Upload
others
View
17
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C. Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı
ÜST HAVA YOLU PATOLOJİLERİNİN
BRONŞİAL ASTIM VE KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER
HASTALARINDAKİ BİRLİKTELİĞİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
Dr. Özkan KILIÇ
UZMANLIK TEZİ
DANIŞMAN
Prof. Dr. Ahmet AKKAYA
2008-ISPARTA
i
ÖNSÖZ
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim
Dalı’nda aldığım uzmanlık eğitimim sırasında engin bilgi ve tecrübelerinden
faydalanarak yetişmemi sağlayan başta tez danışmanım saygıdeğer hocam Sayın
Prof. Dr. Ahmet AKKAYA’a, asistanlığım boyunca çalışmalarımda ve bu tezi
tamamlamamda büyük ilgi ve desteğini gördüğüm, bilgi ve görüşlerinden
yararlandığım, değerli hocam Uzm. Dr. Önder ÖZTÜRK’e, uzmanlık eğitimim
boyunca bilgi ve tecrübelerinden yararlandığım, desteklerini hiçbir zaman
esirgemeyen değerli hocalarıma ve büyük bir uyum içerisinde çalıştığım asistan
arkadaşlarıma içtenlikle teşekkür ederim.
Tezimin hazırlanmasındaki katkılarından dolayı Kulak- Burun- Boğaz
A.D’dan Prof. Dr. Mustafa TÜZ’e teşekkür ederim.
Hiçbir zaman esirgemediği sonsuz destek ve özverilerinden ötürü sevgili
eşime ve bu günlere gelmemde bana karşı maddi ve manevi yardımlarını
esirgemeyen aileme sonsuz teşekkür ederim.
Dr. Özkan KILIÇ
ii
SİMGELER VE KISALTMALAR
KOAH : Kronik obstrüktif akciğer hastalığı
AR : Allerjik Rinit
SFT : Solunum Fonksiyon Testleri
BHR : Bronşial Hiperreaktivite
NBPT : Nonspesifik Bronş Provakasyon Testi
FEV1 : 1. saniyede zorlu expiratuar volüm
FVC : Zorlu vital kapasite
PEFR : Tepe expiratuar akım hızı
FEF %25-75 : Zorlu expiratuvar volümün %25-75’indeki akım hızı
FEF50 : Zorlu expiratuvar volümün %50’sindeki akım hızı
FEF75 : Zorlu expiratuvar volümün %75’indeki akım hızı
TAK : Total akciğer kapasitesi
RV : Residual volüm
FRC : Fonksiyonel Rezidüel Kapasite
VC : Vital Kapasite
Raw : Hava Yolu Direnci
PImax : Maximum inspirasyon basıncı
PEmax : Maximum ekspirasyon basıncı
PD20 : Provakatif Doz 20
PC20 : Provakatif Konsantrasyon 20
BAL : Bronkoalveolar lavaj
sLT : Sisteinil Lökotrienler
MMP : Matriks Metalloproteinazlar
TNFα : Tumor Necrosis Faktör Alfa
IFN ß : İnterferon Beta
α1-AT : Alfa 1 Antitripsin
KBB : Kulak-Burun-Boğaz
iii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ......................................................................................................................... i
SİMGELER VE KISALTMALAR .......................................................................... ii
İÇİNDEKİLER .........................................................................................................iii
TABLOLAR DİZİNİ ................................................................................................ iv
ŞEKİLLER DİZİNİ ................................................................................................... v
1. GİRİŞ ve AMAÇ .................................................................................................... 1
2. GENEL BİLGİLER............................................................................................... 2
2.1. Astım ve KOAH Arasındaki Benzerlik ve Farklılıklar..................................... 2
2.1.1. Risk Faktörleri............................................................................................ 2
2.1.2. Semptomlar ................................................................................................ 5
2.1.3. Tanı ............................................................................................................ 6
2.1.4. KOAH ve Astım Patogenezinde Benzerlikler ve Farklılıklar.................. 10
2.2. Ortak Hava Yolu Hipotezi .............................................................................. 22
2.2.1. Astım ve AR Birlikteliğinde Epidemiyoloji ve Risk Faktörleri .............. 22
2.2.2. AR ve Astım İmmünopatogenez.............................................................. 27
2.2.3. Remodeling .............................................................................................. 36
2.3. Sinüzit ve Astım Bronşiale İlişkisi.................................................................. 38
2.4. Astma ve Nazal Polip...................................................................................... 39
3. MATERYAL-METOD........................................................................................ 42
4. BULGULAR ......................................................................................................... 45
5. TARTIŞMA .......................................................................................................... 61
6. SONUÇ.................................................................................................................. 69
7. ÖZET..................................................................................................................... 70
8. SUMMARY .......................................................................................................... 71
9. KAYNAKLAR ..................................................................................................... 72
iv
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo 1. Astım ve KOAH için risk faktörleri (1,2)...................................................... 3
Tablo 2. KOAH’da genetik risk faktörleri (2) ............................................................. 4
Tablo 3. Astım ve KOAH’da inflamatuar hüçreler (41,42) ....................................... 11
Tablo 4. Astım ve KOAH’da hava yollarındaki yapısal elemanlarda meydana
gelen değişikliklerin (Remodeling) karşılaştırılması (45,46) ................................... 21
Tablo 5. Remodeling özellikleri (113) ...................................................................... 38
Tablo 6. Lund-Mackay skorlama sistemi (141) ......................................................... 44
Tablo 7. Hastaların demografik özelliklerinin dağılımı ............................................. 46
Tablo 8. Astım hastalarının evreleri........................................................................... 47
Tablo 9. Astım hastalarının semptomları ................................................................... 47
Tablo 10. KOAH hastalarının evreleri ....................................................................... 47
Tablo 11. KBB skor toplamının sinüslere göre dağılımı ........................................... 48
Tablo 12. Bronkodilatör öncesi ve sonrası solunum fonksiyon testlerinin
karşılaştırılması .......................................................................................................... 49
Tablo 13. AR semptomlarının dağılımı ..................................................................... 50
Tablo 14. Astım hastalarının şikayetlerini başlatan veya arttıran tetikleyici
faktörler ...................................................................................................................... 50
Tablo 15. Prick testinde allerjenlerin dağılımı ........................................................... 51
Tablo 16. Astım-KOAH gruplarında rhinomanometrik bulguların karşılaştırılması. 52
Tablo 17. Astım-KOAH gruplarında nazal endoskobik bulguların arasında
karşılaştırılması .......................................................................................................... 54
Tablo 18. Endoskobik muayene bulguları ile AR pozitifliği arasındaki ilişki........... 54
Tablo 19. Endoskobik muayene bulguları ile atopi varlığı arasındaki ilişki.............. 55
Tablo 20. Endoskobik muayene bulguları ile astım evreleri arasındaki ilişki ........... 56
Tablo 21. Astım evreleri ile AR septomları arasındaki ilişki..................................... 56
Tablo 22. Astım evrelerinin KBB skor toplamı ......................................................... 57
Tablo 23. VAS skoruna göre KBB skor toplamı ....................................................... 58
Tablo 24. VAS skorları arasında KBB skor toplamı yönünden ilişkinin anlamlılığı 58
Tablo 25. Sinüzit tiplerine göre serum ortalama total IgE değerleri.......................... 59
Tablo 26. Sigara kullanım şekline göre serum ortalama toplam IgE değerleri.......... 60
v
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 1. Astım ve KOAH’da ön planda olan inflamatuar hüçre ve mediatörlerin
karşılaştırılması (46) .................................................................................................. 11
Şekil 2. Astımda, inflamasyonda rol alan hüçreler ile sitokin-mediatör etkileşimleri
(46) ............................................................................................................................. 12
Şekil 3. KOAH’da inflamasyonda etkili hüçreler ve mediatör-sitokinler (46)......... 13
Şekil 4. Astım ve KOAH’da meydana gelen yapısal değişiklikler bazında klinik
semptomlar (46) ......................................................................................................... 22
Şekil 5. Astım olgularının %75’ inde allerjik rinit vardır (3) ................................... 24
Şekil 6. Hava yollarının embriyolojik gelişimi (98) .................................................. 27
Şekil 7. Burun ve bronşta epitelyal-mezenşimal yapılar ve ilişkiler (98) .................. 28
Şekil 8. AR– astım ilişkisi 100 nolu kaynaktan alınmıştır......................................... 29
Şekil 9. Hava yolları arasındaki etkileşim mekanizmaları (100) .............................. 30
Şekil 10. Erken ve geç yanıtta her iki hava yolunda benzerlik (111,116) ................. 33
Şekil 11. Lokal hava yolu provakasyonu sonrasında sistemik inflamasyon (124) .... 35
Şekil 12. Nazobronşiyal etkileşimde gastrointestinal tutulum (102) ........................ 36
Şekil 13. Astım hastalarında üst solunum yolu hastalığının şiddetini gösteren VAS
skoru için cut off değeri ............................................................................................. 46
Şekil 14. Astım hastalarında rhinomanometre neticesinde elde edilen sağ nazal
rezistans skorlarının cut-off değeri............................................................................. 52
Şekil 15. Astım hastalarında rhinomanometre neticesinde elde edilen sol nazal
rezistans skorlarının cut-off değeri............................................................................. 53
Şekil 16. Astım derecesi-KBB skor toplamı için ROC eğrisi.................................... 58
1
1. GİRİŞ ve AMAÇ
Bronşial astım değişken hava yolu obstrüksiyonu, hava yolu aşırı duyarlılığı
ile karekterize kronik inflamatuar bir hastalıktır (1).
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) ise tam olarak reversibl
olmayan hava akımı kısıtlamasıyla karakterize bir hastalıktır. Hava akımı
sınırlanması genellikle ilerleyicidir ve zararlı partikül ve gazlara karşı akciğerlerde
gelişen anormal bir inflamatuar yanıtla ilişkilidir (2).
Allerjik rinit (AR) ise üst hava yollarının artmış IgE’ye bağlı olarak gelişen
kronik inflamasyonudur. Çok sık görülen astım ve rinit birlikteliği çoğu zaman “tek
hava yolu hastalığı” veya “birleşik hava yolu hastalığı” gibi tanımlanır. Bu şekilde
adlandırılmalarının nedenleri arasında benzer epidemiyolojik veriler ve risk
faktörlerinin saptanması yine gözlenen benzer patogenez ve tedavi verileri kadar
önemli kanıtlardır (3).
Hava yollarının kronik inflamatuar bir hastalığı olan astımın sadece allerjik
rinitle değil diğer üst solunum yolu patolojileri olan sinüs patolojileri ve nazal polip
ile birlikteliği konusunda da pek çok yayın bulunmaktadır (4-7).
Üst ve alt hava yolları arasındaki bağlantılar bugüne kadar sadece astım ve
allerjik rinit arasındaki ilişki ile incelenmiştir. Bronşial hastalıklarda nazal etkilenme
sadece astımla sınırlı olmayabilir. KOAH hastalarında üst solunum yolu etkilenimi
hakkında çok az bilgi ve yayınlar vardır, oysa KOAH hastalarında üst solunum yolu
semptomlarının sık olduğuna dair kanıtlar mevcuttur (8,9). KOAH hastalarında
sıklıkla nazal inflamasyonda bulunmaktadır (10-12).
Üst hava yolu semptomları KOAH hastalarının sağlık durumunda
bozulmaya katkıda bulunur. Üst hava yolu hastalığının tedavisi KOAH hastalarının
sağlık durumunda düzelmeye neden olur (13).
Biz çalışmamızda bugüne kadar çok çalışılmamış ve yeterli bilgilerin
olmadığı KOAH hastalarındaki üst solunum yollarındaki patolojileri değerlendirmek,
ortak hava yolu teorisinin KOAH içinde geçerli olup olmadığını belirlemek ve astım
ile KOAH hastalarındaki üst solunum yolu patolojilerini karşılaştırmayı amaçladık.
2
2. GENEL BİLGİLER
Bronşial astım değişken hava yolu obstrüksiyonu, hava yolu aşırı duyarlılığı
ile karekterize kronik inflamatuar bir hastalıktır (1). KOAH ise tam olarak reversibl
olmayan hava akımı kısıtlamasıyla karekterize bir hastalıktır. Hava akımı
sınırlanması genellikle ilerleyicidir ve zararlı partikül ve gazlara karşı akciğerlerde
gelişen anormal bir inflamatuar yanıtla ilişkilidir (2).
2.1. Astım ve KOAH Arasındaki Benzerlik ve Farklılıklar
Hava yollarının obstrüktif hastalıkları arasında olan astım ve KOAH, göğüs
hastalıkları pratiğinde son derece sık karşılaşılan hastalıklardır (14,15).
Temel olarak her iki hastalıkta da nefes darlığı, öksürük gibi benzer
semptomlar mevcut olup, her ikisinde de hava yollarının yapısal elemanlarında
değişme ve kronik bir inflamasyon vardır. 1960'lı yıllarda Hollanda'lı bir grup, bu iki
hastalığın aslında aynı olup, farklı klinik görünümlerin aynı genetik kökenin, farklı
fenotipik yansımaları olduğunu öne sürmüştür (16). Daha sonraki yıllarda bu görüş
dünyada çok tartışılmış ve bazı gruplar buna şiddetle karşı çıkmışlardır. Günümüzde
ise "Dutch" hipotezi olarak adlandırılan bu görüş yeniden tartışılmaya başlanmıştır
(17,18).
Her iki hastalık arasında etyoloji, semptomlar patogenez ve tedavi yönünden
bazı benzerlik ve farklılıklar vardır.
2.1.1. Risk Faktörleri
Risk faktörlerinin bazıları hem astım hemde KOAH’da ortak olsada her iki
hastalık major risk faktörlerine göre ayırt edilebilir.
3
Tablo 1. Astım ve KOAH için risk faktörleri (1,2)
KOAH risk faktörleri Astım risk faktörleri Çevresel faktörler Kişisel faktörler Çevresel faktörler Kişisel faktörler Sigara içimi Alfa-1 antitripsin
eksikliği Allerjenler Genetik yatkınlık
Mesleki karşılaşmalar
Genetik faktörler Mesleksel Ajanlar Atopi
Hava kirliliği Aile öyküsü Hava Kirliliği Hava yolu aşırı duyarlılığı
Sosyoekonomik faktörler/yoksulluk
Etnik faktörler Solunum Sistemi Enfeksiyonları
Cinsiyet
Diyetle ilgili faktörler
Yaş Paraziter Enfestasyonlar
Irk
Enfeksiyonlar Hava yolu hiperreaktivitesi
Sosyoekonomik Düzeyi
Etnik özellikler
Atopi Aile büyüklüğü Düşük doğum
ağırlığı Diet ve ilaçlar
Semptomlar (aşırı mukus yapımı vb.)
Obesite
Sigara dumanı maruziyeti
a) Sigara İçimi
Sigara KOAH gelişiminde en önemli risk faktörüdür. Veriler gelişmiş
ülkelerde sigara içiminin erkek KOAH olgularının %85-90’ında etken olduğunu
göstermektedir.
Uzun süreli takiplerde sigara içen erkeklerde birinci saniyedeki zorlu
ekspiratuar hacimdeki (Forced expiratory volume in one second, FEV1) yıllık
düşüşünün 45–90 ml arasında olduğu anlaşılmıştır. Oysa sigara içmeyenlerde bu
değer yılda 30 ml’dir. Bu bulgulara ilaveten içilen sigara miktarı ile FEV1’deki yıllık
azalmanın büyüklüğü arasında da doğru bir orantı olduğu saptanmıştır (19,20).
Geleneksel olarak bayan populasyondaki düşük sigara içim oranı bu grupta
KOAH’ın düşünülmemesinin nedenidir (21). Bununla birlikte son yıllarda kadınlarda
sigara içim oranları artmaktadır (22).
Sigara içimi non atopik astım için risk faktörüdür (23).
4
b) Genetik Faktörler
Sigara içenlerin sadece %15-20’sinde KOAH ortaya çıkması, bazı
hastalarda hava yolu kısıtlamasının erken yaşlarda ortaya çıkması KOAH
gelişiminde genetik risk faktörlerinin önemini vurgulamaktadır.
KOAH için en önce saptanan genetik risk faktörü alfa 1 antitripsin (α1-AT)
eksikliğidir. α1-AT nötrofillerden salgılanan ve dokularda hasara yol açan “nötrofil
elestaz” ın etkisini önleyen en önemli enzimdir.
Son yıllarda α1-AT’e ek olarak KOAH riskini arttırma olasılığı olan birçok
genetik faktör üzerinde çalışma yapılmaktadır. Bu faktörler Tablo 2’de
gösterilmektedir (24).
Tablo 2. KOAH’da genetik risk faktörleri (2)
KOAH’ da genetik risk faktörleri Çalışılan gen
Alfa-1 antitripsin Heme oksijenaz-1 Alfa-1 antikimotripsin Tumör nekroz faktör- alfa Mikrosomal epoksid hidrolaz
Kistik fibroz transmembran kondüktans regulatör
Glutatyon S-transferaz M1 Sitokrom P4501A1 Glutatyon S-transferaz T1 HLA Glutatyon S-transferaz P1 Vitamin D bağlayıcı protein
Astımında genetik bir hastalık olduğuna dair yeterince veri bulunmaktadır.
Ailesel birikim göstermesi, tek yumurta ikizlerinde ikisinde birden astım görülme
oranının çift yumurta ikizlerinden daha fazla olması astımın genetik geçişli bir
hastalık olduğunu destekleyen bulgulardır. Bugüne kadar astım ve atopi ile ilişkili
kromozom 5,7,11 ve 12 üzerindeki bölgeler gibi birçok kromozom ve genetik
mutasyon tanımlanmıştır. Ancak tanımlanan bu genlerin hiçbirisi kesin olarak astım
ve atopinin patogenezi ile ilişkilendirilememiştir. Halen astım poligenik kompleks
bir hastalık olarak ele alınmaktadır.
c) Cinsiyet
Astımın etkilediği cinsiyet yaşla birlikte değişmektedir; çocukluk astımı
genellikle erkeklerde görülürken; erişkin populasyonda genelde kadınları etkiler
(25,26).
5
KOAH ise erkeklerde kadınlara göre daha yaygındır (27,28), bunun nedeni
sigara içimindeki farklılıktır.
d) Allerjenler ve diğer faktörler
Atopik kişilerde astım gelişimi için primer risk faktörü alerjen
maruziyetidir, buna bağlı olarak astımlı bazı hastalar yüksek serum IgE değerlerine
sahiptir (29,30). Astımlı hastalar; ev tozu akarları, hamam böceği, mantarlar, evcil
hayvanlar (kedi, köpek) gibi iç ortam allerjenleri ve polenler, mantarlar gibi dış
ortam allerjenlerinden ve bir çok organik ve inorganik kimyasaldan etkilenebilir (31).
Astım batı tarzı yaşamla ilgili olabilir, yüksek hijyenik ortamlar allerjenle maruziyeti
azaltarak doğal desensitizasyonu engellemektedir (32).
Sülfür dioksit ve küçük partiküllere bağlı hava kirliliğinin kr. bronşit ve
balgam miktarındaki artış ile ilişkisi iyi bilinmektedir (33).
Gelişmekte olan ülkelerde havalanması iyi olmayan evlerde ısınma ve
yemek pişirme amacıyla kullanılan hayvansal ve bitkisel kökenli (biomass) yakıtların
özellikle kadınlarda KOAH’a neden olduğu gösterilmiştir.
Çevresel maruziyet; Örn; Toz (altın, kömür) (34), gaz (Örn; kadminyum) ve
odun solumak (35) KOAH semptomlarına katkıda bulunurken astım semptomlarını
agreve eder.
Düşük doğum ağırlığı astım (36) veya KOAH (37) gelişimine kolaylık
sağlar, çünkü akciğer fonksiyonlarındaki normal düşüş bu kişilerde daha erken olur.
Çocukluk dönemindeki viral veya bakteriyal enfeksiyonlar (38), sigara
dumanı maruziyeti ve dietle temel elementlerin alınmaması Örn; n-3 poliansature
yağ asiti (39) gibi çocukluk dönemindeki tecrübeler yaşamın ilerleyen yıllarında
kronik hava yolu inflamasyonu gelişme riskini arttırmaktadır.
2.1.2. Semptomlar
Astım nöbetler şeklinde olan öksürük, dispne, hışıltılı solunum, göğüste
tıkanıklık yakınmalarıyla karekterizedir (1).
6
Astımda semptomların özellikleri
• Tekrarlayıcı karakterde, nöbetler halinde
• Daha çok gece ve/veya sabaha karşı
• Kendiliğinden veya ilaçlarla hafifler veya kaybolur
• Yakınmaların olmadığı dönemler vardır, mevsimsel değişkenlik
gösterebilir.
• Bazı faktörlerle (allerjen, irritan, egzersiz, virüs inf., stres vs.) uyarılır
Astımın semptomlar yönünden KOAH’a benzeyen bir yönü bazı hastalarda
artmış balgam çıkarımının olmasıdır.
KOAH`lı hastaların başlıca yakınmaları ise; öksürük, balgam çıkarma, nefes
darlığı ve hışırtılı solunumdur (wheezing ).
KOAH’lı hastaların semptomlar yönünden astıma benzeyen yönü astım
semptomlarının tetikleyen faktörlerin bir KOAH atağına neden olabileceğidir (2).
Astım ve KOAH benzer semptomlar ve hava yolu obstrüksiyonu ile birlikte
olabilir. Özellikle yaşlı ve uzun süre sigara içen hastalarda klinik görünüm oldukça
benzer olabilir.
2.1.3. Tanı
a) Astım tanı
Anamnez
Astım tanısı öncelikle anamneze dayanmaktadır. Semptomlar ve özellikler
tipiktir (1).
Fizik Muayene Bulguları
Astımlı olgularda solunum sisteminin fizik muayenesi normal olabilir.
Semptomatik olgularda ekspiryum uzaması ve ronküsler saptanabilmektedir (1).
Solunum Fonksiyon Testleri (SFT)
Zorlu vital kapasite (FVC), birinci saniyedeki zorlu ekspiratuar hacim
(FEV1) ve bunların birbirine oranına bakılmaktadır. Hava yolu obstrüksiyonunun
7
geriye döndürülebilir olması astım için tipik bir özelliktir. Buna dayanılarak
havayolu obstrüksiyonu saptanan bir olguda reversibilite testlerine başvurulmaktadır
(1).
i) Erken reversibilite testi:
Bazal değere göre FEV1 ve/veya FVC’de %12 veya mutlak 200 ml, PEF’te
%15 artış olması pozitif yanıt olarak kabul edilir ve astım lehine bir bulgu olarak
değerlendirilir.
ii) Geç reversibilite testi:
Erken reversibilite göstermeyen hastalara 2-6 hafta steroid tedavisi (inhaler
veya sistemik) uygulanır, tedavi sonunda FEV1’de %15, PEF’te %20 artış pozitif
olarak değerlendirilir.
Havayolu obstrüksiyonu saptanmayan olgularda PEF takibi ve bronş
provokasyon testine başvurmak gerekmektedir (1).
PEF değişkenliği
PEF izlemi astımdaki havayolu obstrüksiyonunun gün içinde değişkenlik
göstermesini esas alan ve sabah-akşam değerleri arasındaki farkın ortaya konmaya
çalışıldığı bir testtir. Onbeş gün süre ile sabah ve akşam ölçümleri kaydedilmektedir.
Günlük PEF değişkenliği >%20 ise astım lehinde bir bulgu olarak kabul edilmektedir
(1).
Nonspesifik Bronş Provokasyon Testi (NBPT)
Öykü ile astım düşünülen ancak SFT’de havayolu obstrüksiyonu
gösterilemeyen olgularda, laboratuvar ortamında havayolu aşırı duyarlılığını
saptamak amacıyla bronş provokasyon testleri uygulanmaktadır.
En sık kullanılan ajanlar metakolin ve histamindir.
FEV1’de %20 ve daha fazla düşme oluşturan doz Provokatif Doz 20 (PD20)
veya Provokatif Konsantrasyon 20 (PC20) olarak kabul edilir. Bu doz normal
insanlarda 10 mg/ml’nin üstündedir. Astımlıların %95’inde 8 mg/ml altında
bulunur(1).
8
NBPT pozitifliği astım için spesifik olmayıp allerjik rinit, konjestif kalp
yetmezliği, mitral darlığı, KOAH ve sigara içimi gibi astım dışı durumlarda da
görülebilir (1).
PA Akciğer Grafisi
Genellikle normal olup, ataklarda hiperinflasyon bulguları vardır (1).
Deri testleri atopinin saptanmasında yararlıdır. Ancak deri testlerinin pozitif
olması astımın allerjik olduğunu göstermez. Burada önemli olan pozitif bulunan
allerjenle karşılaşınca hastanın semptomlarının arttığının gösterilmesidir (1).
Serum IgE düzeyleri genellikle allerjik astımda yüksektir (1).
Astımda eozinofili görülebilir, ancak spesifik değildir. Başta parazit
hastalıkları olmak üzere değişik hastalıklarda eozinofili olur (1).
Astımlı hastaların balgamında eozinofiller, eozinofil aktivasyonunun
göstergesi olan eozinofil katyonik protein, eozinofil kaynaklı lizofosfolipaz
enziminin kristalleşmesi ile oluşan “Charcot Leyden kristalleri”, lümene dökülen
epitel hücrelerinin oluşturduğu “Creola cisimciği”, küçük hava yollarının şeklini
almış olan müköz tıkaçlar olan “Curschmann spiralleri” artmış olarak bulunur (1).
Arteryel kan gazları atak dışında normaldir. Atak sırasında ise atağın
ağırlığına göre hipoksi, hiperkapni, respiratuar asidoz görülebilir (1).
KOAH tanı
Fizik Muayene Bulguları
Erken dönemde ekspiryum uzunluğu saptanabilir ve zorlu ekspirasyonda
hışırtılı duyulabilir. Obstrüksiyon ilerledikçe istirahat solunumunda hışırtılı solunum
alınabilir ve zorlu ekspirasyon zamanı uzar (>5 sn). Aşırı havalanmaya bağlı olarak
göğüs ön arka çapı artar. Diyafragma hareketleri sınırlanır. Göğüs ekspansiyonunda
azalma olur. Sonorite artar. Solunum sesleri azalır, ronküsler ve kaba raller
duyulabilir. Kalp sesleri çoğu zaman derinden duyulur. Terminal dönemde, KOAH
hastaları öne eğik otururken kollarını dışa doğru açarak ve vücut ağırlığını avuçlarına
yükleyerek nefes darlığını azaltacak pozisyon alırlar. Bu pozisyon boyun ve omuz
bölgesindeki yardımcı solunum kaslarının daha etkin çalışmasını sağlar. Çoğu hasta
9
dudaklarını büzerek ekspiryum yapar (Büzük dudak solunumu). Alt interkostal
aralıklarda paradoksal içe çekilme (Hoover belirtisi) görülebilir. Kor pulmonale
gelişmesi ile periferik ödem, jugüler venöz dolgunluk, karaciğerde büyüme ve
hassasiyet bulguları ortaya çıkar (2).
SFT
KOAH’ta SFT hastalığın tanısında, hastalığın şiddetinin belirlenmesinde,
hastalık seyrinin ve prognozunun değerlendirilmesinde ve tedaviye yanıtı izlemede
kullanılır.
• Spirometrik ölçümler
KOAH, ekspiratuar akımın kısıtlandırıcı bir hastalıktır. Bu nedenle
spirometre FVC, FEV1 ve zorlu ekspiratuar akım hızlarında (PEFR, FEF25, FEF50,
FEF25-75, FEF75) azalmalar saptanır. Bu ölçümler içinde en sık kullanılan ve en
güvenilen parametre FEV1`dir. Spirometrede FEV1/FVC`nin %70’in altında olması,
hava yollarında obstrüksiyon bulunduğunu gösterir. Hava yolu obstrüksiyonunun
derecesi ise FEV1 ile belirlenir. FEV1 ölçümü, hastalık gelişiminin izlenmesini de
sağlar (2). KOAH’da hava akımı obstriksiyonu kısmen reversibldir, %10 olguda
saptanabilir. Stabil KOAH`ta 2-4 haftalık oral (0.4–0.8 mg/kg prednizolon) veya 6-8
haftalık inhale (1000 µg veya daha fazla) kortikosteroid tedavisinden sonra FEV1’de
bazal değere göre %15`lik artış pozitif steroid yanıtı olarak kabul edilir. İnhale
steroid deneme tedavisine pozitif yanıt, bu ilacın uzun süre kullanımı için endikasyon
oluşturmaktadır. KOAH hastalarında inhalasyon yoluyla verilen histamin veya
metakoline karşı bronş hiperreaktivitesi bulunabilir ama az oranda görülür.
KOAH`ta hava yolu direnci (Raw) hava yolu obstrüksiyonuna bağlı olarak artar.
KOAH hastalarında FRC, RV ve RV/TLC karakteristik olarak artmıştır. RV artışına
bağlı olarak VC azalmış olabilir. Statik akciğer kompliyansında artma, akciğerin
elastik geri çekilme basıncında azalma ve statik basınç-volüm eğrisinin şeklinde
değişiklik amfizemin karakteristik özellikleridir. Astımda ise akciğer elastik recoili
ve akciğer kompliansı normaldir (2). Amfizemde alveoler-kapiller yatak kaybına
bağlı difüzyon kapasitesi azalmıştır. Difüzyon kapasitesi astımda ise normal hatta
artmıştır (2). Maksimum inspirasyon (PImax) ve maksimum ekspirasyon (PEmax)
basınçları KOAH hastalarının çoğunda azalır (2). Arteryel kan gazlarında KOAH’ta
10
başlangıçta hiperkapni olmaksızın hafif veya orta şiddette bir hipoksemi vardır.
FEV1< %50 oluncaya kadar genellikle hipoksemi görülmez. Hastalık ilerledikçe
hipoksemi şiddetlenir, hiperkapni gelişir (2).
PA Akciğer Grafisi
Amfizem anatomik bir tanım olduğu için tanıda radyolojik bulgular
önemlidir. PA grafide diyafragmaların aşağıda ve düzleşmiş olması, kalp gölgesinin
uzun ve dar olması, her iki akciğerde havalanma artışı ile birlikte vasküler gölgelerin
azalması, özellikle apekslerde büllerin varlığı ve lateral grafide retrosternal havalı
bölgenin artmış olması aşırı havalanma bulguları olup amfizeme özgüdür.
Kronik bronşit hastalarının çoğunda akciğer grafisi normaldir. PA grafide en
sık saptanan bulgular ise bronş duvarlarında kalınlaşma ve akciğer işaretlerinde artış
(kirli akciğer)’dır (2).
Astım ve KOAH’ın semptomlarının ve bazı risk faktörlerinin üst üste
binmesi ve bazende her iki durumun birlikte olması nedeniyle tanıda bazı güçlükler
olmaktadır.
Örn; Astımlı hastalarda sigara içimi veya zararlı toksik gazlara maruziyet
neticesinde KOAH gelişebilir ve bunun sonucundada KOAH tipi patoloji önceden
bulunan astım ilişkili inflamasyon üzerine eklenebilir. Dahası uygun tedaviye
rağmen düzelmeyen astım hastalarında KOAH düşünülmelidir (14).
2.1.4. KOAH ve Astım Patogenezinde Benzerlikler ve Farklılıklar
Akciğer hastalıklarındaki mikroskopik değerlendirmelerin çoğu,
bronkoskopik yolla alınan biyopsi örnekleriyle veya bronkoalveolar lavaj ve indükte
balgam gibi çeşitli vücut sıvılarının incelenmesi ile elde edilmiştir (40,41).
Bu çalışmaların sonuçları, her iki hastalıkta da hava yollarındaki yapısal
elemanlarda bazı değişiklikler görüldüğünü ve ortamda bazı hücresel elemanların ve
mediatör-sitokinlerin ön planda olduğu bir inflamasyon olduğunu göstermektedir.
İnflamasyon
Bugün geldiğimiz noktada her iki hastalıkta da "inflamasyon oluşu"
tartışmasız bir noktadır. Ancak gerek inflamasyon alanı, gerekse hücresel
11
komponentleri farklılık göstermektedir. KOAH'ta inflamasyon, küçük hava yolları ve
parankimde astımda ise büyük hava yollarındadır. İnflamatuar hücreler
incelendiğinde, astımda; eozinofiller, mast hücreler ve Th2 hücreler hakimken
KOAH'ta; nötrofiller, makrofajlar ve sitotoksik T hücreler (özellikle CD8+) ön
plandadır (42,43).
Astımlı hastaların bronş biopsilerinde, indükte balgamında ve
bronkoalveolar lavaj (BAL) sıvılarında artmış oranda eozinofiller bulunur (44).
KOAH hastalarının BAL sıvılarında artmış oranda nötrofil ve makrofaj
bulunur (45).
Tablo 3. Astım ve KOAH’da inflamatuar hüçreler (41,42)
KOAH ASTIM Nötrofil Eozinofil Makrofaj Mast hüçresi CD8 + T Lenfosit CD4 + T Lenfosit
İnflamasyonun diğer komponenti olan mediatörler ve sitokinlerde de
farklılıklar göze çarpmaktadır. Astımda histamin, sisteinil LT'ler (sLT), diğer lipid
mediatörler ile IL-4, IL-5, IL-13 gibi sitokinler, KOAH' ta nötrofil kemotaktik
mediatörler olan LTB4 ve IL-8 ile reaktif oksijen radikalleri ve proteazlar ön
plandadır (41,42) (Şekil 1).
Şekil 1. Astım ve KOAH’da ön planda olan inflamatuar hüçre ve mediatörlerin karşılaştırılması (46)
12
Mediatörlerin farklı oluşunun önemli nedenlerinden biri, hakim olan
inflamatuar hücre tipinin farklılığıdır. Farklı hücre tipi, inflamasyonda rol alan,
yapısal ve fonksiyonel sonuçlara neden olan farklı mediatörlerin veya diğer ürünlerin
salınmasına neden olmaktadır. Astımda akut cevapta önemli olduğu düşünülen
histamin; mast hücrelerden ve bronkospazmda rol alan sLT mast hücre ile allerjik
inflamasyonun geç fazında ortaya çıkan eozinofillerden, çeşitli hücreleri aktive eden
veya ortama göçünü sağlayan sitokinler ise; T lenfositler ve mast hücrelerden
kaynaklanır (47,48) (Şekil 2).
Şekil 2. Astımda, inflamasyonda rol alan hüçreler ile sitokin-mediatör etkileşimleri (46)
Astımda son yıllarda Th2 hücre tipi inflamasyonunda regulatuar T
hücrelerin düzenleyici olarak görev aldıkları gösterilmiştir (49,50).
KOAH’ta ise IL-8 ve LTB4 epitel hücresi, makrofaj ve dendritik hücre gibi,
uyarana ilk maruz kalan hücrelerce sentezlenirler (Şekil 3). Bu iki ürün, nötrofiller
için kemotaktik olduğundan, ortama bu hücrelerin göçü gerçekleşir. Nötrofiller ise
13
KOAH’taki patolojik bulguların gelişmesi için gerekli olan proteazlar ve reaktif
oksijen radikallerinin salınımından sorumludur. Her iki sistem de, KOAH' taki destek
bağ dokusunun kaybından sorumludurlar. CD8+ T hücreler ise salgıladıkları
perforin, granzyme B ve tumor necrosis faktör alfa (TNFα) ile hücre apoptozisi
sonucu, amfizem gelişimine neden olurlar (51,52).
Şekil 3. KOAH’da inflamasyonda etkili hüçreler ve mediatör-sitokinler (46)
Hücre kemotaksisinde rol oynayan adezyon molekülleri de farklı hücre
göçünden sorumlu tutulmaktadır. Astımda RANTES (Regulated on activation,
normal T-cell expressed and secreted) ve eotaksinler gibi eozinofil atraktan
kemokinler rol oynarken, KOAH’ta CXCR2 (spesifik kemokin reseptör) nötrofil
kemotaksisinden, CXCR3 ise lenfosit göçünden sorumludur.
İnflamasyonda son yıllarda ön plana çıkan noktalardan biri, hava
yollarındaki yapısal hücrelerin de inflamasyona aktif katkıda bulunduğu seklindedir.
Örneğin, astımda bronş epitelinin aktif olarak mediatör veya sitokin salınımı
yaparak, inflamasyona katkı yaptığını gösteren yayınların sayısında artış
gözlenmektedir (53). Öte yandan, hava yolu düz kası geçmiş yıllarda sadece
kontraktil özellikleri ile ön plana çıkarken, yakın zamanda astımlı olgularda yapılan
çalışmalar, hava yolu inflamasyonunda immünmodülatuar rolü olduğu da
gösterilmiştir (54).
Hava yolu düz kas hücreleri, hava yolu hiperreaktivitesi ve submukozal
inflamasyonda rol alan sitokin, kemokin ve adezyon moleküllerini salgılarlar.
14
"Proliferatif ve sentetik" yanıt olarak tanımlanan bu özellik; sLT, bradikinin, TNF α
ve interferon beta (IFN ß), IL-4, IL-10 ve IL-13 gibi sitokinlerin uyarısı sonrasında
gözlenir (54).
Bunun yanısıra mast hücre ve eozinofillerin arttığı özel bir KOAH tipi de
bulunmaktadır (55).
Ağır astımlı olgularda, profil biraz daha değişiktir. İnflamasyona küçük
hava yollarında da rastlanır. Hafif-orta şiddetteki astımdan farklı olarak hücresel
komponent olarak, nötrofiller ön plana çıkar (56).
İnflamasyonda rol alan diğer mekanizmalar
Astımda bilinen inflamasyona ilaveten "Nörojenik bir inflamasyon" da söz
konusudur. Taşikininler, nonmiyelinize C liflerden salınarak, hava yolu
inflamasyonuna katkıda bulunurlar. "Nörokininler" NK-2 reseptörü ile etki
göstererek, hava yolu düz kasında kontraksiyona yol açarlar. "P maddesi" (substance
P), NK-1 reseptörü üzerinde etkilidir ve submukozadaki mukus bezlerinden mukus
salınımını artırır ve vasküler alanda permeabilite artışına neden olur. "Kalsitonin
gen-ilişkili peptid", vasküler düz kas üzerine etki göstererek arteriolar
vazodilatasyona yol açar. P maddesi ve nörokininler ayrıca, NK-1 reseptörü aracılığı
ile fibroblast proliferasyonuna ve kemotaksisine neden olurlar. Taşikininler, bir epitel
ürünü olan "Nötral endopeptidaz" ile yıkılırlar. Epitel bütünlüğü bozulduğunda bu
enzim de azalacağı için, ortamda inflamatuar nöropeptid konsantrasyonu artacak ve
bu da allerjik inflamasyonu artırıcı bir özellik sergileyecektir (57).
Oksidan – antioksidan sistem
Normalde akciğerde, hücresel fonksiyonların korunması için, oksidan ve
antioksidan sistemlerin dengede olması gereklidir. Bu dengenin bir şekilde değişmesi
"oksidan stres" olarak bilinir. Klasik oksidanlar O2-, H2O2, OH, ONOO ve
antioksidanlar ise glutatyon, süperoksid dismutaz, katalaz, ürik asit, biluribin, A ve C
vitaminleri ile flavonoidlerdir (51,58).
Oksidan-antioksidan sistemde bir dengesizlik, her iki hastalıkta da
mevcuttur. Ancak bu dengesizliğin, KOAH'taki yeri daha açıktır ve daha ön
plandadır. Sigara dumanı çok sayıda oksidan ürün içerir. KOAH'ta sigaranın
15
yanısıra, sayıca artmış olan nötrofil ve makrofajlar da önemli oksidan kaynaklarıdır.
Akciğerdeki hemen hemen her doku, oksidanlara duyarlıdır. Akciğer parankiminin
komponentleri olan elastin ve kollajen, oksidanlar tarafından yıkıma uğrarlar.
Özellikle sigara dumanının oluşturduğu oksidanlar, epitelin permeabilitesini artırır.
Pek çok araştırmada, ekshale soluk havası örneklerinde, oksidan düzeylerinin artmış
olduğu bulunmuştur. Oksidatif süreçte, serbest demir düzeyi de özellikle sigara içen
olgularda yüksek düzeyde bulunmuştur (51,58).
Oksidatif stresin, akciğerde spesifik patofizyolojik etkileri de bulunur.
Histon deasetilaz 2'nin (HDAC2) oksidasyonu, enzimin inaktivasyonu ile sonlanır.
HDAC2, steroid aracılıklı pro-inflamatuar genlerin down regülasyonundan
sorumludur. Bu enzimin inaktive edilmesi, steroid tedavisine yanıtı azaltmaktadır
(59,60).
Bunun dışında oksidanların mukus sekresyonunda artma,
bronkokonstriksiyon, vasküler permeabilitede artış etkisi yanısıra, antiproteazların
düzeyinde azalmaya yol açması ile de amfizem gelişimine katkısı vardır.
Artmış oksidanların karşılığında antioksidan sistemde bir yetersizlik
olduğunu gösteren yayımlar bulunmaktadır (51,58).
Yapısal Elemanlardaki Değişiklikler
Her iki hastalıkta da hava yollarının yapısal elemanlarında değişiklikler
vardır (61,62). Bu değişiklikler altta varolan inflamasyon sonucunda meydana
gelmektedir.
Astımda erken dönem yanıtta mast hücreler, geç dönemde ise eozinofiller
ön plandadır. Mast hücre başlıca bronkospazma neden olan mediatörler
sentezlemekle birlikte geç dönem inflamasyon üzerinde de etkisi vardır (Şekil 2).
Eozinofiller ise remodeling'te aktif rol oynayan hücrelerdir. Eozinofilik katyonik
protein (ECP), epitelde dökülmeye neden olurken, majör bazik protein (MBP),
eozinofil peroksidaz (EPO) ve sLT’ler remodeling'in çeşitli aşamalarında etkili
olurlar. Öte yandan T hücre, mast hücre ve eozinofillerin salgıladığı bazı sitokinler
epitel hücresinin inflamasyona sekonder olarak da remodeling sürecine katılmasına
aracılık etmektedir. Ancak özellikle astımda son yıllardaki yayımlar, epitelin
16
“inflamasyondan bağımsız” olarak da remodeling sürecine ciddi katkıda bulunduğu
doğrultusundadır.
KOAH’ta ise makrofajlar ve nötrofiller önemli birer proteaz ve reaktif
oksijen radikali kaynağıdır (Şekil 3). Bu sistemler özellikle amfizem gelişiminde
önemli rol üstlenmektedirler. Bunun dışında CD8+ hücreler de perforin, granzym B
ve TNF α aracılığı ile amfizem gelişimine katkıda bulunurlar.
Hava yolunu başlıca "iç duvar", "dış duvar" ve "düz kas tabakası" olarak üç
kompartmanda incelemek mümkündür. İç duvarda, hava yolu epiteli, bazal membran
ve hemen altındaki submukozadan oluşur. Dış duvar, düz kas tabakası ile parankim
dokusu arasındaki gevşek bağ dokusu alanını kapsar. En dıştada düz kas tabakası
bulunur.
İç Duvar
Epitel
Hava yolu epiteli solunum yollarının dış uyaranlar ile ilk karşı karşıya
geldiği alandır. Yapısal olarak yalancı çok katlı kolumnar epitel hücreleri arasında,
mukus üreten goblet hücreleri ve bazal hücreler bulunmaktadır. Hücreler arası
bağlantılar, yabancı maddelerin geçmesine izin vermeyerek bir bariyer fonksiyonu
oluşturur (63).
Bunun yanısıra diğer önemli özelliği ise anti-oksidan ve antiproteaz
özellikler içermesidir. Bu sayede oksidan sisteme ve akciğer dokusunu yıkıcı proteaz
sisteme karşı direnç gösterir. Normalde yüzey epitelinde bir hasar oluştuğunda, kalan
hücreler tarafından hızla başlatılan mitotik süreç, bu hasarı tamir etmeye yönelir (64).
Bronş biyopsi örneklerinde, astımlı olgularda "epitelde dökülme"
saptanmıştır (65). Bunun astımda, epitelin hasara karşı tamir mekanizmasındaki
defekt sonucu geliştiği düşünülmektedir. Bu hipoteze göre genetik yatkınlığı olan bir
bireyde; sigara dumanı, pollutanlar ve virüsler gibi epitel hasarı oluşturan uyaranlar
varlığında, epitel onarımı beklenildiği gibi gelişmez ve kolumnar hücrelerde kayıp
meydana gelir (66). Bu kayıp değişken olmakla birlikte %15 ile %45 arasındadır.
Kronik uyarı ayrıca, epitelde aktivasyona neden olarak çeşitli proinflamatuar
mediatörler ve büyüme faktörlerinin sentezlemesine yol açar. Bu ürünler, "Epitel
17
kökenli büyüme faktörü”, Transforming growth factor beta (TGF ß), insülin benzeri
büyüme faktörü, trombosit kökenli büyüme faktörü ve endotelindir. Başta TGF ß
olmak üzere tüm büyüme faktörleri, özellikle epitel altında submukozada yerleşmiş
olan fibroblastların miyofibroblasta dönüşümü sağlamanın yanısıra
miyofibroblastların farklılaşması ve aktivasyonuna neden olarak "remodeling"
sürecine çok ciddi bir katkı yaparlar (67).
Bunun dışında epitel bir "nötral endopeptidaz" kaynağıdır. Nötral
endopeptidaz endotelin, bradikinin ve taşikininler gibi allerjik inflamasyonun,
nörojenik komponentinde rol oynayan mediatörleri yıkar. Ancak astımdaki gibi
epitel bütünlüğü bozulduğunda, bu enzim görevini yapamayacak ve lokal ortamda bu
ürünler artacaktır. Endotelin, taşikininler ve bradikininin artmasına bağlı olarak, düz
kas kontraksiyonu, mikrovasküler sızıntı ve mukus hipersekresyonu ortaya
çıkacaktır.
KOAH'ta epitel onarım mekanizmasında bir bozulma yoktur. Epitelde bir
kayıp olmadığı gibi tersine KOAH'ta önemli olan sigara, hava kirleticiler gibi
çevresel uyaranların etkisi sonucu metaplazi ve silia kaybı görülür. Goblet hücrelerde
hipertrofi vardır (68).
Bazal Membran
Bazal membran, hemen epitel altında lokalizedir. Ana yapısını, bağ dokusu
elemanları olan tip 4 ve 7 kollajen oluşturur. Epitelin altında bir ağ gibi yerleşmiştir.
Astımda bazal membranın alt kısmı olan "lamina retikülaris" kalınlaşır ve
submukozal alana doğru yayılır. Bu kalınlaşmadan, başlıca tip 1, 3 ve 5 kollajen ile
tenascin, fibronectin, lumican ve biglycan sorumludur. Bununla birlikte, normal
yapısında bulunan tip 4 ve 7 kollajenler de yıkıma uğrar. Nonatopik bireyler ile
karşılaştırıldığında atopik astımlı olgularda, bazal membran kalınlaşması daha
fazladır. Bronş hiperreaktivitesi ile de pozitif korelasyon göstermektedir (61,69).
KOAH' ta bazal membranda kalınlaşma yoktur (70,71).
18
Dış Duvar
Destek Bağ Dokusu
Bazal membranın hemen altındaki doku "ekstra sellüler matriks" olarak
adlandırılır. Parankimal yapılar için bir destek ortamı yaratan ekstrasellüler matriks
protein ve kompleks karbonhidrat karışımından oluşur. Kollajen (asıl olarak tip 1, 3,
5 kollajen), elastin, çeşitli glikoproteinler, fibronectin, tenascin, laminin, proteaglikan
heparan sülfat, hyaluranon ve diğer minor matriks bileşenleri içerir (61,69).
Astımlı olgularda fibroblastlar ve miyofibroblastlar ekstra sellüler matrikste
kollajen birikimine neden olarak "fibrozise" neden olurlar. Bu alandaki fibroziste,
kollajen tip 1, 3, 5, fibronectin, versikan ve hyaluranan saptanmıştır (72). Öte yandan
elastin azalmıştır. Hastalık şiddeti ile korele bulunmuştur. KOAH'ta ise hava yolunda
submukozal alandaki fibrozis, ağır olgularda da gösterilmiştir (73).
Matriks komponentleri "matriks metallopoteazları" (MMP) olarak
adlandırılan proteazlar ile yıkıma uğrar (74). Bu enzimler yüksek molekül ağırlıklı
proteinleri, düşük molekül ağırlıklı proteinlere dönüştürerek, bu ürünlerin moleküler
özelliklerini ve su tutma özelliklerini değiştirir. Bu da inflamatuar hücrelerin,
ekstrasellüler matrikste hareketini kolaylaştırır. Astımlı olguların bronkoalveolar
lavaj sıvılarında MMP-2 ve MMP-9 düzeylerinin artmış olduğu gözlenmiştir (75,76).
Matriks metalloprotezları, doku metalloproteaz inhibitörleri (TIMP)
tarafından baskılanırlar. Tüm araştırmaların ortak birleştiği nokta ise matriks
metalloproteazları ile inhibitörlerinin arasındaki dengenin bozulmuş olmasıdır.
Bunun sonucu olarak, özellikle bazal membran yapısındaki tip 4 ve 7 kollajen
yıkılarak, yerine patolojik bir yapılanma olan, tip 3 ve 5 kollajen ve elastin birikir.
KOAH'lı olgularda bronkoalveolar lavaj sıvısında, MMP-1, MMP-9 ve
MMP-12 artmış olarak bulunmuştur. Özellikle amfizemli olgularda, MMP-9 ve
MMP-12 düzeyleri daha belirgin olarak yüksektir (76,77).
Damar Yapıları
Özellikle fatal seyirli astımda, bronş mukozası damarlarında dilatasyon,
konjesyon ve duvar ödemi bildirilmiştir (78). Bu özellikler hava yolunun
19
katılaşmasına neden olmaktadır. Bronş damarlarında proliferasyon da (anjiogenezis)
bundan sorumlu tutulmaktadır (79).
Bundan özellikle vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) salınımın
sorumlu olduğu gösterilmiştir.
KOAH'ta bronş mukoza damarlarında değil, pulmoner arterlerde bazı
değişiklikler meydana gelmektedir İntimada kalınlaşma ve medial hipertrofi
meydana gelir. Bu gelişmeler hipoksinin derinleşmesi ile daha da artarak pulmoner
hipertansiyon gelişimine neden olur (43,57).
Glanduler Yapılar
Büyük hava yolları epitelinde bulunan goblet hücreleri ile mukus salgılayan
submukozal bezler, lümende bulunan mukusu oluştururlar. Normalde, çapı 2
mm’den küçük hava yollarında goblet hücresi bulunmaz. Astımda ve kronik
bronşitte, büyük hava yollarında epitelde bulunan goblet hücrelerde hiperplazi vardır
(42,43,80).
KOAH'lı olgularda, küçük hava yollarında goblet hücre sayısında da
belirgin artış vardır. Küçük hava yollarındaki bu patolojinin astımdaki durumu ile
görüşler çeşitlidir. Özellikle ağır astımlı olgularda da küçük hava yollarında mukus
birikiminin patogonomik bir bulgu olduğu öne sürülmüştür (81). Ancak bu görüşün
tersi de küçük hava yollarında bulunan mukusun kaynağının, büyük hava
yollarındaki mukusun aspire edilmesi olduğunu öne sürmektedir.
Her iki hastalıkta da submukozal bezlerde benzer oranlarda hipertrofi vardır.
KOAH'ta astımdakinden farklı olarak, mükoz asini miktarında artış ve seröz asinide
ise azalma vardır.
Bronş Düz Kası
Bronş düz kası hava yollarını, karşıt iki sarmal şeklinde çevreler. Bu
nedenle kas kasıldığında sadece daralma olmaz aynı zamanda kasın boyu kısalır.
Normal bir bireyde segmental bronşta, düz kas dokusu duvarın %5'ini oluşturur. Bu
oran fatal seyirli astımda %12'ye kadar çıkmıştır. Hastalık şiddeti hafif olanlar ve
KOAH'lı olgular ile karşılaştırıldığında ağır astımlı olgularda, düz kasın bazal
membrana daha yakın olduğu gösterilmiştir. Bu sonuç bronş düz kasının yeniden
20
organize olabildiğini ve epitele doğru hareket ettiğini desteklemektedir. KOAH'ta
büyük hava yollarında bronş düz kasında herhangi bir değişiklik gözlenmemiştir.
Ancak çapı 2 mm’den küçük hava yollarında, astımdaki kadar belirgin olmamakla
birlikte, bronş düz kas kütlesinde artış gözlenmiştir (51,58).
Amfizem
Amfizem, terminal bronşiollerin distalindeki hava yollarının genişlemesidir.
Kronik bronşitle birlikte KOAH'ın bir komponentidir. Astımda beklenmeyen bir
patolojik bulgudur. Patolojik olarak alveolar duvarlar izlenmez. Klinik ve deneysel
araştırmaların sonucunda, proteaz-antiproteaz dengesinde bozulma, amfizemin temel
nedenlerinden olarak kabul edilmektedir (51,58).
Parankimin çevresi başta elastin, kollajen ve fibronectin olmak üzere
benzeri gevşek bir bağ dokusu ile çevrilidir. Vücutta proteaz-antiproteaz sistem aktif
bir döngü bulunmaktadır. Amfizemde proteazlarda bir artış ya da inhibitörleri olan
anti-proteaz sistemde bir yetersizlik söz konusudur. α1 antitripsin eksikliği bunun
bilinen en klasik örneğidir. Elastini yıkmayan proteazların, amfizeme neden olmadığı
kabul edilir. Bu anlamda nötrofil elastaz, Cathepsin (B,G,L,K) serin ve sistein
proteazlar ve matriks metalloproteazların hepsi, elastini yıktığı için amfizeme neden
olabilmektedirler (51,58).
KOAH'ta elastolitik aktivitesi olan matriks metalloproteazları MMP-9 ve
MMP-12 artmış olarak bulunmuştur (76,77).
İnflamatuar cevabın anti-proteaz dengeyi etkileyebildiği gösterilmiştir.
İnflamatuar cevap "reaktif oksijen radikalleri"nin oluşmasına öncülük eder. Sigara
dumanının kendisi de alveolar makrofaj, nötrofiller gibi hücrelerden oksijen
radikallerinin oluşumunu stimüle eder. Anti-proteazlar oksidasyona duyarlıdır ve
okside olduklarında fonksiyonel olarak inaktif olurlar. Amfizemdeki doku kaybına,
çeşitli proteazların etkileşiminin de etkisi vardır. Örneğin; katepsinler ve
metalloproteazlar serin proteaz inhibitörlerini inhibe ederler.
Astım ve KOAH’ta hava yollarındaki yapısal elemanlarda meydana gelen
değişiklikler Tablo 4’de izlenmektedir.
21
Tablo 4. Astım ve KOAH’da hava yollarındaki yapısal elemanlarda
meydana gelen değişikliklerin (Remodeling) karşılaştırılması (45,46)
ASTIM KOAH Tutulum yeri Büyük hava yolları* Küçük hava yolları ve
alveol Epitelyum Dökülme Silia kaybı, metaplazi Bazal membran Kalınlaşma - İnterstisyel kollajen birikimi + + Goblet hç. hipertrofisi ++ ++ Submulozal bez tutulumu ++ ++ Vasküler tutulum Bronşial damarlar Pulmoner arter Amfizem - ++ *Ağır astımlı olgularda küçük hava yollarında da yapısal elamanlarda değişim gözlenir. -: Yok +; Hafif, orta derecede etkilenme ++; Oldukça belirgin etkilenme
Semptomlar ve Patogenez İlişkisi
Nefes darlığı, her iki hastalıkta da ortak semptomdur. Dispne; astımda,
peribronşial düz kas hipertrofisi ve endobronşial mukus nedeni ile KOAH’ta ise
alveolar bağlantıların kopması sonucu, küçük hava yollarının erken kapanması ve
küçük hava yollarındaki fibrozisin, hava hapsine yol açması sonucu oluşur.
Amfizemin, gaz transferini etkileyerek dispneye katkısı vardır (14,15) (Şekil 4).
22
Şekil 4. Astım ve KOAH’da meydana gelen yapısal değişiklikler bazında klinik semptomlar
(46)
Sonuç olarak astım ve KOAH özellikle risk faktörleriyle, patogeneziyle ve
sonuçlarıyla tamamen farklı hastalıklardır.
2.2. Ortak Hava Yolu Hipotezi
Alt ve üst hava yolları arasındaki bağlantı ilk olarak 1800’lü yıllarda dikkati
çekmeye başlamıştır. 1873 yılında Blackey çim poleni maruziyeti sonrasında nazal
ve bronşial semptomların bir arada geliştiğini belirtmiş, “Allergic Rhinitis and its
Impact on Asthma (ARIA)” çalışmasından sonra bu konuda daha fazla çalışma
yapılmaya başlanmıştır.
2.2.1. Astım ve AR Birlikteliğinde Epidemiyoloji ve Risk Faktörleri
Astım alt hava yollarının kronik inflamasyonu ve hiperreaktivitesiyle
seyreden genellikle reversibl bronş obstriksiyonu olarak tarif edilir. AR ise üst hava
yollarının artmış IgE‘ye bağlı olarak gelişen kronik inflamasyonudur. Her iki
tanımda da ortak terminoloji hava yollarındaki kronik inflamasyondur. Bu nedenle
astım ve rinit, solunum yolunda aslında tek bir hastalığın farklı evrelerdeki belirtileri
olarak kabul edilmektedir.
23
Astım, farklı fenotiplerde (allerjik, allerjik olmayan, aspirine bağlı gibi) ve
farklı hastalık şiddetinde (hafif intermittant, hafif persistan, orta persistan, ağır
persistan) stabil veya atakta olgular şeklinde görülebilir. AR’de tetikleyen nedenin
mevsimsel veya yıl boyu (perennial) sürmesine göre ayrılıp üst hava yolu
inflamasyonunun yarattığı aksırık, burunda ödem, akıntı ve kaşıntı görülebilir.
Çok sık görülen astım ve rinit birlikteliği çoğu zaman “Tek hava yolu
hastalığı” veya “Birleşik hava yolu hastalığı” gibi tanımlanır. Bu şekilde
adlandırılmalarının nedenleri arasında benzer epidemiyolojik veriler ve risk
faktörlerinin saptanması yine gözlenen benzer patogenez ve tedavi verileri kadar
önemli kanıtlardır. Bu durumu birlikte değerlendirmeye yönelik astım varlığında rinit
tanı ve tedavi rehberi (ARIA)’da ortaya konmuştur (3). Dünyada ortalama %10-25
erişkinde AR, %2-10 erişkinde astım olduğu bildirilmektedir (3).
Astım ve AR’nin Görülme Yaşı ve Cinsiyete Göre Dağılımı
Astım ve perennial AR yenidoğan döneminden itibaren başlayabilir. Ancak
genellikle belli bir dönem allerjen maruziyeti sonrası özellikle mevsimsel astım ve
rinit beş–dokuz yaşlarda artar. Rinitteki artış adölesans sonrası daha belirginleşirken,
astımın bu dönemde azaldığı gözlenir. Ardından belki de rinit sonrası genç erişkinde
yeni astım olgularının ortaya çıktığı görülür (82).
Cinsiyet olarak çocukluk döneminde erkek/kız oranı 2/1 iken, adölesans
sonrası erkeklerde azalır bir dengelenme hatta kadın oranında her iki hastalık içinde
artış gözlenir (82,83).
Astım ve AR Birlikteliği Oranları
Astım olgularının ortalama %75’inde AR, %80’inde rinit gözlendiği
bildirilmektedir. AR olgularının %60-70’inde bronş hiperreaktivitesi gözlenirken,
astımın %40 oranında saptandığı bildirilmektedir, oysa genel populasyonda astım
görülme oranı %3-5’dir. Olguların pek çoğunda önce rinitin başladığı, sonra astım
geliştiği gözlenir (3).
24
Şekil 5. Astım olgularının %75’ inde allerjik rinit vardır (3)
RİSK FAKTÖRLERİ
1) Astım ve AR Oluşumuna Neden Olan Faktörler
ISAAC (International Study of Asthma and Allergies in Children) Faz II
araştırması özellikle çevresel faktörlerin allerjik hastalıkların prevelansına etkilerinin
araştırılması amacıyla yapılmıştır. Çalışma 30 merkezde 22 ülkede tamamlanmıştır
(84).
Bu ülkelerde benzer maruziyet ve yaşam biçimlerinin bulunduğu
gözlenmiştir. Bu durum batılılaşma paketi olarak adlandırılmıştır. Bu paket içinde;
küçük aile yaşantısı, beslenme tipinde değişiklikler, aşı ve antibiotik kullanımı, daha
hijyenik ortamlar, yapıların fiziksel özelliklerinin değişmesi ve allerjen
maruziyetinde artış sayılmaktadır. Bunlar kişisel faktörlerle birlikte etkileşerek risk
oluşturabilir. Astım ve allerjik rinit gelişiminde rol oynayan risk faktörleri öncelikle
kişisel ve çevresel olarak ikiye ayrılır.
a) Kişisel risk faktörleri:
• Genetik yatkınlık
Genetik yatkınlıkta multifaktöriyel poligenik kontrol söz konusudur.
Özellikle bugün sorumlu tutulan kromozomlar; 5-6-14-16. kromozomlardır. Bu
25
kromozomlar astım ve rinit patogenezindeki önemli sitokin ve reseptörlerin
kodlandığı bölgeleri bulundurur (15,83,85-88).
• Atopi
Kalıtsal olarak çevresel alerjenlere karşı spesifik IgE yanıtının oluşmasıdır.
Erişkin astımlıların %50’si atopiktir, bu oran çocuklarda %90’a
varmaktadır. Herhangi bir yaşta astımın ve AR’nin ortaya çıkma ihtimali serum IgE
düzeyi ve deri testi reaktivitesi ile korelasyon gösterir. Astım ve AR prevelansı
serum IgE düzeyi fazla olan kişilerde yüksektir (88).
• Bronş hiperreaktivitesi (BHR)
BHR’nin ortaya çıkmasında genetik faktörlerin (kromozon 5q) rolü vardır .
BHR astım için bir risk faktörüdür, bir çalışmada BHR olan çocuk ve
erişkinlerde astımın ortaya çıkma riski iki-üç kat, bir başkasında ise dört-beş kat
yüksek bulunmuştur (15,85-88). AR’de ise astımdan çok daha fazla oranda ve astım
ortaya çıkmadan önce BHR gözlenir (3).
• Irk ve Etnik köken
b) Çevresel risk faktörleri:
• Prenatal çevre
Allerjen, ilaç (parasetamol, antibiotik), sigara maruziyetlerinin
kolaylaştırıcı; annenin beslenmesinde probiyotik ve omega-3 varlığının koruyucu
etkisi olduğu ileri sürülmektedir (86-88).
• Perinatal çevre
Otuz yaş üstünde doğum yapma, sezeryan ile doğum, prematürüte, büyük
kafa çapı astım ve allerji gelişimi için riski arttırmaktadır (88).
• Postnatal çevre
Hijyen hipotezi
Allerji ve astım artışının, insanlar ve bunların ekosistemlerinin mikropları
arasındaki ilişkilerdeki değişikliklerden kaynaklanabileceği ileri sürülmüştür.
Strachan, allerjik rinit ile kardeş sayısı arasında ters bir ilişki olduğunu saptayarak,
26
çok kardeşi olan çocukların daha fazla infeksiyon geçirdiklerini ve bunun da atopik
hastalıklara karşı koruyucu bir etkisi olabileceğini ileri sürmüştür (89).
Th2 tipi sitokin profili ile dünyaya gelen yenidoğanın bunu normalde Th1’e
çevirerek dengelemesi gerekir. Ancak değişen yaşantı şekli ile fazla hijyenik şartlar
bunu engeller. Bu engellemede ailelerin küçülmesi, mikrobiyal maruziyetin
değişmesi, kırsal yaşantının azalması, antibiyotik kullanımı ve aşılar, gastrointestinal
flora değişikliği rol oynar.
Almanya’da yapılan bir çalışmada; Doğu ve Batı Almanya’da birleşmeden
sonra doğu Almanya’da batı yaşam tarzına doğru büyük değişimler olmuştur. Aynı
metodların kullanıldığı, Doğu Almanya’da 1991-92 ile 1995-96 yılları arasında
yapılan farklı iki çalışmanın sonucunda ikinci çalışmada birinci çalışmaya göre Doğu
Almanya’da atopik duyarlılık ve AR oranlarında belirgin artış tespit edilmiştir
(90,91).
Allerjen maruziyeti
Allerjenin cinsi ve yoğunluğuna hangi dönemde hangi şartlar altında maruz
kalındığına göre çelişkili sonuçlar gözlenmektedir. Genel olarak ev tozu akarlarına
maruziyetin çocukluk döneminde wheezing riskini arttırdığı gözlemlenmiştir (92).
Sigaraya ve hava kirliliğine maruziyetin astım ve AR riskini arttırdığı
gözlenmiştir (93).
2) Astım ve AR Yakınmalarının Tetikleyen Risk Faktörleri
a) Allerjenler (akarlar, polenler, ev hayvanları, hamam böceği, mantar
sporları)
b) Mesleksel etkenler
c) Sigara
d) Ev içi ve dış hava kirliliği
e) İnfeksiyonlar
f) İlaçlar
g) Besinler
h) Psikolojik Faktörler
27
Birbirini Tetikleme
Astım olguları için rinitin, rinit olguları içinde astımın bulunması her iki
hastalığın kontrolünü ve maliyetini arttırır. Astım ile birlikte AR varlığının acil
birime başvuruyu iki kat ve hastaneye yatışları %50 arttırdığı gözlenmiştir (94,95).
Astımla birlikte AR varlığı yıllık kısa etkili beta mimetik kullanımını %75 arttrır
(95). Her iki hastalık birlikteliğinde yıllık tedavi maliyeti %34 daha fazladır (96).
Rinitli ve astımlı olgularda tek başına riniti olanlara göre fiziksel engellenme ve
yaşam kalitesinin daha düşük olduğu gözlenmiştir (97).
2.2.2. AR ve Astım İmmünopatogenez
Alt ve üst hava yolları arasındaki benzerlik ve farklılıklar anatomik,
fizyolojik ve immünopatogenetik olarak ele alınarak tek hava yolu hipotezi ayrıntılı
olarak incelelenecektir.
Anatomik Benzerlik ve Farklılıklar
Üst ve alt hava yollarının embriyolojik gelişimi kronolojik olarak benzerdir.
Gestasyonun 4. haftasından başlayarak nazal plaka ve çıkıntılardan burun, primitif
farenksin ventral duvarında larengotrekeal oluktan ise larenks, trekea, bronşlar ve
akciğerler gelişir.
Şekil 6. Hava yollarının embriyolojik gelişimi (98)
28
Doğum sırasında her iki hava yolunun da gelişimi tam olarak
tamamlanmamıştır, daha sonraki yıllarda tamamlanır.
Nazal vestibüldeki keratinize ve nonkeratinize stratifiye skuamöz epitel ve
değişici epitel dışında tüm üst (nazal fossa ve nazofareks) ve alt hava yolları aynı
solunum epiteli ile döşenmiştir. Goblet hüçreleriyle birlikte olan bu silli
psödostratifiye silindirik epitelin alveolar kanallara yaklaştıkça giderek yüksekliği,
goblet hüçre sayısı ve siller azalır.
Bu benzerliklerin dışında anatomik olarak bazı farklılıklarda söz konusudur
(98). Nazal fossanın lamina propriası kavarnöz sinüzoidlerle karakterize zengin
vaskülarizasyonu ile hava yollarının diğer bölümlerindeki lamina propriadan farklılık
gösterir. Burunda subepitelyal kapillerler, arteryel sistem ve venöz kavarnöz
sinüzoidlerle karekterize çok zengin bir vaskülarizasyon vardır. Bu alt hava
yollarından oldukça farklı bir özelliktir ve bu nedenle klinikte de farklı semptomlara
neden olur (98).
Kıkırdak doku nazal fossadan bronşlara kadar yer alır. Nazal kavitede kas
yoktur. Nazofarenkste ve larenkste çizgili kas vardır oysa trakea, bronş ve
bronşiollerde düz kas bulunur. Düz kas iki hava yolu arasındaki en önemli farkı
yaratan yapıdır. İki hava yolu arasındaki bu temel benzerlik ve farklılıklar Şekil 7‘de
görülmektedir.
Şekil 7. Burun ve bronşta epitelyal-mezenşimal yapılar ve ilişkiler (98)
29
Bu anatomik farklılıkların klinikte yansımaları önemlidir. Alt hava
yollarında obstrüksiyonun en önemli komponenti düz kas kontraksiyonu iken, üst
hava yollarında vasküler dolgunluktur.
Fizyolojik Benzerlik ve Farklılıklar
Alt ve üst hava yolu arasındaki fizyolojik bağlantıları değerlendirirken
“Kronik allerjik inflamatuar hava yolu sendromu” tanımını incelemek gerekir. Bu
tanımlamada spektrumun bir ucunda tek başına AR vardır, diğer ucunda ise her
ikiside şiddetli bir astım ve rinit birlikteliği vardır. AR’nin tek başına görüldüğü
başlangıç döneminde, semptom olmamasına rağmen alt hava yollarında da patolojik
bozukluklar söz konusudur (99,100).
Bundan sonraki gelişim döneminde alt ve üst hava yolları dikey ve yatay
olarak bir etkileşim içindedir (Şekil 8).
Şekil 8. AR– astım ilişkisi 100 nolu kaynaktan alınmıştır
Bir kez ortaya çıktıktan sonra her iki hava yolundaki hastalıklar yıllar içinde
paralel bir seyir izler. Birinin şiddeti artarsa diğerininde ağırlığı artar. Sadece riniti
olan hastaların üst hava yolu inflamasyonunun AR+astım birlikte olanlara göre daha
hafif olduğu, yine astım+AR birlikte olan kişilerde nazal semptomların sadece
rinitlilere göre daha şiddetli olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Bu yatay
yöndeki etkileşimin ya da diğer bir deyişle her iki hastalığın klinik seyrinin parelellik
göstermesinin nedeni alt ve üst hava yolu arasındaki dikey etkileşimlerdir. Bu
30
etkileşimde Şekil 3’te de oklarla tanımlandığı gibi üst hava yollarının alt hava yolları
üzerindeki etkisi çok daha belirgindir (100).
Üst hava yolları aeroallerjenlere ve çevresel irritanlara alt hava yollarına
göre daha sık ve daha yoğun olarak maruz kalır. Bu AR prevelansının astıma göre
daha yüksek olmasına ve AR’nin sıklıkla astımdan önce çıkmasına bir açıklama
olabilir. Bu nedenle sadece rinit veya sadece astım semptomu olan hastaları
hastalığın hafif formu olarak değerlendirmek uygun olacaktır.
Dikey etkileşimleri açıklayacak dört hipotez ortaya atılmıştır (Şekil 9). Bu
hipotezlerin her biri değişik bireylerde değişik oranlarda geçerli olabilir. Bu konuda
yapılan çalışmalardan elde edilen verileri değerlendirmek gerekirse dört başlık
altında değerlendirmek uygun olacaktır.
Şekil 9. Hava yolları arasındaki etkileşim mekanizmaları (100)
1. İnflamatuar Materyal Aspirasyonu
Üst hava yolları inhale allerjenlerin ilk durağıdır. “Mukosilier basamak”
inhale edilen partikülleri uzaklaştırarak rol alan, hava yolunu düzenleyen önemli bir
mekanizmadır. Burundaki tüm silialar, östaki borusu, paranazal sinüsler, farenksten
trakeobronşial ağaca kadar uzanır. Partiküller müköz tabakada tutulur ve müköz
akım ile farenkse taşınır (101).
Allerjenle temas sonrasında, üst hava yolu mukozası veya paranazaller
tarafından salınan inflamatuar maddelerin akciğerlere aspire edilmesinin astıma
neden olabileceği düşünülmüştür. Ancak bu konuda elde destekleyici veri yoktur. Bu
31
şekilde bir aspirasyon sadece bilinci kapalı, öksürük refleksi olmayan mekanik
ventilasyon altında olan hastalar için geçerli olabilir (102,103).
Tavşan modelinde desteklenen bu hipotez bu konuda yapılan tek insan
çalışmasıyla açıklanamamıştır. Üst hava yollarından alt hava yollarına postnazal
akıntının aspirasyonunu incelemek üzere Bardin akut sinüzitli olgularda maksiller
sinüslere radyoaktif madde Tc99m enjekte etmiş, ancak alt hava yollarında
depozisyon gösterememiştir (104). Bu nedenle normal koşullar altında bu
mekanizmanın nazobronşial etkileşim üzerinde etkisi olmadığı düşünülmektedir.
2. Ağız Solunumuna Geçiş
Üst hava yolları tüm solunum sisteminde homeostatik ve koruyucu rol
oynar. Solunan havanın ısıtılması, nemlendirilmesi ve filtre edilmesi burunda
gerçekleşir. İnhale edilen hava bronşlara ortalama 37 C ile ulaşır ve hemen hemen
tamaman nem ile doyurulur, dahası 5-6 mm’den büyük partiküller burunda kalır
(105).
AR’deki nazal konjesyonda olduğu gibi üst hava yolunun fonksiyon
bozukluğu veya by-pass edilerek ağız solunumuna geçilmesiyle alt hava yolları bu
koruyucu etkenlerden uzak kalarak olumsuz olarak etkilenir ve böylece tüm hava
yolunun homeostazı bozulur. Hassas kişilerde bu durum inflamatuar değişikliklere ve
BHR’de artışa neden olabilir (101).
Bu konuda çok önemli bir çalışmada, egzersize bağlı bronkospazmı olan
hastalarda nazal solumanın obstrüktif hava yolu yanıtını azalttığı, oysa ağız
solunumunun bu yanıtı güçlendirdiği gösterilmiştir. Astımlılarda soğuk hava
inhalasyonu FEV1’de azalmayla ilişkilidir, oysa nazal solunum sürdürülürse bu etki
önlenebilir (106). Trakeostomili hastalarda olduğu gibi üst hava yolunun kronik
olarak by-pass edilmesi alt hava yolunda yapısal değişikliklere ve kronik bronşite
benzer klinik tabloya neden olmaktadır.
3. Nazofarengobronşial Refleks
Burnun afferent innevarsiyonu trigeminal sinir aracılığıyla taşınır ve
efferent parasempatik lifler burundaki vidian sinirin parçalarıdır. Alt hava yolları ise
afferent ve efferent innevarsiyonunu vagal sinir boyunca alırlar (107).
32
Mekanik veya kimyasal olarak burun, trakea, larynx veya respiratuar ağacın
herhangi bir yerindeki reseptörlerin uyarılması aksırık, öksürük veya
bronkokonstriksiyona neden olarak allerjen veya irritanların daha derin hava
yollarına penetrasyonunu önler (101).
Anatomik olarak da söz edildiği gibi ufak bronşiollere kadar tüm hava yolu
aynı sili epitel ile örtülüdür ve üst hava yolu mukozasının uyarılmasının bronşlarda
da bir kontraksiyon yanıtına veya aşırı duyarlılığına neden olması beklenecektir.
Nazal mukozanın duyusal sinirlerinin irritasyonu sonrasında nazobronşial
refleks yoluyla bronkokonstriksiyon gelişebilir. Riniti ve astımı olan hastalarda
nonspesifik BHR ile nonspesifik nazal yanıtın derecesi arasında bir korelasyon
olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur.
Sağlıklı bireylerde soğuk kuru havayla nazal uyarı sonucunda
bronkokonstriksiyon gelişimi gösterilmiştir. Soğuk hava sadece ağız boşluğuna
verildiğinde ise bu yanıt görülmemektedir. Aynı şekilde havanın ılıtılması, burna
lokal anestezi veya alt hava yollarına antikolinerjik uygulanması ile de bu yanıt
ortadan kaldırılabilmektedir (106,108).
Kronik veya akut olarak inflamasyonun olduğu rinitli hastalarda nazal
mukozada sensonöral aşırı duyarlılık vardır ve söz edilen nazobronşial refleks bu
kişilerde potansiyalize olur.
AR olup astım tanısı olmayan hastalarda egzersiz, soğuk, kuru hava gibi
doğal veya metakolin, histamin gibi kimyasal uyaranlarla bronş aşırı duyarlılığı söz
konusudur. Bu hastalarda daha önce hiç semptom olmayabilir.
AR’li hastalarda %54 gibi oranlarda BHR bildirilmekte ve bu her zaman
solunum fonksiyonlarına ve kliniğe yansımamaktadır. BHR ile allerjen maruziyeti
yakın ilişkilidir. Allerjen dozu arttıkça duyarlılık artmaktadır. BHR özellikle sezonda
allerjen maruziyetiyle ilişkili olarak artmaktadır. Ancak BHR’nin nazal irritasyondan
4-5 saat sonra hala devam etmesi mekanizmayı sadece bu refleksle açıklamayı
mümkün kılmamaktadır.
33
4. İnflamasyonun Sistemik Yayılımı
Son yıllarda yapılan çalışmalarda çarpıcı bir şekilde desteklenen son
hipotezde ise üst veya alt hava yollarının herhangi birindeki allerjen maruziyeti ve
sonucunda gelişen inflamasyonun sistemik inflamasyona neden olup, sonuçta her
ikisinin ortak etkilendiği ileri sürülmektedir. Yapılan çalışmaların sonuçları ve bu
verilere dayanılarak düzenlenen tedavi yaklaşımları da hipotezi desteklemektedir
(99,109-111).
Her iki hava yolunda da immünopatogenez ortaktır. Nazal ve bronşial
mukozadaki inflamasyonun benzer inflamatuar infiltrasyonla karakterize olduğu
gösterilmiştir. Bu benzer inflamasyonda; eozinofil, mast hüçresi, T lenfosit ve
monosit serisinden hüçreler; benzer proinflamatuar mediatörler (histamin, sisteinil
lökotrienler); T helper 2 sitokinler (IL4, IL5, IL13 ve GM-CSF); kemokinler (Rantes
ve eotaksin) ve adezyon molekülleri rinit ve astımlı hastaların nazal ve bronşial
mukozasında saptanmıştır (112-115).
Allerjen uyarılmasıyla duyarlı mast hüçrelerinden dakikalar içinde salınan
histamin, proteinaz ve sisteinil lökotrienler, prostoglandinler ve sitokinlerden bir
kısmı tipik erken faz yanıtına neden olurken, diğerleride eozinofil, bazofil ve T
hüçrelerinin nazal ve bronşial mukozayı infiltrasyonuna ve bunların içindeki
mediatörlerin deşarjı ile geç faz yanıtına neden olur. Lokal ve sistemik IgE
regulasyonu kemik iliği ve immün sistem aracılığıyla gelişen erken ve geç yanıtta
burun ve akciğerlerde aynıdır.
Şekil 10. Erken ve geç yanıtta her iki hava yolunda benzerlik (111,116)
34
Sistemik inflamasyon konusunda en önemli kanıt nazal allerjen
provakasyonundan sonra periferik kanda gözlenen eozinofilidir. Braunstahl ve ark.
(117), AR’li olgulara nazal allerjen provakasyonundan sonra hem nazal mukozada
hem bronşlarda hem de periferik kanda eozinofil artışını göstermişlerdir. Bir başka
çalışmada da nazal provakasyon sonrasında periferik lökositlerden spontan sitokin
dejarşı olduğu gösterilmiştir (118). Braunstahl ve ark. tarafından yapılan diğer bir
çalışmada da (109), AR’li olguların nazal mukozaya lokal allerjen uyarısından sonra
nazal ve pulmoner semptom skorlarında artış, üst ve alt hava yollarında obstriksiyon,
kanda eozinofil ve IL5 artışı, bronşial mukozada endotel adezyon moleküllerinde
artış gözlemişlerdir.
Sadece alt hava yolunun uyarıldığı durumda üst hava yolunda gelişen
değişikliklere bakan çalışmalardan birinde yine Braunstahl (119), AR’li hastalarda
segmental bronş provokasyonu yapmış ve provokasyondan 24 saat sonra kanda
eozinofil, nazal ve bronşiyal mukozada eozinofil, IL5 ve eotaksin pozitif hüçre
artışını göstermiştir. Segmental allerjen provokasyonundan 24 saat sonra
provokasyon yapılan tarafta ve karşı tarafta bronşlarda eozinofili gözlenmiştir. Yani
sadece alt hava yolunun uyarılması hem alt hem üst hava yolunda yaygın bir
inflamasyona neden olmaktadır.
Braunstahl’ın bir diğer çalışmasında nonasthmatik AR’li hastalarda
segmental bronş provokasyonu yapmış ve 24 saat sonra nazal mukozada mast
hüçrelerinde azalma ve bazofillerde artış gözlemiş ve bunu degranülasyona bağlamış,
ayrıca periferik kanda gözlediği bazofil düşüşünü ise migrasyonla açıklamıştır. Aynı
çalışmada alt ve üst hava yollarında eozinofil, IL-5 ve eotaksin pozitif hüçreler
gösterilmiştir (120).
Kelly’nin (121), dokuz atopik astımlı, dokuz nonastmatik AR’li hastada
segmental bronş provokasyonu yaptığı çalışmasında ise provokasyondan sonra
bronkoalveolar lavaj sıvısında hüçre sayımı ve dağılımı ayrıca histamin,
matriksmetalloproteinaz 9 (MMP-9), IL-5, IL-10, interferon-gama düzeylerini
incelemiş ve antijen provokasyonunun her iki grupta benzer hüçre, mediatör ve
sitokin oluşumuna neden olduğu gösterilmiştir.
35
Yine Gaga (122), astımlı hastalarda AR eşlik etmese de nazal mukozada
eozinofil infiltrasyonunun olduğunu göstermiştir.
Türkiye’de yapılan bir çalışmada Bavbek (123), rinitli ancak astımı
olmayanların hava yollarında astımlı hastalardakine benzer değişiklikler saptamıştır.
Allerjen provokasyonu sonrasında mast hüçreleri ve T Helper 2
hüçrelerinden Şekil 11’de gösterilen pek çok mediatör, sitokin ve kemokin
salınmaktadır. TH2 hüçreleri buradan kemik iliğine göç etmekte ve kemik iliğinden
mast hüçresi, eozinofil ve bazofillerin CD34+ progenitörlerinin salınımını arttırmakta
ve bu salınımı takiben progenitörler ortamdaki artmış adezyon molekülleri ve
kemoatraktanların (eotaksin, RANTES) da etkisiyle hem alt hem de üst hava yoluna
göç etmekte ve diferansiasyon ve aktivasyon olmaktadır. Burada IL-5, GM-CSF ve
eotaksinin etkileri çok belirgindir (124-127).
Şekil 11. Lokal hava yolu provakasyonu sonrasında sistemik inflamasyon (124)
Sonuç olarak AR-astım ilişkisi iki yönlüdür. Herhangi bir tarafa lokal
allerjen maruziyeti tüm hava yolunda IL-5’e bağlı sistemik inflamasyona neden
olmaktadır. O nedenle hava yolu inflamasyonunu sistemik olarak düşünmek ve
tedavi yaklaşımını da bu yönde kurgulamak önemlidir.
36
Son yıllarda bu etkileşim mekanizmalarına Şekil 12’de belirtildiği gibi
gastrointestinal tutulum da eklenmiştir. Allerjik hava yolu hastalıklarında
gastrointestinal sistemde de eozinofilik inflamasyon özefagus, mide ve ince
bağırsaklarda gösterilmiştir. Atopik kişilerin bağırsak mukozasında nonatopiklerden
farklı olarak lenfosit ve eozinofil artışı mevcuttur. Burada olası mekanizmalar inhale
allerjenin gastrointestinal sisteme geçişi, mukoza aracılı lenfoid doku aracılığıyla
bronştan bağırsaklara inflamatuar hüçre akışı ve mukozal immün sistemin primer
disfonksiyonu olabilir. Tek başına atropinin mukozal inflamasyona neden olabilmesi
sistemik etkileşimi öne çıkarmaktadır (102).
Şekil 12. Nazobronşiyal etkileşimde gastrointestinal tutulum (102)
2.2.3. Remodeling
Sistemik yanıt konusunda yapılan çalışmalarda elde edilen alt ve üst
solunum yolu biopsilerinin incelenmesi sırasında immünolojik süreç bu kadar benzer
olmasına karşın hedef organ yanıtında bazı değişiklikler gözlenmiştir.
Hava yolu remodelingi mikroskobik olarak tüm astımlılarda mevcuttur ve
bu remodeling;
- Bronş duvar kalınlaşması
- Bazal membranda kollojen ve protein depolanması
37
- Düz kas kitlesinde artma
- Fibrojenik büyüme faktörü salınmasını içerir.
Astımlı hastalarda sıklıkla gözlenen remodeling değişiklikleri ortamdaki
inflamatuar hüçreler ve sitokinler benzer olmasına karşın burunda aynı derecede
görülmemiştir.
Astım ve AR’li hastalardan alınan mukoza biyopsilerinde hava yolu
epitelindeki hasar ve remodelingin astıma özgü olduğu düşünülmüştür. Buda hedef
organın intrensek özelliklerine bağlanmaktadır (113).
Biyopsi çalışmalarında hava yolu epitel değişiklikleri incelendiğinde epitel
dökülmesinin daha çok astımlılarda olduğu görülmüştür (113). Epitel dökülmesi
bronşlarda daha belirgin, bu fark astımın ve inflamasyonun şiddeti ile orantılı olarak
bulunmuştur. Nazal mukozada daha az görülmesi, eozinofilik inflamasyonun
burunda daha az olmasıyla açıklanmaya çalışılmış, ancak her iki hava yolundaki
eozinofil sayısının pek çok çalışmada benzer olduğu görülmüştür.
Nazal mukozanın yüksek klirens hızı, hasara dayanıklılık, growth faktör ile
epitel rejenerasyonunun fazla olması gibi özelliklerininde etkili olabileceği
düşünülmüştür.
Her iki dokudaki bazal membran kalınlığına bakılan çalışmalarda yıl boyu
süren rinitte bazal membran kalınlığı mevsimsel rinitten ve kontrol grubundan fazla,
mevsimsel AR’de bazal membran kalınlığı kontrol grubundan fazla olmasına karşın
bronş biyopsilerinde anlamlı daha fazla bulunmuştur.
Tablo 5’de görüldüğü gibi üst hava yolu yanıtı daha az remodelinge neden
olmaktadır.
38
Tablo 5. Remodeling özellikleri (113)
Nazal mukoza Bronş mukozası Epitel dökülmesi Sıklıkla minimal Sık Bazal membran kalınlaşması Nadir, sınırlı Sık
Eozinofiller +++ +++ CD4 + T hücre Artmış Artmış CD8 + T hücre Az Az CD68 + Thücre Bazen Sık Kollajen + - ++ Fibroblast Artabilir +++ Miyofibroblast ? +++ Düz kas - Metaplazi,
hiperplazi
Bronşlarda bazal membran kalınlaşmasına neden olan başka bir faktörün
olabileceği, bunun fibroblast, miyofibroblast veya proteaz-antiproteaz dengesi
olabileceği düşünülmüş, ancak alt ve üst hava yolu arasında farkı yaratan en önemli
yapının düz kas olduğu çalışmalarda gösterilmiştir. Düz kas hüçresinin epitel ve
diğer mezenşimal hüçrelerle bizzat etkileşimi söz konusudur. Epitel dökülmesi, bazal
membran kalınlaşması düz kas hüçresinin sekratuar aktivitesi ile ilişkilidir. Düz kas
hüçresi salınan sitokinlerden etkilendiği gibi kendisinin de sekratuar özelliği vardır.
SONUÇ
AR ve astımın sistemik bir allerjik hastalığın iki ayrı uzantısı olduğuna dair
veriler giderek artmaktadır. DSÖ ile işbirliği içinde yürütülen ARIA başlıklı rapor bu
kavramın yaygınlaşmasına yol açmıştır. ARIA’ya göre AR astım için bir risk faktörü
olarak kabul edilmelidir. AR’si olan olgular; anamnez, fizik muayene, gerekirse
solunum fonksiyon testleri ve reversibilite testleri ile astım açısından araştırılmalıdır.
Astımlı olgularda rinit semptomları sorgulanmalıdır.
2.3. Sinüzit ve Astım Bronşiale İlişkisi
Sinüzit burun ve paranazal sinüslerin müköz membranlarında meydana
gelen inflamatuar bir olaydır (128).
39
Sinüzitlerle astımın ilişkisi olduğu yıllardan beri çoğu klinisyen tarafından
bilinmektedir. Kr. sinüzit ve astımda yani solunum yolunun farklı iki bölgesinde
benzer inflamatuar görünümler oluşmaktadır. Bu durum birçok histolojik çalışmayla
desteklenmiştir. Astımlı hastaların sinüs dokuları histopatolojik olarak
incelendiğinde astımın patolojik yapısını gösteren, eozinofillerle oldukça yoğun
olarak infiltre olduğu saptanmıştır (129).
Tedaviye yanıt vermeyen bronşial astımlı hastaların ek olarak bulunan sinüs
hastalığının tedavi edilmesiyle düzeldiği saptanmaktadır. Astımlı çocuklarda sinüs
hastalığı tedavi edilirse hastaların büyük çoğunluğunda bronkodilatör ilaç
kullanmasına gerek bile kalmayabilir. Nazal mukozadaki inflamatuar olaylar hava
yolu genişliğinde değişikliğe yol açmaktadır ve refleks yolla bronşial daralmaya
neden olmaktadır (130).
Kontrol edilmesi zor olan astımlı hastalarda sinüs hastalığı dikkatle
araştırılmak zorundadır. Astımlı hastalarda kr. sinüzitler belirgin bir yakınma nedeni
olmayabilirler, hastaların çoğu daha ziyade nefes darlığı, öksürük, hırıltılı solunum,
göğüste sıkıntı hissi gibi alt solunum yollarına ait yakınmaları ön planda tutabilirler.
Bu nedenle radyolojik ve nazal endoskobik araştırmalar yapılmalıdır, sinüzit tespit
edildiğinde hemen tedavi edilmelidir (131).
Sinüzit; Astım, AR, otitis media ve nazal polip gibi birçok hastalıkla yakın
ilişkiye sahiptir. Genel populasyonda sinüzit prevalansı %15-18 arasındadır (128).
Sinüs inflamasyonu afferent trigeminal sinirle ve efferent vagusla bronşiyal
yanıtı arttırır, nazal obstruksiyonun artması ile alınan havanın filtrasyonunun,
nemlendirilmesinin ve ısıtılmasının azalması indirekt olarak astım tablosunun
kötüleşmesine neden olur.
Sonuç olarak; rinosinüzit nazal obstrüksiyona yol açar, ağızdan solunum
artar, alt solunum yolu allerjenlere, soğuk havaya, kuru havaya, hava kirliliğine daha
fazla maruz kalır dolayısıyla astım tablosunun ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
2.4. Astma ve Nazal Polip
Nazal polipler burunda en sık rastlanan kitle lezyonlarıdır. Nazal mukozanın
dışa doğru büyümesini andıran görünümleri vardır ve düz jelatinöz, yarı saydam,
40
yuvarlak, soluk renkli yapılardır. Burnun lateral duvarında genellikle orta meatusta
yerleşmiş olup, çoğunlukla ethmoid sinüsten, bazılarıda maksiler veya sfenoid
sinüsten köken alırlar (132,133).
Poliplerin genel populasyondaki insidansları %2-2,2’dir. Çocuklarda çok
nadir olup genellikle 40 yaş üzerinde görülmektedir. Erkeklerde kadınlara göre 2-4:1
gibi oranda daha sık rastlanmaktadır (132,133).
Çoğu nazal polip hastasının yıl boyu süren rinit öyküsü bulunur. Burun
tıkanıklığı, koku alamama, burun akıntısı, aksırma, geniz akıntısı gibi yakınmalar ısı
değişimi, duman, kokular, toz ve kimyasal maddeler gibi irritanlarla artış
göstermektedir (132). Polipektomi operasyonu sonrası rekürrens görülmesi poliplerin
genel bir özelliğidir (134).
Polip gelişiminden tek bir etyolojik faktör sorumlu olmasada sonuçta ortak
bir yol ortaya çıkmaktadır. Allerjik, inflamatuar veya irritanlara bağlı olarak gelişen
ödem nazal mukozanın şişmesine neden olmakta ve sonuçta yer çekiminin etkisiyle
dışa doğru uzanmaktadır. Nazal mukozadaki değişiklikler sinüs drenajını bozmakta
ve siliyer aktivasyonunun azalması kr. sinüzit tablosuna neden olmaktadır (135).
Kr. sinüzit, astma, aspirin allerjisi ve kr. rinit gibi hastalıklarda NP insidansı
yüksektir (136,137).
Polip - astma ilişkisi
Nazal polip ile astım ilişkisi epidemiyolojik ve klinik çalışmalarla
gösterilmiştir (5).
Poliplerde %3-70 arasında değişen oranlarda astma eşlik etmektedir. Diğer
yandan astmalı hasta gruplarında ise polip rastlanma sıklığı %4-32 arasındadır. Bu
hasta grubunda astma daha ciddi bir seyir göstermekte ve steroid tedaviye dirençli
olabilmektedir. Polipler erkeklerde 2-4 kat sık görülürken, polip ve astması olanlarda
kadın/erkek oranının eşitlendiği dikkati çekmektedir (138,139). Polip ve astma
yanında Asetil salisilik asit (ASA) intoleransının da bulunduğu ve “Samter triadı”
olarak adlandırılan klinik bir tablo tanımlanmıştır. ASA intoleransı olan astmalılarda
polip görülme sıklığı %49-71 gibi yüksek oranlardadır ve bu olgularda önce
vazomotor rinit gelişmekte ve bunu polip oluşumu izlemektedir, daha sonra astma
41
semptomları ve son olarakda ASA intoleransı ortaya çıkmaktadır (136).
Asemptomatik bronş aşırı duyarlılığıda poliplilerde genel populasyona göre daha sık
görülmektedir. Bu olguların uzun süreli takibinde %25-30 oranında daha sonra astım
gelişme riski olduğu bildirilmiştir (138).
Polip ve astmada histopatolojik bulgular
Polip dokusunun en tipik bulgusu astımda olduğu gibi kr. eozinofilik
inflamasyondur (73). Histopatolojik çalışmalarda poliplerin %80-90’ında aktif halde
yoğun eozinofil birikimi gösterilmesi naazl polip patogenezinde rol oynadıklarını
düşündürmektedir (140).
Polip dokusunda eozinofillere T lenfositler, plazma hüçreleri, mast hüçreleri
eşlik etmektedir. Yine polip dokusunda rastlanan stromal ödem, epitel metaplazisi,
subepitelyal fibrozis (bazal membran kalınlaşması) ve lokal fibrozis gibi hiperplastik
özelliklerin kr. astımda görülen hava yolu yeniden yapılanmasına benzer olduğu
dikkati çekmektedir. Eozinofil stoplazmasında bulunan major temel protein ve
eozinofil katyonik protein gibi epitel hüçreleri için toksik proteinler nazal polip
yüzeyindeki epitel hasarından sorumludur. Aynı durum astım hastalarının bronş
epitelinde de görülmektedir (132). Elde edilen sonuçlar nazal polipli olguları astım
gelişimi yönünden yüksek risk taşıdıklarını göstermektedir. Buna bağlı olarak nazal
polipli hastaların uzun süreli takibinde alt solunum yolu fonksiyonları ve astım
yönünden de incelenmesi uygun olacaktır.
42
3. MATERYAL-METOD
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi göğüs hastalıkları
polikliniğine başvuran 68 astım bronşiale ve 62 KOAH tanısı olan hasta çalışmaya
alındı.
1- Astım olguları için; demografik bilgileri yanında semptom (astım ve nazal
semptom skorları), sigara alışkanlıkları, tetikleyici faktörler, aspirin duyarlılığı, evde
hayvan besleme, bitki yetiştirme durumları ve aile anamnezi konularında sorular
içeren bir anket formu dolduruldu. Astım hastalığının başlangıç zamanı tespit edildi.
2- KOAH olguları için: demografik bilgileri yanında semptom (KOAH ve
nazal semptom skorları), sigara alışkanlıkları ve aile anamnezi konularında sorular
içeren bir anket formu dolduruldu.
3- Solunum fonksiyon testleri eğer mümkünse uzun etkili β2 agonist
kesildikten en az 12 saat sonra uygulandı. Bütün hastalara reversibilite testi yapıldı
(Salbutamol 2-4 puff yapıldıktan 20 dk. sonra test tekrarlandı). Medgraphics Marka
EliteDX Model pletismograf aleti ile ilk olarak hastaların yavaş inspiratuvar vital
kapasiteleri ölçüldükten sonra FVC, FEV1, FEV1/FVC, FEF25-75, PEF değerleri
ölçüldü. KOAH olguları (FEV1/FVC <%70) için FEV1 değerinde 200 ml’lik artış
veya %12’lik artışın olmaması reversibilite (-) olarak kabul edildi (1,14). FEV1
değerinde 200 ml’lik artış veya %12’lik artış olması veya PEF kısa etkili β2 agonist
inhale edildikten 15-20 dk. sonra başlangıç değerine göre %15’lik artış reversibilite
(+) olarak kabul edildi (1,15).
4- Bütün akciğer fonksiyon testi parametreleri beklenen değerlerin yüzdesi
olarak gösterildi.
5- Cilt testlerinden önce enzim immünassay yöntemi ile Medix Biotech
tarafından üretilen "IgE enzyme Immunoassay test kit CN:KIF 4064" kiti ile serum
total IgE düzeyi ölçüldü. >15 yaş üzeri için 100 IU/ml üzeri anormal bulgu olarak
kabul edildi. Kandaki eozinofil değerlerine bakıldı.
6- Allerjen cilt testi Stalergenes tarafından üretilen standart olarak titre
edilmiş tek veya karma 33 allerjen ile yapıldı. Test yapılmadan önce hastaların
43
antihistamik, mast hücre stabilizatörü, kortikosteroid v.b. ilaçları 7 gün öncesinden
almamaları sağlandı. Prick testi 20 dksonra İskandinav metodu ile değerlendirildi.
7- Hastalara üst solunum yolu semptomu açısından burun akıntısı, burun
tıkanıklığı, gözlerde sulanma ve kaşıntı, hapşırık olup olmadığı soruldu. Bu
semptomların şiddeti 0-10 puan arasında visual analog skala (VAS skoru) ile
değerlendirildi.
8- Kulak burun boğaz ile ilgili semptomu olsun veya olmasın üst hava yolu
patolojilerin tespiti için hastaların tümüne KBB konsültasyonu yapıldı.
9- Paranasal sinüs tomografileri ve paranasal sinüs grafileri (Waters) alındı
ve nazal endoskopi yapıldı.
10- Nazal endoskopi poliklinik şartlarında lokal anestezi altında kamera
sisteminden yararlanılarak rigit optik cihazla yapıldı. Nazal endoskobide; Polip,
akıntı (ince ve berrak, kalın ve pürülan), konka hipertrofisi, ödem (şiddetli, hafif),
septum deviasyonu değerlendirildi.
11- Nazal havayolu direncinin değerlendirilmesinde nazal boşluğun
dinamik parametrelerine dayanan bir metod olan Rhinomanometre kullanıldı..
Rhinomanometrede sağ ve sol nazal rezistans değerleri ölçüldü, bu değerlerin ≥0,40
olması nazal obstrüksiyon olarak kabul edildi.
12- Bilgisayarlı paranasal sinüs tomografisinde mukozal kalınlaşma,
opasite, kist ya da hava-sıvı seviyesi gibi patolojik bulgular, polip kaydedildi. BT
bulguları yorumlanırken (mukoza kalınlığı, osteomeatal kompleksler, ve nazal
kaviteler) Lund–Mackay skorlama sistemi kullanıldı (141). Bu skorlama sisteminde
beş major sinüste izlenen opasifikasyon ve ostiomeatal kompleks oklüzyonu
değerlendirilmiştir. Sonuçta her iki tarafın sinüsleri 0 ile 12 puan arasında
evrelendirilmiş olur. Hem ayrı ayrı sinüslere göre hemde toplam puan bulundu. Tek
taraflı olarak maksimum 12 puan, 2 taraflı olarak ise maksimum 24 puan verildi.
KBB muayenesi ve paranazal sinüs tomografisinin KBB tarafından
değerlendirilmesiyle elde edilen toplam puan KBB skor toplamı olarak kabul edildi.
Bu skorlama sistemi aşağıdaki gibidir.
44
Tablo 6. Lund-Mackay skorlama sistemi (141)
SOL SAĞ
Maksiler Sinüs
Frontal Sinüs
Ön Ethmoid Sinüs
Arka Ethmoid Sinüs
Sfenoid Sinüs
Ostiomeatal Kompleks
Her bir taraf için toplam puan 0: Normal, 1: Kısmen tıkalı, 2: Tamamen tıkalı
13- Astım olguları uluslararası konsensus raporlarına göre (GINA2007
UPDATED); gece ve gündüz semptomların sıklığı, ilaç ihtiyaçları ve solunum
fonksiyonları testleri değerlendirilerek evrelendirildi. KOAH’lı olgular ise
(GOLD2007 UPDATED) kılavuzuna göre sınıflandırıldı.
İstatistiksel Analiz
Veriler bilgisayarda SPSS istatistik programına yüklenerek analizleri
yapıldı. Gruplar arasındaki bağımsız örneklerin karşılaştırılmasında Independent
sample t- test, grup içindeki bağımsız örneklerin korelasyonu için pearson ve
spearman korelasyon testi kullanıldı. p <0,05 değeri istatistiksel olarak anlamlı değer
olarak kabul edildi.
45
4. BULGULAR
Çalışmaya alınan 130 hastanın 68’i bronşial astım, 62’si KOAH hastasıydı.
Bu hastaların 77’si (%59,2) erkek, 53’ü (%40,8) kadındı. Astım grubunda 19
(%27,9) erkek, 49 (%72,1) kadın, KOAH grubunda 58 (%93,5) erkek, 4 (%6,5)
kadın hasta bulunmaktaydı. Her iki grup arasında cinsiyet yönünden istatistiksel
olarak anlamlı farklılık vardı (Fisher’s Exact test, p= 0,000). Astımlı hastaların yaş
ortalaması 44,15±15,10 yıl, KOAH’lı hastaların yaş ortalaması 67,95±6,53 yıl
bulundu. İki grup arasında yaş dağılımı açısından istatistiksel fark saptandı (t test, p=
0,000) (Tablo 7).
Astımlı hastaların 62’si (%91,2) hiç sigara kullanmamıştı. Altı hasta (%8,8)
8,67±4,55 paket-yıl sigara kullanıyordu. KOAH grubunda 27 hasta (%43,5) sigarayı
kullanmış ve bırakmış, 4 hasta (%6,5) ise hiç sigara kullanmamıştı. Otuz bir hasta
(%50) 67,80±25,07 paket-yıldır sigara kullanıyorlardı. Her iki grup arasında sigara
kullanma durumu ile paket-yıl kullanma hikayesi yönünden istatistiksel olarak
anlamlı farklılık saptandı (sırasıyla X²=94,787 Pearson kikare test, p= 0,000, t test
p= 0,002), (Tablo 7).
Serum ortalama toplam IgE değeri astım grubunda 155,79±150,40 IU,
KOAH grubunda ise 51,26±35,00 IU olarak bulundu. Hastanemizde serum toplam
IgE değeri için üst sınır değeri 100 IU olarak belirtilmektedir. 100 IU değerinin üzeri
pozitif, altı ise negatif olarak değerlendirildiğinde; astım grubunda 44 hastada
(%64,7) serum toplam IgE değeri pozitif, 24 hastada (%35,3) ise negatif olarak
bulundu. Bu bulgulara göre astım grubunda serum toplam IgE değeri, KOAH grubu
ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksekti (Fisher’s Exact
test, p= 0,000). Astımlı hastaların serumlarında ortalama eozinofil değeri
303,3824±139,4511 mm³ KOAH’lı hastaların serumlarında 101,1290±73,8653 mm³
olarak bulundu. Astım grubunda serum ortalama eozinofil değeri KOAH grubu ile
karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksekti (t test p= 0,000),
(Tablo 7).
Üst solunum yolu şikayetlerinin ağırlığını gösteren VAS skoru; astım
grubunda KOAH grubu ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı derecede
46
yüksekti (sırasıyla ortalama VAS skoru: 6,49±1,22 ve 5,63±0,75, t test p= 0,000),
(Tablo 7).
Astım hastalarında üst solunum yolu hastalığının şiddetini gösteren VAS
skoru için cut off değerine bakıldığında; Astım hastaları hafif persistan astım hafif
grubu; orta ve ağır astım şiddetli grup olarak belirlendiğinde; VAS skorunun astım
şiddetinin belirlenmesinde %94 sensivite, %85 spesivite gösterdiği cutoff değeri 5,5
olarak saptandı (Şekil 13). KOAH hastaları hafif-orta KOAH, hafif grup; ağır–çok
ağır KOAH, ağır grup olarak alındığında; VAS skorunun KOAH ağırlığını
belirlemede cut-off değeri saptanamadı.
Şekil 13. Astım hastalarında üst solunum yolu hastalığının şiddetini gösteren VAS skoru için
cut off değeri
Tablo 7. Hastaların demografik özelliklerinin dağılımı
DEMOGRAFİK ÖZELLİKLER ASTIM KOAH
n ( % ) 68 (%52.30) 62 (%47.70) p
n ( % ) Erkek n ( % ) Kadın
19 (%27,9) 49 (% 72,1)
58(%93,5) 4 (% 6,5) 0,000
Yaş (yıl) 44,15±15,10 67,95±6,53 0,000 Sigara kullanan ve kullanmış olan (n)
6 hasta 58 hasta 0,000
Sigara paket/yıl 8,67±4,55 67,80±25,07 0,002 Total IgE ( IU ) 155,79 ± 150,40 51,26±35,00 0,000 Eozinofil / mm³ 303,3824±139,4511 101,1290±73,8653 0,000 VAS skoru 6,49±1,22 5,63±0,75 0,000
47
Astım hastalarının %60,3’ü orta persistan grubundaydı. Astım hastalarının
evreleri Tablo 8’de gösterilmiştir. Astım hastalarının semptomları Tablo 9’da
görülmektedir.
Tablo 8. Astım hastalarının evreleri
EVRE n % Hafif Persistan Astım 19 27,9 Orta Persistan Astım 41 60,3 Ağır Persistan Astım 8 11,8
Tablo 9. Astım hastalarının semptomları
SEMPTOMLAR n % Wheezing ve geceleri sabaha doğru başlayan şiddetli öksürük 8 11,8
Wheezing, geceleri sabaha doğru başlayan şiddetli öksürük, egzersiz sonrası wheezing ve öksürük 4 5,9
Wheezing, geceleri sabaha doğru başlayan şiddetli öksürük, astım ilaçları ile düzelme 16 23,5
Wheezing, geceleri sabaha doğru başlayan şiddetli öksürük, egzersiz sonrası wheezing ve öksürük, allerjenle veya kirli hava ile temas sonrasında nefes darlığı – öksürük, gribin 10 günden uzun sürmesi ve astım ilaçları ile düzelme
40 58,8
KOAH hastalarının %46,8’i ağır KOAH grubundaydı. KOAH hastalarının
evreleri Tablo 10’da gösterilmiştir. KOAH hastalarının tümünde nefes darlığı,
öksürük ve balgam şikayeti mevcuttu.
Tablo 10. KOAH hastalarının evreleri
EVRE n %
Hafif KOAH 1 1,6
Orta KOAH 11 17,7
Ağır KOAH 29 46,8
Çok ağır KOAH 21 33,9
Paranazal sinüs patolojilerinin KBB muayenesi ve paranazal sinüs
tomografisinin değerlendirilmesiyle elde edilen KBB skor toplamı astım grubunda
4,9706±5,3336, KOAH grubunda 1,2903±2,0913 olarak bulundu. Astım grubunda
KBB skor toplamı KOAH grubu ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı
48
derecede yüksekti (t test,p= 0,00). Bu toplam skorun ayrı ayrı paranazal sinüslere
göre değerlendirilmesi Tablo 11’de gösterilmiştir.
Tablo 11. KBB skor toplamının sinüslere göre dağılımı
SİNUS ASTIM KOAH p değeri
Frontal sinüs 0,29 ± 0,81 0,16 ± 0,66 0,065
Maksiler sinüs 1,44 ± 1,50 0,53 ± 1,07 0,000
Ön ethmoid sinüs 0,51 ± 0,86 0,31 ± 0,71 0,032
Arka ethmoid sinüs 0,25 ± 0,62 9,68E-0,2 ± 0,43 0,005
Sfenoid sinüs 0,34 ± 0,99 6,45E-0,2 ± 0,40 0,000
Osteomeatal kompleks 1,06 ± 1,41 0,13 ± 0,46 0,000
KBB skor toplamı 4,9706± 5,3336 1,2903 ± 2,0913 0,000 T test, p< 0,05 anlamlı
Solunum Fonksiyon Testleri
Hastalara astım ve KOAH tanısını koymada reversibiliteli SFT kullanıldı.
SFT sonuçları bronkodilatör öncesi ve sonrası olmak üzere Tablo 12’de
gösterilmiştir.
Astım - KOAH gruplar arası ilişkiler
68 astım hastasının 66’sında (%97,1) klinik olarak AR tespit edildi. 62
KOAH hastasının ise sadece 2’sinde (%3,2) klinik olarak AR mevcuttu. Bu bulgulara
göre astımlı hastalarda klinik olarak AR saptama oranı, KOAH’lı olgular ile
karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu (Fisher’s
Exact test, p= 0,000).
68 astım hastasının 60’ında (%88,2) nazal semptomlar tespit ettik, KOAH
hastalarının ise 32’sinde (%51,6) nazal semptomlar vardı. Astım grubundaki nazal
semptom saptama oranımız KOAH grubu ile karşılaştırıldığında istatiksel olarak
anlamlı derecede yüksek bulundu (Fisher’s Exact test, p= 0,022).
Hastaların 41’inde (%31,5) tüm AR semptomları olan gözlerde sulanma ve
kaşıntı, seröz burun akıntısı, burun tıkanıklığı, hapşırık ve postnazal akıntı mevcuttu.
AR semptomlarının dağılımı Tablo 13’de gösterilmiştir.
Tab
lo 1
2. B
ronk
odila
tör ö
nces
i ve
sonr
ası s
olun
um fo
nksi
yon
test
lerin
in k
arşı
laştırı
lması
Bro
nkod
ilatö
r önc
esi:
BÖ
, B
ronk
odila
tör s
onra
sı: B
S.
BÖ
* : Bro
nkod
ilatö
r önc
esi A
stım
-KO
AH
olgu
larının
SFT
değ
erle
rinin
kıy
asla
ması
BS¤
: Bro
nkod
ilatö
r son
rası
Astım
-KO
AH
olgu
larının
SFT
değ
erle
rinin
kıy
asla
ması
(T te
st, p
< 0
,05
anla
mlı)
AST
IM
KO
AH
p
SF
T
BÖ
B
S B
Ö
BS
BÖ
* B
S¤
FEV
1 (%
) 73
,98
± 21
,84
83,8
9 ±
22,5
9 36
,96
± 13
,21
38,6
4 ±
14,4
5 0,
000
0,00
1
FEV
1 (m
l) 21
84,7
1± 8
58,1
6 24
95,8
8 ±
906,
80
1081
,77
± 41
1,58
11
32,9
0 ±
450,
01
0,00
0 0,
000
FVC
(%)
80,0
2 ±
19,1
1 86
,16
± 20
,81
52,7
7 ±
13,6
8 53
,08
± 14
,99
0,01
0 0,
000
FVC
(ml)
2773
,31±
102
0,76
30
59,8
5 ±
1043
,00
1972
,42
± 57
5,72
19
75,3
2 ±
607,
46
0,00
0 0,
000
FEV
1/FV
C(%
) %
76,
78 ±
9,8
0 %
80,
59 ±
9,9
3 %
53,
92 ±
9,8
2 %
54,
96 ±
10,
16
0,52
1 0,
220
PEF
(%)
71,4
8 ±
25,1
3 82
,91
± 24
,09
34,5
3 ±
11,6
0 35
,59
± 12
,22
0,00
0 0,
001
PEF
(ml)
4644
,26
± 18
08,7
0 53
81,6
2 ±
1883
,16
2457
,26
± 94
2,26
25
15,1
6 ±
962,
60
0,00
0 0,
000
49
50
Tablo 13. AR semptomlarının dağılımı
ALLERJİK RİNİT n % Tüm allerjik rinit semptomu olanlar 41 31,5Allerjik rinit semptomu olmayan 51 39,2SEMPTOMLAR Sadece gözlerde sulanma ve kaşıntı 7 5,4 Sadece seröz burun akıntısı 1 0,8 Sadece burun tıkanıklığı 3 2,3 Gözlerde sulanma – kaşıntı ve seröz burun akıntısı 12 9,4 Gözlerde sulanma – kaşıntı, seröz burun akıntısı ve hapşırık 13 10 Hapşırık ve postnazal akıntı 2 1,5
Astım hastalarının şikayetlerini başlatan veya arttıran tetikleyici faktörler
Tablo 14’de gösterilmiştir. Kimyasal maddeler ve polenler 23 hastada (%17,7)
tetikleyici faktör olarak en yüksek orana sahipti.
Tablo 14. Astım hastalarının şikayetlerini başlatan veya arttıran tetikleyici
faktörler
TETİKLEYİCİ FAKTÖRLER n %
Sadece kimyasal maddeler 1 0,8
Sadece ev akarları 2 1,6
Sadece viral solunum yolu enfeksiyonları 1 0,8
Kimyasal maddeler ve sigara dumanı 18 13,8
Kimyasal maddeler ve polenler 23 17,7
Kimyasal maddeler, polenler, sigara dumanı, ev akarları ve stres 20 15,4
Kimyasal maddeler, ev akarları ve sigara 2 1,6
Tüm etkenler 1 0,8
Tüm olguların 61’inde (%46.92) ailesel astım öyküsü bulunmaktaydı. Bu
hastaların %96’sı (59 hasta) astım grubundaydı. KOAH öyküsü KOAH’lı hastaların
%11.3’ünde (7 hasta) mevcut iken astımlı hastaların ailesinde KOAH öyküsü
bulunmamaktaydı (Fisher’s Exact test, p= 0,005).
Astım grubunda 59 hasta (%86.8) atopik idi. Bir kişide (%1,5) aspirin
intoleransı mevcuttu. KOAH grubunda sadece bir hastada (%1.6) atopi tespit edildi.
51
Astımlı hastaların %51,5’inde (35 hasta) prick testi pozitif iken KOAH
grubunda ise sadece 1 hastada prick testi pozitifti. Bu bulgulara göre astım grubunda
prick testi pozitifliği, KOAH grubu ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı
derecede yüksek bulundu (Fisher’s Exact test, p= 0,000). Allerjenlerin dağılımı
Tablo 15’de görülmektedir. Mite 1 ve mite 2 en yüksek orana sahip allerjenler olarak
tespit edildi.
Tablo 15. Prick testinde allerjenlerin dağılımı
ALLERJENLER n % Sadece mite 1 8 6,2 Sadece mite 2 1 0,8 Sadece özel çimen karışımı 2 1,5 Sadece özel ağaç karışımı 1 0,8 Sadece özel ot karışımı 2 1,5 Sadece epidermal karışım 1 0,8 Mite 1 ve mite 2 9 6,9 Özel çimen ve özel ağaç karışımı 4 3,1 Mite 1, mite 2 ve özel çimen karışımı 4 3,1 Mite 1 ve özel çimen karışımı 2 1,5 Özel ağaç ve epidermal karışımı 1 0,8 Mite 1 ve özel ağaç karışımı 1 0,8
Rhinomanometrik ölçüm; Rhinomanometrik olarak 84 hastada (%64.6)
obstrüktif patern saptandı. Bu hastaların %65.5’i (55 hasta) astım grubundaydı (X²=
16,501 p= 0,00). Rhinomanometre ile elde edilen ortalama sağ ve sol nazal rezistans
değeri; sırasıyla astım grubunda 0,5628±0,2767 ve 0,6022±0,5181, KOAH grubunda
0,3812±0,1806 ve 0,3723±0,1286 bulundu (sırasıyla p= 0,007, p= 0,030)
Rhinomanometrik olarak normal patern 46 hastada saptanırken bunların %71.7’si (33
hasta) KOAH grubundaydı (Tablo16). Rhinomanometrede obstrüktif paterne sahip
olanların KBB skor toplamı 4,5357±4,7629, normal paterne sahip olanların ise
0,8043±2,6468 olarak saptandı. Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı
derecede fark vardı (Fisher’s Exact test, p=0,000).
52
Tablo 16. Astım-KOAH gruplarında rhinomanometrik bulguların
karşılaştırılması
ASTIM KOAH RHİNOMANOMETRİK
BULGULAR n % n %
p
Obstrüktif patern 55 80,9 29 46,8 0,000 Normal patern 13 19,1 33 53,2 0,000
Ortalama sağ nazal rezistans değeri 0,5628±0,2767 0,3812±0,1806 0,007 Ortalama sol nazal rezistans değeri 0,6022±0,5181 0,3723±0,1286 0,030
Astım hastalarında rhinomanometre neticesinde elde edilen sağ nazal
rezistans skorlarının cut-off değerine bakıldığında; Astım hastaları hafif persistan
astım hafif grub; orta ve ağır astım şiddetli grup olarak belirlendiğinde; Sağ nazal
rezistans değerinin astım şiddetinin belirlenmesinde %81 sensivite, %69 spesivite
gösterdiği cut-off değeri 0,4150 olarak saptandı (Şekil 14). KOAH hastaları hafif-
orta KOAH, hafif grup; ağır–çok ağır KOAH ağır grup olarak alındığında; Sağ nazal
rezistans değerinin KOAH ağırlığını belirlemede cut-off değeri saptanamadı.
Şekil 14. Astım hastalarında rhinomanometre neticesinde elde edilen sağ nazal rezistans
skorlarının cut-off değeri
Astım hastalarında rhinomanometre neticesinde elde edilen sol nazal
rezistans skorlarının cut-off değerine bakıldığında; Hafif persistan astım hastaları
hafif grub; orta ve ağır astım hastaları şiddetli grup olarak belirlendiğinde: Sol nazal
rezistans değerinin astım şiddetinin belirlenmesinde %85 sensivite, %69 spesivite
gösterdiği cut-off değeri 0,4450 olarak saptandı (Şekil 15). KOAH hastaları hafif-
53
orta KOAH hafif grup; ağır–çok ağır KOAH ağır grup olarak alındığında; Sol nazal
rezistans değerinin KOAH ağırlığını belirlemede cut-off değeri saptanamadı.
Şekil 15. Astım hastalarında rhinomanometre neticesinde elde edilen sol nazal rezistans
skorlarının cut-off değeri
Nazal endoskobik muayenede; 68 astım hastasının 65’inde (%95,6), 62
KOAH hastasının ise 56’sında (%90,3) patolojik bulgu tespit edildi. En sık saptanan
patolojik bulgu; astım grubunda, konka hipertrofisi + akıntı + ödem (44 hasta
(%64.7)), KOAH grubunda, septum deviasyonu (24 hasta (%38.7)) idi (X²= 45,096,
p= 0,022). Nazal ödem, 27 astımlı hastada (%39,7 ) şiddetli, postnazal akıntı ise 29
hastada (%42,6) ince ve berrak olarak değerlendirildi. Astım hastaların %54,4’ünde
(37 hasta) en sık allerjik sinüzit saptandı (X²= 49,857, p= 0,000) (Tablo 17).
Endoskobik muayene bulguları ile AR pozitifliği arasındaki ilişki incelendiğinde; AR
saptanan 68 olgunun ve AR saptanmayan 62 olgunun endoskobik muayene bulguları
Tablo 18’da görülmektedir. Bu bulgulara göre AR’si olan olgularda endoskobik
muayene bulguları AR’si olmayan olgulara göre istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek bulundu (X²= 4,543, p = 0,000).
54
Tablo 17. Astım-KOAH gruplarında nazal endoskobik bulguların arasında
karşılaştırılması
ASTIM KOAH NAZAL ENDOSKOPİ BULGULARI n % n %
p
Normal nazal endoskobi 3 4,4 6 9,7 0,309 Nazal endoskobi patolojik (+) 65 95,6 56 90,3 0,309 PATOLOJİK BULGULAR Konka HT + Akıntı + ödem 44 64,7 13 21 0,022 Farenjit 17 25 40 64,5 0,000 Akıntı+ödem 16 23,5 19 30,6 0,022 Polip 5 7,4 - - 0,022 Sadece nazal deviasyon 1 1,5 24 38,7 0,022 Post nazal akıntı Postnazal akıntı yok 19 27,9 45 72,6 0,000 Postnazal akıntı var 49 72,1 17 27,4 0,000 İnce ve berrak postnazal akıntı 29 42,6 2 3,2 0,000 Kalın ve pürülan postnazal akıntı 20 29,4 15 24,2 0,000 Ödem Ödem yok 19 27,9 46 74,2 0,000 Ödem var 49 72,1 16 25,8 0,000 Şiddetli ödem 27 39,7 8 12,9 0,000 Hafif ödem 22 32,4 8 12,9 0,000 Sinüzit Sinüzit yok 25 39,1 39 62,9 0,000 Sinüzit var 43 60,9 23 37,1 0,000 Allerjik sinüzit 37 54,4 - - 0,000 Nonspesifik sinüzit 6 6,8 23 37,1 0,000
Tablo 18. Endoskobik muayene bulguları ile AR pozitifliği arasındaki
ilişki
AR POZİTİF AR NEGATİF ENDOSKOBİK MUAYENE BULGULARI n % n % Konka HT + akıntı + ödem 45 66,2 12 19,4 Akıntı + ödem 15 22,1 20 32,3 Polip 5 7,4 - - Sadece nazal deviasyon 2 2,9 23 37,1 Normal nazal endoskobi 1 1,5 7 11,3
55
Endoskobik muayene bulguları ile atopi varlığı arasındaki ilişki
incelendiğinde; Atopisi pozitif olan olgularda en sık görülen konka HT+ akıntı+
ödem (40 hasta, %66,7) iken; atopisi negatif olanlarda ise nazal deviasyondu (25
hasta, %35,7). Endoskobik muayene bulguları ile atopi varlığı arasındaki ilişki
Tablo19’da gösterilmiştir. Bu bulgulara göre atopisi olan olgularda nazal endoskobik
bulgular, atopisi olmayan olgular ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı
derecede yüksek bulundu (X²= 44,676, p= 0,050).
Tablo 19. Endoskobik muayene bulguları ile atopi varlığı arasındaki ilişki
ATOPİ (+) ATOPİ (-) ENDOSKOBİK MUAYENE BULGULARI n % n % Konka HT + akıntı + ödem 40 66,7 17 24,3 Akıntı + ödem 14 23,3 21 30 Polip 5 8,3 - - Sadece nazal deviasyon - - 25 35,7 Normal nazal endoskobi 1 1,7 7 10
Endoskobik muayene bulguları ile astım evreleri arasındaki ilişki
incelendiğinde; Hafif persistan astımlı olgularda en sık konka HT+ akıntı+ ödem;
Orta persistan astımlı olgularda da en sık konka HT+ akıntı+ ödem; Ağır persistan
astımlı olgularda ise eşit oranda konka HT+ akıntı+ ödem ve polip saptandı.
Endoskobik muayene bulguları ile astım evreleri arasındaki ilişki Tablo 20’de
gösterilmiştir. Bu bulgulara göre astım evreleri endoskobik muayene bulguları
arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptandı (X²= 35995, p= 0,000). KOAH
evreleri ile endoskobik muayene bulguları arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki
saptanmadı (X²= 4,543, p = 0,633).
56
Tablo 20. Endoskobik muayene bulguları ile astım evreleri arasındaki ilişki
HAFİF PERSİSTAN
ASTIM
ORTA PERSİSTAN
ASTIM
AĞIR PERSİSTAN
ASTIM
ENDOSKOBİK MUAYENE BULGULARI
n % n % n % Konka HT + akıntı + ödem
14 73,7 26 63,4 4 50
Akıntı + ödem 2 10,5 14 34,1 - - Polip - - 1 2,4 4 50 Sadece nazal deviasyon 1 5,3 - - - - Normal nazal endoskobi 2 10,5 - - - -
Astım evreleri ile AR septomları arasındaki ilişki incelendiğinde; Hafif
persistan astımlı olgularda en sık gözlerde sulanma, kaşıntı+ seröz burun akıntısı+
hapşırık ve gözlerde sulanma, kaşıntı+ seröz burun akıntısı; Orta ve ağır persistan
astımlı olgularda ise tüm AR semptomları gözlendi. Astım evreleri ile AR
semptomları arasındaki ilişki Tablo 21’de gösterilmiştir. Bu bulgulara göre astım
evresi arttıkça AR semptomlarınında istatistiksel olarak anlamlı derecede arttığı
tespit edildi (X²= 21,400, p= 0,002).
Tablo 21. Astım evreleri ile AR septomları arasındaki ilişki
Hafif Persistan
Astım
Orta Persistan
Astım
Ağır Persistan
Astım Allerjik rinit semptomları
n % n % n % Gözlerde sulanma, kaşıntı + seröz burun akıntısı + hapşırık
7 36,8 6 14,6 - -
Gözlerde sulanma, kaşıntı + seröz burun akıntısı
7 36,8 4 9,8 - -
Sadece burun tıkanıklığı 1 5,3 1 2,4 - - Hapşırık ve postnazal akıntı
- - 1 2,4 - -
Tüm rinit semptomları 4 21,2 29 70,7 8 100
57
Astım evreleri ile KBB muayenesinde saptanan sinüzit varlığı ve tipi
arasındaki ilişki incelendiğinde; Hafif persistan astımlı 19 olgunun 16’sında (%84,2)
sinüzit saptanmadı, 3 olguda (%15,8) allerjik sinüzit saptandı. Orta persistan astımlı
41 olgunun 26’sında (%63,4) allerjik sinüzit, 6’sında (%14,6) non spesifik sinüzit
saptandı, 9 olguda ise (%22) sinüzit saptanmadı. Ağır persistan astımlı 8 olgunun
tümünde (%100) allerjik sinüzit saptandı. Bu bulgulara göre astımın evresi arttıkça
allerjik sinüzit oranının istatistiksel olarak anlamlı derecede arttığı tespit edildi
(Pearson kikare test, p = 0,000).
Astım dereceleri ile KBB skor toplamı arasında istatistiksel olarak anlamlı
ilişki vardı (Kruskal – Wallis test, p = 0,000). Astım derecesi arttıkça KBB skor
toplamı istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu (p= 0,000) (Tablo 22).
KOAH evreleri ile KBB skor toplamı arasında ilişki olup olmadığına NPar test ile
bakıldı. Hafif KOAH grubunda 0, orta KOAH grubunda 2,3636±3,1392, ağır KOAH
grubunda 0,9310±1,6676, çok ağır KOAH grubunda ise 1,2857±1,9011 olarak
saptandı. KOAH evreleri ile KBB skor toplamı arasında istatistiksel olarak anlamlı
ilişki bulunamadı (p = 0,350).
Tablo 22. Astım evrelerinin KBB skor toplamı
Hafif per.
Astım
Orta Per.
Astım
Ağır per.
Astım
KBB skor toplamı 0,4211 ± 1,0706 5,2195 ± 3,8439 14,5 ± 4,9570
Astım hastalarında hastalığın ağırlığına göre KBB tarafından paranazal
sinüslerin değerlendirilmesi neticesinde verilen KBB skor toplamı için cut-off
değerine bakıldığında; Astım hastaları hafif persistan astım, hafif grup; orta ve ağır
astım, şiddetli grup olarak ikiye ayrıldı. KBB skor toplamının astım şiddetinin
belirlenmesinde %74 sensitivite, %95 spesivite gösterdiği cut-off değeri 2,5 olarak
saptandı. KOAH hastaları hafif-orta KOAH, hafif grup; ağır–çok ağır KOAH, ağır
grup olarak alındığında; KBB skor toplamının KOAH ağırlığının belirlenmesinde
cut-off değeri saptanamadı.
58
Şekil 16. Astım derecesi-KBB skor toplamı için ROC eğrisi
VAS skorları ile KBB skor toplamı arasında istatistiksel olarak anlamlı
ilişki vardı (Kruskal – Wallis test, p = 0,000). Hastalığın ağırlığını gösteren VAS
skoru büyüdükçe KBB skorunda istatistiksel olarak anlamlı derecede artış bulundu
(Mann – Whitney test, p<0,05 anlamlı), (Tablo 23,24).
Tablo 23. VAS skoruna göre KBB skor toplamı
VAS SKORU KBB SKOR TOPLAMI 4 0 5 0,1458 ± 0,6520 6 2,9375 ± 3,5372 7 4,7333 ± 3,1397 8 10,2941 ± 5,6543
Tablo 24. VAS skorları arasında KBB skor toplamı yönünden ilişkinin
anlamlılığı
VAS SKORLARI p 4 – 5 0,650 4 – 6 0,450 4 – 7 0,008 4 – 8 0,011 5 – 6 0,000 5 – 7 0,000 5 – 8 0,000 6 – 7 0,009 6 – 8 0,000 7 - 8 0,001
(Mann – Whitney test, p<0,05 anlamlı)
59
Waters grafisi:
Astım hastalarının 40’ında (%58,8), KOAH grubunda ise18 hastada (%29)
sinüzit saptandı (Fisher’s Exact test, p= 0,001). KBB muayenesinde allerjik sinüzit
saptanan 37 hastanın 33’de (%89,2), non spesifik sinüzit olarak değerlendirilen 29
hastanın 19’unda (%65,5) waters grafisinde sinüzit saptandı. KBB muayenesinde
sinüzit saptanmayan 64 hastanın 6’sında (%9,4) sinüzit saptandı.
Toplam Ig E
AR pozitif olguların ortalama toplam IgE değeri 155,43±150,55 iken, AR
negatif olan olguların 51,66±35,48 bulundu (t test, p = 0,000). KBB muayenesinde
saptanan sinüzit varlığı ve karekteri (allerjik, nonspesifik) ile serum ortalama toplam
IgE değeri arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki vardı (Kruskal – Wallis test, p=
0,000).
Allerjik sinüzitli olguların ortalama toplam IgE değeri 211,04±180,06 iken,
non spesifik sinüzitli olguların 75,52±51,82, sinüziti olmayan olguların 58,97±44,67
bulundu (Tablo 25).
Tablo 25. Sinüzit tiplerine göre serum ortalama total IgE değerleri
SİNÜZİT TİPİ SERUM ORTALAMA TOPLAM IgE DEĞERİ
Allerjik sinüzit Non spesifik sinüzit Sinüzit yok p
*0.000γ0.000IgE (IU) 211,04 ± 180,06 75,52 ± 51,82 58,97 ± 44,67 β0.112
*Allerjik sinüzit-non spesifik sinüzit.γ Allerjik sinüzit-sinüzit yok.β Non spesifik sinüzit -sinüzit yok. Mann – Whitney test, p<0.05.
Sigara kullanımı ile serum ortalama toplam IgE değeri arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık saptandı (Kruskal–Wallis test, p = 0,000). Bu farkın nereden
kaynaklandığını bulmak için Mann – Whitney testi uygulandı. Gruplar arasındaki
serum ortalama toplam IgE değerleri arasındaki farkın sigara kullanmayanlardan
kaynaklandığı anlaşıldı (Tablo 26).
60
Tablo 26. Sigara kullanım şekline göre serum ortalama toplam IgE değerleri
SİGARA KULLANMA DURUMU SERUM
ORTALAMA TOPLAM IgE DEĞERİ
Sigara kullanmayanlar
Sigara kullananlar
Sigarayı kullanıp
bırakanlar p
*0.000γ0.426IgE (IU) 152,11 ± 150,03 59,29 ± 66,92 57,00 ± 36,43 β0.000
* Sigara kullanmayanlar-sigara kullananlar.γ Sigara kullananlar-sigarayı kullanıp bırakanlar.β Sigara kullanmayanlar - sigarayı kullanıp bırakanlar. Mann – Whitney test, p<0.05.
61
5. TARTIŞMA
Astım alt hava yollarının kronik inflamasyonu ve hiperreaktivitesiyle
seyreden genellikle reversibl bronş obstriksiyonu olarak tarif edilir. AR ise üst hava
yollarının artmış IgE’ye bağlı olarak gelişen kronik inflamasyonudur. Her iki
tanımda da ortak terminoloji hava yollarındaki kronik inflamasyondur. Bu nedenle
astım ve AR, solunum yolunda aslında tek bir hastalığın farklı evrelerdeki belirtileri
olarak kabul edilmektedir. Çok sık görülen astım ve rinit birlikteliği çoğu zaman “tek
hava yolu hastalığı” veya “birleşik hava yolu hastalığı” gibi tanımlanır. Bu şekilde
adlandırılmalarının nedenleri arasında benzer epidemiyolojik veriler ve risk
faktörlerinin saptanması yine gözlenen benzer patogenez ve tedavi verileri kadar
önemli kanıtlardır (3).
Yapılan epidemiyolojik çalışmalarda hava yollarının kronik inflamatuar
hastalıkları olan astım ve AR aynı hastada birlikte görüldüğü saptanmıştır. Astım
sadece AR ile birlikte değil diğer üst solunum yolu patolojileri olan sinüs patolojileri
ve nazal polip ile de birlikte bulunmaktadır (4-7).
Birçok klinik çalışmada gösterilmiştir ki astım ve AR’den birinin tedavi
edilmesi diğer hastalıktada düzelmeye neden olmaktadır (101,142-153). .
Kronik rinosinüzit ve nazal polipin farmakolojik veya cerrahi tedavisi astım
semptomlarında belirgin düzelmelere neden olmaktadır (130,138,142,154-160).
Bronşial hastalıklarda nazal etkilenme sadece astım hastalığında
olmayabilir. KOAH hastalarında üst solunum yolu semptomlarının sık olduğuna dair
kanıtlar mevcuttur (8,9). KOAH hastalarında sıklıkla nazal inflamasyon
bulunmaktadır (10-12). Üst hava yolu hastalığının tedavisi KOAH hastalarının sağlık
durumunda düzelmeye neden olmaktadır (13).
Üst ve alt hava yolları anatomik olarak birbirinin devamıdır, tek bir ünite
gibi fonksiyon görür ve toksik gazlara benzer yollarla yanıt verir (161). Astım ile AR
arasında allerjik stimülasyon ortak iken; KOAH’da üst ve alt solunum yollarını
etkileyen ortak faktör sigaradır. Sigara tüm hava yolunu etkilemektedir (12).
Astım olgularının ortalama %75’inde AR, %80’inde rinit olduğu
bildirilmektedir (3). Daha ayrıntılı bir nazal öykü ve fizik muayene yapıldığında
62
astımlıların >%95’inde AR semptomları olduğu görülmektedir (162). AR’li
hastaların %20-50’sinde klinik olarak astım bulunmaktadır. Sıklıkla astım
başlangıcından önce rinit görülmekte ve astım gelişme risikinin yaklaşık 3 kat
arttırmaktadır (101).
ISAAC çalışmasında, astımlı çocukların 1/3’ünde rinokonjoktivit ile ilişkili
semptomların olduğu görüldü (163). Ülkemizde ise astımlı çocukların %58.8 ile
%60’ında AR ile ilişkili semptomlar bulunmuştur (164,165). Yetişkinlerde yapılan
çalışmalarda, astımlı hastaların %30 ile %90’nında AR görülmektedir (166-171).
Astım hastası olan 99 kişinin 10 yıl takip edildiği bir diğer çalışmada ise hastaların
%50’sinde rinit geliştiği görülmüştür (172). Fakat AR’si olan hastaların izlendiği
diğer bir çalışmada ise hastaların %10.5’inde astım gelişirken, riniti olmayanların
sadece %3.6’sında astım geliştiği tespit edilmiştir (173). Bizim çalışmamızda ise 68
astım hastasının 66’sında (%97,1) oranında AR tespit ettik.
AR ağırlığı ile astımın şiddeti arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalarda, AR
ağırlığının astım şiddeti ile korele olduğu ve AR’si kontrol altında olmayan
hastalarda astımında kontrol altında tutulamadığı görüldü (172,174-176). Buna
karşın ülkemizde yapılan bir çalışmada astım şiddeti ile AR arasında istatistiksel
açıdan anlamlı bir fark saptanmamıştır (177). Çalışmamızda astım evresi arttıkça AR
semptomlarında ve endoskobik muayene bulgularında da artış saptandı. Ağır
persistant astım grubundaki hastalarda tüm AR semptomları mevcuttu.
Astım ve AR birlikteliğinde görülen nazal semptomların sıklığı
değişmektedir. Burun tıkanıklığı, burun akıntısı, baş ağrısı, gözlerde sulanma-kaşıntı
gibi semptomların allerjik astımlı hastalarda kontrol grubuna göre yüksek oranda
görülmektedir (8,176,178-180). Nazal semptomların şiddetinin değerlendirildiği
çalışmalarda, semptomlara ağırlığına göre 0-10 arasında puanların verildiği VAS
skoru kullanılmaktadır. Bu çalışmalarda nazal semptomların şiddeti 1.8 ile 5.2
arasında tespit edilmiştir (176,178). VAS skorunun 0 ile 5 arasında puanlandığı bir
çalışmada ise ortalama VAS skoru 3 olarak bulunmuştur (179). Çalışmamızda, astım
hastalarının %88,2’sinde nazal septomlar vardı. En sık görülen nazal semptomlar
gözlerde sulanma-kaşıntı, burun tıkanıklığı ve seröz burun akıntısıydı. Hastalarımızın
nazal semptom şiddetini belirlemek için 0-10 arasında puan verdik. Astım
63
hastalarında ortalama VAS skorunu 6,49±1,22 olarak bulduk. VAS skorunun astım
şiddetini belirlemedeki cut off değerini 5,5 olarak saptadık. VAS skoru arttıkça
hastaların ortalama tomografi skorunda da istatiksel olarak anlamlı derecede artış
olduğunu gördük.
Genel populasyonda sinüzit prevalansı %15-18’dir (128). Astım
hastalarında sinüzit varlığını inceleyen çalışmalarda %43.3 ile 50 arasında
değişmektedir (181-184). Ülkemizde astım ile sinüzit birlekteliğini gösteren
çalışmalarda ise oran %40-55,4 olarak bildirilmektedir (123,177,185,186).
Çalışmamızda astım hastalarının %60,9’unda sinüzitin olduğunu ve bu hastalarında
%86.04’ünde sinüzitin allerjik karakterde gösterdiğini saptadık. Endoskopik
muayenelerinde ise ince ve berrak postnazal akıntıyı, kalın ve pürülan postnazal
akıntıya göre daha yüksek oranda bulduk.
Sinüzit şiddeti ile astım şiddeti arasındaki ilişkiyi inceleyen literatürde
birçok çalışma vardır. Bu çalışmalardan biri Ramadan ve ark. (187) tarafından
yapılmıştır. Bu çalışmada erişkin astım hastalarında çekilen koronal sinüs
tomografileri ile Lund Mackay derecelendirme sistemini kullanarak sinüs
hastalığının ağırlığı incelenmiştir. Allerjik astımlı olgularda ortalama tomografi
skorunu 12, nonallerjik olgularda ise 6 olarak bulunmuştur. Astım derecesi ile sinüzit
ağırlığı arasında ilişki tespit etmişler. Astım şiddeti ile sinüzit ağırlığı arasında ilişki
olduğu birçok çalışmada gösterilmiştir (177,187). Ferrante ve ark. (182), sinüziti
olan ve olmayan astımlı hastalarda solunum fonksiyonlarında astım ağırlığı açısından
istatiksel olarak anlamlı bir farklılık olmadığını belirtirken, Brinke ve ark. (184) ise
sinüs hastalığının derecesi ile tomografi görüntüleri, rezidüel volüm ve gaz transferi
arasında direkt bir ilişki olduğunu bildirmektedirler. Çalışmamızda Ramadan ve ark’ı
gibi Lund Mackay derecelendirme sistemini kullandık. Astım derecesi arttıkça
sinüzit saptama oranımız, endoskobik olarak sinüzit bulgularımız ve KBB skor
toplamımız istatiksel olarak anlamlı derecede artış gösterdi. Astım hastalarında KBB
skor toplamını 4,9706±5,3336 olarak bulduk, bu oran Ramadan ve ark.’ nın oranına
yakındı. Astım ağırlığını göstermede KBB skor toplamının cut off değerini 2,5 olarak
tespit ettik.
64
Nazal polipin genel populasyonda prevalansı %2-4’dür, astımlı hastalarda
ise görülme sıklığı %3.8-32 arasındadır (177,185,188-190). Bu çalışmalarda olduğu
gibi bizim çalışmamızda nazal polip saptanan olgu sayıları ve oranları AR’ye göre
istatiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu. Nazal polip olan astım grubunda
hastalık daha ağır seyretmekte ve steroid tedavisine dirençli olduğu görülmektedir
(188). 5 astımlı olguda (%7,4) nazal polip saptadık Çalışmamızda polipli olguların
%80’i ağır persistant astım grubundaydı.
Sinüs patolojisi olan kişilerde bilgisayarlı tomografi ve standart
radyografinin tanı değerinin karşılaştırıldığı çalışmalarda, standart radyografinin
özellikle maksiller sinüs dışındaki sinüs patolojilerinde yetersiz kaldığı ve
bilgisayarlı tomografinin tercih edilmesi gerektiği vurgulanmıştır (191-195). Haşim
B. ve ark. (177) tarafından yapılan çalışmada da Water’s grafisi sinüs patolojilerini
saptamada yetersiz bulunmuştur. Bizde benzer şekilde Water’s grafisinde BT’ye göre
yetersiz bulgular tespit ettik.
Astımlı hastaların paranazal sinüs tomografilerinde patolojik bulgular çeşitli
oranlarda olabilir. Bresciani ve ark.(196), 69 astımlı hastayı inceledikleri
çalışmalarında hastaların %90’nına yakınında anormal paranazal sinüs CT bulguları
ve ağır astımlıların hemen hemen tamamında sinonasal etkilenim tespit etmişler.
Bizim çalışmamızda da benzer şekilde astım hastalarının >%90’nında anormal
paranazal sinüs BT bulguları tespit ettik. Çalışmamızda da astım ağırlığı arttıkça
paranazal sinüs tomografilerinin değerlendirilmesinde istatiksel olarak daha fazla
oranda sinonasal etkilenim tespit ettik. Anormal paranazal sinus radyografi bulguları
astım hastalarının %52-87’sinde görülmektedir (197-199). Çalışmamızda astım
hastalarının %58.8’inde anormal paranazal sinus grafisi bulguları tespit ettik.
Literatürde astım hastalarında nazal obstrüksiyonun ve nazal açıklığın
değerlendirildiği çalışmalarda; akustik rhinometrede artma (obstrüktif patern), nazal
mukozal kabarıklık ve buna bağlı olarakta nazal açıklıkta azalma görülmektedir
(176,178,179). Çalışmamızda da bu çalışmalara benzer şekilde astım hastalarının
%64,6’sında akustik rhinomanometrede obstrüktif patern, hastaların ortalama sağ ve
sol nazal rezistans değerlerinde artış saptadık. Ayrıca sağ nazal rezistans değerinin
65
astım şiddetini belirlemede cut off değerini 0,4150; sol nazal rezistans değerinin
astım şiddetini belirlemede cut off değerini ise 0,4450 olarak tespit ettik.
Astımlı hastaların atmosfer havasında bulunan allerjenlere duyarlılaşma
oranlarına bakıldığında ev tozu akarlarına duyarlılaşmanın en fazla olduğu dikkati
çekmektedir. Ülkemizde yapılan çalışmaların önemli bir bölümünde akarlar %26,7-
97,8 arasında değişen oranlarda en sık rastlanan allerjenler olmuştur. Bazı
çalışmalarda ise polenler %39-78,1 arasında değişen oranlarda en sık rastlanan
allerjenler olmuştur (186). Çalışmamızda prick testinde en yüksek oranda saptanan
allerjenler mite1 ve mite 2 olarak tespit ettik.
Astım hastalarında semptomların başlamasına, atak oluşumuna yol açan çok
çeşitli tetikleyici faktörler vardır. Montnemery ve ark. (8) tarafından güney İsveçli
8469 erişkini inceledikleri soru bazlı çalışmada üst hava yolu semptomları ile astım,
kronik bronşit-amfizem birlikteliğinin prevelansı araştırılmış. Bu çalışmada astım
hastalarında tetikleyici faktör olarak en sık polen, kimyasal maddeler ve sigara
dumanı tespit edilmişdir. Uzaslan ve ark. (200) tarafından yapılan çalışmada 151
astım hastasında allerjen duyarlılıklarını inceledikleri çalışmada tozlu ortam, duman,
polenler semptomlarda artmaya yol açan en sık etkenler olarak saptanmıştı. Bizde
polen, kimyasal maddeler, sigara dumanı ve ev tozunu en sık tetikleyici faktörler
olarak bulduk.
Uzaslan ve ark. (200), 151 astım hastasının %39,7’sinde ailesinde astım
öyküsü tespit ettiler. Serum IgE düzeyi astım ve AR olan kişilerde yüksek
bulmuşlardır. Çalışmamızda ise astım hastalarının 59’unda (%86,7) ailesel astım
öyküsü mevcuttu. Astım grubunda 44 hastada (%64,7) serum IgE düzeyini yüksekti.
Literatürde KOAH hastalarında görülen nazal semptomların sıklığı ile ilgili
yapılmış az sayıda çalışma vardır. Montnemery ve ark. (8) KOAH hastalarının %
40’ında belirgin nazal semptomlar tespit etmişlerdir. Hem nazal semptomlar hemde
kombine nazal ve bronşial hastalık sigara içenlerde içmeyenlere göre daha yüksek
oranda bulundu. Aynı çalışmada astım hastalarında bu oran %46 idi. Sonuç olarakta
nazal semptomların sıklıkla sigara içimi ve KOAH ile birlikte olduğunu belirtmişler.
Roberts ve arkadaşlarının çalışmasında (9), Londra’da 61 KOAH hastasında kronik
nazal semptomların prevalansını ve KOAH hastalığının ağırlığı ile nazal
66
semptomların ilişkisini inceledikleri çalışmada; hastaların %75’inde nazal
semptomlar mevcuttu. Sonuç olarak nazal semptomlar da artışın KOAH kliniğinde
ağırlaşma ile birlikte olduğununu tespit etmişlerdi. Nihlen ve ark. tarafından yapılan
diğer bir soru bazlı çalışmada (10), KOAH hastalarının %43’ünde nazal semptomlar
tespit etmişlerdir. Hurst ve ark. (201) tarafından yapılan çalışmada 65 KOAH
hastasında üst solunum yolu semptomları ve bunların yaşam kalitesine olan etkileri
araştırılmıştır. Hastaların %88’inde nazal semptomlar tespit edilmiştir. Çalışmamızda
ise 62 KOAH hastasının 32’sinde (%51,6) nazal semptomlar vardı. Çalışmamızda
astım hastalarında ise nazal semptomları %88,2 oranında saptadık. Astım
hastalarında görülen nazal semptom oranları KOAH hastalarına göre istatistiksel
olarak anlamlı derecede yüksekti.
KOAH hastalarının büyük bir kısmında inflamasyon sigara içimiyle
başlamaktadır. Sigara dumanına kronik maruziyet nazal ve sinüs epitelinde hasara
yol açarak üst hava yollarında patolojiye yol açmaktadır. Maeseno ve ark. (202), 191
kişiyi kapsayan çalışmalarında, sigara içenlerde kronik rinit semptomlarının daha
fazla olduğunu, paket/yıl olarak sigara tüketimi arttıkça kronik rinit prevelansının
arttığını göstermişlerdi. Bu konuda yapılmış diğer bir çalışma Turkeltaub ve ark.
(203) tarafından yapılmış olan NHANES II çalışmasıdır. Bu çalışmada sigara
içiminin artmış kronik rinit prevelansıyla ilişkisi tespit edilmiştir. Sonuç olarak
yüksek oranda sigara içiminin ortak hava yolu hastalığı gelişiminde özelliklede
KOAH-rinit birlikteliğinde en önemli risk faktörü olduğunu belirtmişlerdir.
Çalışmamızdada 62 KOAH hastasının 58’inde (%93,5) sigara içim öyküsü vardı ve
bunların paket/yıl olarak ortalama sigara tüketimi çok yüksekti (67,80±25,07).
KOAH hastalarında en sık raporlanan nazal semptomlar burun akıntısı,
burun tıkanıklığı hapşırık ve baş ağrısıdır (8,9,180,201). Bizim çalışmamızda da
benzer şekilde en sık görülen nazal semptomu burun akıntısı, ikinci sık semptomu ise
burun tıkanıklığı olarak tespit ettik.
Literatürde KOAH hastalarında görülen nazal semptomların şiddetinin
çalışıldığı çalışmalardan biri G. Hens ve arkadaşlarına aittir (180). Bu çalışmada
KOAH hastalarında kontrol grubundaki hastalara göre daha fazla nazal semptom
skoru tespit edilmişti (KOAH grubunda VAS skorunu: 2,09±0,49,kontrol grubunda
67
ise 1,19±0,47). Astım hastalarında da kontrol grubundaki hastalara göre daha fazla
nazal semptom skoru tespit edilmiş (VAS skorunu astım hastalarında 3,77±0,56,
astım kontrol grubunda ise 0,52±0,25). Bizim çalışmamızda ise KOAH grubunda
VAS skorunu 5,63±0,75, astım grubunda ise 6,49±1,22 olarak bulduk. VAS
skorunun astım ağırlığını belirlemede cutoff değeri 5,5 iken, VAS skorunun KOAH
ağırlığını belirlemede cutoff değerini ise tespit edemedik.
Literatürde KOAH hastalarında sinüzit sıklığının araştırıldığı az sayıda
çalışma vardır. Bu çalışmalardan biri Van Manen ve ark. tarafından yapılmıştır
(204). Bu çalışmada 290 KOAH hastası ile aynı yaş grubunda herhangi bir akciğer
hastalığı olmayan 421 kontrol hastası karşılaştırılmış. KOAH hastalarında sinüzit
sıklığını %12,4, kontrol grubunda ise %2,5 olarak bulmuşlar. Sonuç olarakta
KOAH’lı hastalarda sinüzit sıklığının yüksek olduğunu belirtmişlerdir. Diğer bir
çalışmada Ragap ve ark. (205) kronik rinosinüziti olan hastalarda alt solunum yolu
hastalığını araştırmışlar. Hastaların %36’sında küçük hava yolu hastalığı tespit
etmişler. Kronik nazal semptomların KOAH ve küçük hava yolu hastalığı ile ilişkili
olduğunu belirtmişlerdir. Biz çalışmamızda KOAH hastalarının 23’ünde (%37,1)
sinüzit tespit ettik, ayrıca bu hastaların ayrı ayrı paranazal sinüslere göre ve toplam
sinüzit skorunu yüksek olarak bulduk, bu hastalarda endoskobik olarak kalın ve
pürülan postnazal akıntıyı ince ve berrak postnazal akıntıya göre daha yüksek oranda
bulduk. Bu hastalardaki sinüzit şeklinin alerjik mi? yoksa nonspesifik mi? olduğunu
araştırdığımızda sinüzit tipinin büyük oranda nonspesifik karekterde olduğunu
gördük.
KOAH hastalarında kronik nazal semptomların varlığı azalmış nazal açıklık
ile ilişkilidir ve sigara içimi nazal hava yolu rezistansını arttırır (206). KOAH
hastalarında nazal açıklığın değerlendirildiği Hurst ve ark. (207) tarafından yapılan
çalışmada; spirometri kullanarak büyük hava yollarındaki akım özellikle FEV1 ile,
nazal açıklık ise akustik rhinometre kullanılarak 51 stabil KOAH hastasında
araştırılmış. Kronik nazal semptomların varlığının belirgin olarak nazal açıklıktaki
azalma, nazal obstrüksiyonda ve nazal kabarıklıktaki artma ile ilişkili olduğunu,
nazal açıklıktaki azalmanın ise KOAH hastalarındaki hava akımı obstrüksiyonunun
derecesi ile ilişkili olduğunu bulmuşlardır. Bizde çalışmamızda nazal hava yolu
obstrüksiyonunu ve nazal açıklığı akustik rhinomanometre ile değerlendirdik.
68
Hastalarımızın 29’unda (%46,7) akustik rhinomanometrede obstrüktif patern tespit
ettik, bizim KOAH hasta grubumuzun %80,7’si ağır ve çok ağır grubundan
oluşmaktaydı. Fakat hastalarımızda sağ ve sol nazal rezistans değerinin KOAH
ağırlığını belirlemede cut off değerini tespit edemedik.
KOAH hastalarında nazal endoskobi bulguları değişkendir. Hens ve
ark.(180) tarafından yapılan çalışmada nazal endoskobide inflamasyonu gösteren
parametreler olan konjesyon, sekresyon ve polipi allerjik astımlı, nonallerjik astımlı
ve KOAH’lı hastalarda kontrol gruplarına göre yüksek oranda buldular. Ayrıca astım
hastalarındaki bulgular KOAH hastalarına göre belirgin oranda yüksekti.
Çalışmamızda Hens ve arkadaşlarına benzer şekilde nazal endoskobi bulgularını
astım hastalarında KOAH hastalarına göre istatiksel olarak anlamlı derecede yüksek
oranda bulduk.
Hens ve arkadaşları (180) çalışmalarında KOAH hastalarının sadece 1’inde
nazal polip olduğunu göstermişlerdi. Çalışmamızda ise KOAH hastalarında nazal
polip tespit edemedik. Olgu sayımız daha fazla olsaydı daha objektif bir sonuç elde
edebilirdik.
AR ve KOAH birlikteliği hakkında literatürde çok az çalışma vardır.
Montnemery ve ark. (8) tarafından yapılan çalışmada KOAH hastalarının %18.1’de
AR tespit edilmiştir. Biz ise çalışmamızda %3.2 oranında AR tespit ettik.
69
6. SONUÇ
Çalışmamızda bugüne kadar çok çalışılmamış ve yeterli bilgilerin olmadığı
KOAH hastalarındaki üst solunum yollarındaki patolojileri değerlendirmek ve astım
ile KOAH hastalarındaki üst solunum yolu patolojilerini karşılaştırmayı amaçladık.
Çalışmamızda astım grubunda KOAH grubuna göre nazal semptomlarda,
allerjik rinit, sinüzit, nazal polip, nazal endoskobi bulgularında, akustik
rhinomanometredeki obstrüktif patern sıklığında, sağ ve sol nazal rezistans
değerlerinde, KBB skor toplamında, nazal semptomların VAS skorunda istatiksel
olarak anlamı yükseklik tespit ettik. Bu farkın nedeni; astım ile KOAH
hastalıklarının patogeneziyle, inflamasyon profiliyle tamamen farklı hastalıklar
olması ve KOAH hastalarında hastaların şiddetli alt solunum yolu semptomları
nedeniyle nazal semptomları önemsememesi veya farkına varmaması olabilir.
Çalışmamızda KOAH grubunda elde edilen değerlerin astım grubuna göre
düşük olmasına rağmen normal populasyondaki değerlerden ise anlamlı derecede
yüksek olduğunu saptadık.
Sonuçlarımız astım hastalarında “Ortak hava yolu hipotezi” ni destekledi.
Çalışmamızın sonuçları KOAH hastalarında da “Ortak hava yolu hipotezi”nin geçerli
olabileceğini gösterdi.
Çalışmamızın eksik noktası normal popülasyonu değerlendirebilmek için
kontrol grubu (normal sağlıklı bireyler) olmamasıydı.
KOAH hastalarında üst solunum yolu patolojilerini göstermek için daha
geniş hasta gruplarında ve normal populasyon ile karşılaştırma yapılacak ileri
çalışmalara ihtiyaç vardır. Astım hastalarında olduğu gibi KOAH hastalarında da üst
solunum yolu patolojilerinin saptanıp tedavi edilmesi KOAH kliniğinde düzelmeye
yol açacaktır
70
7. ÖZET
Yaptığımız bu prospektif çalışmadaki amacımız KOAH hastalarındaki üst solunum yollarındaki patolojileri değerlendirmek, ortak hava yolu teorisinin KOAH içinde geçerli olup olmadığını belirlemek ve bronşial astım ile KOAH hastalarındaki üst solunum yolu patolojilerini karşılaştırmaktı.
Çalışmamıza 68 astım ve 62 KOAH hastası alındı. Tüm hastalara demografik özellikleriyle, hastalıklarıyla ve üst solunum yolu semptomlarıyla ilgili sorular soruldu. SFT, prick testi, KBB konsultasyonu, Water’s grafisi, paranazal sinüs tomografisi, nazal endoskobi, rhinomanometre uygulandı. Serum IgE ve eozinofil değerlerine bakıldı. Üst solunum yolu semptomlarının şiddeti VAS skoru, paranazal sinüs tomografisi Lund–Mackay skorlama sistemi ile değerlendirildi.
Astım hastalarının %97.1’inde, KOAH hastalarının %3.2’sinde AR, astım hastalarının %88.2’sinde, KOAH’lıların %51.6’sında nazal semptomlar vardı (sırasıyla p=0,000, p=0,022). Rhinomanometride astım hastalarının %65,5’inde KOAH’lıların %46,8’inde obstrüktif patern saptandı (p= 0,000). Ortalama sağ nazal rezistans değerleri; astım grubunda 0,5628±0,2767 ve KOAH grubunda 0,3812±0,1806 (p=0,007), ortalama sol nazal rezistans değerleri; astım grubunda 0,6022±0,5181, KOAH grubunda 0,3723±0,1286 olarak bulundu (p=0,030). Nazal endoskobide astım hastalarının %95,6’sında, KOAH’lıların %90,3’ünde patolojik bulgular vardı. Astım hastalarının %72,1’inde, KOAH’lıların %27,4’ünde postnazal akıntı (p=0,000), astımlıların %72.1’inde, KOAH’lıların %25.8’inde nazal ödem (p=0,000), astımlıların %60,9’unda, KOAH’lıların %37,1’inde sinüzit saptandı (p=0,000). Nazal polip yalnızca astım hastalarında saptandı (%7,4). KBB skor toplamı astım grubunda 4,9706±5,3336, KOAH grubunda 1,2903±2,0913 (p= 0,000), VAS skoru ortalaması astım grubunda 6,49±1,22, KOAH grubunda ise 5,63±0,75 olarak bulundu (p= 0,000).
Sonuç olarak KOAH grubunda elde edilen değerlerin astım grubuna göre düşük olmasına rağmen normal populasyondaki değerlerden anlamlı derecede yüksek olduğunu saptadık. Çalışmamız, “Ortak hava yolu hipotezi”ni astım hastalarında desteklerken, KOAH için de geçerli olabileceğini gösterdi.
Anahtar sözcükler: Bronşial astım, KOAH, üst hava yolu patolojileri, ortak hava yolu teorisi.
71
8. SUMMARY
The aim of this study is to evaluate the pathology of upper airways in COPD, to determine “one linked airway disease” theory being valid for COPD, and to compare the pathologies of upper airways between asthma and COPD. Sixty eight asthmatic patients and sixty two COPD patients were admitted to the study. The demographic properties of the patients, their anamnesis and the symptoms related to upper airways were recorded. Pulmonary function tests, skin prick test, the consultation of EAR, Nose Throat, Water's graphy, chest graphy, paranasal sinus tomography, nasal endoscopy and rhinomanometry were done for each patient. The assessment of the degree of upper airway symptoms and paranasal sinus tomography were done with VAS score and Lund-Mackay score, respectively.
AR was seen in 97,1% of asthma patients, and 3,2% of COPD patients (p=0.000,). 88,2% of asthma patients and 51,6% of COPD patients had nasal symptoms (p=0.022). There was an obstructive pattern in rhinomanometry of asthma patients (65,5%) and COPD patients (46,8%) (p=0,000). The mean value of right nasal resistance is 0,5628±0,2767 for asthma and 0,3812±0,1806 for COPD (p=0,007). The mean value of left nasal resistance is 0,6022±0,5181 for asthma and 0,3723±0,1286 for COPD patients (p=0.030). There were pathologic lesions in the nasal endoscopy of asthma (95,6%) and COPD (90,3%). 72,1% of asthma patients and 27,4% of COPD patients had post nasal drip (p=0,000). 60,9% of asthma patients and 37,1% of COPD patients had nasal edema (p=0,000), Nasal polyp is seen only in asthma patients (7,4%). The mean value of ENT sinus scores was 4,9706±5,3336 for asthma and 1,2903±2,0913 for COPD (p= 0,000). The mean value of VAS scores were found as 6,49±1,22 for asthma and 5,63±0,75 for COPD (p= 0,000).
In addition, the values gotten from the study for COPD are lower than the values of asthma, but higher than the values of normal population. It is found that “one linked airway disease” theory supports for the asthma patients. This theory also showed that it can be valid for COPD patients.
Key words: asthma, COPD, upper airways pathologies, one linked airway disease theory.
72
9. KAYNAKLAR
1. Toraks Derneği Bronş Astımı Grubu: Ulusal Astım Tanı ve Tedavi Rehberi. Toraks Dergisi: Cilt 1, Ek 1. Nisan 2000.
2. Toraks Derneği KOAH Çalışma Grubu: Kronik Obstriktif Akciğer Hastalığı Tanı ve Tedavi Rehberi. Toraks Dergisi. Cilt1, Ek 2. Ağustos 2000.
3. Bousquet J, Van Cauwenberge P, Khaltaev N. Aria Workshop Group; World Health Organization. Allergic Rhinitis and its Impact on Asthma. J Allergy Clin Immunol 2001; 108 (Suppl): 147-334.
4. Türktaş H, Türktaş İ. Astma. 1.baskı. Ankara Bozkır Matbaacılık, 1998.
5. Vignola AM, Chanez P, Godard P, Bousquet J. Relationship between rhinitis and asthma. Allergy 1998; 53:833-9.
6. Rachelefoky GS, Katz BM, Siegel SC. Chronic sinus disease with associated reactive airway disease in children. Pediatrics 1984; 73:526-9.
7. Slavin RG. Asthma and sinusitis. J Allergy Clin Immunol 1992; 90:524-7.
8. Montnemery P, Svensson C, Adelroth E, Lofdahl CG, Andersson M, Greiff L, et al. Prevalence of nasal symptoms and their relation to self-reported asthma and chronic bronchitis/ emphysema. Eur Respir J 2001; 17:596–603.
9. Roberts NJ, Loyd-Own SJ, Rapado F, Patel IS, Wilkinson TMA, Donaldson GC, et al. Relationship between chronic nasal and respiratory symptoms in patients with COPD. Respiratory Medicine 2003; 97:909–1004.
10. Nihlen U, Andersson M, Lofdahl CG, Persson CGA, Montnemery P, Greiff L. Nasal neutrophil activity and mucinous secretory responsiveness in COPD. Clin Physiol Funct Imaging 2003; 23:38–42.
11. Vachier I, Vignola AM, Chiappara G, Bruno A, Meziane H, Godard P, et al. Inflammatory features of nasal mucosa in smokers with and without COPD. Thorax 2004; 59:303–7.
12. John R. Hurst, Tom MA. Wilkinson, Wayomi R. Perera, Gavin C. Donaldson and Jadwiga A. Wedzicha. Relationships Among Bacteria, Airway, Lower Airway, and Systemic Inflammation in COPD. Chest 2005; 127:1219-26.
13. Jung-Soo Kim, Bruce K. Rubin. Nasal and Sinus Inflammation in Chronic Obstructive Pulmonary Disease. COPD: Journal of Chronic Obstructive Pulmonary Disease; 4:163–6.
14. Pauwels RA, Buist AS, Calverley PM, Jenkins CR, Hurd SS. Global strategy for the diagnosis, management, and prevention of chronic obstructive pulmonary disease. NHLBI/WHO Global Initiative for Chronic Obstructive Lung Disease (GOLD) Workshop summary. Am J Respir Crit Care Med 2001; 163: 1256-76.
15. Global Strategy for Asthma Management and Prevention NIH Publication No 02-3659 Issued January, Updated 2005 from the 2004 document.
16. Orie NGM, Sluiter HJ, De Vries K, Tammeling GJ, Witkop J. The host factor in bronchitis. In: Orie NGM, Sluiter HJ, (eds.) Bronchitis. Assen, The Netherlands. Royal Van Gorcum 1961: pp. 43-59.
73
17. Postma DS, Boezen HM. Rationale for the Dutch hypothesis. Allergy and airway hyperresponsiveness as genetic factors and their interaction with environment in the development of asthma and COPD. Chest 2004; 126: 96-104.
18. Barnes PJ. Against the dutch hypothesis: Asthma and chronic obstructive pulmonary diseases. Am J Respir Crit Care Med 2006; 174: 240-43.
19. Vestbo J. Epidemiology, In: Voelkel NF, MacNee Weds. Chronic obstructive lung diseases, Hamılton: BC Decker Inc; 2002,p,41-55.
20. Kocabaş A. Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığı: Epidemiyoji ve doğal gelişim. In: Umut S, Erdinç E, eds. Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığı, İstanbul: Toraks Kitapları: 2000.p 8-25.
21. Chapman KR, Tashkin DP, Pye DJ. Gender bias in the diagnosis of COPD. Chest 2001; 119: 1691–5.
22. Satcher D. A Report of the Surgeon General 2001: Women and Smoking. US department of health and human services. Available from http://www.cdc.gov/tobacco/ sgr/sgr forwomen/pdfs/ataglance.pdf (Accessed 30 April 2003).
23. Court CS, Cook DG, Strachan DP. Comparative epidemiology of atopic and non-atopic wheeze and diagnosed asthma in a national sample of English adults. Thorax 2002; 57: 951–7.
24. Sanford AJ, Silverman EK. Chronic Obstructive pulmonary disease. Susceptibility factors for COPD the genotype-environment interaction. Thorax 2002; 57:736-41.
25. Yunginger JW, Reed CE, O’Connell EJ, Melton LJ , O’Fallon WM, Silverstein MD. A community-based study of the epidemiology of asthma. Incidence rates, 1964–1983. Am Rev Respir Dis 1992; 146: 888–94.
26. Bjornson CL, Mitchell I. Gender differences in asthma in childhood and adolescence. J Gend Specif Med 2000; 3: 57–61.
27. NHLBI – National Heart, Lung, and. Blood Institute. Morbidity& mortality: chartbook on cardiovascular, lung, and blood diseases. Bethesda, MD: US Department of Health and Human Services, Public Health Service, NIH, 2002. Available from http://www.nhlbi.nih.gov/resources/docs/02 chtbk.pdf (Accessed20 January 2003).
28. Feenstra TL, Van Genugten ML, Hoogenveen RT, Wouters EF, Rutten-Van Molken MP. The impact of aging and smoking on the future burden of chronic obstructive pulmonary disease: model analysis in the Netherlands. Am J Respir Crit Care Med 2001; 164: 590–6.
29. Burrows B, Martinez FD, Halonen M, Barbee RA, Cline MG. Association of asthma with serum IgE levels and skin-test reactivity to allergens. N Engl J Med 1989; 320: 271-727.
30. Sears MR, Burrows B, Flannery EM. Relation between airway responsiveness and serum IgE in children with asthma and in apparently normal children. N Engl J Med 1991; 325: 1067–71.
31. Association Asthme & Allergies. Occupational asthma dicitionnaire des allerge`nes. Palmare`s 2002 des Hospitaux.
32. Peden DB. Influences on the development of allergy and asthma. Toxicology 2002; 181–182: 323–8.
33. Hansel TT, Barnes PJ. An atlas of chronic obstructive pulmonary disease. Boca raton; the parthenon publishing group:2004.
74
34. Oxman AD, Muir DC, Shannon HS, Stock SR, Hnizdo E, Lange HJ. Occupational dust exposure and chronic obstructive pulmonary disease. A systematic overview of the evidence. Am Rev Respir Dis 1993; 148: 38–48.
35. Dennis RJ, Maldonado D, Norman S, Baena E, Martinez G. Woodsmoke exposure and risk for obstructive airways disease among women. Chest 1996; 109: 115–9.
36. Schwartz J, Gold D, Dockery DW, Weiss ST, Speizer FE. Predictors of asthma and persistent wheeze in a national sample of children in the United States. Association with social class, perinatal events, and race. Am Rev Respir Dis 1990; 142: 555–62.
37. Barker DJ, Godfrey KM, Fall C, Osmond C, Winter PD, Shaheen SO. Relation of birth weight and childhood respiratory infection to adult lung function and death from chronic obstructive airways disease. BMJ 1991; 303: 671–5.
38. Gold DR, Tager IB, Weiss ST, Tosteson TD, Speizer FE. Acute lower respiratory illness in childhood as a predictor of lung function and chronic respiratory symptoms. Am Rev Respir Dis 1989; 140: 877–84.
39. Shahar E, Folsom AR, Melnick SL, Tockman MS, Comstock GW, Gennaro V, et al. Dietary n-3 polyunsaturated fatty acids and smoking-related chronic obstructive pulmonary disease. Atherosclerosis Risk in Communities Study Investigators. N Engl J Med 1994; 331: 228–33.
40. Jeffery P, Holgate S, Wenzel S. Methods for the assessment of end obronchial biopsies in clinical research: application to studies of pathogenesis and the effects of treatment. Am J Respir Crit Care Med 2003; 168: 1-17.
41. Jeffery PK, Laitinen A, Venge P. Biopsy markers of airway inflammation and remodelling. Respir Med 2000; 94: 9-15.
42. Jeffrey PK. Remodelling and inflammation of bronchi in asthma and chronic obstructive pulmonary diseases. Proc Am Thorac Soc 2004; 1:176-83.
43. Jeffery PK. Comparison of the structural and inflammatory features of COPD and asthma. Giles F. Filley Lecture. Chest 2000; 117: 251-60.
44. Barnes PJ. Pathophysiology of asthma. Br J Clin Pharmacol 1996; 42:3–10.
45. Keatings VM, Collins PD, Scott DM, Barnes PJ. Differences in interleukin-8 and tumor necrosis factor-a induced sputum from patients with chronic obstructive pulmonary disease or asthma. Am J Respir Crit Care Med 1996; 153:530–34.
46. Çelik GE. KOAH ve Astım Patogenezinde Benzerlikler ve Farklılıklar. Dispne 2007; 2:1-9.
47. Amin K, Ludviksdottir D, Janson C, Nettelblodt O, Björnsson E, Romans GM, et al. Inflammation and structural changes in the airways of patients with atopic and nonatopic asthma. BHR Group. Am J Respir Crit Care Med 2000; 162: 2295-301.
48. Boyce JA. Asthma 2005-2006: Bench to bedside. J Allergy Clin Immunol2006; 118: 582-86.
49. Kay AB. The role of T lymphocytes in asthma. Chem Immunol Allergy2006; 91: 59-75.
50. Akdis M, Blaser K, Akdis CA. T regulatory cells in allergy: novel concepts in the pathogenesis, prevention, and treatment of allergic diseases. J Allergy Clin Immunol 2005; 116: 961-68.
51. Mc Nee W. Pathogenesis of chronic obstructive pulmonary disease. Proc Am Thorac Soc 2005; 2: 258-66.
75
52. Majo J, Ghezzo H, Cosio MG. Lymphocyte population and apoptosis in the lungs of smokers and their relation to emphysema. Eur Respir J 2001; 17: 946-53.
53. Upham JW, Stick SM. Interaction between airway epithelial cells and dendritic cells: implication for the regulation of airway inflammation. Current Drug Targets 2006; 7: 541-45.
54. Janssen LJ, Killian K. Airway smooth muscle as a target of asthma therapy: history and new directions. Respir Res 2006 29; 7: 123.
55. Grashoff WF, Sont JK, Sterk PJ, Hiemstra PS, DeBoer WI, Stolk J, et al. Chronic obstructive pulmonary disease: role of bronchiolar mast cells and macrophages. Am J Pathol 1997; 151: 1785-90.
56. Caramori G, Pandit A, Papi A. Is there a difference between chronic airway inflammation in chronic severe asthma and chronic obstructive pulmonary disease? Curr Opin Allergy Clin Immunol 2005; 5: 77-83.
57. Sutherland ER, Martin RJ. Airway inflammation in chronic obstructive pulmonary disease: comparisons with asthma. J Allergy Clin Immunol 2003; 112: 819-27.
58. Spurzem JR, Rennard SI. Pathogenesis of COPD. Chronic Obstructive Pulmonary Disease; Editor in Chief: Joseph P. Lynch. Seminars in Respiratory and Critical Care Medicine Volume 26, number 2; 2005; 142-53.
59. Matthews JG, Ito K, Barnes PJ, Adcock IM. Defective glucocorticoid receptor nuclear translocation and altered histone acetylation patterns in glucocorticoid-resistant patients. J Allergy Clin Immunol 2004; 113: 1100-08.
60. Ito K, Ito M, Elliott WM, Cosio B, Caramori G, Kon OM. Decreased histone deacetylase activity in chronic obstructive pulmonary disease. N Engl J Med 2005; 352: 1967-76.
61. Bergeron C, Boulet LP. Structural changes in airway diseases: characteristics, mechanism, consequences and pharmacological modulation. Chest 2006; 129: 1068-87.
62. Bousquet J, Jeffery PK, Buse WW, Johnson M, Vignola AM. Asthma: from bronchoconstriction to airways inflammation and remodeling. Am J Respir Crit Care Med 2000; 161: 1720-45.
63. Knight DA, Holgate ST. The airway epithelium: structural and functional properties in health and disease. Respirology 2003; 8: 432-46.
64. Puddicombe SM, Polosa R, Richter A, Krishna MT, Howarth PH, Holgate ST, et al. Involvement of the epidermal growth factor receptor in epithelial repair in asthma. FASEB J 2000; 14: 1362-74.
65. Ordonez C, Ferrando R, Hyde DM, Wong HH, Fahy JV. Epithelial desquamation in asthma: artifact or pathology? Am J Respir Crit Care Med 2000; 162: 2324-29.
66. Jeffery PK, Wardlaw AJ, Nelson FC, Collins JV, Kay AB. Bronchial biopsies in asthma: an ultrastructural, quantitative study and correlation with hyperreactivity. Am Rev Respir Dis 1989; 140: 1745-53.
67. Holgate ST, Holloway J, Wilson S, Bucchieri F, Puddicombe S, Davies DE. Epithelial-mesenchymal communication in the pathogenesis of chronic asthma. Proc Am Thorac Soc 2004; 1: 93-98.
68. Jeffery PK. Remodeling in asthma and chronic obstructive lung disease. Am J Respir Crit Care Med 2001; 164: 28-38.
76
69. Bai TR, Knight DA. Structural changes in the airways in asthma: observations and consequences. Clin Science 2005; 108: 463-77.
70. Liesker J, Ten Hacken N, Smith M, Rutgers SR, Postmas D, Timmens W. Airway basement membrane thickness is increased both in asthma and COPD. Eur Respir J 2000; 16: 72.
71. O'Shaughnessy TC, Ansari TW, Barnes NC, Jeffery PK. Reticular basement membrane thickness in moderately severe asthma and smokers' chronic bronchitis with and without airflow obstruction. Am J Respir Crit Care Med 1996; 153: 879.
72. Brewster CEP, Howarth PH, Djukanovic R, Wilson J, Holgate ST, Roche WR. Myofibroblasts and subepithelial fibrosis in bronchial asthma. Am J Respir Cell Mol Biol 1990; 3: 507-11.
73. Lams BE, Sousa AR, Rees PJ, Lee TH. Immunopathology of the small-airway submucosa in smokers with and without chronic obstructive pulmonary disease. Am J Respir Crit Care Med 1998; 158: 1518-23.
74. Shapiro SD, Senior RM. Matrix metalloproteinases: matrix degradation and more. Am J Respir Cell Mol Biol 1999; 20: 1100-02.
75. Kelly EA, Busse WW, Jarjour NN. Increased matrixmetalloproteinase-9 in the airway after allergen challenge. Am J Respir Crit Care Med 2000; 162: 1157-61.
76. Cataldo D, Munaut C, Noel A, Frankenne F, Bartsch P, Foidort JM, et al. MMP-2 and MMP-9 linked gelatinolytic activity in the sputum from patients with asthma and chronic obstructive pulmonary disease. Int Arch Allergy Immunol2000; 123: 259-67.
77. Montano M, Beccerril C, Ruiz V, Ramos C, Sansores RH, Gonzalez- Avila G. Matrix metalloproteinases activity in COPD associated with wood smoke. Chest 2004; 125: 466-72.
78. Carroll NG, Cooke C, James AL. Bronchial blood vessel dimensions in asthma. Am J Respir Crit Care Med 1997; 155: 689-95.
79. Charan NB, Baile EM, Pare PD. Bronchial vascular congestion and angiogenesis. Eur Respir J 1997; 10: 1173-80.
80. Ordonez, C. L., Khashayar, R., Wong H. Mild and moderate asthma is associated with airway goblet cell hyperplasia and abnormalities in mucin gene expression. Am J Respir Crit Care Med 2001; 63: 517-23.
81. Aikawa T, Shimura S, Sasaki H, Ebina M, Takishima T. Marked goblet cell hyperplasia with mucus accumulation in the airways of patients who died of severe acute asthma attack. Chest 1992; 101: 916-921.
82. Sibbald B, Strachan DP. Epidemiology of rhinithis. In: Buse WW, Holgate ST. Asthma and Rhinitis. Inc. 1 st ed. Massachusetts: Blackwell Science, 1995:32-43.
83. Küçükusta AR. Epidemiyoloji. Gemicioğlu B (editör). Tanımdan tedaviye astım. 1. Baskı. İstanbul: Turgut yayıncılık ve Ticaret A.Ş., 2004:5-26.
84. Weiland SK, Bjorksten B, Brunekreef B, Cookson WO, Von Mutius E, Strachan DP, Phase II of the International Study of Asthma and Allergies in Childhood (ISAAC II): rational and methods. Eur Respir J 2004; 24: 406-12.
85. Mungan D, Genetik. Gemicioğlu B (editör). Tanımdan Tedaviye Astım. 1. baskı İstanbul: Turgut yayıncılık ve Ticaret A.Ş., 2004: 27-36.
86. Çelik GE. Astım Epidemiyolojisi ve Risk Faktörleri. 1. Baskı. Ankara: Bilimsel Tıp Yayınevi, 2004: 9-37.
77
87. Demirel YS (editör). Astım Tanı ve Tedavi. 1. Baskı. Ankara: Bilimsel Tıp Yayınevi 2004: 9-37.
88. Braun-Faahrlander C, Grassner M, Grıse I. Prevalence of hay fever and allergic sentisitization in farmer’ s children and their peers living in the samerural community. SCARPOL team. Clin Exp Allergy 1999; 29: 28-34.
89. Strachan DP, Hay fever, hygiene and household size. Br Med J 1989, 299: 1259-60.
90. Von-Mutius E, Martinez FD, Fritzsch C, Nicolai T, Roell G, Thiemann HH. Prevalence of asthma and atopy in two areas of West and East Germany. Am J Respir Crit Care Med 1994; 149:358-64.
91. Von-Mutius E, Fritzsch C, Weiland SK, Roll G, Magnussen H. Prevalence of asthma and allergic disorders among children in united Germany: a descriptive comparison. BMJ 1992; 305:1395-9.
92. Leynaert B, Neukirch C, Kony S, Gueneqou A, Bousquet J, Aubier M, et al. Association between asthma and rhinitis according to atopic sensitization in a population- based study. J Allergy Clin Immunol 2004; 113: 86-93.
93. Weiland SK, Husing A, Strachan AD, Rzehak P, Pearce N. ISAAC Phase One study Group. Climate and the prevalence of symptoms of asthma, allergic rhinitis, and atopic eczema in children. Occup Environ Med 2004; 61: 609-15.
94. Bousquet J, Gaugris S, Kocevar VS, Zhang Q, Yun DP, Polos PG, et al. Increased risk of asthma attacks and emergency visits among asthma patients with allergic rhinitis: A subgroup analysis of the improving asthma control trial. Clin Exp Allergy 2005; 35: 723-7.
95. Price DB, Zhang Q, Kocevar VS. Effects of concomitant diagnosis of allergic rhinitis on asthma related health care use by adults. Clin Exp Allergy 2005; 35: 282-7.
96. Yawn BP, Yunginger JW, Wollan PC, Read CE, Silverstein MD, Horris AG. Allergic rhinitisin Rochester, Minnesota residents with asthma: Frequency and impact on health care changes. J Allergy Clin Immunol 1999; 103. 54-9.
97. Leynaert B, Neukirch C, Liard R, Bousquet J, Neukirch F. Quality of life in allergic rhinitis and asthma. A population-based study of young adults. Am J Respir Crit Care Med 2000; 162: 1391-6.
98. Bousquet J, Jacquot W, Vignola AM, Bachart C, Van Cauwanberge P. Allergic rhinitis: Adisease remodelling the upper airways. J. Allergy Clin Immunol 2004; 113: 43-9.
99. Togias A. Rhinitis and Asthma: Evidence for respiratory system interaction. J Allergy Clin Immunol 2003; 111: 1171-83.
100. Togias A. Mechanisms of nose-lung interaction. Allergy 1999; 54 8 Suppl. 57 : 94-105.
101. G.J. Braunstahl, W. Fokkens. Nasal involvement in allergic asthma. Allergy 2003: 58: 1235–43.
102. Braunstahl GJ. The unified immune sytem: Respiratory tract-nasobronchial interaction mechanismsin allergic disease. J Allergy Clin Immunol 2005; 115: 142-8.
103. Braunstahl GJ, Hellings PW. Nasobronchial interaction mechanismsims in allergic airway disease. Curr Opin Otolaryngol Head Neck Surg 2006; 14: 176-82.
104. Bardin PG, Van Heerden BB, Joubert JR. Absence of pulmonary aspiration of sinus contents in patients with asthma and sinusitis. J Allergy Clin Immunol 1990;86:82–88.
78
105. Brain JD, Valberg PA. Deposition of aerosols in the respiratory tract. Am Rev Resp Dis 1979; 120:1325-73.
106. McLane ML, Nelson JA, Lenner KA, Hejal R, Kotaru C, Skowronski M et al. Integrated response of the upper and lower respiratory tract of asthmatic subjects to frigid air. J Appl Physiol 2000; 88:1043–50.
107. Undem BJ, Mc Alexander M, Hunter DD. Neurobiology of the upper and lower airways. Allergy 1999; 54:81–93.
108. Schumacher MJ, Cota KA, Taussig LM. Pulmonary response to nasalchallenge testing of atopic subjects with stable asthma. J Allergy Clin Immunol 1986; 78:30–35.
109. Braunstahl GJ, Fokkens WJ, Overbeek SE, Klein Jan A, Hoogstedon HC, Prins JB. Mucosal and systemic inflammatory changes in allergic rhinitis and asthma: A comparison between upper and lowerairways. Clin Exp Allergy 2003; 33: 579-87.
110. Simons FER. What’s in a name ? The allergic rhinitis-asthma connection. Clin Exp All Rev 2003; 17: 3-9.
111. Togias A. Unique mechanistic features of allergic rhinitis. J Allergy Clin Immunol 2000; 105: 599-604.
112. Bousquet J, Chanez P, Lacoste JY, Barneon G, Ghavanian N, Enander I, et al. Eosinophilic inflammation in asthma. N Engl J Med 1990, 323: 1033-9.
113. Chanez P, Vignola AM, Vic P, Guddo F, Bonsignore G, Godard P, et al. Comparison between nasal and bronchial inflammation in asthmatic and control subjects. Am J Respir Crit Care Med 1999; 159: 588-95.
114. Bentley AM, Jacobson MR, Cumberworth V, Barkans JR, Moqbel R, Schwartz LB, et al. Immunohistology of the nasal mucosa in seasonal allergic rhinitis: increases in activated eosinophils and epithelial mast cells. J Allergy Clin Immunol 1992; 89:877-83.
115. Montefort S, Holgate ST, Howarth PH. Leucocyte-endothelial adhesion molecules and their role in bronchial asthma and allergic rhinitis. Eur Respir J 1993; 6:1044-54.
116. Varner AE, Lemanske RF JR. Asthma and Rhinitis second ed. Oxford: Blackwell Science, 2000.
117. Braunstahl GJ, Overbeek SE, Jan AK. Nasal allergen provocation induces adhesion molecule expression and tissue eosinophilia in upper and lower airways. J Allergy Clin Immunol 2001; 107: 469-76.
118. Corren J, Adinoff AD, Irwin JG. Changes in bronchial responsiveness following nasal provocation with allergen. J Allergy Clin Immunol 1992; 89: 611-8.
119. Braunstahl GJ, Kleinjan A, Overbeek SE, Prins JB, Hoogsteden HC, Fokkens WJ. Segmental bronchial provocation induces nasal inflammation in allergic rhinitis patients. Am J Respir Crit Care Med 2000; 161: 2051-7.
120. Braunstahl GJ, Overbeek SE, Fokkens WJ, Kleinjan A, Mc Even AF, Walls AF, et al. Segmental bronchoprovocation in allergic rhinitis patients affects mast cell and basophil numbers in nasal and bronchial mucosa. Am J Respir Crit Care Med 2001; 164: 858-65.
121. Kelly EA, Buse W, Jarjour NN. A comparison of the airway response to segmental antigen provocation in atopic asthma and allergic rhinitis. J Allergy Clin Immunol 2003; 111: 79-86.
79
122. Gaga M, Lambrou P, Papgeorgiou N. Eosinophils are afeature of upper and lower airway pathology in nonatopic asthma, irrespective of the presence of rhinitis. Clin Exp All. 2000; 30: 663-9.
123. Bavbek S, Sencer H, Mısırlıgil Z. Light and electron microscope study in allergic rhinitis patients (ARP) with or without bronchial hyperreactivitiy (BHR). J Invest Allergol Clin Immunol 1996; 6: 172-82.
124. Pawankar R. Allergic rhinitis and asthma: Are they manifastions of one sendrom? Clin Exp All 2006; 36: 1-4.
125. Saito H, Howie K, Wattie J, Denburg A, Ellis R, Inmon MD, et al. Allergen induced murine upper airway in. ammation: local and systemic changes in murine experimental allergic rhinitis. Immunol 2001; 104: 226–34.
126. Denburg JA, Sehmi R, Saito H, Pil-Seob J, Inman MD, O’Byrne PM. Systemic aspects of allergic disease: bone marrow responses. J Allergy Clin Immunol 2000; 106:242–6.
127. Sehmi R, Dorman S, Baatjes A. Allergen-induced. uctuation in CC chemokine receptor 3 expression on bone marrow CD3 41 cells from asthmatic subjects: signi.cance for mobilization of haemopoietic progenitor cells in allergic in.ammation. Immunol 2003; 109:536–46.
128. Bachert C, Hormann K, Mosges R, Rasp G, Riechelmann H, Muller Ret al. An update on the diagnosis and treatment of sinusitis and nasal polyposis. Allergy 2003;58:176–91.
129. Akkaya A. Rinit ve Sinüzit ile Astım Bronşialenin İlişkisi. Akciğer arşivi. 2000; 1(3):161-4.
130. Olive CAA. Improvement of bronchial hyperresponsiveness in asthmatic children treated for concomitant sinüsitis. Ann Allergy Asthma Immunol 1997; 79: 70-4.
131. Bardin PG. Absence of aspiration of sinus contents in patients with asthma and sinusitis. J Allergy Clin Immunol 1990; 86: 82-8.
132. Slavin RG. Nasal Polyps and Sinisutis. Allergic Diseases. IN: Kaplan AP (ed). Philadelphia: W.B. Saunders Company, 1997: 448-59.
133. Slavin RG. Nasal Polyposis and Sinusitis. IN: Middleton EJ, Ellis EF, Yunginger JW, Reed CE, Adkinson NF, Busse WW, (eds). Allergy Principle and Practice. Baltimore: Mosby Company, 1998: 1204-35.
134. Sanchez A, Brieva J, Rodriguez C. T Lymphocytes That Infiltrate Nasal Polyps Have a Specialized Phenotype and Produce a Mixed TH1/TH2 Pattern of Cytokines. J Allergy Clin Immunol 1998; 102: 954-960.
135. Denburg JA. Cytokines and Inflammatory Cells. Nasal Polyposis. An Inflammatory Disease and Its Treatment. IN: Mygind N, Lildholdt T (eds). Munksgaard 1997: 78-87.
136. Jacobs R, Freda A, Culver W. Primary Nasal Polyposis. Ann Allergy 1983; 51: 500-05.
137. Homilos DL. Immunoinflammatory Upper Airway Disease. 55th. A1 annual Meeting (Orlando). Interest Section Symposia Syllabus 1999; 3-14.
138. Slavin R. Relationship of Nasal Disease and Sinusitis to Bronchial Asthma. Ann Allergy 1982; 49: 76-80.
139. Moloney JR. Nasal Polyps, Nasal Polypectomy, Asthma and Aspirin Sensitivity. J Laringol 1977; 91: 837-46.
80
140. Bachert C, Wagenmann M, Rudack C, Höpken K, Hillebrandt M, Wang D, et al. The Role of Cytokines in Infectious Sinusitis and Nasal Polyposis. Review Articla. Allergy 1998: 53; 2-13.
141. Lund VJ, Mackay IS. Staging in rhinosinusitis. Rhinology 1993; 107:183-4.
142. Bousquet J, Vignola AM, Demoly P. Links between rhinitis and asthma. Allergy 2003; 58:691–706.
143. Koh YY, Kim CK. The development of asthma in patients with allergic rhinitis. Curr Opin Allergy Clin Immunol 2003; 3:159–64.
144. Greiff L, Andersson M, Svensson C, Linda M, Wollmar P, Brottsond R, et al. Effects of orally inhaled budesonide in seasonal allergic rhinitis. Eur Respir J 1998; 11:1268–73.
145. Welsh PW, Stricker WE, Chu CP, Naessens JM, Reese ME, Reed CE et al. Efficacy of beclomethasone nasal solution, flunisolide, and cromolyn in relieving symptoms of ragweed allergy. Mayo Clin Proc 1987; 62:125–34.
146. Foresi A, Pelucchi A, Gherson G, Mastropasqua B, Chiapparino A, Testi R. Once daily intranasal fluticasone propionate (200 micrograms) reduces nasal symptoms and inflammation but also attenuates the increase in bronchial responsiveness during the pollen season in allergic rhinitis. J Allergy Clin Immunol 1996; 98:274–82.
147. Corren J, Adinoff AD, Buchmeier AD, Irvin CG. Nasal beclomethasone prevents the seasonal increase in bronchial responsiveness in patients with allergic rhinitis and asthma. J Allergy Clin Immunol 1992; 90: 250–56.
148. Lipworth BJ, White PS. Allergic inflammation in the unified airway: start with the nose. Thorax 2000;55:878–81.
149. Horwitz RJ, Mc Gill KA, Buse WW. The role of leukotriene modifiers WW. The role of leukotriene modifiers Am J Respir Crit Care Med 1997;157: 1363–71.
150. Sampson A, Holgate S. Leukotriene modifiers in the treatment of asthma. Look promising across the board of asthma severity. BMJ 1998; 316:1257– 58.
151. Borish L. The role of leukotrienes in upper and lower airway inflammation and the implications for treatment. Ann Allergy Asthma Immunol 2002; 88:16–22.
152. Busse W, Corren J, Lanier BQ, Mc Alary M, Fowler-Taylor A, Cioppa GD et al. Omalizumab, anti- IgE recombinant humanized monoclonal antibody, for the treatment of severe allergic asthma. J Allergy Clin Immunol 2001; 108:184–90.
153. Holgate S, Bousquet J, Wenzel S, Fox H, Liu J, Castellsague J. Efficacy of omalizumab, an antiimmunoglobulin E antibody, in patients with allergic asthma at high risk of serious asthma-related morbidity and mortality. Curr Med Res Opin 2001; 17:233–40.
154. Dunlop G, Scadding GK, Lund VJ. The effect of endoscopic sinus surgery on asthma: management of patients with chronic rhinosinusitis, nasal polyposis, and asthma. Am J Rhinol 1999; 13:261–65.
155. Ikeda K, Tanno N, Tamura G, Suzuki H, Oshima T, Shimomura A et al. Endoscopic sinus surgery improves pulmonary function in patients with asthma associated with chronic sinusitis. Ann Otol Rhinol Laryngol 1999; 108:355–59.
156. Slavin RG. Asthma and sinusitis. Ann Allergy Asthma Immunol 1992; 90:334-37.
157. Goldstein MF, Grundfast SK, Dunsky EH, Dvorin DJ, Lesser R. Effect of functional endoscopic sinus surgery on bronchial asthma outcomes. Arch Otolaryngol Head Neck Surg 1999; 125:314-19.
81
158. Swineford O. The asthma problem, a critical analysis. Ann Intern Med 1962; 57: 144-63.
159. Grove RC. The importance of hyperplastic sinusitis in bacterial allergy. J Allergy 1951; 22:550-59.
160. Friedman R, Ackerman M, Wald E, Casselbrand M, Friday G, Fireman P, Asthma and bacterial sinusitis in children Immunol 1984; 74:185-89.
161. Gaga M, Vignola AM, Chanez P. Upper and lower airways: similarities and differences. Eur Respir Mon 2001; 18:1–15.
162. Togias A. Mechanisms of nose-lung interaction. Allergy 1999; 54:94–105.
163. International Study of Asthma and allergies in Childhood (ISAAC). Steering Committee. Worldwidw variation in prevalence of symptoms of asthma, allergic rhinoconjunctivitis and atopic eczema: ISAAC. Lancet 1998; 351:1225-32.
164. Gürkan F, Davutoğlu M, Bilici M, Dagli A, Haspolat K. Asthmatic children and risk factors at a province in the southeast of Turkey. Allergol Immunopathol (Madr) 2002; 30: 25-9.
165. Kocabaş CN, Civelek E, Sackesen C, Orhan F, Tuncer A, Adalioglu G, et al. Burden of rhinitis in children with asthma. Pediatr Pulmonol 2005; 40: 235-40.
166. Greisner WR, Settipane RJ, Settipane GA. Co-existence of asthma and allergic rhinitis: a 23-year follow up study of college students. Allergy Asthma Proc 1998; 19:185-8.
167. Corren J. The impact of allergic rhinitis on bronchial asthma. J Alergy Clin Immunol 1998; 101: 352-6.
168. Ciprandi G, Vizzaccaro A, Cirillo I, Crimin P, Canonica G. Increase of asthma and allergic rhinitis in Italian young men. Int Arch Allergy Immunol 1996; 111:278-83.
169. Kapsali T, Horowitz E, Togias A. Rhinitis is ubiquitous in allergic asthmatics [abstract]. J Allergy Clin Immunol 1999; 99:138.
170. Yaacob I, Elango. Association rhinitis in adult asthmatics. Asian Pac J Allergy Immunol 1991; 9:39-43.
171. Kalliel JN, Goldstein BM, Braman SS, Settipane GA. High frequency of atopic asthma in a pulmonary clinic population. Chest 1989; 96:1333-40.
172. Lombardi C, Passalacqua G, Gargioni S, Sena G, Scardamaglia A. The natural history of respiratory allergy: a follow up study of 99 patients up to 10 years. Respir Med 2001; 95(1):9-12.
173. Settipane G, Settipane RJ, Hagy GW. Long term risk factors for developing asthma and allergic rhinitis: a 23 year follow up study of college students. Allergy Proc 1994; 15:21-25.
174. Henriksen JM, Wenzel A. Effect of an intranasally administered corticosteroid (budesonide) on nasal obstruction, mouth breathing, and asthma. Am Rev Respir Dis 1984; 130:1014–18.
175. Assanasen P, Baroody FM, Naureckas E, Solway J, Naclerio RM. The nasal passage of subjects with asthma has a decreased ability to warm and humidify inspired air. Am J Respir Crit Care Med (2001); 164: 1640–46.
176. S.K.Steinsvag, B. Skadberg, K.Bredesen. Nasal syptoms and sings in children suffering from asthma. International Pediatric Otorhinolaryngology.2006. 615-21.
82
177. Haşim Boyacı, Ahmet Ilgazlı, Ercüment Çiftçi, Ömer Aydın, Füsun Yıldız, Bengü Büyükgöze. Astmalı Olgularda Sinüzit ve Rinit Sıklığı ile Paranazal Sinüs Patolojilerinde Water’s Grafisinin Tanı Değeri. Akciğer Arşivi: 2002; 3: 105-10.
178. J.Hellgren, K.Toren, M.Palmquist, O.Löwhagen, G.Karlsson, Increased naasl mucosal swelling in subjects with asthma, Clin. Exp. Allergy (2002); 32:64-69.
179. Jacquelynne P, Corey MD, Bryan J, Kemker MD, Robert N, Anıl G. Chicago Illinois. Evaluation of the nasal cavity by acoustic rhinometry in normal and allergic subjects. Otolaryngol Head Neck Surg 1997; 117:22-8.
180. G. Hens, B. M. Vanaudenaerde, A. Bullens, M. Piessens, M. Decramer, L.J. Dupont, et al. Sinonasal pathology in nonallergic asthma and COPD: united airway disease beyond the scope of allergy. Allergy 2007.
181. De Kley KM, Kersschot EA, De Clerck LS. Paranasal sinus pathology in allergic and nonallergic respiratory diseases. Allergy 1986; 41: 313-8.
182. Ferrante ME, Quatela MM, Corbo GM. Prevalance of sinusitis in young asthmatics and its relation to bronchial asthma. Mil Med 1998; 163: 180-3.
183. Leynaert B, Neukirch F, Demoly P, Bousquet J. Epidemiologic evidence for asthma and rhinitis comorbidity. J Allergy Clin Immunol 2000; 106:201–5.
184. Ten Brinke A, Grootendorst DC, Schmidt JT, De Bruine FT, Van Buchem MA, Sterk PJ et al. Chronic sinusitis in severe asthma is related to sputum eosinophilia. J Allergy Clin Immunol 2002; 109:621–26.
185. Arzu Mirici, Mesut Girgiç, Ümit Tutar, Hasan Kaynar, Leyla Sağlam, Metin Görgüner. Atopik ve Non-atopik Astımlı Olgularda Üst Solunum Yolu Patolojilerinin Sıklığı. Akciğer Arşivi: 2001;1: 17-20.
186. Türktaş H. Etyoloji ve Patogenez. In: Kalyoncu AF, Türktaş HP. Ulusal verilerle astma. Ankara. Kent Matbaa. 1999; 39-89.
187. Ramadan HH, Fornelli R, Ortiz AO, Rodman S. Correlation of allergy and severity of sinus disease. Am J Rhinol 1999; 13: 345-7.
188. Dane E, Astma ve Nazal Polip. Akciğer arşivi. Cilt:1 Sayi : 2 Haziran 2000.
189. Lamblin C, Gosset P, Salez F, Vandezande LM, Perez T, Darras J et al. Eosinophilic airway inflammation in nasal polyposis. J Allergy Clin Immunol 1999; 104:85–92.
190. Erkan Ceylan, Mehmet Gencer. The Aeroallergen Sensitivity of Asthmatic Patients in Şanlıurfa. Turkısh Respıratory Journal. 2006; 7(2):48-51.
191. Linuma T, Hirota Y, Kase Y. Radio-opacity of the paranasal sinuses. Conventional views and CT. Rhinology 1994; 32(3):134-6.
192. Nadas S, Duvoison B, Raimandi S, Schnyder P. Radiation doses delivered to the critical organs during radiological studies of chronic sinusitis. Comparison between TDM and standard radiographies. J Radiol 1994; 75(4): 217-9.
193. Mc Alister WH, Kronemer K. Imaging of sinusitis in children. Pediatr Infect Dis J 1999; 18(11):1019-20
194. Wippold FJ 2nd, Levitt RG, Evens RG, Korenblat PE, Hodges FJ 3rd, Jost RG. Limited coronal CT: an alternative screaning examination for sinonasal inflammatory disease. Allergy Proc 1995; 16(14):165-9.
195. Burke TF, Guertler AT, Timmons JH. Comparison of sinus x-rays with computed tomography scans in acute sinusitis. Acad Emerg Med 1994; (13):135-9.
83
196. Bresciani M, Paradis L, Roches AD, Vernhet H, Vachier I, Godard P, et al. Rhinosinusitis in severe asthma. J Allergy Clin Immunol 2001; 107: 73-80.
197. Rossi OV, Pirila T, Laitinen J, Huhti E. Sinus aspirates and radiographic abnormalities in severe attacs of asthma. Int Arch Allergy Appl. Immunol 1994; 103:209-13.
198. Fuller CG, Schoettler JJ, Gilsanz V, Nelson MD, Church JA, Richards W. Sinusitis in status asthmaticus. Clin Pediatr (Phila) 1994; 33:712-19.
199. Berman SZ, Mathison DA, Stevenson DD, Usselman JA, Shore S, Tan EM. Maxillary sinusitis and bronchial asthma: correlation of roentgenograms, cultures, and thermograms. J Allergy Clin Immunol 1974; 53:311-17.
200. Uzaslan EK, Yüksel EG, Özyardımcı N, Ege E. Allerjik Astımlı Kadın Hastaların Allerjen Duyarlılıklarının Semptomları ve Bulundukları Ortam ile İlişkisi. Akciğer Arşivi: 2002; 3: 98-104.
201. John R. Hurst, Tom M.A. Wilkinson, Gavin C. Donaldson, Jadwiga A. Wedzicha. Upper airway symptoms and quality of life in chronic obstructive pulmonary disease (COPD) Respiratory Medicine 2004; 98: 767–70.
202. Annesi Maesano I, Oryszezyn MP, Neukirch F, Kauffmann F. Relationship of upper airway disease to tobacco smoking and allergic markers: a cohort study of men followed up for 5 years. Int Arch Allergy Immunol 1997; 114:193–201.
203. Turkeltaub PC, Gergen PJ. Prevalence of upper and lower respiratory conditions in the US population by social and environmental factors: data from the second National Health and Nutrition Examination Survey, 1976 to 1980 (NHANES). Ann Allergy 1991; 67:147–54.
204. Van Manen JG, Bindels PJ, IJzermans CJ, van der Zee JS, Bottema BJ, Schade E. Prevalence of cormobidity in patients with a chronic airway obstruction and controls over the age of 40. J ClinEpidemiol 2001; 54:287–93.
205. Ragab A, Clement P, Vincken W. Objective assessment of lower airway involvement in chronic rhinosinusitis. Am J Rhinol 2004; 18:15–21.
206. Kim JS, Hackley GH, Okamoto K, Rubin BK. Sputum processing for the evaluation of inflammatory mediators. Pediatr Pulmonol 2001; 32:152–58.
207. Hurst JR, Kuchai R, Michael P, Perera WR, Wilkinson TMA, Wedzicha JA. Nasal symptoms, airway obstruction and disease severity in chronic obstructive pulmonary disease. Clin Physiol Funct Imaging 2006; 26:251–56.