9
MEDRESEL ER " ULUSLARARASI SEMPOZYUM MADRASAH TRADITION AND MADRASAHS iN THE PROCESS OF MODERNIZATION KEVNETORA MEDRESEYE ,... u ,... ,... ,... Dl PEVAJOYAMODERNBUNE DE MEDRESEYAN ·- 5-7 Ekim I October 2012 Alp_arslan Üniversitesi I

MADRASAH TRADITION AND MADRASAHS iN THE PROCESS OFisamveri.org/pdfdrg/D220885/2013/2013_AGIRAKCIA.pdf · ri kapatmamış ama bu kanunu yürütmekle görevli olan maarif nazın bir

  • Upload
    others

  • View
    2

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

MEDRESEGELENEGİVE MODERNLEŞME SÜRECİNDE

MEDRESELER "

ULUSLARARASI SEMPOZYUM

MADRASAH TRADITION AND

MADRASAHS iN THE PROCESS OF

MODERNIZATION

KEVNETORA MEDRESEYE ,... u

,... ,... ,... Dl PEVAJOYAMODERNBUNE DE

REWŞA MEDRESEYAN

·-

5-7 Ekim I October 2012 Muş Alp_arslan Üniversitesi

Muş I TÜRK.İYE

. . M.Ş.Ü. YAYINLARJ-1-. '.; ·

· 1. cilt isbn: 978-605-5137-01-4

Kitap Adı Medrese Geleneği ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

Editör Yrd. Doç. Dr. Fikret GEDİKLİ

Son Okumalar Y rd. Doç. Dr. Hüseyin DOÖAN

Yrd. Doç. Dr. Mehmet DALKILIÇ

Dizgi Yrd. Doç. Dr. Fikret GEDİKLİ

Kapak Tasarım Erdal YILDIZ

Baskı/Cilt

-1-

1. Baskı Temmuz 2013, Muş

Bu eserin bütün haklan M.Ş.Q' ye aittir. Yayınevinin izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik

ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz.

İsteme Adresi Muş Alparslan Üniversitesi

Tel: 0436 213 00 59 - Fax: 0436 213 00 59 vı.·ww.alparslan.edu.tr

" Medreselerin Islahı Çerçevesinde Tekliflerimiz

Prof. Dr. Ahmet AGIRAKÇA 1

Medrese Geleneği ve Modernleşme Döneminde Medreseler sempozyumunda

çok değişik ve gerçekten çok faydalı konuların ele alınacağı görülmektedir. Ancak

bu sempozyumun burada akdedileceği haberini ben aldığım zaman zihnimde şu

anda fiili durum olarak mevcut olan medreselerin nasıl ıslah edilmesi gerektiği ile

ilgili bir çok husus canlandı. Aslına bakılırsa Tevhid-i tedrisat kanunu bu medresele­

ri kapatmamış ama bu kanunu yürütmekle görevli olan maarif nazın bir fiili durum

meydana getirerek bir genelge ile öğretim faaliyetlerini sona erdirmiştir. Bizim Tür­

kiye Cumhuriyetinde bu genelgeler hep meşhurdur, kanunlarda mevcut olmadığı

halde fıili durum olarak bir genelge ile yasaklamalar hep getirilmiştir. Bizim en çok

acı çektiğimiz hadiselerin başında medreselerin kapatılması ve başörtüsü yasağının

fiili bir durumla_ yasaklanmasıdır. Her iki uygulama kanun olmadan yasaklanmıştır._

Birincisine sonrada bir kanun vazedilmiş ikincisi ise hala kanun olmadığı halde bu

güne kadar genelge ile yasak lalınmıştır. İki yıl önce sadece üniversitelerde başör­tüsü serbest bırakıldı, ama hala memurlarımız başörtülü olarak görev yapamıyorlar.

Bu Türkiye'nin büyük bir ayıbıdır. İslam adına buradan sesleniyoruz ve diyoruz ki

lütfen bu ayıbınızı gideriniz.

Fiili durumlara önek olması ve iki konu arasında bir yakınlık olduğundan dolayı

böyle bir girizgah yapmış olduk. Medreselerin son haline bakacak olursak; bizim ço­

cukluğumuzda Mardin, Diyarbekir, Sürt çewesinde özellikle köylerde devam eden

medreselerin hali nasıl ıslah edilmeli o gün için okutulan dersler ve bu derslerin bu­

güne geldiğimizde nasıl ıslah edilmesi gerektiği ile ilgili bazı hususları dile getirmek

lstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

298 1 Medrese Geleneği ve 1".f odemleşme Sürecinde Medreseler

gerektiğine inanmaktayız. Bizim tarihimizde eğitim ve öğretim geleneği Cenab-ı A.llah'ın Resulullah'a (s.a.v) kur'an'ı vahyetmeye ve bu vahyin ashaba intikal etmeye

başladığı andan itibaren başlar. Tarihimizde ilk mederese Erkam İbn Ehil-Erkam'ın

evinde ortaya çıkmıştır. Orası bizim ilk eğitim kurumumuzdur. Medine'ye -hicretten

sonra ise, Ashab-ı Suffe ile bu eğitim Hı.Peygamber (s.a.v)'in yönetiminde devam

etmiştir. Daha sonra İslam Dünyasının her tarafına yayılan bu eğitim öğretim bü­

yük kurumları ortaya çıkarmıştır. Ama bu metotları geliştirerek devam ettiğini bili­

yoruz. Her dönemde yeni kurum ve metodlarla bunu günümüze ulaŞtırmıştır. Özel~

tikle birinci ve ikinci nesilde şifahi olarak yani senede dayandırılarak rivayetlerin

aktarılması ardından Kufe ve Basra ekollerinin ortaya çıkması bu ekollerin Bağdat ve Şam'a yansıması daha sonra da Kahire ve Kurtuba'ya kadar uzanması ile gele­

neğin değişimi Nizamiye medreseleriyle gerçekleştirmiştir. Osmanlılarda büyük bir hızla devam bu geleneğin ilk kuruluş döneminin ardından İstanbul Medreselerinin

kurulması önemli bir gelişmedir.

Nihayet 1900'lü yıllara geldiğimizde devletin savaşa girip büyük bir yıkılışa doğ­ru sürüklenmesiyle ve 1914'ten sonra yeni devletin kurulması ve batıya yönelen

eğitim öğretim metotlarımızın değişime uğraması sonucundaki zihniyet değişimi

medereselerin seyrini etkilemiştir. Tevhid-i tedrisat kanununun çıkarılmasıyla şe­

riyye ve evkaf vekaletinin lağvedilmesinden sonra ortaya bir fiili durum çıktı. Med­

reseler kapatılmış olmasına rağmen halkın sivil desteği ile köylerde hatta şehirlerin

bir kısmında devam etmiştir. Yasağa rağmen fiili durum tabandan gelen bir istekti. \...'.. ..

Buna karşı çıkamayan sistem bq ·fiili durumu aslında yasak kabul edip devam etmiş

hocalar da kendi imkanl~ıyla bunu devam ettirmişlerdi. Yaklaşık seksen yıldır ya­

sa,ğa rağmen bu medreselerin devam etmiş olması da büyük bir başarıdır. Özellikle

Karadeniz ve Şark alimleri bu medreselerin devamını sağlamıştır. Genelgeye rağmen

bu fiili duruma karşı bir fiili durum ortaya çıkmıştır. Bu fiili durumda hocaları­

mız büyük fedakarlıklar göstermek suretiyle Güneydoğu'da ve Doğu illerinde çok zor şartlar altında, ağaların ve muhtarların vesayeti altında devam etmiştir. Ağa

ve muhtarların bu yardımlarından dolayı hocalar üzerinde hep baskı yapmışlardı.

Ama hocalar ağa ve muhtarların bu baskılarına tahammül ederek medrese gelene­

ğini sürdürdüler. Yasağa rağmen medrese geleneğini en çok ihya eden Seyyidler ol­

muştur. Emevilerin baskısından kaçıp doğu ve güneydoğu Anadolu'ya gelip yerleşen ebl-i beyt mensubu kimselerin bu eğitim faaliyeti günümüze kadar devam etmiştir.

Bölgeye yerleşerek Kürtler arasında kalan bu Seyyidler Arap asıllı olmalarına rağ­

men bölge halkının dilini ~onuşmaya başlamış ve bu süreç içinde Kürtleşmiş kendi

Prof. Dr. Ahmet AÖIRAK.ÇA 1299

dillerini terk etmelerine rağmen Seyyid vasfını ve adını korumuşlardır. Bu medrese geleneğini bu ehl-i beyt mensubu olanların başında Norşine yerleşeriler sürdürmüş­tür. Bunların yanında yine Seyyidlerden Beşiri ve Cizre'de yaşayanlar da bu medrese

geleneğini korumuşlar ve Medreseleri günümüze kadar taşımışlardır. Bunların ya­nında irili ufaklı medreseler ve köy medre.seleri de varlığını sürdürmüştür.

. Doğu ve Güneydoğu medreselerinde son dönemlerde gelinen duruma bakacak

olursan kişisel kanaatim olarak mevcut halin ıslah edilmesine inanmaktayım. Bu çerçevede bazı önerilerim olacak. Çünkü eğitim noktasında bazı sıkıntılar mevcut­tur. De~let tarafından dışlanmış ve bir bütçesi ve bir geliri olİnayan bu kurumlara

ağa ve muhtarların yardımları da yetmemektedir. Özellikle siyasi durumlar da buna hep engel olmuştur. Hayırseverlerin eğer katkıları olmasaydı bunlar da çoktan orta­dan kalkmış olacaktı. Çok zor şartlar altında hocalar zayıf da olsa bir dini tedrisatı sürdürdüler. Ama gerçekten söyleyeceklerim mazur görülsün ağaların ve muhtar­ların baskısı altında yetişen bu öğrencilerin şahsiyetleriyle oynanmış, medresele!de

çok sıkıntılı bir öğrenim görenlerin dik duruşları yok edilmiştir. Bunun için de itaat­kar, mazlum, vur eline ekmeğini al türünden insanlar yetişmiştir.

Şimdi asıl konuya gelirsek; medreselerin son durumlarına baktığımızda "sarf ve nahiv öğreten bir kurum" haline gelmiştir. Burada çok iyi sarf ve nahiv öğretilir.

Dünyada sarf ve nahvi en iyi bilen ve öğreten doğulu ve Karadenizli hoc_alardır. An­cak ilim sadece alet ilminden ibaret değildir. Baskılardan ve imkansızlıklardan do­

layı uzun yıllardır bu kurwnlarda doğru dürüst bunun dışında bir ilim verilemedi. Sınırlı bir tefsir ve sınırlı bir hadis ilmi verildi, usul dersleri ile İslam tarihi, özellikle. medeniyet tarihi ve siyasi tarih hemen hemen hiç okutulmamıştır. Sarf v~ nahvin yanında çok basit bir ibadetler fıkhı, çok basit bir akide, ilm-i cedel ve mantık oku­

tulmuş maalesef bunların dışına çıkılamamıştır. Ayrıca burada gördüğümüz kada­rıyla bibliyografik ve biyografik biı" 1:5ilgiden yoksun bir tedrisat olmuş~. Tabakat kitapları hakkında hiç bilgileri yoktur. İlimler tarihinde yapılmış büyük ve önem- ·

li te'lifatları bilmezler. İsmini işitmiş fakat bu müfessirler, muhaddisler, fakihler ve eserleri hakkında hiç bilgi alamamış bir hoca kitlesi yetişmiştir. Birkaç tane hadis

kitabı say dediğimiz zaman gerçekten sayamazlar. Tabakat kitap!arınd~ hiç malu­mat verilmemektedir. Kısacası iyi bir sarf ve nahiv mollası yetiştirilmiş ama İslami

ilimler a1anında yeterli bir lisans düzeyinde eleman yetişmemiştir.

Bilhassa askeri darbe dönemlerinde: her bir darbe oldukça bunlara da bir daha darbe vuruldu. 19P!'teki tevhid-i tedrisat kanunu ve genelgesinden sonra 1960,

300 1 Medrese Gelene~i ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

1980'de ve 28 Şubat'ta medreseler sürekli darbe almıştır.2 Bu medreselerden yetişen

çocuklar, fakkalar, mollalar bir işsizlik ordusu oluşturuyorlar. Oradan mezun oldular

ama bir iş bulamadılar bunların çoğu çok iyi biliyorum ya amelelik yapıyor ya çok

basit işlerde çalışıyorlar. İslami tedrisat görmüş bu kimseler büyük bir işsizler ordusu

oluşturdu ve başkasının eline balcar hale geldiler. Son beş altı yıldır bunlar nasıl ıslah

edilir diye sürekli zihnimizi meşgul eden bir konu olarak çare üretmek zorundayız.

Biz İmam-Hatip okulunda okurken sınıfımızın en iyi bir öğrencisi vardı.3 Bu arkada­

şımız medresede okumuş sarf ve nahvi iyi biliyordu. Bu arkadaşımızdan ben şahsen

teneffüslerde çok şey öğrenmeye çalışıyordum. Mesela; ben kafiyeli bir şekilde hu­

ruf-u atf ve huruf-u cerri bu arkadaşımızdan öğrendim ve hala ezberimdedir. Bu gibi

medrese kökenli arkadaşların sahip oldukları sarf nahiv bilgileri imam hatiplilere

nazaran daha iyiydi, ama yeterli değildi. Medreselerin bu hallerinin değiştirilmesi ve

sadece sarf ve nahivle bırakılmamaları gerekirdi. Son yıllarda medreselerde sarf ve

nahvin dışındaki ilimlerin gittikçe azaldığını görmekteyiz. Bunları ıslah etmek için

gayret etmek zorundayız.

Bu ıslahın gerçekleşmesi zımnında biz İstanbul'da bir kurum oluşturduk. İlahiyat

fakültelerinden daha bir üst eğitim Arapçanın daha çok okutulduğu lisans düzeyin­

de bir kurum. 28 Şubat'ın getirdiği sıkıntıların sonucunda başörtüsü mağduru kızla­

rımızı okutmak üzere kendiliğinden ortaya bir kurum oldu. Bu kurumda bir İslami

tedrisatın yapılması için bir teşebbüsümüz oldu. Arapça nasıl daha iyi öğretilir? diye

son yedi yıldır zihnimizi buna odakladık ve gerçekten gece gündüz Iraklı, Suriyeli,

Mısırlı, Tunuslu, Cezayirli, Tı.irlçi'yeli hocalarla bu meseleyi hep dile getirdik, müza­

kereler yaptık ve bir metot yakalamaya çalıştık. Bu çalışmalardan sonra bizde sarf

ve nahvin okutulduğu kitaplardan Emsile, Bina, Maksud, izzi, merah, avamil, Izhar,

Kafiye ve Molla Cami' vs. gibi kitap silsilesinin okutulması mesele.sini gözden geçir­

mek gerektiği kanaati oluştu. Yıllardır Arapçanın nasıl daha hızlı öğretilebileceğini

araştırdık ve araştırmaya devam etmekteyiz, etmeliyiz. Bir İmam Hatip mezunu bir

2 Konu ile ilgili bir anekdot anlaaı;ak istiyorum. ıı Eylül sonrasında Siirt ve Tillo civarında Kenan Evren'in askerleri medreseleri basıp hocaları tutukluyorlar. İki ayn medreseye uğraıruşlar. Bir hocanın medresesini bası­yorlar, orada bazı kitaplar görünce, bunlar ne diyorlar? Hoca: -Efendim bunla.r şeriat kitapları, diyor. Komutan: Toplayın bu adamları deyince, hocayı derdest edip doğruca sıkıyönetim komutanlığına götürüyorlar. Bir başka hocanın yanına gittiklerinde de kitapları görünce, bunlar ne diyorlar? Hoca:- Efendim , bunlar; Kuran, hadis, tefsir kitapları diyor. Komutan: Ha, öyle mi deyip bırakıp gid.iyorlar. Türkiye Cumhuriyetinde şeriat kelimesine karşı bir alerji oluştu. Bu alerjiden dolayı bir medresedeki kitaplara şeriat kitabı denildiğinde hocaları tutukla­yan askerler, başka bir medresede aynı kitaplara ses çıkarmamal..tıdırlar. işte medreseler üzerindeki baskılardan birörnek.

3 Abdullah Eği, Mardin Kızıltepe Müftülüğünden emekli oldu.

Prof. Dr. Ahmet AÖIRAKÇA 1301

Yüksek İslam Enstitüsü mezununun bir Arap hoca veya turistle karşılaştığında asla

hiç pratik dersi almadığı için muhatabıyla Arapçayı konuşamadığinı biliyoruz. Bu­

nun yanında ''.Arapça Tebliğ" sunabilecek veya Arapça konferans verebilecek hoca­

larımız hemen hemen yoktu. Bizim bu tecrübemizde dört yıllık bir eğitim sonunda

öğrencilerimiz Araplardan daha fasih sarf ve nahiv kurallarına uygun olarak kesinti­

siz bir saat hiç takılmadan konuşabp.ecek ilmi bir sunum yapabilecek düzeye gelebil­

.diğini gördük. Bizim eğitimimizde gayet tabii sarf ve nahiv vardır, ancak Arapça öğ­

retimi sadece bundan ibaret değildir. Burılara ilaveten mutlak surette pratik, metin,

imla, inşa ve istima' derslerini okutmaktayız. Bugün bütün dünyada İngilizce öğre­

timind~ uygulanan metodu Arapçaya uyguladık ve bu metotl~rdan istifade ettik. Bir

model dil kütüphanesi oluşturmak için beş yüz adet hikaye kitabı tespit ettik. Burıları

okutmaya başladık, okuttuk, semeresini aldık. Ayrıca burıların yanında imla, inşa ve

istima' dersleri için de yüz adet fılm tespit ettik. Bu çalışmalar bizim öğretimimizi

hızlı bir şekilde ilerletti.

Bu derslerin yanında bu medreselerde okutulması gereken derslerle ilgili teklifim

şudur; Medreseler fiili olarak devam ediyor ve halkın bir kısmı ısrarla çocuklarını bu

medreselere gönderiyorlar. Şu anda çıkan 4+4+4'lü sisteme göre ikinci 4'ten sonra

çocuklarunız eğitimlerini dışardan da bitirebiliyorlar. On üç yaşını bitiren kız ve er­

kek çocuklarımıza -ki kızlarımızı ihmal ettik biz luzlarımızı medreselere gönderme­

diğimiz gibi bir zamanlar hiç okutmadık sanki ilim sadece erkeklere farzdı. Kızlan

öğretimden mahrum bırakan bir zihniyet ve ortam oluşturduk bugün doğuda bir

tane doru dürüst yetişmiş bayan hoca bulamazsınız. Onun için kızlarımızı da bu

öğretime katmalıyız.

Bu programa göre: Dört yıllık eğitim kapsamında;

Birinci yılda verilecek derslerle ilgili olarak; tamamen Arapça olmak üzere hiç

Kürtçe veya Türkçe konuşulmadan eğitim yapılması, öğretmen ve öğrencilere Arap- ·

ça dışında ikinci bir dille konuşmamalarını sağlamalıyız. Öğrenciler Arapça dışında

bir dil konuşmasın diye bu çerçevede, haftada altı gün yatılı olarak yani haftalık kırk

sekiz saat ders verilmesi şartıyla, günde sekiz saat ders verilmesini prog~amlıyoruz.

Kırk beş dakika ders ve geri kalanı teneffüs olmak üzere sekiz saati oluşturuyor. Se­

kiz saat tedrisat, sekiz saat mütalaa ve eğlence, spor, fılm seyretme ve sekiz saat iba­

det ve uyku şeklinde bir hayat tarzı uygulanmalıdır. Bu çerçevede;

Birinci yılda; haftada sekiz saat sarf ve on saat nahiv, sek.iz saat Arapça pratik,

302 1 Medrese Geleneği_ ve Modernleşme Sürecinde Medreseler

sekiz saat metin, iki saat imla, dört saat inşa, dört saat istima' özellikle öğrencilere

Arapça fıl.m seyrettirerek ve diyaloglar dinleterek yapılmalıdır. Ayrıca haftada iki saat de Kuran-ı Kerim ve tecvid okutulacaktır.

İkinci yılda; Kırl< sekiz saatin yirmi saatini Arapça, bu yirmi saatin altı saati

nahiv, dört saat pratik, dört saat metin, iki saat inşa, iki saat istima: iki saat Kur'an­

Kerim ve tecvid geri kalan yirmi dört saati ise; dört saat usul-u fıkıh, dört saat usul-u

hadis ve dört saat usul-u tefsj.r bunun yanında dört saat ileri düzeyde akide, dört

saat fıkhu'l-ibadat, iki saat siyasi mezhepler tarihi; iki saat de Kürtçe ve Türkçe dil­

bilgisi okutulacaktır.

Üçüncü yıl için; dört saat üst düzeyde nahiv metinleri, sekiz saat tefsir metinle­

ri, seldz saat hadis metinleri ve ezberleri, sekiz saat fıkıh metinleri, dört saat siyer,

dört saat kelam, dört saat Arapça pratik inşa ve kompozisyon devam edecek bunun

yanında iki saat bibliyografya dersi, iki saat Arapça felsefi metinler, ayrıca dünyadan

haberdar olabilmeleri için iki saat siyasi metinler, iki saat de Arapça edebi metiriler

okutulacak.

Dördüncü yılda; Dört saat üst düzeyde nahiv tekrarı, dört saat Arapça ağır kla­

sik metinler, sekiz saat tefsir metirıleri, sekiz saat hadis metinleri, sekiz saat fıkıh

metinleri devam eder, dört saat genel İslam Tarihi, dört saat İslam dünyası Tarih ve

Coğrafyası, iki saat Arapça edebi metinler ve iki saat şiir tahlilleri olmak üzere bir

e.ğitim modeli teklif ediyoruz.

. Bunları okuyan yani lise mezunu çağında ama İmam hatiplerle İlahiyatlarla kı­

yaslanmayacak seviyede malumata sahip fevkalade bir molla olarak mezun olacak

kanaatindeyim. Bu düzeydeki öğrenciler isterse bundan sonra İmam-Hatiplere de­

vam ederek üniversiteye hazırlanır isterse de hocalığına devam eder. İlahiyat fakül­

telerine öğretim üyesi adayları ve diyanet işleri Başkanlığında üst düzeyde Din İşleri

Yüksek Kurulu üyeliklerine eleman buralarda yetiştirilebilir. Bu programların açılı­

mı ve detaylarını ele almak mümkündür.

Bu projeyi yedi yıldır "Akademistanbul Danışmanlık Hizmetleri Öğretim Ku­

rumları" ve ''.Akademi Lisan ve İlmi Araştırmala,r Derneği" olarak sürdürüyoruz. Bu

müfredat bütün tafsilatıyla bizde mevcuttur, bunu doğu medreseleri, ilahiyat fakül­

teleri ve Diyanet işleri Başkanlığıyla paylaşabiliriz. Bu programlarımızı isteyen her­

kese takdim edebiliriz. Böylesi bir eğitim öğretim gerçekleştirmek bizim idealleri-

Prof. Dr. Ahmet AGIRAKÇA 1303

mizdendii ve bu ilimlerin yaygınlaştırılması gerektiğini inanıyoruz. Bizler Arapçayı

modern kitaplarla ve modern yöntemlerle öğretme iinkanı bulduk herkese tavsiye

ediyoruz. · Bugün İslam dünyasında Arapça öğretimi ile ilgili olarak geliştirilmiş çok

iyi çalışmalar vardır. Bunlardan istifade ederek Arapça öğreti.minin süresini kısalta­

biliriz.

·-