12
Ekmeğimi Kazanırken İki Aylık İşçi Bülteni Kasım - Aralık 2013 Mazlumlar ayağa kalkmadan zalimler diz çökmez! İşçi-Der ikinci yılına Anadolu Yakası Şubesi ve bu bültenle giriyor! Neden İşçi-Der? Mehmet Yılmaz Bir İşçinin Hayatı Diyelim Gitsin İhsan Tecik Çapa’da Taşeron İşçilerin Yaşadıkları iş kazaları Güneş Cengiz

Ekmeğimi kazanırken

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Ekmeğimi kazanırken

E k m e ğ i m iK a z a n ı r k e nİ k i A y l ı k İ ş ç i B ü l t e n i K a s ı m - A r a l ı k 2 0 1 3

Mazlumlar ayağa kalkmadan zalimler diz çökmez!

İşçi-Der ikinci yılına Anadolu Yakası Şubesi ve bu bültenle giriyor!

Neden İşçi-Der?Mehmet Yılmaz

Bir İşçinin Hayatı Diyelim Gitsinİhsan Tecik

Çapa’da Taşeron İşçilerin Yaşadıkları iş kazalarıGüneş Cengiz

Page 2: Ekmeğimi kazanırken

Yeni bir çalışmayla sizlerle olmanın mutluluğu ve he-yecanı içersindeyiz.

İŞÇİ-DER’liler olarak işçi kesiminin mesajları, talepleri kalıcı olsun bu yolla toplumun her kesimine ulaşsın istedik. Bu aylık bültenin çıkarılmasındaki emeğin daha fazlası dağıtımda da gösterilecektir.

Ülkemizde etnik, dini, kültürel kimlikler üzerinden kurgulanan bir siyaset anlayışı ile dikkatlerden ka-çırılan bir emek sömürüsü ile karşı karşıyayız. Bu vaziyetin hükümet tarafından yeni çalışma şartları-nın doğal sonucu ve kamu menfaati olarak sunulma-sının bir inandırıcılığı yoktur.

Sermayenin hükümetten talebi olan işçi aleyhine çalışmaların, emek sömürüsünün baş aktörleri olan sermaye kuruluşlarının birer uzantısı durumundaki basın yayın kuruluşları tarafından maksatlı olarak “işçilere müjde, işçiye devlet güvencesi” gibi sunul-maları karşısında bir şeyler yapmamız gerekiyordu. Teslimiyetçi bir anlayış yerine, işçi görüşünü kamuo-yuna duyuracak çalışmalar yapılmalıydı.

Biz bu çalışmalara katkı sunmak için bu bülteni çıkarmaya karar verdik. İşçi görüşleri, yorumları, talepleri öncelikli olmakla be-raber imkanlar dahilinde herkese açık olan yayınlarımız bülten ve farklı şekillerde devam edecektir.

Mesajlar, yorumlar, görüşler sizden, yerine ulaştırmak bizden. Katkı sunan herkese teşekür ederiz, kolay gelsin, hayırlı olsun.

Merhaba!

İŞÇİ – DER. Genel Merkezi - Mollagürani Mh. Tamburi Cemil Bey Sk. (Belginerpolat İş. Mer.) 5/13 AKSARAY – FATİH / İSTANBUL (Yusufpaşa otobüs durağı yanı) Vergi No: 4820567931Vakıf Bank - Aksaray / İstanbul - İŞÇİ-DER. IBAN: TR 16000 1500158007300527338 [email protected] “Ekmeğimi Kazanırken” İşçilerin Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Bülteni 1. sayısı, Yaygın Süreli Yayın, Yayın Sahibinin Tüzel Kişi Temsilcisi: İhsan Tecik, Sorumlu Müdür: Ruhi Gezer, Basıldığı Matbaa: Çağın Ajans, Adres: Bağdat Cad. Sümbül Sokak No: 10/A Maltepe/İstanbul, Tel: 0216 441 71 18, Faks: 0216 441 74 01, e-posta: [email protected]

2 Ekmeğimi Kazanırken

Page 3: Ekmeğimi kazanırken

Taşeron İşçilerinden Başkan’a PlaketİŞÇİ- DER Taşeron İşçiler Derneği Anadolu Yakası Şubesi verdiği desteklerden dolayı Maltepe Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Zengin’e plaket takdim etti. Derneğin tanıtılması ve Maltepe Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Zengin’in emekten yana koyduğu tav-rın örnek olması arzusuyla bir araya gelen dernek üye-leri ve taşeron işçiler, uygu-lanan yanlış politikalara kar-şı mücadelelerine devam edecekleri mesajını verdiler.

“Gülsuyu’nda yaşananlar hepimizi derinden üzdü”

Toplantıda konuşma yapan Başkan Zengin, konuşma-sına Gülsuyu mahallesin-de yaşanan üzücü olayla-ra dikkat çekerek başladı. Maltepe Belediye Başkanı, “Bugün çok güzel bir düşün-ce ve anlayışla toplandık. Ancak ondan önce hepimizi üzen olaylardan da bahset-mekte fayda var. Gülsuyu mahallemizde uyuşturucu çetelerine karşı mahallesini

koruyan ve bu uğurda sa-vaşırken hayatını kaybeden kardeşimizi ve yaralananları hepiniz adına sevlamlamak istiyorum.” dedi.

“Arkadaşlarımıza hak ver-diğimi söylemek için bura-dayım”

Örgütlü olmanın önemine dikkat çeken Maltepe Bele-diye Başkanı Prof. Dr. Mus-tafa Zengin, “Geldiğimiz noktada emekten yana tavır sergileyen ve emeğin yüce bir değer olduğuna inanan bir belediye başkanı olarak; taşeronlaşmaya karşı ör-gütlenmenin ve uygulanan yanlış politikalara karşı daha kararlı savaşmanın gereklili-ğini hepimiz biliyoruz. Sev-gili arkadaşlarım, çok önce-den temsilciler seçmenizi ve birlikte konuşalım çağrısın-da bulunduğumu hatırlıyo-

rum. Ve bu isteklerimiz kar-şılık buldu, dernek kuruldu. Taleplerini ilettiler ve biz de saygıyla karşıladık. Bugün arkadaşlarımızın saygın du-ruşuna, geleceğe yönelik bu yapılanmaya hak verdiğimi söylemek için buradayım. “ diye konuştu.

“Türkiye’de hiçbir bele-diyenin vermediği haklar Maltepe Belediyesi’nde”

Bu arada anlamsız yorumlar da duyuyoruz. Bu derneğin belediye başkanına karşı kurulduğuna dair çıkan de-dikoduları kulak ardı edin, duymayın. Belediyenin ya-nında olacağına inandığımız bir dernek var. Türkiye’de hiçbir belediyenin vereme-diği hakları biz anlayışımız gereği ve yürekten verdik, vermeye de devam ediyo-ruz. Bizler sizlerin nelere

ihtiyaç duyduğunuzu bilen ancak kendi olanakları da-hilinde yapmaya çalışan bir belediyeyiz. Havaalanında çalışan güvenlik arkadaşla-rımız bize geldiğinde maa-şında yüzde kırk oranında zamlı olarak işe başladılar. Bünyesinde 1148 işçi çalış-tıran ama bu sayının 1500- 1600 olmasını isteyen bir belediye başkanıyım, ancak olanaklarım yetersiz. O yüz-den her sene Ocak ayında yapılacak ihalelerin çalışma-larına başlıyoruz. Bu çalış-malar başlarken dernekteki arkadaşlarım yanımızda ol-maları, bazı eksikleri ortak akılla çözmek adına önem-li. Sevgili yol arkadaşlarım; Maltepe hepimizin. Mal-tepe’ye iyi şeyler yapan bir belediye olmak istiyorsak, hepinizin yüreğine, eme-ğine ve beynine ihtiyacım var. Maltepe Belediyesi son beş yılda ilk ona iki kez gir-di. Bunların hepsinin altın-da sizlerin emekleri yatıyor. Hepinize teşekkür ediyor, sevgi ve saygıyla selamlıyo-rum.” dedi.

İŞÇİ- DER Taşeron İşçiler Derneği Anadolu Yakası Şu-besi verdiği desteklerden dolayı Maltepe Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Zengin’e plaket takdim etti.

Maltepe Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Zengin

3Ekmeğimi Kazanırken

Page 4: Ekmeğimi kazanırken

Öncelikle hepinize merhaba. İşçi-Der’in hazırladığı bu ilk gazete bülteninde bize de yer ayırdığı için teşekkürü bir borç bi-liyorum. İnşallah devamı gelir ve bizde sıkıntılarımızı, dileklerimizi bu bültende dile getirmek isteriz. İşçi-Der’e şimdiden başarılar dilerim.

Ben 1998 yılında Bitlis’ten geldim as-kerliğimi yeni bitirmiştim iş arıyordum. Bir vesile ile İSKİ’ye bağlı taşeron bir firmada işe baş-ladım. Tabii ki ta-şeronun ne oldu-ğunu bilmiyordum. Çalışmaya başladım sabah işe çıkarken dualarla işe uğurla-nırdık şeflerimiz ve müdürlerimiz tarafın-dan. Müdürümüzün meşhur bir lafı vardı: “İşi size, sizi de Allah’a eman et ediyorum” der ve bizleri işe uğurlardı. B i z l e r de bütün samimiyetimizle işimizi dört dörtlük yapardık. İlk yıllarda iyi gidiyor-du, maaşlarımız zamanında yatırılıyor-du. Herhangi bir sıkıntımız yoktu. Hatta seçim arefelerinde şirketimizin destek-leklediği siyasi partinin bayraklarını asar, broşürlerini dağıtırdık safçasına.

Seçim üzeri gider, halkın arasına katılır anket yapardık sevgili şirketimiz için.

Belli bir süreden sonra maaşlar bir iki gün aksamaya başladı. Derken bir haf-taya yükseldi. Biz tam yoluna girecek derken bir aya yükseldi. Öyle oldu ki bir aylığımız içerde kalıyordu. Bizden bir ses ya da itiraz yok. Tabi bizden ses seda olmayınca bir aralar maaşlar üç ay ödenmemeye başladı. Bizim çektiğimiz sıkıntıları bir bir anlatmaya gerek yok, varın siz düşünün. Kiracısınız ve üç ay maaş alamıyorsunuz. Tabi ki işçiler ara-sında hafif homurdanmalar başladı. İti-

razlar, iş yavaşlatmalar… Ama bir işe yaramıyordu çünkü prim üzeri çalış-tığımız için mecburen çalışmaya devam. Bu arada İSKİ genel müdür-lüğüne şikayet gitmişti ve şikayetçiler listede benim de adım vardı.

Daire başkanları biz-leri çağırdılar. Biz de durumlarımızı an-lattık. Bize verdik-leri cevap şu oldu: “Sözle olmaz, yazılı

olarak bildirin”. Olup bitenlerden onların da haberi varmış. Biz de yazılı olarak şikayetlerimizi, mağduriyetimizi kağıda döktük ve tes-lim ettik. İlgileneceğiz diyerek bizleri gönderdiler. Biz de şirkete doğru yola çıktık. Şirkete vardığımızda bir baktık ki bizim dilekçeler müdürümüzün elin-de! Güler misin ağlar mısın?

İhsan Tecik

Bir İşçinin Hayatı Diyelim Gitsin

Mehmet Yılmaz

Genelde tüm çalışanların, özelde biz taşeron çalışanların var olan ya da olmasını istediğimiz haklarımızı almak için yanımızda yakınımızda olması gereken sendikalar, şu anki durumda daha çok kendi içleriyle uğraşmaktadır. Bü-yük çoğunluğu bizleri üye dahi yapmamakta, yapanlar da sadece sayı olarak görmektedir. Hatta sendikaların bazıları bugün kendileri bi-rer işveren olmuştur.

Tabii ki geçmişte beri gelen şöyle bir durum da var: İnsanlar sendikaları daha çok marjinal gruplarla beraber gördüler dolayısıyla bura-lara mesafeli oldular. Bu durum da insanla-rın hak aramayı ya bırakması ya da bireysel olarak araması sonucunu doğurdu. Bireysel bazda hak arayan ya sadece kendi hakkını almış ya da alamayıp susmuş. Çoğunlukla da çıbanbaşı gibi görünmemek adına bu haklar-dan tamamen vazgeçmiştir. Vazgeçmeyenler de ne işverence ne de iktidarlarca muhatap alınmamıştır. Hal böyle olunca çalışanların bir araya gelmesi zorlaşmıştır.

Bu durumda biz taşeron çalışanlar olarak ya dernekler aracılığıyla bir araya geleceğiz ya da bir yerlerden bizim adımıza sevindirici müjdeler bekleyeceğiz. Her birimizin özelde farklı gibi olsa da biz taşeron çalışanlar sorun-ları aslında ortak: İŞ GÜVENCESİ, MAAŞLARIN DÜŞÜKLÜĞÜ VE GEÇ ÖDENMESİ, ÇALIŞMA ŞARTLARININ AĞIRLIĞI… Bu ortak sorunları-mızı dile getirecek, gerektiğinde bizimle bera-ber mücadele edecek İŞÇİDER gibi derneklere en azından destek olmamız gerekir.

Tabii ki de amaç sadece hak aramak mücade-le etmek değil aynı zamanda sosyalleşmek ve diğer çalışanlarla fikir alışverişinde bulunmak olmalıdır. Sosyalleşmek, farklı insanlarla ta-nışmak özellikle de bizim gibi büyük şehirler-de çalışanların en büyük eksikliklerindendir.

Neden İŞÇİ-DER?

Aksaray’daki büromuzda...4 Ekmeğimi Kazanırken

Page 5: Ekmeğimi kazanırken

Sendikaların taşeron işçileri üye yapmaması ve işverenlerin baskısı sebebiyle son 10 yıl-da taşeron çalışma sistemini yaygınlaşmıştır. Kamu ve özel sektörde giderek artan taşeron çalışma, AKP hükümetinin ustalık eserlerin-den bir tanesidir. Ülkemizde taşeron şirketler bir masa iki sandalyesi olan, aslında hiçbir üretim yapmayan, işçilerin emeklerini pa-zarlayan aracı kurumlardır. Taşeron çalışma sistemi ile hukuksuzluk, adaletsizlik, eşit-sizlik, ayrımcılık, emek sömürüsü ve güven-cesizlik yaşatılmaktadır. Modern kölelik, iş yaşamımızın bir parçası haline getirilmiştir. Hükümetimiz önümüzdeki günlerde İş Kanu-nu’nun ikinci maddesini işverenlerin talepleri doğrultusunda değiştirip kamuda ve özelde asıl işlerde bile taşeron çalışmanın önünü açacaktır. Planlanan düzenlemeyle hekim, mühendis, öğretmen dahil her meslek sa-hibi taşeron işçi olarak çalıştırılabilecektir. İşverenlerin talepleri doğrultusunda yasal düzenlemeler yapılacak böylelikle işverenler muratlarına erecekler.

Devlet bugün taşeron işçi çalıştıran en büyük kurum olmuş. Sağlık, Milli Eğitim, Ulaştırma Bakanlıkları başta olmak üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda bile taşeron iş-çiler çalışmaktadır. Çalışma Bakanlığı’nın ar-tık ne sosyalliği ne güvenlikle ilgisi kalmıştır. Güvencesiz çalıştırmanın bakanlığı olmuştur. Ezilenden değil ezenden yana tutum almıştır. İşçilerin değil işverenlerin bakanlığı olmuştur. Hangi dinde, hangi ahlak anlayışında, hangi vicdanda işçinin hakkını vermemek, ezile-ni daha da ezmek vardır? Müslümanlığı oy malzemesi yapan hükümet, işçinin hakkını vermeye gelince Müslümanlıktan çıkmakta-dır. Bir de düzenli aralıklarda “müjde müjde” diye haberler yaptırıp taşeron işçilerin ağzı-na bir parmak bal çalınmış, onları kandırmış, umutlarını sömürmüştür.

Meslek onuruna sahip çıkan iş müfettişlerin yaptığı denetimler sayesinde kamuda verilen muvazaa raporları ve mahkeme kararları AK parti hükümeti tarafından uygulanmamakta ve görmezden gelinmektedir. Son 2-3 yıldır aynı korumdaki işçilerce yapılan muvazaa tespit talepleri ve mahkeme kararları hükü-metin baskısı ile olumsuz yönde çıkmaktadır. İş mahkemeleri de iş müfettişleri de büyük baskılar altında çalışmaktadır.

Taşeron sistem gün geçtikçe kangren haline gelmiş işçilerin emeği üzerinden çok büyük rant kapısı haline dönüşmüştür. Rantı daha da büyütmek için taşeron şirketlerin sayıları her geçen gün zehirli mantar gibi artmaktadır. Kuralsızca artan şirketler bakanlıkça denetle-nemez hale gelmiştir. İş güvenlik önemlerinin alınmadığı yerde iş kazaları ve ölümleri de her geçen gün artmaktadır. Devlet en fazla taşe-ron işçinin çalıştığı kurum olduğundan taşe-ron şirketler de bizzat devlet tarafından ko-runmaktadır.

Taşeron sistem tedavi edilebilir bir has-talıktır ve devletimizin en büyük ayıpla-rından bir tanesidir. Tedavisi kadrolu ve güvenceli çalışmaktır. Bizler haklarımızı elimizden alan bu yasal değişikleri kesinlik-le kabul etmiyoruz. Taşeron işçilerin artık sabrı kalmamıştır. Sabırlar taştığında tela-fisi olmayan sıkıntılar yaşanabilir. Taşeron işçiler olarak sendikalardan beklentimiz bu çalışma sistemin ortadan kaldırılması için, gerçekten samimi ve güçlü bir mücadele-nin verilebilmesi için en kısa zamanda ciddi çalışmalara başlamalarıdır. Sendikalar bu soruna el atmadıkça ve taşeron işçileri üye yapmadıkça kendi sonlarını hazırlamakta-dır. İşçiler olarak bizler ortak çıkarlarımız için biraraya gelmeli, haklarımız için müca-delenin ateşini yakmalıyız.

AKP Hükümetinin Taşeron SevdasıCemal Bilgin, Taşeron İşçileri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Başkanı

Cemal Bilgin

İyi kötü onuncu yılımızı ta-mamladık bu şirkette. Sonra bir gün bizi toplayıp iş bitti dediler. Şaşırdık, ne oldu diye sorduk, “ihale bitti” dediler. Ne yapalım yapacak birşey yok, çı-kış kağıtlarımız hazırlandı. Taz-minat varmış onu da öğrendik. Hesaplar yapıldı çıkışlar getiril-di, güya kendimiz çıkıyormu-şuz gibi. İmzaladık para bekler-ken birer çek verdiler bize, bir ya da iki aylık. Bankaya verdik çekleri ve tahsil ettik. İhbarsız ve kıdemsiz. Yani haklarımız çok kırpılarak ilişkimizi kestik. Ha bu arada şirketten bize bir de teklif geldi. Eğer tazminat-lardan vazgeçerseniz tekrar gelip başlayabilirsiniz.

Hiç dikkatinizi çekti mi bilmiyo-rum. SENDİKA lafı hiç geçmedi bu anlattıklarımda çünkü sen-dika adını çalıştığım yıllar bo-yunca duymadım. Az da değil bu sektörde yaklaşık iki bin üç bin çalışan vardı. Ne hükümet sahip çıktı ne de sendikalar. BİZLERİ TAŞERON FİRMALARIN KUCAĞINA ATTILAR, SIRTLARINI DÖNDÜLER. Eğer kısmet olur da ikinci sayı basılırsa devamını da ikinci sayıda dile getiririm.

Kusurumuz varsa affola. Bu ilk yazım yani hayatım boyunca yazdığım ilk makale diyelim.

HAK VERİLMEZ ALINIR. HAKLARIMIZA SAHİP ÇIKALIM.

5Ekmeğimi Kazanırken

Page 6: Ekmeğimi kazanırken

Hükümetçe hazırla-nan kanun taslağında, 4857 sayılı İş Kanu-nu’nun 2. maddesinin 7. fıkrasında yer alan, “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde”

ifadesinin kaldırılması işverenlerin talebi-dir ve taşeronlaştırmayı yaygınlaştırma-yı, emek sömürüsünü yoğunlaştırmayı amaçlamaktadır. Bu değişikliğin doğal sonucu olarak yine 7. fıkradaki “sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran” ibaresindeki “aldığı işte” belirlemesinin kaldırılması, her işletme-de ve her işyerinde bütün işlerin alt işve-renlere/taşeronlara verilmesinin önünü açmaktadır. AKP hükümetinin hazırladığı bu kanun tasarısı taslağı ile ilgili değerlendirme ve tespitler yapan Kamu Sermayeli Kuruluş ve İşletmeler Genel Müdürlüğü aynen şöyle demiştir: “İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerek-tiren işlerde ibaresinin kaldırılması ile bu iki unsurun bir arada bulunması zorunlu-luğu kaldırılmıştır, bu yönüyle yapılan de-ğişiklik olumlu olarak değerlendirilmek-tedir.” Bu ifade, AKP hükümetinin taşeron işçileri bahane ederek, tüm işçilere nasıl bir kazık hazırladığını göstermektedir. AKP hükümetinin amacı, alt işveren/ta-şeron işçilerinin çalışma ve ücret koşul-larını iyileştirmek değildir. Amaçları ta-şeronlaştırmayı daha da yaygınlaştırmak, asıl işleri de taşeronlara vermek ve bu şekilde “gerek alt işverenlik yönetmeli-ğinde gerekse mahkeme içtihatlarında muvazaanın varlığına hükmolunmasını” engellemektir. Taşeron işçiler, asıl işve-renin işinde alt işveren işçisi gibi göste-rilerek düşük ücretle, kötü koşullarda, üstelik aşağılanarak, kişilikleri rencide edilerek çalıştırılmaktadır. Hükümet ta-şeron işçilerin açtıkları davalarla bu mu-vazaalı çalışmayı tespit ettirerek bütün yasal haklarını kazanmalarından rahatsız olmaktadır. Kesinleşen yargı kararlarının gereği ödemek zorunda olduğu parasal

hakları ödememekte direnmektedir. Bu taslakla getirilen değişiklik “muvazaalı çalıştırma” iddiasını ve tespitini ortadan kaldıracak ve işçileri tamamen taşeronla-rın sömürü, baskı ve aşağılamasına terk edecektir. AKP hükümeti ve onun çalışma bakanı gözümüzün içine baka baka işçileri tu-zağa düşürmeye çalışmaktadır. Bu hükü-metin kamu işletmelerinden ve kamu iş-çilerinden sorumlu Genel Müdürlüğü, bu yasa taslağına ilişkin değerlendirmesini esas amaçlarını ortaya koyacak şekilde, kelimesi kelimesine, aynen şöyle yap-maktadır:

“Öte yandan getirilen işbu düzenleme ile mevcut düzenlemede yer alan alt iş-verenlik ilişkisinde bulunması gereken kıstaslara yer verilmemesi nedeniyle asıl işverenin, işlerinin tamamını bölümlere ayırmak sureti ile birden fazla alt işvere-ne verebileceği sonucu çıkmaktadır. Bu durum özellikle asıl işinin büyük bir kısmını alt işverenlere yaptıran/yaptırmak isteyen

KİT’ler açısından olumlu olarak değerlen-dirilmektedir.”

Bu değerlendirme, hükümetin taslağının asıl amacı hiç bir yoruma yer bırakmaya-cak şekilde ortaya koymaktadır. Bu yasa taslağını hazırlayanların gerçek yüzlerini teşhir etmektedir. Demek ki bu taslak yasalaştığında asıl

işverenler, asıl işlerin büyük bir kısmını hatta tamamını bölümlere ayırmak sure-tiyle alt işverenlere/taşeronlara vererek taşeronlaştırma belasını yaygınlaştıra-cakları gibi asıl işlerde çalışmakta olan işçileri de taşeron belası ile tehdit altında tutacaklardır. Amaç, sendikal örgütlen-meyi engellemek, toplu sözleşme hakkını kullanamaz duruma getirmek, emek sö-mürüsünü yoğunlaştırmak, yoksullaşan emekçileri de hükümetin lûtfuna bağlı sosyal yardıma/sadakaya mahkûm et-mektir. Çalışma Bakanı ve yalama medyanın “Ta-şeron işçilerine müjde” adı altında yut-turmaya çalıştığı bu kanun tasarısı tas-lağının taşeron işçilerine sağladığı hiçbir hak ve çıkar yoktur. Kazanılmış haklarımı-zı yok etmeyi, en başta kıdem tazminatı hakkını budayarak işverenleri rahatlat-mayı amaçlamaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesi “asıl işverenin işçilerinin alt işveren tara-fından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz” demektedir. Aynı madde, daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamayacağını belirtmekte, aksi halin muvazaalı işlem sayılacağını vurgulamaktadır. Alt işverenlere sadece

ve sadece “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerek-tiren işler”in aktarılabileceğini tespit etmektedir. Önerilen taslakta ise bu

hususlar çıkartılmakta yerine şu tuzak düzenleme getirilmektedir: “Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tara-fından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz. Bu durumda veya alt işveren değiştiği halde alt işveren işçilerinin değiştirilme-den çalıştırılması ya da işin sevk ve idare-sinin asıl işveren tarafından yürütülmesi halinde alt işveren işçilerine ödenecek ücret ve diğer sosyal haklar asıl işveren işçilerine ödenen emsal ücret ve sosyal haklardan az olamaz.” Bu tuzak düzenleme ile işverenler, asıl iş de dahil olmak üzere bütün işleri alt işve-rene vererek “muvazaa belasından” kur-

Taşeron Yasasıyla Taşeronlaşma Yaygınlaşacak, Emek Sömürüsü ArtacakH. Faruk Üstün - Tez-Koop. İş sendikası Eski Genel Sekreteri

6 Ekmeğimi Kazanırken

Page 7: Ekmeğimi kazanırken

tarılıyor. Buna karşılık, güya işçilere sözde ücret ve sosyal hak güvencesi veriyor, ancak iş güvencesi vermediği için bu güvence bir anlam ifade et-miyor. Asıl işverenin işi taşerona ver-mesi halinde taşeronun asıl işveren işçisini işe alma mecburiyeti olmadı-ğı gibi alt işverenin değişmesi halin-de de yeni alt işverenin/taşeronun da mevcut işçileri çalıştırma mecbu-riyeti bulunmamaktadır. Taslakta da böyle bir mecburiyet ve yükümlülük yer almamaktadır. Dolayısıyla mev-cut işçilerin ücret ve sosyal haklarını yüksek bulan alt işverenler/taşeron-lar, düşük ücretlerle yeni işçiler çalış-tıracaklardır.

Taslakki şu ek madde de çok çarpıcı-dır: “Hizmet alımına dayanak teşkil edecek sözleşme ve şartnamelere; (a) İşe alınacak kişilerin belirlenme-si ve işten çıkarma yetkisinin kamu kurum, kuruluşları ve ortaklıklarına bırakılması, (b) Hizmet alım sözleş-meleri çerçevesinde ya da geçici işçi olarak aynı iş yerinde daha önce çalışmış olanların çalıştırılmasına devam olunması yönünde hüküm-ler konulamaz.” Bu şekilde alt işve-renlere söz konusu yükümlülüklerin dayatılamayacağı da hüküm altına alınmakta, iş güvencesi tamamen or-tadan kaldırılmaktadır. Son olarak şu nokta çok önemlidir: Asıl işveren, bu taslaktaki düzenle-meye göre, asıl işlerinin tamamını bölerek alt işverene verirse, emsal ücret ve sosyal haklar neye göre ve kim tarafından belirlenecektir? Bu da boşta kalan sözde bir hak ve düzen-lemedir. Bu düzenleme ile AKP Hükümetinin neyi amaçladığını kendisi çok daha güzel açıklamaktadır: “Taslak düzen-leme ile mevcut düzenlemede alt işverenlik ilişkisinden kaynaklanan ihlalin muvazaa olarak değerlendiril-mesi ve böylece alt işverenin işçileri-nin işbu muvazaaya dayanarak iş söz-leşmesinin başlangıcından itibaren asıl işverenin işçisi sayılması uygula-masının sona erdiği görülmektedir.”

AKP Hükümetinin 11 yıllık iktidarında işçiler için hiçbir yeni kazanım sağla-madığı, tam aksine kazanılmış hak-larımızı geriye götürdüğü aşikardır. 12 Eylül Askeri Diktasının, sendikal hak ve özgürlüklerimizi kısıtlamak, geriletmek amacıyla getirdiği faşizan düzenlemelere, barajlara sahip çıkan AKP Hükümetinin ve Çalışma Baka-nının bu kanun tasarısı taslağı da bu zihniyetin ürünüdür. Bütün işçileri köleliğe mahkum etme amaçlıdır. İşçi sınıfının ilkelerine, mücadele ge-leneğine bağlı sendikalarımızın, bü-tün emek örgütlerinin, taşeron işçile-rinin derneklerinin bu kanun tasarısı taslağına karşı çıkmaları şarttır.

Bugün ülkemizin en temel sorunlarından birisi, çalışma hayatımıza güvencesiz, ucuz, esnek ve örgütsüz bir çalışma siste-mi getiren taşeronlaştırmadır.

Hükümet yeni rant alanları yaratmak için, öncelikle kamuda işçi sayısını azaltmış, işgücünü parçalamış, örgütsüz, kontrol edilebilir bir istihdam yapısı yaratmıştır. Ardından da birilerini zenginleştirmek için emekçilerin alınterini taşeron sistemi ile satmıştır.

Taşeron sistemi, çalışma ilişkilerini gü-vensizleştiren, sendikasız ve toplu söz-leşmesiz ve hatta çalışma yasalarının da dışında denetimsiz işçi çalıştırmanın yo-lunu açan bir sistemdir. Çok değil bundan on yıl önce, sadece düzenlilik arz etme-yen, uzmanlık isteyen işler için söz konu-su olan taşeronlaştırma, bugün iktidarın politikalarıyla hem kamuda hem de özel sektörde, temel çalışma biçimi haline ge-tirilmiştir.

Hükümetin taşeronlaştırma karşısındaki sınır tanımaz girişimi, özel sektörü daha da cesaretlendirmiş, özel sektör kamuya göre daha da ağır koşullarda, örgütsüz, güvencesiz işçi çalıştırma yoluna gitmiş-tir.

2002’de ülkemizde taşeron nedir bilin-mezken, bugün taşeronda çalışan işçi sayısı milyonlarla ifade edilmektedir. Bu-gün ülkemizin birçok işyerinde yaşanan iş kazaları bu vahşi taşeronlaştırma uygula-masının en görünen sonucudur.

Hükümet çalışma hayatında 2023 yılına kadar yapılmasını hedeflediği değişiklikle-ri içeren Ulusal İstihdam Stratejisi belge-sini açıkladı. Bu belgeye göre hükümetin en temel hedefi 2023 yılına kadar işgücü piyasasını daha da esnekleştirmektir. Hü-kümet taşeron uygulamasını tüm hızıyla daha da yaygınlaştırma kararlılığındadır. Buna rağmen son günlerde basın yayın or-ganlarında “taşeron işçilere müjde” başlı-ğı altında haberler yer almaktadır.

Hükümet, çalışma yaşamını esnek, ku-ralsız ve örgütsüz hale getirmeye yö-nelik kıdem tazminatı fonu, taşeron işçilik, esnek çalışma ve uzaktan çalış-ma gibi konuları içeren yeni bir “tor-ba yasa” hazırlığını “taşeron işçileri-ne müjde” diye basına yansıtarak asıl amacını gizlemek istemektedir.

Süslü laflar bir tarafa bırakıldığında basına yansıyan düzenleme açıktır. Hükümet, taşeronlaştırmayı daha da yaygınlaştırmak, “yasal” bir çerçeveye oturtmak istemektedir. Bu niyetini, ta-şeron işçilere yeni haklar verme iddia-sı ve sözde Çalışma Meclisi toplantısı ile gizlemeye çalışmaktadır.

Bugün taşeron işçisi, ücretini, yıllık iz-nini ve kıdem tazminatını alamıyorsa, anayasal ve yasal sendikalaşma hakkı-nı, örgütlenme hakkını kullanamıyorsa bunun sebebi Türkiye’nin yasa devleti olmasına rağmen hukuk devleti olma-masıdır.

Bugün bazı işverenler, zayıf olan işçi-nin anayasal ve yasal haklarını kullan-masına engel oluyorsa, kanuna karşı hile yapıyorsa, hukuk devletinde bu-nun çözümü kanunları uygulamaktır. Kanunları uygulatacak olan yürütme-dir. Yani Başbakandır, Bakanlar Kuru-ludur.

Hiç kimsenin taşeron işçileri ve onla-rın sendikalı ve güvenceli iş talepleri ile oynamaya hakkı yoktur. Lafı dolan-dırmaya gerek yoktur. Yapılacak olan açıktır. Örgütlenmenin, grev hakkının önündeki tüm engeller ile birlikte mil-yonlarca işçiyi köleleştiren, örgütsüz-leştiren taşeron düzeni derhal kaldırıl-malıdır.

Tüm sendika ve konfederasyonlar, ta-şeronlaştırmanın kaldırılmasına yöne-lik ortak bir mücadele hattı çizmeli ve aralarındaki tüm ayrımları bir tarafa bırakarak birlikte mücadele etmelidir.

Taşeron Düzeni KaldırılmalıdırNihat Yurdakul, Belediye İş Sendikası Genel Başkanı

7Ekmeğimi Kazanırken

Page 8: Ekmeğimi kazanırken

Zafer Açıkgözoğlu 3 ay önce-sinde hastanemizde temizlik personeli olarak işe başlamış Acil Tranvatoloji binasında ça-lışmakta iken 1 ay önce eline enfekte enjektör iğnesi bat-mış çalışmaya devam etmiş-tir. Çalışmaya devam ederken çok şiddetli yağmurun yağdığı 14.06.2013 Acil Tranvatoloji binasında bir klasik yaşanmış acil hastalara hizmet veren bi-nanın kanalizasyon suları alt katta bulunan Çocuk Beslenme polikliniği ve mikrobiyoloji la-boratuvarını basmıştır. Suların yüksekliği 40 cm kadar yüksel-miştir. Poliklinikte çalışanlar ve temizlik personelleri hasta

dosyalarını kurtarmak için hiç-bir güvenlik önlemi olmadan lağım sularının içinde saatlerce kalmış dosyaları kurtarmaya çalışmışlardır. İSKİ tarafından yapılması gereken atık suların temizlenme ve tıkalı kanalların açılması işlemleri temizlik ta-şeron şirketin sorumlusu tara-fından temizlik personellerinin tamamından istenmiş, içlerin-den Zafer Açıkgözoğlu lağımın içine hiçbir güvenlik önlemi alınmadan içine sokulup tı-kalı olan kısmın açılması işlemi yaptırılmaya çalışılmıştır. Hasta dosyaları kurtarılmış ancak ça-lışanların sağlığı bozulmuştur. İSKİ tarafından yapılması gere-ken tüm işlemler temizlik başta olmak üzere hastane persone-line yaptırılmıştır. Bu temizlik işlerini yapan arkadaşlar mide bulantısı kusma ishal şikayeti ile bir kısmı acile başvurmuş bir kısmı da hastalığı ayaktan atlat-mıştır. Zafer Açıkgözoğlu ise giderek ağırlaşan bir tablo ile bir hafta

Güneş Cengiz, Taşeron İşçileri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Başkan Yardımcısı

İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa) Hastanesi Taşeron İşçilerinin Yaşadıkları İş Kazaları

Hükümet Taşeron İşçilerin Sorunlarını Çözecek mi?

Hükümet yıllardır taşeron işçilerin so-runların çözeceğim diye umut dağıtıyor. Siyasi olarak hükümete yakın sendikalar, dernekler de bu beklentiyi durmadan körüklüyor.

Kölelik koşullarında çalışmaTaşeron işçileri T.C.’nde geçerli olan iş kanunlarına tabi değil gibi muamele gö-rüyor. Taşeron işçiler çok düşük ücret-lerle, 10-12 saat süreyle, çoğu zamanda aşağılanmaya tabi tutularak çalıştırılıyor. Taşeron işçilerinin durumu yüzyıl öncesi

işçilerin durumundan daha iyi değil. Bakanlar dahil bir çok hü-kümet mensubu taşeron işçiliğin kölelik olduğunu kabul ediyor. Ediyor ama iş çözüme gelince işler karışıyor. Taşeron işçilik ta Özal döneminde başladı ama asıl bu hükümet döneminde bu ka-dar yayınlaştırılıp özellikle kamuda neredeyse normal işçiliğin yerini aldı. Belediye kapsamında çalışan işçilerin % 80’e yakını taşeron firmalarda çalışıyor. Hastaneler ve diğer kamu kurum-larında ise bir milyona yakın taşeron işçi var.

Köle gibi çalış, yardıma muhtaç yoksul kal, yöneticilere min-nettar ol Taşeron işçilik, ucuz, sendikasız, iş kanunlarının verdiği hak-lardan bile yoksun olarak işçi çalıştırmak için yaygınlaştırıldı. Diğer bir amaç da iş verilen taşeron firma sahiplerine para ka-zandırmak ve onlar aracılığı ile siyasi taraftarlarına çıkar sağ-lamak. Ama daha da ötesi var. Kadrolu, sendikalı olsalar bele-diye veya hükümete karşı hak aramak için örgütlü mücadele içinde olacak işçiler bu yolla bırakın mücadeleyi tersine yöne-timlerin tam destekçisi oldular. Çünkü bu kadar işsizlik varken onlara siyasi kanallarla iş verilmişti!?

Ama haklarını arayan onurlu bir yaşam için mücadele edenler de vardı. Dernekler kurdular, sendikalı olmaya çalıştılar. Şika-yetler yükseldi. İşçiler kanunsuz olarak taşeronda çalıştırılma-larına karşı açtıkları davaları kazanmaya, kamu milyonlarca lira ceza ödemeye başladı.

Onlarda oyun bitmez!Hükümet bir şeyler yapmak zorunda olduğunu hissetti. Ama onlarda oyun tükenir mi? Hazırladıkları tasarı ile Türkiye’de geçerli olan iş kanununda işçilerin hakları olan fakat mahke-melere gitmeden kullanamadıkları (düzenli ücret, izinler, kı-dem tazminatı gibi) hakları taşeron işçilere yeni bir şeymiş gibi vaat ederken, bütün çalışanların taşeron işçi olabileceği bir yasal düzen planlandı. Bugün hukuken sadece yardımcı veya ileri teknoloji gerektiren işler taşerona verilebilirken, plana göre bütün işler taşeronlara verilebilecek.

Türkiye’de işçi mücadelesinin önündeki engel dar siyasi/ideo-lojik bölünmelerdir. Herkesin inancı, kimliği ve yaşam tarzında özgür, hak ve adalet mücadelesinde ise birlik olduğu bir anla-yışı geliştirmek zorundayız. O zaman mazlumlar ayağa kalka-cak zalimler ise diz çökecektir!

Zeki Kılıçarslan

Güvenli davranış göstereme-menin birinci önemli nedeni davranışlarımıza izin verme-memiz veya çok fazla izin vermemizdir. İkinci neden ise diğerlerinin davranışla-rımızı kabul etmeyeceğinin düşünmemiz veya diğerle-rini davranışlarımızı kabul etmek zorunda olan kişiler olarak görmemizdir. Bireyin neye hakkı olduğuna veya olmadığına ilişkin açıklığa sahip olmayışı güvenli dav-ranışı engeller.

İş yaşamında güvenli bir dav-ranış geliştirmek ve düşünce düzeyinde değişim yaratmak için öncelikle birey sahip olduğu hakları bilmeli ona göre davranmalıdır. Şimdi bu haklara biraz değinelim.

Kendi istek duygu ve düşünce-lerini ifade etme hakkıDiğerlerinin bunu engellemesi-ne izin vermeme ve başkalarını bu konuda engellememe gü-venli davranışın birinci şartıdır. Konu veya durumla ilgili kendi duygu,düşüncelerinin aktarıl-ması, işle ilgili bir aidiyet ve işe daha fazla sarılmayı sağlayacak böylelikle kariyer adımları at-mak için bir basamak olacaktır.

Diğerlerinin istek düşünce ve duygularını sorma hakkıDiğerleriyle kurulan iletişimde yanlış adım atmamak için ba-zen onların istek düşünce ve duygularını sormaya ihtiyaç duyulur. Eğer bu karşı taraf için kabul edilebilecek bir durum ise soru sormaya hakkımız var-dır. Cevap verip vermeme hakkı ise karşıdaki kişiye aittir. Günü-müzde karşılaşılan sorunların çoğu iletişimsizlikten ve yanlış anlamaktan kaynaklanmakta-dır. Tarihte bu sebeplerden do-layı milletlerarası savaşlar bile olmuştur. Onun için ast ve üst ilişkilerinde anormal bir tepki-

Eyüp Sarı Uzm. Psikolojik Danışman

İş Yaşamında Güven ve Haklarına Sahip Çıkmak

Güneş Cengiz

8 Ekmeğimi Kazanırken

Page 9: Ekmeğimi kazanırken

İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa) Hastanesi Taşeron İşçilerinin Yaşadıkları İş Kazaları

boyunca vücudundaki ağrılar ve kanlı ishal sebebiyle acil po-likliniğe başvurmuş. Kendisine akut hepatit tanısı konmuştur. 26.06.2013 tarihinde de kara-ciğer nakli gerçekleştirilmiştir. Yoğun bakımdan çıkan Zafer’in tedavisine serviste davam edil-mektedir. Eline iğne batan ve görevi olmadığı halde hiçbir güvenlik önlemi alınmadan la-ğım temizliği yaptırılan arkada-şımızın sağlık durumu ortada-dır. Bu olayların yaşanmasına rağmen Acil Tranvatoloji bina-sında lağımı hala tıkalı kapağı kırık açık haldedir. Bugün şid-detli yağmur yağsa aynı olaylar yeniden yaşanacaktır bu sefer başka taşeron işçilerin canı ya-nacaktır. Hastane yönetimimiz lütfen yeni canlar yanmadan tedbirleri alınız.

Enfekte enjektör iğnesi batma-sı her temizlik personelinin ya-şadığı bir olay haline gelmiştir. Olay yaşandıktan sonra taşeron

şirket ve hastane yönetimi so-rumluluk almamakta kişiler aşı ücretlerini kendileri karşılamak zorunda kalmaktadır. Çiçek De-mir, Çiğdem Güneş, Belgin Kip-kaya iğne batan arkadaşlarımız-dan bazılarıdır. Yılmaz Bilge ise kedi ısırması yüzünden hasta-nemizde olmayan kuduz aşısını Haseki Hastanesi’nde yaptır-maktadır. Hekiminden hemşi-resine, hasta bakıcısına, temiz-lik personeline kadar hepsine söylüyoruz, lütfen enjektör iğ-nelerini uygun atık kutularına atınız. Hepsinden önemlisi tüm öğrencilerine hepatit aşısı ya-pan hastanenin aynı şekilde te-mizlik personelleri başta olmak üzere tüm personeline hepatit ve tetanoz aşılarının yapılması-nı istemekteyiz. Derneğimizin patolojide çalı-

şanların hava yoluyla kanse-rojen maddelerin zarar ver-memesi için havalandırmayla ilgili denetim istemesi sonucu havalandırma yapılmıştır. Diş Hekimliği Fakültesi’nde te-mizlik personeli olarak çalışan Hayrettin Kalaycı bacağına cam düşmesi sonucu yaralanmış ameliyat geçirmiş aylarca rapor almıştır. Bacağında his kaybıyla çalışmaya devam etmektedir. Ne fakültesi ne de taşeron şir-ket sahip çıkmamış, iş kazası davası derneğimizce açılmış olup devam etmektedir.

10 sene hastanemize kayıt personeli olarak hizmet eden Cevdet Aksu arkadaşımız çalışırken yüksek tansiyo-na bağlı felç geçirmiş, üni-versitemiz kıdem tazminatı ödememiştir. Derneğimiz tarafından açılan kıdem taz-minatı hala devam etmekte-dir. Hastanemize senelerce temizlik personeli olarak ça-lışan Cevat Purtul ve Mustafa Doğan, biyolog olarak çalışan Şeniz Gültekin, hasta bakıcı olarak çalışan Kenan Sarı-vaz ve son olarak 23 senedir sekreter olarak hizmet veren Ayşegül Cibarlı aramızdan ayrılan isimler. Meme kan-seri ile mücadele eden Ayşe-

gül Cibarlı’ya taşeron şirket tarafından kıdem tazminatı vermemek için istifa dilekçe-si imzalatılmış ve kıdem taz-minat hakkı gasp edilmiştir. Taşeron şirket yetkilileri öle-ceğini bildikleri, hastalıklarla boğuşan Ayşegül’ün gözünün içine baka baka kendisini is-tifaya zorlamışlardır. Cevat ve Kenan arkadaşlarımız kıdem tazminatı davaları devam etmektedir. Vefat eden arka-daşlarımızı rahmetle saygıyla anıyoruz. Kalplerimizdeler.

Taşeron sistemin sıkıntıları her geçen gün çığ gibi büyü-mektedir. Sağlık hizmeti ve-ren bir kurumda sağlığımızı kaybederek çalışmak istemi-yoruz. Güvenli iş ortamları-nın sağlandığı koşullar tüm çalışanların hakkıdır.

Zafer Açıkgözoğlu

meyle karşılaşırsanız muhak-kak kendinizi ifade edip , karşı tarafın duygu ve düşünceleri-ni sorun. Bu davranış kişilerin karşılıklı taraf olmalarını engel-leyebilecekte bir durumdur.

Zayıflık ve sınırlarını ifade et-mekBireyin kendisini olduğu gibi kabul etmesi ve sınırlarının farkında olması kendisini ko-rumasını sağlar yoksa aşırı risk alarak panik bölgesine geçer. “Bilmiyorum” diyebilme ve hata yapma hakkını kendisine tanıdığı zaman diğerlerinin sı-nırlarını kabul etmek birey için kolaylaşır. Çünkü yaratılış ola-rak hiçbir insan mükemmel ya-ratılmadı, bunu bilerek hareket etmek insanı tükenmişlikten alıkoyar. Aksi bir durum Narsist Kişiliğin belirtileri arasına girer ki bu da psikolojik yardım al-mayı gerektirir.

Öğrenme ve kendini geliştir-me hakkıBirey kendisine her şeyi bilme-me, hata yapma hakkı verdiği,

sınırlarını kabul ettiği ölçüde yeni şeyler öğrenmeye ve ken-disini geliştirmeye girişir. Mo-tivasyon olur kişi için, devamlı kendini yenilemek ve yeni hedefler koymak ister. Bu da sağlıklı bir ilerlemenin gös-tergesidir. Eğer yaptığınız işi de severseniz kariyer basa-maklarını adımlamak kaçınıl-maz olacaktır.

Diğerlerinin sınırlarını aşma-mak koşuluyla daha mutlu ve huzurlu olmaya çalışmakGereksinimlerini belirleme ve bunları tatmin etme bir bireyin son derece doğal hak-kıdır. Bunu yaparken diğerle-rinin gereksinim duydukları şeylere ulaşmasını engelle-memek güvenli davranışın önemli şartıdır. Rekabet et-mek etmek güzeldir fakat rakibinin bu yarışta olmasını engellemeden yarışmak ge-rekir. Bütün bu tavsiyeler ki-şinin kendisinin mutluluğunu sağlamak için verilmektedir, senin mutluluğun eğer karşı-dakinin mutluluğunu engel-

liyorsa burada saf çıkarcı bir yaklaşım vardır. Bu da amaca hizmet eden bir şey değildir.

VAK’A: Haklarını kullana-mayan yöneticiAhmet Bey, özel bir banka-da çalışmaktadır. Emrinde çalıştığı üstüyle sorunlar ya-şamaktadır. Söz konusu üst devamlı olarak ondan yapa-bileceğinden daha fazlasını istemekte,verdiği sürede bitirilmeyecek işler vermek-te ve ona yetersiz olduğunu hissettirmektedir. Ahmet Bey, üstünün iyi niyetli çalış-tığına inanmakta, ondan gö-revi olduğu için istendiğini düşünmekte ve bunu sindir-mektedir ancak mutsuz ve huzursuzdur. Bu tarz sorun yaratan durumlarda mem-nuniyetsizliğini dile getir-memekte, yüz ifadesinden üstünün bunu anlayacağını, çalışanının mutsuz olduğu-nu göreceğini ve bundan vazgeçeceğini düşünmek-tedir. Aynı şeyler tekrarlan-dıkça sinirlenmektedir. Bu

konuda güvenli davranış eğitimlerinde çözüm ara-maktadır. Eğitimci tarafın-dan kendisine, kendisinin zayıflık ve sınırlılıklarını ifade etmek hakkına sahip olup olmadığı sorulmuş-tur. Verdiği cevap şöyledir: “Evet ama ben beceriksiz bir çalışan olarak görünmek istemiyorum.”

Ahmet Bey, yasal olarak sahip olduğu hakkını na-sıl kullanacağını bilemediği için bu hakkını kullanmakta kendi kendini engellemiş-tir. Güvenli davranışa geçe-bilmesi için öncelikle böyle bir hakkının olduğunu kabul edebilmesi gerekir. Bundan sonraki iş, çalışmalar konu-sunda üstünün davranışıy-la ilgili eleştirilerinin veya sorularının ne şekilde dile getirilmesi gerektiği ile ilgi-lidir.

Kaynakça: Jale Minibaş Poussard, İş Yaşamında Gü-venli Davranış

Ayşegül Cibarlı

Kenan Sarivaz

9Ekmeğimi Kazanırken

Page 10: Ekmeğimi kazanırken

Taşeronluk sistemi; bunun yasal alt yapısı, taşeron işçilerin yasal durum-ları vs. diye başlanarak birçok tartışma yapılabilir. Elbette bu tartışmalar anlam-lıdır ama söylenecek hiçbir söz, taşeron işçilik sisteminin çağdaş kölelik old-uğu gerçeğini değiştirmez. Türkiye’de çalışanların hakları ile ilgili itiraz ede-bileceğimiz, eksiktir diyebileceğimiz, işçinin lehine değildir diyebileceğimiz birçok sorun var ama neticede çalışma hayatı ile ilgili bir hukuk var. Taşeronluk sistemi bu hukuku arkadan dolanmak, aşmak, delmek için icat edilmiştir. Or-tada kendisi ve bakmakla yükümlü old-uğu aile üyelerinin karnını doyurmak zorunda olan bir insan var, bir de işv-eren… Çalışmak zorunda olan insanın hiçbir şekilde şart ileri sürme lüksü yok; ya çalışacak ya da aç kalacak. İşv-eren bunu bildiği için istediği şartlarda çalıştırıyor bu insanı… Hatta herhangi bir şart da yok; istediği gibi çalıştırıyor; istediği kadar ücret ödüyor, izin veriyor ya da vermiyor, 8 saat ya da daha çok çalıştırıyor. Bu iki insanın ilişkisi işçi-işv-eren ilişkisi değildir; tam bir köle-efendi ilişkisidir bu.

Var tabi bir takım hukuk kuralları; örneğin asgari ücret var, kimse bunun altında ücretle kimseyi çalıştıramaz. Evet, teorik olarak böyle ama patron asgari ücretten parayı bankaya yatırıyor sonra işçinin elinden bir kısmını geri alıyor. Ve o işçinin buna itiraz etme lüksü yok; yok, çünkü evine ekmek götürmek zorunda. İtiraz ederse işsiz kalıyor, işsiz kalınca da çocuklar aç kalıyor. Bu ilişki kölelik ilişkisi değil mi, buna mecbur olan insan köle değil mi?

Hiş kuşku yok ki bu çağdaş kölelik sistemi Türkiye’de icat edilmedi, bunu AKP hükümeti bulmuş değil. Bu, küre-sel bir olay.

Para babaları daha çok kazanmak isti-yorlar; bunun için maliyeti düşürmek gerekiyor, maliyeti düşürmek isteyen para babalarının ilk aklına gelen en ko-lay yol işçiden kısmak oluyor. Üretimi işçi ücretlerinin düşük olduğu ülkel-ere kaydırıyorlar, yetmiyor o ülkelerde işçilere daha az vermek için yeni yön-temler buluyorlar. Taşeronluk sistemi bu. Sadece az ücret vererek değil; çalışma saatleri, izin, kıdem tazminatı, iş güvenliği gibi haklara da tecavüz ederek maliyeti düşürüyorlar. Evet, bu sadece Türkiye’de olmuyor, dünyanın her tarafında ama özellikle doğu ve güney ülkelerinde oluyor. Bangladeş’te geçtiğimiz Nisan ayında çöken binanın enkazı altında kalan 2 bine yakın tekstil işçisi bu işin en çarpıcı örneğidir; çoğu kadın olan Bangladeşliler ayda 30-50 dolar arasında ücretle çalışıyorlardı.

Ürettikleri tekstil ürünleri ünlü marka-lara aitti. Bu kölelerin ürettiği panto-lonlar, gömlekler, tişörtlerin bir tanesi ünlü mağazalarda, AVM’lerde yüzlerce dolara satılıyor.

Türkiye ve AKP’ye gelince… Ülkeyi 11 yıldır yöneten AKP’nin muhafazakârlığı / mütedeyyinliği / Müslümanlığı hiçbir şeyi değiştirmiyor. Taşeronluk sistemi, Türkiye’de dindar nesil yetiştirmek için imam hatip okullarının sayısını artırmak için didinen AKP hükümeti döneminde yerleşti, 2002’de 100 bin olan taşeron işçi sayısı 2013’te 1 milyon 200 bini buldu. Bırakın özel sektörü, artık başta belediyeler olmak üzere kamuda çalışan taşeron işçi sayısı katlanarak artıyor. Soru şu: Nasıl oluyor da Müslüman bir ekibin yönetimdeki bir ülkede bu kölelik sistemi kurumsallaşabiliyor?

Hatırlayalım; AKP hükümeti birkaç yıl önce işçi kiralama büroları (özel isti-hdam büroları) açıyordu. Tepki geld-iği için çıkarılan yasa Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmişti. Ne var ki AKP bu düzenlemeden vazgeçmiş değil.

Bunlar Müslüman, ama şeytanın aklına gelmeyecek işler yapıyorlar, insanlara tuzak üstüne tuzak kuruyorlar. Bakın Çalışma Bakanı, güya taşeron işçilerin haklarını korumak için yasa hazırlığı içinde. Bakan’ın henüz tam olarak içeriğini açıklamadığı yasal düzenle-mede esasen taşeronluğun kurumsal-laştırılması ve kıdem tazminatı sistem-inin köküne kibrit suyu dökülmesi var. Bu yasa ile asıl işin taşerona verilmesi ve özel istihdam bürolarının açılması da mümkün olacak. Bu şekilde işçi ve işçi hakları diye bir şey kalmıyor; yıl-larca mücadele edilerek elde edilen tüm kazanımlar ortadan kaldırılıyor. Bu taslak bu haliyle yasalaşırsa artık işv-erenin işçi diye bir ‘sorunu’ olmayacak; insanlar özel istihdam bürolarından kiralanacaklar, bir işveren tüm işlerini bu kiralık işçilerle yapabilecek. Sen-dika olacak diyorlar ama esasen sen-dikacılık da kalkıyor. “Şeytanın aklına bile gelmeyen işler” diyerek abartmış olmuyoruz. Bakın kurdukları tuzağa; işçi iş yerinde örgütlenemeyecek; özel istihdam bürosunda örgütlenecek, grevi de orada yapacak. İşveren ise başka bir bürodan işçi kiralayarak işine devam edecek.

Görüldüğü gibi taşeronluk sistemi keli-menin tam anlamıyla çağdaş köleliktir.

“Çalışanın hakkını anlının teri kuru-madan verin”. Bu sözü 1400 yıl önce Peygamber söylemişti. Bunlarsa işçinin hakkını gasp etmek için şeytanın bile aklına gelmeyen işler yapıyorlar.

Mehmet Bekaroğlu

Taşeronluk: Şeytanın aklına bile gelmeyen işler…

Öncelikle İşçi-Der’i bir işçi bülteni çıkardığı için tebrik edi-yorum.Aslında bu ilk sayıda, gündemde de olması nedeni-yle işçileri en çok ilgilendiren

kıdem tazminatından tutunda çalışma hayatını kökten değiştirecek olan ve Ekim ayı sonunda Meclise sunulması beklenen yasa taslağına ilişkin konular hakkında yazı yazmak istedik. Henüz muhteviyatı belirgin olmayan bir taslak hakkında yazı yazmanın işçiler açısın-dan hukuki bir faydası olmayacaktı.Bu nedenle bu sayıda işçileri yakından ilgilendiren “Çalışma Koşullarındaki Değişik” konusunu hukuki bir dille izah edeceğim.

Çalışma koşullarının değişikliğinden söz edebilmek için öncelikle bu koşul-ların neler olduğunun ortaya konulması gerekir.İş ilişkisinden kaynaklanan ve işin yerine getirilmesinde tabi olunan hak ve borçların tümü, “çalışma koşul-ları” olarak değerlendirilmelidir. İş Hukuku’nun en tartışmalı alanlarından biri, çalışma koşullarının tespiti ile bu koşulların uygulanması, değişiklik yapıl-ması, en nihayet işçinin kabulüne bağlı olmayan değişiklik ile işverenin yöne-tim hakkı arasındaki ince çizginin ortaya konulmasıdır.

Çalışma koşullarını belirleyen faktörler arasında yukarıdan aşağıya doğru bir sıralama yapmak gerekirse; Anayasa, ka-nunlar, toplu iş sözleşmesi, bireysel iş sö-zleşmesi, personel yönetmeliği ve ben-zeri kaynaklar ve işyeri uygulamaları bir bütün olarak çalışma koşullarını belirler.

Av. Murat Emergen

Çalışma Koşullarında Değişiklik

10 Ekmeğimi Kazanırken

Page 11: Ekmeğimi kazanırken

4857 sayılı İş Kanunu’nun 22. mad-desinde, “işveren, iş sözleşmesiyle veya iş sözleşmesinin eki niteliğindeki personel yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ya da işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşul-larında esaslı bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yap-abilir. Bu şekle uygun olarak yapılmayan ve işçi tarafından altı işgünü içinde yazılı olarak kabul edilmeyen değişiklikler işçiyi bağlamaz. İşçi değişiklik önerisini bu süre içinde kabul etmezse, işveren değişikliğin geçerli bir nedene dayandığını veya fesih için başka bir geçerli nedenin bulun-duğunu yazılı olarak açıklamak ve bildirim süresine uymak suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir. İşçi bu durumda 17 ila 21’inci madde hükümlerine göre dava açabil-ir” düzenleme, çalışma koşullarındaki değişikliğin normatif dayanağını oluşturur.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 22. maddesin-den de yola çıkılarak, Anayasa, yasalar, toplu ya da bireysel iş sözleşmesi, perso-nel yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ile işyeri uygulamasından doğan işçi ve işv-eren ilişkilerinin bütünü, çalışma koşulları olarak değerlendirilmelidir.

Uygulamada, yazılı olarak yapılan iş sö-zleşmelerinde çoğunlukla işçinin yerine getireceği iş, unvanı, ücret ve ekleri be-lirtilmekle birlikte, çalışma koşullarının tespitine yönelik ayrıntılı düzenlemelere yer verilmemektedir. Bu noktada çalışma koşullarının tespiti ve değişikliğin yapılıp yapılmadığı konularında ispat sorun-larını beraberine getirmektedir. Çalışma koşullarında işçi aleyhine esaslı değişiklik olduğu konusunda ispat yükü işçidedir. Çalışma koşullarının belirlenmesinin ar-dından, yapılmak istenenin değişiklik olup olmadığı ve en sonunda işçi aleyhine oldu-uğu işçi tarafından kanıtlanmalıdır.

İş ilişkisinin taraflarının iş sözleşmesinde, gerektiğinde işverence çalışma koşulların-da değişiklik yapabileceğine dair düzen-lemelere gitmeleri halinde, işverenin genişletilmiş yönetim hakkından söz edilir. Bu halde işveren, yönetim hakkını kötüye kullanmamak ve sözleşmedeki sınırlara uymak kaydıyla işçinin çalışma koşulların-

da değişiklik yapma hakkını sürekli olarak kazanmış olmaktadır. Örneğin, işçinin ge-rektiğinde işverene ait diğer işyerlerinde de görevlendirilebileceği şeklinde sö-zleşme hükümleri, işverenin bu konuda değişiklik yapma hakkını saklı tutar. Anılan hak objektif olarak kullanılmalıdır. İşçinin iş sözleşmesinin feshini sağlamak için sö-zleşme hükmünün uygulamaya konul-ması, işverenin yönetim hakkının kötüye kullanılması niteliğindedir.Taşeron işçiler bu tür uygulamayla sık sık karşı karşıyadır.

İşçinin işyerinden kaynaklanan geçer-li nedenlerle sürekli olarak işyerinin değiştirilmesi şeklinde bir uygulamanın varlığı halinde, başka işyerlerinde zaman zaman görevlendirilmesi çalışma koşul-ları arasındadır. Böyle bir durumda işçinin bir başka işyerinde görev verilmesi, kural olarak, çalışma koşullarında değişiklik ni-teliğinde sayılamaz. Örneğin işçinin çeşitli şantiyelerin proje müdürü olması halinde ve sürekli olarak değişik yerlerde kurulu bu şantiyelerde görev yapması halinde, işverence kabul edilebilir sınırlar dahilinde aynı türdeki bir başka görevlendirmeyi reddedemez.

Yargıtay kararlarında, çalışma koşulların-da değişikliğin işverenin yönetim hakkı ile doğrudan ilgili olduğuna, işverenin işyerinin karlılığı, verimliliği noktasında işin yürütümü için gerekli tedbirleri al-abileceğine, iş görme ediminin yerine getirilmesi şeklini ve zamanını, hizmetin niteliğini işveren belirlediğine, işverenin yönetim hakkı, taraflar arasındaki iş sö-zleşmesi ya da işyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesinde açıkça düzenlenmeyen boşluklarda uygulama alanı bulacağına, 4857 sayılı iş Kanunu’nun 22. maddesin-den de yola çıkılarak, Anayasa, yasalar, toplu ya da bireysel iş sözleşmesi, perso-nel yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ile işyeri uygulamasından doğan işçi ve işv-eren ilişkilerinin bütünü, çalışma koşul-ları olarak değerlendirilmesi gerektiğine, İşverenin yönetim hakkı kapsamında ka-lan ya da geçerli nedene dayanan değişik-liklerin çalışma koşullarında esaslı değişik-lik olarak nitelendirilemeyeceğine, geçerli neden işçinin verimi ile davranışlarından ya da işyeri gereklerinden kaynaklanabi-leceğine,örneğin, işçinin çalıştığı bölüm-de objektif olarak ortaya konulan per-formans kriterlerine göre verimsizliğinin saptanması ve hatta işverence bu yönde verilen eğitime rağmen sonuç alınmaması durumunda işverence işçinin başka bir işte görevlendirilmesinin mümkün old-uğuna değinmektedir.İş sözleşmesi pers-onel yönetmeliği ve ekleri, görev tanım-ları ile belirlenen işin, işveren tarafından değiştirilmesi işçinin görevi yönünden esaslı değişiklik olup işçinin yazılı onayı aranmaktadır. Mekan değişikliği ise işçinin çalıştığı işyeri binası ve alanı dışında başka bir yerde çalıştırılmak istenmesi halidir. Bu durumda esaslı değişiklik teşkil ediyorsa işçinin onayı aranmaktadır.

Ancak işçi iş sözleşmesi personel yönet-meliği veya eklerinde işverenin diğer işyerlerinde, işverenin verdiği diğer benzer görevlerde çalışmayı kabul ediyorsa, söz konusu taahhüt geçerli olacak ve işçinin ayrıca yazılı onayı aranmayacaktır.Ancak bu durumda kötü niyetli kullanılmamalıdır.

Yargıtay 9. HD’nin 2004/30947 E. ve 2005/24233K. VE 7.7.2005 tarihli kararıda çalışma koşullarında değişiklik yapılması için emsal bir karardır. Kararda işverenin yönetim hakkının kapsamı dahilinde han-gi işyerinde ne kadar işçi çalıştırma hak-kına sahip olduğuna, işçinin imzaladığı sözleşme ve taahhütnamede işverenin diğer işyerlerine atanmayı ve oralarda görev yapmayı taahhüt etmesi halinde işçinin söz konusu yerlerde çalıştırılabi-leceğine karar verilmiştir. İşverenin işçiyi başka bir işyerine ataması durumunda kötü niyetli olduğunun kanıtlanamadığı ve işçinin iş sözleşmesi ile diğer işyerler-ine atanmayı kabul etmesi halinde işv-erenin söz konusu atamayı yapabileceği tespit edilmiştir.

Söz konusu davada davacı kıdem ve bir takım işçi alacakları için dava açmış ve yerel mahkeme ise davacının hak-lı olduğuna karar vermiştir. Yargıtay ise davacının yukarıda belirttiğimiz gerekçe ile kıdem tazminatına hak kazanmaması nedeni ile mahkemenin kararını bozmuş-tur.

Yukarıdaki Yargıtay kararından da an-laşılacağı üzere,işçi işe alınırken imzalay-acağı sözleşmeyi iyi okumalıdır ve öyle imzalamalıdır.Zira, işçi işverenin belirle-diği tüm bölgelerde çalışmayı baştan ka-bul ederse,işveren artık istediği bölgeye göndermek konusunda yönetim hak-kını kullanacaktır.Böyle bir durumda işçi çalışma koşullarında esaslı değişikliklik iddiasında bulunamayacaktır,çünkü iş sö-zleşmesi ile bu şartı kabul etmiştir.

Bizce de işe alımlarda çalışanın görev ve çalışma yeri değişikliği ile ilgili bilgilendi-rilmesi hizmet sözleşmesi ve eklerinde durumun yazılı olarak belirtilmesi,da-ha sonra ortaya çıkacak ihtilafların ön-lenmesi açısından önem taşımaktadır. İşverenin yönetim hakkı gereğince söz konusu değişikliklere gidebilmesinin sınırı vardır.İşveren çalışanın aleyhine bu hakkı kötüniyetli olarak kullanamaz, sözleşmede ve eklerinde belirtilen yazılı bir düzenleme yoksa iş kanunu madde 22 kapsamında işçinin yazılı onayının alın-ması gerekir.

Çalışma koşullarında işçi aleyhine değişiklik niteliğinde olan görevlendirm-elerin, 4857 sayılı Yasanın 22’inci mad-desi uyarınca işçiyi bağlamayacağı açık-tır. Bu kapsamda bir görevin yerine getirilmemesi işverene haklı fesih im-kânı vermez.

11Ekmeğimi Kazanırken

Page 12: Ekmeğimi kazanırken

“İşten çıkarma staretejileri, işten çı-karma maliyetlerinin düşürülmesi, emeğin ucuzlatılması, şirketlerin re-kabet gücü…” Yıllardır dillendirilen bu görüşler nihayet bir kanun taslağı şeklinde önümüze konsa da bunun bir çözüm arayışı, yanlıştan dönme çabası olmadığını en açık şekilde gör-dük. Bu taslak, önce fiili durum oluş-turup daha sonra kanunları buna uy-gun dizayn etme girişimidir.

Mutabakat arayışı diye pazarlanan durum sermayenin dikte ettiği öner-menin dayatılmasıdır. İşverenler hiçbir sosyal kaygı ve hukuki eşitlik içermeyen bir talepte ısrarcıdır. İşçiyi insan olarak değil alınır satır bir mal-zeme olarak görmektedir. Hükümet kanadı ve sermaye temsilcilerinde öyle bir görüş birliği oluşmuş ki, is-tisnai durumlar (bayanların doğum izni gibi) için düşünülmesi gereken tedbirleri bahane ederek “esnek”lik dedikleri şeyi umuma şamil kılmak is-temektedir.

Burada öne sürülen gerekçe daha ko-lay işçi bulunmasıdır. Halbuki bugün işyerlerindeki en büyük baskı ve teh-dit hepimizin bildiği gibi şudur: “İşine gelirse, şartlar budur, kabul etmiyor-san elimde yüzlerce, binlerce iş mü-racaatı var!” Yani bu kadar yoğun iş talebinin, sırada bekleyen iş arayanın olduğu yerde, işçi temininde bir zor-luktan bahsedilemez.

AK Parti hükümeti özelleştirmeden doğan ve doğacak işçi sorunları üzeri-ne de bir çözüm üretmemiştir. Bu ko-nuyu muğlak kelimelerle geçiştirirken işçileri yok saymıştır. İşverenin Yü-kümlülüklerini yerine getirmemesini bir hak olarak görmüştür .İşçilerin tamamen savunmasız ve teş-kilatsız bırakılmasının yanında bugün-kü çalışmalar işvereni hukuk alanında da kayırma girişiminden başka bir şey değildir.

10. Çalışma Meclisi’nde İŞÇİ–DER ola-rak şu soruyu yönelttik: “Sayın Çalış-ma Bakanına, işveren temsilcilerine, sendikalara ve üniversite hocalarına soruyoruz. Çalışma Bakanı işine geldi-

ğinde belediyeleri kamu sayıyor işine gelmediğinde kamu tanımlamasının dışında tutuyor. Belediyelerdeki on binlerce işçiyi hangi kategoride de-ğerlendiyorsunuz, belediye taşeron işçilerini nasıl tanımlıyorsunuz, bu iş-çiler bu tartışmaların neresindedir?” Bu soruya tek cevap Pamukkale Üni-versitesi temsilcisinden geldi: “Doğ-ru, bu tartışmaların içersinde beledi-ye taşeron işçileri yok.” Ortada adil, genel, herkesi kapsayan bir çalışma yoktur. Yapılmak istenen kamu ve iş-verenin sorumluluklardan arındırılıp sorunsuz ve sınırsız bir emek sömü-rüsünün önünü açmaktır.

Genel işçi içerisinde çok az bir yekün tutan, (Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve bazı KİT’lerde) kişinin yasalardan doğan haklarına istina-den kadroya geçirilmesi karşılığında, kalıcı olarak tüm işçilerin mahkum edilmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Kaldı ki Üniversite Hastane-leri’nde çok değişik statülerde çalışan işçilerin tamamını kapsamayan bir öneri üzerinden yapılan tartışma ya-nıltıcı olduğu gibi bu işçilerin bir gün sonrası tamamen güvensizdir. Bugün kadroya geçirilip yarın işine son ve-rilmenin önünde hiçbir engel yoktur. Bugün PTT’de, elektirikte, kara yolla-rında ve benzeri yerlerde yaşanan ör-nekler bunun bir varsayım değil vakıa olduğunu gösteriyor.

İşçilerin emeğinden doğan hak ve so-rumluluklarından kurtulmak için hü-kümetin başvurduğu yöntem insanla-rın devlete ve hukuka olan güvenini zaafa uğratmıştır. Toplumda oluşan bu güvensizlik siyasi ve kültürel kimliklerin önplana çıkmasına ve cepheleşmeye sebep olmaktadır. Durumun ciddiyeti karşısında çok kısa zamanda bir çalışma yapılma-lıdır.

Bir ülkede iki iş yasası olamaz. Bu durum insan haklarına ve evren-sel hukuka aykırıdır.Taşeron yasası, taşerona ayrı kı-dem uygulanması, yeni düzen-leme eskisinden daha iyi değil mi baskısı acı ilacı yutturmaya

yönelik hamlelerden başka bir şey değildir ve devlet ciddiyetinden uzak-tır. Bir tarafın (sermayenin) talebinin ortaya koyup mutabakat arıyoruz de-mek gerçekçi değildir.

Dünyanın çeşitli ülkelerinde var olan uygulamalar kendi başına bir haklılık nedeni sayılamaz. Tarafların işine gel-diğinde Bolivya’dan, işine geldiğinde Fransa’dan, Bangladeş’ten, olmadı İngiltere’den örnekler vermesi konu-nun manipüle edildiğinin somut kanı-tıdır.

İnsan pazarlamaya dayanan ve emek-le sermaye arasında günah keçisi, emniyet sübabı, emek komisyoncu-luğu olarak düşünülen özel istihdam büroları konusu hiç tartışılmamış farz edilip gündemden kaldırılmalıdır. Alt işverenlik ise, 2002 öncesi kanunla-rında tanımını bulan şekliyle bırakıl-malı, uygulamada ortaya çıkan aksak-lıklar çözülmelidir.

Tartışmaların ağırlıklı kısmını oluştu-ran kıdem tazminatı konusu içinden çıkılmaz hale getirilmiştir. Tecrübele-rimizle biliyoruz ki, eldeki öneri çö-züm değil yüzlerce soruna kapı aça-cak, insanları kula kulluğa mecbur bırakacaktır.

Üniversitelerin ilgili birimlerinden se-çilecek tarafsız bir uzmanlar heyeti acilen işçi işveren ilişkilerini adil bir şekilde düzenleyen bir çalışma ortaya koymalıdır. Taraflar ancak böyle bir çalışmadan sonra mutabakat arayışı için masaya çağırılmalıdır.

Taşeron İşçileri Önce Adalet DiyorAdnan Kondak, Taşeron işçi, İŞÇİ–DER Genel Başkanı

12 Ekmeğimi Kazanırken