13
1 BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA GÖÇ EDEN MUHACİRLERİN İSTANBUL’DAKİ DURUMLARINA DAİR Kasım BOLAT 1 Göç olgusu Türk tarihi araştırmalarında önemli bir yere sahiptir. Araştırılması gereken en önemli göç ise Balkanlar‟dan Anadolu‟ya göçlerdir. Ancak ne kadar önemli ise de halen üzerinde yeteri derecede araştırma ve tetkik yapılmamıştır. Bu konu üzerinde son dönemler de bir takım araştırmalarda bulunulmuş ve konu aydınlatılmaya çalışılmıştır. 2 Özellikle Balkanlardan Anadoluya yönelik göçler bugün dahi etkisini göstermektedir. Anadolu sadece rahat, sıkıntısız dönemlerde ihtiyacı olana kucak açtığı gibi zor zamanlarda da kapılarını ardına kadar kendisine gelen göçmenlere de açmıştır. Bunun en somut örneği aşağıda işleyeceğimiz 93 harbi (18771878) Osmanlı-Rus savaşı esnasında Rusların ve Bulgarların izlemiş oldukları siyaset sonucunda Balkanlardan Anadolu‟ya göç edenleri oluşturmaktadır. Bizim burada işleyeceğimiz konu Osmanlı - Rus savaşı olmamakla beraber o savaştan sonra yani 93 harbinden sonra oluşan göç dalgasının İstanbuldaki sosyal, siyasi problemleri ve sıkıntısı hakkında olacaktır. Balkanlardan Anadoluya göç eden Müslüman halk aynı zamanda balkan milli devletlerinin oluşmasına da zemin hazırlamıştır. O bölgede azalan Müslüman- Türk yoğunlu tamamen meydanı Slavlara ait bir devlet kurulmasına imkân hazırlamıştır. 18771878 Osmanlı-Rus savaşının yapılmasında birçok sebep vardır. Ancak bu sebepleri tetikleyen unsur Rusya‟nın Balkanlarda hâkim olma amili daha fazla ağır basmaktadır. En büyük amaçları ise Panslavizm politikası doğrultusunda bütün Slavları bir 1 e-mail: [email protected] 2 Nedim İpek, Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri, Türk Tarih Kurumu, Ankara: 1999, önsözdeki açıklama; Ahmet Halaçoğlu, Balkan Harbi sırasında Rumeli’den Türk göçleri (1912–1913), Türk Tarih Kurumu, Ankara: 1995, önsözdeki açıklama: H. Yıldırım Ağanoğlu, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Balkanlar’ın Makûs Talihi , Kum saati, İstanbul, sayfa, 17.: Bilal Şimşir, Rumeliden Türk Göçleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 3 cilt.

BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA GÖÇ EDEN ......4 İlber Ortaylı, “ Osmanlı İmparatorluğu‟nda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, cilt, 4, İletiim

  • Upload
    others

  • View
    27

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA GÖÇ EDEN ......4 İlber Ortaylı, “ Osmanlı İmparatorluğu‟nda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, cilt, 4, İletiim

1

BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA GÖÇ EDEN MUHACİRLERİN

İSTANBUL’DAKİ DURUMLARINA DAİR

Kasım BOLAT1

Göç olgusu Türk tarihi araştırmalarında önemli bir yere sahiptir. Araştırılması gereken

en önemli göç ise Balkanlar‟dan

Anadolu‟ya göçlerdir. Ancak ne

kadar önemli ise de halen üzerinde

yeteri derecede araştırma ve tetkik

yapılmamıştır. Bu konu üzerinde

son dönemler de bir takım

araştırmalarda bulunulmuş ve konu

aydınlatılmaya çalışılmıştır.2

Özellikle Balkanlar‟dan Anadolu‟ya

yönelik göçler bugün dahi etkisini

göstermektedir. Anadolu sadece

rahat, sıkıntısız dönemlerde ihtiyacı

olana kucak açtığı gibi zor

zamanlarda da kapılarını ardına

kadar kendisine gelen göçmenlere

de açmıştır. Bunun en somut örneği

aşağıda işleyeceğimiz 93 harbi

(1877–1878) Osmanlı-Rus savaşı esnasında Rusların ve Bulgarların izlemiş oldukları siyaset

sonucunda Balkanlardan Anadolu‟ya göç edenleri oluşturmaktadır. Bizim burada

işleyeceğimiz konu Osmanlı - Rus savaşı olmamakla beraber o savaştan sonra yani 93

harbinden sonra oluşan göç

dalgasının İstanbul‟daki

sosyal, siyasi problemleri ve

sıkıntısı hakkında olacaktır.

Balkanlar‟dan Anadolu‟ya

göç eden Müslüman halk aynı

zamanda balkan milli

devletlerinin oluşmasına da

zemin hazırlamıştır. O

bölgede azalan Müslüman-

Türk yoğunlu tamamen

meydanı Slavlara ait bir devlet

kurulmasına imkân

hazırlamıştır.

1877–1878 Osmanlı-Rus savaşının yapılmasında birçok sebep vardır. Ancak bu

sebepleri tetikleyen unsur Rusya‟nın Balkanlar‟da hâkim olma amili daha fazla ağır

basmaktadır. En büyük amaçları ise Panslavizm politikası doğrultusunda bütün Slavları bir

1 e-mail: [email protected]

2 Nedim İpek, Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri, Türk Tarih Kurumu, Ankara: 1999, önsözdeki açıklama;

Ahmet Halaçoğlu, Balkan Harbi sırasında Rumeli’den Türk göçleri (1912–1913), Türk Tarih Kurumu, Ankara:

1995, önsözdeki açıklama: H. Yıldırım Ağanoğlu, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Balkanlar’ın Makûs Talihi, Kum

saati, İstanbul, sayfa, 17.: Bilal Şimşir, Rumeliden Türk Göçleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 3 cilt.

Page 2: BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA GÖÇ EDEN ......4 İlber Ortaylı, “ Osmanlı İmparatorluğu‟nda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, cilt, 4, İletiim

2

araya getirerek kendi kontrolü altında büyük bir güç oluşturmaktır3. Çünkü Osmanlı Devleti

yıkılana kadar son 300 yıl sürekli olarak Ruslarla savaş halinde olmuştur. Nitekim en büyük

yenilgiyi de Osmanlı - Rus savaşında almıştır. Ruslar Yeşilköy‟e kadar gelmişler ve orada

karargâh kurmuşlardır. Çok zor şartlar altında imzalanan Ayestafenos (Yeşilköy) antlaşması

Osmanlı devletine kabul ettirilmiştir. Bu savaş Osmanlı devletini o derece etkiledi ve korkuttu

ki Rusların Yeşilköy‟e gelmelerinden dolayı başkent İstanbul‟ un bile değiştirilmesi gündeme

geldi. Osmanlı Devleti, karışık uluslardan meydana gelmesine rağmen onların nasıl bir arada

tuttuğu konusu hayret uyandırmaktadır. Osmanlı devleti‟nin izlemiş olduğu millet politikası

bunun en somut örneğidir. Osmanlı kaynaklarında millet kelimesi geçmekle birlikte, bu bizim

bugün anladığımız anlamıyla kullanılmamaktaydı. Osmanlı Devleti‟nde millet denildiği

zaman, din akla gelmekte idi. Yani Rum Milleti, Ermeni Milleti, Yahudi Milleti, denildiği

zaman onların inanmış oldukları din belirtilmekte idi. Ancak bu durum, Fransız Devriminden

sonra değişti ve Osmanlı İmparatorlu içerisinde yaşayan milletler kendilerine ait birer ulus

devlet kurma teşebbüsüne gittiler. Yani Osmanlı topraklarında ortaya çıkan milliyetçilik akımı

kendi dinlerine ait birer ulus devlet kurmak için ortaya çıkmış ve yükselmiştir.4

Balkanlar‟daki milliyetçilik akımı Fransız Devriminden sonra ortaya çıktığı şüphesizdir. Bu

devrimden önce meydana gelen sanayi devrimi toplunda ekonomik yönden değişim meydana

getirirken, Fransız Devrimi Osmanlı millet sistemini kökten değiştirerek ulus devlet kurma

görüşünü ortaya çıkarmıştır. Sanayi devrimi ile emperyalist düşünce ve Fransız devriminden

sonra ortaya çıkan dine dayalı ulus devlet kurma birleştiği zaman ortaya tamamen Osmanlı

devletini tehdit eden bir siyasi olaylar zinciri ortaya çıkmıştır.5

Rusya, Balkanlar‟da

kendi himayesini kurmaya

çalışırken kendisine en yakın dili

konuşan Bulgarları kullanmaya

başladı. Rusya‟nın Balkan

politikası olan ve tüm Slavları

Rusya‟nın kontrolü altına alma

girişimi olan Panslavizm ile

Bulgarlar ile anlaşma yoluna

gitmiştir. Bulgarlar adeta 1877–

1878 savaşından önce ve sonra

Rusya devletinin Balkan

karargâhı durumuna geldi.

Rusya‟nın uyguladığı siyaset

Bulgarları celp etmiş ve Rusya‟ya

yardım etmeye başladılar. Aynı

zamanda da Rusya 18. yüzyıldan başlamakla birlikte 19. yüzyılda Bulgarlar için modern

okullar kurmuş ve gençlerini panslavist bir şekilde yetiştirmeye başlamıştır. 93 harbinden

sonra balkanlarda yaşayan milletler tamamen Rusya‟nın kontrolü altına düştü. Osmanlı

devletinin iç işlerindeki karışıklık Rusya‟nın Balkanlar‟da izlediği politikayı engellemesine

neden oluyordu. Osmanlılar, Balkanlar‟da Rus yayılmacılığını bir türlü engelleyemiyordu.

3 Yuluğ Tekin Kurat, “ 1877–1878 Osmanlı – Rus Harbinin Sebepleri”, Belleten, TTK, Cilt, XXVI, sayı,103,

Ankara:1963, sayfa, 567–592.

4 İlber Ortaylı, “ Osmanlı İmparatorluğu‟nda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, cilt, 4,

İletişim Yayınları, İstanbul:1985, say. 996–1001.

5 Ahmet Gündüz,”1789 Fransız ihtilali Fikirleri ve Osmanlı Devleti‟nin Osmanlı İmparatorluğu‟nda Yayılması

ve Balkanlardaki isyanlar”, Türk Dünyası Araştırmaları, sayı:160, İstanbul: Ocak- Şubat;2006,sayfa, 67–82.

Page 3: BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA GÖÇ EDEN ......4 İlber Ortaylı, “ Osmanlı İmparatorluğu‟nda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, cilt, 4, İletiim

3

Çünkü hemen hemen bütün batılı devletler Rusların Balkanlar‟da yayılmasına göz

yummaktaydılar. Birde Osmanlıların Balkanlar‟da artık kendisine destek bulamaması

sonucunda Ruslar rahat bir şekilde Balkanlar‟da tutunmaya başladı. 93 Harbi esnasında da bu

yayılmanın dönüm noktası idi yani kırılma noktası oldu artık tamamen Balkanlar‟da Ruslar

hâkim olmuştu. Osmanlılar Gazi Osman Paşa‟nın tüm çabalarına rağmen Plevne‟de savaşı

kaybetti ve bir daha da Rusların önünü durduramadı. Osman Paşa, Plevne‟de insanüstü bir

dayanma kudreti göstererek Rus komutanların bile takdirini toplamıştır.6 Savaş olan yerde

mutlaka göç hadisesi meydana gelir. Milletlerin ve halkın birlikte yaptıkları göçler hiçbir

dönem iç açıcı bir hadise olmamıştır. Öte yandan göçmenler gittikleri yerlere beraberinde

sosyal, ekonomik ve siyasi birçok problemi de beraberinde getirirler. Balkanlar‟dan

Anadolu‟ya göçün en fazla olduğu dönem 93 harbi esnasında yaşanmış ve yüz binlerce kişi

Balkanlar‟dan Anadolu‟ya göç etmişlerdir. Uzun yıllar kendi dinlerini, dillerini ve

geleneklerini koruyarak yaşayan milletlerin Fransız Devrimi‟nden sonra ortaya çıkan

milliyetçilik akımına kapılmamaları imkânsızdı. Ancak, Osmanlı Devleti bu durumu

engellemeye çalışamadığı gibi yapacağı da bir şey olmadığı ortada görünmekte idi. Çünkü

Balkanlar‟daki milliyetçilik7 akımı batılı devletlerin gelişme siyasetine uygun bir biçimde

oldu. Rusya‟nın Balkanlar‟daki emelleri Yunan milliyetçilerinin ayaklanma duygularını

körüklemiş ve Rusya uzun yıllar Yunan milliyetçilerini8 desteklemiştir. İmparatorluğun bu

dönemde toplumsal gerilimleri artıran bir başka etkende, Hıristiyan din adamlarının

kışkırtmalarıydı.9 Rusların, Balkanlar‟da en çok destek verdikleri Bulgarlar olmuştur. Rusya,

Bulgarlar arasında yaydığı milliyetçilik akımına pratiğe koyarak ayaklanma haline getirdi.

Osmanlı devleti bu ayaklanmalara karşı siyasi düzenlemeler yapsa da engel olamıyor ve

Bulgarlar topraklarında

yaşayan Müslüman – Türklere

zulüm yapmayı her geçen gün

arttırmaktaydı. Hâlbuki 18 ve

19. yüzyıllara kadar

kaynaklarda Bulgar kelimesi

dahi geçmemekteydi. Öyle bir

milletin varlığından kimse

haberdar değilken Rusların

uyguladığı siyaset sonucu bir

uyanma meydana gelmiştir.10

Balkanlarda görmüş

oldukları zulme daha fazla

dayanamayan Müslüman halk

ana kucağı olan Anadolu‟ya

6 Mehmet Saray,” Balkanlar‟da Rus Yayılması, Gazi Osman Paşa ve Plevne Müdafaası”, Tarih Enstitüsü

Dergisi, sayı, 13, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul: 1983–87.

7 İlber Ortaylı, “ Balkanlar‟da Milliyetçilik”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, cilt, 4, İletişim

Yayınları, İstanbul:1985, say.1026–1032.

8 Mehmet Seyitdanlıoğlu, “ Yunan İhtilali ve II. Mahmut‟un Politikaları”, Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler

Dergisi, sayı, 12, Bişkek:2004

9 Stanford Show, “ Osmanlı İmparatorluğu‟nda Azınlık Sorunu”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye

Ansiklopedisi, cilt, 4, İletişim Yayınları, İstanbul:1985, say.1003–1005

10 Süleyman Demirci, “ Rise of Nationalism in the Ottoman Empire: How Did Ottoman Government Respond to

the Bulgarian National Movement 1839–1870?”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı,22,

yıl,2007/1, Kayseri: sayfa, 417–438,

Page 4: BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA GÖÇ EDEN ......4 İlber Ortaylı, “ Osmanlı İmparatorluğu‟nda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, cilt, 4, İletiim

4

göç etmeye başlamışlardır. Çünkü Rusya‟nın kontrolü altında olan Balkanlar‟da artık Türk ve

Müslüman halka yaşama hakkı verilmiyordu. Her ne kadar savaşlardan sonra taahhüt edilen

Türk ve Müslüman halkın yaşama hakkı olsa da bu ya sağlanamadı ya da sağlanmak

istenmedi. Çünkü Müslüman halkın uğramış olduğu zulmün ve işkencenin hattı hesabı yoktu.

Yapılan araştırmalar sonrasında ve o dönemde yazılan hatıralarda ortaya çıkan tablo burada

söylenenleri doğrulamaktadır. Müslüman halk en fazla eziyeti hiç şüphesiz Bulgar

çetelerinden görmüşlerdir. Bulgar çeteleri Müslüman – Türk halkına akla sığmaz işkenceler

ve baskılarda bulunuyorlardı. Bunlar arasında Müslümanları silah zoru ile din değiştirmeye

mecbur etme başı çekiyordu. Öte yazdan Müslümanların rahat bir şekilde ibadetlerine devam

etmelerini de engellemekteydiler. Aynı zamanda da gece baskınları yaparak evlerinde bile

Müslüman Türkleri rahat bırakmayan Bulgar çeteleri mallarını da yağmalamaktan geri

kalmıyorlardı. Müslüman Türkler en büyük baskıyı dinlerini yaşayamamalarında

görüyorlardı. Bulgar çeteleri hiç bir şeyden çekinmeden camileri tahrip edebiliyorlar ve

camiye gitmekte olan Müslümanların yolları kesilerek şiddet uyguluyorlardı. Diğer taraftan da

Müslümanları zorla Hıristiyan yapmaya çalışırlarken Türklere zorla Hıristiyan ayini

yaptırmaktaydılar. Başka bir baskı ise zorla Türk kızlarını evlendirerek Türklere hem hakaret

yapılmakta hem de evlendirme sureti ile emri vaki bir tarzda, Bulgarlaştırma siyaseti değişik

bir metotla uygulanmakta idi. Türk isimlerine dahi tahammül edemediklerinden dolayı Türk

isimleri değiştirilmekteydi.11

Bulgarlar kendilerine ait bir

büyük Bulgaristan devleti

kurma hayaline kapılmışken

Rusya bunu kendi istekleri

doğrultusunda kullanmış ve

teşvik etmiştir. Kurmuş

oldukları eşkıya komiteleri

sonrasında Müslüman

köylerini basan Bulgarlar

Türk ve Müslüman halkı

katletmişler ve göç etmelerine

sebep olmuşlardır12

. 1878

yılında Bulgaristan

Emareti‟nin kurulmuş olduğu

Osmanlı devletinin tuna

vilayetleri toprakları üzerinde

1.200.000 Türk- Müslüman 1.300.000 Bulgar yaşamaktaydı.13

Burada verilen rakamlara göre

Türk ve Müslüman halk ile Bulgarlar arasında 180.000 gibi arasında pek fazla fark olmayan

bir nüfus ortaya çıkmaktadır. Bulgar tecavüzlerinden kaçmak isteyen Müslüman kadınlar

kendilerini kurtarmak için yakınlarda bulunan su kuyularına kendilerini atmaktaydılar.

Rusların destekleri ile güç kazanan Bulgarlar Müslüman Türklerin silahlarını ellerinden

aldıkları için bu tür tecavüzlere karşı koyamamaktaydılar. Tek çare ölüm yada sürgün idi.

Bulgarlar Rusya‟dan gördükleri destek ve teşviklerle burada yaşayan halkı ezmeye başladı.

Çünkü tamamen kendisine ait bir Slav unsura dayalı devlet kurmak istiyorsa buradaki yaşayan

ve çok olan Müslüman- Türk halkın ortadan kalkması gerekiyordu. Yapılan baskılar

11

İlker Alp, “ Tarihte Türklerin Bulgarlaştırılması”, Türk Dünyası Araştırmaları, sayı, 37, Ağustos 1985,

İstanbul: say.100–116.

12 Mahir Aydın, “ Arşiv Belgeleriyle Makedonya‟da Bulgar Çete Faaliyetleri”, Osmanlı Araştırmaları, IX,

editör, Halil İnalcık, N. Göyünç, İstanbul: 1989, say.209–234.

13 Nedim İpek, Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri, TTK, Ankara: 1999, say. 12.

Page 5: BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA GÖÇ EDEN ......4 İlber Ortaylı, “ Osmanlı İmparatorluğu‟nda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, cilt, 4, İletiim

5

sonucunda 500.000 Türk ya katledilmiş veya

açlık ve hastalıkları kırılmıştır. Bir milyon

ahalide göç etmek zorunda kalmıştır.14

Bizim

makalemizi oluşturan ana konuda bu bir milyon

göçmenin İstanbul‟daki durumlarına dair

olacaktır.

Muhacirler, çok zor şartlar altında

İstanbul‟a gelmişledir. Bu göçmenlerin

gelmesiyle birlikte yaşanan olayların etkisi

Osmanlı topraklarında yaşayan Hıristiyan ahaliye

karşı duyulan kinin artmasına da yol açtı. Bir

başka açıdan da Müslümanlar arasında milliyetçi

düşüncelerin gelişmesini doğurdu.15

Çünkü göç

etmek için önceden yaptıkları bir hazırlık yoktu.

Tamamen görmüş oldukları baskılar ve

zulümlerden sonra apar topar göç etmek zorunda kalmışlardır. Göçmenler üzerine yapılan

tetkikler sonucunda göç hadisesinin ne kadar çok zor şartlar altında gerçekleştiği ortaya

çıkmaktadır. Aynı zamanda o dönemdeki canlı tanıkların yazdıkları hatıralar okunduğunda

insanın kanını donduran türlü hadiselerle karşılaşılmaktadır. Göç etmek için yaz mevsimi

seçilmemişti. En iyi mevsim muhacirlerin ırzlarını ve canlarını kurtarabildikleri mevsimdi. O

yüzden muhacirler hiç zaman kaybetmeden yola koyuldular yağmur- çamur içerisinde 100

binlerce Müslüman halk vatan toprağı dedikleri balkanlardan koparak ana kucağı dedikleri

Anadolu‟ya göç etmeye başladılar. Ancak göç etmek onlar için bir kurtuluş olmamıştı.

Rusların elinden kurtulan Müslüman halk takip edilerek Bulgar çeteleri tarafından

katledildiler. Çeteler, çoluk-çocuk- kadın-kız, yaşlı-genç, asker sivil demeden yakaladıkları

Müslümanları öldürmeye başladılar. Bu öldürmeleri de insanlığa yakışmayan şekilde

meydana geliyordu ki ; çoğu zaman yakaladıkları Müslümanları türlü acı işkenceler şeklinde

inleterek katlederlerken diğer taraftan takip ettikleri göçmenlerin üzerlerine de top ateşi

açarak göçü zorlaştırıyorlardı. “ Bulgarların yaptıklarını medeni devletler görmüyor ses

çıkarmıyorlardı. Aynı zamanda medeniyet değil insaniyete bile yardımları görülmüyordu”

diye hatıralarında yazan Hüseyin Raci Efendi göç hadisesinin en canlı tanıklarından birisidir.

Kaleme aldığı – Vaka-i Tarihçe-i zağra- adlı eserinde göç hadisesinin nasıl cereyan ettiğini

anlatmaktadır.16

Hüseyin Raci Efendi, kendisini eğitime adamış ve bu yolda ömrünü

vakfetmiş çok değerli bir şahsiyettir. Zağra‟da müftülüğü esnasında Rus işgaline ve Bulgar

çetelerinin Müslüman halka yaptığı zulümleri görmüş ve hemen kaleme almıştır. Bu eserinde

14

Nedim İpek, ibid. Say.40

15 Stanford Show, “ Osmanlı İmparatorluğu‟nda Azınlık Sorunu”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye

Ansiklopedisi, cilt, 4, İletişim Yayınları, İstanbul:1985, say.1002–1006

16 Hüseyin Raci Efendi, Vaka-i Tarihçe-i Zağra, hazırlayan. M. Ertuğrul Düzdağ, İz Yayıncılık, İstanbul: 2004.

241–285, bu eser ilk olarak 1973 yılında Tercüman Gazetesinin 1001 temel eser adlı kampanyasında dağıtılmış

ve bir hayli eksikleri olduğuna hazırlayan tarafından da kanaat getirilmiştir. Ancak Sayın Ertuğrul Düzdağ,

2004‟de hazırlamış olduğu bu yeni baskısında bütün açıkları kapatmış ve dilini de sadeleştirerek daha anlaşılır

bir şekilde biz okuyuculara sunmuştur. Herkesin tahmin ettiği üzere Türk halkı olarak dilimizi unutmaya

başladık. Osmanlıdan bize kalan içi dolu olan kelimeleri çağdaşlaşma uğruna atıp yerine başka bir kelime

bulamayınca da İngilizce ya da Fransızca anlamı bizce anlaşılmayan kelimelere sarılmak zorunda kaldık.

Türkiye‟de yazılan eserin mutlaka ilerleyen zamanlarda mutlaka sadeleştirmesi yapılmıştır. Cumhuriyet

klasiklerini şu anda anlamamaktayız. Hâlbuki yazılan eser yabancı dilde olmayıp Türkçe olarak kaleme alındığı

halde okuduğumuz zaman anlama güçlüğü çekmekteyiz. Bu bakımdan Sayın, Ertuğrul Düzdağ‟a hem bu eseri

tekrar bizlere kazandırdığı için hem de değerli kütüphanesini Üniversitemize bağışladığı için haddime

düşmeyerek teşekkür ederim.

Page 6: BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA GÖÇ EDEN ......4 İlber Ortaylı, “ Osmanlı İmparatorluğu‟nda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, cilt, 4, İletiim

6

Raci Efendi, Osmanlının Ruslar karşısında nasıl yenildiğinden Ruslarla Bulgarların

anlaşmasından ve muhacirlerin Edirne- İstanbul hattı üzerinde çekmiş oldukları eziyeti

anlatmaktadır. En acıklı olayların geçtiği yer ise makalemizin konusu olan İstanbul‟da

meydana gelmiş ve Raci Efendi bunları da kaleme almıştır. Hâlbuki yüzyıllardır Türkler ve

Bulgarlar birlikte yaşamışlar ve birbirlerine hiçbir kötülükleri dokunmamıştı. Birbirlerinden

kız alıp verme sureti ile akrabalıklar bile kurulmuştu. Ancak, Bulgar tarihçileri bunları

unutup, kendi yaptıklarını meşrulaştırmak için Osmanlı yönetiminde kaldıkları zaman

zarfında hep baskı altında kaldıklarını ve zorla Müslümanlaştırılıp, Türkleştirildiklerini ileri

sürmektedirler. Bu gibi tarih yazıcılığı tamamen ideolojik bir tarih yazıcılığı olmakla birlikte

hiçbir zaman doğru bir tarih yazıcılığına da gitmeyeceğinin bir ispatıdır. Eğer Bulgar

tarihçilerinin dedikleri gibi Osmanlılar zorla İslamlaştırma ve Türkleştirme politikası izlemiş

olsaydı. İskân siyasetinde, Bulgarlarında zorla Anadolu‟ya göç etmeleri sağlanır ve tamamen

balkanlar Türk ve Müslüman olmayan unsurlardan silinip atılırdı.17

Balkan muhacirleri ne yapıp yapıp mutlaka canlarını güvenli bir yere taşımak

istiyorlardı. Onlara göre ise en güvenli yer İstanbul görünüyordu. Muhacirlerin Balkanlar‟dan

göç etmeleri nasıl olay olmuş ise İstanbul‟a gelmeleri de o derece olay olmuş ve İstanbul

halkında heyecan ve endişe

meydana getirmiştir. Dikkat

çekilmesini istediğimiz bir

hususta 100 binlerce

muhacirin geçtikleri

bölgelerde zengin Bulgar

köylerine rastlamalarına

rağmen onların hiçbir şeyine

dokunmamaları ve

yağmamalarıdır. Keza, bu

tutum ve davranışları

Anadolu‟da, Edirne ve

İstanbul‟a geldiklerinde de

söz konusu olmayacaktır.

Balkan muhacirleri

İstanbul‟a 3 farklı yoldan

geldiler. Deniz, kara ve tren

yolu olarak gelmeye çalıştıkları İstanbul‟a zaman zaman kayıplar vererek varmışlardır. Deniz

yolu ile İstanbul‟a gelmeye çalışan muhacirler bekleme limanlarında Ruslar ve Bulgarlar

tarafından taciz ediliyor ve kayıplar verdiriyorlardı. Vapura binen muhacirler İstanbul‟da

Babıâli‟nin kontrolü altında denize sahil olan kesimlere yerleştiriliyorlardı. Bu esnada en fazla

göç alan ve muhacirleri ağırlayan Karadeniz- Ereğli olmuştur. Binaenaleyh İzmir ve Yalova

gibi denize sahil olan şehirlerde büyük göçler almışlar ve biraz olsun İstanbul‟un yükünü

hafifletmişlerdir. Bu göçler esnasında Bursa‟da önemli bir ölçüde Balkan muhacirlerini

topraklarında barındırmış ve misafir etmiştir. Kara yolunu göç etmek için seçenler ise en fazla

tehlikeyi ve eziyeti çeken göçmenler olmuştur. Çünkü imparatorluğun yolları bu şekilde göç

etmek için uygun olmadığı gibi her yerde düşman askerleri pusuya yatmış öldürecek

Müslüman- Türk aramaktadırlar.

17

Yavuz Ercan,” Balkan Türkleri ve Bulgarlar”, Belleten, TTK, LIV, Ankara: 1990. sayfa, 297–308.

Page 7: BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA GÖÇ EDEN ......4 İlber Ortaylı, “ Osmanlı İmparatorluğu‟nda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, cilt, 4, İletiim

7

Kış mevsimi olması nedeniyle

zayıf düşen muhacirler göç esnasında

soğuktan kırılmamak için arabalarını

yakmışlar ve eşyalarını sırtlarında

taşımaya mecbur kalmışlardır. Aynı

zamanda mevsimin soğuk olmasından

dolayı salgın hastalık baş gösteriyor

ve ölümler meydana geliyordu. Kara

yolu ile göçe çalışanlar her ne olursa olsun bir şekilde İstanbul‟a varmışlardır. Ancak

İstanbul‟a gelmek çekilecek olan sıkıntıların beklide en zoru idi. Babıâli tüm gayretlerine

rağmen yinede muhacirler çok sıkıntı çekmişlerdir. Tren yolu ile gelmeye çalışan muhacirler

en fazla sıkıntıyı sirkeci garına vardıklarında yaşamışlardır. Çünkü trende yaşanan doluluk

sirkeci garında boşalıyor ve etraf ana- baba gününe dönmüş vaziyet de bulunuyordu. Edirne

de yığılan Balkan muhacirleri İstanbul‟a ancak 7–8 günde gelebiliyorlardı. Gelen tren

saniyeler içinde tıklım tıklım doluyordu. Vagonlara sığmayan muhacirler çareyi vagonların

üzerinde gitmekte buluyorlardı. Çünkü biran önce canlarını güven içerisinde

hissedebilecekleri bir yerlere atmayı istiyorlardı. Nasıl ki deniz yolunu tercih edenler

tehlikelere maruz kalıyorsalar, trenle yolculuk edenler de çeşitli tehlikelere maruz

kalıyorlardı. Mesela deniz yolunu tercih edenlerin en büyük korkusu fırtına çıkması ve

vapurların batması idi. Mesela 3 bin muhaciri taşıyan “Lloyd” kumpanyasına ait bir vapur

Nisan 1878 de Kıbrıs adası yakınlarında kaza yapmıştır. 100 kişilik bir muhacir kafilesini

Beyrut‟tan Mersin‟e götüren bir diğer gemi Aralık 1878 de fırtınaya tutulmuştur.18

İstanbul‟a canlı bir

şekilde gelen muhacirlerin

çoğunluğunu kadın, çocuk ve

ihtiyarlar teşkil ediyordu.

Bunlar ise her türlü şeyden

mahrum ve acı içerisinde idiler.

Özellikle tren yolunu göç etmek

için tercih eden Müslüman

Türkler sirkeci garında

birikiyorlardı. Yersiz-yurtsuz,

aç ve çıplak insanların yiyecek-

giyecek ve yatacak yer

meseleleri için Babıâli

tarafından çözüm bulmaya

çalışılıyordu. Ancak Babıâli‟nin

yaptığı çalışmalar ancak sınırlı

sayıda göçmene fayda sağlıyordu. Geriye kalan muhacirler hala yardıma muhtaç içerisinde

bulunuyorlardı. İstanbul halkı bu göçleri görünce telaş ve heyecana kapıldılar ancak bu

duygularını yendikten sonra muhacirlere ellerinden geldikleri kadar evlerinin kapılarını

açtılar. Sirkeci garına ilk ayak basan muhacirler, sermaye-i şefkat-i Osmaniye tarafından

çorba ve ekmek gibi yiyeceklerle karınlarını doyurmaya çalışmıştır. İstanbul posta hanesinde

200 kadar muhacire çorba ve başka yiyecekler verilirken en muhtaç olanlara da yünlü

battaniyeler dağıtılmıştır. Hasta olan muhacirler için 4–5 yataklı bir hasta odası tedarik

edilerek burada tedavileri yapılmaya çalışılmıştır. İlk etapta İstanbullular muhacirler için

ancak bu kadarını yapabiliyorlardı. Bundan sonra muhacirleri önceden belirlenmiş olan

18

Nedim İpek, ibid. Say.54–109: Faruk Kocacık, “ Balkanlar‟dan Anadolu‟ya Yönelik Göçler (1878–1890)”,

Osmanlı Araştırmaları, Sayı, I, s.137–190

Page 8: BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA GÖÇ EDEN ......4 İlber Ortaylı, “ Osmanlı İmparatorluğu‟nda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, cilt, 4, İletiim

8

yerlere yerleştirme işi gelmiştir. Muhacirler ilk etapta başta Sultan Ahmed olmak üzere

Ayasofya ve Yeni Camii gibi yakın çevredeki camilere yerleştirildiler. İstanbul‟a göçler o

kadar yoğun bir şekilde oldu ki İstanbul halkı bu manzarayı görünce dehşete kapılmaktan

kendilerini alamadılar.

İstanbul a son gelenler başlarını sokacak bir kulübe dahi bulamayarak korumasız bir

şekilde açıkta kaldılar. İstanbul‟da yer bulunmadığı için Edirne – İstanbul demir yolu hattı

boyunca 25 bin ilâ 30 bin muhacir perişan bir durumda kalmıştır. Göçlerin azaltılması için

mütareke devam ediyor ancak Rusya ile başka problemler cereyan ettiği için göçler azalacak

gibi görünmüyordu. İstanbul‟da yoğunlaşan muhacir sayısı 200 binleri bulurken bu da

İstanbul halkında korku meydana getiriyordu. Asayişin bozulacağından korkan Babıâli

muhacirlerin bir kısmını

Anadolu‟ya sevk etmeye

başladı. Anadolu‟ya göç

naklinin yapılması

İstanbul‟daki göçmen sayısını

yarıya indirdi. Bu dönemde

muhacirler siyasi malzeme

olarakta kullanıldılar.

Muhacirlerin acizliğinden

faydalanmak isteyen Ali

Suavi ve ekibi muhacirler

arasında dolaşarak onları

isyana karşı teşvik ediyorlardı.

Nitekim Ali Suavi‟nin

kandırmış olduğu 500 kadar

muhacirle beraber Çırağan

sarayını basmışlar ve sultan V. Murad‟ı padişah yapmak hevesine kapılmışlardır.19

Bununla

birlikte muhacirlerin isyan edecekleri haberi saraya ulaşınca bu olay meydana gelmezden

evvel çözüm arayışına girişildi. Muhacirler isyan etmemeleri için apar topar vagonlara

doldurularak biran önce Anadolu‟ya sevk olunmaları sağlanmıştır. Bu sevk esnasında düzenli

bir metot olmadığı için bu sevk esnasında birçok aile parçalandı. Yakalanan muhacirler aile

hesabı yapılmaksızın karma karışık bir şekilde Anadolu‟ya sevk olundular bu sevk esnasında

birçok çocuk anasız babasız kalırken kadınlar dul kalmıştır. Böylece Anadolu‟ya sevk olunan

muhacirler birde aile hasreti çekmek zorunda kalmışlardır. Rusların ve Bulgarların Rumeli de

özellikle batı Trakya‟da sürdürdükleri zulüm ve katliamlar geri dönüşü imkânsızlaştırıyordu.

Aynı zamanda sürekli olarak İstanbul‟a muhacir akını devam ediyordu. Bundan dolayı yarıya

indirilen muhacir sayısı İstanbul‟da yeniden yoğunluk kazandı. Ancak Babıâli‟nin çabaları

1880 den sonra sonuç bulmuş ve İstanbul‟daki muhacir sayısında gözle görülür azalmalar

olmuştur. İlk muhacir kafilesinin gelişinden 10 Eylül 1879‟a kadar sadece Rumeli‟den

387.804 göçmen İstanbul‟a gelmiştir. İstanbul‟a gelen muhacirlerin karşılaştığı sorunlar daha

çok barınma, sağlık ve iaşe konularında oluyor. Rumeli‟den sadece Müslüman-Türkler değil

Rum, Yahudi ve Ermenilerde İstanbul‟a göç etmekte idiler. İstanbul hükümeti bu gayrimüslim

halkada gerektiği gibi muamele etmiş ve onları da kendilerinin rahat edeceği mevkilere ve

bölgelere yerleştirmiştir.20

19

İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Ali Suavi ve Çırağan sarayı vakası, Belleten, TTK, cilt VIII, sayı 29, Ankara:1944

20 Nedim İpek, ibid. Say.54–106; Faruk Kocacık, “ Balkanlar‟dan Anadolu‟ya Yönelik Göçler (1878–1890)”,

Osmanlı Araştırmaları, Sayı, I, s.137–190

Page 9: BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA GÖÇ EDEN ......4 İlber Ortaylı, “ Osmanlı İmparatorluğu‟nda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, cilt, 4, İletiim

9

İstanbul‟da muhacirlerin

barınabilmeleri için ilk etapta

daha öncede belirttiğimiz gibi

Sirkeci garına yakın camiler

belirlenmiştir. Daha sonra tekke

zaviye ve medreseler de

muhacirler yerleştirilmiştir.

Medreselere de muhacirler

yerleştirildiğinden dolayı eğitim

bir süre aksamıştır.

Boğaziçi‟nde bulunan köşk, yalı

ve boş mekânlara da muhacirler

yerleştirilmesine rağmen her

zaman her gelene barınacak yer

bulunamıyordu. II. Abdülhamid, saray ve kasırlarının bir kısmını muhacir iskânına tahsis

etmiştir. Beylerbeyi Sarayı‟nın bir kısım binalarında muhacir barındırılırken diğer binalarda

hasta muhacir ve yaralı askerler tedavi edilmekteydi. Ancak yaralı asker sayısının

artmasından dolayı Beylerbeyi Sarayı tamamen hastaneye çevrilerek ihtiyacı olanlara burada

tedavisi yapılmaya çalışıldı. İstanbul‟da muhacirlerin barındırmaya müsait yalı, köşk, konak

gibi bütün binalar sahiplerinin rızasına bakılmaksızın muhacirlere tahsis edildi. Aynı zaman

da İstanbul halkından güçleri yettiği ölçüde muhacirleri evlerine kabul etmeleri ve onlara iyi

muamele etmeleri hükümet

tarafından rica edildi.

İstanbul‟da bazı hayırsever

vatandaşlar bina ve

meskenlerini herhangi bir

ücret talep etmeksizin

muhacirlere verirken bazı

mülk sahipleri ise

mülklerini kira karşılığında

muhacirlere vermiştir. Muhacirlerin misafirliği uzadıkça kira almayan mesken sahipleri de

mağduriyetlerini ileri sürerek kira talep etmeye başladılar. Bulgarlar, Müslüman Türk

muhacirlerin mallarını yağmaladıkları için ve yollarda da gasp ettikleri için yanlarında pek

fazla değerli, para edecek bir şey getirememişlerdi. O yüzden de çok zor durumda kalan

muhacirler zaman içerisinde dilenmeye bile mecbur kalmışlar ve dilenmekten utanan 2 kadın

kendisini denize atarak intihar etmiştir.21

Muhacirlerin en çok zoruna giden olay, Balkanlar‟da iken zengin olmalarına rağmen

göç hadisesinden dolayı ekmeğe verecek paralarının kalmaması hadisesidir. Oysa ki; kendi

aralarında konuşmalarında bugünleri büyük bir özlemle anmaktaydılar. Bazı zamanlarda

düzenledikleri düğün ve eğlencelerde ihtiyacı olanlara cömert bir şekilde ellerindekini

paylaşmaları akıllarına geldikçe hıçkırıklar içerisinde ağlamaklı olmaktaydılar. Yukarda da

söylediğimiz gibi dilenmekten utanarak intihar edenlerin sayısı her gün artmaktaydı.

Dilenmeyi gurularına yedirememekteydiler. Ancak yanlarında çocuk çocuğu olanlar her ne

kadar utanç içerisinde kalacaklarını düşünseler de yavruları yemek için ekmek

21

Hüseyin Raci Efendi, Vaka-i Tarihçe-i Zağra, hazırlayan. M. Ertuğrul Düzdağ, İz Yayıncılık, İstanbul: 2004.

sayfa, 241–285.

Page 10: BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA GÖÇ EDEN ......4 İlber Ortaylı, “ Osmanlı İmparatorluğu‟nda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, cilt, 4, İletiim

10

istemektedirler. Onların karınlarını doyurmak için akşam hava karardığı zaman zengin

köşklere giderler ve ekmek dilenmekteydiler. Zaman içerisinde muhacirler İstanbul halkının

canını sıkmaya başladı. Zengin fakir herkes göçmenleri azarlamaya ve eziyet etmeye başladı.

Oturdukları evlerden attıkları gibi yolda gördükleri zamanda hakaret etmeye ve sövmeye

başladılar. Hatta bazen komisyonlarda muhacirleri dövmek suretiyle canlarını sıktılar. En acı

olayların yaşandığı İstanbul‟da en çok üzüntüyü anneler çekmiştir. Çünkü kocasını savaşta

şehit veren kadın dul kaldığı gibi, muhacir olduğu İstanbul‟da çocuğunu besleyemediği,

karnını doyuramadığı için çocuklarını evlatlık vermeye başladılar. Dul kalan ve çocuklarından

ayrılan anneler çok zor şartlar altında hayat da kalmaya çalışmışlardır. Hâlbuki 500 yıl

boyunca Rumeli, Osmanlı imparatorluğu‟nun, İstanbul „un tahıl ambarı olmuş ve

imparatorluğu Rumeli diyarı

doyurmuştu. Ancak İstanbul,

halkını canından bezdiren

hadiseleri de göz ardı etmemek

gerekir. Çünkü evlerine

aldıkları muhacirler girdiği

evleri, köşkleri ve güzel evleri

berbat etmişlerdir. Ev sahibi

muhacirlere, evi düzgün

tutmalarını evlerin kendilerine

ait olduğunu söyleyecek olsa,

muhacirler buna kızarak ev

sahibini azarlar gibi cevap

vermekteydiler. Öte taraftan

bazı muhacirler girdikleri

evlerde bulunan çerçeveleri

dahi yakmışlar ve sonradan cam yerine evlerin pencerelerine çuval geçirmişlerdir. Oda

içerisinde mangalda odun yaktıkları gibi kirlerini de evin içerisinde yıkarlardı. Bir kısım

muhacir zengin oldukları halde elde olanı harcamamak ve daha fazla kazanmak için

dilenmekteydiler. Şehir içerisinde bulunan çingeneler de muhacirlerin adını kötüye

çıkarmıştır. Çünkü İstanbul halkı durumunu arz eden hiçbir muhaciri geri çevirmemişlerdir.

Devlete sadakatle hizmet ediyor milletin yardımına koşmayı cana minnet bilmekteydiler. Bu

ve buna benzer birçok hadise İstanbul‟da cereyan etmekte idi.22

Muhacirleri etkileyen ve zor duruma düşüren en büyük amil şiddetli geçen soğuk kış

mevsimi olmuştur. Muhacirler kış ayında göç etmek zorunda kalmışlar ve İstanbul‟a

gelebilmek için üstü açık vagonlarla korumasız bir vaziyette yolculuk yapmak zorunda

kalmışlardır. İstanbul‟a gelen muhacirler; aç, susuz, sefil, perişan ve yarı donmuş bir durumda

idiler. Kısa bir süre içinde muhacirlerin çoğu umumi binalara iskân edildi. Nitekim dini

binalara, hususi meskenlere yerleştirilmiş geriye kalanlar; mektep, han ve baraka gibi yerlere

iskân edilmişlerdir. Ancak bu iskân edilen yerler hiçte sağlık açısından elverişli ortamlar

değildi. Bunu hükümette bilmekteydi ancak yapılacak başka bir durum olmadığı için gelen

muhacirler biran önce bir yerlere yerleştirilmek istendi. Kış şartlarının ağır olmasından dolayı

ve onca çekilen ızdırap cefadan sonra İstanbul‟a gelen muhacirlerin çoğu hasta durumda

idiler. Ayasofya Camisine yerleştirilen muhacirlerden her gün 25–30 tanesi ölüyordu.

Hastalık 1878 yılında İstanbul, Üsküdar ve Boğaziçi taraflarında yaygınlaşmış, ölüm oranı

artmıştı ve İstanbul‟un kamu sağlığını tehdit eder bir vaziyete gelmişti. Muhacirler arasında

22

Hüseyin Raci Efendi, Vaka-i Tarihçe-i Zağra, hazırlayan. M. Ertuğrul Düzdağ, İz Yayıncılık, İstanbul: 2004.

sayfa, 241–285,

Page 11: BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA GÖÇ EDEN ......4 İlber Ortaylı, “ Osmanlı İmparatorluğu‟nda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, cilt, 4, İletiim

11

en çok tifo, tifüs ve çiçek hastalığı gibi salgın ve bulaşıcı hastalıklar görüldüğü gibi bu

hastalıklardan dolayı İstanbul‟un nüfusunun yarısını yok edeceği söz konusu olmuştur. İşte bu

tehlikelerin ortadan kaldırılması için bazı çözüm yolları aranmıştır. En iyi ve etkili çözüm

yolu olarak ise muhacirleri İstanbul‟dan uzaklaştırmak olduğu kanaat getirilmiştir. Aynı

zamanda şehirde tifo, tifüs ve zatürre gibi salgın hastalıklardan dolayı yine her gün 300–500

ölüm meydana gelmekte idi. Her ne kadar Babıâli elinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyor

olsa da yinede bu tür ölümlerin önüne geçemiyordu. Sadece Ayasofya Camisinde 10.000

muhacirin olduğunu söylemek bile hastalığın ne kadar çabuk yayılma ortamı bulduğunu

göstermeye yeterlidir. İstanbul‟a gelen ve iskân edilmekte olan muhacir sayısı 100.000‟in

altına inmemiştir. Balkanlar‟da baskı ve zulüm gören Müslüman –Türkler; İstanbul‟a doğru

hızlı bir göç akımı meydana

getirmişlerdir. Hastalanmış

muhacirler arasında ölüm

her geçen gün artmakta idi.

Ölümlerin arttığı gibi

cenazelerin defin işlemleri

de sorun olmaktaydı. 23

Kanuna göre şehir içindeki

mezarlıklara cenaze

defnetmek yasak olduğu için

cenazesi olan muhacirler bu

yasakları delerek gelişi güzel

cenazeleri defnetmek

zorunda kalmışlardır. Ölüler

hemen gömülemediği için 3–

4 gün açıkta kalmakta ve

kokmakta idi. Bu ise hem

muhacirlerin hem de şehir halkının sağlığını olumsuz yönde etkiliyordu. Kalan cesetler

kokmaya ve mahalle sakinlerini rahatsız etmeye başladığı için mahalle sakinleri hükümete

şikâyetlerde bulunmuşlardır. Muhacirler arasında da değişik türden birçok hastalık ortaya

çıkmaya başladı. Bazı zamanlarda ölüm oranı o derece artıyordu ki 4–5 günde bir aynı mezara

2. veya 3. defa ceset konulması gerekiyordu. Mevcut alanın yeterli olmamasından dolayı şehir

içindeki mezarlıklara cenaze gömmenin yasak olmasına kimse aldırış etmeden muhacirler

cenazelerini biran önce defnetmek için yasağı delmek zorunda kalıyorlardı. Daha sonraki

zamanlarda Babıâli çıkardığı ve düzenlediği kanunlarla ölen muhacirlerin cenaze işlemlerini

kontrol altına almayı başarmıştır. Bundan sonra gömülecek olanlar dezenfekte edilerek ve

kireçlenerek gömülmekte idi. Aksi takdirde zuhur eden hastalık tüm İstanbul‟u tehlikeye

sokmaktaydı. 24

Muhacirlerin ilk Anadolu‟ya ayak basmalarından itibaren Osmanlı hükümeti onlara

çok büyük önem vermiş ve elinden geldiği kadar yardımı yapmaya çalışmıştır. Aynı zamanda

da muhacirlere yardım etme amacı ile birçok yardım komisyonları da kurulmuştur. Hemen her

konuda muhacirlere yardım etmek amacı ile yardım komisyonları kurulmuş ve onların dertleri

dinlenerek yardım etmeye çalışılmıştır. Gümrük vergileri çoğaltılmış ve muhacirlere

23

Nedim İpek, ibid. Say. 92; Faruk Kocacık, “ Balkanlar‟dan Anadolu‟ya Yönelik Göçler (1878–1890)”,

Osmanlı Araştırmaları, Sayı, I, s.137–190

24

Nedim İpek, ibid. Say.89–106; Faruk Kocacık, “ Balkanlar‟dan Anadolu‟ya Yönelik Göçler (1878–1890)”,

Osmanlı Araştırmaları, Sayı, I, s.137–190

Page 12: BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA GÖÇ EDEN ......4 İlber Ortaylı, “ Osmanlı İmparatorluğu‟nda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, cilt, 4, İletiim

12

aktarılmak üzere bazı durumlarda değişiklik yapılmış ve gelen paranın onlara aktarılması

sağlanmıştır. Bazı zaman oldu ki hazinede muhacirlere verilecek para kalmadığı için dışardan

borç para talebinde bulunuldu. Çünkü Osmanlı devleti; hem savaştan dolayı gideri olmakla

birlikte gelen muhacirlerin de bakımı için gideri yani açığı kapatmak zorunda kalıyordu.

Sonuç olarak ise bu

makalemizde 1877–1878

Osmanlı- Rus savaşı

esnasında Balkanlar‟dan

Anadolu‟ya göç eden

muhacirlerin İstanbul‟daki

durumlarını anlatmaya

çalıştık. 19. yüzyılda başlayan

bu göç olgusu özellikle

Bulgaristan‟dan Anadolu‟ya

göçler 20. yüzyılın 2.

yarısında dahi devam etmiştir.

1950–1951 yılında

Bulgaristan‟ın Türkiye‟ye

vermiş olduğu nota

doğrultusunda 300 bine yakın Bulgaristan Türk‟ü Bulgaristan‟dan zorla tehcir edilmiştir. Bu

Türklerin Türkiye tarafından alınmalarına zorlandı. Ancak Bulgaristan hükümeti Türkleri her

zaman olduğu gibi bu seferde çok büyük zorluklar meydana getirmiştir. Gayrimenkul malları

yok pahasına sattırılmış ve adeta modern bir soykırım yapılmıştır. Bulgar hükümeti hiçbir

şekilde Türk varlığına Bulgaristan‟da tahammül edememekteydi. Bulgaristan‟da gördükleri

veya duydukları Türkçe onlara Osmanlıyı hatırlatıyor ve bu da onların canını sıkıyordu. En

büyük hedefleri ise Türkiye Cumhuriyeti yeni yeni problemler ile meşgul etmek ve

gelişmesini engellemekti25

. 1950-51‟li yıllar Türkiye‟nin kendi içerisinde siyasi bir evrim

geçirdiğini söyleyebiliriz. Tek parti dönemi olarak nitelendirdiğimiz CHP bu dönemde resmen

bitmiş ve DP iktidarı resmen eline aldığı ve Türkiye‟de birçok şeyin değişmeye uğradığı bir

zaman niteliğindedir. Hem kendi içerisindeki iç göçler hem de kendi içerisinde meydana

gelen iç göçler Türkiye içerisinde karışıkların meydana geldiği bir dönem olarak tarih

kayıtlarına geçmiştir. Rumeli toprakları Osmanlı devleti zamanında olduğu gibi modern

Türkiye zamanında da önemini korumuştur. Balkanlar‟dan Anadolu‟ya göç eden

muhacirlerden çok değerli ilim ve bilim adamları yetişmiştir. Osmanlı devleti‟nde de isim

yapmış değerli şahsiyetlerin çoğu Balkan kökenli insanlardır. Bunlardan en bilinen örneği

verecek olursak Ahmet Cevdet Paşa‟yı verebiliriz. Bulgaristan Lofça‟dan olan Ahmed Cevdet

Paşa 19. yüzyılda Devlet adamlığında ve ilim hayatında çok derin izler bırakmış bir

şahsiyettir. Kaleme almış olduğu çok kıymetli eserlerle varlığını sonsuza dek tescillemiş oldu.

Ahmed Cevdet Paşa gibi birçok örnek verebiliriz. Diğer yandan ise Enver Ziya Karal‟da

Balkan göçmenlerinden olup yakın çağ tarihi uzmanlarından idi. Daha sonraki dönemlerde

Türk Tarih Kurumu gibi önemli bir kuruluşun başkanlığına gelmiş ve 1982 yılında vefat

etmiştir. Balkan göçmenleri ilk zamanlarda geldiklerinde sıkıntı meydana getirmiş olsalar da

25

Ali Tanoğlu, “Bulgaristan Türkleri‟nin Son Göç Hareketleri (1950–1951)”, İstanbul Üniversitesi İktisat

Fakültesi Mecmuası, cilt:14, No:1–4, Ekim 1952-Temmuz–1953. bu makale 1951 ve 52 yılında meydana gelen

göç hadisesinin hemen ardından yazıldığı için son göç olarak nitelendirilmiştir. Mamafih ilerleyen tarihlerde

yani 1989 tarihine gelindiği zamanda aynı şekilde Bulgaristan Türkleri‟ nin Bulgaristan‟dan tehcirine şahit

olmaktayız. Bu göç hadisesi de incelendiği takdirde Bulgarların, Müslüman Türklere yaptıkları baskılardan

dolayı meydana geldiği ortaya çıkmaktadır. Kısacası 1951 yılında meydana gelen bu göç hadisesi

Bulgaristan‟dan Türkiye‟ye yapılan son göç dalgası değildir.

Page 13: BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA GÖÇ EDEN ......4 İlber Ortaylı, “ Osmanlı İmparatorluğu‟nda Millet”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, cilt, 4, İletiim

13

sonraki dönemlerde yetiştirmiş oldukları değerli şahsiyetler ile daha önceki sorunların

yaşanmasına meydan verdikleri için adeta kendilerini affettirmişlerdir. 2007 Aralık ayı

içerisinde vefat eden Prof. Dr. Sebahattin Zaim‟de Makedonya göçmenlerinden olup

Türkiye‟de İslam iktisadında duayenlik yapmış ve yaşarken de öldüğü zamanda kendisinden

hocaların hocası şeklinde söz ettirmiştir.

Gelen bu göçmenler sayesinde Modern Türkiye sınırları içerisinde etnik köken

bakımından birçok çeşitlilik oluşmuştur. Türkiye cumhuriyeti Osmanlı İmparatorluğu‟ndaki

gibi çok uluslu yapısını korumaktadır. Ancak Türk Devlet geleneğinde, toprakları üzerine

yaşayan diğer etnik kökenlerde çok rahat bir şekilde yaşama fırsatı bulabilmektedirler.

Yukarıda da yazdığımız gibi Osmanlı İmparatorluğu, 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın

başlarında çok büyük yenilgiler almıştır. Ancak her zaman için yaşama içgüdüsünü

kaybetmeyen imparatorluk tüm bu zorluklara rağmen ayakta kalmaya çalışmıştır. 1914 yılında

başlayan ve 1918 yılında son bulan 1. Dünya Savaşı Osmanlı İmparatorluğuna siyasi bir son

getirmiştir. Ancak imparatorluğun kültürü ve öğretisi bugün hala çok canlı bir şekilde

yaşamaktadır. 1915 tarihinde meydana gelen olaylar hiçbir şekilde Türklerin Ermenilere karşı

soykırım yaptığını kanıtlamazken Avrupa basınında ve yandaş basınlarda bu tarihte Türklerin

Ermenilere karşı büyük bir soykırım yaptığı yönünde propaganda yapılmaktadır26

. Bu tür

destekten mahrum ve gerçek dışı safsatalar Türkiye‟nin dışarıda ve içerde kötü bir şöhret

sahibi olmasına sebep olmaktadır. Hatta bu sayede ödüller kazananlar bile olmaktadır. Bugün,

dünyada doğan çocuk biraz gündemle ilgilendiği takdirde duyacağı en çok siyasi kriz hiç

şüphesiz ki, Türklerin, Ermenilere karşı yapmamış olduğu bir soy kırım tartışması olacaktır.

Bizler dış basında bu konu üzerinde fazla yayın yapamadığımız ve kaynaklar bulamadığımız

için Türkleri haklı çıkartacak yayınlar yapamamaktayız. Bu da Türkiye‟nin sürekli olarak

siyasi yönden kayıplar vermesine sebep olmaktadır. Yukarı da belirttiğimiz gibi Rumeli

topraklarından sadece Müslüman Türkler göç etmemişler aralarında gayri Müslim olan

Osmanlı reayası da bulunmakta idi. Buna rağmen Osmanlı hükümeti onları da rahat

edebilecekleri kendi ırktaş ve dindaşlarının mekânlarına yerleştirmiştir.

26

Mim Kemal Öke, Yüzyılın Kan Davası Ermeni Sorunu 1914–1923, Aksoy Yayıncılık, İstanbul:2000