34
Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bülteni Cilt : 7 Sayı : 3 Temmuz :2010 KREMSMUENSTER ABBEY KÜTÜPHANESİ- AVUSTURYA HERZOGIN ANNA AMELIA KÜTÜPHANESİ -ALMANYA STRAHOV FELSEFE KÜTÜPHANESİ- ÇEK CUMHURİYETİ

Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

  • Upload
    others

  • View
    11

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane

Kütüphane Bülteni Cilt : 7 Sayı : 3 Temmuz :2010

KREMSMUENSTER ABBEY KÜTÜPHANESİ- AVUSTURYA

HERZOGIN ANNA AMELIA KÜTÜPHANESİ -ALMANYA

STRAHOV FELSEFE KÜTÜPHANESİ- ÇEK CUMHURİYETİ

Page 2: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

İÇİNDEKİLER

Dünyanın En Güzel Kütüphaneleri 04

Köylere Kütüphaneler Zinciri 06

Makale: Kitapların Savaşı 08

Makale: Kişisel Dijital Kütüphane 17

Kitap Kapağı Devri Bitiyor mu? 21

Kitap Makinesi! 23

Kütüphaneler Dijital Ortama Geçiriliyor 24

Eşekli Kütüphaneci: Mustafa Güzelgöz 25

78 Yaşında Bir Kitap Kurdu 29

Hatırlatma: İstek Formları 30

Kitap Tanıtımı: Beni Hatırladın mı? 31

Bizden Haberler 32

Page 3: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat
Page 4: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

46. Kütüphane Haftası etkinlikleri çerçevesinde hazırlanan slayt

gösterisinde yer alan kütüphane resimlerinde; Tarihi geçmişi olan

binalarda süslemeler göze çarparken, yeni kütüphane binaları ilginç

mimarileriyle dikkati çekiyor….

Sayfa 4 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

DÜNYANIN EN GÜZEL KÜTÜPHANELERİ

GEORGE PEABODY KÜTÜPHANESİ-BALTIMORE,ABD

MİLLİ KÜTÜPHANE - FRANSA

Page 5: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Sayfa 5 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

MİLLİ KÜTÜPHANE – PRAG

PECKHAM KÜTÜPHANESİ- LONDRA

KANSAS KÜTÜPHANESİ - ABD

Page 6: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Rasime Şeyhoğlu ve oğlu Recai Şeyhoğlu, köylerde kurdukları

kütüphaneler zinciriyle Türkiye`nin yanı sıra dünyada da bir ilki

gerçekleştirdi.

Sayfa 6 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

KÖYLERE KÜTÜPHANELER ZİNCİRİ

Rasime Şeyhoğlu ve oğlu Recai Şeyhoğlu, köylerde

kurdukları kütüphaneler zinciriyle Türkiye`nin yanı sıra dünyada

da bir ilki gerçekleştirdi. Rasime-Recai Şeyhoğlu Kütüphaneler

Zinciri ile toplam 27 köyü kütüphaneye kavuşturan ana oğulun

çalışmaları, gittikleri köylerde büyük ilgi görüyor. Kitaptan uzak

kalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat ve edebiyatı

sevdirmeyi amaçlayan ana oğul,

faaliyetlerini ülke geneline yaymak için bir de dernek kurmuş: Rasime-Recai Şeyhoğlu

Kütüphaneler Zinciri Geliştirme, Kültür ve Dayanışma Derneği.

Bergama ve Manisa`nın köylerinden başladıkları `aydınlanma` hareketini Balıkesir,

Aydın ve Muğla`nın köylerine kadar yaygınlaştıran Şeyhoğluların çalışması, Kültür

Bakanlığı`nın da dikkatinden kaçmadı. Annesinin dilkökü kanserine yakalanmasıyla

kütüphaneler zinciri kurmaya karar verdiklerini anlatan Recai Şeyhoğlu, `Anneme moral

vermek, onun adını yaşatmak düşüncesiyle böyle bir çalışmaya imza attık.` diyor.

Ülkenin her bölgesinde kütüphane kuracaklarını söyleyen Şeyhoğlu, yaptıkları çalışmayı

`Kitabın kırsala yolculuğu` ve `Köylerde Rönesans` şeklinde tanımlıyor. Şeyhoğlu, “Köy

muhtarları bize köy tüzel kişiliğine ait bir oda göstersinler ve içerisine de kütüphane

için raflar yaptırsınlar. Gerisini biz kitaplarla doldurmaktayız. Tırazlar köyünde 27.

kütüphanemizi açmanın gururunu taşımaktayız. Rasime-Der olarak Bergama'da 10,

Manisa'da 6, Dikili'de 2, Kemalpaşa'da, Balıkesir'de, Tire'de, Bolu'da, Buca'da birer,

ayrıca İzmir-Bozyaka'da 3 kahvede kütüphane kurduk” diyor.

Page 7: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Sayfa 7 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

Haziran ayı içerisinde Bolu, Aydın ve Tokat illerinde de kütüphane zincirine devam

edileceğini söyleyen Recai Şeyhoğlu, Bugüne kadar 27 kütüphaneye 100 bin kitap

ulaştırdıklarını belirtti.

Özellikle dünya ve Türk klasikleri, TÜBİTAK yayınları, çocuk

kitapları, edebiyat-sanat dergileri, ÖYS ve OKS kitapları,

ansiklopedi, felsefe ve Türkçe ile ilgili kitaplara yer verdiklerini

belirten Şeyhoğlu, kütüphanelerinde bilgisayar bulunduğunu aktararak

şöyle devam ediyor: `Çünkü köy çocukları ve gençlerinin bilgisayar da

kullanmasını istiyoruz. Köy çocuklarının ileride yeni bir Fazıl Say,

Orhan Kemal, Gazi Yaşargil, Cahit Arf olmalarını arzu ediyoruz.

Onların sadece türkü değil, aynı zamanda Vivaldi`yi, Beethoven`ı da

dinleyen bireyler olmalarını istiyoruz.`

Recai Şeyhoğlu, 19 Ekim 2002`de Kozak

Yaylası`nın Hacıhamzalar köyünde 3 bin 600 kitapla

açtıkları ilk kütüphaneden bu yana toplam 11

kütüphaneden yararlanan öğrenci ve gençlerin

sayısının azımsanamayacak kadar çok olduğunu ifade

ediyor. `Halkımız okumuyor` yargısının doğru

olmadığına inanan Şeyhoğlu, köylerde kütüphane

kurma düşüncesine hayatlarını adadıklarını ve

bundan da büyük mutluluk duyduklarını dile

getiriyor.

Page 8: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Kitap Zamanı Dergi‟sinden YELDA EROĞLU‟ nun kitap ve

kütüphanelerle ilgili harika makalesi….

Sayfa 8 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

KĠTAPLARIN SAVAġI

Bir kütüphanedeki kitaplar çoğaldıkça aralarındaki bağlantı giriftleşir. İlk elden

tematik bir ayrıma gittiğimizi varsayalım. Kuramsal kitaplar bir rafa, romanlar bir

diğerine, şiirler şuraya biyografiler buraya derken… Stefan Zweig'ın Satranç adlı

hikâyesiyle Balzac biyografisi, Kemalettin Tuğcu'nun yetimleri gibi birbirinden ayrılıverir.

O halde iyi bir kütüphane nasıl kurulmalı? Bunun belli bir ölçütü var mı? İşte „kitapların

savaşı'na alternatif çözüm yolları…

Üniversiteye başlayıp da ailemden ayrı, bağımsız bir ev tutana kadar kitaplar

benim için sadece okunacak nesnelerdi; biriktirilecek değil. Kitaplar arkadaşlardan ya da

kütüphanelerden alınıp okunur ve iade edilirdi. Babam da kitap okumaya meraklıydı ama bir

kitaplık, ortalama memur evleri için hiç de alışıldık ya da elzem bir şey değildi. Vitrinin

kapaklı alt gözüne tıkardık bütün kitapları. Oradan taşıp ortalığa döküldüklerinde annem

basardı çığlığı: “Toz topluyor bunlar!”. 17. yüzyılın başlarında şair Quevedo da İskenderiye

Kütüphanesi için “Düpedüz toz” demişti, “ama sevdalı bir toz”. Kendi evime taşınır

taşınmaz bende de arkadaşlarım gibi bir kitap biriktirme saplantısı başladı. Ucuza

düşürdüğümüz ya da inşaatlardan aldığımız tuğlaları tahtaların arasına dizerek yaptığımız

kitaplıklar bize yetmiyordu; yatakların altına, bavula, boş sebze kolilerine istiflediğimiz

kitapları gururla birbirimize gösteriyorduk. Borges'in cenneti bir kütüphane olarak

düşlemesi gibi bizim de büyük hayalimiz tabandan tavana uzanan kitaplıklarla dolu bir evdi.

Okumakla yetinememek

Bütçemiz kısıtlıydı. Alınan her kitap, içilmemiş çayların, simide talim etmelerin,

beğenilip de vazgeçilen yeni bir giysinin anısını taşıyordu. Kitabı okumakla yetinemiyor, ona

ille de sahip olmak istiyorduk. Bu gözüdönmüşlük içinde kurum kütüphanesi yağmalamak

gibi pis huylar geliştirenler de oldu, arkadaşlarından aldığı kitapların üstüne sinsice

yatanlar da. Bir arkadaşımın üşenmeyip kendi adına mühür bastırdığını ve tüm kitaplarını

tek tek damgaladığını görmüşlüğüm vardır. Daha büyük bir şey yaptırsa muhtemelen San

Pedro Manastırı'nın kütüphanesindeki şu bedduayı kazıtırdı mührüne: “Kim ki bir kitabı

sahibinden çalar, ödünç alır ve geri vermez, kitap elinde yılan olsun. Her yanına inme insin,

tüm uzuvları işe yaramaz olsun. Acılar içinde kıvransın. Merhamet dilenmek için yalvarır

Page 9: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Sayfa 9 Kütüphane Bülteni Temmuz 2010

olsun. Acıları yoklukta şarkı söyleyene değin dinmesin. Ölmeyen yılana karşın, kitap

kurtları kemirsin bağırsaklarını. Son cezasına giderken, cehennemin alevleri yutsun onu”.

Hangi kitaplar bulunmalı?

Flaubert, “orta sınıftan insanlar ne dediğinde nasıl cevap vermeli” diye

özetlenebilecek bayağılıklar ansiklopedisi Yerleşik Düşünceler Sözlüğü'nde, kütüphane

maddesinin karşısına “İnsanın evinde her zaman için bir kütüphane bulunmalı, özellikle de

sayfiyedeyken” açıklamasını düşer. Kütüphane bulunmayan bir ev, kitaba, yani okumaya,

bilmeye, düşünceye önem verilmeyen bir evdir. Takdir edersiniz ki, hiç kimse kendi

elleriyle böyle sevimsiz bir duruma düşmek istemez. Hele de sayfiyedeyken!

Ancak o kütüphanede hangi kitapların bulunmasının uygun düştüğü konusu bu

kadar basit değildir. Kesin olan tek şey, kadınlara yakışanın bilhassa aşktan bahseden

romanlar olduğudur. Alberto Manguel, Okumanın Tarihi adlı araştırmasında, antik Yunan'da

köle kadınların sahibelerine roman okuduğunu anlatır. Hıristiyan çağın başlangıcında

yazılmış ilk Yunan romanı, “Size Syracuse'da geçen bir aşk öyküsü anlatacağım” diye

başlar. Kadınların kitap okumaktan muratlarının bilgiye ulaşmak değil oyalanmak olduğu

varsayılır. Jane Eyre'de zengin ve bilgili beyefendi, konağa gelen mürebbiyeye “Hafif

edebi yapıtlar, şiir kitapları, biyografiler, yolculuk kitapları, birkaç roman falan”dan

müteşekkil bir kitaplık ayırmayı yeterli bulur. Northanger Manastırı'nda Jane Austen,

romanın kadınlara has hoş ve boş bir tür olduğunu söyleyenlere sitem etmekle beraber, o

dönemin çok-satarları olan gotik korku romanlarına kadınca düşkünlükle alay etmeden de

duramaz. Bir başka romanı Emma'da ise başkarakter, asla tamamlayamadığı okuma listeleri

çıkarır kendine ama yazar bunları bizlerden ustalıkla saklar. Küçük Kadınlar'da kitapkurdu

Jo'muz, Noel'de popüler bir romanla ödüllendirmek ister kendisini. Ancak payına düşen,

annesinin hediye ettiği bir erdem ve ahlak kitabı olacaktır. Turgenyev'in Babalar ve

Oğullar'ında feminist bilmiş kadın, o dönemin romantik yazarı George Sand'ı yerin dibine

batırarak erkeksi bir entelektüellik takınmaya çalışır: “Oysa geri kafalı bir karıdan başka

bir şey değil o! Nasıl Emerson'la kıyaslayabilirsin onu!” Güzeli faydalıyla takas etmek

isteyen Bazarov, kadınlara acımadan biyoloji ve kimya biliminin başyapıtlarını okumalarını

önerir. Frances Hodgson Burnett'in Küçük Prenses Sara'sıysa yaşına başına, cinsiyetine

bakmadan Carlyle'ın Fransız Devrimi'ni başucuna koyar.

“Ahlaksızlığı ve bilgisizliği Büyük Britanya'dan kovmak” amacıyla yola çıkan

Addison ve yoldaşı Steele ise gazetelerinde âdet olduğu üzere kadınlar için okuma listeleri

yayımlıyorlardı. Ancak Addison'a göre İngilizlerin sadece kadınları değil erkekleri de

doğru bir okuma rotasına sahip değildi. “Oburcasına” okumakla beraber “beğeniden

yoksundular”. Addison'ın önerisi, eski Yunan ve Roma eserleriydi.

Page 10: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Sayfa 10 Kütüphane Bülteni Temmuz 2010

„Kitapların SavaĢı'

T. S. Eliot'ın modern yazarlarla dolu kitaplığı müstesna, klasikler

bir kütüphanenin olmazsa olmazıdır. Başköşede durur ve kendilerinden

sonra yazılmış eserlere ebeveynce kol kanat gererler. Acaba gerçekten

öyle mi? Jonathan Swift, The Battle of the Books (Kitapların Savaşı) adlı

eserinde bir kütüphanenin hiç de öyle barışçıl bir yer olmadığını anlatır.

Bir tarafta duran klasikler, diğer taraftaki modern eserlerin hararetle ağ

örerek her yanı kaplama girişimine karşı ayaklanırlar. Eleştiri adlı cadının

gözetiminde korkunç bir savaş başlar. Aristoteles, Bacon'ı nişan alır ama

ok hedefinden sapar ve Descartes'a saplanır.

Serbest bir çağrışım ve fütursuzlukla, bu hikâyenin, her

kitapseverin kitaplarıyla birlikte artan “Rafları nasıl düzenlemeliyim?”

korkusunu sembolize ettiğini ileri sürebiliriz. Kitaplar çoğaldıkça

aralarındaki bağlantı giriftleşir. İlk elden tematik bir ayrıma gittiğimizi

varsayalım. Kuramsal kitaplar bir rafa, romanlar bir diğerine, şiirler şuraya biyografiler

buraya derken… Stefan Zweig'ın Satranç adlı hikâyesiyle Balzac biyografisi, Kemalettin

Tuğcu'nun yetimleri gibi birbirinden ayrılıverir. Diyelim ki onun için bir istisna yaptık,

Virginia Woolf'un romanlarıyla günlüğünü hangi vicdansız ayrı raflara koyacaktır?

Kitapları nasıl sınıflamalı?

Kitapları yazarlarının milliyetine göre ayırmak pek politik doğrucu bir yöntem

olmasa da beni yıllarca mis gibi idare etmiştir. Hatta af buyurun, Türk edebiyatı rafında

yer kalmadığında Nâzım Hikmet'i sinsice Rus edebiyatı rafına sıkıştırarak kendi çapımda

Mehmet Kaplan'lığa soyunmuşluğum bile vardır. Yıllar içinde yazarların uyruğu, etnik

kökeni ve yazınsal dilleriyle beraber bu ayrım da içinden çıkılmaz bir hal aldı. İngilizce

yazan bir Hintli yazarla Fransızcayı tercih eden bir Afrikalıyı istiflemek takdir edersiniz

ki hiç kolay olmuyordu. Valéry Larbaud gibi köktenci bir tutum takınıp kitapları yazıldıkları

dile göre ciltletip tasnif etmek de mümkün elbette. Tabii Nabokov'un romanlarını Rusça ve

İngilizce raflara paylaştırmayı içiniz kaldırıyorsa…

Bunalıp kestirmeden alfabetik yönteme girişecek kitap meraklıları ise Balzac'la

Barbara Cartland'ı yan yana koyma utancına katlanmak zorunda kalacaklardır. Arsızlığa

vurup bunu dert edinmezlerse Julian Barnes'ın kendi adıyla yazdığı romanlarıyla Dan

Kavanagh adıyla yazdığı polisiyelerinin arasına yabancıları sokmak zorundalar. Ya da Ruth

Rendell'la takma ismi Barbara Vine'ın arasına… Bu somut sorunların dışında, Alberto

Manguel gibi hassas insanlar, Goethe ve kadim dostu Schiller arasına mesafe koymanın

acısını da yükleneceklerdir.

Page 11: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Sayfa 11 Kütüphane Bülteni Temmuz 2010

Yelkencilik rafında Rimbaud

Marangoza siparişle kitaplık yaptıramayan pratik insanlar, “Madem ben rafların

ölçüsüne hükmedemiyorum onlar bana hükmetsin” deyip kitapları cüsselerine göre

yerleştirmeyi deneyebilirler. Fakat maalesef sanat kitapları ve ansiklopediler dışında kalan

asıl yekun, yani “okumalık” kitaplar genel olarak aynı boydadır ve yine bir biçimde tasnif

edilmeleri gerekir. Manguel, Geceleyin Kütüphane'de tasnif sorununa getirilen tuhaf

çözümlerden bahseder. Rimbaud'nun “Le Bateau” şiirini yelkencilik rafına koyan mı

istersiniz, Claude Lévi-Strauss'un The Raw and the Cooked adlı mitoloji çalışmasını aşçılık

rafına süren mi… Müsaadenizle kitapları yayınevlerine, yani kapak tasarımlarının

benzerliğine göre sınıflandıranları da bu tuhaflıklara dahil edeyim.

Öte yandan düzenli bir kitaplığın, inceleyene düzenleyicisinin metin algısını

dayatan despot bir yanı da vardır. Agatha Christie'nin yanına konulan her kitap, onu yeni

okuyacak insanda bir gizem ve cinayet beklentisi oluşturacaktır. Umberto Eco, Gülün Adı

adlı romanında, “Bir kütüphanenin ideal işlevi birazcık sahaf tezgahına benzemektir, orada

keşif yapılır” notunu düşer. Bir sahaf tezgahının kaosu, belirli bir kitabı ararken, çevrilmiş

hatta yazılmış olduğundan bile haberdar olmadığınız bir başka kitapla çarpıştığınız mutlu

tesadüflere yataklık eder. Ancak hafızası zayıf olmayan ya da gözleri kapalı kitap almayan

hiç kimse, istediği kadar dağınık bıraksın, kendi kitaplığında böyle tesadüflerle karşılaşma

lüksüne sahip değildir.

Bir kitaplık kazası

Büyük kütüphaneler büyük saygı uyandırır. Austen'ın Aşk ve Gurur adlı romanında

Bingley, kütüphanesinin küçüklüğünden utanır: “Keşke kitap koleksiyonum daha geniş

olsaydı, hem siz yararlanırdınız hem de benim yüzüm ağarırdı”. 2003 yılında gazetelerde

yer alan elim kitaplık kazasını hatırlamayanlar Manguel'in Geceleyin Kütüphane'sine

bakabilirler. Partice Moore adlı bir adamcağız, New York'taki evinde, yıllardır biriktirdiği

kitap ve dergi yığınlarının altında kalır. Ancak iki gün sonra, komşularının haber verdiği

itfaiye ekiplerinin bir saati bulan çabalarıyla kurtulur.

Kitap toplumsal olarak öylesine dokunulmaz bir nesnedir ki, neredeyse bir tek

onun bağımlılığı göze hoş görünür. Erol Üyepazarcı'nın evinin üç odası yetmezmiş gibi

banyosunu da kitaplığa dönüştürmesi, Gülçin Çandarlıoğlu'nun kitaplardan kendisine yer

kalmadığı için ayrı bir daireye taşınmak zorunda kalması ve İlber Ortaylı'nın kitaplarına

bir değil üç ev tahsis etmesi en fazla, alkışlanası tuhaflıklar olarak kabul edilir. Doğan

Hızlan'da tuhaflık tuhaflık üstüne biner, yekun dolayısıyla aradığını bulamayan Hızlan, aynı

kitabı tekrar tekrar almak zorunda kalır kimi zaman.

Kitap okumakla kitap sahibi olmak insanların kafasında öylesine bütünleşmiştir -

Page 12: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Sayfa 12 Kütüphane Bülteni Temmuz 2010

ki, bilgisine, kültürüne saygı duyduğunuz birinin cılız bir kitaplığa sahip olduğunu görmek

tüm beklentilerinizi yerle bir edebilir. Genç bir yazarken Borges'i evinde ziyaret eden

Mario Vargas Llosa da aynı hayal kırıklığını yaşar. Borges'in evi hiç de umduğu gibi

kitaptan yıkılan bir mekân değildir. Llosa ev sahibine neden daha fazla kitabı olan bir evde

yaşamadığını sorar. Borges'in cevabı serttir: “Lima'da böyle yapıyor olabilirler, ama biz

Buenos Aires'te hava atmaktan hoşlanmayız”.

Seneca da evi kitapla donatmanın, duvardan duvara kitaplıkların önünde poz

vermelerin aydın saygınlığı kazanmak isteyen “gösteriş budalaları”nın işi olduğunu savunur.

Ona göre “yemek odalarını süslemek için raflar dolusu” kitap yerine az ama öz kitaba sahip

olmak daha hayırlıdır.

Çağrılmadan gelen kitaplar

Oysa bazı insanlara göre kitaplar, davetsiz misafirlerdir,

çağrılmadan gelirler. Tabii misafir misafiri, ev sahibi hiçbirini çekemez.

Alice'in çılgın şapkacının çılgın çay partisine katılması gibi. Alice çay

masasını görünce hemen o tarafa yönelir. Çılgın şapkacı ve konukları, “Yer

yok! Yer yok!” diye bağırmaya başlarlar. Alice içerler: “Dolu yer var!” Ve

uçtaki bir sandalyeye sıkışıp oturur. Zavallı kitap biriktirici ise Partice

Moore'un akıbetine uğramamak için umutsuzca rafları çift sıra yapar ya

da yüreğini kanatarak bazı eski dostlarını gözden çıkarıp yenilere yer açar.

Manguel'in aktardığına göre 1. yüzyılda Lyon kenti, kitapların korkunç bir

şekilde çoğalmasının önüne geçmek için bir yasa çıkarır. Yasaya göre her

edebiyat yarışmasından sonra kaybedenler bizzat kendi eserlerini silecek,

böylece hiç olmazsa ikinci sınıf edebiyat eserleri fazlalık yapmayacaktır.

Düşüncesi bile hoş! Yine Alice Harikalar Diyarında'nın yazarı Lewis Carroll,

kitap enflasyonunun sadece yarınına değil dününe de çözüm getirmeye

çalışır. Sylvie and Bruno adlı eserde, her düşüncenin en yoğun dile getirildiği cümle hariç

kalan kısımların silinmesini önerir. Arkadaşı, “Bazı kitaplar boş bir sayfaya indirgenecek”

diye korkusunu ifade edince kalender bir havayla, “İndirgenecek. Çoğu kütüphane korkunç

bir şekilde toptan küçülecek.” der.

Edinmek mi, biriktirmek mi?

Flaubert, Bouvard ile Pécuchet adlı ve Türkçeye çok isabetli bir şekilde

Bilirbilmezler diye çevrilen romanında, bilgi biriktirmekle bilgi edinmek arasındaki farkı

anlatır. Bouvard ve Pécuchet, Flaubert'in nefret ettiği orta sınıf iki dilettante'dır (özenti,

amatör). Tarıma merak sararlar ve ellerindekini avuçlarındaki tarım aletlerine, tohumlara

ve tarım kitaplarına yatırırlar. Gerçek bilgiye ulaşmanın vasıflarına yani sabıra ve

Page 13: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Sayfa 13 Kütüphane Bülteni Temmuz 2010

çalışkanlığa sahip olmadıkları için ilk yenilgide pes edip bu defa kimyaya kırarlar dümeni.

Bu defa da gelsin laboratuvar aletleri ve kimya kitapları… Tüm roman, bu iki dilettante'ın

bilginin aksesuarlarını bilgi sanmaktaki yüzeyselliğini konu edinir. Elias Canetti'nin

Körleşme romanının kahramanı Profesör Kien, bir zamanlar öğrenmek için aldığı ve okuduğu

kitapları şimdi sadece kitap oldukları için alıp saklayacak kadar sınırı aşar. Kien'in kitap

tutkusu öyle patolojik bir hal alır ki, sırf eski ve yıpranmış bir kitabı şefkatle kaplarken

gördüğü hizmetçisine âşık olur. Bir tek kitabını bile almasına müsaade edilmeden evinden

atıldığında ise “bir kitap olmamasına karşın, yine de içinde yazılar bulunduğundan” banka

cüzdanını sevgiyle bağrına basar.

Ġtinayla kitap eskitilir

Büyük kitaplık sahiplerinin en sinir olduğu şey, kendilerine “Bunların hepsini

okudunuz mu?” diye sorulmasıdır. Ki sorunun cevabı aslında son derece muğlaktır. Kimileri

“Daha bu, okuduklarımın bir kısmı” diye şişinirken kimileri “Hayır ama kitaplar sabırlıdır”

diyerek daha realist ve mütevazı cevaplar verir.

Büyük İngiliz yazar Samuel Johnson, bir kitabı baştan sona okumak yerine şöyle

bir karıştırmayı yeğlermiş. Bir arkadaşı tepki gösterince hayretle kalakalmış: “Efendim,

yoksa siz kitapları başından sonuna kadar mı okursunuz?”. Johnson'a göre nasıl

tanıştığımız her insanla ömrümüzün sonuna kadar görüşmüyorsak kitapların da sonuna

kadar gitmek zorunda değilizdir. Büyük kitaplıkların arasına sıkışmış ve okunmadığı gün gibi

aşikar kitaplar, daha az sayıda kitap sahibi olanların başlıca avuntusudur. O koca kitaplıkta

birbirine yapışık veyahut kesilmemiş sayfalarla dolu bir kitap bulmak, az kitap sahibini

taşkın bir zafer mutluluğuyla donatır: “Benimkiler az ama hepsini okudum”.

Bazıları hırpalanmışlığı, okunmuşluğun kanıtı addedip alabildiğine hoyrat davranır

kitaplarına. Sayfa kenarlarına alınmış notlar, kıvrılmış köşeler, çay kahve lekeleri ve

sayfaların arasından çıkan bilet ya da fiş parçaları kitabın okunmuş olduğunun mührüdür.

İrlandalı yazar Flann O'Brien, bir hikâyesinde kitaplara okunmuşluk

hissi veren işçilerden bahseder. Bu işçiler kendilerine verilen kitapları

para karşılığı düzmece notlar ve eski tiyatro biletleriyle bezeyerek

işverenlerinin toplumsal itibarlarına katkıda bulunurlar.

Kütüphanedeki yazılmamıĢ kitaplar

Ne yer yokluğunun ne de ölüm tehlikesinin yollarından

saptırabildiği kitapseverler için bir kitabın yazılmamış olması bile

kitaplığa dahil edilmesinin önünde engel değildir. Dickens evindeki

kapıları bile sahte kitapların ciltleriyle bezeli birer kitaplığa

dönüştürür. Bu uydurma kitaplar, Hansard'dan Zinde Uyku Rehberi I-

XIX, Shelley'den İstiridyeler ve Wellington Dükü İçin Yapılmış

Page 14: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Sayfa 14 Kütüphane Bülteni Temmuz 2010

heykellerin Kataloğu gibi hakikaten yazılsa da okusak dedirten eserlerdir. Kitap meraklısı

bir eski yargıç olan Paul Masson ise Bibliothéque Nationale'in 15. yüzyıldan kalma Latince

ve İtalyanca kitaplar açısından kısır olduğunu düşünüp bu eksikliği tamamlamaya soyunur.

“Eksiklikler ve şans eseri ve bilgiyle doldurulana kadar yazılmış olması gereken çok ilginç

eserlerin başlıklarını sıralamaya” koyulur. Arkadaşı Colette dehşet içinde “Peki ya o

kitaplar yazılmazsa?..” diye sorunca çok makul bir yanıt verir: “Ne yapalım. Her şeyi

yapmamı bekleyemezler ya!”

Tuhaf kütüphaneler

Herkes kütüphanesine Dostoyevski ve Shakespeare koymayı bilir. Ama pek az

insan, Hemingway gibi dünya uçak motorları listesi biriktirir. Bir giysiyi butiğin vitrininde

takdim edildiği şekilde giyip çıkmak ne kadar nahoş bir durumsa, bir kütüphanenin de 100

temel eserden oluşması o kadar nahoştur. Kişiye özel bir kütüphane, adı üstünde kişiye

özel parçalar taşımalıdır. Klasiklerin klasik ve amorf çizgisi, üzerinde uzlaşılmamış hatta

kitsch bulunabilecek kitaplarla harmanlanmadığı sürece kütüphane, sahibinin ya su

katılmamış bir genelgeçer zevke ya da silik bir kişiliğe sahip olduğundan başka bir şeye

delalet etmez. Marquez, Muhammed Ali'nin anıları, Bram Stoker'ın Dracula'sı gibi yüksek

edebî zevke uymayan kitapların yanı sıra çoklarının zaman israfı saydıkları moda ve

dedikodu dergilerini bile kitaplığına almakta beis görmez. Özel merakı ise salgın

hastalıklar hakkındaki kitapları biriktirmektir. Laurence Sterne'nin Tristram Shandy'de

ayrıntılı olarak anlattığı tuhaf tıp kitaplarıyla kilisenin aforoz metinlerinin ise Toby

Amca‟nın savaş kitapları koleksiyonu gibi uydurma mı yoksa gerçek mi olduğu bilinmiyorsa

da son derece çekici bir kütüphane olduğu kuşku götürmez.

Onlar kadar olmasa da şöhreti İstanbul sahafları arasında bir efsane olarak

dolaşan, sadece imzalı kitapların bulunduğu kitaplık da enteresan kütüphanelere örnek

verilebilir. Rivayet odur ki, bu kütüphanede yazarı tarafından imzalanmış tamı tamına 32

adet Ömer Seyfettin kitabı bulunmaktadır.

Yıllarımı bu lanetlere verdim, yaşlılığımda da onlar bana versin diyorsanız (çok

haklısınız) kitap hırsınızın bir kısmını değerli kitap aramaya hasredebilirsiniz. Yazarı

tarafından imzalanmış kitaplar geleceğe yatırım yapmanın en kestirme yoludur. Aklınızdan

çıkarmamanız gereken şey, Can Yücel gibi imza günlerini de imza vermeyi de pek seven

sanatçıların imzalı eserlerinin neredeyse hiçbir maddi kıymet arz etmediğidir. Ama bir

Sevgi Soysal'ın imzası size yaşlılığınızda mütevazı bir tatil hediye edebilir. Ucuza değerli

kitap düşürmek ciddi mesai isteyen bir iştir. Sahafları gezmek yetmez, sokak aralarında el

arabasına hurdalarla beraber birkaç da kitap koymuş satıcıları bile didik didik etmeniz

gerekir. Ama sabrın sonu selamettir. Manguel bit pazarlarına yaptığı bitmek bilmez

seferlerin sonucunda imzalı bir Colette'le mükâfatlandırılmıştır. Stephen King ise

çabalarının karşılığını bir düzine imzalı Faulkner kitabıyla alır.

Page 15: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Sayfa 15 Kütüphane Bülteni Temmuz 2010

ġiĢmanlar ve zayıflar

Bir kitap doğal yaşam süresi olarak onlarca nesil insanı devirebilir. Ve her ebeveyn

gibi kitapseverler de bu sevgili çocuklarının başına kendileri öldükten sonra neler neler

gelebileceği konusunda kaygılanmakta haklıdır. Yıllar önce sahafta Herman Melville'in Billy

Budd'ını bulmuştum. Kitap, bir erkeğin âşık olduğu kadına hediyesiydi ve boş kapak

sayfasına uzunca bir mektup yazılmıştı “X, canım fena halde sana mektup yazmak istiyor.

Yazacak boş bir kâğıt bulamadığım için buraya yazıyorum. Bir trendeyim şimdi…” Mektubun

sahibini üzmemek için kalpsiz X'in adını vermiyorum. Bu mektup, değerbilmez ellere geçen

kitapların başıboş yolculuğunun kanıtı olsun. Gogol, Ölü Canlar'da Rusya'da nesillerin

döngüsünü şişmanlar ve zayıflar olarak formüle eder. Şişman adamlar iyi, sorumlu aile

babalarıdır. Gık demeden çalışır, kazandıklarını balolarda çapkınlıkta pul etmektense

saksağan gibi biriktirir ve oğullarına miras bırakırlar. Zayıf oğullar ise babalarının

yapmadıklarını da telafi etmek istercesine vur patlasın çal oynasın yer bitirirler bu mirası.

Onların oğulları tekrar şişman adamlar olur ve hayat böyle sürer gider…

Şişman adamların çalışa didine biriktirdiği şeylerden biri de kitaplardır.

Öldüklerinde hepsi zayıf oğullarının eliyle sahafa yollanıverir. Gayretli bir kitapsever

merhumun kitapları dükkâna düştüğünde sahaf müşterileri birer akbabaya dönüşüverir.

İçten içe duyulan “Ya ben öldüğümde…” sorusu bu ganimet avı sırasında zihnin en

arkalarına itilivermiştir. Edebiyat tarihinin bu açıdan en değerbilmez zayıf oğlu,

Dostoyevski'nin üvey oğlu Pavel Aleksandroviç'tir. Hain Pavel, yurtdışında oluşunu fırsat

bildiği üvey babasının bütün kitaplığını satar. Anna Dostoyevski'nin dediğine göre bu yağma

sırasında yığınla tarihi incelemenin yanı sıra Dostoyevski'nin çağdaşı yazarların ona hediye

ettiği imzalı kitaplar ve Ortodoks dinî törenlerine ilişkin sayısız eser de kaybolup

gitmiştir.

BaĢucundakiler

Bir kitaplık ne denli büyük olursa olsun, sadece birkaç tane kitap, sahibinin yatak

ya da çalışma odasına, başucuna kadar sokulabilecektir. Faulkner İncil'i ve Don Kişot'u

aksatmadan her yıl yeniden okur. Yine Dostoyevski İncil'ini hiç yanından ayırmaz. Sonsuz

kitap raflarıyla dolu bir cennet düşleyen Borges, gözleri görmemesine rağmen Webster

İngilizce Ansiklopedik Sözlüğü'nü ve Pelican İngiliz Edebiyatı Rehberi'ni elini uzattığında

alabilecek şekilde yerleştirir. Roald Dahl'ın efsanevi çalışma odasında, topu topu beş kitap

vardır.

Kalanı sosyal çevremizdir. Başucumuzda bulunanlar ise en yakın dostlarımız.

Kaynak: Zaman Gazetesi

Page 16: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Sayfa 16 Kütüphane Bülteni Temmuz 2010

Yelda Eroğlu‟nun makalesi bu kadar. Konuyla ilgili Pauolo Coelho, “Portebello

Cadısı” romanında aĢağıdakileri yazıyor:

Evin içine göz gezdirirken, “Söyle” dedi.”Öğrenmek bir yığın kitabı raflara dizmek midir,

yoksa artık iĢe yaramayan ne varsa hepsini bir yana bırakıp hafifleyerek yoluna devam etmek

mi?”

Raflarda onca paraya satın aldığım, okumak, notlar almak için onca zaman harcadığım

kitaplarım duruyordu. KiĢiliğim, eğitimim, gerçek öğretmenlerim.

“Kaç kitabın var? Diyelim binden fazla. Büyük olasılıkla çoğunu bir daha eline bile

almayacaksın. Onları inanmadığın için bırakmıyorsun.

“Ġnanmadığım için mi ?”

“Evet, inanmıyorsun. Kim bilir bu kitapları okumak için can atan, ama parası olmadığı için

alamayan kaç kiĢi vardır. Oysa sen sırf evine gelen arkadaĢlarının hayranlığını kazanmak için

bu koskoca durağan enerjinin ortasında oturuyorsun. Yoksa onlardan hiçbir Ģey öğrenmediğini

düĢünüyor, onlara yeniden baĢvurma gereğini mi duyuyorsun?”

Bir de Mevlana ve ġems‟in kitaplar üzerine aralarında geçenler vardır:

ġems, önce Mevlâna'yı mütalâadan, kitaplarından sıyırmıĢtı. Derler ki, bir gün

medresedeki havuzun baĢına oturmuĢ, Mevlâna'nın kitaplarını birer birer suya atmaya

baĢlamıĢtı. Bu sırada Mevlâna içeri girivermiĢti. Baktı ki yıllarca göz nuru döktüğü kitapları

birer birer havuza atılmıĢ, havuz mürekkep deryası haline gelmiĢti. Bu kitapların arasında

Belh'ten göçtükleri sırada. NiĢapur'da Feriddün-i Attar'ın hediye ettiği "Esrarnâme" adlı

eseri de vardı. ġöyle ki: Sulan'ül Ulema Bahaedin Veled, beraberinde henüz çocuk yaĢında

olan oğlu Mevlâna Celâleddin ve ailesi olduğu halde, Belh'ten göçerlerken NiĢapur'da

konaklamıĢlar,burada devrin büyük mutasavvıflarından Feridüddin-i Attar'la görüĢmüĢlerdi.

Feriddüddin-i Attar. küçük Mevlâna'nın zekâ ve bilgisine hayran olmuĢ. "Esrarnâme" adlı

eserinden bir nüsha hediye etmiĢti. Mevlâna. bu eseri defalarca okumuĢtu. ġems'in onu da

havuzdaki suya atmasına gönlü razı olmadı. ġems bunu hisseder hissetmez, elini havuza

daldırmıĢ:

— Al istediğin kitap bu kitap değil mi? diye Mevlâna'ya uzatmıĢtı.

Hayret. Esrarnâme tozuyla duruyordu. Sanki bir havuz dolusu su içinden değil de,

kütüphane rafından alınmıĢtı. ġems:

— AĢk ilmi medresede öğrenilmez, diyor, Mevlâna'yı okumaktan menediyordu. Hattâ

babası Baha Veled'in "Maârifini bile okumasına müsaade etmiyordu…..

Page 17: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Tanol Türkoğlu’nun Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknoloji Eki, Ooof

Off Line Kösesi’nde yayınlanan makaleleri...

Sayfa 17 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

KİŞİSEL DİJİTAL KÜTÜPHANE

Ülkemiz kütüphaneciliğinde dijitalleşme nasıl bir yer tutuyor sorusu, sanayi

devriminde taşeron olarak figüran durumunda bırakılmış ülkemizin sanayi sonrası

bilgi toplumunda da benzer bir rolle ödüllendirilmekte olduğundan, sanırım cevap

aranması elzem bir soru olarak nitelendirilmediği için kimse suçlanamaz!

Kendi kişisel dijital kütüphanemi nasıl kurabilirim? Son bir kaç gündür bu

soruyu kafamda evirip çevirirken, yakın zaman içinde bir kütüphane ya da

kütüphanecilik haftası olduğuna dair haber okuduğumu anımsayarak internette

araştırma yaptım ve 29 Mart – 04 Nisan haftasının (hem de) 46. Kütüphane

Haftası olduğunu öğrendim.

Ancak eğer Ankara’da yaşamıyorsanız bu “hafta” pek size göre değil. Çünkü

gördüğüm kadarıyla etkinliklerin hepsi Ankara’da (Milli Kütüphane’de)

gerçekleştiriliyor. İstisnai bir durum olarak bu hafta boyunca Türkiye’deki tüm

kütüphanelerde “kitap sergileri”nin düzenlenmekte olduğunu da belirteyim.

Türk Kütüphaneciler Derneği’nin web sitesinde haftayla ilgili bir sayfa var.

Ancak bu sayfa anladığım kadarıyla web sitesine pek “bulaştırılmak” istenmemiş.

Birkaç tane döküman link olarak ilgili sayfaya eklenmiş. Yani haftayla ilgili bilgi

mi almak istiyorsun, o halde indir bu dosyaları öğren. Görünen o ki bu haliyle

site web 1.0 zamanının ilk üç evresinden birincisi ile ikincisi arasında sıkışıp

kalmış. Yani enformasyon olan birinci evre ile etkileşim odaklı ikincisi arasında.

Bu açıdan değerlendirildiğinde kendi içinde bir tür kapalı kutu olma

“talihsizliğini” aşamamış olan ülkemiz kütüphanelerinin hali buraya da yansımış

durumda ki sanırım aksine bir durum olsaydı anormal olarak karşılanmalıydı.

Page 18: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Sayfa 18 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

Ülkemiz kütüphaneciliğinde dijitalleşme nasıl bir yer tutuyor sorusu, sanayi

devriminde taşeron olarak figüran durumunda bırakılmış ülkemizin sanayi sonrası

bilgi toplumunda da benzer bir rolle ödüllendirilmekte olduğundan, sanırım cevap

aranması elzem bir soru olarak nitelendirilmediği için kimse suçlanamaz!

46. hafta ile ilgili programda da, hakkını vermek lazım, Google’dan e-kitap

platformlarına kadar dijital kültür okyanusunun kıyılarında dolaşan etkinlikler

var. Ancak bu “dijitalleşme” olgusunun vatandaşın gündelik yaşamına nasıl

entegre edilebileceği konusunda bir çalışma, vizyon ya da amaç tespit

edemedim; varsa benim cahilliğime verin lütfen. Bu haliyle “Bilgi Mabedi” olan

kütüphanelerimiz için de (siyasi olmasa da kültürel) bir “açılım” yapılmasında

fayda var.

Öyle ki kütüphanelerimizden sadece kütüphane dünyasının “Beyaz Türkleri”

istifade etmesin. Mağdur bırakılmış halk kitleleri de kütüphanelere rahatça

girebilsinler, diledikleri şekilde istifade edebilsinler.

Kişisel bir dijital kütüphaneye sahip olmayı bir kişi neden isteyebilir?

Faydaları nelerdir? Başına “dijital” ibaresi gelen her olgunun derhal prim yaptığı

günümüzde dijital kütüphane bir kişinin hayatını nasıl daha kaliteli hale

getirebilir? Altı kişinin yılda bir kitap okuduğu ülkemizde bu durum belki de halk

kitlelerinin yukarıda belirtilen mağduriyeti ortadan kalksa çok daha ciddi

değerlendirilmesi gereken bir olgu olarak yorumlanabilir. Yine de böyle bir

gizilgücün varlığı yüzü suyu hürmetine konuyu derinleştirmekte fayda var.

Kitapların dijital versiyonlarına sahip olmanın en temel iki avantajından

bahsedilebilir. Birincisi metin üzerinde yapılacak araştırmaların çok daha hızlı

yapılabilmesi (örneğin bir kitapta belli bir kavrama değiniliyor mu diye kelime

bazında arama yapabilmek) ise ikincisi de bu içeriğin lojistik anlamda bir yerden

başka bir yere nakledilmesinin getireceği kolaylık. Örneğin tatile giderken

yanınıza on tane kitap yüklenmekte zorlanabilirsiniz ama bilgisayarınızın ya da

son dönemde ortaya çıkan kitap okuma cihazlarının yüzlerce binlerce kitap

alacak saklama kapasiteleri size çok geniş bir okuma imkânı sunar.

Konu derinleşiyor. Anlaşılan bir sonraki yazıda bireysel dijital kütüphane

kurmaya nereden başlamalı sorusuna cevap aramak gerekecek.

Page 19: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Sayfa 19 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

DİJİTAL KÜTÜPHANE: NEREDEN BAŞLAMALI

Ümit edelim de e-kitap fiyatları kâğıda basılmış versiyonlarına göre çok

daha ucuz olur ve kitapçokseverlerin e-kitap okuryazarlıkları yaygınlık kazanır.

Bir önceki yazıda kişisel bir dijital kütüphane kurmanın en önemli

avantajlarının metin üzerinde arama yapma imkanları ile okunacak metinleri

taşımanın kolaylığı olduğunu belirtmiş ve şu soruyu ortaya atmıştık: Kişisel dijital

kütüphane kurmaya nereden başlamalı?

Başlangıç olarak iki nokta seçilebilir. Bunlar eş zamanlı olabileceği gibi

ardışık da gelebilir. Birincisi eldeki metinleri dijitalleştirmek, ikincisi de yeni

temin edilecek kitapları dijital ortamda tedarik etmek.

(Konvansiyonel) Kütüphanenizde bugüne dek toplamış olduğunuz kitapların

dijitalleştirilmesi iki yolla olabilir. Birincisi bu metinleri bir kelime işlemci

vasıtasıyla yazarak (ya da yazdırarak) ikincisi ise tarayıcı cihazlar vasıtasıyla

tarayarak (ya da taratarak). Doğal olarak bu yolların ikisi de hem zaman hem

de para gerektirecek çözümlerdir. Kendiniz yazmaya ya da taramaya kalksanız

kütüphanenizdeki kitap sayısına göre bu işi çok uzun bir zaman sonucunda

tamamlayabilirsiniz. (Öte yandan bu işleri -özellikle de tarama- profesyonel

olarak yapan firmalar var).

Üçüncü bir yol olarak arzu ederim ki sahip olduğum kitapların yayınevlerine

başvurabilsem ve onlar da o kitapların dijital versiyonlarını bana ücretsiz olarak

verebilseler.

Ne yazık ki böyle bir çözüm, güven unsurundan dolayı, pratik

görünmemekte. Yayınevinin ilk tepkisi o dijital metni internet üzerinden

başkalarına da ulaştırılmayacağının garantisinin olmaması. Yani hepimiz

potansiyel suçlu durumundayız; elimize böyle bir imkan geçerse derhal virüs gibi

bunu tüm dünyaya yayabiliriz. Zaten tüm dünya o kitapları okumak için bu anı

beklemekte.

Page 20: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Sayfa 20 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

Öte yandan internette biraz araştırma yaptığınızda e-kitap metinlerinin

sizden önce çoktan birileri tarafından dijitalleştirilmiş (yazarak ya da

tarayarak) ve dijital ortama yüklenmiş olduğunu tespit edebilirsiniz. Dolayısıyla

sahip olunan kitapların dijital versiyonlarını hazır olarak internetten temin etme

yolu çoktan açılmış durumda. Telif haklarına saygı göstererek bunlar içinden

sadece parasını vererek satın almış olduğunuz kitapların dijital versiyonları temin

edebilir ve böylece hâlihazırda elinizin altında bulunan kitapları en kolay yoldan

dijitalleştirmiş olabilirsiniz.

Tabii bu yazıyı okuyanların büyük bir kısmı dijital göçmen olduğundan (yani

yaşı yirminin üstünde olanlar) derhal şu soruyu soracaklardır: Parasını vererek

satın almış olmadığım bir kitabın da dijtial versiyonunu internette bulursam ne

olacak? Bu kitapları indirmem konusunda beni engelleyen ne var? Cevap net;

hiçbir engel yok. Sadece kendinizle başbaşasınız. İsterseniz onları da

indirebilirsiniz.

Buradan ikinci noktaya da geçiş yapabiliriz. Yani yeni temin etmek

isteyeceğiniz kitapları dijital formatta (da) edinmek ve dijital kütüphanenize

dahil etmek. E-Kitap dünyası, e-müzik sektörü kadar gelişmemiş durumda. O

nedenle dün çıkmış yeni bir kitabın e-kitap versiyonunu ertesi gün internette

bulmanız o kadar yaygın değil (özellikle Türkçe kitaplar ve popüler olmayan

yazarlar söz konusuysa).

Öte yandan e-kitap okuyucu cihazların yaygınlaşmasıyla ülkemizde de yasal

e-kitap satışları yakın gelecekte popülerlik kazanacak. (Hatta bu yazı kaleme

alınırken internet üzerinden kitap satan bir web sitesinin e-kitap satışlarının da

başladığı epostası geldi). Bu çerçevede yeni çıkacak kitapları bu yolla temin

etmek en pratik çözüm olarak görünmekte. Ümit edelim de e-kitap fiyatları

kağıda basılmış versiyonlarına göre çok daha ucuz olur ve kitapçokseverlerin e-

kitap okur yazarlıkları yaygınlık kazanır.

Page 21: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

E-kitaplar yaygınlaşıyor, kitap kapaklarındaki edebi reklam

ve yorumlar artık gözden kayboluyor.

Sayfa 21 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

KİTAP KAPAĞI DEVRİ BİTİYOR MU?

Bindu Wiles Mart ayında Brooklyn metrosunda giderken kitap okuyan bir kadın görür. Kitabın

kapağında parlak turuncu bir zemine karşı bir kızın başının akıl çelici siyah gölgesi vardır. 45

yaşındaki Wiles kadının aşağı yukarı kendi yaşlarında olduğunu ve bir yoga matı taşıdığını fark

edince aynı kafada olduklarını düşünür, eğilip kitabın başlığını okur: bir Chris Cleave romanı olan

"Küçük Arı" (Little Bee). Yakındaki Bronxvillle'de, Sa ra h Lawrence Üniversitesi'nin kurgusal

olmayan metin yazarlığı bölümünden mezun olan Wiles, iPhone'una bir not düşer ve aynı hafta kitabı

satın alır.

kitabın kapağı yoksa onun nasıl bir şey olduğunu nereden anlayacaksınız? Wiles, geçenlerde tekrar

okuduğu "Anna Karenina"yı hatırlayarak, "Entelektüel bir ağırlığa ve bir lezzete sahip görünen güzel

bir kitabı yanında taşımanın farklı bir yanı var" diyor ve metrodaki insanların o kapağı görmelerinin

hoşuna gittiğini söylüyor. "Öyle bir şeyi okuduğunuz için gururlanıyorsunuz. Oysa elektronik

kitaplarda insanların bunu görmesine imkân yok."

Yani e-kitap devrinin haber verdiği değişimlerden biri de bu: dijital kitaplar artık kapakların

pabucunu dama atıyor. Bu, basılı kitapların bedava reklamını yapabilen yayımcılar kadar yazarlar için

de bir kayıp anlamına geliyor: yoksa insanların uçakta veya parkta okuduğu kitapların İnternetteki

kapağını siz de fark edip, günün birinde "Ejderha Dövmeli Kız" (The Girl with the Dragon Tattoo)

veya "Yardım"i (The Help) okumaya karar verebilirdiniz. Yale Üniversitesi Kültür Sosyolojisi

Profesörü Jeffrey C. Alexander, "Bir kitabı düşünürken çoğu zaman onun kapağını da hatırlarsınız"

diyor. "İnsanları görsellik aracılığıyla okumaya çekmenin başka bir yoludur bu." Hâlâ satışların büyük

bir bölümünün gerçekleştiği kitapçı dükkânlarında da kapaklar önemli bir rol oynuyor. Barnes &

Noble kitapçısının pazarlamadan sorumlu Başkan Yardımcısı Patricia Bostelman, "Müşteriyi kapağa

çekmenin engelini aştıysanız ve müşteri o kitabı eline aldıysa" diyor, "büyük bir savaşı kazandınız

demektir." Bir kitabın oluşum sürecinde en fazla sayıda insanın fikrinin girdiği bölüm kapağıdır. Önce

yaratıcı direktör bir görüşle ortaya çıkar. (Şöyle bir elmaya ne dersiniz?)

Artık böyle durumlara giderek daha az rastlanıyor. İnsanlar

elektronik ortamlarda okumaya başladılar ve Apple iPad gibi cihazlar

çıkıyor. Bu şartlarda başkalarının okuduklarını görmek veya kendi

edebi zevklerinizi dışa vurmak her zaman mümkün olmayabiliyor. Bir

Page 22: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Sayfa 22 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

Sonra editör, yazar ve menajer bir göz atarlar. (Yazar adının puntosunu büyütebilir miyiz? Hem

elma imgesi filanca vampir kitabı için kullanılmamış mıydı? Bu kitap vampirler hakkında değil ki.)

Yayıncı devreye girer. (Vampirler iyi satıyor. Ben elmayı sevdim.) Satış bölümü yorum yapar. (Bunun

bir de ekonomik boyutu yok mu? Elmanın içini turuncu yapmaya ne dersiniz? Bu daha önce

düşünüldü.) Kitapçıların bile bir fikri vardır. (Bir kapakta en sevdiğim şey, yüksek topuklardır.)

Tabii iyi bir kapak genelde kötü bir kitabı kurtarmaya yetmez. Fakat bu piyasada ne kadar çok

ürün olduğu düşünülürse, hiçbir yazar ve yayımcı, çarpıcı bir kapağın sağlayacağı avantajlara hayır

demek istemez. Bunun ihtimaller hesabı üstüne bir örnek verelim. Yayıncılık danışmanı Codex

Grubu'nun geçen yıl çıkan bin iş kitabı arasından rastgele seçimle yaptığı bir analizde, kitaplardan

yalnızca 62'sinin 5 binden fazla sattığı ortaya çıktı. Google ve öbür arama motorlarında veya

arkadaşlık sitelerinde hedef kitlelere reklam yapmanın imkânlarını araştıran yayıncılar, bir kitabı

tanıtmanın en iyi yolunun yine de dijital bir kapak olduğu sonucuna ulaşıyorlar. Kimi okuyucular da,

elektronik cihaz üreticilerinden, okudukları şeyi belli etmeye yarayan işlevler eklemelerini

bekliyorlar.

Popüler kitap blogcusu Maud Newton, "İnsanlar yaptıkları ve sevdikleri şeyleri reklam etmeyi

seviyorlar" diyor. "Dolayısıyla e-okuyucuları için de mutlaka bir çare bulunacaktır." Birçok yayımcı

şimdilik Facebook'a güveniyor. Penguin Grubu'nun ABD koluna bağlı yayınevlerinden Viking and

Plume'un Başkanı Clare Ferraro, "Eskiden metroda üç insanın 'Ye, Dua Et, Sev' (Eat, Pray, Love)

kitabını okuduğunuz görürdünüz" diyor. "Şimdi Facebook'a giriyor ve üç arkadaşınızın aynı kitabı

okuduğunu görüyorsunuz." Bazı dijital yayıncılar, elektronik kitaplarda romantik ve erotik eserlerin

daha çok tercih edilmesini e-okuyucuların gizli kalmak istemelerine bağlıyor. Fakat kitap kapakları

önemini hâlâ yitirmiş değil. Romantik ve erotik e-kitap yayımcısı Ravenous Romance'in Başkanı Holly

Schmidt, bir yayınevinin yaşlı kadınlarla genç erkekler hakkındaki öyküleri toplayan bir antoloji

çıkardığını anlatıyor. Antolojinin dijital kapağında alımlı bir kadın bulunuyormuş, ama neredeyse hiç

satış olmamış. Derken yayıncı kapağı değiştirmiş ve oraya üç genç adamın çıplak, kaslı gövdesini

koymuş. Satışlar patlamış. Schmidt yeni kapağın "kaybetmeye mahkûm bir kitabı alıp satış

listelerinde epey üst sıralara çıkardığını" söylüyor.

Kaynak:Sabah Gazetesi

Page 23: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Espresso` Kitap Makinesi ile kitabınız 5 dakikada hazır

İtalyancada `hızlı` anlamına gelen `espresso` kelimesiyle anılan makine,

bir dakikada 105 sayfa, 5 dakikada bir kitap basıyor !

Sayfa 23 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

KİTAP MAKİNESİ !!

İçindeki A4 kâğıdı kitabın gerçek boyutunda kesen ve bir dakikada 105 sayfa basan makine,

sayfaları kapaklayarak çıkarıyor. Kitap makinesinin, özellikle piyasada bulunması zor olan kitapları

basmak için kullanılacağı ve makinede basılan kitapların, gerçek satış fiyatıyla satılacağı belirtiliyor.

İntikam için... Kitap makinesinin hafızasında şu anda 400 bin kitap bulunurken, Blackwell

kitabevi bu sayıyı yaza kadar 1 milyona çıkarmayı hedefliyor. Blackwell, makine sayesinde,

kitabevleriyle rekabet eden `süpermarket ve internetteki kitap satış sitelerinden intikam

alacaklarını` belirtti. Blackwell yetkilileri, makineyi şimdilik yalnızca Londra`daki bir şubelerinde

kullanacaklarını, ancak yeterli talep olması halinde diğer şubeler için de alabileceklerini söyledi.

EN İYİ İCAT

`Espresso Kitap Makinesi` Time dergisi tarafından 2007`nin en iyi icatları listesine dahil

edilmişti. Makineyi daha önce de New York Halk Kütüphanesi kullanmaya başlamıştı.

Kaynak: Milliyet Gazetesi

İngiltere`deki Blackwell kitabevi, birkaç

dakika içinde istenilen kitabı basan bir `Espresso

Kitap Makinesi` kullanmaya başladı. `On Demand

Books` şirketi tarafından geliştirilen makine,

hafızasındaki kitaplardan veya bir harici kaynaktan

seçilen kitabı birkaç dakika içinde basıyor.

İçindeki A4 kâğıdı kitabın gerçek boyutunda kesen

ve bir dakikada 105 sayfa basan makine, sayfaları

kapaklayarak çıkarıyor.

Page 24: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Hacettepe Üniversitesi görsel-işitsel koleksiyon ve hizmetlerin geliştirilmesi

projesiyle kütüphaneleri dijital ortama taşıdı.

Sayfa 24 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

KÜTÜPHANELER DİJİTAL ORTAMA GEÇİRİLİYOR

Hacettepe bünyesinde dijital görüntü

kaynaklarının telif hakları korunarak bir sistem

geliştirildi. Bu sistemle kampus kütüphane içinde

özellikle hukuk, iletişim ve dil eğitimi alan

öğrenciler dijital medyaya rahatça

ulaşabiliyorlar.

Program oluşturulurken görme engellilerde unutulmamış. Projenin amacı

kütüphanelerde eğitim ve öğretimi görsel işitsel geliştirecek kaynaklar oluşturmak.

Şimdilik 120 yerli ve yabancı filmin yüklendiği program ilerleyen günlerde

genişletilecek.

Sistem öğrenciye hem keyif aldırıyor, hem de zaman kazandırıyor. Öğrenciler

tarafından çok beğenilen programda, telif haklarıyla ilgilide gerekli önlemler alınmış.

Sistem öğrenciye istenilen dil seçimi imkânını da sunuyor.

Page 25: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

1943 yılında 23 yaşındayken Ürgüp’e tayini çıkan bir kütüphaneci; Mustafa

Güzelgöz’ ün müthiş hikayesi….

Sayfa 25 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

EŞEKLİ KÜTÜPHANECİ: MUSTAFA GÜZELGÖZ

Yıl 1943. Genç Mustafa'nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi'ne

çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Önce binanın

rutubetli odasına atılan 2300 adet yazmayı çıkarır. Cüzleri tek tek güneşe çıkartarak kurutur, tek

odalı bir kütüphaneye bunları yerleştirir

Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok.

Kitap sayısını arttırması gerekmekte ve de özellikle çocuk kitaplarına ihtiyacı bulunmaktadır. Ürgüp

dışında çalışmakta olan hemşerilerin adresini toplayabildiklerine, el yazısı ile tek tek mektup

yazarak kitap göndermeleri isteğinde bulunur. Bir ay sonra mektuba cevap olarak paketlerle kitaplar

gönderilmeye başlar. Bazı Ürgüplüler gazete ve dergilere abone olmuşlardır. Etraftakilerle konuşur,

herkese anlatır: "Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun."

Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.

- Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?

- Alıyorum.

- Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela

alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.

23 yaşındaki genç memur "Ne yapayım, ne yapayım?" diye düşünür durur. Sonunda aklına bir

fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce "Deli misin bey?"der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama

çabasını yakından görünce fikri kabullenir.

O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek binbir güçlükle üstesinden

gelir. Çünkü o zaman da şimdiki gibi, "Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan

da aynı maaş, çalışmasan da" zihniyeti aynen var. Bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır. İki

tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne "Kitap

İare* Sandığı" yazar.

*İare: 1.emaneten vermek. Bir malın kullanılmasından karşılık istemeyerek başkasına vermek.

Page 26: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Sayfa 26 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar.

Kütüphaneye de bir yazı asar: "Sadece Pazartesi ve Cuma

günleri açıyoruz. "Köydeki çocuklar şaşırır. Eşeğe bir sürü

kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların ellerine

kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan,

Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var. Eşek

de daha gerçek, Mustafa Amca da.

"Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman

yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak" der.

Mustafa artık Ürgüp'teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel'le köy

köy gezmektedir. Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde sevinç içinde alkışlarla

karşılarlar.

Güzelgöz, bu işi daha da ileri götürür kitap dağıtımını 5 merkep ve 2 katır ile yapmaya,

ulaşılması çok zor ve engebeli yolları geçerek Ürgüp civarı ile Kayseri'nin Yeşilhisar ve İncesu

ilçelerine bağlı köylere ulaşmaya başlar. Zamanla Mustafa Amca'nın ünü etrafa iyice yayılır. İnsanlar

kütüphaneye de gelmeye başlar. Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. Ardından

kadınların daha çok sayıda gelmelerini sağlamak amacıyla gurbetteki hemşerilerinden bağış

toplayarak dikiş makineleri satın alır. Zenith ve Singer'e mektup yazar: "Bana dikiş makinesi

yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım" der. Zenith dokuz tane, Singer bir

tane dikiş makinesi yollar. Makine kullanmayı bilen kadınların yardımıyla dikiş kursları açılır. Salı

günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. Dikiş makinesi yetmediği için

sıralar oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye.

Bölgede Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları

vermeye başlar. Ayrıca Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır.

1963 yılında Amerika’da dünya çapında bir yarışma açılmıştır. Amerikan devletinden bağımsız

olarak düzenlenen bu yarışma, halkına gönüllü olarak hizmet eden yaratıcı insanlar arasında

düzenlenmektedir. Yarışma ile ilgili çağrının Devlet Planlama Teşkilatına ulaşması üzerine adayın kim

olabileceği düşünülür. Teşkilatta memur olarak çalışmakta olan bir Ürgüplünün önermesiyle

Güzelgöz, DPT‘ye çağrılır. Hazırlanan evraklarla beraber gönderilen çalışmaların yerinde incelenmesi

isteği üzerine Amerika’dan üç kişi gelerek incelemelerde bulunur. Bölgedeki yüksek okuma yazma

oranı ve kütüphanecilik sisteminden çok etkilenirler. Çektikleri fotoğrafları ekledikleri olumlu

görüşlerinin yer aldığı rapor yarışma jürisine sunulur. Jüri üyelerinin yarısı ödülü İtalyan adaya

verme yanlısıdır. Türkiye’den yana olan Jüri başkanı Dwight Cook yaptığı konuşmada Güzelgöz’ün

Page 27: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Sayfa 27 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

yaptığı hizmeti toplumsal bir önlem olarak gördüğünü çocukların köprü altına düşmemesi için bu

çalışmaların yapıldığını söyler.

Eşit olan oylamada başkanın oyu ile Türkiye kazanır.

Dünya’da ve Türkiye’de sonuç büyük yankılar uyandırır.

Amerikan Elçisinin Ziyareti ve Kütüphane

için iki kez Cip Hediye Edilmesi

1963 yılında Amerikan Barış Gönüllüleri kuruluş

tarafından; Yaptığı çalışmaları ile ulusal ve uluslararası

pek çok yayında yer alan Güzelgöz’e Tahsin Ağa Halk

Kütüphanesi kitap dağıtımında kullanılmak üzere 1960 model bir cip hediye edilir.

1967 yılında Amerikan büyükelçisinin Ürgüp’e yaptığı gezide büyükelçi ile tanışır. Yürüttüğü

çalışmalar hakkında bilgi verir. Gördüklerinden etkilenen büyükelçi kütüphaneye bir pikap araç

hediye eder.

Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, "kendi görev tanımı dışında davranıyor" diye..

Müfettiş yaptığı incelemeler sonucunda kütüphane çalışmalarını aksattığı ve görev aldığı diğer

kurumların ödeneklerini çıkarı için kullandığı sonucuna varır. Teftiş sonucunda üç maaş indirilmesine

karar verilir. Görüşmek amacıyla gittiği Nevşehir valisi Güzelgöz’e onun adına emekliliğini istediğini

söyler. 50 yaşına gelen Mustafa Güzelgöz baskıyla emekli edilir. Bir İstanbul ziyaretinde kendisi

hakkında bu olumsuz raporu yazan müfettiş Şemim Bey'le karşılaşır. Aralarında geçen konuşmada

Şemim Bey olayın, kıskançlık, fesat ve politikadan doğduğunu raporu olumsuz yazması için kendisine

baskı yapıldığını söyler.

Yaptığı bunca hizmet sonunda Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe

köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir.

2005 yılında Mustafa Amca vefat eder.Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar.

Ürgüp'e "Eşekli Kütüphaneci" Mustafa GÜZELGÖZ ve eşeğinin heykelini dikerler.

Page 28: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Sayfa 28 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

İlk baskısı 2006 yılında yapılan Aydın İleri ve Tayfun Talipoğlu’nun ortak çalışması Eşekle Gelen

Aydınlık adlı kitap. Güzelgöz’le ilgili makalelere, basında çıkan haberlere, köşe yazılarına, karikatür

ve zengin bir fotoğraf içeriğine yer vermektedir.Kitap ile beraber Talipoğlu’nun Güzelgöz'le yapmış

olduğu ropörtajın yer aldığı bir CD ek olarak verilmektedir.

Bakın Nevşehir'den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti;

binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa GÜZELGÖZ ve eşeğinin heykeli var.

Fakir Baykurt, Eşekli Kütüphaneci isimli romanını onun hikâyesinden esinlenerek kaleme almıştır.

Mekânı cennet olsun…

Yolunuz Ürgüp'e düşerse onun hatırları ile dolu 'le bazard d'orient' dükkanına uğramanızı ve de

onun eşi benzeri bulunmaz hikayelerini oğulları ve de torunlarından dinlemenizi tavsiye ederiz.

Bu Yazıda: Mustafa Güzelgöz'ün hayat hikâyesi anlatılırken, Ahmet Şerif İzgören'in kaleme aldığı Süpermen Türk Olsaydı

isimli eserden yararlanılmıştır.

Page 29: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Amasya'nın Suluova İlçesine bağlı Kapancıağlı Köyü'nde yaşayan 78

yaşındaki Abdullah Kuzucu'nun okuma sevgisi tüm Türkiye'ye örnek olacak

nitelikte…

Sayfa 29 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

AMASYA’DA BİR KİTAP KURDU

Çiftçilikle geçimini sağlayan Kuzucu, günde 10 kilometre yolu çoğu zaman yaya olarak

katederek günlük gazetelerini alıyor. 4 gazete takip eden Kuzucu, okumayı da kendi çabalarıyla

öğrendiğini ifade etti.

Suluovalı Abdullah Kuzucu 1932 doğumlu. 1950`li yıllarda okuma yazmayı kendi çabasıyla

öğrenen Kuzucu, şöyle konuştu: `O yıllardan beri tarihi, dini, Arapça kitaplar okuyorum. İlim çok

önemlidir. Basın bir güçtür, gazeteler süper bilgidir. Gazeteler insana iyiyi kötüyü öğretir. Günümüz

insanı ilmin kıymetini bilmiyor, okumuyor. Dünyada en çok okuyanlar Japonlar, bizim ülkemizde

maalesef kitap ve gazete okuyan çok az. Bazen insanlar bana gazete okuyacağına Kur`an-ı. Kerim

oku diyorlar. Ben de Allah`ın `Oku` emrinden yola çıkarak hem gazetemi okuyorum, hem de Kur`an-

ı Kerim okuyorum. Gazetelerde önemli bulduğum yazıları keserek arşivliyorum. İnsan araştırmalı

öğrenmeli. Gazeteler olmazsa insanı gaflet basar, gazeteler insanı aydınlatıyor.`

İnsanın yemeye-içmeye para ayırdığı gibi kitap almaya da ayırması

gerektiğini ifade eden Kuzucu, `Ben aç gezerim ama gazetesiz gezmem, her gün

ortalama dört gazete okurum, kendim köyden gelemediğim zamanlarda

gazetelerimi mutlaka birine bayiden aldırtırım. Bazen sabah namazından sonra

yola çıkıyorum 10 kilometre yolu yayan geldiğim oluyor, bazen de alan olursa

arabaya biniyorum, gazetelerimi alıp geri dönüyorum. Okuma yazmayı kendim öğrendim, köyümüzde

okul yoktu.`

Kapancıağlı köyünde oğlu ile birlikle yaşayan Abdullah Kuzucu, `İnsan var bir mangır etmez,

insan var cevherle satın alınmaz` sözünü çok sevdiğini ve cahil insanla uğraşmanın zor olduğunu

belirterek şunları aktarıyor; `Nöron Avrupa`yı yaktı, Edison da ışığı yaktı` bunların ikisi de insandı.

Ben geceleri fazla uyumam, kitap, gazete okurum, çünkü Peygamber Efendimiz uyumazdı. Evimde

kütüphanem var, çok sayıda kitabım var, 100 bin lira verseler kitaplarımı vermem. Nasip olursa

köyüme kütüphane kuracağım. Kitaplarımı oraya bağışlayacağım.`

Kuzucu, insanların televizyonların karşısından uzaklaşıp kitaplarla ve gazetelerle haşır neşir

olmalarını tavsiye ediyor. Kaynak:İnternet

Page 30: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

http://kutuphane.balikesir.edu.tr/htm/formlar/index.php adresinden

ulaĢabileceğiniz çeĢitli formlarla Merkez Kütüphaneye görüĢ, öneri ve

isteklerinizi daha hızlı olarak iletebileceğinizi biliyor musunuz?

Sayfa 30 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

ĠSTEK FORMLARI HATIRLATMA..

BĠLGĠ ĠSTEK FORMU: Ġstek ve önerilerde bulunmak istediğinizde,

KĠTAP/KĠTAP DIġI MATERYAL ĠSTEK FORMU: Koleksiyona katılmasını istediğiniz

kitap/cd vb materyal isteklerinizde,

DERGĠ/VERĠ TABANI ĠSTEK FORMU: Basılı (Türkçe) dergi istekleri ve elektronik

dergi/veri tabanı isteklerinizde,

RESERV YAYIN KOLEKSĠYONUNA MATERYAL EKLEME/ÇIKARMA FORMU: Rezerv

yayınlar koleksiyonuna eklenmesi/çıkarılmasını istediğiniz yayınlarda,

KÜTÜPHANELER ARASI ÖDÜNÇ KĠTAP/MAKALE ĠSTEK FORMU: Koleksiyonumuzda yer

almayıp baĢka bir kütüphaneden getirilmesini istediğiniz yayınlarda,

KÜTÜPHANE ORYANTASYONU ĠSTEK FORMU: Kütüphane tanıtımı ve eğitimi

taleplerinizde,

DENEME VERĠ TABANI DEĞERLENDĠRME FORMU: Denemeye açılan veri tabanlarını ile

ilgili görüĢ ve önerilerinizi bildirmek istediğinizde,

ÜYELĠK FORMU: Kütüphaneye üye olmak istediğinizde, kullanabileceğiniz formlardır.

Page 31: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

KİTAP ADI: BENİ HATIRLADIN MI ?

YER NUMARASI: PR 6073 Kin 2008

Sayfa 31 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

KİTAP TANITIMI

Yazar : Sophie KINSELL

Yayınevi : Artemis

Konusu : Bir sabah uyansanız ve hayatınız kusursuz

olsa...?

Lexi, berbat bir trafik kazasının ardından hastanede

gözlerini açıyor. Ona göre sene 2004. Kendisi yirmi beş yaşında

ve çarpık dişli biri. Felaket bir aşk hayatına sahip. Ancak, her

ne kadar inanamasa da, öğreniyor ki, sene aslında 2007 -Lexi

artık yirmi sekiz yaşında, dişleri inci gibi ve çalıştığı departmanın da patronu olmuş;

üstelik de evli Hem de yakışıklı mı yakışıklı bir milyonerle Rüyalarındaki hayata aniden

nasıl iniş yapıverdi böyle acaba?

Lexi şansına inanamıyor -özellikle de nefes kesen yeni evini gördüğü zaman

Kocasını yeniden tanımaya başlayınca muhteşem bir evlilik hayatı olduğunu da

öğrenecek, çok iyi biliyor. Üstelik sevgili kocası bir de 'Evlilik Kitapçığı' hazırlamış

onun için.

Fakat Lexi yeni kimliği hakkında daha çok bilgi edindikçe, kusursuz hayatının

yüzeyinde çatlaklar oluşmaya başlıyor. Eski dostlarının hepsi ondan nefret ediyor.

İşine göz dikmiş, dişli bir rakibi var. Bir de üstüne üstlük dağınık saçlı, seksi bir erkek

çıkıp..yeni bir bomba patlatıyor Yani, ne olmuş olabilir ki? Lexi bir gün her şeyi

hatırlayacak mı? Ve hatırlarsa ne olacak?

Page 32: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Daire BaĢkanımız Sema AYHAN, Uzman Ġdris KARAASLAN, Uzman

Süleyman ERDOĞMUġ ve Kütüphaneci Gülcan KÜÇÜKGÜREġGEN meslek

alanlarıyla ilgili çeĢitli toplantılara katılmıĢlardır…

Sayfa 32 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

BĠZDEN HABERLER

15 Nisan 2010: Devlet ArĢivleri Genel Müdürlüğü’nde yapılan “Elektronik Belge Yönetim

Sistemi Eğitim Semineri” ne Uzman Süleyman ErdoğmuĢ katılmıĢtır.

16 Nisan 2010: Kadir Has Üniversitesi’nde yapılan “Ulusal Akademik Kaynak

PaylaĢımı” çalıĢtayına Uzman Ġdris Karaaslan katılmıĢtır.

KĠTS (Kütüphaneler arası ĠĢbirliği Takip

Sistemi) ile ilgili taleplerin - önerilerin görüĢülmesi

ve toplu bilgilendirme yapılması amacıyla ANKOS

BaĢkanlığı tarafından düzenlenen "Ulusal Akademik

Kaynak PaylaĢımı ÇalıĢtayı’nda sorunlar görüĢülmüĢ,

çözüm önerileri tartıĢılmıĢtır

22 Nisan 2010: Ġzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde yapılan Serial Solutions Kullanıcı

Eğitimi Semineri’ne Kütüphaneci Gülcan KüçükgüreĢgen katılmıĢtır. Toplantıda 360 Search veri

tabanının kullanımının öğretilmesinin yanı sıra yeni çıkacak ürünlerin de tanıtımı yapılmıĢtır.

05 Mayıs 2010: Sabancı Üniversitesi’nde yapılan OCLC ürün tanıtım toplantısına

Kütüphaneci Gülcan KüçükgüreĢgen katılmıĢtır. Toplantıda yeni çıkan ürünlerin tanıtımı

yapılmıĢtır. Aynı zamanda Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi gezilerek çalıĢmaları hakkında

bilgi alınmıĢtır.

Page 33: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

Sayfa 33 Kütüphane Bülteni

Temmuz 2010

06-09 Mayıs 2010: Ġstanbul Teknik Üniversitesi ev sahipliğinde yapılan 10. ANKOS Yıllık

Toplantısı’na Kütüphaneci Gülcan KüçükgüreĢgen katılmıĢtır.

16-18 Mayıs 2010: VI. TÜBĠTAK EKUAL yıllık toplantısına Daire BaĢkanı Sema Ayhan

katılmıĢtır. TÜBĠTAK EKUAL (Elektronik Kaynaklar Ulusal Akademik Lisansı) kapsamında

aboneliği yapılan veri tabanlarının, Türkiye ve Dünya bilim hayatına yaptığı katkı, bilimsel

araĢtırma ve çalıĢmalar için sağladığı kolaylıklar, bu ürünlerin ülkemizin gerek sağlık gerekse

akademik çevrelere yararları vb. noktalara değinilen toplantılar ile, bilgi paylaĢımı ve

iĢbirliğinin geliĢtirilmesi amaçlanmaktadır.

Firmaların ürün ve hizmetleri hakkında

sunumları ve ANKOS çalıĢmalarının anlatıldığı

workshoplar ile kütüphanecilik ve elektronik

yayıncılık alanında son derece önemli bilgiler

paylaĢılmıĢtır.

Bilgi kaynakları & teknolojileri ve bilgi

eriĢim sistemleri alanlarında faaliyet gösteren

dünya çapında 70 firmanın stand açtığı

toplantıda; kütüphane temsilcileri, seçkin

yayınevlerinden ve aracı firmalardan yetkililer

ile bir araya gelerek, ürünler hakkında ayrıntılı

fikir alıĢ veriĢinde bulunulmuĢtur.

Page 34: Balıkesir Üniversitesi Merkez Kütüphane Kütüphane Bültenikutuphane.balikesir.edu.tr/bulten/temmuz2010/files/temmuz2010.pdfkalan köy çocukları ve gençlerine bilim, sanat

KÜTÜPHANE BÜLTENİ

Cilt 7, Sayı 3

Temmuz 2010

Hazırlayan

Gülcan Küçükgüresgen

[email protected]

Balıkesir Üniversitesi

Merkez Kütüphane

Tel: +90 (0266) 612 14 34

[email protected]

2004 Yılında yayımlanmaya başlanan

“Kütüphane Bülteni”, 2009 yılından beri 3

ayda bir yayımlanmaktadır.