32
.............İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA Sunulmak Üzere . ...... NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’ NA ADLİ YARDIM TALEPLİDİR DAVACI : İsim-soyisim (TC.Kimlik No:…………) Adres: DAVALI : 1- Başbakanlık-Ankara 2-ÜNİVERSİTE KONUSU : 07.02.2017 tarihli ve 29972 sayılı resmi gazetede yayınlanan 07.02.2016 tarih ve 686 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 nolu listesinde ismimin yer alması ile … Üniversitesi … Anabilim Dalı Başkanlığındaki görevimden çıkarılmama ilişkin işlemin iptali, itiraz yoluyla Anayasa’ya aykırılığı öne sürülen 686 sayılı KHK’nin 1.maddesinin Anayasaya aykırılığının tespit ve iptali talebinden ibarettir. TEBLİĞ TARİHİ : 686 sayılı KHK’nin resmi gazetede ilan tarihi 07.02.2017 AÇIKLAMALAR : Danıştay 5. Dairesinin 2016/8136E- 2016/4076K sayılı ve 04.10.2016 tarihli kararında; “Davacı tarafından, kamu görevinden çıkarılmasının Bakanlar Kurulu Kararı ile yapıldığı ileri sürülerek doğrudan Danıştay'da dava açılmış ise de, uyuşmazlık, Anayasa'nın 121.maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu'nca çıkartılan, yasa gücünde ve düzeyinde olan Kanun Hükmünde Kararname'den kaynaklanmaktadır. Böyle bir uyuşmazlığın da 2575 sayılı Yasa'nın 24. maddesinde sayılan Bakanlar Kurulu Kararlarından kaynaklanan uyuşmazlıklardan olmadığı açıktır. Bu itibarla, davacının 686 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun 1

°DARE-MAHKEMESİ... · Web view2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 60.maddesinin b fıkrasında; “ Yükseköğretim kurumlarından, mahkeme veya disiplin kararları ile çıkarılanlar

  • Upload
    lydien

  • View
    228

  • Download
    4

Embed Size (px)

Citation preview

.............İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

Sunulmak Üzere .

...... NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’ NA

ADLİ YARDIM TALEPLİDİR

DAVACI : İsim-soyisim (TC.Kimlik No:…………)

Adres:

DAVALI : 1- Başbakanlık-Ankara

2-ÜNİVERSİTE

KONUSU : 07.02.2017 tarihli ve 29972 sayılı resmi gazetede yayınlanan 07.02.2016 tarih ve 686 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 nolu listesinde ismimin yer alması ile … Üniversitesi … Anabilim Dalı Başkanlığındaki görevimden çıkarılmama ilişkin işlemin iptali, itiraz yoluyla Anayasa’ya aykırılığı öne sürülen 686 sayılı KHK’nin 1.maddesinin Anayasaya aykırılığının tespit ve iptali talebinden ibarettir.

TEBLİĞ TARİHİ : 686 sayılı KHK’nin resmi gazetede ilan tarihi 07.02.2017

AÇIKLAMALAR :

Danıştay 5. Dairesinin 2016/8136E- 2016/4076K sayılı ve 04.10.2016 tarihli kararında; “Davacı tarafından, kamu görevinden çıkarılmasının Bakanlar Kurulu Kararı ile yapıldığı ileri sürülerek doğrudan Danıştay'da dava açılmış ise de, uyuşmazlık, Anayasa'nın 121.maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu'nca çıkartılan, yasa gücünde ve düzeyinde olan Kanun Hükmünde Kararname'den  kaynaklanmaktadır. Böyle bir uyuşmazlığın da 2575 sayılı Yasa'nın 24. maddesinde sayılan Bakanlar Kurulu Kararlarından kaynaklanan uyuşmazlıklardan olmadığı açıktır. Bu itibarla, davacının 686 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden çıkarılmasından kaynaklanan uyuşmazlığın, 2575 sayılı Yasa'nın 24. maddesinde sayılan uyuşmazlıklardan olmadığı anlaşıldığından görüm ve çözümünün 2576 sayılı Yasa'nın 5. maddesi gereğince idari yargıda genel görevli yargı yeri olan idare mahkemesine ait olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, davanın görev yönünden reddine ve 2577 sayılı Yasa'nın değişik 15. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi ve 33/2. maddesi uyarınca dava dosyasının, davayı çözümlemeye yetkili ve görevli olan Balıkesir İdare Mahkemesine gönderilmesine, 04/10/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Denilerek, KHK ile ihraç edilenlerin iptal istemiyle açacakları davanın görüm yerinin genel görevli idari yargı yeri olduğu belirtilmiştir.

Bu karar gereğince mahkemeniz nezdinde iptal davası açılmıştır

1

A- GİRİŞ :

1) 15 Temmuz 2016 günü gerçekleşen hain darbe girişiminin ardından 20/07/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde üç ay süreyle olağanüstü hal ilan edilmiş ve bu kapsamda farklı tarihlerde olağanüstü hal kararnameleri çıkarılmıştır. Bu kararnameler ile çok sayıda kamu görevlisi başka bir işleme gerek kalmaksızın ve herhangi bir soruşturma yapılmaksızın yürüttüğü kamu görevinden çıkarılmıştır.

2) 22/11/2016 tarihine kadar … üniversitesi …. Anabilim Dalı Bakanlığında asistan/ doçent olarak görev yapmakta iken 07.02.2017 tarihinde 686 sayılı kanun hükmünde kararnamenin resmi gazetede yayınlanması ile görevimden çıkarılmış oldum.

3) Söz konusu kararname yayınlanmadan önce de darbe girişiminin ardından … tarihinde görevden uzaklaştırılmış idim. Kararname ile birlikte de görevime sebepsiz olarak son verilmiş oldu. (görevden uzaklaştırma yoksa silinsin)

4) KHK’nin Meslekten çıkarılmama neden olan 1.maddesi şu şekildedir;

686 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin (KHK) 1. maddesinde, “Kamu personeline ilişkin tedbirler” başlığı altında şu düzenlemeler öngörülmüştür:

(1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilir.(2) Birinci fıkra gereğince kamu görevinden çıkarılan kişilerin, mahkûmiyet kararı aranmaksızın, rütbe ve/veya memuriyetleri alınır ve bu kişiler görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; bunların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bunların silah ruhsatları, gemi adamlığına ilişkin belgeleri ve pilot lisansları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar. Bu kişiler hakkında bakanlıkları ve kurumlarınca ilgili pasaport birimine derhal bildirimde bulunulur. Bu bildirim üzerine pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilir.(3) Birinci fıkra kapsamında kamu görevinden çıkarılanlar, varsa uhdelerinde taşımış oldukları büyükelçi, vali gibi unvanları ve müsteşar, kaymakam ve benzeri meslek adlarını ve sıfatlarını kullanamazlar ve bu unvan, sıfat ve meslek adlarına bağlı olarak sağlanan haklardan yararlanamazlar.

5) KHK’nın 1.maddesinin 1 fıkrasında belirtilen Ekli (1) sayılı listenin (…) sırasında ismim yer almaktadır. Kanun Hükmünde kararnamenin bir maddesi ve ekinde nasıl

2

hazırlandığı belli olmayan bir liste sebebiyle gerekçesiz ve hukuka aykırı olarak meslekten çıkarılmama neden olan işlemin hukuka aykırılığına ve iptalinin gerektiğine dair izahatlarım farklı başlıklar altında aşağıda sunulmuştur.

6) Dava konusu işleme ilişkin itirazlarımı sunmadan evvel mesleki geçmişim ve başarılarıma ilişkin kısa bir izahat yapma lüzumu duymaktayım. Bu kısımda herkes ne zaman göreve başladığını ve ne tür başarıları olduğunu kendi özelinde yazsın. Alınan taktirler ödüller de belirtilebilir.

B- 686 SAYILI KHK’NİN NEDEN OLDUĞU MAĞDURİYETE KARŞI DAVA HAKKIMIN BULUNDUĞUNA DAİR AÇIKLAMALAR

1) Dava konusu işlemin hukuka aykırılığına ilişkin izahat yapmadan önce hakkımda tesis edilen işleme karşı dava hakkımın varlığına ilişkin kısa bir açıklama yapmayı gerekli görüyorum.

2) 686 sayılı KHK incelendiğinde, bu KHK sebebiyle hakları muhtel olanların idari yargı mercilerinde dava açma haklarının engellenmesine dair bir hüküm olmadığı da görülecektir. Hatta öyle ki 667 ve 668 nolu KHK’lerde yer alan yürütmenin durdurulmasını engelleyici hüküm de 686 nolu KHK’da yer almamaktadır. Aslında yürütmenin durdurulmasını engelleyici hükmün KHK’larda yer alması bile iptal davası hakkının her halükarda mevcut olduğunun KHK’yi hazırlayan Bakanlar Kurulunca da bilindiğini göstermektedir.

3) Kaldı ki Anayasa’nın, “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36.maddesinde;

MADDE 36- (Değişik: 3/10/2001-4709/14 md.) Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” Denilerek dava hakkının ve adil yargılanma hakkının Anayasal güvencede olduğunu ifade etmiştir.

“Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40.maddesinde;MADDE 40- Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. (Ek fıkra: 3/10/2001-4709/16 md.) DEVLET, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini BELİRTMEK ZORUNDADIR.” Denilerek herhangi bir sınırlama yapmaksızın vatandaşın hak arama yolunu kullandırması noktasında devleti bir bütün halde sorumlu tutmuştur.

“Yargı yolu” başlıklı 125.maddesinde;MADDE 125- İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır…” denilerek dava hakkının varlığı Anayasal güvenceye alınmıştır.

3

Bu konuda özel düzenleme olan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 21.maddesi de şu şekildedir; Madde 21 – (Değişik: 12/5/1982 - 2670/9 md.) Devlet memurları kurumlarıyla ilgili resmi ve şahsi işlerinden dolayı müracaat; amirleri veya kurumları tarafından kendilerine uygulanan idari eylem ve işlemlerden dolayı şikayet ve dava açma hakkına sahiptirler.

Uygulamayı isteme hakkı başlıklı 17.maddede ise; “Devlet memurları, bu kanun ve bu kanuna dayanılarak yayınlanan tüzük ve yönetmeliklere göre tayin ve tesbit olunup yürürlükte bulunan hükümlerin kendileri hakkında aynen uygulanmasını istemek hakkına sahiptirler.” Denilerek hakkımda tesis edilen bu işleme karşı yargı yolunu öngören 21.maddenin uygulanmasını isteme hakkım olduğu da vurgulanmıştır.

Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı Ve Memurları Disiplin Yönetmeliğinin 47.maddesinin son fıkrası ise şu şekildedir; “Bu Yönetmelikte yer alan disiplin cezalarına karşı idari yargı yoluna başvurulabilir.” Denilerek daha özel bir düzenleme ile yargı yolu hakkı gösterilmiştir.

4) Yine Anayasa’nın 125.maddesinin devamı fıkralarında; ”Kanun, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinde ayrıca millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir.” Denilerek dava hakkının sınırlandırılamayacağı ancak yürütmenin durdurulmasına ilişkin sınırlama getirilmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir. Anayasa’nın bu hükmü devletin tüm birimlerine olağandışı dönemlerde de yetki sınırı çizmiş olması bakımından ayrı bir öneme sahiptir.

5) Son olarak Anayasa’nın 104.maddesinde Cumhurbaşkanının yürütmeye ilişkin görevleri arasında; “Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilân etmek ve kanun hükmünde kararname çıkarmak”, da yer almaktadır. Anayasa’nın bu hükmü ile Kanun Hükmünde Kararnamenin yürütmeye yani devletin idaresine ilişkin bir işlem olduğu kabul edilmiştir. Bu hüküm de söz konusu KHK sebebiyle ortaya çıkan birel duruma karşı dava hakkının var olduğuna ayrı bir Anayasal dayanaktır.

6) Benzer durumda yine 2935 sayılı Olağanüstü Hal kanunu gerekçe gösterilerek çıkarılan 285 sayılı, 10/07/1987 tarihli ve Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararname sebebiyle hakkında naklen atama işlemi yapılan bir kamu görevlisinin Konya İdare Mahkemesine işlemin iptali talebi ile yaptığı başvuruda 14.3.2002 günlü, E:2001/806, K:2002/370 sayılı karar ile KHK’nin   7 . maddesi uyarınca bu teklifler sonucunda idareler tarafından tesis edilen işlemler aleyhine yargı yolunun kapalı olduğu, bu nedenle açılan davanın incelenme olanağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar verilmiş, davacı hak arama hakkını sınırlayan bu düzenlemenin Anayasa Mahkemesine götürülmesi gerektiğini ileri sürerek ve anılan kararın temyizen incelenerek bozulmasını istemiş, Danıştay Beşinci Dairesi E:2002/1311 sayılı ve

4

19.11.2002 günlü kararıyla 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. maddesinin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuş, Anayasa Mahkemesi 22.5.2003 günlü, E:2003/28, K:2003/42 sayılı kararı ile 10.7.1987 günlü, 285 sayılı "Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin "425 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yeniden düzenlenen 7. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir. Verilen bu örnekte 285 sayılı KHK’de idari yargı yolunu kısıtlayan bir hüküm vardır. Ancak buna rağmen kişi idari yargıya başvurmuş ancak yerel mahkeme o gün için KHK hükmünü gerekçe gösterip işin esasına girmemiştir. Ancak Danıştay temyiz incelemesinde var olan yasaklayıcı hükme rağmen Anayasa’ya aykırılık iddiasını Anayasa Mahkemesine taşımıştır. Bu durum Anayasa’nın üstünlüğü ilkesinin geçici dönemlerin ürünü olan KHK’de yer verilen bir iki hükümle by-pass edilemeyeceğini açıkça göstermektedir. Kaldı k somut olayda 686 sayılı KHK’de idari dava açmayı engelleyen bir düzenleme de yapılmamıştır. Bu düzenlemenin yapılmamış olması da Bakanlar Kurulunun bu konuda yargı yolunun açıklığı konusunda bir tutum izlediğini göstermektedir. Kaldı ki son dönemlerde gerek sayın Cumhurbaşkanı’nın gerekse sayın Başbakan’ın açıklamaları sonrasında Valiliklerin ve Başbakanlığın mağdur olduğunu düşünen kişilerin başvurularını almaları da işlemlere karşı hak arama yollarının kapatılması gibi bir yol takip edilmediğini göstermektedir. Nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir.

7) Eğer bir an için olsun dava konusu işleme karşı yargı yolunun kapalı olduğunu düşünsek, bu durumun 13.12.1966 tarihinde 811 sayılı Yasa ile onayladığımız İş ve Meslek Bakımından Ayırım Hakkında 111 sayılı sözleşmenin 1. ve 4. maddelerine aykırı olacağında da şüphe olmayacaktır. Benzer durumda idari yargı yolunun kapatılmasının bu sözleşmeye aykırı olacağı Danıştay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun E. 1988/6, K. 1989/4 ve T. 7.12.1989 tarihli kararı ile de sabittir.

8) Ayrıca KHK’da meslekten çıkarma konusunda yargı yoluna başvurulamayacağı da açıkça öngörülmemiştir (Eskelinen ve diğerleri/Finlandiya, para. 62). AİHM’ye göre, AİHS’nin 6. Maddesi ile korunan hakların ihlali, taraf devletin kişisel haklara ilişkin davalar açılmasını önlemek düşüncesi ile kanuni düzenleme yapmasında da ortaya çıkar (Gorraiz Lizarraga/İspanya, 27.4.2004, para. 70). Anılan bu kararlar da; dava hakkı kısıtlanmasına dair hüküm olmadıktan sonra bu hakkın kullanımının engellenemeyeceğini, hüküm konularak bu hakkın engellenmesinin ise her hal ve şartta AİHS 6.maddede yazılı adil yargılanma hakkının kısıtlanması anlamına geleceğini, kısacası bu yönde bir düzenleme yapılmasının mümkün olmadığını göstermektedir.

C- ŞEKİL UNSURU BAKIMINDAN İŞLEMİN HUKUKA AYKIRILIĞI

1) 686 sayılı KHK’de yer alan tek bir hüküm ve ekindeki listede ismimim yer alması ile başkaca hiçbir araştırma, soruşturma işlemi yapılmaksızın ve savunmam alınmaksızın, hem görev yaptığım … üniversitesi .. Anabilim Dalı Başkanlığındaki görevimden çıkarılmış hem de memuriyet haklarım elimden alınmış bulunmaktayım. Hatta öyle ki KHK gereği tarafıma meslekten çıkarılma kararı tebliğ bile edilmemiştir.

5

2) Kamu görevinde bulunmak kişilere sorumluluk ve ödevler yüklediği gibi

aynı zamanda bir takım da korumalar getirmektedir. Bu korumaların başında kamu görevlisinin soruşturulmaksızın cezalandırılmaması gelir ki, gerek bir kısım özel kanunlarda gerekse Anayasa Mahkemesinin güncel kararlarında kamu görevlisinin ve memurun cezalandırılması için suçun kanuniliği ilkesine uygun davranılması gerektiği ifade edilmektedir. Diğer bir ifade ile kanunda suç olarak tanımlanmamış hiçbir fiilden ötürü kamu görevlilerine disiplin cezası verilemeyeceği hem kanunlarda hem de Anayasa Mahkemesinin kararlarında vurgulanmaktadır.

3) Anayasa Mahkemesinin 2015/85 E. 2016/3 K. 13.01.2016 tarihli kararında bu konuda şöyle denilmektedir;

“Anayasa’nın 128.maddesinin ikinci fıkrasında, “memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Ancak, mali ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır.” Denilmek suretiyle memurlar ve diğer kamu görevlileri, özlük hakları bakımından yasal güvenceye kavuşturulmuştur. Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin ve bu bağlamda emniyet teşkilatı mensuplarının statü haklarını doğrudan etkileyen disiplin işlemlerinin “diğer özlük işleri” kavramı kapsamına girdiğine kuşku bulunmamaktadır.

Anayasa’nın 38.maddesinin birinci fıkrasında, “kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz” denilerek suçun kanuniliği ilkesi, üçüncü fıkrasında da “ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur” ifadesine yer verilerek cezanın kanuniliği ilkesi getirilmiştir. Anayasa’nın 38.maddesinde yer alan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca, hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri gerektiği düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır.

Anayasa’nın 38. maddesinde idari suç ve cezalar ile adli suç ve cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından, her ikisi de bu maddede öngörülen ilkelere tabidir. Adli ve idari suçlarda davranış normlarına aykırı ve haksızlık teşkil eden bir fiille, kanun koyucunun koruma altına aldığı bir hukuki değerin ihlali söz konusu olup adli ve idari cezaların her ikisi de cebir içermektedir.”

4) 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 53.maddesinin (b) fıkrasında öğretim elemanlarına, memur ve diğer personele uygulanabilecek disiplin cezaları; uyarma, kınama, yönetim görevinden ayırma, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması, üniversite öğretim mesleğinden çıkarma ve kamu görevinden çıkarma olarak sayılmıştır.

6

5) 53.maddenin (a) fıkrasında ise disiplin amirleri ve kurulları şu şekilde belirtilmiştir; a. Yükseköğretim Kurul Başkanı Yükseköğretim Kurulu ile üniversite rektörlerinin, rektör üniversitenin, dekan fakültenin, enstitü ve yüksekokul müdürleri enstitü ve yüksekokulların, bu birimlerin genel sekreter veya sekreterleri de sekreterlik personelinin disiplin amirleridir. Üniversite ve bağlı birimlerinin yönetim kurulları aynı zamanda disiplin kurulu olarak görev yaparlar. Disiplin kurullarında profesörlerle ilgili hususların görüşülmesinde doçent ve yardımcı doçentler, doçentlerle ilgili hususların görüşülmesinde de yardımcı doçentler disiplin kurullarına alınmazlar.

6) 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 60.maddesinin b fıkrasında; “ Yükseköğretim kurumlarından, mahkeme veya disiplin kararları ile çıkarılanlar hariç olmak üzere herhangi bir nedenle kendi isteği ile ayrılan öğretim üyeleri başvuruları üzerine bu Kanun hükümleri çerçevesinde kadro koşulu aranmaksızın tekrar ayrıldıkları yükseköğretim kurumlarına dönebilirler.” Denilerek yükseköğretim kurumlarındaki görevden ayrılmanın; mahkeme kararı, disiplin kararı veya çalışanın kendi isteği ile ayrılması olmak üzere üç şekilde olabileceği yasal olarak belirlenmiştir.

7) 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 65.maddesinin (a) fıkrasının (9) nolu bendinde “Öğretim elemanları, memur ve diğer personel ile öğrencilerin disiplin işlemleri, disiplin amirlerinin yetkileri ve disiplin kurullarının teşkili ve çalışması ile ilgili hususların” yönetmelik ile düzenleneceği belirtilmiştir.

8) 2547 sayılı Yasanın 53.maddesi ve 65.maddesinin 9.fıkrası doğrultusunda hazırlanan Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı Ve Memurları Disiplin Yönetmeliği ise yükseköğretim kanununa tabi olanların disiplin işlemlerine dair detaylı düzenlemeler içermektedir.

9) Yönetmeliğin 2.maddesinde; “Yükseköğretim üst kuruluşları ile yükseköğretim kurumlarının yönetici ve öğretim elemanları ile memur ve diğer personeline ilişkin disiplin soruşturması, görevden uzaklaştırma ve itiraz usulleri ile uygulama şekli bu yönetmelikte gösterilmiştir. ” Denilmektedir.

10) Kamu görevinden çıkarmaya neden olan fiiller ise yönetmeliğin 10.maddesinde sayma suretiyle belirtilmiştir. Ancak KHK ile tarafıma yöneltilen suçlama, yönetmelikte sayılan disiplin suç tipleri arasında yer almamaktadır. Her ne kadar Anayasa Mahkemesinin güncel kararlarına göre kanun haricinde daha alt dereceli düzenlemeler ile disiplin cezası verilemeyeceği karara bağlanmış olsa da olağanüstü dönemlerde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler yerine bu işi düzenleyen ve halen hukuk düzeni içerisinde varlığına sonuç bağlanabilen mevzuat hükümlerine uyulması en azından hukuki güvenlik sağlama adına kabul edilebilir niteliktedir.

11) Yönetmeliğin III nolu bölümünde disiplin soruşturmasının usulleri ve disiplin soruşturmasına yetkili kişi ve kurullar belirlenmiştir. Buna göre 17.maddede soruşturmaya yetkili amirler sıralanmış, rektörün bütün üniversitenin disiplin amiri olduğu belirtilmiştir. 23.maddede ise disiplin soruşturma yapılış şekli; “Soruşturmacı

7

tanık dinler, keşif yapabilir ve bilirkişiye başvurabileceği gibi bunları gerektiğinde istinabe sureti ile de yaptırabilir. Her soruşturma işlemi bir tutanakla tesbit olunur. Tutanakta, işlemin nerede ve ne zaman yapıldığı, işlemin mahiyeti, kimlerin katıldığı, ifade alınmış ise, soruları ve cevapları belirtecek şekilde düzenlenir ve soruşturmacı, katip ile ifade sahibi veya keşif sırasında hazır bulundurulanlar veya belge sorumlularınca imzalanır…” şeklinde anlatılmıştır.

12) Yönetmeliğin 24.maddesi SAVUNMA HAKKINI düzenlemektedir. Hüküm aynen şu şekildedir; “madde 24 - SAVUNMA ALINMADAN DİSİPLİN CEZASI VERİLEMEZ. Soruşturmayı yapanın veya disiplin kurulunun yedi günden az olmamak üzere verdiği süre içerisinde veya belirtilen bir tarihte savunmasını yapmayanlar savunma hakkından vazgeçmiş sayılırlar. Sanığa gönderilen yazıda, hakkında disiplin soruşturması açılan fiilin neden ibaret bulunduğu, savunmasını belirtilen sürede yapmadığı takdirde savunmasından vazgeçmiş sayılacağı bildirilir.”

13) Yönetmeliğin 25.maddesinde ise; “ Soruşturma sona erince bir rapor düzenlenir. Raporda soruşturma onayı, soruşturmaya başlama tarihi, soruşturulanın kimliği, resmi sıfatı, suç konuları, soruşturmanın safhaları, deliller, alınan savunma özetlenir. Her suç maddesi ayrı ayrı tahlil edilerek delillere göre suçun sabit olup olmadığı tartışılır, uygulanacak ceza teklif edilir. Varsa belge asıl veya suretleri bir dizi pusulasına bağlanarak rapora eklenir. Rapor gecikilmeden onay merciine tevdi edilir.” Denilmektedir.

14) Yönetmeliğin V nolu bölümünde disiplin cezalarının uygulanmasına ilişkin hususlar düzenlenmiş, 33.maddedin (d) fıkrasında; KAMU GÖREVİNDEN ÇIKARMA CEZASININ DİSİPLİN AMİRLERİNİN BU YOLDAKİ İSTEĞİ ÜZERİNE, YÜKSEK DİSİPLİN KURULU KARARI İLE VERİLECEĞİ belirtilmiştir.

15) Yukarıda özet olarak sunulan YÖK personeline özel mevzuat hükümlerinin Anayasal dayanakları ise Anayasa’nın 129.maddesinin 2.fıkrasında yazılı; “ Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına SAVUNMA HAKKI TANINMADIKÇA DİSİPLİN CEZASI VERİLEMEZ.” Şeklindeki hüküm ile adil yargılama hakkını da düzenleyen Anayasa’nın 36.maddesinde yazılı; “HERKES, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve SAVUNMA ile adil yargılanma HAKKINA SAHİPTİR.” Şeklindeki hükümdür.

16) Konuya ilişkin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Adil Yargılanma Hakkı başlıklı 6.maddesinin 3.fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde de; Bir suç ile itham edilen herkesin; b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak; ve c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak;” haklarının bulunduğu belirtilmiştir.

17) Referans olarak başvurulacak bir diğer yasa da 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu olup 129.maddesinin ikinci fıkrasında; “Hakkında memurluktan

8

çıkarma cezası istenen memur, (…) (2) soruşturma evrakını incelemeye, tanık dinletmeye, disiplin kurulunda sözlü veya yazılı olarak kendisi veya vekili vasıtasıyla savunma yapma hakkına sahiptir. (2), 130. Maddesinde – DEVLET MEMURU HAKKINDA SAVUNMASI ALINMADAN DİSİPLİN CEZASI VERİLEMEZ.” Şeklinde açık kanuni düzenlemeler içermektedir.

18) Kendi isteğim dışında mesleğimden ve kamu görevinden ne şekilde olursa olsun cebren çıkarılmış olmamın bir disiplin cezası olduğunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır. Hukuk devletinde bunun başka bir adı da yoktur. Yukarıda özet olarak sunulan Anayasa, AİHS, YÖK personeline özel kanun ve yönetmelik ile DMK’nin hükümlerine bir bütün halde bakıldığında her disiplin cezası bakımından en önemli ortak nokta, SAVUNMA HAKKIDIR. Savunma hakkının adil bir şekilde kullandırılması için yapılması gereken ise adil bir disiplin soruşturması ve akabinde gerekirse disiplin kovuşturması yapılmasıdır. Ancak mesleğimden çıkarılırken hakkımda hiçbir soruşturma yapılmamış, ne ile suçlandığım kimse tarafından anlatılmamış ve halen yürürlükte olan mevzuatta yazılı bu yöndeki haklarım kullandırılmayarak adil yargılanma hakkım ve savunma hakkım alenen ihlal edilmiştir. (AİHS m.6. ve AY.m.36) Yıllarca zihnen ve bedenen yorularak bileğimin hakkıyla kazandığım mesleğim, kim tarafından nasıl hazırlandığı belli olmayan bir listeye ismimim yazılması ile elimden zorla alınmıştır. Bu durum açık bir yargısız infaz örneğidir.

19) Olağanüstü Hal ilanı ve bu dönemde çıkarılacak kanun hükmünde kararnamelere ilişkin hükümleri havi Anayasal ve yasal düzenlemelerde; savunma hakkının ve adil yargılanma hakkının kısıtlanabileceğine dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Şahsıma isnat edilen suçlamaların yasal mevzuat uyarınca yapılacak bir disiplin soruşturması ile tespiti ve iddiaların sübutu halinde cezalandırılmam pekâlâ mümkündür. Ancak şahsımla ilgili olağan yöntemler terk edilip olağanüstü yöntemlere başvurulmuş olmasının somut bir gerekçesi yoktur. Bu durumun SAVUNMA HAKKINI ortadan kaldırdığı şüphe götürmez bir gerçektir. Savunma hakkının kutsallığı konusunda Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin sayısız kararı mevcut olup hakkımda savunmasız verilen bu hüküm de bozulmaya mahkumdur.

20) Savunma alınmaksızın disiplin cezası verilmesinin, ŞEKİL unsuru bakımından hukuka aykırı olduğu Danıştay tarafından da belirtilmektedir. (Danıştay Mürettep Dairesinin 26/03/1979 tarih, 1978/6266 E, 1979/877 K)

21) Danıştay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun E. 1990/1, K. 1991/1 ve T. 28.2.1991 kararında; “Anayasa`nın 36. maddesinde Hak Arama Hürriyeti başlığı altında davacı ve davalı olarak iddia ve savunma hakkı   temel hak ve hürriyet olarak sayılmıştır. Anayasa`ya göre temel hak ve hürriyetler ancak olağanüstü hallerde ve kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlama çerçevesi kanunda açıkça gösterilerek belirlenir. Kanunda hüküm bulunmayan hallerde yorum yoluyla temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasına sınır getirilemez” şeklindeki ifade ile yorum yoluyla savunma hakkının kısıtlanamayacağı ifade edilmiştir. Meslekten ve memuriyetimden çıkarılmama neden olan 686 sayılı KHK’de, hatta olağanüstü hal sırasında çıkarılan diğer KHK’lerde

9

savunma hakkının bu şekilde kısıtlanmasını öngören bir düzenleme olmadığı gibi, bu yönde bir düzenlemenin yapılması gerek iç hukuk gerekse uluslararası hukuk bakımından da imkan dahilinde değildir.

22) Danıştay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun E. 1988/6, K. 1989/4 ve T. 7.12.1989 tarihli kararı, 1980 askeri ihtilali sonrasında çıkarılan sıkıyönetim kanununda kamu görevlilerinin sıkıyönetim komutanlarının isteği üzerine hiçbir soruşturma ve inceleme yapılmadan görevlerine son verilmesi sonrasında yapılan başvurulara dairdir. Karar içerisinde savunma hakkının kısıtlanmasına dair özetle;

“Yetkinin kullanılması için maddede hiç bir usulün öngörülmemiş olması da kamu personeli yönünden tümüyle güvencesiz bir ortam yaratmıştır. Örneğin, kişinin genel güvenlik, asayiş ve kamu düzeni açısından bölgede çalışmasının sakıncalı olduğunun nasıl saptanacağı; kamu görevlisinin hizmetinde yararlı olmadığını sıkıyönetim komutanının bilmesi ve değerlendirmesi mümkün olmadığına göre bu öneriyi kimin yapacağı; kişi hakkında toplanan bilgilerin veya yapılan önerinin, gerçekliği ve doğruluğunun nasıl denetleneceği gibi konularda yasada herhangi bir açıklık bulunmadığı gibi, çok ağır bir ceza niteliği taşıyan bu işlemin uygulanmasından önce ilgiliye savunma hakkı da tanınmamıştır.”

Bilindiği gibi Anayasa`nın 10. maddesi herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğunu; devlet organları ile idare makamlarının bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda olduklarını kabul eder.

Sıkıyönetim komutanlarının istemleri üzerine görevine son verilenlerin büyük bir bölümü hakkında gerek sıkıyönetim döneminde, gerek sıkıyönetim sona erdikten sonra, yasada göreve son verilmesini gerektiren ve tek tek sayılan nedenlerin özel ağırlık taşımalarına karşın, herhangi bir kovuşturma veya soruşturma yapılmamış olması, söz konusu yetkinin kullanılmasında Anayasa`nın 10. maddesinde belirtilen ve   kanunun uygulanmasında ayırım nedeni olmayacağı kabul edilen unsurların ağırlık kazandığını göstermektedir.” Şeklinde ifadeler kullanılmıştır. Askeri darbeden sonra sıkıyönetim döneminde uygulanan savunma hakkının tümden ortadan kaldırılması uygulamasının, bugün de darbenin engellenmesinden sonra darbe teşebbüsü ile hiçbir ilgisi olmayan şahsıma karşı uygulanması son derece hukuk dışı ve de düşündürücüdür.

23) Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun E. 2007/1846, K. 2011/6, T. 17.2.2011 kararında özetle;

Anayasa'nın 129/2. maddesinde, memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları

10

mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemeyeceği hükme bağlanmıştır.

Anılan Anayasa hükmünün gerekçesinde, "yapılacak disiplin kovuşturmalarında ve disiplin cezası uygulamasında ilgiliye isnad olunan hususun bildirilmesi, dinlenilmesi, savunmasını yapma imkanı tanınması bu madde ile güvence altına alınmaktadır"

Anayasa Mahkemesinin, Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme'nin, savunma hakkının önemini ve gereğini vurgulayan 6. maddesini de dikkate alarak savunma hakkının niteliğini vurguladığı, 14.7.1998 günlü, 1997/41, 1998/47 sayılı kararında, herkesin kendisine yönelik isnadın nedeninden ve niteliğinden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek hakkına sahip olduğu; olayı, isnadın nedenini ve hukukî niteliğini bilmeyen kişinin kendisini yeterince savunamayacağının açık olduğu, bu hususun, savunma hakkının temelini oluşturduğu belirtilmiştir.

Anayasa hükmü, gerekçesi ve Anayasa Mahkemesi kararı karşısında, disiplin cezaları ile ilgili olarak savunma hakkı kullandırılmadan disiplin cezası verilmesinin hukuken olanaklı olmadığı; SAVUNMA HAKKININ HUKUKA UYGUN ŞEKİLDE KULLANILABİLMESİ İÇİN DE, İLGİLİ KAMU GÖREVLİSİNİN HAKKINDAKİ İDDİALARI, BU İDDİALARIN DAYANDIĞI DELİLLERİ, ÜZERİNE ATILI FİLLERİN HUKUKİ NİTELENDİRMESİNİ VE ÖNERİLEN DİSİPLİN CEZASINI BİLMESİ GEREKTİĞİ SONUCUNA VARILMAKTA OLUP, TÜM BU HUSUSLAR KENDİSİNE BİLDİRİLMEYEN KİŞİNİN KENDİSİNİ YETERİNCE SAVUNAMAYACAĞI AÇIKTIR.”

Anayasa ve 657 sayılı Yasa hükümleri ile ilgili olarak buraya kadar yapılmış olan değerlendirmeler bir arada dikkate alındığında; devlet memurunun veya diğer kamu görevlilerinin görevine son verilmesi sonucunu doğuran disiplin cezalarının verilebilmesi için, söz konusu disiplin cezalarını vermeye yetkili merciiler tarafından, ilgili kamu görevlisinin hakkındaki iddiaları, bu iddiaların dayandığı delilleri, üzerine atılı fillerin hukuki nitelendirmesini ve önerilen disiplin cezasını öğrenmesi sağlanarak, savunma yapmasına imkan tanınmasının hukuken zorunlu olduğu anlaşılmaktadır.” Denilmektedir.

24) Son olarak şunu da belirtmek isterim ki, yakın zamanda basın kuruluşlarında da haber olarak verildiğine göre, olağanüstü hal ilanı sonrasında Milli İstihbarat Teşkilatı Personelinden 141 kişi hakkında soruşturma yürütülmüş 100 kişi meslekten çıkarılmıştır. Aynı OHAL kapsamında devletin farklı bir kurumunda görevli kişiler hakkında soruşturma yürütülerek bir neticeye varılmış iken ben ve benim gibi binlerce kişi hakkında hiçbir soruşturma işlemi yapılmaması devletin kamu hizmeti gören

11

kişiler karşısında objektif ve tarafsız davranmadığını göstermektedir. Aslında bu durum şunu göstermektedir ki istenildiğinde rahatlıkla disiplin soruşturması yapılabilir. Kaldı ki MİT gibi devletin güvenliği ile en öncelikli ilgisi bulunan hayati bir kurum bile disiplin soruşturması yaparken üniversitede asistan/doçent olarak benim soruşturulmadan kamu görevinden çıkarılmam ne derecede hukuka uygundur sayın mahkemenin takdirine bırakıyorum.

25) Yukarıda izah olunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükmü, Anayasa Hükümleri, 2547 sayılı YÖK kanunu ve ilgili yönetmelik hükümleri, DMK’nin ilgili hükümleri, Anayasa Mahkemesi kararı ve Danıştay içtihatları bir bütün halde değerlendirildiğinde TEK SATIR SAVUNMAM ALINMAKSIZIN ve tek bir soruşturma işlemi yapılmaksızın hakkımda meslekten ve memuriyetten çıkarma kararı verilmesine dair işlem ŞEKİL yönünden hukuka aykırıdır ve İPTALİ gerekir.

D- SEBEP, MAKSAT ve KONU UNSURLARI BAKIMINDAN İŞLEMİN HUKUKA AYKIRILIĞINA İLİŞKİN İZAHATIM

1) Meslekten ve kamu görevinden çıkarılmama neden olan Kanun Hükmünde Kararnamenin amaç ve kapsamının anlatıldığı maddesi şu şekildedir;

Olağanüstü hal kapsamında bazı tedbirler alınması; Anayasanın 121 inci maddesi ile 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 4 üncü maddesine göre, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nca 31/10/2016 tarihinde kararlaştırılmıştır.

2) KHK’nin amaç ve kapsamının belirtildiği maddesinde çok soyut bir ifade ile olağanüstü hal kapsamında bazı tedbirlerin alınması için bu KHK’nin çıkarıldığı belirtilmiş ancak bazı tedbirlerin ne olduğu açıklanmadığı gibi hakkımda bu yönde bir işlem tesis edilmesinin KHK’de belirtilen bazı tedbirler ile ilgisinin ne olduğu da izah edilmemiştir. 20 Temmuz 2016 tarihinden sonra çıkarılan ilk kanun hükmünde kararnamenin yayım tarihi 23/07/2016’dır. Ancak bu kararnamede darbeye katılan ve cebir kullanan kişilere yönelik herhangi bir idari tedbir alınmamış, birçok sağlık kurumu, özel okul, pansiyon ve yurt, vakıf, dernek, sendika, federasyon ve üniversite hakkında kapatma kararı verilmiştir. Darbeye katıldığı belirtilerek ihraç edilen askerler ile ilgili KHK resmi gazetede yayınlanma tarihi ise 31/07/2016’dır. Bu tasarruf KHK ile gerekli acil ve önemli tedbirler alınmadığı yönündeki şüpheleri de güçlendirmektedir. Devletin bir üniversitesinde asistan/doçent olarak kesin ve açık delile dayanmaksızın ve herhangi bir soruşturmaya dahi gerek görülmeksizin meslekten çıkarılmam KHK’nin soyut dahi olsa kendi amaç maddesi ile de çeliştiği için, hakkımdaki karar SEBEP ve MAKSAT unsurları bakımından hukuka aykırıdır.

3) KHK’nin 1.maddesinin (1) fıkrasında; “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan” kişilerden olduğum iddiasıyla hakkımda meslekten ve memuriyetten çıkarma kararı

12

verilmiştir. Her ne kadar bu, bir karar olarak anılsa da esasen yargılaması yapılmadan verilen bir cezadır. Ancak KHK metninde yazılı; “üyelik”, “mensubiyet”, “iltisak” veya “irtibat” şeklinde tarif edilen seçimlik durumlardan hangisinin şahsıma uyduğu bile kararda belirtilmemiştir. Yine kararda terör örgütleri şeklinde çoğul bir tabir kullanılmış, devamında MGK’nun belirlediği zararlı yapı, oluşum, veya gruplar denilerek kimin nereye mensup, üye yahut ait olduğu daha da karmaşık bir hale sokulmuştur. Kısacası sadece benim değil KHK ekindeki listede ismi bulunanların hangi örgütün, yapının, grubun üyesi, mensubu ya da irtibatlısı olduğu listeyi hazırlayanlarca ve beni mesleğimden çıkaran Bakanlar Kurulunca da bilinmemektedir. Kaldı ki KHK metni içerisinde “veya” bağlacının kullanılması sebebiyle benim bu çoktan seçmeli suçlamalardan hangisine uyduğum açıklanmadıktan ve bunun da delilleri ortaya konulmadıktan sonra hakkımda bu yönde bir karar verilmesi mümkün değildir. En azından bunun açıklanması listeyi hazırlayanlar için bir zorunluluktur. Zira seçimlik hareketli suçlardan sadece birisine uyan fiil cezalandırılır. Diğer bir değişle hem aidiyetin hem irtibatın var denilerek kişiler cezalandırılamaz. Eğer bu yol seçilmiş ise -ki öyle olmuştur- listede adı yer alan kişilerin hiçbirisi ile ilgili kesin, açık ve şüpheye yer bırakmayacak bir tespit olmadığı da daha en baştan kabul edilmiş demektir. Bu durum hakkımdaki işlemin SEBEP ve MAKSAT unsurları bakımından hukuka aykırı olduğunu ortaya koymaktadır.

4) Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan 07 Eylül 2016 günü, G-20 zirvesi dönüşünde uçaktaki gazetecilerin sorularını yanıtladığı sırada; "Şu var ki at izi, it izine karışmış vaziyette. 'Ben bir şey atayım da nasılsa tutar' diyenler var.. "Bazen fırsat bulduğumda TV’leri izliyorum. Öyle yorumlar yapıyorlar ki suçladıkları o insanın bu işle hiç alakası yok", "Ama o insana o yaftayı yapıştırıyor. Bunlar doğru şeyler değil. Bu tür yanlışlıklardan uzak durmak lazım" şeklinde beyanlarda bulunarak yukarıda ifade ettiğim sorunu gözler önüne sermiştir. Bu açıklamadan sonra Sayın Başbakan Binali Yıldırım 08 Eylül 2016 günü Valiler ile yaptığı toplantıda; “…Her ilde kriz merkezleri kuracağız ve kendisine haksızlık yapıldığını düşünenler bu merkezlere başvuracak" şeklinde beyanlarda bulunmuştur. Devletin en üst seviyedeki iki isminin yaptığı bu açıklamalar; KHK’lar ile ortaya çıkan durumun birçok açıdan hukuka aykırı olduğunu, insanların zan ve şüpheye dayalı olarak ve herhangi bir suç tespiti olmaksızın KHK listelerine girdiğini izah etmektedir. Bu açıklamalar hakkımdaki işlemin SEBEP ve MAKSAT unsurları bakımından hukuka aykırı olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.

5) Yine önemli bir örnek olması adına şunu da belirtmek istiyorum. Süreçte çıkarılan ilk kanun hükmünde kararname olan 667 nolu ve 22/07/2016 tarihli kararnamenin ekindeki listede yer alan ve kapatılan 934 adet özel eğitim kurumundan 54 tanesi hakkında, 673 nolu ve 15/08/2016 tarihli kararname ile yeniden karar verilmiş ve 667 nolu kararnamede yazılı hususların bu kurumlar için hüküm doğurmadığı belirtilmiştir. Yani bu 54 kurum ile ilgili hata yapıldığı ve ilk kararnamede yanlışlıkla kapatıldıkları kabul edilmiştir. Bu durum Kararnameler ekindeki listelerin ciddiyetten uzak ve birilerine zarar verme niyeti ile hazırlandığına ilişkin düşünceyi kuvvetlendirmektedir. Diğer yandan bu durum KHK listelerinin hukuka uygun amaç ve maksattan uzak

13

hazırlandığını göstermekte ve hakkımda tesis edilen işlemin de İPTALİNİ gerektirmektedir.

6) Danıştay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun E. 1988/6, K. 1989/4 ve T. 7.12.1989 tarihli kararında yer alan hususlar da somut olayla benzerlikler içermektedir. Karar 1980 askeri ihtilali sonrasında çıkarılan sıkıyönetim kanununda kamu görevlilerinin sıkıyönetim komutanlarının isteği üzerine hiçbir soruşturma ve inceleme yapılmadan görevlerine son verilmesi sonrasında yapılan başvurulara dairdir. Gerek kamu görevlilerinin görevlerine son verilme usulü, gerek disiplin soruşturması yapılmayışı, gerek görevden çıkarılanların tekrar kamu görevine alınmayacaklarına dair düzenleme ve gerekse buna karar veren makamların kamu görevlileri ile ilgili bu kanıya varacak bilgilerinin olmayışı hususlarında anılan sıkıyönetim uygulamaları ile mevcut OHAL KHK uygulamaları birebir aynıdır. Esas fark ilkinin darbe sonrası yaşanması ikincisinin darbenin engellenmesi sonrası yaşanmasıdır. Karar içerisinde özet olarak;

Sıkıyönetim Yasasının ikinci maddesine 2301 sayılı Yasa ile eklenen fıkra 28.12.1982 günlü, 2766 sayılı Yasanın birinci maddesiyle değiştirilmiş, sıkıyönetim komutanlarına verilen yetkiler aynen korunmakla birlikte, sıkıyönetim komutanlarının isteği üzerine işlerine son verilen memurların, diğer kamu görevlileri ve kamu hizmetlerinde görevli işçilerin bir daha kamu hizmetlerinde çalıştırılamayacakları kurala bağlanmıştır…

Hukuki dayanakları yönünden oluşum ve gelişim süreci yukarıda açıklanan bu yetkiye dayanılarak uygulanan "işe son verme" işleminin niteliğinin ve "Türk Memur Hukuku" içindeki yerinin de saptanması gerekir. Anayasa`nın 128 inci maddesine göre memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri   kanun la düzenlenir. Devlet memurları için bu düzenleme 657 sayılı Devlet Memurları   Kanun u`nda yapılmış devlet memuru olmayan diğer kamu görevlilerinin özlük işleri ise adı geçen yasadaki ilkeler esas alınarak düzenlenmiştir. Bu ilkelere göre kamu görevinin sona ermesi halleri nitelik kaybı, çekilme, çekilmiş sayılma, emeklilik, ölüm gibi genellikle nesnel nedenlere bağlanmıştır. Re`sen emekliye sevk işlemi gibi takdir yetkisi içinde yer alan işlemler uygulanarak göreve son verme durumlarında ise, bu işlemlere karşı yargı yolu açık olduğu ve yargısal içtihatlarla idarenin takdirinin kamu hizmeti ile ilgili, ciddi, kanıtlanabilir, somut nedenlere dayanması gerektiği belirlendiği için kamu görevlisinin keyfi bir işleme maruz kalması büyük ölçüde önlenmiş, eğer böyle bir işlemle görevine son verilmiş ise yargı yolu ile durumunun düzeltilmesi olanağı sağlanmıştır.

Sıkıyönetim komutanlarına tanınan yetkinin kullanımı yasada başlıca iki nedene dayandırılmıştır. 1- Sıkıyönetim bölgesinde genel güvenlik, asayiş ve kamu düzeni açısından çalışması sakıncalı görülmek, 2- Hizmetleri yararlı olmamak. Görüleceği üzere sıkıyönetim komutanının takdirine esas alacağı nedenlerin tanımını yapmak, oluşumunu saptamak, niteliğini ve sınırlarını ortaya koyabilmek oldukça güçtür ve bu nedenler, büyük ölçüde kişisel değerlendirmelere bağlı olarak değişebilecek bir özellik göstermektedirler.

14

Özellikle "hizmetleri yararlı olmamak" nedeni, sıkıyönetim komutanlarının uzmanlık alanı dışında kaldığından, kamu idarelerine ve bu idarelerin yetkili yöneticilerine, sıkıyönetim komutanlarına öneride bulunmak suretiyle, kendi statüleri içinde sahip olmadıkları, kişisel yargılarına bağlı yeni bir yetki sağlamış ve bu yolla çok sayıda kamu görevlisinin işlerine son verme imkanı ortaya çıkmıştır. Bu yetkiye dayanılarak yapılan idari işlemlerin her türlü denetimin dışında tutulması, yetkinin kamu yararı dışındaki amaçlarla da kullanılmasına müsait bir ortam oluşturmuştur. Böylece 18.3.1926 günlü, 788 sayılı Yasanın 59 uncu maddesinde kaldırıldığı açıklanan "idareten azil" müessesesi yeniden ihdas edilmiş ve Türk kamu personeli hukuku 1926 yıllarının gerisine götürülmüştür.

Yetkinin kullanılması için maddede hiç bir usulün öngörülmemiş olması da kamu personeli yönünden tümüyle güvencesiz bir ortam yaratmıştır. Örneğin, kişinin genel güvenlik, asayiş ve kamu düzeni açısından bölgede çalışmasının sakıncalı olduğunun nasıl saptanacağı; kamu görevlisinin hizmetinde yararlı olmadığını sıkıyönetim komutanının bilmesi ve değerlendirmesi mümkün olmadığına göre bu öneriyi kimin yapacağı; kişi hakkında toplanan bilgilerin veya yapılan önerinin, gerçekliği ve doğruluğunun nasıl denetleneceği gibi konularda yasada herhangi bir açıklık bulunmadığı gibi, çok ağır bir ceza niteliği taşıyan bu işlemin uygulanmasından önce ilgiliye savunma hakkı da tanınmamıştır.

Yetkinin bu derecede kişisel değerlendirmeye müsait olması, iyi niyetle kullanılması halinde dahi, uygulanan işlemlerde büyük yanılgılara neden olabilecektir. Nitekim 2766 sayılı Yasa ile getirilen geçici madde uygulaması bu gerçeği ortaya koymuştur. 2766 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce sıkıyönetim komutanlarının isteği üzerine görevine son verilenlerin durumu yeniden incelenmiş, bu inceleme sonunda çok sayıda kamu görevlisinin sakıncalı olmadıkları anlaşılmış ve bunlar görevlerine dönmüşlerdir.” Şeklinde ibareler yer almaktadır.

7) ÖZELLİKLE SON PARAGRAFTAKİ ÖZET DAVA KONUSU SOMUT DURUM İLE BİREBİR AYNIDIR. ZİRA ON BİNLERCE KAMU GÖREVLİSİNİN MESLEĞİNDEN ÇIKARILMASINDAN SONRA SAYIN CUMHURBAŞKANI VE BAŞBAKAN’IN YAPTIĞI AÇIKLAMALARDA HATALI İŞLEMLERİN DE YAPILMIŞ OLDUĞU VURGULANMIŞTIR. YİNE SONDAN BİR ÖNCEKİ AÇIKLAMADA DA KAMU GÖREVLİLERİ HAKKINDA KARAR VEREN KİŞİLERİN HER BİR KAMU GÖREVLİSİ İLE İLGİLİ MESLEKİ DURUM DEĞERLENDİRMESİ YAPMASININ MÜMKÜN OLMADIĞI, BU ŞEKİLDE KULLANILAN TAKDİR YETKİSİNİN KEYFİ OLDUĞU BELİRTİLMİŞTİR. DAVA KONUSU SOMUT OLAYDA DA, KARARNAMEDE İMZASI OLAN KİŞİLERİN ŞAHSIMLA İLGİLİ HİÇBİR MADDİ DELİL OLMAMASINA RAĞMEN ON BİNLERCE KİŞİ İLE BİRLİKTE HAKKIMDA DEĞERLENDİRME YAPMASINDA KEYFİLİK OLDUĞU VE

15

İŞLEMİN BU YÖNÜYLE DE SEBEP VE MAKSAT UNSURLARI BAKIMINDAN SAKAT OLDUĞU ORTAYA ÇIKMAKTADIR.

8) Hak ihlaline neden olan durumun OHAL’e neden olan şiddet olayları ile ilgili olması gerektiği aksi takdirde hukukun üstünlüğü ilkesine aykırılık oluşacağı Baka/Macaristan, Büyük Daire, 23.6.2016, No. 20261/12 kararında da belirtilmiştir. Üniversitede asistan olarak görev yapan ve olanları evde televizyonunda izleyen bir kişinin halkın üzerinde savaş uçakları uçurulması, tankların namlusunun halka çevrilmesi ve halka ateş açılması gibi menfur bir olayla nasıl bir ilgisi ve ilişkisi olabilir. İşte bu ilişki ortaya konulmaksızın hainler ile aynı kefeye konulmuş olmak dava konusu işlemi de SEBEP ve MAKSAT unsurları bakımından sakat hale getirecektir.

9) KHK metninde ekli listede ismi bulunanlar ile ilgili olarak; (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan”, şeklinde bir tarif yapılmış ancak ekli listedeki hangi şahsın hangi örgüte yahut yapı veya gruba aidiyet, iltisak veya irtibatı olduğu belirtilmemiştir. Yani ben örgüt üyesi miyim üye isem hangi örgüte üyeyim, yoksa ben bir grupla mı ilişkiliyim, veya ben haberim olmadan bir oluşumla iltisaklandım mı, listede yer alan kişilerle nasıl bir ortak noktam var ve bu nasıl tespit edildi, daha da önemlisi ben bunu neden bilmiyorum?.. İşte cevabı olmayan onlarca soruyu burada sıralamam pekala mümkün iken benim meslekten çıkarılmamın geçerli bir nedeni olmadığı da bu kadar açık. Alın terim ve emeğimle kazandığım ve yıllardır sürdürdüğüm mesleğimden atılmamdaki temel sebebin iltisak mı irtibat mı yoksa aidiyet mi olduğu, hangi örgütün, grubun yahut yapının mensubu olduğum listeyi oluşturanlarca da bu listeyi onaylayanlarca da bilinmemektedir. Bu açıdan SEBEP unsuru bir kez daha oluşmamıştır.

10)Ayrıca KHK’da yazılı seçimlik hareketlerle ilgili adli ve idari ceza mevzuatlarında kanunilik şartına uygun bir suç tipi de bulunmamaktadır. Yani Türk Ceza Kanununda yahut bağlı olduğum disiplin soruşturma mevzuatında; (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan”,, şeklinde bir suç tarifi de yapılmamıştır. Bu açıdan işlem KONU unsuru bakımından da hukuka aykırı olup iptali gerekir.

11) Yukarıda yapılan açıklamaların bir özeti olarak şunu ifade etmek isterim ki; meslekten ve kamu görevinden çıkarılmama ilişkin işlemin KHK kapsamında gerekli bir işlem olduğunun kesin, inandırıcı ve hiçbir şüpheye mahal bırakılmadan izahatı yapılmadıktan sonra, hakkımda tesis edilen işlemin SEBEP ve MAKSAT unsurları bakımından hukuka uygun olduğunun söylenmesi kesinlikle mümkün olmayacaktır. Yapılan tüm bu izahatlar doğrultusunda dava konusu işlem SEBEP ve MAKSAT unsurları bakımından sakat olup iptali gerekir.

16

E- YETKİ UNSURU BAKIMINDAN İTİRAZLARIM

1- Bilindiği üzere bir idari işlemin tüm yönleriyle hukuki manada bir sonuç doğurması için gereken unsurlardan birisi de yetki unsurudur. Kamu kurumlarının disipline dair işlemlerinin geçerli olarak kabul edilebilmesi için disiplin araştırma yahut soruşturmasının yetkili ve görevli kişi yahut kurullarca yerine getirilmiş olması gerekir. Aksi takdirde yetkisiz kişi veya kurullarca yapılacak işlemlerin hukuk düzeni içerisinde herhangi bir sonucu olmayacaktır.

2- Yukarıda da belirtildiği üzere 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 53.maddesinin (a) fıkrasında ise disiplin amirleri ve kurulları şu şekilde belirtilmiştir; a. Yükseköğretim Kurul Başkanı Yükseköğretim Kurulu ile üniversite rektörlerinin, rektör üniversitenin, dekan fakültenin, enstitü ve yüksekokul müdürleri enstitü ve yüksekokulların, bu birimlerin genel sekreter veya sekreterleri de sekreterlik personelinin disiplin amirleridir. Üniversite ve bağlı birimlerinin yönetim kurulları aynı zamanda disiplin kurulu olarak görev yaparlar. Disiplin kurullarında profesörlerle ilgili hususların görüşülmesinde doçent ve yardımcı doçentler, doçentlerle ilgili hususların görüşülmesinde de yardımcı doçentler disiplin kurullarına alınmazlar.

3- Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı Ve Memurları Disiplin Yönetmeliği’nin III nolu bölümünde disiplin soruşturmasının usulleri ve disiplin soruşturmasına yetkili kişi ve kurullar belirlenmiştir. Buna göre 17.maddede soruşturmaya yetkili amirler sıralanmış, rektörün bütün üniversitenin disiplin amiri olduğu belirtilmiştir.

4- Yönetmeliğin V nolu bölümünde disiplin cezalarının uygulanmasına ilişkin hususlar düzenlenmiş, 33.maddedin (d) fıkrasında; KAMU GÖREVİNDEN ÇIKARMA CEZASININ DİSİPLİN AMİRLERİNİN BU YOLDAKİ İSTEĞİ ÜZERİNE, YÜKSEK DİSİPLİN KURULU KARARI İLE VERİLECEĞİ belirtilmiştir.

5- Olağanüstü halin ilanından sonra çıkarılan ilk Kanun Hükmünde Kararname olan 667 sayılı KHK’nin Kamu Görevlilerine İlişkin Tedbirler başlıklı 4.maddesinin (f) fıkrası şu şekildedir;

f) (Değişik: 25/7/2016-KHK-668/4 md.) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ve diğer mevzuata tabi her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dahil) istihdam edilen personel, ilgili kurum veya kuruluşun en üst yöneticisi başkanlığında bağlı, ilgili veya ilişkili olunan bakan tarafından oluşturulan kurulun teklifi üzerine ilgili bakan onayıyla kamu görevinden çıkarılır. Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinde belirtilenlerin işlemleri ise söz konusu maddedeki usule göre yapılır.

6- Kanun hükmünde kararnamenin bu hükmü her kurumun sadece kendi personelini değerlendirmeye tabi tutmasını ve bunun için kurum içlerinde kurullar oluşturulmasını öngörmektedir.

17

7- Her ne kadar ilk KHK’de bu şekilde bir yetkilendirme yapılmışsa da meslekten ihracıma neden olan işlem, yetkilendirilmiş bu kurul tarafından değil bizzat bu kurulu yetkilendiren Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirilmiştir. Oysa KHK ile Bakanlar Kurulu kendisine böyle bir yetki tanımamıştır. Bu durumda Bakanlar Kurulu hakkımdaki işlem ile ilgili olarak yetkisizdir. Önceki KHK’de yetki her kurum için belli kurullara verilmiş iken sonraki KHK’lerde meslekten ve memuriyetten çıkarma işlemlerinin başbakan, 5 başbakan yardımcısı ve 21 bakan tarafından yapılması yetkisiz bir işlem tesis edildiğini göstermektedir.

8- Olağanüstü hale ve olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelerine yetki veren hiçbir Anayasal ve yasal hükümde, devlet memurlarının ve diğer kamu görevlilerinin meslekten çıkarılmasına bu şekilde imkan tanıyan bir yetki yer almamaktadır. Hatta geçmiş darbe dönemlerinde sıkıyönetim komutanlarının devlet memurları üzerinde KHK maddesi ile hoyratça kullandığı benzer yetki, daha sonra AYM tarafından Anayasa’ya aykırı bulunmuş ve iptal edilmiştir. Bu açıdan YETKİ unsuru bakımından hukuka aykırı olduğu anlaşılan işlemin bu yönüyle de İPTALİ gerekir.

F- DAVAYA KONU KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENİN ANAYASAYA AYKIRILĞINA İLİŞKİN İZAHATIM

1- Anayasa’nın 120.maddesinde; “Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddî belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması hallerinde, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulunun da görüşünü aldıktan sonra yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilân edebilir.” Denilmektedir.

2- Anayasa’nın 121.maddesinde ise; Anayasanın 119 ve 120 nci maddeleri uyarınca olağanüstü hal ilânına karar verilmesi durumunda, bu karar Resmî Gazetede yayımlanır ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağırılır. Meclis, olağanüstü hal süresini değiştirebilir, Bakanlar Kurulunun istemi üzerine, her defasında dört ayı geçmemek üzere, süreyi uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.” Denilmektedir.

3- 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun Kanun hükmünde kararname başlıklı 4.maddesinde; “Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda Anayasanın 91 inci maddesindeki kısıtlamalara ve usule bağlı olmaksızın, kanun hükmünde kararnamemeler çıkarabilir. Bu kararnameler Resmi Gazete'de yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur.” Denilmektedir. Ancak bilindiği üzere aradan geçen bunca sürede henüz meclis onayı da tamamlanmış değildir.

4- Anayasa’nın 15.maddesi ise; “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya

18

tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

(Değişik: 7/5/2004-5170/2 md.) Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” Denilmektedir.

5- Olağanüstü hal; Anayasa’da belirtilen şartların oluşması halinde ülke düzeni ve güvenliği açısından başvurulacak bir rejim olmakla birlikte, hukuk devleti ilkesinin tüm alanlarında düzenleme özgürlüğü tanınan, kalıcı bir rejim de değildir. Ayrıca olağanüstü hal döneminde alınacak olan tedbirlerin Anayasa’nın 15.maddesinde belirtilen sınırların dışında tesis edilmesi mümkün değildir. Anayasa’nın 148.maddesinde şekil ve esas bakımından incelenmeyeceği belirtilen olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelerinin, Anayasa’da belirtilen sınırların dışında taşması halinde yargı denetimine konu edilemeyeceğinin düşünülerek hareket edilmesi daha en başta Anayasa’nın 15.maddesini amaçsız kılmaktadır. Bu durumda hakları muhtel olanların da iç hukuk düzeni içerisinde mağduriyetlerini giderecek bir yol ve yöntemi de kalmayacaktır ki bu durum Anayasa’nın 2.madesinin de yok kabul edilmesi anlamına gelir. Oysa olağanüstü hal geçici ve istisnai olduğu gibi sınırları da Anayasa ile çizilmiştir. Sınırın dışına çıkan her bir düzenlemenin itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesince karara bağlanacağında hiçbir şüphe yoktur. Aksi bir kabul Anayasa’nın da üstünde yetkilerin KHK ile Bakanlar Kuruluna tanınması anlamına gelir ki böyle bir anlayış Anayasa ile koruma altına alınan tüm hakların ve hukuk devleti düzenlemelerinin tehlikeye atılması demek olur.

6- 686 sayılı KHK’nin Kamu personeline ilişkin tedbirler başlıklı 1.maddesindeki ifade şudur; “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan…” İşte mesleğimden çıkarılmama neden olan sadece bu cümledir. Bu cümle Anayasa’nın 2.maddesinde yazılı hukuk devleti ilkesinin yok kabul edilmesidir. Zira Bakanlar kurulundaki sınırlı sayıda üst yetkilinin, on binlerce kamu görevlisi hakkında tek bir hüküm ve ekli listeler ile karar verebilme, onların tekrar kamu görevine girmeyeceklerine dair karar alma hak ve salahiyetleri Anayasa’da tanımlanmamıştır. Kamu görevinden çıkarılmamın 15 Temmuz hain darbe girişimi ile ne tür ilişkisinin olduğu somut olarak ispatlanmadıktan sonra acele tedbirler ile kazanılmış haklarımdan mahrum edilmem hukuk devleti ilkesi ve hukuk güvenliği ile bağdaşmaz. Kaldı ki Anayasa’nın 15.maddesinde olağanüstü halde bile masumiyet karinesi esas kabul edilmiştir. Oysa kanun hükmünde kararnamenin 1.maddesinin 2.fıkrasında yer alan; “(2) Birinci fıkra gereğince Türk Silahlı Kuvvetlerinden, Jandarma Genel Komutanlığı teşkilatından, Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatından ve kamu görevinden çıkarılan kişilerin, mahkûmiyet kararı aranmaksızın, rütbe ve/veya memuriyetleri alınır ve bu kişiler görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler;” şeklindeki ifade ile

19

Anayasa’nın 38.maddesinde yer alan ve yine 15.maddede olağanüstü halde bile ihlal edilmesi yasaklanan masumiyet karinesi KHK ile ihlal edilmiştir.

7- Olağanüstü hale imkân tanıyan Anayasa’nın 15.maddesinin son cümlesinde;

“suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” Denilerek, masumiyet karinesinin olağanüstü hallerde dahi askıya alınamayacağı açıklanmaktadır. Oysa KHK metninde mahkumiyet şartı aranmaksızın meslekten çıkarılmama karar verilmiştir. Burada ifade edilen mahkumiyetin disiplin hukuku ve ceza hukuku açısından da ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Zira ceza hukuku bakımından alınacak her bir mahkumiyet kararı dahi disiplin hukuku anlamında bir sonuç doğurmamaktadır. Ceza Hukuku anlamında alınacak ve yargı yollarının tükenmesi ile kesinleşecek bir mahkumiyet kararının disiplin hukuku alanında sonuç doğurması ancak özel yasalarda öngörülen mahkumiyet sınırının aşılması ile mümkündür. Örneğin basit suçlar sebebiyle alınmış 6 aylık kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı disiplin hukuku açısından memuriyete halel getirmeyecektir. Oysa KHK hükmünde mahkumiyet şartı aranmaksızın denilerek meslekten çıkarma kararına neden olacak bir disiplin suçu olmadığı da kabul edilmektedir. KHK metninde ise ekli listede ismi bulunanlar ile ilgili olarak; (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan”, şeklinde bir tarif yapılmış ancak ekli listedeki hangi şahsın hangi örgüte yahut yapı veya gruba aidiyet, iltisak veya irtibat durumu belirtilmemiştir. Yıllardır sürdürdüğüm mesleğimden atılmamdaki temel sebebin iltisak mı irtibat mı yoksa aidiyet mi olduğu, hangi örgütün, grubun yahut yapının mensubu olduğum da belli değildir. Ayrıca KHK’da yazılı seçimlik hareketlerle ilgili ceza yasamızda kanunilik şartına uygun bir suç tipi de bulunmamaktadır. Yani Türk Ceza Kanununda yahut bağlı olduğum disiplin soruşturma mevzuatında; (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan”,, şeklinde bir suç tarifi de yapılmamıştır.

8- Kısacası Bakanlar Kurulunun, Anayasa’nın 15.maddesinde yazılı bu amir hükmünün dışına çıkarak nasıl ve kimler tarafından hazırlandığı belli olmayan bir liste üzerinden onbinlerce kişinin mesleğini elinden alması en başta masumiyet karinesinin yok sayılması, olağanüstü hal kapsamında tanınan KHK yetkilerinin dışına çıkıldığı ve keyfi uygulamalara dönüldüğünü izah ve ispat etmektedir. Bu açıdan anılan KHK’nin bu hükmü Anayasa’nın md.2, md.15 ve md. 38’e aykırılık içerdiğinden bu hususun da sayın yüksek mahkemenizce tespiti ve karara bağlanması talep olunmaktadır.

NETİCE-İ TALEP : Yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle;

1- Meslekten ve memuriyetten ihracıma neden olan 07.02.2017 tarihli ve 29972 sayılı resmi gazetede yayınlanan 07.02.2017 tarih ve 686 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin şahsımla ilgili kısmının iptali,

2- KHK’nin 1.maddesinin Anayasa’nın 2. 15. Ve 38.maddelerine aykırı olduğunun itiraz yolu ile tespiti için gerekli başvuruların yapılması,

20

3- Dava harç ve sair giderlerin davalı idare üzerinde bırakılmasını arz ederim…./1/2017

Davacı ……

EKLER :

1- KHK’nin ilgili kısmı2- ………

DİLEKÇEYİ KULLANACAKLARA AÇIKLAMALAR!!!!

Dilekçe ile ilgili hatırlatmalar (bu bölüm dilekçe tamamlandıktan sonra silinsin. Dilekçe ile birlikte kesinlikle gönderilmesin…)

1-Her ilde idare mahkemesi yok. Bu yüzden herkes listeden bakıp bulunduğu ilde idare mahkemesi var mı yok mu önce onu teyit etsin eğer idare mahkemesi yok ise bulunduğu il veya ilçedeki asliye hukuk mahkemesi kanalıyla dilekçesini göndersin. Dilekçenin iki nüsha olmasına dikkat edelim. Davalı kısımda kaç kişi yazıyorsa ondan bir fazla gönderiyoruz dilekçeyi. Fazla olan mahkemeye kalıyor diğerleri davalılara gönderiyor. Mahkemenin fotokopi çekip yollama gibi bir görevi yok unutmayın.

Ankara Bölge İdare Mahkemesi yargı çevresinin; Ankara, Bartın, Bolu, Çankırı, Düzce, Eskişehir, Karabük, Kastamonu, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Nevşehir, Sivas, Yozgat, Zonguldak,Erzurum Bölge İdare Mahkemesi yargı çevresinin; Ardahan, Ağrı, Bayburt, Bitlis, Bingöl, Erzincan, Erzurum, Gümüşhane, Hakkari, İğdır, Kars, Muş, Tunceli, Van,Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi yargı çevresinin; Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Mardin, Osmaniye, Siirt, Şanlıurfa, Şımak,İstanbul Bölge İdare Mahkemesi yargı çevresinin; Bilecik, Bursa, Edirne, İstanbul, Kocaeli, Kırklareli, Sakarya, Tekirdağ, Yalova,İzmir Bölge İdare Mahkemesi yargı çevresinin; Aydın, Balıkesir, Çanakkale, Denizli, İzmir, Kütahya, Manisa, Muğla, Uşak,Konya Bölge İdare Mahkemesi yargı çevresinin; Adana, Afyonkarahisar, Aksaray, Antalya, Burdur, İsparta, Karaman, Konya, Mersin, Niğde,

21

Samsun Bölge İdare Mahkemesi yargı çevresinin; Amasya, Artvin, Çorum, Giresun, Ordu, Rize, Samsun, Sinop, Tokat, Trabzon,

2-Dilekçeyi hazırlayan herkes mutlaka adres, tc bilgilerini doğru olarak yazmalı. Zira yazışmalar belirttiğiniz adrese gelecek.

3-Bu dava dilekçe örneği, davanın avukat olmaksızın açılması durumuna göre hazırlandı. Avukat ile açılması halinde avukat zaten dilekçe dilini ve şeklini kendisi düzeltecektir.

4-Dava dilekçesi aklımıza gelen tüm ihtimaller değerlendirilerek yazıldı. Yazılan her şey herkesi ilgilendirmeyebilir. Bu sebeple sizi ilgilendirmeyen kısımlar silinerek kendi dilekçeniz oluşturulmalıdır. bazı cümleleri, kelimeleri ve dilekçenin yazı karakterini kendinize göre değiştirmeniz, noktalama ve imla hatalarını da düzeltmeniz uygun olacaktır. özellikle yorumsal kısımları tekrar kendi cümlelerimizle yazmak. Mevzuat kısmında oynama yapmanıza gerek yok. Bu dilekçe özel olarak YÖK kanununa tabi olanlara hazırlandı.

5-Özellikle hukuki gerekçelerden sonra yapılan yorumlar tamamen dilekçeyi yazan kişilere aittir. Dolayısıyla bu kısımlar aynı şekilde kullanılmaması önemle tekrar belirtilmektedir. Zira bu yorumlar kimi zaman ağır eleştiriler de içerdiğinden herkesin kullanmak istememesi normaldir. Kısacası bu yorumlar bir yandan durumu anlatmak diğer yandan olayı yorumlamak için kullanılmıştır. Hakarete varmayan kendi yorumlarınızı eklemenizde sakınca yok.

6-Davalar adli yardım talepli açılabilir. Şöyle ki dava dilekçesinin başına bu durum belirtildi. Böylece dava ilk kez açılırken harcın tamamı ödenmiyor. Galiba normal olursa 200 adli yardım olursa sadece posta parası alınırsa 10 tl, hatta bizzat danıştayda başvuru yapılırsa o da alınmaz. Ancak adli yardım talebinde üzerine ev araba olmayan ve başka geçim kaynağı da kalmamış olanlar kesin faydalanır diğerleri hakimin takdiri. Ayrıca kaymakamlıklardan fakirlik belgesi de alınarak adli yardım kolaylaştırılabilir. Adli yardım olmasın diyenler dilekçenin başındaki ADLİ YARDIM TALEPLİDİR kısmını silsinler

22