımızıarttıracak etkinliklere de yer vermeliyiz.

Bu vesileyle imkânlar ölçüsünde manevirehberlerimizi ziyaret edebilir, ülkemizin neredeyse her

şehrinde var olan manevi önderlerden daha fazlaistifade edebilir, çevremizdeki talebelerle beraber bazenonların evlerinde, bazen onları evimize davet ederekberaber iftarlarımızı açabiliriz. Bölgemizdeki baştasahabe kabirleri olmak üzere Allah dostlarının, İslam’ahizmeti geçmiş büyük şahsiyetlerin kabirlerini ziyaretetmek, onlara Fatihalar okumak bizim manevidünyamızı da zenginleştirecektir. Bazen teravihlerimahalle camimizde değil de büyük tarihi camilerdekılmak ruhumuza güç verecektir. Ateş ne kadar güçlüolursa olsun zamanla kuvvetini kaybeder ve sönmeyeyüz tutar. Ateşi canlandırmak için ara sıra ona odunatmak icap eder. İşte ramazandaki tüm bu faaliyetleriman ateşimizi körükleyecek, bizim ruh dünyamızıgüçlendirecektir.

İnsanımızın ramazan ayı gelince manevi hayatınadaha fazla önem vermesi sevindirici bir durumdur. Fakatdiğer taraftan sanki din sadece ramazanda yaşanmasıgerekiyormuş gibi bir algı vardır maalesef. Yukarıdakihadis-i şerife bakıp hiç kimse “on bir ay istediğimizgibi yaşarız. Nasıl olsa ramazanda geçmişgünahlarımız af oluyor” kolaycılığınadüşmemelidir. Bu konuda Hz. Yûsufa kötülükdüşünen kardeşlerinin sözlerini Kuran bize şöylehikâye eder; “Yûsuf’u öldürün veya onu bir yereatın ki babanız sadece size yönelsin. Ondansonra (tövbe edip) salih kimseler olursunuz.”2

Tövbeyi, Allah’ın bağışlamasını yine Allaha karşı birkalkan olarak kullanan bu çarpık anlayış Kuran diliyleaçıkça yerilmiştir.

Hazreti Peygamberimiz; “Din samimiyettir”3

buyurmuştur. Ramazanda elde ettiğimiz bu samimi,içten, temiz duygularımız ramazan sonrasında da devametmelidir. Allah Teâlâ Kuran-ı Kerimde; “Ölüm sanagelinceye kadar Rabbine ibadet et”4

buyurmaktadır. Ölümün insana ne zaman ve hangi halüzere geleceği belli değil. Her an ölüme hazırlıklıolmak zorundayız. Olmak zorundayız çünküPeygamberimiz aleyhisselam; “Kişi öldüğü halüzere diriltilir” buyurmuştur. Malûm “dünyaahiretin tarlası.” Burada ektiklerimiz orada meyveverecek. Unun için sadece bir ayımızı değil, ömrümüzüramazan eyleme gayretinde olmalıyız. Unutmayalım ki,“Dünyasını ramazan eyleyenin ahireti bayramolur” sözü boşuna değildir. .....................................................1)Buhârî, Îmân 28, Savm 6

2)Yusuf,12/9

3)Müslim, Îmân 95.

4)Hicr, 15/99

MEHMET TALU

EVVELİ RAHMET, ORTASIMAĞFİRET, SONU CEHENNEMATEŞİNDEN KURTULUŞ OLAN

RAMAZAN AYI

Ebu Hureyre (R.A.)den rivayete göre Resûlullah(S.A.V.)Efendimizin:

“Kim, iman ederek ve mükâfatını sadeceALLAH Teâlâ'dan bekleyerek Ramazan orucunututarsa, onun geçmiş gü¬nahları mağfiret olu-nur.”1 müjdesine erebilmek için, rahmet iklimi buayda nefsimizi kötü duygulardan arındırdığımız gibietrafımıza da her türlü maddi-manevi desteği vermeyeçalışalım.

Oruç ALLAH Teâlâ’ya itaat ve ibadettir. Kişiyesı¬nırsız sevab kazandırır. Çünkü oruç yalnız ALLAHTeâlâ içindir. ALLAH Teâlâ’nın keremi ise sınırsızdır.Oruç bir yıldan öbür yıla kadar işlenen küçük günah-lara keffarettir. Oruç ALLAH Teâlâ’nın emirlerineuymak ve yasaklarından sakınmaktan ibaret bulunantakvaya sebep olur.

Oruçtan beklenen bu güzel neticelere nail ola-bilmek için onu kemaliyle tutmak ve yalan konuşmak,

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

24

gıybet etmek gibi oruca zarar verecek şeylerden ka-çınmak gerekir. Ebû Hureyre (R.A.)den rivayete göreHz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:

"Her kim yalan söylemeyi ve yalanla ameletmeyi bırakmazsa, o kimsenin yemesini içme-sini bırakmasına ALLAH Teâlâ için hiçbir ihti-yaç yoktur."2 buyurmuşlardır.

Enes b. Malik (R.A.)den rivayete göre Hz. Pey-gamber (S.A.V.) Efendimiz:

"İnsanların etlerini yemeğe devam edenler,yani gıybet edenler oruç tutmamıştır."3buyurdu. Ebû Hureyre (R.A.)den rivayete göre Hz. Peygamber(S.A.V.) Efendimiz:

"Oruç, yemekten, içmekten kesilmek de-ğildir. Oruç ancak fuzuli ve şehevâni sözlerdenoruç tutmaktır. Eğer bir kişi sana söver veyasana karşı bilgisizce hareket ederse sen mu-hakkak ben oruçluyum, dolayısıyla sana uya-mam de!"4

Bu sebeble tutulan orucun tam kâmil olabilmesi için:

1-Göz dinen kötü, haram ve mekruh olan şey-lere bakmayacaktır.

2-Dil yalan söylemeyecek, dedikodudan,aleyhte konuşmak ve gıybet yapmaktan, özellikleyalan yere yemin etmekten sakınacaktır.

3-Kulak dinen kötülenmiş, haram ve mekrûholan şeyleri dinlemeyecektir. Müslümanlıkta söylen-mesi haram olan her şeyin dinlenmesi de haramdır.Bir kimsenin aley-hinde konuşanı ve gıybet yapanıdinleyen de, söyleyenin günahına ortak olmuş olur.

4- Eller harama ve hileye, dinen kötü ve mek-ruh olan şeylere uzanmayacaktır.

5- Ayaklar gidilmesi dinen kötü, haram ve mek-ruh olan yerlere basmayacaktır.

Şu halde oruç tutan bedenini de tüm organla-rını da günahlardan ve kötülüklerden korumak zo-rundadır. Aksi halde şu hadis-i şerif tecelli eder. EbuHureyre (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.)Efendimiz:

“Nice oruç tutanlar vardır ki, haramdan

25

sakınmadıkları için oruçlarından nasipleri, el-lerine geçecek olan; sadece açlık ve susuzlukçekmektir. Nice gece kalkıp teheccüd namazınıkılanlar vardır ki, kârları, nasipleri sadece uy-kusuzluktur.” buyurmuşlardır.5

Ebu Hureyre (R.A.) buyurdu ki: "Gıybet, orucuyırtar, istiğfar ise onu yamalar. İçinizden her kim,yarın ahirete orucunu yamalanmış olarak getir-memeye güçlü ise, bunu mutlaka yapsın."

Cabir b. Abdullah (R.A.) buyurdu ki: "Oruçtuttuğun zaman kulağın, gözün ve dilin yalan-dan ve bütün haramlardan oruç tutsun yaniuzak dursun. Hizmetçilerine eziyet etmeyi debırak, oruçlu gününde üzerinde vekar ve seki-net bulunsun, oruçlu gününle oruçsuz gününübir tutma."

Ebu Zer (R.A.): "Oruçlu olduğun zaman,gücün yettiği kadar haramlardan korun." derdi.Kendisi de oruçlu olduğu gün evine çekilip ibadetlemeşgul olur, ancak namazlara çıkardı.

İmam-ı Mücahid buyurdu ki: "İki huy vardırki, onlardan sakınanın orucu kurtulur, bunlarda gıybet ve yalandır."

Ağustos 2011

Ebu’l-Âliye Hazretleri de: "Oruçlu kimse, gıybetetmediği müddetçe ibadettedir."6buyurmuştur.

Şimdi kısaca orucun fkhî hükümlerini kısaca ar-zedelim.

ORUCU BOZMAYAN ŞEYLER

Orucu bozmayan şeyler şunlardır:1- Hatırlayınca bırakmak şartıyla, oruçlu oldu-

ğunu unutarak yemek, içmek, cinsi münasebette bu-lunmak.

2- Uyurken ihtilam olmak, yani uyurken cünüp-lük hali meydana gelmek.

3- Hanımını sadece öpmek.

4- Cünüp olarak sabahlamak ve sabahleyin yı-kanmak.

5- Ağzına gelen balgamı veya kafasından burun

içine inen akıntıyı içine çekip akıntıyı yutmak. Ağzın-daki tükrüğü yutmak. Ağzından dışarı çıkıp tamamenayrılan tükrüğü tekrar yutmak orucu bozar.

6- Yıkanırken kulağına su kaçırmak. Çünkükulak ile boğaz arasında bir kanal bulunmakta vekulak zarı bu kanalı tıkadığından, su veya ilaç boğazaulaşmaz. Bu nedenle kulağa damlatılan ilaç veya ku-lağın yıkattırılması orucu bozmaz. Fakat kulak zarınındelik olması durumunda, kulak yıkattırılırken suyunveya kulağa damlatılan ilacın mideye ulaşması müm-kündür. Bu itibarla, orucu bozacak kadar suyun veyakulağa damlatılan ilacın mideye ulaşması halinde oruçbozulur.

7- Kendi isteğiyle olmayarak boğazına dumankaçırmak.

8- Boğazına toz girmek veya sinek kaçmak.Önemli not: Astımlı hastaların ağıza püskürtülerek al-dıkları ilacın bir kısmı ağız cidarında emilerek yok ola-

26 Ağustos 2011

cak kadar az olması ve esasen yutulmadığı için orucubozmaz.

Çünkü bu hastalarının kullandıkları spreyden birkullanımda 1/20 ml. gibi çok az bir miktar ağıza sıkıl-maktadır. Bunun da önemli bir kısmı ağız ve nefes bo-ruları cidarında emilerek yok olmaktadır. Bundangeriye bir miktarın kalıp tükrük ile mideye ulaştığı ko-nusunda kesin bir bilgi de yoktur. Ayrıca oruçlu ikenabdest alırken ağızda su çalkalamak, oruca zarar ver-mez.7 Abdest alırken ağızda kalan su ile kıyaslandı-ğında bu miktarın çok az olduğu görülmektedir. Buhususta fukahanın icmaı da vardır. Ayrıca misvaktanbazı kırıntıların ve kimyevi maddelerin mideye ulaş-ması kaçınılmaz olduğu halde Hz. Peygamber (S.A.V.)efendimizin oruçlu iken misvak kullandığı sahih hadiskaynaklarında yer almaktadır.8 Diğer taraftan “Kesinolarak bilinen, şüphe ile bozulmaz.” kaidesi ge-reğince mideye ulaşıp ulaşmadığı konusunda şüphebulunan bir şeyle oruç bozulmaz.

Bu itibarla astımlı hastaların sağlığı oruç tutma-larına uygun olup başka bir hastalıkları da yoksa rahatnefes almalarını sağlamak amacıyla ağza püskürtülenoksijenli ilaç orucu bozmaz.

9- Ağzına aldığı ilacın tadı boğazına varmak.

10- Dişleri arasında sahur yemeğinden kalan venohut tanesinden küçük olan şeyi yemek.

11- Dışardan susam tanesi kadar bir şey alarakağzının içinde yavaş yavaş çiğneyip yok etmek ve tadıboğazına varmamak. Bu bakımdan bazı kalp rahat-sızlıklarında dil altına konulan ilaç, doğrudan ağız do-kusu tarafından emilip kana karışarak kalp kriziniönlemektedir. Söz konusu ilaç ağız içinde emilip yokolduğundan mideye bir şey ulaşmamaktadır. Bu iti-barla, dil altı kullanmak orucu bozmaz. Fakat dışardansusam tanesi kadar bir şey veya dil altı alınarak çiğ-nemeden yutulursa oruç bozulur.

12- İhlil yani erkeğin aletinin sidik deliğine ilaçveya su akıtmak. Bu bakımdan idrar kanalının gö-rüntülenmesi, idrar kanallarına giren cihazlar veya akı-tılan ilaçlar orucu bozmaz.

13- Oruçlu iken kan aldırmak, bıyık yağlamak.

14- Göze ilaç damlatmak, sürme çekmek.Çünkü mütehassıs, uzman göz doktorlarından alınanbilgilere göre, göze damlatılan ilaç miktar olarak çok

27

az, 1 mililitrenin 1/20'si olan 50 mikrolitre olup bununbir kısmı gözün kırpılmasıyla dışarıya atılmakta, birkısmı gözde, göz ile burun boşluğunu birleştiren ka-nallarda ve mukozasında mesamat yolu ile emilerekvücuda alınmaktadır. Damlanın yok denilebilecekkadar çok az bir kısmının, sindirim kanalına ulaşmaihtimali bulunmaktadır.

15- Merhem ve ilaçlı bant kullanmak. Deri üze-rindeki gözenekler ve deri altındaki kılcal damarlar yo-luyla vücuda sürülen yağ, merhem ve benzeri şeyleremilerek kana karışmaktadır. Ancak cildin bu emişi,çok az ve yavaş olmaktadır. Bu itibarla, deri üzerinesürülen merhem, yapıştırılan ilaçlı bantlar orucu boz-maz.

16- Zayıflama bandı kullanmak. Çünkü bubantlardaki bitkisel mad-deler her ne kadar kana ka-rışsa da, yenilen içilen bir şey olmadığı için orucu boz-maz.

17- Orucu bozmaya niyetlenmek, fakat bozma-mak

18- Kulağını bir şeyle karıştırıp irin v.b. şeylerçıkmak.

Ağustos 2011

19- Biyopsi yaptırmak. Tahlil amacıyla vücudunherhangi bir organından parça alınması yani biyopsiorucu bozmaz.

20- Bir şeyi koklamak.

21- Kendiliğinden gelen kusuntunun gene ken-diliğinden geri gitmesi. Fakat kendiliğinden gelen ku-suntuyu iade orucu bozar.

22- Boğaza parmak salıp azıcık kusmak. Ağızdolusu olursa, bozulur.

23- Kendi elinde olmaksızın kusmak. Not: Kusma hadiselerinde, orucu ihtiyaten kaza

etmek gerekir.

24- Bir kadına bakmak veya onu düşünmek su-retiyle inzal vaki olmak, menisi gelmek. Ancak bu gibihaller orucun sevabını azaltır.

25- Oruçlu iken gıybet etmek, yalan konuşmak.Ancak bu gibi haramları işlemek orucun sevabını yokeder.

ORUCU BOZAN, HEM KAZA VE HEM DE

KEFFARET GEREKTİREN ŞEYLER:

Oruç bir ibadet olduğu için, her ne su¬retleolursa olsun başladıktan sonra orucu bozmak günah-tır. Hem de büyük günah. Çünkü Ebu Hureyre

(R.A.)den rivayete göre, Resûlullah (S.A.V.) Efendimizşöyle buyurdu:

"Her kim dinen geçerli bir ruhsat veyahastalık olmaksızın Ramazandan bir günün oru-cunu yerse bütün bir ömür oruç tutsa da onuödemiş olmaz!"9

Binaenaleyh çok çok tevbe-istiğfar etmek veonu kaza etmek gerekir. Ramazan orucu, dinen geçerlibir mazeret olmadan bozulduğu takdirde, ayrıca kef-faret adı verilen dünyevi bir ceza da vardır.

Şimdi Orucu bozan, hem kaza ve hem de kef-faret gerektiren şeyleri izah edeceğiz:

Önce kaza ve keffaret tabirlerini izah edelim.Kaza: Bozulan orucu gününe gün tutmaktır. Keffaret:Bozulan Ramazan orucuna karşılık dünyevi bir ceza-dır ki sırasıyla:

a- Varsa bir köle azad etmek, hür kılmak.

b- Köle azad etme imkânını bulamazsa, iki ay ara-lıksız oruç tutmak.

c- Yaşlılık, zayıflık veya hastalıktan dolayı, tabiikibu mazeretlerin dinen geçerli olması lâzımdır, oruç tu-tamazsa, altmış fakiri sabah-akşam doyurmaktır. Yada altmış fitre vermektir. İşte keffaret bunlardan iba-rettir. Bunların hiçbirisine gücü yetmezse, ALLAH Teâ-lâ’dan afv ü mağfiret ister. Keffaret gerektirecek şekilde

28 Ağustos 2011

birkaç defa oruç bozan kimseye, eğer evvelkilerin kef-fareti yapılmamış ise, hepsine bir keffaret kâfi gelir.Şimdi maddelere geçelim:

1- Oruçlu olduğunu bile bile yemek, içmek.

2- Oruçlu olduğunu bile bile cinsî münasebettebulunmak.

3- Ağıza giren yağmuru, doluyu veya karı bilebile yutmak.

4- Sigara, püro vb. şeyleri içmek, enfiye çek-mek.

5- Çiğ et v.b. şeyleri yemek.

6- Az miktarda tuz yemek.

7- Hanımının veya sevdiği bir başka kimsenintükürüğünü yutmak.

8- Kil vesaire gibi yemesini adet ettiği bir ça-muru vb. şeyleri, meselâ kömür, kül gibi yemek.

9- Hanımını şehvetle öptükten, gıybet yaptıktanveya kan aldırdıktan sonra, oruç bozuldu zannıyla bilebile orucu bozmak.

10-Hariçten susam tanesi veya en az o büyük-lükte olan başka bir yiyecek maddesini ağıza alıp yut-mak. Buğday ve arpa tanesi yutmak.

Kaza ve kefaret gerektirecek şekilde orucu bozankimseye, aynı gün, orucu bozmayı mubah kılan birhastalık gelse veya bu kimse kadın ise, hayız kanı gelseveya loğusa olsa keffaret düşer. Çünkü bu durumlardaolan kimsenin orucu zaten bozulacaktı ve sadece kazagerekecekti. Ancak böyle durumlarda sefere çıkmak,keffareti düşürmez.

ORUCU BOZAN VE YALNIZ KAZA

GEREKTİREN ŞEYLER

1- Sade un, sade hamur veya pirinç yemek.

2- Bir defada çok miktarda tuz yemek.

3- Yenmesi adet edinilmeyen bir toprağı yemek.

4- Zeytin çekirdeği v.b. şeyleri yutmak.

5- Ayva gibi olmadan yenmeyen ham meyvayemek.

6- Pamuk ve kağıt gibi yenmesi adet edinilmeyenşeyi yutmak.

29

7- İçi henüz olmamış taze ceviz yutmak.

8- Kuru ceviz, fındık, fıstık veya bademi katı ka-buğuyla yutmak.

9- Taş, demir, bakır, altın, gümüş, toprak yutmak.

10- Hukne etmek yani arkasından ilaç akıtmak,şırınga yaptırmak, fitil kullanmak, lavman yaptırmak.Çünkü sindirim sistemi, ağızla başlayıp anüsle sonaeren, sindirim borusu ile sindirim bezlerinden oluşur.Sindirim borusu ise, ağızla başlar. Ağzın gerisindeyutak bulunur. Sonra yemek borusu, mide, ince ba-ğırsak, kalın bağırsak, rektum ve anüs gelir. Sindirimince bağırsaklarda tamamlanmaktadır. Kalın bağır-saklarda ise, sadece su, glikoz ve bazı tuzlar emilmek-tedir. Kalın bağırsaklarda su, glikoz ve bazı tuzlaremildiği için, hukne yapılması yani arkasından ilaçakıtılması, şırınga yaptırılması, fitil kullanılması, lav-man yaptırılması oruç bozar. Çünkü bütün bu du-rumlarda orucu bozacak kadar şeyler bağırsaktakalabilir.

11- Burnuna ilaç çekmek, burun damlası kullan-mak. Ancak tedavî amacıyla burna damlatılan ilaç,yaklaşık 0,06 cm3 kadar az olursa, oruç bozulmaz.Çünkü bu kadar az olan damla burun çeperleri tara-fından emilmekte, çok az bir kısmı mideye ulaşmakta,

Ağustos 2011

belki de hiç ulaşmamaktadır. Bu da, mazmazada ol-duğu gibi ma’fuv kapsamında değerlendirilebilir.

12- Boğazına huni ile bir şey akıtmak.

13- Kulak zarının delik olması durumunda, kula-ğının içine yağ, ilaç veya su damlatmak. Çünkü budurumda orucu bozacak kadar yağ, ilaç veya suyunmideye ulaşması mümkündür.

14- Ağzına aldığı boyalı ibrişim vb. şeyin boya-sıyla rengi bozulmuş olan tükürüğünü yutmak.

15- Karnında veyahut başında bulunan bir ya-raya akıtılan ilaç mideye veya dimağa yani beynin,kafanın içine ulaşmak. Bu bakımdan zamanımızda,oruçlu iken vurulacak olan iğne veya aşının orucu bozarkabul edilmesi daha ihtiyatlıdır. Çünkü iğne ile kabaetten veya damardan deva veya gıda olarak verilen ilâ-cın, bedenin her tarafına kan dolaşımı yoluyla yayıldığıbugün tıbben kesinlikle sübut bulmuş, yaralara konulanilâçların beyin ve karın boşluğuna ulaşması hususun-daki tereddüde artık yer kalmamıştır. Dışarıdan verilenbir ilâcın mide veya beyne ulaşmasının katiyyeti halinde,orucun bozulacağı fakîhlerce ittifakla kabul edilmiştir.

Şöyle ki: Başta olup ta beyne kadar derinleşenveya karında olup ta karın boşluğuna kadar inen ya-ralara tatbik edilen ilaç katı ve kuru ise orucu bozmaz.Fakat bu gibi yaralara sıvı ilaç konulursa, İmam-ıAzam Ebû Hanîfe’ye göre orucu bozar ve sadece ka-zayı gerektirir. İmam Ebû Yûsuf ile İmam Muham-med’e göre ise orucu bozmaz. Çünkü konulan ilacınbeyne veya karın boşluğuna varıp varmadığı kesin-likle bilinememektedir.

Görülüyor ki, bu mesele üzerinde İmam-ı Azamile İmameyn arasındaki ihtilaf, yaraya konulan ilacınbeden dahiline yani karın boşluğuna veya dimağavâsıl olup olmaması noktasındadır.

Bugün tedavide çok müracaat edilen tıbbî en-jeksiyon yani iğneyle ilâç verilmesi mevzuu ile derinyaralara konulan ilâç arasında çok sıkı bir benzerlikvardır. Yalnız şu farkla ki,

Bu sebeple oruçlu olan bir kimse, önemli birsebep veya zorlayıcı bir zaruret yoksa iğne yoluyla ya-pacağı tedaviyi iftar vaktinden sonraya tehir etmelidir.Bir mecburiyet dolayısıyla gündüz oruçlu iken iğne

30 Ağustos 2011

yaptıranlar, Ramazan-ı Şeriften sonra bu oruçlarınıkaza etmelidirler.

16- Serum veya kan vermek.

17- Diyaliz. Böbrek yetmezliği hastalarına uygu-lanan bütün diyaliz çeşitlerinde oruç bozulur.

18- Anjiyo yaptırmak. Çünkü damar içine da-marların görünür hale gelmesini sağlayan ve kontrastmadde olarak tanımlanan ilaç verilerek, anjiyogram adıverilen filmler elde edilir. Verilen bu ilacın da, dimağayani beynin, kafanın içine ulaşması muhtemeldir.

19- Endoskopi, kolonoskopi yaptırmak, makatveya ferçten ultrason çektirmek. Midedeki hastalığıtespit amacıyla mideyi görüntülemek veya midedenparça almak için yaptırılan endoskopide, ağız yoluylamideye tıbbî bir cihaz sarkıtılmakta ve işlem bittiktensonra çıkarılmaktadır. Kolonlardaki hastalığı teşhisetmek amacıyla, bağırsak içini görüntülemek veyaparça almak için yapılan kolonoskopide, makattan ba-ğırsaklara cihaz gönderilmekte ve işlem bittikten sonraçıkarılmaktadır. Kolonoskopi-de, hemen hemendaima, endoskopide de genellikle, incelenecek alanıntemizliğini sağlamak amacıyla cihaz içinden su veril-mektedir.

Endoskopi veya kolonoskopi yaptırmak; makatveya ferçten ultrason çektirmek; yeme, içme anlamınagelmemekle birlikte, çoğunlukla cihaz içinden su ve-rildiği için oruç bozulur. Ancak söz konusu işlemlerdecihazların kullanımı sırasında sindirim sistemine su,yağ ve benzeri gıda özelliği taşıyan bir madde girme-mesi durumunda endoskopi, kolonoskopi yaptırmak,makat veya ferçten ultrason çektirmek orucu bozmaz.

20- Bölgesel ve genel anestezi yaptırmak. Acı ile-ten sinir yolları üzerinde iletimin değişik seviyelerdeengellenmesi anestezi oluşturmaktadır. Lokal, bölgeselve genel anestezi olmak üzere, üç türlü anestezi vardır.Küçük ameliyatlarda ameliyat bölgesinin yakın çevre-sine iletimi engelleyen ilaçların verilmesi ile oluşananesteziye lokal anestezi denir. Vücudun daha genişbölgeleri, örneğin belden aşağısı veya bir yarısı ileti-min omurilik düzeyinde engellenmesi için omuriliğeveya omuriliğe varmadan geniş bir sinir grubununoluşturduğu bağlantı yerleri üzerine ilaç verilerek oluş-turulan anesteziye bölgesel anestezi denir. Hastanınuyutulup ağrının duyulması beyin düzeyinde engelle-nirse bu tür anesteziye genel anestezi denir.

31

Anestezi, nefes yolu veya iğne ile vücuda ilaç ve-rilerek oluşturulmaktadır. Nefes yolu veya iğne ile ya-pılan anestezi, mideye ulaşmadığı gibi, yeme-içmeanlamı da taşımamaktadır. Ancak bölgesel ve genelanestezide, acil durumlarda ilaç ve sıvı vermek ama-cıyla damar yolu açılarak, bu açıklık işlem süresinceserum vermek suretiyle sağlanmaktadır. Bu itibarla,lokal anestezi, orucun sıhhatine engel değildir. Bölgeselve genel anestezide serum verildiği için oruç bozulur.

21- Boğazına kaçan yağmur veya karı istemeye-rek yutmak.

22- Abdest alırken, ağzına aldığı su bo¬ğazınaveya burnuna aldığı su genzine hata yoluyla kaçmak.

23- Bir başkasının zor kullanmasıyla oruç boz-mak.

24- Dişleri arasında nohut tanesi kadar kalan şeyiyemek.

25- Uyurken birisi tarafından boğazına su dökül-mek.

26- Unutarak yedikten veya içtikten sonra orucubozuldu zannıyla bilerek yemek ve içmek.

27- Boğazına parmak salıp kendi isteğiyle kusmak.

28- Ağız dolusu gelen kusmayı iade etmek.

Ağustos 2011

29- Bile bile midesine veya genzine duman sok-mak.

30- Tan yeri ağarmışken, vakit var zannıyla yemeve içmeye devam etmek.

31- Güneş batmadan evvel, battı zannıyla iftaretmek.

32- Ramazan orucundan başka bir orucu boz-mak.

33- Cinsel ilişki dışında kadının bir tarafına temasettirmek veya öpmek suretiyle in¬zal vaki olmak, me-nisi akmak.

34- Ramazan orucuna niyet etmeyerek gündüzyiyip-içmek.

35- Oruçlu iken sefere niyet edip memleketindençıkınca orucu bozmak.

36- Hastalık gibi dinen geçerli bir özür sebebiyleorucu bozmak.

37- Arka veya ön uzvuna yaş, ıslak parmağını gir-dirmek.

38- Ön veya arka organlara kaybolacak şekildepamuk ve sargı bezleri sokmak. Böyle kuru maddele-rin uçları dışarıda kalırsa, oruç bozulmaz.

39- Oruçlu bir kimseye ok veya mermi gibi bir şeysaplandığında, saplanan şeyin ucu dışarıda kalmaya-cak şekilde vücûd içinde kaybolursa oruç bozulur vekâza lâzım gelir.

Not: Bu sebeplerden herhangi birisiyle orucubozulmuş olan bir kimsenin, tan yeri ağardıktan sonrahayzı veya loğusalığı bitip temizlenmiş olan bir kadınınakşama kadar gene imsak etmesi, yani oruçlu gibidurması vaciptir.

ORUÇLUYA MEKRUH OLAN ŞEYLER

1- Bir şeyi tadmak. Kocası aksi olan bir kadın ye-meğin tuzuna bakabilir.

2- Bir şey çiğnemek. Bir kadın ufak çocuğu için,oruçsuz kimse bulamazsa çiğneme yapabilir.

3- Ağzında tükürüğü biriktirip yutmak.

4- Zayıf düşürme ihtimali bulunduğu zaman kanaldırmak, hacamat olmak veya meşakkatli işlerde bu-lunmak.

5- Nefsinden emin olmayanların hanımını öpmesisarılması ve kucaklaması. Bir boşalma olmaması du-rumunda böyledir. Eğer öpmek veya kucaklamaklaboşalma meydana gelirse mekruh olmakla kalmaz,oruç bozulur.

6- Oruçlunun taharet yaparken ilgili mahalli yıka-makta aşırılığa kaçması veya abdestte ağzına-burnunasu verirken suyu aşırı derecede genzine çekmesi ve ağ-zında tutması.

7- Oruca visalen, yani iftar etmeden diğer gününorucuna devam etmek.

ORUÇLUYA MEKRUH OLMAYAN

ŞEYLER

1- Nefsinden emin olan kimselerin hanımını öp-mesi, sarılması.

32 Ağustos 2011

2- Misk veya gül vb. şeyleri koklamak.

3- Gözüne sürme çekmek, göz damlası kullanmak.

4- Bıyığına yağ sürmek.

5- Zayıf düşürmediği takdirde kan aldırmak, ha-camat olmak.

6- Misvak kullanmak, ağzını fırça ile yıkamak.

7- Ağzına su almak.

8- Burnuna su çekmek.

9- Su yutmamak veya içeriye su kaçırmamak, şar-tıyla serinlenmek için yıkanmak.

ORUÇLUYA MÜSTEHAP OLAN

ŞEYLER

1- Sahura kalkıp bir şeyler yemek-içmek.

2- Sahuru münasib vakte kadar tehir etmek.

3- Vakit girince iftarı hemen yapmak, iftarda aceleetmek. Şu duayı yapmak:

"Allâhümme leke sumtü ve bike âmentü vealeyke tevekkeltü ve âlâ rizkıke eftartü ve sav-mel'gadi min şehri Ramazane neveytü, feğfirlî mâkaddemtü ve mâ ehhartü. Ya Vasia’l-mağfirati iğ-firli ve livalideyye ve li’l-müminine yevme yeku-mü’l-hisab. ALLAHümme innî es’elükebi-rahmetike’l-leti vesiat külle şey’in en tağfire lî velivalideyye ve li’l-mü’minine yevme yekumu’l-hisab.”

“Ey ALLAH'ım! Senin rızan için oruçtuttum, sana iman ettim, ve sana tevekkülettim, güvendim. Senin rızkınla orucumuaçtım ve Ramazan ayının yarınki orucuna daniyet ettim. Benim geçmiş ve gelecek günah-larımı bağışla! Ey mağfireti bol ALLAH’ım!Beni, annem ile babamı ve bütün müminlerikıyamet gününde mağfiret eyle. Ey AL-LAH’ım! Her şeyi kaplıyan rahmetin ile isti-yorum ki: Beni, annem ile babamı ve bütünmü’minleri kıyamet gününde mağfiret eyle.ALLAHım Hamd olsun verdiğin nimetlere,

33

sağlık ve afiyete … ALLAHım, Sensin Rah-man, Sensin Rahim. Bize hem dünyada hemde ahirette iyilik ve güzellikler ihsan eyle…Oruçlarımızı ve dualarımızı kabul eyle…ŞüphesizSen dualarımızı işiten ve kabul edensin.”AMİN

.......................................................................

1)Buhari, İman: 28, Leyletu'l-Kadr: l, Savm: 6; Müslim, Sıyam: 3, 20, Müsafirin:175;

Ebu Davud, Ramazan: l, Savm: 57; Tirmizi, Savm l, Cennet: 4; Nesai, Sıyam: 39; İbn-

i Mace, İkame:173; Sıyam:2, 33; Darimi, Savm:44; A.b.Hanbel, 2/232

2)Buhari, Savm; 8; No:1804; 2/673

3)Deylemi, Firdevs, 4/77 No: 6238

4)Hâkim, Müstedrek, 1/430

5)İbn-i Mace, Sıyam:21; No:1690; 1/539; Hakim, Müstedrek, 1/431.

6)Suyuti, Duru'l-Mensur, 1/484

7)Dârimî, Savm:21, No:1731

8)Buharî, Savm:27; Tirmîzî, Savm:29

9)Tirmizi, Savm: 27; Ebu Davud, Savm: 38; İbn-i Mace, Sıyam: 14; Darekutni, 2/191;

Ahmed b. Hanbel, 2/386, 442, 470

Ağustos 2011

Ersan BİLGİN

devam ettiğini duydum: “Subhanallahi ve’l-ham-dülillahi ve lailaheillallahi vallahu ekber.” Ken-disine selam verdim. Selamımı aldıktan sonra ilk sözüşu oldu:

- İster misin, Allah sana da cennette bir bahçediksin ? - Hayırdır inşallah, Abdülhadi amca ? -Oğlum, Efendimiz (SAV) - “ Cenab-ı Hakk : ‘Birdefa Subhanallahi ve’l-hamdülillahi ve lailahe-illallahi vallahu ekber, diyen kuluma, ben cen-nette bir ağaç dikerim. Cennete geldiğinde,cemalimle müşerref olacağı, mükafatını alacağı,rahmetimi göreceği gün, bir de bahçesi olacak-tır, buyurmuştur’ diye müjdelemiştir.

Abdülhadi amca devam etti: - Gerçi sen bilir-sin bunu ya, ben hatırlatmak için söylüyorum. Heleşu sıcak Ramazan gününde yapılan tesbihlerin,oğlum, daha çok tesiri oluyor… Bir de Efendimiz’esalavatı unutma. Tesellin bu olsun. Zikrin de buolsun. Fikrin de bu olsun.. Oturup dinlenmemi teklifetti. Oturdum.

34

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

Üstad Ali Ulvi Kurucu Hocaefendi anlatıyor: 1947 senesi bir Ramazan günü idi. Hiç unut-

mam Ağustos ayındaydık. Öğle namazında Harem-işerif’ten geldim. İstirahat edeceğim. Annem seslendi:- Oğlum, komşu bakkaldan pirinç alıver. Akşama pilavyapacağım. Namazdan önce sana söylemeyi unut-muştum. Hadi git de pirinç getir. Sesimi çıkarmadımama çok sıkıldım. İçimden söylendim: - Be mübarekvalide ! Bir saat evvel namaza çıkarken sana sordum:‘Anne ben namaza gidiyorum. Bir isteğiniz var mı ?’dedim.‘Hayır oğlum salimen git, gel…diye beni uğur-ladın. Şimdi biraz dinleneceğim. Bakkaldan pirinç is-tiyorsun. Dışarıda sıcak elli derece, müthiş bir Samrüzgarı esiyor.

Neyse, giyindim, bakkal yollandım. Oturduğu-muz Babü’l-mescidi mahallesinde Abdülhadi amcabakkalımızdı. Yaşlı, muhterem bir zat idi. Abdülhadiamcaya vardım. Baktım, kapısının üzerine bir zincirasmış, o zincire tutunmuş ayakta duruyor. Hem dük-kanda bulunduğunu gösteriyor, hem de gelen müşte-rileri karşılıyor. Yaklaşınca bir taraftan şu tesbihe

“HAVA SICAKTIR, FAKAT DİNONDAN DAHA KUVVETLİDİR”

- Bugün biraz sıcak değil mi ? dedim. - Na’am,velakin ed-dinu kaviyyun ya veledi… “Evet, fakatdin daha kuvvetli ey oğlum” O sözünü hiç unut-mam.

Evet sıcaktır, fakat din ondan daha kuvvetlidir.Sıcak diye oruç mu yiyeceğiz ? Haşa ! Ölürüz de ye-meyiz. Ölüm vuslatın kapısı, Cenab-ı Hakk’a kavuş-manın kapısıdır. Müminin safası, mutluluğu, ölümdensonra başlar…

BU MÜBAREK AYA, NİÇİN RAMAZAN

DENİLMİŞTİR ?

Alimlerimiz bu konuyu şöyle ifade ediyorlar:Yaz sonunda, güz mevsiminin evvelinde yağıp

yeryüzünü tozdan temizleyen yağmura, arapçada“ramdâ” denir. Bu güz yağmurunun yeryüzünü te-mizlediği gibi, Ramazan ayı da mü’minleri günah kir-lerinden temizler.

Nitekim bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz(as) şöyle buyurmuştur: “Kim, tam bir imanla vesadece Allah rızası için Ramazan orucunu tu-tarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Müslim)

Müminler için büyük bir müjdedir, bu.

Yine arapçada, güneşin şiddetli harâretindentaşların yanıp kızmasına “ramad” denir. Böyle kızgınyerde yürüyenin ayakları yanar, zahmet ve meşakkatçeker. Bunun gibi, oruç tutan kimse de açlık ve susuz-luğun harâretine katlanır, meşakkat çeker, içi yanar.

35

Kızgın yer, orada yürüyenlerin ayaklarını yaktığıgibi, Ramazan da mü’minlerin günahlarını yakar, yokeder, İnşallah. Rabbimiz, bizleri hakkıyla istifade eden-lerden eylesin.

"CEHENNEMİN ATEŞİ DAHA SICAKTIR"

Mübarek Ramazan ayı yaklaştıkça Temmuz-Ağustos sıcağında nasıl oruç tutucağını düşünmeyebaşladı, bazılarımız. Müslümanlar olarak kış mevsi-minde serin ve kısa günde Rabbimiz’in emridir diyeoruç tutan kimseler olarak, yazın en şiddetli ve hara-retli ve de uzun günlerinde de aynı iman, aşk ve sa-mimiyetle bu oruç ibadetini yapmağa çalışacağız. Buimanın ve samimiyetin gereğidir.

Asr-ı Saadette, Tebük savaşına hazırlık yapılır-ken Cihada çıkmak istemeyen zayıf imanlılar ve mü-nafıkların “Bu sıcakta sefere çıkmayın” demeleriüzerine aşağıda sunacağımız çok tehditkar ayetler ini-yor.

Duyuluyor ki bazı Müslümanlardan, "Bu uzunve sıcak Temmuz, Ağustosta nasıl oruç tutulur?İşimiz zor, en iyisi fidye versek veya kışın kazaetsek vb" sözler işitiyoruz. İslami düşünceye göre; biremrin zamanı gelmişse mutlaka zamanında yapıla-caktır, o emir yerine getirilecektir. Elbette İslami çer-çevedeki zaruretler hariç. Zaruretler konusu daerbabına danışılacaktır.

Şimdilerde giderek sıcak günlere uzandı, orucu-muz. Büyüklerimizden dinlediğimiz, 'bir ikindi vakti

Ağustos 2011

“KİM, TAM BİR İMANLA VE SADECE ALLAH RI-ZASI İÇİN RAMAZAN ORUCUNU TUTARSA, GEÇ-MİŞ GÜNAHLARI BAĞIŞLANIR.” (BUHÂRÎ, MÜSLİM)

abdest aldığı sudan bir yudum bile içmeme' hatırala-rını bizzat yaşama fırsatını bulacağız. Çünkü emirbüyük yerden… Hiç kimse görmese de Rabb'imiz gö-rüyordu, çünkü... Biz Müslüman insanlarız. Sıcağı ba-hane ederek oruç tutmazsak, gerçek imanı elde etmişmümin olamayız.

Ayetin (Tevbe 81) konumuzla alakasına gelince; oruçibadeti de cihad ibadeti gibi farz’dır. Yüce Rabbimiz’inkesin emirlerine farz denir. Yüce Allah bir şey hak-kında farz buyurmuşsa, emretmişse o zaman akansular durur. Hemen o iş yerine getirilir. Mümine bu ya-kışır.

İslam kamil ve şamil bir dindir ve İslam bir bü-tündür. Namaz, hac, zekat, cihad, kul hakkı, vb. gibioruç ibadeti de mühimdir. Vakti, saati gelince mümin,o emri yerine getirir. İslam keyfiyet değil tabiiyettir. İs-lam’da “bana göre, sana göre değil,” “Allah veRasulü’ne itaat” esastır.

Bütün ibadetlerimizin ve orucu mükâfatını yalnızve yalınız Allah-u Teâlâ’dan beklediğimizden dolayıaşkla, şevkle, sabırla Mübarek Ramazan’ı en güzel şe-kilde ihya edeceğiz. Ahirete olan inancımızdan dolayıdünyadaki sıkıntılar ve zorluklar Allah’ın yardımı ileaşılacaktır, biiznillah.

Rabbimiz, bizleri ve tüm müminleri emirlerinekarşı “işittik ve itaat ettik, buyur Allah’ım buyur,emrindeyim” şuurunda eylesin. Rabbimiz, “İşittik

ve isyan ettik” felaketinden bizleri ve tüm Müminlerikorusun.

Tevbe 81. Ayet: “Allah’ın Resûlü’ne karşıgelerek (sefere çıkmayıp) geri bırakılanlar, otu-rup kalmalarına sevindiler. Allah yolunda mal-larıyla canlarıyla cihad etmek hoşlarına gitmedive “Bu sıcakta sefere çıkmayın” dediler. De ki:“Cehennemin ateşi daha sıcaktır.” Keşke anla-salardı.”

Hadise Hz. Rasulullah’ın a.s, Medine-i Münev-vere’de iken yapılan bir savaş öncesinde, Tebük Seferiöncesinde yaşanır. Peygamberimiz a.s, bu savaşaasker toplamaktadır. Hava sıcak yol meşakkatli olduğuiçin, çıkılacak sefer nefislere ağır gel mişti. Bu seferdeçok çetin bir çile ve imtihan gözüküyordu. İmanı za-yıflar ve müna fıklar fırsat bulup orada burada fitnele-rini ortaya vurduğu gibi, imanın sadakati de ashabıngöğsünde dalgalanıyordu.

İmanı zayıf olanlar ve münafıklar: «Bu sıcaktaçıkılır mı?» diyordu. Bir baş kası bakıyorsun, Resû-lullah (s.a.v.)'a gelip, “bana izin ver, beni ağır im-tihana tâbi tutma. Herkes bilir ki kadınlarabenden fazla düş kün kimse yoktur. Korkuyo-rum, Rumların sarışın güzellerini gö rürsem, hiçsabredemem,” diyordu….

Tevbe 80. “(Ey Muhammed!) Onlar içinister af dile, ister dileme; onlar için yetmiş kez

36 Ağustos 2011

af dilesen de Allah onları asla affetmeyecek.Bu, onların Allah ve Resulü’nü inkar etmele-rinden ötürüdür. Allah, fasıklar topluluğunu hi-dayete erdirmez.”

81. “Allah'ın Resulü’ne muhalefet etmekiçin geri kalanlar (sefere çıkmayıp) oturmalarıile sevindiler; mallarıyla, canlarıyla Allah yo-lunda cihad etmeyi çirkin gördüler; "bu sıcaktasefere çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşidaha sıcaktır!" Keşke anlasalardı!”

82. “Artık kazanmakta olduklarının cezasıolarak az gülsünler, çok ağlasınlar!..”

ÜSTAD NECİP FAZIL ANLATIYOR:"Çocuktum 6-7 yaşlarında var yoktum, Bir Ra-

mazan günüydü. Çemberlitaş’ta oturduğumuz büyükKonaktan sokağa çıktım. İleride, bir sehpaya oturttuğutablasından çoluk çocuğa şeker meker satan birini gör-düm. 10 para mı, 20 para mı, ne verdiğimi hatırlaya-madığım, bir horoz şekeri satın aldım. Şekeri eme emekonağa dönmek üzereydim ki, üzerime hamal kılıklıbir adam çullandı. Yarı ciddi, yarı şakacı bir edâ ilehaykırdı:

-Şu bacaksıza da bak! Sokakta, elâlemin karşı-sında yiyor!

Ödüm patlamıştı sanki Şekeri yere attım veevime doğru koşmaya başladım. Adam beni kapıyakadar kovaladı. Konağın açık kapısını bu herifin sura-tına çarparcasına kapatıncaya kadar adeta baygınlıkgeçirdim.

Şimdi, masum çocuklara değil, Ramazan günüaçıkça ve iftihar edercesine sigaralarını tüttüren, yiyipiçen her vasıf dışı insanlara o hamal kılığı içindeki saf-fet ve hassasiyetle hitap etmek istiyorum:

-“Günahınızı niçin Allah’la aranızda bırakmıyorve sanki onun reklâmını yaparcasına, zedelediğinizAllah hakkına, kul hakkını da ekliyorsunuz? EskidenErmenisi, Rumu, Yahudisi bu kul hakkına tecavüz et-memek için Ramazanlarda Müslümanların karşısındaoruca aykırı bir harekette bulunmazlardı, düşünün,sizin derekeniz ne olmalı!”

BİZZAT ŞEYTAN UĞRAŞIYOR

Bir Ramazan günü Abdulkadir Geylani Hazret-leri dostları bir çölden geçiyorlardı. Hava oldukça sı-

37

caktı. Tuttukları oruçtan dolayı açlık onların takatinikesmiş ve onları halsiz bırakmıştı. Buna rağmen, yol-larına devam ediyorlardı. Bu sırada karşılarında birışık belirdi ve onlara şöyle seslendi:

-Ben sizin Rabbinizim. Ramazan'da yemek içmeksize haramdır. Ama şimdi size helal kıldım. Yiyiniz içi-niz.

Bu ilginç durum karşısında heyecana kapılanbazıları, hemen su kaplarına ve yiyeceğe el attılar. Tambu sırada Abdulkadir Geylani Hazretleri dostlarınıuyardı: - Sakın oruçlarınızı açmayın!

Sonra sesin geldiği tarafa dönüp:-"Euzu billahi mine'ş-şeytani'r-racim. Euzu

billahimine şerri zalike" “Kovulmuş şeytandanAllah’a sığınırım. Bu görünen şeyin zararındanAllaha sığınırım,” der demez nur görünen şey biranda kapkara kesildi! Şeytan kendisini süslü göstere-rek onları aldatmaya yeltenmiş ama oyunu çabucakortaya çıkmıştı.

CEHENNEM KORKUSU VE SICAK

GÜNDE ORUÇ

Bir kafile yolculuk yaparken bir suyun başındamola verdiler. Sofra kurulunca; kafilenin başı “etrafabakın fakir birisi varsa getirin beraber yiyelim”

Ağustos 2011

dedi. Hizmetçiler yakınlarda üzerinde bir hırka olanbirini gördüler. Onu uyandırıp, yemeğe davet ettiler.

Adam “yemem” diyerek teklifi reddetti, cevabaşaşıran kafilenin başı, sebebini sorunca:

- Beni senin sofrandan daha iyi bir yere çağırdılar.

- Nereye çağırdılar? deyince adam:

- “Allah'ın misafirliğine çağırdılar. Ben oruçtutuyorum” dedi,

Böyle sıcak günde oruç mu tutuyorsun? deni-lince, adam şöyle cevap verdi:

- “Evet, bu sıcak günde oruç tutuyorum kikıyamet gününün sıcaklığından kurtulayım,”dedi.

ORUÇ İMAN ETTİRDİ

Budist bir bayan turist bir Ramazan ayında Tür-kiye'ye gelir. Birkaç günlük gezisi sırasında kimseningündüz bir şey yememesi dikkatini çeker. Bir gün birlokantaya girer yemek ister, burada da bir ilginçlik var-dır. Yemeğin verildiği yer dışarıdan görünmüyordur.Bunun sebebini sorunca garson: - “Ramazan ablaRamazan,” der.

Turist bayan bir şey anlamaz. Ertesi gün tanıştığırehberini yemeğe çağırır o da "Ramazan" deyip ge-çiştirir. Merak eder sorar, nedir bu Ramazan. Rehberibu ayın Müslümanlar için kutsal bir ay olduğunu, buayda Müslümanların gündüz bir şey yiyip içmediğiniuzun uzadıya anlatır. Neden aç kalıyorlar? Niçin nasılgibi sorular ardı arkasına gelir ve bayan otele gider.Nasıl olurda sadece Yaratıcı yemeyin diyor kimse ye-miyor şeklinde düşüncelere dalar hem bu tanrı bu-daya hiç benzemiyor.

İslamiyeti araştırır ve şu kanaate varır “sa-dece Yaratıcı emrediyor, diye yeme içme gibitemel ihtiyaçlardan vazgeçiliyorsa bu feda-karlıklara katlanılıyorsa, bu din batıl olamaz,ben hak dini buldum,” diyerek iman ediyor veMüslüman oluyor.

EBUBEKİR (RA), ORUÇ AÇIYOR

Hazreti Ebubekir (ra), kavurucu bir yaz günüoruç tutmuş ve akşam iftar sofrasında sadece bir tas

soğuk su vardır. İftar vakti gelince soğuk su ile oru-cunu açmak için bardağı ağzına götürdü. Fakat bar-dağı ağzına götürmesiyle bırakması bir oldu. Veağlamaktan hıçkırıklara boğuldu.. Yanındakiler Hz.Ebubekir'in bu haline bir anlam vermediler. Hz. Ebu-bekir kendine gelince neden bir anda hıçkırıklara bü-ründüğünü sordular.

HZ. EBUBEKİR ŞÖYLE CEVAP VERDİ:Bir gün Allah Resulü (Sallallahu Aleyhi Vesel-

lem) ile otururken eliyle hareketler yapıyordu. Sankikarşısında birisi varmış gibi ona git, diyordu, sordum.

-Ya Resulallah elini iter gibi hareket yapıyordunuz?diye sordum.

Şöyle cevap verdiler;- “Dünya yanıma geldi kendini bana kabul

ettirmek istedi, git dedim kendini bana kabulettiremezsin,” dedim.

38 Ağustos 2011

Dünya şöyle dedi o zaman; - “Yeminler olsunsana, sen benden kaçıp kurtulsan senden son-rakiler benden kurtulamayacaklar kendimi on-lara kabul ettirmek için çabalarım.”

Hazreti Ebubekir:-Bende bu soğuk suyu içerken dünyayı kabul

edenlerden mi oldum, diye ağladım.

O mübarek insan, soğuk su içerken bunu düşü-nüyorsa biz soframıza inip kalkan yemekler için ne de-meliyiz? Dünyanın kullarıyız, (Allah muhafaza) dersekyanlış mı demiş oluruz?

HAYVANLAR ORUÇ TUTMAZ

Son Asrın Evliyalarından Hacı Cemal Öğüt Ho-caefendi Fatih Camiinde, bir Ramazan gününde vaazediyor ve anlatıyor:

- “Şu Hacı Cemal var ya, bu saf hanımla nasıl ya-şayacak, nasıl idare edecek, bilemiyorum."

Diyeceksiniz ki: "Senin hanım çok mu saf?"

- “Aman sormayın, o kadar saf, o kadar saf ki, is-terseniz bir saflık örneği vereyim de, bakın anlayın.Hacı Cemal'in de bu saf hanımla nasıl yaşayacağını sizdüşünün.”

Efendim, öğle namazından önce abdestimialdım, cübbemi giydim, kapıya da çıktım, burayavaaza gelmek üzere ayakkabılarımı giyerken bizimhanım da mutfakta iftarlık yemek hazırlıyordu. Birdenferyadı bastı.

- "Eyvah, bu da mı gelecekti başıma?"

Hemen ayakkabılarımı çıkardım/mutfağa doğrukoştum, baktım, mutfakta bir şey yok.

Dedim ki: "Hanım, yangın alarmı verir gibi nebağırıyorsun öyle? Ne var?"

Dedi ki: "Görmüyor musun kediyi?"

"Görüyorum, kediye ne olmuş?"

“Daha ne olacak? İftarlık pideleri yiyor" demezmi? Tepem attı.

"Hanım sen de ne kadar cimrisin. İnsan bir pideiçin bu kadar çığlık atar mı? İşte camiye gidiyorum.

39

Ne kadar pide istersen alır getiririm, hem de tazesin-den" deyince, hanım bu sefer saf saf bana baktı, dediki:

- "İlahi hoca, asıl saf olan sensin! Ben pideye miacıyorum? Görmüyor musun, şu mübarek Ramazangününde hayvan oruç tutmuyor, oruç? Şapur şupurpide yiyor. Ben hayvanın oruç yediğine kızıyorum,ona üzülüyorum."

Tepem iyice attı. Ben de dedim ki: "İlahi hatunsen bilmiyor musun ki, hayvanlar oruç tutmaz, sen bil-miyor musun ki hayvanlar namaz kılmaz, sen bilmiyormusun ki, hayvanlar açık yerlerini örtme ihtiyacı duy-mazlar"

Cemal Hoca cemaate döner: “Nasıl bizim bu safhatuna iyi söylemiş miyim?" Cemaatte gülüşmeler,mesaj alınmıştır.

ONLARIN AMELİ YOK

Allah Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem bir günashabıyla otururken bir an kıyametten bahsetmeyebaşladı. Anlatır ... anlatır, kıyamet günü kulun amel-lerine konu gelir. Kıyamet günü birçok kimse çok se-vapla gelir. Allah Teala onların amellerini boşaçıkarır…

Bu dehşetli tablo karşısında ürperen bir sahabiatılarak;

-Anam babam sana feda olsun ya Resulullah, Bizo kavmi nasıl tanıyacağız?

- “Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin ederimki, ben onlardan olmaktan çok korkuyorum. Onlaroruç tutarlar, namaz kılarlar ama kendilerine haram-dan bir şey teklif edildiği zaman Allah Teala'dan kork-madan haram işlerler. İşte Allah onların amellerinikabul etmez.”

Ya Rabbi, senden iman, istikamet, ibadet aşkı,güzel ahlak, sabır, edeb, fedakarlık, samimiyet ve yo-lunda cihad şuuru istiyoruz. Lütfeyle Ya Rabbi. (Amin)

Ramazan-ı Şerif’iniz ve bayramınız mübarekolsun. ..........................................................*Yazımızda “Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007” adlı eserden ya-

rarlanılmıştır

Ağustos 2011

O: “Bunun niçin söylüyorsunuz” dedi. Bununüzerine: “Beş rekât kıldın” dediler. Bunun üzerineselam verd ikten sonra iki secde yaptı. Bir rivayette iseHz. Peygamber’in şöyle buyurduğu belirtilir: “Ben desizin gibi bir beşerim, sizin unuttuğunuz gibiben de unuturum, unuttuğum zaman banahatırlatınız, sizden biri namazında şüphe ettiğizaman doğruyu araştırınsın ve onun üzerinetamamlasın, sonra selam versin sonra iki secdeyapsın.” Bu hadisi Buhârî ve Müslim kitaplarınaalmışlardır.

268-Ebû Katâde’den Rasûlullah’ın şöylebuyurduğu rivayet edilmiştir: “Şüphesiz ki benuzun kılmak düşüncesiyle namaza giriyorum,bir çocuğun ağlamasını duyunca, onunağlamasından dolayı annesinin çektiğiüzüntüyü bildiğim için namazı kısa tutuyorum”Bu hadisi Buhârî kitabına almıştır.

269-Târık b. Şihâb’tan Rasûlullah’ın şöylebuyurduğu rivayet edilmiştir: “Cuma namazı, köle,kadın, çocuk ve hasta hariç her müslümanacemaatle kılması gereklidir.” Bu hadisi EbûDâvûd kitabına almıştır.

270-Ammâr b. Yâsir’den Rasûlullah’ın şöylebuyurduğu rivayet edilmiştir: “Kişinin namazınınuzun, hutbesinin kısa olması onun fakihliğinigösterir. Öyleyse namazı uzatınız, hutbeyi kısatutunuz ve şüphesiz ki muhatabı tesir altına almakaçıklamanın bir sonucudur”. Bu hadisi Ahmed veMüslim kitaplarına almışlardır.

263- Abdullah b. Mes’ûdun hanımı Zeynep’tenşöyle dediği rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber bizeşöyle buyurdu: “Sizden biri mescide geldiğindekoku sürünmesin”. Bu hadisi Müslim kitabınaalmıştır.

264-Ebû Saîd el-Hudrî’den Rasûlullah’ın şöyledediği rivayet olunmuştur: “Sizden birinizesnediğinde ağzını gücü yettiğince eliylekapasın, şüphesiz ki şeytan (ağızdan) girer.” Buhadisi Müslim kitabına almıştır.

265-Sehl b. Sa’d’dan Rasûlullah’ın şöylebuyurduğu rivayet edilmiştir: “Kim (namazkıldıran) namaz kılarken yanılırsa onuSübhanellah diyerek uyarın, el çırpma isekadınlar içindir.” Bu hadisi Buhârî ve Müslimkitaplarına almışlardır.

266-Ebû Saîd’den Rasûlullah’ın şöylebuyurduğu rivayet edilmiştir: “Sizden birinamazında şüphe edip üç mü dört mü kaç rekâtkıldığını bilmezse, şüpheyi bıraksın ve kanaatgetirdiği rekât üzerine namazını tamamlasınsonra selam vermeden önce iki secde yapsın.Eğer beş kılarsa onu altıya tamamlasın, eğerdörde tamamlarsa bu şeytanın istemediği birşey olur”. Bu hadisi Müslim kitabına almıştır.

267- Abdullah b. Mes’ûd’dan rivayet edildiğinegöre Hz. Peygamber öğle namazını beş rekât kıldı.O’na öğle namazının rekât sayısı artırıldı mı? dendi.

HASEN VE SAHİHHADİSLERDEN SEÇMELER (31)

22

MÜTERCİM: PROF. DR. İBRAHİM BAYRAKTAR

279- Ebû Hureyre’den rivayet edilmiştir: Dediki, muhacirlerin fakirleri Peygamberimize geldiler veşöyle dediler: “Tasadduk edecek şeyi olanlarbüyük dereceler ve devamlı nimetler eldeediyorlar. Biz namaz kılıyoruz, onlar dakılıyorlar. Onlar tasadduk ediyorlar ancak bizedemiyoruz”. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöylebuyurdu: “Size bir şey öğreteyim mi, bunlarlasizden önde olanların önüne geçmiş olursunuz.Her namazın sonunda 33 kere Sübhanallah,Elhamdulillah ve Allahu Ekber deyin”. Buhari ileMüslim kitaplarına almışlardır.

280-İbn Abbas’tan rivayet edilmiştir: OResulullah’ın şöyle dediğini nakletmiştir: “Dikkatedin, Ben rükuda ve secdede Kur’anokumaktan nehyedildim. Rükua gelince ondaRabbe tazim edilir. Secdede ise dua etmedegayret sarfedilir. Bu duaların kabul edilmesiuygundur.” Müslim rivayet etmiştir.

281- Ebu Katade’den rivayet edilmiştir: Dedi ki,Resulullah şöyle buyurmuştur: “İnsanların hırsızlıknevinden en kötüsü namazından çalanhırsızlıktır. Dediler ki, Ya Resulallah namazdannasıl hırsızlık yapar. Buyurdular ki, namazınrükunu ve secdesini tam yapmayandır.” İmamAhmed rivayet etmiştir.

282- Hz. Aişe validemizden nakledilmiştir. Dediki, Resulullah’ı geceleyin yatakta yatarkenkaybolduğunu zannettim ve elimle araştırdım. Onubuldum. Elim onun ayağının altına isabet etti. Halbukionun vücudu mescitteydi ve şöyle diyordu: “EyAllah’ım, Senin gazabından rızanı talep ederim.Ceza vermenden kurtuluşu arzu ederim. Veyine Senden Sana sığınırım. Seni övmede sonaerişemem. Ben, Sen kendini sena ettiğin gibiSeni sena ederim.” Bu hadisi Müslim rivayetetmiştir.

283-Ebu Hureyre’den rivayet edilmiştir.Resulullah şöyle buyurmuştur. “İnsanın Allah’a enyakın olduğu yer secde halinde olmasıdır.Öyleyse orada duayı çok yapın.” Bu hadisiMüslim rivayet etmiştir.

284- Ca’fer bin Semüre’den rivayet edilmiştir.Dedi ki, Resulullah sabah namazında Kaf suresi vebenzerlerini okurdu. O sıradaki namazı hafif olurdu.Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.

271-Ebû Hureyre’den Rasûlullah’ın şöylebuyurduğu rivayet edilmiştir: “Cuma gününde öylebir saat vardır ki, o saatte bir kimse Allah’tanne isterse ona onu verir”. Buhari ile Müslimkitaplarına almışlardır.

272-Ebû Hureyre’den Rasûlullah’ın şöylebuyurduğu rivayet edilmiştir: “Arkadaşına Cumagünü hutbe okurken “sus!” (bile) dersen, buCuma’nın sevabını giderir”. Buhari ile Müslimkitaplarına almışlardır.

273- Câbir b. Abdillah’tan Rasûlullah’ın şöylebuyurduğu rivayet edilmiştir: “En faziletli namazkunutu (kıyam ve duası) uzun olan namazdır”.Müslim kitabına almışlardır.

274- Ebû Hureyre’den Rasûlullah’ın şöylebuyurduğu rivayet edilmiştir: “Kâmet getirildiğiniduyduğunuz zaman namaza yürüyün, fakatvakar ve sukûnetle, acele etmeksizin gidin!”.Buhari ile Müslim kitaplarına almışlardır.

275- Ebû Hureyre’den rivayet edilmiştir: Hz.Peygamber Cuma günü sabah namazının farzını es-Secde (Elif, Lam, Mim Tenzîl…) ile (Hel EtâAle’l-İnsân) surelerini okumuştur. Buhari kitabınaalmışlardır.

276- Ebû Hureyre’den rivayet edilmiştir: MuazPeygamberle yatsı namazını kıldı. Sonra Hz.Peygamber yüzünü kavmine döndü. Onlara namazkıldırdı. O namaz nafiledir. Şafii Müsned adlı kitabınaalmıştır.

277-Ebû Hureyre’den rivayet edilmiştir:Resûlüllah şöyle buyurdular: “Sizden birisiinsanlara namaz kıldırdığı zaman hafif tutsun!Çok uzatmasın! Zira o cemaatin arasında hasta,zayıf ve yaşlı kimseler olabilir. Eğer kendibaşına kılıyorsa, dilediği kadar uzatsın”. Buhariile Müslim kitaplarına almışlardır.

278- Hz. Âişe’den rivayet edilmiştir: Resûlüllahnamazında dua ediyordu. Ve şöyle diyordu:“Allah’ım, kabrin azabından sana sığınırım.Allah’ım B , Mesih-Deccal’ın şerrinden sanasığınırım. Allah’ım, ölümün ve hayatınfitnesinden de sana sığınırım. Allah’ım,günahlardan, borçlardan sana sığınırım”. Ordabulunan birisi dedi ki, “Hayret borçlanmadan dane çok Allah’a sığınıyor”. Hz. Peygamber: “Biradam borçlandığı zaman söyler ama yalansöyler” buyurdu. Buhari ile Müslim kitaplarınaalmışlardır.

Ağustos 2011 41

Dursun Gürlek Hoca çok kıymetli bir kültüraraştırmacısı… Bıkmadan usanmadan mede-niyetimizin inceliklerini insanlara anlatmaya

devam ediyor. Tarihin bize emanet ettiği güzelliklereyeteri kadar sahip çıkamadığımızı düşünüyor. Kendi-siyle sohbet ettiğinizde sanki Fatih döneminden çıkıpgeldiğini zannediyorsunuz. Ayrıca eğitim, tarih, kültürgibi konularda dertli bir insan... Onun bu konudakisohbetlerini Mehtap Tv ve Burç FM’den dinleyebilir-siniz. Bizi kırmayıp mülakat teklifimizi kabul eden kıy-metli hocamız Dursun Gürlek Bey’e teşekkür ediyorkendisiyle yaptığımız eğitim, alimler ve tasavvuf ko-nulu söyleşimizi Burhan Dergisi okurlarımızın istifa-desine sunuyoruz.

Kültürümüzde ilme verilen önemi nasılaçıklarsınız?

İmam-ı Azam hazretleri Bağdat’ta bulunduğudönemde yatarken ayaklarını Basra’ya doğru uzat-mazmış. Çünkü o devirde Basra’da kâğıt fabrikası var-mış. Düşünebiliyor musunuz; bir şehirde kâğıt imal

42

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

“TEKKELER MÜKEMMELİNSANLAR YETIŞTIRIRDI.”

RÖPORTAJ AYDIN BAŞAR

ÜNİVERSİTELERİMİZ EDEBİYATTA

BİR FUZULÎ, MİMARİDE BİR MİMAR

SİNAN DAHA ÇIKARTABİLİR Mİ? ÇI-KARAMAZ, ARAZİ ÇORAK, YAĞMUR

NE KADAR YAĞARSA YAĞSIN OT

BİTMEZ.

ediliyor diye o şehre doğru ayağını uzatmıyor, saygı-sızlık olmasın diye... Boş kâğıt imalatı deyip geçmiyor,ilmin hammaddesidir bu diye düşünüyor. Mademkibunun bir ucu ilme dayanıyor o halde saygı göster-meliyim diyor. İmam Azam’ın bu hassas düşüncelitavrı kültürümüzde ilme verilen ehemmiyetin en güzelörneklerinden birisidir.

Asr-ı saadetten Osmanlı’ya uzanan çizgideâlimlerin konumu nasıldır?

Peygamber Efendimiz zamanında; asr-ı saadetteyani o mutlu günlerde bazı sahabiler var ki fıkıh bilgi-sinde zirveye çıkmışlar. Öyle ki eshab-ı kiram bütünişlerinde onlara danışarak iş yapıyordu. PeygamberEfendimiz ilimde kat ettikleri mesafeden dolayı buâlim sahabilere ayrı bir değer veriyordu. Osmanlı dev-letinin padişahları da Efendimizin bu sünnetinde ol-duğu gibi âlimlere ayrı bir alaka gösteriyorlardı.Osman Gazi’den tutun Sultan Vahdettin’e kadarbütün padişahlar ulemaya, füzelaya, şüeraya, muta-savvıflara son derece saygı gösteriyordu. Bunlarıniçinde bilhassa Fatih Sultan Mehmet’in yeri bambaş-kadır. Fatih Sultan Mehmet gibi çok büyük bir hü-kümdar bir sohbet esnasında diyor ki: “Benİstanbul’u aldığıma o kadar çok sevinmiyorum.Beni asıl sevindiren Akşemseddin gibi bir âlimile yan yana bulunmaktır.” Ortaçağı kapatmış ye-niçağı açmış ama beni mutlu eden bu değil diyor.Başka yerlerde hocaları Molla Hüsrev ve Molla Gü-rani ile ilgili de iltifatlar ediyor.

Osmanlı Padişahlarımızın mutasavvıflarile münasebetleri nasıldı?

Ben bu konuyu çok önemserim. Osmanlı’nınbüyüklüğü de buradan ileri geliyor zaten. Her padişa-hın bir manevi irtibatı var. Kendisi her ne kadar padi-şah ise de bir de onun arkasında manevî padişah var.Osman Gazi’nin yanı başında Şeyh Edebali’yi görü-yoruz. Orhan Gazi’nin yanında Geyikli Baba’yı görü-yoruz. Yıldırım Beyazıt’ın yanında Emir Sultan’ıgörüyoruz. Fatih’in yanında Akşemseddin’i görüyoruz.Yavuz Sultan Selim’in yanında Zembilli Ali Efendi’yigörüyoruz. Kanuni’nin yanında Ebu Suud Efendi’yigörüyoruz. Sultan I. Ahmet’in yanında Aziz MahmutHüdayi’yi görüyoruz. Manevî kuvvetlerini padişahlaronlardan alıyorlar. Ne diyordu Fatih Sultan MehmetAkşemsettin’e?: “Artık ben de senin tarikatına gi-receğim, tasavvufa intisap edeceğim.” Akşem-seddin bir türlü kabul etmiyor: “Sen tasavvufun ve

43

tarikatın manevi zevkini tadarsan, halkın işle-rini ihmal edersin” diyor ve katiyen kabul etmiyor.Sistem çift yönlü, bir zahiri yön bir batınî yön… Fatihmaddi anlamda hükümdar Akşemseddin manevi an-lamda hükümdar, ikisi birleşince fetihler oluyor.

Osmanlı eğitim sisteminde tekkelerin rolüneydi?

Osmanlı Eğitim sisteminde medreselerle tekkeleryan yana gidiyordu. Medreseler zahiri ilimleri veriyor,tekler de batınî ilimleri veriyordu. Batıni ilimler mese-lesi yanlış anlaşılmamalı; bu tasavvuf demektir, tarikatdemektir, iç dünyamızın aydınlatılması demektir. Tek-keler bir nevi mektepti ve ahlaklı insanlar, düzgün in-sanlar, mübarek insanlar yetiştiriyorlardı. Allah’ızikreden ve O’nu zikretmenin manevi hazzını bilen; bugüzellikle de gönül dünyalarını aydınlatan insanlardı kibu insanlardan kimseye bir kötülük dokunmazdı. Yanitekkeler mükemmel insanlar yetiştirirdi.

Zamanla mutasavvıfların eğitim anlayışla-rında değişmeler olmuş mudur?

Ağustos 2011

Her devrin geçer akçesi vardır. Her döneminşartları imkânları farklıdır. Mehmet Akif merhumun şubeytini çok önemsiyorum: “Doğrudan doğruyaKur’an’dan alıp ilhamı/ Asrın idrakine söylet-meliyiz İslam’ı.” Asrın anlayışı neyse, bu devrin in-sanlarının anlayışı, zevki, metodu neyse ona göreeğitim sistemini değiştirmek lazım. Şeyh efendiler dezaten esas meseleden taviz vermemek şartıyla bu de-ğişen şartları değerlendiriyorlar ve talebelerine öylemuamele ediyorlar.

Aynı dönemde yaşamış olan mutasavvıflararasındaki farklılıklar da dikkatinizi çekiyormu?

Farklılıklar olmasaydı dikkatimi çekerdi. Her yi-ğidin bir yoğurt yeme tarzı olduğu gibi her şeyh efen-dinin de bir irşat metodu vardır. Doğrusu da budurzaten. Tarikatlarda meşrepler değişiktir değil mi? Ki-misinde açık zikir var, kimisinde gizli zikir var. Kimisi şukıyafete önem veriyor, kimisi başka bir kıyafete önemveriyor. Çeşitli farklar var. Bunlar güzel şeyler… Kimi-nin meşrebi Nakşibendi tarikatına uygunsa, kiminin kide Rufai tarikatına uygun. Veya kimisinin meşrebi Ka-diri tarikatına uygunsa, kiminin ki de Mevlevilik tari-katına uygun. Dört halifenin hayatına bakıyoruz. Herbirinin anlayışı, metodu farklı...

Osmanlı eğitim sistemini oluşturan tekkeve medreselerin kapatılma sebebi neydi?

Tekke ve medreseleri birileri kapatmamıştır,medreseler ve tekkeler kendi kendilerini kapatmışlar-dır. Birileri kapattı gibi görünüyor ama o işin zahiri yö-nüdür, ona takılmayalım. Bu kurumlar birçokhizmetler yaptıktan sonra fonksiyonlarını yitirdiler.Tekkeler miskin yatağı haline gelmişti. Tekkelerin bo-zulmasıyla, ahlaki eğitim de bozuldu ve tekkelerde birnevi kendi kendilerini kapatmış oldular. Son dönemmutasavvıflarının bu konudaki beyanatlarında dabuna benzer görüşlere rastlıyoruz. Eğitim sistemine ge-lince onda da ciddi bozulmalar başlamıştı. Devletlerde insanlar gibidir. İnsanlar nasıl doğar, büyür veölürse devletler de böyledir. İbni Haldun’un nazariyesibudur. Osmanlı’da maalesef bu süreci tüm kurumla-rıyla yaşamıştır.

Medreselerin kapatılması ile eğitimde sınıfatladığımız söylenebilir mi?

Söylenemez. Adı üniversite olur, medrese olur, DarulFunun olur hiç fark etmez. Ben isme değil, ruhuna bakarım.

Bozulmuş denilen medreselerle günümüzüniversitelerini karşılaştırabilir misiniz?

44 Ağustos 2011

Ben anladım sorunuzu. Medreseleri tercih ede-rim. Yani üniversitelerimiz edebiyatta bir Fuzulî, mi-maride bir Mimar Sinan daha çıkartabilir mi?

Çıkaramaz, arazi çorak, yağmur ne kadar ya-ğarsa yağsın ot bitmez. Bunu artık okuyan anlasın…

Sizce ideal eğitim anlayışı nasıl olmalıdır?

Ben bir imam hatipli olarak aldığım eğitimdehem dini ilimler vardı hem müspet ilimler vardı. Budurum benim çok hoşuma gider. Kur’an-ı Kerimokuduk, hadis, tefsir, siyer öğrendik hem de fizik,kimya, matematik öğrendik. İnsan zülcenaheyndiryani iki kanatlıdır. Bakınız hem dünya var, hemahiret var, hem gündüz var hem gece var, hemsıcak var hem soğuk var. İşte ilimler de böyledir.Diyorlar ki “müspet ilimler diyorsunuz hocamilmin menfisi de mi var” Burada müspet ilimlerderken “diğer ilimler menfidir” denilmek isten-miyor. Benim kanaatime göre fizik kimya matema-tik gibi ilimler de hiç şüpheniz olmasın dinî ilimlersahasına girer. Niye girer? Fizik okurken Allah’ınsanat eserleri üzerine kafa yoruyorsun. Kimyaokurken aynı şeyi yapıyorsun. Mesela Fatih SultanMehmet dinî ilimleri çok iyi bilen bir insan olduğuhalde müspet ilimleri de çok iyi biliyordu. Matema-tik biliyor, yedi yabancı lisan biliyor, İstanbul’un fet-hinde kullanılan havan topu diye bir topu kendisi icat

45

ediyor, balistik hesaplarını kendisi yapıyor… İşte idealeğitim anlayışı Fatihleri yetiştiren eğiğim anlayışıdır.

Son olarak okuyucularımıza ilim konu-sunda ne tavsiye edersiniz?

Bizim medeniyetimizde ilim beşikten mezara ka-dardır. İslam’da öğrencinin yaşı ve cinsiyeti diye bir şeyyoktur. Efendimizin etrafında kadınlar da var erkekler devar, yaşlılar da var gençler de var çocuklar da var. Efen-dimiz onlara daima soru sormalarını teşvik etmiştir. Niçin?Çünkü ilim sorarak öğrenilir. Hangi yaşta olursak olalımilim tahsili yapmaya devam edelim.

Ağustos 2011

DURSUN GÜRLEK BİYOGRAFİSİ

1952 yılında Tokat'ta doğdu. İlk ve orta tahsilini memleketinde tamamladı.İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Yeni İs-tanbul, Tercüman, Hürriyet, Günaydın gazetelerinde çeşitli görevlerde bulundu.Bir süre muhtelif okullarda Türkçe ve Edebiyat öğretmenliği yaptı.Biyoğrafi araş-tırmaları ve çeşitli makaleleri Meşale, İnanç, Milli Kültür, Türk Edebiyatı, KültürDünyası gibi dergilerde yayınladı. Tarih ve Düşünce dergisinin yazı işleri müdür-lüğünü yaptı. Bu dergide neşrettiği "Kırkambar" ve "Ayaklı Kütüphaneler" baş-lığı altındaki yazılarıyla dikkat çekti. Yazarın, Osmanlı Tarihi, Şark Klasikleri vebiyografi sahasındaki çalışmaları halen devam etmektedir.

ALLAH’I ZİKREDEN VE O’NU ZİKRETME-NİN MANEVİ HAZZINI BİLEN; BU GÜZEL-

LİKLE DE GÖNÜL DÜNYALARINI

AYDINLATAN İNSANLARDAN KİMSEYE BİR

KÖTÜLÜK DOKUNMAZ...

"EY İMAN EDENLER SİZDEN ÖNCEKİLERE FARZ KILINDIĞIGİBİ ORUÇ SİZE DE FARZ KILINDI, YAZILDI. "UMULUR Kİ

TAKVA ERLERİ OLASINIZ" [BAKARA]

*Yazılmak,vacip kılındı, farz kılındı anlamlarına gelen bir kelimedir.

46 Ağustos 2011

Savm, yani oruç , lügat mânâsı insanın kendisinimeylettiği şeylerden, isterse bir söz olsun alıkoyması,tutması demektir.

Şeriat dilindeki mânâsı ise insanın en büyük is-tekleri olan yeme içme ve cinsel ilişkiden bütün günkendisini alıkoyması, menetmesi demektir. Âyet-i ke-rîmede önceki toplumlara farz kılındığı gibi size de farzkılındı denirken, artık biz öğreniyoruz ki, bizden ön-ceki toplumlara da oruç farzmış. Yâni orucun farziyetisadece bize ait bir farziyyet değildir. Bizden öncekiümmetler de oruç tutmakla mükellef idiler.

Kütübü Sitte’de yer alan bir hadiste şöyle buy-rulur; "Oruç perdedir. Biriniz birgün oruç tutacakolursa kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın. Birisikendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecekolursa "ben oruçluyum!" desin (ve ona bulaşmasın)."

Elbette oruçsuz insan için de kavga ve kötü sözuygun değildir. İşte oruçlu iken bu tür uygunsuz dav-ranışlardan uzak duran, insan nasıl davranması, doğruolanın ne olduğuna ilişkin adeta bir eğitim sürecinegirmiş demektir.

Elhamdülillah ki bu konudaki Kur’an âyetleriçok net ve de Peygamber Efendimizin oruçla ilgili be-lirlediği yasalar da açık ve net olarak elimizdedir. Veböylece bu iş ayakta durmaktadır. Artık namaz da,oruç da, hac da evrensel bir boyuta ulaşmış, evrenselözelliklere sahiptir. İnsanlık tarihinin ilk dönemlerin-den beri var olan bir emir ve bir ibâdet şekli.

Orucun faydaları çeşitli şekiller de sayılabilir.Sıhhate faydası, toplumsal duyarlılığı artırması vs. gibi.Ancak unutulmaması gereken bir şey var ki; oruç fay-dalarını elde etmek için değil, Allah c.c. emrettiği içintutulmalıdır.

47

Orucun hikmetleri çeşitli şekillerde sayılabilir.Ama bakın Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Umulur ki takva erleri olasınız, müttakı-lerden olasınız.”

Yâni tüm hayatınızı Allah için yaşayıp, bu oruçlada hayatı Allah için yaşamanın bir boyutunu gerçek-leştiresiniz. Şüphesiz oruçta başka faydalar da vardır,başka gerekçeler de vardır. Ama öncelikle bakıyoruzki, Bakara sûresinin bundan sonraki âyetlerinde de-ğerlendirdiği bütün olaylarda savaş, barış, hac, infak,fâizden sakınma gibi konularda hep takva görüyoruz.

Takva, hayatı Allah için yaşamak, hayatı Allahiçin değerlendirmek, hayatı tümüyle Allah’a verebil-menin, tüm hayatta Allah’ın koruması altına giriponunla yol bulabilmenin adıdır. Bakıyoruz âyetlerde,şu işi yaparsanız takva sahibi olursunuz, bu işi yap-mazsanız takva sahibi olursunuz, savaşı şöyle yapar-sanız , muttaki olursunuz, fâizden şöylece kaçınırsanızmuttaki olursunuz, orucu tutarsanız,muttaki olursunuz,haccı, Arafat’ı, Müzdelife’yi şöylece değerlendirirsenizmuttaki olursunuz gibi emirler bizim için aynı za-manda şöyle bir sistem ve ibadet anlayışı oluştur-maktadır. Bu din sadece birtakım kuru emirler, birkısım ölü kaideler ve şekli kurallar dini değildir.Bu dintahrif olmuş Yahudilikdeki gibi sadece bir takım argü-manlara, bir takım şekli kaidelere hapsedilip ruhu çı-karılmış bir din değildir. Bu din vicdana, imana vedolayısıyla ahiret imanına, Allah’a bağlılık imanınabağlı olan ve hayatı yalnızca Allah için yaşamanınimanını gerektiren bir özelliğe sahiptir.

Bu dinin gayesi insanı yaratıldığı gün gibi ekmelfıtrat üzerinde sabit tutmayı amaçlar.İbadetler de kiamaçta budur. Eğer oruç sadece aç kalmak olarak al-

Ağustos 2011

ORUÇ VE TAKVA

Hatice FURAN

gılanır ve mideye faydası gündemde tututlur ise, na-mazın bir jimnastik hareketleri gibi vucuda faydasıgündeme getirilip adeta spor seansına dönüştürülürise bu din asıl gayesinden çıkarılıyor demektir.

Önemli bir husus daha var ki; oruç sadece mi-deyi aç bırakmak günün bir kısmını aç susuz geçir-mekten ibaret midir?

Elbette değil. Oruçtaki asıl hikmet tüm azalarıAllah ın istemediği şeylerden uzak tutumaktır. Zatenayet-i kerime de bahsedilen takva budur.Hayatı, o ha-yatı verenin istediği doğrultuda yaşamak. Ve bu ha-yatı bize veren Rabbimizin neler istediğini öğrenmekiçin Kitabımız olan Kur’an-ı kerime O nun en güzeluygulayıcısı olan Rasulullah Efendimizin sünnetineiyice yapışmak.

Allah’a teslim olmak, Rassulullah’a itisamla sonderece alakalıdır. Yani orucun hikmeti olan takvayaerişmek için, fıtratımızdaki değerleri muhafaza etmekiçin, yaratılış amacımıza uygun bir hayatı yaşamak içinRasulullah’a bağlanmak zorundayız. Sahabe efendi-lerimizin hayatında bu itisamın derecesinin nasıl ol-duğu ne olduğu son derece açıktır.

Şimdi tüm ibadetlerin amacı olarak Kuran dagösterilen TAKVA ne demektir ve takva sahiplerininözellikleri nelerdir.

TAKVA:Korkma, sakınma, Allah korkusuyla günahtan

kaçınmakta, Allah'ın emir ve yasaklarına uymakta ti-tizlik gösterme. Allah'ın himâyesine girmek, emrinitutup azabından korunma anlamında Kur'anî birterim.[şamil İslam ansiklopedisi]

Takva nın anlamını daha iyi kavramak içinKuran ı Kerim de yer alan ve takva sahiplerinin özel-

liklerini anlatan ayetleri iyice okumak zorundayız.

Kitabımız takva sahibi olanları şöyle tarif eder;

O müttakiler ki:1)Onlar gayba inanırlar."

2) "Namazı ikâme ederler."

3) "Kendilerine verilen rızıktan Allah yolundaharcarlar onlar."

4) “Onlar indirilen kitaba da önce indirilenlerede inanırlar."

5) “Âhirete de yakînen inanırlar." (bakara:2-4)

6) “Onlar bollukta ve darlıkta sarfederler, öfke-lerini yenerler, insanların kusurlarını affederler.(Ali İmran:134)

7) Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendi-lerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar, günahlarının ba-ğışlanmasını dilerler. Onlar, yaptıklarında bile biledirenmezler.(Ali İmran:135)

8) Onlar görmedikleri halde Rablerinden kor-karlar; kıyamet saatinden de titrerler.(enbiya:49)

9) Gerçeği getiren ve onu doğrulayanlar, işteonlar, Allah'a karşı gelmekten sakınmışolanlardır.(zümer:33)

10) Onlar, geceleri az uyuyanlardı.

11)Seher vakitlerinde bağışlanma dilerler.

12)Onların mallarında muhtaç ve yoksullar içinbir hak vardır, onu verirler.(zariyat:18-19)

13) Şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca,Allah'ı anarlar ve hemen gerçeği görürler.(Araf:201)

14)Şeytanın onlar üzerinde etkisi yoktur.(hicr:39-40)

İşte Kitabımız takva sahiplerini böyle tarif edi-yor. Felaha kurtuluşa erenler işte bunlar diyor. Vetakva sahiplerine verilecek mükafatlar ise şöyle müj-deleniyor.

Takvâ sahipleri için Rableri yanında, içinden ır-maklar akan, ebediyyen kalacakları cennetler, terte-miz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah'ın hoşnutluğuvardır.(Ali İmran 15)

İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağış-

48 Ağustos 2011

Şüphesiz (o gün) takvâ sahipleri,gölgeliklerde ve pınar başla-

rında,. Canlarının çektiği çeşitçeşit meyveler arasındadırlar.

lanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî ka-lacakları cennetlerdir.(Ali İmran:136)

Takvâ sahiplerinin yurdu gerçekten güzeldir! (Oyurt,) girecekleri, zemininden ırmaklar akan Adn cen-netleridir. Onlar için orada kendilerine diledikleri herşey vardır. İşte Allah, takvâ sahiplerini böyle mükâfat-landırır.

(Onlar,) meleklerin, "Size selâm olsun. Yapmışolduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin" diye-rek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir.(nahl:31-32)

Cennetlerde ve pınar başlarında bulunacak-lar.(zariyat:15)

Takvâ sahipleri cennetlerde ve ırmakların ke-narlarındadır.

Güçlü ve Yüce Allah'ın huzurunda hak mecli-sindedirler. (kamer:54-55)

Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimse-lere iki cennet vardır.(rahman:46)

Şu da muhakkak ki, takvâ sahipleri için Rablerikatında nimetleri bol cennetler vardır.(kalem:34)

Şüphesiz (o gün) takvâ sahipleri, gölgeliklerde

49

ve pınar başlarında,. Canlarının çektiği çeşit çeşit mey-veler arasındadırlar.

(Kendilerine:) "İşlediklerinizin karşılığı ola-rak şimdi âfiyetle yeyin için" (denir).(mürselat:41-44)

Şüphesiz takvâ sahipleri için umulanı bulduklarıyer, bahçeler, üzüm bağları, göğüsleri tomurcuk gibikabarmış yaşıt kızlar, içki dolu kâseler vardır.

Onlar orada ne boş bir lâkırdı ne de yalan işitir-ler. (nebe:31-35)

Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötüarzulardan uzaklaştıran için ise şüphesiz cennet ye-gâne barınaktır.(naziat:40-41)

Rabbimiz Kitabın da tarif ettiği o takva sahiple-rin den olmayı ve gene müjdelediği vereceğini vaatettiği nimetlere ulaşmayı nasip eylesin.

Ramazan bir hidayet ayıdır.Mubarek kitabımızınindirildiği, gönüllerde iman kandillerinin parladığıaydır.

Rabbimiz tüm ömrümüzü ramazan coşkusu ilegeçirip son nefesimizin adeta bir bayram neşesi ol-masını nasip eylesin.Büyükler şöyle der:ömrü rama-zan olanın ahireti bayram olur. SELAM VE DUA İLE.

Ağustos 2011

HASAN BAŞAR

EBEDİ BENİN FANİ OLAN KENDİSİYLEMÜCADELESİ

-“Daha ne kabarıyorsun be adam. Ben şimdidensenin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım:

-“Hiçlik makamında.”

Her şeyi ne güzel açıklıyor bu hiç kelimesi. Buhayat aslında koskocaman bir hiç. Ama bunu anla-mak çok uzun zamanımızı alıyor. Maalesef bazıları-mızda bunu anlayamadan göçüp gidiyor bu hiçlikdünyasından. Ve arkasında ıstıraplarla dolu mutsuz birhayat bırakarak.

Çoğumuz hayatımızdan memnun değiliz. Hepbir şeylerin ters gittiğini düşünürüz. Bitmek, tükenmekbilmeyen bir hırsın esiriyiz. Makam, mevki, şan, şöh-ret, mal, mülk peşinde koşar dururuz. Bütün bunlarıelde edince mutlu olacağımızı düşünürüz. Onun içinbu uğurda amansız bir mücadelenin içine gireriz. Negariptir ki bütün bunları elde ettikten sonra bile mutluolamayız. Çünkü gerçek mutluluk bunlarda değildir.Bunlar koskocaman bir hiçtir aslında. Oysa bizlerbütün bir ömrümüzü koskocaman bir hiç için tüketiriz.Gerçek mutluluk ve huzurun anahtarını aslında bun-ların bir hiç olduğunu kabul ettiğimizde elde edebiliriz.O zaman mutluluğa, huzura ve sonsuz olana kapı ara-larız. Hayatla mücadele etmez. Hayatın akışına ve rit-mine ayak uydururuz. O zaman hayata eyvallah

50

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

Nasrettin Hoca’ya sormuşlar:

-“Kimsin?”

-“Hiç” demiş Hoca, “Hiç kimseyim.”

Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sor-muş Hoca:

-“Sen kimsin?”

-“Mutasarrıf” demiş adam kabara kabara.

-“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş NasrettinHoca.

-“Herhalde vali olurum.” diye cevaplamış adam.Daha sonra diye üstelemiş Hoca.

-“Vezir” demiş adam.

-“Daha daha sonra ne olacaksın?”

-“Bir ihtimal sadrazam olabilirim.”

-“Peki, ondan sonra”

-Artık makam kalmadığı için adam boynunubüküp son makamını söylemiş:

-“Hiç.”

diyebiliriz. Allah’tan(cc) gelen her şeye tevekkülle yak-laşırız.

Bu dünyada çok az insana nasip olur bu haki-katin sırrına ermek. İşte o hakikatin sırrına erenlerinbir tanesi de Kanuni Sultan Süleyman’dır. Kanuni Sul-tan Süleyman’ın bir vasiyeti vardır: “Ben ölünce birelimi tabutumun dışına atın. İnsanlar görsünlerki, padişah olan Kanuni bile bu dünyadan eliboş gitmiştir.”

Kanuni Sultan Süleyman bu dünyada mal,mülk, şan, şöhret elde etmiş bir devlet adamıdır. Amao aslında bütün bunların bir hiç olduğunun farkınavarmıştır ve bütün insanlığa da bunun böyle olduğunugöstermek istemiştir.

Biz hep huzuru ve mutluğu dışta aradık. Malda,mülkte, şanda, şöhrette yani. Oysa huzuru dışımızdadeğil, içimizde aramalıyız. İçsel bir yolculuğa çıkma-dıkça huzur ve mutluluk gelmez. Eckhart Tolle’nin de-diği gibi: “Nihai olarak kuşkusuz her dışsal amaçer ya da geç başarısızlığa mahkûmdur. Çünküo her şeyin geçicililiği yasasına tabidir.” Dışsalamacımızın bize kalıcı bir doyum vermeyeceğini nekadar çabuk idrak edersek o kadar çabuk iç huzuruyakalarız. Ve aslında Cenabı-ı Allah(cc) bizlere bunla-rın yöntem ve yollarını da göstermiştir. Namaz, zekât,oruç iç huzuru sağlayan bir anahtar rolü üstlenmekte-dir. Ve İslamiyet bize sıklıkla bu dünyanın boş ve ge-çici olduğunu hatırlatmaktadır. Bu dünyaya bağlanıpkalmamamızı, ebedi ve sonsuz olanın peşinden koş-mamız gerektiğini belirtmektedir.

Ebedi ve sonsuz olana ancak sonu olan şeyler-den vazgeçerek ulaşabiliriz. Eğer onlara takılıp kalır-sak ve onlara önem atfedersek sonsuz ve ebedi olanaulaşamayız. Bunun içindir ki araçlar amacımız olma-malıdır.

Bu dünyaya ait olan her şey gelip geçicidir.Sahibi olduğunu düşündüğümüz bedenimiz de budünyaya aittir ve dolayısıyla o da gelip geçicidir.Ve eninde sonunda toprak olacaktır. Yani yok ola-caktır. O zaman bizler de yok olacak, toprak olacakbedene takılıp kalmamalıyız. Oysa nefis öyledemez. Adeta bizi hep bu dünyaya mahkûm et-meye çalışır. Çünkü onun yaşayabilmesi buna bağ-lıdır. Onun besin kaynağı bu dünyadır. Budünyanın geçici zevk ve hevesleri olmasa nefis var-lığını sürdüremez. Geçici zevk ve hevesler hem budünyamızı hem de öbür dünyamızı yok etmektedir.Biz yükselmek istedikçe o ayaklarımızdan tutup biz-leri aşağıya çekmeye çalışır. Ve bizler bunun olma-ması için nefisle hep mücadele ederiz.

51Ağustos 2011

Hani zaman zaman bizler şöyle şeyler düşünü-rüz. “Ben kendime dayanamıyorum.”, “Ben ken-dimden nefret ediyorum.”, “Ben kendimekızıyorum.” Bütün bu düşünceler farkında mıyız bil-miyorum, ama sanki içimizde bizden başka bir varlıkya da başka bir kişi daha varmış izlenimi uyandırıyor.Yani aslında biz iki kişiyiz. Ben ve kendim. Bana veri-len bu hayatı benimle birlikte yaşayan başka bir ben.Ve diğer yarım hep bana müdahale ediyor. Yani beniikiye bölüyor. Bu bölünmüşlükte benim hayatımı altüst ediyor. Benim içimde benimle birlikte yaşamayaçalışan ve bana müdahale eden diğer ikinci kişi hepi-mizin çok iyi bildiği kişidir aslında: Nefis. Nefsin kont-rolünde gerçekleşen her türlü davranış, duygu,düşünce asıl beni rahatsız eder, huzuru bozar. Bu iki-likten kurtulmadıkça da huzura eremeyiz. O zamanyapmamız gereken şey ikilikten kurtulmaktır. Nefsi yokedemeyiz ama kontrol altına alabiliriz. Hayatımızı tekbir kişinin yani gerçek benin kontrolüne verirsek, yaninefsimizi kontrol altına alırsak sonsuz ve ebedi olanaulaşır ve iç huzurumuzu sağlarız.

Peki, içimizdeki diğer beni yani nefsimizi nasılkontrol altına alacağız? Bunun çeşitli yolları var amaen önemlisi hiç şüphesiz oruçtur. Bedenimiz bize hük-metmeye başlarsa onun istek ve arzuları bizim davra-nışlarımıza, duygu ve düşüncelerimize hükmetmeyebaşlarsa sonsuz ve ebedi olana ulaşamayız. İşte tamdabu noktada bir yanlışa düşüyoruz. Hemen nefsimizedüşman kesiliyoruz. Ona eziyet ederek sonsuz veebedi olana ulaşabileceğimizi düşünüyoruz. Oysa son-suz ve ebedi olana ulaşmak için ona ihtiyacımız var.Bunun içindir ki Allahu Teala kendi nefislerimize ezi-yet etmeyi yasaklamıştır. Burada asıl olan bedenimizeve nefsimize düşman olmak değildir. Bizim bilinçli birşekilde bedenimizi ve nefsimizi kontrol altında tut-maktır. Yani tabiri caizse bedenimize efendinin kim ol-duğunu hatırlatmaktır. İşte oruç bedenimize efendininkim olduğunu hatırlatması bakımından önemlidir. Vebu da çok kolay bir mücadele değildir.Efendimizin(sav) söylediği gibi, nefisle mücadelebüyük cihattır. Ve bu cihatta bizim en büyük silahımızda hiç şüphesiz oruçtur.

BİZ HEP HUZURU VE MUTLUĞU DIŞTA ARADIK.

MALDA, MÜLKTE, ŞANDA, ŞÖHRETTE YANİ. OYSA

HUZURU DIŞIMIZDA DEĞİL, İÇİMİZDE ARAMALIYIZ.

İÇSEL BİR YOLCULUĞA ÇIKMADIKÇA HUZUR VE

MUTLULUK GELMEZ.

Bu bölümde, dinin direği olan ve hakkında ko-nuşulan bazı ayet-i kerimelerle ilgili, Ahmet er-Rifaihazretlerinin zihni açacak ve okuyanı ferahlatacakizahlarını ele alacağız. Tevfik Allah’tandır. Doğru yolailetecek olan da O’dur.

Ey kardeşlerim, Allah’ın ahlakıyla ahlaklanınız. BuHz. Peygamber’in sünnetine sarılmak ve O’nun ahla-kıyla ahlaklanmak demektir. O’nun ahlakı Kur’an’dır.Kur’an içinde hiçbir batıl bulunmayan, ezeli ve ebediolan Allah’ın kelamıdır. Kur’an’ın yazılması ve cem işiHz. Peygamber’in ashabı tarafından sağlanmıştır.Kur’an Cenab-ı Allah’ın “Onu biz indirdik ve yinebiz koruyacağız”1 ayetinde buyurduğu gibi, hertürlü tahrif, bozulma ve değiştirilmeden uzaktır.

Kur’an’nın Rabbani sırlar ihtiva eden hik-metleri vardır.onlar da sırasıyla şunlardır;

1-Gayba İman: Bu hal müttakilere aittir. Onlarıngabya imandan sonra yaptıkları işler, namaz kılmak,zekat vermek, Hz. Peygamber’e, diğer Resul ve nebi-lere indirilen semavi kitaplara ve ahirete tam bir imanile inanmaktır. “Elif, Lam, Mim! Kendisinde hiç bir şe-kilde şüphe olmayan o kitap, müttakiler için bir hida-yet kaynağı ve yol göstericidir. O müttakiler, gaybeinanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mal-lardan zekat verirler. Yine onlar sana indirilenlere vesenden önce indirilen kitaplara, Peygamberlere ve ahi-ret gününe iman ederler. 2

2-Allah’a Kulluk: Allah Teala Kur’an’da: “Ey in-sanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbi-nize kulluk ediniz.”3 Buyurarak, sizden öncekileriyok ettiği gibi sizleride yok edeceğine ve dönüşünü-

52 Ağustos 2011

Seyyid Ahmed er Rufai Hazret ler i

KUR’AN’IN BAZIHİKMETLERİ

53Ağustos 2011

zün de mutlaka O’na olacağına işaret etmektedir. Ohalde Allah’a kulluk ediniz. “Umulur ki böylecekorunmuş kimselerden olursunuz.”4 Ve mütteki-ler grubuna yazılmış olursunuz ki: “O müttakiler,Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve kurtu-luşa erenler ancak onlardır.” 5

3-Allah Teala’nın kullarına darb-ı meselolarak getirdiği sırları olduğu gibi kabul edip,bunun Cenab-ı Allah’tan gelen bir hakikat ol-duğunu bilmek: Allah Teala: “Onunla (darb-ı me-selle) bir çok kimseyi sapıtır. Bir çoklarını da doğruyola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fasıklarısapıtır.”6 Buyurmuştur. Bı fasıklar, “Öyle sapık kim-selerdir ki, kesin söz verdikten sonra sözlerinden dö-nerler. Allah’ın ziyaret edilip hal ve hatırınınsorulmasını istediği kimseleri ziyaretten vazgeçerler veyeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçek-ten zarara uğrayanlardır.” 7

Allah Teala, Kur’an’ın kapalı kısımlarını budarb-ı mesellerle açıklamış, bir takım işaretler koyarakaçıklanacak şeyleri beyan etmiş, kurtuluşu temineden ve mutluluğa ulaştıran yolu size göstermiştir. Ay-rıca sizi, Allah’tan uzaklaştırıp, rezil rüsvay edecekşeylerden sakındırmıştır. Fasıkları, dalaletlerinin he-lake sürüklendiğini haber vermiştir. Fasıkların kimlerolduğu sorusuna: “Allah’a verdikleri sözü yerine ge-tirmeyenler, Kur’an’a ta’zim göstermeyen, Hz. Pey-gamber’i yüceltmeyen ve onun âl ve ashabınaikramda bulunmayan, ümmetinin veli kullarına vealimlerine hürmet etmeyen, anne ve babaya iyiliktebulunmayan, sıla-i rahim ve komşuluk haklarına ria-yet etmeyen, müminler arasında mevcut olan İslamkardeşliğini muhafaza etmeyen, insan haklarını hattabütün mahlukatın haklarını korumayan ve Allah’ınemrettiği hususları yerine getirmeyenlerdir. İşte bu hü-kümleri yerine getirmeyenler, Allah’ın emirlerini ilhakeden, Allah’a verdikleri sözü yerine getirmeyen, Al-lah’ın ziyaret edilip hal ve hatırının sorulmasını iste-diği kişileri ziyaret etmeyen ve yeryüzünde fitneçıkaranlardır. İşte onlar, dünya ve ahirette hüsranauğrayıp amelleri boşa çıkan kimselerdir.” Şeklindecevap verilmiştir.

Allah’a verdikleri ahdi yerine getirenlere ge-lince, onlar Cenab-ı Allah’ın “Bana verdiğiniz sözüyerine getirin ki, ben de size vaad ettiklerimivereyim.”8 Ayetiyle müjdelediği kimselerdir.

Ayrıca onlar, Allah’ın yeryüzünde ziyaret ediliphal ve hatırının sorulmasını istediği kişileri ziyaret

edenlerdir. Çünkü bunlar, hidayete ulaşanlardır.“Benim hidayetime tabi olanlara hiçbir korkuyoktur. Onlar mahzun olacak ta değillerdir.”9

Ayetinde kastedilenler, işte bu kimselerdir. Onlar ıslahedicilerdir, Hz. Peygamber’in hidayetini yayarlar. yer-yüzündeki kullara Hakk’ın nuru, Kur’an semasındaniner.

Onlar: “Birbirinizin kanını dökmeyeceksi-niz. Birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksı-nız diyerek söz almıştık.”10 Ayetinin sancağıaltında, “Vaktiyle biz, Beni İsrailden: yalnızcaAllah’a kulluk edeceksiniz, ana-babaya iyilikyapacaksınız, yakın akrabaya, yetimlere, mis-kinlere ihsanda bulunacaksınız” diye söz almışve “İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılınve zekatı verin” diye emretmiştik”11 ayetin hük-münü yerine getirenlerdir. Bu ayetlerin muhataplarısadece isailoğullarıdır ve ayetin hükümleri yalnızcaonlara şamildir, demeyiniz. Bilakis bu hüküm Hz.Peygamber’e indirilenlere ve Allah’a iftira edenlerintahrif etmedikleri önceki dinlerin ahkamına iman et-meyi de içine alır. Bu iman ümmetin nasibi, dininminberidir. Başında Kainatın Efendisi Hz. Peygam-ber’in bulunduğu Muhammed’i Şeriat, daha öncekidinleri nesheden, onların ahkamını da kapsayan enmükemmel dindir.

“Bir zaman sonra siz, o kimseler oldunuzki, artık birbirinizi öldürmeye, aranızdan birzümreyi yurtlarından çıkarmaya, kötülük vedüşmanlıkta onlara karşı birleşmeye başladı-nız.”12 Ayetinde ki kötü fiillere benzer hareketleriyapmaktan sizi sakındırırım.

Kendi eliyle intihar eden veya buna vesile ola-cak kötü ameller işleyen kendi aralarında düşmanlık vegünahta yardımlaşarak insanlardan bir grubu zelil ederekyurtlarından çıkaran kimseler, dünyada rezil ve rüsvayolduğu gibi ahirette de şiddetli bir azaba çarptırılırlar..................................................1)-el-Hıcr, 15/9

2)-el Bakara 2/1-4

3)-el Bakara 2/21

4)-el Bakara 2/21

5)-el Bakara 2/5

6)-el Bakara 2/27

7)-el Bakara 2/27

8)-el Bakara

9)-el Bakara 2/38

10)-el Bakara 2/84

11)-el Bakara 2/83

12)-el Bakara 2/85

FUAT TÜRKER

[email protected]

"... Ve sana neyi infak edecekle-rini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtanartakalanı." Böylece Allah, sizeayetlerini açıklar; umulur ki dü-şünürsünüz." (Bakara Suresi, 219)

“İNFAK ET,ARŞIN RABB'İEKSİLTİR DİYEKORKMA”

Peygamber Efendimiz(sav) Hz. Bilal (ra)’in evineziyarete gider ve evin bir köşesinde hurmalarınyığılmış olduğunu görür. Allah Resulü; “ya

Bilal bunlar nedir?” diye sorar, Hz. Bilal; “seniniçin biriktirdim ya Resulullah” diye cevap verir.Bunun üzerine Peygamber (sav); “İnfak et ya Bilalinfak et, arşın Rabbi eksiltir diye korkma" der.

İnfak, “Allah yolunda infak edin ve kendi-nizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilikedin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever.” (Bakara

Suresi, 195) ifadesinden anlaşıldığı üzere insanı ahirettekitehlikeden koruyan önemli bir ibadet. İnsanı manevikirlerden arındırır, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmayavesile olur. Ancak etmiş olmak için infak edilmez.Kur'an'a baktığımızda, infakın gerçek bir ibadet ola-bilmesi için bazı şartları olduğunu görürüz.

Rabb'imizin buyruğuna uygun olarak ve yal-nızca O’nun rızasını kazanmayı hedefleyerek, ihtiyaç-tan artakalan ve sevilen şeylerden vermek, gerçekanlamda infak etmektir. İnfakın Allah Katında kabul

54

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

görmesi için, yapılan yardımı başa kakmamak, eziyetvermemek, bollukta da darlıkta da vermek, cimrilik et-memek ve göz yummadan alınamayacak bayağı şey-leri vermeye kalkışmamak gerekli. Ayrıca Allah,gösteriş amacıyla ve hoşa gitmiyorken edilen infakıkabul etmeyeceğini haber verir. İnfak gönülden ol-malı. Zaten insan sevdiği şeyi istemeye istemeye değil,ancak gönülden arzu ederek verebilir.

Kur'an ayetlerinde mülkün asıl sahibinin ve rızıkverenin yalnızca Allah olduğu haber verilir. Birçokinsan ise yalnızca kendi çalışması karşılığında para ka-zandığını, evine götürdüğü rızkı da sadece kendi gay-retiyle elde ettiğini düşünür. Oysa “Ve orda sizleriçin ve kendisine rızık vericiler olmadığınızkimseler (varlıklar ve canlılar) için geçimliklerkıldık.” (Hicr Suresi, 20) ayetinde çok açıktır ki; rızık vericiolan ve geçimlikler kılan Rabbimiz’dir; insan niyetederek, çaba göstererek sebep kılınmaktadır. Ve “ken-dilerine rızık olarak verdiklerimizden infakederler.” (Bakara Suresi, 3) ayetiyle de bildirildiği gibimümin yine Allah'a ait olan şeyden infak etmektedir.

Mübarek Ramazan ayı yaklaştı. Bu ay insanlarınkendilerini Allah'a daha yakın hissettikleri ve ibadet-lerine daha titizlik gösterdikleri bir dönem. Ancak, Al-lah'ı daha fazla zikretmek, infak etmek, zekat vesadaka vermek gibi ibadetler yalnızca Ramazan ayınaözel ibadetler ve güzel davranışlar olmamalı. Hiçbirçıkar gözetmeden yalnızca Allah'ın rızasını arama veAllah’ın sınırlarını koruma konusunda her zamansadık ve kararlı olunmalı.

Kur’an ahlakını tam olarak yaşama çabası içindeolmayan birçok insan, bu ayda mallarından çok azınıihtiyaç sahiplerine verir ve önemli bir ibadeti yerinegetirmiş olmanın rahatlığını yaşar. Oysa yapılan yal-nızca vicdanı rahatlatmaktır. Kur’an'da bildirilen infakkavramı, "... Ve sana neyi infak edeceklerini so-rarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." BöyleceAllah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşü-nürsünüz." (Bakara Suresi, 219) ayetindeki ‘ihtiyaçtan arta-kalan’ı vermektir.

İnsanın nefsi kıskançlık, bencillik gibi çeşitlikötü ahlak özelliklerine eğilimli bir yapıda yara-tılmıştır. Kullarına karşı merhameti çok olanRabbimiz, inanan insanların imanlarını güçlen-dirmek ve bu nefsani zayıflıklardan kurtulabil-meleri için fedakarlık yaparak sevdiklerişeylerden vazgeçmelerini ister:

55Ağustos 2011

Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadarasla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz,şüphesiz Allah onu bilir. (Ali-imran Suresi, 92)

İnfak ederken insan niyetinde samimi olmalı,Allah’ın hoşnutluğu dışında bir amaç gözetmemeli,çıkar beklememeli. İnsanların "ne çok infak etti," yada "takva sahibi" demeleri için salih ameline şirk kat-mamalı.

Allah'ın verdiği malı yine O’nun yolunda harca-mayan ve yığıp biriktiren insan gelecek korkusu taşı-yan ve dünyevi çıkarlarını ahiretten önde tutan kişidir.Böyle davranan kimse Rabb'ine tevekkül etmiyor de-mektir. Şeytan, imani yönden zayıf kimseleri dünyevikayba uğrayacakları telkiniyle korkutur; ancak ger-çekte ona uymanın sonu insanı kayıp ve yıkıma götü-rür. Rahmetiyle gerçek zenginliği vaadeden iseistediğini zengin eden (Muğni) Allah’tır. Hangimiz be-reket yağmuruyla ıslanmak ve iki kat ürün almak iste-mez ki?..

Yalnızca Allah'ın rızasını istemek ve kendilerindeolanı kökleştirip-güçlendirmek için mallarını infakedenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağ-nak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bah-çenin örneğine benzer ki, ona sağnak yağmur isabetetmese de bir çisintisi (vardır). Allah, yaptıklarınızı gö-rendir. (Bakara Suresi, 265)

Aydın BAŞAR

“Birileri tarihini bilmeden, kendikardeşleşme kültürünün kurumla-rını bilmeden Batı’nın sosyal ça-

tışma ve kardeş kanındansüzülmüş demokrasi kültürüne sa-rılıp, işte ne güzel demokrasi, en

güzel rejim bu diyebilir.”

YERLİDEMOKRASİMÜMKÜN MÜ?

Değerli Burhan Dergisi okuyucusu! Niceleri var-dır ki İslam adına birşeyler yapmak için yolaçıktıkları halde sonunda bir "demokrasi savaş-

çısı" olup çıkmışlardır. Bu ve benzeri kavramların pe-şine düşünler, asıl gayeden uzaklaşmış, batı menşelibu kavramlara iyiden iyiye gönüllerini kaptırmışlar vehatta bu kavramların peşinde bir ömür çürütmüşlerdir.Biz de bu durumun İslami açıdan sakıncalarını hatır-latmak maksadıyla önceki yazılarımızda bu konuyadeğindik.. Bu yazımızda da önceki yazıılarmıza atıflaryaparak yerli demokrasinin mümkün olup olmayaca-ğını tespit etmeye çalışacağız.

Bizim hayat tarzımız batılıların yaşam tarzınabenzemiyor. Biz batılıların bizi içine hapsetmeye çalış-tığı kalıpların içerisinde kalmaya mecbur da değiliz.Batı üretimi bir halk olmanın aşağılıklını fark ettiğimizzaman kendi özgünlümüzün de kıymetini anlayaca-ğız. Kendi toplumumuzda kendiliğinden ortaya çık-mayan kavramları bağrımıza basmakta tereddütediyorsak, bunun sebebi “üretilmiş bir toplum” ol-maktan endişe ediyor olmamızdır. Batı üretimi kav-

56

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

ramlardan bir tanesi de kuşkusuz ki demokrasi kavra-mıdır.

Burada akıllara şöyle bir soru gelebilir:“Batı’da iyi ve güzel bir şey varsa onu kendi-mize mal etmemizde nasıl bir sakınca olabilir?Nerede olursa olsun iyiye ve güzele dair her şeyMüslüman olarak bizim öz malımız değilmidir?” Bu soruyu soran kişinin ilk etapta haklı ola-bileceğini düşünebiliriz. Yine bu bağlamda Efendimi-zin cahiliyedeki bazı uygulamaları alarak onlarıİslamileştirdiğini de hatırlayabiliriz. Bunun gibi bizimde bazı kavramları İslamileştirmemiz mümkündür.Fakat bir şeye cevaz vermek farklıdır, o şeyi tavsiyeetmek farklıdır. Yine bunun gibi bir şeyin mümkün ol-ması farklıdır, doğru olması farklıdır. Mümkün oldu-ğunu söylediğimiz şeyin doğru olduğunu her zamansöyleyemeyiz.

Şu durumda bizim kavramları İslamileştirmemizmümkün olsa da bunu yapmanın doğru olup olmadı-ğını enine boyuna düşünmemiz icap eder. Nitekim herkavramı İslamileştireceğiz diye bir kaide yoktur.

Farz edelim ki “demokrasi” kavramını Müslü-manlaştırdık, kendimize uyarladık ve ona “yerli de-

57

mokrasi” adını verdik. Yerli bir demokrasiden bah-setmek pekâlâ mümkündür… Tabi burada bir kavramoluşturmaktan bahsederken, kavramların toplumdakendiliğinden oluşması gerektiğini de hatırlamaktafayda vardır.

(Önceleri toplumda karşılığı bulunan “kavram”daha sonra isimlendirilir ve artık bir “terim” olur.Buna örnek olarak “tasavvuf” terimini gösterebiliriz.İslam’ın ilk yüzyılında var olan bu kavram ancaküçüncü yüzyılında terimleşmiştir. Bu örneği terimlerinne şekilde ortaya çıktığını izah edebilmek için verdik.) Şimdi tekrar başa dönelim; elimizde batıda ortayaçıkan ve terimleşen bir kavram var. Ve bu haliyle de-mokrasinin İslami bir kavram olduğunu söyleyemiyoruz.Ama onun İslam’la çelişen yönlerini ayıklıyor ve onu İs-lami bir kavram haline getiriyoruz ve adına da “yerli de-mokrasi” diyoruz. Böylece demokrasinin İslam’la çelişenyanlarını ortadan kaldırmış oluyoruz. Şu durumda İs-lam’ın temel prensipleri ile çatışmayan bir kavramla bizimMüslümanlar olarak çatışmamız da pek mantıklı değildir.Demek ki biz bu mantıkla buraya kadar olan bölümdenyerli bir demokrasinin mümkün olduğu sonucunu çı-kartıyoruz. Fakat bir şeyin mümkün olması bütün so-runları ortadan kaldırmıyor. Bu sefer de başkasıkıntılarla, başka risklerle karşılaşıyoruz.

Ağustos 2011

Birincisi “yerli demokrasi” kavramı her nekadar İslami bir hale sokulsa da isimlendirmenin ge-tirdiği bazı problemler ortaya çıkıyor. İslami bir de-mokrasinin demokrasi olmaktan çıkacağı şeklindekiciddi bir itirazla karşı karşıya kalıyoruz ki ilk sorunu buteşkil ediyor. İslam’ın doğrularını ve üzerinde şer’îhüküm bulunan meseleleri parlamentoda oylamayaizin vermeyen bir demokrasi elbette ki Batı’dan bizeaktarılmış şekliyle bir demokrasi olmayacaktır. Bu çeşitbir demokrasinin adı “yerli demokrasi” bile olsa,batılı insan ve onun bizdeki ruh ikizleri haklı olarakbunun demokrasi olmadığını söyleyeceklerdir. Nedenhaklı olarak dediğimi şöyle izah etmek isterim: Farazabizdeki “şeriat” terimini batılılar alsa ve buna “mo-dern şeriat” deseler, biz bunun bizdeki “şeriat” ol-duğunu söyleyebilir miyiz? Şu durumda bizimaçımızdan yerli demokrasi mümkün olsa da bununtam bir “demokrasi” olmayacağını da inkar etme-memiz gerekir.

İsimlendirmenin getirdiği sıkıntılardan bir diğeri

ise İslam’da olmadığını iddia ettiğimiz bir şeyin isminikullanmanın getireceği sıkıntılardır. Mesela faiz kötübir şeyse biz buna “yerli faiz” diyerek onu meşrukabul edebilir miyiz? Bu noktada konjonktürel bazı iti-razların gelmesi kaçınılmazdır. Çünkü öyle dönemlervardır ki insanlar “demokrasi” dedikleri halde as-lında başka şeyleri kastetmişlerdir. Bir şekilde takiyeyezorlanmışlardır.

Üçüncü olarak bir diğer sıkıntı da “demokrasi”gibi İslam’da olmayan bir “kavram”ın ismini alma-mız, Batı karşısında bir çeşit aşağılık kompleksine gir-diğimiz şeklinde yorumlanabilir. Kendine güvenen,özüne sahip çıkan ve Müslümanlıkla şereflenen birmilletin, Batı’nın kavramlarıyla dönüştürülmekten ra-hatsızlık duyması normaldir. Kültürel ve tarihi kökleri-mize döndüğümüzde, hiçbir batılı kavrama ihtiyaçduymayacak kadar zengin bir medeniyetin mensubuolduğumuzun farkına varırız.

Müslümanlar olarak hiçbir şekilde İslam’a uy-

58 Ağustos 2011

mayan ve yakışmayan bir düşünceyi benimsemediği-miz gibi bize dayatılan İslam dışı kavramları da be-nimsemek durumunda değiliz. Kavram eksikliğiyönünden sıkıntımız olduğunu iddia edenlerin, döne-minin en büyük hukukçusu olan İmam-ı Azam EbuHanife’yi ve diğer müçtehit imamları okumalarındafayda vardır.

Buraya kadar olan bölümde yerli demokrasininmümkün olduğunu ancak bunun isimlendirmedenkaynaklanan bazı sıkıntılarının olabileceğini tespitettik. Ne gariptir ki bizdeki entelektüeller -isimlendir-meden kaynaklanan sıkıntılar olmakla birlikte- hiç ol-mazsa yerli demokrasiyi savunacaklarına batılıanlamda bir demokrasinin ideal olduğunu söylüyor-lar. Oysa batılı anlamdaki bir demokrasinin sekülerköklere dayandığı için İslamî olamayacağını, İslamî ol-mayan bir şeyin de ideal olamayacağını fark edemi-yorlar. Batıdaki birtakım ideal uygulamaları tasvipetmek ayrı bir şeydir, batılı anlamda bir demokrasiyisavunmak ayrı bir şeydir. Bu ikisini de birbirine karış-tırmamak gerekir.

Bizdeki entelektüeller bu konuda çok büyük birçelişki içerisindeler. Sekülerizmi yerden yere vuruyor-lar ama sekülerizmle aynı kültür köklerine bağlı olandemokrasiyi yüceltiyorlar. Demokrasinin Yüce Allah’ıahirete hapsetme ve dünya işlerine karıştırmama fel-sefesiyle yani sekülerizmle olan paralelliğini görmez-den geliyorlar. Her ne kadar demokrasinin kökleri eskiYunan’a dayansa da modern demokrasi aydınlanmafelsefesinin bir ürünü olarak sekülerizm felsefesi ile bir-likte karşımıza çıkmıştır. Şu durumda batılı anlamdademokrasi isteyen bir Müslüman farkında olmadan se-küler bir dünya nizamı istiyor demektir.

Batılı anlamda bir demokrasinin her şeydenönce kendisi bir tabudur. Onun merkezinde yer alan“insan” adeta onda putlaştırılmıştır. Bizim düşünce-mizin merkezinde ise “Rabbü’l Alemin” bulunmak-tadır. Ve O bize yeryüzünde hiçbir şeyin dindenbağımsız olmadığını öğretir. Ki yeryüzündeki düzen Al-lah’la barışık olmalıdır. Seküler bir felsefeye dayanan,insanın ilahlaştırıldığı bir anlayışla üretilen kavramın,Müslüman’a hitap etmesi ise düşünülemez.

Neticede Müslüman’ın dünya görüşü “insanmerkezli” değil “Rab merkezli”dir. Peygamberinsunduğu yaşam tarzında hayatın her boyutunu Rabkuşatır. Burada şunu hatırlatmakta fayda vardır ki ba-tılı anlamdaki demokrasi insan merkezli bir demokrasi

59

olsa da İslami olmadığı gibi insanî de değildir. Bu ko-

nuda yazar Nihat Genç’in önemli bir tespiti vardır,

şöyle der: “Birileri tarihini bilmeden, kendi kar-deşleşme kültürünün kurumlarını bilmeden Ba-tı’nın sosyal çatışma ve kardeş kanındansüzülmüş demokrasi kültürüne sarılıp, işte negüzel demokrasi, en güzel rejim bu diyebilir.”(Karanlığa Okunan Ezanlar, s. 46)

Demokrasi dediğimiz kavram ve onun arkasın-

daki batı felsefesinin, bizim “Rab” merkezli Müslü-

man’ca hayat algımızla uzaktan yakından bir alakası

yoktur. Bizde “Rabb’in” düşüncenin merkezinde yer

alması insanın değersizleştirilmesi anlamına gelmez.

Şöyle ki Yunus Emre “Yaratılanı severiz, yaratan-dan ötürü” derken, merkezine Yüce Allah’ı koyan

ancak insanı ve tüm mahlukatı da ihmal etmeyen

İslam düşünce sistemini en güzel şekilde özetlemiştir.

Ağustos 2011

Yusuf KARAGÖZOĞLU

GENÇ ÖNCÜ VE ÖRNEKNESLİN İNŞASI

küçük aleminde afaki ve enfusi olaylar üzerindetefekkür eder, sebeb-i hikmetini düşünür; o temizfıtratı sayesinde akıl süzgecinden geçirerekdoğrulara ulaşmaya çalışır. Bu dönemde en büyükyardımcıları kendilerini taklid edecekleri anne vebabalarıdır. Gençlerin öğrenmiş olduğu bilgilerinsalih bir amele dönüşmesi için örnek alınacakmercinin yani ana-babanın donanımlı ve birikimliolması gerekir. Yine bilginin(marifet, hikmetin)ahlaki erdeme yansıması da ancak erdemli, faziletliebeveynlere bağlıdır. Böyle ebeveynlere gençnesillerin şahsiyet kazanmalarında ve sorumluluksahibi olmalarında büyük görevler düşmektedir. Bugörevlerin ferde yönelik tarafları olduğu gibitopluma yönelik tarafları da vardır muhakkak.Şahsiyet ve sorumluluk sahibi olmasında nefistezkiyesi, ruh terbiyesi, kalbin ibadetlerle doyumakavuşturulması, aklın ilim nuruyla donatılması gibiferdi hayatla ilgili olanlar kadar iyiliği emretmekötülükten nehyetme, malın infak edilmesi, sosyalyardımlaşma ve dayanışma, adaletin gözetilmesi,komşu- akraba ziyareti, küçüklere sevgi ve şefkat,

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

Gençlik gelişme döneminden itibaren mensupolduğu aileye ve topluma karşı sorumluolduğunun bilincine varmaya başlar,

gelecekle ilgili bir meslek edinmesi, yuva kurması,kimlik ve karakter kazanması bu dönemde gerçekleşir.Küçüklüğünden itibaren din ve ahlak eğitimi gören,aile terbiyesiyle yetişen sıkıntı ve zorlukla baş edengenç parazit arkadaşların saldırısına karşı durur, günahbataklığına kolay kolay düşmez; ama din ve ahlaktanyoksun, televizyon magazin kültürüyle yetişen, saldımçayıra mevlam kayıra anlayışıyla vurdumduymazailede büyütülen, her şey elinin altında zorlukçekmeyen tabiri caizse bir eli yağda bir eli balda olangençler birer başbelası olarak ailenin huzurunubozacakları gibi toplumda anarşi ve huzursuzlukçıkarmaya da müsaittirler.

Bu anlamda gençliğin karakterininşekillenmesinde din eğitiminin önemi küçümsenemez.Daha küçük yaşlardan itibaren dimağına yerleşen iyive güzel hasletler birer meleke haline gelir. Bu güzelmelekeler huy, tıynet ve meziyetlerini şekillendirir. O

60

büyüklere saygı ve merhamet gösterilmesi gibitoplumsal hayatla ilgili prensiplerin de payı vardır.Gençlik Allah’ın bize verdiği ve sağlık, para, zamangibi hesabını soracağı nimetlerdendir. Gençlik kişininhayatının en verimli yıllarıdır. Bu verimli yıllarımalayani ve boş şeylerle, şehvani zevklerle güleoynaya geçirirse ihtiyarlığında bunun bedelininedamet gözyaşlarıyla öder. Zira PeygamberimizHz.Muhammed (S.A.V) gençlik nimeti elimizdengitmeden, yaşlanamadan önce gençliğin kıymetininbilinmesi yönünde ikazlarda bulunuyor. ÖnderimizHz. Muhammed (S.A.V) : "Beş şey gelmeden evvelbeş şeyi fırsat bil: Ölüm gelmeden öncehayatının, hastalık gelmeden önce sağlığının,meşguliyet gelip çatmadan önce boş vaktinin,ihtiyarlık gelmeden önce gençliğinin, fakirlikgelmeden önce zenginliğinin." (Hâkim:Müstedrek) Kendi hayatlarını sorumsuzca, hiçumursamadan şuursuz bir şekilde haz ve zevk odaklıyaşayan günümüz gençliği kendilerine kadın, futbol,magazin ve müzik, para, vb çağdaş putlar edinmişlertapınmak için. Görsel ve yazılı medya gençliği uyutupgündemden alıkoymak için gençliğe hoş vakitgeçireceği yeni ilahlar armağan ediyor. Yani Kıblesikadın olanlar podyumlardaki ilahlarınınbaşdöndürücü cazibesine kapılıp kendindengeçiyorlar; süslü şeytanet tıynetli manken ilahlarınıgörmek için izdiham çıkarıyorlar, sırf cinsel zevklerinitatmin etmek için.

Diğer taraftan kıblesi futbol olanlar üstü açıktapınaklarda(sahalarda) küfürlü tezahüratlar yaparakfanatikliklerini ortaya koyup rahatlıyorlar. Yazıkbunlara! Keşke anlasalar bu tanrılaştırdıkları varlıklarıAllah’ı sever gibi severek(şirk koşarak)1 büyük birzulüm işlediklerini! Ve anlasalar yaşadıkları dünyahayatının oyun, eğlence kendi aralarında övünme malve evlat yarışından2 ibaret olduğunu, kalplerin deancak Allah!ı anmakla3 mutmain olacağını! YürekKabelerindeki putları devirememişler. O yüzdenyüreklerine söz geçiremiyorlar, başkalarına kullukettiklerinden esaret altındalar. Özgür olmaları için Birve Tek Olan’a ibadet ve kulluk yapmak gerek. Bu daancak İbrahim’in baltasıyla tüm putları temizleyipgönüllerini tevhid kalesi, nefisle cihad meydanı,vahyin kendisini şereflendirdiği yer, ilahi aşkın tecelliettiği yer yapamak lazım. İmam-ı Gazali Hazretleri’negöre gerçek hürriyet(özgürlük) şehvetlerin esaretindenve dünya sıkıntılarından kurtulup meleklerebenzeyerek şehvet ve dünyayı kendi idaresi altınaalmaktır. İbadet, riyazet(arınma, temizlenme)ve

61

mücahede(nefisle cihad) de bu özgürlüğe ulaşmakiçin yapılır.4 bu yüzden peygamberimiz devamlı ibadeteden genci övmüş ve müjdelemiştir. Hz. Ebu Hureyreradıyallahu anh’dan rivayet edilen bir hadisdeResûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Kıyamet günündearşın gölgesinde gölgelenecek yedi kişiden birinin deAllah'a ibadet içinde yetişen genç olduğunubuyurmuştur.5 Genç hayvani istek ve arzularındanvazgeçip kendini arındırarak erdemli ve faziletliameller işleyip ulvi makama eriştirerek meleklerseviyesine kavuşabilir. Abdullah İbni Ömer'den rivâyetedilen bir hadîsi kudsîde Rabbimiz meâlen şöylebuyurur: "Kaza ve hükmüme inanan, Kitâbın(Kur'an'ın) hüküm ve tavsiyelerine boyun eğen,verdiğim rızıkla kanaat eden, şehevânîarzularını Benim rızâm için terkeden genç birmü'min, katımda bir kısım melekleriminderecesindedir." (Deylemî).

Bizdeki gençlik çağı baharın gelişine benzer.Tıpkı baharın gelişiyle tabiat nasıl diriliyor, her tarafnasıl yemyeşil ve canlıysa; gençlik de bu çağdaheyecanlı dinamik hareketli ve kuvvetlidir. Fakatbaharın gidip yerine kışın gelmesiyle adeta tabiatınüzerini kefen misali beyaz bir örtü kaplar her yerdesessizlik, durgunluk başlar; sanki ölüm provası gibi.İşte bunun gibi gençlik ihtiyarladığında saçlarına akdüşer, feri çekilir, heyecanı kaybolur vücud hatlarısoluklaşır ve artık yavaş yavaş kuvvetten düşer.

Ağustos 2011

Ömrünü risale gençliğinin yetişmesi ve eğitilmesinevakfeden Üstad Bediüzzaman Said Nursi gençlikrehberinde gençlere hitaben şöyle tenbihte bulunur :‘‘Sizdeki gençlik katiyen gidecek. Eğer siz daire-imeşrûada kalmazsanız, o gençlik zâyi olup başınızahem dünyada, hem kabirde, hem âhirette kendilezzetinden çok ziyâde belâlar ve elemler getirecek.Eğer terbiye-i İslâmiye ile, o gençlik nimetine karşı birşükür olarak, iffet ve nâmusluluk ve tâatte sarf etseniz,o gençlik mânen bâkî kalacak ve ebedî bir gençlikkazanmasına sebep olacak. ’’

Keyfine göre yaşayan gençler ibadeti erteleyerekdaha genciz vakti var zamanı geldiğinde yaparız,ederiz derler. Bilmem herkesin hakkını teslim ederlerde sıra niye yaratıcının hakkına gelince (yani kulluk,ibadet ) niye unuturlar yada aileler bu göreviunuttururlar bu körpe yavrularımıza? Bilmezler mi ki,ölüm çocuk, genç, yaşlı dinlemez. "Sonra O sizi birbebek olarak hayat alanına çıkarır; ardındangüçlü çağınıza ulaşıncaya, sonra da yaşlılarhaline gelinceye kadar sîzi yaşatır; içinizdenbazıları bundan önce vefat eder. Sonuçta bellibir vakte kadar yaşamaktasınız. Umulur ki(bunlar üzerine) akıl yorarsınız " (Mümin/67) Hesap,kitap(amel defteri), mizan, sırat köprüsü, cennet vecehennemin hak olduğuna inandıklarını söylediklerihalde hiçbir hazırlıkları yok. S Her geçen günevlatlarını biraz daha ateşe yaklaştırıyorlar. HalbukiCenab-ı Allah(c.c) Kuran-ı Azimüşşan’da: " Ey iman

edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar vetaşlar olan ateşten koruyun". (Tahrim/6) buyuruyor.

Ruhen doyumsuz olan gençler, başıboş veanlamsız bir girdaba sürükleniyorlar. Hayatın amacınısorgulamıyorlar, kendi yaradılış gerçeğindenhabersizler, nefsin tuzakları ve şeytanın hilesi onlarıfıtratlarından uzaklaştırıyor. Ama biraz kevni ayetlerüzerine yani yaratılmışlar üzerine( kainat, yıldızlar,dağlar, ağaçlar, denizler, bulutlar vb) tefekkür etseler,gaflet perdesi aralanır. Bütün bunların boşayaratılmadığını kainattaki nizam- intizamın olduğunuAllah'ın varlığının ve birliğinin delilleri, kudretinin veyüceliğinin birer nişanesi olduklarını farkederler.‘‘Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzünfarklı oluşunda aklı selim sahipleri için elbette ibretlervardır. Onlar ayakta dururken, otururken, yatarkenhep Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışınıdüşünürler: "Rabbimiz! Sen bunu boş yereyaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizicehennem azabından koru! ’’ (Âl-İ İmrân /190-191) "Aynışekilde göklerin direksiz yaratılması,6 karanlıktainsanların yolunu bulmada birer pusula gibiyıldızlardan faydalanması,7 güneşin ısı, ışık ve enerjisaçan bir kandil(ışık kaynağı) ; ayın da ondan aldığıziyayı(ışığı) yansıtan bir gök cismi olarak yaratılması,8

yeryüzünün insanlar için bir döşek9 gibi yaratılması,kazık gibi9 çakılan dağların da insanları sarsmamasıiçin10 denge unsuru olarak yaratılması, rüzgarınaşılayıcı olarak gönderildikten sonra bulutların

62 Ağustos 2011

hareketlenip yağmurun yağması11dahasayamadığımız bir sürü yaradılış gerçekleri O BüyükNakkaş’ın kainat üzerindeki hakimane ve latifanenakışlarını, O Büyük Sanatkar’ın arz ve semavattakimucizane sanatını gösteriyor. Bakın ÜstadBediüzzaman kainat ve içerisindeki iman hakikatlerikonusunda ne söylüyor: ′Evet, dünya yüzünü bukadar müzeyyen masnuatıyla süslendirmek, ay ilegüneşi lâmba yapmak, yeryüzünü bir sofra-i nimetederek mat'umatın en güzel çeşitleriyle doldurmak,meyveli ağaçları birer kap yapmak, her mevsimdebirçok defalar tecdit etmek, hadsiz bir cûd ve sehâvetigösterir. Hem herşeyin san'atında nihayet derecedeintizam bulunması gösterir ki, nihayetsiz bir hikmetleiş görülüyor. 12 Tabiatın düzenli işleyişi Allah'ın sadecevarlığını değil, onun birliğini, ortaksızlığını; bilgisinin,iradesinin ve kudretinin mükemmelliğini, sürekliliğini,eşya üzerindeki tasarruf ve tesirini de kanıtlamaktadır.Öyle ki, O'nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez.Gaybın anahtarları O’nun katındadır.( En'âm /59)

Savunmasız gençler, günahkar toplumun azgınküfür ve fısk dalgalarına karşı koyamıyorlar, onlarıiman sahiline atacak can simidini yani nuhungemisinin arayışı içindeler. Helaka doğru gidenmücrim topluluktan ayrışmayı umuyorlar. Bu ayrışmabedenlerinde dıştan şeytanın kovulduğu içten isenefsin alaşağı edilip iktidardan indirildiği, vahyinöncülüğünde ve yardımcısı akılla birlikte yönetimin elegeçirildiği, kalbin şükre, dilin zikre alıştığı ve diğerazaların bela ve musibetler sabrettiği salih ve salihagençlerin öncülüğünde gerçekleşecektir. TıpkıKuran’da bahsi geçen mağarada 309 yıl uyuyakalanAshabı Kehf gençliği gibi. Allah (c.c) Kuran-ı Kerim’deAshab-ı Kehf’in (mağara gençlerinin) o zamanki zalimkral Dakyanus'a karşı gerçekleştirdikleri şanlıkıyamlarını kıyamete kadar tüm müminlerin dillerindedestanlaştırdı ve sembolleştirdi: “Biz sana onlarınhaberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz.Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi ve bizde onların hidayetlerini arttırmıştık. Onların kalpleriüzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik; (Krala karşı)Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: "Bizim Rabbimiz,göklerin ve yerin Rabbi'dir; ilah olarak bizO'ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğertersini) söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğindışına çıkarız." "Şunlar, bizim kavmimizdir; O'ndanbaşkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir delilgetirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah'a karşıyalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir?"(İçlerinden biri demişti ki:)"Madem ki siz onlardan ve

63

Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrıldınız, ohalde, (dağlara çekilip) mağaraya sığının da Rabbinizsize rahmetinden (bolca bir miktarını) yaysın veişinizden size bir yarar kolaylaştırsın." (Kehf /13-16) Konuylailgili Besairul-Kuran tefsirinde şu tespitler bulunuyor:

′ Biz bir zalim kralın şerrinden, bir zalimtoplumun şerrinden ve fitnesinden sana sığındık.Zalim bir krala kulluktan kaçıp sana kulluğa sığındık.Müşrik bir toplumun anlayışlarından kaçıp ancakseninle beraberliğimize imkân veren bu mağarayasığındık. Seninle bizim aramıza giren sanakulluğumuzu engelleyen zalim bir hükümdardan,müşrik bir toplumdan aramıza giremeyecekleri vekulluğumuzu engelleyemeyecekleri bir ortama hicretettik. Ya Rabbi ne olur işlerimizde bize doğruluk ver.Hakkımızda vermiş olduğun hükmün âkıbetini bizimiçin doğru çıkar. Yâni bizim âkıbetimizi, sonumuzugüzelleştir. Bizi dünya hayatının zilletinden, dünyahayatında bu kâfir ve zalimlerin elinde oyuncakolmaktan ve böylece dinimizi kaybetmekten veâhiretimizi berbat etmekten bizi koru. 13

Ağustos 2011

Unutmayalım ki, bugünün gençleri yarınınbüyükleridirler. Bir milletin kaderini tabiri yerindeyselokomotif gücü olan idealist, fedakar ve gayesi olangençler belirler, değiştirir. Büyük milletlerin kültür vemedeniyet sahasında ilerleyişleri, tarih sahnesinde boygöstermeleri, gençliğine yatırım yaptıklarını yansıtır.İslam medeniyeti gençliğin kültür-edebiyat, bilim-teknik, din ve ahlak yönünde eğittiği için başkamedeniyetlerin etkisi altına girip dejenere olmadı,kendi sac ayakları üzerinde kalkınma ve gelişmegösterdi, bekasını uzun süre korudu. Ama sonradanbatının taklid edilmesiyle islam kültürüne yabancıkültürlerin sızmasıyla kimliklerini yitirdiler, parlak biryükselişin ardından ani bir düşüşe geçildi. NecipFazıl’ın tabiriyle kendi kökünden beslenmeyen ağaçkurumaya başladı.

Batı taklitçiliğinin had safhada olduğu ülkemizdemaalesef yabancısı olduğumuz batı kültür ve yaşamtarzı her geçen gün gençlerin vazgeçilmezi oluyor.Ecdadın mirasına sırtçeviren gençlik gemisi kendisularında alev alıyor hem de düşman tarafından.Geçmişi bir çırpıda elinin tersiyle itip geleceğebaşkalarının at gözlüğüyle bakan gençliğin sonu pekde iç açıcı değil. Halbuki Mehmet akif’in dediği gibibatının tekniği ve bilimi alınmalı, yoksa kültürü veahlakı değil. Bulundukları topluma damgasını vuranbüyük amaçları, idealleri olan, inandıkları davalarınasadık genç nesiller hep varolagelmişerdir. Bunlarınarkalarında büyük unutulmaz şahsiyetlerin olduğu damuhakkaktır.

Mesela dünyada Seyyid Kutup “Kur’an Nesli”ile; ülkemizde Mehmet Akif “Asım’ın Nesli” ile,Sezai Karakoç “Diriliş Nesli ” ile Necip Fazıl“Büyük Doğu Nesli” ile kavuşmasını arzuladıkları,özlemini çektikleri; o dava gençliğinin, o münevverneslin portresini, ruh halini kitlelere yansıtırlar. EvetSeyyid Kutub’un Kuran Nesli o eşsiz ve örnek GüzideSahabe Nesli’nin ilham alıp beslendiği gibi saf vekatıksız Kuran menbaından kana kana içmekMuhammedi rehberliğin verdiği şuurla cahiliyyedenayrışarak bütün söz, fiil ve hallerde islami kimliğebürünmektir. Mehmet Akif Baytar mektebindeokurken sınıf arkadaşları ile sözleşirler. Kim önce vefatederse geride kalan çocuklarına diğerleri bakacaktır.Sözleşmelerinden yirmi yıl sonra arkadaşı vefat edergeriye iki çocuğu ile hanımı kalır. Âkif'in son derecemaddi sıkıntıda olduğu bir dönemde meydana gelenbu olay karşısında verdiği sözü tutar ve arkadaşınınailesine sahip çıkar. Bu olay gösteriyor ki, AsımınNesli’nden maksadı da sözünden caymayan, sıkıntı vezorluklarda bile hedefinden sapmayan; mert, yürekli,din ve vatan uğruna herşeyi göze alan neslinyetişmesidir. Sezai Karakoç’un Diriliş düşüncesininaltında onun medeniyet tasavvuru yatar. Karakoç“İnsanlığın var olduğu andan bu yana ikimedeniyet çarpışmaktadır. İyinin medeniyeti ilekötünün medeniyeti. ” derken de iyi ile islammedeniyeti diğer bir tabirle vahiy medeniyeti; kötü ilede batı medeniyeti yani küfür milletleri kastediliyordu.Müslümanların ölüm uykusu dediği kış uykusundanuyanıp diriliş baharına sabahlamaları vaktinin geldiği

64 Ağustos 2011

derken diriliş neslinin amentüsünü açıklıyordu. Aynışekilde bat medeniyetiyle hesaplaşabilmek için kendikültür ve sanatımızda, bilim ve tekniğimizde ilerlemeve gelişmenin olmasını bunun içinde diriltici ruhu olanislamın dinamiklerine yönelmemizi istemektedir.NecipFazıl ruhu çürütülmüş kalp medeniyetindenuzaklaşmış ve sorunlarının farkında bile olmayantoplumun içinden çıkacak mukaddes emanetintakipçisi ve taşıyıcısı olan Büyük Doğu Nesli’ninçıkacağı umudunu sürekli gündemde tutar. AyrıcaDoğu - batı ayrıştırması yaparken de sorunu uygarlıkkavgasından ziyade inanç - inkar düzleminde elealarak toplumdaki kişiliksizlik ve batı taklidçiliğininislamın ruhundan ve ahlâkından uzaklaşmaylameydana geldiğini izah eder.

O ne muhteşem gençliktir ki, toplumsalyozlaşmaya karşı durmak için iyiliği emrederkötülükten sakındırırlar, günah ve isyan konusundadeğil, iyilik ve takva üzerine yadımlaşır, komşusuaçken tok yatmaz, yetim ve fakirleri gözetirler. Başınagelen bela ve musibetlere karşı sabreder, malyönünden kendisinden düşük kimselere bakıpşükreder, ilim yönünden kendisinden yüksek derecedeolanlara bakıp gıpta ederler. Davet ve tebliğ yolunainsanları hikmetle ve güzel sözle davet eder,kötülüklerden hicret edip nefsiyle cihad eder, derinmurakebe ve muhasebeyle şuurlanır, ihlas ve huşuylaibadet eder, ilmiyle amel eder, şeref ve izzeti Allah veRasulü’nun yanıında ararlar. Allah’ı(c.c.) Rab,Peygamber’i(S.A.V) Önder, Kuran’ı Rehber edinirler,ana ve babasına salih evlat, Peygamberine Ümmet;Allah’a salih kul olmaya çalışırlar.

İşte yukarıda vasıfları sayılan bu nesilöncüdürler; çünkü "Sonra biz kullarımızdanseçtiklerimizi o kitaba mirasçı kıldık. Onlardankimi kendine kötülük eder, kimi orta birdurumdadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırişlerinde yansır; işte büyük lütuf budur."(Fatır/32)

ilahi hitabına mazhar olmak için şükürde, kullukta,takvada, teslimiyette en önde olmak için yarışırlar,Allah’ın dinini yaşama ve uygulama konusunda,sabırda, tevekkülde en önde giderler. Ve yine onlarörnektirler; çünkü "Siz, insanlar için ortaya çıkarılan,marufu emreden, münkerden alıkoyan Allah'a inananhayırlı bir ümmetsiniz. Kitap ehli inanmış olsalardıkendileri için daha hayırlı olurdu; içlerinde inananlarolmakla beraber, çoğu yoldan çıkmıştır." (Âl-İ İmrân/110)

ayetine uygun davranırlar. Ayette bu ümmet nasılinsanlık için çıkarılmış hayırlı, dosdoğru, adaletli,

65

ölçülü, mutedil ve dengeli tutum ve davranışlarısergileyen insanlığa örnek ve rehberse; bu onurlu,ilkeli ve şahsiyetli mümtaz genç nesil de diğer gençlikiçin öyle örnek ve önderdir tüm hal ve hareketlerinde.Böyle gençlik için ahirette mükafat olduğu gibidünyada mükafat vardır. "Oysa biz o ülkedegüçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onlarıönderler yapmak, onları (ülkelerinin) vârisleriyapmak, o ülkede iktidarı ele almalarınısağlamak, Firavun'a, Hâmân'a ve ordularınasakındıkları şeyi onların eliyle başlarına getiripgöstermek istiyorduk."( Kasas/5-6) İşte ayette belitildiğigibi zulmün ortadan kaldırılıp onların eliyle adaletintesis edilmesi. Bu şerefli göreve namzetler. İşte ozaman cennette Allahın razı olacağı kullar arasınagirer. Ey huzura eren nefis! O, senden, sen de O’ndanhoşnut olarak Rabbine dön! İyi kullarım arasınakatıl.Cennetime gir.(Fecr /27-30) İlahi hitabına mazhar olur.

Son olarak Rabbimizin Kuran-ı Kerim’de bizeöğrettiği dualarla bitirmek istiyorum.

"Ya Rabbi, bizi yalnız sana itaat eden kullarındankıl! Ve neslimizden de yalnız sana itaat eden müs-lüman bir ümmet getir! Ya Rabbi, bize ibâdetyerlerimizi de göster. Bizim tevbelerimizi de kabulbuyur. Sen tevvabsın, sen tevbeleri kabuledensin."(Bakara/128) "Rabbimiz! Bize eşlerimizden veçocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlarihsan et ve bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlaraönder yap"(Furkan/74) Amin. Vesselamun alel mürselinvelhamdulillahi rabbilalemin.Selam ve dua ile...................................................KAYNAKLAR

1) Bakınız: Bakara Suresi / 165-167

2) Bakınız: Hadid Suresi / 20

3) Bakınız: Rad Suresi /28

4) Gazali, İhya, III/277, Mizanu’l Amel, 21

5) Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikâk 24, Hudûd 19; Müslim 91, (1031); Muvatta 14, (952,

953); Tirmizi, Zühd 53, (2392); Nesâi, Kudât 2, (8, 222, 223)

6) Bakınız: Rad Suresi /2

7) Bakınız: En'âm Suresi / 97

8) Bakınız: Nuh Suresi / 16

9) Bakınız: Nebe Suresi / 6-7

10) Bakınız: Lokman Suresi / 10

11) Bakınız: Rum Suresi / 48

12) Onuncu Söz / Dördüncü Hakikat / Bediüzzaman Said Nursi

13) Bakınız: Kehf Suresi 9-16.Ayetlerin Tefsiri /Besairul-Kuran/Ali Küçük

Ağustos 2011

66 Ağustos 2011

MÜSLÜMANIN

BİLİNÇALTI

NASIL OLMALI?

Bilinçaltı Aptaldır… Şakadan Anlamaz !Dünyaca ünlü bir ip cambazı bir gösteri anında

düşüp ölür. Durumu inceleyen uzmanlar, ünlü bir ipcambazının ölümünün bu küçük hataya bağlı olması,onları iyice merak etmesini sağlar.

İnceleme sonucunda elle tutulur bir nedenbulamayan uzmanlar, ip canbazının ailesiylegörüşmeye karar verirler. Cambazın eşiyle görüşenuzmanlar ip cambazının hayatında önemli birdeğişiklik olmadığını anlarlar. Ünlü ip cambazınsadece hanımına ölmeden birkaç hafta önce: “Benbir gün buradan düşüp ölürüm amma hadihayırlısı…” dediğine ulaşırlar.

Uzmanlar ip cambazının bu sözü üzerine: “İpcambazı aslında tüm dikkatini eskiden oyununaverirken; o düşünceden sonra dikkatini düşmesineodaklamıştır. Yani bilinçaltının düşme eylemi içinbeyne mesaj vermiştir. Bu gelen mesajı beynin dikkatealması sonucu cambazı da düşerek ölmüştür”sonucuna ulaşırlar.

M. EMİN KARABACAK

"Biriniz diğerinizi arkasındançekiştirmesin. Biriniz ölmüşkardeşinin etini yemeyi severmi? İşte bundan iğrendiniz O

halde Allah'tan korkun, şüphesizAllah, tövbeleri daima kabul

edendir, acıyandır."

sınava giren çocuk sınavda bilinçaltının kaygı ile ilgilimesajlarına maruz kalmaktadır.

Bilinçaltı sadece söylenenleri kaydetmez.Bilinçaltı gördüklerini de kamera gibi doğruluna veyanlışlığına bakmadan kaydeder. Bunu en güzelanlatan da Albert Bandura Deneyidir.

1961'de Albert Bandura ve arkadaşlarıtarafından yapılan deney, televizyonda şiddeti görençocuğun saldırganlığını artırıp artırmadığını ortayakoyar.

Bu deneyde çocuklar bir yetişkini, basitoyuncaklar ve şişirme bir bebekle oynarken seyrettiler.Deneysel koşullardan birinde, yetişkin yaklaşık birdakika için basit oyuncakları toplamakla işe başladı.Sonra dikkatini şişirme bebeğe çevirdi. Bebeğeyaklaştı, onu yumrukladı, ağaç bir çekiçle ona vurdu,havaya fırlattı ve odanın içinde orayı burayıtekmeledi. Bütün bunları yaparken de "kır burnunu,vur başına, al sana" diyerek bağırdı.

Çocukların gözleri önünde bu davranışlarıyaklaşık 9 dakika sürdürdü. Diğer bir durumda,

Ağustos 2011 67

“Bilinçaltı aptaldır. Ne söylerseniz, nedüşünürseniz onu doğru kabul eder. Şakadan hiçanlamaz. Analiz bilincin görevidir.” (Joseph Murphy)

Freud bilinci, kişinin kendisinden ve çevresindenhaberdar olma hali olarak tarif ederken; bilinçaltını dakişinin zihninde bulunan fakat farkında olmadığıdürtüler, yaşantılar ve tutumlar olarak tarif etmektedir. Ben bilinçaltını çöp tenekesine benzetirim. Çöptenekesine ne atarsan at, hepsini kabul eder. İsterçeyizini, ister bileziklerini, ister paralarını, isterkitaplarını, ister çocuk bezini, ister yemek artığını, isterçocuğunu, istersen de kendini at hepsini kabul eder.Onun için değerli yâda değersiz önemli değildir. Onungörevi atılanları biriktirmektir. Ne zamana kadarişimize yarayan yada onu boşaltıncaya kadar.

Yine bilinçaltını ben boş bir kasete debenzetebiliriz. Nasıl ki boş kaset ne aldırırsan onualırsa, bizim bilinçaltı da ona benzer. Kasete nasıl dahasonra izleyip dinlemek istediğimiz şeylerimizialdırıyorsak bilinçaltımıza da önemli şeylerimikaydetmek gerekir. Onun için bilinçaltı gelen herbilginin doğruluğuna yâda yanlışlığına bakmadankaydeder ve yeri geldiği zamanda kullanılmak üzerebeyne mesaj gönderir.

Size hiç yakın arkadaşınızın şakayla da olsa“geri zekâlı, sakarsın,… “gibi sözlerine gülüpgeçebilir misiniz? Yâda arkadaşınızın size “çokçirkinsin, iğrenç olmuşsun…” gibi fizikselözelliklerinizi eleştiren birine espri olsun diye gülermisiniz?

Gaza gelmeyecek insan yoktur, sözünün altındaacaba bu yatmıyor mu? Nasıl şaka yoluyla da olsabize söylenen olumsuzluklar hoşumuza gitmiyor biziüzüyorsa, yine şaka yoluyla da olsa söylene güzelşeylerde bizi mutlu etmektedir.

Bazı insanların narkozdan uyanırken kimisiküfrederek, kimisi kızarak, kimisi dua ederekuyandıklarını duyarız. Ya da içki içen bir sarhoşunavazının çıktığı kadar ve içindeki argo kelimeler, kişinibilincinin devre dışı kaldığı ve bilinçaltındaki duygu vedüşüncelerinin ortaya çıktığını göstermektedir.

Çocukların sınavlarda sınav kaygısınıyaşamalarının nedenlerinden biride ders çalışma vesınavlara hazırlanma sırasında bilinçaltlarınagönderdikleri mesajlara bağlıdır. Bunu sonucunda da

yetişkin sessizce diğer oyuncaklar üzerinde çalıştı,şişirme bebekle ilgilenmedi.

Bir süre sonra, her çocuk şişirme plâstik bebeğide içeren bir dizi oyuncakla 20 dakika yalnız bırakıldı.Yetişkini saldırgan davranışlarda bulunurken seyredençocukların, onu diğer oyuncaklar üzerinde sessizceçalışırken seyreden gruptaki çocuklardan çok dahasaldırgan davrandıkları görüldü.

İlk grup, bebeği yumrukladı, tekmeledi, hırpaladıve saldırgan yetişkinin söylediklerine benzer saldırganyorumlarda bulundu. Bu çocukların, saldırmaya,deney öncesinden daha eğilimli oldukları açıkçaortaya çıktı. Taklit süreci içinde daha fazla saldırgandavranış gösteriyorlardı.

Bilinçaltı aptaldır, şakadan anlamaz, her şeyidoğru olarak kabul eder gerçeğini göz önündebulundurarak duygu ve düşüncelerimizi ona göredeğerlendirmeliyiz.

Bunun için ileride karşımıza çıkabilecek olumsuzdüşünceleri veya istenmedik davranışları geri plandakibilinçaltı mesajlarına dikkat etmek gerekir. Bununiçinde olumsuz düşünceleri olumlu düşüncelerle yerdeğiştirmeliyiz.

Bizim bilinçaltının aptallığına karşı, bizimkendimizle barışık olmamız gerekir. Bunun içinde önceduygu ve düşünce boyutunu olumlu olması gerekir.İnsanlara karşı bakışımız kadar; tavır, davranış vesözlerimiz olumlu yönde bakmak gerekir. Yoksa ben

böyle bir hata yapmazdım, nasıl oldu da böyle birhata yaptım anlamadım gibi bilinçaltı oyunlarınagelebiliriz.

Müslüman Bilinçaltının AptallığındanKorunması için Yapması Gerekenler:

1.İYİ NİYET İÇERİSİNDE OLUR:

"Biriniz diğerinizi arkasındançekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etiniyemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz O haldeAllah'tan korkun, şüphesiz Allah, tövbeleridaima kabul edendir, acıyandır." (Hucurât, 12)

Kıyamet günü, Allah’ü Teâlâ bir kulununCehennem'e atılmasını emreder. Cehennem'egötürülürken, arkasına dönerek Ya Rabbi! Dünyadaiken (Cennetine kor diye) sana hep hüsn-i zan ettimdeyince, onu Cehennem'e götürmeyiniz! Kulumu,bana olan zannı gibi karşılarım buyurur. (Hadis-İhyâ)

2.ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN SAKINIR:

"Helal belli haram bellidir. Fakat aralarında birtakım şüpheli şeyler vardır ki, bunlar helal midir,haram mıdır, çok kimseler bilmezler. Şüpheli şeylerdensakınan kimse dinini de ırzını da kurtarmış olur. Herkim bu şüpheli şeylere düşerse harama düşer. Yasakbir yerin etrafında davarlarını otlatan bir çoban gibiçok sürmez hayvanları içeriye dalabilir. Dikkat,!.. Herpadişahın kendine mahsus bir korkusu vardır.Gözünüzü açın!.. Allah'ın yeryüzündeki korusu daharam kıldığı şeylerden. Biliniz ki bedende bir et

68 Ağustos 2011

parçası vardır. O, yarayışlı ölürse bütün bedenyarayışlı olur, bozuk olursa bütün vücut bozulur. İşte oet parçası kalptir." (Buhârî: İmân, 39)

3. DİLİNİ KORUR:

"Dillerinin biçtikleri faydasız sözlerinden başkabir şey, insanları yüzükoyun cehenneme düşürür mü?"(Tirmizî: İman, 8)

"Kim çok konuşursa, hatası çok olur.Hatası çok olanın da günahı çok olur. Günahıçok olan kimseye cehennem daha layıktır."(Beyhaki)

4. GÖZLERİ HARAMA BAKMAKTAN KORUR:

"Müminlere de söyle, gözlerini haramdansakınsınlar, ırzlarını korusunlar..." (Nur; 30)

"Mutlaka gözlerinizi haramdan sakınmalısınız veırzlarınızı da behemehâl korumalısınız. Aksi takdirdeAllah, yüzlerinizdeki nuru çıkarıp sizi çirkinleştirir." (Taberânî)

5. UTANMASINI BİLİR:

"Hayânın hakikati şudur. Hayâ, kötülüklerdensakınmayı emreden ve hukukta hak sahiplerininhakkına ödemekte kusurlu davranmayı men eden birhuydur."

6. OLGUN VE SABIRLI OLUR:

"Bağışlasınlar, aldırmasınlar! Allah'ın sizibağışlamasını sevmez misiniz? Allah,bağışlayan ve esirgeyendir." (Nûr, 22)

"Allah'ın kendi vasıtasıyla evleri mamur kıldığıve dereceleri yükselttiği davranışları size bildireyimmi?"

"- Evet ey Allah'ın elçisi, onları bize bildir."dediler. "Sana karşı kaba davranan kimseyeyumuşak davranman, sana zulmedeni affetmen,seni mahrum edene dünya malından vermen vesenden ilişkisini kesene ihsanda bulunmandır."dedi. (Ahmed b. Hanbel: IV, 148, 158)

7. KONUŞMALARI DOĞRU OLUR:

"Doğru sözcülük iyiliğe„ iyilik de cennetegötürür. Ki~i doğru söyleye söyleye Allah katındasadıklar derecesine çıkar. Yalan kötülüğü kötülük de

69

cehenneme götürür. İnsan yalancılık yapa yapanihayet Allah katında yalancılar defterine yazılır." (Buhârî:

Edeb, 69)

8. ALÇAK GÖNÜLLÜ OLUR:

"Kalbinde zerre miktarı kibir olan kimse cennetegiremez" (Müslim: İmân, 147)

9. CÖMERT VE KEREM SAHİBİ OLUR:

"Verdiğiniz her hayır (sadaka), kendiniziçindir. Yahut Allah'ın rızasını kazanmakmaksadıyla verirseniz, verdiğiniz her hayır sizetastamam verilir ve hiç hakkınız yenmez" (Enfâl, 3)

Sonuç olarak bilinçaltı aptal ve şakadananlamayacağı için, her şeyi de doğru olarak kabuledeceğinde ileride nasıl görmek istiyorsak o şekildedoldurmak gerekir.

Bilinçaltını ister kişinin çöplüğü yâda ister değerlieşyalarının sakladığı kasa olarak görün fakat nereyeneyin koyacağını çok iyi bilmek gerekir.

Altın gibi değerli duygu ve düşüncelerinizihayata geçirmek ve yemek artığı gibi kokuşan duyguve düşünceleri de çöp tenekelerine atmak gerekir.

Ağustos 2011

70 Ağustos 2011

Musa KARACA

mka ra ca_reh ber@hot ma il.com

Sevgili arkadaşlar, ayların en hayırlısına ulaşmanın sevinci içerisindeyiz. Bu ay o kadar mübarek kiPeygamber efendimiz (s.a.v) üç aylara eriştiğinde ramazana ulaşmak için şu duayı yapardı: “Allah’ım recep veşaban aylarını hakkımızda hayırlı kıl ve bizi ramazana eriştir.” Bu ay rahmet, mağfiret ve cehennemden kurtuluşayıdır. Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim bu ayda inmeye başlamış, bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesi buayın içerisindedir. Daha sayılamayacak kadar maddi manevi nimetler bu ayda saklıdır.Ramazan ayı, gün vesaatleri Allah (c.c) tarafından programlanmış, planlanmış bir aydır. Bu ayda Müslümanlar gönüllü olarak bu

rahmet programına tabi olurlar. Rabbimiz her vakte farklı nimetler gizlemiştir. Sahur vaktine bereketi gizlemiş.Peygamber efendimiz (s.a.v), şöyle buyurmuştur: "Sahurda bereket vardır.

Bir yudum su içmek dahi olsa sakın onu terk etmeyin. Zira Allah (c.c) ve melekler, sahura kalkanlar içindua ederler." İftar zamanı, duanın kabul olduğu mübarek bir vakittir. Müslümanların duyduğu sevinç, ahirettekavuşacakları cennet nimetlerinin ve yaşayacakları sonsuz sevincin bir habercisidir.

Peygamber efendimiz (s.a.v) oruçlunun iki sevinci vardır: “ Biri iftar ettiği vakit, diğeri de Allah’a kavuştuğuzamandır.” buyurarak iftarın önemini ortaya koymaktadır. Bu kadar nimetleri içinde barındıran ramazan ayıbir aç kalış değil, bu rahmani ikramlara ulaşabilmektir.

Sevgili arkadaşlar, bu ayın rahmetinden istifade edebilmek için iyi bir plan yapmalıyız. Kur’an’ın indiği buayda çokça kur’an okumalı, namazlarımızı aksatmadan mümkünse cemaatle kılmalı, oruç ve teravih namazıylagünün bütün saatlerini kontrol altına almalıyız. Ramazan ayını gereği gibi değerlendirebilme temennisiyle…

HOŞGELDİN AYLARIN EFENDİSİ

ORUCUN FAYDALARI

a) ORUÇ, AHLÂKI GÜZELLEŞTİRİR: Oruç, daima Allah'ı hatırlatır, sorumluluk duygusunu geliştirir. Kalbinikötü duygu ve düşüncelerden temizler, başkalarına fenalık yapmaktan korur.

b) ORUÇ, MERHAMET VE YARDIM DUYGULARINI GELİŞTİRİR: Oruç tutan kimse açlığın ne olduğunuanlar ve yoksulların sıkıntılarını yüreğinde daha iyi hisseder, onlara karşı şefkat ve merhamet duyguları uyanır.

c) ORUÇ TUTMAK İNSANI SAĞLIKLI YAPAR: Bu konuda Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:"Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz." Senenin on bir ayında yorulan sindirim organları oruç sayesindedinlenir. Bilim adamları, orucun sağlık yönünden vücudumuza birçok faydaları olduğunu belirtmişlerdir.

d) ORUÇ, İNSANA SABIRLI OLMAYI ÖĞRETİR: Oruç tutmakla, belirli bir zaman yeme, içme arzusunakarşı koyan kişi, hayatta karşısına çıkabilecek güçlüklere kolaylıkla sabreder, acılara ve sıkıntılara dayanır,iradesi güç kazanır.

71Ağustos 2011

1- ORUCA BAŞLAMA ZAMANI.

2- ORUÇ TUTMAK İÇİN GECE İMSAKTAN ÖNCEYENEN YEMEK.

3- İMSAK VAKTİNDEN AKŞAM GÜNEŞBATINCAYA KADAR HİÇBİR ŞEY YEMEMEK,İÇMEMEK

4- ORUCUN GÜN SONUNDA AÇILMASI

5- RAMAZAN AYINDA YATSI NAMAZIYLABİRLİKTE KILINAN, YİRMİ REKÂTLIK NAMAZ

6- SÜREKLİ BULUNAN BİR HASTALIKTAN VEYAYAŞLILIKTAN DOLAYI ORUÇ TUTAMAYANLARINTUTMALARI GEREKEN HER GÜN İÇİN BİR FAKİRİDOYURACAK MİKTARDA TASADDUKTABULUNMALARI.

7- TEMEL İHTİYAÇLARININ DIŞINDA BELLİ BİRMİKTAR MALA SAHİP OLAN MÜSLÜMANLARIN

RAMAZAN BAYRAMINA ULAŞMALARININ BİR ŞÜKRÜ OLARAK YERİNE GETİRMELERİ GEREKEN MALİİBADET.

8- RAMAZAN AYININ SON ON GÜNÜNDE İBADET NİYETİYLE BİR İNSANIN, BELLİ KURALLARAUYARAK BİR MESCİTTE İNZİVAYA ÇEKİLMESİ.

9- RAMAZAN ORUCUNU KASTEN BOZAN KİMSENİN BİR GÜNLÜK RAMAZAN ORUCU YERİNE,CEZA OLARAK PEŞİ PEŞİNE İKİ AY ORUÇ TUTMASI.

BULMACA

Çocuk tarih sınavı olmuş. Eve gelince Babası sormuş:

" Oğlum tarih sınavın nasıl geçti. "

Çocuk: " Eh işte, iyi geçti denemez.

Çünkü öğretmen hep ben doğmadan önce ki olaylarısormuş."

TARİH SINAVI

Cevaplar:1- İmsak2-Sahur3- Oruç4- İftar5- Teravih6- Fidye7- Fitre8- İtikaf9- Kefaret10-Mukabele11-Terviha

"Allahümme leke sumtu ve bike âmentü ve aleyke tevekkeltü ve alâ rızkıke eftartü ."

Anlamı:"Allah'ım! Senin rızan için oruç tuttum, sana inandım ve sana güvendim. Senin

rızkınla orucumu açtım."