29
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2 243 İSLÂM’DA YÖNETİMLE İLGİLİ SOSYAL VE DİNÎ ANLAYIŞLAR Yazan: M. J. Kister Çevir.: Yrd. Doç. Dr. Yavuz Köktaş Hz. Peygamber’in çeşitli kabile ve grupları içine alarak Medine’de kurduğu site devleti, bir ümmet ortaya çıkaran yeni din İslâm’ın özgün fikirleriyle ittifak etmiştir. Arabistan’ın kuzeyindeki bu yeni siyasî bünye, toplumun yegane rehberi, lideri, hakimi ve yasa koyucusu olarak görev yapan Hz. Peygamber’in karşı konulmaz otoritesine bağlı olarak ilk safhasını oluşturuyor ve gelişiyordu. Hz. Peygamber otoritesini Allah tarafından kendisine verilen sürekli vahiyden alıyordu. Hz. Peygamber’in karakteri, Hz. Aişe’nin veciz bir sözünde ifade edildiği gibi Kur’ân’a göre şekillenmişti. 1 İslâmî gelenekte Allah Resûlü, hiç kimsenin daha adil olamayacağı bir şekilde doğruluk ve adalet sembolu olarak tasvir edilmiştir. 2 O, insanlara karşı eşit ve merhametli davranırdı; istemeyerek vurduğu bir adama, kendisine kısas yapması için izin vermişti. 3 Hz. Peygamber’in beşer tabiatının benzer bir özelliği olan yumuşaklığı ve şefkatperestliği Hz. Aişe’den nakledilen bir rivayette ıklanmıştır. Arap yardımcıları (imdâdu’l-Arab) sayıca büyüdüğünde ve Allah Resûlü’nun etrafı büyük Bu makale M. J. Kister’e ait “Social and Religious Concepts of Authority in Islam” adlı çalışmanın çivirisidir. Jerusalem Studies in Arabic and Islam, (1994) XVIII: 2, Colloquium 4, s. 84-127. Metinde geçen “Hz.”ler tarafımızdan konulmuştur. 1 Örneğin bkz. Ebu’ş-Şeyh, Ahlaku’n-Nebi, 19-29; Suyûtî, ed-Durru’l-mensûr, VI, 251; İbn Kesîr, Tefsîr, VII, 80; a. mlf. Şemâil, s. 57; İbn Ebi’l-Hadid, Şerhu Nehci’l-belâğa, VI, 340; Muberred, el-Fâdıl, s. 16; Sülemî, Adâbu’s-suhbe, s. 23 (editorün notu); Münavî, Feyzu’l-kadîr, V, 170, no. 6831. 2 Örneğin bkz. Hz. Peygamber’le Zu’l-Huveysıra’nın toplantısıyla ilgili rivayet: İbn Hişam, Sire, IV, 139; Humeydî, Müsned, II, 55; Abdurrezzak, Musannef, X, 146; M. M. A’zamî, Dirâsât fi’l- hadîsi’n-nebevî, s. 157; Zurtanî, Şerhu’l-mevâhib, VII, 227; Vakidî, Meğazî, s. 948; Vahidî, Esbabu’n-nuzûl, s. 167; Suyûtî, Lubabu’n-nukûl, s. 118; a. mlf. Cem’u’l-cevâmi, II, 530; a. mlf. el- Hasâisu’l-kübrâ, III, 16; İbn Asakir, Tarih, VI, 239; Demirî, Hayâtu’l-hayavân, I. 233; İbnu’l- Esir, el-Murassa, s. 162; a. mlf. Usdu’l-ğabe, II, 139; İbn Hazm, el-Fisâl, IV, 53; İbn Hacer, el- İsâbe, II, 411; İbn Tavus, el-Melâhim ve’l-fiten, s. 88; Zamahşerî, el-Fâik, II, 325; İbnu’l-Cevzî, el-Vefâ, s. 311; Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, VI, 227-229; İbn Teymiye, es-Sarimu’l-meslûl, s. 178-181; Semerkandî, Tefsîr (yazma) Chester Beatty, 3668, v. 274 a-b; Moğaltay, ez-Zahru’l- basîm fi sire Ebi’l-Kâsım, (yazma) Leiden, 370, v. 329b-330a; el-Muttaki el-Hindi, Kenzu’l- ummâl, XI, 291-300-305; Muhammed b. Ferec el-Kurtubî, Akdiyetü Resûlillah, s. 147, Şevkanî, Neylu’l-evtâr, VII, 166; İbn Hanbel, Müsned, (Bulak), III, 332; Ebu Ya’la el-Mavsilî, Müsned, I, 90-91. 3 Örneğin bkz. el-Mu’afa b. Zekeriya, el-Câlisu’s-sâlihu’l-kâfî (yazma) Topkapı Sarayı, III. Ahmed 2321, v. 144b-145a; Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, VIII, 48; İbn Abdilberr, el-İsti’âb, 673, no. 1107; İbn Kesîr, el-Bidâye, IV, 362. Hz. Peygamber’in adaleti hakkında bkz. İbn Kesîr, Şemâil, s. 132; Abdurrezzak, Musannef, IX, 465, no. 18037-43; Ebu Davud, Sünen, II, 250.

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı · Abdilmahmud, s. 111; İbn Hazm, el- ... Araplar ise, ya İslâm’ı kabul etmek ya da savaşmak zorundaydılar. Araplar

Embed Size (px)

Citation preview

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2

243

İSLÂM’DA YÖNETİMLE İLGİLİ SOSYAL VE DİNÎ ANLAYIŞLAR∗

Yazan: M. J. Kister

Çevir.: Yrd. Doç. Dr. Yavuz Köktaş

Hz.∗ Peygamber’in çeşitli kabile ve grupları içine alarak Medine’de kurduğu site devleti, bir ümmet ortaya çıkaran yeni din İslâm’ın özgün fikirleriyle ittifak etmiştir. Arabistan’ın kuzeyindeki bu yeni siyasî bünye, toplumun yegane rehberi, lideri, hakimi ve yasa koyucusu olarak görev yapan Hz. Peygamber’in karşı konulmaz otoritesine bağlı olarak ilk safhasını oluşturuyor ve gelişiyordu. Hz. Peygamber otoritesini Allah tarafından kendisine verilen sürekli vahiyden alıyordu. Hz. Peygamber’in karakteri, Hz. Aişe’nin veciz bir sözünde ifade edildiği gibi Kur’ân’a göre şekillenmişti.1 İslâmî gelenekte Allah Resûlü, hiç kimsenin daha adil olamayacağı bir şekilde doğruluk ve adalet sembolu olarak tasvir edilmiştir.2 O, insanlara karşı eşit ve merhametli davranırdı; istemeyerek vurduğu bir adama, kendisine kısas yapması için izin vermişti.3

Hz. Peygamber’in beşer tabiatının benzer bir özelliği olan yumuşaklığı ve şefkatperestliği Hz. Aişe’den nakledilen bir rivayette açıklanmıştır. Arap yardımcıları (imdâdu’l-Arab) sayıca büyüdüğünde ve Allah Resûlü’nun etrafı büyük

∗ Bu makale M. J. Kister’e ait “Social and Religious Concepts of Authority in Islam” adlı çalışmanın

çivirisidir. Jerusalem Studies in Arabic and Islam, (1994) XVIII: 2, Colloquium 4, s. 84-127. ∗ Metinde geçen “Hz.”ler tarafımızdan konulmuştur. 1 Örneğin bkz. Ebu’ş-Şeyh, Ahlaku’n-Nebi, 19-29; Suyûtî, ed-Durru’l-mensûr, VI, 251; İbn Kesîr,

Tefsîr, VII, 80; a. mlf. Şemâil, s. 57; İbn Ebi’l-Hadid, Şerhu Nehci’l-belâğa, VI, 340; Muberred, el-Fâdıl, s. 16; Sülemî, Adâbu’s-suhbe, s. 23 (editorün notu); Münavî, Feyzu’l-kadîr, V, 170, no. 6831.

2 Örneğin bkz. Hz. Peygamber’le Zu’l-Huveysıra’nın toplantısıyla ilgili rivayet: İbn Hişam, Sire, IV, 139; Humeydî, Müsned, II, 55; Abdurrezzak, Musannef, X, 146; M. M. A’zamî, Dirâsât fi’l-hadîsi’n-nebevî, s. 157; Zurtanî, Şerhu’l-mevâhib, VII, 227; Vakidî, Meğazî, s. 948; Vahidî, Esbabu’n-nuzûl, s. 167; Suyûtî, Lubabu’n-nukûl, s. 118; a. mlf. Cem’u’l-cevâmi, II, 530; a. mlf. el-Hasâisu’l-kübrâ, III, 16; İbn Asakir, Tarih, VI, 239; Demirî, Hayâtu’l-hayavân, I. 233; İbnu’l-Esir, el-Murassa, s. 162; a. mlf. Usdu’l-ğabe, II, 139; İbn Hazm, el-Fisâl, IV, 53; İbn Hacer, el-İsâbe, II, 411; İbn Tavus, el-Melâhim ve’l-fiten, s. 88; Zamahşerî, el-Fâik, II, 325; İbnu’l-Cevzî, el-Vefâ, s. 311; Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, VI, 227-229; İbn Teymiye, es-Sarimu’l-meslûl, s. 178-181; Semerkandî, Tefsîr (yazma) Chester Beatty, 3668, v. 274 a-b; Moğaltay, ez-Zahru’l-basîm fi sire Ebi’l-Kâsım, (yazma) Leiden, 370, v. 329b-330a; el-Muttaki el-Hindi, Kenzu’l-ummâl, XI, 291-300-305; Muhammed b. Ferec el-Kurtubî, Akdiyetü Resûlillah, s. 147, Şevkanî, Neylu’l-evtâr, VII, 166; İbn Hanbel, Müsned, (Bulak), III, 332; Ebu Ya’la el-Mavsilî, Müsned, I, 90-91.

3 Örneğin bkz. el-Mu’afa b. Zekeriya, el-Câlisu’s-sâlihu’l-kâfî (yazma) Topkapı Sarayı, III. Ahmed 2321, v. 144b-145a; Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, VIII, 48; İbn Abdilberr, el-İsti’âb, 673, no. 1107; İbn Kesîr, el-Bidâye, IV, 362. Hz. Peygamber’in adaleti hakkında bkz. İbn Kesîr, Şemâil, s. 132; Abdurrezzak, Musannef, IX, 465, no. 18037-43; Ebu Davud, Sünen, II, 250.

M. J. Kister 244

bir kalabalıkla sarıldığında muhacirler onun için kalabalığı yarıp Hz. Aişe’nin odasına varmasına yardım ettiler. Elbisesini kapıda çıkarıp odaya giren Hz. Peygamber, kalabalığa beddua etmeye başladı: “Allahım, onlara lanet et!”. Hz. Aişe biraz sıkılarak şöyle dedi: “Onlar helak oldular”. Fakat Hz. Peygamber, “herhangi birine lanet ettiğimde bu, onun günahına keffaret olacaktır” şeklinde Allah’tan bir söz aldığını söyleyerek Aişe’yi teskin etmiştir. Gerçekten Allah onun bu duasını kabul buyurmuştur. Hz. Peygamber Allah ile olan mükalemesinde “ben ancak bir beşerim” demişti. “Her insan gibi aceleyle hareket ederek birini üzdüğümden dolayı ben de üzülürüm”.4

Hz. Peygamber açıkça hükmünde hata edebileceğini, muhaliflerinden5 birinin belağatlı sözüyle aldanabileceğini yahut tavsiyesinde yanılabileceğini kabul etmiştir. Burada zikredilen durum, ağaçların aşılanması meselesiyle ilgilidir. O, sadece konu hakkında yeterli bilgisi olmadığı ve onunla ilgili vahiy de almadığı için görüşünü ifade etmişti.6 Peygamber’in bir kararda yanılmasıyla ilgili durum, açık bir şekilde kendisinin, verdiği bir hükmü isabetsiz bulan ashaptan biri tarafından uyarıldığı bir rivayette söz konusu olmuştur.7 Hz. Peygamber’in kararıyla ilgili önemli olan bu meselede, Gatafan kabilesine, müttefikleri olup Medine’yi kuşatan Kureyşlileri terketmelerine karşılık Medine’nin yıllık üçte bir ürünü teklif edilmişti. Bunun üzerine ashaptan biri bu kararla alakalı bir vahiy olup olmadığını sormuş, vahiy yoksa kendi fikrini beyan edeceğini söylemişti. O da bunun kendi görüşü olduğunu söyleyip ashabın görüşünü kabul ederek düşmanla savaşmaya karar verdi.8

4 Mus’ab b. Abdullah b. Mus’ab b. Sabit, Cüz’ (yazma), Chester beatty, 3849, v. 45b. Ayrıca bkz.

Münavî, Feyz, II, 567; İbn Hazm, el-İhkam fi usûli’l-ahkam, 1015. Krş. Buhârî, el-Edebu’l-müfred, s. 215, no. 613; Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, X, 143.

5 Örneğin bkz. Mukatil b. Süleyman, Tefsîr (yazma), Topkapı Sarayı, III Ahmed, 74/1, v. 29a; M. M. A’zamî, Dirasat, s. 147; Ebu Avâne, Müsned, IV, 3-5-50; İbnu’l-Arabî, Ahkâmu’l-Kur’ân, 278; Zurkanî, Şerhu’l-Muvattâ, IV, 369-372; İbn Asakir, Tarih, II, 298; Münavî, Feyz, II, 564; İbnu’l-Esîr, en-Nihâye, ı-h-n md.; el-Vezir el-Mağribî, Adâbu’l-havâss (yazma), Bursa, Hu. 4. 19, v. 26a; İbn Hazm, el-İhkâm, I, 147; Ebu Davud, Sünen, II, 115; Suyûtî, ed-Durru’l-mensûr, I, 203; Ebu’l-Hasan en-Nubahî, Tarihu kudât el-Endülüs, s. 7; İbnu’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, X, 553; Şihabuddin el-Kafacî, Nesîmu’r-riyâd, IV, 261; İbn Hamza, el-Beyân ve’t-ta’rîf, II, 105; Hattabî, Meâlimu’s-sünen, IV, 163; İbn Ebi Hâtim, İlelu’l-hadîs, II, 288.

6 Ebu’l-Mehâsin el-Hanefî, el-Mu’tasar mine’l-muhtasar, II, 300; İbn Deyba, Teysîru’l-vusûl, IV, 388; İbn Teymiye, es-Sârim, s. 192; Tahavî, Müşkilu’l-asar, I, 330; a. mlf. Şerhu ma’ani’l-asâr, III, 48; Deylemî, Firdevs (yazma), Chester Beatty 4139, v. 89a-89b; İbn Tavus, Tarâif Abdilmahmud, s. 111; İbn Hazm, el-İhkâm, 1014; Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, X, 143; Kafacî, Nesîm, IV, 255; Abd b. Humeyd, el-Muntehab min müsnedihi, Vaticana Arap 502, v. 17a; el-Mekkî, Kut’u’l-kulûb, IV, 221. Ayrıca bu hadîsin tahlili ve Subhi Mahmasani tarafından varılan sonucu için bkz. “Muslims: Decadence and Renaissance”, MW 44 (1954), s. 200.

7 Zehebî, Kitabu’l-kebâir, s. 86; İbn Hamza, el-Beyân, II, 138. 8 Vakidî, Meğazî, s. 477; Kurtubî, Tefsîr, XIV, 133; İbn Ebi Şeybe, Tarih (yazma), Berlin 9409, v.

53a; İbn Teymiye, es-Sârim, s. 191. Krş. Ali b. Burhanuddin el-Halebî, İnsanu’l-uyûn, III, 39; Abdurrezzak, Musannef, V, 368: “lev küntu umirtu bi-şeyin lem este’mirkuma…”. Krş. el-

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2

245

Fakat bu çeşit hadîsler azdır. Hz. Peygamber’in hadîsleri, kendisine atfedilen bir hadîse göre vahiy olarak telakki edilmiştir. Bu hadîste Kur’ân ve bazı benzer vahiylerin kendisine verildiği ifade edilmektedir.9 Onun emir ve sözleri Allah’ın ilham ve emriyle meydana gelmiştir. Allah Resûlü, insanları sadece fiillerine göre yargılamaz, fakat aynı zamanda onları Allah’ın ihsanıyla bilebildiği niyetlerine göre de yargılar. Hz. Ömer, bir konuşmasında Hz. Peygamber’in vefatından sonra vahiy kesildiği için insanları sadece fiillerine göre yargılayacağını ifade etmiştir.10

Hz. Peygamber tarafından kurulan düzen ideal olarak telakki edilmiş olup toplum tarafından da devam ettirilmesi zorunluydu. Hz. Peygamber’i ziyaret için sık sık Medine’ye gelen şahıslar, kabileler ve heyetler yeni inançla ilgili haberleri almak ve onun kurallarını yaymak, İslâm toplumu ve düzeni hakkında tebliğde bulunmak için kabilelerine geri dönerlerdi. Bazı lider veya gruplar ridde savaşları esnasında İslâm’a bağlı kalmışlar ve kendi halklarıyla birlikte savaşa çıkmışlardır. (Böylece) İslâm, toplum hayatını düzene soktuğu düşünülen otorite/idare ve bağlılıkla ilgili yeni bir form meydana getirmiştir.

Dinî azınlıkların, Medine toplumunun yönetimine boyun eğeceği ve onun şartlarını kabul edeceği umulmuştur. Onların yaptıklarıyla ilgili Hz. Peygamber’in siyasî ve askerî kararları ya vahye ya da vahye eşit olduğu kabul edilen kendi talimat ve emirlerine dayanıyordu. Diğer halklarla ilişkilerinde dürüst halifelerin idarî ve malî faaliyetlerinde her ne kadar stratejik, sosyal, ekonomik faktör ve güdüler söz konusu olsa da, Hz. Peygamber’in sünneti takip edilmiş ve onun sözlerine dayanılmıştır.

Mesela, mecusilerden cizye alma konusu böyledir. Onların ehl-i kitap kabul edilip edilmeyeceği ve onların cizye ödemesine izin verilip verilmeyeceği konusunda problemler vardı.11 Bazı alimler onların ehl-i kitap olduğunu iddia edip cizye

Kazarunî, Sire (yazma), Br. Mus. Add. 18499, v. 262b: “lev umirtu bihi lem este’mirkum”. Ayrıca bkz. Kafacî, Nesîm, IV, 258; Hemedanî, el-İklil, I, 153; İbnu’l-Arabî, Ahkâmu’l-Kur’ân, II, 865.

9 Hatib el-Bağdadî, el-Kifâye fi ilmi’r-rivâye, s. 8: “…ûtîtu’l-kitabe ve mislehu ma’ahu”. Ayrıca bkz. a. y. 12: Cebrail, Hz. Peygamber’e Kur’an’ı vahyettiği gibi sünneti de vahyederdi. Kur’an ve sünnet arasındaki ilişki için bkz. a.y. 14-16. Ayrıca bkz. İbn Ebi Hatim, Takdimetu’l-ma’rife, s. 1-2; Suyûtî, el-Hâvî li’l-fetevâ, I, 471. Bazı hadîslerin neshiyle ilgili olarak bkz. Darekutnî, Sünen, IV, 144-145.

10 el-Mu’afa b. Zekeriya, el-Câlis, v. 144b; el-Fezarî, Siyer (yazma), Fas, v. 10b; Abdurrezzak, Musannef, III, 383; Ebu Ya’la, Müsned, I, 175. Ayrıca bkz. el-Hindî, Kenz, V, 404. Krş. Belazurî, Ensâbu’l-eşrâf, s. 553: “…innema ebkî inkıta’e haberi’s-semai annâ…”; ayrıca bkz. İbn Hazm, el-İhkam, 107; İbnu’l-Esir, Camiu’l-usûl, X, 561.

11 Örneğin bkz. Ebu Ubeyd, el-Emvâl, s. 32, no. 78: “…kale umerau: ma edrî ma asna’u bi’l-mecusi ve leysû ehle kitabin; kale Abdurrahman b. Avf: semi’tu Resûlellahi yekulu:sunnû bihim sünnete ehli’l-kitabi”; Hatib el-Bağdadî, Tarihu Bağdad, X, 88, no. 5207; ayrıca az farklı bir varyantı için bkz. Abdurrezzak, Musannef, VI, 68; krş. Suyûtî, ed-Durru’l-mensûr, III, 229; İbnu’l-Kayyım, Ahkâmu ehli’z-zimme, I, 2 (İbnu’l-Kayyım, Şafiî’den naklederek mecusilerin ehl-i kitap olmadığını vurgular).

M. J. Kister 246

ödemelerine izin vermiştir.12 Burada Hz. Peygamber’in Bakara 256. âyetinin nuzülunden sonra onlardan cizye almayı kabul ettiğini söyleyen Mücâhid’e dayanan önemli bir hadîs bulunmaktadır.13 Ebu Ubeyde’nin görüşü uyumlu bir bakış açısını ortaya koyar: “Ehl-i kitapla ilgili cizye Kur’ân’a; mecusilerle ilgili cizye ise, Hz. Peygamber’in sünnetine dayanmaktadır.14 Mecusilerden cizye alınmasına karşı olan bazı çevreler de vardır. Bunun iki önemsiz yorumda kaydedildiği görülmektedir. Mukâtil’in yorumuna göre Hz. Peygamber, ehl-i kitaptan başkasından cizye almamıştır. Arapların irtidadından sonra isteyerek veya zorla da olsa Hz. Peygamber Hicr mecusilerinden cizye almıştır. Bunun üzerine münafıklar Hz. Peygamber’in bu kararını kınadılar. Bundan dolayı şu âyet nazil oldu: “Ey inananlar! Siz kendinize bakın. Sapan kimse siz doğru yolda olduğunuz müddetçe size zarar veremez”(Maide, 5: 105).15 Vahidî’nin Kelbî’ye dayanarak yaptığı yorum daha detaylıdır: Hz. Peygamber, Münzir b. Sava’a’ya kendisinin ve Hicr halkının İslâm’ı benimsemesi için bir mektup yazdı. Araplar, Yahudiler, Hıristiyanlar, Sabiiler ve Hicr mecusileri, İslâm’ı benimsemeye isteksiz, ancak cizye ödemeye istekliydiler. Bu nedenle Hz. Peygamber Münzir’e davet mektubu yazdı ve Araplar hariç Hicr halkından cizye almaya razı olduğunu ifade etti. Araplar ise, ya İslâm’ı kabul etmek ya da savaşmak zorundaydılar.

Araplar arasındaki münafıklar, Hz. Peygamber’in Arap müşriklerinden değil de, Hicr müşriklerinden cizye almayı kabul etmesine şaşırdıklarını ifade ettiler. Bunun üzerine Bakara sûresinin 106. âyeti nazil oldu.16 Mecusilerin ayin, ibadet, inanç ve kurallarına izin verildiği için geleneksel müslüman çevreler tarafından bazı şüpheler dile getirildi. Bunun, Ömer b. Abdilaziz’in valisi Adi b. Artat’a gönderdiği bir mektuptan kaynaklandığı tahmin edilebilir. O mektupta Ömer, valisinden mecusilerin anne ve kız kardeşleriyle evlenmelerine niçin izin verildiğini Hasan Basrî’ye sormasını istiyordu. Cevabî mektubunda Hasan, mecusilerin “şirk”inin mezkür günahlardan daha büyük olduğunu; bununla birlikte cizye ödedikleri için ayinlerini yapmaya izin verildiğini belirtti.17 İbn Hazm, mecusilerden cizye alınabileceği ile ilgili Hz. Peygamber’in kararının, bir kaç sahabiye açıklanan hadîslerden kaynaklandığını ifade eder. Diğer sahabiler bu karardan habersizdirler. Hz. Ömer de Hz. Peygamber’in kararıyla ilgili hiç bir bilgiye sahip değildi.18

12 Ebu Ubeyd, el-Emvâl, s. 34 (…fe-kale ba’dehum: innema kubilet minhum liennehum kanû ehle

kitabin…; Ebu Ubeyd, bununla birlikte bu fikri reddeder); İbn Zenceveyh, Kitabu’l-emval (yazma), Burdur 183, v. 13a; Ebu Ya’la, Müsned, I, 257.

13 Örneğin bkz. Ebu Ubeyd, el-Emvâl, s. 34-35; krş. Taberî, Tefsîr (ed. Şakir), V, 413. 14 Ebu Ubeyd, el-Emvâl, s. 35. 15 Mukatil, Tefsîr, v. 109b. 16 Vahidî, Esbab, s. 142. 17 Abdurrezzak, Musannef, VI, 50; krş. Ebu Ubeyd, el-Emvâl, s. 36. 18 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 130-134.

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2

247

Hz. Peygamber’in Yahudi ve Hıristiyanların sürülmesiyle ilgili hükmü, Hz. Ebu Bekir ve Ömer tarafından bilinmiyordu. Aynı şekilde Hz. Ömer Peygamber’in mecusilerden cizye kabul ettiğini de bilmiyordu. Hz. Ömer, Hz. Peygamber’in Hicr mecusilerine sağladığı ve mü’minler arasında taksim ettiği cizyeden payını almış olabilir, fakat Hz. Peygamber’in onlarla ilgili verdiği hüküm hakkında bilgi sahibi değildi.19 Başka bir yorum, mecusilerden cizye almakla ilgili Hz. Peygamber’in hükmünü daha geniş bir çerçeveye yerleştirmek ister. Hz. Peygamber’e, İslâm’ı kabul edinceye veya cizye ödemeyi benimseyinceye kadar ehl-i kitapla savaşması emredilmiştir. Bununla birlikte bu sınıflandırma, yahudilik ve hıristiyanlığa dönmüş olanları da kapsamaktadır. Bundan dolayı Hz. Peygamber, Arap olan Necran ve Eyle’nin hıristiyan halkından, ayrıca büyük çoğunluğu hıristiyan Arap olan Dumetu’l-Cendel halkından cizye almayı kabul etmiştir. Diğerleriyle de savaşması emredilmiştir. Bu nedenle Allah, mezkür hükümle ilgili herhangi bir vahiy olmaksızın mecusilerle ilgili tesis edilmiş bir “sünnet”teki Hz. Peygamber’in sözüne uygun olarak onları hariç tutmuştur. Hz. Peygamber, eğer kabul ederlerse İran mecusilerinden de cizye almaya izin vermiştir. O, Arap müşrikleriyle İslâm’ı kabul edinceye kadar savaşılması gerektiğini söylemiştir. (Onların cizye ödemek gibi tercih hakları yoktur; bu mahrumiyet mezkür Araplar dikkate alınarak verilmiştir.)20

Hz. Peygamber tarafından verilen bazı siyasî, askerî ve sosyal kararların gerçek sebepleri, garib rivayetlerle süslenen bir takım yorumlar sayesinde anlaşılabilir. Zührî’den nakledilen özlü bir rivayette Hz. Peygamber, kendisiyle anlaşmayı reddettikleri takdirde Beni Nadir ile savaşmaya hükmetmiştir.21 Başka bir rivayet Hz. Peygamber’in Beni Nadir’e saldırmasına, Kureyşle ittifak etmelerinin ve Peygamber’i öldürmek için haince teşebbüslerinin sebep olduğunu açıklar. Hz. Peygamber onların ihanetleriyle ilgili bir haberi, ensardan biri vasıtasıyla Beni Nadir’li dürüst bir kadın tarafından kendisine gönderilen bir mektupla öğrenmişti.22 İbn Hişam tarafından nakledilen farklı bir rivayete göre Hz. Peygamber, Beni Nadir’in diyet ödeme konusunda kendisine yardım etmesini istedi. Beni Nadir’den bazı kişiler, onun başına taş yuvarlayıp öldürmeye teşebbüs ettiler. Hz. Peygamber ise, Cebrail vasıtasıyla uyarıldı. Öldürülmekten kurtulunca Beni Nadir’le savaşmaya karar verdi. Beni Kureyza da benzer konumdaydı: Onlarla savaşmayı Hz. Peygamber’e emreden melek Cebrail’di.23

19 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 180; ayrıca oraya Hz. Ömer’in bilmediği Hz. Peygamber’in diğer sünnetleri

için bakınız. 20 Kurtubî, Akdiyatu Resûlillah, s. 168-171. 21 Abdurrezzak, Musannef, V, 216. 22 Abdurrezzak, Musannef, V, 358. 23 Örneğin bkz. Belazurî, Futûhu’l-buldân, s. 32.

M. J. Kister 248

Yahudiler Hayber’den Hz. Ömer tarafından sürülmüş ve bazı kaynaklarda açıklandığı gibi buna ekonomik faktörler sebep olmuştur: Hz. Peygamber Hayber’i fethettiğinde toprağı sürecek insanlar bulamadı. Bundan dolayı Medine’deki İslâm toplumuna mahsulun yarısını vermek şartıyla orayı Yahudilere bıraktı. Hz. Ömer zamanında müslümanlar arasında toprağı sürecek kimseler bulunduğundan sürecek insanlara sahip olduğunda o, Yahudileri Suriye’ye sürerek topraklarını müslümanlar arasında taksim etti.24 Benzer bir rivayet Hıristiyanların Necran’dan ve Arap yarımadasından sürülmesiyle ilgilidir. Bazı rivayetlere göre Hz. Ömer, Onların büyüyen askerî güçlerinin farkına vararak onlardan korktu ve Hz. Peygamber tarafından Yahudilere garanti verilmesine ve topraklarının ellerinde kalmasına izin verilmesine rağmen onları sürmeye karar verdi.25 Bazı kaynaklarda kaydedilen sürgün için dinî sebep, Yahudi ve Hıristiyanların Arap yarımadasından sürülmesine dair Hz. Peygamber’in emriydi.26 Bu emir Peygamber’in vefatından kısa bir süre önce27 verilmiş olup iptal edilemez ve değiştirilemezdi. Uygun bir şekilde yerine getirilmeliydi.

Alimlerin karşılaştığı bir başka problem de Yahudi ve Hıristiyanların kalmaları yasaklanan Arabistan topraklarının nereleri olduğunu tespit etmekti. Onların bu konuyla ilgili görüşleri farklılık arzetmektedir.28 Bazı alimler Teyma’nın Arap topraklarına ait olmayan bir bölge olduğu görüşündeydi. Aynı zamanda Vadi’l-Kura da böyle bir bölge olarak telakki edilmiş ve bundan dolayı Yahudiler oraya sürülmüştü.29 İbrahim b. Ali el-Firuzabadî, Yahudileri Hicaz’dan; Necranlıları ise Arap yarımadasından çıkarmakla ilgili emri nakleder. Ayrıca herhangi bir halifenin -Yemen Arabistanın bir parçası olmasına rağmen- ehl-i zimmeyi oradan çıkarmakla ilgili herhangi bir rivayetin olmadığına dikkat çeker.30 Necran ise, Hicaz’ın bir parçası değildi. Yahudilerin Hayber’den, Hıristiyanların Necran’dan çıkarılması, -

24 Örneğin bkz. Ebu Ubeyd, el-Emvâl, s. 56; Belazurî, Futûh, s. 37, Ayrıca bkz. İbn Teymiye, Fi

ma’ne’l-kıyâs, Mecmuatu’r-resaili’l-kübra, II, 268. 25 Nahhas, en-Nâsih ve’l-mensûh, s. 194, Ayrıca bkz. İbn Ebi Şeybe, Tarih, vb 100b; Ebu Yusuf,

Kitabu’l-harac, s. 74. 26 Örneğin bkz. Deylemî, Firdevs, v. 187b. Ayrıca bkz. Heysemî, Mecmeu’z-zevaid, V, 325;

Abdurrezzak, Musannef, VI, 53-58 (farklı hadîsler ve İbn Abbas’ın sözleri için bkz. a.y. X, 361); Münavî, Feyz, V, 251; Yusuf b. Musa, el-Mu’tasar, II, 204; Ebu Avane, Müsned, IV, 162; İbn Abdilberr, ed-Dürer fi’htisari’l-mağazi ve’s-siyer, s. 216; Tahavî, Müşkil, IV, 11(buraya farklı varyantlar ve “ehricu’l-müşrikine…” hadîsinin sıhhatinin değerlendirilmesi için bakınız); Buhârî, et-Tarihu’l-kebîr, IV, 57; İbnu’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, VI, 314; Suyutî, ed-Durru’l-mensûr, III, 227; el-Hindî, Kenz, IV, 235-322; İbn Kesir, Tefsir, I, 275; Ebu Ubeyd, el-Emval, s. 497; İbnu’l-Kayyım, Ahkamu ehli’z-zimme, I, 176; İbn Ebi Zeyd, el-Câmi’, s. 143; Belazurî, Futûh, s. 39;

27 Örneğin bkz. Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, V, 325; Darimî, Sünen, II, 233. 28 Örneğin bkz. al-Vezir el-Mağribî, Adâbu’l-havâss, s. 93; Yusuf b. Musa, el-Mu’tasar, II, 204;

İbnu’l-Kayyım, Ahkâmu ehli’z-zimme, I, 177; Tahavî, Müşkil, IV, 14; Semhudî, Vefau’l-vefa bi-ahbari dari’l-Mustafa, 1176-1182-1184.

29 İbn Ebi Zeyd, el-Câmi’, s. 144. 30 İbrahim b. Ali el-Firuzabadî, el-Muhazzeb fi fıkhi’l-İmam eş-Şafiî, II, 258.

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2

249

onların, Arabistan’da kalmalarına Hz. peygamber’in izin verdiğini ileri sürdükleri için- Hz. Ömer tarafından uygulanan bir “bid’a” olarak mütalaa edilmiş de olabilir. Bununla birlikte Hz. Peygamber, hastalığı esnasında Yahudi ve Hıristiyanların çıkarılmasını emretmişti. Hz. Ebu Bekir, ridde savaşlarıyla meşgul olduğu, İran ve Bizansa karşı savaşa başladığı için bu emri yerine getiremedi. İran ve Bizans ile savaş, Hz. Ömer’e de mani oldu. O, bu emri yerine getirmeye muktedir olduğu zaman mezkür emir Hz. Peygamber’in vefatından sonra ifa edilmiş ve bir bid’a olarak mütalaa edilmiş olmasına rağmen, emrin gereğini yapmıştır.31 Abdurrezzak’ın Musannef’inde Said b. el-Müseyyeb’e dayanılarak uygulanan sürgün ve sebebi şöyle anlatılmaktadır: Hz. Peygamber, Yahudileri toprağı sürmek ve mahsulun yarısını vermek şartıyla Hayber’de bıraktı. Bu durum, Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in hilafetinin ilk zamanlarına kadar böyleydi. Sonra Hz. Ömere, Hz. Peygamber’in vefatına sebep olan hastalığı esnasında söylediği şu bilgi ulaştı: “İki din, Arap yarımadasında birlikte kalamaz -başka bir rivayette Hicaz topraklarında-” Hz. Ömer bu hadîsi araştırdı ve gerçek olduğunu tespit etti. Yahudileri çağırtarak onlara şöyle dedi: “Hz. Peygamber’in yaptığı anlaşmaya bağlı kalırsanız ne ala! Şayet bağlı kalmazsanız sizi süreceğim”. Said b. el-Müseyyeb bu rivayete şunu ekledi: “Ve Ömer onları sürdü”.32 Bu olayla ilgili farklı bir açıklama da İbn Hazm tarafından kaydedilmiştir: Hz. Ebu Bekir, Yahudi ve Hıristiyanların Arap yarımadasından çıkarılmasıyla ilgili Hz. Peygamber’in emrini bilmiyordu. Hz. Ömer de halifeliğinin son safhasına kadar bunu bilmiyordu. Emri öğrendiğinde onların çıkarılmasını emretti ve hepsi çıkartıldı.33

Yönetici tarafından alınan herhangi bir karar veya yöneticinin bir memuru tarafından uygulanan herhangi bir fiille ilgili İslâmî anlayışı yansıtan yukarıdaki örnekler, Hz. Peygamber’in sünnetini takip etmek, onun sözlerine, emir ve yasaklarına uymayı gerektirmektedir. Müslüman bir valinin kararı veya emri, ancak Hz. Peygamber’in sünnetine veya onun sünnetine göre hareket eden rehber halifelerin uygulamalarına dayalı olursa, hukukî olarak mütalaa edilebilir. Hadîs –her ne kadar yöneticilerin uygulamaları hukukî de olsa- yönetim ve kurumlarının meşruiyyeti için mihenk taşı olmuştur. Bazen sahabe Hz. Peygamber’in kararlarının farkına varamıyordu ve onun uygulamaları diğer sahabiler tarafından bilinmiyordu. Bu tür örneklerle sıkça karşılaşılmıştır.

Hadîsin rolüyle ilgili özel bir konum, Hz. Peygamber’in vefatından hemen sonra ensar ve muhacirler arasında yapılan Beni Saide avlusundaki toplantıya dair rivayetlerde yansıtılmıştır. Tartışma, Hz. Peygamber’in mirasını kimin alacağı,

31 İbn Teymiye, İktiza’s-sırât, s. 277. 32 Abdurrezzak, Musannef, VI, 56. 33 İbn Hazm, el-İhkâm, I, 180.

M. J. Kister 250

binaenaleyh hilafeti muhacirlerin mi yoksa ensarın mı elde edeceğiyle ilgiliydi. İki grup arasındaki tartışma çok daha temel bir probleme değinmişti: Toplumun birliği ve İslâm’ın geleceği. Hararetli tartışmalar oldu. Çekişmeye son veren kesin delil Hz. Peygamber’e atfedilen şu söz oldu: “İmamlar Kureyştendir”. Ensar İslâm toplumunu yönetme iddiasından vazgeçmek zorundaydı.34 Unuttukları bu hadîs onlara nakledildiğinde şaşırmışlardı. Onu unutmuşlardı ki, onlara hatırlatılıyordu.35 Yaygın olarak bilinen diğer bir hadîs Hz. Peygamber’in, ardından gelecek on iki halifeyi önceden haber vermesiyle ilgilidir. Bu hadîsin bir çok varyantında Hz. Peygamber’in, onların hepsinin Kureyşli olacağını söylediği ifade edilmiştir.36 Yine Hz. Peygamber’e atfedilen yaygın hadîslerden biri de, Kureyşlilerin daima İslâm toplumunu yönetecek olmasıdır.37 Bu nedenle kabileler arasında bazı şikayetlerin, şeklî ve Kureyşî olmayan bir yönetim kurma teşebbüslerinin olduğu görülmektedir. Bu durum, Bekir b. Vail’le ilgili bir rivayete yansımıştır. O, Kureyşe gözdağı vererek “Eğer Kureyş yanlış yapmaya devam ederse, biz yönetimi Araplar arasından diğer insanlara (cumhur) bırakırız” diyordu. Amr b. el-Âs bu tehdide şu hadîsi rivayet ederek karşılık verdi: “Kureyş, iyi veya kötü olsun kıyamete kadar insanların yöneticisi olacaktır (Kureyş vulâtu’n-nas)”.38 Bazı şiî müfessirler, toplumu yönetmenin Kureyşe münhasır bir hak olduğuyla ilgili hadîs hakkında memnuniyetlerini ifade etmişlerdir, ancak onlara göre Kureyş sadece Kusay b. Kilab’ın neslinden olanlardı. Hz. Ebu Bekir ve Ömer Kureyşin üyelerinden değildi. Bu sebeple halife seçilmeye de layık değillerdi.39 İkinci asrın bazı hadîs alimleri, “İmamlar Kureyştendir” hadîsinin, halife olarak tayin edilmeye layık insanlardan 34 Bu hadîsin varyantları için bkz. Suyûtî, Tarihu’l-hulefâ, s. 70-78; İbn Hacer el-Heytemî, es-

Savâiku’l-muhrika fi’r-reddi ala ehli’l-bid’a ve’z-zenadika, Kahire, 1375, 9-12-186; Heysemî, Mecmeu’z-zevaid, V, 191; farkıl varyantları için bkz. a.y. X, 23-28; Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, III, 21; Münavî, Feyz, III, 189; Taberanî, el-Mu’cemu’s-sağîr, I, 152; Suleym b. Kays el-Kufî, Kitabu’s-Sakife, s. 64; İbn Kesîr, el-Bidâye, V, 247; Ebu Ubeyd, el-Emvâl, s. 575; Subkî, Tabakât, I, 190; Şafiî, el-Umm, I, 143; Deylemî, Firdevs, v. 118a-202b. Ayrıca bkz. Sadreddin es-Seyyid Ali Han el-Medenî, ed-Derecâtu’r-rafi’a fi tabakâti’ş-şi’a, s. 23.

35 Bkz. İbn Hazm, el-İhkam, s. 184. 36 Bkz. Ebu Avane, Müsned, IV, 394-401. (Ebu Avane’nin anladığı gibi hadîsin işaret etmek istediği

şey bölüm başlığından tahmin edilebilir: Beyanu adedi’l-hulefai ba’de Resulillahi’llezine yunsarune ala men helefehum ve yu’izzu’llahu bihim ed-Dine ve ennehum kulluhum min kureyşin ve ed-delil ala ibtali kavli’l-havaric); İbn Kesîr, Nihâyetu’l-bidâye, I, 38; a. mlf. Şemâil, s. 480; a. mlf. Tefsîr, VI, 228; Heysemî, Mecme’, V, 190; İbn Asakir, Tarih, VI, 171; Suyutî, Cemu’l-cevâmi, I, 1012; Taberanî, el-Mu’cemu’l-kebîr, I, 54; Şemseddin Muhammed b. Tulun, el-Eimme min Kureyşin, Beyrut, 1958.

37 Örneğin bkz. İbn Ebi Asım, Kitabu’s-sünne, s. 527, no. 1109; Münavî, Feyz, VI, 450: “…la yezalu haze’l-emru fi Kureyşin ma-bakiye mine’n-nasi isnani…”; bunu Haris b. Hişam el-Mahzumî’nin Sakife günüyle ilgili söylediği şu önemli sözle krş. İbn Hacer, el-İsabe, I, 608: “Vallahi lev-la kavlu Resulillahi ‘el-Eimme min Kureyşin’ ma eb’edna minha el-Ensare ve la-kanû leha ehlen ve lakinnehu kavlun la şekke fihi; fe-vallahi lev-lem yebke min kureyşin kulliha illa reculun vahidun la sayyare Allahu haze’l-emre fihi”.

38 Hallal, el-Müsned min mesâili Ahmed (yazma), v. 6a; İbn Ebi Asım, Sünne, s. 527. 39 Salihî, Subulu’l-hüdâ ve’r-reşâd, I, 333.

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2

251

hariç tutulan “mevalî”yi işaret ettiği sonucuna vardılar.40 Kureyşe münhasır yönetimle ilgili hadîsler, Kureyş yönetimi kurulup ortodoks dinî otoritelerden gelecek meşruiyyete ihtiyaç duyulan ilk zamanda, hicrî birici asırda revaçta gözüküyordu. Kureyşin medhiyle ilgili Hz. Peygamber’e atfedilen bir çok hadîs hicrî ikinci asırdaki ilk hadîs kitaplarında kaydedilmiştir. Hz. Peygamber “Kureyş, insanların omurgasıdır” buyurmuş ve “bir insan omurgasız yürüyebilir mi?” diye eklediği nakledilmiştir. “İnsanlar bu işte Kureyşin takipçileridir” diyen Hz. Peygamber şöyle devam eder: “Müslümanlar, Kureyşli müslümanların takipçileridir; müşrikler de Kureyşli müşriklerin”. Uhud savaşında öldürülen Sakifli biri hakkında Hz. Peygamber şöyle der: “Kureyşe düşman olduğu için Allah ona lanet etsin!” Yine Hz. Peygamber “Kureyşi hakir göreni, Allah da hakir görecektir” buyurur. Ma’mer b. Raşid’in Câmi’inden nakledilen bu hadîsler41 toplumu yönetmede tek otorite olduğunu iddia eden Kureyşlileri desteklemeyi amaçlayan birinci asır hadîslerinin eğilimini yansıtır.

Emeviler, halifenin prestij ve yanılmazlık gibi hallerine vurgu yapmaya istekliydiler.Emevi halifelerinden biri, halifelerin günahlarının günah sayılmayacağını ve kusurlarının kaydedilmeyeceğini iddia etmiştir.42 Allah, hilafete seçtiği kişiyi özel bir yolla yaratır: Eliyle o kişinin perçemine vurur, bir hadîs söyler. 43

Yöneticilere itaat ve hürmet mü’minler üzerine farzdır. “Ey inanalar! Allah’a Resûlüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin” şeklindeki Nisa sûresinin 59. âyeti, Allah’a ve sonra Kitabına atıfta bulunularak yorumlandı. Peygamber’e itaat sağ olduğu sürece kendisine itaat etmek olarak tefsir edildi. Vefatından sonra ise, sünneti takip edilmeliydi. Can alıcı konu, yöneticilere itaat meselesiydi. Sünnî alimler bu âyetin yöneticilere, onların tayin ettiği valilere ya da İslâm ordusunun komutanlarına itaat etmeye atıfta bulunduğunu kabul ettiler.44 Şiî alimlere göre ise, mezkür delilin manası, kişinin şiî imamlara uyması gerektiği şeklindeydi.45

40 Hallal, Müsned, v. 5b. 41 Abdurrezzak, Musannef, XI, 54-58. 42 en-Neysaburî, Garîbu’l-Kur’ân ve regâibu’l-furkân, s. 23-88. 43 Münavî, Feyz, I, 266. Bu hadîsin ravilerinden biri de halife Mansur’dur. Bu hadîsi kaydeden Hakim,

ravilerinin soylu, yüce Haşimîler olduğuna işaret eder. Ayrıca bkz. İbn Arrak, Tenzîhu’ş-şeri’a, I, 208; Hatib el-Bağdadî, Tarih, X, 147; İbn Adiyy, el-Kâmil fi’d-duafâ, VI, 2362.

44 Örneğin bkz. Suyutî, ed-Durru’l-mensur, II, 176; Kurtubî, Tefsîr, V, 259 (buraya mezkür görüşün askerî seferlerin komutanlarıyla ilgili olduğuna dair bakınız. Ayrıca onu masum şiî imamlara atıfta bulunması nedeniyle şia reddi için bkz. s. 261); Beğavî, Meâlimu’t-tenzîl, (Hazin’in kenarında) I, 459; İbn Kesîr, Tefsîr, II, 324; Sa’lebî, el-Keşf ve’l-beyân (yazma), Br. Mus. Add. 19, 926, s. 259-262; Taberî, Tefsîr, VIII, 495-503; Aynî, Umdetu’l-kârî, XXVI, 220.

45 Ayyaşî, Tefsîr, I, 246; Furat, Tefsîr, s. 28; Tabersî, Mecmeu’l-beyan, V, 138.

M. J. Kister 252

Yöneticilere itaati emreden hadîslerin, çok erken bir tarihte muhtemelen Emevilerin ilk zamanlarında Hz. Peygamber’e atfedilmesi şaşırtıcı değildir. Enes b. Malik’ten rivayet edilen bir hadîste Hz. Peygamber şöyle demektedir. “Halife Allah’ın yeryüzündeki gölgesi ve kılıcıdır”.46 Halife veya valilere lanet etmeyi ve sövmeyi yasaklayan hadîsler aynı kategoriye dahildir. “Allah’ın yeryüzündeki otoritesini hakir gören kimseyi Allah da hakir görecektir”.47 “Allah’ın otoritesine hürmet eden kimseye Allah da kıyamet günü hürmet edecektir”.48 Mü’minler, halifelere veya valilere güzel öğüt vermekle ve onun dürüstlüğü için dua etmekle emrolunmuşlardır.49

Yönetim/otorite kavramı Muaz b. Cebel’e atfedilen bir sözde açıklanmıştır: Ona göre el-Emîr, “Allah’ın emr”inden türemiştir. Bundan dolayı emire nankörlük eden Allah’ın emrine nankörlük etmiş olur.50 Ebu Hureyre’den nakledilen ve yöneticilere laneti yasaklayan hadîse göre, “Allah yöneticilerine lanet eden kimseyi cehenneme sokacaktır”.51 “İnsanlar içinde Allah’ın yeryüzündeki yöneticisini hakir görenler, ölmeden önce Allah tarafından hakir görülmeden ahirete göçemezler”. Bu hadîs, ilk hadîs kaynaklarından Ma’mer b. Raşid’in Câmi’inde kaydedilmiştir.52 Yöneticilere itaat görevi, Allah ve Resûlüne itaat göreviyle birleştirilmiştir. Ebu Hureyre’ye göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş olur; bana isyan eden Allah’a isyan etmiş olur. Benim emirime itaat eden bana itaat etmiş olur; benim emirime isyan eden bana isyan etmiş olur”.53 Sosyal ve siyasî terimleri içeren bu hadîsin bir açıklaması Aynî tarafından yapılmıştır: “Kureyş ve komşu kabileler yönetim fikrine pek alışık değillerdi ve çoğu kere valilere karşı geliyorlardı. Bundan dolayı Hz. Peygamber mü’minlere yöneticilere itaat etmeyi 46 Örneğin bkz. Deylemî, Firdevs, v. 92b; Sehavî, el-Mekasidu’l-hasene, s. 105; Şevkanî, el-

Fevaidu’l-mecmu’a, s. 210; Aclunî, Keşfu’l-hafâ, I, 213; İbn Zenceveyh, el-Emvâl, v. 3b; Zamahşerî, Rebiu’l-ebrar, IV, 213; İbn Ebi Hatim, İlelu’l-hadîs, II, 409; Münavî, Feyz, IV, 144; Şeybanî, es-Siyeru’l-kebîr, I, 18.

47 Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nubelâ, III, 14. 48 Münavî, Feyz, VI, 29. 49 Sehavî, el-Mekâsid, s. 105. 50 İbn Zenceveyh, el-Emvâl, v. 3b. Şiiler, Muaz b. Cebel’in üzüntüsüyle ilgili Abdurrahman b.

Ganem’e dayanan bir rivayet nakletmeştir. Emevi taraftarı olan Muaz, ölüm döşeğindeyken yaptıklarından pişman oldu ve ‘eyvah bana, eyvah bana’ dedi. O, odada bulunanlara kendisinin Ebu Bekir, Ömer, Ebu Ubeyde ve Salim’le birlikte veda haccı yılında Ali b. Ebi Talib’in Hz. Peygamber’in halefi olmasını engellemek için nasıl plan hazırladıklarını anlattı. Hayatının son anlarında Hz. Peygamber’i ve Ali’yi rüyasında gördü; onlar kendisinin cehenneme konulacağını önceden haber verdiler. Bkz. Meclisî, Bihâru’l-envâr, VIII, 204.

51 Şevkanî, el-Fevâid, s. 211. 52 Abdurrezzak, Musannef, XI, 344; Heysemî, Mecme’, V, 216. 53 Abdurrezzak, Musannef, XI, 329; Taberî, Tefsîr, VIII, 495; krş. M. M. A’zamî, Dirâsât, s. 155;

ayrıca bkz. İbn Hacer el-Heytemî, Fi fadli’l-adl (yazma) Leiden, Or. 951 (10), v. 79b; İbn Adiyy’in el-Kamil’inde bulunan bir şii varyantı için bkz. VI, 2067, VII, 2688 (men ata’ani ata’allah ve men asanî asa’allah ve men ata’a Aliyyen at’anî ve men asâ Aliyyen asanî). Aynî, Müsned, IV, 442; İbn Ebi Asım, Sünne, s. 506.

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2

253

emretti”.54 Biz, gerçekte, Ma’mer b. Raşid’in hadîs kitabında Hz. Ebu Bekir ve Ömer’in “Allah’ın yönetimi verdiği kimseye” itaate söz verip sonra terkedenlere karşı zor kullandıklarına dair bir ifadeyi buluruz.55 Sözün yerine getirilmesi, eğer İslâm’ın temel görevlerini (şirksiz Allah’a inanmak, namaz kılmak, zekat vermek, oruç tutmak ve hacca gitmek) içeriyorsa, üstlenilmelidir. Allah’ın gölgesi olan yöneticiye itaat anlayışı, toplumun birliğinin sağlanması ve asilerle savaşma zorunluluğu, Abdulmelik’in Abdullah b. Zübeyr’e karşı sözünde göze çarpacak şekilde yansıtılmıştır.56

Hz. Peygamber bir çok hadîsinde, zulmedici yöneticiler olsa bile sadakatla onlara karşı yükümlülüklerin yerine getirilmesini mü’minlere emretmektedir. İsrailoğullarının kaderiyle İslâm toplumunun kaderi arasında bir mukayese yapılmıştır. İsrailoğulları birbiri ardından gelen peygamberler tarafından idare edilmiştir. Fakat Hz Peygamber’in vefatından sonra başka peygamber gelmeyecektir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’i halifeler takip edecektir. Mü’minler bey’atlarına bağlı kalmakla emrolundular; Allah, yöneticileri zulümlerinden dolayı yargılayacaktır.57 Hz. Peygamber, günahkar yöneticilerin ve adil olmayan valilerin ardı sıra geleceğini önceden haber vermiştir ve mü’minlere sabırla zulümlerine katlanmayı emretmiştir.58 Meşhur bir hadîste yöneticilere isyan etmek yasaklanmıştır.59 Yöneticilerin zulümlerine sabretmekle ilgili emir, İslâm’ın başlangıcında muttaki mü’minlere dair iki rivayete yansıtılmıştır: Haccac’ın zulmünden bahseden Hasan Basrî’ye, ona karşı savaşa çıkılıp çıkılamayacağı soruldu. O, aşağıdaki şu ifadeleri ileri sürerek onlara Haccac’la savaşmamayı tavsiye etmiştir: “Haccac’ın zulmü Allah’tan bir ceza ise, kılıçlarınızla Allah’ın cezasına karşı durmaya güç yetiremezsiniz. Siz Allah tarafından imtihan olunuyorsanız, Allah sizinle Haccac arasında hükmünü verinceye kadar sabırla dayanacaksınız”. Hasan Basrî’ye danışmak için gelenler bedevilerdi. Arap olmayan birinden öğüt almayı reddederek ayrıldılar. Bu insanlar İbn Eş’as’a katıldılar ve onun isyanında öldürüldüler.60 Yezid b. Muaviye’nin yönetimi hakkında İbn Ömer’in fikri de aynıydı: Yönetimi iyi ise, razı olacağız; o, Allah’ın bir imtihanı ise, sabredeceğiz.61

Yöneticinin övgüye değer vasfı, adil olması ve zulme uğrayan herkese yardım etmesidir. Yönetici günahkar da olsa, İslâm toplumunda bazı faydalı işler yapabilir.

54 Aynî, Umdetu’l-kârî, XXIV, 221. 55 Abdurrezzak, Musannef, XI, 330. 56 Belazurî, Ensâb, V, 354 (ed. D. F. Goitein). 57 Hallal, Müsned, v. 3b; Ebu Avane, Müsned, IV, 457. 58 Örneğin bkz. İbn Ebi Cemre, Behcetu’n-nufûs, I, 30; Suyutî, ed-Durru’l-mensûr, II, 178. 59 Örneğin bkz. İbn Zenceveyh, el-Emval, v. 4a; Abdurrezzak, Musannef, XI, 344; Fesevî, Kitabu’l-

ma’rife ve’t-tarih, II, 762; el-Hindî, Kenz, V, 467. 60 İbn Sa’d, Tabakât, VII, 163. 61 İbn Hacar, Lisânu’l-mizân, 6294, no. 105.

M. J. Kister 254

Hz. Peygamber’e atfedilen bir hadîste o, “zalim imam da olsa, fitneden daha hayırlıdır; her ikisi de iyidir, fakat biri diğerinden daha hayırlıdır” buyurmuştur.62 “İnsanlar içinde ya adil ya da facir biri olmalıdır” sözü bazı meşhur kişilerden nakledilmiştir. Hz. Ali’ye facir imamın faydaları hakkında sorulduğunda şu noktalara işaret etmiştir: Facir imam yolları emniyet altına alır, düşmanla savaşır, haccı ifa etmenin imkanlarını hazırlar, vergileri toplar ve adaletli bir şekilde taksim eder. Böylece mü’minler güvenlik içinde Allah’a ibadet ederler.63 Halife veya yöneticilerin, insanları yanlış fiil işlemekten vazgeçirme fonksiyonuna Hz. Peygamber’e isnad edilen bir hadîste işaret edilmiştir: “Allah, Kur’ân’la yasaklamadığını sultanla yasaklar”.64 Yönetici ve memurların üstün durumuna bir hadîste şöyle değinilmiştir: “Allah’ın gökte ve yerde muhafızları vardır. Allah’ın gökteki muhafızları melekleridir; yerdeki muhafızları ise, memurlarının ücretini temin edip onları koruyanlardır”.65 Halkı koruma ve yönettikleri toprakları geliştirme konusunda müslüman yöneticilerin fazileti, bazen mü’min olmayanlara da şamil kılınmıştır. Hz. Peygamber’in, ülkelerini genişlettikleri ve “Allah’ın kulları”nın orada yaşamalarına müsade ettikleri için İranlılara lanet etmeyi yasakladığı rivayet edilmiştir.66

Mü’minler, günahkar ve zalim de olsalar, yöneticilerin başlattıkları seferlere katılmakla emrolunmuşlardır.67 Hz. Peygamber “cihad”ın zalimin zulmü ve adilin adaletiyle etkilenmeden devam edeceğini belirtmiş; onun kıyamete kadar süreceğini de sözlerine eklemiştir.68 Yönetici ve tebaası arasındaki ilişkilerin daha detaylı bir açıklamasını Kayravanî sunmuştur: İdareyi rıza ile veya zorla kazanan ve tebaası üzerine sağlam bir nufüz kuran herhangi bir yöneticiye karşı isyana kalkışmak yasaklanmıştır. Yöneticinin adil veya zalim olma durumu önemli değildir. Kişi düşmanla savaşma konusunda ona katılmalı; vergileri ona ödemeli; haccda veya cuma ile bayram namazlarında arkasında namaz kılmalıdır.69

Emredilen itaatin bazı şartlarla alanının sınırlandığı hadîsler vardır. Yönetici ve valiler görünüşte, bu tür şartları bırakmaya ya da iptal etmeye çalışırlar. Bu durum, aşağıda Hasan Basrî ve Haccac arasında geçen bir konuşmaya yansımıştır: 62 Maverdî, Edebu’d-dünya ve’d-din, s. 137. 63 Suyutî, ed-Durru’l-mensûr, II, 178; el-Hindî, Kenz, V, 466; İbnu’l-Arabî, Ahkâm, 1710. 64 Cahız, Risale ila Abdillah Ahmed b. Davud (Resailu’l-Cahız içinde) I, 313; İbnu’l-Arabî, Ahkâm,

1438; Kurtubî, Tefsîr, XIII, 168; Maverdî, Edebu’d-dünya, s. 137; ayrıca bkz. İbn Ebi Cemre, , Behcet, I, 30 (yantazi’ullahu bi’s-sultani ma-lem yantazi bi’l-Kur’an).

65 Maverdî, Edebu’d-dünya, s. 137. 66 Maverdî, Edebu’d-dünya, s. 137. 67 Abdurrezzak, Musannef, V, 279. Askerlerden biri, komutanların dünyalık için (yukatilune ala

talebi’d-dünya) savaşmalarından yakındığında İbn Abbas ona ahiretteki payı için savaşmasını tavsiye eder.

68 Abdurrezzak, Musannef, V, 279. 69 İbn Ebi Zeyd, el-Câmi’, s. 116.

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2

255

Hasan, İbn Abbas’dan şöyle bir hadîs naklediler: “Yöneticilere hürmet edin. Onlara, şayet adil olurlarsa, Allah’ın kuvveti ve gölgesi oldukları için saygı gösterin”. Bunun üzerine Haccac şöyle der: “Şayet adil olurlarsa ibaresi hadîste yoktur”. Hasan ise, “Elbette, var” der.70

Bazı rivayetlerde hilafetin Allah tarafından emredilmesiyle ilgili olarak eleştirel bir yaklaşım bulunmaktadır. Ebu Musa el-Eş’arî, insanlar Muaviye’ye bey’at etmeye geldiklerinde huzuruna girer ve “Ey Allah’ın emiri” diyerek ona selam verir. Muaviye geliş sebebini ona sorduğunda Ebu Musa şöyle cevap verir: “Biz tasvip etmesek de Allah seni emir tayin etmiştir; bundan dolayı sen Allah’ın emirisin”. Muaviye de “gerçekten doğrudur” demiştir.71

Zekatın yöneticilere verilmesi münakaşalı bir konudur. Problem, kişinin zekatı aile ve akrabasındaki fakir ve muhtaç kimselere vermesinin mi yoksa yöneticilere ödemesinin mi daha iyi olup olmayacağındadır. Bir araştırmada bir kimsenin, zekat paralarını, saray inşasında ve uygunsuz harcamalarda kullandığı için Haccac’a verilmesi konusunda şüphesi bulunduğunu belirtti. Hemen hemen her durumda insanlara, zekatın yöneticilere verilmesi gerektiği söylendi.72 Bununla ilgili olarak İbn Ömer sert bir ifade kullanır: “Yöneticiler bu paralarla, köpek eti yeseler de zekatı onlara verin”.73

Bununla birlikte İbn Ömer’in bir adama zekatını fakirlere vermesini öğütlediğine dair bir rivayet Abdurrezzak tarafından kaydedilmiştir.74 Said b. Cübeyr, bu konuyu kendisine soran kimseye verdiği cevabında İbn Ömer’in yukarıdaki ifadelerini kullanır. O da zekatın yöneticiye verilmesini öğütler. Mezkür şahıs, yöneticilerin zekat gelirlerini suistimal ettiğini söyleyince, Said ona zekatını Allah tarafından verilmesi emredilen yere (yani fakirlere) vermesini tavsiye eder. Said o şahsa “Bunu insanların yanında bana soruyorsun. Sana doğru bilgi verecek pozisyonda değilim” der.75 Özel bir rivayet, İran’ın fethedilen topraklarının bazı bölgelerindeki sosyo-politik şartları yansıtır. İbn Ömer’e zekat hakkında sorulduğunda, onun yöneticilere verilmesini tavsiye eder. Orada bulunan bir şahıs yöneticilerin “dahâqîn” olduğunu söyler. İbn Ömer “dahâqîn”in kim olduğunu sorunca o şahıs onların inançsızlar olduğunu belirtir. Bunun üzerine İbn Ömer onlara

70 Zamahşerî, Rabi’u’l-ebrar, IV, 213. 71 İbn Ra’s Ganeme, Menakilu’d-durer (yazma), v. 44b; krş. Ya’kubî, Tarih, II, 206. 72 İbn Ebi Şeybe, Musannef, III, 156; Heysemî, Mecme’, III, 80; Abdurrezzak, Musannef, IV, 44, 73 İbn Ebi Şeybe, Musannef, III, 156; Abdurrezzak, Musannef, IV, 46. 74 Abdurrezzak, Musannef, IV, 46. 75 Hara’itî, Mekarimu’l-ahlak (yazma), Leiden, Or. 122, v. 88a.

M. J. Kister 256

zekat vermemesini söyler.76 Bir kaç din alimi açıkça zekatın doğrudan fakirlere verilmesini tavsiye etmiştir.77

Bağlılık (bey’at) problemi, ortaya çıkan bir isyan esnasında zekat verme sorun olduğu zaman odak noktası haline geldi. İbn Ömer böyle bir durumla ilgili hüküm vermek zorundaydı: Ona “zekat toplamaya gelenler Abdullah b. Zübeyr’in ve harici Necde’nin zekat toplayıcıları ise, kişinin zekatını hangisine vermesi gerekir?” şeklinde bir soru sorulunca o buna şöyle cevap verdi: Zekatı kime öderse ödesin problem yoktur; zira o görevini yerine getirmiş olacaktır”.78 Benzer bir soru da Suriyeliler ve düşmanları arasında vuku bulan savaş esnasında zekatın kime verileceği hakkındaydı: İki gruptan her biri sırasıyla bozguna uğramış ve zafer kazanmıştı. İbn Ömer’in buna cevabı şöyle oldu: “Zekatı galip grubun komutanlarına verin”.79

Müslüman dinî liderlerin temel amacı, İslâm toplumunun birliğini korumaktı. Cemaatı dinleme, ona itaat etmek, bağlanmak, hicret etmek ve cihada katılmak, Hz. İsa tarafından emredilen beş emre, Hz. Peygamber’in eklediği beş emirdi.80 Hasan Basrî’ye yönetim hakkında sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: “Şu beş emri üstlenen insanlar hakkında ne söyleyebilirim: Cuma namazını kıldırmak, düşmana karşı sınırları korumak, hadleri uygulamak ve hisselerini (fey’) müslümanlara vermek”. 81 Hasan Basrî’ye atfedilen bir rivayette onun yöneticileri ziyaret edip onlara yardım ettiği ifade edilmektedir.82 Hz. Peygamber’e atfedilen bir rivayette Muaviye’ye güvenilmesi şaşırtıcı olmamalıdır: “Kıyamet günü dinleyip itaat eden kimseye karşı hiç bir tartışma olmayacak; dinleyip isyan edenin lehinde ise, hiç bir istek olmayacaktır”.83 Hz. Peygamber, özlü bir sözünde mü’minlere şirkten kaçınmalarını, ölene kadar cemaate bağlı kalmalarını ve yönetimdeki insanlara güzel öğüt vermelerini emreder.84 Yine o, cemaatte bölünmeye bir sebep olarak İslâm’ı terketmeyi görür.85 “Cemaat rahmet, ayrılık gazaptır” buyurur.86 Cemaat daima doğru yoldadır; asla sapıtmaz.87 Cemaate bağlılık genellikle yöneticiye ve yardımcılarına bağlılık şeklinde tezahür eder: “Bir imama bey’at etmeksizin ölen kimse, cahiliye ölümü üzere ölmüş olur”. Başka bir rivayette bu kural “Herhangi bir 76 Abdurrezzak, Musannef, IV, 47. 77 İbn Ebi Şeybe, Musannef, III, 157; Abdurrezzak, Musannef, IV, 46. 78 İbn Zenceveyh, el-Emvâl, v. 231b. 79 İbn Zenceveyh, el-Emvâl, v. 231b. 80 Ebu Ubeyd, el-Mevaiz (yazma) Hebrew Üni. v. 145; Abdurrezzak, Musannef, XI, 339. 81 Se’alibî, el-Letâif ve’z-zerâif, s. 11. 82 Fesevî, el-Ma’rife, v. 16b. 83 Heysemî, Mecme’, V, 217. 84 Heysemî, Mecme’, V, 217. 85 Bkz. Goldziher, Muslim Studies, II, 94. 86 Heysemî, Mecme’, V, 217; Aclunî, Keşf, I, 333. 87 Heysemî, Mecme’, V, 218.

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2

257

imama bey’at etmeden ölen cahiliye ölümü gibi ölmüştür” şeklinde ifade edilmiştir.88 Muaviye tarafından rivayet edilen bu hadîsin vasfında gerçeklik vardır.89 Hz. Peygamber’e atfedilen diğer bir hadîs halifenin meşruiyyeti ve ona karşı isyanın yasaklanması hakkında açık bilgiler vermektedir: “Ümmetim birlik halindeyken onları bölmek maksadıyla isyan eden her kim olursa onu öldürün”.90 Kabul edilen “emirler”in tehlikesi Ebu Bekir’e atfedilen kıyamet günüyle ilgili meşhur bir konuşmada vurgulanmaktadır: “Müslümanlara, iki emire sahip olma izni verilmemiştir. Bu, idarî ve hukukî olarak aralarında çıkacak bir ihtilafa sebebiyet verirse, cemaatleri bölünecek ve kendi aralarında çatışma çıkacaktır. Bu durumda, “sünnet” terkedilmiş olacak, bid’at zuhur edecek, fitne patlak verecek ve bundan dolayı hiç kimse doğru yolu takip edemeyecektir”.91 İbn Ömer’den rivayet edilen Hz. Peygamber’in bir hadîsinde yöneticiye yapılan bey’atın ihlalinin ihanet olduğu ifade edilmektedir.92 Hz. Peygamber, şeriatın mü’minlere verilmesini emrettiği gelirleri (fey) kendilerine ayırsalar dahi zalim yöneticilere karşı isyan edilmesini yasaklamıştır.93 Ebu Mes’ud el-Ensarî, isyan edenin aşağılanmış olacağını ve öbür dünyada cehennemle cezalandırılacağını kabul eder.94 Bu emre dayanarak Said b. el-Müseyyeb iki imama bey’at etmeyi reddetti ve imamlık iddia eden ikincisinin öldürülmesi gerektiğini ifade eden bir hadîs nakletti.95

Malik b. Enes’in öğrencisi, etkili ve mümtaz bir alim olan Yahya b. Yahya96 Malik’ten, İbn Ömer’in zorla yönetime sahip olan Abdulmelik b. Mervan’a bey’at etmeyi tasvip ettiğini rivayet eder. Böyle bir bey’at, cemaati bölmeye sebep olmaktan daha iyidir. Bu rivayetin sonucu, Şatibî tarafından formüle edildiği gibi zalim kişinin azledilip adil kişinin tayin edilmesiyle fitne meydana gelmesinden korkuluyorsa, genel kanaat, durumu olduğu gibi bırakmak şeklindedir.97 İbn Ömer’in Abdulmelik’in oğlu Yezid’e yaptığı bey’at da aynı ifadelerle açıklanmıştır. İbn Ömer, dinî inanç ve kanaatinden dolayı bey’at etmek ve hayat ile mülkün kaybına

88 Heysemî, Mecme’, V, 218. 89 İbn Tavus, el-Melâhim ve’l-fiten, Necef, 1963, s. 138. 90 Abdurrezzak, Musannef, XI, 344; bkz. Şevkanî, Neyl, VIII, 183; Zehebî, Mîzânu’l-i’tidâl, II, 128;

İbn Kesir, Tefsîr, I, 126 (bununla ilgili bazı alimler ayrı bölgelerde olmak şartıyla iki veya daha çok halifenin olabileceği kanaatindeydiler. Ayrıca buraya meşru halife olarak Hz. Ali ve Muaviye’nin statüsüyle ilgili tartışmalar için bkz); İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 199; Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, VIII, 144; İbn Hanbel, Müsned, X, 3-4, no. 6501.

91 Beyhakî, es-Sünenu’l-kübra, VIII, 145. 92 İbnu’l-Arabî, Ahkâm, 976; İbnu’l-Esir, Camiu’l-usûl, IV, 461; ayrıca bkz. İbn Ra’s Ganeme,

Menakil, v. 72a. 93 Şevkanî, Neyl, VII, 183. (Ayrıca buraya Şevkanî’nin yorumları için bakınız) 94 Nuaym b. Hammad, Kitabu’l-fiten, v. 36a. 95 Ebu’l-Arab, Kitabu’l-mihen, ed. Yahya el-Cuburi, 1983, s. 292. (ayrıca s. 342’ye sahabi

Muhammed b. Mesleme’nin iki emire bey’at etmeyi reddedişinin delilleri için bakınız) 96 Onunla ilgili olarak bkz. Kadı Iyad, Tertîbu’l-medârik, Beyrut, 1967, I, 407. 97 Şatibî, el-İ’tisâm, Kahire, ts. II, 128.

M. J. Kister 258

yol açan fitneden sakınmak için Allah’ın emrine itaat etmek zorundaydı.98 Kendisinden önceki yönetici tarafından tavsiye edilen ancak seçilemeyen bir kişi zorla yönetimi ele geçirmiş olsa bile sufi Sehl et-Tusterî’ye göre ona tümüyle itaat edilmelidir: Mü’min, yönetici tarafından istenilen yükümlülükleri yerine getirmek zorundadır. Mü’min, yöneticinin fiillerini itham etmekten, ondan uzaklaşmaktan ve ona havale edilen (inançla ilgili) sırları ifşa etmekten kaçınmakla emrolunmuştur.99

Yöneticiler, inanç ve davranışlarını önemsemeyip ihmal etse de, onlara itaat etmek bir emirdir. Fakat en iyi yöneticiler (imam) toplum tarafından sevilenler ve toplumu sevenlerdir; yöneticiler toplumun doğruluğu için toplum da yöneticilerin doğruluğu için dua ve niyazda bulunur. Günahkar imam toplum tarafından nefret edilir ve lanetlenir. O tür yöneticiler de toplumdan nefret eder ve ona lanet ederler.100 Toplumun bu ittifak anlayışı, Abdullah b. Zübeyr’e veya Abdulmelik’e bey’at etmeyi reddeden Muhammed b. Hanefiyye gibi bir lider ya da otoriteyle ilgili olup o, bey’at etmeye karşı çıkmıştı.101 Herhangi bir kimse kendi otoritesinin meşruluğunu sorgulasa bile, mevcut otoriteyi kabul etmeyeceğini söyleyen o idi.102 Toplumun ittifakı, istişarenin ihlal edilmesinden sonra toplumun ittifak sağlayamadığı otorite için çabalayan bir kişiyle ilgili Hz. Ömer’in sözünü açıklar.103 Bey’at vermede göz önünde bulundurulması gereken şey, toplumun kazancı ve refahıdır: İbn Ömer’e, tüm İslâm vilayetlerinde hemen hemen herkesin tanıdığı İbn Zübeyr’e bey’at edilmesini niçin engellediği sorulduğunda o, İbn Zübeyr’in taraftarlarının silah taşıdıklarını ve müslüman kanı akıtabileceklerini ileri sürmüştü.104

Bir yöneticiye ve zorba krala karşı toplumun tavrındaki değişmenin bir imkanı Ömer b. Abdilaziz’den rivayet edilen bir sözde ifadesini bulmuştur: Sen, Allah’ın Kitab’ı ve Resûlü’nun sünnetine uygun hareket eden bir imam tarafından yönetiliyorsan, onunla birlikte savaşa çık, fakat aksine hareket eden bir imamla yönetiliyorsan, yerinde otur.105 Toplum tarafından yöneticinin seçimiyle ilgili bir başka durum bazı ilk kaynaklarda kaydedilmiştir: Ümmü Seleme’nin avlusundaki toplantıya katılan insanlara, biri Allah’ın otoritesini (yöneticiyi) diğeri Allah’ın Kitab’ını kabul etmeye çağıran iki dâiden hangisine uyulacağı sorulduğunda, onlar, 98 Şatibî, el-İ’tisâm, II, 128; İbnu’l-Arabî, Ahkâm, 976. 99 Kurtubî, Tefsir, I, 269. 100 Şevkanî, Neyl, VII, 182; hadîsin varyantı için bkz. İbn Zenceveyh, el-Emval, v. 4a; ayrıca Allah’ın

cemaat tarafından sevilmeyen imamın namazını kabul etmeyeceğini ifade eden hadîs için bkz. Münavî, Feyz, III, 328; farklı rivayetler için bkz. Ebu Avane, Müsned, IV, 482; Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 36a.

101 Örneğin bkz. İbn Sa’d, Tabakât, V, 100. 102 Abdullah b. Mübarek, Müsned, ez-Zahiriyye, Mecmu’a, 18, v. 122a; ayrıca bkz. İbn Sa’d, Tabakât,

V, 108. 103 İbn Hanbel, Kitabu’l-ilel ve ma’rifeti’r-rical, Ankara, 1963, I, 246. 104 Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 39a. 105 Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 43a.

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2

259

Allah’ın Kitab’ına çağırana uyacaklarını söylediler. Ümmü Seleme onların görüşlerini reddederek Allah’ın otoritesine çağırana katılmalarını tavsiye etti. Zira Allah’ın Kitab’ı açık bir şekildeAllah’ın otoritesiyle bağlantılıydı.106 İsyancıların genellikle Allah’ın Kitab’ının ve Resûlü’nün sünnetinin emirlerini yerine getirmeye davet etmeleri dikkate değerdir.

Bir isyanla ilgili diğer bir teorik mesele Kurtubî’nin tefsirinde kaydedilmiştir. İsyan, adaletiyle ma’ruf bir yöneticiye karşı ise, insanlar isyancılarla savaşmalıdırlar. Yönetici fasık; isyancılar ise, doğru olduklarını iddia ediyorlarsa, insanlar, doğru olduklarını araştırıncaya veya yöneticiyi azletmede bir ittifaka varıncaya kadar isyancılara yardım etme konusunda acele davranmamalıdır. Bu, doğru bir harekettir, çünkü hedefine varmaya çalışan bir isyancı genellikle doğruluk gösterisinde bulunur. Fakat ne zaman ki, bir otorite olarak koltuğuna oturursa, önceden iddia ettiklerinin aksine hareket eder.107

Mü’min samimi bir niyetle bey’at etmelidir. Allah, kişi şayet dünyalık menfaatler elde etmek için bey’at ediyorsa, onunla konuşmayacak ve yüzüne bakmayacaktır; eğer imam ona bazı menfaatler verirse, sadık olur, aksi takdirde bey’atını geri çeker. Böyle hallerle ilgili Hz. Peygamber’den bazı hadîsler rivayet edilmiştir.108

Mü’min muhalif müddeilerin dinî ve ahlakî amaçları üzerinde dikkatlice durmalıdır. Ahnef, Hz. Ali’ye bey’at ettiğinde Ebu Bekre tarafından şöyle eleştirilmişti: “Kavm, bu dünya için savaşıyordu ve onlar toplumun rızası olmadan dünyalık menfaatleri üstün tutuyorlardı”. Mü’minlerin annesi Hz. Aişe ve onun fitnedeki rolü sorulduğunda Ebu Bekre, Hz. Aişe’yi “zayıf bir kadın” olarak vasıflandırdı ve bir kadın tarafından yönetilen insanların başarılı olamayacaklarına dair bir hadîs nakletti.109 Hz. Peygamber’e atfedilen bir hadîste o, bu dünyada ölen kötü bir kişinin bu dünyanın menfaatleri için çabalayan iki otorite arasındaki savaşta ölen kişi olduğunu söyler.110 Ebu Berza el-Eslemî111 de halifelik iddia edenler arasındaki savaşları değerlendirirken aynı ifadeleri kullanmıştır. Suriye’de Mervan, Mekke’de İbn Zübeyr sadece dünyalık menfaatler için savaşmışlardır. “Kurra” diye adlandırılanlar da bu dünya için savaşmışlardı. Oğlu, Ebu Berza’ya böyle bir durumla ilgili olarak görüşünün ne olduğunu sorduğunda o, kişinin yeryüzünde

106 İbn Hacer el-Heytemî, Fi fadli’l-adl, v. 85a; İbn Zenceveyh, el-Emvâl, v. 36. 107 Kurtubî, Tefsir, I, 273. 108 Kettanî, Cüz’ (yazma) Chester Beatty 4483, v. 6a; Münavî, Feyz, III, 330; İbn Ebi Cemre, Behcet,

I, 32. 109 Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 43b. 110 Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera (yazma) Madrid 5146b, v. 18b; benzer bir rivayet için bkz.

Münavî, Feyz, IV, 160. 111 Onunla ilgili olarak bkz. İbn Hacer, Tehzibu’t-tehzib, X, 446.

M. J. Kister 260

servetten mahrum olup arkasında kan dökme günahı bırakmayan kimselere katılması gerektiğini söyledi.112

Bu dünyalığa sebep olan savaşa karışan her iki grup için tek çözüm, onlardan uzuk durmaktı. Huzeyfe el-Yeman, bu dünya menfaatlerini kazanmaya çalışan iki grubun halkını “onlar cehenneme girecektir” diyerek uyardı.113 Bir adam İbn Ömer’e “Haccac’a mı yoksa İbn Zübeyr’e mi katılalım?” şeklinde bir soru yönelttiğinde, o, “kişinin kiminle savaşa katıldığı önemli değildir”; o cehenneme gönderilecektir” dedi.114 İbn Ömer bir başka sözünde Haccac, İbn Zübeyr ve harici Necde’nin sineklerin çorbaya düştüğü gibi cehenneme düşeceklerini söyler. Bununla birlikte o, savaşan grupların herhangi birinin müezzininin ezan okuduğunu işitirse, namaza koşardı.115 Bir çok hadîs hem yöneticilerden hem de hem de isyancılardan uzak durmayı emreder.116

İsyancıların alışılagelen çağrısı Hz. Peygamber’in sünnetini ihyaya yönelik bir çağrıydı. Bilinen bir hadise de İbn Zübeyr’in mesajı ve annesinin müessir cevabıdır: İbn Zübeyr, annesine Suriyelilerin kendisine eman teklif ettiklerinde taraftarlarının mağlup olup kendisini terkettiklerini haber verdiğinde ona şöyle dedi: “Allah’ın Kitab’ı ve Resûlü’nün ihyaya yönelik savaşa çıkıyorsan, gerçek sadakatin için öl; fakat dünyalık için savaşacaksan senin için hiç bir iyilik yoktur, ölsen de kalsan da farketmez”.117 Emevi memur ve komutanları kendi misyonlarına inanmışlardı. Müslim b. Ukbe, Medine’de yaptıklarını erdemli olarak telakki ediyordu. O, meşru halifeye bağlılığı sağlıyor, düşmanları mağlup ediyor, pek çoğunu da öldürüyordu. Müslim, ölmeden önce duasında halifeye bağlılıktan ayrılmadığını vurgulamıştı. Onun Medine’deki fiilinden başka kendini Allah’a yaklaştıracak bir fiili de yoktu. Bundan dolayı o, duasını “Allahım! Bana lutfündan ihsan et” diye bitirirdi.118 Harre savaşı meselesi, Yezid’in ölümünden sonraki fetret esnasında Emevi yöneticilerinin dinî-politik meşruiyyetinin mihenk taşı olmuştur. Kalbite lideri Hasan b. Malik, Ürdün bölgesi halkına şöyle sormuştu: “Harre savaşında öldürülen Medineli savaşçılar ve İbn Zübeyr hakkında ne dersiniz?” Onlar da “Biz İbn Zübeyr’in münafık olduğuna; Harre’de öldürülen savaşçıların 112 Bkz. Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 35b; krş. 43a, 43b; İbn Ra’s Ganeme, Menakil, v. 72a;

Hakim, Müstedrek, Riyad, ts. IV, 470. 113 Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 33b. 114 Hakim, Müstedrek, IV, 491; Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 40b. 115 Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 44a; krş. Abdulcebbar el-Havlanî, Tarih Dareyye (ed. Said el-

Efganî), Şam, 1950, s. 73-79. 116 Örneğin bkz. Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 35a-48b. 117 Örneğin bkz. Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 43b. 118 İbn Ra’s Gaaneme, Menâkil, v. 81a; İbnu’l-Cevzî, Risâle fi cevâzi’l-la’n ala Yezîd (yazma),

Leiden, Or. 959 (1), v. 22b. Mansur ve Hacca’ın isteğiyle ilgili yorumu hakkındaki rivayetle karşılıştırınız. Haccac, Velid b. Abdulmelik’e tam bağlılığını ifade eder. Mansur, huzurundakilere isteği şöyle okur: hazihi vallahi’ş-şia, la si’atukum (İbn Asakir, Tarih, IV, 71)

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2

261

cehennemde olduklarına şahitlik ederiz” şeklinde cevap verdiler. O zaman Hasan “Yezid b. Muaviye ve Harre’de öldürülen savaşçılarınız hakkında ne dersiniz?” diye sordu. Onlar da “Yezid’in mü’min olduğuna; savaşçılarımızın cennetlik olduğuna şahitlik ederiz” dediler.119 Bu, Ürdün halkının Hasan’ın liderliğini kabul etmeye niyetli olduklarını gösteren ideolojik bir yaklaşımdı. Yukarıdaki şahitlik elbette savaş sonrası yapılan antlaşmalar hakkında, standart bir modeli içeren dinî-politik-ideolojik bir ikrardır. Bütünüyle Alkame b. Uleha tarafından “yüz karası barış” alarak vasılandırılan bu antlaşma içinde şu ifadeler vardı: “Siz mağlup halkımızın cennette olduğuna, sizinkilerin de cehennemde olduğuna şahitlik edeceksiniz”.120 Yezid, babası Muaviye tarafından başarılı bir şekilde tayini sebebiyle cennete ulaşmak için iyi umutlar beslemiştir. Yezid, babasına bu tayinin kendisini cehennemden azad ettiğini açıklamıştır. Bununla ilgili bir de hadîs nakletmiştir. Buna göre üç günlüğüne ümmetin yönetimini üstlenen Yezid’i Allah cehennemden azad edecektir.121 Dahası Hz. Peygamber’in bir hadîsine dayanılarak Yezid’e cennet va’dedilmiştir. Bu hadîse göre Bizans kralının ülkesine ilk akın yapan ordunun günahlarını Allah affedecektir. Gerçekten Yezid,hicrî 49’da Kostantine yapılan seferin komutanıydı. Dolayısıyla hadîsin ona atıfta bulunduğu açıktır.122 Yezid’in İbn Zübeyr’e karşı savaşı Emevi öncesi dinî çevrelerde Hz. Peygamber’e atfedilen bir hadîsle meşrulaştırılmıştır. Hadîse göre Hz. Peygamber, Mekke’de Abdullah adlı Kureyşli bir liderin çıkacağını, onun insanların günahlarının yarısını üstleneceğini önceden haber vermiştir.123 İbn Zübeyr’in öldürülmesinin meşrulaştıran deliller, açıkça Haccac tarafından tayin edilmiştir: İbn Zübeyr, meşru otoriteden halifeliği gasba çalışmıştır.124 Allah’a itaat köleliğinden kurtulmuş ve Allah’ın Harem’inde kötü yola sapmıştır.

Hüseyin de Abdullah b. Ziyad’ın emriyle öldürülmüştü. Yezid öldürülmesini reddetmedi, ancak yaptığı fiilden dolayı Ziyad’ı şiddetle kınadı. Onu öldüren cahil insanlar Hz. Peygamber’in bir hadîsini yanlış yorumladı. Hadîse göre müslümanların birliğini bölmeye çalışan öldürülmelidir.125 Onlar Hüseyn’i meşru yönetime karşı çıkan harici bir isyancı olarak düşündüler. Muahhar kaynaklar Yezid’in Medine’ye karşı askerî seferini meşrulaştıran argümanları yansıtır. Bununla birlikte onu, Medine’yi yağmalamak, halkını öldürmek ve kadınlarını esir etmek için Müslim b. Ukbe’ye verdiği izinden dolayı kınamıştır.126 Yezid’in ahiretteki durumu,

119 İbn Ebi’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-belağa, VI, 157. 120 Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, VIII, 178; “yüz karası barış” hakkında bkz. el-Hindî, Kenz, V, 386. 121 İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 227. 122 İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 127-229. 123 İbn Hanbel, Müsned, I, 360; Fakihî, Tarih (yazma), v. 384b; Heytemî, es-Savaik, s. 109; İbn Kesir,

el-Bidaye, VIII, 339. 124 İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 331. 125 İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 202-203. 126 İbnu’l-Cevzî, Risâle fi cevâzi’l-la’n ala Yezîd, v. 28a-b.

M. J. Kister 262

Bahreyn’deki bir hakimin rüyasıyla tavsif edilmiştir: Yezid, Hüseyn’i öldürdüğünü inkar etti ve Allah’ın, kendisini bağışlayıp cennetine soktuğuna karar verdiğini söyledi.127

Emevi muhalifleri, Yezid’i kötülemek için aynı şekilde hadîs silahını kullandılar. Hz. Peygamber’in önceden haber vererek şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Ümmetimin işleri, Beni Ümeyye’den Yezid adlı biri tarafından yıkılıncaya kadar adil olarak idare edilecektir”. Yine Hz. Peygamber “Sünnetimi ilk değiştiren Beni Ümeyye’den Yezid adında biri olacaktır” buyurmuştur.128 Bazı muhafazakar (ortodoks) alimler, Emevilere kin tutup her duada onlara lanet etmeyi alışkanlık edinmişlerdir.129 Tabii ki, şiî gruplar böyle yapmaktan geri kalmamıştır. İbnu’l-Cevzî, Yezid’e lanet edilmesiyle ilgili özel bir çalışma yapmıştır.130 Bu dindar çevreler Yezid’in katliam yapmakla suçlandığı ve Harre’de öldürülenlerin ise, şehit olarak tavsif edildiği ile ilgili olarak Hz. Peygamber’e veya sahabilere atfedilen hadîsler uydurdular.: “Ashabı takip eden en iyi neslin Harre’de öldürülecek olanlar” olduğunu Hz. Peygamber’in önceden haber verdiğini söylediler.131 Gerçekten sekiz sahabinin Harre’de öldürüldüğünü ve Bedir’de Hz. Peygamber’le savaşan hiç bir sahabinin sağ kalmadığını ifade eden destekleyici hadîsler vardır.132 Sonraki olayları önceden haber vermekle meşhur yahudi muhtedi Abdullah b. Selam, değiştirilmemiş olan yahudilerin bir kitabında Harre’de öldürülenlerin kıyamet günü dirileceklerini okuduğunu söyler. Sonra omuzlarında kılıçlar olduğu halde Allah’ın huzuruna gelir ve şöyle derler: “Biz senin uğrunda öldürüldük”.133 Sadık bir sahabinin oğlu ve Medine’deki isyanın lideri, bir rüyada görüldü. Bu şahıs Allah’ın cenneti kendisine verdiğini söyledi. Taraftarları da açtığı bayrak altında savaşıyorlardı.134 Muhammed b. Sirin’in rüyasında bu savaşta ölenlere daha az önem verilmiştir. O, rüyasında mağlup birini gördü ve o kimse ona kendisinin ve arkadaşlarının şehid olup olmadığını sordu. Adama ‘hayır’ diye cevap verdi. “Namaz ehli şehid (şuheda) değildir; onlar ancak gönüllülerdir (nudeba)”.135

127 İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 222. 128 İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 236. 129 Heytemî, es-Savâik, s. 144; İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 231; el-Hindî, Kenz, XVII, 159. 130 İbnu’l-Cevzî, Risâle, v. 28a. 131 Bkz, Safarinî, Gıdau’l-edeb, I, 100-102; Sılt ibnu’l-Cevzî, Tezkiretu’l-havass, s. 287. (Torunu

tarafından te’lif edilen kitabın adı şöyledir: er-Redd ale’l-mutaassibi’l-ânidi’l-mani min zemmi Yezid)

132 Ebu’l-Arab, el-Mihen, v. 57b; İbn Kuteybe, el-İmâme ve’s-siyase, I, 18o; krş. Tabersî, İ’lamu’l-vera, s. 45.

133 Ebu’l-Arab, el-Mihen, v. 57b; İbn Kuteybe, el-İmâme ve’s-siyase, I, 181; krş. Tabersî, İ’lâm, s. 45. (Bu savaşta sadece üç sahabi öldürülmüştür)

134 Ebu’l-Arab, el-Mihen, v. 57b; İbn Kuteybe, el-İmâme, I, 180. 135 Ebu’l-Arab, el-Mihen, v. 57b; İbn Kuteybe, el-İmâme, I, 180.

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2

263

İlk asrın ortalarında isyancıların ve isyanların dalgalı bir zamanında mü’minlerin karşılaştığı gerçek bir ikilem, isyancıların iddialarını uygun olarak takdir etmek ve yöneticilerin dinî politik dayanaklarını değerlendirmekti. Genelde isyancılar zalim yöneticilerin elinden kurtulmak için kıyam etme, Kur’ân’ın emirlerine göre hareket etme ve ihlal edilen sünneti ihya etme gibi kabul edilebilir argümanları kullandılar. Dindar tabiilerden ilim tahsil eden alimler, yönetime layık bir kimse konusunda doğru karar verebilen kabiliyetli kimselerdi. Bazı alimler, Kur’ân’ın “sizden olan ulu’l-emre itaat edin” âyetini muttaki insanlara, fıkıh alimlerine, hadîs nakledenlere ve inançlarının ilkelerini mü’minlere öğreten insanlara tahsis ederek yorumladılar.136

Yönetici ve valilere bağlı olmayan dindar muhafazakar çevreler arasında hakim eğilim, yöneticilerden uzak durmak ve onlarla kurulacak ilişkilere titizlikle dikkat etmekti.137 Onların kanaatleri, yöneticilerin bozuldukları, Kur’ân ve sünnete göre hareket etmedikleri şeklindeydi. Bu tavır H. Peygamber’e atfedilen bir hadîse dayandırılmıştır: “Kur’ân ve otorite (yönetim) ileride ayrılacaktır138; böyle olduğunda Kur’ân’a yapışın ve onu terketmeyin”. Zalim yöneticilerle her türlü ilişki kesilmek zorundadır. Süfyan es-Sevrî, konu ahiret meseleleriyle ilgili de olsa, arkadaşlarına yöneticilerin herhangi bir isteğini kabul etmemelerini tavsiye etmiştir: “Şayet onlar sizi Kur’ân’ın bir sûresini okumaya davet ediyorlarsa, onu okumayın!”. Ahmed b. Hanbel tarafından kaydedilen farklı bir rivayet dikkate değerdir: “Kralların kari’lerinden (Kur’ân okuyucularından) biri olma; piyasadaki fıkıhçılardan biri olma! Tiksindirici ve bıktırıcı Kur’ân okumak zühde bağlı olmayan Kur’ân okumaktır. Krallar seni ihlas sûresini okumaya davet etse, onu okuma!”.139 Yine Süfyan, kralların ordusu için pamuk üreten veya onlar için ağaç kesen bir kimsenin doğu ve batıda akıttıkları her kana ortak olduğunu söyler. O, yöneticilerle ilişki kurmayı kabul etmeyip140 onların meclisinde bulunan bir adamla tokalaşmayı reddetmiştir.141 Süfyan, zahidlerden birine gönderdiği bir mektupta onu yöneticilerle hiç bir ilişkiye girmeme konusunda uyarır. Kişi zulme aracı olabileceği herhangi bir noktadan aldatılmamak için uyanık olmalıdır. Zira gerçekten şeytanın bir hilesi vardır. Günahkar kârî ise, Kur’ân’ı amaçlarını elde etmek için bir merdiven olarak kullanır.142 Yöneticilere hizmet edenler münafık kârîlerdi. Süfyan onlara sert eleştirilerde bulunmuştur: “Bir kârîyi yöneticinin kapısına sığınıyor görürsen, bil ki

136 İbn Ra’s Ganeme, Menakil, v. 80b. 137 İbn Sa’d, Tabakât, V, 298; Salebî, Tefsir (yazma) 260. 138 Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera (yazma) v. 17a. 139 Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 18b; İbn Ebi Hatim, Takdimetu’l-ma’rife, s. 86-89; krş. Ebu

Nuaym, Hilye, VI, 387; Hattabî, el-Uzle, s. 111. 140 İbn Hanbel, Kitabu’l-vera, s. 59; Ebu Nuaym, Hilye, VI, 251. 141 İbn Hanbel, Kitabu’l-vera, s. 57. 142 İbn Ebi Hatim, Takdimetu’l-ma’rife, s. 105; Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 17a.

M. J. Kister 264

o, bir hırsızdır; zenginin kapısına sığınıyorsa, bil ki o, bir münafıktır”.143 Zeccacî, yöneticilerden yardım bekleyen kârîlerden bir grubun canlı bir tasvirini kaydetmiştir: Hasan Basrî, Abdulmelik tarafından atanan vali Ömer b. Hubeyra’nın kapısında bekleyen bir grup kârîye uğradı. Onlara şöyle dedi: “Allah aşkına! Başı tıraşlı, kısa gömlekli ve geniş ayakkabılı dalkavuklar gibi burada niçin oturuyorsunuz? Az bir bedel elde etmek için yöneticilerin senetlerini mi düşünüyorsunuz? Onlar sizin sahip olduğunuz şeyi arzuluyorlar; siz de onların sahip olduğu şeyi arzuluyorsunuz. Bundan dolayı sahip olduğunuz şeyi küçümsemişlerdir. Siz gerçek kurrâlara edeb örneği olmalısınız. Allah size de edeb versin”.144

Süfyan, yöneticilerle hiç bir ilişki kurmama konusunda samimiydi: “Yahudi ve Hıristiyanlarla ilişki kurmak, benim için bu emirlerle ilişki kurmaktan daha sevimlidir”.145 Zalimin yüzüne bakmak günahtır. Kişi, insanları yoldan çıkaran yöneticileri tasvip etmemek zorundadır. Bu duruma göre insanın iyi fiilleri zayi olmuş olabilir.146 Yöneticilerden hediye kabul etmek, onların haram fiillerini tasvip etmeyi ifade eder. Onlara benzemek, yaptıklarını kabul etmenin bir işareti olup onlara bakmaya devam etmek de hakir olmaya sebep olur.147 Kişi, onlara bakmak veya körlüğü tercih etmek gibi iki tercih arasında kalırsa, körlüğü seçmelidir. Süfyan, yöneticileri ziyaret eden kârîlere cehennemde derin bir çukurun hazırlandığını söyler.148 Ona, çölde susuz kalan zalim yöneticiye su verilmesi hakkında sorulduğunda, “ona bir damla bile verilmez” şeklinde cevap vermiştir. Dinleyenlerin “O zaman ölmeyecek mi?” şeklindeki soruları üzerine Süfyan “bırakın ölsün, bu onun için de müslümanlar için de daha hayırlıdır” diyerek karşılık vermiştir.149

Benzer görüşler diğer dindar alimler tarafından da ifade edilmiştir. Bu tür fikirler bazı sahabilere isnad edilmiş ya da onları Hz. Peygamber’in söylediği iddia edilmiştir. Hz. Peygamber’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Bir kalem kırmak da olsa zalim yöneticiye yardım eden kimse, Allah’ın huzuruna geldiğinde Allah cehenneme atılmasını emredecektir”.150 Zalime Allah’ın uzun ömür vermesini dileyerek dua eden kimse, yeryüzünde Allah’a itaat etmemiş olur”.151 Hz. Peygamber’in Ka’b b. Ucre’ye verdiği bir nasihatte günahkar emirlerin yönetimini önceden haber vermiştir. Orada yöneticilerle, onların meclislerinde bulunan, 143 Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 17b. 144 Ebu Nuaym, Hilye, VI, 376. 145 Ebu Nuaym, Hilye, VI, 387; İbn Hanbel, Kitabu’l-vera, s. 114; ayrıca bkz. Zendeveysitî,

Ravdatu’l-ulema (yazma), Hebrew Üni. v. 100a; Aliyyu’l-Kari, el-Masnu’, s. 26; Semerkandî, Tenbihu’l-gafilin, s. 178; Münavî Feyz, II, 407.

146 Zeccacî, el-Emalî, s. 113 147 İbn Hanbel, Kitabu’l-vear, s. 59. 148 İbn Hanbel, Kitabu’l-vera, s. 59. 149 İbn Hanbel, Kitabu’l-vera, s. 59. 150 İbn Hanbel, Kitabu’l-vera, s. 59. 151 İbn Abdilberr, Camiu beyani’l-ilm, I, 165; İbn Hibban, Kitabu’l-mecruhin, I, 185.

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2

265

yalanlarını tasdik eden ve kötü fiillerinde onlara yardım edenler arasında hiç bir bağlantının olmayacağı vurgulanmıştır. Onlar Hz. Peygamber’in havuzuna erişemeyeceklerdir.152 Süfyan’ın sözündeki hatırlatma, Hz. Peygamber’in önceden haber verdiği bir hadîstir: “Kıyamet günü zalimler ve yardımcıları çağrılacak; aralarında onlara küçük bir yardımda bulunanlar cansız bir hale getirilecek ve cehenneme atılacaktır”.153 Hz. Peygamber’e atfedilen bir hadîste onun Kur’ân okuyucularına ve alimlere, bir takım menfaatler elde etmek için yönetici ve valileri ziyaret etmemeleri şeklinde yönelttiği uyarıları görmek şaşırtıcı değildir.154

Kişi, hadîslerle ilgili olarak ilk alimlere atfedilen benzer bir çok söz tespit edebilir.155 Sahabilerden nakledilen sözler esasta çok farklı değildir. İbn Abbas, dindar alimlerin bozulacağını önceden haber vermiştir. Şeytan Kur’ân okuyucularını ve fıkıh alimlerini, inançlarında sabit kalacaklarını va’dederek bazı ihsan ve menfaatler için yöneticileri ikna etme konusunda aldatacaktır. Dikenli ağaç sadece diken verir; yöneticilere giden alimler de sadece günah elde eder.156 Muaz b. Cebel de, yalan söyleyecek emirlerin, kötü vezirlerin, zalim reislerin (urefâ) ve günahkar kârîlerin zuhur edeceğini önceden haber vermiştir. Onlara hiç bir şey engel olamayacaktı. Kalpleri cesetten daha pis koktukları halde, keşiş elbiselerini giyeceklerdir.157 İbn Mes’ud, vergi toplayıcılığı, reislik, polislik ve postacılık görevlerini kabul etmemeyi emreder.158 Yine o, yöneticilerin huzuruna çıkıp mahrum oldukları faziletlerle onları öven alimlerin imanlarından olacağını ifade etmiştir.159 Aynı zamanda İbn Mes’ud, onlara yöneticilerin evinde kalmayı, ekmeklerini yemeyi, su kaplarından içmeyi ve imanlarını koruyabilmek için Emevilerden kendilerini ayırmaların tavsiye etmiştir.160 Sufi Yusuf b. Esbat, yöneticilerin suyunu içenin, kalplerinden olacağını ifade eder. O, yöneticilerden para kabul etmektense el ve ayaklarının kesilip çarmıha gerilmesinin tercihe şayan olduğunu söyler.161 Mechul bir kimse, Hz. Ömer’in de katıldığı bir cenaze namazında “şayet siz bir emir yahut reis, katip veya polis ya da vergi toplayıcısı değilseniz, yandınız” şeklinde konuşur. Hz. Ömer mechul kimsenin Hızır olduğunu düşünmüştür.162 İbn Ömer, polislerin

152 er-Risale fi’r-redd ale’l-ulemai’d-dünyeviyye, Birmingham, v. 107b. 153 Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 16b. 154 er-Risale fi’r-redd, v. 107b. 155 Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 16b; Taberanî, el-Mu’cemu’s-sağîr, I, 154-224; Münzirî,

et-Terğîb ve’t-terhîb, IV, 242-244. 156 İbn Hanbel, Kitabu’l-vera, s. 57. 157 Ebu Nuaym, Ahbaru İsfehan, I, 179. 158 Zendeveysitî, Ravdatu’l-ulema, v. 100a. 159 Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 17b; Münzirî, et-Terğib, IV, 244. 160 İbn Hanbel Kitabu’l-vera, s. 57-58. 161 Abdurrezzak, Musannef, II, 383; krş. Taberanî, el-Mu’cemu’s-sağîr, I, 204. 162 Abdulmelik b. Habib, v. 17b; krş, İbn Sa’d, Tabakât, VI, 30, 89.

M. J. Kister 266

(şurât) cehennem köpekleri olduğunu söyler.163 Ebu Hureyre’den nakledilen bir hadîste, her yıl cehennemin bir kapısının bir reis için açılacağı kaydedilmiştir.164 Gerçekten Hz. Peygamber başka bir hadîsinde, reislerin cehennemde olacağını ifade etmiştir.165 Ebu Hureyre, kıyamet günü başlarına gelecek olanı tasvir edip “yazıklar olsun vekillere (umenâ), yazıklar olsun reislere (urefâ)” diyerek Hz. Peygamber’in bir hadîsini nakleder: “İdareciler o günde zincire vurulacak ve ancak adaletli hareket ederlerse, Allah’ın emriyle azad edileceklerdir”.166

Yöneticilerle işbirliği yapmamak, özellikle atâyı (hükümet ödeneğini) kabul etmeyi reddetmede ifadesini bulur. Hz. Peygamber’e atfedilen bir hadîs İslâm toplumundaki ve atâ ödeme anlayışındaki değişiklikleri yansıtır: Atâ, başlangıçta fethedilen bölgeler için yapılan bir ödemeydi. Daha sonra Arap nufüzunu sağlamlaştırmak için bir ödeme oldu. “Atâyı, atâ olduğu sürece alın; dinî inançlarınızı etkileyen bir rüşvet olduğu zaman onu almayın”.167 Atâ hakkındaki bu hadîsi Hz. Peygamber’in diğer hadîsleri takip eder: “İnsanlar ihtiyaç, zaruret ve korkudan dolayı atâlarını almayı kesecektir; merhamet istendiğinde merhamet göstermeyecek emirler olacaktır; onlar muhtaç insanların haklarını gözetmeyecek, adaletli davranmayacak ve herhangi bir meselede insanların yüklerini hafifletmeyeceklerdir”.168 Başka bir rivayet atâ, günahkar emirler ve Kur’ân’a zıt yönetimle ilgili hadîsleri birleştirir: “İslâm’ın değirmen taşı dönecektir; bundan dolayı Kur’ân döndüğü sürece hareket halinde olacaktır. Yazık ki, Kitap ve sultan ayrılacaktır. Siz Kitap’tan ayrılmayın. Size emretmedikleri şeyi, kendilerine emredecek olan yöneticiler tarafından idare edileceksiniz. Onlara itaat ederseniz, sizi yoldan çıkaracak, etmezseniz, sizi öldüreceklerdir”. Orada bulunanlar “O zaman nasıl hareket edelim?” diye sorunca Hz. Peygamber şöyle cevap vermiştir: “İsa’nın havarilerinin yaptığı gibi yapın. Onlar testereyle kesilmiş, üzerlerine dikenli ağaçlar yıkılmıştı. Allah’a itaat içinde ölmek, O’na isyan içinde yaşamaktan daha hayırlıdır”.169 Zalim yöneticilerle ilgili ümitsiz haberler ve valilerin kapısında ihsan bekleyen günahkar kârîler hakkındaki gayb hadîsleri, kendilerini yönetici ve memurlardan uzak tutan dindar alimlerin eğilimlerini desteklemiştir.

Bununla birlikte ıslah etme gayesiyle ve yöneticileri ziyaret ederek ikna etme amacıyla bazı ümitler besleyen bir kaç alim vardır. Onlar sık sık yöneticilerin saraylarına gider, onlara nasihat eder, onları tevbeye, adil olmaya ve eşit davranmaya

163 el-Mu’afa b. İmran, Kitabu’z-zühd (yazma), Zahiriyye, v. 241a. 164 İbn Hanbel, Kitabu’l-vera, s. 60; Ebu Nuaym, Hilye, VIII, 242; İbn Sa’d, Tabakât, VII, 115. 165 Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 17b. 166 İbn Hanbel, Kitabu’l-vera, s. 57. 167 el-Mu’afa b. İmran, Kitabu’z-zühd, 254a. 168 el-Mu’afa b. İmran, Kitabu’z-zühd, v. 245b. 169 Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 18b.

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2

267

davet eder.170 Süfyan, asla yöneticilere küfretmez; dahası onları doğru olmaya davet eder. Yine de onların hata ve kusurlarını hatırlatmaktan geri kalmazdı.171 Huzeyfe, adalete davet etmenin ve kötü fiilleri beğenmemenin takdire layık işlerden olduğunu söyler. Bunun ötesinde o, sünnete uyarak yöneticilere karşı silah kullanmaya izin olmadığını ekler.172 Hz. Peygamber namazla ilgili yükümlülüklerini yerine getirdikleri sürece yöneticilere itaat etmeyi emretmektedir.173 Meşhur bir hadîs halifenin veya vekilinin arkasında namaz kılmayı emreder ki bu, gerçekten onun dinî otoritesini tanıma anlamına gelir.174 İbn Ömer İbn Zübeyr, Necde ve Haccac’ın, sineğin çorbaya düştüğü gibi cehenneme düşeceklerini söyler, fakat bir ezan duyduğunda arkalarında namaz kılma konusunda da acele eder.175 Hasan ve Hüseyin, Mervan’a devamlı karşı gelmelerine rağmen arkasında namaz kıldılar.176 Yönetici namazdan alıkoyar veya namazı ifa etme konusunda pervasız hareketlerde bulunursa, mü’mine evde namaz kılması, sonra camide yönetici veya vekilinin imamlık ettiği cemaatle namaza katılması tavsiye edilir.177 Mü’minin, halifenin veya vekilinin kıldırdığı namazda bulunmaması yöneticinin otoritesini inkar etmesinin bir işaretidir. Böyle bir durum, tayin edilen vali Nu’man b. Beşir’in arkasında namaz kılmayı protesto eden Kufelilerle ilgilidir. Bayram namazlarında ona katılmadılar ve Hüseyn’e imamları olarak kendilerine gelmesi için mektup yazdılar.178

Mü’minlerle ilgili diğer bir yükümlülük, adil ve zalim olup olmadığına bakmaksızın “emir”lerinin bayrağı altında cihada katılmaktır. Bu görüş, kendisine “dünyalık menfaatler elde etmeyi amaçlayıp savaşa çıkan emirlerin bayrağı altında savaşmaya izin olup olmadığı” sorulduğunda İbn Abbas tarafından şöyle savunulmuştu: “O zaman ahiretteki hisseleriniz için onlarla birlikte savaşın”.179 Cihadın emredildiği diğer bir durum da sivil savaşlar, yani fitne durumudur. Böyle şartlarda en hayırlı kimseler, ya cihada çıkan askerlere katılanlar ya da koyun sütüyle yaşayarak çölde kalanlardır.180 Hadîsin eğilimi, yöneticilerin tavırlarına bakmaksızın fitne zamanlarında düşmana karşı savaşa çıkan askerlere katılan insanların faziletini

170 Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 18b; ayrıca bkz. Münavî, Feyz, III, 435. 171 Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 18b. 172 Ebu Nuaym, Hilye, V, 165; Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 16a; Taberanî, el-Mu’cemu’s-

sağîr, I, 264. 173 Örneğin bkz. İbn Hanbel, Müsned, I, 17. 174 İbn Ebi Hatim, Takdimetu’l-ma’rife, s. 97. 175 Heysemî, Mecmeu’z-zevaid, V, 224; İbn Ebi Hatim, Takdime, s. 270. 176 Heysemî, Mecme’, V, 218. 177 Abdurrezzak, Musannef, II, 379; İbn Ebi Şeybe, Musannef, II, 378. 178 Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 44a; Abdurrezzak, Musannef, II, 387; krş. İbn Ebi Şeybe,

Musannef, II, 378: (Haccac’ın Mekke’yi kuşattığı sırada bazen İbn Zübeyr’in bazen Haccac’ın arkasında namaz kılardı)

179 Abdurrezzak, Musannef, II, 386; İbn Ebi Şeybe, Musannef, II, 387. 180 Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, II, 299; Abdurrezzak, Musannef, II, 380; İbn Ebi Şeybe, Musannef, II,

381.

M. J. Kister 268

vurgulamaktır. Çölde kalarak yaşayanlara evlerinde kalmaları ve günlük yaşayışlarına devam etmeleri tavsiye edilmiştir. Gerçekten cihad bir çok zahid tarafından seçilen yoldu. Bu eğilimin gerçek temsilcisi, pek çok cihad seferinde yer alan Abdullah b. Mübarek’tir. O, sözlerinde devamlı olarak mevcut otoriteye toplumun ihtiyacı olduğunu vurgular: “Allah, yönetimdeki insanlar vasıtasıyla belayı defeder. Yöneticiler olmazsa, yollar güvenli olmayacak ve aramızdaki zayıflar güçlüler tarafından zor durumda bırakılacaktır”.181 Harun Reşid haklı olarak bu sözlerin halifeye karşı mü’minlerin yükümlülüğünü desteklediğine işaret etmiştir.

Abdullah b. Mübarek bundan başka adil önder olan halifelere ve bazı diğer sahabilere (Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Zübeyr, Talha)182 bağlılığını ifade eder, zahidlerin ibadetle ilgili faaliyetlerinden cihadın üstünlüğü üzerinde durur183 ve en faziletli fiilin evlerinden uzak yerlerdeki mü’minleri korumak olduğunu söyler.184 Abdullah’ın fikir ve kanaatlerinin te’yidi, bir rüyada ortaya konulmuştur: Fudayl b. Iyad onu rüyasında gördü. Ona hayatındaki en hayırlı fiillerin cihad ve ribat olduğunu haber verdi. Allah günahlarını affetti ve ona bir huri verildi.185 Yönetim konusunda çeşitli dindar grupların görüşleri birbiriyle uyumlu değildir. Yöneticiden hediye kabul etmeyi bazıları helal, bazıları haram, bazıları da şüpheli kabul etmiştir. İbn Ömer, Seleme b. Akva, Enes b. Malik, Hasan Basrî, Şa’bî, İbrahim en-Nehaî ve Atâ, Muhasibî tarafından yöneticileri ziyaret edip hediyelerini kabul eden insanlar olarak görülmüştür.186 İbrahim en-Nehaî gerçekten yöneticilere yakındı; kaz etiyle beslenmeye alışıktı. Onları yöneticilere hediye olarak verirdi.187 Onları ziyaret ederek hediye de alırdı.188 O, genelde camide otururdu. Emniyet görevlileri ve kabile reisleri ona katılır, beraber konuşurlardı. Yönetimden sitem edildiğinde şöyle derdi: “Kendimi insanlardan ayırmamı ister misiniz? Onlar sevdikleri hakkında konuşurlar, biz de sevdiklerimiz hakkında konuşuyoruz”.189 A’meş, yöneticilerin evine girdiği için eleştirildiğinde, onların evlerini bir lavoba gibi kabul ettiğini söyleyerek karşılık vermiştir. Yani o ihtiyacı için oraya girer ve sonra ayrılır.190 İbn Abbas’ın mevlası İkrime, sadece emirlerden hediye alırdı.191

Yöneticilerden hediye kabul etmeyi reddeden pek çok dindar alim, onların gelirlerinin kısmen haksızlık ve zulümle elde edildiğini ileri sürmüştür. Said b. el- 181 İbn Kuteybe, el-İmâme, I, 185. 182 Abdurrezzak, Musannef, V, 279-280. 183 Subkî, Tabakâtu’ş-Şafiiyye, I, 287; Safaranî, Gıdau’l-edeb, I, 198. 184 Ebu Nuaym, Hilye, VIII, 164. 185 Subkî, Tabakât, I, 287. 186 Kadı Iyad, Tertibu’l-medârik, I, 307. 187 Hatib el-Bağdadî, Tarih, X, 168. 188 Hatib el-Bağdadî, Tarih, X, 306. 189 Muhasibî, A’mâlu’l-kulûb, s. 220. 190 Fesevî, el-Ma’rife, v. 189a. 191 İbn Sa’d, Tabakât, VI, 279.

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2

269

Müseyyeb, Tavus, Muhammed b. Sirin, Eyyüb es-Sahtiyanî, İbn Avn, Yunus b. Ubeyd ve Mesruk bu gruba mensuptur.192 Muhasibî, bu delilleri yalanlamaya çalışır ve onların tüm gelirlerinin değil, bazılarının haram olabileceğini söyler. Bu tutm, haram bir şekilde elde edilen ve namaz esnasında giyilen bir elbisenin namaz kılanı değersiz ve itibarsız kıldığını söyleyen bazı kurrânın görüşleriyle kıyaslanabilir. Bu türe bir örnek de, haram olarak elde edilen bir mehrin nikahı ilga edeceği şeklindeki haricilerin delilidir. Muhasibî, şayet mehir haramsa, helaliyle değiştirilmesi gerektiğini fakat nikahın kendisinin sahih kaldığını ve ilanıyla birlikte geçerli olduğunu ileri sürer.193 Bazı gruplar zulümle ilgili fiillerinde onlara yardım gibi herhangi bir ilişkiye itibar etmemişlerdir. Diğerleri ise, sadece doğrudan zulümle ilgili fiillerinde yöneticilere yardımı yasaklayıp öteki sahalarda ilişki kurmaya izin verdiler.

Bazı mümtaz ve dindar alimler, silahları ve atları satma konusunda her yönüyle aşırı fikirlere sahiptir. Onlar bunu masiyet olarak telakki ettiler. Onlar diğer sahalarda da yöneticilerle ilişkinin tercih edilemez olduğunu kabul ettiler. Bu gruba giren dindarlar çok meşhur sufilerdir. Abdullah b. Mübarek , Süfyan es-Sevrî, Ahmed b. Hanbel, İbrahim b. Edhem ve Bişr b. Haris’i zikretmek yeterlidir. Onların büyük bir çoğunluğu, yönetimin, yöneticilerin yükümlü olduğu şu durumlar karşısında zorunlu olduğu fikrindeydiler: Namazda imam olmak, adalet mekanizmasını uygulamak, yollar, köprüler ve camiler inşa etmek, gayr-i müslim bölgelere cemaatler göndermek, haccı ifayı kolaylaştırmak, fey’i taksim etmek ve yönetimle ilgili diğer görevleri yerine getirmek. Dindar muhafazakar mü’minler, Hz. Peygamber’in hadîslerindeki emirlerin ruhundan hareket ederek yasak bir fiil işleyen yöneticilere isyan etmeyi düşünmemişlerdir. Onlar zalim yöneticilerin idaresi altında sebatla yaşadılar ve yöneticilerle herhangi bir ilişkiden kaçınarak müslüman cemaate sarıldılar.194 Ticaret ve sanayiden uzak durup askerî faaliyetlere katılmaya isteksiz olan zahidlerin marjinal bir grubu Muhasibî tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir: “Ticaret, sanayi ve diğer işler İslâm’da daima uygulanmıştır”.195

Zalim yöneticinin karanlık tablosuna zıt olarak Ebu Yusuf, Harun Reşid’e tahsis ettiği Kitabu’l-harac’ında adil bir yöneticinin etkileyici bir tablosunu çizer. Allah rahmetiyle yöneticileri yeryüzünde yardımcıları kılmış ve onlara ışık vermiştir. Bu durum, onlara bazı kapalı meseleleri açıklama ve yükümlü oldukları görevleri izah etme yetkisi vermiştir. Yöneticilerin aydınlatıcı ışığı, dürüstlükle ilgili sünenlerin ihyası, Allah’ın emirlerini yerine getirme ve insanlara haklarını verme

192 Fesevî, el-Ma’rife, v. 188b; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 273. 193 Muhasibî, A’maâlu’l-kulûb, s. 223; Ebu Nuaym, Hilye, V, 49. 194 Muhasibî, A’mâlu’l-kulûb, s. 222; İbn Sa’d, Tabakât, I, 29. 195 Muhasibî, A’mâlu’l-kulûb, s. 221.

M. J. Kister 270

konularına yansımıştır. Çobanın kötüsü, tebaanın kaderini etkiler. Ona fazilet ve dürüstlükle yardım edilmezse, halk, helakla karşı karşıya kalır.196 Ebu Yusuf tarafından rivayet edilen hadîsler, adil yöneticinin üstün durumunu ve kıyamet gününde mümtaz yerini vurgular. Kıyamet günü en çok aşağılanıp cezalandırılacak olanlar günahkar ve kötü yöneticiler olacaktır.197 Halkın ihtiyaçlarını gözeten şefkatli yönetici, kıyamet günü ihtiyaçlarını Allah’a arzettiğinde ona şefkatle muamele edilecektir. İhtiyaçlarını gidermek için halkın kendisine yaklaşmasına mani olan yönetici, kendi ihtiyaçları için Allah’ın yardımını kazanmaktan engellenecektir.198

Bir çok hadîs, yöneticilere bağlı olmayı, emirlerini yerine getirmeyi, cemaate tutunmayı ve idarecilere hürmet etmeyi emreder.199 İslâm toplumunun yönetimini sadece Kureyşe veren meşhur hadîsin bazı tariklerinde yöneticilerin adaleti, Kur’ân’ın emirlerini ve Hz. Peygamber’in sünnetini yerine getirmeye bağlı bir takım şartların söz konusu olduğu görülmektedir. Bazı hadîslerde, Kureyş yönetiminin süresiyle ilgili iyi haberler, şayet onlar zulüm yapar ya da Kur’ân’ın emirlerini ihlal ederlerse, yönetimlerini kaybedecekleri tehlikesiyle irtibatlandırılmıştır. Bazen Kureyş yönetimiyle ilgili dinî vaad, haksız davranışlarda bulunan bir yöneticiye lanetle son bulun.200 Tüm bu hadîsler, haksız muamele edilse yahut haksız olarak cezalandırılırsa bile, mü’minin yöneticiye itaat etmesini ve boyun eğmesini emreder. Ancak o, İslâm ile ölüm arasında bir tercihle karşı karşıya geldiğinde ölümü tercih etmelidir.201

Sadece bir hadîs yönetici zalim olduğunda isyanı emreder. Hz. Peygamber’in insanlara şöyle talimat verdiği rivayet edilmiştir: “Size karşı adil davrandıkları sürece Kureyşe sadık olun. Adil davranmazlarsa, kılıçlarınızı omuzlarınıza koyun ve köklerini kurutun. Siz böyle yapmazsanız, ağlarıyla yaşayan köylüler gibi sefil olun!”.202 Bu hadîs, Hallal’in el-Müsned min mesâili Ahmed adlı eserinde kaydedilmiştir. İbn Hanbel’e bu hadîs hakkında sorulduğunda, bu meselede aykırı hadîslerin olduğunu söyleyerek sıhhatini inkar etmiştir. O, kayıtsız şartsız Kureyş yöneticilerine itaat etmeyi emreden malum hadîsleri nakletmiştir.203 Başka bir zamanda konuyla ilgili olarak İbn Hanbel’e sorulduğunda, doğru rivayetin Vaki’in 196 Ebu Yusuf, Kitabu’l-harac, s. 9. 197 Ebu Yusuf, Kitabu’l-harac, s. 9-10. 198 Örneğin bkz. Ebu Yusuf, Kitabu’l-harac, s. 9-10. 199 Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, VIII, 143; Heysemî, Mecme’, V, 192; Münzirî, et-Terğîb, IV, 222;

Heytemî, es-Savâik, s. 187; Münavî, Feyz, III, 189. 200 Örneğin bkz. Heytemî, es-Savaik, s. 187; Taberanî, el-Mu’cemu’s-sağîr, I, 152; Heysemî, Mecme’,

V, 192; Münavî, Feyz, I, 498. 201 Şahridar Sihireveyh, Firdesu’l-ahbar (yazma), Chester Beatty 4139, v. 35b; Heysemî, Mecme’, V,

192; Suyûtî, Cemu’l-cevâmi, I, 107; el-Hindî, Kenz, VI, 35; İbnu’l-Esîr, en-Nihâye, IV, 125; Zehebî, Mizan, II, 272.

202 Hallal, Müsned, v. 9b. 203 Hallal, Müsned, v. 9b.

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2

271

kendisine naklettiği gibi hadîsin ilk ifadesi olduğunu söyler: “Kureyşe, size karşı adil olduğu sürece sadık olun”. Yine bir münasebetle İbn Hanbel yukarıda Sevban’dan nakledilen uzun hadîsin münker olduğunu belirtir.204 Gerçekten İbn Kuteybe’nin mezkür hadîsi haricilerin ideolojik delillerinden biri olarak zikretmesi205 şaşırtıcı değildir.

204 Hallal, Müsned, 9b-10a. 205 İbn Kuteybe, Te’vilu muhtelifi’l-hadîs, s. 3.