Upload
tadita
View
119
Download
3
Embed Size (px)
DESCRIPTION
BİLİMLER VE BİLİM ADAMLARI MATEMATİK ÖMER EL-HAYYÂM. ∛. Asıl adı, Ebu’l-Feth Ömer bin İbrahim Hayyami’dir. Daha çok dörtlük biçiminde yazmış olduğu felsefi şiirlerle tanınan ÖMER EL-HAYYÂM (1045- 1123), aynı zamanda matematik ve astronomi alanlarındaki - PowerPoint PPT Presentation
Citation preview
BİLİMLER VE BİLİM ADAMLARIMATEMATİKÖMER EL-HAYYÂM
∛ Asıl adı, Ebu’l-Feth Ömer bin
İbrahim Hayyami’dir. Daha çok
dörtlük biçiminde yazmış
olduğu felsefi şiirlerle tanınan
ÖMER EL-HAYYÂM (1045-
1123), aynı zamanda matematik
ve astronomi alanlarındaki
çalışmalarıyla bilimin gelişimini
etkilemiş seçkin bir bilim
adamıdır.
30
∛
∛
Matematiğe ilişkin araştırmaları özellikle sayılarkuramı ile cebir alanında yoğunlaşmıştır. Özellikle
cebir konusunda üçüncü derece denklemlerininçözümüne katkıda bulunmuştur.
∛ Cebir alanında yapılmış çalışmaların endeğerlilerinden birisi olan RİSALE FÎ'L-BERÂHÎNÂLÂ MESÂİLİ'L-CEBR VE'L-MUKÂBELE‘de (CebirSorunlarına İlişkin Kanıtlar) denklemlerin birdenfazla kökü olabileceğini göstermiş ve bunları, kök
sayılarına göre sınıflandırmıştır.
Kitabının Fransızcaya çevirisi tanıtılırken verilenönsöz gerçekten ilginçtir. “Ne eski Yunanlılar ne de
M.S.3.yüzyıl matematikçisi Diaphantos üçüncüdereceden cebir denklemlerinin çözüm yollarını
biliyorlardı.”
31
∛
∛
Ömer Hayyam’ın astronomi alanında da önemli çalışmalarıolmuştur. 1075'te İsfahan Gözlemevi’ni kurdu. Selçuklu
Sultanı Melikşah’ın (1052-1092) mevcut takvimlerindüzeltilmesi yolundaki emri üzerine, Ömer Hayyam
başkanlığında bir bilginler kurulu oluşturuldu. Kurul, dahaönce kullanılan takvimleri düzeltmek yerine, mevsimleregöre tam olarak uyan yeni bir takvim düzenlemeye karar
verdi ve CELALİ TAKVİMİ adıyla tanınan takvimihazırladı(1079).
Günümüzde kullandığımız GREGORYEN TAKVİMİ’nden dahadakik olan bu takvim, Osmanlılar döneminde devletin resmi
takvimi olan müneccimbaşı takvimlerinin de temelinioluşturmuştur. Gregoryen Takvimi, her 3330 yılda bir
günlük bir hata yaptığı halde, Celâleddin Takvimi 5000 yıldayalnızca bir günlük hata yapmaktadır.
32
◕
◕
◕
NASÎRÜDDİN EL-TÛSÎ
Geometri, trigonometri ve astronomi başta olmak üzerebilimin ve felsefenin çeşitli alanlarında çalışmalar yapan,Nasîrüddin el-Tûsî (1201-1274) Tûs kentinde doğmuş veçalışmaları ile hem Doğu hem de Batı bilimini derinden
etkilemiştir.
El-Tûsî geometriyle ilgilenmiş ve Eukleides'in beşincipostülasını, yani paraleller postülasını yeterince
doyurucu bulmamış ve Eukleides'in ifadesi yerine başkabir ifade kullanmayı tercih etmiştir. El-Tûsî Postülası
olarak tanınan bu postüla ile Eukleides dışı geometrilerinkurulmasına zemin hazırlamıştır.
El-Tûsî de, Pythagoras Teoremi'ne ilişkin yeni birkanıtlama geliştirmiştir.
33
◕Bilindiği gibi, Müslümanlar, başlangıçta trigonometriyi,astronomiye ilişkin araştırmalar ve hesaplamalarda
kullandıkları için, bu alandaki bilgi birikimleriniastronomiyle ilgili çalışmaların başında sergilemeyi uygun
bulmuşlar ve trigonometri üzerine bağımsız eserleryazmamışlardı.
◕ Alanın ilk bağımsız eseri, Nasîrüddin el-Tûsî'ninŞEKLÜ'L-KATTÂ (Kesenler Teoremi) adlı kitabıdır. Bukitapla birlikte, trigonometri astronomiden ayrılmış ve
matematiğin bir dalı olarak görülmeye vedeğerlendirilmeye başlanmıştır. Bu disiplin Avrupa'da
ancak, 15. yüzyılda bağımsız hale gelebilmiştir.
34
◕ Nasîrüddin el-Tûsî, Hülâgu'nun isteği ve desteğiüzerine, Merâga'da çağını aşan bir gözlemevi
kurmuş ve oldukça duyarlı gözlemlerin yapılmasına
imkan sağlayan gözlem araçları yaptırmıştır.
Batı'da aynı ayarda bir gözlemevinin kurulması
16.yüzyıldaki Tycho Brahe'nin gözlemevini
kurması ile gerçekleşmiştir.
◕ Bu gözlemevinde duyarlı gözlemler yapılmış ve bugözlemlere dayanarak ZÎC-İ İLHANI (İlhan'ın
Zîci) adlı bir astronomi eseri yazılmıştır.
35
◕ Nasîrüddin el-Tûsî, Batlamyus'un YermerkezliSistemi'ni eleştirmiş, yanlışlarını göstermiş, ve yine
Yermerkezli başka bir sistemin tasarımını vermiştir. Bu
sistem başarılı olamamış, ancak Kopernik Sistemi'ne
giden yolu açmıştır.
◕ Bilindiği gibi, Batlamyus tarafından geliştirilenastronomik sistem, Ortaçağ İslâm Dünyası'nda hem
fiziksel hem de matematiksel yönden eleştirilere maruz
kalmıştır.
◕ Birçok Müslüman düşünür ve araştırmacı, bu dizgedeYer'i Evren'in merkezinden kaydırdığı için Batlamyus'u,
Aristoteles fiziğinin ilkelerine uymamakla suçlamıştır.
36
◕ Diğer taraftan, Batlamyus Sistemi'nin matematikselyönden de yetersiz olduğunu gösteren bazı noktalar
bulunmaktadır. Meselâ, Ay'ın ve Merkür'ün düzensiz
hareketlerinin açıklanabilmesi için, Batlamyus'un
sisteme yeni daireler eklemesi ve bu yolla gözlem
sonuçları ile işlem sonuçlarını uzlaştırmaya çalışması,
böyle bir yetersizliğin sonucu olarak
değerlendirilmiştir.
◕ Nasîrüddin el-Tûsî de, bu doğrultuda çalışanMüslüman astronomların başında gelmektedir.
Batlamyus Sistemi'nin sorunlarını görmüş ve bu
sorunları giderecek yeni bir düzenek önermiştir.
37
◕ Bu düzenek, biri diğerine içten teğet olan veters yönlerde, eşit hızlarla dönen iki daireden
oluşmuştur. Bu dairelerden dışta bulunanın
çapı, içte bulunanının çapının iki katı
olduğundan, küçük daire üzerinde bulunan bir
nokta, büyük dairenin çapı boyunca hareket
etmektedir. Bu sayede iki dairesel hareketin
bileşiminden doğrusal hareketin oluşabileceğini
kanıtlayan el-Tûsî, matematik alanındaki bu
buluşunu astronomiye uyarlamış ve Ay'ın
hareketini açıklamıştır.
38
◕ B noktasının üzerinde dolandığı A merkezlitaşıyıcı küre, yani Ay, çapı bu kürenin B
◕
çapının iki katı olan bir küre ileçevrelenmiştir.
İçte bulunan taşıyıcı kürenin hareketi,dışta bulunan kürenin hareketine eşit ve
AB
◕
ters yöndedir. Bu nedenle, düzenekdönerken Ay, büyük daire içerisinde CBdoğrusu boyunca ileri ve geri gidecek vesonuçta bir kapalı eğri oluşturacaktır.
Böylece, "TÛSÎ ÇİFTİ“ olarak adlandırılanbu matematiksel düzenek aracılığıyla,
B
B
CYer
B
B
Nasîrüddin el-Tûsî, Batlamyus Dizgesi'ninaksine, Yer'i Evren'in merkezindenkaydırmadan, yani Aristoteles fiziğinekarşı olan dış merkezli düzeneğikullanmadan gezegen hareketleriniaçıklayabilmiştir.
39
ASTRONOMİULUĞ BEY
15. yüzyıl Türkistan için parlak bir devir olmuştur. Buyüzyılda burada bilimsel faaliyetler Timur'un (1369-
1405) gayretleri ile yoğunlaşmış, bir entelektüelcanlanma başlamıştır. Timur bilimi desteklemiş, bilim
adamlarını etrafında toplamaya başlamış ve bu amaçlaçeşitli kurumlar inşa ettirmiştir. Özellikle kendi
başkenti olan Semerkand'a büyük önem vermiştir.Semerkand şehri, daha çok Timur'un torunu UluğBey'in (1394-1449) çabaları ile bir bilim ve kültür
merkezi haline gelmiştir.
Uluğ Bey hem hükümdar hem de çağını aşmış bir bilimadamıdır. Özellikle astronomi ve matematiğe yoğun ilgigöstermiş ve hayatı boyunca bu bilimlerle uğraşmıştır.
Ününü de bu alandaki çalışmalarına borçludur.
40
KADIZÂDE-İ RÛMÎ
Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî gibi, Anadolu
Türklerinden olduğu için Rûmî adıyla
tanınan Kadızâde (1337-1412), öğrenimini
Bursa'da tamamladıktan sonra, bilgisini
artırmak maksadıyla Horasan ve
Türkistan taraflarına gitti. Çünkü 15.
yüzyılda Türk hükümdarlarının idaresi
altında bilim ve felsefe yeni bir uyanış
dönemine girmiş ve Semerkand ile
çevresindeki Türk kentleri İslâm
ülkelerinden gelen birçok öğrenci ve
bilgin için bir bilim yuvası haline gelmişti.
41
Uluğ Bey'in hükümdarlığı döneminde parlak günleryaşayan Semerkand'a gelerek burada yerleşen
Kadızâde, Semerkand Gözlemevi'nin müdürlüğünegetirildiği gibi, meşhur Semerkand Medresesi'nin de
baş müderrisliğine atanmıştı. Kadızâde'nin,Semerkand'a geldikten sonra yörenin en önemli ikibilim ve eğitim kurumunun başına getirilmiş olması,
bilim alanındaki yeteneğinin ve bilgisinin yüksek düzeyiile açıklanabilir.
42
Hesap ve Geometri İlkelerine Dayanan İşlemler
Yoluyla Bir Derecenin Sinüsünün Bulunması
Hakkında Bir Risale adlı çalışmasında Kadızâde,
sin1°=0,017452406437283 olduğunu ispat
etmiştir ki bu değer bugün kullandığımız değere
eşittir.
Kadızâde, Semerkand'da vefat etmiştir ama
öğrencilerinden Ali Kuşçu ile Fethullah Şirvânî
Anadolu'ya gelerek, matematik ve astronomi
bilimlerinin Osmanlı ülkelerinde de yayılması için
küçümsenemeyecek hizmetlerde bulunmuşlardır.
43
⇝
⇝
FİZİKKEMÂLÜDDÎNEL-FÂRİSÎ
İslâm Dünyası'nda İbnü'l-Heysem ile başlayanoptik çalışmalarının en önemli temsilcilerinden olanKemâlüddînel-Fârîsî (öl.1320), İbnü'l-Heysem'inKitâb el-Menâzır'ı (Optik) üzerine TENKÎH EL-
MENÂZIR (Optik'in Düzeltilmesi) adlı ayrıntılı biryorum yazmıştır.
Bu yorumunda, nesneleri Işık Kaynağı veIşıklandırılmış Kaynaklar olmak üzere ikiye ayıran
Kemâlüddînel-Fârîsî, görmeyi nesneden gelenışınların yol açtığı bir olgu olarak değerlendirmiştir.Ona göre, nesnelerden ışık gelmediği sürece, gözün
görmesi mümkün değildir.
44
⇝ Kemâlüddînel-Fârîsî, yansıma konusunu da
incelemiş ve gözün doğrudan görmede
algılamış olduğu suretlerin, dolaylı görmede,
yani bir ayna aracılığıyla görmede algılamış
⇝olduğu suretlerden, farklı olduğunu
belirtmiştir.
Çünkü göz, doğrudan görmede, nesneyle
karşı karşıya bulunduğu halde, dolaylı
görmede, diğer bir deyişle yansımada, karşı
karşıya bulunmaz. Arada ayna gibi parlak bir
nesne olduğundan, suret ancak belirli bir
konumda ortaya çıkar.
45
⇝ Doğrudan görmede yayılan ışınların bir
koni oluşturması gibi, dolaylı görmede de
yansıyan ışınların bir koni oluşturduğunu
söyleyen Kemâlüddînel-Fârîsî, yansıma
sonucunda ortaya çıkan görmenin
geometrik çizimleme yoluyla
gösterilebileceğini ve ışığın ard arda
defalarca yansımaya uğratılabileceğini
savunmaktadır. Bu sav, özgün olmamakla
birlikte, daha sonra gökkuşağının
oluşumunun açıklanmasında kullanılacaktır.
46
HAZİNİ
↭Hâzini, 11. yüzyılın sonları ile 12. yüzyılın
başlarında yaşamıştır. Hâzini,
Mervezî'nin kölesidir. Merv'de geometri
ve felsefe eğitimi almıştır. İki önemli
eseri vardır. Bunlardan birincisi EL-ZÎC
EL-MUTEBER EL-SANCARÎ (Sencer'in
Muteber Zîci) adını taşır ve 1115-1116
yılları arasında yapılan gözlemlere
dayanarak yıldızların konumlarını
gösterir ve Merv'in enlemini bildirir.
47
↭Hazinî, ölçü ve tartı teorilerine yaptığı
katkı ile tanınır. Bilime yaptığı diğer bir
önemli katkı da yerçekimi hakkındaki
görüşleridir. Hazinî, Newton’dan 500 yıl
önce, “her cismi yer kürenin merkezine
doğru çeken bir güç” olduğunu söylemiştir.
Roger Bacon’dan yüzyıl önce de, dünyanın
merkezine doğru yaklaştıkça, suyun
yoğunlaştığı fikrini ortaya atmıştır.
48
↭Hazinî, kimyasal maddelerin yoğunluk ve özgülağırlıklarını ölçmek amacıyla icat ettiği hassasterazilerle, kimya bilimine de önemli katkılardabulundu. Öyle ki, icat ettiği ve “MİZANÜ’L-HİKME”(Hikmet Terazisi) adını verdiği bu hassas terazi ileyaptığı yoğunluk ve ağırlık ölçümleri, günümüzteknolojisi kullanılarak yapılan ölçümlerden pek farklıdeğildir.
ELEMENTLER
Altın
Civa
Bakır
Pirinç
Demir
Kalay
19.05
13.56
8.66
8.57
7.74
7.32
19.26
13.59
8.85
8.40
7.79
7.29
Kurşun 11.32 11.35 49
KİMYABiRÛNÎ
Ebü’l Reyhan Muhammed bin Ahmedü’l
Biruni (973-1051) yaşadığı dönemin en
büyük bilginlerinden biridir. Hint
felsefe ve bilimini yakından
inceleyerek Hint dünyasıyla İslam
dünyasını birbirine yaklaştırmaya
çalışmıştır.
TÜM ZAMANLARIN ALİMİ diye
bilinen bu bilgin Gazneliler zamanında
yaşamış ve Sultan Mesud zamanında
eserlerini yazmıştır. Sanskritçeyi
bildiği için birçok eseri Sanskritçeden
Farsça’ya çevirmişti.50
Bugün bile İslam dünyasının en büyük
matemamatikçilerinden birisidir. Matematik
alanda o gün için çok yeni olan ve günümüzde
Permütasyon, Varyasyon ve Kombinezon olarak
adlandırılan ve eşyanın veya nesnelerin
gruplanma çeşitlemelerini konu alan bir alanda
önemli çalışmalar yapmış, hesap teknikleri
hakkındaki buluşlar sunmuştur.
51
Teleskopun keşfine kadar yapılan gökyüzügözlemlerinin amacı, gök cisimlerinin konumlarını
mümkün olduğunca hassas bir şekildebelirlemektir. Birûnî, bunun için gözlem aletlerininboyutlarını büyütmek yerine, açı büyüklüklerinin
okunduğu cetvellerin çapraz çizgilerletaksimatlandırılması yöntemini geliştirerek,
Vernier İlkesinin temellerini atmıştır. 16. yüzyılsonlarında, ünlü astronomlardan Tycho Brahe de
bu yöntemi kullanacaktır.
52
Söylentiye göre Sultan, Biruni' yeyaptığı zicler için ödül olarak, birfil yükü gümüş göndermiş. Biruni,
armağanı kabul etmemiş, geriçevirmiş. Gerekçe olarak, servetin
en büyüğüne yani bilgiye sahipolduğunu söylemiş.
53
Birûnî kimya konusundaki araştırmalarında
Yunanlılardan beri savunulmakta olan Dönüşüm
Kuramı'nın doğru olmadığını ve bir takım
kimyevî işlemlerle, değersiz madenlerin gümüş
ve altın gibi değerli madenlere
dönüştürülemeyeceğini belirtmiştir. Birûnî,
KİTABÜ'L-CEMÂHİR Fİ MA'RİFETİ'L-
CEVÂHİR (Cevherlerin Bilgisi Hakkında
Bilginlerin Kitabı) adlı eserinde metallerle ve
taşlarla ilgili açıklamalar yapmıştır. Bu alanda
yazdıkları daha sonra kimya biliminin
gelişmesinde çok etkili oldu.
54
Cisimlerin özgül ağırlıklarının
belirlenebilmesi için piknometreye benzer
bir alet geliştiren Beyrûnî, bu âletle çok
sayıda ölçüm yapmıştır.
Bu işlem esnasında, alet su ile doldurmuş ve
özgül ağırlığı istenen cisim bunun içine
daldırılmıştır. Taşan su, aletin taşma
borusundan başka bir kaba iletildiği için,
buradan alınarak duyarlı bir terazi ile
tartılmış ve sonra cismin özgül ağırlığı
kolaylıkla belirlenmiştir.
55
Birûnî bu konudaki çalışmalarını 8 farklı
metal ve 23 farklı taş üzerinde yürütmüş
ve metallerden altın ve civayı, taşlardan da
zümrüt ve kuvarsı esas alarak bazı metal
ve taşların özgül ağırlıklarını belirlemiştir.
Birûnî'nin bulduğu değerlerle çağdaş
değerler karşılaştırıldığında aralarında
büyük bir yakınlığın bulunduğu
görülmektedir.
56
Birûnî, suyun sıcak veya soğuk olmasının özgül
ağırlığını etkilediğini söylemiştir ki bu
doğrudur. Ancak bu dönemde, günümüzde
kullanılanlara benzeyen bir ısı belirleme âleti,
yani termometre olmadığı için, hangi derecede
ne kadar fark olduğu tespit edilememiştir.
Dolayısıyla verilen değerleri nicelik olarak
değerlendirmek mümkün değildir.
Ayrıca, hidrostatiğin bazı yasalarını daha o
devirde bulmuş, ışığın yayılma hızının belirli bir
sınırı olduğunu ve bunun ses hızından çok daha
büyük olduğunu belirlemiştir.
57
KİTÂBÜ'S-SAYDELEFÎ'T-TIB (Eczacılık
Kitabı) adlı yapıtı tıp ve eczacılıkla ilgilidir.
Yediğimiz ve içtiğimiz maddeler, yiyecekler ve
zehirler olmak üzere iki kısma ayrılmış ve
ilaçlar bu ikisinin arasına yerleştirilmiştir.
Çünkü Birûnî'ye göre, orta konumda bulunan
ilaçlar, gıdalara nispetle bedeni bozarlarsa da,
zehirlere nispetle bedeni düzeltirler. İlaçları
bitkisel, hayvansal ve mineral kökenli olarak
üçe ayırmıştır.
58
Ancak ilaçların veya devaların gerçek etkilerinin
ortaya çıkarılabilmesi için, bunların büyük bir
beceri ve incelik sahibi hekimler tarafından
hazırlanması gerektiğini söylemiştir.
Her eczacının şu iki noktayı bilmesi gerekir:
“Bir ilacın terkibinde bulunan herhangi birmaddenin yokluğu, ilacın etkisini değiştirecektir.”
“Gerek tür ve gerek cinsi itibariyle bir ilaç,gerekirse, başka bir ilacın yerine kullanılabilir.”
59
Birûnî aynı zamanda bir kültür tarihçisidir.
Özellikle Hint dinleri ile felsefelerini, bilimini,
yasalarını, gelenek ve göreneklerini tanıttığı
ET-TAHKÎK MÂ Lİ'L-HİND (Hindistan
Üzerine Araştırmalar) adlı eseri, Hint kültür
tarihine ilişkin en önemli araştırmalardan biri
olarak kabul edilmektedir. Burada Hint
kültürünün Yunan, İran ve İslâm kültürü ile
mukayeseli bir şekilde anlatılması, kültürel
etkileşimi bütün çıplaklığı ile gözler önüne
sermektedir.
60
El-Biruni’nin bir özelliği de Eski Yunan
Felsefesine olan ilgisi ve hayranlığıdır. O
kadarki ona zamanın diğer bilginleri “HİND
KAPILARINDA BİR EFLATUN” demişlerdir.
Ancak tam bir bilim adamı tarafsızlığı ile
hiçbir konuda aşırıya kaçmadan ve spekülatif
anlamda bir çıkışı olmadan ilgi duyduğu
felsefe alanlarında gereken katkıyı sağlamış,
yeri geldiğinde gerekli eleştirileri de
yapmıştır.
61
UNESCO’nun bir çok dilde yayımladığıGörüş dergisi bu büyük bilgine ayırdığıözel sayısında onu şöyle tarif ediyor:“Bin yıl önce Orta Asya’da yaşayan bir
deha. Astronom, tarihçi, botanikçi,farmakolog, jeolog, ozan, filozof,
matematikçi, coğrafyacı, hümanist”.
62
Ayrıca Tacik bilgini Gafurov’un aynı sayıda çıkan
yazısında şu satırlar göze çarpmaktadır: " ..
Bıraktığı yapıtlar hakkında bilgimiz arttıkça
büyüklüğü ortaya çıkan o dev zekalardan biri.
El-Biruni, çağına göre öylesine ileridedir ki,
zamanın bilginleri onun en parlak buluşlarını
kavrayamıyordu. Son derece basit bir formülle
yerkürenin çevresini ölçen ilk bilim adamı odur.
Dünyanın Güneş çevresinde dönme olasılığının var
olabileceğini de o belirtmiştir. Jeolojik
dönemlerin birbirini izlediği görüşünü de El-
Biruni ortaya atmıştır.”
63