51

Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini
Page 2: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

Doğru çözümler için,

Doğru Formülü bulmak.

a l c h e m yPAZARLAMA İLETİŞİMİ VEDANIŞMANLIK LTD. ŞİRKETİ

AYAZMADERESİ CAD. 19/9 GAYRETTEPE 80260 GAYRETTEPE İSTANBULTEL: (212) 288 97 15 FAKS:(212) 266 84 26

Page 3: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

seyir defteri

Kendimizle berabertaşıdığımız saatin

kadranındatekrar tekrar

yaşadığımız,aynı ümitsiz

senaryolar değil mi?

Çemberi kırmakmümkün mü?

Ya da:

"Yeni bir güneşdoğar mı?

O zaman yeni bir sözsöylenebilir mi?"

Kimbilir...Herşeye rağmen

saatimiz çalışıyor...

Page 4: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

içindekiler

4deligömleği

SIRLANMIŞ CAMIN LANETİpınar türen

7çıkmaz sokak

MODERNİZM VE TEKERRÜRmehmet açar

10uçan hollandalı

ON DAKİKA ARAmurat gülsoy

13kayıp harita

UZAMIN SÜREKLİLİĞİsedef erkman

16uzak ufuklar

NASIL YAPMALIyasemin sarıkaya

18kara göründü!

BİLİMSEL BİR DÜŞÜN EŞİĞİNDEata akın

20şişedeki mesaj

DELİLER GEMİSİbayram keten

21perili köşk

AŞIK VE GÖÇEBEhalide velioğlu

22deja vu

AHŞAP KAPININ HOMURTUSLJoya demir

24gizli hazine

YÜZ VE GİZ ÜZERİNE MİNİMAL BİR DENEMEoğuz haşlakoğlu

Page 5: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

26sabahyıldızı

KİMSEYE MEKTUPLAResra zeynep

28denizkızlarının şarkısıÜÇ ÖMRÜ VARDI

halide velioğlu

29başka bir dünya

YENİLMEKayşe düzkan

30yanlış pusula

MEKANIN RUHA VERDİĞİ ACILARhüsnü kural

32üstü çizilmiş kişiler

GENÇLİK TEKRARLANMAZyelda karataş

33med-cezir

GÖRSEL DİNAMİK ÇEŞİTLEMELERİadnan kurt

37şeytanminaresi

KARANLIĞIN İÇİNDEKİ DELİKergun kocabıyık

39puslu manzaralar

MAKAS DEĞİŞTİREN TRENLERmeral miniç

40sisdüşleri

SEN BİR ÇOCUĞU TERKETTİNfulya aslan

42cehennemin kapılan

KAN... YÜREKTEN VEYA BİLEKTENzarife biliz

45ay tutulması

HEPİMİZ KARDEŞ OLACAĞIZmurat gülsoy

Page 6: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

deligömleği

SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ

pınar türen

Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Ellimilyon insan da ne hissettiğini bilemeden öldü. Sonuç: Çok insan öldü,

ama bazıları hâlâ aynalara bakıp emirler veriyor ve savaş tekerrür ediyor.

Birbirine paralel aynalarda, iç içe geçmişve sonsuza giden görüntüler birbirinin hep

aynıdır - aynadaki görüntüler her nekadar gerçeği yansıtıyormuş gibi

görünseler de durduğunuz yer ve ışığınkırılma açısına göre görüntüler değişir vesiz asla yanınızdaki kişinin gördüğü sizigöremezsiniz. Sizin gördüğünüzü öbürü,

onun gördüğünü de bir başkası göremez.Sonuçta herkes aynı şeyi gördüğünü

zanneder ama herkesin gördüğü sadecebir görüntünün değişken tekerrürüdür.

AYNA TEORİSİ

Bir grup bilim adamı 1950 yılında farelerdeproblem çözme yeteneğini incelemek içinbir deney yaptılar. Labirente konan fareleryemek kokusuna doğru çılgınca ilerlerkenyollarını kesen aynada yansımalarınıgördüler. Çoğu korktu ve geri döndü, biriki tanesi aynada kendisini kokla di. Sonuç:Fareler problem çözmüyor, problemdenkaçıyor (İnsan beyninin problem çözmekabiliyetinin farelerden daha fazla olduğuaynı yıl yapılan başka bir araştırmadaispatlandı). Aradan on yıl geçti. 60'lı yıllardadeğişik bir grup bilimadamı ilk deneyiaynen uyguladılar. Farelerin çoğu aynayaçarpıp sakatlandılar, geri kalanı aynayıkoklamakla yetindi. Sonuç: On yıl içindefareler problem çözmeye yönelirolmuşlardı (Bu yıllarda insanlarınsosyalleşme ve gelişmeleriyle ilgili

deneylerde korkunç bir artış oldu.İnsanlardaki bu müthiş problemçözücülüğün sebeb-i hikmeti neydi?).Aradan bir on yıl daha geçti. Aynı deneyideğişik bir grup bilim adamı tekrarladı.Labirent içinde hızla ilerleyen farelerin çoğuaynadaki görüntüleriyle kavga etmeyebaşladılar, aynayı itmeye çalıştılar. Aynalarçizik içinde kaldı. Farelerin tırnakları kırıldı.Sonuç: On yıl içinde fareler problemleri güçkullanarak çözmeye başlamışlardı (Aynıyıllarda sosyal psikologlar insandakisaldırganlığı araştıran deneyler yapmayabaşladılar. İnsanlardaki güç kullanma vesaldırganlığın nedeni ne olabilirdi?) Sonuç:30 yılın sonunda hiçbir fare aynayı aşmayıbaşaramadı. İnsanlar ise bir şeye basarakdaha yükseğe zıplamayı öğrendiler.

Parlak çelik parçasında kendisi olduğunusandığı surete sert bir bakış fırlattı. İçindekibastırılmış korku gözlerinin derinliklerindeihtirasla etrafa dehşet saçarak çeliğeyapışmıştı. Dışarı çıktı. Çünkü kendisiniseyrettiğinde içerideydi. Şimdi ise dışarıdayüzlerce insan O'nu seyrediyordu. Bu yüceadam da hiç düşündü mü acaba nasılgörünüyorum diye, çeliğe yansıyan gölgelisureti aklına geldi mi konuşurken bilinmez.Ama kılıcını kaldırdı ve binlerce askereMısır'ı yerle bir etmelerini buyurdu. Sonuç:

4

***

Page 7: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

deligömleği

Her aynaya baktığında farklı bir suret gören ve gördüğüsuretler mi gerçek yoksa kendisi olduğunu zannettiği mi diye

bulabilmek için dünyadaki tüm aynalara bakmak üzereyollara düşen bu insan da her aynaya baktıktan sonra

gördüğü farklılıkları dehşet içinde yazdı.

5

Page 8: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

deligömleği

Çelikteki görüntü ne olursa olsun Mısır,O'nun oldu. Binlerce insan öldü.

Aradan yüzyıllar geçti. Kaya kristaliyleastarlanmış cam parçasına bakan beyazlargiymiş esmer adam suretdeki şüphedenürktü. Oysa karşı dağlardaki yüzbin düşmanaskerinden ürkmediğini zannediyordu.Şüpheyi silmenin bir yolunu aradı. Dua etti.Astarlanmış cama bir daha bakmadı, dışarıçıktı, bir savaşı başlattı. Sonuç: ufak birordu koca bir orduyu yendi (Tarihte sıkrastlanan oldukça sıradan bir durum).Büyük bir güç sonun başlangıcına ulaştı.Belirsiz sayıda insan öldü.

Aradan yüzyıllar geçti. Yüksek duvarlı,ihtişamlı duvarına asılmış sihirli camparçasına bakan kısa boylu adam, kazandığızaferlerin derin bir çizgiyle iz bıraktığısuratına sert sert baktı. Kendisindenkorkmamak için aynayı korkuttu önce.Sonra geriye bir adım attı. Ne kadar ufakolduğunu yeniden hatırlamanın verdiğihırsla uzun boylu krala savaş açmaya kararverdi. Sonuç: Tam bir fiyasko. Kısakomutan arkasında zaferler, suratında herbir zafer için derin bir izle tarihe gömüldü.Sonuç: Yüzbinlerce insan öldü.

Aradan yüzyıllar geçti. Aynada öfkeylegölgelenmiş suratına bakıp daha da sertgörünmeye çalışan adam garip bıyıklarınıkırmızı elleriyle düzeltti. (Neden bu kadaröfkeli olduğunu yıllar boyunca ne birsosyolog, ne bir siyasetçi, ne de birpsikolog anlayabildi). Odadan dışarıçıktığında ayağa kalkan adamlarının saygızannettiği korkularım, çevik bir hareketleselamlayarak ödüllendirdi ve karşısındatitreyen insanlara savaş ilan ettiğinimuştuladı. Hiç kimse kendi kendisinigöremediği için kimse ne hissettiğinianlayamadı. Ölen bir insan da kendinigöremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli

milyon insan da ne hissettiğini bilemedenöldü. Sonuç: Çok insan öldü, ama bazılarıhâlâ aynalara bakıp emirler veriyor ve savaştekerrür ediyor. Yine de insanlar halaaynalara bakıyorlar. Çünkü kendilerinisadece orada görebiliyorlar.

İlk romanını yazmayı bitirdiğinde beş günsonra öleceğini bilmiyordu. Beş gün sonraöldüğünde meşhur olacağım bilmiyordu.Bildiği tek şey aynalara bakmaktan nefretettiğiydi. Bir kere çok küçükken bakmıştıaynaya. Ne olduğunu, neye benzediğini pekanlayamamıştı. Başkalarının hep görebildiği,kendisininse arada bir görebildiği bu suretien iyisi hiç görmemekti. Zaten yansımasıbaşkaları içindi, kendisi içinse hisleri vardı.O da hislerini kendisine, görünüşünü debaşkalarına ayırdı. Kendisine olan merakıhislerini altüst etmeye başladığında aynayabakabilmek için artık çok geçti. Baksa bilene olduğunu asla anlayamayacağını biliyordu.O da neler görebileceğini en ufakayrınt ı lar ına kadar, tüm olasılıklarıdüşünerek yazdı. Romanını bitirdiğinizannettiğinde 85 yaşındaydı. Roman meşhurolmuştu ama olasılık hesaplarında hatayapmıştı. Bu romandan ve de yazandanhabersiz, dünyanın başka bir köşesindebambaşka biri de bir roman yazdı. Heraynaya baktığında farklı bir suret gören vegördüğü suretler mi gerçek yoksa kendisiolduğunu zannettiği mi diye bulabilmek içindünyadaki tüm aynalara bakmak üzereyollara düşen bu insan da her aynayabaktıktan sonra gördüğü farklılıkları dehşetiçinde yazdı. Ama romanı meşhur olamadı,çünkü bitirmeyi başaramadı. Sonuç: Tümbunların tekerrürle hiçbir ilgisi yoktur.Tekerrür aynanın kendisidir zaten.

Genel sonuç: Tekerrür değişkendir.

Page 9: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

-çıkmaz sokak-

MODERNİZM VE TEKERRÜR

mehmet açar

Postmodernizm adı altında toplanan eğilimler Batı Rasyonalizminin sonsığınağı. İlende gerekirse başka sığınaklar da bulunacak. Tekerrür, geri

dönüş, geçmişe özlem... Ya da başka bir şey.

Pop Art ve Uzay Çağı. Bir son durak. Batımetropollerinin kültürünü tekerrüreçağıran o ümitsiz çığlık. Artık gidilecekhiçbir yer yoktu ve zamanın kısa tarihimiladi takvime göre İsa'dan Sonra1970'lerin ortasını gösteriyordu.

Dış uzayın keşfi apaçık bir çıkışsızlığı ve ohazin mağlubiyeti bir kez daha insanınyüzüne vurmuştu. Teknoloji nereye gelirsegelsin, dış uzay bütün o karanlık haşmetiylenesiller boyu anlaşılmaz kalmaya devamedecekti: Hayallerimizi besliyordu amabilimin, uzaya "iki kere iki dört" gibi basitbir açıklama getirme olanağı henüz yoktu.

Ama uzayla bütünleşmeye çalışan insanınacz dolu çabaları vardı. Bilmem 70'lerihatırlar mısınız? Herkes kendince dışuzayla bütünleşmeye çalışırdı. Bence bütüno moda ve mimari, dış uzaylabütünleşmeye çalışırken tek bir temelfikirden yola çıkıyordu: Uzay araçları vetüm teknolojik aletlerin temel idesi olanmakineden... Makinede herşey işlevseldi.Çizgiler düzdü. Sinema endüstrisindeçalışan art direktörler uzay üslerinitasarlarken uzay araçlarından yola çıkıyorve daha sonra "uzay üssü gibi" bir içmimari kavramı hediye ediyorlardıkültüre... Uzay üssü gibi bir ofis... Uzay üssügibi bir ev... Modernizmin simgelerindenmakine fikri, uzay üsleriyle kendi görsel

evriminin en son aşamasına gelmişti(İlerlemenin şimdilerdeki simgesi zatenmakine değil, dijital aletler).

V yaka kazaklar... Bol paça pantalonlar...Astronotlar ın giysilerinden türemişanoraklar... Uzay idesiyle örtüşen elektronikmüziğin tınıları... Modern Sanat ise kendinisorgulama döneminin sonlarına gelmişti.Resimde anlam falan unutulmuş, resimeylemi bütün alt parçacıklarına bölünmüştü.Fırçayı niye kullandığını sorgulayanlardantutun, çerçevenin dışı kavramı üstündedüşünenler bile vardı artık. Uzay Çağı,sanatta modernizmin gelebildiği soncephelerden birine denk gelmişti. Veherşey giderek giriftleşiyor ve ne yalansöylemeli bayağı da sıkıcı hale geliyordu.Hatta adamın biri, konser vereceğim diyeherkesi çağırıp piyanonun başında beşdakika sessizce oturmuş ve bu "bestesi"neşimdi unuttuğum bir ad bile vermişti.Deneysel s inemacılar en temelmalzemelerinin film pelikülü olduğufikrinden yola çıkarak, pelikül üzerine ellebir şeyler çiziktirip film festivallerine katılıpbildiriler falan yayınlıyorlardı. Uzayıp gidenbir liste... Kültürün her deminde avangardlıkadına bir sıkıntı kasırgası alıp başını gitmişti.

Ama sonunda anlaşıldı. Uzay Çağı falanyaşanmıyor. Yaşanan şeye olsa olsa ilkeluzay çalışmaları denebilir. Ve daha

7

Page 10: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

-çıkmaz sokak —

katedilecek o kadar çok yol var ki...Kurgu-bilimin hayallerine yetişmek içinnesi l lerin geçip gitmesi gerekiyorYeryüzü'nden. Ayrıca sanatın manasım bukadar sorgulamanın da bir manası yok.Uzay Çağı söylemi ve pop art,modernizmin gündelik hayata ve popülerkültüre sunabildiği son "ilerleme vegeleceğe yakın olma" kavramlarıydı.Derken herkes sıkıldı. Bu sıkıntıyıanlayamayanlar da vardı. Sevgili ÜçüncüDünya mesela... Modernizm hala birmarifetti. Çeviriler geç ulaşıyor, Batı'nınher zaman "i leri"yi temsil ettiğinidüşünenler geriden de olsa Batı'yı takipetmenin erdemleriyle iştigal ediyorlardı.

Ama Batı sıkılmıştı. İsa'nın doğumundan1970 küsur yılı aşkın bir zaman geçmişti veA y d ı n l a ı ı m a ' y l a b a ş l a y a n s ü r e çinsanoğlunun gözlerini uzaya çevirmesineyol açmıştı açmasına ama sokaktaki insanınuzayla fazla bir alışverişi kalmamıştı. UzayÇağı, dünyanın muhtelif yerlerindekibilimadamlarının çalışmasıyla adım adımilerliyordu. İnsanlığın geri kalanım alakadareden bir şey yoktu uzayda. Yani,heyecanlanmanın, meseleyi abartmanın biralemi yoktu. Sanatta da modernlik adınakeşfedecek bir şey yoktu artık.

Ne zaman, nasıl? Kesin bir tarihi yok ama,birileri Uzay'ı bırakıp Yeryüzü'ne bakmayakarar verdi. Çünkü Pop Art'ın daha ilerisidiye bir şey yoktu. Vakit geri dönmevaktiydi. Tekerrürün karşı konulamazcazibesi herşeyi ağır ağır sardı. Ve Yeryüzü,kültürün geçmiş güzelliklerini yenidenkeşfetmeye başladı. Bu arada dijitalteknoloji beklenmedik bir süratle gelişti.Birileri, (artık kimse onlar ben elebilmiyorum ve gelişigüzel kullandığımıitiraf ediyorum) di j i tal gelişmeyimodernizmle değil de postmodernizmlenikahlamayı uygun gördü. Oysa dijital

devrim, gözünü uzaya diken vek o m p ü t e r l e r i n b i r gün i n s a n ıyönetebi leceği endişes ine k a p ı l a ninsanoğluna bilgisayarlardan korkmamayı,onların son tahlilde son derece ise yararmakineler olduğunu öğretti. Yani, hayatıkolaylaştırdı. Dijital devrim özü itibarıylamodernistti ama suni bir biçimdemodernizmin iflasını açıklamaya çalışanlar"dijital devrim ile postmodernizminevliliğini" nedense çok istedi.

Modernizmin, dijital devrimle, geriye dönüşve tekerrür yasasıyla kendi evrimini hızlasürdürüyor ama birileri onun cenazesinika ld ı rma gayre t le r i iç inde. Oysamodernizmin devrini tamamlayıp bir başkaşeye dönüşmesi için çok daha başka bir şeygerekiyor. Önce Batı Düşüncesi'ninYeryüzü'ndeki misyonunu tamamlamasıgerekiyor. Postmodernizm adı altındatoplanan eğilimler Batı Rasyonalizminin sonsığınağı. İleride gerekirse başka sığınaklar dabulunacak. Tekerrür, geri dönüş, geçmişeözlem... Ya da başka bir şey.

Pop art ümitsiz özlemlere eklemlenmişti.68'iıı radikalliğine ve Uzay Çağı'na... İkiözlem de ilerİemedi, tükendi. Ve insanlargüzel-olan'ın gelecekte ve ilerlemedeyatmadığım ağır ağır hissettiler.

Gerisi bilinen hikaye... 93'teyiz ve insanlıktarihinin geriye dönük bir ilgiyle didik didikedilmesi aşamasında daha çok başlardayız.

Hollywood bunu erken keşfetti. Çünkü alıcıkitlelerle çok yakın bir teması var. Moda daöyle. Resim, "this has been done before"söylemini benimsedi ama çok yakında NewYork'lu ünlü bir ressamın atölyesine çokzengin ve isimsiz bir adamın geleceğinitahmin ediyorum. Ressam'a şöyle diyecek:"Sizden sevgilimin resmini yapmanızıistiyorum. Leonardo ustanın Mona Lisa'sı

8

Page 11: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

-çıkmaz sokak -

Tıpkı faşizmde olduğu gibi gücüsiyasi iktidara eklemlenmekte bulan

nefret dolu kitlelerin İslamcıaydınlar gibi Asr-ı Saadet

ütopyasıyla bir ilgileri olmadığıSivas deneyiyle bir kez daha ortaya

çıktı. İşte tam da bu noktadaTasavvuf, gizemcilik gibi öğretiler,gücünü ilahi adaletten aldığınızanneden bu kitlenin karşısında

duramaz.

gibi bir şey olsun lütfen". O ressamkovacak belki adamı ama bir gün birbaşkası mutlaka kabul edecek. Resim deçok gerilere gidebilir. Gün gelir 70'lerinnonfigüratif resimlerine bile geridönülebilir.

Uzayın kavranmasına gelince. Voyageraraçları uzayın karanlık boşluğundadolaşmaya devam ediyor. Gezegenlerinfotoğraflarını çekip duran başka uzayaraçları da var. Ama hepsi de uzayboyutunun kavranmasından çok, muhtelifbilimlere dolaylı yoldan hizmet etmeklemeşgul. Uzay ve zaman boyutununkavranmasında da geriye dönüş ve tekerrüryasaları işliyor: Metafizik, gizemci dinöğretileri, Kabala, Tasavvuf, Doğuöğretileri... Gerçi modern felsefe bunlarıhala kaale almıyor ama hem popüler kültürhem de yeraltı kültürü, iç uzaylara dönüyor.Bu, şimdilerde kültürün ferah bir nefesalmak için acilen başvurduğu bir çıkışkapısı.

Öte yandan rasyonalizm ve modernizme,eğer hedefleri olan süreçler olarak bakılırsasiyasi düzlemde misyonlarının halatamamlanamadığı da görülüyor. Çünküözellikle Güney Yarımküre'ye doğruinildiğinde modernizmden nefret eden

değişik toplumsal sınıfların işbirliğiyleserpilip gelişen ve siyasi iktidara talip olanbir din olayı görüyoruz. Temiz söylemlerleiktidara yürüyen bu kadroların, nefretlerinimüthiş bir baskıya çevireceğini tahminetmek için çok zeki olmak gerekmiyor.Tıpkı faşizmde olduğu gibi gücü siyasiiktidara eklemlenmekte bulan nefret dolukitlelerin İslamcı aydınlar gibi Asr-ı Saadetütopyasıyla bir ilgileri olmadığı Sivasdeneyiyle bir kez daha ortaya çıktı. İşte tamda bu noktada Tasavvuf, gizemcilik gibiöğretiler, gücünü ilahi adaletten aldığınızanneden bu kitlenin karşısında duramaz.Kısaca, kültürel olarak rasyonalizmden vemodernizmden kaçıp ferah bir soluk almakiyi, hoş fikir de siyasi olarak bakıldığındatemsil ettikleri misyonu bitmiş olarak kabuletmek pek doğru bir fikir değil.Kimilerince Batı'da kurulduğu düşünülenliberal-dijital toplum ütopyasının da biranlamı yok. Batılı iyimserlerin öngördüğü,merkez iktidarın yerel iktidarlara geçtiği osite-devletlerin kurulacağına inanmak damümkün değil.

Ama bir gün şöyle bir şeyin olma ihtimaliele yabana atılır gibi değil: "İlerleme vegelişme" gibi modernist perspektifler nasılkendilerim sanat alanında tükettiyse siyasetalanında da tüketebilir. Ama bu o kadareğlenceli olmayacak. Çünkü o zaman dünyailerleme ve gelişmeyi vaat etmeyen dinci vemilliyetçi iktidarlara doğru büyük bir eğilimgösterebilir. Yönetim biçimlerinin "gendönüşe" ve "tekerrür"e yönelmesi halindeneler olacağını varın siz tahmin edin. Kaldıki Rusya ve İran'da iktidarların ilerleme vegelişme vaat etmekten çok milliyetçi vedinci söylemlere sahip çıktığı gerçeği deortada.

9

Page 12: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

-uçan hollandalı-

ON DAKİKA ARA

murat gülsoy

O yüzden yavaş yavaş yüzdeki çizgiler derinleşir, ifadeler eksilir, yeniolan herşeyden çekinilmeye, korkulmaya ve hatta nefret edilmeye

başlanır. Hep öyle olmaz mı zaten? Artık, herkes anne ve babasının birkopyasıdır. Herkes gibi, herkesle beraber...

Neyi gizlediği belli olmayan bir sonbaharayavaş yavaş yuvarlanan şehrin kıyısındakibir kahvede, "Seninle ölmek istiyorum"diye yazdı kağıda. Ondokuz yaşınınparmaklarıyla.

Her şeyin bir anda olup bittiği, atlıkarıncagibi bir yaz boyunca yaşadığı kısacık biraşkla tanımlıyordu artık hayatını. Henüz hiçbir şey yaşamamış olmasına rağmen sesinintonuna bir görmüş-geçirmişlik sinmişti osonbahar.

"Seni o sabah, akşam sefalarının henüzuykuya daldıkları o büyülü sabah,bahçenizde görmedim mi; işte o an herşeyi anladım" diye yazıyordu durmaksızın.Pencere camlarında, uzun yaz aylarıboyunca unutulmuş subuharları belirmeyebaşlamış... Herkesin üzerinde ister istemezbir titreme, bir yorgunluk. O'nun hiçtanımadığı Bahri Bey -ki Emirgan'ın kırkyıllık gediklisi- öteki tarafa, dün artık iyiceazalmış olan dostları tarafındanuğurlandığından, çay ocağı tekliyor, yaşlıgarsonun gözleri dalıp dalıp gidiyor; ve obunların ve tabii ölümün farkındaolmaksızın dalgalarda boğularak ölmekistediğini yazıyor ilk ve son aşkına. Onaöyle geliyor. Hep öyle olmaz mı?

S o n b a h a r ı n t a l i h s i z l i ğ i k ı ş abağlanmasındadır. Hırkalar ve kazaklar hızlayağmurluk ve paltolara evrimleşirken,şehirde zaman, sanki gittikçe daha ağırakmaktadır. Bir de ölüm gelinliğinigiydimiydi şehrin yolları, insan o karanlıksonrasızlığı kolayca yanlış bir beyazlıkolarak yorumlayabilirdi. Belki o yüzden bukış, kar yağması için dua ediyor içinden.Bilmiyor ki yedi gün ve gece yağacak olankar, onu ve sevdiğim bıçak gibi ayıracaktır,canlarını epeyce yakarak. Ve o evinin küçükve kirli penceresinden bakarak kardaumduğunu bulamadığını yazacaktırsevgilisine. Radyonun geç vakit, nerdenbulup çıkardığı anlaşılmayan o eski, o ağdalı,o binlerce insanın duygu yükünü taşımaktanyorgun şarkılarının eşliğinde ağlamakisteyecektir. Hep öyle olmaz mı?

Ve sonraki yıllar... Farkeder mi ayrılıklar,ölümler ve yeniden, sanki dünyanın ilkaşkıymışcasına yanıltıcı filizlenen tenseltemaslar. Bir kaç yıl sonra, başka bir evde,bambaşka bir gecenin ve kokunun izleriyleuyandığında, ilkin arabasını nereye parkettiğini düşünüp şaşıracaktır. Yanında geçenhafta tanıştığı bir kumrallık, derinuykulardadır ve hiç bir derinliği yokmuşizlenimi bırakmaktadır tanıyanlarınüzerinde...

10

Page 13: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

-uçan hollandalı-

Yeni bir ilişki yeni bir hayat anlamınagelmez mi çoğu zaman? Gelir elbet. Yenisevgilinin sorunları, dostları ve düşleridavetsiz misafirler gibi, bir bir giriveririnsanın hayatına. O da öyle bir yanlışlığıhissetmişti dün gece. Gözleri, çünkü,dönüp dolaşıp bir başkasının dudaklarındakil i t leniyor. Akşam kumrall ığındaeriyeceğini bilmesine rağmen anlık birçekiciliğe yenik düşüyordu. Düşüyor mugerçekten. Yüzünde anlamlı bir tebessüm,konuşmak için -konuşmak canım başka birşey değil- kendini fırsat kollarken yakalıyor.Eski sevgili? Bilinmez nerede, kiminle...Hep öyle olmaz mı zaten?

Ondan sonraki sonbahar yine yalnızbaşınafakat Emirgan'da değil yabancı bir şehreelli kilometre kala bir benzin istasyonundaolacaktır. Bir iş gezisi. Başkent Ankara.Küçüklüğünden beri üzerinde garip biretkisi olan bu şehri diğerlerinden ayıranbelki de ülkenin tam ortasında kuruluolmasıdır. Kafası işle meşgul, midesindecızırtılı bir gastrit. Fakat kim bilebilir neyihissettiğini, neden? Üstelik ne önemi vardıro yaşanan günün... Ne bir doğumgünü, nebir düğün... Neden fotoğrafı çekilip, 'ailealbümüne' konulsun ki?

Ankara dönüşü, gidişi kadar parlakolmayacaktır. Ne o küçümsediği safkumrallık -artık onu da diğerleri gibi saf vemasum hatırlayacaktır- ne de diğerleriyoktur yanında. Bir takım önemli evrak veçeklerle başbaşadır. Kendini Beyoğlu'ndabir sinemaya attığı vakit dışardaki sonbaharuslu uslu başka bir kışa dönüşme telaşındaolacaktır. İçerisi karanlık ve soğuk. Salonanlamsızca aydınlandığında bir sinemadolusu adamın ne çok Bond çantalı vekendisi gibi asık suratlı olduğunu dehşetlefarketmesine rağmen birinci yarıyı

seyretmek için ışıkların sönmesinibekleyecektir yine de. Herkes gibi,herkesle birlikte. Tam birinci yarıbaşlarken, belki de aklından bir daha aslayakalayamayacağı çok güzel bir fikir, birgündüzdüşü, bir hayal geçmiş olabilir. Bunukendisi de bilemeyecektir. Ve sabahlarıhatırlanamayan rüyaların günboyu yarattığısıkıntı gibi bir gerginlik yaratacaktırüzerinde... Hep öyle olmaz mı zaten?

Bundan beş yıl sonra ilk bebeklerinin videofilmini çekerken ne uygar ne neşeli ve neimrenilesi bir babadır. Bebeklerim hızlabüyüten zamanı hayranlıkla seyrederlerken,yavaş yavaş mezarlarını kazdığım büsbütünunutacaklardır. Herkes gibi, herkesleberaber... Hızla geçip giden günler.Unutulan fikirler, su ve elektrik faturaları,değişen değerler, terkedilen dostlar,ödenen kalorifer aidatları, ve ufak tefekihanetler... İşyerinde pekişen yeri ve ipleçekilen bayram tatilleri. Birbirinin aynıolması sanki acemi bir senarist tarafındanengellenmeye çalışılmış güney seyahatleri.Ve bu yeknesaklığı bilerek ve isteyerekgörmezden gelerek bir kadeh daha fazlaiçilmesi, biriki saat daha fazla uyunması vealış-veriş yapılması. Herkes gibi, herkesleberaber...

Ondan sonraki yıllarda pek bir şey olmaz.Yani önemli bir zikzak olmaz. İkinci çocuksezaryen. Birincinin ilkokul yılları. Artıkkolay kolay gidilemeyen tatiller ve çoğalantaksitler ve televizyonda pıtır pıtır çoğalanrenkler. 'Gece ve Müzik'i dinlemek yerineeski korku filmlerini seyredip sabahlarıbaşağrılarıyla uyanmak. Pazar gazetelerini veeklerini isteksizce karıştırmak, dengelibeslenmek ve her yıl, hemen hemen aynızamanlarda yayınlanan abuk subuk sağlıkyazılarını, kağıt gibi boş bir zihinle tekrartekrar okumak.

11

Page 14: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

-uçan hollandalı-

Emekli olana kadar yaşamında önemli birşey olmama durumu emeklilikten sonra dadeğişmez. İlk çocuğun evliliği ve ikincininsorunları epeyce meşgul eder kafasını amaçok da bir şey katmaz ona. Ya da bir şeylereksiltmez. Zaten eksilecek bir yekûn olupolmadığı son derece şüphelidir. Budurumun sorgulanması da son derecetehlikeli. O yüzden yavaş yavaş yüzdekiçizgiler derinleşir, ifadeler eksilir, yeni olanherşeyden çekinilmeye, korkulmaya vehatta nefret edilmeye başlanır. Hep öyleolmaz mı zaten? Artık, herkes anne vebabasının bir kopyasıdır. Herkes gibi,herkesle beraber...

Emekli oluşundan dört yıl sonra, yıllardırgazetelerin sağlık sayfalarından takibettiğihastalık gelir kapıya. Eh yapacak bir şeykalmadığından mı yoksa bir türlübırakamadığı sigara yüzünden mi bilinmezhastanede X olur.

Yani, hemşire böyle bildirir doktora:- Doktor bey, 103 nolu hasta X oldu.Doktor, uykusunun arasında not eder bunuaklına. Bu hafta beşinci diye düşünüphayıflanır. Önemli de değildir. Allah rahmeteyler. Bir gazetede siyah çerçeveyle gelenbir günlük şöhret ve bir kaç yıl sonra yerikaybolacak bir mezar.

Koskoca bir ömür on dakikada düşünülüpbitirilebiliyormuş demek ki. O sonbahargünü -hatırladınız mı, hani Emirgân'da ilkaşkına mektup yazıyordu- on dakika içinesığdırıverince olası yaşamını, allak bullakoldu. Gözleri önündeki kağıda takılı, habire'Seninle ölmek istiyorum'u okuyor, neyapması gerektiğini kestiremiyordu.

Yani engel olmak için.

12

Yani kadere karşı.

Yoo, tanrısal bir güce karşı savaşmakistediği için değildi bu, sadece 'ya§arn bukadar olamaz1 gibi bir duygu hakim olmuştubenliğine o kadar. Uzun sürmedi. Zatenböyle güçlü duygular uzun sürmez. Buisteğin onu şiire ve aşka sürüklemesibeklenirken, o ertesi gün, kısa bir düş gibiunutmuştu o 'on dakikayı1. Herkes gibi,herkesle beraber. Hep öyle olmaz mızaten?

Ve yarın oldu.

Bir yarın daha...

Bir yarın daha...

- Doktor bey, 103 nolu hasta X oldu.

Hayalet Gemi'ninyakında uğrayacağı

limanlar:kaos,

ihanet, şiddet,kader,

masal/oyun...Yeni Yazışma Adresi:

,

Ayazma cad. Yener ap. 19/980260 Gayrettepe - İstanbul

Tel: (212) 288 97 15Faks: (212) 266 84 26

Page 15: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

kayıp harita

UZAMIN SÜREKLİLİĞİ

sedef erkman

Tıpkı eski günlerdeki gibiydi herşey, sanki zaman hiç geçmemiş gibiydi.Deniz yine eskiden olduğu gibi şıkır sikirdi dolunayın altında, beyaz gemi

pırıl pırıl parlıyordu lambadan mücevherleriyle.

Gemi ve Saray

Gemi, eskiden adadaki askeri okuluniskelesinde demirli dururdu. Bayramgünlerinde özenle süslenir, gecelerilambaları yakılır ve renkli ihtişamı adanınkarşısına yayılmış olan büyük şehirdenkeyifle gözlenirdi. Bazı özel günlerde -amasadece o özel günlerde- gemi demir alır,büyük şehirle adayı ayıran mavi sulardaardında bıraktığı köpükler ve kendisiniinatla takip eden martılar kadar beyaz,süzülürdü.

Gemi çok daha eskiydi aslında; büyüksavaştan sonra, herşeye yeni baştanbaşlandığı yıllarda, devlet başkanının isteğiüzerine alınmıştı. Gerçekte çok uzak birülkenin kralı için tasarlanmış, ama bazıaksilikler sonucu başkanın olmuş. Başkangemiyi öylesine benimsemişti ki kısa birsüre sonra ikisi birden anılır olmuştu. Halk,geminin telaffuz edilmesi zor olan adımbilmez, "Başkanın beyaz gemisi" diyehatırlardı. Başkanın beyaz gemisi, şehrin ikiyakasını birbirinden ayıran suları yararakgelir ve bu yakalardan birinin kıyısındakisarayın rıhtımına yanaşırdı sessizce.

Başkan ve geminin beraberlikleri çoksürmedi. Gemi yeni, alımlı ve zarifti amaömrümün neredeyse tamamını savaşmeydanlarında geçirmiş, binlerce ölüm,

binlerce ihanet görmüş olan başkan o kadaryorgundu ki artık bir süre sonra denizkıyısındaki sarayından hiç çıkmaz olmuştu.Vaktinin çoğunu pencere kenarına çekilmişbir koltukta oturarak geçiriyordu. Zatençok küçük bir kısmını kullandığı koca sarayiyice sessizleşmişti. Eskiden içindeimparatorların yaşadığı o yaldızlı saray sankiküçülmüş, sahibiyle birlikte ölümü beklerolmuştu. Issız koridorlarında bazen ürkekbir uşak sesi duyulurdu veya yüksektavanlarında yankılanan bir iki ses. Amahepsi o kadar.

Başkan, saraydaki günlerinin sonuna vardığısıralarda bir gün, yine pencere kıyısındaotururken, sevgili beyaz gemisinin geçtiğinigördü sarayın önünden. Gemi, askeri okulöğrencilerini gezintiye çıkarmıştı veöğrenciler Başkanı görmek içinyavaşlatmışlardı gemiyi sarayın önündengeçerken. Rivayete göre öğrencilerdenbazıları denize atlayıp Saray'a doğruyüzmeğe başlamışlardı başkan dahayakından görmek için. O gün başkan gemiyison kez gördü. Kısa bir süre sonra da öldü.Son sözü "Aleykümselam" oldu ve bütünsaatler hep aynı saati gösterdi artık.

Aradan çok yıllar geçti. Ortasından denizgeçen şehir yine aynı şehirdi. Gemiyle sarayısoracak olursanız eğer, evet, onlar da hâlâ

13

Page 16: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

kayıp harita-

o sahne sadece tekrar ediyorduzamanın içinde, gerçek ise çok

başkaydı; başkanın gemisi artık birişadamının gemisi olmuştu.

İşadamı para karşılığı zenginlerigezdiriyordu gemisiyle. Saray ise bir

müzeydi şimdi, insanlar gruplarhalinde geziyorlardı odaları, küf

kokan salonları, başkanınkoltuğuna oturup denizi seyrettiği

odaya girip bakmıyorlardıetraflarına boş boş, küçük bir çocuk

annesine soruyordu "Burada mıölmüş, anne?"

hayattaydılar. Hatta çok yakın bir zamandaBaşkan'ın beyaz gemisi yine sarayınrıhtımına demirlemişti. Tıpkı eskigünlerdeki gibiydi herşey, sanki zaman hiçgeçmemiş gibiydi. Deniz yine eskidenolduğu gibi şıkır sikirdi dolunayın altında,beyaz gemi pırıl pırıl parlıyordu lambadanmücevherleriyle. Saray'ın kapıları açıktıyine tıpkı eskisi gibi, içeriden ışıkfışkırıyordu geceye. İnsanın içi rahatlıyordubu manzarayla, evet, hiç zaman geçmemişgibi, ne güzel...

Oysa, o sahne sadece tekrar ediyorduzamanın içinde, gerçek ise çok başkaydı;başkanın gemisi artık bir işadamının gemisiolmuştu. İşadamı para karşılığı zenginlerigezdiriyordu gemisiyle. Saray ise birmüzeydi şimdi, insanlar gruplar halindegeziyorlardı odaları, küf kokan salonları,başkanın koltuğuna oturup denizi seyrettiğiodaya girip bakmıyorlardı etraflarına boşboş, küçük bir çocuk annesine soruyordu"Burada mı ölmüş, anne?"

Saray ve gemi kendilerini yineliyorlardızamanda. Zaman dolu dizgin akarken onlarda sonsuz kereler tekrarlanıyor, sonsuz

kereler yeniden varoluyorlardı.

Kilise

Kilise, ortasından deniz geçen şehrin engüzel yerlerinden birine inşa edilmişti. Okadar eskiydi ki insanlar onun yapılışınındünyanın kuruluşuna uzandığ ın ıdüşünürlerdi. O denli eski olmasına rağmen,savaşlara, yangınlara ve en önemlisidepremlere dayanarak bu günlere kadargelmişti, onunla yaşıt binalardan bugünesadece bir kaç sütun ve birkaç duvarkalmışken o, herkese meydan okuyarakşehrin en güzel tepesinde ihtişamlayükseliyor, günümüzün teknolojisinde pekaz şeye şaşırarak yaşayan insanları kendinehâlâ hayran bırakıyordu. Kilise, tarihboyunca hep bir efsane olmuştu zaten.Bütün mimarlar ondan daha büyüğünüyapmak için çırpınmış, imparatorlar kendiadlarını ondan daha görkemlisineveremedikleri için kıskançlıktan çatlamıştı.İçeriye giren, derin bir sessizliğe gömülür,inanılmaz yükseklikteki kubbeden gelenbütünlük ve sonsuzluk duygusunun ağırlığıaltında ezilir, bunun insanoğlunun yaptığı engüzel şey olduğunu düşünür. Kilise, yoğunkütlesiyle mevsimlerin dönüşümü,devletlerin yıkılıp yenilerinin kuruluşunu,kendisini gören insanların hayretininzamanla bile değişmeyişini izler durur.Etrafındaki herşey durmadan değişir, başkabaşka şeylere dönüşürken, o zaman içindedikilir, heybetle direnir, kendini süreklitekrar eder, sürekli yineler. Zaman sankionun etrafında döner. Tarih öncesindenkalan kilise sanki zamanın merkezindedurur.

Sokak

Bazı şehirlerde, anıtlar, saraylar veya büyükmeydanlar değil de sokaklar önemlidir.Sanki sokaklar rahat rahat yol alsın,

14

Page 17: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

istedikleri gibi kıvrılsın, oradan oraya aksındiye yapılmışlardır. İşte Gelendost sokağıda böyle bir şehrin şanslı sokaklarındandı.Gerçi oldukça eski bir sokaktı. Vaktiylearabaları çeken atların nallarının şıkırdattığıparke taşları eskimiş, böğrüne vurulmuşsayısız kazmayla eğri büğrü olmuşlardı amaGelendost sokağı birçok benzeri gibi kalınbir asfalt tabakasıyla henüz örtülmediği içinhaline şükrediyordu. Birbirine iyicebitişmiş, ve eskilikten beli bükülmüşninelere benzeyen evlerin arasındaki birtaş merdivenden çıkılırdı Gelendost'a.Önce biraz yokuş tırmanmak gerekir, birazsonra yol düzleşir, engebeler azalır. İlerdeyol biraz sola döner, sonra yine eğimkazanır ama bu kez aşağıya doğru. Yokuşbitince bir ufak meydana açılır, ortasındabir çeşme, karşıda alabildiğine denizmanzarası. İsmi gibi kendi de güzel bir

sokaktır Gelendost.

Sokağın üzerinden eskiden atlı arabalargeçerdi, şimdi otomobillerin lastikleriçiğniyor taşlarını... Sokağa bakan evlerdeoturan çocuklar top oynarlar sokakta amahiçbiri kalmaz, dağılıp giderler, yerlerinehep yenileri gelir. Evlerde oturanlar daöyle.. Yeni doğanlar, evlenenler, ölenler.Evlerin bazıları yıkılmış, yerine yenileriyapılmıştır. Sokakta herşey değişmekte,yenilenmektedir. Sadece Gelendost sokağı,olduğu yerde durur, hep aynı izi takipederek akar, olduğu yerde kendini sonsuzadek tekrar eder. Durmadan yinelenir.Zaman Gelendost sokağının üstünden birtoz bulutu gibi hızla akar.

kayıp harita

metinlerin siyah-beyaz okyanusunda sürüklenenhayalet gemi'de

bir kamaram olsun istiyorum

oniki aylık yolculuk bedeli olan 200 000 TL yi T.C. İŞ Bankası, Bal-mumcu Şubesi (Şb. kodu 1135) 217140 nolu Atillâ Öztürk hesabına

yatırdım, makbuz ilişiktedir.

ad-soyad: adres: tel:

\

Hayalet Gemi Dergisi, Ayazmaderesi cad, Yener ap. 19/9Gayrettepe 80260 İstanbul

Tel: (212) 288 97 15 Faks: (212) 266 84 26

15

Page 18: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

uzak ufuklar

NASIL YAPMALI*

yasemin sarıkaya

İdeal erkek (BMW'sine doğru) yürüyüşünden, (Ray-Ban gözlükleriyle)bakışından, (Valentino marka) giyinişinden ve icabında (Chivas Regal

marka) içkiyi tutuşundan çoktan tespit edilmişdir.

İletişim çağı öncesi toplulukların homojenyapısı, onları bugünün (tüm dünyayı ifadeeden) küresel toplumuna göre daha kolaytanımlanabilir yapıyor mu acaba? Başkatürlü söylersek; kapalı toplumun yarattığıinsan modeli, çağımızın enformasyonşişkini -hazımsız- insanına hayli şablongörünüyor olabilir. Bugünkü yaşambiçimlerinin kendi içindeki zenginliği ya daçeşitliliği ise aynı oranda tartışmaya açıktır.

Günümüzde aşkın, hüznün, sevginin vecinselliğin ve herşeyin el kitabı yazılır.Filmleri yapılır.

Eric Fromm "Sevme Sanatı"nı yazmıştır.Şükür ki nasıl sevileceği bilinmektedirartık. Öyle değil, böyle sevilir. Kimi modadergilerinde, depresyondaki kadınlaragiyim tarzları önerilir: Kalın çoraplar, salaşkazaklar, dağınık saçlar, koyu renkler,"aman sarı-yeşil falan giymeyin"ler vs.Hüzünlerin raconu filmlerde canlandırılır;donuk bakışlar, buğulu gözler, esrarengiztavırlar, vesaireler. Bazı gazetelerin magazinsayfalarında ilginç bilimsel buluşlardan sözedilirken, çukulatanın aşk acısını hafiflettiğiyazılır. Vıcık vıcık romantizm ticareti

yapan şarkıların nakaratlarından sevgisözcükler i k ı rp ı l ı r . Lise l i gençlerbirbirlerine hoşcakal yerine "ara beni,öptüm seni" der. Kimileri "yüzde elli"sevebilir. Yüzde ellisini "Manevi KıymetlerBorsası"nda repoya verir. Şehir suyununulaştırılamadığı ücralıktaki gecekondusemtine, dönemin favori Amerikandizilerinden birinin adı -Şahin Tepesi-konulur. Şahin Tepesi sakinlerinden Haticehanımın lepiska saçlı kızına hanidir"Maııuella" diye seslenilinir mahallede.

Sevgililer filmlerdeki gibi terkedilir. Grirenkli döküntü kazaklar giyilip bol bolçukulata yenir. Dışarıda yağmur varsa eğer,sokaklarda dolaşılır (son okunan romanınkahramanı öyle yapıyordur çünkü).

Mükemmel seksin 10 yolu öğretilir, yineaynı dergilerde. Akşam evde -mixerkullanım kılavuzu okuııurmuşcasına- butariflere göre seks yapılır. Artık herkesmükemmel seks yapıyordur. İdeal erkek(BMW'sine doğru) yürüyüşünden, (Ray-Bangözlükleriyle) bakışından, (Valentinomarka) giyinişinden ve icabında (ChivasRegal marka) içkiyi tutuşundan çoktan tespitedilmişdir. Geriye erkeği elde etmenin 12yolu kalır. Onlar da kadınlar tarafındantahammül edilemeyen yönlerini öğrenipderhal tedbir almışlardır. Bundan böyle tümerkekler sevimlidir.

"Çernişevski'nin ideal toplum ve insan modeliniçizdiği "Nasıl Yapmalı" romanının adı, farklıifadeler içermekle birlikte bu metne uyduğudüşünülerek başlık olarak alınmıştır.

16

Page 19: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

uzak ufuklar

ALDATAN ERKEĞİ ELDE TUTMANINYEDİ ETKİLİ YOLU

Erkeğiniz sizi aldatıyor mu? Çaresizdeğilsiniz. Bir erkeğin sizi aldatıp

aldatmadığını anlamak içingömleğinde ruj izi bulmak şart değil.

Aldatmanın önüne nasılgeçebilirsiniz?

1. Sadakatin sizin için önemliolduğunu belirtin.

2. İlişkinizdeki problemleri ortayaçıkararak çözmeye çalışın.

3. Erkeğinizin kendisine olangüvenini arttırın. Pozitif olun. Onun

iyi özelliklerini sık sık övün.4. Erkeğinizin seks ihtiyacını

gözardı etmeyin.5. Sıkıntı ve monotonluğun yerine

geçen yeni uğraşlar bulun.6. Nasılsa onu elde ettim

düşüncesini bir kenara bırakıpkendinize iyi bakın, bakımlı olun.

7. Ona güvendiğinizi belli edin.

Evlilik yaşamını renklendirmenin bilmemkaç çaresi yazılmasa -mazallah- boşanmaoranlarında ne çok artış olur. İş hayatındabaşarının ipuçları sayesinde herkes biryerlere yükselir. Bu toplu terfi sonucuboşalan alt kadrolara aday olanlar için, işgörüşmelerinde etkileyici olmanın püfnoktaları anlatılır.

Yüzünüz, elleriniz, uyuma şekliniz, tırnakcilanızın rengi, köpeğinizin cinsi, arabanızınmodeli kişiliğinizi ele verir. Bunlarla dadeşifre edilemezseniz, hırslı ya da içinekapalı, aktif ya da romantik olduğunuz

resimli dergilerin muhtelif testlerinden üçdakikada ortaya çıkarılır. Evliliğe hazırmısınız? Yalnızlık size göre mi? Acaba onuseviyor musunuz? Peki O sizi seviyor mu?Kurnaz mısınız? Kendinize dürüst müsünüz?Tekmili birden test edilir, kişiliğinizonaylanır. Bu onay ikinci bir teste kadargeçerlidir.

Günümüzde aşkın, hüznün, sevginin vecinselliğin ve herşeyin el kitabı yazılır.Filmleri yapılır. Yaratılmış idoller yaşamdersleri el kitabının renkli baskısınafotoğraf olarak konulur. Anlamak kolaylaşır,dil sadeleşir.

Hepsi bir yana, bunca "seni çok iyianlıyorum"ların ve "bilirim, ben deyaşadım"ların içinde neden hâlây a ş a n m ı ş l a r ı n v e y a ş a y a n l a r ı nözgünlüğünden şiddetle dem vurulur? Veneden hâlâ birinin yanlışları diğerininpişmanlıklarının aynası olur?

Günümüzde aşkın, hüznün, sevginin vecinselliğin ve herşeyin el kitabı yazılır.Filmleri yapılır. Yaşantılar paket programolarak satılır. Parası olan pahalısını alır.

Aslında tüm birini tekil şahısların (ben)hayatı, ikinci tekil şahısların (sen) hayatınınbir yerlerde tekrarıdır.

17

Page 20: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

-kara göründü!

BİLİMSEL BİR DÜŞÜN EŞİĞİNDE

ata akın

"Onun uğruna hayatta kalmayamecburum"

GötheGenç Werther'in Acıları

Yolda oynayan çocukların topu size doğrugelirse, onu geri atmayıp, yanınızdan geçipgitmesini seyredip, peşinden de birçocuğun canhıraş koşturmasına gözyummak elinizdedir. Sokağa tüküren biradamı uyarmamak elinizdedir. Birininunuttuğu bir kitabı ona vermemekelinizdedir.

Bir formül bulacağım diye seneleriniziharcamamak da elinizdedir. Buncaboşvermeden sonra elinizde ne kalmıştır-kalabilmiştir? Doğrusu Nietzsche'nindediği gibi, "Her bilme isteği zalimliktenbir iz taşır. Acı hep nedenleri sorar."1

Savaş dönemlerinde yaşamış ünlü birfizikçi, düşmanının şehrin merkezindeharabelerin arasında dağıttığı aştanalabilmek için saatlerce kuyruklardabekleyip, geceleri mum ışığındaçalışabilmiş ve tüm bilimi kökündensarsacak teoriler yaratmıştır2.

Adı sam çoğu insammızca bilinmeyen birbilimadamımız titri hiçe sayarak senelerceöğrenci yetiştirmiş, öğrencileri oldukçavarsıllaşmış ama kendisi maddi bakımsızlıkve kendini önemsememekten dolayıgencecik yaşında ölmüştür.3

Bunları düşündükçe kendimden utanıroldum. Bu kadar güzel imkanlar varken

nasıl olur da dünyanın herhangi biryerindeki'bir bilimadamı köktenci bir teoriyaratamaz; nasıl olur da bilimin, teknolojidolayısıyla insan lüksüne sunulmasına gözyumabilir ve nasıl olur da bir bilimadamıaraştırmak yapmak için finansör aramakzorunda kalır?

Bilimsel düşünceyi benimsemedeki zorlukonun insan çıkarlarının üstünde bir noktayıhedefliyor olmasıdır. Bence bilimselkelimesi Türkçe'ye kazandırılmış en güzelkelimelerden birisidir. Kökü, en başta,etkileyicidir. Bilmek. Aranızda yeniöğrendiği bir bilgi için (aldatıldığı hariç)ağlayanınız oldu mu? Peki ya bu bilgininnereden kaynaklandığını merak edeninizoldu mu? Peki ondan da vazgeçiyorum.Neden sorusunu sordunuz mu? Neyse ki!

Bakınız, bu bir sınıflandırmadır. Bilimintattırabileceği haz kişinin algılama yetileriyledoğru orantılıdır. Bir gerçeği öğrenen birdiğerini sorgular. Bu bir limit alma işlemi

18

gibidir. Her seferinde g i b itanımsızlıklarla karşılaşırsınız. En uç noktayagitmeyi istemek kaçınılmaz, ama ulaşmakolanaksızdır!"Bilen başka şeyleri bilir de kendinibilemez." İlhan Göngören

Sorular her zaman için cevaplardan dahaaçıklayıcı olmuştur; yeter ki sormasınıbilelim. Bu işlem bir döngüyü tanımlar:Soru cevabı gerektirir. Cevap bilgiyi içerir.Bilgi çoklukla nedensel bazen de olasılıksalyasalarla zaten soruya bağlıdır, onuiçermektedir. Öyleyse sormaya başlamadan

Page 21: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

-kara göründü! -

önce yasaları bilmek gerekir. Gerisi zatenbelirl idir. Bundan sonra yasalarınsorgulanmasına başlanır.

Öyle insanlar yaşamıştır ki yıllarca buyasaları araştırmış, bir bakıma da başarılıolmuşlardır. Bakınız bir F= ma ne çoksoruya ( 'Neden?' har iç) cevapverebilmektedir.

Ey kör! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar boşturboş!Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!Şu durmadan kurulup dağılan evrendeBir nefestir alacağın, o da boştur, boş!HayyamBütün Dörtlükleri

Bu da nereden çıktı?

Notlar

1. F. Nietzsche; İyinin ve Kötünün Ötesinde,Ara yay., 2. bas., s: 1582. Dalga mekaniğinin kurucusu E.Schöredinger3. Prof. Dr. Mustafa İnan (1911-1987) İTÜTeorik mekanik kürsüsü kurucusu.4. İlhan Güngören, Zen Budizm: Biryaşama sanatı, Yol yayınları, 3. baskı, s: 54

19

Page 22: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

-şişedeki mesaj-

DELİLER GEMİSİ

bayram keten

Günlerce bir odaya döneceğim korkusuyla yaşadım.Bir konuştuğum insanla bir daha konuşacağım korkusuyla sustum.Susarak içimdeki suyu çürüttüm.

O uzun küskünlüğü bozdum yaşayarak.'odanı düzelt' diye başlayan öğütleri unuttum.Dünyanın en uzun anlaşmasına -sözlüğe- çalıştım.Ve eksik geldi bir madde hepDüzen 1:... Anlaşırken insanlar bu kelime üzerineunuttular şunu da eklemeyi'Düzenin ön şartıdır tekrar'Bir tamirci tekrar bulacağı yere koyacak tornavidasını...Ne acıdır öğrenmektekrar döneceğim için temizlediğim bu odayı

Bu şehirlerve içindeki evler yaşam tekrar etsin diye yapıldıonun için adlar verildi şehirlere ve insanlara.Biliyorum.Beni o ırmağa bırakılmış deliler gemisine bindirin.Su.Su yine yaşamın tüm kötülüklerinden arındırsın bizi.

l Sana küfrederken öğrendim,o koca ahlak dadüzeni ve tekrarı anlatır

20

Page 23: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

perili köşk

AŞIK VE GÖÇEBE

halide velioğlu

Dünyanın anlamı, dışında yatsa gerek. Dünyanın içinde herşey nasılsaöyledir, herşey nasıl olup-bitiyorsa öyle olup biter; i ç i n d e hiç bir değer

yoktur - olsaydı bile, hiç bir değer taşımazdı. Değer taşıyan bir değervarsa, bütün olup-bitmenin, öyle-olmanın dışında yatsa gerek. Çünkü

bütün olup-bitme, öyle-olma, rastlantısaldır. Onu rastlantısal-olmayankılan, dünyanın içinde yatmaz, çünkü öyle olsaydı, bu da yeniden

rastlantısal olurdu. Bu dünyanın dışında yatsa gerek.L. Wittgenstein

Sevimsiz bir öğle güneşinin altındagözlerimi kısarak yürüyorum. Yüzümüburuşturmak için dışımda bir sebebinolması rahatlatıcı aslında. Surat asmanın suçolduğunu nereden öğrendim? Birine rastlarda yüzümü değiştirmek isterkenbeceremem endişesiyle sağıma solumabakmadan hızla ilerliyorum. Arada birmümkün en uzak noktaya şöyle birbakarak ona rastlayabileceğim ve bununiradem dışında anlamlı bir rastlantıylagerçekleşebileceği duygusu yalnızcaadımlarımı hızlandır ıyor. Aşıklara,çocuklara ve iman sahibi şahsiyetlereherşeyin bir işaretmiş gibi göründüğübilgisini de taşıyorum gittiğim yere.Hızlanıyorum.

"Maalesef, biz ne kadar başka türlüdavranmak istersek isteyelim, tekrarlayanhep aynıdır... Hep aynı." Bu sözleri içimeişleyenin, söyleyenin adı ve duruşuyla ilgisiolmalı. Yıldızlardan mülhem ismiylemüsemma bu kadın, sözleriyle tüm kişisel

takvimimi bir tek sayfaya sığdırıyor sanki:"... hep aynı... hep aynı."

Ne kadar yol alırsak alalım, göçebeler gibiyatay bir düzlemde hareket ediyor,gittiğimiz her yerde kendimizi tekrarediyor olabiliriz. Ve bu, kendimizi anlamakiçin yaşadıklarımıza adlar verip, bu adlararasında ilişkiler kurarken yaptığımız,"gerçek dünyamızı anlamak için musavvarbir dünya" oluşturmaktır. Madem kiannemizin eteğinden koptuk bir kez ve bireksikli oluştur gidiyor, girdiğimiz, anlamayaçalıştığımız ve anlarken oluşturduğumuz budünyanın içinde yol almaktan başka çaremizyok. Bu ilksel seçimsizliği ve eksikliliği nasılgiderdiği de herkesin kişisel macerasınıoluşturuyor. Birbirine benzeyen masallarkuruyor, bozuyor, tekrar kuruyoruz ama,herkes kendi uykusunu uyuyor ve kendirüyasını görüyor. Ve bu böyleyken aynıcümleye aynı yerden başlayacak gücünereden buluyoruz, allahaşkına?

21

Page 24: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

deja vu

AHŞAP KAPININ HOMURTUSU

oya demir

Milyonlarca kopyamızdan zamanın önünde bizi ayrıcalıklı kılabilecek birutanç, bir hüzün, bir kederi bir yerlerden bulup çıkartamadığımız günlerden

birinde gözümüz günaha takılacaktı.

Orta sınıf dışında kalan yaşam biçimlerinifelaket ve düşüş duygusuyla karşılardık.Belki bu gerekçeyle kendimizi önemli birihissetmek çabas ı , ai t o lmaktanhoşlanmadığımız sınıf ın duyarl ığınıpekiştirmede dilediğince yönlendirirdi bizi.

Taksitli satış kampanyaları , Japonkamyonetlerinin kasasına istiflenmişmezarlık çitleri boyunca duraksamadanilerlediği zamanlarda, biz şimdilik 8 yaşında,Şeyh Edib-Ali'nin türbesini çevreleyenmezarlara ibrik ibrik su taşımaklameşguldük. Kabirlere rahmet getirenmeleklerin ardından ikinci derece ilahiönemimiz olduğundan kuşku duymazdık.Polislerin mi yoksa teröristlerin mi dahanitelikli olduğu konusunda birbiriniyumruklayan aşağı mahalle çocuklarınadudak büker, kendi gerekliliğimizinayrıcalığını su tenekelerimizi temizleyerekvurgulardık. Rahmetimizi bölüştürmek içinseçtiğimiz mezarların uygulama alanınıgenişletmek üzere, Şeyh Edib-Ali'nintürbesini güneşin tam altında bırakarak çitinen ucundaki mezara yöneldiğimiz gün,mahalle bakkalı tartı hesabı tepsi yoğurdusatmaktan vazgeçmemişti henüz. Yerinibisküvilerin ambalajla örtündüğü marketebırakışı, daha sonralara, bizim azınlıkmekteplerinden mezuniyetimize rastlar.Evdeki saksılardan çaldığımız sardunya

dallarını son bir iki mezara aşılarken zamanda ikindi ezanına ulaşmıştı. Geride ŞeyhEdib-Ali'yi bıraktığımız yerde, güneşin tamaltında, bulmak üzere ardına düştüğümüzkuşluk güneşi bizi şehrin tam 3 km dışınasürüklediğinde, türbelerin rahmetineebediyen omuz silkmiş ilgimizi azınlıkokullarının giriş sınavlarına çevirmiştik.İhanetine uğradığımız Şeyh Edib-Ali'yekırgınlığımız önemli olmanın içeriği ilahirahmetten havuz problemlerine kaydığındaunutulmuş olacaktı.

Bu arada gelişmekte olan endüstritoplumlarının değişen yapısı gelenekselburjuvazi-proleterya çatışmasının şiddetini,oluşturduğu yeni orta sınıf aracılığıylaazaltmada başarılı olmuş, tek tip tüketimmodelinin ilk hazırlıkları tamamlanmıştı.Havuz problemlerini çocukluk arşivineterkedip, iyice biçimlenen bedenlerimizietkin bir imaja yerleştirmemiz gerektiğinehemfikir olduğumuzda, önemli olmanıniçeriğini de tüketim anlaşıyı belirlemeyebaşlamıştı. Ve biz artık kendimizi hangi işlevve görüntüde konumlandıracağımızıbiliyorduk. Eğitimimiz, eğitimin getirdiğipopüler deneyimler, görüntüden görüntüyesıçrayabilme esnekliğini, yaşamda hiç birşeyin bizi bağlayıcı olmaması konusundakititizliğiyle sağlamıştı. Bu koşullardamedyadan edinilmiş yaşam biçimleri, bizikendi seçimimiz olduklarına ikna etmekte

22

Page 25: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

deja vu

zorluk çekmeyecektiler. Değişiyorum diyetepinen siyasi düzenin önünde, biz yeni ortasınıf, servis endüstrisi ve kamu sektöründeyer alıp, yeni kimliğimizin içeriği gereğikendimize post-modern ilgiler seçerken,günlük yaşamı kolaylaştırmak gibi işlevselgörevleri olan araçlar, ulaşılması gerekenhedef amaçlara dönüştürmekten devazgeçmeyecektir.Yeraltı ve aristokrat yaşam biçimleriningenişleyen orta sınıf tarafından iki ucasıkışması, hiyerarşik sıralama da, bugündiğer etkin kurumların üzerinde yer alanmedyanın ideoloji ve metatüketimindehedef kitle oluşturma çabalarınınsonucuydu. Sonuçlarının sizi doğrudanetkileyeceği, yukarılarda, gelişen iktidarilişkilerini kavramış olmak bakış alanınızıngenişliği olarak değerlendirilebilinirdielbette. Ancak düşünce ve davranışbiçimlerinizin kökenlerini Viyana'lı büyücüdoktorlar aracılığı ile netleştirip, almanızgereken tavırları güncel yaklaşımlardanedinirken milyonlarca benzerinizdenbiriyle değiştirebilinir olduğunuzu daöğreniyordunuz. Milyonlarca kopyamızdanzamanın önünde bizi ayrıcalıklı kılabilecekbir utanç, bir hüzün, bir kederi biryerlerden bulup çıkartamadığımızgünlerden birinde gözümüz günahatakılacaktı. Aşinası değildik ve günahın birkoşul ya da ceza oluşu konusunda ki tümçağrışımlarımız, türbesinde ziyaretçilerinikabul eden Şeyh Edib-Ali ile sınırlıydı. Yinede, yerimize bir yabancının, oncadırişlediğimiz bağlantıları bozmaksızınyerleştirilebileceği düşüncesi tahammüledilemez olunca, yaşamdan alıkonmuşhayalgücümüzün, yeganeliğimizi oluşturmakiçin tasavvur edebileceği tek direnmebiçimiydi günah. Elimizde avucumuzdakarş ı t ın ı seçerek bir k u t s a m a y adönüş türeceğ imiz , b ü t ü n l ü ğ ü n ükoruyabilen inanç yokken, kendimiz içinbir günah tanımlama girişimimiz yaşlı bir

yahudinin kapısını çalarken buldu kendisini.Açık bırakılmış kapı aralığından hole düşengün ışığına popüler kültürün anı biriktirmetutkusuna sebep yönelişimin ayrımındaolmadan, kendi haklarımızdan emingünahları serbest barıkacaktık. Patiska şilteüzerine düşürülen dantel yakalı lal gömleğinuyumsuzluğunda, kendimizi hoş biredilgenliğe, çoktandır alıştığımız bir şeyeyeniden alışıyor gibi bıraktık. Yüzyılımızınsorunuydu bu: kendi görüntümüzü, kenaraçekilip uzaktan izliyorduk. İnsanıniçindekilerin çözme ve önemi olmadığınıgösterme alışkanlığımız ise başka herşeydenk o p a r ı l m ı ş o l m a m ı z ı d a h abelirginleştiriyordu. Ardımdan kapananahşap kapının homurtusunda hep eksikliolmak kalıyordu bizim bile olmayancüretkarlığımıza.

Üretip-tüketip-kundaklayıp yerine yenisinikoyacağımız bir hayat için tek çizgi üzerindebir araya gelişlerimiz, yaşama acı üzerindenyaklaşmamızı engelleyen koruyucu tavrıylakendimize yabancılaşmamızı hızlandırmıştı.Yenilgimizin üzerine kapanan ahşap kapınınhomurtusunda yanımıza şaşkınlığımızı alıp,mutluluğa kabul edileceğimiz günleribeklerken, iletişim döneminin artık iyicetekelleşen kurumları aracılığı ile oluşan sunitoplumsal gelişmelerini; ardına düşülecekmasala dahil etme zorunluluğunun nihayetayrımındaydık. Geçmişin ya da anınbelirlenmemişliğini gönlümüzce bir şiireyerleşt i rebi lme çabalarından usulcavazgeçişlerimizde, çağdaş başlığı altındaderleyebileceğimiz, yine de mağrur ve yitikbir şeyleri nereden bulup çıkaracağımızadalmıştık. Ayıptı bloklar yıkılırken, birçocukluk meşgalesi türbenin rahmetindenmedet ummak. Bir anının, bir tükenmişliğinizlerinden geri dönerek kendimizi yazmakiçin tepinmeyecektik bundan sonra. Sözdeğil mi?

23

Page 26: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

gizli hazine

YÜZ VE GİZ ÜZERİNEMİNİMAL BİR DENEME

oğuz haşlakoğlu

Bir yasak!...Peygamberin yüzünü resmetmek.Bir soru!...Nedir, bu yasakla/yasakta saklananSıradan bir dinsel tabu mu?Peygamberin yüzünde simgeselleşen tanrısallık gizi mi?Yüz gizdir de, bunu mu açığa çıkarır peçe?

Ya da gizlenir mi giz, peçeyle kendini gizleyen yüz olur da?

Gizi/gizleyen/yüz; Peçe (önemi yok nereden başladığımın, nasılsa döneceğim oraya zamaniçinde- Parmenides)Öyleyse peçe gerçekte ardında mı saklar gizi, ya da kaldırıldığında görülebilir mi yüzü?Yoksa peçe saklamaz da, yansıtır da yüzü, böylece mi sürdürür varoluşun gizini? (Safaynayım ben, sır'ım dökülmemiş. Celaleddin Rumî)Ayna!... (Özüne uygun metaforla mükelleftir zihin) Yansıtarak gizleyen yüzüne ve buyansıma olarak açıklayan gizi (sanata, felsefeye, bilime) ama bir türlü açıklayamayanAçıklanamayan bir türlü.Peçe, sakladığını göstermek için saklayan yüzü. Ayna; sakladığını saklamak için gösterenyüzü.Peygamberin peçesinin altında saklanan yüzü değil, mutlak gizidir.Bu gizem peçenin ardında değil bizzat kendisindedir. (Nasıl olduğu değil, olduğudur gizemliolan dünyanın. Wittgenstein).Peçe yalnızca varoluşun gizemini tutmakla kalmaz elinde, aynı zamanda da onu zamansalkılar, tarihselleştirir.Ve kendini gizem olarak koruma içgüdüsünde, ontolojik "giz", sosyolojik "yasak" olarakgüncelleşir, kurumsallaşır. Zamana düşen giz peçe olarak yüzü tabulaştırır. Ve budönüşümsel türemede kendini unutuluş olarak yitirir. Gizem apaçıkta saklanarak kaybettiririyi ki/gizini.

"Yüzün Muhammed'in yüzüdür ama sen Muhammed değilsin.Bunun içindir ki aynadır yüzün ve yüzündür ayna, unutma!...Çünkü sen bir unutuluşsun aynalarda..."

24

Page 27: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

gizli hazine

Peçe, sakladığını göstermek için saklayan yüzü. Ayna;sakladığını saklamak için gösteren yüzü.

Peygamberin peçesinin altında saklanan yüzü değil,mutlak gizidir.

25

Page 28: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

sabahyıldızı

KİMSEYE MEKTUPLAR

esra zeynep

Sesime geri dönemem / Aralık / 93

İki kişilik bir uyku lütfen! Derin olsun: hafif okyanus kadar ağır. O deniz kızım öperken, amaen yalnız yerinden, yutsun beni canavar.

Ağlayarak uyanırım, sıçrayarak. Yakala beni, kapat ağzım ağzıma. Sesimden yakala. Sesimbana geri dönmesin.

Okşa beni, deniz deniz okşa. Masmavi, yosun kokulu bir terle kayalım birbirimizinüstünden. Açılsın çan çiçeğim, ağustos böceğine baksın uzun bir an.

Ve nakarat: Deniz deniz Akdeniz / suları berrak deniz / karşıda yar ağlıyor / bırak geçeyimde.... n i....

z harfinde kaçışsın balıklar, deniz bitkileri korkuyla titresin, ölsün canavar, üstümüzü örtendalgayla.

Kalk bir sigara yak, deniz kızı uzaktan, ağlıyor mu?Ağlasın, özür dilerim.

2626

Page 29: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

sabahyıldızı

Çalakalem Yaşamak / Aralık / 93

Sen bir çocuğun resminde uyudun mu? Kızımın resimlerinden birindeuyanmak istiyorum bir sabah. Yavru bir balık olmak denizinde. Silinmiş birgemi. Yarım yamalak bir deniz kızı.Ölmek bir başka resimde.

27

Page 30: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

denizkızlarının şarkısı

ÜÇ ÖMRÜ VARDI

halide velioğlu

Bir kadının üç ömrü vardı.Sezgilerimize bıraksaydık ve

gözlerinden girebilseydik onubilecektik belki. Seçimsiz yaşanmış,

yıpratılmış bir yığın anının kıyısındasusmasını yadırgamayacaktık.

Meraklarımızdan vazgeçebilseydikve bu vazgeçiş tümüyle hesapsız

olabilseydi, dönüşsüzlüğü, mesela,göze alabilseydik... Yarını iptal

edebilseydik... Kemirmeseydi biziaynalardaki eksikliğimiz,

katlanabilseydik... Belki, bir ömrü debiz olabilirdik.

Bu kadının üç ömrü vardı.Gözlerinde uzak aynalarda kalmış

suretinin izleri.

Kadının bir gönlü vardı; üç ömredair -hem hepsi hem hiçbiri-, O da

kendiyle kaldı; bir suret ve birisimle çizili.

28

Page 31: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

başka bir dünya

YENİLMEK

ayşe düzkan

-

uzak, başka, bizimkine benzemeyen bir yer ve zamandabaşka hayatların mümkün ve mevcut olduğuna inanmak çokzor. çünkü saf olabilelim diye çocukluğumuzu, olgunolabilelim diye yaşlılığımızı tekrar ederken bencilliktenbaşka bir yere varamıyoruz, çünkü yalnızca gövdemiz vebilincimizle birbirimizi tekrar ettiğimizi sanırken aslındaher rüya bir başka rüyanın sureti, ileriye baktığımızdakaderin aynasında gördüğümüz ardımızda kalanlarlakendimizin aksininin üstüste vurması, geriye baktığımızdaise dağınıkça yığılmış hatıraların üzerine vuran gölgemizikişisel tarihimiz sanıyoruz.

o yüzden kendi içimizden kurtulmak için bir çare gerekbize. yoksa aşkların tekrarının imkânsız ve korkularınkaçınılmaz olduğu bu şehirde kalbimiz daha ne kadardayanır?

öyleyse insanlık denilen şu bulanık, birbirine küs, kardeş,bigâne, düşman, aşık, uzak ve alışkın olan kalabalık için birimkân belki de her günün yeniden ve yeni'den tekrarı.

29

Page 32: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

yanlış pusula

MEKANIN RUHA VERDİĞİ ACILAR

hüsnü kural

İki gündemi vardır mekânın: ufuk ve arkaplan. Tam da burada oluşurinsanlığın iki kavmi. Barbar ve burjuva. Artık ekonomi-politiğin alanında

değiliz. Kavramlar, tarih aşırı tözler olarak gelip bizi bulurlar. Buyüzdendir ki sonsuzleyin yeniden döneriz Sokrates'e.

Gövde kendi karanlığında yaşar. Mutludurkendindeliğinde; bir özdeşlik sarıpsarmalanmaktadır. A well-rounded ball.Her şey ortadadır, ne ise o olmak hali. Nebir giz, ne bir alicengiz oyunu: sadece ensaf haliyle arzu. Ve gövdenin merkezinde,Achilles'in topuğu: Gövde'deıı taşan arzu.Gövde'nin, Gövde olmayana tutkusu.Gövde'yi yüklenen arzu, onu mağaradandışarı taşımakta. Oysa, dışarısı yabandır ona.Kendinden her kopuşunda marjda bulduğugerçeği, sırlanmıştır derialt larında.Gövde'nin kendi ısısı vardır, kendiyoğunluğu. Bir krallık örmüştür, sualolunmaz. Çünkü bir sorgu mercii yokturhenüz ortada. Oysa farklı bir dokubalkımaktadır dışarda. Farklı bir yoğunluk.Her dokunuşta bir parça deritüremektedir. İlk şok ve sonra ağır roman;işte mekân: İç ve dış. Ve sınırda acı.Şipazorafrenoniya; her an, ilk kezmişgibi yaşanan. Bölünen özdeşlik vekarabasan. İlk duyum ve son durak olan birhasbihal. Bu hısımlık, mekânın hasımolduğunu teyid eder daralan zamanlarda.Çünkü zaman daraldığında, Gövdemağaradan çıkmak zorunda. Heyhat,mekânın kirini taşımadan dönemeyecekmağaraya.

Dışarısı varoluştur. Sanki bir karşı-gövde.Bir, sanki-gövde; çünkü her an her yerde.

Hem kendi, hem kendi olmayan. Gövde,sonsuz saydam bir mutlak yoğunluktur.Varoluş ise nem ve rutubete denk düşer:"plain" olan hiç bir şey yoktur onda.Yapışır ama sürekli kaçar... Sürekli birsonraki andır. Her ne kadar geçmiş onunbir parçasıysa da, öylesine meşrudur ki bugeçmiş, Gövdenin karanlığında çökelmiş vevaroluştan kopmuştur. Meşrulaştırılamayankısım ise ertelenmiş geleceğe monteolmuştur; eklemleri sızlatan rutubetin birparçasıdır. Yörüngeden çıkan geçmişlebirlikte, Gövde de varoluş döngüsünündışına düşer. Varoluş bilinci arzular, böylecedağılan toplanacaktır. Rutubetin oyuyağmurdan yanadır ve kuduz gövde, bilinçtesu geometrisini sezinler. Hırıltılarla kaçırırgövde kendini, varoluş dokusunujiletleyerek. Oysa varoluş her yerdedir;göçülen ormanlarda, iltica edilenmağaralarda... jiletlenen dokuda açılanyarıklarda. Kaçtıkça varoluşla dolmaktadırgövde. Ardı ardına patlamalar, derinkayışlar, göçmeler... Varoluş, gövdekarnında bir kara deliğe dönüşsünistemektedir. Gövdenin istemi ise kendikaranlığıdır; ödünç yoğunluklar o'nuürkütür. İlk ve son tango başlar: varoluş anıdayatır. Ama varoluşun isterlerince, istemedönüşür. Arzu geçmiştir, istem ise gelecek,oysa varoluş ondadır ve bilinci gösterir.Gövde bilince yöneldiğinde, onu bir ayna

30

Page 33: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

yanlış pusula

Barbar gelecektir; yalnızcabeklemek gerek. Geleceğe yapışan

barbar korkunç bir olasılıktır, çünkügelecekle birlikte o, artık hep

dışarısıdır. İçi boşalmıştır barbarın,mutlak dış'tır o. Bu ısrarlı dışsallık

burjuvanın terinde, biteviyekurcalayan bir kıymıktır. Çünkü

burjuva, bütün büyükimparatorlukları barbarların

kurduğunu bilir.

olarak bulur. İçi boştur; doğrusu, içi yoktur.Yansıyan istem ve arzudur ancak. Tehditaçıktır ve gövde son kozunu oynar:topluma ve zamana açar koynunu;sırtındaki mekânı varoluşa taşır.

İki gündemi vardır mekânın: ufuk vearkaplan. Tam da burada oluşur insanlığıniki kavmi. Barbar ve burjuva. Artıkekonomi-politiğin alanında değiliz.Kavramlar, tarih aşırı tözler olarak gelipbizi bulurlar. Bu yüzdendir ki sonsuzleyinyeniden döneriz Sokrates'e. Şöyle derdiLenin, "Marksizm on kere, yüz kere, binkere aşılmıştır. Ama, onbirinci, yüzbirincive binbirinci kez aşılmak zorundakalınmıştır". Bu spiralde yenilenen,marksizmdeki tarih değil, tarihtekimarksizmdir. Öyleyse, ne burjuva, güneşiilk kez Bastille'den çıktığında görmüştür,ne de barbar Atina tarihinde çözünür.

Vücut dik, baş ileri doğru, at sırtında ufuktadoğandır barbar. Ve bu rahmin dokunuşuhiç terketmez onu. Tasarımın, bir sonsuzkaçış olarak içselleştiği çizgidir ufuk.Kendini sürekli erteleyen niyetle, eyleminörtüştüğü noktalar kümesi. Barbar, birsonsuz yeniden-doğum dansıyla ufka akar.Bu akışta ne barbar tükenir, ne ufuk;barbar Gövde'nin karanlığında bir bengisu

bulmuştur ve ufuk anbean tekrarlananGövde'de yoğalan istem, ufku açımlar.Açımlanan ufuk, yüzeydir. Oysa, gövdeninaradığı bir mekân dilimidir. Bedeli derinacılar da olsa, bir mekân. Çünkü, sürekliufuklanan varoluş, her an yaşantılananyokoluştur. Karadelik yoğalmaktadır. Gövdebunu, gerilen derisiyle bilir. İç ve dışarasında, açılıp kapanmalar... Barbarnostaljiler besteler. Rahmi düşler, ulaştımderken... Nafile; rahim ufka yapışmıştır.Varoluş, burnundan çekmektedir gövde'yi.Gövde teslim olur. Bir yüzey olarakaçımlanan ufukta biteviye bir kayışaterkeder kendini barbar. Bu kayıştanesneler, iz lenimlere indirgenirler.Nesnelerin özü yitmiştir artık: pragmahükmeder. Nesnelerle vuslata zamanıyoktur barbarın; göz süzmeye, eğleşmeye,dokunmaya... Ufuk çağırmaktadır! Sindirimağızda biter; önce devasa lokmalarladoldurur ağzım barbar, biraz çiğner, suyunuemer ve tükürür. Nesneler kurcalanır, şöylebir kullanılır ve tükürülür. Ufuk bir ambaradönüşür. An'ın atlıkarıncasında barbar,nesneleri hoyratça savurur geleceğink u y u l a r ı n a . Geçmiş , ge lecektenkoptuğundan, an bir gelecek taklidineindirgendiğinden, barbarın ufuktan başkamekânı olmadığından, bu hayattan nekoku, ne yankı, ne de boya taşımayıyasaklayan belge imzalanır. Barbargelecektir; yalnızca beklemek gerek.Geleceğe yapışan barbar korkunç birolasılıktır, çünkü gelecekle birlikte o, artıkhep dışansıdır. İçi boşalmıştır barbarın,mutlak dış'tır o. Bu ısrarlı dışsallıkburjuvanın terinde, biteviye kurcalayan birkıymıktır. Çünkü burjuva, bütün büyükimparatorlukları barbarların kurduğunubilir.

Burjuva, barbarı AT'ye almaz.

31

Page 34: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

-üstü çizilmiş kişiler-

GENÇLİK TEKRARLANMAZ!

yelda karataş

Her karanlığın bir öyküsü var. Bellekler anıları, hızla değiştiriyor.Bir anı raptiyelemek için, ne kadar acı çekmek gerektiğini henüz bilemiyorum.İnsan olmanın yolu hiç bir çağda yalnızca acılardan geçmemişti...Farklılığın hüznü bizi terketti... Sıradanlığın silahlı ordularınca kuşatıldık, çığlığa zaman yok!

1970'lerde sevgili R, İstiklal caddesi'nde yürürken bana;"eğer Kafka'yı aşan şeyler yazamazsam intihar ederim" demişti.

Gençlikte, hayatın ne denli kolay harcandığı -değersiz olduğu-orta yaşlılarca söylenip duruyor. Düz mantığın kurnaz yollarında,ne olursa olsun "yaşamalı" yavşaklığının bir çeşit olumlanmasımarayan orta yaş kuşağı, "hayatın kendinden menkul değeri" üzerineahkâmlar kesmeyi gereklilik sayıyor...

Hayat, ölüm karşısında değer kazanır. Bu gerçeği görmesi içininsanın hangi yaşta olursa olsun, iç güdülerine başvurması yeterlidir.Yeryüzünü kuru zekâyla kavramının bedeli, sıradan yaşamaktır.Gençliğin alevini içimizde körükleyen, aklın ve duyarlılığın diri çığlıklarıdır.

R. Kafka'yı aşan şeyler yazamadıysa ne çıkar... O an, samimiydi.Şimdi, sıradan bir aile babası olarak hergün intihar ederken de samimi...

Belki de bütün bunları bana hatırlatmak için İlhan Berk,şairin hep "hayır" dediğini vurguluyor."Hayır", "evet"in karşıtı değildir. "Hayır"; razı olmamak, soru sormak, araştırmak, acıçekmektir...Genç kalmanın ilk şartıdır "Hayır"...

"Gençlik Milleti"ni çok seviyorum. Hangi kuşaktan olursa olsun.Çünkü biliyorum, her bahar çiçeğin öyküsü aynıdır:Farklı pembeliklerde açar, taç yapraklarını yıkayan yağmur damlaları farklı nehirlerde,göllerde yüzmüştür ve gözgöze geldiği mavilik farklıdır her seferinde...

Gençlik güzelliktir... İsyankarlığı bize benzer... Nedenleri farklıdır...Hayatı sevişi bize benzer... Yorumları farklıdır...Gençliğin yüreğinde yaşam korkusu yoktur.Ölüm korkusu; belki bizden fazla...Gençlik tekrarlanamaz, yaşanır ve bazılarınca unutulur.Hatırlayanların adı; Amok'tur.

32

Page 35: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

med-cezir

GÖRSEL DİNAMİK ÇEŞİTLEMELERİ*

adnan kurt

"Batılı, fotoğrafa düz çizgiler ve kesitlerolarak bakar. Gözü ve kadrajı böyledir.Hatlar vardır-, onları izler, görürsünüz.'Evet' ya da 'Hayır' dır. Doğulu ise 'Belki'der. Fotoğrafa bakışı, birbirine geçmişspiralleri andırır. Tek merkez yoktur.Fotoğrafın herhangi bir yerindebeklenmedik birşey karşınıza çıkabilir.Minyatürleri düşünün, onlar da öyledir.Gözün bakışı daha karmaşıktır, görselolarak daha estetik bir fark vardır.Batılı A'yla B arasını şöyle görür:

A- - BDoğulu için ise çizgi düz değildir:

REZA (National Geographic Fotoğrafçısı)Mimar Sinan Üniversitesi Konuşmasından

Müzik ve görsel sanat arasında ne farkvardır? Yanıtlaması zor değil: Ana farkzamansa l l ık . Müzik ç a l ı ş m a l a r ıkendiliğinden zamanı içerirken sanat(görsel sanatlar) çalışmaları zamanısoyutlarlar. Daha ayrıntılı şekilde: Müzikparçaları belli hız ve sıra ile çalınıpdinlenmesi gereken seslerden oluşur.Böylece müzik tek boyutlu bir yapı ilebizim varlık ritmimize bağlıdır. Bunakarşılık görsel sanat yapıtlarıysa iki boyutluya da üç boyutludur (Genellikle). Resim veheykeller de nadiren gözün izlemesi istenen'tarama hatları' içerirler. Kinetik sanat

Hofstadter'in Metamagical Themas adlı kitabındanesinlenilerek, alıntılanarak yeniden yazıldı.

türleri ise zamanla değişim gösterseler de,belli bir başlangıç, bitiş ya da ara durum sözkonusu değildir. İstediğiniz gibi gelipizlemeniz olasıdır.

Bu genellemeler dışında, Avrupa sanatındagörkemli duvar süsleri, tarihsel kubberesimleri ve Oryantal sanatın içice geçmişyüzlerce metre uzunluğunda pastoralişlemeleri anımsanabilir. Bu tür görsel sanatzamansal bir sıralama ve hız ile göztaramasını yönlendirir, başlangıç ve bitişnoktaları vardır. Öykülerde olduğu gibi bunoktalar sakin duygular tanımlar. Aralardadeğişik gerilimler oluşur ve zevkli bir görselritimle çözümlenir. Daha sakin son noktalardüzenli ve görsel olarak basitken, dahagergin ara noktalar kaotik ve görsel olarakkarmaşıktır. 'Görsel' sözcüğünü 'duysal' iledeğiştirirseniz müzik için geçerli tanımlarıelde edebilirsiniz.

Müziksel deneyimin ruhu görsel bir şekildenasıl yakalanabilir? Bu tür çalışmaları en iyiyapanlardan birisi mimarlık profesörüW i l l i a m Huff olsa gerek. Parkedeformasyonu ile önemli bir araç yakaladığıanlaşılıyor. Parke, oda tabanlarına döşenmeküzere yapı lmış tahta mozaiklerdir.Deformasyon için yamulma ve dönüşümlerarasında bir tanım denilebilir. Huff'uııparkeleriyse daha soyut: Bir düzlemindüzenli olarak, sıfır kalınlıkta çizgi parçalarıve eğrilerle çizilen mozaiklerle kaplanmasınısağlarlar. Uygulanan deformasyonlarsasıradan olmayıp iki temel gereksinimi sağlar:

33

Doğulu için ise çizgi düz değildir:

Page 36: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

med-cezir

1) Yalnızca bir boyutta değişimler olacak vemozaiklerin her birinden bir diğerinezamansal bir geçiş olacak.

2) Her adımda örgüler düzlemikaplayabilecek yapılanmaya gitmelidir (yanibirim hücreler kendileriyle birleşereksonsuz bir düzlemi kaplayabilmelidir).

Bu basit öncüllerden çarpıcı güzelliklerdeyapıtlar ortaya çıkıyor. 1960'larda M.C.Escher'in tahta oyma "Gündüz ve Gece" adlıyapıtından esinlenen Huff, Escher'den farklıolarak yapıtlarında saf geometrik şekillerkullanıyor. Bu bir kompozitörün bestesindetemel notaları kullanarak, programlı olduğuizlenimini verecek herşeyi engellemesinebenziyor (Yani seslerin arkasında birgörüntü ya da öykü olmasının engellenmesi).Böylesi bir kararın etkisiyle güzellik vegörsel ilgi, soyut şekillerin karmaşa veeşoynaşmasından doğacaktır.

Göze, 'çekici' gelmesi için hayvan şekillerivb kullanılmadan yalnızca yorumlanmamış,s ü s l e n m e m i ş a l g ı s a l d e n e y i msağlanmaktadır. Bir diğer temel öğeysestandart deformasyon aygıtlarıdır. Bir takımtipik aygıtlardan örneklersek:

* Bir çizginin uzatılıp kısaltılması* Bir çizginin döndürülmesi* Bir çizgi parçasının kırılarak esnetilmesi* Bir çizgi parçasının ortası ya da köşesinde'diş' gibi girintiler / çıkıntılar oluşturulması* Doğal bir alt birimi oluşturan çizgiöbeklerinin daraltılıp / genişletilip,döndürülüp / kaydırılması

ve bu temalar üzerine çeşitlemeler.

Parke deformasyonları bir anlamdamüziksel çağrışımlar yapıyor. Birim hücre,ya da bir dizi birim hücreden oluşan dikeykesit, müzikteki ölçüyle benzeşir. Birim

34

Page 37: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

med-cezir

hücrelerin tekrarı ile, sayfa boyunca izlenençizim, müziksel bir heyecan verir.

Scott Grady tarafından 1977'de üretilen'Consternation' adlı yapıt altıgenlerleküpler arasında algısal dönüşümler yaşatangörsel bir melodidir. Aslında yapısal olarakoldukça karmaşık bir parçadır .Çözümlemek yerine, belki de Echer'inmükemmel deformasyonlarındaki gibi,heyecanlı görsel kaotik etkileşimi yaşamakdaha hoş olacaktır. Jorge Gutierrez'in yine1977'de ürettiği 'Cucaracha' adlı yapıtmükemmel bir geometriden başlayıp,sıradan deformasyonlarla bir tür özgürcedanseden yabansı, açısal ve neredeyse yarıorganik şekillere ulaşmaktadır. Şaşırtıcıgörsellik insanı bunaltabilir: Özgürlüğedoğru danseden bu şekillerde entropiartıyor mu, azalıyor mu?

Sıradışı bir diğer parke deformasyonu 'I at

the Center' (Merkezdeki I*) adlı yapıttır.1964 tarihli David Olleson'un bu çizisi tekboyutlu devinim kuralını bozarak yeni biranlayışı da beraberinde getiriyor. Ana temamerkeze konulan 'I' harf i üzerineçeşitlemelerdir, ama aynı anda, her ikiboyutta. Lirik kompozisyonların enetkileyicilerinden biri olan bu parkedeformasyonu metaforik içeriğiyle devuruculuğunu pekiştiriyor. Örgününortasındaki 'I' yani 'ben' 'ego'yu ifade ederve tüm diğer şeylere dokunur - yani diğer'ben'lere. Merkezdeki 'ben'e benzeyen bu'I'lar, merkezden uzaklaştıkça çeşitlenir,karmaşıklaşır. Bu insanca etkileşimlerebenzeyen bir örgüdür. Her birimiz kendi

* T burada hem abecenin bir harfi hem de 'ben'anlamında kullanılıyor. Ayrıca Hofstadter'in çokhoşlandığı eğretilemelerden (metafor) olan İngilizce sesbenzerliğini de kullanıyor: I ve EYE. Benlik ve gözbenzer seslerle ifade buluyor. Yani Hofstadter bir taşla üçkuş ve felsefe problemleri vuruyor.

35

Page 38: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

med-cezir

kişisel örgümüzün en ortasında durur ve'ben en normal, en duyarlı, en anlaşılırbireyim' diye düşünürüz. Bizim kimliğimiz-yani 'şeklimiz' ise kişiler uzayında bize enyakın duran kişilere benzer- onlardankaynaklanır. Biz diğerlerinin kişiliklerinitanımlamaya yardımcı olurken, onlar dabizimkini tanımlamayı sağlarlar. Bu ikiboyutlu parke deformasyonu belki de engüzel kuramsal psikoloji benzetimlerindenbirisidir.

Temel sorunlara dönersek, yani dahakuramsal ve felsefi sorunlara:

Yaratıcılığın bir mimarisi var mıdır?Yani bir plan, bir şema, ilkeler

kümesi. Öyle ki açıkçayorumlandığında tüm parke

deformasyonları kümesi içindesaklanan yaratıcılığı -geçmiş vegelecekte- ortaya çıkarabilen bir

mimari?

36

Page 39: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

-şeytan minaresi-

KARANLIĞIN İÇİNDEKİ DELİK

ergun kocabtyık

Geride bırakılmış bir yaşam, o kuyruklu yıldızın içinde uzayınsonsuzluğunda kaybolmuş, belleğimizin sonsuzluğunda ise minik, yıldızsı

bir anı olmuştu.

Sokağın köşesinde bir taşral ıylakonuşuyoruz. Yanında çocuğu da var. Sekizyaşlarında olmalı. Arada bir o da lafa giriyorve sorduğu sorularla, babasıyla yaptığımızkonuşmayı sık sık bölüyor. Bu hoşumagidiyor aslında, zira konuşmaya hiç gönlümyok. Daha çok sokağın sonundaki evçleçektiğimiz filmle ilgili sorular bunlar.Sorularını nezaketen, kısa yanıtlar vererekgeçiştiriyorum. Bereket beni aramaya çıkanminibüs şoförü az sonra yanımızda bitiyorda yine böyle sıkıcı bir soruyuyanıtlamaktan kurtarıyor beni.

Şoförlük onun işlerinden biri sadece.Herkes kısa zamanda onun şirketin adamıolduğunu ve sette olup biten herşeyipatrona yetiştirdiğini öğrendi. Ayrıcakaranlık bir herif. Bunu sadece geçmişine,şirketteki gizli saklı işlerine dair ortalıktadolaşan söylent i lere d a y a n a r a ksöylemiyorum. Ona baktığımda nasılsöyleyeyim, ayrıntılarını seçemiyorum;belirsiz ve ışık almayan bir yüzü var. Çeşitlidefalar bu adamın yüzünün neden ışıkalmadığını düşündüm. İşte şimdi biraçıklama geliyor aklıma: İfadesindekisahtelik ışığı emiyor ve böylelikle gölgelibir surat çıkıyor ortaya.

Gölgeli surat, taşral ının sorusunuyanıt larken, büyük bir ustalıklacümlelerinin arasına gizlediği sözcüklerle,

yönetmenin beni sete geri çağırdığını veöfkesinin geçtiğini söylemeye çalışıyor.Taşralıyla konuşmasını sürdürürken yangözle 'nasıl da yardımıma yetiştiği'ni imaeden bakışları arasına sıkıştırdığı bu mesaj,kabuğunu çatlat ıp, hep biri lerininbuyruğunda olma ezikliğini gizlemeye,kendine taşıdığı mesajların bizzat yaratıcısıolduğu görüntüsünü vermeye çalışankompleksli bir adamın açıklamasınadönüşüyor. Taşralı, pırıltılı gözleriylekaranlık yüzlü adamın anlattıklarını dinliyor.

Taşralının çocuğunu hatırladım. Hemenyanımda oturuyordu. Onu dinlediğimdeneminmiş gibi karşımızdaki bina ile ilgilibirşeyler mırıldanmaya başladı. Ne dediğipek anlaşılmıyordu. İyice kulak verdim;anlattıkları binanın geçmişiyle ilgili masalsısöylentilere benziyordu daha çok. Üç katlı,Rum mimarisinde, oldukça eski bir yapıydı.Sadece en üst katta oturanlar vardı. Diğerkatlar boş ve tamamen terk edilmişti;evsizlerin barındıkları terkedilmiş yerleriandırıyordu.

Bakışlarımı üst kat penceresine kaydırdım.Tülün arkasından bana doğru bakan birsiluet gördüm. Çıplak bir kadın siluetiydi.Onu fark ettiğimi anlayınca anidenpencereden kayboldu. Binanın bir mağaraağzı gibi ürkütücü kapısına baktım. İnsanı

37

Page 40: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

-şeytan m ina resi-

sarhoş eden bir karanlıkla dolmuştu içi.Bedenim karanlığın çekim gücüne kapıldı.Kıpırdamıyordum. Öylece kapının içindekikaranlığa baka kaldım. Vücudumdaki kanınyüzüme hücum ettiğim, yüreğimin hızlaçarptığını, bedenimin yavaşça uyuştuğunuhissettim. Sanki ondan uzaklaşıyordum.Kulağım çınlamaya başladı ve etraftakiseslere sağırlaştım. İçinde bulunduğummekân silindi. Şimdi sadece ışıksız birboşluğun içindeydim. Bir süre karanlığagömülü kaldım. Sonra karanlıkta toplu iğnebaşı kadar küçük, parlak bir leke belirdi.Yavaş yavaş büyüdü, büyüdü, bir delikhalini aldı. Dairesel bulanık bir ışıkyansımasıydı. İçindeki bulanık, dumansıkarışımlar az önce pencerede gördüğümsiluete benzeyen bir siluete dönüştüler.Siluet, avucunda tuttuğu binlerce parlak,dairesel cisimleri üzerime doğru savurdu.Pullar yerçekimsiz hareketlerle bana doğruyaklaştılar, yaklaştıkça büyüyüp açılmaya,karanlıktaki deliğe benzer delikleredönüşmeye başladılar. Sonunda büyüyenbu delikler birleşip beni yutan tek bir delikhaline geldiler. Çevremdeki karanlığınyerini şimdi mutlak bir parlaklık almıştı.Gözlerim kamaştı ve deliğin içindengeçtiğimi hissettim. Çok kısa bir süreolağan üstü bir hızla yol aldığımı sanıyorum.Fakat bu an bana çok uzun geldi. O kısayolculuk esnasında, yaşamıma dair dahaönce asla hatırlayamadığım anılarım,belleğimin beyaz perdesinde bir birvizyona girmeye başladı. Belleğimle tambir uzlaşma içinde süren bu yolculuk sankitam ortasındayken bitiverdi.

Kendimi aniden başka bir mekândabulduğumda, delik, karanl ık birgökyüzünde benden hızla uzaklaşarakküçüldü, arkasındaki minik pırıltılarlakuyruk lu bir y ı l d ı z a dönüşüp,gökyüzündeki milyonlarca yıldızın arasınakarışıp yok oldu. Üzerimde pırıltılı

pullardan yapılma konik bir giysi vardı. Birçölün ortasındaydım. Ufukta alçak kumtepeleri uzanıyordu. Dünyadakine hiçbenzemeyen atmosferinden, burasınınbaşka bir gezegen olduğunu anladım. Dünyaparlak bir sikke gibi uzayda asılı duruyordu.Yanımda aynı tuhaf giysiler içindetanımadığım ama her haliyle benimakıbetimi paylaştığı belli olan bir adamduruyordu. O da benim gibi aynı yöne,gökteki parlak sikkeye bakıyordu. İkimizinyüzünde de bu arkaik sikkeye meraklabakan bir ifade, bir kurtulmuşluk duygusuve geriye salimen ulaşmanın mutluluğuvardı. Aynı anda başka başka yerlerdebenzer bir macerayı yaşadığımızı anladım.Bu geçişin heyecanı ve ayrıcalığınıyaşıyorduk. Birkaç saniye bakışlarımızlakucaklaştık. Geride bırakılmış bir yaşam, okuyruklu y ı ld ız ın içinde uzay ınsonsuzluğunda kaybolmuş, belleğimizinsonsuzluğunda ise minik, yıldızsı bir anıolmuştu.

Birden bire o kükremeli buyurgan seslekesintiye uğradı herşey. Korkuyla dönüpyeni efendimize baktık. Avucunda sakladığıpulları üzerimize fırlatmakla tehdit edipayaklarımızdaki prangaları gösterdi.Prangaları görünce ayaklarımdan başlayarakyeniden bedenimi duyumsamaya başladım.Etlerim ve belleğim çözülmeye başladı.Buradaki duruşum, yanımdaki adam,çatlamış dudaklarım ve ardımdaki uzak kumtepelerine kadar uzanan ayak izleriyle ben,epeydir burada olan bir adamdım artık.

38

Page 41: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

puslu manzaralar

MAKAS D E Ş T R E N TRENLER

meral miniç

Adam bir günün içine sıkışmıştı ve tekrar, tekrar, tekrar o günü yaşıyordu.Sanki bir cam kürenin içindeydi ve onun çevresine çarpıyordu.

Tren süratle yol alıyordu. Raylart e k e r l e k l e r l e b u l u ş u y o r , aşkk ı v ı l c ı m l a n ı y o r , a y r ı l ı k her ankesinleşiyordu. Toz, duman, uğultu ve tizçığlıklar demiryolu çocuklarının anılarındayerlerini alıyordu.

Trenin 8 numaralı vagonunda yolculukediyordum. Kıştı; dışarısı çok soğuk, içerisisıcaktı. Yeni aldığım siyah kadife şapkayıbaşımdan çıkarmamıştım, beyaz yüneldivenli ellerimin karasında yarım camküremi sıkı sıkı tutuyordum. Sürekli bunlarıdaha önce yaşadığımı hissederek geçmişzamanlara dalıyordum: Başlangıç noktasısanırım doktorun odasından çıktığımEylül'ün 21. günüydü. Dört ay önce içiboşaltılan kist ultrasonun ekranında tekrarbelirmişti. Başım uğulduyordu, çözmemgereken şeyler olmalıydı, nedenyinelemişti? Neden, neden, neden?...

Vücudum baştan aşağı dökülüyor, kist sankibütün sorunların odağı gibi içimdezonkluyordu.

Tren sarsıldı, elimi karnıma bastırdığımıfarkettim. Aldırmaz görünerek tekrarküremi kavradım ve penceremden kayıpgiden görüntülere daldım.

O akşam Çiğdem ile Groundhog DayrıBeyoğlu-Emek Sineması'nda seyrederken

zihnimde sebebini tam olarakanlayamadığım patlamalar oluyordu:

Adam bir günün içine sıkışmıştı ve tekrar,tekrar, tekrar o günü yaşıyordu. Sanki bircam kürenin içindeydi ve onun çevresineçarpıyordu. Ölmeyi denedi ama yine aynıgünü yaşıyordu. Sonunda cam küreninaslında olmadığım farketti. Onun soyutalanından çıktı, kendi ekşimiş havasını-bencilliğini- solumaktan vazgeçti,çevresindeki insanlara verebileceği çok şeyolduğunu farketti. Vermenin doygunluğunuyaşadı. Aşık olduğu kızın sevgisini kazandığıfinal gecesinin sabahında gözlerini yeni birgüne açtı.

Film bittiğinde bütün seyirciler ve belki deaynı sebepten ben de çok rahatlamıştım.İstiklal Caddesi'nde yürürken Çigdem'esesimde kuşlar kanatlanarak;"Kistimin tekrar etmesi çok normal çünküiki yıldır hemen hemen aynı şeyleriyaşıyorum" dedim.

Tren bir istasyonda durdu; Karşımdakiadamın elleri bavulunu kavradı. Son bir kezbakıştık ve indi. Tren istasyonlarınınhüzünlü yalnızlığı içinde kayboluşunabaktım. Tren hareket etti. Günün sonışıkları küremden yansıyordu.

Page 42: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

sisdüşleri

SEN BİR ÇOCUĞU TERKETTİN

fulya aslan

Bu söylediği birkaç cümle boyunca film kareleri hızıyla değişiyordu yüzü.Alaycı, yalancı, alaycı değil, yalancı değil, öfkeli, sakin, korkusuz,

korkulu, ölü, ölü... ölü.

Siliyordu...Herşeyi bırakmak için siliyordu.Oysa ayaklan hâlâ yürümesini

hatta koşmasını öğütlüyordu.Kimseye kulak asmadığı gibi,

onlan da dinlemedi.Soğuktu...

Soğuktu ve ağlıyorduGizli bir şiirin dizesinde olmak

O'na dokunmuyordu.Ağlıyordu...

Ve birşey olmak O'na kötü geliyorduHiç birşey ve herşey olduğunu

öğrenmeyecektiVe hiç duymayacaktı.

Siliyordu...

"Gerçekle ilk karşılaşma, sonsuz biryüklenmedir çocuğa. Tüm yaşamınıavucunun içine alır bu... Gözlerim görmekister çocuk. Büyüdüğünü söyleyen gözlerigörmemek için..." Her yerele üç değişimlekarşılaşıyordum. Nietzsche'nin devedenaslan, aslandan çocuk olma değişimi,Deborah'nın üç değişim ve yansıması...Sanırım birgün aynaya bakıp gözlerinineskisi gibi olmadığını gören çocuklardanbiriydim ve gökyüzü aynasında görmeyeçalışıyordum gözlerimi. İsterseniz sorunbunu bir çocuğa...

Yumuşacık parmak uçlarımla yükselmeyeçalışıyordum. Aynada gözlerimi görmek ne

zor işti. Kedimle birlikte ağaca tırmanmayaçalıştığım o günlerde daha mı güçlüydüm?

Galatça geldi, "Ben hiç yükselemeyeceğim."dedi. Bunları söylerken kuyruğunabakıyordu, kuyruğundaki pullardan bir kaçtanesi küskün küskün yosunların üzerinedöküldüler. Yosunlar can acısıyla, öfke arasısesler çıkardılar. Galatça aldırmadı buna.Gözleri üzerimdeydi. Çok üzgün olmalıydıama bunu belli etmeyecek, bana sarılıpağlamayacaktı. Biliyordum Galateayapmayacaktı bunu. O zaman anladımPoseiclon'un oğlunun nasıl aşık olduğunuGalatea'ya. Kısacak saçları vardı Galatea'nın.Bir deniz kızına yakışmayacak kadar güzeldibu saçlar. Islak ıslak bağırıyorlardı. Denizsesi bağırıyorlardı. İnsan birşeyler söyleyipele, ona bakınca, yüz ifadesi, gözleri vesözleri için varsayımlarda bulunamıyordu.Önyargılara kapalı ve tüm yargıları dehşetverici şaşkınlıkla yok eden bir yüzü vardıonun. Allak bullak oluyordum.

Galatea oturduğu kayada parmaklarınıgezdirip şekiller çizerken -kayanın nasıl birmutluluk duyduğunu bilircesiııe- sevişiyorduonunla. Dalgalar daha hızlı çarpıyorlardıkayaya, yalnızca kayaya. İstemediği süreceiçlerine alamayacaklarını bildiklerindensaygılı ve duyarlı dokunuyorlardı Galatea'ya.Şarkı söylemeye başladığında ise, masaldinleyen bir çocuk heyecanı, coşkusu,

40

Page 43: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

sisdüşleri

dikkati, usluluğu vesusuyorlardı.

dinginliğiyle

"Söyle" dedi Galatea "neden gökyüzündekiaynada bakmak istiyorsun yüzüne?Gökyüzü çocuklara göre değildir. Büyüktürve büyük olan şeyleri barındırır o".

G a l a t e a ' y a bakt ım, beni a ldat ıpaldatmadığını anlamaya çalıştım, nedüşündüğünü asla bilemeyeceğim buyüzden -biraz öfkeyle- indirdim gözlerimi.

"Hayır" dedim. "Yanılıyorsun. Ölençocuklar oraya giderler. Bir kitaptaokumuştum bunu. Üstelik OlimposDağı'nda herkes bilir bunu".

Ben bunları söylerken Galatea, birkaç balıkyakalayıp, pul lar ından almıştı vekuyruğundaki boşluklara yerleştirmişti.Balıklar neşe içinde O'nun parmaklarınınarasından kayıp denize döndüler.

"Ölen çocuklar, ölen kedi yavruları....Hepsi, hepsi denize gelirler" dedi.

"Gökyüzü çocukları ve gökyüzü kedilerigökyüzüne giderler" dedim. "Tıpkı denizkızlarının denize gittiği gibi"

Dikkatle bana baktı ve öfkemle alay edensakinliğiyle "Öldüğünü nereden öğrendin?"dedi.

"Bana böyle yapma. Bana Poseidon'unoğluna oynadığın oyunu oynama, yoksaağlayacağım" eledim.

"Ölülerle oynamam ben" dedi.

Bunu söylerken daha ince ya da dahaduyarl ı görünmüyordu. Bu yüzdenGalatea 'ya kimse inanmıyor diyedüşündüm. Gala tea tanr ı olmak

istemiyordu, o kimsenin tanrısı olmakistemiyordu. Tanrı olmadığı sürece kimseona inanmayacaktı. Yapmak istediği enküçük şeyi engelleyecek bir şeye bağlılığıolmadığındandı bu.

"Gözlerim" dedim. "Gözlerim kanıyorartık Galatea. Gökyüzünü göremiyorumartık. Gökyüzünü göremeyen çocuklara neolur biliyorsun. Ölmüşlerdir ve orayag i t m e d i k l e r i sürece g ö k y ü z ü n ügöremezler".

"Gökyüzünü görmeden büyümüş çocuklarabak... Buradalar ve kanayan gözleriyleyaşıyorlar. Evleri, işleri, gri boyalı sözcüklerivar" dedi.

Bu söylediği birkaç cümle boyunca filmkareleri hızıyla değişiyordu yüzü. Alaycı,yalancı, alaycı değil, yalancı değil, öfkeli,sakin, korkusuz, korkulu, ölü, ölü... ölü. Evetölü.... Sözcük buydu. Bunu anlar anlamaz,"Peki, sen neden denizi görmedenbüyümüş çocuklardan değilsin" dedim.

Kulağıma eğilip, "Seni gökyüzünegötüreceğim. Ama bana sakın inanma"eledi.

Bunu söylerken güneşle şiirler okuyanyıldızların sesini duymaya başlamıştım bile.Ve elimdeki tahta çubukla Galatea'nınkumsallarından son bir cümle yazdımyaşama.

Sen Bir Çocuğu Terkettin

41

Page 44: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

cehennemin kapıları

KAN... YÜREKTEN VEYA BİLEKTEN

zarife biliz

- Başka ne yapabilirim ki? dedi kızVe ağladı...

Sararmış çınar yaprakları, yeşil, tahta masaların üzerine birer birerdüşüyordu.Pastırma yazı, gündüzleri son demlerini yaşatırken, geceleri, kışkendini hatırlatıyordu.Üşüyorduk.

Ve bazı şeyleri yalnızca yoketmek için varediyorduk. Özenle bakıp,besliyor, ve onu gerçeğe dönüştürmeye çalışırken, yokoluşunuseyrediyorduk. Üzerine yüklediğimiz onca düşü kaldıramıyor,çatırdıyor, çöküyor ve yokoluyordu. Ama olsun, biz yine deyaratmaktan kendimizi alıkoyamıyorduk. Bu da bir savaşma biçimiydibelki, içimizdeki o şeytanla. Her güçsüz anımızda ortaya çıkıp, biziköşeye sıkıştıran o şeytana, kurbanlar sunuyorduk.

-Bu da bir savaşma biçimiydi çünkü, başka türlüsü imkansız-Gerçeklere dönüşemeyen hayallerimizhayallerimize benzemeyen gerçek-lerimiztadına vanlamayan angelecek uğruna öldürülen şimdiki anVe... hiç gelmeyecek olan

Yaşam-umut-Kırıklık-Ölüm-Tekrar Yaşam

Umutlarımızı kurban ediyorduk, onlarla tükendiğimizi bile bile.

- Bir insan kendini kaç kere doğurabilir ki?...-

Ama yaşam, o, açgözlü canavar, kan istiyordu. Kan.Yavaş ya da hızlı akan kan.Bilekten veya yürekten... Farketmez.her yaşama bir intihar biçimiydi çünkü.

42

Page 45: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

cehennemin kapıları

frida kahlo, two fridas, 1939

- Bir insan kendini kaç kere doğurabilir ki?...-

43

Page 46: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

cehennemin kapıları

Ve biz bu oyunu bilerek oynuyorduk.İçimizdeki şeytan bizi rahat bırakmıyordu.Son umut, son kurban.

Yoruldum ya da gücüm kalmadı,çıkyorum bu oyundan.Oyun: aynıSenaryo IDeneme.. .yok- Başka ne yapabilirim ki dedi kız.

sarı yaprakağır devinimdüşme

Ve yapabileceği başka birşey olup olmadığını asla öğrenemedi.Ölüm tekrar edilmez.Ölüm, pişmanlığı kabul etmez.

Oyun: aynıSenaryo IIDeneme... gücünüz yetene kadar sonsuzca.

- Başka ne yapabilirim ki? dedi kızVe ağladı...

Yapabileceği başka şeylerin olduğunu daha sonra öğrenecektir.Yaşam

öğretir.kaçınılmaz

Mesela oynamaya devam edebilirsin. Yüzünün alabileceği tümbiçimleri öğrenip, son makyajından yüzün düşünceye kadar,oynayabilirsin.

-büyüme, olgunlaşma... bir makyaj uzmanı hayatta-ciğerindeki son nefesin

yaşlı artık dudaklarınelleringözlerin

ama kaçınılmazson aynıdır.

Hızlı akar KAN.OYUN BİTER!

44

Page 47: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

ay tutulması

HEPİMİZ KARDEŞ OLACAĞIZ

murat gülsoy

Yağmurda unutulmuş bir kedi yavrusu gibi yapayalnız bir 'merhaba'ile başlayan akşamlar ne kadar zavallı bir yalnızlığa bağlanır... Birgece öncenin diğerinden farkını kim ayırabilir? Hep aynı kırık

dökük şarkılar, eskimiş şiirler, bir kaç fotoğraf... Geç gelen uykutalihsiz günleri birbirine bağlayan kapkara bir büyü olarak

çöreklenir göğsüne. Göğüs kafesine hapsolmuş yürek çırpınmaktanyorgun aynı melodiyi mırıldanarak yorgun düşer...

Ve tekrar, ve tekrar aynı sarmal. Anlatılsa? Konuşulsa? Açıklansa?

Mümkün olmayan kelimelerin sesine hapsolmuş olanıanlatmak mümkün mü?

Ne, nereye kadar anlatılabilir? Ne, ne kadar anlaşılabilir?Susmasının nedeni başka ne olabilir? Uzaklığın nedeni başka ne

olabilir? Gittikçe, mahzun gözlüklerinin arkasında uzaklaşıp içineçekilen gözlerindeki kederin nedenim kime anlatabilir?

Akvaryumun sınırsız mahkumiyetini hissedip de bir okyanus yaratığıgibi davranmak ona göre değildi. Sahte sözcüklere ve yapmacıklıtebessümlere yüz vermeyişi de bu zavallı ruhun kendini koruma,

kendine sakin ve şeffaf bir yurt arama çabası değil mi? Susmak.Susmak. Susmak ve her sessiz kalınan anda bir yolun daha kapanması

ve bir köprünün daha yıkılması ve olası gemilerin yanması...

Zorunlu sözcüklerden hatırda kalan ne olacak yarın? Yalan veoyunun tekrarında kaybolmuş ruhları yatıştırmaya depremler,

fırtınalar ve kaba köpüklü okyanuslar yeter mi?

45

Page 48: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

ay tutulması

Gözbebeklerinde, evrenin muazzam gizini saklayan çocuklarıgüldüren hüzünlü palyaçoları, efendilerinin en azılı muhalifi

soytarıları bulmak için yola çıkıyorum.

46

Page 49: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

ay tutulması

Karanlık sokaklara doğru kaçmanın soylu acısının tadını almışolanlar için ne kadar komik bir sorgulama çeşidi, sözcüklere başvurmak... sözcüklerden medet ummak... sözcüklerle oynamak...

Artık konuşulmayacak, söylenmeyecek, açıklanmayacak... Sadeceyaşanacak. Hatırlananlar her an bozunacak, başkalaşacak, değişecek...

Dostluklar kusmuksu alışkanlıklara bozdurulduğunda, eğer birikapıyı çarpıp gitmezse, kalmak berbat bir çürümeye dönüşecek.

İşte o yüzden ben, hayali denizkızlarının öldürücü şarkılarına kulakkesilip sabahlıyorum her gece. Ben dediğim her an kendimi

siliyorum şatafatlı anılardan. Ben dediğim her cümle: SusmamınGerçeği! Artık tekrar tekrar yaşamamak için... Tekrar tekrar gülünç

olmamak için...

Gidiyorum!

Gözbebeklerinde, evrenin muazzam gizini saklayan çocuklarıgüldüren hüzünlü palyaçoları, efendilerinin en azılı muhalifi

soytarıları bulmak için yola çıkıyorum. Yelkenlerimde, geçmişzaman okyanuslarının rüzgârı değil, kendi nefesim var.

Hastalıklı, korkak fakat kararlı... İşte o zavallı nefesin, o bir anlıkömrün gücü beni şehrin karanlık caddelerinde kaldırımlara vura

vura sürükleyen. Biliyorum, sarı sıcak pencereyi bulacağımormanlarımın kıyısında.

İçeri girdiğimde, yalan ve oyun ve iktidar ve ihanetve onların baş yardakçıları akıl ve şehvet dışarıda kalacak.

Ve içeride birbirimizi bulacağız...Ve içende hepimiz kardeş olacağız...

47

Page 50: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

HAYALET GEMİAylık Dergi

Sayı 16 Ocak 199420000 TL KDV Dahil

Sahibi

ALCHEMYPazarlama İletişimi ve Danışmanlık Limited

Şirketi adınaAtillâ ÖZTÜRK

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Sedef ERKMAN

Yazı Kurulu

Sedef ERKMAN Murat GÜLSOYNazlı ÖKTEN

Pınar TÜREN Halide VELİOĞLU

Katkıda Bulunanlar

Ata AKIN Fulya ASLAN Zarife BİLİ ZCoşan BORA Oya DEMİR Oğuz HAŞLAKOGLU

Yelda KARATAŞ Bayram KETENCİErgun KOCABIYIK Hüsnü KURAL Adnan KURT

Meral MİNİÇ Yasemin SARIKAYAEsra ZEYNEP

Kapak Tasarımı

Yalçın KARACA

Reklam ve Halkla İlişkiler Sorumlusu

Meriç EYÜBOĞLU

Yazışma Adresi

Hayalet GemiAlchemy Pazarlama İletişimi ve

Danışmanlık Limited ŞirketiAyazmaderesi cad. Yener ap. 19/9

80260 Gayrettepe İSTANBUL

Tel (212) 288 97 15 Faks (212) 266 84 26

Eğer Hayalet Gemi ileilişki kurmakistiyorsanız...

Herhangi bir evin loşodalarından birindegözlerinizi kapatın.

Ve karanlıkta bir koltuğakendinizi bırakıp,

geçmişi ve geleceğive

en önemlisi bugünüdüşünüp sorular sorun.

Sonrayaklaşmakta olanHayalet Gemi ' yi

düşleyin.

Ya dabize yazın.

48

Page 51: Doğru çözümler için, · deligömleği SIRLANMIŞ CAMIN LANETİ pınar türen Ölen bir insan da kendini göremez ve ne hissettiğini anlayamaz. Elli milyon insan da ne hissettiğini

TÜM YOLCULARINDİKKATİNE!

hayalet gemi,yolcularını tanımak

istiyor...Lütfen bu formu doldurup

Ayazmaderesi cad. Yener ap. 19/980260 Gayrettepe İSTANBUL

adresine postalayın.(Faks ile yollamak isteyenler için: (212) 266 84 26)

i Hayalet Qemi ile ne zamandan beri yolculukediyorsunuz? Uğradığı limanlar hakkındaki duygu ve

düşünceleriniz^ •i Kendinizi tanıtır mısınız? Düşlerinizt hayalleriniz,

sorularınız?^

LÜTFEN, SORULARI DİLEDİĞİNİZQİBİ YORUMLAYIN, YANITLAYIN...

adınız-soyadınız: yaşınız:

cinsiyetiniz:

izlediğiniz gazete ve dergiler: