20
T.C. ANAYASA MAHKEMESİ BİREYSEL BAŞVURU FORMU ÖNCELİK VERİLEREK İVEDİ İNCELEME TALEPLİ BAŞVURU 29 Ekim 2016 tarihli 675 sayılı KHK ile hiçbir delil gösterilmeden, savunmam alınmadan, neyle suçlandığım açıklanmadan memuriyetten ihraç edildim ve tüm sosyal haklarım elimden alınmıştır. Darbe teşebbüsüyle ve OHAL’in ilan edilme gerekçesiyle hiçbir ilgim ve bilgim olmamasına rağmen Anayasanın birçok hükmü ihlal edilerek (AY m. 15, 35, 36, 38, 121 gibi) yapılan ağır hak ihlallerine derhal son verilmesi açısından, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 68 ve 71/1. maddeleri gereğince başvuruya öncelik verilerek ivedi olarak incelenip karar verilmesini talep ediyorum. 1

dilekceburada · Web viewSayın Yüksek Mahkemenizin kanunsuz suç ve ceza olmayacağına dair 2015/85 E. 2016/3 K. 13.01.2016 tarihli kararında bu konuda şöyle denilmektedir;

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

T.C.

ANAYASA MAHKEMESİ

BİREYSEL BAŞVURU FORMU

ÖNCELİK VERİLEREK İVEDİ İNCELEME TALEPLİ BAŞVURU

29 Ekim 2016 tarihli 675 sayılı KHK ile hiçbir delil gösterilmeden, savunmam alınmadan, neyle suçlandığım açıklanmadan memuriyetten ihraç edildim ve tüm sosyal haklarım elimden alınmıştır. Darbe teşebbüsüyle ve OHAL’in ilan edilme gerekçesiyle hiçbir ilgim ve bilgim olmamasına rağmen Anayasanın birçok hükmü ihlal edilerek (AY m. 15, 35, 36, 38, 121 gibi) yapılan ağır hak ihlallerine derhal son verilmesi açısından, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 68 ve 71/1. maddeleri gereğince başvuruya öncelik verilerek ivedi olarak incelenip karar verilmesini talep ediyorum.

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 59. maddesine göre hazırlanmıştır.

BİREYSEL BAŞVURU FORMU

I. KİŞİSEL BİLGİLER

A. GERÇEK KİŞİLER İÇİN

BAŞVURUCUNUN

1- T.C. KİMLİK NUMARASI:

2- ADI: 3 - SOYADI:

X

4- CİNSİYETİ: ERKEK: KADIN:

5- UYRUĞU: Türkiye Cumhuriyeti

6- MESLEĞİ: GÜN AY YIL

7- DOĞUM YERİ VE TARİHİ: / / /

8- YAZIŞMA ADRESİ:

9- TELEFON NUMARASI VE ELEKTRONİK POSTA ADRESİ

a- EV :

b- İŞ :

c- CEP :

ç- ELEKTRONİK POSTA ADRESİ :

AVUKATININ

1- ADI: 2 - SOYADI:

3 - YAZIŞMA ADRESİ:

4- TELEFON NUMARASI VE ELEKTRONİK POSTA ADRESİ

a- EV:

b- İŞ:

c- CEP:

ç- ELEKTRONİK POSTA ADRESİ:

II. AÇIKLAMALAR

A- Kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti:

2008 yılında …. Üniversitesi Tıp Fakültesindeki öğrenimimi başarı ile tamamladım . … yılında girdiğim Tıpta Uzmanlık Sınavı sonrasında aldığım puana göre merkezi yerleştirme ile Marmara Üniversitesi … bölümü … Anabilim Dalı Başkanlığında Asistan olarak göreve başladım. … tarihinde asistanlık eğitimini tamamladıktan sonra … görev yaptım. Son görev yerim ise …’dir. (bu ilk kısımda herkes mesleki konumuna göre çok uzun olmamak üzere durumunu anlatabilir. Asistanlık sonrası uzmanlık, sonrasında akademik unvanların kazanılma süreci vb. gibi)

Bu paragrafta Araştırma görevlisi, yrd. doç, doç veya prof olarak herkes mesleki başarılarını kısaca anlatabilir. Alanında marka olanlar özellikle durumun belirtmeli. Uluslararası tanınırlık, dünyanın duyduğu önemli ameliyatlar vb. Ifde edilebilir. Her türlü başarılar anlatılabilir.

Mesleki başarılar ve üstünlüklere ilişkin belge örnekleri de ek olarak konulabilir.

Ek sayısını istenilen miktarda arttırılabilir.

15 Temmuz 2016 günü gerçekleşen darbe girişiminin ardından 20/07/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde üç ay süreyle olağanüstü hal ilan edilmiş ve bu kapsamda farklı tarihlerde olağanüstü hal kararnameleri çıkarılmıştır. Bu kararnameler ile çok sayıda kamu görevlisi başka bir işleme gerek kalmaksızın ve herhangi bir soruşturma yapılmaksızın yürüttüğü kamu görevinden bir daha geri dönmemek üzere çıkarılmıştır.

Darbe girişiminden sonra hiçbir gerekçe gösterilmeden… tarihinde görevden uzaklaştırıldım. (Görevden uzaklaştırma yok ise bu maddeyi silinmeli)

Ardından olağanüstü hal kapsamında çıkarılan ve 29.10.2016 tarihli ve 29872 sayılı resmi gazetede yayınlanan 29/10/2016 tarih ve 675 sayılı kanun hükmünde kararname ile … Tıp Fakültesi .. bölümü .. Anabilim Dalı Başkanlığındaki görevimden bir daha kamu hizmetinde görevlendirilmemek üzere çıkarıldım.

Meslekten çıkarılmama neden olan KHK’nin 1.maddesi şu şekildedir;

MADDE 1- “(1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilir.

(2) Birinci fıkra gereğince kamu görevinden çıkarılan kişilerin, mahkûmiyet kararı aranmaksızın, rütbe ve/veya memuriyetleri alınır ve bu kişiler görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; bunların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bunların silah ruhsatları, gemi adamlığına ilişkin belgeleri ve pilot lisansları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar. Bu kişiler hakkında bakanlıkları ve kurumlarınca ilgili pasaport birimine derhal bildirimde bulunulur. Bu bildirim üzerine pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilir.

(3) Birinci fıkra kapsamında kamu görevinden çıkarılanlar, varsa uhdelerinde taşımış oldukları büyükelçi, vali gibi unvanları ve müsteşar, kaymakam ve benzeri meslek adlarını ve sıfatlarını kullanamazlar ve bu unvan, sıfat ve meslek adlarına bağlı olarak sağlanan haklardan yararlanamazlar.”

KHK’nın 1.maddesinin 1 fıkrasında belirtilen Ekli (…) sayılı listenin … sırasında ismim yer aldığından mesleğim ile ilişiğim kesilmiş, KHK hükmü gereği bu durum ayrıca tarafıma bildirilmemiştir. KHK’nin resmi gazetede yayınlanma tarihi 29/10/2016 olup aşağıda yazılı gerekçelerle 30 günlük yasal süresi içerisinde sayın yüksek mahkemeye başvuru yapılması zaruret halini almıştır.

B- Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenlerle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar:

Yüksek mahkemenize yapılan başvuruda “Adil Yargılanma Hakkı, Lekelenmeme Hakkı (AY.m15, m.38, AİHS m.6)”, “Suçta ve Cezada Kanunilik şartı (AİHM m.7)” Hak Arama Hürriyeti (AY. m.36)”, “etkili başvuru hakkı(AİHS m.13 ve AY.40.m) ihlal edilmiştir. Şöyle ki;

15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi sırasında evimde idim ve yaşananları herkes gibi basın kuruluşları vasıtasıyla öğrendim.(tatilde olan, ameliyatta olan, nöbette olan kendine göre durumunu yazmalı) Hiçbir şekilde tasvip etmediğim hain darbe girişimi ile en ufak bir ilgim ve ilişkim olmamasına rağmen mesleğimle ilişiğim kesilmiştir.

Bu kapsamda hakkımda hiçbir soruşturma işlemi yapılmamış, ifadem alınmamış, meslekten ihracıma neden olan suçlama ile ilgili olarak hiçbir bildirim yapılmamıştır. İsmimim KHK ‘nin ekinde yer alan listeye nasıl girdiği ve söz konusu listenin nasıl hazırlandığı bile belli değildir.

… tarihleri arasında 6 yıl …. öğrenim gördükten sonra mesleğe başladım ve .. süredir .. olarak bu görevi ifa etmekte idim. Bilindiği üzere Yükseköğretim Kurumu mensupları diğer devlet memurlarından farklı olarak 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununu ve yine bu kurum personeline özel çıkarılan kanun hükümlerine tabidirler. Bu sebeple özlük ve disiplin işlemleri bu özel yasalara ve bunlara bağlı olarak çıkarılan diğer mevzuat hükümlerine göre yürütülmek zorundadır. 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu 20.maddesinde de, özel kanunlarda hüküm bulunmaması hainde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine göre işlem tesis edileceği belirtilmektedir.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 53.maddesinin (b) fıkrasında öğretim elemanlarına, memur ve diğer personele uygulanabilecek disiplin cezaları; uyarma, kınama, yönetim görevinden ayırma, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması, üniversite öğretim mesleğinden çıkarma ve kamu görevinden çıkarma olarak sayılmıştır.

53.maddenin (a) fıkrasında ise disiplin amirleri ve kurulları şu şekilde belirtilmiştir;

a. Yükseköğretim Kurul Başkanı Yükseköğretim Kurulu ile üniversite rektörlerinin, rektör üniversitenin, dekan fakültenin, enstitü ve yüksekokul müdürleri enstitü ve yüksekokulların, bu birimlerin genel sekreter veya sekreterleri de sekreterlik personelinin disiplin amirleridir. Üniversite ve bağlı birimlerinin yönetim kurulları aynı zamanda disiplin kurulu olarak görev yaparlar. Disiplin kurullarında profesörlerle ilgili hususların görüşülmesinde doçent ve yardımcı doçentler, doçentlerle ilgili hususların görüşülmesinde de yardımcı doçentler disiplin kurullarına alınmazlar.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 60.maddesinin b fıkrasında; “Yükseköğretim kurumlarından, mahkeme veya disiplin kararları ile çıkarılanlar hariç olmak üzere herhangi bir nedenle kendi isteği ile ayrılan öğretim üyeleri başvuruları üzerine bu Kanun hükümleri çerçevesinde kadro koşulu aranmaksızın tekrar ayrıldıkları yükseköğretim kurumlarına dönebilirler.” Denilerek yükseköğretim kurumlarındaki görevden ayrılmanın; mahkeme kararı, disiplin kararı veya çalışanın kendi isteği ile ayrılması olmak üzere üç şekilde olabileceği yasal olarak belirlenmiştir.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 65.maddesinin (a) fıkrasının (9) nolu bendinde “Öğretim elemanları, memur ve diğer personel ile öğrencilerin disiplin işlemleri, disiplin amirlerinin yetkileri ve disiplin kurullarının teşkili ve çalışması ile ilgili hususların” yönetmelik ile düzenleneceği belirtilmiştir.

2547 sayılı Yasanın 53 ve 65.maddesinin 9.fıkrası doğrultusunda hazırlanan Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği ise yükseköğretim kanununa tabi olanların disiplin işlemlerine dair detaylı düzenlemeler içermektedir.

Yönetmeliğin 2.maddesi; “Yükseköğretim üst kuruluşları ile yükseköğretim kurumlarının yönetici ve öğretim elemanları ile memur ve diğer personeline ilişkin disiplin soruşturması, görevden uzaklaştırma ve itiraz usulleri ile uygulama şekli bu yönetmelikte gösterilmiştir.” İfadesini içermektedir.

Kamu görevinden çıkarmaya neden olan fiiller ise yönetmeliğin 10.maddesinde sayma suretiyle belirtilmiştir. Ancak KHK ile tarafıma yöneltilen suçlama, yönetmelikte sayılan disiplin suç tipleri arasında yer almamaktadır. Her ne kadar Anayasa Mahkemesinin güncel kararlarına göre kanun haricinde daha alt dereceli düzenlemeler ile disiplin cezası verilemeyeceği karara bağlanmış olsa da, bir gecede çıkarılan ve kaynağının ne olduğu belli olmayan Kanun Hükmünde Kararnameler yerine bu işi düzenleyen ve halen hukuk düzeni içerisinde varlığına sonuç bağlanabilen mevzuat hükümlerine uyulması en azından hukuki güvenlik sağlama adına kabul edilebilir niteliktedir.

Yönetmeliğin III nolu bölümünde disiplin soruşturmasının usulleri ve disiplin soruşturmasına yetkili kişi ve kurullar belirlenmiştir. Buna göre 17.maddede soruşturmaya yetkili amirler sıralanmış, rektörün bütün üniversitenin disiplin amiri olduğu belirtilmiştir. 23.maddede ise disiplin soruşturma yapılış şekli; “Soruşturmacı tanık dinler, keşif yapabilir ve bilirkişiye başvurabileceği gibi bunları gerektiğinde istinabe sureti ile de yaptırabilir. Her soruşturma işlemi bir tutanakla tesbit olunur. Tutanakta, işlemin nerede ve ne zaman yapıldığı, işlemin mahiyeti, kimlerin katıldığı, ifade alınmış ise, soruları ve cevapları belirtecek şekilde düzenlenir ve soruşturmacı, katip ile ifade sahibi veya keşif sırasında hazır bulundurulanlar veya belge sorumlularınca imzalanır…” şeklinde anlatılmıştır.

Yönetmeliğin 24.maddesi SAVUNMA HAKKINI düzenlemektedir. Hüküm aynen şu şekildedir; “madde 24 - SAVUNMA ALINMADAN DİSİPLİN CEZASI VERİLEMEZ. Soruşturmayı yapanın veya disiplin kurulunun yedi günden az olmamak üzere verdiği süre içerisinde veya belirtilen bir tarihte savunmasını yapmayanlar savunma hakkından vazgeçmiş sayılırlar. Sanığa gönderilen yazıda, hakkında disiplin soruşturması açılan fiilin neden ibaret bulunduğu, savunmasını belirtilen sürede yapmadığı takdirde savunmasından vazgeçmiş sayılacağı bildirilir.”

Yönetmeliğin 25.maddesinde ise; “Soruşturma sona erince bir rapor düzenlenir. Raporda soruşturma onayı, soruşturmaya başlama tarihi, soruşturulanın kimliği, resmi sıfatı, suç konuları, soruşturmanın safhaları, deliller, alınan savunma özetlenir. Her suç maddesi ayrı ayrı tahlil edilerek delillere göre suçun sabit olup olmadığı tartışılır, uygulanacak ceza teklif edilir. Varsa belge asıl veya suretleri bir dizi pusulasına bağlanarak rapora eklenir. Rapor gecikilmeden onay merciine tevdi edilir.” Denilmektedir.

Yönetmeliğin V nolu bölümünde disiplin cezalarının uygulanmasına ilişkin hususlar düzenlenmiş,  33.maddedin (d) fıkrasında; KAMU GÖREVİNDEN ÇIKARMA CEZASININ DİSİPLİN AMİRLERİNİN BU YOLDAKİ İSTEĞİ ÜZERİNE, YÜKSEK DİSİPLİN KURULU KARARI İLE VERİLECEĞİ belirtilmiştir

Yukarıda özet olarak sunulan YÖK personeline özel mevzuat hükümlerinin Anayasal dayanakları ise Anayasa’nın 129.maddesinin 2.fıkrasında yazılı; “Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.” şeklindeki hüküm ile adil yargılama hakkını da düzenleyen Anayasa’nın 36.maddesinde yazılı; “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” şeklindeki hükümdür.

Konuya ilişkin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Adil Yargılanma Hakkı başlıklı 6.maddesinin 3.fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde de; Bir suç ile itham edilen herkesin; b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak; ve c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak;” haklarının bulunduğu belirtilmiştir.

Referans olarak başvurulacak diğer bir yasa da 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu olup 129.maddesinin ikinci fıkrasında; “Hakkında memurluktan çıkarma cezası istenen memur, (…) (2) soruşturma evrakını incelemeye, tanık dinletmeye, disiplin kurulunda sözlü veya yazılı olarak kendisi veya vekili vasıtasıyla savunma yapma hakkına sahiptir. (2), 130. Maddesinde – Devlet memuru hakkında savunması alınmadan disiplin cezası verilemez.” Şeklinde açık kanuni düzenlemeler içermektedir.

Kendi isteğim dışında mesleğimden ve kamu görevinden ne şekilde olursa olsun cebren çıkarılmış olmamın bir disiplin cezası olduğunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır. Yukarıda özet olarak sunulan Anayasa, AİHS, YÖK personeline özel kanun ve yönetmelik ile DMK’nin hükümlerine bir bütün halde bakıldığında en önemli ortak nokta SAVUNMA HAKKIDIR. Savunma hakkının adil bir şekilde kullandırılması için yapılması gereken ise adil bir disiplin soruşturması ve akabinde gerekirse disiplin kovuşturması yapılmasıdır. Ancak mesleğimden çıkarılırken hakkımda hiçbir soruşturma yapılmamış, ne ile suçlandığım kimse tarafından anlatılmamış ve halen yürürlükte olan mevzuatta yazılı bu yöndeki haklarım kullandırılmayarak adil yargılanma hakkım ve savunma hakkım alenen ihlal edilmiştir. (AİHS m.6. ve AY.m.36) Yıllarca zihnen ve bedenen yorularak bileğimin hakkıyla kazandığım mesleğim, kim tarafından nasıl hazırlandığı belli olmayan bir listeye ismimim yazılması ile elimden zorla alınmıştır. Bu durum açık bir yargısız infaz örneğidir.

Olağanüstü Hal ilanı ve bu dönemde çıkarılacak kanun hükmünde kararnamelere ilişkin hükümleri havi Anayasal ve yasal düzenlemelerde; savunma hakkının ve adil yargılanma hakkının kısıtlanabileceğine dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Şahsıma isnat edilen suçlamaların yasal mevzuat uyarınca yapılacak bir disiplin soruşturması ile tespiti ve iddiaların sübutu halinde cezalandırılmam pekala mümkündür. Ancak şahsımla ilgili olağan yöntemler terk edilip olağanüstü yöntemlere başvurulmuş olmasının somut bir gerekçesi yoktur.

Söz konusu KHK’nın girişinde belirtilen amaç ve kapsamı şöyledir; Olağanüstü hal kapsamında bazı tedbirler alınması; Anayasanın 121 inci maddesi ile 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 4 üncü maddesine göre, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nca 3/10/2016 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Meslekten çıkarılmamın 15 Temmuz günü gerçekleşen hain darbe girişimi ile hiçbir ilgisi yoktur. Yasadışı hiçbir terör örgütü, oluşum, grup veya yapı ile de hiçbir irtibatım, üyeliğim, mensubiyetim, ilişkim yahut iltisakım da bulunmamaktadır. Ancak buna rağmen somut herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin meslekten ilişiğimin kesilmiş olması tamamen hukuka aykırıdır. Darbe girişimi ile hiçbir ilgim olmamasına rağmen “olağanüstü hal kapmasında kamu personeline ilişkin bazı tedbirler” şeklinde tarif edilen soyut ve hukuki olmayan bir gerekçe ile olağanüstü hal tedbiri olarak meslekten çıkarılmış olmam Anayasa’nın 2. maddesinde tanımlanan hukuk devleti ilkesinin yok kabul edilmesidir. Zira bilindiği üzere olağanüstü hal kapsamında bile Anayasanın 2.maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesi askıya alınamaz. Hukuk devleti Anayasa’da öngörülen sınırlar korunmak şartıyla her hal ve şartta ayaktadır. Kamuoyundan takip edildiği üzere çıkarılan olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri meclise de sunulmuş değildir. Ancak şekle ilişkin bu husus bireysel başvurunun konusu olmasa da bu kanun hükmünde kararnamenin doğrudan birel hakları ihlal etmesi sebebiyle konu, kapsam, süre ve yer bakımından sayın yüksek mahkemenizce incelenmesi ve birel bir hak ihlaline neden olup olmadığına karar verilmesini engelleyen hiçbir düzenleme de bulunmamaktadır. Aksi durum hukuk devleti ilkesinin de KHK ile ortadan kalktığı gibi son derece vahim bir durumu netice verecektir.

Hak ihlaline neden olan durumun OHAL’e neden olan şiddet olayları ile ilgili olması gerektiği aksi takdirde hukukun üstünlüğü ilkesine aykırılık oluşacağı Baka/Macaristan, Büyük Daire, 23.6.2016, No. 20261/12 kararında da belirtilmiştir. Bu karar ışığında, darbe ve şiddet eylemleri ile hiçbir ilgisi olmayan bir doktorun  “olağanüstü hal kapmasında kamu personeline ilişkin bazı tedbirler” torba gerekçesi içerisine sokulması aklen, hukuken ve vicdanen mümkün değildir.

Anayasanın, temel hak ve özgürlüklerin olağan durumlardakinden daha çok sınırlandırılmasına izin veren 15. ve 121. Maddelerinin açık metninden de anlaşılacağı üzere olağanüstü halin dayanağını Anayasadan ve Anayasanın üstünlüğü ilkesinden alan hukuksal bir kurum olup olağanüstü halin ilânını gerektiren hallere bağlı olarak yürürlüğe konulan ve bu hallerin ortadan kalkması durumunda sona eren geçici bir rejimdir. Oysa geçici tedbirleri içermesi gereken bir halde hiçbir gerekçe gösterilmeden kalıcı olarak mesleğimden çıkarılmam ve bir daha kamu görevine alınmayacağıma dair hükümle Anayasanın 70.maddesinde belirtilen haktan mahrum bırakılmam, istisnai ve geçici olması gereken bir durumun sürdürülebilir ve genel hale getirildiğini göstermektedir. Yine olağanüstü hale imkan tanıyan Anayasa’nın 15.maddesinin son cümlesinde; “suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” Denilerek, masumiyet karinesinin olağanüstü hallerde dahi askıya alınamayacağını açıklamaktadır. Oysa KHK metninde mahkumiyet şartı aranmaksızın meslekten çıkarılmama karar verilmiştir. Burada ifade edilen mahkumiyetin disiplin hukuku ve ceza hukuku açısından da ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Zira ceza hukuku bakımından alınacak her bir mahkumiyet kararı dahi disiplin hukuku anlamında bir sonuç doğurmamaktadır. Ceza Hukuku anlamında alınacak ve yargı yollarının tükenmesi ile kesinleşecek bir mahkumiyet kararının disiplin hukuku alanında sonuç doğurması ancak özel yasalarda öngörülen mahkumiyet sınırının aşılması ile mümkündür. Örneğin basit suçlar sebebiyle alınmış 1 yıldan az kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı disiplin hukuku açısından memuriyete halel getirmeyecektir. Oysa KHK hükmünde mahkumiyet şartı aranmaksızın denilerek meslekten çıkarma kararına neden olacak bir disiplin suçu olmadığı da kabul edilmektedir. KHK metninde ise ekli listede ismi bulunanlar ile ilgili olarak; “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan;”, şeklinde bir tarif yapılmış ancak ekli listedeki hangi şahsın hangi grubun, yapının yahut oluşumun üyesi, mensubu yahut iltisaklısı olduğu belirtilmemiş, özelde ise şahsıma yönelik hangi grubun mensubu, üyesi olduğum yahut kimle iltisaklı olduğum anlatılmamıştır. Ayrıca seçimlik hareketlerle ilgili ceza yasamızda kanunilik şartına uygun bir suç tipi de bulunmamaktadır. Yani Türk Ceza Kanununda Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan;”,, şeklinde bir suç tarifi de yapılmamıştır.

Hakkımda herhangi bir yargılama olmaksızın, hangi örgütün ya da grubun, oluşumun, yapının üyesi olduğum belirtilmeksizin yuvarlak bir cümle ile, varlığı yokluğu belli olmayan oluşum, grup yahut örgütlere üyelik, mensubiyet veya iltisak sebebiyle KHK ekindeki listeye ismim yazılarak meslekten çıkarılmış olmam, masumiyet karinesinin ve lekelenmeme hakkının (AY.m.38) ihlal edildiğini hiçbir şüpheye mahal bırakmaksızın açıklamaktadır. Esasen olması gereken iddia olunan örgüte mensubiyetimin hiçbir şüpheye mahal bırakmaksızın yetkili makamlarca ispatıdır ancak bu aşamada yetkili makamlar suçluluğu ispata çalışmamakta önce maddi ve manevi şahsiyetimi lekelemekte, sonrasında masumiyetimi ispata zorlamaktadır. Keza Sayın Cumhurbaşkanımızın KHK’ler neticesinde mesleğinden atılanlar ile ilgili olarak; “şu var ki at izi it izine karıştı” Sayın Başbakanımızın ise “…Her ilde kriz merkezleri kuracağız ve kendisine haksızlık yapıldığını düşünenler bu merkezlere başvuracak& şeklindeki beyanları “önce lekelen, sonra temizlen” şeklinde yeni bir hukuk anlayışının sürece hakim olduğunu göstermekte, bireysel başvuruya konu KHK’nin bu yönüyle de hak ihlalindeki durumunu ortaya koymaktadır.

Sayın yüksek mahkemenizin 14.1.2015 tarihli ve E.2014/100, K.2015/6 sayılı kararında, “…söz konusu düzenlemelerin içerik bakımından da belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli olması gerekir. Bu açıdan kanunun metni, bireylerin hangi somut fiil ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belirli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkan verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır. Bu nedenle, belirli bir kesinlik içinde kanunda hangi fiile hangi hukuksal yaptırımın bağlandığının bireyler tarafından bilinmesi ve eylemlerin sonuçlarının öngörülebilmesi gerekir.” Denilmektedir. Sayın yüksek mahkemenin kanun için öngördüğü bu durumun KHK’ler bakımından da aynen geçerli olduğunda şüphe yoktur.

Sayın Yüksek Mahkemenizin kanunsuz suç ve ceza olmayacağına dair 2015/85 E. 2016/3 K. 13.01.2016 tarihli kararında bu konuda şöyle denilmektedir; Anayasa’nın 38.maddesinde yer alan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca, hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir.”

KHK ile meslekten çıkarılmış olmama rağmen aynı KHK’de bu işleme karşı ne tür bir hukuki yola başvurulacağı açıkça belirtilmemiştir. Bu durum başvuru hakkının ve hak arama hürriyetinin ihlali manasına gelmektedir. (AY m.36, 40 ve AİHS m.13)

C- Başvurucuların güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının açıklanması:

675 sayılı KHK’nin bir hükmü ve bu hükmün eki olan bir liste ile hiçbir isnat yöneltilmeksizin ve kendimi savunma imkanı verilmeden,  olağanüstü halin istisnai sınırları dışına çıkılarak meslekten çıkarılmam, bu ağır yaptırım karşısında ne tür bir başvuru hakkımın bulunduğunun kanun hükmünde kararnamede belirtilmemiş olması, meslekten ihracıma neden olan terör örgütü, yapı, grup veya oluşumun isminin KHK’de açık olarak belirtilmemesi ve benim üye mi mensup mu yoksa iltisaklı mı olduğumun da açıklanması, hakkımda verilmiş bir yargı kararı olmadığı gibi tek bir adli yahut idari soruşturma da bulunmaması, adil yargılanma hakkı, lekelenmeme hakkı, etkili başvuru hakkı ve masumiyet karinesi hakkının açık şekilde ihlal edildiğini göstermektedir.

Ne şekilde ve kim tarafından hazırlandığı belli olmayan bir listede ismimin bulunması, bu sebeple KHK’nin amaç ve kapsam maddesine de aykırı olarak meslekten çıkarılmam ve hatta tekrar kamu görevine girmemin engellenmesi, kazanılmış haklarımın herhangi bir işlem yapılmaksızın elimden alınması karşısında hiçbir hak arama yolunun gösterilmemiş olması yukarıda sayılı hakların ihlal edildiğini izah ve ispat etmektedir.

III- BAŞVURU YOLLARININ TÜKETİLDİĞİNE İLİŞKİN BİLGİLER

A. Başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin aşamalar:

Olağanüstü Hal kapsamında çıkarılan ve 29/10/2016 günü resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 675 sayılı Kanun Hükmünde kararname ile mesleğimden çıkarıldım.

Her ne kadar Anayasa’nın 148.maddesinde; “Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.” Denilse de somut başvuruda anılan KHK’nin şahsım yönünden uygulanması sebebiyle ortaya çıkan bireysel hak ihlalinin tespiti amaçlanmaktadır. Ve Türk yargı sistemi içerisinde bu durumun çözüme kavuşturulacağı başka bir yargı yolu da bulunmamaktadır. Bu sebeple başkaca herhangi bir yargı yoluna başvurulmadan sayın yüksek mahkemenize bireysel başvuru yapılmak durumunda kalınmıştır.

B- Başvuru yollarının tüketildiği veya başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarih:

1- KARARI VEREN MAHKEME/MERCİİ/ MAKAM: Bakanlar Kurulu

2- KARARIN TARİHİ VE SAYISI: 29 Ekim 2016 tarih ve 29872 sayılı Resmi Gazete

3- TEBLİĞ VEYA ÖĞRENME TARİHİ: 29 Ekim 2016 (öğrenme)

C- Başvuru mazeret nedeniyle süresi içinde yapılamamışsa buna dair açıklamalar:

1- MAZERET NEDENİ:

2- MAZERETİN BAŞLANGIÇ VE BİTİŞ TARİHİ

a- BAŞLANGIÇ TARİHİ : / /

b- BİTİŞ TARİHİ : / /

3- MAZERETE İLİŞKİN BELGELER:

İTİRAZ YOLUYLA ANAYASAYA AYKIRILIK İDDİASI

         Anayasa’nın 120.maddesinde; “Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddî belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması hallerinde, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulunun da görüşünü aldıktan sonra yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilân edebilir.” Denilmektedir.

          Anayasa’nın 121. Maddesinde ise; Anayasanın 119 ve 120 nci maddeleri uyarınca olağanüstü hal ilânına karar verilmesi durumunda, bu karar Resmî Gazetede yayımlanır ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağırılır. Meclis, olağanüstü hal süresini değiştirebilir, Bakanlar Kurulunun istemi üzerine, her defasında dört ayı geçmemek üzere, süreyi uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.” denilmektedir.

         2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun Kanun hükmünde kararname başlıklı 4.maddesinde; “Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda Anayasanın 91 inci maddesindeki kısıtlamalara ve usule bağlı olmaksızın, kanun hükmünde kararnamemeler çıkarabilir. Bu kararnameler Resmi Gazete'de yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur.” Denilmektedir. Ancak başvurucu açısından bireysel bir kısım hakları ihlal eden 670 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin meclisin onayına sunulup sunulmadığına dair kamuoyunun şüpheleri bulunmaktadır.

         Anayasa’nın 15.maddesi ise; “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

        (Değişik: 7/5/2004-5170/2 md.) Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” Denilmektedir.

       Olağanüstü hal Anayasa’da belirtilen şartların oluşması halinde ülke düzeni ve güvenliği açısından başvurulacak bir rejim olmakla birlikte, hukuk devleti ilkesinin tüm alanlarında düzenleme özgürlüğü tanınan kalıcı bir rejim de değildir. Ayrıca olağanüstü hal döneminde alınacak olan tedbirlerin Anayasa’nın 15.maddesinde belirtilen sınırların dışında tesis edilmesi mümkün değildir. Anayasa’nın 148.maddesinde şekil ve esas bakımından incelenmeyeceği belirtilen olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelerinin, Anayasa’da belirtilen sınırların dışında taşması halinde yargı denetimine konu edilemeyeceğinin düşünülerek hareket edilmesi daha en başta Anayasa’nın 15.maddesini amaçsız kılmaktadır. Bu durumda hakları muhtel olanların da iç hukuk düzeni içerisinde mağduriyetlerini giderecek bir yol ve yöntemi de kalmayacaktır ki bu durum Anayasa’nın 2.madesinin de yok kabul edilmesi anlamına gelir. Oysa olağanüstü hal geçici ve istisnai olduğu gibi sınırları da Anayasa ile çizilmiştir. Sınırın dışına çıkan her bir düzenlemenin itiraz yoluyla sayın yüksek mahkemenizce karara bağlanacağında hiçbir şüphe yoktur. Aksi bir kabul Anayasa’nın da üstünde yetkilerin KHK ile Bakanlar Kuruluna tanınması anlamına gelir ki böyle sığ bir anlayış Anayasa ile koruma altına alınan tüm hakların ve hukuk devleti düzenlemelerinin tehlikeye atılması demek olur.

      675 sayılı KHK’nin Kamu personeline ilişkin tedbirler başlıklı 1.maddesindeki ifade şudur; “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan;”,  İşte mesleğimden çıkarılmasına neden olan sadece bu cümledir. Bu cümle Anayasa’nın 2.maddesinde yazılı hukuk devleti ilkesinin yok kabul edilmesidir. Zira Bakanlar kurulundaki sınırlı sayıda üst düzey kamu görevlisinin onbinlerce kamu görevlisi hakkında tek bir hüküm ve ekli listeler ile karar verebilme, onların tekrar kamu görevine girmeyeceklerine dair karar alma hak ve salahiyetleri Anayasa’da tanımlanmamıştır. Kamu görevinden çıkarılmamın 15 Temmuz darbe girişimi ile ne tür ilişkisinin olduğu somut olarak ispatlanmadıktan sonra kazanılmış haklarımdan acele tedbirler ile mahrum edilmem hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmaz. Kaldı ki Anayasa’nın 15.maddesinde olağanüstü halde bile masumiyet karinesi esas kabul edilmiştir. Bakanlar kurulunun Anayasa’nın bu amir hükmünün dışına çıkarak nasıl ve kimler tarafından hazırlandığı belli olmayan bir liste üzerinden onbinlerce kişinin mesleğini elinden alması en başta masumiyet karinesinin de yok sayılması, olağanüstü hal kapsamında tanınan KHK yetkilerinin dışına çıkıldığı ve keyfi uygulamalara dönüldüğünü izah ve ispat etmektedir. Bu açıdan anılan KHK’nin bu hükmü Anayasa’nın 2. Ve 15.maddelerine de aykırılık içerdiğinden bu hususun da sayın yüksek mahkemenizce tespiti ve karara bağlanması talep olunmaktadır.

VI- DİĞER BİLGİLER

A- Başvurucunun Anayasa Mahkemesi önünde devam eden bir başka başvurusu varsa numarası: Devam eden başka bir başvuru bulunmamaktadır. (VARSA YAZINIZ)

B- Başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebi ve bunun gerekçesi:

1-TALEBİ YOK: Başvurucunun ismi zaten bir OHAL KHK’sı ile afişe edilmiş ve damgalanmış olup bu noktadan sonra hiçbir gizlilik talebinin hiçbir anlamı olmayacaktır.

2-TALEBİ VAR:

GEREKÇESİ:

V- SONUÇ TALEPLERİ

Yukarıda açıklanan gerekçelerle işbu bireysel başvuruya konu edilen kararın;

Adil Yargılanma Hakkı, Lekelenmeme Hakkı (AY.m15, m.38, AİHS m.6)”,  “Suçta ve Cezada Kanunilik şartı (AİHM m.7)”, Hak Arama Hürriyeti (AY. m.36)”, “etkili başvuru hakkı(AİHS m.13 ve AY.40.m) ihlal ettiğine hükmedilmesine,

Uğradığım manevi zarara karşılık olarak 1.000.000 ( bir milyon) TL tazminatın ödenmesine, (tazminat miktarı daha az veya daha çok olarak bireysel olarak belirlenebilir)

Başvuru giderlerinin başvurana ödenmesine,

Başvuruya öncelik verilmesine,

675 sayılı kanun hükmünde kararnamenin 1.maddesinin Anayasa’nın 2. Ve 15.maddelerine aykırılığının tespitine,

Bu başvuru formunda vermiş olduğum bilgilerin doğru olduğunu; formdabelirtilen bilgilerde, adreslerimde veya başvuruyla ilgili koşullarda herhangi birdeğişiklik meydana geldiğinde Mahkemeye bildireceğimi beyan ederim.

Başvurucu : Temsilcisi/Avukatı :

Tarih:

İmza:

EKLER:

1- Başvuru formunun özeti

2- Başvuru harcının ödendiğine dair belge

3- Nüfus cüzdanı örneği, başvurucu yabancı ise geçerli kimlik belgesi

4- 675 Sayılı KHK

5- Memuriyet süresince tutulan Sicil Kayıtları (VARSA EKLENSİN)

6- Takdirler, Taltifler, Ödüller

7- .......

NOT:

· BAŞVURU EN GEÇ 28 EKİM 2016 TARİHİNE KADAR YAPILMALIDIR.

· BAŞVURU ŞAHSEN VEYA VEKÂLETNAMELİ AVUKAT İLE YAPILABİLİR.

· BAŞVURUCU ANKARADA İSE ANAYASA MAHKEMESİ’NE GİDEREK, HARİCİNDEKİ YERLER İÇİN BULUNDUĞU YERDEKİ MAHKEMELER ARACILIĞI İLE YAPILABİLİR.

· TAZMİNAT MİKTARINI HERKES KENDİ DURUMUNA GÖRE DEĞİŞTİREBİLİR. TALEP EDİLEN MİKTAR İÇİN HARÇ İSTENMEMEKTEDİR. O YÜZDEN RAKAMIN YÜKSEK OLMASININ BİR KÜLFETİ YOKTUR.

· BAŞVURU ESNASINDA ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU HARCI OLARAK 239,5 TL (2016 YILI) ALINMAKTADIR. YATIRILAN PARANIN MAKBUZU ÖNEMLİDİR VE BAŞVURU FORMUNA EK OLARAK EKLENMELİDİR.

· SARI RENKTEKİ AÇIKLAMALAR VE BURDAKİ AÇIKLAMALAR OKUNDUKTAN SONRA ÇIKARILMALIDIR.

1