40

EG 106. sayı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Ekim Gençliği 106. sayı / Aralık 2007

Citation preview

Genç-Sen tartışmaları ve çalışmaları gelinen yerde kuruluşfaaliyeti biçimini almış bulunuyor. Henüz etkin ve kitlelereyönelen bir faaliyet süreci ve gençlik içinde ilerici olanaklaraçısından dahi bir birleşme zemini oluşturamamış bir gençlikörgütlenmesinin kuruluş ve tüzük tartışmalarına başlayarakkuruluşunu ilan etmesi doğal olarak yadırganacaktır. Ancakmevcut durum bugün budur. Ve hararetle süren kuruluş vetüzük tartışmaları kitle mücadelesi ile herhangi düzeyde bir bağkurabilmiş değildir. Bu durum ilk oluşum sürecinde anlaşılırolan öncü/ilerici güçlere sıkışmanın gelinen aşamadaamaçlaşmış bir görüntüsüdür.

Gençlik hareketinin verili durumu, örgüt ve birleşik birgençlik örgütlenmesi sorununu tüm yakıcılığı ile karşımızaçıkartmaktadır. Bu parçalı ve dağınık gençlik mücadelesineilerici güçlerin biraraya geldiği bir zeminde politik ve örgütselbir tutum almak, ilerici bir adım, olumlu bir gelişimenin ifadesiolacaktır. Genç Sen bu açıdan gençlik içinde oynayabileceğimisyonu yerine getirebildiği koşullarda, açık ki desteklenmesigereken bir çaba olacaktır. Ancak bugünkü kitle dışılık GençSen’in oynayabileceği bu olumlu misyonu tartışmalı halesokmakta, onu henüz doğum aşamasında etkisizleştirmektedir.Gençlik mücadelesi ile Genç Sen ilişkisi açısından asıl sorunbudur. Sorun çözümlenmediği koşullarda, birleşik birmücadelenin olanakları, örgüt sorunu çerçevesinde anlamlıolabilecek birtakım tartışmalar süreç içinde heba edilecek,kaybeden oldukça sınırlı olanaklarla yürüyen gençlik hareketiolacaktır.

Genç-Sen nedir? Ne işe yarar?

Bu soruya verilecek yanıt sürecin gelişimi açısından dabelirleyici olacaktır. Yanıt, bugünün gençlik mücadelesinde vebu mücadelenin sorunlarında gizlidir. Hareket kitle tabanıolarak oldukça daralmıştır. Hatta denilebilir ki, bugünsözkonusu olan salt öncü güçlere sıkışmış bir harekettir. TümTürkiye’de 1500 kişinin katıldığı 6 Kasım eylemleri, tabloyuortaya koyan açık bir veridir. Hareketin kitlelerle bağıneredeyse hiç kalmamıştır. Bunun sonucu olarak, burjuvaideolojisinin gençlik içinde belki de en yaygın olduğu birdönem yaşanmaktadır.

Üniversitelerde yürütülen politik çalışmalara ilginingörülmemiş bir düzeye gerilediğine tanık olmaktayız. Öteyandan, bu ideolojik-politik boşluk (yakın dönemde şovenistsaldırganlığın doldurduğu gibi), düzen içi gerici taraflaşmalarüzerinden belli bir kolaylıkla doldurulabilmektedir.

Bu nesnel tablo gençliği aşan bir dizi etmenle ilişkilidir.Özellikle sınıf ve kitle hareketinin bugünkü geri düzeyi ve

hakim gericilik atmosferi gençlik güçlerini de dolaysız birbiçimde etkilemekte, gençlik hareketini sınırlamaktadır. Ziragençlik mücadelesi bugün siyasal bir sınıf hareketininsürükleyici gücüne muhtaçtır. Bu ortaya çıkmadığı koşullarda,gençlik mücadelesinin yapısal sorunlarını aşması oldukçagüçtür.

Genç Sen öncelikle bu nesnellikle kurduğu ilişkiyi doğrubir temelde tanımlamalıdır. Zira, bir kitle örgütlenmesihareketle kurduğu bağ ölçüsünde gelişebilir. Hareketin bunesnel sorunlarına Genç Sen hangi düzlemde çözümoluşturmaya çalışmaktadır? Kendini bulunduğu alan içindekonumlandırmayı başaramayan bir örgütün yaşam şansı yoktur.Ya da en iyi durumda ortaya çıkacak sonuç, yeni bir mezhepolmanın ötesine geçemeyecektir.

Bu nesnel tabloya yanıtı açık ki, bugüne kadar gençlikmücadelesinin ortaya çıkardığı ilerici birikimin kendisiverebilir. Ancak bu ilerici güçler cephesinde de ciddi birgüvensizlik, dağınıklık ve apolitizm egemendir. Yıllarınyarattığı önyargı ve parçalanmışlık gençlik hareketinemüdahaleyi iyice zora sokmaktadır.

Genç Sen bu sorunlar karşısında nasıl bir çözüm zemini vearayışı içindedir? Şunu açıklıkla belirtebiliriz ki, bugününgençlik hareketinde hareketin biriken sorunlarına dönükherhangi düzeyde bir çözüm arayışı, ilerici güçlerle birleşmeyibir tercih değil zorunluluk haline getirmektedir. Kendi içinedaralmış, bugüne kadar ortaya çıkan olanakları ve ilericibirikimi yok sayan ya da bünyesinde toparlamak için etkin birçaba ortaya koymayan herhangi bir örgütlenmenin kitlemücadelesini geliştirmede ve kitleleri örgütlemede bir başarışansı bulunmamaktadır.

Bu elbette bir çırpıda olmayacaktır. İdeolojik-politik birmücadele, örgütsel planda buna açıklık ve dinamik bir pratikçaba ancak bu soruna çözüm oluşturabilir. Genç Sen buna nekadar açıktır? Öncelikle tanımlaması ve pratiğe taşımasıgereken budur.

Bugün daralan gençlik mücadelesi kitlelere dönük çokdaha ısrarlı, sabırlı ve yaratıcı bir çalışmayı zorunlukılmaktadır. Bu yapılamadığı koşullarda, öteki sorunlara dagerçekçi bir çözüm bulabilmek olanaksızdır. Gençlikmücadelesinde dinamik ve hedefli bir kitle pratiğioluşturmayan, tüm zorluklara karşın kitlesel bir gençlikmücadelesi hedeflemeyen herhangi bir çaba, hareketin bugünküdarlığının duvarına çarparak tuz-buz olur. Nitekim gençlikmücadelesi yakın geçmişte bir dizi “iyi düşünülmüş” ancakkitle mücadelesi içinde kendini ortaya koyamamış örgütlenmetartışmaları yaşamıştır Bugün bunlardan geriye kalan koca birhiçtir.

Genç Sen kitlesel bir gençlik örgütlenmesi olma iddiasını 3

ne kadar taşımaktadır? Bu soruya yanıt, etkin birkitle çalışması, hedefli bir politik faaliyet içindeverilebilir ancak.

Kuruluş iddiası ile ortaya çıkan Genç Sen ‘inbu soruya vereceği yanıt, elbette tek başınadüşünsel değil pratik yanıt, sonraki sürecibelirleyecektir.

Gençlik tüzüksel normlar üzerinden değil,

devrimci bir pratik ile kazanılabilir!

Genç Sen’in yönelimlerine ve temeltartışmalarına bu değerlendirmeler ışığında kısacabakalım. Genç Sen 10 Ekim günü Ankara’dagerçekleştirdiği merkezi toplantı ile kuruluşsürecini başlatmış oldu. Toplantıda bu kuruluşsüreci tüzüksel bir hazırlık olarak tanımlandı.

Öncelikle Genç Sen’in bugünkü durumunuaçık bir biçimde tanımlamalıyız. Bugüne kadarkitle mücadelesi içinde oldukça hedefsiz vebaşarısız birkaç etkinlik ve ulaşım zamlarına karşıoldukça etkisiz birkaç çalışma dışındatanımlanabilir pratiği olmayan, ilerici güçleregüven verebilecek bir genişlikte bir tartışma zeminioluşturmamış bulunan bir örgütlenme, kitlesel birgençlik örgütlenmesi olma iddiası ile kuruluşunuilan ediyor ve bu kuruluşu bir tüzükle taçlandırıyor.

Bizim elimize de ulaşan tüzük önerilerinitartışmayı gereksiz buluyoruz. Ancak şu kadarınısöyleyebiliriz, bu tüzükleri hazırlayanlar, bir tarihbilincinden ve devrimci bakış açısından oldukçauzaktırlar. Nitekim bu tüzükler DİSK avukatlarınındahi “devlet sizi tanımıyor, ama siz kendinizi yasalkalıplara sokmaya çalışmışsınız” eleştirilerine konuolmuştur.

Ancak bizi hazırlanan tüzükler değil,tartışmanın sürdürülüş biçimi ilgilendirmektedir.Zira bizim için önemli olan, kendi içinde tüzükmaddeleri değil, hareket içinde ve hareket için birörgüt mü yoksa kendi içinde bir örgüt müolunacağıdır? Kitle mücadelesine karşı sorumlu bir

örgüt mü yoksa bugünkü kısırlığı sürdürenhareketsiz bir zemin mi? Unutulmamalıdır;hareketsizlik çürütücüdür ve herşeyi çürüten busistem karşısında çürümeyi engelleyecek tek güçdevrimci bir hareketlilik olabilir.

Kitle mücadelesini geliştirmeyi hedefleyen birkitle örgütlenmesi elbette faaliyetinidüzenleyebilmek için belli normlara sahip olmakdurumundadır. Bu normlar, örgütün kitlemücadelesine daha etkili müdahalesini sağlamak,onun kitle temelini geliştirmek içindir vemücadelenin güncel ihtiyaçlarına yanıt vermeyihedefler. Bunun dışında tartışılan tüzükler, metinolarak ne kadar iyi düşünülürse düşünülsün, sonuçtabürokratik ve mücadele dışı bir normlar yığınınıifade eder. Bugünkü tüzük tartışmalarına buradanbakılmak durumundadır.

Peki bugün için belirlenecek normlar nelerolabilir?

Genç Sen’in bugünkü konumu üzerindenyapması gereken, hedeflerle bütünlüklü bir örgütselirade beyanıdır. Genç Sen kendisini, tabaninisiyatifini açığa çıkartacak bir örgütlenme olaraktanımlamalı ve tabanın doğrudan katılımınıengelleyen temsiliyet biçimlerine karşı çıkmalıdır.Hareketin ihtiyaçlarına yanıt verebilecek olan budur.

Bu açıdan kuruluş aşaması iddiasında olan Genç

Sen’in bilmesi gereken; örgütlenmenin kendi içindebir ilkeler birliğine değil, mücadele içindekikitlelerin eylemsel-pratik birliğine dayanması, bununhedeflenmesi gerektiğidir. İlkeler bu zeminde oluşurve gerçek anlamına kavuşur.

Kendini kitle mücadelesi içinde vareden bir gençlik örgütlenmesi

Genç Sen öncelikli olarak kitle mücadelesiiçinde kendini var etmek zorundadır. Bugünkühareketin sınırlılıkları bu sorunun üzerinden atlamayıdeğil üzerine gitmeyi zorunlu kılmaktadır. Bugün eniyi tüzüğü hazırlama çabasındaki Genç Sen’inyapması gereken, politik bir tartışmanın ürünü birpolitik kampanya süreci ile yolunu yürümektir.Ancak böylelikle, Genç Sen’ in sık sık ifade ettiğigibi, “yolumuz açık olacaktır”.

Böyle bir kampanya süreci hayati bir önemtaşımaktadır. Genç Sen’in kendi kimliğini kitlelerkarşısında daha etkili bir biçimde ortaya koymasınıkolaylaştıracaktır. Bir tüzük oluşturup kitleninkarşısına çıkan bir örgütlenmenin kitlemücadelesinin gündem ve sorunlarının dışındakalması tam bir ciddiyetsizlik olacaktır.

İşin kötü yanı, bugün Genç Sen üzerindentartıştığımız kavrayışsızlığın muhatabı DİSKbürokratları değildir. Zira, sınıf mücadelesi içindeyıllarca sınanmış bir bürokratik kimliğin kitlemücadelesinin sorun, ihtiyaç ve gündemlerinianlamasını beklemek mantıklı değildir. Buradakieleştirinin asıl muhatabı Genç Sen içindeki bir dizisiyasal gençlik örgütlenmesidir. Bu nedenle,sergilenmekte olan kavrayışsızlığı anlamakgerçekten güçtür ve apolitizm bu durumu açıklamayayetmemektedir.

Gençlik mücadelesini geliştirme bakışıylapiyasalaşan eğitime, mesleki dönüşümlere vegeleceksizlik sorununa karşı açık ve belirgin birpolitik tutum almak ve bunu etkili bir kampanyasüreci ile bütünleştirmek bugünün zorunluluğudur.Genç Sen içinde bizim güncel tartışmalara dönükolarak yaklaşımımız bu olacaktır, bunu pratiğetaşımaya çalışacağız. Bu başarılamadığı koşullarda,bizim ya da başka bir örgütlenmenin Genç Sen’in birparçası olmasının kitle mücadelesi açısından biranlamı olmayacaktır.

Tartışmaların dışında kalmak ne anlama geliyor!

Bugün bu tartışmaların dışında kalmak içinhiçbir geçerli neden bulunmamaktadır. Bugün farklısaiklerle tartışmaların dışında duran eğilimleri kısacadeğerlendirmek, birleşik bir mücadeleyi örgütlemesorununun bir diğer önemli yanını oluşturmaktadır.

Bu eğilimlerden birincisi, sürece dair politik biryaklaşım ve güncel çözümlemelerden yoksunluktur.Bu eğilimle tartışabileceğimiz bir başlık ne yazık kibulunmuyor. Zira sözkonusu olan gençliksiyasetinden kopuştur.

İkincisi ise örgüt biçimlerine sıkışmış birtartışma eksenidir. Devrimci Gençlik çevresi veÖğrenci Kolektifleri bu tutumun en belirgintemsilcileri durumundadır. DİSK üzerine söylenenlerve Genç Sen pratiğinin kitle mücadelesi ile kurduğubağa dair tartışmalar elbette önemlidir vesürdürülmelidir. Ancak bu tartışmalar hangi saikleredayanmaktadır, bizce tartışmanın düğüm4

noktalarından birisini bu oluşturuyor. Bunu söyleyenler bugün ilerici güçleribiraraya getirebilecek bir mücadele ve örgütlenme için ne söylemektedir, busorunu nasıl tanımlamaktadırlar? Buna bir açıklık getirmek durumundadırlar.Zira bu olmadığı ölçüde ortaya çıkan sadece günün yetersizliklerini dar grupçuçıkar ve hedefleri gizlemek için kullanan bir yaklaşım olabilir. Nitekim bueğilimin temsilcileri tam da bu grupçu bakışın dışavurumu olarak bizi siyasalörgütlenmeleri birleştirmeye çalışmakla eleştirmektedirler.

Buna yanıtımız şudur: “Kitle örgütlenmesi sorununu bir çırpıda masabaşında çözeceğini sanan yaklaşım, elbette ki ilerici potansiyelin bir arayagelmesinin önemi ve kapsamını kavramakta zorlanacaktır. Sorunu ‘örgütleribirleştirmeye’ indirgediğimizi düşünmeleri de örgüt sorununa bakıştaki buyavanlığın dışavurumundan ibarettir sadece. Zira birleşik bir gençlikörgütlenmesi sorunu öznel bir sorundur, öznelerin iradi çabası ve müdahalesiile elbette bir çırpıda başarılabilir. Ancak bu hiçbir biçimde gençlikörgütlenmesi sorununun çözüldüğü anlamını taşımamaktadır. Bu sadece birolanağa, hareketi sıçratabilecek bir dinamiğe işaret etmektedir. İlericipotansiyeli bir araya getiren bir birleşik örgütlenme, asıl hedefin, genişgençlik yığınları ile buluşma hedefinin bir kaldıracıdır sadece. Ve hedefe,doğru bir yöntem ve bakışla ilerleyebildiği koşullarda bir anlam taşır.”(Devrimci gençlik mücadelesinde gelecek için notlar Ekim Gençliği, Sayı:103, 15 Mayıs-15 Haziran ‘07)

Bugün, yukarıda işaret ettiğimiz eğilimin temsilcileri birleşik bir mücadeleaçısından ne önermekte, nasıl bir çerçeve çizmektedirler. DİSK’i, Genç Sen’idoğru bir zeminde eleştirmek, bu tartışmanın üzerinden atlamak için gerekçeyedönüştürülemez. Ama “‘bizim kitlesel örgüt biçimimiz’ var ötesi biziilgilendirmez” diyorsanız da, bu sizin sorununuzdur. O zaman bugünün ilericiolanaklarına dahi kendini açamamış bir tekke olarak kalmaya mahkumolursunuz.

Bir diğer eğilim, sürecin eksiklik ve yetersizliklerinden dolayı, varolanolanağa devrimci müdahale yaklaşımını yok saymaktır. Bu isekendiliğindenciliğin bir dışavurumudur. Birleşik bir gençlik mücadelesiüzerine sözü olan, ilerici muhalefetin biraraya gelmesini önemseyen herkes butartışmalara kendi yaklaşımları ile katılmak durumundadır. Zira bugününgençlik mücadelesinin en temel ihtiyaçlarından birisi dinamik bir tartışmasürecidir. Olanaklar tükenene kadar bu tartışmanın zorlanması devrimci birçaba olacaktır.

15-16 Aralık’a ve Genç Sen’e dair bir tartışma platformu

* Genç Sen gençlik sorununu güncel boyutları ile tartışmak ve çözümoluşturmak için etkin bir mücadele örgütü olarak kendini tanımlamalıdır.

* Genç Sen bu kapsamda gecikmeksizin gençlik sorununu tartışmaya açanbir forum veya kurultayla örgütlenme sürecini başlatmalıdır. Bu kapsamdakendi dışındaki tüm ilerici gençlik güçlerini bu sürecin bir parçası halinegetirmek için sistematik bir çaba harcamalıdır.

* Genç Sen bu süreci yerel inisiyatifleri ve tartışmaları açığa çıkartacakbir biçimde etkin bir politik kampanya olarak örgütlemelidir.

* Genç Sen’in bugün için ihtiyacı, hayatın içinde karşılığı olmayan,örgütlenmeyi bürokratik bir cendereye sıkıştıracak tüzüksel tartışmalar değil,kitle mücadelesini geliştirecek bir örgütlenme yaklaşımı ve iradesi ortayakoymaktır.

* Genç Sen bu kapsamda kendini taban inisiyatifini açığa çıkartacak birörgütlenme olarak tanımlamalıdır.

* Genç Sen, bunun bir ayağı olarak yerellerde, sınıflarda, amfilerde vefakültelerde örülecek olan kitle mücadelesine katılan herkesin dolaysız birbiçimde karar alma sürecine katıldığı bir işleyişi ilkesel bir yaklaşım olarakbenimsemelidir.

* Genç Sen, kararların temsiliyete değil kitlenin doğrudan katılımınauygun bir biçimde alınmasını başlangıç adımı olarak mutlak suretlehedeflemelidir.

* Genç Sen, bu kapsamda il düzeyinde çalışmayı düzenleyecekkoordinasyonlar oluşturmalı, bu koordinasyonlar yerellerden herkesinkatılımına açık forumlar olarak düşünülmelidir.

* Genç Sen, bunun önünü kapayacak birtakım temsiliyet biçimlerineşiddetle karşı çıkmalı, bürokratik biçimlere sıkışmaktan özenle kaçınmalıdır.

Bugün kuruluş iddiasıyla ortaya çıkan Genç Sen’in atması gerekenöncelikli adımlar bunlardır. Ancak bu adımların atıldığı koşulllarda Genç Sendaralmaktan ve içine kapanmaktan kurtularak, hem ilerici gençlik güçlerinehem de genelde gençlik kitlelerine güven veren bir örgütlenme haline gelebilir. 5

Dönem başından bu yana sürdürdüğümüz“Yalanlarınızı da alın gidin!” üst başlıklıkampanyamızı bugüne kadarki biçimi ile sonaerdirmiş bulunuyoruz. Sistematik bir politiküretkenlik ve yoğun bir kitle çalışmasının sonucundakampanya çalışmasının örüldüğü illerin hemenhemen hepsinde kampanya, forumlar ve basınaçıklamaları ile bitirilmiş bulunuyor. Gelinen yerdekampanya çalışmamızı, ortaya koyduğumuz hedeflerve hareketin ihtiyaçları merkezli bir değerlendirmeyetabi tutabilmenin olanaklarına sahibiz.

Hareketin biriken sorunları ve çözüm yolu

Bugün gençlik alanında derin bir politik veörgütsel boşluk sözkonusu. Yılları bulan bu sorununaşılamaması, hareketi büyük bir daralma ile yüzyüzebırakmış bulunuyor. Zira son 6 Kasım eylemlerihareket içinde sol ve ilerici güçlerin hareket ilebağlarının görülmemiş bir biçimde tükendiğini dışavurmuştur. Bu durumu aşmak yönlü çabalar ise halendağınıklığını, parçalılığını ve hedefsizliğini koruyor.Eğer gençlik hareketini güncel görüntü üzerinden,yani hareket halindeki kesim üzerinden tanımlıyorolsaydık, ortada olan gerçekliğe hareket demek dahitartışmalı olurdu.

Öte yandan, bugün sorunun temel yanlarındanbirisi, bu tabloyu değiştirecek bir pratik sorunudur.Bugünkü zayıflığın ve daralmanın kestirme birçözümü bulunmuyor. Döne döne tekrarladığımızgibi, tek gerçek çözüm yolu uzun soluklu ve hedeflibir kitle faaliyetinden geçiyor.

Bu yetersizliklerin oluşturduğu bir diğer önemlisonuç ise, ilerici güçlerde yaşanan daralma veburjuva ideolojisinin etkisinin gençlik içinde bugünekadar görülmemiş bir yaygınlığa ulaşmasıdır. Zirageçmişte görmeye çokça alışık olduğumuz, herhangibir örgütsel tercihte bulunmamakla beraber devrimcisiyasal çalışmaya açık gençlik kesiminin varlığıbugün için tanımlanabilir bir olgu değil. Bugününgençlik hareketi oldukça sınırlı bir örgütlü kesimikapsıyor. Bu durumu değiştirmek, ideolojik, politikve örgütsel bir bütünlükte gençliğin sorunlarınamüdahaleyi zorunlu kılmaktadır. Yeni alanlaraaçılmak ve faaliyetin her adımında örgütlenmek...Günün sorunlarına çözüm oluşturma iddiasındakigüçlerin yapması gereken temel şey budur.

Kampanya çalışmamızı bu eksendedeğerlendirdiğimizde, öncelikle, gençlik hareketininverili hareketsiz ve dağınık tablosu içerisinde uzunsoluklu bir kitle çalışmasına dayanan, yereldinamiklerle bağ kurma hedefiyle hareket eden veöğrenci gençliği harekete geçirecek kanalları

yaratmanın arayışında olan bir çalışmanın açık birsüreklilik ve canlılıkla örülmüş olmasının başlıbaşına başarı olduğunu kabul etmek gerekir. Zira bubaşlıkların kendisi, hedefli bir politik faaliyeti işareteder. Bugün kampanya sonucunda elde edilensonuçlara bakıldığında, ilk elden karşımıza çıkan dabudur. Kampanya çalışması baştan sona iç hedefleriile uyumlu ve hareketin ihtiyaçlarını gözeten birtemelde yürütülmüştür.

Bugün hareketin mevcut yetersizlik vezayıflıkları elbette çalışmamızı daraltan, başarısınısınırlayan bir neden olarak karşımızda durmaktadır.Zira varolan ideolojik abluka, baskı ve terörmekanizması kırılmadan örülen çalışmaların kitleselbir karakter kazanması oldukça güçtür. Bunu kırmakve mesafe almak, nesnel koşulların doğru bir tahlilinive bu zeminde doğru bir öznel müdahaleyigerektirmektedir. Bugün yapılması gereken, busürece müdahale edecek asgari olanakları bugündenoluşturmaktır.

Bu açıdan kampanya sürecimiz yeni alanlaraaçılmak, çalışmamızın örgütsel olanaklarınıgeliştirmek, öte yandan faaliyet kapasitemiziyaygınlaştırmak açısından anlamlı olanaklaryaratmış bulunuyor. Bugün sorun, bu yeni olanaklarıen iyi bir biçimde değerlendirmek, daha güçlü birgençlik mücadelesi için önümüzdeki sürece çokyönlü olarak hazırlanmaktır. Bugünün zor koşullarıkarşısında faaliyette ısrar ve kararlılık göstermeden,biriktirilen sınırlı güç ve olanakları en etkin birbiçimde kullanmadan, yol yürümek ve mesafe almakmümkün değildir. Üç aylık kampanya sürecimizbugün daha güçlü adımlar atmak için anlamlıolanaklar yaratmış bulunuyor. İhtiyacımız ise,yürüdüğümüz bu doğru yolda bu zamana kadargösterdiğimiz ısrarı ve etkin çabayı, planlı vehareketin ihtiyaçlarına yanıt verecek bir biçimdesürdürmektir.

Etkili ve yaygın bir propaganda çalışması

“Yalanlarınızı da alın gidin!” kampanyasıtemelde bir taraflaşma çağrısının ifadesiydi.Kampanyaya başladığımız günlerde sermaye düzenieliyle yaratılan laik-anti laik kutuplaşması gençlikkesimlerini düzen içi bir tercihe zorluyor, adetagericilikten gericilik beğenmeye itiyordu. Kampanyaçalışması ile öncelikle bulunduğumuz bütünalanlarda bu seçeneksizliği kırmayı, gençliğintarafının kendi gelecek ve özgürlük mücadelesiolduğunu anlatmayı hedefledik. Bu bağlamdagençliğin temel taleplerini ifade eden dört değişikafiş hazırladık ve çalışmamızı gerek üniversitelerde,

Bugün hareketinmevcut yetersizlik vezayıflıkları elbetteçalışmamızı daraltan,başarısını sınırlayanbir neden olarakkarşımızdadurmaktadır. Ziravarolan ideolojikabluka, baskı ve terörmekanizmasıkırılmadan örülençalışmaların kitlesel birkarakter kazanmasıoldukça güçtür. Bunukırmak ve mesafealmak, nesnelkoşulların doğru birtahlilini ve bu zemindedoğru bir öznelmüdahaleyigerektirmektedir.Bugün yapılmasıgereken, bu sürecemüdahale edecekasgari olanaklarıbugündenoluşturmaktır.

6

gerekse şehir merkezlerinde bu afişleri en yaygın birbiçimde kullanarak başlattık.

Üniversitelerde politik faaliyeti hedef alansaldırıların sürdüğü, afiş asmanın, bildiri dağıtmanınsoruşturma terörüne ve fiili müdahaleye boğulduğubir atmosferde ısrarla kullanmayı sürdürdüğümüzpropaganda araçlarımızla öğrenci gençliğetaleplerimizi en güçlü tarzda taşıdık vekampanyamızı duyurduk. Kampanya çalışmamızkapsamında merkezi afişler, onlarca çeşit yerel afiş,yerel bildiriler, duvar gazeteleri ve daha sonraayrıntılı olarak değineceğimiz çok çeşitli kitleçalışması aracı kullanıldı. Bu sene, onlarca siyasetinortak örgütlediği 6 Kasım sürecinde dahi bu ölçüdeyaygın ve etkin materyal kullanımıgerçekleştirilememiştir.

Yerel dinamiklerle bağ kuran bir çalışma tarzı

Gençlik hareketinin bugün içerisine hapsolduğukısır döngüyü kırabilmenin yolu, gençliğin geleceksorunu üzerine oturtulacak ısrarlı ve bütünlüklü birpolitika ve bu politika ile uyumlu bir çalışmatarzından geçiyor. Gençlik kesimlerinin bugün karşıkarşıya kaldığı saldırı dalgasını püskürtebilmek, biryandan bu saldırıların bütünlüğünü ısrarlavurgulamak ve bu bütünlük üzerinden bir karşımücadele örgütlemek, diğer yandan ise neo-liberalsaldırıların yerel yansımaları ile amansız birmücadeleyi sürdürmeyi zorunlu kılıyor.

“Yalanlarınızı da alın gidin!” kampanyasıkurgulanırken, temel çıkış noktalarından birini butartışmasız gerçeklik oluşturmuştu. Bir yandangençliğin karşı karşıya kaldığı neo-liberal saldırılarbir bütünlük içerisinde ele alınırken, diğer yandan dabu saldırıların yerellerdeki somut görünümlerininetkin bir biçimde işlenmesi esas alınmıştı.Kampanya çalışmasının sonuna gelindiğindediyebiliriz ki, bu konuda geçmiş yılları kat be kataşan bir başarı sağlanmıştır. Hemen hemen bütünyerellerde kampanya çalışması yereldekigündemlerle bütünleştirilerek yürütülmüş, YıldızTeknik Üniversitesi örneğinde görüleceği üzere,yerel gündemler noktasında çok yönlü bir faaliyetkapasitesi ortaya çıkartılabilmiştir.

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde örülençalışmanın deneyimleri bu yönüyle dikkate alınmalıve tartışılmalıdır. Zira sözkonusu üniversitede biryandan Mimarlık Fakültesi özgülünde yaşanan birsorun gündemleştirilir ve ara bir kampanyayabağlanırken, aynı anda ulaşım sorunu ve şovenisthisteri gündemleri etkin bir tarzda işlenebilmiştir.Yıldız örneği özellikle ulaşım gündeminegerçekleştirdiği politik müdahale ile (yereldekiulaşım sorunu İstanbul genelindeki ulaşım zamlarınabağlanmış ve her iki başlık da kampanya ile etkin birbiçimde bütünleştirilmiştir) merkezi bir kampanyakapsamında yerel bir kampanya örebilmenin anlamlıbir örneği ortaya çıkartılmıştır.

Yerel gündemlerle bağ kurabilen bir politikfaaliyetin öğrenci gençlikle de daha geniş birzeminde ilişki kurmanın, öğrenci gençliği irili ufaklıeylemler üzerinden harekete geçirebilmenin temelkoşulu olduğunu daha önceleri defalarcavurgulamıştık. Bu kampanya sürecinde yerellerdeortaya çıkan kimi olumlu örnekler belirlemelerimizinsomutlanmasına da vesile olmuştur.

Bir politik faaliyetin yerel gündemlerle bağkurabilmesi demek, söz konusu yerelin ihtiyaçlarını,

öte yandan da olanaklarını daha güçlü tayin edebilenbir çalışma demektir. Genelde merkezi kampanyasüreçlerinde, çeşitli zayıflıklardan kaynaklı merkezibakışın yerel bakışın önüne geçmesi, bir dizi yerelolanağın da gözden kaçırılması sonucuna yolaçtığınıdefalarca görmüştük. Kimi zaman ise tersinden,yerelde öne çıkan bir başlık, kampanyanın bir andageriye itilmesi ve bu soruna kilitlenilmesi sonucunudoğurabiliyordu.

“Yalanlarınızı da alın gidin!” kampanyası buaçıdan da birçok yerel açısından anlamlı bir farklılıkyarattı. Örneğin 9 Eylül Üniversitesi çalışmamız,üniversite bünyesinde ortaya çıkan yolsuzluğa karşıhem gündemin hak ettiği tepkiyi gösterebilmiş oldu,hem de bu sorunu kampanya ile propagandadüzleminde dahi olsa birleştirebilmiş oldu.

Yine bu başlık içerisinde Adana’da sürdürülenMYO çalışması mutlaka tartışılmalıdır. Ancak,taşıdığı özel önemden dolayı, bu çalışmayı ayrı birbaşlık içerisinde ele almayı tercih edeceğiz.

Kurumsallaşmayı ve öğrencileri etkinleştirmeyi

hedefleyen bir kitle çalışması

Kampanya çalışmamızın bütününe baktığımızda,bu konuda da geçmiş yılların neredeyse bütünkampanya çalışması süreçlerini aşan bir başarıolduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Neredeyse bütünyerellerde çeşitli kitle çalışması araçları ihtiyaca göredevreye sokulmuş, yerel önderlikler geçmiş yıllarıaşan bir politik üretkenlik kapasitesisergileyebilmiştir.

Kampanyamızın toplamına baktığımızda, ilkgöze çarpan yerel kampanyalar olmaktadır. Dört ayrıüniversitede dört ayrı gündem üzerinden yerel imzakampanyaları yürütülmüştür. Yine dikkati çekenbaşka bir nokta, geçmiş yıllardaki en zayıf alanımızolan kurumsallaşma sorununun üzerine anlamlı birçabayla gidilmiş olmasıdır. Her yerelde aynıetkinlikle sonuç üretilememiş olsa da, kampanyasürecinin yarattığı olanaklara dayanılarak, üçüniversitede süreklileşecek yerel yayın faaliyetleribaşlatılmış, iki üniversitede ise kampanya özelindefanzin çıkartılmıştır. Ayrıca yine bir üniversitedekampanyanın son bir aylık süreci bir platformoluşturularak yürütülmüştür.

Geçmiş yıllarda zorlandığımız diğer bir alanolan çalışmayı yerel etkinliklerle birleştirebilmedegeçen yıllara oranla anlamlı bir aşama katedilmekleberaber, sorun tümüyle aşılamamıştır. İstanbulÜniversitesi’nde yürütülen çalışmanın bütünündesergilenen başarı bu konuda da anlamlı sonuçlaryaratmış, düzenli bir film etkinliği programıoluşturmuştur. Farklı üniversitelerde de bazı arayerel etkinlikler organize edilmiştir. Ancaksüreklileşmiş etkinlikler İstanbul Üniversitesi dışındahayata geçirilememiştir.

Bütün bunların yanı sıra, bütün bir kampanyasüreci boyunca kitle çalışmasında ciddi bir ısrargösterildiğini ifade etmeliyiz. Hemen hemen bütününiversitelerde öğrenci gençlikle buluşmanınolanakları zorlanmış, açık kampanya toplantılarıörgütlenmiştir. Ortalama 15-20 kişilik katılımlarlagerçekleşen bu toplantılar bugünün gençlik hareketitablosu içerisinde oldukça anlamlı bir yerdedurmaktadır.

Çalışmanın son haftasında hemen hemen bütünyerellerde örgütlenen referandum çalışması da önem

Kampanyamızıntoplamına

baktığımızda, ilk gözeçarpan yerel

kampanyalarolmaktadır. Dört ayrıüniversitede dört ayrı

gündem üzerindenyerel imza

kampanyalarıyürütülmüştür. Yine

dikkati çeken başka birnokta, geçmiş yıllardaki

en zayıf alanımız olankurumsallaşma

sorununun üzerineanlamlı bir çabayla

gidilmiş olmasıdır. Heryerelde aynı etkinlikle

sonuç üretilememişolsa da, kampanyasürecinin yarattığı

olanaklara dayanılarak,üç üniversitede

süreklileşecek yerelyayın faaliyetleri

başlatılmış, ikiüniversitede ise

kampanya özelindefanzin çıkartılmıştır.

Ayrıca yine birüniversitede

kampanyanın son biraylık süreci bir

platform oluşturularakyürütülmüştür.

7

taşımaktadır. Binlerce öğrenciye taleplerimiz taşınmış,taleplerimizden yana taraf olmaları çağrısı yapılmıştır.

Kendini politik olarak denetleyebilenbir kampanya çalışması

Kampanya çalışmasının merkezi bir güçlülüğüolarak ifade edilebileceğimiz politik denetleyiciliğiözellikle 6 Kasım süreci ve şovenist histerinindizginlerinden boşaldığı süreçte açığa çıkmıştır.

Kampanya gündemlerinin 6 Kasım ile bağınınkurulması noktasında yapılan müdahale yerelönderliklerin de etkin çabası ile asgari bir karşılıküretmiştir. Ancak bu konuda hala da istenilen düzeydebaşarı elde edilememiştir. 6 Kasım’la gündemsel plandabütünleşmenin bütün olanaklarına sahip kampanyaçalışmamız, bütünleşmeyi propaganda düzlemininötesine taşımakta güçlük çekmiştir. Tersi olmasıgerekirken, 6 Kasım süreci kampanya çalışmalarınınpropagandaya sıkıştığı bir dönem olmuştur. Bunun birnedeni gençlik hareketinin toplam tablosundan kaynaklıolarak ortak çalışma yükünün ağırlıklı bir biçimdeüzerimize kalmasıdır. Diğer bir nedeni ise (6 Kasımsürecini ve faaliyetlerini güçlendirecek olan da budur)hareketin ihtiyaçlarından elbette kopmadan, bağımsızçalışma gücümüzü sınırlamamayı tercih etmekgerekirken, somut koşullarda bunun yapılamamasıdır.

Şovenist atmosferin tırmandırılmaya başlandığıgünlerde ortaya konulan “Şovenizmin yalanlarına ortakolma!” metni ise, kampanya çalışması ile gençlikhareketinin ihtiyaçlarını karşılama noktasındaki iraditutumun bir yansımasıdır. Hemen her yerelde şovenisthisterinin karşısına halkların kardeşliği şiarı ileçıkılabilmiştir. Ancak bu başlık altında da merkezimüdahaleye paralel bir yerel inisiyatif sergilenmektegüçlük çekilmiş (YTÜ’deki örneği dışta bırakırsak),gündeme ilişkin pratik bir hat örülememiştir. ODTÜgibi kimi üniversitelerde gündem üzerinden oluşanduyarlılık, uygun bir zemin yaratmasına rağmen,değerlendirilememiştir.

MYO ve yurt çalışması üzerine ilk adımlar

Her iki başlığın da kendi içerisinde birdeğerlendirme konusu olduğu açık. Ancak kampanyaçalışması bünyesinde İzmir’in yurtlar, Adana’nın MYOüzerinden attığı ısrarlı adımlar, yıllardır çalışmamızınbelki de en zayıf olduğu bu iki alana yüzünü dönmesinevesile olmalıdır. Adana’nın iki ay gibi kısa süreli biryüklenmesinin sonuçları ortadadır. Ekim Gençliği’ninmisyonu üzerinden hareket eden bir çalışmanın ürettiğisonuçlar önemlidir ve bizim açımızdan taşıdığı bu önembilince çıkartılacaktır. Kampanya çalışmamız, bualanlara dönük tanımlı ve sistematik ilk adımlarınatılabilmiş olması açısından da anlamlıdır.

Kampanya çalışmasından aldığımız güçle daha ileriye!

Başarılı bir kampanya sürecini geride bırakmış bulunuyoruz. Bu başarının hem politik hem de örgütsel ayaklarıolduğunu ifade etmeliyiz. Elbette üzerinden atlanmaması gereken eksiklikler ve zaaf alanları varlığını sürdürmektedir.Ancak geçmiş yıllardaki bir dizi zaaf alanının aşılmış olmasından dolayı başarıların öne çıkartılması, deneyimlerindenyararlanılması açısından gereklidir.

Bu başarılar elbette asıl anlamını süreklileştirilebildikleri ölçüde bulacaktır. Önümüzdeki dönemde kampanyaçalışmamızın öne çıkarttığımız başarılı yanlarını süreklileştirmenin azami çabası harcanmak zorundadır. Zira sınırlı birkampanya süreci ile de görmüş bulunuyoruz ki, sistemli ve yerinde harcanan bir politik çaba karşılığını üretmektedir.

8

İstanbul Gençlik ForumuDönemin başlamasıyla birlikte örgütlemeye başladığımız “Yalanlarınızı da alın gidin!” üst

başlıklı politik kampanya sürecimizi 8 Aralık’ta gerçekleştirdiğimiz “İstanbul Gençlik Forumu” ilesonlandırmış olduk. “Piyasalaşan eğitime ve şovenizme karşı gençlik gelecek ve özgürlükmücadelesine!” başlığıyla düzenlenen forum iki ana bölümden oluştu.

Forum başlığının genel çerçevesine ilişkin sunumlar ve soru-cevap şeklinde geçen ilk bölümöncesinde bir arkadaşımız açılış konuşması yaptı. Konuşmada ana hatlarıyla politik kampanyasürecimiz gerekçelendirildi. Forumun birinci bölümünde Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dr. MehmetTürkay, Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Ahmet Öncü, Marmara Üniversitesi öğretim görevlisiYrd. Doç. Dr. Kurtar Tanyılmaz ve gazeteci-yazar ve Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Ragıp Duransöz aldı. Her bir sunumun ardından soru-cevap bölümünde canlı tartışmalar yapıldı.

Verilen ara sonrası etkinliğin forum bölümüne geçildi. Zaman sıkıntısından kaynaklı tüm tebliğ vetartışmalar ifade edilemese de etkili tartışmalar gerçekleştirildi. Bu bölümde GOP İLGP “Yerelyayın”, Dershaneli İLGP’liler “ÖSS” tebliğ sundu. YTÜ “Ulaşım sorunu”, “teknik gezimasrafları”, “şovenizme karşı halkların kardeşliği” başlıklı 3 ayrı tebliğ sunarken, İÜ’nden“Kamp-Üs: Bir yerel yayın deneyimi” ve “YÖK’ün gölgesinde üniversite, sermayenin kuklasırektör istemiyoruz” başlıklı iki tebliğ sundu. Daha sonra Forum’a destek veren Eğitim EmekçileriDerneği ve Genç-Sen adına birer konuşma yapıldı.

Tartışmanın son bölümünde Ekim Gençliği adına söz alındı. Forumun ve bir bütün olarak politikkampanya sürecinin hangi ihtiyaçlara yanıt verebilmek amacıyla örgütlendiği ifade edildi. Gençlikhareketinin sorunlarına da değinilerek, hareket içerisindeki öznelerin değil, bir bütün olarak gençlikhareketinin sorun ve ihtiyaçlarına yönelik çözümler üretilmesi gerektiği vurgulandı. Yaklaşık 55 kişininkatıldığı etkinlik kapanış konuşması ile sona erdi.

Ankara Gençlik Forumu Bir süredir yoğun bir şekilde çalışmaları süren Gençlik Forumu 8 Aralık günü

toplandı. “Piyasalaşan eğitime ve diplomalı işsizliğe karşı Ankara Gençlik Forumutoplanıyor!” diyerek yola çıktığımız forum anlamlı tartışmalara vesile oldu.

Forumumuzu tartışma başlıkları olarak belirlediğimiz konular üzerine kısasunumlar ve canlı tartışmalarla amacına uygun bir şekilde toplandı. İlk olarak forumugerekçelendiren bir açılış konuşması yapıldı. Ardından bir arkadaşımız gerçekleştirdiğisunumla, üniversitelerin tarih içerisinde şekillenişinden ve sınıfsal karakterindenbahsederek, eğitim ile amaçlananın egemen ideolojinin yeniden üretilmesi ve tüm toplumayayılması olduğunu vurguladı. Üniversite-sistem ilişkisinin tanımlandığı sunumun ardındaneğitimin piyasalaştırılmasında AB ve GATS sürecinden ve YÖK’ün üstlendiği misyondanbahseden bir konuşma yapıldı.

İkinci bölümde okullardaki sorunlar üzerine kısa değinmeler ve örneklerle canlıtartışmalar yapıldı. Ulaşım sorunundan barınma sorununa, har(a)çlardan kimlik ve kayıtparalarına kadar eğitimin paralılaştırılması üzerinde duruldu. Özelleştirilen, kapatılankantinlerden ve yemekhanelerden bahsedildi. Ardından okullardaki “güvenlik” sorunu üzerindenayrıntılı bir tartışma yapıldı.

Verilen aranın ardından diplomalı işsizlik ve meslek alanlarındaki dönüşümle hedeflenenlerden bahsedildi. Yetkin mühendislik, sözleşmeli/vekilöğretmenlik, stajyer avukatlık, aile hekimliği ve Fen-edebiyat öğrencilerinin formasyon sorunları üzerinden gelecek sorununa yönelik tartışmalaryapıldı. “Üniversitelerde yükseltilen milliyetçi-şoven dalga ve gençlik üzerine etkileri” üzerine yapılan sunumda ise “halkların kardeşliği” şiarınıyükseltme vurgusu öne çıktı.

Forumda son olarak gençlik hareketinin örgüt sorunu tartışıldı ve bu konudaki güncel zaaf alanları hareket-örgüt diyalektiği çerçevesinde tartışıldı.

Bursa’da başarılı bir forum“Yalanlarınızı da alın gidin!” başlıklı kampanyamızın finali olarak Bursa Gençlik Forumu’nu 9 Aralık’ta gerçekleştirdik. Forum BATİS’te yapıldı.

Forum kapsamında çalışmamızın da temelinde duran dört ana şiar üzerine çerçeve sunumlar gerçekleştirildi. Ardından tartışmalara geçildi. Forumumuz kampanyanın gerekçelendirilmesi ile başladı. İlk bölümde “Müşteri değiliz, parasız eğitim istiyoruz” talebi tartışıldı. Ardından

“Kağıt parçası değil, iş ve gelecek istiyoruz!” başlığına geçildi. Bu başlık altında “İşsiz ve Güvencesiz Eğitim İşçileri Örgütlenme Girişimi” bir sunumgerçekleştirdi.

İki başlığın canlı biçimde tartışılmasının ardından müzik dinletisi yapıldı ve ara verildi.İkinci oturumda, “Köle değiliz! Söz, yetki, karar istiyoruz!” başlığı ile foruma başlandı. Bu konu ile ilgili sunumun ardından Genç-Sen tartışıldı.

Forumun son başlığı olarak “Irkçılığın, yozlaşmanın ve korkunun değil, bilimin üretildiği bir eğitim istiyoruz” konusu tartışıldı. Bu başlık çerçevesinde9

“Yalanlarınızı da alın gidin!”kampanyası etkinliklerinden...

şovenist histeriye ilişkin tartışmalar yapıldı. Başlıklardan sonra forum boyunca sunulan öneriler üzerine birtartışma yapıldı ve bunlar üzerinden kararlar alındı. Ekim Gençliği adına yapılan son bir konuşmayla forumbitirildi. Foruma, İşsiz ve Güvencesiz Eğitim İşçileri Örgütlenme Girişimi ve DGH katılarak destek verdi.

Adana MYO’da panelAdana Meslek Yüksek Okulu Beyazevler Kampüsü’nde uzun bir zamandır yürüttüğümüz

“Yalanlarınızı da alın gidin!” şiarlı kampanyamızı “Kağıt parçası değil, iş ve gelecek istiyoruz- MYOöğrencileri sorunlarını tartışıyor!” başlıklı bir panel gerçekleştirerek noktaladık.

9 Aralık’ta Adana Eğitim Sen Şubesi’nde gerçekleştirdiğimiz panele, Eğitim Sen üyesi ve MeslekLisesi öğretmeni iki hocamız ile Ekim Gençliği’nden bir arkadaşımız konuşmacı olarak katıldı.

Panel Ekim Gençliği’nden arkadaşımızın kampanya gerekçelendirmesi ile başladı. Ardındanpanelin konusu anlatıldı ve söz hocalarımıza bırakıldı. İlk sözü alan hocamız, MYO öğrencileriningenel profilini anlatan bir konuşma yaptı. MYO öğrencilerinin sorunlarına ve MYO’ların sistem içintaşıdığı anlama işaret etti. Daha sonra söz olan diğer hocamız ise kapitalist üretim ilişkileriiçerisinde MYO’lara düşen rolü tanımladı. Ardından Ekim Gençliği’nden arkadaşımız bir konuşmayaptı.

Konuşmaların ardından sorulan sorular ve tartışmalarla MYO öğrencilerinin sorunları dilegetirildi. Kimi öğrenciler yaşadıkları sorunları dile getirdiler.

Panel’de ağırlıklı olarak işsizlik ve geleceksizlik sorunu tartışıldı. Soru cevap bölümündeise MYO öğrencilerinin örgütlenmesinin sorunları öncelikli bir yer tuttu.Yaklaşık 40 kişinin

katıldığı ve üç saate yakın süren panel anlamlı tartışmalarla sonlandırıldı.

AÜ’de referandum çalışması!“Yalanlarınızı da alın gidin!” kampanyası çerçevesinde 3 Aralık günü “Söz gençlikte!”

referandumunu başlatmıştık. 7 Aralık’a kadar sürdürdüğümüz referandum çalışmamızı 7 Aralıkgünü sonlandırdık. Anadolu Üniversitesi rektörlük binası önünde kampanyamızı anlatan ve dörtgün boyunca yürüttüğümüz referandumda kullanılan oyların sonucunu deklare eden bir basınaçıklaması gerçekleştirdik.

Açıklamada gençliğin düzen içi taraflaşmaya hapsedilmeye çalışıldığı vurgulandı.Yürüttüğümüz kampanyanın çerçevesi anlatılarak, eğitimi ticarileştirerek öğrencilerimüşterileştirenlerin, öğrenci gençliği soruşturma, uzaklaştırma, okuldan atmasaldırılarıyla baskı altına almaya çalışanların bizlere verebileceği hiçbir gelecek olmadığıbelirtildi.

Kampanya talepleri anlatılarak, bu çerçevede gerçekleştirilen referandumda %1.8Hayır, %98.2 Evet oyu kullanıldığı açıklandı.

Basın açıklamasına DPG ve DGH da destek verdi.

İLGP’den yerel forumlarİLGP İstanbul’da yaygın bir kampanya çalışması örgütledi ve bu çalışmaları yerel forumlarla bütünleştirdi. 4 ayrı yerelde forum

ve dershanelerde de söyleşi örgütlendi. Toplamda 60’ın üzerinde liseli gelecek mücadelesinin tartışıldığı platformlarda yan yana getirildi. İlk forum Gülsuyu’nda gerçekleşti. 30 Kasım’daki forumda liseliler okullarındaki sorunları tartıştılar. Ağırlıklı olarak idari baskının tartışıldığı

bu forumda, paralı eğitimden yozlaşmaya kadar birçok sorun ortaya konuldu. 1 Aralık’ta ise Esenyurt İLGP olarak “Paralı eğitime, staj sömürüsüne ve diplomalı işsizliğe karşı ne yapmalı?” başlıklı forumumuzu gerçekleştirdik.

Bir öğrenci velisi de çalışmamıza destek sundu. Forum, paralı eğitime dair bir çerçeve çizilerek başladı. Eğitimin anayasal bir hak olduğu, fakat işçi-emekçi çocuklarının maddi imkânsızlıklar nedeniyle bu haktan yararlanamıyor olması ilk tartışma başlığıydı. Forumun diğer bölümünde bu sorunlara karşıneler yapabileceğimizi konuştuk.

Yine 1 Aralık’ta GOP liselileri olarak, “Uyuşturucuya, yozlaşmaya ve şiddete karşı ne yapmalı?” başlığı ile bir forum örgütledik. Forumda, öneçıkarttığımız sorunların arka planına değinildi ve “neler yapılmalı?” sorusu tartışıldı. GOP’ta bir lisede sürdürülen bülten çalışması örnek gösterilerek,alternatif alanlar yaratmanın önemine değinildi.

1 Aralık’ta başka bir forum da Kartal İLGP tarafından örgütlendi. “Şovenizme, ırkçılığa ve gerici eğitim müfredatına karşı ne yapmalı?” başlığınıtaşıyan forumda, şovenizm, ulusal sorun ve ulusal hareket ayrıntılı tartışıldı. Ardından liselerde şovenizmin etkileri tanımlandı. İkinci bölümde iseşovenizme karşı mücadelenin ekseni tartışıldı.

3 Aralık günü ise Dershaneli İLGP’liler olarak bir söyleşi örgütledik. Söyleşide bir dershane yayını çıkartma kararı alındı. ÖSS sorunu masayayatırıldı.

Forumların ardından lise ve dershanelerde “Söz gençlikte!” referandumlarını başlattık. 300’e yakın referandum yaptık.

Trabzon Gençlik Forumu gerçekleşti!'Yalanlarınızı da alın gidin' kampanya çalışmamızı 9 Aralık günü yaptığımız Trabzon Gençlik Forumu ile sonlandırdık. Forum öncesi süreçte

gerçekleştirdiğimiz referandum çalışması oldukça verimli geçti. Üniversite genelinde ve özellikle yabancı diller fakültesinde yoğunlaştırdığımızreferandum çalışması talepler üzerinden yapılan bire bir sohbetlerin dışında düzenli alınan toplantılarla da beslendi. Referandumda üniversiteli gençliktaleplere %89 EVET, %11 HAYIR oyu kullandı.

9 Aralık Pazar günü saat 15:00'te Trabzon Eğitim-Sen'de gerçekleştirdiğimiz foruma SES Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Güven ve Tüm-Bel-SenBaşkanı Haydar Karsan katıldı. Forum ticari eğitim saldırısı, yansımaları ve GATS, AB uyum sürecinde mesleki dönüşümler ana başlıkları üzerindendüzenlendi. Yapılan sunumlarda üniversitelerin egemen ideolojinin bir aygıtı olarak kullanılması geçmiş süreç üzerinden verilen örneklerle ifade edildi.Burada 'üniversitelerde siyaseti bitireceğiz' iddasında olanların aslında 'üniversitelerde hak aranmasını engellemek, gençliğin gelecek ve özgürlükmücadelesini bitirmek yolunda saldırılarımızı hızlandıracağız’ demek istedikleri vurgulanarak yalanları teşhir edildi.

Ardından YÖK ve YÖK'ün uygulamaları anlatılarak üniversite sermaye işbirliğine dikkat çekildi ve bu saldırılar karşında 'Parasız Eğitim' talebininbugün hiç olmadığı kadar güncel olduğu ifade edildi. 2. bölümde mesleki dönüşümler ana başlığında sosyal bölümlerinin kaptılması, kamu alanınıntasfiyesiyle birlikte ücretli, sözleşmeli çalışma koşullarıyla ucuz emek sömürüsü ve mesleki yeterlilik saldırısıyla ilgili sunumlar yapıldı.

Mehmet Güven sağlık alanında yaşanan dönüşümler ve Aile Hekimliği uygulaması sunumunu yaptı. Haydar Karsan ise Mühendislik-Mimarlıkalanında yaşanan dönüşümler üzerinde bir sunum gerçekleştirdi. Sonrasında bir serbest kürsü oluşturularak eğitim sisteminde yaşanan sorunlarve çözüm önerileri üzerine tartışmalar yapıldı. Forum serbest kürsünün ardından sona erdi.

Pazar günü üniversitede sınavların olması katılımı düşürürken foruma 20 kişi katıldı. 10

“Yalanlarınızı da alın gidin!” üst başlığı ile örülen kampanya“Yalanlarınızı da alın gidin!” üst başlığı ile örülen kampanyaçalışması 15’in üzerinde üniversite ve onlarca lisede gençliğinçalışması 15’in üzerinde üniversite ve onlarca lisede gençliğin

mücadele soluğu oldu. Üniversite ve liselerin yerelde öne çıkanmücadele soluğu oldu. Üniversite ve liselerin yerelde öne çıkansorunları ile bütünleşen bir biçimde örülen kampanya çalışmasısorunları ile bütünleşen bir biçimde örülen kampanya çalışmasısüresince hemen her alanda yaygın ve ısrarlı bir kitle çalışmasısüresince hemen her alanda yaygın ve ısrarlı bir kitle çalışması

örüldü... örüldü...

YTÜ: “Müşteri değil öğrenciyiz!”Kampanya çalışmalarımıza işçi ve emekçilere, gençliğe, Kürt halkına

saldırı söz konusu olduğunda tek vücut olan düzen güçlerini duvargazeteleri, afiş ve çeşitli araçlarla teşhir ederek başladık. Kampanyaçalışmamız boyunca yerelimizde öne çıkan gündemleri özgün araçlarlabirleştirerek yaygın bir kitle çalışmasına konu ettik.

Paralı eğitimin bir yansıması: Teknik gezi ücretleri Paralı eğitimin bir yansıması: Teknik gezi ücretleri Mimarlık Fakültesi öğrencilerine, proje konuları kapsamında zorunlu

tutulan teknik gezi masrafları eğitimin ticarileşmesinin bir parçasıdır. Bualanda duvar gazetesi ve bildirilerle başlattığımız çalışmamız imzakampanyası ile devam etti. İmza kampanyasının başlamasıyla birlikteyaptığımız açık toplantıda, imzaları toplu bir biçimde dekanlığa teslim etmekararı alarak önümüzdeki süreçte neler yapacağımızı tartıştık.

Akbile “para basmıyoruz!” Akbile “para basmıyoruz!” Davutpaşa Kampüsü’nde ulaşım sorunu üzerine bir çalışma başlatmış,

ücretsiz akbil aktarmasının kaldırılmasıyla birlikte ulaşım probleminingündemleşmesi ve kampüse özgü yaşanan sorunlar bu çalışmanın temelinioluşturmuştu. Afiş ve bildiri dağıtımları ile başlattığımız çalışmada, yapılanilk toplantı ile dilekçe toplanmasına karar vermiştik.

İstanbul genelindeki üniversiteleri kapsayan bir çalışma pratiğininortaya çıkmasıyla birlikte 5 Aralık günü yaptığımız ikinci bir toplantıda,Davutpaşa’ya özgü taleplerimizi İstanbul çapındaki çalışmaya katma kararıaldık. İTÜ, Marmara, Boğaziçi, İstanbul Üniversitesi gibi üniversitelerdesüren çalışmalar ile ortak hareket ederek, bugüne kadar toplanan yaklaşık10 bin imzayı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne teslim edeceğiz.

Kampanyamız, bine yakın öğrenci ile yapılan referandum ve İstanbulGençlik Forumu’na yapılan çağrılarla sonlandırıldı. Dönem başındanitibaren işlediğimiz yerel gündemleri Amatör yayını ile bütünleştirmeyihedefliyoruz. Çalışmalarımıza katılan arkadaşları da içerisine katan birbiçimde yayın hazırlıklarımız devam ediyor.

İÜ: “YÖK’ün gölgesinde üniversite, ser-mayenin kuklası rektör istemiyoruz!”

İstanbul Üniversitesi’nde kampanyamızı “Köle değiliz! Söz, yetki,karar hakkı istiyoruz!” talebi üzerinden örmeye başlamıştık. Afişlerle,bildirilerle üniversitedeki baskı koşullarını, cezaevi uygulamalarını anlattık.Yaygın anket çalışması yaptık. Toplantılarda, üniversitede karşı karşıyakaldığımız sorunları işleme kararı aldık.

Fen-Edebiyat ve Yabancı Diller Fakülteleri’nde “YÖK’ün gölgesindeüniversite, sermayenin kuklası rektör istemiyoruz!” şiarıyla çalışmalaryaptık. Çalışmalarımız çerçevesinde İÜ yerelinde “Rektörden Parlakaçıklamalar” başlıklı üç yazı dizisi çıkararak, dağıtımını yaptık. MesutParlak şahsında rektörlerin sermayeyle olan ilişkisini yaygın bir şekildeanlatmış olduk. Ayrıca Yabancı Diller Fakültesinde düzenli filmgösterimleri gerçekleştirmeye başladık.

Kamp-Üs satışlarıKamp-Üs satışlarıYerel yayınımız olan Kamp-Üs’ün satışları sürüyor. Merkez ve

Yabancı Diller Bölümü’nde dergimizin dağıtımını gerçekleştirdik. İlksayımızda öğrencilerle tartışma ve sohbet etme olanağı yakaladık.Kampanya çalışmamızın ürünü olan Kamp-Üs’ün ilk sayısından 300’eyakın kullandık.

Referandum çalışmasına 3 Aralık günü başladık. Forum gününe kadar

süren referandum aracılığıyla bini aşkın öğrenciyle, referandumda yer alanaltı talebi tartışarak, hem kampanyamızı ayrıntılı olarak anlatmış, hem de“Halkların kardeşliği” vurgusunu bir kez daha yapmış olduk.

MSGSÜ: “Herkese koşulsuz ve ücretsiz for-masyon hakkı!”

MSÜ’de kampanya çalışmamızı “Kağıt parçası değil iş ve gelecekistiyoruz!” başlığı ile ördük. Çalışmamızın ana eksenini, formasyon eğitimive mezuniyetten sonra karşılaşılan güvencesiz çalışma koşulları oluşturdu.

“Herkese koşulsuz ve ücretsiz formasyon hakkı!” ve “Herkese kadrove iş güvencesi!” şiarlarıyla bir çalışma örgütledik. Bu kapsamda birtoplantı çağrısı yaptık. Yaklaşık 20 kişiyle yaptığımız toplantıda çalışmanınkapsamının genişletilmesi kararlaştırıldı.

Toplantıda yürütülen tartışmalardaformasyon sorunununkapsamı vesaldırınınboyutuanlatıldı. Yeniyönetmeliğegöre ders seçmehaklarınagetirilenkısıtlamalarla ilgilidönem başında birtoplantı yapıldığıhatırlatılarak,bu

çalışmaların“Fen-EdebiyatÖğrencileri”gibi kapsayıcıbir üst başlıklabirleştirilmesive bundansonrakiçalışmalarınmevcutgündemlere ek

olarak yerelde yaşanan diğersorunları da işleyebilecek bir tarzda yürütülmesi

önerildi. Önerinin kabul edilmesinden sonra çalışmanın önüne koyacağıhedefler tartışıldı.

İkinci bir gündem olarak hem bütünleme hem de yaz okulu hakkınıngaspı ele alındı. Üç yıl önce derslerde ve kredi sisteminde yapılandeğişiklikler sonucunda ücretsiz olarak yararlanılan yaz okullarıkaldırılmıştı. Eski öğrencilere bütünleme ve ek sınav hakkı verilirken, yenikayıt yaptıran öğrenciler hiçbir haktan yararlanamıyorlar.

Boğaziçi Üniversitesi’nde forum çağrısı!8 Aralık’ta düzenlenen İstanbul Gençlik Forumu’na dönük propaganda

çalışmalarımızı Boğaziçi Üniversitesi’ne de taşıdık. “Yalanlarınızı da alıngidin!” şiarlı afişlerimizin yanı sıra Forum’a çağrı yapan afişlerimizi vebroşürlerimizi yaygınca kullandık.

“Yalanlarınızı da alın gidin!” kampanyasının ön çalışmalarından…

Özgün gündemlerle bileştirilen çokyönlü bir faaliyet!

11

Beytepe: “Söz, yetki,karar hakkı istiyoruz!”

Hacettepe Üniversitesiyerelinde rektörlük seçimlerininve atamasının gerçekleşeceğigünlerde “Söz, yetki, karar

hakkı istiyoruz!” şiarımızla,üniversitelerin asıl bileşenleri olan bizöğrencilerin okul yönetiminde sözsahibi olmamız gerektiğini tartıştık.

Eğitim Fakültesi’nde diplomalıişsizliğe ve sözleşmeli köleliğevurgu yapmak amacıyla “Kağıtparçası değil, iş ve gelecekistiyoruz!” şiarlı afişler yaptık.Bu afişleri özellikle songünlerde televizyonlarda

görülen reklam filminin gösterimegirmesinin ardından sözleşmeli öğretmenolduğu ortaya çıkan “Kardelen Ayşe” ilebirleştirdik.

Kampanyamız kapsamında ayrıcasermaye düzeni eliyle kışkırtılan şovenhisteri atmosferini de gündemleştirmeyeçalıştık. Bu kapsamda son dönemdeyükseltilen gerici-şovenist histeriyekarşı “Özgürlüğün, kardeşliğin dilinikonuşuyoruz” başlıklı yazımızı afişhaline getirerek öğrencilereulaşmaya çalıştık.

Cebeci: “Bilimin üretildiğibir eğitim istiyoruz!”

Kampanya faaliyetimiz kapsamında Cebeci’de uzunca bir zamandıröğrencileri rahatsız ve tedirgin eden “güvenlik” sorununu ele aldık.Okulun içine gizli kameraların yerleştirilmesi, kampüs girişinde her güngerilim yaratan kimlik kontrolleri, polisin elini kolunu sallayarakkampüsün içine girebilmesi vb. sorunlar artık çok ciddi boyutlara varmışdurumda. Kampanya çalışmamız süresince bu fakültede yaygın bir anketçalışması yaptık. Anket çalışmasın sonucunda öğrencilerin de busorundan rahatsız olduğunu gördük. Ayrıca fakültemizin sorunlarınıişlediğimiz bir fanzin çıkarttık.

ODTÜ: “Şovenizmin yalanlarına karşıyaşasın halkların kardeşliği!”

ODTÜ’de kampanya kapsamında şovenizmin yalanlarını teşhir ettik.“Şovenizmin yalanlarına ortak olma” şiarını politik planda ve sistemli birkitle çalışması ile daha etkili bir söylem haline dönüştürmeye çalıştık.

Trabzon: “Ders kitapları ücretsiz olsun!”Hazırlık bölümü öğrencilerine yönelik “Müşteri değil öğrenciyiz,

parasız eğitim istiyoruz!” , “Ders kitapları ücretsiz olsun!” talepleriyle birimza kampanyası başlattık. İmza kampanyası Hazırlık Bölümüöğrencileri tarafından ilgiyle karşılandı. Ulaştığımız tüm öğrencilertaleplerin altına imza attılar. Üniversite yönetiminin uygulayacağıbaskıdan korkan ve imza atmaktan çekinen öğrenciler, ticari eğitimhakkında yaptığımız kapsamlı sohbetlerle imza atmaya ikna edildi. 30Kasım günü hazırlık kantininde, “ticari eğitim saldırısı ve öğrencigençliğe yansımaları” konulu bir toplantı gerçekleştirerek çalışmalarımızısürdürdük.

AÜ: “Kameralar Kaldırılsın”Kampanya çalışmamıza kampüse takılmaya başlanan kameralarla

ilgili bir anket çalışmasıyla başladık. Birebir konuşarak yapılan anketlerinardından kameraların kaldırılması için rektörlüğe verilmek üzere imza

kampanyası başlattık. Takılan kameraları ve turnike uygulamasınıteşhir eden bir broşür hazırlayarak yaygın bir şekilde dağıtımınıgerçekleştirdik.

“Yalanlarınızı da alın gidin!” kampanyası çerçevesinde 3 Aralıkgününden itibaren kampanyanın altı talebini oylamaya sunduğumuzreferandum çalışmamızı başlattık. Kantinlerin en yoğun olduğu öğlearalarında düzenli olarak çalışmamızı sürdürdük. Kantinlerde öğrencilerekampanyamızı anlatarak referandumda oy kullanmalarını istedik.Referandum vesilesiyle birçok öğrenciyle kampanyamızın taleplerinitartışma fırsatı bulduk. 7 Aralık tarihinde referandumu bitirdiğimizdeöğrencilerin % 98.2’sinin taleplerimize sahip çıktığını gördük.Referandumun sonuçlarını bir basın açıklaması ile öğrencilere duyurduk.

Dokuz Eylül: “Parasız, bilimsel eğitim vegeleceğimiz için buluşuyoruz!”

Kampanya çalışmamız süresince afiş, yayın satışı vb.çalışmalarımızın yanında bir anket çalışması gerçekleştirdik.Çalışmalarımızı üniversitemizdeki duyarlı arkadaşlarımızla birlikteörgütleyerek, faaliyetleri birlikte yürütmeye çalıştık.

Kampanya çalışmamız kapsamında bir yerel yayın çıkartma kararıverdik. Üniversitemizde yaşanan sorunları işleyen, tartışan, tartıştıran birkürsü olacak ve bu sorunlar ekseninde ortaklaşan tepkileri taraflaştıracakyerel yayını hayata geçirme çalışmalarını başlattık.

Sonuna yaklaşılan “Yalanlarınızı da alın gidin!” kampanyasısüresince yürütülen tartışmaların sonucunda bir platform oluşturarak,referandum çalışması ve “Parasız, bilimsel eğitim ve geleceğimiz içinbuluşuyoruz” başlığı ile bir forumu bu platform ile birlikte örgütlüyoruz.İzmir’de çoğu kuruma ve gençlik grubuna afiş veya davetiyelerle çağrıdabulunulan forum, 12 Aralık Çarşamba günü saat 12.00’de EgeÜniversitesi Yabancı Diller Konferans Salonu’nda gerçekleşecek.

Ege: “Yaşasın halkların kardeşliği!”Kampanya çalışmamızı ağırlıklı olarak halkların kardeşliği başlığı

üzerinden yürüttük. Dört talebimizi işlediğimiz ve kampanyabileşenleriyle beraber yaptığımız anketlerimiz, halkların kardeşliğivurgulu ozalitlerimizle birlikte gençliği kendi sorunlarına sahip çıkmayave mücadele etmeye çağırdık.

Bu çalışmaların ardından, dört temel talebimizi oylamaya sunarakreferandum çalışması ve örgütleyeceğimiz forum ile birlikte daha genişöğrenci kesimine ulaşmayı hedefledik.

12 Aralık’ta düzenleyeceğimiz forum iki ana başlıktan oluşuyor.Başlıklarımızdan ilkini, tarih kitaplarının bize ezberlettiği gerici, ırkçısöylemlerin, sayısal bölümlerde kafamızı ezberle doldurduklarıformüllerin, uygulanan baskı ve saldırıların tartışılması oluşturuyor. Birdiğer başlığımız ise GATS ve AB uyum sürecinde yaşanan meslekidönüşümlerin yarattığı geleceksizlik olacak.

Kampanyamızı gençliğin içinde bulunduğu apolitizmi kırmanın,örgütsüzlük tablosunu aşmanın bir aracı olarak kurgulayarakçalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Uludağ Üniversitesi: “Müşteri değiliz, parasız eğitim istiyoruz!”

Kampanya çalışmamıza ilk olarak paralı eğitim ve geleceksizliksaldırılarına vurgu yapan ve okulda yapılacak açık toplantıya çağrı yapanbir anketle başladık. Mühendislik-mimarlık fakültesi kantini ve Mimozakafede yaptığımız anketlerin yanında, üniversitedeki koşulları anlatan,kampanya başlıklarının içeriğini anlatan ve mücadeleye çağrı yapan birfanzin çıkarttık.

Kampanyanın kitle çalışmasını bu yollarla sürdürürken, propagandaçalışmasına da ağırlık verdik. Mühendislik-mimarlık fakültesi ve Eğitimfakültesine “Ulaşım, bandrol ücreti, har(a)çlar, yurt parası... / Müşterideğiliz, parasız eğitim istiyoruz!” ve “Yetkin mühendislik, KPSS,formasyon kaldırılsın / Kağıt parçası değil, iş ve gelecek istiyoruz” şiarlıpullarımızı yaptık.

ÇÜ: “Söz gençlikte!”Çukurova Üniversitesi’nde başlatmış olduğumuz “Söz gençlikte!”

şiarlı referandumu R1 derslikleri önü ve ardından yemekhane önündeaçtığımız referandum sandıklarıyla gerçekleştirdik. Gençliğin kendisomut sorunları karşısında mücadele etmesi gerekliliği üzerinegerçekleştirdiğimiz kitle konuşmaları eşliğinde gençliği oy kullanmaya veoylarına sahip çıkmaya çağırdık. Yine çıkarttığımız bildirileri yaygın birşekilde dağıtarak çalışmalarımızı sürdürdük. Referandum çalışmamızlayüzlerce öğrenciye ulaştık. 12

Haftalardır hükümetin Kürt sorunu konusundagerçekleştireceği bir “açılım”dan söz ediliyor. Fakat bu“açılım”ın geleneksel devlet politikasından farklı yönlertaşıdığına dair en küçük bir işaret dahi ortada yok.Muhtemelen hükümet ABD’nin de telkinleridoğrultusunda PKK’yi tasfiyeye yönelik amaççerçevesinde Kürt sorununda bazı adımlar atacak.Rice’ın bir süre önce yaptığı açıklamalar bunun işaretisayılabilir. Fakat hükümet bu konuda içerde siyasal riskalmaktan çekiniyor. AKP’nin bu ikircikli tutumunedeniyle olsa gerek, ABD yetkililerinin bizzat devreyegirdikleri ve Kürt hareketinde PKK-DTP dışında birsiyasal muhatap yaratmak için bazı çabalarsergiledikleri gözleniyor. ABD büyükelçisinin DTP’lilerhariç Kürt kökenli milletvekilleriyle görüşmelerdebulunması bu kapsamdaki adımlardır.

Erdoğan’ın 5 Kasım’da Bush’la görüşmesindensonra PKK’ye yönelik yeni bir planın devreyesokulduğu biliniyor. PKK’nin tasfiyesini esas alan veAB’nin de desteklediği bu planın öne çıkan aktörlerininABD, Türkiye ve Güneyli güçler olduğu sır değil. Kürthareketini tasfiye planı iki koldan uygulamayakonuluyor. Bir yandan PKK doğrudan hedef alınırken,diğer yandan DTP dışlanarak yeni muhataplaryaratılmak isteniyor. Bu çerçevede PKK’nin “malikaynaklarının kurutulmasından, nokta operasyonlarlabazı liderlerinin yakalanarak Türkiye’ye teslimine”kadar bir dizi “önlem” planlanıyor. Böylece kıskacaalınan PKK’nin koşulsuz silah bırakması hedefleniyor.

Öte yandan ise, uzun süredir “PKK’yle arasınamesafe koymaya” zorlanan DTP dışlanarak yenimuhataplar yaratılmaya çalışılıyor. ABD Kongre üyelerive Ankara Büyükelçisi’nin Mesut Barzani’yeyakınlıklarıyla bilinen KADEP, Hak-Par gibi partilerle,eski vekillerle görüşürken, DTP’yi görüşme trafiğinindışında tutması, öte yandan Erdoğan’ın sık sık partisinde75 Kürt milletvekili olduğunu hatırlatarak Kürt halkınıesas olarak kendilerinin temsil ettiğini ima etmesi, yinebölge milletvekillerini temaslarda bulunmak üzere ABülkeleri ve ABD’ye gönderme kararı bu bağlamdadeğerlendirilebilir.

Geçtiğimiz günlerde Hak-Par ve KADEP birleşmekararı aldıklarını açıklamalarının ardından ABDcephesinden gelen açıklamalar, DTP’nin alternatifiüzerine yoğunlaşıldığının açık bir göstergesi. Birleşmeve DTP’nin tavrı konusunda açıklamalar yapan Hak-ParGenel Başkanı Sertaç Bucak da Hak-Par ve KADEPbirleşmesinin DTP’ye alternatif olacağını ima etti.

Bucak açıklamasında, ABD’nin AnkaraBüyükelçiliği’nde düzenlenen toplantı konusunda, “Butoplantı DTP’ye de tavrını gözden geçirmesi konusundabir mesaj niteliğindedir” dedi. Büyükelçi Ross Wilsonile aynı dili konuştuklarını ve buluşmadan DTP’ye“tavrını gözden geçir” mesajının çıktığını söyleyenBucak, DTP’nin tavrı nedeniyle bu parti dışındaarayışlar olduğunu ifade etti. Açıklamasında ABD’ninDTP’ye karşı mesajında oldukça açık davrandığını vesilahların mutlaka bırakılması gerektiğine vurguyapıldığını, Kürt sorununda şiddet dışı bir çözüm

aramakta olduğunu dile getirdi. Bucak, ABD Büyükelçiliği’ndeki kahvaltı ile

ABD’nin Türkiye’ye “PKK terör örgütüdür muhatapalmam, diyorsun. DTP’yi de PKK ile ilişkilendiriyorsun.Başka da Kürt partisi ya da siyasetçileri de yokdiyorsun. Bak işte görmek istemediklerinle ben toplantıyapıyorum” mesajı verdiğini savundu. Hak-Par veKADEP birleşmesini işaret eden Bucak, çözümsözkonusu olduğunda adresin tek değil, çok olduğumesajının da yine bu toplantıdan anlaşıldığını savundu.

ABD damgalı “yeni Kürt açılımı”nın nasıl bir şeyolabileceğini emperyalizm ve işbirlikçi sermaye düzenigerçeğinden bağımsız değerlendiremeyiz. “Yeni Kürtaçılımı”nın esası, Kürt hareketini kimi demokratik hakkırıntılarıyla yetinmeye razı ederek Kürt sorununuböylece sorun olmaktan çıkarmaya dayanmaktadır.Fakat bu politikaya Türk sermaye devletinin bazıçekinceleri ABD’nin politikasını uygulamasının önündeengel oluşturmaktaydı. Bush-Tayyip görüşmesi busorunun bir şekilde aşıldığı izlenimi yaratmaktadır.

ABD için bu politika, Büyük Ortadoğu Projesinin(BOP) başarıya ulaşması için önemli bir adım anlamınagelmektedir. Bu politikayla BOP’da önemli rol biçilenGüney Kürdistan ve Türkiye arasında dostluk ilişkilerikurulacak. Daha da önemlisi, İran’a yönelik birmüdahale durumunda Türkiye’nin desteği sağlanmışolacak. Ayrıca, Türk kamuoyunda son dönemlerde artanABD karşıtı hava da yumuşamaya başlayacak.

Bu politika çerçevesinde işbirlikçi sermaye devletiise, engel olamadığı ve bir süre sonra zaten tanımakzorunda kalacağı Güney Kürdistan’daki oluşuma razıolmakla birkaç kuş birden vurabileceğini düşünüyor.Hem PKK’nin tasfiyesiyle rahat bir nefes alacak, hemde Güney’i tanıma karşılığında birçok ekonomik tavizkoparacak ve bu arada hamilik rolüne soyunacak. Öteyandan efendisi ABD ile “tezkere kazası” nedeniylezedelenen ilişkilerini onarmış olacak.

Öte yandan KDP-YNK için ise bu politikanınanlamı, Kürdistan Federal Bölgesi Türkiye tarafından 13

Kürt sorunutartışmasının dönüp

dolaşıp geleceği nokta,sömürgeci sermaye

devletinin Kürtsorununu

çözemeyeceğidir.DTP’lilere yönelik

neredeyse her gün biryenisi açılan

soruşturma, kapatmadavaları, milletvekilleri

üzerinde kurulanbaskılar,

dokunulmazlıklarınınkaldırılması,

partilerinin kapatılmasıtartışmaları sermaye

devletinin Kürtsorununa yaklaşımının

özü özetidir. Üstelik,sermaye devleti, Kürthareketi taleplerini en

geri noktayaçekmesine rağmen

inkar, imha veasimilasyon

politikasında ısraretmektedir.

Kürt sorununu ABD de, işbirlikçi sermaye devleti de çözemez!..

Özgürlük ve eşitlik sosyalizmle gelecek!

resmen tanınması, böylece devletleşmenin önündeki birengelin daha kalkmış olmasıdır. Böylece Türkiye’yle ihale,ticaret ayrıcalıkları vb. yöntemlerle ilişkiler iyileştirilecek,“aşiret reisi” olarak aşağılanan Barzani ve Talabani “meşruliderler” olarak kabul görecek, Ankara’ya davetedilebilecekler.

Kuşkusuz ki tüm bunlar, sermaye devleti açısından köklübir yön ve politika değişimini ifade etmiyor. Ortada durandaha çok bir havuç-sopa politikasıdır. Havuç ve sopayıbirarada kullanarak ablukaya alma-terbiye etme-özgüveninikırma-denetim altına alma-mücadele gücünü zayıflatmabiçimindeki politikadır. ABD emperyalizminin çıkarınauygunluğu ölçüsünde olurunu kazanan bu plan, Türkdevletinin ABD’nin Kürt politikası doğrultusunda kendi Kürtpolitikasını yeniden yapılandırma amacıyla hazırlanmıştır.Yani, ABD’nin Irak’taki ana dayanağı durumundaki Kürdistanyönetiminin varlığını kabullenen ama bu varlığın Kuzey’dekietkilerini en aza indirecek müdahaleler düşünülmektedir. Ki,bugün sopa ile birlikte öne sürülen havuç misali çeşitli çıkışlaresasen bu kapsamdaki müdahalelerdendir.

Düzen cephesinin büyük ölçüde üzerinde hem fikirgöründükleri bu plan, ABD’nin uzun süredir Türk devletinedayatmaya çalıştığı politikadır. Göründüğü kadarıyla yöneticigüç odakları, ABD’nin çıkarlarına dokunduğu ölçüde enazından şimdilik Güney Kürdistan’ın üstesinden

gelemeyeceğini gördüğü için, mücadele azmi ve umutlarınıezip direnme gücünü kırarak Kuzey Kürtleri’ni Türkiye’yebağlamak hesabına dayanan bu plan üzerinde çalışmaktadır.

Esas olarak ortaya çıkan yeni konjonktürü gözeterek, Kürthalkı üzerindeki inkâra ve köleliğe dayalı sistemi yeni dönemeuyarlamak amacıyla ortaya konulan bu girişimin Kürt halkıiçin herhangi bir yararı olamaz. Dahası, Kürt halkının mevcutkazanımlarını tasfiye etmek dışında bir sonuç da doğurmaz.Çünkü, bu politika özünde 80 küsur yıllık inkar, imha veasimilasyon üzerine kurulu Kürt politikasının yeni dönemeuyarlanmış bir biçiminden başka bir şey değildir.

Kürt sorunu tartışmasının dönüp dolaşıp geleceği nokta,sömürgeci sermaye devletinin Kürt sorununu çözemeyeceğidir.DTP’lilere yönelik neredeyse her gün bir yenisi açılansoruşturma, kapatma davaları, milletvekilleri üzerinde kurulanbaskılar, dokunulmazlıklarının kaldırılması, partilerininkapatılması tartışmaları sermaye devletinin Kürt sorununayaklaşımının özü özetidir. Üstelik, sermaye devleti, Kürthareketi taleplerini en geri noktaya çekmesine rağmen inkar,imha ve asimilasyon politikasında ısrar etmektedir.Dolayısıyla, düzenin ABD ile ittifak halinde ortaya koyduğusopa eşliğindeki parlak sözlere itibar edilmemeli, mücadeledenbaşka bir yolun kurtuluşa götürmeyeceği akıldançıkarılmamalıdır.

14

Polisin gerçekleştirdiği keyfi baskıve teröre son günlerde yeni örneklerieklendi. Gün geçmiyor ki, herhangi biripolisin keyfi saldırısına uğramasın,sokak ortasında dövülmesin, hattaöldürülmesin...

Bu açıdan Mayıs ayından bugünekadar geçen süre içinde polisin sicili sonderece kabarık. Nijeryalı Festus

Okey’in Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü’nde öldürülmesi, avukat Muammer Öz’ün kimlik soran polisle tartışması sonucu dövülmesi, Sertan Çelik’inTaksim’de müziğin sesini kısmadı diye trafik polisince darp edilmesi ve ardından tutuklanması, Mehmet Nezir Çirik’in Taksim Polis Merkezi’ndedövülerek sokağa atılması ve ardından dalağının alınması, Ferhat Gerçek’in Yenibosna’da Yürüyüş dergisi satarken polis kurşunuyla vurulması veardından felç olması...

Bu örneklere yenileri eklendi. 21 Kasım günü Avcılar’da Feyzullah Ete bir polisin göğsüne attığı tekme sonucu öldü. 24 Kasım’da PostaGazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Coşkundeniz, kız arkadaşı Derya Özel’in kullandığı araçla bir eğlenceden dönüşte kendilerini durduran trafikpolisi tarafından yere yatırılıp kelepçelendi ve dövüldü. Yine aynı gün İzmir’de “polisin dur ihtarına uymadı, barikatta durmadı” gerekçesiyle ateşaçtığı arabayı kullanan 20 yaşındaki Baran Tursun, kafatasına giren mermi nedeniyle ağır yaralandı.

Bu örneklerin kendisine baktığımızda, Ferhat Gerçek’i dışta tutarsak eğer, diğerlerinin devlet ve düzenle temelden bir sorunu bulunmayan,sıradan vatandaşların başına geldiğini görmüş oluruz.

Bugün ardı ardına yaşanan, hele ki sıradan vatandaşlara yönelik gerçekleşen keyfi baskı ve terör, polisin yetkilerinin toplum nezdinde detartışılmasına yol açmıştır. Polis Selahiyetleri Yasası eleştirilmeye başlanmıştır. Çok açık bir gerçek var ki, polisin uyguladığı terör, yasanınçıkmasıyla başlamadı. Dolayısıyla hiç de yeni değil... Sömürücü devletin en temel baskı mekanizmalarından birini polis kurumu ve onun işçi-emekçiler ve ezilenler üzerinde uyguladığı terör oluşturuyor. Ancak geçtiğimiz aylarda çıkartılan ve polisin yetkilerini genişleten yasa, sadecesınırsızca ve sorumsuzca kullanılan terör yetkisine kılıf oluyor. Polisin uygulamış olduğu terörü, bu yasayla devlet onaylamış ve meşrulaştırmışsayılıyor. Yani ‘benim polisimden kimse hesap soramaz’ demeye getiriyor. Öyle ki, uygulanan her şiddete türlü gerekçeler bulunuyor ve herseferinde polis aklanmaya çalışılıyor.

Taksim Polis Merkezi’nde polis kurşunuyla öldürülen Nijeryalı Festus Okey, “uyuşturucu satıyordu!”, Avcılar’da polis tekmesine kurban gidenFeyzullah Ete, “Alkollüydü, bağırıyordu!” İzmir’de aracının içinde vurulan Baran Tursun “İhtara uymamıştı!” Mehmet Coşkundeniz’in zaten alkolyüzünden sürücü belgesine el konulmuştu ve “polislere saldırmıştı!”, Mustafa Kükçe “hırsızlık yapmıştı!”...

Hepsinde de polislerin bir gerekçesi vardı. Dahası onlar “görevlerini yapmışlardı”!Polis Selahiyeti denen yasa, polis keyfiliğinden başka bir anlama gelmiyor. Dayak atıp

atmamak, kurşun sıkıp sıkmamak tümüyle polisin keyfine bırakılmış durumda.Yaşanan bu terör olayları ve bu olaylarda yaşamını kaybeden gencecik insanlar, kurulu

düzenin zulmünden hiç kimsenin kendini koruyamayacağının kanıtları durumundadır. 24 Kasım’da, beyninden tek kurşunla vurulan ve halen ileri derecede koma hali süren 20

yaşındaki Baran Tursun, 16 yaşında felçli kalan Ferhat Gerçek ve daha niceleri, yaşamayı, buzulüm düzeninin sahiplerinden ve eli kanlı uşaklarından daha fazla hak ediyor. Ancak, onlarınbaşına gelenler, artık yaşama hakkının bile mücadele etmeksizin korunamayacağını gösteriyor.

Sermaye düzeni, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin kazanılmış ekonomik, demokratik, sosyalhaklarını gaspetmek için azgınca saldırmakla yetinmiyor. Bu saldırılarına zemin hazırlamaküzere, kitleleri terörize ederek sindirmeye, susturmaya çalışıyor. Devlet terörünün amacınaulaşmasını önlemenin tek yolu da sinmemek, susmamaktan geçiyor.

Emekçi kitleler hak ve özgürlükler mücadelesi için harekete geçtiklerinde, devletin terörörgütleri bu derece pervasız davranamayacaktır.

Devlet terörüne karşımücadeleyi yükseltelim!

Geçtiğimiz Temmuz ayında yapılan bir açıklamayla TMMOB2. Öğrenci Üye Kurultayı’ nın bu yıl içerisinde gerçekleştirileceğiduyurulmuştu. Aradan geçen onca zamana rağmen birlik yönetimi,ne içeriğe ne biçime ne de takviminin belirlenmesine dair herhangibir açıklama yapmamıştır. Bu konular hakkında sorulan sorular ise,ya geçiştirilmiş ya da cevap alınamamıştır.

Kurultayın ne zaman yapılacağı, tartışma başlıklarının,örgütlenme mantığının ne olacağı gibi temel birçok noktaaçıklanmamıştır. Bunu anlamak olanaksızdır. Zira öğrenci kurultayıöğrencilerin özgür bir tartışma kürsüsüdür. Bu özgür kürsününoluşması ise etkili ve yaygın bir tartışma ve örgütlenme sürecinesahip olmayı zorunlu kılar. TMMOB yönetiminin bu tutumu,kurultayın işleyiş ve örgütlenme sürecine dair henüz başlangıçta birtakım soru işaretleri oluşturmaktadır. Bu soru işaretleriningiderilmesi ve kurultayın demokratik bir biçimde örgütlenmesi içinÖğrenci Üye Kurultayı tarihi açıklanmalıdır.

İl düzeylerinde tüm odalardan konuyla ilgili girişimlerdebulunmaları talep edilmeli, üstten atanan temsilcilere sıkışmayacakbir biçimde örgütlenme sürecinin tabandan başlayarak hızla hayatageçirilmesi için komisyonlar aracılığıyla birlik yönetimine basınçuygulanabilmelidir. Şu an ilk akla gelen, son anda tarihi açıklanarakhiçbir ön çalışma ve tartışma zeminine dayanmayan göstermelik,günü kurtaracak bir kurultaydır! Yine birlik yönetimince “yetkinmühendislik” gibi tartışılması yasaklanmış olan konularınüzerinden atlanacak, taban inisiyatifi ve iradesi kurultayayansıtılamamış, daha da vahimi yok sayılmış olacaktır.

Kaygımız ise göstermelik bir kurultay ile sürecingeçiştirilmesidir. Ancak şunu bugünden tüm kararlılığımız ile ifadeedebiliriz ki, bunun olmasına izin vermeyeceğiz. Kurultay tümmühendislik ve mimarlık öğrencilerinin özgür kürsüsüdür, bubiçimde örgütlenmek zorundadır. Bu açıdan öğrenci üye kurultayıtüm mühendislik ve mimarlık öğrencilerinin katılımına açık birbiçimde örgütlenmelidir. Zira başka türlü ortaya çıkacak olan sonuçbir kurultay olarak nitelendirilemez. Bu TMMOB yönetimiaçısından bir tercih değil, kurultayın doğası gereği birzorunluluktur.

Tüm sorunları işleyen etkili birçalışma tarzı ile kurultaya...

Bugün için üniversite gençliğinin bir bütün olarak karşı karşıyakaldığı sorunlar özgün yanlarıyla beraber mühendislik-mimarlıköğrencilerinin de karşılarında durmaktadır. Dünya ölçeğindesermayenin kendini yeniden yapılandırma süreci ile gereküniversite eğitimi, gerekse eğitim sonrası meslek hayatı yenidentanımlanmaya çalışılmaktadır. Eğitimin ticarileştirilmesi sürecineparalel olarak yine sermayenin ihtiyaçları çerçevesinde müfredatlarve bir bütün olarak eğitim “akredite” edilmekte, diplomalardanünvanlar çıkarılmaktadır. Dönüşümün önemli kırılma noktalarındanbirini de “yetkin mühendislik” saldırıları oluşturmaktadır. Birtaraftan kapitalizmin eleman/teknik elaman ihtiyaçlarına göre arz-talep koşulları yeniden tanımlanırken, diğer taraftan eğitimsistemindeki üretimden kopuk, niteliksiz içeriğin çözümü olarak“yetkin mühendislik” karşımıza çıkarılmaktadır. Tüm bu tartışmalaryaşanırken, eğitimde yaşanan sorunların çözümü bir bütün olarakeğitim sonrası dönemde -rant olanaklarıyla birlikte- aranırken,kısacası bizi ilgilendiren yığınla değişim dönüşüm yaşanırken,bizlerin fikri alınmamakta, hiçbir söz hakkı tanınmamaktadır.

Yetkin mühendislik ve akreditasyon tartışmalarının yanı sıra,TMMOB gibi kendini mesleki-demokratik bir kitle örgütü olaraktanımlayan bir bileşenin ve onun öğrenci komisyonlarının, mevcut

toplumsal sorunlara, dünya ölçeğinde yaşanan gelişmelere dair desöz söylemesi, tutumlar açıklaması gerekmektedir.

Kuruluşundan bu yana sermaye karşısında emek tarafındamücadele etmiş TMMOB’nin son dönem mevcut yönetimleri, gerekbu perspektiften gerek demokratik-katılımcı tartışma zeminlerindenbir hayli uzaklaşmış durumdadır.

Her şeye rağmen TMMÖ olarak bulunduğumuz tüm alanlardakurultayı ve dolaysız olarak karşı karşıya kaldığımız sorunlarıgündemleştirmeye çalışacağız. Kurultay içeriğinin üniversitelerdeöğrencilerce tartışılması için başta öğrenci komisyonları ve tümöğrenci üyelerle birlikte tabandan çalışmalar başlatacak, yanı sıradarlaşmadan özellikle kaçınarak tartışmaların tüm öğrencilerikapsayabilmesini sağlayacak örgütlenme yöntemleri geliştireceğiz.

Bizler öğrenci üye kurultaylarının, örgütlenme süreciylebirlikte değerlendirilmesi gereken, gerçek değerinin ön tartışmasüreçlerinde yattığı, yani salt kurultay anından ibaret olmayanetkinlikler olduğunu düşünüyoruz. Kaldı ki TMMOB yönetimininöğrenci üye kurultayının yapılacağına dair açıklamasında da ifadeettiği “söz, yetki, karar süreçlerinde öğrencilerin de olduğu özerk vedemokratik üniversite için birlikte tartışma ve üretme ortamınıyaşama geçirme” amacının da başka bir şekilde hayatageçirilemeyeğini düşünüyoruz.

Gençliğin sorunlarını tartıştığı bir kurultay süreci

İfade ettiğimiz sorunlar ekseninde, tanımladığımız tarzda birkurultay süreci örgütleme yükümlülüğü ile karşı karşıyayız.

Özelinde yetkin mühendislik, meslek içi eğitim, akreditasyon,staj ve iş güvenliği gibi alana özgün sorunları; yanı sıra bir bütünolarak eğimin sistemini ve bu alandaki ticarileştirme saldırılarını;toplum ölçeğinde yaratılmak istenen şoven histeriye karşı halklarınkardeşliğini işleyen, bunu da öğrenci komisyonlarında,üniversitelerde tartışarak, tartıştırarak çözümler üretmeye çalışanbir kurultay ön sürecinin oldukça anlamlı bir karşılık üreteceğinidüşünüyoruz.

Toplumcu Mühendislik Mimarlık Öğrencileri olarak, II.Öğrenci Üye Kurultayı’nın tanımladığımız eksendeörgütlenebilmesi için, önümüzdeki süreçte tüm gücümüzle çaba sarfedeceğimizi duyuruyoruz. Başta öğrenci komisyonları olmak üzerebu alanda faaliyet gösteren, konunun muhatabı olan tüm unsurları,gençlik hareketi içersindeki tüm özneleri bu sorumluluğu duymayave bu çabaya ortak olmaya çağırıyoruz !

TMMOB Öğrenci Üye Kurultayı’na doğru...

Gençliğin sorunlarını tartıştığıbir kurultay süreci için!

15

Ucuz işgücü pazarları MYO’lar...

MYO’larda devrimci gençlikmücadelesi

Son yıllarda Meslek Liseleri ve MeslekYüksek Okulları üzerine bir dizi tartışmaya tanıkoluyoruz. Meslek Liseleri ve Meslek YüksekOkullarının yapısına ve işleyişine dair butartışmalar, kapitalist gelişmenin ihtiyacına yanıtverebilmek için, ucuz ve nitelikli işgücünün nasılkarşılanacağı sorusuna cevap arama kaygısıylayürütülüyor. Günümüz koşullarında mesleki-teknik eğitimin tuttuğu yer, bu alandaki dünyastandartları ve sermayenin ihtiyaçları döne dönetartışılıyor, geliştirilen yeni politikalarla mesleki-teknik eğitimin ağırlığı artırılmaya, mesleki-teknikeğitim veren okulların sermaye ile bütünleşmesisüreci hızlandırılmaya çalışılıyor.

Kapitalist sistemde, özellikle günümüzkoşullarında mesleki eğitim özel bir yertutmaktadır. Gelişen kapitalist ekonomi içerisindeinsanların iş ve meslek sahibi olabilme kaygıları,kapitalizmin dünya ölçüsünde rekabet gücünüartırabilmek için ucuz ve nitelikli işgücüneduyduğu ihtiyaç bunda temel etmen durumunda.Burada, burjuvazinin Meslek Yüksek Okullarınabakışını, gelişen üretim ilişkileri içerisindekiyerini ve devrimci gençlik mücadelesindeMYO’ların taşıdığı önemi ele alacağız.

MYO’lar: Ucuz işgücü cenneti

Türkiye’de ‘50’li yıllarla beraber girilen hızlıkapitalist gelişmenin ihtiyaç duyduğu nitelikli veucuz işgücünü karşılayabilmek için meslekliselerinin sayısında bir patlama oldu. Bu gelişimleparalel olarak MYO’lar da hızlı bir biçimdemesleki-teknik eğitim sürecinin bir parçası olarakaçılmaya başlandı. Türk burjuvazisi, yaşadığı hızlıgelişim süreciyle beraber, diğer kapitalistdevletlerle dünya pazarında rekabete girebilmek,teknik gelişime uyum sağlayabilecek gençnüfusunu kullanmak, bunu kendisi için bir

avantaja dönüştürmek kaygısıyla hareket etti. Çoksayıda işsiz ama kalifiye eleman yetiştirerek,yarattığı rekabet ortamıyla işgücü fiyatınıdüşürmeyi amaçladı. Mesleki-teknik eğitimikitlesel bir tabana kavuşturarak genç nüfusun birbölümünü burada istihdam etmeye ve ihtiyaçlarıiçin en verimli bir şekilde kullanmaya çalıştı.

‘80’li yıllarla birlikte MYO’lar üniversitelerinbünyesine dahil edilerek, YÖK’ün saltanatı altınasokuldu. MYO’lar neo-liberal politikalarekseninde dönüştürülen ve sermayenin ihtiyaçlarıçerçevesinde yeniden şekillendirilen eğitimsistemi içerisinde istenilen düzeye getirilmeyeçalışıldı. Yüksek öğrenimde sosyal bilimler tasfiyeedilirken, sermayenin ihtiyaçları üzerinden teknikeğitimin ağrılığı giderek artırıldı.

Böylece MYO’lar meslek liseleriyle birliktesermayenin talanına açıldı. Öğrenciler okulsırasından staj, uygulamalı eğitim vb. adı altındave okul bittiğinde kapitalist sistemin sömürü vesoygun üzerine kurulu çarkları arasında ezilmeyebaşladı.

MYO’ları istenilen düzeye getirebilmek içinbugüne kadar bir dizi proje denendi. Dünyagenelinde kapitalist devletlerden alınan örneklerve sermaye devletinin mesleki-teknik eğitimalanında imzaladığı uluslararası antlaşmalarüzerinden uygulanmaya çalışılan bu projelerin‘80’li yıllardan sonra arttığı bir gerçek. 1985yılında I. Endüstriyel Eğitim projesi, 1989 yılındaII. Endüstriyel Eğitim projesi, 2004’te başlayan veher yıl gerçekleştirilen MYO Müdürleri Toplantısıgibi uygulamalar sağlanmaya çalışılandönüşümlerin göstergesi.

MYO’lar üzerinden yaratılan ucuz ve kalifiyeara eleman ordusu halen sermayenin ihtiyacınıkarşılamaktan uzak durumda. MYO’lara dairyürütülen tartışmaların gerisinde de bu var.Sermaye devleti MYO’lara biçtiği bu özelmisyonu hayata geçirebilmek için bu okulları birçekim merkezi haline getirebilmiş değil. Türkiyegenelinde 490 tane faal MYO bulunmaktadır.Toplamda 260 program üzerinden eğitim verenMYO’larda 2005-2006 öğrenim döneminde441.074 kayıtlı öğrenci bulunmaktaydı. 6.718öğretim görevlisiyle öğrenimini sürdüren buokullarda öğrencilerin ağırlıklı olarak seçtikleribölümler muhasebe, bilgisayar, işletme, elektrikve makine. Genelde öğrenciler yüksek öğrenimi işbulabilmenin yegane koşulu olarak görüyorlar ve4 yıllık üniversitenin gelecek açısından daha fazlaavantaj sağlayacağı düşüncesiyle bu okulları tercihediyorlar. Bu nedenle MYO’lar ikinci plandakalıyor. Diğer yandan meslek liselerini tercih edenöğrenciler genelde yüksek öğrenime gitmektenseçalışmayı tercih ediyorlar. 16

Bu durumu ortadan kaldırabilmek, yükseköğrenimdeMYO’ların ağırlığını arttırabilmek için sermaye devleti sınavsızgeçiş uygulaması getirmişti. Sorunu bu yolla çözmeye veöğrencileri MYO’lara çekmeye çalışmıştı. Ama bu uygulamasorunun daha karmaşık bir hal almasına yol açtı. MYO’lara gidenöğrencilerde kısmi bir artış yaşansa da, bu artış ne ihtiyacıkarşıladı, ne de öğrenci tipolojisi beklentilerini... Büyük birbölümünün okulu yarıda bırakarak çalışmasının önüne geçilemedi.

Bir diğer sorun ise verilen eğitimin düzeyi idi. Öğretimgörevlilerinin kapasitesi, eğitim müfredatı büyük bir sorundurumunda. Varolan bölümler teknolojik gelişime ayakuyduramadığı için sermaye bugüne kadar istediği verimi alamadı.100’e yakın MYO bugün altyapısı hazırlanamadığı için kapalıdurumda. Açık olan ve şehir merkezinde bulunan MYO’ların birkısmı barınma gibi sorunlarının çözülememesinden dolayı tercihedilmiyor.

Dolayısıyla MYO’lar sermayenin ihtiyaçlarını karşılamaktançok uzaklar. Ancak sermaye düzeni bu konuda yürüttüğü sistematiktartışmalar ekseninde attığı adımlar ve geliştirdiği projelerlesorunun üzerine gidiyor. Kocaeli, Sakarya, Uludağ, Ege veÇukurova Üniversitesi’nde, bölgedeki sermayenin ihtiyaçlarıüzerinden birçok bölüm açıldı ve bunun yaygınlaştırılmasıçalışmaları devam ediyor. MYO’ların daha çok sanayi havzalarınayakın yerlerde açılabilmesi ya da varolan MYO’ların buralarataşınması çalışmaları devam ediyor. Sanayi odaları bu okullardakidinamiği emebilmek için üniversitelerle protokoller imzalıyor.Eğitim müfredatını yenileme çalışmaları adı altında öğrenciler stajya da uygulamalı eğitime tabi tutularak doğrudan sömürücenderesinin içine itiliyor. Bu yolla MYO’lar adeta sermayeninarka bahçesi haline getiriliyor. Öğretim elemanları da sermaye ileokul ve öğrenciler arasındaki ilişkiyi kurmakla görevli birer şirkettemsilcisi gibi hareket etmeye itiliyorlar.

MYO’larda devrimci gençlik çalışması

Bugün devrimci gençlik faaliyeti içerisinde, gençliğin genişkesimlerini devrim safında taraflaştırma mücadelesinde, MeslekYüksek Okulları önemli bir yerde duruyor ve durması gerekiyor.Bu önem, gerek meslek lisesi öğrencilerinin sınıfsal kökeni gereksesömürü ile okul sıralarında tanışmalarından ileri geliyor. Buöğrencilerin daha eğitim sürecinde hem kapitalizmin istek ve

ihtiyaçları üzerinden kanları emiliyor, hem de iş ve gelecekvaadiyle beyinleri bulandırılmaya çalışılıyor. Bu okullardan mezunolan öğrenciler ya doğrudan işçi sınıfının bir parçası oluyorlar yada işsizler ordusuna ekleniyorlar. Bu nesnel gerçeklik bileMYO’larda devrimci politik faaliyetin taşıdığı öneme işaret ediyor.

MYO’larda yaşanan sömürü koşullarına karşı çıkmak,astronomik rakamlara (özellikle II. Öğretim öğrencilerinin ödediği)ulaşan harçları özel bir tarzda işlemek, bunlarla beraber okulbittiğinde karşılarına çıkacak olan diplomalı işsizlik sorununuanlatarak öğrencileri mücadeleye kazanmak zorundayız. Geleceğinucuz ve nitelikli işgücü haline getirilmeye çalışılan MYOöğrencilerine bu gerçekleri tüm çıplaklığıyla anlatmak, bilinceçıkarmalarını sağlamak sorumluluğu ile karşı karşıyayız.Yürütülecek faaliyetin temeline bu gündemleri koyabilmek,oluşturulacak araçlarla bu sorunları tartışmaya açmak, örgütlümücadelenin ihtiyaçlarını anlatmak, uzun yıllardır devrimci gençlikgüçleri tarafından boş bırakılan bu alanı kuşatmak bizim için birzorunluluktur. Alanların özgün sorunlarını gündemleştirmek, çeşitliçevre çeper örgütlenmeleri yaratmak, sermayenin etkili birteşhiriyle bunları birleştirebilmek temel önemdedir.

MYO’lar bir ölçüde uzak kaldığımız bir alan durumunda. Bualana dair bir bakış oluşturabilmek, politika geliştirebilmek,yürütülecek faaliyetleri sistematikleştirmek ertelenemezönemdedir. Bu özellikle biz sınıf devrimcileri için acil bir görevdir.MYO’larda genel olarak hakim olan faşist örgütlenmelerin MYOöğrencilerinin beynini dumura uğratmasını engellemek, gençliğikuşatılmışlık içerisinden çıkarabilmek, kendi somut sorunlarıüzerinden adım attırabilmek zorundayız. Oluşturulacakdeneyimleri genele mal edilebilmek, böyle bir kolektif emekleMYO öğrencilerini sürecin parçası haline getirmek, devrimcigençlik mücadelesinin omuzlarımıza yüklediği önemli birsorumluluktur.

Adana MYO çalışmasından genç komünistler

Kapitalizm ve araeleman sorunu

Kapitalizmde mesleki eğitim veren kurumlar gençlerin yetenekleri ve ilgi alanlarına göre yönlendirilmelerigibi bir kaygının ürünü olarak açılmadılar. Yine bu okullarda uygulanan pratik eğitim süreci, öğrencilerin üretimsüreci ile iç içe geçmiş bir eğitim alarak üretime yabancılaşmaları sorununu ortadan kaldırma ihtiyacının ürünü dedeğildi. Kapitalizmde mesleki eğitime verilen önem hep tek yönlü oldu: Sermayenin ara eleman ihtiyacınınkarşılanması, yani kapitalist üretim için vasıflı işçi yetiştirilmesi…

Gelişen teknoloji kas gücüne duyulan ihtiyacı minimuma indirirken, daha karmaşık bir yapıya bürünenmakineler nitelikli işgücünü ertelenemez bir ihtiyaca dönüştürdü. Vasıfsız işçiler bu ihtiyacı karşılamaktan uzak.Çok sayıda işsiz mühendis ise maliyeti yükselten bir faktöre dönüşüyor. Dolayısıyla sermayenin hem bu alandakiaçığını kapatacak ve hem de düşük maliyetli olacak işçilere ihtiyaç duyduğu çok açık.

Sonuçta sermayedarlar yüzlerini meslek liselerine döndüler! Şu an Türkiye’deki ara eleman açığı 40 binlerle ifade ediliyor. TOBB Türkiye Otomotiv Yan Sanayii Meclisi

Başkanı Ahmet Bayraktar bu açığın yoğunlaştığı sektörlere ilişkin şunları söylüyor: “Nitelikli eleman sıkıntısınınen çok hissedildiği sektörler; başta sanayii, hizmet, tekstil ve sağlık sektöründe kalite ve üretim zincirini doğrudansekteye uğratıyor. Ara eleman ihtiyacı, KOBİ’lerde, yani küçük ve orta ölçekli işletmelerde daha da yüksek.“

TÜTSİS Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin ise nitelikli eleman sorununu farklı işletmelerin elemanlarınıayartarak sağladığını söylüyor.

Ara eleman açığına ilişkin ortaya konulan veriler ve kapitalistlerin yakınmaları, meslek liselerinin her yılverdikleri mezun sayısı düşünüldüğünde bir çelişki ortaya çıkıyor. Çünkü Türkiye’de onlarca meslek lisesimevcut ve her yıl binlerce mezun veriliyor. Bu durumda devreye meslek liselerinin yoğunlaşması gerekensektörler ve eğitimin niteliği giriyor. 1717

Geçtiğimiz günlerde Swissotel’de “MeslekiEğitim Reformlarını Değerlendirme UluslararasıKonferansı” gerçekleşti. AB’den alınan 51 milyonavroluk hibeyle 2002’de başlatılan beş yıllıkMesleki Eğitimin Geliştirilmesi Projesi’nin(MEGEP) tamamlanması nedeniyle düzenlenen

konferansa, başta TÜSİAD Başkanı ArzuhanDoğan Yalçındağ, TOBB Başkanı RıfatHisarcıklıoğlu olmak üzere birçok sermaye

temsilcisinin yanı sıra, Avrupa KomisyonuTürkiye Delegasyonu Başkanı Marc

Pierini de katıldı.Toplantının bir diğer

katılımcısı ise Milli Eğitim BakanıÇelik’ti ve meslek liselerinesermayeye vasıflı işgücünün

yaratılması amacıyla biçilenmisyona uygun olarak

önümüzdeki süreçteyapılacak bir çalışmayı

müjdeledi. Milli EğitimBakanlığı, Çalışma ve

Sosyal GüvenlikBakanlığı, Sanayi

ve TicaretBakanlığı ile

birlikteciddi birinisiyatif

çalışmasıbaşlatılacağını aktardı.

Bu projenin istihdamağırlıklı bir mesleki ve

teknik eğitim projesi olacağını,bu projede de AB

tecrübesindenyararlanmak

istediklerini dilegetirdi.

2000’lerinbaşından itibaren mesleki

eğitim ve meslek liseleri sermayenin gündemindeyer tutmaya başladı. “Meslek lisesi, memleketmeselesi” gibi süslü şiarlar altında kamuoyunasunulan projelerle mesleki eğitim, sermayenintemsilcilerinin dilinden düşmedi. Ancak açık kisermaye düzeninin soruna olan ilgisinin kaynağıkendi çıkarlarıydı.

Bu konferansta katılımcı olan TOBB BaşkanıRıfat Hisarcıklıoğlu’nun, uluslararası rekabetteTürkiye’nin ön plana çıkabilmesi için tek çözümüniyi yetişmiş insan gücü olduğunu söylemesi,sermayenin neden mesleki eğitime bu kadar ilgiliolduğunu özetlemektedir.

Neden burjuvazi mesleki eğitimi tartışıyor?

Sermayenin ara eleman ihtiyacınınkarşılanması, yani kapitalist üretim için vasıflı işçiyetiştirilmesi cevabı bu sorunun en özlü anlatımıdır.

Gelişen teknoloji kas gücüne duyulan ihtiyacıminimuma indirirken, daha karmaşık bir yapıyabürünen makineler nitelikli işgücünü ihtiyaç halinegetirir. Sermaye hem bu alandaki açığını kapatacakve hem de düşük maliyetli olacak işçilere ihtiyaçduyar. İşte bu nedenle sermayenin yüzünü döndüğüalan meslek liseleri olmaktadır.

Başlangıçta sanayileşmeye bağlı olarak açığaçıkan “ara eleman” ihtiyacına yanıt verebilmek içinkurulan meslek okulları, mühendis, yönetici vb. ileişçi arasında, tam da adına uygun bir “ara işgücü”eğitimi verilen kurumlardı. Ancak bugünkapitalizmin geldiği aşamada, eğitimli işgücüneartan talep, meslek lisesi ve meslekyüksekokullarının da yeniden yapılandırılmasınızorunlu kıldı. Bugün burjuvaziye sadece çalışmasaatlerinin esnekliği, sınırsızlığı, ihtiyaç duyduğuişgücünün ucuzlatılması yetmemektedir. Tümbunlarla birlikte piyasa rekabetine yanıt veren,teknolojik birikimi ile üretimde yer tutan, örneğinbilgisayar kullanabilen bir işgücü gerekmektedir.Fakat halihazırda meslek liselerinde verilen eğitimbu açıdan çok yetersizdir. Burada sorun ikiyönlüdür. İlk olarak tekeller okullardaki eğitimikendi ihtiyaç duyduğu nitelikli kadrolarınyetişmesinde yetersiz görmektedir. İkinci olarak, buokulların birer üretim merkezi haline getirilmesiylemaliyetlerinin önemli ölçüde düşürülmesiniistemektedir.

MEGEP nedir?

MEGEP; Türkiye’deki mesleki eğitimsisteminin güçlendirilmesini amaçlayan, sermayehükümeti ile Avrupa Komisyonu arasındaimzalanan bir anlaşma sonucu yürürlüğe girmiş,Avrupa Birliği hibesi ile gerçekleştirilmiş, Türkiyegenelinde 30 ilde ve 145 pilot kurumda uygulanmış51 milyon Avro bütçeli 5 yıllık bir projedir. 2002-2007 yılları arasında adımları atılmıştır veönümüzdeki yıllar da yeni projelerlebütünleştirilmesi hedeflenmektedir.

Konferansta MEGEP’in birçok ilke imza attığıvurgulanmıştır. “Eğitim ile İş Piyasası arasındakidenge giderek bozulmuş, küresel piyasalarlabütünleşmeye çalışan Türkiye ekonomisininihtiyaçlarına cevap verecek yetişmiş, nitelikli veesnek bir işgücü hacmi giderek daralmayabaşlamıştır” sözleriyle sunumuna başlayan müsteşaryardımcısı Salih Çelik’in raporundan alıntılaryaparak MEGEP’in kapsamını anlayabiliriz.

* “İş piyasasındaki arz talep dengesini gözeten,hayat boyu öğrenme ilkelerine fırsat veren bir18

Sermayenin “Mesleki Eğitim Planları”nın

Geçmişi, bugünü ve yarını

mesleki ve teknik eğitim sistemi geliştirmek, mesleki ve teknikeğitim sisteminin karar alma, uygulama ve izleme süreçlerine ulusalve yerel düzeylerdeki paydaşların katılımını sağlamak,

* Mesleki ve teknik eğitim sisteminde yer alan ulusal ve yereldüzeylerdeki bütün paydaşların kurumsal kapasitelerinigüçlendirmek,

Meslekî eğitim sistemimizi;* 12 yıllık zorunlu eğitime geçiş için altyapı oluşturacak şekilde

düzenlemek, * AB ve gelişmiş ülkelerdeki eğitim sistemi ile eşgüdümlü hale

getirmek,* Hayat boyu öğrenme ilkeleri doğrultusunda ve iş piyasasındaki

arz talep dengesini gözetecek şekilde düzenlemek ilkeleri göz önünealınarak yola çıkılmıştır.”

Türkiye işgücü piyasasının yapısı hakkında 1995-2007 yıllarıarasındaki mevcut verilerden yola çıkılarak “Türkiye’nin İş PiyasasıRaporu” hazırlanmıştır. İŞKUR Genel Müdürlüğü ile 31 ilde, 10 yada daha fazla personel çalıştıran 5700 işletmede “İşgücü Piyasası veBeceri İhtiyaç Analizi Anketi” yapılmıştır. Bu anketle: “Çalışmanınyapıldığı illerdeki iş piyasasının yapısı”, “hangi meslekleringelecekte var olacağı ya da olmayacağı”, “işgücü piyasasında ihtiyaçduyulan meslekler” ve “ihtiyaç duyulan becerilerin tespit edilmesihedeflenmiştir”.

Mesleki ve teknik eğitimde modüler ve esnek bir sistemegeçilecek, yükseköğretim ve ortaöğretim düzeyindeki meslekieğitim, program bütünlüğünü esas alan tek bir yapıyadönüştürülecek, mesleki eğitimde, nitelikli işgücününyetiştirilmesinde önemli yeri olan uygulamalı eğitime ağırlıkverilecektir.

Ekonominin ara eleman ihtiyacını karşılamak için mesleki eğitimfaaliyetlerinin kümeleşme ortamı oluşturan OSB’lerde ilgili hizmetkurumları ve özel sektörle etkili işbirliği içinde yaygınlaşmasınısağlayan mekanizmalar güçlendirilecektir.

Bu kadar ayrıntılı ön çalışmaların, bu gösterişli projelerin eğitimsistemine taşıdığı ilklere bakıldığında, neyin amaçlandığı açıkçagörülecektir.

Meslek liseleri ile sermaye işbirliğinin altyapısı

Okullarla sermaye grupları arasında imzalanan işbirliğiprotokolleri, projeler ve staj anlaşmaları bu süreçte meslek liseleri vemeslek yüksek okullarının bağını şekillendirmiştir. Kendini METEBolarak ifadelendiren bu programda bir veya birden çok mesleklisesinin bir MYO ile birleştirilmesi ve meslek lisesi öğrencilerinin

bağlı olduğu MYO’ya veya program olarak uygunluk gösteren birbaşka MYO’ya sınavsız geçebilmesi sağlanmıştır. Halihazırdasınavsız geçişten yararlanan öğrenciler %10’dan az olmayacakşekilde isterlerse kendi alanlarındaki lisans programlarına dikey geçişyapabilmektedirler.

Eğitim programlarının ilişkilendirilmesi ve geliştirilmesi için biradım olarak atılan bu yöntemle, okullarla sermaye gruplarınınaralarında imzaladıkları işbirliği protokolleri, projeler ve stajanlaşmaları sistematik bir forma kavuşturulmuştur.

METEB’lerin OSB’lere kaydırılması ise eğitimin pratik ayağının(haftanın 2 günü okulda teorik ders, 3 gün fabrikalarda pratik eğitim)atölyelere kaydırılmasını hızlandırmayı amaçlıyor. Örneğin, RenaultMais, Toyotosa, İzocam, Türkiye Alüminyum Sanayiciler Derneğivb. pek çok kurum ve kuruluş Türkiye’nin pek çok yerinden meslekliseleriyle imzaladıkları protokol çerçevesinde hem buradaki stajyeröğrencileri çalıştırıyor hem de atölye gibi fiziki imkanlarındanyararlanıyor. Bunun en dikkate değer örneği Şişli Endüstri MeslekLisesi’nde “Tofaş Yetkili Servisi”nin öğrencilere oto tamiri yaptırıyorolmasıdır.

Referans yerine performans

Konferansta mesleki ve teknik eğitimin AB ile müzakeresürecinde bir numaralı gündem maddesi olduğunu ifade eden Çelik,bu nedenle “e-mezun projesinin” hayata geçirilmesinin önemtaşıdığını vurgulayarak, sermayenin önündeki ilk projeyi anlattı.

MEB yetkilileri projeyle mesleki ve teknik ortaöğretimkurumlarından mezun olanların bilişim teknolojileri kullanılarak webtabanlı olarak izleneceğini kaydetti. Böylece mezun olanlarınistihdam durumlarının belirleneceği, elde edilecek verilerin eğitimingüçlü ve zayıf yönlerini ortaya çıkaracağı, iş hayatının taleplerineuygun eleman yetiştirmek amacıyla eğitim-istihdam ilişkisiningüçlendirileceği anlatıldı. Yani okul sürecindeki staj dönemindenitibaren sermaye için en fazla süre, en iyi performansla, hiçbir haktalep etmeden çalışanlar bu listede en üst sırada yer alacak.

Sermaye bütün kurumlarıyla her adımını planlı atıyor. Biryandan kendi ihtiyaçlarını en masrafsız biçimde karşılarken diğeryandan da geleceğini güvence altına almaya çalışıyor. Sermayedarlartarafından özel olarak eğitilmiş ve sınıf bilinci daha 13-14 yaşındatırpanlanmış bir işçi tipolojisi, işçi sınıfının gelecek mücadelesinevurulan bir darbe olacaktır. Sermayenin meslek liseliler üzerindeoynadığı oyuna karşı etkili bir mücadele bu nedenle büyük önemtaşımaktadır.

1919

Gençlik hareke

Gençlik hareketinin geçmişte olduğu gibi bugün detemel sorunu politizasyon sorunudur. Hareketiçindeki politik güçlerden başlayarak ve genişgençlik yığınlarını içine alan bir biçimde bu sorunaçözüm oluşturmak, örgüt sorununun da temelhareket noktasını oluşturmaktadır. Ziraörgütün bir ihtiyaç haline gelmesisorunların varlığı çerçevesinde ortayaçıkmaz. Örgüt bu sorunlara dönükçözüm arayışının niteliksel birifadesidir. Bu açıdan gençliksorununa değil, ona dair çözümarayışına bağlıdır örgütün niteliği.

Öncelikle şu noktanın altınıçizmeliyiz. Gençlik hareketininpolitikleştirilmesinde mesafealınmadığı sürece onunörgütlenmesinde de mesafealınmayacaktır. Hareketinihtiyaçlarına göreoluşturulmayan, onun nitelve nicel planda gelişmesinive politikleşmesini önünehedef olarak koymayanher örgütlenme,gençlik hareketinedışarıdan dayatılanölü bir “şablon”olmanın ötesinegidemeyecektir.

Kitle mücadelesi ve örgüt sorunu birçok siyasetin gündemineGenç Sen ve kuruluş süreci ile girmiş bulunuyor. Ancak sorunu ilkesel-

politik bir çerçevede tanımlama çabası oldukça sınırlı. Gençlikhareketinin yaşadığı daralma düşünüldüğünde, yine de bu anlamlı bir

gelişmeyi ifade etmektedir. Bu kapsamda, genç komünistler olarak,hareketlilik-örgüt ilişkisini ilkesel ve politik boyutu ile tanımlamaya

çalışacağız. Zira güncel tartışmaları bu kapsamla değerlendirmek, hareketiilerletecek bir örgütsel tartışma yürütebilmek açısından temel hareket

noktasıdır. Elbette bu tartışmada bizi zorlayan nedenler mevcut. Zira, günümüz

gençlik hareketi içinde sürüklenme ilkelere dayalı bir tartışmayıgüçleştirmektedir. Değişik renklerden akımların yaklaşımı süreç içinde öylesine

niteliksel değişimler göstermektedir ki, ortada tartışılabilecek asgari ilkesel birzemin neredeyse kalmamaktadır. Üstelik bu, üzerine tek söz söyleme, hatta

geçmiş önyargıları tekrarlama ihtiyacı dahi duyulmadan büyük bir rahatlıklayapılabilmektedir. Bu, sorunun tartışma zeminini daraltmakta, ideolojik-politik

eleştiri zeminini sınırlamaktadır. Kendi adımıza yine de tartışmayı ilkelere dayalı birbiçimde ve geniş bir çerçevede yürütmeyi hedefliyoruz. Zira yapılması gereken,

politik hedefler çerçevesinde gençlik sorununa çözüm oluşturmaktır.

Kitlelerin politikleşmesi sorunuve gençlik örgütlenmesi

Gençlik hareketinin geçmişte olduğu gibi bugün de temel sorunu politizasyon sorunudur.Hareket içindeki politik güçlerden başlayarak ve geniş gençlik yığınlarını içine alan bir

biçimde bu soruna çözüm oluşturmak, örgüt sorununun da temel hareket noktasınıoluşturmaktadır. Zira örgütün bir ihtiyaç haline gelmesi sorunların varlığı çerçevesinde ortaya

çıkmaz. Örgüt bu sorunlara dönük çözüm arayışının niteliksel bir ifadesidir. Bu açıdan gençliksorununa değil, ona dair çözüm arayışına bağlıdır örgütün niteliği.

Öncelikle şu noktanın altını çizmeliyiz. Gençlik hareketinin politikleştirilmesinde mesafealınmadığı sürece onun örgütlenmesinde de mesafe alınmayacaktır. Hareketin ihtiyaçlarına göre

oluşturulmayan, onun nitel ve nicel planda gelişmesini ve politikleşmesini önüne hedef olarakkoymayan her örgütlenme, gençlik hareketine dışarıdan dayatılan ölü bir “şablon” olmanın ötesine

gidemeyecektir. Genç komünistler olarak bu özlü gerçeği hep gözettik, hareketlilik-örgüt ilişkisi üzerinde döne döne

durduk:“Gençlik hareketinin eylem dinamizmi, düzeyi, gelişme seyri ve bu seyrin değişik zamanlarda aldığı biçimler

hesaba katılmadığı sürece, öğrenci gençliğin örgütlenme sorununa kendi içerisinde yapay müdahalelerle çözümgetirilemez. Çünkü örgütün kendisi kitlesel hareketliliğe, onun kapsamına, niteliğine ve düzeyine doğrudan

bağlıdır.”(Devrimci Gençlik Hareketi, Eksen Yayıncılık) Bu yaklaşımı göz önüne almayan herhangi bir örgütünsiyasal mücadelede başarı şansı yoktur.

Bu tanımlama bir tercih değildir, örgütün kitlesel bir tabana oturmasının zorunlu bir gereğidir Geçmiş dönemin örgütdeneyimleri bu gerçeği onlarca kez sınamıştır. Örgütlenme sorununu masa başı şablonlarla çözeceğini sananlar tam birkavrayışsızlık sergilemekte, kitle mücadelesinin zorlukları karşısında geri çekilmekte, kendini yapay ve sonuçsuz çözümleresıkıştırmaktadırlar.

Burada örgütün bir sonuç olduğunu vurgulamaya çalışıyoruz. Kitle hareketinin mevcut seyri ve bu seyrin ortaya çıkardığısonuçlar dışında tanımlanan örgütlülüklerin bir başarı şansı yoktur. Örgüt bir hareketliliğin ürünüdür, onun ihtiyaçlarına yanıtvermek içindir. Bunun dışında tanımlanan her örgütlenme modeli, masa başında doğmuş ölü şablonlar olarak kalmayamahkumdur.20

örgütlenmesi sorunu veetlilik-örgüt diyalektiği

Gençlik haraketinin yaşadığı zayıflığın, bu çerçevedekigörevlerin üzerinden atlayarak, suni örgütlenme modelitartışmalarının yapılmasının yanlışlığını vurgulamaya çalışıyoruz.Neden-sonuç ilişkisinin tersyüz edildiğinden, konunun gerçekmahiyetinin kavranamadığından, temel önemde yöntemselyanlışlıklara düşüldüğünden bahsediyoruz. Bu sorunlarçözülmediği koşullarda, kitle mücadelesi ile dinamik bir bağkurabilmiş, birleşik bir örgütlenmenin ortaya çıkabilme şansıbulunmuyor.

Kitle mücadelesini geliştirmeninaracı olarak

gençlik örgütlenmesi

Masa başında oluşturulan, 20-30öğrencinin biraraya geldiği örgütbiçimlerini gençliğin kitlesel örgütlenmesiolarak sunmak tam bir kavrayışsızlıktır.Ancak bu, hiçbir biçimde, hareketin güncelplandaki ihtiyaçlarına yanıt verecek birörgütlenme ihtiyacını ortadan kaldırmaz.Zira örgüt hem kitle mücadelesinin birürünüdür, hem de onu geliştirmenin biraracıdır. Bugün bir dizi siyasetin kavramsalbir karmaşa içinde tekrarlayageldiğiörnekler, ancak doğrutanımlandığında, kitlemücadelesini geliştirmeninbir aracı olabilirler.

Bugün öğrencigençlik hareketiaçısından (aslındatoplumsal hareketingeneli açısından) entemel sorunumuz geniş kitlelere ulaşmak,dipten dibe biriken tepki vehoşnutsuzluğu açığaçıkarmak ve devrimcikanallaraakıtmaktır. Buradaüç temel noktayavurgu yapıyoruz.Kitlelere ulaşmak,kitleyi hareketegeçirmek vepolitikleştirmek.Bu üç alanın herbirinin ayrı biranlamı ve önemivardır. Ancak bu

alanlar arasında kendiliğinden bir geçişin var olabileceğinidüşünmek büyük bir yanılgı olacaktır. Bu alanları birbirindenkopartıp aşamalara bölmek, ya da tersinden, başından veyasonundan tek taraflı zorlamalara girmek, son tahlilde aynı kapıyaçıkacaktır ve kendiliğindenci bir bakışa tekabül edecektir. Bütünsorun, bu üç alan arasındaki diyalektik bağı gözeten yaratıcı birpratiği hayata geçirmektir.

Bugün ve yakın geçmişte yaşanan tartışmalarda bu bütünlükbirbirinden koparılmıştır. Oysa, alanda güncel planda var olanonlarca sorunun üzerinden atlanarak örgüt sorunu tartışmak birkaçıştır ve sahiplerini hareket dışı propagandistler haline getirir.

Bugün gençliğin örgütlenmesi sorununda altını çizdiğimiz bunokta büyük bir önem taşımaktadır.

“Gençlik hareketi her dönem hareketin düzeyiyle uyumlu veihtiyaçlarını karşılayabilen çeşitli

kitlesel örgüt biçimleri ortayaçıkartmak potansiyeline

sahiptir. Subjektivizme vegrupçuluğa düşmeden bubiçimleri somutlamak,hareketin durumunu veolanaklarını en doğru birbiçimde değerlendirerekörgüt sorununa uygunçözümler bulmakdevrimci önderlik

sorumluluğukapsamındadır.”

(Deneyimlerinışığındagençlik

21

örgütlenmesi Ekim, Sayı: 239, Ekim 2004)Örgüt sorununu kendi içinde değil, politik

mücadeleyi geliştirmenin sorunları ile bağıiçerisinde tartışabiliriz ancak. Örgütsel biçimlerancak kitle hareketinin düzeyi ve ona müdahaleüzerinden bir anlam taşır. Bu perspektifle elealındığında, örgüt hem politik müdahalenin zeminigüçlendirecek, hem de gerisin geri kendisinigüçlendirecektir.

Bu açıdan bugün varolan örgüt modelleritartışmasının sorunu çözen bir yanı bulunmadığınıbilmek ve kitle hareketinin somut düzeyinigözeten (geçici ya da kalıcı, birimsel/yerel ya dagiderek merkezileşen) örgüt veya örgütsel adımlarile harekete müdahale çabası sergilemekdurumundayız.

Birleşik gençlik örgütlenmesi sorunu

Bugün gençlik mücadelesini geliştirmekçerçevesinde bir diğer önemli adım, birleşik birgençlik örgütlenmesi sorunudur. Bu sorun,halihazırdaki önyargıların terkedilerek, hareketinsorun ve ihtiyaçlarına, bu temelde örgütlenmesorunlarına tüm ilerici güçler açısından birleşik birçözüm oluşturma yaklaşımıdır. Elbette bu sorununçözümü değildir, ama doğru bir perspektiflesorunun çözümü doğrultusunda atılmış dinamikbir adım olacaktır.

“Bugünün koşullarında gençlik hareketinikucaklamaya ve ilerletmeye hizmet edecek vegerçekten kitlesel karakter taşıyabilecek birgençlik örgütlenmesi, ancak mevcut ilerici-devrimci gençlik birikimini her düzeyde kapsayanbir birleşik örgütlenme olabilir. Nasıl ki gençlikhareketinin kitlelerle birleşmeyi başarabileceketkili bir çıkışı bugünün koşullarında mevcutgüçlere birarada dayanmayı gerektiriyorsa, aynışekilde, gençlik hareketinin örgütlenme sorunununsağlıklı ve hareketi ilerletici çözümü de ancak bugüçleri birarada içeren bir örgütsel oluşumlaolanaklı olabilir.

Gençlik hareketinin ihtiyaçlarına yanıtverecek ve mücadeleyi geliştirmeye hizmet edecekbir birleşik örgüt yapısına kavuşması gerçektenarzu ediliyorsa eğer, öncelikle yapılması gereken,bugüne kadarki mezhepçi pratiklerin yürekli bireleştirisini yapmak ve bunun ürünü tüm yapay veişlevsiz sözde örgütlerden vazgeçmektir.

Gerektiğinde birlikte iş yapabilen, birlikte eylemve etkinlik örgütleyebilen ilerici-devrimci gençlikgüçleri, bunu pekala birleşik bir kitlesel gençlikörgütlenmesi içinde çok daha iyi ve amaca uygunbiçimde yapabilirler. İllerden başlayarak bu türbirleşik örgütler kurulabilir ve bunlar bir yandanbirimler düzeyinde öğrenci birliği modeline göreörgütlenirlerken öte yandan ülke düzeyindemerkezileşme sorununu çözerler.

Bugün için gençliğin kitlesel örgütlenmesininbiricik gerçek çözüm yolu ve olanağı budur.”(Gençlik Hareketin Sorunları, Ekim, Sayı: 239,Ekim 2004, Başyazı)

Bugün tartıştığımız, ilerici gençlik güçlerininbirleşik bir çabasının ürünü olacak bir örgütlenmesorunudur. Bu kapsamda muhatabımız tek başınasiyasal gençlik grupları değildir. Bunları daiçerisine alan bir biçimde üniversitedeki ilericiduyarlılığın bütünüdür. Bunun gerçekleşmesielbette kolay değildir, tutarlı, ısrarlı ve sabırlımücadele sürecirni gerektirmektedir. Ancakbahsedilen kitlesel bir gençlik örgütlenmesisorunu ise, bu başarılamadığı koşullarda geçmişingençlik mücadelesinin ortaya koyduğu derslerdengerekli sonuçlar çıkarılamamış olacak, gelişen birgençlik muhalefeti içinde benzer sorunlarkarşımıza çıkacaktır.

“Kitle örgütlenmesi sorununu bir çırpıdamasa başında çözeceğini sanan yaklaşım, elbetteki ilerici potansiyelin bir araya gelmesinin önemive kapsamını kavramakta zorlanacaktır. Sorunu‘örgütleri birleştirmeye’ indirgediğimizidüşünmeleri de örgüt sorununa bakıştaki buyavanlığın dışavurumundan ibarettir sadece. Zirabirleşik bir gençlik örgütlenmesi sorunu öznel birsorundur, öznelerin iradi çabası ve müdahalesi ileelbette bir çırpıda başarılabilir. Ancak bu hiçbirbiçimde gençlik örgütlenmesi sorunununçözüldüğü anlamını taşımamaktadır. Bu sadece birolanağa, hareketi sıçratabilecek bir dinamiğeişaret etmektedir. İlerici potansiyeli bir arayagetiren bir birleşik örgütlenme asıl hedefin, genişgençlik yığınları ile buluşma hedefinin birkaldıracıdır sadece. Ve hedefe, doğru bir yöntemve bakışla ilerleyebildiği koşullarda bir anlamtaşır.” (Devrimci gençlik mücadelesinde gelecekiçin notlar Ekim Gençliği, Sayı: 103, 15 Mayıs-15 Haziran ‘07)

Bugüntartıştığımız, ilericigençlik güçlerininbirleşik bir çabasınınürünü olacak birörgütlenmesorunudur. Bukapsamdamuhatabımız tekbaşına siyasal gençlikgrupları değildir.Bunları da içerisinealan bir biçimdeüniversitedeki ilericiduyarlılığınbütünüdür. Bunungerçekleşmesi elbettekolay değildir, tutarlı,ısrarlı ve sabırlımücadele sürecirnigerektirmektedir.Ancak bahsedilenkitlesel bir gençlikörgütlenmesi sorunuise, bu başarılamadığıkoşullarda geçmişingençlik mücadelesininortaya koyduğuderslerden gereklisonuçlarçıkarılamamış olacak,gelişen bir gençlikmuhalefeti içindebenzer sorunlarkarşımıza çıkacaktır.

22

Yakın dönem gençlik örgütlenmesi deneyimleri sol ve ilerici akımlar şahsında hep bir öykünmeyekonu olmuştur. Bunlar içinde en belirgin olanı Dev-Genç’tir. Ancak bu öykünme, bu örgütlenmeleriverili tarihsel dönemde oynadıkları rol ve bıraktıkları deneyimler üzerinden ele almaktan uzak kaldı. Buise, zengin bir örgüt deneyimine sahip olan Türkiye devrimci gençlik mücadelesi tarihinden öğrenmeolanaklarını zora soktu.

Bugün bu zengin tarihsel mirasa sahip çıkmak, dönemin koşulları içinde bu örgütlerin oynadıklarırolü tanımlamakla olanaklı olacaktır. Bu çaba, bir dizi siyasal çevrenin yaşadığı öykünmenin ne kadardayanaksız ve tarih bilincinden yoksun olduğunu da ortaya koyacaktır.

Elbette burada yapmaya çalışacağımız bir tarihsel inceleme değildir. Zira bu deneyim tek birmetinle incelenemeyecek denli zengindir. Biz burada sorunun örgüt boyutunu ve bununla ilişkiliyanlarını ele alacağız. Güncel planda Avrupa öğrenci sendikaları deneyimi üzerine gelişigüzel sözlersöyleyenlere de, bu büyük tarihsel mirastan öğrenmelerini önereceğiz.

Fikir Klüpleri Federasyonu: Gençliğin düzenden kopma arayışının ilk biçimi

Fikir Klüpleri Federasyonu gençliğin düzen siyasetinden kopuşunun ilk önemli örgütsel ifadesiolmuştur. FKF’nin oluşumuna kadar gençlik düzen içi çatışmaların ve özellikle de ordu ve CHPeksenindeki politik platformun bir eklentisidir. ‘50’lerdeki ve ‘60’ların başındakiöğrenci hareketi böyle bir kimlik taşıyor, bu kimliğin ifadesi bir siyasal eyleminiçinde bulunuyordu. Nitekim ‘50’lerde ve DP’ye karşı mücadelede gençliktemel bir etken olmuş ve ‘60 darbesi geniş gençlik kesimleri ve o dönemkiörgütleri tarafından alkışlanmıştır.

‘60’ların ilk yarısında ortaya çıkan FKF ise, gençliğin ileri unsurlarışahsında düzen siyasetinden kopuşunun ve sol/sosyalist arayışın ilk örgütbiçimidir. FKF, ‘60’larla beraber politikleşen gençlik kitlelerinin ileriunsurlarının politik arayışlarının doğrudan bir yansıması olarak şekillenen birörgütlenmedir. Bir başka ifadeyle, gençlik hareketinin en dinamik ve önderunsurlarının politik arayışlarının bir ifadesiydi. Bunun bir sonucu olarak,gençlik hareketinin sorunlarından çok gençlik önderlerinin politik arayışlarınınortaya çıkarttığı sorunlarla ilgilendi. FKF’nin kurulduğu ilk dönemde, kendisini“işçi sınıfının sosyalist partisi” olarak niteleyen TİP’in arkasından gitmesibu arayışın bir sonucudur.

FKF’nin bu ilk dönemi nispeten bir darlığın ifadesidir. ‘65-68 arasındaki dönemde tartışılan, gençlik sorunundan çokTürkiye devriminin sorunlarıydı. Ancak bu anlamlı adım,devrimci bir partinin önderliğine ihtiyaç duymaktaydı. TİP’ingençlik kolları gibi çalışması bu arayışın dolaysız birdışavurumu ve devrimci bir arayışın ifadesidir.

Farklı alanlardaki ilerici arayışların kendini birleşik bir biçimdedışavurduğu bir örgüt biçimi olarak FKF gençliğin düzensiyasetinden kopuş çabasının sonucudur. Bu çabayı geliştiripyaygınlaştıran bir araç olmuş ve fakülte birimleri üzerindenmerkezileşmiştir.

‘68 yılı FKF açısından bir dönüm noktasıdır. ‘68’egelindiğinde, gençlik hareketi bir sıçrama yaşadı. Hızla kitleselve militan bir karakter kazandı. Hareket başlangıçta akademik-demokratik sorunlar üzerinden ivme kazanıp gelişti, ülke vetoplum sorunlarına yönelerek hızla politik bir nitelik kazandı.

Devrimci gençlik hareketi ve gençlik örgütlenmesideneyimleri...

FKF, Dev-Genç ve ODTÜ-ÖTK

23

Üniversitelerde akademik-demokratik istemler üzerinden gelişen işgal ve boykot hareketlerini ‘69-70’li yıllarda yaygın anti-emperyalist kitle gösterileri izledi.

Bu, hareket açısından yeni bir düzeyin ifadesiydi. Artık sol siyaset üzerine tartışmalar yerinimilitan kitle eylemleri ve sokak gösterilerine bıraktı. Gelinen bu yer FKF’nin bir örgüt biçimi olaraksınanmasıydı da aynı zamanda. Ya bu harekete ve kitleselleşen duyarlılığa yanıt verecek ya da aşılıptarihsel bir deneyim haline gelecekti. O dönem TİP reformizminin gelişen kitle mücadelesikarşısında parlamenter hayallerle oynadığı gerici rol, hareketin önünde barikata dönüşen tutumugelişen devrimci gençlik mücadelesi tarafından aşılmak zorundaydı. Nitekim öyle oldu, FKF Dev-Genç’e dönüştü. Bu değişim, hareketin hızla politikleşmesinin, giderek devrimci bir dinamizmkazanmasının bir yansımasıydı. Yaşanan, sürece yanıt veremeyen önderliğin ve örgütsel biçimlerinaşılmasıydı. Bu, ileriye doğru ve devrimci bir gelişmeydi. Ancak ideolojik planda tutarlı birkonumda olmaktan uzaktı. Zira bu kopuş MDD’nin orducu-darbeci çizgisine yedeklenmiş, gençliğinsosyalist arayışları demokrasi/bağımsızlık eksenindeki küçük burjuva siyasal zemine sıkışmıştı.

Dev Genç: Gençliğin kitlesel ve militan eyleminin birleşik örgütü

Dev Genç’i tartışırken bahsettiğimiz, 71’e kadarki Dev-Genç’tir. Sonraki süreçte sol hareketinyaşadığı bölünmenin bir sonucu olarak farklı örgütlerin Dev-Genç’leri karşımıza çıkmaktadır. Buörgütlerin dönemin koşulları ile bağlantılı olarak ne kadar kitlesel olduğu bu tartışma kapsamındabizi ilgilendirmiyor. Zira ortaya çıkan, Dev-Genç’in örgütlenme anlayışı ve 71’e kadarki yapısıaçısından bir bozulmadır. Bugüne taşınan ve aşılması gereken “her örgütün kendi kitlesel gençlikörgütlenmesi” saçmalığı işte bu dönem doğmuştur.

Dev Genç kitle mücadelesinden doğmuştur. Hareketin önündeki barikatların aşıldığı birörgütlenmedir. Kitleselleşen gençlik mücadelesinin ihtiyaçlarına yanıt verme hedefinin ürünüolmuştur. ‘68-69 döneminde kitlesel bir karakter kazanan gençlik hareketinin gelişimini hızlandıranbir rol oynamıştır. Bunun 12 Mart’ı izleyen devrimci yükseliş döneminde bir daha başarılamadığını,solun aşırı bölünmüşlüğü temelinde sayısız grup örgütlenmesinin gençlik hareketini kucaklayangenel bir gençlik örgütlenmesinin yerini aldığını biliyoruz.

Dev-Genç bir dizi tartışmaya konu olmuşken, neredeyse hiç tartışılmayan onun örgütlenmeanlayışı olmuştur. Dev-Genç, birimlerde şubeleri olmakla beraber, asıl gücünü, bu şubeler aracılığıile etkin olduğu “öğrenci birlikleri”nden almaktaydı. Öğrenci birlikleri üniversite ve fakültelerdekurulan, bulunduğu birim kitlesini kucaklayan meşru öğrenci örgütlenmeleriydi. Devrimci hareketinsürekli öykünmesine karşılık gözünü kapadığı bu olgusal gerçek, Dev-Genç’in dönemin tek kitlesel,meşru öğrenci öz örgütlenmesi olmasını sağladı.

Öğrenci birlikleri birimlerde en geniş katılımı esas alan bir öz örgütlenme biçimi olmuştur. Budönemde örgütlenen ve binlerce öğrenciyi kapsayan ODTÜ öğrenci forumu, sürecin nasıl bir tabaninisiyatifine dayanarak örgütlendiğini gösteren güçlü bir örnektir.

Dev-Genç açısından bir diğer önemli nokta ise, farklı siyasal eğilimlerin birarada bulunduğu birörgütlenme olmasıdır. Her eğilimin katıldığı tartışmaların ardından alınan ortak kararlar birlikteuygulanmaktaydı. Yani açık tartışmalar, birleşik eylem ve örgütlenme çizgisi. Bu, Dev-Genç’in engüçlü niteliğiydi.

Sonraki süreçte Dev-Genç, bölünmenin ve devrimci bir sınıfın partisinin ideolojikyönlendiriciliğinden yoksunluğun tüm olumsuz sonuçları ile karşı karşıya kaldı.

ODTÜ ÖTK: Kitlesel bir gençlik özörgütlenmesi deneyimi

ODTÜ ÖTK deneyimini tartışmak, önceleyen süreçteki birleşik kitlesel gençlik mücadelesinitanımlamayı gerektiriyor. Zira ÖTK dönemin gençlik mücadelesinin önemli bir kazanımıdır. ODTÜ-Der tarafından 1974 yılında örgütlenen boykotun 16. gününde, üniversite geçici süre kapatılır. Bunun

Dev Genç’i tartışırkenbahsettiğimiz, 71’ekadarki Dev-Genç’tir.Sonraki süreçte solhareketin yaşadığıbölünmenin bir sonucuolarak farklı örgütlerinDev-Genç’leri karşımızaçıkmaktadır. Buörgütlerin döneminkoşulları ile bağlantılıolarak ne kadar kitleselolduğu bu tartışmakapsamında biziilgilendirmiyor. Ziraortaya çıkan, Dev-Genç’inörgütlenme anlayışı ve71’e kadarki yapısıaçısından bir bozulmadır.Bugüne taşınan veaşılması gereken “herörgütün kendi kitleselgençlik örgütlenmesi”saçmalığı işte bu dönemdoğmuştur.

24

üzerine 15 Mayıs 74’de boykot süresiz boykotadönüşür ve geniş bir katılımla sürdürülür.Üniversitelerdeki faşist saldırılar ve antidemokratik uygulamalara karşı gençliğintaleplerinin haykırıldığı ve öğrencilerinörgütlenmesinin önündeki engellerinkaldırılmasının talep edildiği boykot 6 ay sonrabaşarı ile sonuçlanır. Yönetim öğrencilerintaleplerini kabul etmek zorunda kalır. Butaleplerden birisi olan öğrenci temsiliyeti böyleceortaya çıkar. ODTÜ-Der kendini feshederekÖTK’ya dönüşür.

ODTÜ ÖTK’yı ODTÜ öğrencilerinin birözörgütü haline getiren onun yasal yapısı değildi.ÖTK, her sınıftan bir kişinin seçilmesiyleoluşturulan temsilciliklere ve bunlar arasındanseçilen 9 kişilik bir yönetime dayanmaktadır.Fakat ona asıl gücünü veren, birimlere dayanmasıve birimlerin kitlesel katılımına dayalı karar almasürecidir. Birimlere dayalı işleyiş ODTÜ ÖTK’ninsonrasında yaşayacağı saldırılara karşı da temelbir dayanak olmuştur. ÖTK’nın yöneticilerintutuklanmasına ve ÖTK’nın yasadışı ilanedilmesine karşın kitleyle kurduğu güçlü bağ ve

bu bağın oluşturduğu temsiliyet ÖTK’nınişleyişinin sürekliliğini sağlamıştır.

ODTÜ ÖTK üzerine yapılan tartışmalardabugüne taşınan yanlış eğilimi kısacadeğerlendirmekte fayda var. Bu, ÖTK’nınyönetimde temsiliyetini ve yasal kimliğini temelekoyan yaklaşımdır. ODTÜ ÖTK için bu sadece birsonuçtur. Kitlesel bir tabanı ve buna uygun birişleyişi olmasaydı, ÖTK bir gün bile ayaktakalamazdı.

O dönemin hareketliliğinin ürünü olarakortaya çıkan kitlesel bir örgütlenme deneyiminibugünün ÖTK’ları ile özdeşleştirmek, yasallığıüzerinden ÖTK’yı bir örgüt şablonu olarak bugünetaşımak, politik kavrayışsızlığın ifadesidir. ODTÜÖTK’nın kitlesel bir mücadelenin ürünü bir politikdesteğe sahip olduğu kavranamamaktadır.Bugünün ÖTK’sı ile özdeşlik kurulması dadeneyimin devrimci özünün kavranamadığınıgöstermektedir. ODTÜ ÖTK birleşik militanmücadelenin ürünü olmuş ve yasallığı sayesindedeğil, militan bir kitle desteğine sahip olmaksayesinde ayakta kalabilmiştir.

İYÖKD ve AYÖD: ‘71 sonrasının birleşikörgüt deneyimleri

“Bu ülkede gençlik hareketinin kitlesel bir uyanış yaşadığı dönemde ortaya çıkardığı örgütlenme (Dev-Genç), tam da bu türden birbirleşik örgütlenme idi ve bu örgüt bünyesinde değişik eğilimden sol siyasal akımlar vardı. Birleşik gençlik örgütlenmesine ilişkin buolumlu pratik, ‘70’li yılların ilk kitlesel hareketlenme döneminde yeniden ortaya çıktı. Büyük kentlerde her eğilimden sol gençlikgüçlerini birarada kapsayan ve birimler düzeyinde geniş bir kitlesel desteğe sahip olan gençlik örgütlerinden sözediyoruz. İstanbul’daİYÖKD ve Ankara’da AYÖD bunun örnekleriydi. Bu örgütler tabandangelen kitlesel bir öğrenci hareketinin dinamizmine ve desteğinedayanmakla kalmadılar, onu bir süre için başarıyla kucaklayıp daha ileriyede taşıdılar.

Fakat dönemin geniş çaplı kitlesel hareketi içinde güç kazanan vekendi aralarındaki ilişkileri çoğu kere çok da sağlıklı olmayan nedenlerlebozulan küçük-burjuva akımlar hızla birbirlerinden koptular. Böylecemücadele birliğini ve bunun uzantısı olarak da örgütsel birliği yitirdiler.Herbirinin etrafında bugünün ölçüleriyle hayli geniş sayılabilecek birtaraftar kitlesinin birikmiş olması, hiç değilse başlıca büyük akımları kendikitlesel gençlik örgütlerini kurmaya yöneltti. Bugünün ölçüleriyle, bunlarbinlerce, onbinlerce genci kapsayan gerçekten kitlesel örgütlenmelerdi.Fakat gençlik hareketinin o günkü çapı üzerinden bakıldığında, gerçekteher bir grubun kendi taraftarlarını kapsamaktan öteye gidemeyenkitlesel çevre-çeper örgütlenmelerinden başka bir şey değildiler.O günün geniş olanakları içinde bu bölünmüşlüğünoluşturduğu zaaf çok da göze batmıyordu ya da ancak tek tekbirimler düzeyine inildikçe sorun olarak kendinigösteriyordu. Çünkü birimler farklı gençlik örgütlerine bağlıtaraftar güçlerin zaman zaman çatışmalara varabilen grupçuçekişmelerine sahne oluyor ve bu durum doğal olarak mücadeleye ciddizararlar veriyordu.

Özetle; ‘70’li yılların ikinci yarısının grupçu ve bölücüküçük-burjuva zihniyeti, kendini önceleyen dönemin birleşikgençlik örgütlenmesi pratiğini boşa çıkardı ve bunun yerinialan grupçu pratikler, etkileri bugün çeşitli çevrelerdeyaşayan bir çarpık anlayışa muazzam bir güç kazandırdı.”

(Gençlik Hareketinin Sorunları, Ekim, Sayı: 239, Ekim 2004, Başyazı - başlık EG

tarafından konulmuştur...)

2525

‘96 süreci, yakın dönemin eylemli birgençlik mücadelesi olarak anlamlı deneyimlerortaya çıkartmıştır. Ancak zaman zamanabartıldığı, olduğundan farklı bir düzey venitelik atfedilebildiğini de belirtelim.

Bu dönem, politik ve örgütsel olarak gençlikhareketinin gelişmesi ve kitlesel karakterkazanması açısından anlamlı olanaklarsunuyordu. Nitekim eksikleriyle beraber buolanaklar değerlendirilmeye de çalışıldı. Ancakyine de ‘95-96 gençlik hareketinin sınırlarınıgörmekte fayda var. Zira hareket kitle tabanıaçısından oldukça geri bir düzeyde kalmıştır.Hareketlilik ilerici gençlik güçlerine sıkışmış,politik ve örgütsel olarak sürecin önüaçılamamış, geride kalan güçler etkileyecek dahaileri bir hareketliliğin parçası halinegetirilememiştir. Bu açıdan bakıldığında, “paralıeğitim saldırısına karşı” gençliğin etkili bireylemsel karşı koyuşudur sözkonusu olan. Ancakbu karşı koyuşu politik ve örgütsel olaraksüreklileştirecek bir düzeye sıçranamamıştır.

Hareketliliğin ilk örgütsel sonucu:Üniversite Öğrencileri Koordinasyonu

Harçlara getirilen %400 zam öğrenci gençlikiçinde derin bir hoşnutsuzluğa yol açmıştı. Paralıeğitim saldırısına karşı ilk tepkiler reformizminparçalı müdahalesinin bir ürünüydü. Harçzammına ilk tepki, reformist ve otonomörgütlenmeleri içinde barındıran ÖğrenciKoordinasyonu’ndan geldi. Başlatılan imzakampanyası geniş kesimler tarafından ilgiylekarşılandı. Daha başında reformist örgütsel-politik etkiye uygun bir zemin oluşmuş oldu. 20Kasım ve 8 Aralık eylemleri reformizminetkinliğinde ve bunun ürünü bir barışçıl-uzlaşmacı eylemsel çizgide gelişti. Bu eylemlerile birikte Öğrenci Koordinasyonu nispetenyaygın bir örgütlülük ağına ulaşmayı başardı.

Daha başında ÜÖK (Üniversite ÖğrencileriKoordinasyonu), sürecin gelişim mantığınauygun bir biçimde, geniş gençlik kesimlerinin“her renk”ten tepkisini “paralı eğitim saldırısınakarşı” birleştirmeyi hedefleyen bir çizgideilerledi. Öğrenci toplulukları, otonom örgütlersürecin bir parçası haline getirildi. Bu açıdangelişme dinamiği taşıyan süreç, örgütsel plandada geniş kesimlerin katılımına açık bir biçime

‘95-96 öğrenci örgütlenmesi deneyimleri:

ÜÖP ve Koordinasyon

26

taşınmış oluyor, bu çerçevede örgütlenmenin kitletabanı sürecin nesnel olanakları ile hızlagenişliyordu.

Ancak, bu ilk dönem açısından anlaşılır olandurum, gelişen süreç içinde amaçlaştırıldı.Hareketlilik yasallığa, düzenin çizdiği sınırlardabir meşruluğa sıkıştırıldı. Devlet de bilinçli birtercihle bu yasalcı-barışcıl eylem biçimlerine alanaçarak, devrimci bir çizgide gelişipmilitanlaşacabilecek bir gençlik mücadelesininönünü kesmeyi hedefliyordu. Açılan bu alanareformizm yerleşti. Bu durum, gelişmekte olanhareketle arasının açılmasına ve birtakımeylemlerde ortaya çıktığı gibi (örneğin 4-5 Şubateylemlerine Koordinasyon kitlesinden de yaygınbir katılım gerçekleşmiştir) kitlesel tabanınızayıflatmasına neden oldu.

O dönem Kordinasyonun eylem biçimleri,sürecin nasıl kavrandığını, politik ve eylemselsıkışmanın boyutlarını açık bir biçimde ortayakoyuyordu. Amaçlaştırılan yasalcı-barışcılmitingler, medyatik eylemler (saç kesmeeylemleri) vb.’nin belirleyiciliğinde yön verilenbir süreçti. Öteki fiili meşru biçimler ve hak alıcısüreçler ise devrimci siyasal gruplara belirgin birkarşıtlık temelinde yok sayıldı. “En geniş kitle,politik söylem ve gündemlerle sürecidarlaştırmamak” argümanlarıyla kitlelerin verilibilinci amaçlaştırıldı.

Kitle mücadelesinin ihtiyaçlarına yanıtvermek, örgütsel planda taban inisiyatifinedayanmak kadar hareketin ihtiyaç duyduğu politikmüdahaleyi ve eylem dinamizmini ortaya koymayıgerektirir. Bu başarılamadığı koşullarda, kitlemücadelesi ile mevcut örgütlenme açık bir çelişkiyaşayacaktır. Öğrenci Koordinasyonu’nun 4-5Şubat’a giden süreçte yaşadığı bu olmuştur.

4-5 Şubat eylemlerinin ilk sonucu:Üniversite Öğrencileri Platformu

Gelişen süreç eylemsel dinamizm ve politikmüdahale açısından bir ilerlemeyi ifade ediyordu.Zira saldırının kapsamı, çözümü noktasındaeylemsel ve politik bir gelişmeyi zorunlukılıyordu. İşte 4-5 Şubat eylemleri, politik plandagençliğin reformizmin cenderesini aşmasının ilkadımı oldu. YTÜ açlık grevinin ardından 4 ŞubatTaksim çıkışı, reformist eylem çizgisine ve kitlemücadelesini sınırlayan reformist ablukayakitlesel bir yanıt oldu. 5 Şubat Kızılay eylemi ise,eylem dinamizmi ve politik hedefler açısındandevrimci gençlik güçlerinin etkisini artırmayabaşladığının ifadesiydi. Bu süreç ÜÖP’ündoğuşunu sağladı.

Devrimcilerin birleşik bir mücadele platformuolarak ÜÖP 4-5 Şubat eylemleri ve ardındangerçekleşecek olan Beyazıt işgaliyle, reformizminetkinlik alanını ve bunun örgütsel biçimi olarakKoordinasyon’u sınırlamış oldu. Artık süreçkitlesel ve militan eylem biçimlerininbelirleyiciliğinde ilerlemekteydi ve ÜÖP bu sürecedoğru ve etkili bir yanıt vermeyi başarmış oldu.

Ancak tam da bu noktada bir başka önemlisorun devrimci gençlik mücadelesini sınırlayan birrol oynamaktaydı. Politik ve eylemsel dinamizmaçısından gelişen gençlik mücadelesinin

ihtiyaçlarına yanıt verebilen ÜÖP, örgütsel plandabelirgin bir zayıflık taşımaktaydı. Süreç tabanayayılan bir birleşik örgütlenme anlayışı ilegelişebilecekken, ÜÖP tüm süreç boyunca birleşikbir eylem platformu olarak kaldı. 4-5 Şubat’taalanlara çıkan binlerce öğrenciyi örgütlemeperspekfine sahip değildi. Oysa, hareketipolitikleştirmek geniş gençlik yığınları ilebuluşacak bir örgütsel aracı gerektiriyordu.

“Hareketlilik, örgüt ve eylem” ilişkisi doğrubir biçimde kurulamadığı koşullarda, eylemsel vepolitik planda yaşanan başarıların sınırlı kalmasıkaçınılmazdı. Sonraki süreçte ÜÖP’ü, bu olumluçıkışına karşın, hareketten kopartan da bu örgütselhedefsizlik olmuştur.

Hareketin yönü değişiyor!

Beyazıt işgali sonrasında ortaya çıkan olumluolanakların değerlendirilememesi ve devletinfaşist çeteleri gençliğin üzerine salması ile beraberhareketin olanakları adım adım zayıflamayabaşladı. Örgütsel olarak ilerici güçlere daralanhareket, faşist saldırıların artması ile çarpık biranlayışla yürütülen bir anti faşist mücadeleye veöte yandan da geniş kitle eylemleri yerine daröncü çıkışlara sıkışmış oldu. Bunun sonucu olarakÜOP, örgütsel olarak zaten buluşamadığı kitlehareketinden gündemsel ve eylemsel olarak dauzaklaşmaya başladı.

Kitle mücadelesi açısından ortaya çıkan buanlamlı deneyimin sonrasına, gençlik mücadelesiaçısından parçalı güçler tablosu dışında, elletutulur bir kazanım ne yazık ki kalmamıştır.Sürecin ilerlediği ve kadrosal açıdan ciddiolanaklar taşıdığı bir dönemde birleşik örgütlenmesorunu önemsenmezken,sonrasında her siyasetkendi kitleörgütlenmelerinioluşturmayaçalışmıştır. Bugüneuzanan yaklaşık 10-12yıllık süre içinde“gençliğin kitlesel özörgütlenmelerinden”geriye bir şeykalmamıştır.

2727

Geçmişten günümüze siyasal gençlik grupları gençlikörgütlenmesini tartışırken, konu her dönem “örgüt modeli”sorununa indirgenmeye çalışılmıştır. Özellikle ‘80’li yıllarınikinci yarısından bu yana hareket içindeki politik gençlikgüçleri tarafından tartışma bu eksende yürütülmüştür.Öğrenci derneklerinden ÖTK’lara pek çok “model”tartışılırken, pratiği de belirleyecek olan esas tartışmanınüzerinden atlanabilmiştir.

Gençlik örgütlenmesi üzerine yürütülen tartışmalarşimdilerde de “sendika modeli” üzerine yoğunlaşmış, buyoğunlaşma karşımıza Genç-Sen’i ve Genç-Sentartışmalarını çıkartmıştır.

Şu ana dek yapılan tartışmalar genelde hareket-örgütdiyalektiğinin kavranamadığını göstermekte, geçmişin“model” tartışmalarının dışına çıkabilen bir perspektif ortayakonulamamaktadır. Yapılan tartışmalarda gençliğin birleşik,kitlesel bir gençlik örgütlenmesine olan ihtiyacı ortayakoyulmakla birlikte, gerek çözüm yöntemi, gerek degençliğin örgütlenebileceği “asli alan-asli örgüt” olarakkarşımıza “sendikalar” ve “Genç-Sen” konulmaktadır.Geçmişteki ön kabullerin bir benzeri olarak şimdi de“sendika ön kabulü” karşımıza çıkmaktadır. Kimi zamansendikanın “yeni ve yıpranmamış bir araç olmasınınçekiciliği ve avantajı”na vurgu yapılırken, dünya ölçeğindeki(özellikle de Avrupa ve Fransa’da) “öğrenci sendikası”deneyimlerine atıflarda bulunulmaktadır.

Fransa, Kanada ve Avustralya’dan örnekler

Öğrenci sendikası deneyimlerini incelerken,vurgulanması gereken nokta, bu örgütlerin yarattığı olanaklarve elde ettiği kitlesellik değil, bu süreci ve olanakları yaratanmüdahaleler ve gelişmeler olmalıdır

Dünya ölçeğinde birçok öğrenci sendikası deneyimiolmakla birlikte en çok bilinen örnekler Fransa’ya aittir.Bugün Fransa’da beş öğrenci sendikası bulunmakla birlikte,bunlar içinde en belirleyici olanı UNEF’dir (FransaÖğrencilerinin Ulusal Birliği). UNEF, 1907 yılında Lilleşehrinde, ülke çapındaki “Öğrenci Genel Birlikleri”nin bir

araya gelmesiyle kurulmuştur. (1) Uzun bir dönem politik birperspektife ve muhtevaya sahip olmayan UNEF, 1946 yılındahazırlanan Grenoble Şartnamesi (2) doğrultusunda emekhareketi içerisinde, öğrenci haklarını korumaya çalışacak birsendika olma kararı almıştır. Ancak UNEF’inkitleselleşmesinin önünü açan süreç, onun ‘sendika’ oluşuyla,ya da öğrencileri birer “entelektüel işçi” olarak tanımlayanGrenoble Şartnamesi’ne imza atmasıyla değil, kitlelerleetkin bağ kuran adımlar atmasıyla başlamıştır. UNEF 1954yılında başlayan Cezayir Savaşı’nda Cezayir halkının kendikaderini tayin hakkını savunmuş ve birçok eylemlilik süreciiçerisinde yeralmıştır. ‘68 öğrenci hareketliliğinde işgallerinve mücadelenin en dinamik unsurlarından biri olmuştur. ‘71-2001 yılları arasında UNEF-SE (UNEF- ÖğrencilerinDayanışması) ve UNEF-US (UNEF- Birlik Sendikası), dahasonra UNEF- ID (UNEF- Bağımsızlık ve Demokrasi) olarakbölünmeler yaşamış, 2001 yılında tekrar UNEF ismi altındabirleşmiştir. Özellikle geçtiğimiz yıl düzenlenen CPE (İlk İşYasası) karşıtı eylem ve işgallerle adını sıkça duyuran UNEF,yakın zamanda ülke genelinde gerçekleştirilenyükseköğretimin özelleştirilmesi saldırılarına, Pecresseyasasına karşı yürütülen eylem ve boykotlar da aktif birbiçimde yer almıştır.

Ele alınabilecek öğrenci sendikası deneyimlerinden biride Kanada’daki ASSE’dir (Öğrencilerin Sendikal DayanışmaBirliği). Quebec’te sekiz ayrı bölgede, 40 binin üzerindeüyesiyle örgütlü bulunan ASSE, benzer bir biçimde GrenobleŞartnamesi’nde dile getirilen tarzda bir öğrenci örgütlenmesiolduğunu ifade etmektedir. Ancak, UNEF’e benzer birbiçimde ASSE’nin de kitleselleşmesini koşullayan, “model”olarak sendika-sendikalar birliği olması değil, içerisindebulunduğu hareket ile dinamik bağlar kurabilmesi olmuştur.

ASSE, 1996 yılında gerçekleştirilen genel grev sürecinekendi cephesinden müdahil olmuş, kitleleri harçlarındüşürülmesi talebiyle harekete geçirebilmiştir. Kendinipolitik ve militan bir sendika olarak tanımlayan ASSE,Afganistan işgali sırasında Kanada’nın her türlü askerimüdahalesini reddetmiş, bu alanda çeşitli eylemler yapmıştır.Ortadoğu ülkelerinden Kanada’ya eğitim amacıyla gelen28

Öğrenci sendikasıdeneyimlerine kısa bir bakış

29

öğrencilerden eğitim vizesi alınmasını protestoetmiş ve bunu ırkçılık olarak değerlendirmiştir. (3)Kolombiya’daki öğrenci hareketini kırmayaçalışan hükümete karşı Kolombiyalı öğrencileridesteklemiştir. 2005 yılında, yabancı öğrencilereuygulanan yüksek okul ücretlerine veüniversitelerdeki özelleştirilmelere karşı yoğuneylemliliklerde bulunan ASSE, geçtiğimiz ay daokul taksitlerinin arttırılmasına karşı etkilieylemlilikler örgütlemiştir. ASSE, birçok bölgedentopluluğun içerisinde yeraldığı birleşik ve kitleselbir örgütlenme olmasının yanı sıra asli bir gençlikörgütlenmesi konumundadır.

Değerlendirebileceğimiz bir diğer öğrencisendikası deneyimini Avustralya’daki öğrencisendikası NUS (Öğrencileri Ulusal Birliği) veonun Western Sydney yerelindeki örgütlüsendikası UWSSA (Batı Sydney ÜniversitesiÖğrenci Birliği) oluşturmaktadır. Diğer iki örnekkadar dünya ölçeğinde bilinmese de, örgütlenmesüreci ve biçiminin incelenmesi tartışmamızaçısından önemlidir

Genç-Sen’in internet sitesinde UWSSA üyesibir öğrenci olan Doğa Karan ile yapılanröportajdan bazı alıntılar yapabiliriz: “UWSSA, 14yıl önce tabandaki öğrenci hareketiyle kurulmuş.Üniversite yerelinde bağımsız olarak hareket edenküçük öğrenci birlikleri sendikanın kurulmaaşamasında birleşiyor ve birlikte hareket etmeyebaşlıyorlar. Kurulma süreci ve birleşik bir sendikaolarak meşru hale gelmesi 1,5 yıllık bir süreceyayılıyor. NUS’un yürütme kurulunda yerellerden(Avustralya’daki her üniversiteden) seçilenöğrenciler var.” “Sendikanın kurulma aşamasındatek talep yoktu. Farklı oluşumlar bir araya getirildive ortak bir platform kuruldu. Sendika bu aşamadadevreye girip, talepleri geliştirdi/birleştirdi ve butaleplere yönelik politikalar üreten bir örgütlenmeoldu. Tabii ki yereller birleştirilerek NUS kurulduve ülke çapında birlikte hareket eden bir güçhaline gelindi… (4)

Bugüne dek öğrenci harçlarından ulaşımınücretlendirilmesine kadar birçok saldırı karşısındaeylemsel süreçleri örgütlediği belirtilen NUS veUWSSA’nın, bunun yanı sıra üniversitelerde kısmide olsa söz, yetki, karar hakkı mekanizmasıiçerisinde yeraldığı dile getirilmektedir.

Diğer örneklerde olduğu gibi bu örgütlülüktede, ortaya çıkan olanaklar büyük oranda tabaninisiyatiflerine, bu inisiyatifler üzerindengeliştirilen güçlü ve dinamik kitle bağlarınadayanmaktadır.

Sonuç

Bugün gençlik örgütlenmesi sorununutartışırken “sendika ön kabülü”nün yanlışlığınayaptığımız vurguyla birlikte, sorunun biz komünistgençler cephesinden de “sendika olmaz” gibi birkabulle tanımlanmadığını vurgulamakdurumundayız. Bugün için sorun birleşik, kitleselbir örgütlenmenin ancak bir hareketlilik içindekurulabileceğini, bu zemine dayanan etkili vedinamik bağlar üzerinden gelişebileceğinikavrayabilmektir.

Hiç şüphe yok ki, hareketlilik-örgüt

diyalektiği tanımlanırken, hareketin kendiliğindenortaya çıkmasını beklemek, deneyimler ışığındayönelinebilecek örgütsel müdahaleleri dıştalamak,sığ ve dar bir bakışın ifadesi olacaktır. Buradadikkat çekilmeye çalışılan sorun, sendika veyadiğer örgütlenme modellerinin gençliğinörgütlenme sorununa, asli bir öz örgütlülükyaratma sorununa kendi başına bir çözüm olaraksunulmasıdır. Bugün için Genç-Sen, doğru birbakış açısıyla yaklaşıldığında, gençliğinmücadelesinin örgütlenmesinde belli bir roloynayabilir, ifade edilen ihtiyaçlara yanıt verecekbir örgütlenme haline getirilebilir. Fakat bunun birsendikanın kurulmasıyla gerçekleşmeyeceğiaçıktır. Ancak gençlik hareketinin ihtiyaçlarınayanıt verebildiği, bu temelde etkin bir kitleçalışmasına yönelebildiği, geniş gençlik kitleleriile güçlü ilişkiler kurmayı başarabildiği, yoğun biremek harcamayı gerektiren zorlu bir çalışmanıngereklerini yerine getirebildiği ölçüde ve böyle birsürecin sonunda, bir gençlik örgütlenmesi olarakoynaması gereken rolü oynayabilecektir.

(1)http://en.wikipedia.org/wiki/Union_Nationale_des_%C3%89tudiants_de_France

Bugün UNEF “Öğrenci Genel Birlikleri”ninbir araya gelmesiyle oluşmaktadır. Birliklerüniversitesi olan her şehirde konumlanmıştır.

(2) 26 Nisan 1946’ta UNEF temsilcileriningerçekleştirdiği kongredir. Burada “öğrencisenikacılığı”nın genel hatları çizilmiş, öğrenciler“entelektüel birer işçi” olarak tanımlanmışlardır.

(3) http://www.gencsen.org/?pg=haberler&p=27(4) http://www.gencsen.org/?pg=belgeler&p=76

Bugüne kadar öğrenci hareketinin örgütlenmesorunu çeşitli çevreler tarafından ortaya atılanşablonlar üzerinden tartışılmış, çözüm yine buşablonlar üzerinden bulunmaya çalışılmıştır. Oysa,öğrenci hareketi bir model üzerine yükselecekse eğer,bu model geçmiş öğrenci hareketinin ortaya çıkardığı“öğrenci birliği” modeli olabilir ancak. Geçmişte (71’ekadar DEV-GENÇ’in birimlerdeki örgütlenme modeli,‘70’li yıllarda ODTÜ-Der’in başarılı bir öğrenci birliğipratiği ile ÖTK’ya dönüşmesi vb.) denenmiş vekitleleleri kucaklamanın ve harekete geçirmenin çokelverişli bir aracı olduğu görüldüğü halde, bugün bumodeli komünistler dışında tartışan bir siyasetbulunmamaktadır.

Taban örgütlenmesi olarak “öğrenci birliği”

Öğrenci birliği modeli herhangi bir öğrenciörgütlemesine alternatif değil, onun birim tabanınadayalı örgütsel omurgası olarak tanımlanabilir.Dolayısıyla, günün koşullarında ortaya çıkan örgütsel

biçimin dernek mi, yoksa sendika mı olduğudeğildir. Öğrenci birliği kitle tabanı ile kurulanbağda ifadesini bulur.

Örgütlenme, birimler temelinde oluşan ve enalt birimden en üste doğru şekillenen bir

organizma olacaksaeğer, öğrencibirliği işte bu

organizmanın adıdır. Taban inisiyatifini açığa çıkartanen etkin örgütlenme modelidir.

Bu noktada tartışma hiçbir biçimde tüzüksel normtemelinde yürütülen bir tartışma olarak ele alınamaz.Zira bir öğrenci birliğinin gelişmesi ancak kitlemücadelesi temelinde mümkündür. Böyle bir birlikhareket içerisindeki kitlenin eylemsel ve pratik birliğiniifade edecektir. Salt tüzüksel birlik üzerinden, kitletabanını eylemsel bir süreç içinde oluşturamamış birgençlik örgütlenmesinin geliştirilmesi şansı yoktur.

Fiili bir örgütsel biçim olarak “öğrenci birliği”

Öğrenci birliği meşruiyetini herşeyden önce kendifiili gücünden alan bir kitlesel örgütlenme biçimidir.Öğrenci birliği temeli üzerinde yükselen bir gençlikörgütlenmesi, yasal planda ortadan kaldırılmakistendiğinde bile, yapısını ve örgütsel işleyişmekanizmalarını sürdürebilir.

Günümüzde yasal biçimlere yapılan yersizvurgular, kitle mücadelesi için hiçbir anlamtaşımamaktadır. Zira öğrenci örgütlenmelerimeşruiyetlerini hep fiili mücadelelerinden almışlardır.Yasallık kazanmaları da gelişen kitle mücadelesinin birürünü olmuştur. Bunun en belirgin örneği ODTÜ-ÖTK’dır. Örgütlenmenin sürekliliğinin güvencesi deyasallık değil tabanla kurduğu güçlü bağlardır.

İlerici duyarlılığın bütünü kapsayan bir

örgütsel biçim olarak “öğrenci birliği”

Alttan seçilmiş temsilciler temelinde üste doğruşekillenen öğrenci birliği, tüm öğrenci kitlesinikapsayacak bir model olarak değerlendirilemez.Herhangi düzeyde bir öğrenci örgütlenmesi, öğrencihareketinin çeşitli sorunları üzerinden gündemegeliyorsa, bu örgütlenmenin bütün öğrenci kitlesinikucaklaması beklemek gerçeklerle bağdaşmaz. Herhalükarda sınıfsal konumu ya da politik tercihlerinedeniyle mücadeleye karşıt konumda bulunan ya datümüyle ilgisiz davranan önemli bir öğrenci kitlesiolacaktır. Mücadelenin en kitlesel dönemlerinde biledurumun bu olduğunu yakın tarihimizin öğrencihareketleri deneyimi somut olarak göstermiştir.

Bu açık ki, yapay bir öncü-kitle ayrımını değil,gençliğin tüm ilerici duyarlılığını içine katan ve buduyarlılığın artmasına paralel bir genişleme yaşayandinamik bir biçimi ifade eder.

Öğrenci birliği modeliüzerine

30

Üniversitelerden...

YTÜ: “Susma haykır, halklar kardeştir!” YTÜ’de “YTÜ Devrimci Demokrat Öğrencileri” imzası ile

“Halkların Kardeşliği Haftası” örgütledik. Bir hafta boyuncasüren yoğun bir çalışmanın sonucunda 28 Kasım’daTonoz önünde bir söyleşi düzenledik.

Söyleşi öncesi okul içerisinde yoğun bir propagandaçalışması gerçekleştirildi. Etkinliğe yönelik çağrılarınyapıldığı afiş, el ilanı ve bildirilerin yanı sıra, konuyla ilişkiliolarak hazırlanan duvar gazetesi, resim-karikatür sergileri ve “Türküm, Kürdüm, Ermeniyim...” şiarıyla imzaya açılanozalitlerimiz etkili bir biçimde kullanıldı.

“Yükseltilen Milliyetçilik ve Halkların Kardeşliği” başlığıile gerçekleştirilen söyleşiye konuşmacı olarak Birgün gazetesiyazarı Ahmet Tulgar katıldı. Ezilen halkların dayanışmasına,özelinde de Türk ve Kürt ezilen sınıflarının birlikte mücadeleetmesi gerekliliğine dikkat çekti. ABD emperyalizmininOrtadoğu’daki politikalarını eleştirdi. Son dönemdetırmandırılan şovenist histeri ve milliyetçiliğe değinerek,toplum genelinde büyük bir tehlikeyle karşıya karşıyaolunduğunu söyledi. Ulusal sorunun çözümüne ilişkin “taraflararası bir barış ortamı yaratılması” söylemi tartışmalara yol açtı.

Söyleşi soru-cevap ve yorum kısmıyla devam etti. Söyleşiiçerisinde barış kavramına ve Kürt halkının özgürlükmücadelesine ilişkin düşünceler ifade edildi. Yaratılan şovenistatmosfer paralelinde kitlelerin bilinçleri bulandırılırken birtaraftan da zam vb. saldırılar için uygun zeminlerin yaratıldığıanlatıldı.

Son süreçte Güney Kürdistan’daki gelişmeler ve “sınır ötesioperasyon” üzerine yapılan kısa anlatımlarla son bulansöyleşiye 50’ye yakın öğrenci katıldı.

Trabzon’da faşist saldırı!5 Aralık’ta KTÜ Hazırlık Bölümü kantininde referandum

çalışmasını yaptığımız bir sırada faşistlerin saldırısına uğradık.Masada iki öğrenciyle referandum talepleri üzerine sohbetederken, iki faşist saldırıya geçti. Referandum kağıtlarını alarakyırtmak isteyen faşistler, masalarına oturduğumuz ve sohbetettiğimiz iki öğrenciye de yönelerek, onlara da yumruk atmayave küfür etmeye başladılar. Faşistlerin saldırısına gerek biz,gerekse sohbet ettiğimiz arkadaşlarımız karşılık verdik.

Yaşanan arbede sırasında Ekim Gençliği okuru birarkadaşımız saldırıyı teşhir etmek için kantinde oturanöğrencilere seslendi ve faşistlerin gençliğin geleceksizliksaldırılarına gösterdiği en basit bir tepkiye dahitahammülsüzlüünü teşhir etti. Darp alan öğrencilerin faşistlerinsaldırısına yumruklarla cevap vermesi üzerine faşistler kaçtılar.Saldırıya uğrayan öğrencilerle birlikte suç duyurusundabulunulduktan sonra darp alanlar hastaneye sevk edildi.Çalışmalarımızdan korkan ve oluşan tepkiden rahatsız olanüniversite yönetiminin ve faşist beslemelerinin niyetleri boşaçıkacaktır.

Soruşturuluyoruz!9 Eylül Üniversitesi yönetimi yeni soruşturmalara imza

atmaya devam ediyor. Afiş asmaktan bildiri dağıtmaya kadartürlü gerekçelerle açılan soruşturmalarda gerçekleri

söylediğimiziçin sorgulanıyoruz. 6

Kasım’ın ardından 15 öğrenciyeçeşitli gerekçelerle soruşturma açıldı.

Üniversiteyi sermayeye peşkeş çekenler,üniversite kaynakları ile kendi kasalarını dolduranlar, bugüngerçekleri söylediğimiz, eşit, parasız eğitim, özgür üniversitedediğimiz için bizleri çiftlikleri sandıkları üniversitelerden kapıdışarı etmek istiyorlar. Ancak bu o kadar da kolay değil! Yarında üniversitenin koridorlarında tüccarların değil, bizim sesimiz,geleceğin sesi olacak!

Kocaeli’nde gözaltı terörüKocaeli Üniversitesi Umuttepe Kampüsü’nde 3 Aralık günü

açılan Genç-Sen standına kolluk güçleri saldırdı. 15-16Aralık’ta Ankara’da kuruluş kongresini gerçekleştirecekÖğrenci Gençlik Sendikası, kongre hazırlıkları çerçevesindeaçtığı stantla çalışmalar yürütüyordu. Öğlen saatlerinde yaşanansaldırı sonucu 8 kişi gözaltına alındı. Standın kaldırılmasınıisteyen jandarmaya direnen öğrenciler, tehditlere ve saldırıyamaruz kaldılar. Jandarmanın tehdit ve baskıları gözaltında dadevam etti. 8 kişi 4-5 saatlik gözaltının ardından serbestbırakıldılar.

Ulaşım zammı geri çekilsin!8 Aralık’ta İstanbul’un çeşitli üniversitelerinde okuyan

öğrenciler ulaşım zamlarını protesto etmek için TaksimMeydanı’ndan Galatasaray Meydanı’na kadar tek sıra halindeyürüdüler. Ellerinde taşıdıkları dövizler ve attıkları sloganlarlaulaşım sorununu gündemleştiren öğrenciler, basınaçıklamasında ulaşım zamlarının geri çekilmesini talep ettiler. 31

İmza kampanyasıyapan öğrenciler13 Aralık’taimzalarınıİBB’ye teslimedecekler.

Öğrencilerdenzam protestosu

İBB’ningeçtiğimiz ayiçerisinde ulaşımücretlerine yaptığızamlar, 6Aralık’ta İÜöğrencileri

tarafındangerçekleştirilen bir yürüyüşle

protesto edildi. “Paso kaldırılsın, öğrenci kimliği yeterli

olsun!”, “Topbaş baksana, 2 saatte 5 aktarma yapsana!”yazılı pankartlarını açarak İÜ ana kapısı önünde toplanarak

yürüyüşe geçen öğrenciler, slogan ve şarkılarla zamları protestoettiler. Öğrenciler, belediye otobüsünü simgeleyen maket birkartonla zamların geri çekilmesi ve aktarma sırasında ücretkesintisini gündeme getiren uygulamanın son bulması talebindebulundular. Coşkulu sloganların atıldığı eylem, üniversitelerdetoplanan imzaların 13 Aralık’ta İBB’ye verileceğinin duyurulmasıile sona erdi.

ÇÜ öğrencilerinden Telekom işçisine destek!Telekom işçilerinin grevinin 44. gününde DİSK, KESK,

TMMOB ve TTB’nin örgütlediği eyleme, ÇÜ öğrencileri olarakkatılarak, direnen Telekom işçilerinin yanında olduğumuzuhaykırdık.

27 Kasım günü okulda, “Telekom işçisi yalnız değildir!”,“Direnen Telekom işçisi kazanacak” şiarlı afiş ve çağrı bildirilerinikullandık, Telekom işçilerinin bu onurlu mücadelesine destekverme çağrısı yaptık.

28 Kasım’da ise İnönü Parkı’nda toplanarak sendikalarınaçtığı pankartın arkasında “Telekom işçisi yalnız değildir!/ÇÜÖğrencileri” şiarlı pankartımızı açarak yerimizi aldık. Buradankortejler halinde Telekom İl Müdürlüğü önünde bulunan direnişçiişçileri ziyarete gidildi.

Telekom önünde işçilerle birlikte atılan ortak sloganlar veyapılan açıklamanın ardından eylem sona erdi.

Sivas’ta Telekom ziyaretiGençlik güçleri olarak, grevlerinin 43, gününde Telekom

işçilerini ziyaret ederek Telekom Sivas Şubesi önünde bir basınaçıklaması gerçekleştirdik. Eylemde, Telekom işçilerine yöneliksaldırılar, gözaltılar ve tutuklamalar olduğunu, ama baskı veterörün Telekom işçilerini yıldırmadığını ve gençliğin her zamandirenen emekçilerin yanında olduğunu vurgulayan bir metinokundu. DGH, Ekim Gençliği, Gençlik Federasyonu, SGD, TKP,YDG ve YÖGEH’in birlikte örgütlediği eyleme 50 kişi katıldı.

Ekim Gençliği olarak eyleme “Yaşasın işçilerin birliği,halkların kardeşliği!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”,”DirenenTelekom işçisi kazanacak!” dövizleriyle katıldık.

Sivas Ekim Gençliği

32

Tersane işçileri yeni bir mücadele döneminiyeni bir düzey ve yeni hedeflerle ileriye taşıyorlar.Aylardır Tuzla tersaneler havzasında ilmek ilmekörülen 2. Tersane İşçileri Kurultayı 9 Aralık Pazargünü Pendik Mehmet Akif Ersoy KültürMerkezi’nde coşkulu bir atmosferde gerçekleştirildi.Yoğun ve yorucu bir sürecin ardındangerçekleştirilen kurultaya Tersane İşçileri Birliği’ninortaya çıkışının ardından geldiği düzey ve"tersanelerde grev hedefi" damgasını vurdu.

Tersane işçilerinin mücadele mevzisi…12 Şubat 2006 yılında Birleşik Metal-İş

Sendikası Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen 1. Tersane İşçileri Kurultayı’nda Tersane İşçileri Birliği'nin kurulması karar altına alınmıştı. Bu tarihtenitibaren havzada yoğun bir örgütlenme faaliyetine girişen öncü tersane işçileri belirledikleri hedefleri bir bir hayata geçirdiler. Birlik kısa süre içindeücret gasplarına, sigortasız çalışmaya, taşeronlaştırmaya ve iş cinayetlerine karşı havzada mücadele mevzisi haline geldi.

Yola somut hedeflerle devam edilecek!Kurultayda havzada yürütülen çalışmanın etkisi bir kez daha somutlandı. Tersane işçileri, “Henüz yolun başındayız!” diyerek önlerine koydukları

somut hedeflerle ilerleme kararı aldılar. Kurultaya damgasını vuran Tersaneler havzasında grev örgütleme kararı ise bu hedef doğrultusunda alınan 3.Tersane İşçileri Kurultayı’nın grev gündemli olarak toplanması oldu.

Coşku, öfke ve kararlılık hakimdi…Tersane İşçileri Birliği’nin gerçekleştirdiği kurultay mücadele süreci içerisinde deneyim kazanan, dernek çatısı altında hak arama mücadelesine

katılan öncü işçilerin kürsüsüne dönüştü. Kürsüden yapılan konuşmalarda hemen hemen tüm işçiler "grev” hedefi çerçevesinde mücadelekararlılıklarını ortaya koydular.

Kurultaya katılım programın başlamasının ardından daha da arttı ve 150 kişilik bir katılım gerçekleşti. Tersane işçilerinin kararlı yürüyüşü devam ediyor…Tuzla tersaneler havzasında yürütülen dişe diş mücadele kurultaya da yansıdı. Tersane işçileri gerek havzada gerekse ardı ardına gerçekleştirdikleri

Taksim eylemlerindeki militanlık ve coşkularını kurultaya da taşıdılar. Saatl 11.00’e geldiğinde, “Gemileri yaktık geri dönüş yok!/ Tersane İşçileriBirliği” pankartını açan işçiler, Pendik merkezde attıkları sloganlarla Pendik’in Pazar sabahki durgunluğunu da bozmuş oldular. İşçiler yürüyüşboyunca, “Tersaneler cehennem, işçiler köle kalmayacak!”, “Katil GİSBİR hesap verecek!”, “Gemileri yaktık, geri dönüş yok!”, “Tersane işçisi köledeğildir!” sloganlarını attılar ve kurultayın yapılacağı salona da sloganlarla girdiler.

Yüksel Akkaya ve Tez Koop İş eğitim Uzmanı Volkan Yaraşır’ın konuşmaları ile katldığı kurultayada yapılan konuşmaların bütününde mücadelekararlılığı hakimdi.

Birçok önergenin oylandığı kurultayın önergelerinden sonuncusu ise 3. Tersane İşçileri Kurultayı’nın “grev” gündemli toplanmasıydı. Caştan sona devrimci bir coşkunun hakim olduğu kurultayı belki de en iyi dernek başkanının sözleri özetliyordu:“Tersanelerde bir dönem sona erdi ve yeni bir dönem başladı… Şimdi daha ileri hedeflere…”

İstanbul Ekim Gençliği

2. tershane işçileri kurultayı toplandı...

TERSHANELERDEHEDEF GREV!

33

Son aylarda tırmandırılan devlet terörü,devrimci-sosyalist basın-yayın organlarını hedef alansaldırılarda ciddi bir artışı da kapsıyor. Sermayedüzeninin içte ve dışta saldırganlığını artırdığı şugünlerde gazetemiz de bu saldırılardan payına düşenialmıştır.

Gazetemizin bu hafta yayınlanan 9 Kasım 2007tarihli 43. sayısı hakkında mahkemece el koymakararı verildi. Buna gerekçe olarak, sözkonususayının kapağı, aynı sayıda yer alan TürkiyeKomünist İşçi Partisi’nin 2. Kongresi’nintoplandığını bildiren “TKİP II. Kongresi toplandı...Parti’yi güçlendirmek ve mücadeleyi büyütmekiçin!” başlıklı belgesel metin, TKİP’nin yıldönümüetkinliği haberi, etkinlikte TKİP adına yapılankonuşmanın metni ve yine etkinlikte okunan TKİPİstanbul İl Örgütü’nün mesajı gösterildi. “Yasadışıörgüt propagandası” yapıldığı iddia edilerek verilenbu kararın yanısıra, düzenin ilerici-devrimcitoplumsal muhalefete karşı bir saldırı ve terörününyasal dayanağı olarak kullanılan Terörle MücadeleYasası’ndan hareketle gazetemiz Kızıl Bayrakhakkında ayrıca “2 hafta yayın durdurma” kararı daverildi.

Bu saldırı büyük bir korkununifadesidir!

Kızıl Bayrak’ın saldırıya konu edilen 9 Kasım2007 tarihli 43. sayısında, Türkiye Komünist İşçiPartisi’nin II. Kongresi’nin toplandığını bildirenbelgesel bir metin yayınladı. Bu topraklarda yıllardırözgürlük, devrim ve sosyalizm mücadelesi yürüten veişçi sınıfının devrimci siyasal temsilcisi olmak iddiasıtaşıyan bir partinin temel siyasal değerlendirmeleriçeren ve her açıdan belgesel bir değer taşıyanbildirisini yayınlamak, işçi sınıfını, emekçileri vekamuoyunu bu önemli gelişme hakkındabilgilendirmek en doğal ve meşru bir haktır. Devrimcibasın bunu yapmayacak, bu temel işlevi yerinegetirmeyecek de ne yapacaktı!

Kızıl Bayrak olarak bunu hep yaptık, yapmaya dadevam edeceğiz. Bizim çizgimizin sınırı faşist baskıve terör yasaları değil, işçi sınıfının ve devrimintümüyle haklı ve meşru ihtiyaçlarıdır. Hiçbir gerici-faşist yasa ya da yasak gerekçe gösterilerek burjuvademokratik anlamda bile basın özgürlüğü kapsamınagirebilen bu hakkı gaspedemez, bu hakkı en meşrubir biçimde kullanmamızı engelleyemez.

Bu saldırı sermaye iktidarının devrimci güçlere,

devrimci düşünceye ve devrimci faaliyete karşıbilinen tahamülsüzlüğünün yeni bir örneğidir sadece.Elbette bu aynı zamanda devrimci çalışma vemücadeleyi ileriye taşıyan her önemli adımdanduyulan kaygı ve korkunun da bir ifadesidir. Yanısırasermaye düzeninin içeride ve dışarıda baskı ve terörütırmandırdığı bir dönemde, devrimci bir yeraltıpartisinin siyasal ve örgütsel açıdan büyük bir önemtaşıyan kongresini toplamış olmasından duyulan açıkrahatsızlığın da bir ürünüdür.

“Sınıfın, devrimin ve sosyalizmin sesi”niboğamazsınız!

Gazetemizin toplatılması ve yayınındurdurulması bizi elbette ki şaşırtmamıştır. KızılBayrak işçi sınıfının, devrimin ve sosyalizmin sesi vesoluğudur, temel amacını ve misyonunu böylesaptamış bir yayın organıdır. Böyle bir yayın organıelbette sermaye iktidarının saldırılarına hedefolacaktır.

Biz yıllardır gazetemizi hedef alan çok dahakapsamlı saldırılarla karşı karşıya kalan bir yayınorganıyız. Bu ülkede devrim uğruna mücadeleetmenin ne demek olduğunu, ne türden bedellergerektirdiğini de çok iyi biliyoruz. Ve elbette bunungerektirdiği bir kararlılık ve direniş çizgisinde hareketediyoruz. Bugüne kadar gazetemizi hedef alan sayısızsaldırılar ne Kızıl Bayrak’ın susturulmasınıbaşarabilmiştir, ne de yılları bulan kesintisiz yayınfaaliyetini esası yönünden etkileyebilmiştir.

Dün ve bugün olduğu gibi yarın da sonuç farklıolmayacaktır!

Kızıl Bayrak susturulamaz!Kızıl Bayrak

Kızıl Bayrak hakkında toplatma ve yayın yasağı!

Devrimci-sosyalist basınsusturulamaz!

Kızıl Bayrak gazetesine üç sayı üst üste toplatma ve yayın yasağı getirilmiş, yayının dağıtıldığı kitapçılarbasılmıştır. Devrimci sosyalist yayın faaliyeti önündeki bu keyfi engellemeler, devrimci siyasal faaliyetin

sonuçlarından ve kapsamından duyulan korkunun bir dışavurumudur. Kızıl Bayrak’a yönelik baskı veterörü kınıyor, işçi sınıfının devrimci sesinin susturulamayacağını haykırıyoruz. Yayın yasağına karşı Kızıl

Bayrak’ın yaptığı açıklamayı okurlarımıza sunuyoruz.Ekim Gençliği

34

Piyasalaşan ve çürüyen eğitim sistemi

Liseli gençlik sermaye sınıfının çok yönlüsaldırıları ile karşı karşıya bulunuyor. Bugün busaldırganlık iki temel alanda ve birbiriyle ilişkili birbiçimde sürmektedir. Bunlardan ilki eğitimipiyasalaştıran uygulamalardır. Bugün eğitimhizmetlerinin her adımında yaygın bir pararlılaştırmaile karşılaşmaktayız. Okullarımızda birer müşterihaline gelmekte ve eğitim hizmetlerinin giderleribizim sırtımıza yüklenmektedir. Paralılaşma saldırısıile eğitim alanında sınıfsal ayrıcalıklarderinleştirilmektedir. Örneğin Kürt illerinde,taşralarda, kent varoşlarında derslere girecek öğretmendahi bulunamazken, özel ve elit liselerde öğrencilerparaları karşılığında istedikleri nitelikte eğitimalabilmektedirler. Eğitim Sen’in verilerine göre,Sultanbeyli’de derslik başına 70 öğrenci düşerken,burjuva çocukları özel sınıflarda bilgisayarlı eğitimgörebilmektedir.

Eğitim sürecindeki piyasalaşmanın en belirginbiçimde kendini gösterdiği alanlardan bir diğeri deÖSS sürecidir. Bu sınav sistemi seçme işleminden çokgençliği öğütmeye programlanmıştır. Ama en yalınhaliyle bizleri birbirimizi geçmeye odaklanmış birermakineye çeviren bu sınav aynı zamanda kapitalisteğitim sisteminin özü ve özetidir. Zira her taraftamantar gibi çoğalan dersanelerle, özel ders vb.sistemlerle artık tek bir sınavın ötesinde koca bireğitim piyasası ile karşılaşmaktayız. Tüm piyasalardaolduğu gibi burada da tek bir yasa işlemektedir: “Paraherşeydir ötesi ise hiçbirşey”!

Bugün binlerce eğitim kurumu ve yüzbinlerceöğrencisi ile eğitim alanı sermaye için iştah kabartıcıbir rant alanı durumundadır. Bu alan sermayetarafından semirilmektedir. Dahası, özel okullaradestek projeleri vb. ile sermayenin bu alandakisömürüyü artırması için devlet özel bir çabaharcamaktadır.

Yaşanan sürecin bir diğer yanını ise bupiyasalaşmanın zorunlu bir sorunucu olarak eğitimhizmetlerindeki belirgin niteliksel zayıflamaoluşturmaktadır. Denilebilir ki karanlık ortaçağdan buyana eğitimde hiçbir dönemde bu ölçüde bir çürümeyetanık olmadı insanlık. Bugün okullarımızda dersolarak gösterilen zırvalar insanları bilimlebuluşturmak bir yana, bilimsel düşüncenin dışına

sürükleyerek köleleştiren bir sonuç doğurmaktadır.İnsanlık tarihinin en güçlü bilimsel ilerlemesi olan“evrim teorisi” birçok okulda tercihenokutulmamaktadır. Tüm dünyanın “milli” sıfatı ileparçalanarak anlatıldığı coğrafya dersleri ne kadarbilimsel olabilir ki? Ya da resmi tarihin yalanlarla dolu“milli tarih” dersleri tek bir bilimsel-tarihsel gerçeğedayanmadan genç beyinleri uyuşturmak dışında ne işeyarayabilir? Bugün eğitim YÖK-Ordu ve AKParasında yaşanan tartışmaların ardında, tüm bukurumların katkısıyla yaşadığı gericileşmeyi veçürümeyi sürdürmektedir.

Sürecin bir diğer yanı ise okullarımızayabancılaşmamızı, hatta birer köle muamelesigörmemizi sağlayan “güvenlik” ve baskıuygulamalarıdır. Bunlara “uygulama” demek yerine“güvenlik terörü” demek daha yerinde olacaktır.Bugün okullarımızın birçoğunu hapishanelerden ayırtetmek neredeyse olanaksızlaşmıştır. Zira okullardakikamera sistemleri, turnikeli geçişler, dikenli teller veyüksek duvarlar, sivil polis ve ÖGB uygulamalarıaradaki bu ilişkiyi benzerlik olmanın ötesinetaşımaktadır. Elbette bu bilinçli bir uygulamadır.Böylece piyasalaşma süreci daha sorunsuzilerletilebilecek, bilim yerine şoven-gerici ideoloji ilegençlik daha rahat zehirlenebilecektir.

Piyasalaşan eğitime karşı liseligençliğin örgütlenme araçları:

Liseli Gençlik Platformları

Sermaye bugün tam bir çürüme ve çıkışsızlıkiçindedir. Eğitim sisteminden artık herkesinduyabileceği pis kokular yükselmektedir. Anayasadakoca bir yüzsüzlükle “herkes için hak ve kamusal birhak” olarak tanımlanan ve “eşitlik ilkesi” ile sözdegüvenceye alınan eğitim bugün tıpkı ortaçağkaranlığındaki gibi ayrıcalıklı bir zümreninyararlandığı bir hak durumundadır. Bu sürecin ürünüçürüme sermaye adına bir çözümsüzlüğün ifadesidir.Zira yok edilen milyonlarca gencin gelecek özlemidir.

Bu sürecin önüne geçemememizin gerisindekitemel neden, çürüyen sistemin kendiyle beraber bizide çürütmesidir. Bunun karşısına geçebilecek yeganegüç ise örgütlü mücadeledir. Ancak örgütlü bir kuvvetçürüyen düzenden ve onun eğitim sisteminden hesapsorabilir, geleceğine sahip çıkabilir.

İşte bu açıdan liseli gençlik platformlarıpiyasalaşan ve çürüyen eğitim sistemine karşı bugünliseli gençliğin etkili bir mücadele aracıdurumundadır. Bu aracın gelişmesi ve güçlenmesipiyasalaşan eğitim sistemine karşı verilecekmücadelenin de güçlenmesi ve kitleselleşmesianlamına gelmektedir.

Paralı eğitim uygulamalarına, ÖSS-AOBPeşitsizliğine, yozlaşmaya ve yalnızlaşmaya karşı

Liseli Gençlik Platformları...Liseli Gençlik Platformları...

Piyasalaşan eğitime karşı liselilerin Piyasalaşan eğitime karşı liselilerin mücadele araçlarımücadele araçları

35

mücadeleyi örgütleyip ilerletmek için bugün için liseli gençlikplatformlarını güçlendirmek ve yaygınlaştırmak öncelikli görevlerdenbiri olmak durumundadır. Bu başarıldığında, liseli gençlik etkin birmücadele aracına kavuşacaktır.

Liseli gençlik platformalarını yaygınlaştırmak sorumluluğu

Bugün liselilerin yaşadığı apolitizm ve yalnızlaşmayı ancak kitleselbir mücadeleyi örgütleyerek aşabiliriz. Bunu başarmak için liselerde çokyönlü bir politik müdahale ve etkili bir kitle çalışması gününertelenemez görevidir. İşte liseli gençlik platformları liseli gençliğipolitikleştirmenin, onu sorunlarına duyarlı hale getirmenin bugün içinetkin birer aracı konumundadır. Elbette doğru bir biçimde ve etkili birtarzda kullanıldığı koşullarda...

Bunun için ise liseli gençlik platformları genel özellikleri iletanımlamaya çalışmak yerinde olacaktır.

Platformlar, ülke ve dünya sorunlarından liseli gençliğin akademik-demokratik sorunlarına kadar çok yönlü sorun ve gündemleri işleyenkitle örgütlenmeleridir. Bu kapsamda bugün için öne çıkan başlıca hedefetkin bir politik müdahaleye parelel olarak örgütlenmek, alanınsorunlarına yanıt verme çabası içinde platformları kurmak veyaygınlaştırmak olmak durumundadır. İstanbul Liseli GençlikPlatformu’nun son 4-5 yıllık faaliyeti ve bu faaliyet içinde ortayaçıkardığı sonuçlar bu açıdan açıklayıcıdır. Bu başarının gerisinde alanadönük etkili bir politik çaba ve faaliyetin olduğu bir an için bileunutulmamalıdır.

Bir diğer önemli nokta ise, platformların kitlesel birer örgütlenmeolması gerektiği gerçeğidir. Liseli gençliğin bugünkü geri politik düzeyidüşünüldüğünde, etkilediği her unsuru bilinç düzeyine takılmadanharekete geçirmeyi hedefleyen birer araç olmak zorundadır. Bu çoğuzaman düşünüldüğü gibi politik sorunlardan uzak durmak değil, aksineinsanları kavrayışının her adımında etkin kılacak ve örgütleyecek biresnekliğe sahip olmaktır.

Bugün liseli gençlik mücadelesinde önemli bir araç olaratanımladığımız platformları etkinleştirmek, il düzeyinden başlayarakplatform örgütlenmelerini güçlendirmek ve yaygınlaştırmakla olanaklı

olabilir. Platformlar açısından hedef liselere, hatta sınıflarayaygınlaşmak olmak durumundadır. Bu elbette bir süreç sorunudur, fakatbu süreci ilerletmek doğrultusunda anlamlı bir mesafe alınamadığında,platformlar misyonlarını yerine getirmekte zorlanacaktır.

Bu kapsamda bugün için temel hedef tüm alanlarda gençlikplatformları kurmaya çalışmak, bu platform çalışmalarınıyerellere/okullara indirmek, bu çalışmayı ilerletecek yerel yayınlar, yerelkomisyonlar vb. araçları etkin bir biçimde kullanmaktır.

Gençlik forumlarından Erdal Eren anmalarına...Mücadele içinde örgütlenmeye!

Bugün liseli gençlik platformlarını yaygınlaştırmak ve onları kitleselbirer mücadele örgütüne dönüştürmek için önümüzde iki temel gündemdurmaktadır. Birincisi yakın zamada örgütlenecek olan gençlikforumlarıdır. Bu forumları liseli gençliğin mücadele kürsüsü halinegetirmek, liseli gençliğin sorun ve gündemlerinin de tartışıldığıetkinliklere dönüştürmek önümüzdeki temel bir görev durumundadır.İstanbul Liseli Gençlik Platformu “İstanbul Gençlik Forumu”hazırlıkları kapsamında dört ayrı alanda yaygın bir kampanya çalışmasıörgütleyerek yerel forumlarla sürece hazırlanmaktadır. Güvenliksorunlarından ÖSS’ye, paralı eğitimden yozlaşmaya kadar çeşitligündemlerin yerel özgünlükleri ile işleneceği forumlar, önümüzdekidönem içinde platformları kurmak ve yaygınlaştırmak göreviçerçevesinde etkili bir araç olarak kullanılabilmelidir.

Öte yandan liseli gençlik çalışmamız açısından önemli bir diğergündem Erdal Eren anmaları olacaktır. Bu, bir tarihsel gündem olmanınötesinde, yiğit bir liseli devrimcinin kimliği ve mücadelesi üzerindenliseli gençliğe çok yönlü bir politik söylemle ulaşacağımız bir süreçolarak örgütlenebilmelidir. Erdal Eren şahsında gündemleştirilecek olandevrimci gençlik mücadelesidir.

Önümüzdeki dönemin bu iki temel başlığını liselerde yaygın birçalışmaya ve bu çalışmayla bütünlüklü eylem ve etkinliklere konu etmekLGP’lerin güncel görevidir.

Liselilerin Sesi

Liselilereajanlık teklifi!

Bu yılın başında gazetelerde bir haber yer almıştı.Artık liselerde polislerin panel/seminer vb. etkinliklerdekonuşmacı olmaları yasaklanmıştı. Polislerin yarardançok zarar verdiği noktasında sağlanan mutabakatlaalınan bu karar, şovenist histeri atmosferi ile birliktehızla unutuldu. Eğitim-öğretim döneminin başlaması ileberaber önce okul önlerine polisler dikildi, ardından daözellikle Kürt illerinde Terörle Mücadele polisleriokulların içinde cirit atmaya başladı.

Bu uygulamanın çarpıcı bir örneği Diyarbakır’dayaşandı. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne bağlıTerörle Mücadele Şubesi polisleri, bir lisede verilenkonferansta, konferansa katılan öğrencilere anket yaptı.Anketlerde “Ailenizin teröre karşı sizi bilinçlendirmedeetkili ve yeterli olduğuna inanıyor musunuz?”,“Öğretmenlerinizin teröre karşı sizi bilinçlendirmedeetkili ve yeterli olduğuna inanıyor musunuz?” gibisorular yer aldı. Ayrıca öğrenciler “bir bardak çay içmekiçin” Emniyet’e davet edildiler.

Liselilere ajanlık dayatması... Oldukça ince ve düşünülerek hazırlanmış olan

sorularda liselilere ajanlık dayatılıyor. Örneğin liselilere“terör örgütleri ile ilgili nerelerde propaganda yapıldığı”

soruluyor. Şıklar şöyle; a) işyeri, b) dernek, c)kahvehane, d) okul, e) cami, f) sokak, g) internet cafe,h) ev, i) köy, j) yukarıdakilerden en az birine tanıkoldum, k) hiç birine tanık olmadım! Ajanlaştırma amacıçerçevesinde liselilerden “adres” göstermelerini istiyor.Liseli gençlere “Aşağıdakilerden biri ya da birdenfazlası tarafından olumsuz propagandaya maruzkaldınız mı?” sorusu yöneltilerek; şıklarda da aileleri,akrabaları, arkadaşları, komşuları, öğretmenleri olaraksıralanıyor. Öğrencilere evde en çok hangi televizyonkanalını izlediklerinin de sorulduğu ankette, ayrıcaöğrencilerin kendilerini de ihbar etmeleri bekleniyor ve“aşağıdakilerden hangisine/hangilerine katıldınız?”denerek, ev toplantısı, işyeri toplantısı, dernek,kahvehane, cami, internet cafe toplantıları, gösteri veyürüyüş, basın açıklaması gibi şıklar sıralanıyor.

TMŞ polisleri liselilere brifing veriyor...

“Bugün devrimcileri ve onların birparçası olan beni aldığınız emirlere uygun

olarak yargılayabilir ve ölüm cezasıverebilirsiniz. Fakat bu ilelebet

sürmeyecektir. Bir gün mutlaka sizinyerinizde halkımız olacak, sizi ve

koruduğunuz düzeni yargılayacak vedoğru kararı verecektir.”

Erdal Eren

25 yıl önce, 12 Aralık 1980... Gece dahasabaha varmamıştı. Varacaktı... Ankara’da soğukbir kış gecesi. Bahara daha vardı, ama dallarıntomurcuklandığı, umudun filiz attığı bahar günlerigelecekti. O gecenin karanlığında bir cevahiryürekliyi daha aldılar aramızdan. Bir yıldız dahakaydı gözlerimizin önünden. Ankara’da, o soğukbozkırın ortasında, kestiler önünü engin denizlerecoşkuyla akan bir ırmağın. O kışın soğuğundakırdılar bir dalını daha bahara çiçeklenecek olanfidanımızın.

Hain bir pusu gibi gecenin karanlığınakurulmuş darağacı. Ve darağacının karşısına

çıkmış 17 yaşında bir yiğit. Şairin mısralarındaanlattığı sanki oydu: “o çocuk yumruklu dev, odev yumruklu çocuk”. Gencecik yaşında kavganınalevli rüzgarının içinden geçip gelmişti buralara.Askeri cezaevinin işkencehanelerinden,sorgulardan... Gelmişti darağacının karşısına.Gözlerinde korkuyu görmek isteyenler boşunabakıyorlardı ona. Ailesine yazdığı mektupta dasöylemişti: “... çok açıklıkla söylüyorum ki, benimmoralim iyi ve ölümden de korkum yok. Çokbüyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağınıçok iyi biliyordum. Buna rağmen korkuya,yılgınlığa rağmen mücadeleye katıldığım için onurduyuyorum. Böyle düşünmem, böyle davranmam,halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir.”

Yürüdü inançlı yüreğiyle. Yürüdü devrimcibilinci, faşizme karşı sıkılı yumrukları, kararlıadımlarıyla. O yürek, o bilinç, yumruk.... ErdalEren, haykırdı 13 Aralık 1980 sabahı, sehpanınüzerinde: “Faşizme ölüm, halka hürriyet!”

Hain bir pusuda şehit düşen Sinan Suner

Sinan Suner, ODTÜ öğrencisi genç birdevrimciydi. 30 Ocak 1980 gecesi Ankara-Hoşdere’de yazılama yapmaktaydı. Sinan umuduyazıyordu duvarlara. Duvarlara, esaret altındakimilyonlarca işçi-emekçinin özlemini yazıyor,kurtuluşu, geleceği müjdeliyordu. Elbette ertesigün bu yazıları okuyacak olan işçileri, gençleridüşünüyordu. Ne var ki gecenin karanlığınasaklanmıştı eli kanlı katiller. Sinan’a pusukurdular. Herşeyden habersiz yazılama yapanSinan’ı yakaladı ilk kurşun, sonra ikincisi, sonraüçüncüsü... Olduğu yere yığıldı Sinan. Amakatillere yetmedi bu. Gözleri kana doymuyordu.Sinan, o soğuk sokaklarda saatlerce dolaştırıldı.Kan oluk oluk akıyordu... Ölmesini bekliyorlardı.Zamanla boşaldı damarlarında kan. Onuhastanenin kapısına bıraktıklarında Sinan çoktanölmüştü. Ve zabıtlara geçti “... hastaneye getirilen... kan kaybından...”

En genç ve yiğitlerimizden birini dahaalmışlardı içimizden. Kalleş bir pusuda, gözüdönmüş katillerin elinde can verdi Sinan. Ama buiş burada bitmeyecekti. Ankara’da tek tek kapılardolaşıldı. Duyan evinden çıkıyor bir başka kapıyakoşuyordu. Ankara’da GKB’liler ayaktaydı.Dilden dile çoğalıyordu isyan “Sinan yoldaşyaşıyor!”

2 Şubat akşamı yoldaşları Sinan’ın şehitdüştüğü yerdeydi. Katillerin kulaklarını sağırediyordu bu haykırış: “Devrim şehitleri

Kavgası ve kararlılığı yolumuza ışık tutuyor...

Erdal Eren mücadelemizdeyaşıyor!

36

37

ölümsüzdür!”Sinan Suner’in katlini protesto eden genç

komünistler sokaklardaydı. Erdal Eren, o akşamoraya toplanan Sinanlar’dan yalnızca birisiydi. Erdal,meslek lisesi 2. sınıf öğrencisiydi. Bir akşamyoldaşları kapıyı çalmışlardı. Erdal, dışarı çıkıponlarla bir şeyler konuşmuş, sonra dönüp babasındanharçlık almış, “Ben dönerim anne” deyip çıkmıştı.Ama dönmedi. Evdekiler, kapıyı bir dahaaçtıklarında karşılarında silahlı polisler vardı.Erdal’ın odasına girdiler. Herşeyi darmadağın ettiler.Meslek liseli Erdal’ın mürekkepleri, plastikmatbaası... herşeyi dağıttılar. Ve birkaç kitap alıpgittiler.

2 Şubat günü gerçekleşen eyleme jandarmamüdahale etmişti. Gençler bir sokak arasınaçekildiler. Bu arada ateş edilmeye başlanmıştı. Erdalçıkardı silahını ve havaya iki el ateş etti. Düşmanıduraklatmak, yoldaşları güvenceye almaktı amacı. Vemadem ki silah belde taşınır, o zaman yeri geldiğindekullanılacaktı. Bu sırada bir er yığıldı yere.Eylemden gözaltına alınanlar oldu. Erdal da onlarınarasındaydı. Ve bir senaryo uygulanmaya kondu buandan sonra. Tam bu dönemde açıklama yapanGenelkurmay Başkanı Kenan Evren’in sözlerindeşekillenen bir senaryo: “Ne zamandır adam asılmıyorbu memlekette. Kanunların caydırıcılığı kalmadı.İdam cezası derhal yeniden uygulaya konmalıdır.”

1980’de bir Drefyus davası

O zamana kadar hiç görülmedik bir yargılamabaşladı. Erdal’ın da dediği gibi bu bir yargılamadeğil, yukarıdan gelen emirlerin uygulanmasıydı.Sözde bir mahkeme 2 ayda karar verdi idama. Negarip bir ülkeydi burası. Faşist katiller kendi itirafettikleri cinayetlerden senelerce yargılanıp cezaalmadan yurtdışına “kaçıyorlardı” ama aynı ülkedehiçbir delil olmadan iki ayda 17 yaşındaki bir gencinidamına karar veriliyordu. Avukat Nihat Toktay itirazetti. Maktulun ölümüne sebep olan mermi çekirdeğiincelenmeli, bu mermi Erdal’ın silahından mı çıktı?Mahkeme karar verdi: gerek yok! Maktulunyarasındaki yanıklar incelenmeli, yakın atış mı yoksa11 metre uzaktaki Erdal’ın yapabileceği uzak atışmı? Mahkeme karar verdi: gerek yok! Olay yerindeinceleme ve tatbikat yapılmalı. Nasıl olur da çatışmaiçindeki bir jandarma sırtından vurulur? Mahkeme:gerek yok. Erdal’ın yaşı 17’dir. Hayır karar verildi,19’dur, incelemeye gerek yok! Aslında itirazlara dagerek yoktu, nasıl olsa bu mahkemenin kararı öndenverilmişti!

Darağacında edilen kavga yemini

Erdal yaşananların bilincindeydi. Oynanansenaryonun sonunun ne olacağı öncedenbelirlenmişti. En iyi kendi sözleri anlatıyoryaşananları ve bu genç devrimcinin bilincini.“Bugün devrimcileri ve onların bir parçası olan benialdığınız emirlere uygun olarak yargılayabilir veölüm cezası verebilirsiniz. Fakat bu ilelebetsürmeyecektir. Bir gün mutlaka sizin yerinizdehalkımız olacak, sizi ve koruduğunuz düzeniyargılayacak ve doğru kararı verecektir.”

12 Aralık’ı 13’e bağlayan gece. Aynı bilinçleErdal, bir an bile duraksamaksızın, uzattı boynunu

yağlı urgana. O yürek, o bilinç, yumruk.... haykırdısehpanın üzerinden, haykırdı faşizmin duvarlarındayankılanan ve yankılandıkça kabaran sesiyle:“Faşizme ölüm, halka hürriyet!”

Erdal ilk değildi, son olmadı. O koca bir tariheve tüm dünyaya ulaşan bir kavganın genç neferiydi.Erdal’ın ölümünden bir gün sonra bir yoldaşı daha,Ercan Koca katledildi. “Erdal Eren’in hesabını faşistcuntadan soralım!” yazılı bir pankart asmıştı yine 17yaşındaki Ercan. Üsteğmen Yaşar Kunduk veemrindeki katiller yakaladı. İndir bunu dediler.İndirmedi. Dövdüler. İndir dediler indirmedi.Dövdüler. Yumruklar, tekmeler, dipçikler... GençErcan dövülerek öldürüldü ve zabıtlara “... yerlerinbuzlu olması sebebiyle bir kaç defa düştü ve düşmesonucunda beyin kanamasına maruz kaldı...” diyegeçildi. Artık göstermelik yargılamalara, pusulara daihtiyaç duymuyorlardı.

Erdal Eren yaşıyor,genç komünistler savaşıyor!

“Partimizin kuruluşu, onyıllardır butopraklarda devrim ve sosyalizm davası uğrunakavga vermiş, emek harcamış, acı çekmiş, büyükyiğitlik örnekleri sergilemiş dünün ve bugünündevrimci kuşaklarının yarattığı birikimin güvenceyealınmasıdır… Partimiz bu mirası kararlılıklasavunmakta, kendisini onun bugünkü temsilcisi veyarınlara taşıyıcısı saymaktadır.” (TKİP KuruluşBildirisi’nden...)

Sinan, Erdal, Ercan, bize bu ülke topraklarındadevrim ve sosyalizm davası için harcanan emeği,ödenen bedeli, gösterilen yiğitliği hatırlatıyorlar.Özellikle biz genç komünistler için taşıdıkları önembüyüktür. Onlar tarihimizin, mücadelemizin birkesiti, kavgamızın özlü bir anlatımıdırlar. Onlarındevrimci duruşlarıyla taşıdıkları önem kadar birdiğer nokta daha vurgulanmalıdır. Bugün budevrimci mirasın gerçek taşıyıcıları komünist işçipartisinin saflarında yeni Ekimler için mücadele edengenç komünistlerdir.

Çok zorlu, uzun soluklu bir mücadeleyiyürütüyor ağır bir yükü omuzluyoruz. Bumücadelenin tarihi onun için ödenmiş ağır bedeller,değerlerle doludur. Ve bugün bu mücadele devametmektedir. Bu bayrak tüm zorluklara rağmenyükselmektedir. Ve bugün bu değerlerin savunusudüzenin icazet alanı içinde çürüyenlere değil,devrimcilerle, öncesinde devrim davasıyla, yollarınıen net çizgilerle ayıranlara değil, devrimci kitleeylemliliğine katılmaya politik ufukları vekararlılıkları yetmeyenler değil, devrim için savaşangenç komünistlere düşmektedir. Ve bu değerlerinsavunusu devrimciliği kendinden menkul görenlere,kitlelere kapanıp kendi motivasyonuyla günükurtaranlara değil, devrimcilere ölçüsüzce saldırarakkendini gerekçelendirme dar hesaplarında olanlaradeğil, gençlik kitlesi içinde devrimin ve sosyalizminbayrağını yükseltmeye çalışan genç komünistleredüşer.

Öyleyse, hep birlikte tüm gücümüzle bir kezdaha haykıralım:

Erdal Eren yaşıyor, genç komünistler savaşıyor!

(Ekim Gençliği’nin Aralık 2005 tarihli 89. sayısından alınmıştır...)

Fransa’da öğrenci eylemleri!

38

Neo-liberal saldırılara karşı geçen yıl yürüttüklerimücadeleyle gündeme oturan Fransız gençliği bu yıla dahareketli başladı. Öğrenciler üniversitelerinözelleştirilmesini öngören ÜniversitelerinSorumluluklarına ve Özgürlüklerine İlişkin Yasa’ya(LRU) karşı mücadelelerine 30 Ekim’den beri çeşitliformlarda devam ediyorlar.

Yüksek Eğitim Bakanı Valérie Pécresse’nin ismiylede anılan yasaya göre, üniversiteler bütçe ve insankaynaklarının idaresi alanlarında beş yıl içinde özerkolacaklar. Ayrıca üniversite yönetimleri istedikleritakdirde kendi mülklerinin de sahibi olabilecekler.Öncesinde devlet bütçesinden ayrılan ödenekler dolaylıkrediler olarak verileceği için güvenceden yoksun halegelinecek, mali özerklik adı altında üniversitelersermayenin talanına açılacaktır. Tüm bunlarla birlikteüniversiteler arası eşitsizliğin derinleşmesi de saldırınınbir başka yönü. Ayrıca tasarıda üniversite yönetimkurulunun 20 kişi ile sınırlandırılması yeralıyor. 30 ila60 üyeden oluşan kurullarda öğrenciler yüzde 25-30oranında ağırlığa sahip. Tasarı, öğrenci temsilininazaltılmasını öngörüyor.

Üniversitelerin Özerkliğine Karşı ÖğrenciKolektifi’nin (CECAU) çağrısıyla başlayan eylemlerkitlesel sokak gösterilerinin yanı sıra üniversitelerin

işgali, bloke edilmesi ve tamamen kapatılması şeklindeyürüdü. Ulusal Öğrenciler Birliği’nin (UNEF)açıklamasına göre ülkedeki 85 üniversiteden 60’ı aktifolarak greve katıldı. Grevdeki üniversitelerden 35’ininbloke edildiği veya kapatıldığı bildirildi. Grevoylamalarına ülke genelinde 33 genel kurulda 22 binöğrenci katıldı.

UNEF tarafından Paris, Toulouse, Lyon, Bordeaux,Rouen, Montpellier, Saint-Etienne, Rennes, Grenoble,Lille ve Aix-en-Provence,Toujouse kentlerinde sokakgösterileri düzenlenirken, grevde olan işçilere ve kamuçalışanlarına da destek verildi. Kendi eylemlerinin diğerhak arama eylemlerinden ayrı tutulmaması gerektiğinivurgulayan UNEF sözcüleri, demiryolu işçilerinineylemlerine destek amacıyla öğrencilere tren garlarınıişgal çağrısında bulundu. İşgaller liselilerin dekatılımıyla kitlesel bir şekilde gerçekleştirildi. Ayrıcakamu emekçilerinin eylemlerine de destek verildi.

Fransız devleti greve saldırmayı ihmal etmedi.Yüksek Eğitim Bakanı Valérie Pécresse öğrenciörgütlerini “öğrencileri mağdur etmekle” suçlarken,Başbakan François Filon da yaptığı açıklamalarlaeylemlerin “azınlıktaki birkaç politik örgütün” işiolduğunu söyledi. Öğrenciler, “Sarkozy basını” dediklerikuruluşları, greve saldırmak amacıyla devletin çok iyikullandığını söylüyorlar. Nicolas Sarkozy’ninCumhurbaşkanı olmasından bu yana medyanın işçi veöğrenci eylemleri karşısında takındığı tavır oldukça tepkiçekiyor. Fransa’nın ünlü medya patronları Sarkozy’yeyakınlıklarıyla tanınıyor.

Polis eylemlerin ilk haftasıyla beraber saldırılarınabaşladı. Paris’teki Sorbonne, Tolbiac ve Nanterreüniversiteleri ile Nantes Üniversitesi’ne müdahale edildi.Rennes kentinde öğrencilerin gösterisine müdahale edenözel polis birimi CRS ile öğrenciler arasında çatışmaçıktı. Çatışma sonucunda çok sayıda öğrenciyaralanırken, gözaltına alınanlar oldu.

Ülkedeki genel grev dalgasıyla birleşerek büyük birgüç açığa çıkaran üniversiteliler, kamuoyu bilgilendirmeçalışmaları, sokak gösterileri ve fiili direnişlerleeylemlerine devam edeceklerini söylüyorlar.

Kapitalizm insanı ve doğayı öldürmeyedevam ediyor!

Küresel ısınma nedeniyle sularımız tükeniyor, kuraklık kapıda, birçok felaket bizi bekliyor, tasarruflu olmalıyız, vb.söylemlerleinsanları tüm bunların sorumlusu gibi göstermeye çalışan kapitalist düzen, çıkarttığı Maden Yasası ile şimdi de 159 bin kilometrekarealanı ipotek altına almış bulunuyor. Özelleştirme saldırısı bu kez de Kaz Dağları’nın tahribatıyla çıkıyor karşımıza.

İnsanları tasarruflu olmaya çağıranlar sadece Kaz Dağları’ndaki aramalarda, bir milyon nüfuslu bir yerleşim yerinin tüketebileceğikadar su tüketecek. Yaklaşık 200 ton altın için 300–400 bin ton siyanür kullanılacak. Siyanürün bir kısmı havaya karışacak, bir kısmıda çevreye dağılacak. Çevreye yayılan siyanür, yeraltı sularını, havayı, tarım topraklarını kirletecek, ormanları, tarihi ve kültürel yapıyıyok edecek.

Güvenilir su kaynağına sahip olan ve oksijen üretiminde dünyada ikinci sırayı alan Kaz Dağları, bünyesinde barındırdığı endemikbitki ve hayvan varlığıyla önemli bir gen merkezi konumundadır. Tüm bunlar biliniyor olmasına rağmen Çevre Bakanı hala “herhangibir düzensizlik, çevre tahribatı varsa konunun başka maddelerine göre gerekli işlem yapılacaktır ” diyebiliyor, doğal güzelliklerle kaplıbir alanda maden aranmasında sakınca görmüyor. Karşılığında rant elde edildiği sürece izin veriyor ve doğa yeterince tahribeuğradıktan sonra “gerekli işlemler yapılacaktır” diyebiliyor. İşte devletin doğayı ve çevreyi koruma anlayışı!

Kapitalizm doğayı öldürüyor, yaşam alanlarımızı yok ederek nefes almamızı olanaksızlaştırıyor. Doğayı ve insan yaşamınıkurtarabilmenin yolu kapitalizmi yok etmekten geçiyor!