5
90 BD EYLÜL 2017

BD EYLÜL 2017 · etkisini duyumsattığı yer Saray’dı. Batı müziğini öğrenip piyano çalan ilk padişah olan Abdülmecid sanatçıları konuk ediyordu. Resim, tiyatro ve

  • Upload
    others

  • View
    24

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

90

BD EYLÜL 2017

91

BD EYLÜL 2017Kültür DünyasıYaşar Öztürk

olduğu söylenen beste öğretmeni Antonio Salieri’nin öğrencisi oldu. Paraları ancak ders alacağı öğret-meninin evine bir saat uzaktaki bir evi tutma-ya yetebildi. Haftada üç gün yürüyerek gidip geldi. Yatağını piyanonun altına seren Liszt için oyun, yaşam, çalışma ve hatta ibadet yeriydi. Liszt gün ışıldayınca başına geçtiği piyonunun başından ancak hava kararınca kalkıyordu. İlk bestesini

Liszt hastalığı atlattı ama küçük kardeşi kurtulamadı. Babasının sabahtan akşama kadar çalıştırıp kendi yapamadıklarını gerçekleş-tirmeye çalıştığı oğlu da müzik aşkıyla yanan bir küçük dâhiydi. Her gece uyumadan önce parmak-larının, ellerinin büyümesi için dua edip duruyordu. Parmakları uzasın diye parmak aralarındaki deriyi ustura ile kesti. Dilekleri gerçekleş-ti. Son derece iri elleri oldu.

Macarlar gururlandıkları bu çocuğa destek oldu. On yaşında o zamanın müzik merkezi olan Viya-na’ya gitti. Beethoven’in öğrencisi Karl Czerny ile Mozart’ı kıskanan ve onun genç yaşta ölümüne neden

FRANZ LİSZT170 YIL ÖNCE

İSTANBUL’DAYDI

Prensin tavlalarından sorumlu amatör bir müzis-yenin çocuğu olan Liszt beş yaşında arkadaşları oyun oynarken o piyano tuşlarıyla parçaları ses-

lendiriyordu. Oysa babası hastalıklı ve cılız bünyesi olan bu oğlunun öleceğini düşünerek tabut ısmarlamıştı.

Antonio Salieri

92

BD EYLÜL 2017

yaptı ve ilk konserini verdi. Önyar-gılar, küçümsemelere karşın konser son derece çarpıcı oldu. “Mozart kadar güzel çalıyor” alkışları yükseldi. Beethoven’le, Schubert’le tanıştı. Beethoven davetiyeyi aldığında “Bu dahi çocuklardan bıktım” diyerek gitmek isteme-di ama kimi kaynaklar gittiğini, hatta sağır Beethoven’in gözleriyle hareketleri izledikten sonra konser bitiminde Liszt’i kucaklayıp halkın karşısında anlına bir kutsama öpü-cüğü kondurduğunu yazıyor. Kesin olan ise Liszt’in Beethoven’i evinde ziyaret ettiği.

Paris’e konservatuvara ka-tılmaya gitti. “Yabancıları almıyoruz” diye geri çevrilin-

ce babası Paris’in ünlü öğretmenle-rinden ders aldırdı hem de konserler ayarladı. Bir yıl geçmeden Parislile-rin karşısındaydı. Herkes şaşkındı. Irkçı ve kafatasçılar onun böylesine

yetenekli olmasını kökeni ile bağ-daştırmak istemeyenler onun ka-fatasını ölçerek bir sonuca varmak istediler. Yabancı diye konservatu-vara almadıkları Liszt’in ünü bütün Avrupa’ya yayıldı ve turnelere çıktı. En büyük dayanağı babasıydı. Turne dönüşü tifoya yakalanan ba-basını yitirdi. Paris’e döndü ancak yıldızı söndü. Piyano öğretmenliği-ni denedi. Din adamı olup yaşamını sürdürmeyi bile düşündü. Besteci-liği denedi. Paganini’yi dinleyince yeniden piyanoya döndü. Berlioz’un piyanoya uyarlanması güç olan senfonisini uyarladı ve Paganini’nin

bir eseri üzerine fantazi yazdı.

Yeniden yıl-dızı ışıldamaya başladı. Alfred de Musset’le, George Sand ve ileride çocukları-nın annesi olacak olan Kontes Ma-rie de Flavigny ile tanıştı. Kontes eşini terk edince Liszt ile İsviç-re’ye yerleşti.

Yayıncı Gi-ovanni Ricordi’nin iş yerine giden Liszt bir piyanoyu denedi. Ricordi duyduklarına inanamadı: “Bu çalan ya Liszt ya da şeytan” diye bağırdı. Liszt olduğunu anlayınca bütün servetini ona adadı. Milano’nun kapılarını ona açtı. Liszt eleştirileri-ni dile getirdi:

“Bu Mutlu ülkede ciddi bir

Liszt piyanosuyla

93

BD EYLÜL 2017

etmiş olduğu gibi onun ekmeğinden ve şarabından beslenmiş, güneşin-de ve gölgesinde olgunlaşmış ve yurdun en şanlı geçmişine bağla-nacak kadar alışkanlıklarına nüfuz etmiş bu sanatı, kendisinin saymaya elbette hakkı vardır.”

Macarlar çarpıcı ulusal kostüm-ler içinde gelen Liszt’i bağırlarına bastıkları gibi ona onur diploması ve onur kılıcı sundular. Yardımse-verliği sadece Macarlara değildi. Beethoven’in ölümünden sonra yapılması planlanan ancak para top-lanamayan anıt kampanyasına sahip çıktı. Kimsenin para harcamaya gönlü yoktu. Liszt bütün harcama-ları karşılayaca-ğını söyleyince mimar bulundu, dört haftada ze-min düzeltildi. Üç bin kişilik ve ku-sursuz bir akustiği olan çadır kurul-du. Viyana’da sağ-lığını riske atarak verdiği konser ile Beethoven’e vefa borcunu ödedi.

Ünü dünyaya yayılan ve her yerde konserler veren Liszt’in gözü İstanbul’daydı. Batı rüzgarlarının etkisini duyumsattığı yer Saray’dı. Batı müziğini öğrenip piyano çalan ilk padişah olan Abdülmecid sanatçıları konuk ediyordu. Resim, tiyatro ve operaya da ilgi gösteren Abdülmecid İtalyan sanatçıların sahnelediği bir operayı yanan ve

operanın sahneye konulması hiç de ciddi yapılmıyor. 15 günde bitirive-riyorlar. Orkestra ile şarkıcılar bir-birinden habersiz. Seyirci ya uyuyor ya da gevezelik ediyor, sahnede ne-ler yapıldığıyla ilgilenmiyorlar bile! Beşinci sınıf localarında yemek yiyor, kumar oynuyorlar. Çalgıcılar dalgın, uyuşuk hatta kaçık, aldıkları paradan başka bir şey düşünmü-yorlar... Scala ne zamana kadar süreceği belli olmayan bir çöküş dönemine girdi.”

Bu sözler tepki topladı. “Sayın klavsenci Liszt üç ay önce parala-rını almak için şapka çıkardığı Mi-lanoluların zevkleri ve bilgileriyle alay ediyor” yazısı üzerine kentten ayrıldı. Dilini bile unuttuğu Ma-caristan deprem afetine uğrayınca hemen yardımına koştu. 8 konserde topladığı para çocukluğunda ona sahip çıkan Macarların derdine derman oldu. Çingene müziği dam-gasıyla ötelenen Macar müziğine de destek verdi:

“Çingene müziğinin bir tür ulusal destanını yapmak istedim. Rapsodi sözcüğüyle burada buldu-ğuma inandığım olağanüstü epik unsuru kastettim. Bu parçaların her biri, bana hep şiirsel bir destanın bir kısmı gibi görünmüştür. Bunlar bir olayı anlatmıyor doğru. Fakat anlamayı bilen kulaklar burada bir ulus fikrinin özetlediği ruh durum-larından bazılarının ifade edildiğini duyarak şaşıracaklardır. Macarlar çingeneleri kendi ulusal müzisyen-leri gibi içlerine almışlardır. Maca-ristan’ın en mahrem anılarında yer

Sultan Abdülmecit

94

BD EYLÜL 2017

desteği ile yeniden yapılan Naum tiyatrosunda izledi. Sarayda kız-lardan oluşan fanfar, orkestra ve bale kuruldu. Ünlü “Çocuk Kalbi” kitabının yazarı olan Edmondo De Amicis o yılların havasını kokla-yanlardan biriydi:

“Eski Türkiye ile yeni Türkiye arasındaki mücadelenin bütün safhaları kıyafetlerin gösterdiği çeşitlilik ile olduğu gibi meydana çıkıyor. Alışkanlıklarından dönme-yen eski Türk hâlâ sarık sarıyor, kaftan giyiyor ve ayağına sarı sahti-yandan yapılmış ananevi çedikleri-ni geçiriyor, daha da sert olanların kallavi sarıkları var... Her gün eski bir Türk ölmekte ve Tanzimatçı bir Türk doğmaktadır. Gazete teşbihin, sigara çubuğun, şarap iyi suyun, yaylı araba arabanın, piyano davu-lun, Fransız grameri Arap sarf ve nahivinin, kâgir ev ahşap evin ye-rini almaktadır. Her şey bozuluyor, her şey değişiyor. Belki de bir asra kalmadan, eski Türkiye’yi aramak için Anadolu’nun en uzak vilayetle-rine gitmek gerekecek.”

1846’da gazeteler ve dediko-dular çok yakında İstanbul’a ünlü bir virtüözün geleceğinden söz ediyordu. Avusturya’ya karşı Macar bağımsızlığı için ayaklananlar Os-manlıya sığınmış, bütün baskılara karşın Abdülmecid onları geri ver-mediği için Liszt içten içe teşekkür borcu hissediyordu. Liszt İstanbul, İzmir ve Atina’yı merak ediyordu. Osmanlı ülkesine hümanist müziği taşımak istiyordu. Arkadaşı Şair La Martine’nin yazışmaları sonuç

verdi. Abdülmecid ve Sadrazam Mustafa Reşid Paşa’nın davetiyle 170 yıl önce İstanbul’a geldi.

Sarayda iki kez, Rus Elçiliği ve Franchini köşkünde de kon-serler verdi. Müzik kadar Liszt’in parmaklarının hızı dikkat çekti. İstanbul’da gördüğü ilgi Abdül-mecid’den aldığı para, madalya ve armağanlardan ve hoşnut kalan Liszt bir daha gelmek istedi ancak bunu gerçekleştirmediği gibi içine kapanıp konser gezilerine bir nokta koydu.

Liszt’ten İstanbul’da geriye kalan sadece anılar izler değildi. İstanbul manzarasını

gören ve çok heyecanlanan; Doğu-yu ve Batıyı aynı anda görmenin coşkusunu hisseden, Liszt’den de Osmanlı etkilendi. Saraydan satılarak çıkan piyanosunun yerine bugün Dolmabahçe Sarayı’nda meraklı gezginleri selamlayan yenileri geldi. Liszt Piyano Okulu Türkiye’ye kök saldı. Geza Hegyei öğretmeni Liszt’ten 40 yıl sonra konser için geldiği İstanbul’da 40 yıl piyano öğretmenliği yaptı Hegyei’nin öğrencilerinden biri de Abdülmecid’in adını taşıyan torunu son Halife Abdülmecid Efendi’ydi.

Liszt’in bayrağını Türk piyanist-ler aldı. “Genç Türkiye Cumhuri-yeti'nin ilk kadın konser piyanisti” Ferhunde Erkin, Mithat Fenmen gibi Türk öğretmenlerin öğretme-lerine geçti. Bu zincirin en yeni halkalarından biri de Fazıl Say’dı. •

[email protected]