11
SİNOP ÜNİVERSİTESİ MAHMUT KEFEVİ İSLAMİ İLİMLER UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ ULUSLARARASI GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SİNOP’TA TÜRK-İSLAM KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU BİLDİRİLER KİTABI CİLT-I International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop from Past to Present Proceedings Book Volume-I 5-7 Ekim / October 2018 Sinop / TÜRKİYE Sinop Üniversitesinin 22. Bilimsel Yayınıdır. ISBN 978-605-88024-7-6

BİLDİRİLER KİTABI CİLT-Iisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_DINDIE.pdfschools and madrasahs, to read the Surah Fatiha in their daily lives even in the latest rakats of the 4-rakat-prayers

  • Upload
    others

  • View
    1

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-Iisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_DINDIE.pdfschools and madrasahs, to read the Surah Fatiha in their daily lives even in the latest rakats of the 4-rakat-prayers

SİNOP ÜNİVERSİTESİ

MAHMUT KEFEVİ İSLAMİ İLİMLER

UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ

ULUSLARARASI

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE

SİNOP’TA TÜRK-İSLAM KÜLTÜRÜ

SEMPOZYUMU

BİLDİRİLER KİTABI

CİLT-I

International Symposium on Turkish-Islamic Culture

in Sinop from Past to Present

Proceedings Book

Volume-I

5-7 Ekim / October 2018

Sinop / TÜRKİYE

Sinop Üniversitesinin 22. Bilimsel Yayınıdır.

ISBN 978-605-88024-7-6

Page 2: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-Iisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_DINDIE.pdfschools and madrasahs, to read the Surah Fatiha in their daily lives even in the latest rakats of the 4-rakat-prayers

Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018

787

MÛSÂ SÎNÔBÎ VE FÂTİHA SÛRESİ MEÂL-İ TEFSİRİ

Emrah DİNDİ *

Öz

Bu çalışmada, 16. yüzyılın sonları 17. yüzyılın başlarında yaşadığı ve Osmanlı dönemi müelliflerinden

olduğu tahmin edilen Mûsâ es-Sînôbî’nin hayatını ve İzmir Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları bölü-

münde 1467/18 arşiv numarasıyla, “Tefsîr-i Suver-i Kur'ân-ı Kerîm” adıyla kayıtlı bulunan iki sahifelik

Fâtiha Tefsirini ve bu bağlamda ayetleri yorumlama ve meallendirme tarzını tahlil ettik. Bu yorum ve me-

allerin Osmanlı dönemi Fâtiha tefsiri ve meâli geleneğiyle ilişkisini, benzerlik ve farklılıklarını, döneminin

izlerini taşıyıp taşımadığını, eserin hangi saik ve amaçlarla kaleme alındığını ortaya koymaya çalıştık. Hiç

şüphesiz bu eser, o dönem mektep ve medreseden uzak özellikle de göçebe Türklerin günlük yaşamlarında

hatta dört rekâtlı namazların son iki rekâtında dua mahiyetinde Fâtiha’yı okumaları amacına matuf olarak

kalem alınmış olması bakımından büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle Mûsâ Sînôbî’ye ait bu eser, kısa

bir meâl-tefsir olduğundan ayrıca eserin latinize edilmiş metnini de vermeyi ihmal etmedik. Çalışma neti-

cesinde okur, 16. yüzyılın sonları 17. yüzyılın başları dönemine ait olduğu tahmin edilen bir Osmanlı Türk-

çesi elyazması Fâtiha Meâl-i Tefsiri örneği ve geleneğiyle yüz yüze gelmiş olacaktır.

Anahtar Kelimeler: Mûsâ Sînobî, Fâtiha, Türkçe meâl, Tefsîr, Osmanlı.

Mûsâ Sînôbî and the Meaning and Interpretation of the Surah Fatiha

Abstract

In the present study, we analyzed the life of Mûsâ es-Sînôbî, who is estimated to have lived in late 16th and

early 17th Centuries and who was one of the important authors of the Ottoman Period, and the translation

and interpretation style of him for the Surah Fatiha, which is kept in Izmir National Library Turkish Ma-

nuscripts Section with the archive number 1467/18, and with the name “Tefsîr-i Suver-i Kur'ân-ı Kerîm”

consisting of two pages. We tried to determine the relation, similarities and differences of these interpreta-

tions and meanings with the Ottoman Period Surah Fatiha translation and interpretation traditions, whether

it had the traces of those times, and with which motive and purposes the work was written. No doubt, this

work is important in that it was written for the purpose of making the nomadic Turks, who lived away from

schools and madrasahs, to read the Surah Fatiha in their daily lives even in the latest rakats of the 4-rakat-

prayers as prayer-words. For this reason, since this work, which belongs to Mûsâ Sînôbî, is a short transla-

tion-interpretation, we did not neglect to provide the Latinized text. As a result of the present study, the

reader will face a sample and tradition of Ottoman Turkish manuscript Surah Fatiha Translation Interpre-

tation, which is estimated to belong to late 16th and early 17th Centuries.

Keywords: Mûsâ Sînobî, Fatiha, Turkish translation, Interpretation, Ottoman.

* Dr. Öğr. Üyesi, Sinop Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri, [email protected]

Page 3: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-Iisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_DINDIE.pdfschools and madrasahs, to read the Surah Fatiha in their daily lives even in the latest rakats of the 4-rakat-prayers

International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop from Past to Present / 5-7 October 2018

788

Giriş

Fâtiha sûresi ile ilgili çalışmalar çok erken dönemde hicri ilk asırdan itibaren başlamıştır.

Başka bir dilde Fâtiha’nın ilk çevirisi asr-ı saadete kadar uzanmaktadır. Şöyle ki Müslüman olan

Farslar, Selman-ı Fârisî’ye kendileri için Fâtiha’yı Farsça yazması için mektup yazmışlar, Sel-

man-ı Fârisî de Farsça meâl-i tefsirini yapmış ve bunun üzerine Farslar Farsça yazmış olduğu bu

Fâtiha ile dilleri Arapçaya alışıncaya kadar namazlarda Fâtiha’yı Farsça okumaya devam etmiş-

lerdir.1 Daha sonra hicri 5. ve 6. asırdan itibaren Türklerin İslam’a girmesiyle de Fâtiha’nın hem

nazmını okumaya ve hem de manasına önem vermek daha da artış göstermiştir. Demir’in belirttiği

gibi “her vadide İslam’a hizmeti şeref bilmiş olan Türkler bu konuda geri durmamışlar, İslam ile

müşerref oldukları ilk asırlardan itibaren diğer sûre tefsirleri yanında özellikle de Fâtiha sûresi

üzerinde çalışmışlar, Anadolu Selçukluları ve bilhassa Osmanlılar döneminin başlangıcından za-

manımıza kadar bu konuda pek çok eser vücuda getirmişlerdir”.2 Osmanlı dönemi müelliflerini

Fâtiha’nın tefsirini yapmaya sevkeden temel unsurların başında kısa sûrelerin ve Fâtiha’nın medih

ve fezailine, ümmü’l-Kur’ân, ümmü’l-Kitâp ve namazda dua mahiyetinde Allah ile muhâvere

manzumesi, Kur’ân’ın başlangıcı ve temeli hatta anahtarı ve ilahî bir şifresi ve girişi (fâtihatu’l-

Kitâp), en yüce sûre (a’zamu sûre) oluşuna dair Hz. Peygamberden gelen rivayetlerin yanısıra3

onun dört kitabın (Tevrat, Zebûr, İncil ve Kur’ân’ın) hulasası olma özelliğine sahip olması gibi

hususların da geldiği göz ardı edilmemelidir.4 Selçuklu ve Osmanlı dönemi tefsir ve müellifleri

arasında müstakil Fâtiha tefsirleri ve müellifleri büyük önem arzetmekte ve bir yekûn tutmaktadır.

Bu nedenle müstakil Fâtiha tefsirleri, baştan ya da sondan eksik Fâtiha tefsirleri ve çeşitli tefsir-

lerden intinsah edilmiş ancak kataloglarda müstakil tefsir olarak kaydedilmiş Fâtiha tefsirleri şek-

linde üç ana başlık altında İstanbul kütüphanelerinde yer alan müellifleri bilinen veya bilinmeyen

mahdût yahut matbu Fâtiha sûresi tefsirlerine dair 1987’de Ziya Demir tarafından müstakil bir

Yüksek Lisans çalışması yapılmıştır. Çalışma Türkiye kütüphanelerinin tamamında yer alan

Fâtiha tefsirlerini kapsamasa da bu üç kategoride İstanbul Kütüphanelerinde yer alan tefsirleri

tanıtması bakımından önemli bir çalışma olduğunu ifade etmemiz gerekir. Dolayısıyla biz de bu

çalışmada Mûsâ Sînôbî’nin önce hayatını ele alıp, daha sonra Osmanlı dönemi Fâtiha meâl-tefsiri

kültür ve geleneğine ayna tutan, Türkçe el yazması örneğini sergileyen veciz Fâtiha sûresi meâl-

1 Muhammed b. Ahmed b. Ebî Sehl Şemsü’l-Eimme es-Serahsî, el-Mebsûd, Dâru’l-Marife, Beyrut 1993,

c. I, s. 37; Ebu’l-Meâlî Burhaneddîn Mahmûd b. Ahmed b. Abdilazîz b. Ömer b. Mâze el-Buhârî el-

Hanefî, el-Muhîdu’l-Burhânî fi’l-Fıkhi’n-Nu’mânî Fıkhu’l-İmâm Ebû Hanîfe, (Tah. Abdülkerîm Sâmî

el-Cündî), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnân 2004, c. I, s. 307. 2 Ziya Demir, İstanbul Kütüphanelerinde Mevcut Matbu ve Yazma Fatiha Tefsirleri, Marmara Ünv. Sos-

yal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1987, s. X 3 Fâtiha’nın “ümmü’l-Kitâb/ümmü’l-Kur’ân”, “fâtihatu’l-Kitâb”, “A’zamu sûre (en yüce sûre)” oluşuna

ve faziletine dair rivayetler hakkında bkz. Muhammed b. İsmâîl Ebû Abdillâh el-Buhârî, Sahîhu’l-

Buhârî, (Tah. Muhammed b. Züheyr b. Nâsır en-Nâsır), Dâru Tavki’n-Necât, 1. Bsk., yy., 1422,

Fedâilu’l-Kur’ân, 9; Tefsîru’l-Kur’ân, 1; Müslim b. el-Haccâc Ebu’l-Hasen el-Kuşeyrî en-Nîsâbûrî, Sa-

hih-u Müslim, (Tah. Muhammed Fuâd Abdulbâkî), Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabiyyi, Beyrut ty., Salât 11;

Ebû Dâvûd Süleymân b. el-Eş‘as b. İshâk b. Beşîr b. Şeddâd b. el-Ezdî es-Sîcistânî, Sünen-ü Ebî Dâvûd,

(Tah. Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd), el-Mektebetu’l-Asriyye –Saydâ, Beyrut ty., Salât, 43; Ebû

Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb b. Alî el-Horâsânî en-Nesâî, Sünenü en-Nesâî, (Tah. Abdülfettâh Ebû

Ğudde), Mektebu’l-Matbûâti’l-İslâmiyye, 2. Bsk., Haleb 1986, İftitâh, 23, 24, 25; Muhammed b. Îsâ b.

Sevre b. Mûsâ b. Dahhâk et-Tirmizî Ebû Îsâ, Sünenü’t-Tirmizî, (Tah. Ahmed Muhammed Şâkir vd.),

Şirketü Mektebeti ve Matbaati Mustafâ el-Bâbî el-Halebî, 2. Bsk., Mısır 1975, Tefsîru’l-Kur’ân, 2,

Fedâilu’l-Kur’ân, 1. 4 Demir, İstanbul Kütüphanelerinde Mevcut Matbu ve Yazma Fatiha Tefsirleri, s. 11-16.

Page 4: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-Iisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_DINDIE.pdfschools and madrasahs, to read the Surah Fatiha in their daily lives even in the latest rakats of the 4-rakat-prayers

Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018

789

i tefsirinin tanıtım ve tahlilini yapacağız. Kısa bir meâli tefsir olduğundan dolayı tam metin transk-

ripsiyonunu da vermeyi ihmal etmeyeceğiz.

1. Mûsâ Sînôbî’nin Hayatı

Mûsâ Sînôbî’nin doğum, ölüm ve yaşadığı yer ve ilim tahsiliyle ilgili ne elimizdeki mev-

cut yazmada ve ne de Osmanlı âlimleri tabakât ve terâcim türü biyografî kitaplarında ve diğer

kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlayamadık. Ancak Mûsâ Sînôbî’nin, Keşfu’z-Zunûn’un zeyli

olan Bağdatlı İsmâîl Paşa’nın (1839-1920) “Îzâhu’l-Meknûn”unda kendisinden bahsedilen, “el-

Metâlibu’l-Âlihiyye el-Ma’mûle fi’l-Akâidi’l-İslâmiyye ve Beyâni Mezâhibi’l-Hilâfiyye ve Reddi-

him bi’-l-Edilleti’l-Kaviyye” adlı eserin sahibi Mûsâ b. Münteşâ b. Halîl es-Sînôbî er-Rûmî el-

Hanefî olması muhtemeldir. Nevar ki Îzâhu’l-Meknûn’da da müellifin ne doğum ne de vefat tari-

hinden söz edilmemiş, sadece bu eserin ismi ve esere başlangıç cümlesi verilmiştir.5 Künyesinde

Rûmî ifadesinin geçmesi ve Fâtiha tefsirini Osmanlı Türkçesi ile kaleme almış olması, onun bir

Osmanlı müellifi olduğunu, bununla birlikte Hanefî vurgusu ve günlük hayatta ve namazların ilk

iki rekâtı dışında dua mahiyetinde okunması amacına matuf Fâtiha’nın meâl-i tefsirini ele almış

olması ise mezhep noktasında Hanefî öğretiye ve Ebû Hanîfe’nin görüşlerine sıkı sıkıya bağlı

olduğunu ortaya koyuyor.

2. Mûsâ Sînôbî’nin Fâtiha Sûresi Meâl-i Tefsîri

Eser İzmir Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları bölümünde 1467/18 arşiv numarasıyla,

“Tefsîr-i Suver-i Kur'ân-ı Kerîm” adıyla kayıtlıdır. 180x105 mm. ölçüde, 118b-119a yaprak sayı-

sıyla Nesih türü bir yazıyla kaleme alınmıştır. Eserin yazılış yahut istinsah tarihine ilişkin ne bu

numarayla kayıtlı arşivde ne de eserde herhangi bir bilgi verilmemiştir. Müellif nüshası mı yoksa

müstensih kopyası mı olduğu da belli değildir. Üstelik eserin yazıldığı, gün, ay ve yılı ifade eden

ferağ kaydı da düşülmemiştir. Bununla beraber varak 119a’nın alt kısmında 13 Zil’ka’de, Teşrîni

Sâni 1025 tarihinde temellük edilmiştir şeklinde vakfa temellük yazısı yer almıştır. Bu temellük

kaydı bu tefsirin 16. yüzyıl sonu yahut 17. yüzyılın başları dönemine ait olması ihtimalini güç-

lendiriyor.

Eser, Osmanlı halk İslam kültürünün ilzam ettiği bir Fâtiha ve diğer kısa sûrelerin tefsiri

mi yoksa eserin giriş bölümünde “Sûre-i Fâtiha’yı ibâreti Türkiyye ile tefsîr edem”6 şeklinde mü-

ellifin belirttiği üzere halka yönelik kaleme alınmış Fâtiha’nın müstakil bir meâl-i tefsiri midir

tam belli olmasa da elimizdeki varaktan bunun Osmanlı dönemi Fâtiha tefsiri kültür ve anlayışının

bir uzantısı olarak Türkçe müstakil bir Fâtiha meâl-i tefsiri olması muhtemeldir. Eserin arşiv nu-

marasında kayıtlı “Tefsîr-i Suver-i Kur'ân-ı Kerîm” isminden pek çok sûrenin tefsirini içinde ba-

rındıran bir tefsir gibi anlaşılsa da elimizdeki mevcut el yazmasında eser Fâtiha’nın iki sahifelik

bir meâl-i tefsiri olarak görülüyor. Bunun daha hacimli bir Fâtiha tefsiri olduğunu söylemek müm-

kün değildir. Çünkü yazmanın ilk sahifesine Allah’ın nimetlerine Hamd ve şükür ile hamdele ve

salveleyle başlanmakta, ikinci sahifesinde ise Fâtiha’nın meâl-i tefsiri bitirilerek Cuma namazın-

dan sonra, bir de sefer ve göç vaktinde okunacak iki dua ile sonlandırılmaktadır. Bu dualar ise

şöyledir:

5 İsmâîl b. Muhammed Emîn Mîr Selîm el-Bâbânî el-Bağdâdî, Îzâhu’l-Meknûn fi’z-Zeyl alâ Keşfi’z-

Zunûn, (Tash. Muhammed Şerefuddîn Baltakayâ), Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabiyyi, Beyrut-Lübnân ty.,

c. IV, s. 495.6 Mûsâ Sînôbî, Varak 118b.

Page 5: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-Iisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_DINDIE.pdfschools and madrasahs, to read the Surah Fatiha in their daily lives even in the latest rakats of the 4-rakat-prayers

International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop from Past to Present / 5-7 October 2018

790

“Allahümme yâ ganiyyü, yâ hamîdü, yâ mübdiü, yâ mu‘îdü, yâ rahîmü, yâ vedûd. Eğninî bi-

halâlike an harâmike ve bi-fadlike ‘ammen sivâke. Duanın Türkçe anlamı: Ey Ganî, Hamîd,

Mübdi, Mu’îd, Rahîm, Vedûd olan Allahım. Beni helâl ettiklerinle iktifâ ettir, haramlara düşürme.

Fadlınla, ihsân ederek beni Senden başkasına muhtâç etme!."7

Bu duanın devamında “Allah, onu yarattıklarından korusun ve hesap etmediği yerden onu

rızıklandırsın” denilir. İktibas edilmiş olan sefer ve göçle ilgili dua ise şöyledir:

“Bu duâyı şerîfî Hazreti risâlet sallellâhu aleyhi ve sellem seferde göç vaktinde okûyûb be’dehu

(sonra) saâdetle göçler etmiş ve bu müftî Ebu’s-Suûd efendî merhum nakil buyûrdu. Bismillâhir-

rahmânirrahîm, Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz; yoksa biz buna güç yetire-

mezdik. Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz. ”Ey Allahım! Biz, bu yolculuğumuzda senden iyilik ve

takvâ, bir de hoşnut olacağın ameller işlemeyi diliyoruz. Ey Allahım! Bu yolculuğumuzu bize kolay

eyle ve uzağını yakın et! Ey Allahım! Seferde yardımcı sensin ve geride çoluk çocuğa vekil sensin.

Ey Allahım! Yolculuğun zorluk ve şiddetinden, dönüşte malımız ve çoluk çocuğumuz konusunda

üzücü manzara ve kötü hallerle karşılaşmaktan sana sığınırım. ” Sadaka Resûlullâh.8

Fâtiha’nın meâl-i tefsirinden sonra cuma namazından sonra okunacak helal ve bol rızık

temennili hadis, sefer ve göç duası sulak ve otlak için yola çıkan Müslüman göçebe Türklerle

ilgili kaleme alınmış olmasını güçlendiriyor. Bu iki duanın müellife mi ait yoksa sonradan müs-

tensihler mi ilave etmişler bunu ayırmak için kesin bir şey söylemek zor olsa da göçte okunacak

duanın yazı türünün farklı olduğu da aşikârdır.

Müellif eseri ele alış gayesini ise şu ifadelerle dile getirmiştir:

“Sûre-i Fâtihâyı ibâret-i Türkiyye ile tefsir edem mümin gardaşlara alâ vechi’d-duâ okumak mü-

yesser ola. Tâki salât-ı rekateyn-i ûleyeyninden gayri de alâ vechi’d-duâ okuyalar. Alâ vechi’l-

kıraâti okumayalar ki sehiv secdesi lâzım gelmeye”.9

Bu ifadelerinden anlaşıldığı gibi XVI. yüzyılda toplumun büyük bir kısmını oluşturan,

mektep ve medreseden uzak, Arap alfabesinde Kur’ân’ı okuma ve anlama imkânı olmayan o dö-

nem göçebe Türklerin dua olarak günlük yaşamlarında Fâtiha’yı kolay bir şekilde okumaları için

kendi öz Türkçelerinde Fâtiha’nın meâl-i tefsirinin yapılmasının amaçlandığı görülür. Mûsâ

Sînôbî’nin ibare ve ifadelerinden anladığımız şayet doğru ise, bu metnin ele alınış amacına matuf

olarak dikkat çeken bir başka husus da dört rekâtlı farz namazların ilk iki rekâtı dışında diğer

rekâtlarda, yaptığı bu meâlin kolaylık olsun diye dua mahiyetinde Türkçe okunmasıdır. Muhte-

melen Fâtiha’nın Türkçe meâl-i tefsirinin son iki rekâtta dua olarak okunması temennisi de örgün

eğitim imkânlarından yoksun olan Müslüman göçebe Türklerin Arap alfabesinde Kur’ân’ı kıraa-

tiyle okumanın lahn-ı celî gibi mana ve mesajı değiştiren dolayısıyla da namaz ibadetini bozan

yahut lahnı hafî gibi namazın sevabını azaltan ve namazı mekruh hale getiren okuyuş hatalarını

beraberinde getireceği endişesiyle sehiv secdesinden kaçınmak ve ilahî mesajın anlaşılmasını sağ-

lama amacına matuftur. Büyük olasılıkla müellif Hanefî olması nedeniyle bunu İmam-ı Azam ve

İmameyn’in Müslüman olan acemlerin, Fars ve Türklerin Arap alfabesinden Kur’ân’ı öğrenme

7 Tirmizî, Da’vât, 128. 8 Müslim, Hacc, 75. 9 Mûsâ Sînôbî, Varak 118b.

Page 6: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-Iisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_DINDIE.pdfschools and madrasahs, to read the Surah Fatiha in their daily lives even in the latest rakats of the 4-rakat-prayers

Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018

791

fırsatı buluncaya kadar kendi dilinde namazda okumanın bir sakıncası olmadığına ilişkin fetva-

sına10 dayanarak kaleme almıştır. Sînôbî’nin Türkçe meâl-i tefsir olarak ele alma amacına matuf

olarak bu yazmada yer alan ifadeler, o dönem Anadolu’da İslam’a girmiş olup da Arapça okuma

bilmeyenlerin kendi dillerinde dua ve ibadet gibi ritüelleri yerine getirdiklerini düşündürüyor.

Sînôbî’ye göre farz namazların son iki rekâtında meâl-i tefsirin dua mahiyetinde okunması anla-

yışı da muhtemelen dört rekâtlı farz namazların son üçüncü ve dördüncü rekâtlarında kıraatin

(Harfleri telaffuz ederek Kur’ân’dan bir miktar okumanın) sahih kabul edilen görüşün aksine, farz

yahut vacip olmayışı, kraati yapıp yapmamanın hatta tesbihte bulunmanın veya da üç tesbih mik-

tarı susmanın caiz oluşuna dair rivayetlerden11 mülhem olsa gerektir. Bununla beraber Türkçe

olarak kaleme alınan bu meâl-i tefsîr’de dönemin konuşma ve yazı dilinde görülen halk tarafından

bilinen bî seyâr ve bî şemâr gibi yer yer Farsça kelime ve terkipler de yer almıştır.

Sînôbî’nin Fâtihâ tefsirinde dikkat çeken bir başka husus, “Ğayri’l-Meğdûbi ‘aleyhim”

“ve le’d-Dâllîn” ifadelerinin yaygın olarak tefsir edildiği gibi anlam verilmemiş olmasıdır. Bun-

ların gayri müslimler değil de

“Ğayri’l-Meğdûbi ‘aleyhim, yanî onlara hiç gazab etmemişsündür, Vele’d-Dâllîn, dahî onlar se-

nün yolunda azgûnluk etmemüşler ve dahî bize şol tarîkî tevfîk eyle ki onda senin gazabına lâyık

olmayâvuz ve dahî dalâlet itmeyâvuz”12

10 İmam-ı Azam’ın ve İmameyn’in insanların kendi dilinde ibadet görüşleri şöyledir: Mekruh görülmekle

birlikte Ebû Hanîfe’ye göre namazda Farsça okumak caizdir. İmam Ebû Yûsuf ve Muhammed’e göre de

bu caizdir ancak bu iki imam bunun caiz oluşunu kişinin nazm-ı Arabi’yi iyi telaffuz edemeyişiyle ka-

yıtlamışlardır. Ebû Hanîfe ezanın da Farsça okunması halinde caiz olacağını, çünkü ona göre ezan-

dan/tekbirden maksat, bu ibadetlerde rüknün, “…Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kur-

tuluşa erer. ” (A’lâ, 87/14-15) ayetinde sabit olduğu üzere, tazim yoluyla Allah’ı anış ve ilan olmasıdır.

Bu da herhangi bir dile özgü bir şey değil her dilde husûle gelen bir durumdur. Dolayısıyla insanlar

Farsça okunduğunda bu okunanın ezan olduğunu bildiklerinde bu ezanın caiz olduğunu hatta Farisi bi-

risinin Farsça iman etmesi yani kelime-i şahadet getirmesi, hayvan keserken Farsça besmele ve tekbir

getirmesi ve Farsça telbiye getirmesinin de caiz olduğunu ifade etmiştir. İmam Ebû Yûsuf ve Muham-

med’in ise Farsça ezan okumanın caiz olduğunu ancak bunu Arapça nazmı iyi telaffuz edememeyle

kayıtlandırdıklarını görüyoruz. İmam Şafiî ise Zuhruf 3 ve Fussilet 44. ayetlerinde Kur’ân’ın Arap vas-

fına (Kur’ânen Arabiyyen) vurgusunu esas alarak Arapça dışında başka bir dilde ibadete kapı aralama-

mış, Arapça bilmeyen onu iyi telaffuz edemeyen kişileri ümmi konumda kabul ederek herhangi bir kıraat

yapmadan namazlarını kılabileceklerini ifade etmiştir. Ebû Hanîfe’nin Arapçanın dışında farklı dillerde

ibadet yapılacağına dair görüşünün esası da şu iki delile dayanır: Birincisi Şu‘arâ 196 ve A’lâ 18-19

“Süphesiz bu (Kur'an) öncekilerin kitaplarında da vardı.” “Süphesiz bu (Kur’ân), ilk sayfalarda, İbra-

him ve Mûsâ'nın sayfalarında da vardır.” ayetlerini referans alarak, Kur’ân’ın önceki suhuf ve kitaplarda

yer almasının lafzıyla olmadığı Kur’ân’ı ve onun icazını, nazmıyla değil de mana ve ruhuyla Kur’an

olarak kabul etmesidir. Çünkü ona göre Allah’ın kelamı mahlûk ve muhdes değildir. Hâlbuki bütün diller

muhdestir. Dolayısıyla ilahi kelamın özel bir dilde (Arapça) Kur’an olduğu fikrini ileri sürmek ona göre

caiz değildir. İkincisi ise Müslüman olan Farsların Selman-ı Fârisî’ye kendileri için Fâtiha’yı Farsça

yazması için mektup yazmaları üzerine Selman’ın Farsça yazmış olduğu Fâtiha ile dilleri Arapça’ya

alışıncaya kadar Farsların namazlarda Fâtiha’yı Farsça okumuş olmalarıdır. (Geniş bilgi için bkz. Se-

rahsî, el-Mebsûd, c. I, s. 36-37; İbn Mâze, el-Muhîdu’l-Burhânî, c. I, s. 307; Muhammed b. Alî b. Şuayb

Ebû Şucâ’ Fahruddîn İbnu’d-Dehhân, Takvîmu’n-Nazar, (Tah. Sâlih b. Nâsır b. Sâlih el-Huzeym), Mek-

tebetu’r-Rüşd, 1. Bsk., Suûd-Riyâd 2001, c. I, s. 300-303) Şunu ifade edelim ki her ne kadar kişinin

kendi dilinde ibadet etme fetvası hüküm olarak verilmiş olsa da bunun geçici bir ara çözüm fetvası ol-

duğu tüm Müslümanlara, bütün ibadet ve zamanlara teşmil edilemeyeceğinin bilinmesi gerekir. 11 Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, (Sad. Ali Fikri Yavuz), Kılıç Yayınevi, Ankara 1997, s.122. 12 Mûsâ Sînôbî, Varak 118b-118a.

Page 7: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-Iisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_DINDIE.pdfschools and madrasahs, to read the Surah Fatiha in their daily lives even in the latest rakats of the 4-rakat-prayers

International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop from Past to Present / 5-7 October 2018

792

ifadelerinde olduğu gibi bir önceki ayette nimet verilen müminlerin bir sıfatı, özelliği olarak tefsir

ve tercüme edilmiş olmasıdır. Nevarki bu tür bir tefsir ve meâlin ibda’ ve îcâd mahiyetinde türedi

bir tefsir ve meâl olmadığı, bunun klasik tefsirlerde de yer alan bir tefsir olduğunu görüyoruz.13

3.Metnin Transkripsiyonu

Hâmiden li-llâhi ve alâ âlâihi ve şükren lehu alâ ne’mâihi, musalliyen alâ resûli Muham-

med ve âlihi, tâliben li-merdâtihi. Sûre-i Fâtiha’yı ibâret-i Türkiyye ile tefsîr edem mümin gar-

daşlara alâ vechi’d-duâ okumak müyesser ola. Tâki salât-ı rek‘ateyn-i ûleyeyninden gayri de alâ

vechi’d-duâ okuyalar. Alâ vechi’l-kıraâti okumayalar ki sehiv secdesi lâzım gelmeye. Harrarahû

el-Fâkîr Mûsâ el-Hakîr es-Sînôbî.

El-Hamdülillâh, yanî mehâmidi bî seyâr (sonsuz hamd) ve senâhâi bî şemâr (sayılamaya-

cak övgü) ol müstecmi‘i sıfât-ı ulûhiyyet ve müstahakk-u tâat ve ibâdet zâtı vâcibu’l-vucûda lâyık

ve mahsûsdur ki Rabbu’l-Âlemîn’dir, yani cemî‘u mâsivânın sâhibidir ki her şey kabza-i kudre-

tinde olûb nece diler, tasarruf eder ve herşey neye lâyık ise bilûr ve ona göre hallerini takdîr ve

13 Bu tür bir mananın verilmesinde temel amil “Ğayri’l-Meğdûbi ‘aleyhim ve le’d-Dâllîn” ifadesinin cer

konumunda, “ellezîne en’amte aleyhim” ibaresinin na’tı ve sıfatı; yahut da “sirâda’l-lezîne en’amte

‘aleyhim, sirâda ğayri’l-Meğdûbi ‘aleyhim” şeklinde ğayri’l-Meğdûbi ‘aleyhim ifadesinin sirâde keli-

mesinin muzafun ileyhi olarak tefsir ve tercüme edilmiş olmasıdır. (Muhammed b. Cerîr b. Yezîd b.

Kesîr Ğâlib el-Âmilî Ebû Cafer et-Taberî, Câmiu’l-Beyân fî Te’vîli’l-Kur’ân, (Tah. Ahmed Muhammed

Şâkir), Müessesetu’r-Risâle, 1. Bsk., yy. 2000, c. I, s. 180-181) Bu tür bir anlam verilmesinin ğayri’l-

meğdûbi ‘aleyhim ifadesinin sirâda’l-lezîne en‘amte ‘aleyhim kısmından bedel olarak ele alınmasının da

büyük payı vardır. (Ebu’l-Kâsım Mahmûd b. Amr b. Ahmed ez-Zemahşerî, el-Keşşâf an Hakâiki

Ğevâmizi’t-Tenzîl, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabiyyi, 3. Bsk., Beyrut 1407, c. I, s. 16) Taberî “Ğayri’l-meğdûbi

‘aleyhim”in bu tarz iki muhtelif irabı olsa da bu iki irabın manalarının birbirlerine yakın olduğunu Al-

lah’ın kendilerine nimet verip hak dinine hidayet ettiğinden dolayı bu kişilerin aynı zamanda Rablerinin

gazabından beri olmuş ve dininde sapkınlıktan da kurtulmuş olduklarını ifade etmiştir. (Taberî, Câmiu’l-

Beyân, c. I, s. 181-182) Bu ayetin anlamına etki eden bir başka okuyuş tarzı da –ki Basralı nahivcilerden

bazıları bu okuyuşu tercih etmişlerdir- ğayre’nin illâ manasında kendilerine nimet verilenlerden istisnaî

munkatı olarak mansup okunmasıdır. Bu okuyuş tarzının doğruluk payı olsa da Taberî şaz kıraatlerden

olduğundan dolayı bunu kerih görmüş ve “ğayri’l-meğdûbi ‘aleyhim ve le’d-Dâllîn” ifadesinin cer ko-

numunda, “ellezîne en‘amte ‘aleyhim” ibaresinin na’tı ve sıfatı yahut da “sirâda’l-lezîne en‘amte ‘aley-

him, sirâda ğayri’l-meğdûbi aleyhim” şeklinde ğayri’l-meğdûbi ‘aleyhim ifadesinin sirâde kelimesinin

muzafun ileyhi olarak yani kendilerine nimet verilen ve doğru yol talebinde bulunan müminlerin sıfatı

olarak tefsir ve tercüme edilen görüşü tercih etmiştir. Ayrıca Kûfeliler de nefyin (vele’d-dâllin), istisnaya

(ğayre) atfının mümkün olamayacağını, ancak nefyin nefye, istisnanın istisnaya atfını uygun gördükle-

rinden dolayı ğayre’nin istisna olarak mansup okunmasını kabul etmemişler, nefyin nefye atfedildiği

(le’l-meğdûbî ‘aleyhim vele’d-dâllîn) bir mana vermişlerdir. (Taberî, Câmiu’l-Beyân, c. I, s. 182-184)

Muhtemelen tefsir ve meallerde “ğayri’l-meğdûbi ‘aleyhim ve le’d-dâllîn” ifadesinde geçen gazaba uğ-

ramışların Yahudiler, doğru yoldan sapmışların ise Hristiyanlar olduğu rivayet ve yorumlarında (Ebu’l-

Hasen Mukâtil b. Süleymân b. Beşîr el-Ezdî, Tefsîru Mukâtil b. Süleymân, (Tah. Abdullah Mahmûd

Şahhâta), Dâru İhyâi’t-Türâs, 1. Bsk., Beyrut 1423, c. I, s. 36; Taberî, Câmiu’l-Beyân, c. I, s. 187-

188,192-195) Mâide 60 ve 77. ayetlerin devreye sokulmasının (Ebû Abdillâh Muhammed b. Ömer b. el-

Hasen b. el-Hüseyin et-Teymî Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabiyyi, 3.

Bsk., Beyrut 1420, c. I, s. 222) ve Hz. Peygambere, sahabe ve tabiuna nispet edilen hadis ve rivayetlerde

ğayri’l-meğdûbi ‘aleyhim’in Yahudiler vele’ddâllin’in ise Hristiyanlar olduğu nakillerinin yanısıra (Ta-

berî, Câmiu’l-Beyân, c. I, s. 187-188,192-195) ğayre’nin istisna olarak ele alınmasının da büyük payının

olduğunu ifade etmek gerekir. “Ğayri’l-meğdûbi ‘aleyhim ve le’d-dâllîn” müminlerin bir vasfı yahut

Yahudi ve Hristiyanlar olduğu rivayet ve yorumları yanında ayetin lafzının umumi olmasından dolayı

herhangi bir gurupla kayıtlanamayacağı, dolayısıyla da meğdûb aleyhim’in amelde hataya düşen tüm

fasıklar/ehl-i masiyet, dâllîn’in ise itikatta hataya düşen tüm sapıklar/ehl-i cehl veya meğdûb aleyhim’in

kafirler dâllîn’in ise münafıklar olmasının da muhtemel olduğu ayrıca ifade edilmiştir. (bkz. Râzî,

Mefâtîhu’l-Ğayb, c. I, s. 222-223)

Page 8: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-Iisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_DINDIE.pdfschools and madrasahs, to read the Surah Fatiha in their daily lives even in the latest rakats of the 4-rakat-prayers

Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018

793

tedbîr edûp tevbe ve ıslâh edîcîdîr. Ve hem er-Rahmân’dır. Yani dünyada kullarına zâhiren ve

bâtinen in‘âm lâ yu‘addü ve ihsân lâ yuhsâ edîcîdir. Ve hem er-Rahîm’dir, yani ahirette kemâli

fadlından müminlerin bazı âsilerine mağfiret edûb, sâlihlerine gözleri görmemiş ve kulakları işit-

memiş ve kimsenin gönlüne gelmemiş in‘âmlar ve ihsânlar edîcîdîr. Ve hem Mâliki Yevmi’d-

Dîn’dir, yani kıyâmet gününde vâki olan cem‘î ahvâle mâlik ve mutasarrıftır ki mutîlerine sevap

eyler ve bazı asilerine ‘ikâb eyler, kulları arasında hak ile hükmedicidir. İyyâke Ne’budu, yani

sıfât-ı mezkûre ile mevsûf Allah, sana ibâdet ederiz ancak senden gayriye ibâdet etmezûz ki sen-

den gayri ibâdete lâyık yokdur. Ve İyyâke Neste‘în, yani dahî mühimmâtımızda senden muâvenet

taleb ederiz, senden gayriden taleb etmezûz ki kâdir-i mutlak sensin, senden gayrî yardım taleb

edecek kimesne yokdur, zîrâ her kimden ki muâvenet taleb olunsa senin iznün ve iradetün olma-

yacak. Kâdir değildir ki mu‘în ola. İhdine’s-Sırâde’l-Müstekîm, yani beni rızâna yetişecek yola

kılavuzla, Sirâda’l-lezîne en‘amte ‘aleyhim, yanî şol kulların tarîkinî tevfîk eyle ki onlara bi ni-

hâye in‘âm etmişsindir. Ğayri’l-Meğdûbi ‘aleyhim, yanî onlara hiç gazab etmemişsündür, Vele’d-

Dâllîn, dahî onlar senün yolunda azgûnluk etmemüşler ve dahî bize şol tarîkî tevfîk eyle ki onda

senin gazabına lâyık olmayâvuz ve dahî dalâlet itmeyâvuz, Âmîn yanî bizûm bu duâmızı sen

kabûl eyle.

Sonuç

16. yüzyılın sonları 17. yüzyılın başlarında yaşadığı ve Osmanlı dönemi müelliflerinden

olduğu tahmin edilen Mûsâ es-Sînôbî’nin hayatını ve İzmir Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları

bölümünde 1467/18 arşiv numarasıyla, “Tefsîr-i Suver-i Kur'ân-ı Kerîm” adıyla kayıtlı bulunan

iki sahifelik Fâtiha’nın Meâl-i Tefsirini ve bu bağlamda ayetleri yorumlama ve meallendirme

tarzını tahlil ettiğimiz bu çalışma, Osmanlı dönemi Türkçe Fâtiha tefsiri ve meâli geleneğini yan-

sıtmakta ve dönemin izlerini taşımaktadır. Hiç şüphesiz eser, o dönem mektep ve medreseden

uzak özellikle de göçebe Türklerin göç, sefer ve rızık temini gibi gündelik yaşamlarında hatta dört

rekâtlı namazların son iki rekâtında kolaylık olsun diye dua mahiyetinde Fâtiha’yı okumaları ama-

cına matuf olarak Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınmış olması bakımından büyük önem arzet-

mektedir. Yine meâl-i tefsirin gündelik yaşam ve namazların son iki rekâtında kolaylık olsun diye

dua mahiyetinde okunması için Türkçe kaleme alınmış olması, Osmanlı âlimlerinin Ebû

Hanîfe’nin ve Hanefîliğin öğretilerine sıkı sıkıya bağlı olduklarını da göstermektedir. Ayrıca

Fâtiha’nın yedinci ayetinde geçen “ğayri’l-mağdûbî ‘aleyhim vele’d-dâllîn” ifadesinin Yahudiler

ve Hristiyanlar değil de müminlerin bir vasfı olarak meâllendirilmiş olması da kadim tefsir kitap-

larında yer alan meâllendirme tarzının bir devamı görülebilecği gibi, farklı din ve etnik unsurlar-

dan oluşan Osmanlı çoğulcu (plural) toplum yapısının bir etkisi olarak da düşünülebilir. Çünkü

Hz. Peygambere, sahabe ve tabiuna nispet edilen hadis ve rivayetlerde gazaba uğramış ve sapıt-

mışların Yahudi ve Hristiyanlar, Müşrik ve Munafıklar olduğu açıkça beyan edilmiş olmasına

rağmen, ayetin “gazaba uğramamış ve azgınlık ve taşkınlık etmemiş müminler” şeklinde anlam-

landırılmış olması çok uluslu ve çok dinli Osmanlı toplum yapısının tesirinde verilmiş bir anlam

olma ihtimalini artırmaktadır.

Kaynakça

Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslam İlmihali, (Sad. Ali Fikri Yavuz), Kılıç Yayınevi, Ankara 1997, s.122.

Buhârî, Muhammed b. İsmâîl Ebû Abdillâh, Sahîhu’l-Buhârî, (Tah. Muhammed b. Züheyr b. Nâsır en-

Nâsır), Dâru Tavki’n-Necât, 1. Bsk., yy., 1422.

Page 9: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-Iisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_DINDIE.pdfschools and madrasahs, to read the Surah Fatiha in their daily lives even in the latest rakats of the 4-rakat-prayers

International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop from Past to Present / 5-7 October 2018

794

Demir, Ziya, İstanbul Kütüphanelerinde Mevcut Matbu ve Yazma Fatiha Tefsirleri, Marmara Ünv. Sosyal

Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1987.

Ebû Dâvûd, Süleymân b. el-Eş‘as b. İshâk b. Beşîr b. Şeddâd b. el-Ezdî es-Sîcistânî, Sünen-ü Ebî Dâvûd,

(Tah. Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd), el-Mektebetu’l-Asriyye –Saydâ, Beyrut ty.

İbn Mâze, Ebu’l-Meâlî Burhaneddîn Mahmûd b. Ahmed b. Abdilazîz b. Ömer el-Buhârî el-Hanefî, el-

Muhîdu’l-Burhânî fi’l-Fıkhi’n-Nu’mânî’Fıkhu’l-İmâm Ebû Hanîfe, (Tah. Abdülkerîm Sâmî el-

Cündî), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnân 2004.

İbnu’d-Dehhân, Muhammed b. Alî b. Şuayb Ebû Şucâ’ Fahruddîn, Takvîmu’n-Nazar, (Tah. Sâlih b. Nâsır

b. Sâlih el-Huzeym), Mektebetu’r-Rüşd, 1. Bsk., Suûd-Riyâd 2001.

İsmâîl b. Muhammed Emîn, Mîr Selîm el-Bâbânî el-Bağdâdî, Îzâhu’l-Meknûn fi’z-Zeyl alâ Keşfi’z-Zunûn,

(Tash. Muhammed Şerefuddîn Baltakayâ), Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabiyyi, Beyrut-Lübnân ty.

Mukâtil, Ebu’l-Hasen b. Süleymân b. Beşîr el-Ezdî, Tefsîru Mukâtil b. Süleymân, (Tah. Abdullah Mahmûd

Şahhâta), Dâru İhyâi’t-Türâs, 1. Bsk., Beyrut 1423.

Mûsâ Sînôbî, Tefsîr-i Suver-i Kur'ân-ı Kerîm, İzmir Milli Kütüphane Türkçe Yazmalar Bölümü, Arşiv No

1467/18, Varak 118b-119a.

Müslim, İbn el-Haccâc Ebu’l-Hasen el-Kuşeyrî en-Nîsâbûrî, Sahih-u Müslim, (Tah. Muhammed Fuâd Ab-

dulbâkî), Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabiyyi, Beyrut ty.

Nesâî, Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb b. Alî el-Horâsânî, Sünenü en-Nesâî, (Tah. Abdülfettâh Ebû

Ğudde), Mektebu’l-Matbûâti’l-İslâmiyye, 2. Bsk., Haleb 1986.

Râzî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ömer b. el-Hasen b. el-Hüseyin et-Teymî Fahruddîn, Mefâtîhu’l-Ğayb,

Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabiyyi, 3. Bsk., Beyrut 1420.

Serahsî, Muhammed b. Ahmed b. Ebî Sehl Şemsü’l-Eimme, el-Mebsûd, Dâru’l-Marife, Beyrut 1993.

Taberî, Muhammed b. Cerîr b. Yezîd b. Kesîr Ğâlib el-Âmilî Ebû Cafer, Câmiu’l-Beyân fî Te’vîli’l-Kur’ân,

(Tah. Ahmed Muhammed Şâkir), Müessesetu’r-Risâle, 1. Bsk., yy. 2000.

Tirmizî, Muhammed b. Îsâ b. Sevre b. Mûsâ b. Dahhâk Ebû Îsâ, Sünenü’t-Tirmizî, (Tah. Ahmed Muham-

med Şâkir vd.), Şirketü Mektebeti ve Matbaati Mustafâ el-Bâbî el-Halebî, 2. Bsk., Mısır 1975.

Zemahşerî, Ebu’l-Kâsım Mahmûd b. Amr b. Ahmed, el-Keşşâf an Hakâiki Ğevâmizi’t-Tenzîl, Dâru’l-

Kitâbi’l-Arabiyyi, 3. Bsk., Beyrut 1407.

Ekler

Page 10: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-Iisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_DINDIE.pdfschools and madrasahs, to read the Surah Fatiha in their daily lives even in the latest rakats of the 4-rakat-prayers

Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018

795

Page 11: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-Iisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_DINDIE.pdfschools and madrasahs, to read the Surah Fatiha in their daily lives even in the latest rakats of the 4-rakat-prayers

International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop from Past to Present / 5-7 October 2018

796