78
ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI Süleyman GÜNVER Mayıs- 2012 İzmir ( X ) İLÂVE (OKUMADA KOLAYLIK (PDF formatlı dosyalar için): * Farenin (mouse) okunu konu başlığının sayfasına getirip klayın, o sayfa açılsın. * Tekrar başa dönmek için “Home” tuşuna basın. İÇİNDEKİLER: SUNUŞ .................................................................................................................................3

ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

  • Upload
    others

  • View
    7

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

ARDANUÇ İLÇESİ

BEREKET KÖYÜ ANILARI

Süleyman GÜNVER

Mayıs- 2012

İzmir

( X ) İLÂVE

(OKUMADA KOLAYLIK (PDF formatlı dosyalar için):

* Farenin (mouse) okunu konu başlığının sayfasına getirip

tıklayın, o sayfa açılsın.

* Tekrar başa dönmek için “Home” tuşuna basın.

İÇİNDEKİLER:

SUNUŞ .................................................................................................................................3

Page 2: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

2GİRİŞ ...................................................................................................................................4

OSMANAĞAGİLİN SOY AĞACI ......................................................................................5

MUHACİRLİK DÖNEMİ: ...................................................................................................8

YENİ BİR HAYATIN BAŞLANGICI: ............................................................................. 10

YAZARIN ÇOCUKLUK DÖNEMİ ................................................................................... 12

Babamın Eğitmenlik Dönemi: .................................................................................... 13

Çekilen Ekonomik Sıkıntılar: ...................................................................................... 14

Mekanik Araçlar: ............................................................................................................ 16

Tarımda Araç Ve Gereç Üretimi: ............................................................................... 17

1940-1947 DÖNEMİ: .................................................................................................... 18

İlkbahar Neşesi: ............................................................................................................. 18

Çocuk Oyuncak Ve Gereçleri: .................................................................................... 19

Yaz Ayları Uğraşıları: .................................................................................................... 21

(1 ). Dalahet şenlikleri: .............................................................................................. 21

(2 ). Yayla evlerinde yaşam:( X ) .......................................................................... 21

(3 ). Tarımsal faaliyetler:........................................................................................... 23

(4 ). Poşalarla tanışma ............................................................................................... 25

Sonbahar Ve Kış Ayları Uğraşıları: ........................................................................... 25

Ev Yönetiminde Kadın Hizmetleri: ............................................................................ 28

Yoksulluk Yılları: ............................................................................................................. 31

Köy Yaşamının Cazip Yönleri: .................................................................................... 33

İlkokul Yılları: .................................................................................................................. 35

Kuraklık İle Mücadele: .................................................................................................. 41

Köye Yeni Bir Okul Yaptırılması: ............................................................................... 42

İlkokuldan Mezuniyet: .................................................................................................. 43

YAKIN MAHALLE KOMŞULARI .................................................................................... 44

1938- 196O DÖNEMİNDE BEREKET KÖYÜNE HİZMET VERENLER (X ) ....... 58

1947- 1955 DÖNEMİ: ................................................................................................... 66

Ortaokul Günleri: ........................................................................................................... 66

Lise Günleri: .................................................................................................................... 70

1955-1960 DÖNEMİ: .................................................................................................... 73

Üniversiteye Giriş Hazırlıkları: ................................................................................... 73

İlâhiyat Fakültesine Kayıt Yaptırma: ....................................................................... 75

Askeri Öğrenciliğe Geçiş:............................................................................................. 76

Page 3: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

3SONUÇ: ............................................................................................................................. 78

SUNUŞ

İnsan yaşlanınca, bir taraftan gücü kuvveti azalıyor diğer taraftan da

düşüncelerinde, çocukluk günlerinin geçtiği yörelere dönük anıları

hatırlayarak yaşamak istiyor. 30 yıllık görev süresi Adapazarı, Ankara,

Tatvan, Sarıkamış, Kıbrıs ve İzmir’de geçti. Her birinde iz bırakacak

cinsten değişik hatıralarım oldu. Ancak - inanınız diğerleri değil - bu

yaştaki hayalimi, köyüme dönük yaşantılarım şekillendiriyor.

Yeğenim Kağan GÜNVER benden soyumuzda geçmiş atalarımızı

tanımak isteğinde bulundu. Diğer yeğenim Hülya KARA da “Dayı, hayatını

konu alacak bir kitap yazar mısınız?” diyerek geçmişi öğrenmek istedi.

Ayrıca internet ortamında “Bereket köyü” sitesinde anılar yazılsın diye bir

sayfa eklenerek halkımızla iletişim kurulmak istenmişti. İşte bu istekler,

kitabın hazırlanmasında itici güç oldular.

Fırsat buldukça internette “Bereket köyü” sitesini ziyaret edip olup

bitenleri öğrenmeye çalışırım. Köyün tanıtımında güzel manzaralı

fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında

köyümün güzel insanlarının yer aldığı açılmış bir afiş görülmekte…

Giysilerine dikkat ettim, şehir insanından hiçbir farkları kalmamış. Benim

çocukluk zamanındaki “şal pantolonun” yerini “kot pantolonu” almış; genç

bayanlar güneşten korunmak için yazma yerine hasır şapka kullanmaya

başlamışlar. Dağ başında afişli gösteri de neyin işareti! Görmeyeli uzun

zaman oldu; meğer köyümün insanı büyük bir değişim geçirmiş. İşte bu

değişimler ve gelecek nesillere tanıtım olmak üzere (köyümle irtibatlı

bulunduğum 1938-1960 dönemini kapsayacak şekilde) anılarımı

kitaplaştırmak istedim. Umarım bu vesileyle meraklı hemşerilerimin kendi

hatıralarını da tazelemiş olurum. Ayrıca o dönemde yaşamış insanlarımızın

ne denli zorlukları aşmada gösterdikleri sabır ve gayretlerini dile getirmeye

çalıştım.

Tanıtımda, o dönemde kullanılan isim ve kelimelerin şive farkı

gidermeden olduğu gibi yazılmasına özen gösterdim. Kişi ve aileleri lakabı

ile tanıtmaya çalıştım. Bu davranışla hiçbir kimseyi küçültmek, aşağılamak

Page 4: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

4ve üzmek gibi bir niyet içerisinde değilim. Amacım isim benzerliği

sebebiyle yanlış anlamayı önlemektir. Herkese karşı saygım büyüktür.

Şunu da hatırlatmada yarar vardır: Dinimiz kötü lakapla çağırmayı

yasaklamıştır. Yapanlar günah kazanmış olurlar. Nitekim Kur’an-ı

Kerim’de:”…Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın.

İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte

onlar zalimlerin ta kendileridir (49. Hucurat Sûr/11)” buyrulmuştur.

Ne anlama geldiği bilinmeyen veya küçümsemek amaçlı bazı

lakaplar, karşılıklı sohbet veya kişilerin tanıtımında maalesef kullanılmaya

devam edilmektedir. Meselâ, tizirik (İzzet), modi (Mustafa), suret

(Mustafa), konti (Rüstem), sırımlı (Rüstem), kaçık (Hüseyin) gibi… Böyle

lakaplarla yapılan hitap hiç de kişinin hoşuna gitmeyecektir. Oysaki bunun

yerine memleket veya sülâle isimleriyle yapılan hitaplar kişi üzerinde

hoşnutluk yaratır. Örneğin, Hot’lu Hasan (Yılmaz), Ünyeli Hasan, Başağa

(Hafız), Molla Tacı, Kaim Çavuş gibi…

Köyümü görmeyeli 40 seneye yakın zaman geçti. Üstelik ikamet

ettiğim bölgede köyümden kimse de bulunmamakta. Bu nedenle bazı

isimleri hatırlamada hayli zorlandığımı söylemeliyim. Ne var ki, yardımıma

kız kardeşim “Hicriye” yetişti ve özellikle komşu aile bireylerini hatırlatarak

bu kitabın tamamlanmasına büyük katkı sağladı.

GİRİŞ

1950 yıllarında olacaktı, dedem (Emin GÜNVER=1877:1954)’den

geçmişteki sülalemizi sordum; bildiklerini anlattı. Hatırımda kaldığı

kadarıyla, dedemin dedesi Osman Ağa, tahmini 1860’lı yıllarda

Gürcistan’ın Ahıska Türk bölgesinden göç ederek Kılarcet’e (Bereket

köyüne) yerleşmiş. Ahıska’dan iki kardeş iki aile olarak yola çıkmışlar, biri

İşkinar (Ekşinar)’da mülk edinip burada kalmış. Osman ağa ise Kılarcet’te

bir çiftlik arazisi edinip yaşamını burada devam ettirmiş. Anlaşıldığı

kadarıyla Osman ağa ve sülalesi ticaretle uğraşıp hayli zengin olmuşlar.

Çünkü Kılarcet’te edindiği arazi genelde bir çiftlik arazisi görünümünde,

Page 5: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

5yani çayır ve tarlalar hepsi bir arada bulunuyor. Rivayet edilir ki, gelirken

atın heybeleri altınla dolu imiş; paraya acımadan bastırıp beğendiği mülkü

satın alıp araziyi çiftlik haline dönüştürmüş.

Osman ağa Ahıska’da hayvan alım satım işleriyle uğraşmış; yani

celepçilik yapmış. Bu mesleğini Kılarcet’te de devam ettirmiş. Topladığı

büyükbaş hayvanları belirli süre beslemiş ve semizleşince de satmış. Bu

maksatta Büyük dağ’da köyün otlak arazisinden ayrı olarak bir otlak yeri

edinmiş. (Yine 1950’li yıllarında olacaktı, öküzlere tuz yalatmak

maksadıyla Büyük dağ’a gittiğimde söz konusu otlağı da yerinde gördüm.

Çobanların kulübe duvar taşları dahi halen duruyordu.)

OSMANAĞAGİLİN SOY AĞACI

Page 6: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

6

Emine

Hüsnü

Emine

Page 7: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

7 Şemada da görüldüğü gibi Osman ağanın iki erkek ve iki kız

çocuğu olur. Erkek çocukların birisinin ismi Hasan, diğerinin Süleyman’dır.

Hasan’ın Gülsüm adında bir kızı dünyaya gelir. Gülsüm de Hasan

Demirkan’la evlenip Kaim ve Saliser adında iki çocuğu olur. Kaim’in de

Sultan’la evliliği sonrası ”Gürsel, Nürsel, Halise, Naim ve Fatma” adında

beş çocuğu olur.

Osman ağanın diğer oğlu Süleyman ise dedemin babasıdır. Nesime

hanımla evlenir. Dedem dünyaya gelmeden altı ay önce genç yaş da iken

vefat eder. Süleyman’ında üç kızı bir oğlu olur. Kızların biri Sebahat,

Cola’da (Sakarya Köyü mahallesi) Recep efendi ile evlenir. Bu evlilikten

Adem, Şaban, Osman, Hediye, Fadime ve Mesüde adında altı çocukları

olur. Bunların da evlilik sonucu;

(*Adem Gültekin+Dilfaz=Recep, Ulviye, Cevat, Nihat

*Şaban Gültekin+Hamide= Osman, Cemalettin

*Osman Gültekin+Gülfar=Aynur, Ayten, Mesüde, Zehra

*Fadime+Yusuf Çiftçi=Lütfiye, Zekiye, Saniye, Müzeyyen, Türkan,

Lütfi

*Hediye + Mustafa Genç =( Çocuk yok)

*Mesüde + Yakup Altunel= Sebahat, Hediye, Ayşe, Nazım, Kâzım)

çocukları olur.

Süleyman’ın diğer kızı Nazife’den de bir erkek (Ali Öztürk) ve iki kız

(Emine ve Tüntül) dünyaya gelir. Ali, Selime ile evlenip İsmail ve Mustafa

adında iki çocukları olur. Emine de (Aşık) Adem Şentürk ile evlenir.

Bunların da Hüsnü adında erkek çocukları olur. Sülâlenin yeni fertleri

çoğaldıkça o güzelim çiftlik arazisi de bölüne bölüne küçülür. (Benim

çocukluk döneminde araziden üç ayrı aile geçimlerini sağlamaktaydı: 1-

Emin Günver, 2-Gülsüm Demirkan, 3-Ali Öztürk

Doğmadan yetim kalan dedem (Emin Günver=1877:1954) annesinin

himayesinde büyür. Yaptığı ilk evlilik maalesef mutsuzlukla sonuçlanır.

Çünkü nenemiz henüz gençliğin baharını yaşamadan vefat eder. Dedem

bu defa Sagara (Sakarya) köyünden nenem “Senem=(1877:1966)” ile

ikinci evliliğini gerçekleştirir. Bu evlilikten Selime, Sebriye(Sabriye),

Page 8: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

8Sediye(Sadiye) isminde üç kız ve Osman adında bir erkek çocukları

olur. Bunların da:

*Selime, Behlül Saraç ile evlenip = ”Saniye, Ahmet, Fadime, Hayri, Önser,

Tüncer” adında altı çocukları olur.

*Sebriye(Sabriye=1904:1986), Ali Özkan ile evlenip=”Lütfiye, Ahmet,

Şaziye, İclel, Nahide” adında beş çocukları olur.

*Osman Günver(1913:1983), Şahsiye(Şazibe=1915:1991) ile

evlenip=”Süleyman, Hicriye(Hecriye), Naziye, Metin” adında dört çocukları

olur. Bunların evlilikleriyle de yeni nesil;

*Süleyman+Hatice=Gonca, Gülcan, Şule Gülgün

*Hicriye+ Zeki Kocareisoğlu= Şanver, Bülent, Ergun, Filiz

*Naziye+ Rifat Demirci= Hülya, Sema, Demircan, Turgay

*Metin+ Türkan= Kağan, Uğur) olarak çoğalır.

*Sediye(Sadiye=1915:1978)+ Molla Erdem= Bekir

Tekrar başa dönersek, dedem ve nenem hayatlarını köy yaşamının

verdiği gönül hoşluğu içerisinde mutlu olarak sürdürürken kendilerini

aniden beklenmeyen büyük bir sıkıntının içinde bulurlar.

MUHACİRLİK DÖNEMİ:

Evet, 1914 Birinci Dünya Savaşı başlamıştır. Bir sonbahar günü

bakarlar Ardanuç’un değişik yörelerinden bazı halk grupları göç ediyorlar.

Merakla niçin ve nedenleri sorduklarında “savaş başlamış, Ruslar gelip

buraları işgal edecekmiş!” şeklinde bilgi edinirler. Sıkıntı ve üzüntüleri kat

kat artar. Onlar da istemeseler de toplum psikolojisinin etkisinde kalırlar.

Kış için hazırladıkları meyve ve zahireyi kilerlerinde bırakıp hayvanlarını da

yanlarına alarak Hot’a (Madenler köyüne) göçerler. Babam Osman

(Günver=1913:1983) henüz iki yaşındadır. Bibim (halam)

Sediye(Sadiye=1915:1978) ise ondan daha küçük, henüz uzun yol

yürüme aşamasına gelmemişler, ancak ablalarının sırtında taşınırlar. Kışı

burada zor şartlar altında geçirirler. Ekmek ihtiyacı belirince gizlice tekrar

Kılarcet’e gelip sırtlarında ekin, un götürürler İlkbaharla beraber Çoruh

Page 9: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

9nehir yatağını takiben göç ederler. Bu sırada dedemin annesi Nesime

ninemiz vefat eder; sıkıntı ve üzüntüleri kat tat artar. Hem kendi

yiyecekleri hem de hayvanların yiyeceği aşılması zor sorun olur başlarına.

Bu nedenle hayvanları kesip kesip yemek zorunda kalırlar. Yol yok iz yok;

yatak–yorgan ve birkaç kap kaçaklarını öküzlerin sırtında taşırlar. Çoruh

nehrini takiben yolculuğun ilk durağı Tokat olur. Artık içlerinde Rusların

korkusu kalmamıştır. Korkusuz bir nefes alma rahatlılığına kavuşurlar. Aile

altı kişidir; bunların yemek ve barınma ihtiyaçları nasıl karşılanacaktır?

Dedem ve nenen kolları sıvar gündelikçi olarak çalışmaya başlarlar. Ne var

ki kötü talih arkalarını bırakmaz. Bu defa, Asker Alma Teşkilâtı’nın genç

erkekleri yakalayıp cepheye gönderdiklerine şahit olurlar. Dedemi de

askere alırlar diye günleri korku ve tedirginlik içinde geçer.

Göçün ikinci durağı Amasya olur; bir süre burada kaldıktan sonra

Merzifon’a geçerler. Uzun süre burada kalırlar. İlk çocukları Selime artık

büyümüş ve gelinlik çağına gelmiştir. Sahre (Ovacık) köyünden Behlül

adında bir gençle evlendirirler.

1917 Bolşevik ihtilâlı sonucu Rusya’da rejim değişikliğine gidilir.

Dolayısıyla doğudaki Rus kuvvetleri nispeten geri çekilirken yerlerini Gürcü

ve Ermeni milislerine bırakırlar. Bu fırsatı değerlendiren Doğu Cephesi (15

inci Kolordu) Komutanı Kazım (Karabekir) paşa, Eylül-1920'de taarruza

geçip Misak-ı Milli sınırları içinde olan Sarıkamış, Kars, Ardahan, Artvin,

Batum ve Iğdır'ı alıp Gümrü'yü de işgal eder. Ermenilerle 3 Aralık 1920

Gümrü Antlaşması imzalanır. Fakat bir gün sonra Ermenistan’ın Sovyetler

Birliği yönetimine katılması sonucu Gümrü Antlaşması yürürlüğe girmez.

Bunun yerine Moskova ve Kars Antlaşmaları yapılarak barışa geçilir.

Bu sevindirici haber Artvin göçmenlerini bu defa dönüş hazırlıklarına

başlatır. Dönüş güzergâhı, Merzifon- Samsun arası yürüyerek, Samsun-

Batum arası gemi ile Batum- Ardanuç arası ise yine yürüyerek kat

edilecektir. Yorgunluk, açlık, sıkıntı, hastalık hepsi bir arada kaderlerini

oluşturur. Bu nedenle konaklama yerlerinde hem çalışıp ekmek parası elde

ederken sözde dinlenmelerini sağlarlar. Nihayet hasretini çektikleri Kılarcet

köyüne ulaşıp altı yıllık muhacirlik serüveni de böylece sonuçlanır.

Page 10: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

10

YENİ BİR HAYATIN BAŞLANGICI:

İyi de bundan sonraki yaşamlarını nasıl sürdürecekler? Barınacak bir

yuva, yiyecek ekmek ve iş gördürülecek hayvana şiddetle ihtiyaçları

vardır. Önceki evleri bakımsızlıktan viraneye dönüşmüştür.

Giyim- kuşam, yatak- yorgan, kap-kaçak, yiyecek- aş gibi günlük

zorunlu ihtiyaçların karşılanmasında ne kadar sıkıntı çektiklerini düşünün!

Yaşam mücadelesinde işe sıfırdan başlamış olan aile için bütün bunlar

aşılması zor sorun olarak karşılarında duruyor. Ama, başarmışlar! Nasıl

mı? Sağlam bir iman gücü ile Allah’a güvenip O’nun yardımını dileyerek!

Nitekim Rabbimiz de şöyle buyuruyor: Şüphesiz Rabbin, dilediğine

rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten

kullarından haberdardır ve onları görmektedir(17 İsra Sûr/30)

Elbette, gayret gösterip çalışmak koşulu ile!...

1914 Birinci Dünya Savaşı döneminde bazı aileler köyü terk etmez,

bir bölümü de erken dönüş yaparlar. Bunlar kolayına geldiği tarlaları ekip

biçerler. Bu arada dedeme ait bazı tarlaları da işlemişler. Köye

döndüklerinde yardım severlik duyguları ön plana çıkar ve hububatın bir

miktarını tarla sahibi dedeme verirler. Böylece bir yıllık ekmek ihtiyaçları

karşılanmış olur. Peki, yaşamı destekleyen diğer ihtiyaçlar ne olacak?

Zaman içerisinde öküz- inek gibi hayvanlarını da tedarik ederler. Bu

süreçte Sebriye(Sabriye=1904:1986) bibime de talip çıkar. Komşulardan

Ali (Özkan) ile evlendirilir.

Şimdi karşılarında oturacak bina ihtiyacı vardır. Bu maksatla altı

ahor (ahır), üstü dört oda bir apteshane ( tuvalet) olacak şekilde ahşap bir

bina yapmaya kalkışırlar. Fakat güçleri ancak ahır ve tuvalet ile iki odasını

yapmaya imkân tanır. Hatta odaların iç yüzeyleri beyaz killi toprak ile

sıvalı, dış cepheleri ise biri sıvalı diğeri sıvasız çakaturalı” yani, iki parmak

eninde aralıklı çakılmış tahta-çıta- aksamın araları çamurla doldurulmuş”

bir düzenleme yapabilmişler. (1954 yılında olacaktı. Evimiz hayli eskimiş

ve tehlike oluşturmaya başlamıştı. Bu defa üç tarafı taş duvar örülü ve üç

odalı yeni bir ev yaptırıldı. Evin çatısı ise saç tabakalarla örtüldü. Bu

uygulama sonradan köy halkına da örnek oldu.)

Page 11: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

11 Böyle olumsuzluklara rağmen 1926 yılında köyde ilkokul açılır.

Lise öğrenimden terk, “Ali Rıza” adında bir genç öğretmen olarak atanır.

Tedrisat Arapça harflerle yapılmaktadır. Babam da (Osman

Günver=1913:1983) 15 yaşında olduğu halde derslere katılır. Genç

öğretmen, fantezi olsun diye öğrencilerine Fransızca öğretmeye kalkar. Az

da olsa bazı isteklerini dile getirecek kadar yeni kelimeler öğrenirler. 1

Kasım 1928 tarihinde harf devrimi yapılınca okuma-yazma seferberliği de

başlar. Fakat Türkçe yeni harflerle okuma–yazmayı öğretecek elamana

ihtiyaç duyulur. Bu maksatla Artvin’de sınav açılır. Babam da,

(Fransızcadan dolayı) daha önce öğrendiği Latin harfleri Türkçe kelimelere

uygulamasını başarıp imtihanı kazanır ve Hezor (Hızarlı) köyüne “okuma-

yazma” öğreticisi olarak atanır.

Daha sonraki yıllarda Müker (Tepedüzü) köyünde görevini sürdürür. Bir

akrabanın (Âdem Göksel) girişimiyle Diyagarmuş (Karlı) köyünde, anam

Şahsiye’yi(Şazibe=1915: 1991)görerek beğenir.

Anam geçmişe dönük hatıralarında şu olaya yer verip gözyaşlarını

tutamazdı: “Anası, yani nenemiz çok hastadır. Buna rağmen ev halkı

ondan danaları otlağa götürmesini ister. Fakat o anasının başından

ayrılmak istemez. Israr üzerine huzursuz olarak danaları alır otlağa doğru

yola çıkar, ancak yarı yolda dizlerinin bağı çözülür ve olduğu yere yığılır;

içinden bir ses kendisine artık anasının bu dünyada olmadığını söyler.

Hayvanları orada bırakır geri döner, gerçekten de anası bu dünyadan

ayrılmıştır." Artık hayata bağlayan son destekçisini de kaybetmiştir.

Böylece içinde ana-babadan yetim kalmanın burukluğunu yaşarken kader

önüne yeni bir yaşam fırsatını çıkarır. Evet, anlaşma olur ve babamla

annem evlenirken, babamın kız kardeşi bibim (halam) Sadiye (1915:1978)

de dayım Molla Bek (Erdem) ile nikâhlanır. Böylece karşılıklı dünürlüğün

verdiği rahat ve mutluluk yaşanır.

Page 12: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

12

YAZARIN ÇOCUKLUK DÖNEMİ

(Fotoğrafta, dedem “Emin”, nenem “Senem’’, babam “Osman”,

annem ”Şahsiye” ben “Süleyman” ve kız kardeşim “Hicriye” görülmektedir

- Mayıs 1939)

Ben, 1933 yılında dünyaya gelmişim. Dedem, “torunum askere geç

gitsin de ezilmesin” diye nüfusa kaydımı 22 Eylül 1935 olarak yazdırmış.

(Kadere bak, 1,5 yıllık askerlik görevinden sakınırken 30 yıl süreyle asker

olmuşum!) Dedem ve nenemin şefkati altında büyümüşüm. Sonradan

öğrendiğime göre nenem beni sırtına alıp bir saat ötedeki Ovacık

Köyündeki Selime bibime götürüp getirirken “ Nene bu tarla kimin? Bu

çayır kimin?” şeklinde devamlı soru sormuşum; O da cevap vermekten

bıkıp “Ola oğul sen ne yapacaksın kimin olduğunu, daha önce söylemiştim

ya!” dermiş. Ve bundan dolayı benim adımı “sorgu- sual melaikesi”

koymuştu. Dedem de dost ve tanıdık ziyaretlerinde kendisine ikram edilen

meyve ve yiyecekleri yemez bana getirirdi. Dışarıdan gelişinde gözlerim,

“bir şey getirdi mi?’’ diye hep ceplerinde olurdu.

Page 13: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

13Her insanda olduğu gibi benim de geriye dönük hatırlamam ancak

1938’e kadar gider. Bu tarih önemli olduğu için belleğimde yer etmiş

olmalı!

Bir sonbahar günüydü, üzerimde kalın Amerikan bezinden elde

dikilmiş uzun don bulunuyordu. Nenemle beraber ayni mahalledeki

Sebriye bibime (halama) gittik. Dışarıda puslu bir hava vardı. Nenemle

bibim hüzünlü olarak kendi aralarında “ Mustafa Kemal Paşa ölmüş” diye

konuşuyorlardı. Bunların hüzünleri bir daha unutulmamak üzere hafızama

kaydedilmiş. O tarih, 1938 Kasım ayının ikinci haftası olsa gerek.

Benim doğumumdan kısa süre sonra babam askere gider. Babamı

borazancı yaparlar. Yani askerin içtima (toplanma), eğitim, istirahat,

yemek yeme ile yatma ve kalkma gibi emirle yapılacak işler borazan

çaldırılarak ifa edilirmiş. İzinli olarak köye gelmiş fakat çok küçük yaşta

olduğum için hatırlamıyorum. Yine, 1938’de dünyaya gelen kız kardeşim

Hecriye’nin doğumu da hatırımda değil.

Babamın Eğitmenlik Dönemi:

Öğrendiğime göre, 1937 yılında eğitim seferberliği kapsamında

Kars’ın Cılavuz beldesinde sonradan ‘'Köy Enstitüsü” olacak tesislerinde

“Eğitmen Okulu” açılır. Öğrencilere 3 ay süreli “Eğitmenlik” kursu verilir.

Bir müddet sonra köyden babamla beraber Ali Öztürk emmi (amca) ile

Feyzullah Acar emmi (amca) da katılır. Kurs bitiminde kendilerine

çalışacakları köylerde halka örnek olmaları yönünden tarımda kullanılacak

demir aksamlı pulluk ve marangoz alet-edevatı verilir. Babam eve

döndüğünde, üzerinde kalın kumaştan dikili kahve renkli elbisesi vardı.

Bana da, ayağıma iskarpin ve üzerime “bahriye eri üniformalı” elbise

almıştı. Elbiseyi bana giydirdiler. İki odanın arasındaki koridorda babam

beni tutup sevmek için havaya kaldırdı, diğer ifadeyle hoplamasına aldı.

Fakat benim naz ve mızmızlığım tuttu. Yere indirirken ayağımdaki kundura

ceketin yan cebine takılarak sökülmesine sebep oldu. Şakayla karışık

popoma bir tokat yiyerek yanından uzaklaştım.

Page 14: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

14 Dedem ve nenemin aşırı sevgileri beni oldukça şımartmış

olacak ki, söz dinlemez olmuşum. Evin çatısına çıkar hem horozları kovalar

ve hem de “Tiryan! Tiryan! ” diye bağırdığımı hatırlıyorum. Ne anlama

geldiğini ne ben ne de ev halkı bilmezdik. Ortaokulda ve Lisede Fransızca

ve İngilizce derslerine başlayınca nenem, “Ola oğul! Çocukken tiryan diye

bağırırdın, ne olduğunu öğrenebildin mi bari?” diye sordu. Hayır! Fakat

ona yakın bir isim öğrendim: O da, Arnavutluk’un başkenti “Tiran” diye

cevapladım.

Evde yaramazlık yapınca annem, “Kahriman hortolozlarını bırakmış,

geliyorlar, bağırma ki bize gelmesinler!” diyerek beni korkuturdu.

Kahriman, Tikmanet mahallesinde bir komşunun adı idi. Hortolozu,

karanlık ortamda dolaşan ve siyah pelerinli hayali bir varlık olarak

algılardım. Öyle ki korkumdan geceleri dışarı dahi çıkamazdım. Daha

sonraki yıllarda ölülerden korkar, özellikle geceleri mezarlıkların yanından

geçemezdim.

Babamın önce Örtiz (Örtülü) sonra Bereket Köyüne, Feyzullah

emminin (amcanın) Sahre (Ovacık) Köyüne ve Ali emminin (amcanın) da

tayini Varthel (Meşe) Köyüne çıktı. Kursta edindikleri bilgi ve becerileriyle

genelde ilkokulun birinci sınıfına, öğretmen atanmadığı takdirde üçüncü

sınıfa kadar eğitmenlik yapacaklardı. Babam devamlı olarak birinci sınıf

öğrencilerini yetiştirdi. Aylık ücreti ise 5 lira idi. O dönemde maaşlar “aslı

maaş” esasına göre, yani hizmet ve tahsiline göre 5-60 lira arasında

ödenirdi. Demek ki en üst derecedeki memurun aylık maaşı 60 lira

kadarmış.

Çekilen Ekonomik Sıkıntılar:

Ülke birbirini takip eden (Balkan harbi, Birinci Dünya harbi, İstiklâl

harbi ve İkinci Dünya harbi gibi) savaşlar geçirip yoksul, harap ve bitap

düşmüştü. Her ne kadar İkinci Dünya savaşına fiili olarak katılmamış isek

de ekonomik yönden ülke büyük yıkım altında kalmıştı. Özellikle köy

yaşamında halkın nakit para kaynakları kısıtlı olup hayvan satımı ve tütün

yetiştiriciliğinden ibaretti. Hububat satımı pek olmazdı. Hot ve Hezor’lu

komşular, meyve, zeytin ve zeytinyağı getirip karşılığında arpa- buğdayla

Page 15: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

15takas yaparlardı. Bir de kışın Ardahan ve Göle’den bazı kişiler

gelip para karşılığı pekmez, pestil, dut ve erik kurusu, ceviz alırlardı.

Ancak böylece köye para girişi olurdu. Fukaralığın kol gezdiği ortamda

babamın aldığı 5 liralık ücret büyük bir nimet sayılmıştı. Peki, para

nerelerde kullanılırdı? Gazyağı, mum, sabun, şeker, çay, kibrit, çapula

(yemeni), bez, pamuklu dokuma ve kadın giyecekleri gibi temel

ihtiyaçların giderilmesinde. Çapula (ayakkabı)yı herkes ancak özel

günlerde giyebilirdi. Genelde erkekler çalışırken kurban derilerinden

yaptıkları üzerleri sırımlı (deri ip) çarıkları giyerlerdi. 1944’li yıllardan

itibaren de kamyon lastiğinden üretilmiş lastik ayakkabı giyilmeye

başlandı. Ne var ki, yün çorapla dahi ayaklarımızı yara yapıp acı çektirirdi.

Neden bu sıkıntılara katlanılırdı? Çünkü para yokluğu bunu zorunlu

kılmaktaydı. O zaman erkek-kadın iç çamaşırları hazır alınmaz,

Sümerbank üretimi patiska ve pazen veya Amerikan bezi dokumalar satın

alınıp elde dikilerek giyilirdi.

Erkeklerin dış urbaları (giysileri) ise şal dokumadan yapılırdı. Siyah

koyunyünleri yıkanıp demir taraktan geçirildikten sonra bükülerek iplik

yapılırdı. Tezgâhlarda dokunur, sıcak suda ayakla tepildikten sonra “şal

dokuma” halini alınca terziye götürülüp pantolon-ceket (astarsız)

diktirilirdi. Genelde, şehirde görevli memurlar dışında kimsenin sırtında

fabrika mamulü kumaştan yapılı urba görülmezdi.

Bizim evde de “Dokuma tezgâhı “vardı. Genelde sonbahar ve kış

aylarında nenem ve anam satın alınan koyunyünlerinin beyazını değişik

renklere boyayıp tezgâhta dokurlardı. İhtiyaca göre ya “cecim”(sergi) veya

çuval yapılırdı. O dönemde halı- kilim yoktu; misafir ağırlamalar cecim ve

minderler üzerinde yapılırdı. Koyun yününün siyah olanından da şal

dokurlardı. Ayrıca bazı aileler eskimiş urbalarını atmaz, bunları çaput kilim

dokumada kullanırlardı. Peki, keçi kılından nasıl yararlanırdı?

Kızakla ot, arpa- buğday sapı, kışlık odun gibi ihtiyaç maddelerini

taşırken, bunları sarıp dökülmesini önlemek için uzun urgana ihtiyaç

duyulurdu. Urgan ise keçi kılı veya kendir(kenevir) bitkisinin gövdesinden

çıkarılan iplikler bükülerek yapılırdı. Bu nedenle hayli sert olan urgan köy

yaşamı için en çok aranan bir malzeme idi. Genelde her ailenin birer

urganı bulunurdu.

Page 16: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

16Anamın gençlik yıllarında idi; ipek böceği yetiştirmesine heves

etti. Ziraat Müdürlüğünden alınan ipekböceği tohumlarının ılık ortamda

tırtıl olmasını sağladı. Onları her gün önce çinçar (ısırgan otu) yaprağı,

daha sonra da dut yaprağı yedirerek büyüttü. Sonra da kozalardan ipek

ipliği elde edip tezgâhta dokudu. Elde ettiği ipekli dokumadan da bir adet

yatak örtüsü ile bana ve babama birer gömlek dikti.

Mekanik Araçlar:

Yine o dönemde köy hayatında yaşamı kolaylaştıracak teknoloji

ürünü mekanik alet ve edevata pek rastlanmazdı. Olanlar da, bildiğim

kadarıyla un değirmeni,el değirmeni, harman makinesi, süt makinesi, saç

kesme makinesi, dikiş makinesi, dokuma tezgâhı, ”Tak-tak” ve Çalar Saat’

dan ibaretti. Dadurgil’de Mustafa emminin (amcanın), Tikmanet’te

Abdurrahman Ağanın, Medetgiller’in yakınında da Tayyip Bozkurt’un

olmak üzere üç adet un değirmeni vardı. Ancak İlkbahar aylarında karlar

eriyip dere suları çoğalınca çalışırlardı. Diğer zamanlarda ise, ya

Sahre’deki veya Aravet’deki değirmenlerden istifade edilirdi. Ha!

Değirmenin görevi sadece tahılı un yapmakla sınırlı değildi. Anneler gözü

şaşı bebeklerini, şimdiki gibi doktora değil, değirmene götürüp su çarkına

baktırırlardı. Su çarkının çalışması bebeğin ilgisini çekip iki gözü ile

dikkatle bakmasını sağlardı. Birkaç kez tekrar edilen bu uygulama sonucu

şaşılık düzelirdi.

El değirmeni, birçok ailenin sahip olduğu, iki yuvarlak taş kitlesinden

oluşan bir aletti. Genellikle bulgur ve kaya tuzu öğütülmesinde kullanılırdı.

Salihağa mahallesinde harman makinesi Mollagilin, süt makinesi de

Beycan usta ile Mahmutağagilin vardı; bedeli karşılığı kullanırdık. Dikiş

makinesi de Şatirgilde Şefike yengenin oğlu Hilmi’nin vardı; erkek dış

urbaları burada dikilirdi. Kadın elbiseleri terzi tarafından değil, evde herkes

kendi entarisini elde dikerdi. Dokuma tezgâhları ise bazı ailelerde olup

genelde şal ve ipekli dokumalarda kullanılırdı. Hemen hemen her evde

çalar saat vardı; fakat yine de sabahın habercisi horozlar olurdu.

Adına “Tak-tak” dediğim düzeneği bugünkü nesil bilmeyebilir.

Oldukça ilginç bir aletti. Şöyle ki; tahmini 50 cm uzunluğunda bir ağacın

Page 17: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

17bir ucu ovularak kepçe haline getirilir, diğer ucu tokmak yapılır ve

ortası da delinerek çomak geçirilirdi. Daha sonra da yanlardaki destek

sütun görevi görecek taşların üzerine yerleştirilirdi. Tokmağın alt

düzeneğine boş teneke veya birkaç eskimiş at nalı takılırdı. Arktan su

akarken önce kepçeyi doldurur ve aşağıya sarkmasını sağlar; bu defa

kepçeden su boşalınca ağacın daha ağır olan tokmak kısmı alttaki

tenekeye çarparak yüksek ses çıkarırdı. Bu düzenek mahallenin üst

yerinde kurulmasına rağmen geceleri en aşağıdaki evlerden dahi

duyulurdu. Peki, ne işe yarardı? Özellikle yaz aylarında geceleri lazut

(mısır) yemek üzere tarlalara inen yabani domuz hayvanlarını korkutup

uzaklaşmalarını sağlardı.

Tarımda Araç Ve Gereç Üretimi:

Babam dere kenarlarından kesip getirdiği ağaç çubuklarını

kullanarak iki çeşit sepet örerdi. Biri, ince çubuklardan örülü sırt sepeti ki,

bununla kışın hayvanlara ot- saman; diğeri de adına “zar” denen daha

kalın çubuklardan örülen sepet ise, tarlalara ahpun (gübre) ile hasat

sonrası mısır koçanları ve kabak taşımada kullanılırdı. Sırt sepeti ayrıca,

yaz aylarında pekmez yaparken haşlanmış dutların preslenerek süzülmesi

işleminde de kullanılırdı.

Tarımda kullanılan ağaç aksamlı kızak, gem, boyunduruk, kirkal,

tırmık, yaba, dirgen, çift (saban) ile balta ve kazma saplarını herkes

kendisi üretirdi. Ancak demir aksamlarını Aslan Ustaya yaptırırlardı.

Geçmişe dönük o günleri hatırlayınca, neden, basit olan tahta

tekerlekli kızaklar yapıp kullanılmadığı konusuna bir türlü anlam

veremiyorum. Köyün konumu meyilli, özellikle tarlalardan ekin sapları

yokuş yukarı bu tür kızaklarla taşınsaydı, hem öküzler zorlanmayacak ve

de her defasında daha fazla yük taşınabilecekti!

O dönemlerde kimsenin evinde sandalye ve masa bulunmazdı.

Genelde minderler üzerine oturulur arkaya konulan yastıklara yaslanılırdı.

Bazı evlerde de divan işlevini gören sekiler vardı; üzerine minderler serilir,

arkalarına kanaviçe işlemeli yastıklar konulurdu. Has misafirler bunlar

üzerinde ağırlanılırdı.

Page 18: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

18

1940-1947 DÖNEMİ:

Her çocuğun olduğu gibi benim çocukluğumun ilk dönemleri de

sorumsuz bir havada arkadaş ortamında eğlenerek geçti. Mahallede yeterli

miktarda yaşıtlarım vardı.

İlkbahar Neşesi:

Nisan ayından itibaren karlar eriyince neşemiz artardı.

En çok hoşuma giden de yerelması çıkarıp yemekti. Anam çayırları dolaşır,

bazı otları toplar (Radika ve Madımak gibi) bulgur karışık bir tür yemek

yaparak yerdik. Ne de olsa kış bahara kadar yeşil sebzeden mahrum

kalmıştık. Sonra adına “gımı” denen bitkiden de turşu kurardı; çok lezzetli

olurdu. Nisan ayının sonlarına doğru ekili tarlalardan adına “pampara”

denen sütlü bitkiyi toplar iyice yıkandıktan sonra üzerine hafif tuz döküp

yerdik, lezzetine doyum olmazdı. Daha sonraları oluştuğunda “galo” denen

otun kökü ile yaprakları dikenli adını bilmediğim çiçekleri sarı, lahana gibi

top baş bitkinin de gövde kabuklarını soyar sap kısmını yerdik; “Havuç”un

tadına benzerdi. Arpa ve mısır ekimi için tarlalar çift (sapan)‘la sürülürken

gözler açılan arklarda “konti”yi arardı. Konti, bir bitkinin kökünde oluşan

yumru idi. Kabuğunu soyar içini yerdik; çok lezzetli olması nedeniyle

aranır bir meyve idi.

İlkbahar her yönüyle cana can katan bir mevsim olarak algılanır.

Genelde kuzu ve danalar bu mevsimde doğarlar. Bu ne demektir? Bu,

“beslenmenin en kolay ve yararlı olanı, yani süt-yoğurt, peynir ve tereyağı

gıdasına kavuşmak” anlamına gelirdi. Vücudun protein ihtiyacı da böylece

karşılanırdı.

Nenem doğum sancısı başlayan inekleri kontrol altına alıp takip

ederdi. Bir tür ebelik yapıp doğumu kolaylaştırırdı. Yeni doğan yavrunun

göbek bağını kesip düğümledikten sonra annesinin önüne çekip

yalamasına yardımcı olurdu. Diğer taraftan bir kova ılık suya arpa unu,

kepek ve bayat ekmek karıştırarak yal yapardı. Böyle bir tedbir, sancı ve

Page 19: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

19zorlama sonucu bitap düşen ineğin eski canlılığına kavuşmasında

oldukça yararlıydı. Kısa süre sonra da memelere süt gelirdi. Ancak ilk

sağılan süt normal değil, adına “ağız” denilen koyu kıvamda kaymak

şeklinde olurdu. Böyle olmasının asıl nedeni ise, Allah’ın bir hikmeti olarak

yeni doğmuş yavrunun mide ve bağırsak gibi iç organlarını bir tür

yağlıyarak çalışmasına işlerlik kazandırmaktır.

Çocuk Oyuncak Ve Gereçleri:

İlkbaharın çocuklar nezdinde diğer bir beklentisi, uçurtma uçurma

hevesidir. Babam çarşıdan özel kâğıt alıp üç adet tahta çıtayı daire olacak

şekilde ortasından üst üste getirip iple tuttururdu. Sonra geniş ambalaj

kâğıdını üzerinden geçirerek hamurla yapıştırırdı. Arkasına uzun bir kuyruk

ekleyip bir ip yumağına bağladıktan sonra rüzgârlı havada uçururdu. Daha

sonra da ip yumağını elime verip uçurtmaya yaptırdığım numaraları

uzaktan seyrederdi. Yaşım gelişince artık uçurtmayı kendim yapıp

yaşıtlarımla beraber uçururduk.

Yine çocukluğumun ilk yıllarında ok atan bir düzeneğim vardı. Sözde

tüfek görünümünde bir tahtaya yay işini görecek iki ucuna bağlı iplikten

oluşan çubuk geçirilir ve ipliği gerer hedefe oku fırlatırdım. O zaman bu

silâha “Tatarok” derdik. Bir defasında da babam beni sevindirmek için

çarşıdan mantar tabancası almıştı. Gezdiğim yerlerde patlatıp heyecan

duyardım. 1945-1946 yıllarında da tahta aksamlı tabanca yapmaya

başladım. Tabanca mermisi boş kovanına 15 cm şemsiye demirinden

üretilmiş namluyu monte ederek kendi tabancamı yaptım. Düğün ve

eğlence yerlerinde namluya barut doldurup tetiği çekince patlardı. O

dönemde yandan tetikli av tüfeği vardı; benim tasarlayıp yaptığım tabanca

tıpkı buna benzerdi. Tetik düzeneği, özel lastikle mekanik bir hal almıştı.

Elbette görenlerin takdir ve hayranlıkları bizleri de mutlu ederdi.

Diğer bir oyuncağım şimdikilerin isimlendirdiği “Rüzgârgülü” idi. Halk

arasında “pırpır” diye bilinirdi. 3 cm eninde, 30 cm uzunluğunda bir tahta

parçasını meyilli olarak yontup ortasını deldikten sonra başka bir çubuk

veya ağaca monte ederdik. Rüzgâr esince pırpırı çevirir ve biz çocuklar da

bundan haz duyardık. Özelikle yaylaya çıkınca uzun sırıkların ucuna pırpırı

takar ağılın çeperine sırığı bağlayıp dönmeye başlayınca bizlerin havasına

Page 20: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

20diyecek kalmazdı. Her ağılda dönen birer pırpır, gören gözler için hoş

manzara oluştururdu.

Siz hiç “şuluppa” adında bir oyuncak duydunuz mu? Mayıs ayında

kuzu ve dana otlatmak üzere ardıçlı kırsala giderdik. Her erkek çocuğun

elinde birer şuluppa bulunurdu. Şuluppa, 15 cm uzunluğunda özeği

çıkarılmış bir ağacın gövde parçası idi. Ardıçın meyvesi ile bir deliği kapatıp

diğer deliğine başka meyve koyarak hazırlanmış özel çubukla ittirilince

“pat” diye ses çıkarırdı. Hele birbirimize hedef alıp atış yapmamız hayli

eğlenceli olurdu.

Diğer bir eğlencemiz çelik çomak oyunu idi. İlkbahar ve Sonbahar

dönemlerinde çayırlarda hayvan otlatırken en çok başvurulan eğlenceydi.

Bu maksatla kullanılmak üzere özel çomak (değnek) edinirdik. Erkek

çocuklar arasında moda olan bir oyuncak da topaç çevirme idi. Ağaçlardan

özenle yaptığımız topacın ucuna da kabara çakıp renklere boyardık. Bir

sopanın ucuna bağlanan iple çevirmeye başlayınca uzun süre dönmesi

devam edip bizleri coşkulu kılardı.

Kış aylarında lapa lapa yağan karlar her tarafı beyaza bürüdüğünde

köy halkını da evlerinde oturmaya zorlardı. Ama çocuklar böyle değildi.

Güneşli günlerde kızağını alan erkek çocuklar meyilli arazide kızak kayma

yarışı yaparlardı. Ayrıca atkuyruğu kıllarından yaptıkları tuzakla kuş

avlarlardı. Kılları imlik yapıp iki ucunu monte ettikleri tahtanın da ağır

olmasına dikkat ederlerdi. Çünkü tuzağa yakalanan kargalar tahtayı da

beraberlerinde götürürlerdi. Böylece çocuklar kendilerine bir meşguliyet

bulup günlerini gün etmenin zevkini yaşarlardı. Peki kız çocukları ne

yapardı? Onlar da evlerde “çupra” yapıp oynarlardı. Çupra, kalem boyu bir

çubuk üzerine renkli bezler sarılmış çocuk görünümlü oyuncaktı.

Bu arada bir de yaptığım yaramazlıktan bahsedeyim: Tahminen 8-9

yaşlarında iken elime geçirdiğim piyade tüfeği boş kovanı ile evin duvar

sıvası toprağı kazıtıp ağzım sulanarak yerdim. Kimse görmesin diye de

oldukça sakınırdım. (Çocukken böyle şeyler olur; pek de önemli değil diye

fazla üzerinde durmaya bilirsiniz. Oysaki durum hiç de böyle değil! Şöyle

ki, emekli olup özgürlüğüme kavuşunca her sabah 5 km yürüyüş

yapardım. Bir gün hızlı yürüyen arkadaşla yürüdük, fakat gücümde

azalma, nefes darlığı, içime sıkıntı girmesi ve hâlsizlik gibi belirtiler oluştu.

Page 21: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

21Yapılan muayenede, kandaki demir oranı normalin altında çıktı. Verilen

ilaçları kullanarak rahatsızlığı giderdim. Konuyu bir de internet üzerinden

araştırdım: Meğersem çocuk toprak yerse, kansızlık rahatsızlığı var

demektir. Dolayısıyla demir noksanlığı söz konusudur. Peki, demir ne işe

yarar? Alyuvarlardaki hemoglobinin oluşmasını sağlar. Hemoglobin de,

nefes aldığımızda kana karışan oksijeni hücrelere götürüp besinlerin

yakılmasında rol oynar. Demek ki, hücrelere yeterli oksijen gitmediğinde

yukarıda ifade edilen belirtiler baş gösterir. Sizlerin de başınıza gelebilir

diye konuyu ayrıntılarıyla açıklamaya çalıştım.)

Yaz Ayları Uğraşıları:

(1 ). Dalâhet şenlikleri:

Haziran ayının ilk haftasında öküzler çoban gözetiminde beslenmek

üzere “Dalâhet dağı” otlağına çıkarılırdı. Bu maksatla renkli şenlik

düzenlenir davul zurna eşliğinde oyunlar sergilenip pehlivan ve boğa

güreşleri yapılırdı. Şenliğe civar köylerden katılanlar da olurdu. Ancak

gözümüz Hezor’dan (Hızarlı köyünden) gelenleri arardı. Çünkü gelenler

turfanda kiraz ve dut getirip satarlardı. Böylece insanlarımız, dost ve

tanıdıklarını tekrar görmekten; renk renk çiçeklerin oluşturduğu

yamaçlardan esen serin ve çam kokulu hava esintisinin verdiği zindelikte

turfanda meyve yemekten mutlu olurlardı.

(2 ). Yayla evlerinde yaşam:

Hatırladığıma göre, 1939 veya 1940 yıllarında olacaktı; ilk defa

Dalâhet otlağında yayla evleri yapıldı. Genelde evler ağaç kullanılarak

yapılmıştı.

Takvime göre gün dönümü tabir edilen 20 Haziran’a yakın tarihte

yaylaya çıkılırdı. Tam da köyde dut ve kirazların olgunlaşma zamanına

denk gelirdi. Yaylaya nenemle beraber ben çıkardım. Hem kuzu-dana

çobanlığını yapar hem de yakacak odun toplardım. Yaylada bulunmanın

özendirici yanı ise sakız toplayıp çiğnemekti. Sakız denince aklınıza” Çam

sakızı, çoban armağanı” deyimindeki çam sakızı gelmesin!. Sözünü ettiğim

Page 22: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

22sakız çam ağacında değil, asıl adı Ladin olan ancak mahalli lisanda

“köknar” diye isimlendirilen ağaçlarda oluşurdu. Ormanlık alanda

dolaşırken gözlerimiz hep ladinler üzerinde olurdu. Bir de kır çileği toplayıp

yemekti….

Her hafta köye inip dut, vişne, erik, böğürtlen, salatalık ve taze

sebze gibi yiyecekleri önce kendim yer sonra yaylaya taşırdım. Yaylanın

serin havasında dut yemek ne kadar da lezzetli olurdu! Sığır ve koyunlar

için özel çoban yoktu. Her gün ikişer kişi sırayla çobanlık yapardı. Yaşım

ilerleyince bu görevi ben yapardım.

Yayla evlerinde yaşam kendine özgü davranış ve tekdüze işlerden

oluşurdu. Şöyle ki, sabahın ışıklarıyla beraber kalkıp inek ve koyunlar

sağılır ve sütler süt makinesinden geçirildikten sonra elde edilen kaymak

ayrı kapta, kaymağı alınmış süt ise ayrı kaplarda biriktirilirdi. Hayvanları

çoban gözetiminde otlağa saldıktan sonra da ağılları temizleyip kuzu ve

danalar otlağa götürülürdü. Akşamları da yine hayvanları sağıp sütü

makinde ayrıştırıp bekleme kaplarına konulurdu. Biriken kaymak 10-15

gün aralıklarda yayıkta sallaya sallaya yayıp tereyağı elde edilirdi. Arta

kalan ayran da ateşte kaynatıp çuma (çökelek) yapılırdı.

Süt makinesinde işlem görüp biriktirilen kaymaksız süte de maya

katıp ateşte ısıtarak çeçil peynir elde edilirdi. Bu defa, 15 veya 20 gün

süre ile biriktirilen çeçil peynirleri de küçük parçalara ayırıp içine çökelek

katıp tuz ilâve ettikten sonra da toprak güveçlere (küp) doldurulup kışa

hazırlık yapılırdı. Kış aylarında lahana dışında başka yeşil sebze

bulunmadığından ilkbahara kadar katık olarak bu peynir yenirdi.

Bazı aileler ise günlük sütlerini yoğurt yapıp biriktirirlerdi.10-15 gün

sonra ekşimiş yoğurdu yayıkta yayıp tereyağı, geriye kalan ayranı da

ateşte ısıtıp” lor peyniri” elde ederlerdi. Lor denince çağrışım yapıp akla

hemen, lor çorbası, diğer adıyla “tutmaç aşı” geliyor!…Mayhoş olması, hem

damak tadını ve hem de lezzetini artırıp anılarda yer ediyor.

Burada bir ayrıntıya yer vermek istiyorum: Şimdilerde özellikle

şehirlerdeki marketlerde gördüğümüz ve etiketinde “tatlı lor- tuzlu lor”

diye yazılı olanlar bahsettiğim mayhoş tattaki lor değil “ çuma (çökelek”

türü ürünlerdir.

Page 23: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

23Biz çocuklar öğlene doğru sıcaklar bastırınca kuzu ve danaları

önümüze katıp otlaktan yayla evlerine dönerdik. Sonra da “hoçura”ya (bir

nevi tahterevalli) binerek eğlenirdik. Bugünkü nesil hoçuranın ne olduğunu

nereden bilecek? Tahmini 12 Cm. çapında, 6 metre uzunluğunda bir

ağacın ortasında burgu ile delik açılırdı. Yine aynı kalınlıkta ve 1,3 metre

uzunluğunda başka bir ağacı kazık olarak yere çakıp diğer başı da burgu

ile açılan deliğe girecek şekilde yontulup bir nevi ağaç çivi oluşturulurdu.

Çivinin üzerine kömür ve yağ karışımı macun sürülüp diğer kalasın deliğine

takınca hoçura hazır hale gelirdi. Kalasın iki ucuna karınları üstüne gelecek

şekilde veya oturarak birer kişi binerdik. Dönmeye başlayınca yağlı kömür

sebebiyle kağnı gibi inleyen ses çıkarırdı. Biz çocuklarda bundan haz

duyardık! ( HOÇURA )

Güneşli günlerde yemyeşil dağ eteklerinde hayvan otlatmak insana

neşe kaynağı olurdu. Hele dağ sırtlarına çıkınca ormanlık alandan hafif

esen serin rüzgârların verdiği rahatlığa diyecek yoktu. Fakat yağmurlu

günlerin verdiği kasvetli anlar ise bu rahatlığı silip süpürürdü. O dönemde

her kişinin üzerinde ne bir yağmurluk ne de elinde şemsiye bulunurdu.

Eğer, yağmura yakalanmış kişi, kendisini bir ağacın altında emniyete

alamazsa sırılsıklam ıslanırdı; üstelik serin hava ve rüzgâr kemiklerini dahi

üşütürdü insanın….

(3 ). Tarımsal faaliyetler: Haziran ortalarından itibaren köyde hareketlilik başlardı. Önce

köydeki, sonra mezradaki çayırlar tırpanla biçilir; arkasından sıra arpa

tarlalarına gelirdi. Arpa tarlası genelde orakla biçildiği için hayli zahmetli

geçerdi. Arpa tarlasında, adına “bikri” denilen dikenli bir bitki vardı.

Page 24: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

24“Bikrinin” dikenleri elimize batarken sivrisineklerin ısırması da cabası

olurdu. Temmuz ayının her haftasında dutlar toplanıp pekmez veya pestil

yapılır; bostanlar ile mısır ve tütün tarlaları sulanırdı. Ayrıca mısır ve tütün

tarlaları çapalanarak yabancı otlardan temizlenirdi. Dutlar iyice tatlanınca

elde edilen şıraya un çalarak pestil yapılırdı. Cevizi olanlar, ceviz içlerini

iplere dizerek hazırlanmış pestil hamuruna daldırıp askılarda

kurutulurlardı. O zaman biz onun adına “ kuma” derdik. Şimdiki nesil ise

“ceviz sucuğu” olarak ifade ederler. Bazı aileler değişiklik olsun diye erik

pestil hamurunu kullanarak kuma yaparlardı. Fakat tadının mayhoş olması

nedeniyle özellikle çocuk yaşta olanlar duttan yapılmış kumaları tercih

ederlerdi.

Temmuz’un ortasından itibaren de buğdayların tırpanla biçimi

başlardı. Ağustos deyince akla harman işleri gelmelidir. Kızaklarla tarladan

çekilen ekin sapları harmanda yayılıp üzerinden gem gezdirilerek saman

durumuna getirilirdi. Gem (düven), kalın tomruk iki metre uzunluğunda ve

otuz santim eninde, burun kısmı yukarı kalkık olacak şekilde iki parça

halinde yontulup daha sonra yan yana getirilerek tutturulurdu. Altına da

yer yer keskin çakmaktaşı ile birkaç yerine de bıçak işlevini yapacak eski

tırpanın ağız demiri çakılırdı. Gemin, yukarı kalkık olan burun kısmına bağlı

ilâve bir düzenekle (kayış veya zincirle) iki öküzün koşulu olduğu

boyundurukla çekmeleri sağlanırdı. Gemin üzerine elinde kürekli bir kişi

biner ve öküzlerin harman sahasında dolaşıp sapların ufalmasına yardımcı

olurdu. Gemdeki kişinin dikkati devamlı hayvanların üzerinde olup

kakalarını elindeki küreğe yapmalarını sağlardı. Daha sonra saplar saman

durumuna gelince harman makinesiyle savurarak ekinle samanın

ayrışması sonlandırılırdı.

Yine böyle harman zamanı idi. Haberim olmadan dedem ilçe

(Kale)’ye giden birisine para verip bisküvi ve kurabiye aldırmış, ben de

harmanda gemin üzerinde iken getirip bana verdi. Çocukluk döneminde ilk

defa kenarları tırtıklı bisküvi yeme şansını yakalamış oldum. İlk defa

görüyor ve tadıyordum; yedikçe de lezzetine doyum olmuyordu. İnanın o

lezzeti bir daha tadamadım desem, hiç de abartmış olmam.

Page 25: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

25 Harman işinin en zor olanı, gece yağmur havası belirince uykulu

bir vaziyette harmanın açık bölmesindeki sap veya samanı toplayıp örtülü

bölmeye aktarma işleridir.

Yayla dönüşü Eylül ayı ortalarında gerçekleşirdi. Nenem bir gün

önceden kaymak karışımı hamurdan yaptığı yuvarlak gevreklileri

(poğaçaları) hem bizlere hem de yolda rastladığı kişilere ikram ederdi; bu

da yayla dönüşünün simgesi olurdu.

Eylül ayından itibaren hasat edilen dut, erik ve armutlar bazı

işlemlerden sonra kurutulurdu. Hem kışlık meyve ihtiyacını karşılarken

fazlası da satılarak para kazanılırdı.

(4 ).Poşalarla tanışma:

Ağustos ve Eylül aylarında kılık kıyafeti ve konuşma üslubuna

yabancı olduğumuz bazı misafirlerin ziyaretiyle karşılaşırdık. Halk arasında

“poşa” (dilenci) olarak nitelenen misafir kadınlar kapı kapı dolaşıp hem

dilenir ve hem de alış- veriş yaparlardı. Üzerlerine üç etek denen renkli

elbise, alta da yine renkli pazenden yapılmış tuman giyerlerdi. Yani köy

kadınlarına göre değişik kıyafette idiler. Sırtlarında davarcık, ellerinde

uzun bir sopa ile dolaşırlardı. Erkekleri, ağaç çubuklarından ördükleri sepet

ve ağaç kasnak üzerine deri ipliklerle dokudukları “elekleri” buğday

karşılığında satarlardı. Sepet ve elekler ev kadınlarının her zaman ihtiyaç

duydukları önemli malzemeler arasında sayılırdı. Örneğin, arpa- buğday

elenip taş topraktan temizlenmesi elekle yapılırdı. Meyvelerin toplanıp

taşınmasında sepet, kurutulmasında da sele kullanılırdı. Genelde bu

malzemeleri poşalar üretirdi.

Sonbahar Ve Kış Ayları Uğraşıları:

Eylül ayının ortasından itibaren de lazutlar (mısırlar) kesilip harmana

taşınır ve sonra da koçanlarından çıkarılıp kurutulurdu. Bazı aileler de

mısırları az miktardaki koçanlarla birbirine bağlayarak “hevenk” yapıp

Page 26: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

26yüksek yerlere asarlardı. Böylece güzel görünümlü manzara

oluştururken diğer taraftan küflenmeden uzun süre saklanması da

kolaylaşırdı.

Tütün yetiştirmiş olanlar da olgunlaşmış yaprakları kırıp iplere

dizdikten sonra “sergenlerde” kurumaya bırakılırlardı.

Bundan sonra da neker hazırlığı başlardı. Kırlarda ki pelit (meşe-

palamut) ağacının dalları dehre (tahra) ile kesilerek neker yapılırdı. Dehre,

bağ bıçağı gibi çengel şeklinde eğik ağızlı ve kısa saplı olduğu için sağ elle

dalları kolayca kendine çekip kesen bir edevat idi. Neker ise, yaprakları

yeşil iken kesilip kurutulan pelit dallarına denirdi. Peki, ne işe yarardı?

Kışın hayvanların beslenmesinde yaprakları, ısınmada da kuru dalları

kullanılırdı. Hayvanlar, kuru da olsa yeşil yaprağı büyük bir iştahla

yerlerdi. Neker hazırlığının en zor yanı Ramazan ayına denk gelmesi idi.

Neden mi? Çünkü pelit dalları kesilirken çıkardığı koku müthiş ağız

kuruluğu ve susuzluk yapardı. Öyle ki oruçlu insan için büyük sabır

gerektiren bir hal alırdı.

Bu iş bittikten sonra sıra kışlık yakacak odun hazırlığına gelirdi.

Ormanları dolaşır kurumuş ağaç ve dallar kızak boyu kesilerek getirilirdi.

Yaş ağacın kesilmesi ve getirilmesi yasaktı; her daim “önceleri Ormanları

Koruma askerlerinin, daha sonra da “Orman Bakım Memuru”nun nefesini

ensemizde hissederdik.

Çocukluk döneminin ilk yıllarında olacaktı; “Orman askeri”

uygulaması vardı. Silâhlı Orman askerleri at sırtında köy ve ormanlıkları

dolaşır kaçak olarak orman ağaçları kesip evlerine getirenleri mahkemeye

verirlerdi. Bu nedenle köylülerin korkulu rüyası olmuşlardı. Daha sonraki

yıllarda ise bunun yerine “Orman Bakım Memuru” uygulaması getirildi.

Hatırladığım kadarıyla köyümüzden sorumlu ilk “Orman Bakım Memuru”’

da Molla Eyüpgillerden Osman UYGUR amca idi.

Sonbaharın ortalarına doğru Mezire’deki pantalar (yabanı armutlar)

olgunlaşırdı; diğer bir ifadeyle ciğerleşirlerdi. Yani, kahverengi görünüme

dönüşüp yenecek kıvama gelirlerdi. Tatlı olanlar toplanıp çuvallara

doldurarak kızakla eve getirilirdi. Bazı aileler pekmez yaparken bazıları da

yiyerek tüketirlerdi.

Page 27: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

27

Bugünden geçmişe bakıldığında kızılcık hasadı konusunda büyük bir

ihmal içerisinde bulunduğumuzu itiraf etmeliyim. Kızılcık şifa deposu olan

bir meyve olmasına rağmen dere kenarları ve kırsal alanlarda diplerine

dökülüp çürüyüp giderdi. Genelde birçok aile bunları toplayıp koruk veya

pestil yaparak kış bahara kadar özellikle bulgur pilavı eşliğinde yiyelim

diye akıllarından geçirmezlerdi. Yapanlar da vardı ancak, sayısı 5- 10 kişiyi

geçmezdi.” Böylece o güzelim meyveler diplerine dökülüp heder olup

giderdi. Ekim ayında da buğday tarlalarının sürülmesi devreye girerdi.

Çiftle (sabanla) tarlalar sürülürken mola zamanında da olgunlaşmış

kirkatlar (alıçlar) toplanıp yenirdi. Çift sürme işlemi bitince bu defa tarlada

tapan gezdirilerek oluşmuş tümsekler düzleştirilirdi. Dolayısıyla ekin

tırpanla bu haliyle daha kolay biçilirdi. Dikkat edilirse anlatımda hep çift

(saban) den bahsedildi. Denebilir ki, peki hani o “Eğitmen Okulundan”

verilen pulluk ne işe yaradı? Pullukla tarla sürülürken toprağın üstünü alta

çevirdiği ve gübreli toprağın da altta kaldığı için verim düşük oluyordu. Bu

nedenle tercih çift (saban) yönünde olurdu.

Kocakert’te hozana dönüşmüş bir tarlamız vardı. Uzun süre

kullanılmadığı için içerisi yabani ot ve dikenli çalılarla kaplanmıştı. O tarlayı

ilk defa sürerken bu pulluğu kullandık. Toprak tepilip o kadar serleşmişti ki

iki çift öküzün çektiği pullukla zor zahmet ancak sürebildik. Başka

zamanlarda ise, derin ark açarken de pulluktan yararlandık.

Kasım ayı ile kış da kapımızı çalardı. Önce “Kürdevan dağına” sonra

köyümüze kar düşerdi. Kış bahara kadar toprak yüzünü göremezdik.

Periyodik olarak sabahla beraber hayvanların bakımı, ısınmak için odun

hazırlığı derken akşam olurdu. Hayvanların bakımı hayli zaman alırdı.

Şöyle ki, sabahın ilk ışıklarıyla kalkıp ot-saman olarak yemleri verilir ve

altları temizlenirdi. Daha sonra su içirme faslına geçilirdi. Karanlık ahırda

devamlı kalan hayvanlar açık havaya çıkınca rahatlamanın verdiği hazla

kendilerini özgür hissedip zıplayarak koşmak isterlerdi. Bu nedenle su

içmekten dönerlerken ev halkı kontrolünde tekrar ahıra sokulmaları

sağlanırdı. Akşama doğru tekrar saman verilerek günlük bakım hizmeti

son bulurdu.

Page 28: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

28Şimdi bile hatırlıyorum; eğer alaf (yem) verme zamanını

geçirdiğimizde hayvanlar hemen peş peşe böğürerek bizleri uyarırlardı.

Yemlerini yiyince de artık keyiflerine diyecek kalmazdı.

Ayrıca ayda birkaç kez büyük baş hayvanların kaşağı ile tımarları

yapılırdı. Kaşağı, ağzı tarak gibi dişli bir sac veya tahta parçasından

yapılırdı. Arada sırada kaya tuzu yalatılırdı.

Mahallenin yetişkin erkekleri akşam yemeğini yedikten sonra

Mahmut Ağagilin köy odasında bir araya gelip hem sohbet edip hem de

bilgi alışverişi yaparlardı. Kadın ve çocuklar ise komşu ziyaretinde bulunup

bol bol masal dinlerlerdi. Ev sahibinin meyve ikramı ise komşuluk

ilişkilerinde saygınlığı artırırdı. Biz çocuklar ise ya beş taş oyunu veya

yüzük oyunu oynayarak gecemizi geçirirdik.

Ev Yönetiminde Kadın Hizmetleri:

En çok zahmeti ise kadınlar çekerdi. Yemek yap, hasır doku, inekleri

sağ, çorap ve fanila ör derken günleri hep koşuşma içerisinde geçerdi.

Hele çocuk bakım ve büyütülmesi başlı başına sorundu. O zaman şimdiki

gibi hazır çocuk bezi yoktu. Ana, çift katlı peştamala benzer çaputun

üzerine bir miktar ince kum koyar sonra ateşte ısıttığı pileki veya taş

parçasını kumun içine koyarak ısıtırdı. Sonra altı çıplak olan bebeği kumun

üzerine yatırıp çaputun uçlarını bağlar ve tahta beşiğe yatırırdı. Bebek

altını ıslatıp kakasını yapınca da bağ çözülür ve kumun pislenmiş bölümü

atılırdı. O zamanın nesli bizler bu koşullar altında gelişip büyüdük. Bu

yöntemle çocuk soğuktan korunurken bakımı da daha sağlıklı

olurdu.(Bugünkü nesilden durumu elverişli olanlar özellikle deniz sahilinde

sıcak kumlar üzerinde mayolu olarak yatıp hem güneşleniyor, hem de

“kum banyosu” yapıyorlar. Dahası yurt dışından milyonlarca turist onca

masrafları göze alarak koşup ülkemize geliyorlar. Neden mi? Güneş ve

kumdan yararlanıp daha sağlıklı bedene sahip olmak için!)

Bütün bu zorluklara rağmen ailelerde çocuk sayısı yine de 4-5’in

altına düşmezdi. Böyle olmasının asıl nedeni ise yol vergisinden

kurtulmaktı. O dönemde, nüfusu çoğaltmak maksadıyla, bekâr veya

Page 29: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

29çocuğu 5’in altında olanlardan yol vergisi alınmaktaydı. “Ya vergi

ödeyeceksin, ya da karşılığında işçi olarak (kara veya demir yollarında)

çalışacaksın,” denirdi.

Kadınlar için kış ayları uğraşısından biri de, özel bir beceriyi

gerektiren hasır dokuma işleridir. Lazut (mısır) hasadında koçanlar

üzerindeki poçiler koparılıp saklanırdı. Bugün ki nesil poçinin ne olduğunu

bilmeyebilir. Poçi, mısır koçanı üzerindeki yapraklara denirdi. Kışın ılık

suda yumuşattıktan sonra özel tezgâhında hasır olarak dokurlardı. O

dönemde hasır, halı-kilim yerine kullanılan kendine has bir sergi işlevini

görürdü.

Yemek çeşitleri oldukça sınırlı idi. Erkeklerin tafralarına maruz

kalmamak endişesiyle yemek çeşidi seçiminde hayli zorlanırlardı.

Sonbahar ve kış döneminde yapılan yemeklerden aklımda kalanlar: Lobiye

(barbunya) veya beyaz fasulye yemeği, bulgur pilavı, hasuta, lahana ve

kabak çorbası, erişte, soğanlı patates, mısır lapası, tutmaç aşı (lor

çorbası); eğer yemek yoksa bayatlamış cadi (mısır ekmeği) tabağa

doğranıp üzerine ısıtılmış süt dökülerek yenirdi veya pekmez üzerine

kaynatılmış tereyağı dökülüp bununla yemek ihtiyacı giderilirdi.

Şimdiki gibi çelik tencere, porselen tabak ve teflon tava, madeni

çatal-kaşık yoktu. Kap-kaçak olarak kullanılan tabak, sitil, tava, güğüm,

bakraç, kazan, teşt, bakır aksamlı ev araçlarıydı. İç yüzeyleri kalay

yapılarak kullanılırdı. Böylece zehirlenmenin önüne de geçilirdi. Çatal

yoktu, kaşık ve kepçeler ise sert ağaçtan yontularak yapılırdı. Genelde her

aile ferdinin birer kaşığı olurdu. Yine sert ağaçtan oyularak ekmek teknesi

yapılırdı. Un bunun içinde su ile yoğrularak hamur yapılırdı. Mayalanması

tamamlanınca tahta sofra üzerinde ya şoti (bazlama) veya iri çörek yapılıp

toprak pilekide pişirilirdi. Pileki, yapışkan çamurdan yapılmış, içleri çukur

tepsiye benzer iki kaptan oluşurdu. Önce ateşte iyice ısıtılıp içerisine

çöreklik hamuru yerleştirdikten sonra diğer kapağı üzerine kapatılırdı.

Üzerine de biraz ateş koru dökülerek ekmeğin pişmesi böylece sağlanırdı.

Bazlama ve yufka ise, yine yapışkan çamurdan yapılmış sac şeklindeki

pilekide pişirilmekteydi.

Bazı zamanda yağlı hamurla kete, yağlı ve cevizli yufka ile de

katmer yapılırdı. Hepsi de organik ürün olduğu için lezzetine doyum olmaz

Page 30: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

30ve iştahla yenirdi. Cadi (mısır ekmeği) de buna benzer yöntemle

pişirilirdi. Bazı günlerde de yufka açılıp tereyağı çalıp yenirdi. Arkasından

bulaşık yıkama işi başlardı; sabun bulamayanlar ocak külü kullanıp yağları

ancak böylece çıkarabilirlerdi. Tüm bu işleri kim yapardı; elbette

kadınlar!… Yemek, masada değil yerde sofra etrafında oturularak yenirdi.

Önce sofra altı tabir edilen örtü yere serilir ve üzerine 30 cm yükseklikte

tahtadan yapılı yuvarlak sofra konurdu. Sofranın ortasına yemek dolu

büyükçe bir kap konur ve herkes aynı kaptan yemeğini yerdi. Bu oturuş

biçimi kişinin daha az yemek yemesini sağlardı ve böylece mide

alabildiğine doldurulmazdı. Bu nedenle köyde obez (şişman) insana pek

rastlanmazdı.

Bir Ramazan sahur vakti idi. Anam ve nenem önceden kalkıp hamur

yoğurup şoti (bazlama) tabir edilen ekmek pişiriyorlardı. Anam bazlamayı

pişirirken nenem de üzerlerine tereyağı sürüyordu. Ekmeklerin kenar

kısımları kalın ve ortaları daha ince olduğundan eriyen yağın bir bölümü

ortalarında birikirdi. Sıra yemeğe gelince kendimce kurnazlık yapıp

kenarların yenilmesini bekler ve orta kısımları almaya çalışırdım. Çünkü

orta kısım daha lezzetli olurdu.

Kadınların işleri bunlarla da sınırlı değildi. On beş gün de bir çamaşır

yıkama zahmetine katlanırlardı. Zahmet diyorum gerçekte uğraşı

gerektiren bir hizmetti. Şöyle ki, evlerde çeşme olmadığı için önce

güğümlerle dışarıdan su taşıyıp büyük kazan veya teşt (bir nevi geniş

leğen) içinde ısıtılırdı. İçine çamaşırları koyup kaynattıktan sonra tahtadan

yapılı tekne içinde birer birer tokaçlanarak yıkanırdı. Çamaşırın kirliliği

ancak bu işlemle giderilirdi. Sabun bulamayan kadınlar bunun yerine kil

toprak kullanırlardı. Çamaşır yıkama kış aylarında, hem su taşımak ve

hem de kurutma yönünden daha zahmetli olurdu. Yine böyle bir kış

gününde anam çamaşır yıkama için iki güğümle su taşıyordu. Karda

yürürken ökçelerinden sıçrayan karların çorapsız topuklarını ne denli

kızartmış olduğunu şu anda dahi görür gibiyim.

Sonbaharda un yapılacak tahılın yıkanıp kurutulması da kadınların

görevi idi. Ayrıca bir miktar yıkanmış buğdayı önce kazanda pişirir ve

kuruttuktan sonra da el değirmeninde öğüterek bulgur yaparlardı. Nişasta

Page 31: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

31çıkarmak da kadınların görevleri arasındaydı. Bu arada bir hatıramı

sizlerle paylaşmak isterim:

Anam bir miktar yıkanmış buğdayı teşttin içine koyup üzerine su

doldurdu. On beş gün kadar bekledi. Suyun üzerine köpükler çıkınca

buğdayları elle sıkarak nişastasının dışarı çıkmasını sağladı. Böylece posa

durumuna gelen buğday kabuklarını çıkarıp attı. Bu işlemi sürdürürken

ilâve su kullandı ve teşt ağzına kadar doldu. Yarım gün bekledi ve nişasta

dibe çöktü. Şimdi su ile nişastanın ayrışması gerekiyordu, fakat nasıl

yapılacak; en küçük hareketle nişasta dağılıyor ve bulanık su haline

dönüşüyordu. O günkü koşullar altıda siz olsaydınız bu işi nasıl

başarırdınız? Geçerli bir çözüm bulamadınız ise anamın uyguladığı yöntemi

anlatayım:

Elinde bıçakla bostana gitti ve biraz sonra sapı eğik kabak yaprağı

ile döndü. Sapın ucundaki yaprağı da kesti. Biliyorsunuz kabak yaprak

sapının içi delik olur. Sapın bir ucunu parmağıyla tıkadı ve diğer ucuna su

akıttı. O ucu da diğer parmağıyla kapattıktan sonra götürüp yavaşça bir

ucunu teştin içine soktu, diğer ucunu da dışarıya çıkarıp sapın deliklerini

açınca suyun tahliyesi başladı. Nişastanın yüzeyinde az bir miktar su

tabakası kalmıştı ki, onu da güneş altında buharlaştırarak hasarsız nişasta

elde etti. Anamın bu uygulaması bende şu kanaatin oluşmasına yol açtı:

“İnsan hayatı; eğitimden, aileden, çevreden ve deneyimlerle elde

edilenlerle şekillenen bir düşünce yolculuğudur. Beynimizin büyüklüğü hep

aynı kalır ama beynin içindeki zihnin kapasitesi her gün genişler; her gün

yeni bilgilerle şekillenir.” İşte bu nedenledir ki, bugünün nesli geçmişe

göre farklı bir konumdadır.

Yoksulluk Yılları:

1940’lı yıllar ülkemiz için felâket günleri olarak değerlendirilir. Çünkü

İkinci Dünya Savaşı başlamıştır. Almanlar güçlü ordusu ile bütün komşu

ülkelerini işgal edip bir taraftan kuzey Afrika’ ya, doğuda da Kafkaslara

kadar ilerlemişti. O tarihte köyün yüksek yerlerinde hava açıkken top

seslerini işitir heyecan duyardık. Türkiye önceki tecrübelerine dayanarak

Page 32: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

32bu savaşa katılmaz. Yapılan tehditleri ısrarlı ve diplomatik

manevrayla idare edip geri çevirir. Fakat tedbiri de elden bırakmaz. Silâhlı

Kuvvetleri güçlü tutmak amacıyla dört tertip askeri silâhaltına alıp askerlik

süresini de dört yıla çıkarır. Böylece ülke nüfusunun iş görecek gençleri

ekonomiden uzaklaştırılıp tüketici durumuna getirilir. Bu kadar çok askerin

beslenmesi, barınması, giyim-kuşamı ve kullanacağı silâhın tedariki

devlete sorun olur. O dönemde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Genelkurmay

Başkanı da Mareşal Fevzi Çakmak’tır. Bu nedenle tüm ulus kemer sıkar.

Vergiler arttırılır, üretilen hububattan öşür adıyla onda bir vergi alınır.

Hatırladığım kadarıyla köyümüzde de harman zamanı görevli memur

(Eğitmen Ali Öztürk) gelip çıkan tahılı ölçerek devletin hakkını ayırıp

götürürdü. Bunun uzantısı olarak ekonomik sıkıntılar da baş gösterdi.

Başta gazyağı olmak üzere şeker, çay, kibrit, mum, giyim kuşam gibi

öncelikli temel ihtiyaç maddeleri piyasadan çekildi; mevcutların ise fiyatları

yükseldi. Doğal olarak pahalık da arttı. Devlet, kendi memurunu gözetmek

amacıyla aralıklarla çay, şeker, makarna ve pirinç gibi gıda maddeleri ile

karı-koca için elbiselik kumaş dağıtırdı. Genelde halk kesiminin büyük

bölümü ise yoksulluğun pençesinde kıvranıp durmaktaydı. Tikmanet’ de

Abdurrahman ağa, Salihağagil de Mahmut ağa, Şatirgil de Osman ağa ve

Yukarımahalle de Baş ağa (Hafız Bozkurt amca) dışında kalan köy halkının

gerek arazi ve gerekse barındırdığı hayvan miktarı yönünden imkânları

kısıtlı idi. Ürettiği ürün ise ancak kalabalık ev halkının beslenme

ihtiyaçlarını karşılıyordu.

O dönemde köyümüzde yetişkin sigara tiryakisi erkeklerin yan

ceplerinde ağzı büzgülü küçük bir bez torba taşınırdı. Bu torbada çelik

demirinden yapılı çakmak, çakmaktaşı ve kav bulunurdu. Çakmak, eskimiş

tırpanların sırt demirinden “Aslan Usta tarafından” yapılırdı. Çakmaktaşı,

çok sert özel taş parçasıdır. Kav, ormanlık alanda kavak ağacının

gövdesinde oluşan mantar kurutularak elde edilirdi. Çakmaktaşı sol elin üç

parmağı arasında bir miktar kavla beraber tutturulup sağ eldeki çakmağı

hızlı olarak taşa sürttürünce çıkan kıvılcımla kav ateş alırdı. Üzerine

üfleyerek sigara tutuşturulurdu. Dahası kibrit bulamayanlar soba ve

ocaklarını da bu yöntemle yakarlardı. Evlerde gazlı “İdare lambası”

aydınlığında uzun kış geceleri geçirilirdi; gazı bulamayanlar ise ocakta

Page 33: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

33yaktıkları ateşin aleviyle yetinirlerdi. Sokağa çıkıldığında da çıra

tutuşturup aydınlığında yürünürdü. Böyle bir ortamda kimse başkasını

kıskanmazdı. Çünkü fukaralık kaderlerini böyle düzenlemiş ve birbirine

benzetmişti.

Sigara tiryakileri zor günler yaşadı. Tekel hazır sigaraları ince sarım

olduğu için doyumlu olmuyor ve de çok pahalı idi; dolayısıyla tiryakiler

kaçak tütüne yöneliyorlardı. Bu defa sigara kâğıdı bulmak başlarına sorun

olurdu. Çok fakirler mısır koçanın ince yaprağını sigara kâğıdı yerine

kullanırlardı. Buna karşın zaman zaman da tekel memurlarına yakalanıp

ceza ödemek durumunda kalırlardı.

Bu denli fakirliğe rağmen o dönemde her aile genelde 4-6 çocuk

sahibi idiler Neden mi? Yol vergisinden kurtulmak için!... Nüfus arttıkça

geçim de zorlaşıyordu. Bu nedenle uzun zamandır kullanılmayıp hozana

dönüşmüş tarlalar tekrar işlenmeye başlandı. Hatta, bugün “kitat

şenliklerinin” yapıldığı saha bile ekilip biçilen tarla durumuna çevrilmişti.

Yine bununla beraber daha çok hayvan beslemek ihtiyacı duyuldu. Ancak

kuraklığın hüküm sürdüğü yıllarda ot- saman tedariki sorun oluyordu

başlarına. Genelde Mart ayının son günlerinde hayvan yiyecekleri

tükenince, henüz karlar eriyip çimenler meydana çıkmadığından bazı

aileler kırsal alanda yetişen ve adına “geven” denen dikenli bitkinin

köklerini çıkarıp önce çekiçle dövüp yumuşattıktan sonra hayvanlarına

yedirme zorunda kalırlardı.

Köy Yaşamının Cazip Yönleri:

Çekilen ekonomik sıkıntılar ve çaresizlik durumu, köy halkını,

canından bezdirmiş suratı asık talihsiz bir durumla karşı karşıya getirdiği

şekilde anlaşılmasın. Köy halkı, bir tebessümle de olsa yaşamlarını

güzelleştiren değişik fırsatları değerlendirip yaşamlarına yön verirlerdi.

Örneğin; el âleme el açmadan yaşamlarını destekleyen ihtiyaç maddelerini

kendileri üretip kendileri tüketmenin huzurunu yaşarlardı.

O dönemde tüketilen gıdaların hepsi organik idi. Yani genetiği

değiştirilmemiş sağlığa elverişli ürünlerdi. Örneğin, yedikleri besin değeri

Page 34: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

34yüksek köy yumurtaları, kümeste kimyasal madde karıştırılmış

yemlerle beslenen değil, doğal ortamda özgürce dolaşan tavuklara aitti.

Yine tükettikleri süt ürünleri de, bugün olduğu gibi besi çiftliklerindeki

kimyasal madde karışımı yemler yedirilen manda, inek, koyun ve keçi’den

değil, kırsal alanlarda serbestçe dolaşıp doğal yollarla beslenen

hayvanlardan elde edilmekteydi. Dolayısıyla üretilen süt ürünleri de besin

değerleri yüksek organik ürünleri oluştururdu. İnsanlarımız bunlarla

beslendikleri sürece de hem sağlıklı ve hem de daha güçlü oluyorlardı.

Örneğin, büyük şehirlerdeki yaşantıya bakıldığında genetiği bozulmuş

besinlerle beslendikleri için halkın büyük bölümü kolayca hastalanıp

hastane koridorlarında muayene sırası beklemektedir. Oysa, o dönemdeki

köy halkımız ise sağlıklı beslendikleri için doktor yüzü görmeden

hayatlarını devam ettirirlerdi.

Akşamları otlaktan dönen hayvanlarını seyretmek; onların

yavrularına seslenişlerini dinlemek; İlkbahar aylarında rüzgârın ekin

tarlarını deniz dalgası gibi okşaması; önce çiçek sonra meyve ağaçlarının

görünümleri gören gözler için neşe kaynağı olurdu.

Ayrıca, köy düğünü ve “Dalâhet şenliklerini” de bu kapsamda

sayabiliriz. Şenlik denince ilk akla davul ve zurna eşliğinde sergilenen halk

oyunları ile pehlivan güreşleri gelirdi. Zurnanın ustası ise Tayyip amca idi.

Tayyip usta “zurna çalmada” büyük bir yeteneğe sahipti; zurnayı adeta

konuştururdu. Bu nedenle de yaşamı sürerince sanatını başkasına

kaptırmadı. Düğünlerde gençler oynamaktan yorulurdu fakat Tayyip usta

değişik makamlarda zurnaya üflemeyi sürdürürdü. Sonuç da, davulcu

ikram paralarını toplar ve Tayyip usta ile bölüşürlerdi.

Bu arada babamla ilgili bir anıyı hatırlatmak isterim. Biz aile fertleri

olarak ne oyun oynamasını bilir; ne de güreş tutabiliriz! Ancak,

seyretmekle yetinip hoşlanırdık. Yine bir düğünde köy halkı babama ısrarla

ricada bulunup beraberce oynamasını isterler. Babam, “ben oyun

oynamasını bilmiyorum” dese, halkın karşısındaki itibarı zedelenecek;-

öyleye o köyün okuma yazmayı öğreten ileri gelen kişisi idi- ; “kalkıp

oynasa beceremeyip gülünç duruma düşecekti!” Yapılan baskı ve ısrardan

hayli sıkılır. Birden aklına bir kurnazlık gelir ve der ki:” Tayyip ustaya

söyleyin “çarliston oyun havasını” çalarsa ben de kalkar oynarım!”

Page 35: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

35İstek Tayyip ustaya duyurulur, fakat böyle bir oyun havasının varlığından

ve nasıl çalınacağından haberi yoktur. Böylece babam da ısrarlardan

kendini kurtarıp rahat bir nefes alır.

Bir de köy yaşamında beraberliği pekiştiren etmenlerden biri sayılan

“cağ kebabı” birlikteliğini anlatmadan geçemeyeceğim. Yılda birkaç kez

olsa da köyün delikanlı çağındaki gençleri bir araya gelip soğuk subaşında

kendilerine cağ kebabı ziyafeti verirlerdi. Ortaklaşa katılımla satın alınan

semizleşmiş koç kesilip etleri biber, soğan ve tuzla terbiye edildikten sonra

uzun bir sopaya dizilirdi. Yakılan ve korlaşan ateşin karşısında çevire

çevire pişirilirince önceden hazırlanmış kısa ve ince cağlara geçirilip kesilir

ve sırayla dağıtılırdı. İlk yenen cağlar hem tuzlu ve de acımsı olduğu için

bol bol soğuksu içirirdi. Bu arada ev halkı da unutulmazdı; onlar için de bir

miktar cağ evlere götürülürdü. Böylece, “her ne kadar çalgı, şarkı, türkü

olmasa da”, karşılıklı şakalaşma ve kebabın lezzetinin verdiği keyifle hoş

bir zaman geçilirdi. Ben de bir defa yayla zamanı Dalâhette “Cağ kebabı”

ziyafetine katılmıştım.

İlkokul Yılları:

1941 yılı sonbaharında ilkokula başladım. Nüfus kâğıdına göre henüz

altı yaşında idim. Bu nedenle birinci sınıfa kayıtsız olarak devam ettim.

Öğretmenim babamdı. Okuma-yazmayı ondan öğrendim. Harfleri öğrenip

heceye geçtiğimiz günlerde ilk önce ANA, BABA, kelimelerinin okumasını

öğrendik. Bu defa babam kara tahtaya “ DANA” kelimesini yazıp kim

okuyacak diye sordu. Parmak kaldıranlar babamın yanına gidip kulağına

sessizce söylediler. Ben de gidip kulağına “D-ANA” diye okudum. Sonra

heceleyerek doğrusunu öğretti. İkinci yıl kayıtlı öğrenci oldum.

Okulumuz ahşap bina olup hatırladığım kadarıyla dört sınıf bir de

öğretmen odasından oluşmuştu. Önünde geniş bir oyun sahası- bahçesi-

ve iki kenarını dolaşan su arkı vardı. Cuma günleri büyüklerimiz gelir arkın

kenarında sıralanıp aptes alırlar ve yanı başındaki Camide de Cuma

namazlarını kılarlardı. Birinin aptes suyunu, yanında diğer kişinin tekrar

kullanması hiç de doğru olmayan davranıştı. Fakat kendilerince bir sakınca

Page 36: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

36görmüyorlardı. Yine okulun batı ve doğusunda eski dönemlere ait üç

ayrı mezarlık vardı. Babamın teklif ve gayretiyle mezarlığın birisi sökülüp

kazıldıktan sonra meyve ağaçları dikilip okulun önü güzelleştirildi. Okulun

tüm öğrencileri de bu faaliyetlere katıldı. Daha sonraki yıllarda bu ilâve

bahçe içerisinde bir ailelik öğretmen evi yapılarak hizmete sokuldu.

1942 yılında kız kardeşim Naziye dünyaya geldi(1942:1995).

Böylece üç kardeş olduk. O döneme ait bir anımı sizlerle paylaşmak

isterim:

Bir yaz günü idi; anam ve babam tarlada orakla ekin biçiyorlardı.

Ben de tarla bitişiğindeki bahçede henüz bir yaşında ki kardeşim Naziye’ye

bakıyordum. Dut ağacına çıkıp elimle topladığım dutları yere atıyordum.

Ne var ki Hecriye yere inmeden yiyip bitiriyor ve Naziye’ye bir şey

bırakmıyordu. Önce yememesi için Hecriye’ye seslendim ve biraz daha dut

toplayıp aşağıya attım. Yere indiğimde dut bulamayınca Hecriye’yi

hırpalayıp ağlamasına sebep oldum. Bu olay üzerine babam sinirlenmiş

olacak ki elinde orakla koşarak geldi. Hemen çocuğu sırtıma alıp bahçe

içerisinde koşmaya başladım. Anam tarladan ”Çocuğu yere bırak!” diye

seslendi. Ben de çocuğu yere bırakıp koşmaya başladım. Yetişemeyeceğini

anlayan babam elindeki orağı arkamdan fırlattı ve sapı boynuma isabet

etti. Ben de o hızla uzaklaşıp bir mısır tarlasında saklandım. Öğlen üzeri

eve dönmeyince babam aramaya çıkıp mısır tarlasında beni yakalayıp eve

getirdi. Babamın bu davranışı hiç de onaylanacak iş değildi. Ya orağın sapı

değil de ağzı isabet etseydi sonuç ne olurdu? Bir anlık öfke hem benim ve

hem de kendisinin yaşam dünyasını karartırdı. Bu nedenle “Öfke ile

kalkan, zararla oturur atasözünü” bir nasihat olarak devamlı aklımızda

tutmalıyız.

Babama üç maaş tutarında ilâve ikramiye verildi. Babam da anamın

gönlünü almak amacıyla kendisine altın almak istedi; fakat anam bunun

yerine koyun almasını teklif etti. O zaman bizim koyunlarımız yoktu.

Parayla yün alıp çorap, hırka, kazak gibi ihtiyaçlar dokuyup giyilirdi.

Babam önce üç tane, daha sonra bir tane olmak üzere dört koyun aldı. Ne

var ki bir kış gecesi kömün (barınak) kapısı açık bırakılmış ve koyunun

birisini kurt kapmıştı. Ailece çok üzüldük!

Page 37: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

37 1942 yılında yeni bir akrabayla tanıştık. Dedemin kız

kardeşi Sebahat nenemin oğlu Şaban (Gültekin) emmi (amcam)

muhacirlik döneminde Samsun-Çarşamba’da evlenip orada kalmış. Sonra

baba ocağını özlemiş olacak ki eşi ve çocuklarını da alarak Sakarya köyüne

döndü. Çocukları Osman benden biraz büyüktü, Cemalettin ise yaşıtımdı.

Tanışmak için bize geldiklerinde ayaklarındaki kunduralar gözüme takıldı.

Benim ayağımda ise çapula vardı. Cemalettin bizde kalarak ilkokulun

birinci sınıfına devam etti. Tabii aynı yatağı paylaştık. Ben de sevinçliydim;

çünkü oyun oynayacak arkadaş edinmiştim. Ertesi yıl akrabalar destek

vererek Cola’da Şaban amca ailesi için yeni bir ev yaptılar. Zaman

içerisinde diğer ihtiyaçları peyderpey giderildi.

Babamın eğitmenlik kurs döneminde arıcılık hakkında da gerekli

bilgiler verilmiş. Köylülere örnek olması yönünde okulda arıcılık hizmetine

başladı. Kendi malzemelerini kullanarak modern arı kovanları ve içlerine

petek oluşacak mumlu kâğıtlı çıtaları yaptı. Muhtarın da gayretiyle arı

edinip kovana konuldu. İlerleyen yıllarda oğul veren arılar takip edilerek

kovanlara konup mevcudu 8-10 kovana ulaştı. Her yıl sonbaharda ballar

satılıp köy bütçesine gelir kaydedildi. Bir dönem de babam alıp ev halkını

balla doyurdu.

23 Nisan Çocuk Bayramı günü idi; Kale’ye (Ardanuç İlçe merkezine)

gidenlere ben de katıldım. Çarşıya vardığımızda değişik bir ortamın verdiği

ruh haliyle dükkânların önünden yürüyerek tanımaya çalıştım. Daha sonra

da ilkokulun bahçesinde yapılan şenlikleri izlemeye gittim. İki öğrenci

seyirciler arasında dolaşıp biri “Çocuk Esirgeme Kurumu” kâğıt rozetini

yakaya takarken diğer öğrenci de boynuna astığı kumbaraya para

atılmasını sağlıyordu. Utanma duygusuyla ben de madeni para attım.

Çarşıda portakal satıldığını görünce merakla ben de bir adet aldım. Hoşa

giden güzel bir kokusu vardı. Akşama doğru eve döndüğümde dedeme

verdim. Cebinden çıkardığı çakısı ile kesip kabuğunu ayırdı ve ev halkına

birer dilim dağıttı. Portakalı ilk kez görüp tanımam da böyle oldu.

Dördüncü sınıfta iken öğretmen olarak Hot’lu Hasan Yılmaz atandı.

Ne var ki askerlik hizmeti için bir süre sonra ayrıldı. Karlı bir kış günü idi;

okul öğrencileri toptan Molla Eyüp’lerin evleri hizasına kadar kendisine

refakat edip gözyaşları ile vedalaşıp uğurladık. Bir müddet öğretmensiz

Page 38: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

38kaldık. Sonra Cılavuz Köy Enstitüsü’nden Seyfettin Ermişoğlu

adında bir öğrenci uygulama eğitimi için vekil öğretmen olarak atandı.

Beşinci sınıf öğretmenim oldu. Seyfettin öğretmen, Şavşat ilçesine bağlı

Yavuz köyünden olup babadan yetim olarak büyümüş. Bir gün okulumuza

çıkageldi. İyi de henüz kendini yönlendirecek yaşta değil; üstelik yabancı

bir ortamda nerede barınacak, ne yiyip ne içecek gibi sorunlarla karşı

karşıya. Babam alıp eve getirdi. Evimiz iki göz odadan ibaretti. Artık

dedemle birlikte bir odada misafir edildi. Diğer odada da nenem, anam,

babam ve dört çocuk kaldık. Okul tatil oluncaya kadar misafirlik devam

etti.

Yanında, şiirlerini yazdığı bir ajanda defteri vardı. Çocukluk bu ya!

Özenip bana vermesini söyledim; beni üzmemek için defteri verdi. Fakat

belki de belli etmeden üzülmüş olabilirdi! Çünkü o da gençlik döneminin

ilkbaharını yaşıyordu. Onun da kendine özgü özentileri, düşleri vardı.

Emellerine engel olduğum için şimdi içimde burukluk hissediyorum. Ancak

bana çok yararı olduğunu da söylemeliyim. Defterin başlangıç ve sonunda

tarih, coğrafya, matematik ile geometri gibi konularda temel bilgi

özetlerine yer verilmişti; bir bölümünü ezberledim. Daha sonraki yıllarda

ders çalışırken onlardan yeterince istifade ettim.

Seyfettin öğretmen okuldan mezun olduktan sonra bir yaz ayında

tekrar gelip ailemizi ziyaret etti ve minnettarlığını bildirdi. Seyfettin

öğretmen şair yetenekli bir kişiliğe sahipti. Bereket köyüne ilk gelişindeki

izlenimini aşağıdaki şiirinde şöyle dile getirmişti:

BEREKET KÖYÜ ANILARI

On altı Mart geldim kavuştum sana,

Yedim ekmeğini aşını Bereket.

On bir Mayıs dağlar yol verdi bana,

Özledim baharın kışını Bereket.

v

Emin dedem vardı gönüller piri,

İçimde saklıdır boş kalmaz yeri.

Oğlu Osman Günver sözünün eri,

Beni de onlarla düşün Bereket.

Page 39: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

39v

Günver ailesi başımım tacı,

Onlar oldu bana hem ana bacı.

Bu öksüz gönlüme buldum ilâcı,

Altın olsun toprağı taşı Bereket.

v

Yatacak yer baktım gözlerim doldu,

Emin dede bana can siper oldu.

Yalnız bırakmadı yanına aldı,

Bu sevgide eşin yoktur Bereket.

v

Dağ, bayır her yanı gezdim dolaştım,

Suyun içtim ekmeğine alıştım.

Bir müddet öğretmen oldum çalıştım,

Helâl kazanmaktır işin Bereket.

v

Çevresi çok güzel, yaylası dağı,

Bolluk içindedir bahçesi bağı.

Yiğitler diyarı mertler otağı,

Eğilmez cihanda başın Bereket.

v

Seyfi dostlarını unutmaz fakat,

Arayıp bulmaya yetmiyor takat.

Sendeki hoşgörü sendeki şefkat,

Etti beni can yoldaşı Bereket.

Seyfettin ERMİŞOĞLU

CILAVUZ 14 Eylül 1946

EĞİTMEN OSMAN GÜNVER İLE KARŞILAŞMA

OSMAN: Şavşat kazasının Yavuz Köyünde,

Aşka meyil verip gezeni gördüm.

Türkçülük var damarında soyunda,

Türküler söyleyip yazanı gördüm.

Page 40: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

40

SEYFİ: Görevim var bu yerlere gelmişim,

Arkadaş keyif için gezen değilim.

Vatan sevgisine gönül vermişim,

Boş yere söyleyip yazan değilim.

OSMAN : Kalbinde kurmuşsun aşkın bağını,

Bir bir eritmekte yürek yağını,

Bu yolda hasreder tıfıl çağını,

Kol atıp deryada yüzeni gördüm.

SEYFİ : Görev aşkıyla bağrım doludur,

Yüreğimi yakan sevda gülüdür,

Tıfıl başım vatanımın kuludur,

Dipsiz deryalarda yüzen değilim.

OSMAN: Seher vakti bülbüllerin ötüşür,

Bahçesinde menekşeler kokuşur,

Şirin dillerine her şey yakışır,

Eğitmen Osman’ım ozanı gördüm.

SEYFİ : Bülbülün güllere sevdası vardır,

Sevgisiz yaşamın dünyası dardır,

En büyük sevgili vatan diyarıdır,

Seyfi böyle yazar ozan değilim.

Ardanuç- Bereket köyü 5 Mayis 1946

Osman GÜNVER- Seyfettin ERMİŞOĞLU

İlkokulun beşinci sınıf yıllarında olacaktı. Siyah renkte, boynuzları

hilâl şeklinde bir tosunum vardı. Güçlü bir boğa olsun diye hem sevgi

yönünden hem de beslenmesinde özen gösterdim. Sonbaharda kuşburnu

meyvelerini toplar ona yedirirdim. Çocukluk bu ya! Hasımlarını kolayca

yensin diye de boynuzlarının uçlarını bıçakla incelttim. Kuşburnu yiye yiye

Page 41: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

41hayvan çıldırmış olacak ki, bir gün dedemin arkasından saldırarak

boynuzlarıyla kaldırıp sırtına sallamış. Allah korumuş! Dedeme bir şey

olmamıştı. Hemen burdurup sakinleşmesini sağladık. O dönemde kuşburnu

meyvesine pek rağbet yoktu. Biz çocuklar sonbaharda hayvan otlatırken

olgunlaşmış meyveleri birer ikişer toplayıp yerdik. Sonradan öğrendiğimize

göre, vitamin deposu (C vitamini) bir meyve olup kaynatılıp çay gibi

içilince soğuk algınlığına iyi gelen bir özelliği varmış. Vesselâm gereği gibi

değerlendiremedik.

Kuraklık İle Mücadele:

1940 yılında başlayan ve dört yıl süren “İkinci Dünya Savaşı”nın

ülkeyi nasıl fakirleştirdiğine yukarıda değindim. Bu yeterli değilmiş gibi bir

de kuraklık hüküm sürmeye başladı. Köy halkı çareyi yağmur duasına

çıkmakta buldu. Erkekler dağ sırtına, kadın ve çocuklar da Türkmengil’e

çıkıp kurbanlar kesilip dualar yapıldı. Neticede, o gün hafif bir çiseleme

gelip geçti. Yeterli yağmur yağmayınca; daha önce var olup sonradan

battal hale gelmiş su kanalı(ark) yeniden onarılıp kullanmaya açıldı. Su

kanalı, Meşe köyünden Sakarya köyüne kadar uzanıyordu. Günlerce imece

şeklinde çalışarak hizmete sokuldu. Evet, sıra suyun adil olarak iki köy

arasında paylaşımına gelmişti. Nasıl bir yöntem uygulansın ki, kimsenin

itirazına yol açılmasın! Siz o günlerde yaşasaydınız ve de sizden soruna

çözüm üretilmesi istenseydi nasıl bir öneride bulunurdunuz? Teklif hayli

karışık ve üzerinde derin düşünmeyi gerektiren bir konu değil mi? Bir de, o

zaman ki aklı evvel büyüklerimizin uygulamasını aktarayım:

Bereket köyü mahallerinin konum durumuna göre su kanalının üç

ayrı yerinden su alınmakta idi. Tahta aksamlı su terazisi yapılıp kanalın

suyu santimetre hesabiyle önce ikiye bölünmüş, köyümüze ait su da yine

su terazisi ile santimetre olarak üç eşit bölmeye ayrılmış ve bunun bir

bölümü kanaldan dışarı akıtılmış; diğer iki bölümü ise ana kanala verilmiş.

Diğer iki bölüm için de farklı yerlerde su terazileri yapılarak uygulanmış.

Nasıl, ilginç buldunuz değil mi?

Page 42: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

42 Bu dönemde halkı sıkıntıya sokan diğer bir etken de salgın

halindeki “sıtma hastalığı” idi. Hastalığa yakalanan uzun süre titreme, ateş

ve halsizlik içinde yatağa bağlı kalıp nöbeti geçince ancak ayağa

kalkabilirdi. “Kinipiridin” adında sarı renkli bir ilaç (hap) kullanırdık. Bu

maksatla köyde mevcut durgun su halindeki bataklık ve sazlıklar kurutulup

hastalık önlenmeye çalışıldı.

Köye Yeni Bir Okul Yaptırılması:

Köy halkı kendi işleriyle uğraşabilmenin rahatlığını tam hissetmeden

bu defa daha büyük sıkıntıya sokuldu. Bir gün köyümüze ikindi vakti Artvin

Valisi geldi, köy halkı Mahmut Ağagilin arka bahçede toplandı. “Köyün yeni

bir ilkokul binasına ihtiyacının bulunduğu, okulun köy halkınca

yapılmasının gerekeceği, devletin maddi katkısının olmayacağını” ifade

etti. O günün ileri gelenleri itiraz etmeden teklifi kabullenip işe koyuldular.

Köy bütçesini güçlendirmek üzere herkese salma (vergi) kesildi. Parası

olmayanlar bedeni veya hayvanlarını çalıştırmak suretiyle borçlarını

ödemek zorunda kaldılar. Okul, Salihağa mahallesinde vakıf tarla üzerinde

inşa edilmeye başlandı. Binanın yapılması hiç de kolay olmadı. İmece usulü

taş, kum, kereste getirildi. Hatta mesafe kısalsın ve daha çok taş getirilsin

diye genç kadın ve kızları taş çıkarılan yerde sıraya dizip taşları elden ele

aktarmak suretiyle çalıştırıldı. Kireç ocağı açılıp yakılan taşlardan kireç

üretilirken ormandan getirilip biçilen tomruklardan da ihtiyaca uygun tahta

elde edildi. Bütün bu hizmetler yürütülürken yalnız duvar ustası ile

marangoz ustaları ücreti mukabili çalıştırıldı. Okul, 1946-1947 öğretim

yılında hizmete açıldı. Ne var ki; mimar ve mühendis gözetimi olmayan

inşaatta temel kazma işlemi hatalı olması sonucu bina duvarı çatladı ve

birkaç yıl sonra öğrenim yapılamaz hale geldi. Çocuk olmama rağmen o

gün ki halini olduğu gibi hatırlıyorum. Tarla meyilli idi, bir tarafta tam

temele inildi, fakat su terazisine göre seviyeyi tespit ederken diğer tarafın

temeli yüzeyde kalmıştı. Yani ham toprağa inilmeden temel inşa ettiler.

Böyle olmasının akıl hocalığını kim yaptı dersiniz? Duvar ustaları!...

Page 43: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

43Oysaki eski okulun bitişiğine bir derslik eklemek suretiyle ihtiyaç

karşılanmış ve fakir halkın bu denli ezilmesi de önlenmiş olacaktı. Nitekim

sonradan eski okulun yanına ilâve derslik yapıldı. Hani denir ya, “Türkün

aklı sonradan gelir!”diye, galiba bizim işimiz de böyle oldu!

İlkokuldan Mezuniyet:

1945 yılının başlangıç ayı olacaktı, kardeşim Metin dünyaya geldi ve

de en çok dedemi sevindirdi. Nihayet ben de 1945-46 öğretim döneminde

ilkokulu bitirdim. O dönemde bitirme sınavları başka okulun öğretmeni de

katılıp jüri oluşturularak yapılırdı. Benim sınavıma Ovacık köyü öğretmeni

Ali Balcı ile Seyfettin Ermişoğlu katılmıştı.

Bir yıl boş bekledim, ertesi yılın Ağustos ayında Artvin’de “ Sanat

Okulu” yatılı öğrenci imtihanının açılacağını duyduk. Sıcak bir gündü,

babamla birlikte yürüyerek Ardanuç üzerinden Artvin’e hareket ettik.

Kavurucu sıcağın etkili olduğu öğle üzeri Naldökeni geçip “Ziverhan”’a

gelince, önce yün çorap içinde pişmiş ayaklarımızı nehrin suyuna sokup

serinlettik, sonra da hanın önünde dinlenmeye çekildik. Han sahibi bağa

gidip bir salkım üzüm getirip bana verdi. Hararetten içim yanmış ve bitap

düşmüştüm. Böyle bir ortamda ikram edilen o üzüm benim için dünyalara

değdi. “Umarım mahşer günü karşılığını bulur!”. İkindi üzeri sıcaklık

etkisini yitirince yolumuza devam ettik; Artvin’e yaklaşınca hava da

kararmıştı. Uzaktan bakınca karşımızda yıldız gibi parlayan küme küme

ışık demetleri görünüyordu. İlk defa elektrik lamba ve ışığı ile

tanışıyordum. Kendi kendime harika bir şey diyerek hayranlığın sevincini

yaşadım. O geceyi handa kalarak geçirdik. O tarihlerde pek oteller yoktu;

han tabir edilen binaların altı hayvan (at-eşek) ahırı, üst katı ise insanların

hasırlar üzerinde yatacakları sekiler vardı. Yatak ise, ancak otel gibi

kullanılan birkaç odasında bulunuyordu. Ertesi günü kayıt için gittiğimizde

nüfus cüzdanını yanımızda getirmediğimizden dolayı imtihana giremedim.

Sakarya-Künye’den Eğitmen İsmail amcanın oğlu Tekin Özkan ile

karşılaştık; o da yaşının küçük olması nedeniyle imtihana girememişti.

Sınavda diğer soruların yanında “Alet işler el övünür” cümlesinin ne

Page 44: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

44anlama geldiğinin açıklanması istenmiş. İmtihana ben de

katılsaydım nasıl cevap verirdim diye düşünüp durdum.

Babam, fırından aldığı lavaş ekmeği ile beni kahveye götürdü ve

büyük boy bir bardak çay istedi. İki şekerli çayla beyaz ekmek yemek ne

hoş bir şeydi!

Köye dönüşümüz aynı güzergâhla değil, Sirye üzerinden dağ-tepe-

vadi aşılarak yapıldı. Sabah erkenden yürüyerek yola çıktık. Yolun bir

bölümü araç trafiğine uygun halde idi; o bölümü zorlanmadan

yürüyebildik. Sirye nahiyesine yaklaşınca kestirme diye dik yamaçlı patika

yollu takip ettik. Yolun sağ ve sol yanları öbek öbek çalı cinsi bodur

ağaçlarla haplıydı. Sıcağın etkisiyle cırcır böceklerinin durmak bilmeyen

seslerleri kulaklarımızı hayli hırpaladı. Nihayet Çoruh nehri kenarına

indiğimizde su sesi armonisiyle rahatladık.

Yolumuz bizi, iki çelik halat üzerine tahta döşenmiş acayip bir asma

köprüye getirdi. Önümüzde ki köprüden karşı tarafa geçilmesi

gerekiyordu. Ama nasıl olacak? Köprü hem dar ve hem de yürürken

sallanmakta. Nehir ise hayli kabarık, düşülürse, yüzme bilmeyenler için

felâketle sonuçlanır. Başka bir seçenek olmadığına göre cesaretimi

toplayıp büyük korku dolu heyecanla nihayet geçtim. Sonra “Boselt köyü”

ne yöneldik. Bir süre yürüdükten sonra köyün üzüm bağlarına ulaştık.

Babam belirli bağdan bir salkım üzüm kopardı ve beraber yedik; köye

gelince bağın sahibini sorup öğrendi ve parasını vermek istedi. Adamcağız

helâl edince teşekkür edip ayrıldı. Dik patika yolunu takip ederek dağın

sırtına çıktık; artık Kılarcet köyünün sınırları içerisindeydik. Nihayet ikindi

üzeri de evimize ulaştık. Bu vesileyle çevre bölgeleri de tanımış oldum.

YAKIN MAHALLE KOMŞULARI

İnsanoğlu dünyada varlığını toplum halinde yaşayarak göstermiştir.

Bu nedenle yaşantımızda hep komşular olmuş ve olmaya da devam

edilecektir. Ak günde kara günde ilk başvuracağımız kimse komşu

olmaktadır. “Komşu komşunun külüne dahi muhtaçtır”, denir. Bakmayın

arada sırada vuku bulan kırgınlık ve küskünlüklere; bunlar nefse

Page 45: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

45hâkimiyetin çaresizliğinden kaynaklanan yansımalardır. Hepsi

zaman içerisinde gelip geçer. Ancak bazı komşular var ki, söz ve davranışı

ile insana hayatını zehir eder. Böylelerine komşu değil, ancak düşman

denir ve bunlar komşudan sayılmaz. Gerçek anlamda komşu, karşılıklı

hoşgörü gösterip iyi ilişkiler içerisinde bulunanlardır. Bu duygu ve

düşüncelerle belleğimde yer etmiş yakın mahalle komşularıma ait anılarımı

siz okuyucularla paylaşmak isterim. Bu dünya fani, her şey gelip geçicidir.

İsmi geçen komşuların bir bölümü Yaratan’ına kavuşmuştur. Kendilerini

rahmetle anar varsa günahlarının bağışlanmasını; halen hayatta olanların

da mutluluk içerisinde sağlıklı bir hayat geçirmelerini dilerim.

1. Eğitmen Ali Öztürk

Dedemin kız kardeşi Nazife’nin oğlu, yani yeğenidir. Şatirgilden

Emrullah Acar amcanın kız kardeşi Selime yenge ile evli idi. İsmail ve

Mustafa adında iki erkek çocukları oldu. Ne var ki, mutlulukları hayat boyu

devam edemedi. Selime yenge bir hastalığa yakalanıp elleri ve başı

devamlı titrer hale geldi. (Belirtilerine göre tahminim Parkinson hastalığı

olsa gerek). Artık ev işlerini dahi göremez olunca amcam ayrılmak

zorunda kaldı. Küçük yaştaki çocuklara bakacak ve ev işlerini görecek

kadın gerekliydi. Bu maksatla amcam Erzurum-İspir İlçesinden dul ve iki

çocuklu Hayriye hanımla evlendi. Çocukların isimleri Nadrettin ve Fikriye

idi. Bir de yanlarında yaşlı neneleri vardı. Bunlarla beraber aile yedi kişiye

yükseldi.

Benim yaşıtım ve aynı zamanda oyun arkadaşım Mustafa idi. Yaz

aylarında onunla öküzleri otlatırken dere veya su arkları kenarında havuz

misali çalılarla örülü bir alan oluştururduk; üzerini çamurla sıvar ortasını

da delerdik. Sonra ark yapıp havuza su akıtırdık. Su, açılan delikten

akarken girdap oluştururdu. Papatya çiçeklerini koyduğumuzda dönmeye

başlar ve biz de bundan haz duyardık.

Nadrettin ve İsmail Cılavuz Köy Enstitüsüne kaydoldular. Beş yıl

sonra mezun olup Nadrettin öğretmen, İsmail ise Sağlık Memuru olarak

göreve başladılar. Mustafa ise İlkokul sonrası okumadı. Nadrettin ağabey

okul sonrası evlenip çoluk çocuğa karıştı. İsmail’i ise mezuniyet sonrası hiç

görmedim. Nadrettin ağabey Ali emmimi öz babası olarak kabul edip

Page 46: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

46hayatının sonuna kadar yanından ayrılmadı. Yaradılış itibariyle,

herkese saygılı, söz ve sohbetiyle kimseyi incitmeyen, sevdiklerinin hal ve

hatırını soran efendi bir kişilik sergilerdi.

Ali amcamla akrabalıktan kaynaklanan iyi komşuluk ilişkilerimiz

olmuştu; ta ki, bir bayram günü akşamına kadar. Ali amcam o gün

sabahleyin bayram ziyaretinde bulunup akşamüzeri evine dönerken

dayısını hatırlar ve gelip dedem ile yengesi nenemin elini öpmek ister,

onlar da böyle bir davranıştan kırılmış olacak ki ellerini öptürmezler;

üstelik bir de kendisine sitem ederler. Amcam beklenmeyen bu tepki

karşısında nefsine hakîm olamaz ve birkaç ağır söz söyleyerek yanlarından

ayrılır. Bu olay sonrası iki aile arasındaki kırgınlık uzun yıllar sürdü.”İnsan

beşerdir, çoğu zaman da şaşar”, derler. Hatasız kul olmaz; öyleyse,

hoşgörü göstermek gerekir. Büyüklere saygı, küçüklere sevgi insanlık

erdemi olduğu unutulmamalıdır.

Ali amcam emekli olduktan sonra köydeki arazilerini satıp Bursa’da

yerleşti. Kendisini en son Bursa’da 1983 yılında babamın cenazesine

gelmişti, orada gördüm. Oysaki İslâm dininde kırgınlık ancak üç gün

sürebilir; dördüncü günde barışma olmalıdır. Yapmayanlar, Hz.

Peygamber’e karşı gelmiş olup günaha girmiş olurlar. Keşke bu gerçekleri

bilip kendilerine olumlu yön verselerdi!

2. Hasan Demirkan

“Ünyeli Hasan” lakabıyla anılır; Osmanağagil sülâlesinin damadı olur.

Nenem Gülsüm ile evli olup Kaim ve Saliser adında iki çocuk sahibidir.

Onları tanıdığımda Hafız hocanın mülkünü işletmekte idiler. Kaim ağabey

benden birkaç yaş büyüktü; yine de en çok arkadaşlık yaptığım kişi olarak

anılarımda yer etti. Annesini gerçek ninem gibi severek kendisine hürmet

ederdim. Bir gün nasıl olduysa köprücük kemiği bölgesinde ağrı belirdi.

Meğerse burkulma olmuş. Gülsüm nene elini sabunlayıp ağrıyan yeri

masaj yaptı. Birkaç gün tekrar edince iyileştim. Üzerimde böyle bir hakkı

var rahmetlinin!

Hasan dede çok güçlü ve gayretli bir yapıya sahipti. Tek başına iki

ailenin arazilerini işler, bahçe çayırlarını biçer, harman işlerini yapar,

Page 47: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

47dutları döküp pekmez yapar, kışlık odununu hazırlar ve kışın da

hayvanların bakımını sürdürür ve de birikmiş gübreyi tarlara taşırdı.

Elbette Gülsüm nenem kendisine yardımcı olurdu, fakat bir dereceye

kadar. Çünkü onun da zorunlu ev işleri (ekmek ve yemek pişirmek,

çamaşır yıkamak, inekleri sağıp süt işlemek, meyve toplayıp kurutmak

gibi…) vardı. Neden sonra çocukları büyüyüp kendisine yardımcı oldular.

Ha, bir de arızalanan su borularını değiştirirdi. Ormandan uygun çam

ağaçları kesip getirir ve kuruduktan sonra iki metre uzunluğunda

doğrayarak özel burgu ile delip su borusu haline getirirdi. İşte bu nedenle

diyorum ki Hasan dede, benzerine pek rastlanmayan cinste güçlü ve

becerikli bir adamdı. Su kaynağı “Yukarı Mahalle’de idi. Aradaki mesafe

hayli uzak; dahası toprak altına döşenen çürümüş boruların değiştirilmesi

kolayca yapılacak işlerden değildi.

Kaim ağabey delikanlılık çağının ilk günlerinde idi ki, Peynirli

Köyünden Sultan abla ile evlendirildi. O sevindi, ben ise bir oyun ve sohbet

arkadaşını kaybetmenin burukluğunu yaşadım. Artık eskisi gibi sohbet

yapamayacaktım. Hatırladığım kadarıyla askere gitmeden önce iki kız

çocukları oldu. İlerleyen yıllarda Sultan abla söz ve davranışıyla kendisini

bizlere daha çok sevdirdi. Birkaç yıl sonra da kendi evlerine dönüp

yaşamlarını burada sürdürdüler.

1951 yılının Nisan ayı olacaktı; henüz Rize Lisesi birinci sınıf

öğrencisi idim. Bir gün öğle vakti çarşıda Kaim ağabeye rastladım; o da

beni arıyormuş. Üzerinde asker elbisesi vardı. Kolundaki çavuş arması

başka bir görünüm veriyordu. Erzurum’daki askerlik görevini tamamlayıp

köye dönerken Rize’ye uğrayarak beni görmek istemiş. Hoş sohbetten

sonra lokantada yemek ikramında bulundum ve Ardanuç’a uğurladım.

Bir yıl sonra yaz tatilinde köye döndüğümde onu işçi statüsünde yurt

dışına gittiğini öğrendim. Fakat gurbete fazla dayanamayıp bir yıl sonra

geri dönmüştü. Dönmesine dönmüştü de fakat konuşması değişmişti.

Şöyle ki, konuşmalarında artık “teşekkür” kelimesi yerine Fransızca

okunuşuyla “Mersi!” diyordu. Benim yabancı lisan dersim Fransızca

olduğundan ona bazı sorular sorup sıkıştırmaya çalışırdım. Sonuç ise

gülüşmek!... İşte böyle anılarım oldu rahmetliyle...

Page 48: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

48Komşuluk ilişkilerine gelince, yine karşımıza hoşgörü noksanlığı

çıkıyor. Eften püften işleri büyütüp gereksiz kırgınlıklar yaşandı.

Günlerimizin büyük bölümü küsmelerle geçti. Takdir edilecek husus ise,

kırgınlıklara neden olan taşlı sopalı kavga değil, karşılıklı gönül inciten

birkaç sitemli sözden ibaret olmasıdır. Peki, kazancımız ne oldu? O anda

sergilenen benlik duygusundan başka ne kaldı geriye? Fakat gel de

olgunlaşmamış nefse bunu anlat. Bugünden geçmişe bakınca insanın

aklına, “keşke bu da olmasaydı da o güzel ilişkiler üzerine leke

düşmeseydi” düşüncesi geliyor.

3. Hafız Hoca (Atalay)

Hem tarla, çayır, bahçe itibariyle ve hem de evlerimizin konumu

yönünden saygı değer komşumuzdu. İki oğlan üç kızları vardı. Eşini

”Hidayet nene” olarak tanıdım. Emrullah elektrik mühendisi olmuştu,

Abdullah ise ticaretle ilgileniyordu. Abdullah amcanın Ayten ve Engin

adında iki çocuğu vardı. Yaz aylarını köyde dede ve ninesi ile beraber

geçirirlerdi. Kızları, Emine, Sebahat ve Kıymet adında idiler.

Hafız Hoca varlıklı bir aile olması itibariyle yaşamları da farklıydı.

Evlerinin önündeki bahçeye beton bir havuz yaptırıp etrafını susam

çiçekleriyle donatmıştı. Ayrıca ormandan getirip diktikleri köknar (ladin) ve

soç (köknar) ağaçları ile değişik manzara oluşturmuştu. Havuzun

ortasında su fıskiyesi vardı. Su, Yukarı mahalleden çam ağacından yapılı

su borularıyla getirilmişti. Sırası gelmişken bununla ilgili bir anımı

anlatmak isterim:

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Hafız Hoca köye dönmedi. O zaman

evlerinde Hasan dede oturuyordu. Bir yaz günü anam-babam tarlada

çalışırken ben de Kaim ağabey ile beraber soyunup havuzun soğuk suyuna

atladık; o tarihte henüz sekiz yaşında bulunuyordum. Derken üşütme

sonucu ciddi bir ateşli hastalık geçirdim. Meğer akciğerlerimi üşütmüşüm;

bir bölümü çalışamaz hale gelmiş. Yani nefes alırken havanın dolduğu

sinüslerin(hava baloncuklarının) bir bölümü kapanmış; iş görmez olmuş.

Olayın gerçek yüzü, askeri öğrenci olmak üzere sağlık raporu alırken

çekilen röntgen filminden ortaya çıktı. Bundan dolayı Hava Harp Okuluna

Page 49: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

49gidip pilot subay olamadım. Peki, bende başka olumsuz belirtileri oldu

mu? Evet, oldu! Şöyle ki, Mollagilin Mehmet harman makinesinin kolunu

çevirmeye başladığında uzun zaman yorulmadan işe devam ederdi.

Hemen hemen aynı yaşıtta olmamıza rağmen ben ise kısa süre sonra

yorulup durmak zorunda kalırdım. İkincisi, Sarıkamış’ta görevli iken bir kış

gecesi Tümen Karargâhından çıkıp eve koşarak gitmek istedim. Fakat

birkaç adım sonra nefesim tıkandı. Sebebi, yüksek rakımda (2100 m) kışın

kar yağınca havadaki oksijen yoğunluğunun seyrekleşmesi ve dahası

akciğerlerin yarısının da çalışmaması bu sonucu doğurmuştu.

Hafız Hocanın kızından da “Halis” adında bir torunu vardı. Yaz

aylarında köye gelir dede ve nenesinin yanında kalırdı. Lacivert kumaştan

kısa pantolon giyer elinde sapanla kuşların peşinden koşardı. Benden

birkaç yaş büyük olduğunu biliyorum. Ben de peşine takılıp onu izlerdim.

Yüksek ceviz ağacının dallarına konmuş kargaları nişan alıp sapanla taş

atardı. İyi de isabet ettirirdi; fakat taşlar küçük olduğundan kargaları yere

düşüremezdi. Çocukluk bu ya, bende ondan özenip sapan edinmek

istedim. Fakat ortalıkta o tür lastik yok; çorap lastikleri ise dayanıksızdı.

Nihayet Ortaokula başlayınca Artvin’de bulup aldım. Köye döndüğümde işe

yarar bir sapan yapıp kuşların arkasına bu defa ben düştüm. Mevsim,

yazın başlangıcı, tam da kuşların civciv çıkarma zamanı idi. Bir gün babam

yanına alıp tatlı dille ve eğitimci kimliğiyle: ”Oğlum! Bana veya anana bir

şey olup aranızdan ayrılsak sen ne yaparsın? İyi düşün! İşte sen kuşları

öldürürsen onların yavruları da aynı üzüntüyü yaşarlar” anlamında öğüt

verdi. O andan itibaren sapan kullanmadım. Fakat içimde de halen o

isteğin dürtüleri duruyor.

3. Aslan Demirci

Halk arasında Aslan usta diye anılırdı. Aslen Tanzot (Aydın)

köyünden olup Şehriye bibimle (halamla) evlenip köyümüzde yerleşmiş.

Demirci atölyesinde her türlü alet ve edevat yapardı. İki kız üç oğlan beş

çocukları vardı. Sırasıyla isimleri Beyiye, Osman, Hulusi, Halis ve Emine

idi. Osman benim oyun hem de okul arkadaşımdı. Babasından demircilik

sanatını öğrendiği için çakımı da o yapardı

Page 50: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

50Aslan usta sanatında hem gayretli hem de becerikli idi. Köy

halkının ihtiyacı olan balta, keser, nacak, bıçak, çakı, orak, kazma, çapa,

soba, kapı menteşesi, çakmak gibi ev aletlerinin yanında uzmanlığı

gerektiren diğer işleri de yapardı. Bir gün elinde toplu tabanca onardığını;

başka gün gramofonun makine aksamına baktığını gördüm. Adamın birisi

elindeki gramofonu arızalanınca kaptığı gibi Aslan Ustaya getirmiş. O da

adamdan satın almış. Tesadüf o ya yanında iken Usta makine aksamını

açtı; sert bir mukavvadan yapılmış çarkın eskiyip gevşediğini gördü. Aynı

ölçüde bunun yerine pirinç levhadan çark yapıp taktı. Makinenin kolunu

çevirince çalıştığını gördü; gayreti boşa gitmemişti. Beni sevindiren olay

bundan sonraki gelişmeler oldu.

Yaz günleri öğle istirahatı başlayınca Aslan emmi evinin üst katındaki

balkonunda gramofona Hamiyet Yüceses ve Müzeyyen Senar’ın taş

plaklarını koyar ve çalıştırınca o güzelim şarkı sesleri mahallede yankı

bulurdu. Dinlemek üzere koşar gelirdik. İlk defa böyle bir şeyle

karşılaştığım için hayranlık dolu sevinç yaşadım. Kendi kendime, “Gerçekte

böyle güzel sesli kadın var mı?” diye düşüncelere dalardım. Çünkü

köyümüzde böyle kulağa hoş gelen kadın sesine hiç rastlamamıştım.

Şehriye hala, nenemin sohbet arkadaşı idi. Gelir hal- hatır sorar

sohbet ederdi. Şu anda, yaylada elinde yün iplik eğirirken hali gözümün

önüne geldi. Allah rahmet etsin!

Aslan usta ailesiyle devamlı iyi komşuluk ilişkileri içinde bulunduk.

Pek kimseyle geçimsizlikleri olmaz ve zorluk da çıkarmazlardı. Osman

evlendikten sonra Almanya’ya gitti. Hulusi, Amasya’da bir göreve başladı.

Halis ise köyde kalıp baba mesleğini sürdürdü. Emine, kız kardeşlerimin

sohbet arkadaşı idi. Yıllar sonra Bursa’da karşılaşıp hal hatır sorduk.

5. Kadir Pehlivan

Kadir amca, Kamilgiller sülalesinden olup “Kadir Pehlivan” lakabıyla

anılırdı. Hatırladığım kadarıyla üç kızı (Kadriye, Bedriye, Miyase) üç oğlu

(Haci, Osman, Dursun) vardı. Benim çocukluk döneminde Tokat’a göç edip

orada yerleştiler. Bu defa Kamilgillerin varlığını damatları Gençağa Yazıcı

Page 51: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

51sürdürdü. Onun da Mahmut ve Hasan isminde iki oğlu vardı. Hasan,

Kaim Çavuşun kızı Nursel’le evlenerek bizim sülâleye damat oldu.

6. Molla Taci (Şentürk)

Molla Taci amca Anşi (Ayşe) yenge ile evliydi. Benim çocukluk

döneminde vefat ettiği için şekli-şemalı belleğimde pek kalmadı. Ali,

Fikriye, Mehmet, Ahmet ve Tacettin adında beş çocukları vardı.

Anşi yenge güler yüzlü bir kadındı. Onu anarken hatırıma şu anım

gelir. Babam çarşıdan bana mızıka almıştı. Eve getirip verdiğinde Anşi

yengede birkaç kadınla beraber bizde idiler. “Haydi! Süleyman çal da

oynayalım” dedi. Ben de çalmaya başlayınca ayağa kalkıp oynamaya

başladı, evdekileri hayli güldürdü.

Mollatacigilin epey miktarda koyunları vardı; bir de köpekleri.

Mahallede koyun sürüsünün çobanlığı sıra ile yapılırdı. O köpek her gün

sürüye eşlik edip yabani hayvanlardan korurdu. Diğer itler gibi insanlara

saldırmazdı; uslu bir köpekti.

Mollatacigilin iki ayrı evleri vardı. Aşağıda ahorun (ahır) yanındaki

odada Molla Muhammet hoca bize Kur’an okumayı ve namazda okunan

süre ve duaları öğretti. Elif cüzünün arkasındaki metnin sonunda” Hutti”

diye bir kelime vardı. Okumayı tamamlayıp “Hutti” diyen öğrencinin evine

arkadaşları koşup müjde verir ve aldıkları meyveleri paylaşarak yerdik.

Mollatacigil denince aklıma “duta”(ekşi kara dut) ve “kiraz” ağaçları

gelir. Duta yüz yılı aşkın yaşlı bir ağaçtı. Eğik yapıda olduğu için kolayca

çıkılıp meyvesinden yerdik. Duta yemek herkese serbesti; kiraz ise ancak

rüzgâr veya kuşların yere düşürdükleri… Yazın sıcağın ve hararetin baskın

çıktığı zamanlarda duta ağacına çıkıp yerdik, ellerimiz ve dudaklarımız

boyanırdı. Yere inince yanından geçen arkta duta yaprağı ile ellerimizi

yıkayıp boyayı giderirdik. Dikip koruyanlar için çok güzel “Sadaka-i

cariye”. Duyduğuma göre kiraz ağacı kurumuş. Ne yapacaksın her şey

geçici, tıpkı insanlar gibi.

7. Ali Özkan

Page 52: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

52Ali amcam, Sebriye bibimle evli olup bizim sülâlenin damadı idi.

Lütfiye, Ahmet, Şaziye, İclel ve Nahide adında beş çocukları vardı. Lütfiye,

Abdigilin Osman ile; Ahmet, Sakarya’dan Fadime ile; Şaziye, Şatirgilli

öğretmen Şevket Kolayca ile; İclel, Mahmut ağanın oğlu Kaydı Yavuz ile;

Nahide de Tikmanetli Rüştü ağanın oğlu Ahmet ile evlendiler. Ne var ki

Kaydı’nın erken vefatı sonucu İclel ikinci evlilik yapmak zorunda kaldı.

Ali amcam, sessiz kendi halinde bir karaktere sahip kişi idi. Kimseyle

pek geçimsizliği olmazdı. En belirgin özelliği fark edilecek türde

yorulmadan hızlı yürümesi olmuştu.

Muhacirlik dönüşü evlenince, azim ve gayretiyle önce evini yapmış,

sonra da evinin önünde bir bahçe geliştirip meyve ağaçlarıyla donatmıştı.

Fukaralığın herkesin belini büktüğü bir ortamda bunları başarmak pek

kolay olmasa gerek. Ama Ali amcam hepsinin üstesinden gelip kimseye

muhtaç kalmadan yaşamını sürdürdü.

Ahmet ağabey, Kaim ağabeyin yaşıtı olup aynı birlikte askerlik yaptı.

Askerden dönükten sonra Rize’de çay işleme işçiliğinde çalışıp emekli oldu.

Ali amcamla komşuluk ilişkileri, akraba olmanın verdiği saygınlık ve

yakınlık duyguları içerisinde geçti. Dedem ve neneme karşı hürmeti son

derece büyüktü. Bibimin sevecenliğine diyecek yoktu.

8. Beycan Karadeniz

Beycan amca, Mesude bibim ile evli idi. Aile olarak “Serdargil”

lâkabıyle anılırlardı. Nuriye, Lütfi, İsmet, Fikri ve Hikmet adında beş

çocukları olmuştu. Yakın aile dostluğumuz nedeniyle Hikmet’in kirveliğini

bana vermişlerdi. Ne yazık ki Hikmet çocuk yaşta hayata veda etti.

Beycan amca iyi bir marangoz ustası idi; bu nedenle halk arasında”

Beycan Usta” olarak isimlendirilmişti. Babamın yakın dostu ve arkadaşı

olarak her zaman iyi ilişkiler sergilerdi. Lütfi de benim okul ve mahalle

arkadaşımdı. Evlerine gider oyun oynardık. Annesi Mesude bibim de beni

kendi çocuğu gibi severdi. Bir İlkbahar günü okul tatile girmeden

öğrencileri kır gezisine çıkardılar. Mayıs ayı olmasına rağmen Kitat’ın

düzündeki yabani meyve ağaçları yeni çiçek açmışlardı. Kaynak suyunun

yanında mola verildi. Suya eğilerek kana kana içtik. Öğle vakti gelince

Page 53: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

53torbalardan kete, bişi, yumurta, soğan, peynir, bazlama ve çörek

ekmek gibi yiyeceklerimizi çıkarıp paylaşarak yedik. Sıra eğlenceye geldi;

marifetlerimizi sergiledik. Lütfi ile tutuştuğum güreş anılarımda yer edip

bu günlere kadar geldi.

1966 yılında ailece izinli olarak köye gelmiştim. Kızlarımın birisi üç,

diğeri iki yaşında idi. Bir gün baktım ki Mesude bibim iki küçük çocuk

sepetine ceviz doldurup getirmiş; sepetleri çocukların koluna takıp

sevinmelerini sağladı. Sonradan öğrendiğime göre evlerinin önündeki ulu

ceviz ağacı da kurumuş.

9. Sadık Kolayca

Sadık amca Menemşe yenge ile evli olup Nazmiye, Abdullah, Nezem

ve Cemil adında dört çocuk sahibidir.

Kendi hallerinde bir aile idiler. Geçmişe dönük hatıralarım Nezem

üzerinde yoğunlaşır. Zayıf yapılı bir çocuk olmasına rağmen güreş

tuttuğunda sergilediği oyunlarla rakibini kolayca yere düşürürdü. Onunla

Sonbaharda çayırlarda hayvan otlatırken çelik-çomak oynardık.

10. Hocagil (Hasan Yıldırım)

Hasan amca Mümine yenge ile evli olup Ömer, Âdem, Vesviye,

Emine, Kıymet ve Asife adında altı çocuk

sahibidir. Hocagil denince hemen bir anım hatırıma gelir. Hasan amcanın

arıları vardı. Kardeşim Naziye doğduğunda meme emmez olmuştu. Annem

gidip kendilerinden bal istedi. Onlar da avuç içi kadar petekli bal

vermişlerdi ve bu vesileyle ben de o baldan tatmış oldum. (Görüldüğü gibi

iyilikler unutulmuyor; yeter ki Allah rızası gözetilerek yapılmış olsun!)

Hocagilin diğer ayağını, Mustafa Yıldırım dede oluşturmaktaydı. O

da, Zinnet hanımla evli idi. Ahmet ve Hafız adında çocuklarını hatırlıyorum.

11. Mahmut Yavuz

Page 54: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

54Mahmut dede halk arasında “Mahmut Ağa’’ diye anılırdı.

Aliağagil sülalesinden gelirler. Dildar nene ile evli olup Halim, Yakup,

Fehmi, Kaydi adında dört oğul, Naciye adında da bir kızı vardı. Tanıyanlar

onu “ağa” olarak bilirdi. Arazinin büyüklüğü ve barındırdığı hayvan miktarı

göz önüne alındığında söz de değil gerçekte ağa olduğu ortaya çıkar.

Çocukluk dönemindeki izlenime göre, kabarık sayıda koyun-keçi sürüsü

vardı. Genelde Yakup ağabey çobanlık yapıp sürüden sorumluydu. İrili

ufaklı çan takarlardı sürüye. Sürünün tepelerden akşam dönüşünde

değişik melodideki çan sesleri dinleyen kulaklara hoş gelirdi. Herkes,

sürünün Aliağagile ait olduğunu bu seslerden anlardı. Yine yeterli miktarda

inek, öküz ve manda beslerlerdi. Mahalle komşuları ekin saplarını kızakla

taşırken, onlar iki tekerlekli ve hareket halinde inleyen kâğnı arabası

kullanırlardı. İlk defa manda hayvanını onlarda gördüm. Yine komşular

gidecekleri yere -uzun yol olsa da– yürüyerek giderken- Mahmut ağa at

sırtında giderdi. O zaman, kıt kanaat geçinen aileler için at beslemek lüks

sayılıp düşünmek dahi istemezlerdi. Köyde yalnız onun halka açık “konağı”

vardı. Özellikle kış gecelerinde büyükler oraya gidip sohbet ederler, bazen

de halk âşıklarının sazlı-sözlü karşılıklı atışmalarını dinlerlerdi. Mahmut ağa

oturaklı bir görünüm sergilerdi. Bu nedenle köy halkı kendisine saygı

duyar, hatta oturma odasına her geldiğinde orada bulunanlar ayağa kalkıp

o oturmadan kendileri oturmazdı.

Kaydı benim yaşıtım olup mahalle arkadaşımdı. Çocukken çok

küfürbaz olduğundan ailesi ona ‘‘ağzına cadı (mısır ekmeği) doldururum”

diye sözde küfretmesini öğretmişler. O da birisine kızdığında böyle

küfrederek, sakinleşirmiş. Büyüyünce Sebriye bibimin (halam) kızı İclel ile

evlendi; fakat mutluğu uzun sürmeden hayata veda etti.

Halim ağabey Artvin’den evlendi. Eşi Pakize abla şehir görgülü bir

hanımdı. Yine ilk defa elbise ütüsünü onlarda gördüm.Bazen anam alıp

babamın elbisesini onunla ütülerdi. O zamanlarda ütü kömürle ısıtılırdı.

Halim ağabey daha sonra ticaret işleriyle uğraştı.

Kaydı ve benim yaşıtım olan Hüseyin’den de bahsetmeliyim.

Hüseyin, Mahmut dedenin yeğeni olup küçük yaşta yetim kaldığı için

yanına alıp itina ile büyütmüşler. Onu bir gün haşlanmış kestane yerken

gördüm. Bu benim kestaneyi ilk tanımam olmuştu. İlkokuldan sonra

Page 55: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

55Cilavuz Köy Enstitüsüne kaydını yaptırdı. Mezuniyet sonrasında

kendisiyle bir daha karşılaşmadık.

12.Rüstem Yavuz

Rüstem amca, Fadime yenge ile evli olup Âdem, Ali, Nezahet, Hemdi

(Hamdi) ve Güner adında üç erkek iki kız çocuk sahibidir. Nenemin manevi

kardeşi olması nedeniyle aramızda akraba ilişkisi vardı. Benim yaşıtım Ali

idi.

Âdem ağabey askere gidince kader onu Uzakdoğu ülkesine

savurmuş. İzinli olarak köye geldiğinde onu Nezem’lerin evi yanında

gördüm. Giydiği er elbisesinin kolunda, üzerinde “Kore Türk Tugayı” yazılı

arma vardı. Evet, Âdem ağabey, 1950 tarihinde Kuzey Kore ile Güney

Kore arasında baş gösteren “Kore Savaşında” Güney Kore’yi savunmak

üzere giden “Kore Türk Tugayına” tertip edilmişti. Askerlik sonunda köye

“Kore Gazisi” unvanı ve savaş madalyasıyla döndü. Hatırladığım kadarıyla

köyümüzden Kore gazisi şeref aylığı alan ilk kişi de o oldu. Hamdi, Kaim

Çavuşun büyük kızı Gürsel ile evlenip bizim sülâleye damat oldu

13. Medetgiller (Ahmet Yüksel)

Ahmet amca, Fidan yenge ile evli olup hatırladığım kadarıyla Tuncer,

Burhan ve Türkan adında üç çocukları vardı. Halk arasında “Medetgilin

Ahmet” diye çağrılırdı. Ciddi ve sert görünümlü kişilik sergilerdi. Özelikle

Köy Muhtarlığı yaptığı dönemde bir şey söyler de beni incitir diye

çekinirdim. Fakat hiçte böyle bir şey olmadı. Tesdik, Refik, Sıddık adında

üç kardeşi vardı.

Refik amca, Mümine yenge ile evli olup Hakkı ve Cemal adında iki

çocuk sahibidir. Cemal benim ilkokul arkadaşımdır. Çok hızlı yürürdü;

akşama doğru okul paydos olduğunda en önde o giderdi. İşçi statüsünde

yurt dışına gidince bir daha kendisiyle görüşemedim. Daha sonra gelip

babamdan araziyi satın almıştı.

14. Yusuf Ziya

Page 56: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

56

Yusuf Ziya Nazife hanımla evlidir. Kendisini hep masal anlatırken

hatırlarım. Uzun kış gecelerinde biz çocuklara hikâye anlatmaya başlayınca

sonu gelmezdi. Bizim uykumuz gelir fakat Yusuf Ziyanın sözleri bitmezdi.

15. Abdigil

Abdi dede Hedise nine ile evli olup iki çocuk sahibidir. Abdigil

denince hatırıma Mehmet ve Osman ağabey kardeşler gelir. Anne ve

babalarını sima olarak pek hatırlamıyorum. Osman ağabey Sebriye bibimin

(halam) kızı Lütfiye ile evlenince akrabalık ilişkileri daha da güçlendi.

Lütfiye ablam yaz aylarında armutlar oluştuğunda bizi unutmaz, her

gelişinde sepetle armut getirirdi. Nedense bizim bir kök armut ağacı vardı,

o da yeterli olmazdı. Dolayısıyla Abdigilin armutlarını hiç unutmadım.

Osman ağabey ailemize karşı candan hareket edip saygı ve

hürmette kusur etmemeğe özen gösterirdi. Lehim yapma

sanatında usta idi; kendisinden hayli yararlandığımı söylemeliyim. Ne var

ki erken yaşta hayata veda etti. Oğlu Mustafa’nın okuyup öğretmen

olduğunu öğrenince oldukça sevinmiştim.

16. Rüstem Oflas

Rüstem amca, Güllü yenge ile evli olup Ahmet ve Emine adında iki

çocuk sahibidir.

Oflas ailesinden söz edilince iki anım hatırıma gelir: Birincisi, Ahmet

Oflasın evlilik düğünü. O zamanları hayli büyümüştüm. Davul-zurna

eşliğinde düğün alayı mahalleye yaklaştığında şenliğe renk katan süvariler

atlarını dörtnala kaldırıp koşturmaya başladılar. Yokuş yolu kat edip “ter-

kan” içinde kalan atlardan birinci gelenin boynuna renkli bir bez parçası

bağlandı. Kim bilir süvarisi ne kadar da gururlanmıştı! Sonra gelin alayı

evlerinin önüne yanaştı. Ahmet ağabey sağdıcıyla beraber evin çatısına

çıkıp gelinin üzerine şeker döküp tabancayla havaya birkaç ateş etti.

Özellikle çocuklar yerden şeker toplamağa girişirken ben de boş mermi

kovanlarını kaptım. Onlara tabanca yapmada ihtiyacım vardı. Gelin, bindiği

Page 57: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

57attan ters çevrilmiş kazanın üzerine indirilerek eve alındı. Sonra da

harman yerinde Tayyip ustanın “davul-zurna” eşliğinde eğlencelere devam

edilip misafirlere yemek ikram edildi.

İkinci çağrışım ise, vişne ağaçları idi. Evlerinin önünde bostanları

vardı. Yola yakın bölgesi taş duvarla örülmüş ve kenarına da birkaç kök

vişne ağacı dikilmişti. Ağaçlar genç olunca verdikleri meyveler de

diğerlerine nazaran hayli iri oluyordu. Ağaçlar meyve verince doğal olarak

dalları yola doğru sarkardı. Yoldan geçerken görünümüne dayanamaz

koparıp yerdim. Yorgun ve hararetli anlarda insanı ne kadar da

rahatlatırdı!

17. Âdem Yılmaz

Âdem amca, Mihriye yenge ile evli olup Ahmet, Necat, Nazmiye,

Hüsniye, Cemal ve Müzeyyen adında altı çocuk sahibi idiler. Âdem amcayı,

akraba olarak görür ve kendisine karşı sevgi beslerdim. Sebebi ise,

Sebriye bibimle (halamla) manevi kardeş olma ilişkisinden

kaynaklanıyordu. Âdem emmi, bir müddet köyden ayrılmış ve tekrar

döndüğünde Sebriye bibim onuruna lokma döküp ağırlamıştı. Toz şekerle

tatlandırılan lokmaların lezzetline diyecek yoktu!

Ahmet ağabey şehirde (Kale’de) dükkân açıp terzilik yapmaya

başladı. Bir 23 Nisan Çocuk Bayramı günü idi; hevesli olarak şehre gittim.

Ahmet ağabey elindeki cekete tela işliyordu. Dükkânda bir de buzdolabı

vardı; o zaman elektrik olmadığı için ilginçtir gazyağı yakılarak çalışıyordu

buzdolabı. Yenilikleri tanımaya çalışırken güçlü bir motor sesi duyup dışarı

çıktım. Ne göreyim, koskoca bir kamyon üstüme doğru geliyor; hemen

dükkâna geri döndüm. Sonra gidip park ettiği yerde dikkatle izledim.

Benim motorlu aracı ilk kez görmemdi.

Müzeyyen benden birkaç yaş küçüktü. Yayla zamanı kuzu- dana

beraberce otlatırdık. Künyeli İsmail amcanın oğlu öğretmen Necat Özkan

ile evlendiğini öğrendim. Yıllar sonra da Bursa’da kendileriyle karşılaştım.

Cemal da okuyup ilkokul öğretmeni oldu. O da emeklilik sonrası Bursa’da

yerleşmişti.

Page 58: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

5818. Ali Yılmaz

Ali amca, Emine yenge ile evli olup Dursun, Mukarrem, Fatma ve

Melice adında dört çocuk sahibidir. Âdem emminin de kardeşidir.

19. Şabangil

Şaban dedeyi çok az hatırlıyorum. Kılık kıyafeti değişikti; o dönemde

Osmanlı çağını andırır elbise giyer başına da sarık sarardı. Oğlu Süleyman

amca, Fadime yenge ile evli idi. Çocuklarından ancak Ali Şaban’ı

hatırlıyorum.

v

Gönül isterdi ki o dönemde köyümün tüm insanlarıyla olan anıları

anlatıp kendilerini yad edeyim! Zaman içerisinde birçok şeyler unutulmuş.

Bunun bir sebebi de öğrencilik nedeniyle senenin büyük bir bölümünü

köyümden uzaklarda geçirmiş olmamdı. Şu gerçeği dile getirmem de yarar

var: Köyümün insanı oldukça dürüst bir karaktere sahip kişilerdi. Kendi

aralarında bulunduğum sürece, ne taşlı- sopalı kavga, ne adam yaralama

veya öldürme, ne de malına- canına zarar verme gibi olaya şahit oldum.

Komşusuna olan çekememezlik veya husumetinden (kininden) dolayı

şeytana uyup hasat edilmiş tarladaki ekinini, çayırındaki ot yığınını, ahır

veya samanlığını ateşe verebilirdi. Fakat böyle bir düşmanca davranışı

akıllarından dahi geçirmezlerdi. Bu yönü itibariyle kendileri övgüye layık

insanlardı.

1951 yılında olacaktı; bir kış gecesi birileri gelip ahırın (kömün)

anahtarını kırarak koyunlardan birini çalıp götürmüşlerdi. İlk defa böyle bir

olayla karşılaştığımız için ailece günlerce üzüldük. Bunun dışında hırsızlık

olayına tanık olmadım.

1938- 196O DÖNEMİNDE BEREKET KÖYÜNE HİZMET VERENLER

KÖY YÖNETİMİ (Muhtar) Dönemi

Page 59: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

59

1.Ahmet YÜKSEL 1938- 1942

2. Remzi GÜRSOY 1942- 1947

3. Mustafa UYGUR 1947- 1951

4. Eyüp DEDE 1951- 1956

5. Ali ŞENTÜRK 1956- 1961

Genelde toplumda her kuruluşun başına getirilen yöneticilerin,

“- Nefsiyle değil aklı ile hareket eden,

- Her işte tarafsız olup adaleti gözeten,

- Yaşamında alçak gönüllü ve çevresiyle ilişkilerinde dürüstlükten yana

olan,” kişilerden olmalarına özen gösterilir. Bu özelikler muhtarlık için de

geçerli vasıflardır. Muhtar, halkın sorunlarını çözen ve Devlet kuruluşlarına

karşı resmi ilişkilerde köyü temsil eden kişi olarak algılanmalıdır. İşte

bundan dolayıdır ki, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN da

zaman zaman muhtarları Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde ağırlayıp ülke

sorunlarını görüşme ve onlara hitap etme nezaketini göstermektedir.

Öyleyse bizler de muhtarlarımızı her zaman saygı ile anıp kendilerine

hürmet etmeliyiz.

KÖY BEKÇİSİ

Fazlı BOZKURT

Satılmış İNAL

EĞİTİM VE ÖĞRETİM HİZMETLERİ:

1. Eğitmen: Osman GÜNVER

2. Öğretmen: Hasan YILMAZ

3. Aday Öğretmen Seyfettin ERMİŞOĞLU

4. Öğretmen: Reşit YILDIRIM

5. Öğretmen: İsmail UYGUR

6. Öğretmen: Şevket KOLOĞLU

7. Öğretmen: Cemal KAYA

Page 60: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

60İnsan yetiştirmek, hayli zahmetli olduğu kadar uzun süre sabırlı

olmayı gerektiren bir süreçtir. Çocuğa emek veren ve sevecen ortamda

büyümesini sağlayan yalnız ana baba değil, onu eğiterek kaliteli insan

halinde topluma kazandıran bir de ilkokul öğretmeni vardır. Onun da çocuk

üzerinde kayda değer emekleri bulunuyor. İşte bu nedenle, Ali Rıza

Binboğa’nın yorumladığı aşağıdaki şarkı sözünde öğretmenin değeri, bakın

ne kadar güzel ifade ediliyor:

“Öğretmen kutsaldır ana gibi

Öğretmen kutsaldır baba gibi

Öpülesi elleri var

Şirin tatlı dilleri var

Öğretmen öğretir A, B, C

Öğretmen öğretir ta-le-be

İlk öğretmenin kim senin

Kim öğretti alfabeyi

Bir harf için kırk yıl

Köle olunuyorsa

Yirmi dokuz kere kırk yıl

Kölesiyiz öğretmenin”

Kime ait olduğu kesinlikle bilinmemekle beraber İslâm Ulemâsı, ilmin

büyüklüğünü anlatmak üzere “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi

olurum!” ifadesini kullanmışlardır. Şarkı sözü de bu anlayışı

yansıtmaktadır. Böyle bir yaklaşımdan sonra başka yorum yapmaya gerek

var mı? Bu anlayışla, tüm öğretmenlerimizi sadece “24 Kasım

Öğretmenler Günü’n” de değil, yaşam boyunca- her zaman- saygı

gösterip kendilerini samimi dualarla anmamız insanlık görevimiz olmalıdır.

Not:

[-Şarkı sözünü dinlemek isterseniz aşağıdaki linki çift tıklayın:

<Ali Rıza Binboğa - Öğretmen Öğretir >

- Sayfadan çıkmak için sağ üst köşedeki ( X ) işaretini tıklayın}

Page 61: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

61SAĞLIK HİZMETLERİ:

Ebe (özel) :Kudret KOLAYCA

Ebe (özel) :Güllü OFLAZ

Ebe (özel) :Emine BALCI

Ebe (özel) :Şehriban YILMAZ

Ebe (özel) :Fatma DEMİRCİ

Ebe (özel) :Hatice YÜKSEL

İğneci (Özel) : Mehmet IŞIK

Annelerimizin sağlıklı doğum yapmasında ebelerin emek ve becerilerinin

önemi büyüktür. Eğer, kendimizi doğuştan olmayan bir sakatlık içinde

görmüyorsak bunu ebemizin becerisine borçluyuz. Bu nedenle kendilerini

şükranla anıp anne gibi sevmeliyiz. Hayatta olmayanlar için de Allah’tan

rahmet dilemeyiz.

Yatağa düşmüş hastaların tedavisinde ilçeden getirilen doktor

muayene yapıp yazdığı reçetede ampul- iğne yazılmışsa hasta yakınlarına

sıkıntı kaynağı oluyordu. Çünkü bu iğneleri kim yapacaktı? Her defasında

ilçeden sağlık memuru çağırmak oldukça masraflı ve meşakkatli bir işti. Bu

nedenle köyde bu işleri becerecek iğnecinin bulunması gerçekten Allah’ın

lütfü olarak görülmelidir!

DİN HİZMETLERİ:

İmam (Özel) : Molla Eyüp UYGUR

İmam (Özel) : Molla Muhammet ÇİFTÇİ

İmam (Özel ): Kâzım GÜNDÜZ

Kur’an kursu öğreticisi(Özel): Molla Muhammet ÇİFTÇİ

Müslümanların, İslâm dininin gereklerini öğrenip buna uygun yaşamalarına

katkı sağlaması bakımından Din görevlileri toplum nazarında önemli bir

kariyere sahiptirler. Kendileri, Hz. Peygamberin temsilcisi ve Allah’a giden

yolda müminlerin rehberi olarak görülür. Bu nedenle dini kurallara aykırı

Page 62: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

62söz ve davranışı olmağı sürece kendilerine gerekli saygı gösterilip

nasihatlerine uyulmalıdır.

ORMAN BAKIM VE KORUMA MEMURU:

1. Osman UYGUR (Molla Eyyüp’un oğlu)

2. Gafur ŞENTÜRK

DEĞİRMENCİ:

1. Mustafa TANRIVERDİ

2. Abdurrahman IŞIK (Ağa)

3. Tayyip BOZKURT

MARANGOZ USTASI:

1. Beycan KARADENİZ

2. Kaim DEMİRKAN

3. Cemal YÜKSEL

4. Dursun SARAÇ

Orman köyleri yerleşkelerinde marangozluk sanatının ayrı bir yeri vardır.

Özellikle oturduğumuz konutların döşeme, kapı ve pencerelerini süsleyip

gören gözler için güzellikler vermesi, ustanın becerisine bağlıdır. Ustanın

sanat becerisi en fazla ambar yapımında kendini gösterir. Tahtalar üst üste

örülürken köşelerde birbirine tutturulur. Pek demir çivi kullanılmaz, ama

sağlamlığını pekiştirmek için tahtanın bir veya iki yerinden, dışarıdan

görülmeyecek şekilde tahta çivilerle bir birine raptedilir. Bütün bu işlemler,

düşünüp hesap-kitap ve ölçülü hareket edilmekle sağlanır. Böylece

ambarın kapısı kapatıldıktan sonra içerisine ne bir ışık huzmesi, ne de

hava girmesi mümkün olur.

DEMİRCİ USTASI:

Aslan DEMİRCİ

Aslan usta, köy halkının vazgeçilmez ihtiyacı olan tarım aletlerinden tutun

da evlere teneke soba yapılmasına kadar demir aksamlı malzemelerin

imalatında her zaman aranan kişi olmuştu. Sanatındaki beceri konusuna,

Page 63: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

63“YAKIN MAHALLE KOMŞULARI” bölümünde ayrıntılarıyla yer

verildiğinden burada tekrar edilmemiştir.

HIZARCI EKİBİ

1.Cemal YÜKSEL

2.Ali YAVUZ

3.Hilmi YÜKSEL

4. Rüstem BOZKURT

5. Osman ŞAHİN

Hızarcılık, kendine özgü yöntemi olan ve bilek gücünü gerektiren bir sanat

dalıdır. O dönemde kereste atölyesi mevcut olmadığından halkın tahta

ihtiyacı hızarcı ekip tarafından tomruklar biçilerek karşılanırdı. Önce bir

iskele kurulur, tomruk ölçülere göre küçük bir çanağın içindeki kırmızı

boyalı iple (çirpi) işaretledikten sonra iskeleye çıkartılıp demir çubuklarla

çakılarak tutturulurdu. Hızarcının biri tomruğun üstünde diğer ikisi de altta

olmak üzere kırmızı çizgiyi takiben biçme işlemini sürdürürlerdi. Böylece

tomruklardan isteğe göre kalınlıkta tahta elde edilirdi. Bu tahtalar özellikle,

ambar ve kiler ile odaların tavan ve taban döşemelerinde, ev araçları

imalâtında kullanılırdı.

AĞAÇ SU BORUSU İMALATÇISI:

Hasan DEMİRKAN

O dönemde demir ve plastik su borusu henüz yaygınlaşmamıştı. Köy

ortamında zorunlu ihtiyaçlar ise ağaç kullanılarak yapılan borularla

karşılanırdı. Bu maksatla ormandan uygun çam ağaçları kesilip getirilir ve

iki metre uzunluğunda doğrandıktan sonra özel burgularla delinerek su

borusu haline dönüştürülürdü. Gerek su borusu imalatı gerekse toprak

altındaki çürümüş boruların yenileriyle değiştirilmesi ustalık gerektiren bir

beceri istemekteydi. Bütün bu işleri Hasan DEMİRKAN devam ettirdi.

DUVARCI USTASI:

1. Hasan ALKAN

Page 64: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

642. Ahmet BOZKURT

3. Mehmet ERDEM

4. Ali YILMAZ

Duvarcı ustalığı, bahçe, çayır veya arazının etrafını taşla duvar örmek

değildir. Özellikle mesken ve diğer binaların hem sağlam, hem de

estetiğine uygun şekilde yapılması önem taşır. Sanatında usta olan kişi

hangi taşın nereye konulacağını gayet iyi bilerek hareket eder. Karşılıklı

konuşmalarda ifade edilen ”Taşı, tam gediğine koydu!” deyimi bu maksatla

söylenmiş olsa gerek. Aksi düşünülürse, geçmiş yıllarda büyük emek ve

masraflarla köye yaptırılan ilkokul binasının duvar çatlaması sonucu

kullanılmadan yıkılmaya terk edilmesi öyküsüne dönüşür. Elbette ustalık

bu değildir!...

TERZİ:

1.Ahmet YILMAZ

2.Hilmi GÜNDÜZ

Ahmet YILMAZ Ardanuç İlçe merkezi (Kale’) de, Hilmi GÜNDÜZ ise köyde

sanatını icra ettiler. O zamanki ortamda köy halkında yaygın olan

moda,”kilotlu” pantolon giyilmesi idi. Şal kumaştan dikilen pantolonun

yanlarında dışa doğru kavis yapılırdı. Genelde Süvari askerlerinin giydikleri

kıyafete benzerdi; yani düz değildi. Ceket ise astarsızdı. Astarsız oluşu

modadan değil, yoksulluktan kaynaklanıyordu.

KALAY-LEHİMCİ:

Osman DEMİRTAŞ (Abdigil)

Bakır kapların kalaylanmasında, teneke kutuların lehiminde köy halkı için

aranan bir sanattı. O dönemde çelik veya porselen aksamlı kap- kaçak

henüz yaygınlaşmadığı için halk kendilerini gıda zehirlenmesinden böylece

korurlardı.

ÇAPULACI:

Lütfi KARADENİZ

Page 65: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

65

Çapulacı sanatını öğrenip Ardanuç İlçe merkezinde açtığı işyerinde

çalışmalarını sürdürürken tatsız bir olayla karşılaştı. Halk arasında beğeni

toplayan ve adına “cizlavet” denen lastik ayakkabı, 1950 yılından itibaren

piyasada yaygınlaştı. İçi miflonlu ve su geçirmez, aynı zamanda dayanıklı

olması özelliğiyle halk arasında tutundu. Halk tercihini cızlavetten yana

kullanınca çapula sanatı da böylece tarihe karıştı.

DAVUL VE ZURNACI:

Zurnacı: Tayyip BOZKURT (Yukarı Mah.)

Davulcu: İbrahim KARADENİZ “

Değişik makamlarla zurnayı adete konuşturan Tayyip usta ve davulcu

İbrahim beyle ilgili anılarımı “Köy Yaşamının Cazip Yönleri” konu

başlığında ifade etmeye çalıştım. Bu nedenle burada tekrar edilmedi.

KÖY ÇOBANI (Öküz otlatımı)

1.Osman YILDIRIM

2.Üzeyir AYAM

3.Mehmet BİBER

4.Ziya BALCI

Çobanlık, oldukça meşakkatli ve beceri isteyen bir meslektir. İşi gücü

olmayanların bir zorunluluktan dolayı yaptıkları iş olarak görülmemelidir.

Geçmiş günleri hatırlıyorum! Haziran ayının belirli bir gününde sabah

erkenden öküzleri Dalâhet otlağına götürüp çobanlara teslim ederdik. O

zaman köy halkı 90 küsur haneden oluşuyordu. Bu ne demektir? Her hane

halkının birer çift öküzü bulunduğunu düşünürsek, çobanlara teslim edilen

öküz sayısı 160 ve yarısı kadar da tosun. Bu kadar hayvanı tanımak,

gözetmek ve gütmek hiç de kolay olmasa gerek. Ama mesleğini severek

yapan çobanlar bunun üstesinden gelip kimsenin malına zarar

verdirmezlerdi. Her akşam sayılarak güvenliğinden emin olurlardı. Varsa

kayıplar aranıp bulunurdu. Daha sonra “Büyük dağa” gidilir ve görev orada

sürdürülürdü. İlkel yöntemlerle hazırladıkları barınma ve yiyeceklerle

Page 66: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

66günlerini geçirirlerdi. Bu nedenle çobanlık için “meşakkatli ve beceri

isteyen bir meslektir” ifadesini kullandım.

Hatırımda kaldığına göre Reşit YILDIRIM, Cilavuz Köy Enstitüsünü bitirip

öğretmen olarak atanınca tanıdık çevresi karşısında, “babasının köy

çobanlığı yapmasından dolayı” kendisini ezik görür. Babasından artık bu işi

bırakmasını ister. Babası da” çobanlığın, herkesin değil, tanıma

melekesinin güçlü, zorluklara dayanıklı ve sabır gerektiren kişilere has

önemli bir meslek olduğunu; küçümsenecek bir yanının da bulunmadığını

söyler. Böylece her mesleğe saygı duyulması gerektiğini vurgularken hem

oğlunun gönlünü almış ve hem de “bilge kişilere” özgü nasihatini de

yapmış olur.

KÖY KORUCUSU:

Mustafa BAYKAN

(BİLGİ NOTU:

Bu bölüm, Sayın Tüncer YÜKSEL’in katkılarıyla hazırlanıp ilâve edilmiştir.

Yardımlarından dolayı kendilerine teşekkür ederim.

1947- 1955 DÖNEMİ:

Ortaokul Günleri:

İlkokulu bitirince bir sene boşta kaldım. 1947 yılının sonbaharında

Artvin Ortaokuluna kaydoldum. Dışarıdan gelen diğer öğrenciler gibi ben

de okul pansiyonunda kaldım. Tahta karyolası vardı; yatak ise öğrenciye

aitti. Kışlık odun ihtiyacı okuldan sağlanıp yine okulun hademesi

vasıtasıyla temizlik işleri yürütülüyordu. Ayrıca bekâr bir öğretmen

sorumlu olarak bizimle kalırdı. Kendi aramızdan bir öğrenci nöbetçi olur

hem kendimizin hem de öğretmen odasının sobalarını yakardık. Nöbetçi

kalan Şavşatlı bir öğrenci öğretmene ait sobayı yakıp dışarı çıkarken

öğretmen kendisine portakal verir, fakat nasıl yeneceğini bilemez ve

kabuğu ile ısırır. Bu halini gören arkadaşları gülerek gırgıra alırlar. İşte

köyde yetişmiş olmanın olumsuz görüntüleri!

Page 67: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

67 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı tatilinde Ardanuçlu öğrencilerle

beraber ben de evlerimize dönmek üzere yola koyulduk. Baktık ormandan

kütük taşıyan bir kamyon Artvin’in karşı dağından tomruk getirmeye

gidecek. Şoförden izin alıp hepimiz kamyonun üstüne çıktık; yanları ise

açıktı. Benim motorlu araçlara binişim ilkti ve korkudan yüzükoyun yattım.

Bu benim, medeniyetle ilk tanışmam ve ilk heyecanım oldu.

Harhan bölgesine gelince inip yaya olarak yolumuza devam ettik.Ev

yaşamından uzak kalınması beslenme yöntemini de değiştirdi. Sabahları

fırına koş, aldığın yuvarlak sıcak ekmeğin üst bölümünü bıçakla açtır, içine

tereyağı koy ve bir parçasını ye; kalan kısmını da akşama sakla. Öğleyin

fırında çorba pişirilirdi, çeyrek ekmekle karnımızı doyurmaya çalışırdık. En

ilginç olanı da böceklerin cirit attığı masalarda yemek yememizdi. Bazı

günlerde bakkaldan aldığımız kavurma ve kış helvası ile sıcak ekmek

yerdik.

Ortaokulun birinci sınıfında iken yarıyıl karne tatili nedeniyle diğer

öğrencilerle beraber Ardanuç’a yürüyerek hareket ettik. Güneşli bir gündü,

fakat her taraf karla kaplanmış ve eriyen kar suları çapula ayakkabımdan

sızıp çoraplarımı ıslatmıştı. Yürürken pek farkında olmadım; ancak gece

karanlığında buzlanma başlayınca ayaklarımım donup uyuştuğunu fark

ettim. Tepedüzü (Müker) köyüne kısa mesafe kalmıştı; fakat bu halimle

dik bir yamacı tırmanmaya gözüm kesmedi. Mükerli öğrencilerden

akrabamız olan Halit Göksel’in ayakları da donmuştu. Diğer öğrenciler(

Fikri Genç, Necat Önal, Fehmi Öztürk, Enis Şahin, Aslan Özkan) yollarına

devam ettiler. Ben ve Halit ise geceyi, Bakta’da Halit’in kirvesinin (Nevzat

amcanın) evinde geçirdik. Anlayışlı ve tecrübeli aile idi. Bizi içeri alıp içi

soğuk su dolu birer leğenin içerisine ayaklarımızı sokturdular. Bir müddet

sonra buz çözülünce ancak ayakkabılarımızı çıkarabildik. Ayaklarımızı serin

suda biraz daha beklettiler. Böylece ayaklarımızın uyuşukluğu gitti.

Kendilerinden Allah razı olsun; bizi büyük bir felaketten kurtardılar. Ertesi

günü önce Tepedüzü’ne oradan da Bereket Köyüne ulaştım.

Ortaokulun ikinci sınıfında iken okul aile birliği, dersleri iyi olup fakir

öğrencilere elbise verilmesini kararlaştırdı. Öğrenci tespitini yapan Türkçe

Page 68: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

68dersi öğretmeni beni de seçti. Terzi ölçümüzü alıp lacivert kumaştan

elbisemizi dikti. Ayrıca ayağımıza da, o dönem meşhur olan (beğenilen) ve

“cızlavet” olarak tabir edilen lastik ayakkabılar alındı. İlk olarak 7 Mart

Artvin’in kurtuluşu resmi geçiş törenine bu kıyafetle katıldık. Çok

sevindim, çünkü sırtım ilk defa doğru dürüst kumaş elbise gördü. Durumu

babama mektupla bildirdiğimde anlaşılır tarzda ifade edememiş olmalıyım

ki ‘‘bu yokluk içerisinde bir de elbise parasını nereden tedarik edeceğim!”

diye hayli endişelenmiş.

Artvin’e ilkbahar, Nisan ayından itibaren gelirdi. Her taraf yeşillik ve

çiçeklerle donanıp güzel manzara oluşurdu. Resim dersinde bahçelere

gider öğretmenin belirlediği yerde manzara resimleri yapardık. Açık alanda

arkadaş ortamında bulunmak hayli coşkulu olur ve neşemiz artardı. Bir

defasında yaz tatiline girmeden önce okulun tüm öğrencilerinin katıldığı

grupla Kafkasor dağı yaylasına gezi düzenlendi. Böylece hayatımda ilk ve

son olarak Kafkasörü de görmüş oldum.

19 Mayıs Spor ve Gençlik Bayramı kutlamalarına katılırdık.

Ayağımızda üstü beyaz keten spor ayakkabısı ve siyah şortlu olarak

jimnastik gösterileri sergilerdik. Yılsonu karne notları idareye verildiğinden

30 Mayısı beklemenin bir anlamı kalmazdı. Biz de gösteri bitiminde

yataklarımızı denk yapıp sırtımıza, tahta bavulu da ele alarak Ardanuç

istikametine giden kamyon veya posta arabasıyla evlerimize dönerdik.

Okulun beden dersi araç ve gereçleri tamdı. Sırıkla atlama, kasa

atlama, uzun atlama, halat tırmanma, gülle atma ve değişik minder

hareketlerini burada öğrendim. Bir gün halata tırmandım, tepeye

çıktığımda şortun kemer lastiği koptu ve aşağıya sarktı; üstelik altında iç

çamaşırı da yoktu. Utanarak yere inerken arkadaşların kahkaha atıp

gülüşlerini halen duyar gibiyim.

Okulun laboratuar ve marangoz (İş Dersi) atölyesi mükemmeldi.

Burada öğrendiklerimiz ufkumuzu açıp hayli beceri kazandırdı. Fizik dersi

öğretmeni, basit olsa da bir tür elektrik dinamosu yaptırdı ve elde edilen

akımla cep feneri ampulünü yaktığını deneyle gösterdi. İş dersinde de

değişik araçlar ürettik. Burada edindiğim beceriyle köye döndüğümde

kendime bir mandolin yapıp çalıyordum. Bir gün bize Molla Yakup amcanın

oğlu Kâzım (Altunel) öğretmen gelmişti; mandolini görünce “hele ver

Page 69: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

69bakalım, nasıl olmuş” dedi. Çalmaya başlayınca kendi üslubuyla “Co! İyi

de perde yerleri olmamış, notalar noksan çıkıyor” dedi.

Beni mandolin yapıp çalmaya sevk eden asıl neden, Köy

Enstitüsünde okuyup yaz tatilinde köye dönen her öğrencinin elinde birer

mandolin, öğrendikleri şarkı ve türküleri notasıyla çalmalarının özentisi

oldu. O zaman nasılda özenip benim de olmadığına hayıflanırdım. Sonra

üzerlerinde açık mavi gömlek ve kalın kumaştan paçaları golf biçimli

pantolon ve bot ayakkabı ne kadar da özendirici oluyordu. Ya benim

üzerimde, şal ceket ve pantolon, ayağımda da lastik ayakkabı! Ne de olsa

çocukça duygu ve yaklaşım! O zaman “Sabrın sonu selâmet” özdeyişi hiç

hatırıma gelmezdi. Ha, şunu da belirtmekte yarar var: Özenmek ile

kıskanmak aynı anlamda kabul edilmemelidir. Özenmek, kişiyi hedefe

götüren itici güç olur; kıskanmak ise karşı tarafa düşmanca bakışı yansıtır.

Ortaokul öğretmenleri hem kültürlü ve hem de becerikli bir davranış

içerisinde hareket edip bilgileri zorla da olsa kafamıza sokmaya çalışırlardı.

Zorla diyorum, çünkü matematik öğretmeni Nihat bey elinde pergel veya

tahta cetvel ile dolaşıp sorduğu soruyu bilmeyenin elleri ve kafasına

vururdu. Şu satırları yazarken dahi yediğim darbelerin acısını hisseder gibi

oldum.

Birinci karne tatili için köye dönmüştüm. Hem ailemi görür ve hem

de sıcak yemek yeme fırsatını bulurum diye düşünürken eve geldiğimde

üzücü bir manzara ile karşılaştım. Babam yakacak odun doğrarken baltayı

yanlışlıkla ayağına vurmuş ve parmak bölümünü yarıya kadar kesmişti.

Her ne kadar, Ardanuç’tan doktor getirip muayene ve tedavisi yapılmış ise

de, yine de yataktan kalkamıyordu. Yanı başında oturup geometri

teoremlerini ve matematik sorularının cevaplarını anlamasam da

ezberlemeye çalıştım. Okula dönüşte yerler karla kaplı, ayağımda çarık,

yol boyunca ezberimi tekrarladım. İlk fırsatta parmak kaldırıp heyecan ve

korku içerisinde sözlü imtihana kalktım. Soruları yanıtlayıp iyi bir not

alırken yine de kendimi tokat yemeden kurtaramadım. Nihat öğretmen

hem sinirli ve hem de insafsız bir yapıya sahipti. Diğer öğretmenler ise

insanca yaklaşıp üzmeden-korkutmadan bilgileri aktarırken o, devamlı

şiddete yönelirdi. Tüm öğrencilerin nefretini çekmişti. Genelde diğer

öğretmenlerin adalet terazisi tamdı, verilen notlarda pek yanılma olmazdı.

Page 70: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

70Türkçe öğretmeni ev ödevi olarak Evliya Çelebinin

“Seyahatnamesi”nin özetinin çıkarılması görevini verdi. İyi de bu ödevi

vermiş; bu vesileyle Osmanlıca bir üslupla yazılı 4-5 ciltten oluşan külliyatı

okuma fırsatını buldum. Böyle bir ortamda yetiştiğim için Ortaokul bitirme

notu ancak ‘‘orta derece” olarak gerçekleşti. O yılı (1950) evde kalıp

dinlenmeyle geçirdim.

Lise Günleri:

Babamın tayini Usot (Tosunlu) köyüne çıkmıştı. Bir sonbahar günü

kendisini ziyarete gittim. Hem köyü ve hem de öğretmen arkadaşını

gördüm. Dönüşte köylünün birisinden satın aldığı tayı yedeğime verip beni

uğurladı. O zamana kadar hiç atımız olmamıştı. Getirip itina ve sevgi ile

büyüttük. Çocukluk döneminde “Atım, itim ve bir de tüfeğim ile belimden

sarkan gösterişli kamam” olmasını düşler dururdum. Böylece tüfek hariç,

diğerlerine sahip olmanın mutluluğunu yaşadım.

Ailem, Erzurum İlk Öğretmen Okulu’nda okumamı kararlaştırdı. Bu

maksatla Hezor (Hızarlı) köyünden kirvem olan İsmail emmiden

(amcadan) beni Erzurum’a götürmesini rica ettiler. Eylül 1951 ayı

ortalarında kamyonla Kars’a gittik. Orada Tepedüzü köyünden akrabamız

Süleyman Önal ve oğlu Necat’la karşılaştık. Onlar daha önceden Erzurum’a

gittiklerini ancak, okulun kontenjanı dolduğundan Necat’ın kaydını

yaptıramadıklarını, söylediler. Böylece Necat’la beraber Kars Lisesi birinci

sınıfına kaydımızı yaptırdık. Okulun pansiyonunda kalmaya başladık. Bir

müddet sonra Rize’de de lise açıldığını duyduk. Necat ilişiğini kesip Rize’ye

hareket etti. Ekim ayının sonuna doğru soğuklar hayli arttı, hatta 29 Ekim

Cumhuriyet Bayramı günü kar yağdı. Palto-pardösüm yok; iki pantolonu

üst üste giydiğim halde yine de üşüyorum. Baktım olacak gibi değil, iki

arkadaş edinip biz de Erzurum üzerinden Rize’ye hareket ettik. Trabzon’a

geldiğimizde ilk defa denizi gördüm. O ne muhteşem manzara idi. O ana

kadar ancak atlas üzerinde gördüğüm kadarıyla tanıyıp bilgi sahibi

olmuştum. Fakat gerçek olanla karşılaşınca, heybetinden korku, güzel

manzarasından da hayranlık duydum. Sonra Rize’ye geçtik. Şans o ya

Lisenin bir de pansiyonu varmış (eski Halkevi binası), Necat bizi alıp

Page 71: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

71pansiyona yerleşmemize yardımcı oldu. Sonra şehri gezdirip Ziraat

bahçesi olarak bilinen yüksek ve ağaçlıklı bir yamaca çıkardı. Güzelliğine

doyulmayan hoş bir manzara ile karşılaştık. Kars’ta kar yağarken burada

ise, her taraf yeşillik ortamında renk renk değişik çiçeklerle, mandalina ve

portakal bahçeleriyle donatılmış; sanki deniz ve şehir ayaklarımızın altında

imiş gibi kendimizi hissettik. Okula kaydımızı yaptırdıktan sonra tatil

günleri buraya gelip ders çalışırdık.

Benimle gelen Göreleli arkadaşın yatağı yoktu; bir karne dönemi

benim yatağı paylaştık. Karne tatilinde memleketine gidip kendine yatak

getirdi. Arkadaşın ismi, Yunus Mimiroğlu idi. Bir yıl beraber okuduk, ikinci

sınıftan itibaren kaydını başka tarafa aktardı. Yıllar sonra karşılaştığımızda

Tabip Albay rütbesinde iken uzman genel cerrah doktoru olarak emekli

olduğunu söyledi. Diğer yol arkadaşım Artvinli Saim Şatıroğlu ise Ankara

Hukuk Fakültesini bitirip avukatlık mesleğini seçti.

1954 yılı yaz tatilinde köye döndüğümde dedemi yatalak hasta

yatağında buldum. Felç geçirmiş, yandan yana dönemez, kendi başına

yemek yiyemez hale gelmişti. Nenem ve babamın yardım ve gayretleriyle

yaşamını devam ettiriyordu. Kısa süre sonra da vefat etti(25/7/1954).

Herkese saygılı, hayırsever, namazında-niyazında kusur etmeyen böyle

kişinin başına bu musibet neden geldi diye bir düşünce içinde olabiliriz.

Yıllar sonra edindiğim dini bilgilerle sorunun cevabını buldum:

Yaşadığımız bu dünya, insanoğlunun imtihan edildiği geçici mekân

olarak görülmelidir. Allah’a karşı yapılan ibadetin bir parçası da sabretmek

ve hamd etmektir. Her koşulda bu görevleri yerine getiren Müslüman,

karşılık ödülünü ahrette alır. Bu vesileyle Hz. Peygamberimizin şu hadisini

nakletmek istiyorum:

Ebu Said Hudri ile Ebu Hureyre (r.a.), Nebi (s)’nin şöyle

buyurduğunu anlatıyorlar: “Müslüman’a fenalık, hastalık, keder, hüzün,

eza, iç sıkıntısı ârız olmaz, hatta vücuduna bir diken batırılmaz ancak Allah

Teâlâ bu musibetlerden birisi sebebiyle o Müslüman’ın suçlarını ve

günahlarını örter, bastırır.” (Buharı, Kitabu’l Marza:1907)

Demek ki Yüce Allah bazı kullarının affı için dünyada başına

musibetler verebiliyor. Düşünülürse Cehennem azabı, çekilen dünya

Page 72: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

72sıkıntılarından daha şiddetlidir. Bu nedenle başa gelen musibetleri, -

etrafa dert yanıp sızlanmadan- sabırla aşmaya çalışmak imtihanın

başarılmasına vesile olur.

Lisenin ikinci sınıfından itibaren pansiyon kapatıldı. Taşradan gelen

öğrenciler gruplar halinde kiralık evlerde kaldılar. Barınma, beslenme ve

okul ihtiyaçları sorunlarını aşarken hayli zorlandım. Ne var ki babamın

aylık maaşının 30 liraya yükselmesi rahat nefes almamı sağladı. Bir

lokanta ile anlaştım; sabah bir bardak süt ve çeyrek ekmek, öğleyin iki

çeşit yemek bir çeyrek ekmek, akşam da iki türlü yemek ve çeyrek ekmek

olarak ayda 27 lira ödedim. Geriye kalan 3 lira ile de ev kirası ve bazı

ihtiyaçların giderilmesinde kullandım. Dolayısıyla kendime ne yeni elbise,

ne de ayakkabı alabildim. Bir gün öğretmen çağırdı, aile durumumu

öğrendikten sonra okula, ihtiyaç sahibi öğrencilere dağıtılmak üzere

gönderilmiş yeni bir pantolon ile giyilmiş bir çift ayakkabı verdi. Ayakkabı

üstelik iki numara da büyüktü. Utandım ama başka bir seçeneğim de

yoktu. Tam da o günlerde babam bir miktar para göndermişti; onunla da

ceket diktirdim. Bir arkadaş da yakası eskimeye başlamış, fakat markalı

mavi renkli gömleğini hediye etti. Böylece arkadaş arasında yürümenin

şekli bile değişti ve içim oldukça rahatladı. Aşağıdaki resmin ortasında olan

kişi benim (Süleyman Günver), üzerimdeki elbise ve ayakkabı sözünü

ettiğim giysilerdir.

Page 73: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

73Lise son sınıfında iken daha hesaplı geldiği için bir dönerci

lokantasına abone oldum. Her öğleyin döner, bazı akşamları da balık

yiyerek hem protein ihtiyacını karşılamış ve hem de tok kalmamı sağlamış

oldum. Denebilir ki, “bu ne perhiz, ne lahana turşusu; hem parasızlıktan

söz edeceksin ve hem de döner yeme lüksünü uygulayacaksın; olacak şey

mi, kim inanır!” Durum hiç de göründüğü gibi değildi; lokanta ve

dönerciye ödenen parada bir farklılık yoktu. Bu nedenle dönerciyi tercih

ettim. O yıl inanılması zor bir performansla karşılaştım. O tarihe kadar

matematik-cebir derslerinden orta not alırdım. Çoğu kez de ikmale

kalırdım. Son sene notlarım 7-8 arasında gerçekleşti. Bu neyin işaretiydi?

Elbette sağlıklı beslenme!..Sonradan öğrendiğime göre yeterli demir

emilimi gerçekleşmeyen çocuklarda kansızlık ve zekâ gelişimi

yavaşlıyormuş.Bunu önlemek için de kırmızı ve beyaz et, tavuk eti ile

yumurta yenmesi gerekiyormuş. Başka? Çocuklarda zekâ gelişiminin 20’li

yaşlara kadar devam etmesi! Her üçünü bir araya getirirsek sorunun

cevabını oluşturur.

Şansa bak! Benim dönemimde lise öğrenimi dört sene idi. Son sınıfa

geçince üçe indi ve iki dönem birden mezun olduk. Bunun kime ne zararı

var denebilir. Sakıncası, yüksek okula girişlerde arz ve talep dengesini

olumsuz yönde etkileyip okula giriş şansını azaltmış olmasıdır. Artık ilerisi

için yeni bir program yapıp uygulama zamanı da gelmişti. Babamın kısıtlı

maaşı ile üniversitede okumam olanaksızdı. Mutlaka burslu veya yatılı

öğrenim görmem gerekiyordu.

1955-1960 DÖNEMİ:

Üniversiteye Giriş Hazırlıkları:

1955 yılında Rize Lisesi edebiyat bölümünden iyi derece ile mezun

oldum. Kendimi Ankara Ziraat Fakültesi, olmadığı takdirde Hava Harp

Okulu için hazırladım. Uzun süre bunların hayâlıyla yaşadım. Lise

Page 74: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

74Müdürlüğüne yaptığım yazılı müracaatımda bu iki yere

diplomaya ilişkin sicil özetinin gönderilmesini istedim.

Eylül 1955 ayı son haftası olacaktı; yatak ve tahta bavulumu yanıma

alarak Rize’den Ankara’ya hareket ettim. Benimle beraber iki arkadaş daha

vardı. Bir Pazar günü idi, gelip Ulus’ta otele yerleşip çevreyi tanıma

gezisine çıktık. Tesadüf o ya, Tepedüzü köyünden akrabamız ve okul

arkadaşım olan Necat Önal’la karşılaştık; beni alıp Emin bey amcalara

götürdü. İki oda bir salondan ibaret olan apartman dairesinde sekiz kişi

kaldık. Zor şartlara rağmen beni 15 gün üzerinde misafir etmelerinden

dolayı hayat boyu kendilerine minnet borçluyum.

Öncelikle Ziraat Fakültesine ön kaydımı yaptırdım. O yıl için 120

öğrenci bursu kontenjanı belirlendiğini; bursun, lise çıkışına göre öncelik:

“Fen pekiyi, kontenjan dolmazsa edebiyat pekiyi, sonra fen iyi, sonra

edebiyat iyi”, şeklinde uygulama yapılacağını öğrendim. İki günde bir

fakültenin öğrenci işlerine gidip son durumu öğreniyordum. Baktım,

edebiyat pekiyi olanlarla kontenjan dolmuş. Mali durumum burs almadan

okumama olanak vermiyordu. Bu nedenle ikinci tercihim için girişimde

bulundum. Hava Kuvvetleri Okullar şubesine gidip müracaat ettim. Görevli

sivil memur bir yazı hazırladı ve “ Seni Mevki Askeri Hastanesine sevk

ediyorum; muayeneleri ol, Sağlık Kurul ön raporunu getir; sonra

İzmir’deki Hava Harp Okuluna göndereyim” dedi. Hastaneye gittiğimde,

benim gibi askeri öğrenci olmak isteyen 20’ye yakın kişinin rapor peşinde

koşuştuklarını gördüm. Onlarla birlikte 14 gün süreyle muayenelere girip

çıktım. Göğüs filmini Gülhane Askeri Hastanesinde çektirdik. Diğer

arkadaşların raporunda röntgen bölümü “sağlam” diye imzalanmış,

benimkinde ne yazı ne de imza vardı. Fakat raporun üst köşesine

“Akciğerlerde sağ sinüs kapalı” diye yazılı bir pusula ile film eklenmişti.

Gruptan biri yol gösterip: ‘‘Arkadaşım! O pusulayı çıkarıp cebine koy,

sonra git röntgen uzman doktorunu bul ve benim raporum unutulup imza

edilmemiş de. O pusula başına iş açar” dedi. Gidip röntgen mütehassısını

başka bir doktorun odasında çay içerken buldum. Öğretildiği gibi söyledim.

Filmi pencere ışığında gözden geçirdi ve sağlam yazısını yazıp imzaladı.

Muayeneler son bulup Sağlık Kurulundan ön raporu alınca hemen Hava

Kuvvetleri Okullar Şubesine götürdüm. Aynı sivil memur birkaç satırlık

Page 75: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

75pusula yazıp: ‘‘Bu yazıyı Eskişehir Hava Üs Komutanlığında ismi yazılı

sivil memura ver, seni uçakla İzmir’e göndersin” dedi.

Ankara’dan Eskişehir’e trenle gidip Hava Üs Komutanlığındaki sivil

memura pusulayı verdim. Açıp okudu ve benden ön raporu istedi.

Kendisine gösterdiğimde, ‘‘hayır bu kabul edilmez! Kara Askeri

Hastanesinden almışsın; Sağlık raporunun Hava Askeri Hastanesinden

alınması gerekiyor. Sana sevk yazısı vereceğim yeniden burada muayene

olacaksın” dedi. Ertesi gün muayenelere başladım. Muayene süresince

yatacak yer gösterilip yemek verildi. Benim gibi 10 kişi rapor alma peşinde

koşuşuyordu. Onlarla beraber Röntgen bölümüne geldiğimizde doktor bir

cihazla göğse bakıyordu. Sıra bana gelince baktı ve ,“sen ayrıl, senin

filmini çekeceğim” dedi. Film çekildi; tabii cihaz yalan söylemesini

bilmiyordu; evet, akciğerlerde sağ sinüs kapalı çıktı. Doktor, “bu halinle

pilot olamazsın” dedi. (Sorun, çocukken geçirdiğim ateşli bir hastalıktan

kaynaklanmıştı. Sonradan öğrendiğime göre akciğerler iki parça halinde

bulunuyor. Sağ akciğer 2, sol akciğer ise bir lop olarak 3 loptan oluşuyor.

Demek ki akciğerlerin 2/3’ sinin sinüsleri ‘‘hava baloncukları” kapanıp

devre dışı kalmış. Soruna neden olan olay ise, çocukken soğuk suda

yıkanıp üşütme sonucu geçirdiğim zatürre hastalığından kaynaklanmıştı.)

Üzüntülü olarak tekrar Ankara’ya döndüm.

İlâhiyat Fakültesine Kayıt Yaptırma:

Otel ücreti yemek parası derken cep harçlığım da bitmek üzere idi. O

para da, köyümde emek verip büyüttüğüm atımı babam satıp cep harçlığı

olarak vermişti. Çaresizlik içinde hüzünlü olarak dolaşırken öğrendim ki,

İlâhiyat Fakültesinin öğrenci yurdu varmış; ayrıca bazı öğrencilere de burs

veriliyormuş. Öğrenci yurdunda kalabilme uğruna kaydımı Ziraattan

İlâhiyat Fakültesine aktardım. Ne var ki, yurtta boş yatak kalmamış; bir

hafta deyince tahta masa üzerinde – kuru yerde- elbisemle yatmak

zorunda kaldım. Bu arada İlâhiyata kaydını yaptırmış iki öğrencinin

konuşmalarına kulak misafiri oldum. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü

teknisyen memur alacakmış, 11 ay süreli kurs gösterip sonra atama

Page 76: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

76yapacakmış; eğitim süresince de kurs parası ödenecekmiş. Tekniker

olarak atanan kişi yaz aylarında arazi çalışmalarına çıkınca ödenen

tazminatla birlikte maaş ikiye katlanacakmış. Bu haber hoşuma gidip hayli

heyecanlandırdı ve kendilerine sorduğumda, müracaat yaptıklarını, sağlık

raporu için Numune Hastanesine sevk edildiklerini belirttiler. Ertesi gün

ben de gidip yazılı müracaatımı yaptım. Beni de hastaneye sevk ettiler.

Hastane girişindeki memur sevk yazısına bakıp: ‘‘Burası okul değil kurs

yeri, sağlık raporu için muayene ücretlerini ödemen gerekiyor; hepsi 75

lira tutar, ödeyeceksen işlemini yapayım” dedi. Benden bir gün önce gelen

arkadaşların ücretsiz işlem yaptırdıklarını, hatta bahçede dolaşırken

kendilerini görevli memura gösterdiğim halde itirazımı kabul etmedi.

Bende üzülerek hastaneden ayrıldım.

Askeri Öğrenciliğe Geçiş:

Fakültenin öğretime başladığı ikinci ayında olacaktı, kaldığım öğrenci

yurdunda bir yatak boşalmıştı. Sevinerek hemen sahiplendim ve ayrılış

nedenini sorduğumda ‘‘Silâhlı Kuvvetlerin fakültede beş öğrenci kontenjanı

bulunduğunu, askeri öğrenci statüsüne geçmek üzere müracaat

yapacağını,” söyledi. Ertesi günü tanıdık bir arkadaşla birlikte Kara Harp

Okuluna gidip biz de bu kontenjandan yararlanmak istediğimizi yazılı

olarak bildirdik. Önceden almış olduğum sağlık raporunu da bu maksat için

kullandım. Günlerden Cumartesi günü idi. Kayıt işlemini yapan Yüzbaşı

“İşiniz tamam, isterseniz Pazartesi günü gelip katılırsınız” dedi. Noter

ücretini ödeyince cepte hiç para da kalmadı. Belediye otobüsü ile nasıl

gidip dönülecek endişesiyle, “Şimdi katılsam olmaz mı?” diye sordum.

Hemen telefon etti ve bir öğrenci gelip bizi “Öğretmen ve Yargıç Bölük

Komutanına” götürdü. O da bizi elbise deposuna gönderdi. Kucak dolusu

giyecek eşya verildi. İlk defa ikişer kat pijama, havlu, yün fanila ile

kaputum oldu. Aynı öğrenci kalacağımız kovuşa götürüp yatacağımız

yatağı ve eşyalarımızı koyacak dolabı gösterdi. Daha sonra gazinoyu

gösterip yemek zamanına kadar burada oturmamızı söyleyip ayrıldı.

Yemek borusu çalınca diğer öğrencilerle beraber yemekhaneye gittik. Her

Page 77: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

77masa onar kişilik idi. Yeni gelenler için ayrı masa açmışlardı.

Masamızda üç kız öğrenci de vardı. Yemeği kızların birisi kendi

durumlarına göre birer kepçe dağıttı. Karnımız da çok acıkmıştı. Üç kaşıkta

yemek bitince diğer bir kız arkadaşın dikkatini çekmiş olacağız ki, “başka

gelecek yok, isterseniz karavandan yemek alabilirsiniz” dedi. Tabakları

yeniden doldurup doyuncaya kadar yedik. Artık karnımız tok sırtımız

ısınmıştı; keyfimize diyecek yoktu! Üstelik yaylı karyola ve yumuşak

pamuk yatak üzerinde yatacaktık. Ha birde her ay 5 lira harçlık verilmeye

başlandı. Böylece babamın üzerinden de büyük yük kalkmış oldu. Sadece

yaz tatilinde köye geliş ve dönüşlerdeki yol masrafını yine babam

karşılıyordu.

Böylece, 15 Kasım 1955 tarihinden itibaren askeri öğrenci olarak

İlâhiyat Fakültesine devam ettim. Birkaç gün sonra öğrendim ki, başka

fakültelere geçip kayıtlarını sildirme sonucu Ziraat Fakültesinde burs

dağıtım sırası edebiyat iyi olanlara kadar gelmiş. Artık iş işten geçmiş ve

geri dönüş imkânsız hale dönüşmüştü.

Birkaç ay er eğitim elbisesi ile fakülteye gidip geldik. Ankara’nın

soğuk kış iklimine karşı artık, sırtımız ısınmış ayaklarımız sağlam bota

kavuşmuştu. İki ay sonra sivil terzi ölçümüzü alıp askeri öğrenci elbisesini

dikti. Elbiseler her yıl değil iki yılda bir yenileniyordu. Bu nedenle yaz

tatilinde köye döndüğümde, şöyle giyip etrafa hava atamadım. Yine eski

köy giysilerini sırtıma geçirip tarla-bahçe-harman ve kışlık odun tedarik

işlerinde koşuşturmaya devam ettim. İyi ki böyle olmuş, hiç olmazsa

“gösteriş denilen aşırı nefis hastalığından uzak kalmışım” diye şimdi

seviniyorum.

Fakülteden 19 Ekim 1959 tarihinde mezun oldum; fakat subaylığa

(Teğmen rütbesine) onayım ancak 15 Ocak 1960 tarihinde gerçekleşti. Ne

ilginçtir ki, Artvin’in kurtuluşu olan 7 Mart günü ilk hizmet yeri olan Kara

Kuvvetlerinde göreve başladım. 30 yıllık fiili hizmet sonrası Öğretmen

Kıdemli Albay rütbesinde iken 30 Ağustos 1989 tarihinde de kadrosuzluk

nedeniyle emekliye ayrıldım.

Page 78: ARDANUÇ İLÇESİ BEREKET KÖYÜ ANILARI · 2018. 10. 9. · fotoğraflar yerleştirilmiş. Kitat şenliklerine ilişkin fotoğrafta ise, etrafında köyümün güzel insanlarının

78

SONUÇ:

Sayın okuyucular! Yaşantımın 22 yılını simgeleyen anılarımı sizlerle

paylaşmış oldum. İnsan doğasıdır, bu zaman dilimi içinde mutlaka sevinç

ve keder olacaktır. Böyle olmazsa geçirilen imtihanın ne anlamı kalırdı?

Önemli olan, aklı yerli yerinde kullanmak, öfkeyi hoşgörü ile bastırmak,

musibetlere karşı sabırlı olmak, geçim sıkıntılarını kanaatkâr bir tutumla

geçiştirmek, toplumda uyum içerisinde yaşamak ve diğer bir önemlisi de

komşu ilişkilerine özen gösterip sonradan pişman olacak söz ve

davranışlardan özenle kaçınmak olmalıdır.

Kişi üzerinde ana-baba hakkı çok büyüktür. “Ben ana-baba hakkını

sağlıklarında ödedim” diyen yalan söylemiş olur. Düşünün, kendi

ekmeğimi kazanacak yaşa gelinceye kadar tam 27 yıl süresince onlara yük

olmuşum. Kazandıklarını gönüllerince kendi ihtiyaçlarında kullanmalarına

fırsat vermeden hep biz çocukları öncelik almışız. Umarım bu özveri ve

sevgi dolu yaklaşımlarının ödülü öteki dünyada kendilerine verilir. Bu

nedenle sizlere öğüdüm Allah’ın şu emri olacaktır:

“+ Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya

iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi

senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara "öf!" bile deme; onları

azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.(17.İsra Sûr/23)

+ Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: "Rabbim! Tıpkı

beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı."(17.İsra

Sûr/24)”

Okuma zahmetine katlandığınız için teşekkür eder sizlere ömür boyu

mutlu yaşamlar dilerken umarım anılarımı köyümün diğer insanlarıyla

paylaşıp geçmişin yaşatılmasına katkıda bulunursunuz. Çünkü geçmişini

bilmeyen, geleceğinden güvende olamaz!