Upload
truongcong
View
264
Download
7
Embed Size (px)
Citation preview
1
T.C. Sağlık Bakanlığı
Vakıf Gureba Eğitim Hastanesi Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Kliniği
Klinik Şefi: Zafer ÖZSOY
El ve Önkol Yumuşak Doku Tümörlerinin Analizi
Uzmanlık Tezi (Klinik Çalışma)
Dr. Yavuz HASPOLAT İstanbul 2006
2
ÖNSÖZ
Uzmanlık eğitimim boyunca iyi hekim olma prensibini daima önde tutarak bilgi, deneyim
ve klinik olanaklarını seferber ederek bize aktaran ve daima iyi bir yol gösterici olan
değerli hocam ve klinik şefim Op Dr Zafer ÖZSOY’a teşekkür ederim.
Bugünlere gelmemizde emeği geçen klinik uzmanlarıma teşekkür ederim.
Yetişmemizde katkısı olan rotasyon yaptığım klinik hocalarıma teşekkür ederim.
Çalışma ortamında acı ve tatlı günleri paylaştığım asistan arkadaşlarıma, klinik ve
ameliyathane hemşire ve personeline teşekkür ederim.
Zorlu eğitimim sürecinde bana destek ve hoşgörülerinden dolayı aileme ve onlarla
olamadığım zamana özür olması dileğiyle kızım Fatma Didar’a ve oğlum Ahmet Hazar’a
teşekkür ederim.
3
İÇİNDEDİLER
Önsöz……………………………………………………………………………………... I
İçindekiler……………………………………………………………………………….. II
Kısaltmalar …………………………………………………………………………….... V
Giriş……………………………………………………………………………………… 1
Genel Bilgiler ……………………………………………………………………………. 3
El ve Önkol Anatomi ve Histolojisi….…………………………………………………… 6
Tümörler……………….…………………………………………………………………. 14
Benign Deri Tümörleri.…………………………………………………………... 16
Seboreik Keratoz………………………………………………………… 16
Keratoakantom…………………………………………………………... 16
Verrukalar……………………………………………………………….. 18
Deri Boynuzları…………………………………………………………. 19
Pigmente Deri Lezyonları……………………………………………….. 19
Nevüsler…………………………………………………………………. 20
Solar Lentigo…………………………………………………………….. 22
Freckle…………………………………………………………………… 22
Dermatofibrom…………………………………………………………... 22
Benign Deri Eki Tümörleri……………………………………………………… 22
Ter Bezi Tümörleri………………………………………………………. 22
Benign Yumuşak Doku Tümörleri………………………………………………. 23
Lipom……………………………………………………………………. 23
Lipofibromatöz Hamartom……………………………………………… 24
Anjiyolipom……………………………………………………………... 25
Lipoblastom……………………………………………………………... 25
Dev Hücreli Tendon Kılıfı Tümörü……………………………………... 26
Yabancı Cisim Lezyonları………………………………………………. 27
Ekstraskeletal Kondrom…………………………………………………. 28
Fibromatozis……………………………………………………………... 28
Tendon Kılıfının Fibromu.……………………………………………….. 31
Lipofibromatozis………………………………………………………… 32
Dupuytren Hastalığı……………………………………………………... 33
4
Vasküler Lezyonlar……………………………………………………………… 35
Hemanjiyom……………………………………………………………... 36
Edinsel Anevrizma………………………………………………………. 36
Piyojenik Granülom……………………………………………………... 37
Vasküler Malformasyonlar.……………………………………………… 37
Arteriovenöz Malformasyon…………………………………………….. 37
Lenfanjiom………………………………………………………………. 39
Glomus Tümör…………………………………………………………... 39
Kistler……………………………………………………………………………. 40
Ganglion Kisti………………………………………………………….... 40
Müköz Kist………………………………………………………………. 45
Karpal Metakarpal Boss ile Birlikte Olan Gangliyonlar.………………... 47
Epidermal İnklüzyon Kisti………………………………………………. 47
El ve Üst Ekstremite Sinir Tümörleri…….……………………………………… 48
Schwannoma….………………………………………………………….. 48
Nörofibrom………………………………………………………………. 50
Granüler Hücre Tümörü…………………………………………………. 52
Nörotekoma ve Sinir Kılıfı Miksoması…………………………………. 52
Perinörioma……………………………………………………………… 53
Premalign Tümörler……………………………………………………………………... 54
Aktinik Keratoz………………………………………………………………….. 54
Bowen Hastalığı.…………………………………………………………………. 55
Atipik Nevüs…………………………………………………………………….. 56
Malign Deri Tümörleri…………………………………………………………………... 57
Skuamöz Hücreli Karsinom.……………………………………………………... 58
Bazal Hücreli Karsinom.…………………………………………………………. 61
Melanom……………….………………………………………………………… 64
Malign Melanom.……………………………………………………….... 66
Desmoplastik Melanom..…………………………………………………. 71
Merkel Hücre Karsinomu….……………………………………………………... 71
Malign Ter Bezi Tümörleri….…………………………………………………… 72
Malign Yumuşak Doku Tümörleri………………………………………………………. 72
5
Yumuşak Doku Sarkomları……………………………………………………… 73
Epiteloid Sarkom………………………………………………………… 80
Sinovyal Sarkom……………………….………………………………… 81
Berrak Hücreli Sarkom……………….………………………………….. 82
Fibrosarkom…………………………….………………………………... 83
Malign Fibröz Histiositom………………………………………………. 84
Dermatofibrosarkoma Protuberans……….……………………………… 84
Kaposi Sarkomu…………….……………………………………………. 85
Hemanjioendotelyoma…….……………………………………………... 85
Anjiosarkom………….…………………………………………………... 86
Hemanjioperisitoma……….……………………………………………... 87
Leiomyosarkom…….……….……………………………………………. 87
Liposarkom………….…………………………………………………… 87
Rabdomiyosarkom………………….……………………………………. 88
Malign Periferal Sinir Kılıfı Tümörü,……………………………………………. 89
Çeşitli Tümörler ve Tümör Benzeri Durumlar..………………………………….. 91
Metastatik Tümörler……………………………………………………………………... 92
Materyal ve Metod……………………………………………………………………... 93
Bulgular………………………………………………………………………………… 96
Tartışma……………………………………………………………………………….. 121
Sonuç…………………………………………………………………………………... 129
Kaynaklar……………………………………………………………………………... 130
6
KISALTMALAR
AJCC: American Joint Committee on Cancer
ANOVA: Analysis of Variance
BCC: Bazal hücreli karsinom
BT: Bilgisayarlı tomografi
DİF: Distal interfalengeal
E/K: Erkek/kadın oranı
FPL: Fleksör pollisis longus
HPV: Humman papiloma virüs
İF: İnter falengeal
KA: Keratoakantom
MF: Metakarpofalengeal
MM: Malign melanom
MRI: Magnetik Rezonans İnceleme
PCR: Polimeraz zincir reaksiyonu
PET: Pozitron emisyon tomografi
PİF: Proksimal interfalengeal
PVC: Polivinil klorid
SCC: Skuamöz hücreli karsinom
SPSS: Statistical Package for Social Sciences
*: İnternet ortamından alınan şema ve resimler
7
GİRİŞ
Bu başlık altında el ve önkolun deri, yağ dokusu, bağ dokusu, kas ve nörovasküler
dokusundan kaynaklanan veya bu dokular içinde ektopik olarak gelişen tümörler
incelenmektedir. Vücutta görülen tümörlerin tümü el ve önkolda da görülür. Benign ve
malign tümörler, elde vücudun diğer bölgelerine oranla çok daha az sıklıkla bulunurlar.
Elde ve önkolda meydana gelen tümörler, çoğu kez benzersiz büyüme modellerine
ve vücutta başka yerlerde görülenlerden farklı olabilen metastaz potansiyeline
sahiptirler.1,7 Tam bir hikaye ve fizik muayene (bölgesel lenf nod değerlendirmesini de
içeren), herhangi bir neoplastik kitlelerin doğru teşhisi için gereklidir.6 Hızlı büyüyen,
ağrılı veya 5 cm’den daha büyük olan lezyona, tersi kanıtlanana kadar, malign gözüyle
bakılmalıdır.10
Fizik muayene; lezyon boyutunun ölçümlerini, kitlenin üzerinde bulunan derinin
özelliğini, epitroklear veya aksiller lenf düğümlerinin araştırılmasını, ayrıntılı nörolojik
ve vasküler muayeneyi ve kitlenin dikkatli bir muayenesini içermelidir.10
Düz radyografiler yumuşak doku tümörünün kemik tümöründen ayırımında, iskelet
yapısı ve buna etkiyi ayırt etmede faydalı bilgiler verir.5 Manyetik rezonans görüntüleme
(MRI), tümörün boyutunu ve çevredeki normal anatomiyi incelemede kullanılır.6 T1
ağırlıklı görüntüler anatomik detayları, T2 ağırlıklı görüntüler yumuşak doku
malignansisinin genişliğini, yağ dokusunu suprese eden turbo T2 çekimler cerahat,
hematom ve malignansiyi aydınlatır.10
Biyopsi ve histopatolojik tetkik, tümör tanısı için ana ilkedir.5 Biyopsi için alınan
dokuların hepsine kültür yapılmalıdır ve şüpheli enfeksiyonların hepsi histopatolojik olarak
da incelenmelidir. (“Culture all you biopsy, and biopsy all you culture.”6) İnsizyonal
biyopsinin, nörovasküler yapıların kontamine olmasını engellemek için iyi planlanmış
olması gerekir. Daha da önemlisi, ekstremiteyi tehlikeye atmamak için yumuşak dokuların
kontamine olmasını önlemek gerekir. İnsizyonlar longitudinal olmalı ve son cerrahi
düşünülerek planlanmalıdır.6 Uygunsuz biçimde yerleştirilen biyopsiler, yumuşak doku
kapama için ihtiyaca ya da gereksiz ampütasyona bile yol açabilirler.6
8
El ve önkolda benign tümörlere sık, malign ve metastatik tümörlere daha az sıklıkta
rastlanmaktadır.15 Bu nedenle elle uğraşan cerrahlar bu tümörlerin natürünü iyi bilmeli ve
tedaviyi bu doğrultuda yapmalıdırlar.
9
GENEL BİLGİLER
El tümörlerinin standart sınıflamasına literatür taramasında ve klasik textbooklarda
rastlanmadı. Rehber olabilmesi amacıyla American Society for Surgery of the Hand, 2001
sınıflaması ve McCarty Plastic Surgery, 1990 sınıflamaları baz alındı.
American Society for Surgery of the Hand.2001
Tümörler
A- Deri
1-Benign Tümörler
a- Aktinik Keratoz b- Keratoakantom c- Bowen Hastalığı d- Verruka Vulgaris e- Fibrom f- Nörofibrom
2- Malign Tümörler
a- Bazal Hücreli Karsinom I- Nodüler Ülseratif II- Süperfisyal III- Morfeaform IV- Kistik V- Pigmante
b-Skuamoz Hücreli Karsinom c-Malign Melanom I- Lentigo MM II- Süperfisyal Yayılan MM III- Akral Lentiginöz MM IV- Nodüler MM d-Kaposi Sarkom e-Ekrin Karsinomlar f-Ter Bezi Karsinomlar g-Merkel Hücreli Karsinom h-Dermatofibrosarkom ı-Metastatik
B- Yumuşak Doku Tümörleri
1-Benign
a- Fibromatosis b- Dev Hücreli Tendon Kılıfı Tümörü c- Hemenjiom d- Benign Fibröz Histiositom
10
e- Lipom f- Leioyom g- Rhabdomyom h- Glomus Tümörü i- Hemangioperisitom j- Nörofibrom k- Lipofibromatöz Hamartom l- Epidermoid Kist m- Ter Bezi Tümörü n- Nevüsler o- Nevüsler p- Vasküler Tümörler (hemanjiom, anjiomatozis, hemanjioendotelyoma)
2- Agresif Tümör Benzeri Lezyonlar
a- Osteoid Osteom b- Vasküler Malformasyon (A-V ve arteriolenfanjiom) c- Desmoid Tümör d- Nodüler Fassitis e- Juvenil Fibromatozis (İnfantil fibröz hamartom) f- Epiteloid Hemanjioendotelyom
3- Malign Yumuşak Doku Tümörleri
a- Angiosarkom b- Epiteloid Sarkom c- Sinovyal Hücreli Karsinom d- Malign Shwannom e- Berrak Hücreli Karsinom f- Malign Fibröz Histiositom g- Sinovial Sarkom h- Nöroektodermal Tümör i- Dermatofibrosarkom j- Liposarkom k- Leiomyosarkom l- Rabdomyosarkom m- Hemanjioperisitom n- Miksoid Kondrosarkom o- Sinovial Kondrosarkom p- Mesenkimal Kondrosarkom q- Tendon Berrak Hücreli Sarkomu
11
McCarty Yumuşak Doku Tümörlerinin Dağılım Tablosu (Köken alınan dokulara göre)4
Benign Malign I. Deri
Warts
Aktinik keratozis
İnklüzyon kisti
Knuckle pads
Keratoakantom
Bowen Hastalığı
Skuamöz hücreli karsinom
Bazal hücreli karsinom
Malign melanom
Ter bezi karsinomu
II. Bağ
Dokusu
Ganglion
Müköz kist
Dev hücreli tendon kılıfı tümörü
Fibrom
Pyojenik granülom
Lipom
Fibröz histiositom
Malign fibröz histiositom
Dermatofibrosarkoma protuberans
Malign sinovyoma
Liposarkom
Rabdomyosarkom
III. Vasküler
Hemangiom
Vasküler malformasyon
Lenfatik malformasyon
A-V fistül
Glomus tümörü
Hemanjioendotelyoma
Hemanjioperisitoma
Hemanjiosarkom
Kaposi sarkomu
Lenfanjiosarkom
IV. Sinir Nöroma
Nörofibrom
Nörilemmoma
Malign schwannoma
12
EL ve ÖNKOL ANATOMİ ve HİSTOLOJİSİ
A- Deri
1- Epidermis
- Stratum Korneum
- Stratum Lusidyum
- Stratum Granülozum
- Stratum Spinozum
- Stratum Bazale
2- Dermis
- Papiller Dermis
- Retiküler Dermis
3- Deri ekleri (yağ, ter bezleri ve kıl folikülleri)
B- Subkutan yağ ve bağ dokusu
C- Damar ve sinir paketleri
D- Kas ve tendonlar
E- Kemik ve Kıkırdak iskelet (bu yapıların tümörleri incelenmeye alınmadı)
Resim*: Elin ciltten başlayarak derin plan kas seviyelerine kadar olan dorsal ve volar yüz kadavra resimleri
13
Deri, epidermis ve dermis olmak üzere iki farklı tabakadan oluşur. Derinin temel
fonksiyonu, internal dokulara; travma, ultraviyole radyasyon, ısı hasarı, toksin, bakteri ve
diğer mikroorganizmalara karşı, koruyucu bir bariyer sağlamaktır. Derinin üst tabakası,
gözkapağında 0.4 mm’den ayak tabanında 1.5 mm’ye kadar değişen kalınlıktaki epidermistir.
Epidermis kan damarı içermez. Beslenme ve atıkların imhası tamamen diffüzyonladır.
Epidermis, daha derinden daha yüzeyel tabakalara kadar, farklılaşmanın çeşitli aşamalarındaki
keratinosit tabakalarından oluşan skuamöz bir epitelyumdur. Keratinositler, bölünüp
farklılaşırken, dermal epidermal bağlantı yerine bitişik stratum germinatiumdan daha yüzeysel
tabakalara kadar ilerlerler. Hücreler farklılaşırken, stratum korneuma erişince çekirdekleri
kaybolur. 10
Epidermis; melanositler, langerhans ve Merkel hücreleri olan farklı üç hücre tipini
içerir. Nöral krest hücrelerinden köken alan melanositler, primer melanin üretme
fonksiyonuna sahiptirler. Melanin, keratinositler ile çevrili olan melanozomlar olarak toplanır.
Langerhans hücreleri, kemik iliğinden köken alırlar ve epidermisin bazal ve granüler
tabakalarında bulunurlar. Mezodermden kaynaklanan Merkel hücreleri, hafif dokunuş
algılaması için farklılaşmış bir fonksiyonu sağlar.10
Dermis iki tabakadan oluşur: yüzeyelde papillar dermis ve daha derin olan retiküler
dermis. Kapillerler, elastik lifler, retiküler lifler ve kollajenden oluşan papiller dermis, aslında
besinlerle avasküler epidermisi desteklemek için çalışır. Dermisin retiküler tabakası;
fibroblastlar, mast ve diğer bağ dokusu hücrelerini, sinir sonları, lenfatikler ve epidermal
ekleri içeren yoğun, düzensiz bağ dokudan oluşur. Dermisin derin tabakası subkutanöz
tabakayı sınırlar. Dermis içindeki başlıca hücre tipi fibroblastlardır. Fibroblastlar tarafından
üretilen kollajen, dermis ağırlığının %70’ini oluşturur. Dermis içinde; yağ bezleri, ter bezleri,
apokrin bezler ve kıl foliküllerini içeren epidermal uzantılar mevcuttur. Bu epidermal ekler,
üzerinde bulunan derinin reepitelizasyonu için gerekli epitel hücrelerinin önemli
kaynağıdırlar. Yağ bezleri veya holokrin bezler sebum üretir ve salgılarlar. Yağ bezleri; ayak
tabanı, dorsumu ve palmar bölgeler dışında vücudun bütün yüzeyi üzerinde bulunurlar. Yağ
bezlerine zıt olarak ter bezleri, palmar bölge ve ayak tabanlarında çok yoğundur. Ter
bezlerinin normal fonksiyonu, ısı düzenlenmesinde önemli olan teri üretmektir.10
14
A
B
Şekil*: A ve B Deri ve derialtı dokusunun histolojik kesit şemaları
Hipodermis
Dermis
Epidermis
15
Dermisin altında hipodermis olarak da isimlendirilen subkutan yağ ve bağ dokusu
bulunur. Bunlar bölgelere göre farklı kalınlık ve dizilimde olabilen elastik fibriller, kollajen
ve yağ dokusundan oluşur. Konnektif doku elamanları el ve önkolda kemik ve deri arasında
bağlantılar oluşturan yüzeyel ve derin faysa sistemlerini oluştururlar. Bunlar arsındaki
boşluklarda yağ dokusu, kas ve tendonlar, sinirler, arter, ven ve lenf damarları bulunur.5,7,15
Damarlar en içte tunika intima, (endotel, lamina propria intima ve lamina elastika
interna tabakalarından oluşur), tunika media (düz kas, elastik ve kollajen liflerden oluşur) ve
tunika adventisya (elastik ve kollajen liflerinden oluşur) tabaklarının değişen derecedeki
katmanlarından oluşurlar.5 El ve önkolun kanlanması brakial arterin dalları olan radial ve
ulnar arterlerce sağlanır. Bunlar palmarda yüzeyel, derin arkları ve dorsalde dorsal arkı
oluşturlar. Venöz drenaj, el dorsumunda gevşek bağ dokusu içerisindeki venlerin oluşturduğu
dorsal venöz ağ, sefalik ve bazilik venler ile arterlere yandaş venlerce sağlanır.
Şekil*: El arter ve venlerinin şematik görünümleri
16
Lenfatik drenajı epitroklear, aksiler ve deltopektoral lenf nodlarına olmaktadır.
Şekil*: Elin ve önkolun lenfatik donanımı
Periferik sinirlerin en dış tabaksını ince fibröz bir doku olan epinöryum çevreler ve
bağ dokusu elemanları olan kollajen ve elastik lifler, fibroblastlar ve kan damarlarından
oluşur. Daha içte epinöryumun çevresini sardığı, sinir fasikülleri ve sinir liflerini sıkıca saran
bağ dokusu elamanlarından oluşan perinöryum bulunur. En içte tek bir sinir dokusunu saran
yine bağ dokusu elemanlarından oluşan endonöryum bulunur. Endonöryum ile sinir hücresi
arasında bulunan schwan hücreleri bazal bir lamina ile birbirinden ayrılır. Her bir fasikül
içindeki akson lifleri, schwan hücreleri ve endonöral fibroblastlarla biçimlendirilen, koruyucu
ve destekleyici örtüler olan endonöral tüpler ile örtülüdürler.18
Periferik sinir doku bileşenleri ışık mikroskopi, elektron mikroskopi ve
immunohistokimya ile ayırt edilebilirler. Bu tanısal teknikler, tümörün orijin hücresini
belirlemede patoloğa yardım eder. Elektron mikroskopi, bir patognomonik bazal lamina ve
granüler intersellüler bazal membran ile beraber bu özellikleri doğrular. Schwann hücreleri,
17
her zaman S-100 için antijenik marker ile boyanır ve sıklıkla Leu-7 (HNK-1) ile de boyanır.
Elektron mikroskopi, bu özellikleri ve karakteristik mikropinositotik öğelerin kimliğini
saptayabilir. Perinöryal hücreler S-100 ve Leu-7 proteinleri için boyanmazlar, ancak epitelyal
membran antijeni (EMA) ile boyanırlar.18
El ve önkolun motor sinirleri radial, ulnar ve median sinirlerce, duyusal donanımı ise
bunlara ek olarak medial ve lateral antebrakial kutanöz sinirlerce sağlanmaktadır.
*Şekil: Periferik sinir dokusunun şematik ve histolojik kesitleri
Kaslar myoblastların oluşturduğu myofibril demetlerinden oluşur. Kasların
kontraksiyon fonksiyonunu hedef organlara ulaştıran yapı tendonlardır. Tendonlar çok sayıda
birbirine parelel dizilmiş kollagen lif demetlerinden oluşur. Her lif daha ince fibrillerden
oluşur. Tendonların çevresi paratenon denen bağ dokusu elemanlarınca çevrelenmiştir.15
18
Şekil*: El seviyesindeki kaslar, tendonlar ve bunları çevreleyen sinovyal yapıların şematik kesitleri.
Ele fonksiyonu sağlayan intrensek ve ekstrensek kas grupları vardır. Palmar yüzde dış
tarafta tenar, iç tarafta hipotenar bölge vardır. Tenar bölgede baş parmağa, hipotenar bölgede
5. parmağa giden kaslar ile birlikte dorsal ve volar interosseöz kaslar ve lumbrikal kaslar elin
intrensek kaslarını oluşturur. Ekstrensek kaslar ise kabaca ekstansör ve fleksör kaslardır.
Bunlar önkolda bulunup uzun tendonları vasıtasıyla ele hareket sağlarlar. Fleksör tendonlar,
sinovyal kılıflar ve bunların devamı şeklinde olan ulnar ve radial bursalar tarafından el ve el
bileği seviyesinde çevrelenmiştir. FPL tendonunun sinovyal kılıfı diğer tendonlardan ayrı
olup tek başına radial bursayı oluşturur. Bu sinovyal kılıf 1. parmakta 2 annüler 1 krusiat
19
kılıfça çevrelenmiştir. 2,3 ve 4. parmak sinovyal kılıfları MF eklem seviyesinde sonlanır. 5.
parmak sinovyal kılıfı kesintiye uğramadan devam edip karpal tünel distalinde 2,3 ve 4.
parmak fleksör tendonlarını içererek ulnar bursayı oluşturur ve önkol distaline kadar devam
eder. 2,3,4 ve 5. parmak sinovyal kılıfı 5 annüler ve 3 krusiat bantla çevrelenir. Ekstansör
tendonlar ise sadece elbileği seviyesinde sinovyal kılıfça çevrelenmiştir.15
20
TÜMÖRLER
El tümörlerinin standart bir sınıflaması olmadığı için tümörleri köken aldıkları
anatomik bölge ve histopatolojik karakterleri ve görülme sıklıkları açısından aşağıdaki şekilde
incelemeyi uygun gördüm.
A- BENİGN TÜMÖRLER
1- Deri
g- Keratoakantom
h- Verruka Vulgaris
i- Deri Boynuzları (Kutanöz Hornlar- Cornu Cutenea)
j- Pigmantli Tümörler
I-Nevüsler - Nevosellüler Nevüs
- Halo Nevüs
- Displastik Nevüs
- Konjenital Nevüs
II- Solar Lentigo
III- Çil (Freckle)
g- Fibrom
i- Dermatofibrom (Kutanöz Fibröz Histiositom)
2- Deri Eki
a- Ter Bezi Tümörleri
I- Ekrin Proma
II- Ekrin Spiroadenom
3- Yumuşak Doku
a- Lipom
b- Lipofibromatöz Hamartom
c- Dev Hücreli Tendon Kılıfı Tümörü
d- Granüler Hücre Tümörü
e- Fibromatosis
I- İnfantil Dijital Fibroma
II- Juvenil Aponörotik Fibroma
21
III- Noduler Fibromatosis
f- Lipoblastom
g- Dupuytren Hastalığı
h- Yabancı Cisim Lezyonları
i- Ekstraskleteal Kondrom
j- Anjiolipom
4- Vasküler
a- Edinsel Anevrizma
b- Vasküler Malformasyon
c- Hemangiom
d- Lenfangiom
e- Glomous Tümörü
f- Piyojenik Granülom
5- Kistler
a- Ganglion Kisti
b- Epidermal İnklüzyon Kisti
c- Müköz Kist
d- Sebase Kist
6- Nöral
a- Schwannoma
b- Nörofibrom
c- Granüler Hücre Tümörü
B- PREMALİGN TÜMÖRLER
a- Aktinik Keratoz
b- Bowen Hastalığı
c- Atipik Nevüs
C- MALİGN TÜMÖRLER
1- Deri
a- Skuamöz Hücreli Karsinom
b- Bazal Hücreli Karsinom
c- Malign Melanom
22
d- Merkel Hücreli Karsinom
e- Malign Ter Bezi Tümörleri
2- Yumuşak Doku
a- Epiteloid Sarkom
b- Sinovyal Sarkom
c- Berrak Hücreli Sarkom
d- Fibrosarkom
e- Malign Fibröz Histiositom
f- Dermatofibrosarkoma Protuberans
g- Leiyomyosarkom
h- Liposarkom
i- Rabdomyosarkom
k- Malign Periferal Sinir Kılıfı Tümörleri
3- Metastatik Tümörler
BENİGN DERİ TÜMÖRLERİ
SEBOREİK KERATOZ
Epidermal kaynaklı olan bu tümör, vücutta yaygın olmakla birlikte el ve önkolda da
görülür. En sık orta ve ileri yaşlarda spontan olarak ortaya çıkar. Klinik olarak yuvarlak, yassı
görünümlü ve boyutları birkaç milimetreden birkaç santimetreye kadar değişebilir. Bu
lezyonlar, bejden koyu kahverengi-siyaha kadar değişken renklerde ve granüler kadifemsi
yüzeylidirler. Bazen inflame olarak melanoma benzediğinden eksizyonu gerekebilir.
Histopatolojik olarak ekzofitik olup çevre epidermisinden keskin sınırlarla ayrılan,
epidermisin bazal tabaka hücrelerine benzer küçük hücreler topluluğundan oluşur.5 Bu
bazaloid hücrelerde değişik derecelerde melanin pigmenti, lezyonun rengini oluşturur.
Yüzeyinde hiperkeratoz ve keratin dolu kistler bulunur. Bu kistlerin aşağı doğru tümör piyesi
içine girintiler oluşturması, karakteristik histolojik özellikleridir. Seboreik keratozlar benign
lezyonlar olup basit eksizyonla kolaylıkla tedavi edilirler.1,5,7
KERATOAKANTOM
Keratoakantom, skuamöz hücreli karsinoma malign dönüşüm için potansiyeli olan,
hızlı büyüyen, ancak spontan olarak iyileşebilen, klinik ve histopatolojik olarak iyi
23
diferansiye skuamöz hücreli karsinomayı taklit edebilen yaygın bir deri tümörüdür.6
Keratoakantomlar, genellikle ciltten kabarık, papüler yapıda olup orta yaş ve üzerindeki
hastaların güneşe maruz kalmış bölgelerinde görülür. Erkeklerde daha sık ve genellikle 50 yaş
üzeri açık tenli kişilerin güneş gören bölgelerinde görülür.5,6 Bu lezyonun görülme sıklığı,
kseroderma pigmantosumlu hastalarda, eski radyoterapi, skar ve kimyasal maddeye maruz
kalan (makine yağı, katran ve podofilin terapisinden sonra bile) yerlerde ve
immünosupresyonlu hastalarda daha fazladır.1,6,7 HPV (human papilloma virüs) ve sigara
içme, keratoakantomun gelişiminde ya doğrudan ya da kofaktör olarak rol oynar. Klinik
değerlendirmede keratoakantomlar deri renginde, kubbemsi ve merkezi bir keratin tıkacı
içeren, yaklaşık olarak 2 ila 8 hafta boyunca hızlı büyüyen, yuvarlak, pürüzsüz, sert bir
kitledir.1,4,5,6,7 Bu hızlı başlangıç ve büyüme dönemini stabil bir periyot takip eder. Merkezi
kısmı ülsere olup kalın, pullu bir krater görünümü alır. Güneş, oluşmasında katkıda bulunan
başlıca faktör olduğundan çoğunlukla yüz, boyun ve ellerin dorsumunda görülürler.1,4,5,6,7
Bazı lezyonlar oldukça küçük olmalarına rağmen, çap olarak 2 cm veya daha da büyük
olabilirler. Olgunlaşan lezyonlar rezolüsyona uğrarlar ve çoğunlukla skar bırakarak 2 ila 6
ayda iyileşirler. Bu süre 1 yıl kadar sürebilir.1,4,5,6,7
Gerilemeyen keratoakantomalar, multipl olanlar, Ferguson-Smith tipinin multipl
keratoakantomaları, Grzybowski tarafından tanımlanan mültipl keratoakantomalar,
genitouriner trakt visseral kanserleri veya sebaseöz tümörler ile birlikte olan
keratoakantomalar, kseroderma pigmentosum ortamında meydana gelen keratoakantomalar
veya subungual keratoakantomalar farklı bölgelerde de meydana gelebilir. 1934’te Ferguson
Smith tarafından tanımlanan keratoakantom tipi multipl olup başlangıç daha erken bir
yaştadır.1,7 Kseroderma pigmentosumda keratoakantomalar bazal hücreli karsinom, skuamöz
hücreli karsinom ve güneşe maruz kalan bölgelerdeki melanomlar ile birlikte görülebilir. 1,7
Keratoakantomaların kıl foliküllerinden geliştiği düşünülür.1,7 Fakat bu, mukozal bölgeler
veya tırnak yatağındaki gelişimlerini açıklamaz.
Keratoakantomlar hikaye, klinik ve histopatolojik incelemeleriyle teşhis edilebilirler.
Histopatolojik olarak orta kısmı keratin ile dolu bir krater ve bunu çevreleyen prolifere epitel
hücreleriyle karakterizedir.5 Bu epitelyal proliferasyon, reaktif sitolojik atipi bulguları
gösteren iri hücrelerden oluşur. Bu hücrelerin karakteristik camsı görünümlü eozinofilik bir
stoplazmaları vardır. Dermatolojik patolojide tecrübeli bir patolog ile konsültasyon, güvenilir
tanı için gereklidir.1,5,6,7 Bununla birlikte, bazen keratoakantomu skuamöz hücreli
24
karsinomdan histolojik olarak ayırt etmek zor olabilir.1,5,6,7 Bu lezyonların davranışlarını
tahmin etmek zordur.1
Tedavi, histolojik olarak sağlam doku cerrahi sınırla birlikte, soliter keratoakantomun
eksizyonunu içerir.1,4,6,7 Rekonstrüksiyon için deri grefti, ilerletme veya rotasyonal flepler
gerekebilir.1,4,6,7 Nüks nadirdir.
Subungual keratoakantom hızlı büyür, distal falanksı içerebilir ve çoğunlukla spontane
olarak gerilemez. Cerrahi eksizyon tavsiye edilir ve nüks için yakın takip gereklidir.1,6
Subungual lezyonlarda biyopsi yapıldıktan sonra patolog, keratoakantom tanısından yana
rahatsa, lezyon küretaj ile veya eksizyonla tedavi edilebilir.1 Hastaya benzer tedavi veya
sınırlı ampütasyon gerektirebilen, önemli bir nüks olasılığı olduğu anlatılmalıdır.
VERRUKALAR (Siğiller)
Tüm yaş gruplarında görülmekle birlikte, sıklıkla çocukluk ve adolesan dönemde
görülürler. HPV etken olup bulaşma, yakın temas veya oto inokülasyon yoluyla olur.
Verrükalar genellikle kendi kendine sınırlanıp, 6 ay ile 2 yıl arasında değişen sürelerde
spontan olarak iyileşirler.1,5,7
Verrukalar, morfolojilerine ve lokalizasyon temeline dayanarak bir çok tip ve şekilde
sınıflandırılabilir. Bunun yanısıra farklı verruka tiplerinde değişik HPV tipleri etkendir.5
Genellikle keratinize epitelde tip 1,2,3,4,7 ve 10 etkendir, diğerleri mukozalarda lezyon
oluşturur.1,7
Verruka vulgaris en sık rastlanan tipidir. Tüm vücutta görülmekle birlikte en sık eller,
özellikle parmakların dorsal yüzeyi ve periungal bölgede görülür. Klinik olarak gri-beyaz
veya bej renkli, yassı veya kabarık, pürtüklü yüzeyli, 0.1-1 cm boyutunda, papüller olarak
görülür.
Verruka plana yüz ve ellerin dorsal yüzlerinde sık görülür. Bunlar hafifçe yüzeyden
kabarık, yassı yüzeyli, yumuşak, bej renkli ve genellikle verruka vulgarise göre daha küçük
boyutlu olan papüler lezyonlardır.
Verruka palmaris el ayasında görülür. Kaba, keratinize yüzeyli, 1-2 cm boyutlarında
olabilen bu lezyonlar, nasır ile karıştırılabilir.
25
Verruka plantaris ayak tabanında görülen siğillerdir.
Kondiloma akuminatum (veneryal siğil) genital bölgede görülen siğillerdir.
Histopatolojik olarak dalgalı görünümde epidermel hiperplazi, epidermis
katmanlarında stoplazmik vakuolizasyon (enfekte hücrelerde çekirdek çevresinde halo
şeklindeki berrak bir alan) vardır.5
Tedavide lokal ajanlar, kriyoterapi, immünomodülatörler ve lazer kullanılmakta olup
cerrahi genellikle diagnostik amaçla yapılmaktadır.7
DERİ BOYNUZLARI (Kornu Kutenea)
Deri boynuzları normal görünen deriden meydana gelen, sert ve sağlam, keratotik
büyümelerdir.12 Kutanöz boynuzlar, yalnız çirkin görünüşlerinden dolayı değil, el
fonksiyonunu bozma ve giysilere veya eldivenlere takılması ile de hastayı rahatsız edebilir.6
Bunlar, çeşitli deri tümörleri ile birlikte bulunabilirler.6 Benign lezyonlara ilaveten, skuamöz
hücreli karsinomda bulunabilir.6 Deri boynuzlarının yaklaşık olarak % 10’unda altta bir
skuamöz hücreli karsinomda mevcuttur ve bu yüzden tedavi için daha geniş bir rezeksiyona
ihtiyaç duyulur.12
PİGMENTE DERİ LEZYONLARI
ABD’de her yıl tanısı konulan ve tedavi edilen 1 milyondan fazla deri kanseri vardır.13
Özellikle genç yaşta güneşe maruz kalma, en önemli etyolojik faktör olarak yer alır.13 Malign
melanomun hızla artan görülüş oranı endişe vericidir.13 Bu nedenle pigmante deri
lezyonlarının malign melanom (MM) ile ayırıcı tanısının yapılması zorunludur.
Çoğu hasta hekime, koldaki bir kitle veya deri lezyonu hakkında, çevresindeki
kişilerin ikazıyla başvurmaktadır. Lezyon nadiren semptomatiktir. Devam eden veya hızlı
büyüme, kanama, ülserleşme, önemli deformite, pigmentasyonda değişim ve ağrı gibi hasta
şikayetleri, deri tümörü ile ilgili kaygıyı artırır ve biyopsi gerektirir.13
Eksizyonal biyopsi, küçük bir lezyonun tanı ve tedavisi için çoğunlukla yeterlidir.
Lezyon, büyük veya deri kapamanın zor olacağı parmak gibi bir alanda ise 2-3 mm’lik tam
kat insizyonal veya punch biyopsi yapılabilir. Bir başka teknik, shave biyopsidir. Bistüri ile
26
lezyona middermal seviyede shave biyopsi yapılır ve biyopsi tabanı koterize edilir. Lezyonda
melanom şüphesi varsa shave biyopsi kontrendikedir. Bu durumda tam kalınlıklı biyopsi
yapılmalıdır, çünkü melanom vakasında lezyonun derinliği, prognozu ve tedavi prosedürünü
etkiler.13
NEVÜSLER
Nevosellüler Nevüsler
Nevosellüler nevüs olarak tanımlanan benlerin üç tipi mevcuttur: junksiyonel, bileşik
ve intradermal. Junksiyonel nevüslerde, dermo-epidermal birleşme yerinde nevüs hücrelerinin
kümeleri bulunmaktadır. Bu nevüsler, çoğunlukla genç yetişkinlerde meydana gelir. Palmar
nevüsler genellikle junksiyoneldirler. İntradermal nevüsler, sadece dermiste nevüs hücrelerine
sahiptirler. Bileşik nevüsler, her iki yerde de nevüs hücrelerine sahiptir. Bileşik nevüsler ve
junksiyonel nevüslerdeki junksiyonel kısım, malign melanoma yol açabilir; bununla birlikte,
bu nadirdir. junksiyonel nevüsler, erişkinde genellikle bileşik nevüse dönüşürler. Nevosellüler
nevüslerin büyük çoğunluğu benign olmasına rağmen, bu nevüslerden biri içindeki herhangi
bir değişiklik, malignite için şüphe uyandırmalıdır. Kanama, pigmentte değişiklik, büyüme,
ülserleşme, satellit lezyonların gelişimi ve piruritus ile malign değişim akla gelir.13
Nevosellüler nevüslerde değişim meydana gelmedikçe tedavi gerektirmez. Tam bir
eksizyonal biyopsi yeterlidir.13
Halo Nevüs
Halo nevüs, santral pigmentli bir zonu çevreleyen pigmentsiz bir bölgeye sahiptir.13
Nevüs hücreleri çevresinde lenfositik infiltrasyon mevcuttur.5 Nevüsün bu tipi, çocuklarda ve
genç yetişkinlerde meydana gelir ve melanomu ekarte etmek için biyopsi yapılmalıdır.13
Displazik Nevüs
Premalign tümörler kısmında incelenecektir.
Konjenital Nevüs
27
Konjenital melanositik nevüsler, boyut olarak küçük nevüslerden geniş pigmentli
alanlara kadar değişen büyüklüktedirler.13 Genel bir kural olmamasına rağmen erişkinde 1.5
cm’den küçük olanlar küçük, 1.5-20 cm olanlar orta ve 20 cm veya daha büyük olan
konjenital nevüslerin dev konjenital nevüs olduğu konusunda genellikle mutabık olunur.7,13
Kabaca, yeni doğan bir çocuktaki 7 cm’lik bir lezyon, yetişkinde 20 cm’lik bir lezyona
denktir.13 Büyük konjenital melanositik nevüslerde yaşamı süresinde, % 0-10’luk bir
melanom gelişme riski olmasından dolayı önemlidir ve bunların % 70’i çocukluk çağında
gelişir.7,13 Ayrıca, dev konjenital melanositik nevüsleri olan hastalarda % 4’lük ekstrakutanöz
melanom (özellikle merkezi sinir sistemi veya retroperitonealde) görülme oranı vardır.13
Mümkünse bu büyük konjenital nevüslerin tedavisi eksizyondur. Olası doku
defektleri, çoğunlukla kapatma ekspander ve deri greftlemesini içeren, aşamalı bir prosedürü
gerektirir. Eksize edilemeyecek kadar büyük konjenital nevüsün düzenli takibi ve şüpheli bir
durumda o bölgenin biyopsisi gerekir.13
Spitz Nevüs
Bu lezyon, benign jüvenil melanom veya iğsi ve epithelioid hücre nevüsü olarak da
bilinir. Bu lezyon, renk olarak pembeden morumsu kırmızıya kadar değişir ve nadiren
pigmentli olur. Çoğu kez kabarık bir nodüldür ve 2 cm’ye ulaşabilir. Bu benign nevüste
nadiren malign transformasyon görülebilir.13 Tedavisi tam eksizyonunu içerir.13
Mavi Nevüs
Bu lezyon, dermal melanositlerden oluşan, sınırları iyice belli, intradermal bir
nodüldür. Malign dejenerasyon meydana gelebilir, fakat bu nadirdir. Dermis veya bir kaposi
sarkom içinde derin metastatik bir melanoma, çoğu kez benzer.13 Klinik olarak çoğunlukla
malign melanomla karışır, belirgin dendritik, koyu pigmantasyon içeren hücreler, yuvalar
oluşturmayan dermal hücre infiltrasyonuna genellikle eşlik eden fibrosis tanı koydurucudur.5
SOLAR LENTİGO
Bu lezyon; pigmente, maküler bir lezyonu ifade eder ve melanositlerin hiperplazisi
sonucu oluşur. Genellikle uzun süreli güneşe maruz kalan orta ila daha yaşlı insanların el ve
kollarının dorsumunda meydana gelir. Tanısı için tam kat biyopsi gerektirir.13
28
FRECKLE (Çil)
Bu pigmentli lezyon, normal sayıdaki melanositlerin aşırı melanin üretimi sonucu
meydana gelir. Malign potansiyel yoktur.13
DERMATOFİBROM (Kutanöz Fibröz Histiositom)
Dermatofibrom, genellikle deriyi tutan fibröz dokunun küçük, çoğunlukla ağrısız,
soliter, yuvarlak, sert, iyice sınırlanmış, yavaş büyüyen lezyonlarıdır. 1,6,7 Histopatolojik
olarak fibroblast, kollagen ve histiositleri içerir.7 Nodüler, kırmızı, kahverengi veya mavi-
siyah olabilirler.6,7 Açık tenli hastalarda pembe veya ten renginde olabilir.7 Nodüller, kollajen
ve fibroblastik hücrelerden oluşur.6 Bu benign tümörler, melanoma veya bir yumuşak doku
sarkomuyla karıştırılabilir .6 Eksize edilen nodülün patolojik değerlendirmesi gereklidir.6
Tedavi eksizyonal biyopsidir.6 Nüks sağlam cerrahi sınırla çıkarılanlarda nadirdir.6,7
BENİGN DERİ EKİ TÜMÖRLERİ
TER BEZİ TÜMÖRLERİ
Benign ter bezi tümörleri lokal olarak yineleyebilir ve malign transformasyon
gösterebilirler. Histolojik tanı zor olabilir. Ayırıcı tanı dev hücreli tendon kılıfı tümörünü,
bazal hücreli karsinomui, skuamöz hücreli karsinomu ve metastatik malign tümörleri içerir.6
Ekrin Poroma
Ekrin poroma asemptomatik, epidermis içinde, küçük kitleler olarak görülür.6,7 Yaşlı
hastalarda daha sıktır.6 Malign transformasyon muhtemeldir ve ağrı ve kanamayla
semptomatik hal alır.6,7 Tedavi sağlam sınırlarla eksizyonu içerir ve nüks için takip
zorunludur.6
Ekrin Spiradenom
Ekrin spiradenom tek bir kitle veya multipl nodüller olarak bulunabilir, süratle
büyüyebilir ve lokal nüks ve malign transformasyona eğilimi vardır.6,7
29
BENİGN YUMUŞAK DOKU TÜMÖRLERİ
LİPOM
Lipomlar, en sık vücudun diğer alanlarında bulunmasına rağmen, elin ve önkolun en
sık benign yumuşak doku tümörlerinden birini oluştururlar.6,17 Calandruccio ve Jobe’ye göre
bu tümörler, “belki en yaygın solit sellüler el tümörüdür”.17 Lipomlar, elin herhangi bir
yerinde subkutanöz yağ dokusunda meydana gelebilir veya özellikle tenar ya da hipotenar
kaslarda intramüsküler olarak da görülebilen benign yağ dokusu tümörleridir.2,8,17 Ayrıca
lipomlar karpal tünel, guyon kanalı veya derin palmar mesafe gibi derin yerleşimli olarak da
meydana gelebilir ve önemli büyüklüklere ulaşabilirler. Lipomlar, kemikte ve nadir olmasına
rağmen sinirlerde de meydana gelebilirler.17 Klinik, hikaye ve fizik muayene bulguları
tümörün teşhisinde önemlidir.17 Uzun zamanda yavaş büyüyen, nispeten mobil, yumuşak,
lastik kıvamında, ağrısız, hassas olmayan kitlelerdir.2,6,8 Büyük bir sinire yakınsa, karpal tünel
veya guyon kanalındaysa ağrı veya kompresyon sendromlarına neden olabilir. 2,6,8 Parmakta
yerleşmiş tümörün dijital sinirleri kuşatması sonucu, doğrudan basınç ile ağrı veya hassasiyet
oluşturabilir.17 Genellikle düz radyografiler normaldirler.6 Gangliyon kistinden farklı olarak
lipom translumine değildir.17 Bu basit klinik test, elde rastlanan kistik kitleleri solit kitlelerden
ayırt etmede faydalı bir yöntemdir.17 Günümüzde MRI, lipomları teşhis etmede en faydalı
görüntüleme yöntemidir.17 MRI’da lipomlar T1 ağırlıklı incelemede, belirgin sınırlı yumuşak
bir doku kitlesinde yüksek sinyal yoğunluğu gösterir17 ve T2-ağırlıklı incelemede koyu, iyi
ayrılmış ve homojen kitleler olarak görülürler.6 Enekking, hem düz radyografilerde hem de
bilgisayarlı tomografide tipik lipomun radiolusen olduğundan söz etmiştir.17 Ayrıca
Enekking, bazı lipomların radiolusen alanı çevreleyen kalsifikasyon veya kemikleşme
alanlarını içerebildiğinden söz eder.17 Bilgisayarlı tomografide (BT) 80 Hounsfield biriminden
daha düşük veya eşit bir yoğunluğu olan, keskin sınırlı, homojen radiolusen bir yumuşak doku
lezyonunun, lipom için patogonomik olduğuna inanılır.17 Cerrahi eksizyondan sonra nüks
nadirdir.6
Histolojik olarak, karakteristik hücre mikroskopik olarak bir taşlı yüzüğe benzerliğiyle
ayırt edilebilen, liposit veya adipositlerden oluşur. Hücrede nukleus periferde santralde ise
lipid damlacıkları bulunur. Lipid içerik için spesifik olan Oil Red O ile histolojik boyamada
lipositik özelliğinden dolayı tümör, daha iyi identifiye edilebilir.17
30
Atipik lipomlar, büyüme eğilimine sahip olup değişik histolojik bir biçim gösterirler
ve eksizyondan sonra daha yüksek bir nüks oranı sergilerler. Bu lezyonların lokal
agressifliğine rağmen, malign transformasyon nadirdir.6
Tedavi metotları lipomlar için değişkendir. Yavaş büyüyen veya hiç büyümeyen, ağrı
veya disfonksiyona neden olmayan, asemptomatik bir lipomatöz kitlede dikkatli takip en
uygun seçenektir. Tersine semptomatik lezyon için eksizyon tavsiye edilir. Lipomlar için
kapsüllü lezyonun marjinal eksizyonu yeterlidir. Bu tümör, genellikle areolar dokunun ince
bir tabakası ile çevrelenir. Areolar doku, künt diseksiyonla bile, kitlenin çevredeki dokulardan
ayrıştırılarak çıkarılmasına olanak tanır. İstisnası, bir sinir ile yakın ilişkili olduğu durumdur.
Bu tümörlerin rezeksiyonunda komşu sinirlerin yaralanmasını önlemek için dikkatli
disseksiyon gerekir. Marjinal eksizyonla çıkarılan bir lipomun nüksü nadirdir. Liposarkoma
malign dejenerasyon bildirilmesine rağmen, son derece nadirdir.17
LİPOFİBROMATÖZ HAMARTOM
Lipofibromatöz hamartom, periferal sinirlerle ilişkili nadir tümörler olup, çoğunlukla
çocukluk ve ergenlik döneminde görülen konjenital bir anomalidir. 6,17 Hem yağ hem de
fibröz dokular sinirlerin normal elemanları olduklarından dolayı tümör, bir hamartom olarak
düşünülür.17 Klinik görüntü, genellikle distal önkol veya palmarda yavaş büyüyen bir kitle ve
bir sinirle olan yakın ilişkiden dolayı, tuttuğu sinirle ilgili kompresiyon semptomlara neden
olur. En sık olarak median siniri etkiler ve tipik olarak tenar kaslarda zayıflığa ve ağrıya
neden olur.6,8,17 Hastalar, sinir kompresyon semptomları ile de başvururlar. Tutulan sinir
genişlemiş, nodüler ve düzensizdir. Histopatolojik değerlendirmede sinir lifleri ile çok
yakından ilişkili yağ hücreleri ve küçük fibröz doku elemanları görülür.2,8 Bu sebepten dolayı,
normal sinir dokusundan disseksiyonu zordur. Bu durum, genellikle makrodaktilizm ile
ilişkilidir.2,6,8,41
Tedavi sinir dekompresyonuna yöneliktir.6 Eksizyonda agressif girişimler sinir
disfonksiyonu ile sonuçlanabilir ve sinir grefti ile onarımı gerektirebilir.6,8 Houpt ve
arkadaşları, lezyonun büyüklüğü eksizyonunu gerektirirse çocuklarda tam eksizyon ve sinir
greftlemesini, yetişkinlerde erken tendon transferlerini savunmuşlardır.2,8 Bu lezyonları olan
hastaların uzun süreli takibi, sinir fonksiyonunun yavaş ama progressif kaybını göstermiştir.2,8
31
ANJİYOLİPOM
Yağ dokusunun başka bir benign tümörü anjiyolipomdur. Bu tümör, matür liposit ile
birlikte çoğalan endotelyum örtülü vasküler sinüslerle ilişkili endotel proliferasyonundan
oluşur.17 Lipomlardan farklı olarak bir anjiyolipomda, ağrı ve hassasiyet vardır.5,17
Anjiyolipomlar, ince ve düzensiz kapsülü nedeniyle lipom gibi kolayca eksize edilemezler.
Anjiyolipomun geniş lokal eksizyonu nüks riskini minimize eder. Geniş rezeksiyon, kritik
nörovasküler yapıları içeren sağlam dokunun önemli bir miktarının eksizyonunu
gerektirebilir. Geniş sınırlar elde etmek için önemli bir sinir veya damarın eksizyonu, yetersiz
eksize edilen tümörün lokal nüksünün yüksek insidansı göz önünde bulundurularak
yapılmalıdır. Bu nedenden dolayı yapılacak cerrahi, her hasta için bireyselleştirilmelidir.
Anjiyolipomun malign transformasyonu bildirilmemiştir.17
LİPOBLASTOM
Lipoblastomlar, 7 yaşın altındaki çocuklarda sıklıkla ekstremitelerde bulunan, nadir,
benign tümörlerdir. Klinik olarak en yaygın görünüm, semtomatik olmayıp ebeveynlerce
doktora getirilen ağrısız bir kitlesi olan çocuktur.17
Histolojik olarak lobülleri ayıran fibröz septalar ile birlikte çeşitli maturasyon
safhalarında, yağ hücre lobülleri içine tümörlerin tekrar bölündükleri görülür. Benzer histoloji
Chung ve Enzinger tarafından, eksize edilen 35 lipoblastom serisinde bildirildi. Lokal
rezeksiyondan sonra % 9’luk bir nüks oranı bildirilmiştir. Lipoblastomların tam eksizyonu
önerilen tedavi şeklidir. Ancak liposarkomdan histopatolojik ayırım son derece önemlidir.17
DEV HÜCRELİ TENDON KILIFI TÜMÖRÜ
Dev hücreli tendon kılıfı tümörü, benign olup eli etkileyen ikinci en sık görülen
yumuşak doku tümörüdür.2,6,8,43 Lokalize nodüler sinovit, sinovyal ksantom, benign
sinovyoma, sklerozan hemanjiyom, fibröz ksantom ve pigmentli villonodüler tenosinoviti
içeren birkaç terim, bu lezyonu tanımlamak için kullanılmıştır2,4,6,8,15 Tümör, genellikle koyu
kahverengi hemosiderin pigmentasyonunu gösteren, oldukça iyi sınırlanmış olan,
multinodüler bir kitledir. Lezyonun rengi, hemosiderin ve kollajenin derecesi ve lezyonda
bulunan histiositlerin özelliği sebebiyle kahverengimsi bir renk tonundan, sarı ve sarı-turuncu
renge kadar değişen bir renkte olabilir.16 Hastalar yavaş büyüyen, sert, ağrısız kitle ile
32
başvururlar.6 Gangliyonlarda olduğu gibi hastalar, birkaç ay ila yıl mevcut olan ağrısız bir
kitle şikayeti ile başvururlar.16 Kadınlarda görülme sıklığı biraz fazla olan bu tümör, herhangi
bir yaşta görülmekle birlikte, kırk ila altmışlı yaşlarda en sık görülür.6,16 Elin volar yüzünde
ve distal bölümünlerinde daha sık görülür, ancak dorsal tutulum, özellikle distal interfalengeal
eklem bölgesinde daha sıktır.6 Lezyonlar, radyal üç parmakta ve distal interfalengeal eklem
bölgesinde çok yaygın olarak meydana gelme eğilimindedirler.16 Tümör ağrılı bir kitle olarak
görüldüğünde, sıklıkla parmaklarda görülmesinden dolayı, hastalar, parmak sinirini tutan
baskı fenomeninden kaynaklanan nöropatik semptomlar oluşturur.16
Byers ve arkadaşları (1968), dev hücreli tendon kılıfı tümörlerini, lokalize nodüler tip
(el de görülen) ve diffüz tip (daha sıklıkla diz ekleminde görülen) olarak sınıflandırmışlar.43
Histopatolojik olarak sellülarite ve fibrozisin değişen dereceleri ile birlikte çok
çekirdekli dev hücreleri, histiositleri ve hemosiderin tortuları içeren, tek veya multilobüler bir
tümörü gösterir.6 Eldeki dev hücreli tendon kılıfı tümörünün malign transformasyonu
bildirilmemiştir.6,8,16
Düz radyografide, çoğunlukla bir yumuşak doku kitlesini gösterir ve bazen kitle
jukstrakortikal ise alttaki kemikte erozyon oluşturabilir.16 Radyografiler, vakaların % 10’unda
kemik erozyonunu göstermektedir.6 Bunların % 20’sinde eklem tutulumu mevcuttur.6
Lezyonun marjinal eksizyonu tavsiye edilen tedavidir.6,8,16 Cerrahi tedavi olarak
marjinal eksizyonda nüks oranı % 30’dur (% 5-50) ve bu yüksek nüks oranlarının; kötü
cerrahi teknik, yetersiz eksizyon, satellit lezyonlar, distal interfalengeal eklem veya distal
yerleşimli olmaları, eski nüks vakalar, kemik invazyonu, osteoartrit radyografik değişiklikleri
olanlar, tip II tümörler (diffüz), sellülarite ve mitoz varlığına sekonder olduğuna
inanılır.6,8,16,43 Cerrahi rezeksiyon sırasında lezyonlar, tendon ve daha derin dokulara yapışık
olabilirler. Rezeksiyon, bu tümörün nörovasküler yapıları distorsiyone edebilmelerinden
dolayı, bu yapılara zarar vermeden dikkatlice yapılmalıdır. Bazı vakalar lokal olarak agresif
davrannarak kemik invazyonu oluşturabilirler. Parmaklardaki tümör fleksor kılıftan
kaynaklanabilir. Kılıfın küçük bir kısmı, rutin olarak tümörün orijin yerinde eksize edilir ve
bölge bipolar koterle koterize edilir. Tümörün eklemden kaynaklandığı görülürse, eklemi
incelemek için bir kapsülotomi yapmak ve eklem içinde kalan bütün pigmentli dokuyu
debride etmek önemlidir. Cerrahi eksizyon sırasında satellit lezyonlar için çevredeki dokular
dikkatli bir şekilde araştırılmalıdır.16
33
YABANCI CİSİM LEZYONLARI
Yabancı cisim lezyonları, gerçek bir neoplazm olmayıp travmatik reaktif kitlelerdir2,8
Bu lezyonlar, implante olan yabancı cisme karşı organizmanın oluşturduğu cevaptır. Yabancı
cisme karşı doku reaksiyonu yabancı maddenin cinsi, anatomik yer, süre, yabancı cisme karşı
aşırı doku duyarlılığının varlığı veya yokluğu ile değişir. Bu tepki, konakçı organizma
tarafından farkına varılan yabancı cismin izolasyon metodudur. Yabancı cisim reaksiyonu
kitlelerinin en yaygın nedenleri cam, ahşap ve metallerdir.2,8 Bunlar genellikle yüzeyel
lezyonlardır. Yabancı cisim lezyonu, ağrısız veya biraz hassas kitle olarak görülür, enfeksiyon
belirtileri mevcut olabilir.14 Çoğu hasta, eski penetran yaralanma hikayesi verebilir.8,14 Kitle
enflamatuvar görünümdeyse vasküler bir kitleyi taklit edebilir.14
Ayırıcı tanının malign yumuşak doku neoplazmlarını içermesinden dolayı, bu
lezyonların etyolojisini tespit etmek önemlidir.8 Penetran bir travma hikayesi veya radyografi
ya da ultrasonografi ile yabancı cismin kimliğini saptama, etyolojiyi aydınlatmada önemli
gereçlerdir.8,14 Bir yabancı cisim reaksiyonunu, bir inklüzyon kisti ya da bir yumuşak doku
tümöründen ameliyat öncesi ayırt etmek, imkansız olabilir. Bu nispeten küçük lezyonların
eksizyonal biyopsisi, patolojik analize ve tanının doğrulanmasına olanak sağlar ve problemin
tedavisidir.8 Basit eksizyon iyileştiricidir.14
EKSTRASKELETAL KONDROM
Yumuşak doku (ekstraskeleteal) kondromu, sıklıkla elde ve özellikle volar tarafta
bulunan, nadir benign bir tümördür. Bu lezyonun etyolojisi belirsizdir. Tendon kılıfının
synovyumundan kaynaklandığı ileri sürülmüştür. Ekstraskeletal kondrom, bir eklem içinde
meydana gelen sinovyal kondromatozisden farklı bir oluşumdur. Çoğu lezyon yavaş büyüyen,
ağrısız kitleler olarak görülür. Bu lezyonlarla ilgili semptomlar, hastaların % 19’unda
bildirilmiştir.11
Ekstraskeletal kondrom, kompressif erozyona neden olabilmesine rağmen, genellikle
iyice sınırlanmıştır ve kemiği tutmaz. Düzensiz yüzüğe benzer veya eğrilerden oluşan
kalsifikasyonlar, düz radyografilerde tespit edilirler. BT ve MRI, komşu yumuşak doku ve
kemik yapılar ile lezyonun anatomik ilişkisini değerlendirmek için kullanılabilir.
Kalsifikasyon düz radyografilerde görülür, MRI, kartilaginöz doku ile tutarlı sinyal
34
değişikliklerini gösterir. Sınırları iyice belli olan ekstraskeletal kondrom, cerrahi olarak
kolayca çıkarılır.11
Ekstraskeletal kondrosarkomun histolojik görünümü, kondrosarkom kuşkusunu
artıran sellülerite artışı ve çekirdek değişiklikleri gösterebilir. Klinik, radyografik ve patolojik
özelliklerin korelasyonu tanıyı koymaya yardım eder. Nüks, % 10 − % 20 olarak bildirilmiştir
ve reeksizyon ile tedavi edilir.11
FİBROMATOZİS
Agressif Fibromatozis
(Ekstraskeleteal Desmoid Tümör)
Agressif fibromatozisin görülme sıklığı, distal önkol ve elde düşük olmasına rağmen,
üst ekstremitede rapor edilmiştir. Lokal baskı semptomlarıyla büyüyen bir kitle olarak
görülür. Bu tümörler, fasyal ve musküloaponörotik dokulardan kaynaklanırlar. Kapsülsüz
olup çevresindeki yapıları infiltre ederek büyürler. Bu lezyonlar yüksek bir nüks oranına
sahiptirler. MRI’da lezyon, T1-ağırlıklı görüntülerde koyu ve T2-ağırlıklı görüntülerde ya
koyu ya da orta sinyal yoğunluğunda gözükür.6
Lezyon hızla büyüyorsa veya semptomatikse, tedaviye ilişkin seçenekler cerrahi
rezeksiyon, radyoterapi veya her ikisinin kombinasyonunu içerir. Nüks riski, yalnız
cerrahiden sonra yaklaşık % 30’dur, oysa cerrahi ve radyoterapi ile negatif cerrahi sınırları
olan vakalarda % 6’dır. Düşük dozlu kemoterapi kullanımını ayrıntılı olarak anlatan raporlar,
ya tümörü küçülterek ya da büyümesini stabilize ederek ve semptomları azaltarak yararlı
etkilere sahip olur gibi görülmektedir.6
İnfantil Dijital Fibroma
İnfantil dijital fibroma, el ve ayak parmaklarını etkileyen benign aggressif bir
tümördür.6,2,8 Vakaların % 80’inden fazlası 1 yaşından önce ortaya çıkar.6,8 Bunlar, genellikle
el parmaklarının interfalangeal eklem bölgelerinde oluşan, kırmızı, tek veya multipl, sert,
ağrısız olabilen nodüllerdir. Şiddetli olgularda çocukların interfalangeal bölgesinde
kontraktür, angulasyon ve kemik deformitesi ile birlikte progressif olduğu belgelenmiştir.8
Deri lezyonlarında spontan rezolüsyon görülebilir.
35
Mikroskopik değerlendirmede, lezyonlar için viral veya myofibroblast bir etyoloji
kurgusu ile sonuçlanmış olan, intrastoplazmik inklüzyon cisimciklerinin varlığı
gösterilmiştir.2,8 Lezyon, nadiren mitotik aktiviteye sahip olmasına ve sitolojik atipiden
yoksun olmasına rağmen, fibrosarkom gibi malign bir neoplazm ile karıştırılabilir.6
Tedavi gözlem, marjinal eksizyon, geniş eksizyon ve ampütasyonu içermektedir.2,8
Eksizyondan sonra lokal nüks yaklaşık % 60’tır.6 Kesin tedavi, ana hatları mevcut
olmamasına rağmen, spontan rezolüsyon meydana gelene kadar veya deformite ya da
kontraktürün ilk belirtileri görülene kadar, bu lezyonları gözlemlemek daha uygundur. Geniş
eksizyon ve deri greftlemenin en iyi lokal kontrolü ve fonksiyonel sonuçları verdiği
gözükmektedir, fakat önemli bir lokal nüks riski ve hatta müteakip komşu parmak tutulumu
görülmüştür.2,8
Jüvenil Aponörotik Fibrom
Bu lokal olarak aggressif, benign, fibröz lezyon, genellikle çocuklarda ve ergenlik
çağında görülür.6 Elin palmar yüzünde ağrısız bir kitle olarak görülür, tendonlar ve
nörovasküler yapılarla yakından ilişkilidir.
Histopatolojik görünümünü fibrosarkomdan ayırt etmek zordur.8 Eksizyon fonksiyonu
etkileyen lezyonlarda tavsiye edilir.6 Fonksiyonel veya önemli yapıları koruyarak yapılan
geniş eksizyon, tavsiye edilen tedavi olup nadiren amputasyon gerekebilir.8 Nüks oranı %
50’den daha fazladır.6,8
Nodüler Fassitis
Nodüler fassitis, fibroblastik orijinli benign reaktif bir tümör olup üst ekstremite
subkutanöz fasyasında sıklıkla görülmesine rağmen, vücudun herhangi bir yer ve seviyesinde
bulunabilir. 6,17 Ayrıca periosteal fassitis, psödosarkomatöz fassitis, subkutanöz
psödosarkomatöz fibromatozis, subkutanöz fibromatosis, nodüler fibrozit, infiltratif fassitis ve
proliferatif fassitis halen nodüler fassitis adı verilen lezyonu tanımlamak için kullanılmış olan
terimlerdir.8,17 Nodüler fassitisin demografileri tendon kılıfı fibromu ile benzerdir.17 Bütün yaş
gruplarında görülebilir, ancak hastaların çoğunluğu 20-50 yaşlarında olmakla birlikte,
ortalama yaş 30’lu yaşlardır.17 Hastların 1/2 ila 2/3’ü erkektir ve bütün lezyonların yarısı üst
eksteremitededir.17 Nodüler fassitis, genellikle ekstremitelerin distallerini tutmaz, vakaların
36
ancak % 2’si elde görülür. 6,8,17 Hastalarda bir travma hikayesi olabilir ve hızla büyüyen ağrılı,
hassas bir kitleden söz edilir ve çoğunlukla 1 aylık hikayesi vardır.6,8,17 Tümör büyüklüğü
ortalama 2 cm olup, 0.5 cm kadar küçük ve 4 cm den büyük olabilirler.17 Lezyon multipl
nodüler olabilir ve genellikle serbestçe hareketli olup ağrısızdır.17 Travma ile ilişkisi
belirlenmemiştir.17 Bazen eozinofili mevcuttur.17
Makroskopik olarak nodüler fassitis, fibröz orijinli diğer bir çok tümöre benzerdir.17
Renk ve lobulasyonla tendon kılıfı fibromuna benzer.17 Bu tümörler iyi çevrelenmiş veya
çevrelenmemiş olabilir ve bazısı miksoidtir.17 Kesitlerde fasya ile yakın ilişkili olabilen veya
kasta tamamen görünebilen, ama genellikle subkutanöz dokuda bulunan, düzensiz, kaba
trabeküler bir model gösterir.17
Mikroskobik olarak görünüş daha farklıdır. Birçok normal mitotik figür görülebilir.
Hipersellüler ve hiposellüler alanlar daha fazladır. Çok çekirdekli dev hücreleri görmek
olağandır. Bir invaziv büyüme modeli ve biçimsiz iğsi hücreler sergileyebilir. Fibröz alanlar,
yağ, kas ve tümör dokusunun kendisinin miksomatöz stroması ile karışık bulunabilir. Periferal
kan damarları, enflamatuvar hücreler ve bol immatür fibroblastlar gözlemlenebilir. Dört
histolojik alt tip tanımlanmıştır: reaktif, yoğun hücreli (sellüler), proliferatif ve
osteoid/kartilajinöz.17
MRI T2 ağırlıklı görüntülerde artan sinyali ve T1 ağırlıklı görüntülerde kasla
karşılaştırıldığında, hafiften artan sinyal yoğunluğunu gösterir. İntravenöz Gadolinyumun
verilmesi de sinyalde artmaya yol açar.
Görüntüleme çalışmaları bir sarkomu akla getirebilir ve hikayesinde büyüme oranının,
gerçek bir malign tümörden çok daha hızlı olduğu bildirilmesine rağmen, aggressif olarak
tedavi edilebilir.6 Histopatolojik inceleme doğru tanıyı ortaya koyar. Histolojik görünümü
miksoid liposarkom ve fibrosarkom ile karıştırılabilmektedir.8 Hatalı yüksek dereceli sarkom
tanısı aşırı rezeksiyona yol açacaktır. Genellikle kendisini sınırlar.6,8 Nodüler fassitisi olup
tedavi edilen hastalarda en önemli sorun, yumuşak doku sarkomundan lezyonu ayırt etmek ve
gereksiz agressif cerrahi tedaviden kaçınmaktır.8 Marjinal eksizyonda bile nüks nadirdir ve
çoğunlukla yetersiz rezeksiyonla ilişkilidir.8,17
37
TENDON KILIFININ FİBROMU
Tendon kılıflarıyla ilişkili olan fibromlar (tendon kılıfı fibromu), el tümörlerinin
yaklaşık olarak % 3’ünü oluştururlar. Bu tümörlerin çoğu kırklı yaşlarda meydana gelir, fakat
3-68 yaş aralığında vakalar bildirilmiştir. 1.5 ila 2:1’lik bir oranla erkekleri daha sık etkiler.
Irka dayalı herhangi bir yatkınlık olmadığı görülür. Fibromlar yavaş ve genellikle ağrısız
büyürler. Bu lezyonlar yıllarca tanılanmayabilirler. Solid kitleler genellikle ışık
geçirmemelerine rağmen, transluminasyonda yanıltıcı olabilirler, çünkü ışığı iyi geçirirler.
Lokalizasyona bağlı olarak, örneğin karpal tünel içinde ya da yakınında medyan siniri
sıkıştırmasında olduğu gibi, daha erken tanıya yol açabilir. Ayrıca minör travmayla da ilişkili
olabilirler.17
Genel olarak 1.5 ila 2 cm büyüklükte olup saptanabilir bir bağlantı, vakaların yaklaşık
olarak % 33’ünde bulunamamasına rağmen, tendon kılıfından meydana gelirler.17
Makroskopik olarak bu tümörler, genellikle iyi sınırlı ve kapsüllüdürler, ama nodüler,
multinodüler veya lobüllü bile olabilirler. Genellikle pürüzsüz ve serttirler, ama granüler ve
düzensiz görünebilirler. Renk beyaz, gri-beyazdan, sarımsı kahverengine kadar geniş ölçüde
değişebilir ve uniform veya heterojen olabilir. Nadiren tümör kemiği tutar.17
Mikroskopik olarak fibrom lezyonlarının genellikle bir fibröz psödokapsül ile
çevrelendiği bulunur. İntersellüler yoğun kollajenli bir fibröz doku stromasında, iğ şeklinde
fibroblastların nodüler hipersellüler alanları vardır. Ayrıca hücreler tombul da olabilirler.17
Storiform bir model de tanımlanmıştır. Diğer alanlar paucisellülerdir ve kollajenöz, miksoid,
fibromiksoid veya müsinöz bir matrikse sahip olabilirler. Histolojik özellikleri, fibromların iyi
sınırlı olması ve ayrıca kan damarını da gösterebilmesi dışında, nodüler fassiitisle örtüşebilir.
Dev hücreli tendon kılıfı tümöründen farklı olarak, köpüksü histiositler ve hemosiderin
depozitleri yoktur.17
Tedavi eksizyondan ibarettir. En büyük seride % 24’lük bir nüks oranını bildirir, ama
rezeksiyon tipine göre nüks ayrılmamıştır.17
38
Desmoid Tümör
(Jüvenil Agressif Fibromatosis)
Desmoid tümörler vücutta herhangi bir yerde meydana gelebilirler. Agressif
fibromatosis bağ dokusu veya kastan meydana gelir. Ortalama başlangıç yaşı otuzdur (üçüncü
dekat), fakat yaş dağılımı geniştir (1 aylık ila 77 yaş arası) ve cinsiyet dağılımı eşittir. Ağrı
nadir olup, elde görülenlerin yaklaşık olarak % 5’inde görülür. Tümör benigndir, fakat
agressif seyir gösterebilir. Kırığa neden olduğu ve hatta kemik içinde bulunabildiği
bildirilmiştir. Nüks % 73’e kadar yüksektir ve çoğunlukla 3 ay içinde meydana gelir.
Eksizyondaki büyüklük 1 cm’den 27 cm’ye kadar değişir, fakat ortalama 5 cm’dir. Otuzlu
yaşlardan daha genç hastalarda bulunan 4 cm’den daha büyük tümör boyutları, genellikle
artan nüks oranlarını gösterir.17
Tipik mikroskopik görünüşü, kollajen kümeleriyle ağ gibi örülmüş diferansiye
fibroblastlardan oluşur ve sellülarite değişkendir. Genellikle kapsül yoktur ve fibroblastların
çevredeki dokuyu infiltre ettiği görülür. Bu lokal olarak invaziv görüntü, desmoid tümörler ile
derece I fibrosarkom arasında ayrım yapmayı güçleştirebilir.17
Tedavi geniş lokal eksizyondur. Negatif sınırlarda nüks düşüktür, fakat yetersiz
eksizyonlarda % 90’a kadar yüksek olabilir. Doz başına 50 ila 66 Gy’lik adjuvant radyoterapi,
cerrahinin birkaç ayı içinde başlatıldığı zaman, yararlı olabilir.17
LİPOFİBROMATOZİS
Lipofibromatosis nadir pediyatrik bir tümördür. İnfantil veya jüvenil fibromatisisin
muhtemelen bir alt tipidir. Lipomlardan farklı olarak lipofibromatozisin düzensiz sınırları
olup, marjinal rezeksiyondan sonra yüksek bir nüks oranına sahiptir. Yağ dokusu ve
fibroblastik elemanların kombinasyonundan oluşur. Fetsch, yağ hücrelerinin veya lipositlerin
baskınlığı sebebiyle, bu tümörleri tanımlamak için “lipofibromatosis” terimini kullanmıştır.17
Primer olarak lokal eksizyon yapılan 25 hastanın takip değerlendirmesinde, %
72’lik bir nüks oranını mevcuttu. Yüksek lokal nüks oranından dolayı, tümörün cerrahi sınırla
tam eksizyonu tavsiye edilir. Konjenital başlama, erkek cinsiyet, eldeki lokalizasyon, yetersiz
eksizyon ve fibroblastik hücrelerdeki belirgin mitotik aktivite, nüks tümörleriyle birlikte tespit
edilen etmenlerdir. Fetsch, serisindeki yüksek lokal nüks oranına rağmen, metastatik yayılım
bildirmemiştir.17
39
DUPUYTREN HASTALIĞI
Dupuytren hastalığı, palmar fasyanın fibrozis ve kontraktürü sonucu meydana gelen
parmaklardaki kontraktür ile karakterizedir. Hastalıktan sorumlu hücreler, miyofibroblast ve
fibroblast-fibrositlerdir. Miyofibroblast, fibroblastlar ve düz kas hücreleri ile aynı özellikleri
paylaşır. Hücrenin uzun eksenine paralel yerleşen aktin mikroflament (stress fiber) yığınlarını
içerir. Miyofibroblastlar, iyice gelişen bir Golgi apareyinin varlığı ve bir bazal lamina
yokluğu ile düz kas hücrelerinden ayrılırlar. Miyofibroblastlar içindeki mikroflamentler,
ekstrasellüler matriks ile birleşirler ve ayrıca fibronektin ile de birbirlerine bağlanırlar.6
Palmar fasyanın, çoğunlukla 4 ve 5. parmak pretendinöz bantlarındaki ağrısız tek veya
çok sayıda nodül şeklinde , ciltte çukurluk ve etkilenen parmakta metakarpofalengeal ve
interfalengeal eklemlerde fleksiyon ve web aralığı kontraktürleri şeklinde görülür.6
Hastalık üç evreye ayrılır:6
1. Proliferatif evre: Miyofibroblastların miktarı nodüllerde önemli derecede artar
ve ayrıca hücre hücre bağlantıları(cell-to-cell connection) (gap junctions)
birleşme yerleri de artabilir. Bu vasküler bir safhadır.
2. İnvolüsyonal safha: Miyofibroblastlar daha küçüktürler ve uzun eksende (stres
çizgileri) aynı hizaya getirilirler ve tip I’e göre tip III kollajenin oranı artar.
3. Rezidüel safha: Miyofibroblastlar ve nodüller, nispeten asellüler fibrotik bir
doku bırakarak kaybolurlar.
Dupuytren kontraktürünün görülme sıklığı Kuzey Avrupalı hastalarda yüksek olup,
Afrika ve Asya ülkelerinde nadirdir.6 Görülme sıklığı erkeklerde daha yüksektir, en sık 40 ila
60 yaş aralığında görülür, hastaların % 10’undan daha azı 40 yaşından daha gençtir.6 Jüvenil
başlangıç tanımlanmıştır.17
Dupuytren kontraktürü, değişken penetrans ile birlikte otozomal dominant bir özellik
olarak kalıtsal olabilir, ama çoğu vakalar sporadiktir. Dupuytren hatalığı aggressif el
kontraktürü, plantar fibromatozis (Lederhosen hastalığı), penil fibrozis (Peyronie hastalığı),
aile hikayesi ve genç yaş ile birlikte görülebilir. Diyatezli hastalar daha şiddetli hastalık, daha
yüksek nüks ve kötü sonuçlara sahiptir. Dupuytren kontraktürünün alkolizm, diabetes
mellitus, epilepsi, sigara içme, kronik pulmonar hastalığı ile ilişkisi vardır. Amelelik gibi
40
meslekler ve dupuytren hastalığı arasında bir ilişki kesinlikle kanıtlanmamıştır. AIDS li
hastalar, hastalığın daha yüksek bir prevalansına sahiptirler. Bilateral tutulum vakaların
yaklaşık % 50’sinde görülür.6
Dupuytren hastalığının etyolojisi tam olarak aydınlatılmamış olup, travmatik, mesleki
ve sistemik etyolojik faktörler suçlanmıştır.
Dupuytren hastalığında etkilenen fasyal elemanlar pretendinöz ve spiral bantlar,
natatory ligamanı, lateral dijital sheeti ve Grayson ligamanlarıdır. Cleland ligamanları
Dupuytren hastalığında tutulmaz. Pretendinöz kord metakarpofalengeal eklem kontraktürüne,
spiral ve santral kordlar PIP eklem kontraktürlerine, natatory kordu web aralığı kontraktürüne
ve retrovasküler kord distal interfalengeal ve PIP eklem kontraktürlerine neden olur.6
Spiral bandın nörovasküler yapıların altından geçmesi sebebiyle, kontraktürü onları
daha yüzeyel bir seviyeye getirir ve cerrahi sırasında yaralanma riskini arttırır. Aslında
nörovaskülar yapının yüzeysel ve merkezi yer değiştirmesinin en iyi göstergesi, PIP eklem
kontraktürüdür.6
Nodüller bazen ağrılıdır ve kortizon enjeksiyonu yardımcı olabilir. Klostridial
kollajenaz enjeksiyonları olan enzimatik fasyotomi, metakarpofalengeal eklem fleksiyon
kontraktürünü çözmede özellikle ümit verici sonuçlar göstermektedir. Enjeksiyonlar PIP
eklemiyle karşılaştırıldığında, metakarpofalengeal eklem kontraktürü için daha iyi sonuçlar
sağlama eğilimindedir. Küçük ağrısız nodüller ve 30 dereceden daha az metakarpofalengeal
eklem kontraktürleri gözlemlenebilir. Cerrahi endikasyonlar, 30 dereceden daha fazla
metakarpofalengeal eklem kontraktürü ve herhangi bir PIP kontraktürünü içerir. Palmar
fasiektomi (kısmi veya tam) tedavi seçeneğidir. İnsizyonların çeşitli tipleri bu amaç için
kullanılabilir. Dermatofasiektomi, şiddetli diyatezi veya nükseden hastalığı olan hastalar için
kullanılabilir. Palmar fasyotomi tek başına nüksle sonuçlanır, fakat şiddetli bir PIP eklem
kontraktürünün geçici çözümü olabilir. Ampütasyona gereksinimi nadir olup, genellikle
küçük parmakların şiddetli kontraktürleri için yapılır. Kayda değer kontraktürü olan PIP
eklemleri, tek başına fasiektomi ile düzeltilemeyebilir ve checkrein ligaman ve accessory
kollateral ligaman serbestlemesi gerektirebilir.6
Hematom oluşumu en yaygın komplikasyon olup, diğerleri nörovasküler yaralanma,
skar kontraktürü veya sertliği, enfeksiyon ve refleks sempatik distrofidir. Hastaların %
41
80’inden daha fazlasında nüks oranı, her bir yıl için yaklaşık % 10 olmasına rağmen, tam bir
iyileşme de beklenebilir.6
VASKÜLER LEZYONLAR
Kan damarları ve lenfatiklerin tümörleri, benign hemanjiomlardan lokal agresif, ama
nadiren metastaz yapan intermediyer lezyonlara ve daha seyrek görülen çok malign
anjiyosarkomlara kadar değişen bir spektrum gösterirler. Ayrıca konjenital veya gelişimsel
malformasyonlar gibi bazı nonneoplastik reaktif vasküler proliferasyonlar, tümör benzeri
lezyonlar olarak ortaya çıkabilirler. Bu nedenle, vasküler neoplazilerin klinik ve histopatolojik
sınıflandırılması zordur. Bu grup neoplaziler, ya endotel hücre diferansiyasyonu gösterirler
(örneğin hemanjiyom, lenfanjiyom, anjiyosarkom gibi) ya da kan damarlarını destekleyen
veya saran hücrelerden köken alır gözükürler (örneğin glomus tümörü, hemanjiyoperisitoma).
Birçok vakada iyi diferansiye benign hemanjiyomla anaplastik yüksek derece anjiyosarkom
ayrılabilmekle birlikte, malign ve benign lezyonları ayıran sınır çok iyi tanımlanmamıştır.
Ancak şu kriterler ayrımda yardımcıdır. Benign tümörlerin içleri, kan hücreleri ya da
lenfatiklerden köken aldıklarında, lenfle dolu olan ve kolaylıkla tanınabilen vasküler kanallar
oluştururlar. Bunlar, tek katlı atipi göstermeyen endotel hücreleriyle döşelidirler. Malign
tümörler, daha solid mitotik şekilleri de içeren sitolojik atipi gösteren hücreden zengin
lezyonlardır ve genellikle iyi organize damar yapıları oluşturmazlar.5
Belirgin vasküler lümen oluşturmayan neoplastik proliferasyonların endotelial kökeni,
genellikle immünhistokimyasal olarak CD 31 veya Von Willebrand faktör gibi endotel
hücresine spesifik belirleyicilerin gösterilmesiyle ortaya konur.5
HEMANJİYOM
Hemanjiyom, karakteristik bir büyüme devresi olan konjenital vasküler bir tümördür,
proliferasyonu involüsyon takip eder. Endotelyal proliferasyon ilk evreyi gösterir. Tümör
daha sonra çocukla orantılı olarak büyür. Lezyonların 5 yaşına kadar % 50’si ve 7 yaşına
kadar % 70’i involusyona uğrar.5,6,9
Elin en yaygın vasküler tümörüdür (el tümörlerinin % 5’i).6 Muayenede
hemanjiyomlar, palpasyonla “sünger gibi” bir his veren, kutanöz veya subkutanöz
kitlelerdir.5,6,9 Hemanjiomlar sıkıştırılabilir veya sert olabilirler. Kutanöz lezyonlar kırmızı,
42
subkutanöz lezyonlar genellikle daha koyu mavidirler. Bunlar, ekstremitenin elevasyonu ile
büyüklüğü veya turgoru değişmez (arterivenous malformasyonlardan farkı).6
MRI anjiografi en yararlı tetkik olup, Doppler ve arteriografi de faydalı olabilir.5,6,9
Tedavi semptomlara dayanır. Eksizyon düşünülürse, nüksü önlemek için çok dikkatli
bir şekilde çıkarılmalıdır.6
EDİNSEL ANEVRİZMA
Bir hastanın el veya önkolunda nabız gibi atan bir kitlenin spontane gelişimi, alttaki
bir arteryel anevrizma olasılığı için klinisyeni uyarmalıdır. Çok yaygın olarak bunlar, eski
penetran bir yaralanmadan kaynaklanan psödoanevrizmalardır. Bu gelişim bir kurşun kalem,
cam, bıçak veya balistik yara gibi bir kaza eseri olabilir. Ayrıca arteryel kanülasyon gibi
iatrojenik nedenler, bir psödoanevrizma gelişimine neden olabilirler. Artere bitişik olan
hematom organize olarak, sonunda yeniden kanalize olabilir. Lümenler iştirakli olup,
psödoanevrizmada endotelial astar yoktur. Gerçek anevrizmalar, genellikle damar duvarını
zayıflatan künt veya tekrarlayan travmaya sekonderdirler. Duvar asimetrik bir şekilde
genişler. Bir endotelial astar mevcuttur. Tedavi kollateral akış, distal perfüsyon için damarın
önemi ve semptomların büyüklüğü gibi birkaç faktöre dayandırılır. Tedavi ligasyonunu,
damar duvarının eksizyonu ve bir yama grefti uygulaması veya rezeksiyon ve bir
interposizyonel greftli veya greftsiz onarımı içerir.14
PİYOJENİK GRANÜLOM
Piyojenik granülomlar, lobüler kapiller hemanjiyom olarak da bilinen, çoğu kez
travma sonucu oluşan benign lezyonlardır.5,6 Frajil, kolayca travmatize olup kolayca kanayan
bir yüzey ile birlikte, hızlı büyüyen soliter, saplı, kırmızı renk piyojenik granülomun genel
özellikleridir.6,14 Eski bir yaralanma hikayesi, yabancı cisim penetrasyonu veya bir sivilceden
çoğu kez söz edilir.14 Genellikle hipertrofik, ciltten kabarık bir kitle mevcuttur.14 Ayrıca
pedikülsüz bir lezyon olarak da görülebilir.14 Küçük lezyonlar gümüş nitrat ile tedavi
edilebilir.6 Daha büyük lezyonlar ve nükseden lezyonlar cerrahi olarak eksize edilmelidirler.6
Tedavide elektrokoter ve lazer de kullanılabilir, ancak en yüksek başarı oranı cerrahi
eksizyonla elde edilir.14
43
VASKÜLER MALFORMASYONLAR
Vasküler malformasyonlar, pediatrik popülasyonda çok daha fazla yaygındırlar ve
hemanjiyomları içerirler. Hemanjiyomlar çoğu kez elin dorsumunda görülür ve ilk 2 yıl içinde
hızla büyürler ve sonra takip eden 3 yılda da involüsyon geçirirler. Çocuklarda
hemanjiyomların % 70’i 7 yaşına kadar involusyona uğrar. Malformasyonlar büyümeye
devam edebilir ve
-kapiller,
-venöz,
-lenfatik
-arteryel olarak alt sınıflara ayrılırlar.6
Yavaş akımlı damarlar, radyografilerde görülebilen ven taşlarını oluştururlar. Tedavi
semptomatik lezyonlar için endike olup, kompressif sargı ve eksizyonu içerir.6
ARTERİOVENÖZ MALFORMASYON
Arteriovenöz malformasyonlar, kan akışının normal veya yüksek rezistanslı kapiller
yataklar yerine, düşük rezistanslı şantlara çevrildiğinde meydana gelirler. Bu şantlar
damarların dilatasyonuna ve kalınlaşmasına yol açar.6 Afferent arterlerde akış, ilave olan
şantlarla tersine döndüğünden, kapiler yatakta iskemiyi daha da ağırlaştırır. İskemik
değişiklikleri kompanse etmek için kollateral dolaşım stimüle olur.6 Vasküler
malformasyonlar kapiller, venöz, arteriyel, lenfatik, arteriovenöz fistül veya bunların
kombinasyonu şeklinde ortaya çıkabilirler.4 Bunlarda hemanjiomların aksine normal endotel
hücre aktivitesi vardır. Belirtiler ve semptomlar genişlemiş venler, iyileşmeyen yaralar,
pulsatil kanama, ağırlaşan ekstremite ve iskemiden dolayı oluşan ağrıyı içerir. Diğer
semptomlar hiperhidrozis, kıllanmada artma ve artan vücut ısısıdır.6
Bunlar çoğunlukla konjenital olup travma, hormonal değişiklikler, enfeksiyon veya
cerrahi müdahaleyle de stimüle olabilirler.6
Arterivenöz malformasyonlar akış hızlarına göre sınıflandırılabilirler.6
a. Yavaş-akışlı: Genellikle ağrısız, komprese edilebilir olup lokalize veya
yaygın olabilir.
b. Hızlı-akışlı: Genellikle ağrılı, palpabl tril mevcut olup, ekstremite
elevasyonu ile basınç azalmaz.
44
Arterivenöz malformasyonlar, diğer iskelet anomalileri ile birlikte olabilirler.6
a. Kllippel-Trenaunay sendromu: Aşırı iskelet büyümesiyle birlikte olan kapiler,
lenfatik ve venöz malformasyonlar.
b. Parkes Weber sendromu: Arterivenöz fistüllerle birlikte olan kapiler, lenfatik ve
venöz malformasyonlar.
c. Proteus sendromu: Makrodaktili, hemihipertrofi, lipomlar, pigmentli nevüsler ve
skolyoz ile birlikte olan kapiller ve venöz malformasyonlar.
d. Maffucci sendromu: Multipl enkondromlarla birlikte lenfatik ve venöz
malformasyonlar.
Tanı klinik, doppler, anjiografi ve MRI anjiografi ile konur. Tedavi semptomlara ya da
hemodinamik duruma bağlıdır.6
Yavaş-Akışlı Arteriovenöz Malformasyon
Kompresyon elbiseleri, trombozdan kaynaklanan ağrıyı önlemek için düşük dozlu
aspirin, embolizasyon, cerrahi eksizyon uygulanabilir. Cerrahi eksizyon endikasyonları
fonksiyonel bozukluğu, ağrıyı, sinir kompresiyonunu ve enfeksiyonu içerir. Fistülün
eksizyonunun başarısızlığı semptomların kötüleşmesine yol açabilir.6
Hızlı-Akışlı Arteriovenöz Malformasyon
Cerrahi eksizyon endikasyonları ağrıyı, steal fenomenlerini, ülserasyon veya gangreni,
kalp yetmezliğini ve kompartman sendromunu içerir. Cerrahi eksizyondan önce embolizasyon
faydalı olabilir.6
LENFANJİOM
Lenfanjiomlar, kan damarı hemanjiomlarının benign lenfatik analoglarıdır. Kapiller
lenfanjiom ve kavernöz lenfanjiom (kistik higroma) olmak üzere iki formu vardır. Bunlar,
içleri endotel hücreleri ile döşeli, içi lenfatik sıvı ile dolu kanallardan oluşurlar. Tümör
sınırları belirsiz ve kapsülsüz olması sebebiyle, çıkarılmasında zorluklarla karşılaşılır.5
45
GLOMUS TÜMÖR
Glomus tümörü, tipik olarak ekstremitelerin distal ucunda, tırnak altında (% 75) ve
parmak ucu pulpasında bulunur.6 Tümörler, glomus cisimciklerinden (Fonksiyonu deri
sirkülasyonunu düzenlemektir.) ve vasküler ve düz kas dokusundan oluşurlar.6,23 Bu tümör,
çok eski zamanlardan beri bilinmesine rağman, ilk olarak 1924 yılında Mason tarafından
glomus tümörü olarak tanımlanmış olup, histolojik detayları ise 1934 yılında Popoff
tarafından tanımlanmıştır.23 Hueston 1961’de glomus tümörlerini soliter ağrılı glomus
tümörleri, multipl ağrılı glomus tümörleri ve multipl ağısız glomus tümörleri olarak 3 gruba
ayırmıştır.47 Bu tümörler soğuğa aşırı duyarlılık, intermittan şiddetli ağrı ve hassasiyet,
dokunma ile ağrılı olan, koyu kırmızı ila mavi renkli nodüller olarak bulunurlar. Tırnakta
çizgilenme yaygındır. Bu tümör distal falanksın erozyonuna neden olabilir. Multipl tümörler
vakaların % 25 kadarında görülür ve eksizyonundan sonra devam eden veya yinelenen ağrı
görülebilir.6
Histopatolojik olarak damar çevresinde topluluklar, yuvalanmalar, kitleler oluşturan
özelleşmiş glomus hücrelerini içeren, bağ doku stroma ile ayrılmış dallanan vasküler
kanallardan oluşur. Hücreler genelde küçük, uniform boyutta, dar stoplazmalı, yuvarlak yada
küboidal hücrelerdir.5 MRI tanıda faydalıdır.6
Tedavi tırnak plağının tam çıkarılması, kapsülüyle lezyonun eksizyonu ve tırnak
yatağının onarımıdır. Eksizyondan sonra sürekli ağrı, gözden kaçan multipl lezyonlar
sebebiyle olabilir. Uygun tedaviyle nüks seyrektir.6
KİSTLER
GANGLİON KİSTİ
Gangliyon kistleri elin en yaygın yumuşak doku tümörleri olup, yaklaşık olarak % 50
ila % 70’ini oluşturur.6,8 El ve el bileğinin gangliyon kistleri, yirmi ila kırk yaşları arasında
sıklıkla meydana gelirler, ama hem pediatrik popülasyonda hem de yaşlı popülasyonda
görülebilirler.8,16 Kadınlar erkeklerden daha sık etkilenirler (3:1 oranıyla kadınlarda daha
sık).8,16 Ganglion kisti, çoğu kez eşlik eden kozmetik deformite, ağrı ve zayıflıkla birlikte
yavaş büyüyen bir kitle olarak görülür.6 Çoğu hasta, kistin kozmetik görünüşünden dolayı ya
da malign büyüme olasılığı ile ilgili kaygıdan dolayı, bir hekime müracaat eder.16 Gangliyon
46
kistleri, el ve el bileğinin herhangi bir yerinde meydana gelebilirler, ama genellikle eklemlere
veya tendonlara bitişiktirler. 6,16 Bir çok hasta, kitlenin aktivite ve inaktivite periyotlarından
sonra, büyüklüğünde artma veya azalma olduğunu belirtir.6,16 Bir travma hikayesi nadiren
vardır (% 10).6,8 Ganglion kistleri rüptüre olabilirler veya spontan olarak kaybolabilirler.16
Hastaların az bir kısmı, lezyon ağrılı olduğundan dolayı başvurur.16 Gangliyon kistlerinin
çoğunluğu el bileğinde meydana gelir.16 Dorsal el bileği gangliyon kistleri, bütün
gangliyonların % 60 ila % 70’ini oluştururlar; volar el bileği gangliyonları, bildirilen kistlerin
yaklaşık olarak % 18 ila % 20’ini oluştururlar.6,8,16 Ayrıca gangliyonlar, proksimal
interfalengeal (PIP) eklem etrafında, ekstensor tendonlar çevresinde, ikinci ve üçüncü
karpometakarpal eklemler üzerinde (carpal boss), karpal tünel içinde ve Guyon kanalı içinde
bulunabilirler.6,8 Karpal tünel ve Guyon kanalı içindeki gangliyonlar, sinir kompresyon
sendromlarının etyolojisinde rol alırlar.6,8 Ayrıca ganglionlar el kemiklerinde de görülebilirler.
Gangliyon kistleri çoğunlukla tendon kılıflarından kaynaklanırlar (volar retinaküler
kistler) veya dejeneratif artrit ile birliktedirler (müköz kistler). Gangliyon kistleri soliter bir
kist olarak meydana gelebilirler, ama çoğu kez multilobüllüdürler. Tipik kist, altındaki bir
eklem veya tendon kılıfına bir trakt ile bağlanan bir kist kesesinden oluşur. Bazı kistler,
tendon kılıfına veya eklem ligamentöz yapılarına doğrudan yapışabilirler. Kabaca kistler
düzgün yapılı, beyaz ve yarı saydamdırlar.16
Mikroskopik değerlendirme, kist kapsülü nispeten asellüler kollajen liflerin çok yönlü
diziliminin olduğu fibröz bir duvardan oluşur ve iç yüzeyin hücre astarı yoktur.6,16 Bir kaç
fibroblast ve mezenşimal hücre, kollajen lifleri arasında bulunabilir.16 Kistin içeriği
glukozamin, hiyalüronik asit, albümin ve globülin içeren koyu müsinöz sıvıdan oluşur.6,16
Gangliyon kistleri gerçek kistler olarak düşünülmezler, çünkü sinovyal dokuda veya
adventisyal bursada görülen, sellüler epitelial bir astardan yoksundurlar.16
Gangliyon kistlerinin nedenlerini açıklamak için birçok teori ortaya atılmasına
rağmen, patogenez belirsizdir. 6,16 İlk başta bu kistlerin, sinovyal bir fıtıklaşma sonucu olarak
meydana geldiğine inanılırdı, fakat bir sellüler sinovyal astardan yoksun oluşu, bu teoriyi
daha az inanılır yaptı.16 Son zamanlara kadar geniş ölçüde kabul edilen başka bir teoride,
gangliyonların mukoid dejenerasyonun sonucunda meydana geldiğine inanılırdı.16
Gangliyon kisti, dikkatli hikaye ve fiziksel muayene ile tanılanabilir. Radyografilere,
yalnızca alttaki kemik yapı ile ilgili bir anormallik klinik şüphesi varsa ihtiyaç duyulur.16
47
Radyogramlarda normal skeletal bulgular yaygın olmalarına rağmen, bitişik eklemlerde
osteoartritik değişiklikler olabilir. Klinik şüphe varsa, MRI veya ultrasonografi gizli bir
gangliyonun tanısında kullanılabilir. Maligniteye dönüşüm rapor edilmemiştir.6
Konservatif tedavi ile gangliyonların çoğunun kendiliğinden iyileştiği, özellikle
çocuklarda, görülmektedir. Sıvının iğne aspirasyonu ile alınması hem tanı koydurucu olup
hem de ağrıdan kurtulmayı sağlayabilir, fakat nüks sıktır. Cerrahi eksizyon, persiste
semptomatik olan hastalarda tedavi seçeneğidir. Kistin ve sapının rezeksiyonu çoğu kez
sağaltıcıdır. En yaygın komplikasyon, çoğu kez sapın yetersiz çıkarılması ile ilgili olan
nükstür. Cerrahi eksizyondan sonra genel nüks oranları yaklaşık olarak % 5 ila % 10’dur.
Volar el bileği kistleri, dorsal kistlerden daha yüksek bir nüks oranına sahiptirler. Diğer
ameliyat sonrası problemler, eklem sertliği ve sinir yaralanmalarını içerir.6
Dorsal El Bileği Gangliyonları
Dorsal el bileği gangliyonu, bütün el ve el bileği gangliyonlarının yaklaşık % 60-
70’ini oluşturan en yaygın gangliyon kistidir.6,8 Dorsal el bileği gangliyonları, tipik olarak
skafolunat ligaman bölgesinde üçüncü ve dördüncü ekstensör kompartmanlar arasındaki
aralıkta, el bileğinin dorsal radyal kısmı üzerinde yumuşak doku kitleleri olarak görülürler.16
Hastalar, çoğu kez kitlenin boyutunun değiştiğinden söz ederler ve kist büyük olduğu zaman,
özellikle el bileğinin dorsifleksiyonu sırasında direnç, rahatsızlık bildirebilirler.16 Ayrıca
hastalar, dinlenmede meydana gelen müphem bir ağrı rahatsızlığını dile getirebilirler ve bu
rahatsızlık, posterior interosseöz sinirin lokalize iritasyonuna sekonder olabilir. Klinik olarak
kitle, çoğu kez 1 ila 2 cm büyüklüğünde, yumuşak, hafif hareketli ve yarı saydamdır. Kistin
çoğu kez palpasyonunda hassasiyet yoktur. Dorsal el bileği gangliyon kistleri için ayırıcı tanı
dev hücreli tendon kılıfı tümörünü, lipomu, gerçek sinovyal bir kisti, ekstensör tendonların
tenosinovitini veya ekstensör digitorum brevis manus gibi anormal kasları içerir.16
Tedavi gerektiren hastalarda operatif olmayan tedavi, destekleyici atelleme, nonsteroid
antiinflamatuvar ilaçlar ve enjeksiyonlu veya enjeksiyonsuz aspirasyonu içerir. Destekleyici
splintler ve anti-inflamatuvar ajanların kulanımı, genellikle semptomların hafiflemesi için
uygulanır ve immobilizasyon kistin küçülmesine neden olabilir. Sonuçlar aspirasyonla
değişir.16 İyileşme % 15’ten % 89’a kadar değişkendir. Aspirasyondan sonra atellemenin
48
faydası kanıtlanmamıştır. Aspirasyonu takiben sklerozan ajanların kullanımı, artiküler
kıkırdağın yaralanması ile sonuçlanabilir ve tavsiye edilmez.16
Operatif olmayan tedavisi başarısız veya semptomatik kalan hastalarda kistin cerrahi
eksizyonu yapılabilir. Kistin cerrahi eksizyonu, turnike kontrolü altında bir ameliyathanede
yapılmalıdır. El ve elbileği dorsumundaki kist üzerinde transvers bir cilt insizyonu yapılır. Bir
şüphe durumunda operasyon öncesi kistin orijinini saptamada, MRI faydalı olabilir.
Disseksiyonda tendon, sinir ve damarların korunması için dikkatli olunmalı ve loop büyütme
kullanılmalıdır. Dorsal el bileği gangliyon kistlerinin çoğunluğu dorsal skafolunat ligamandan
kaynaklanır. Kist, tipik olarak üçüncü ve dördüncü ekstansör kompartımanlar arasındaki
aralıkta bulunur ve dikkatli bir disseksiyonla kist boyununa ulaşılır, kist tanjansiyel bir
insizyonla tabandan eksize edilir ve tercihen bipolar koter ile kistin orijini koterize edilir. Bazı
yazarlar, orijin alanından dokunun küçük bir kısmını eksize etmeyi önerirler. Kistin
eksizyonundan sonra yara iyice yıkanır ve kapsüler dokuların onarımı, postoperatif el bileği
sertliği riski nedeniyle, açık bırakılır. Yaraya analjezi için lokal anestezik enjekte edilir ve
turnike açılıp kanama kontrolü yapılır. Yara kapama emilmeyen sütür kullanılarak
tamamlanır. El bileği, 1 hafta süreyle bir atelle inmobilize edilir ve ondan sonra atel ve
sütürler alınır ve el bileği hareketleri başlatılır. Cerrahiyi takiben kist nüksünün % 4’ten %
40’a kadar değiştiği bildirilmiştir.16
Cerrahi komplikasyonlar enfeksiyon, sinir veya damar yaralanması ve el bileği
sertliğini içerir.16 Geleneksel cerrahi teknikler, kist kesesinin ve pedikülünün eksizyonunu
içerir.6,8,16 Dorsal skafolunat ligaman bölgesi boyunca, sadece orijininde, sapın rezeksiyonunu
içeren artroskopik teknikler son zamanlarda tanımlanmıştır.16 Eğer artroskopik olarak tedavi
edilirse, dorsal el bileği kapsülünün 1 cm’lik bölümü, nüksü önlemek için rezeke edilmelidir.6
Birkaç yazar, açık tekniklere eşit cerrahi başarı oranlarını bildirmişlerdir.16
Gizli El Bileği Ganglionu
Gizli dorsal gangliyonlar, açıkça hissedilir bir kitle olmaksızın, dorsal el bileği ağrısı
ile semtomatik olabilirler.6,8 Boyut olarak sadece birkaç milimetrelik ganglion kistleri, kronik
el bileği ağrısının nedeni olabilirler.16 Gizli dorsal el bileği ganglion kistinden kaynaklanan
ağrı ile görülen hastalar, kullanım ile alevlenebilen, el bileğindeki müphem bir ağrı veya
rahatsızlıktan genellikle şikayet ederler.16 Hastalar, hem proksimale yayılan ağrıdan hem de
49
kavrama zayıflığından şikayet edebilirler.16 Gizli el bileği gangliyonlarıyla ilişkili olan bu
rahatsızlığın, posterior interosseöz sinir dallarının lokalize iritasyonunun bir sonucu olarak
meydana geldiğine inanılır.6,8,16 Dorsal skafolunat ligaman bölgesinde palpasyonda
hassasiyet, hastanın semptomlarının olası bir kaynağı olarak, gizli bir dorsal el bileği
gangliyonu şüphesini artırmalıdır.16 Yeterli şüphe mevcutsa ultrasonografi, BT veya MRI
kullanmak, gizli gangliyon kistini saptamada yardımcı olabilir.6,8,16
Kistin cerrahi eksizyonu çoğu kez iyileştiricidir.16
Volar El Bileği Gangliyonları
Bu kitleler, el bileği ve el gangliyonlarının yaklaşık % 18-20’sini oluştururlar.6,8
Bunlar, en çok radiokarpal eklem kapsülü olmak üzere skafotrapezial veya pisotriquetral
eklemlerin kapsülünden meydana gelirler.6 Volar el bileği ganglionları veya anterior el bileği
gangliyonları, el bileği fleksiyon çizgisi proksimalinde fleksor karpi radialis tendon kılıfı ve
birinci ekstensor kompartımanı arasındaki aralıkta meydana gelme eğilimindedir. Kistlerin,
tipik olarak 1 ila 2 cm boyutta olduğu görülür, ama cerrahi diseksiyon sırasında önemli
derecede daha büyük olabilirler. Hastalar, volar el bileği gangliyonlarında kitleye vurulduğu
zaman, çoğu kez rahatsızlıktan söz ederler. Bu, el bileğinin anteriorunda kistin yerinin
tespitinde nadir bir durum değildir.16
Klinik olarak bu lezyonlar sıkıştırılabilir, hafif hareketli ve ağrısız olup,
transluminedirler. Bu lezyonlar pulsatil değildirler, ama lezyon yanında palpe edilebilir radyal
arter ile çoğu kez yakındırlar. Skafolunat interosseöz membranın dorsal sınırında, çok spesifik
bir yerden tipik olarak meydana gelen dorsal el bileği gangliyonlarından farklı olarak volar el
bileği gangliyonları, çeşitli yerlerden meydana gelebilirler. Anterior el bileği gangliyonlarının
yaklaşık olarak üçte ikisi, radiokarpal eklemden kaynaklanır ve üçte biri, skafotrapezial eklem
ve fleksör karpi radialis kılıfından meydana gelir. Anterior el bileği ganglion kistlerinin
değişen orijinleri, cerrahi sırasında kist boynunun tespiti ve nüksü önlemek için orijinine
kadar izlenerek çıkarılması önemlidir. Ayırıcı tanı, anomalik kaslar bu bölgede nadir olmasına
rağmen, dorsal el bileği gangliyonlarınki ile benzerdir. El bileğinin volar radyal kısmı için
penetran bir travma hikayesi, radyal arter psödoanevrizma şüphesini artırmalıdır. Oskültasyon
ve Doppler ultrason, bu lezyonlar arasında ayırım yapmaya yardımcı olabilir. Anterior el
bileğinden meydana gelen gangliyonlar, hem medyan hem de ulnar sinir paralizilerine neden
50
olabilirler. Anterior el bileği gangliyonları, karpal tünel içine uzanabileceğinden dolayı,
unilateral karpal tünel sendromunun potansiyel bir nedeni olarak düşünülmelidirler. Aynı
şekilde guyon kanalını da daraltarak ulnar sinir kompresyon semptomlarına yol açabilirler.
Ulnokarpal eklemin ulnar kısmından kaynaklanan gangliyonlar, dorsal ulnar duyu sinirini
sıkıştırıp izole dorsal ulnar duyu sinir semptomları neden olabilirler. Yeterli klinik şüphe
mevcutsa, ultrasonografi, BT veya MRI karpal tünel ve guyon kanalı içinde bir gangliyonu
veya diğer yer işgal eden lezyonları ekarte etmek için yararlı olabilir.16
Volar el bileği gangliyonlarının aspirasyon veya enjeksiyonu, arter ve sinir
komşuluklarından dolayı dikkatlice yapılmalıdır. Anterior el bileği gangliyonlarının
aspirasyonunu takiben nüks oldukça yüksektir. Anterior el bileği gangliyonlarının cerrahi
tedavisi, turnike kontrolü altında ameliyathanede yapılmalıdır. Sinir ve arterlere zarar
vermemek için disseksiyon loop büyültmesi altında yapılır. Bazı yazarlar, medyan sinirin
palmar kutanöz dalı için % 20’lik bir yaralanma oranını içeren yüksek bir nüks ve
komplikasyon oranını bildirmelerine rağmen, doğru teknikle nüks oranları, dorsal el bileği
gangliyon eksizyonu ile olanlarla benzerdir.16
Volar Retinaküler Kistler
Palmar dijital ganglialar veya volar retinaküler kistler, tipik olarak A1 ve A2 pulley
bölgesindeki palmar parmak kılıfından meydana gelirler.6,8,16 Bu kistler, tek başına veya
kontrakte fleksor tenosinovit ile birlikte görülebilirler.16 Bu lezyonlar, metakarpofalangeal
ekleminin fleksiyon çizgisinin palmar yüzünde küçük ağrılı kitleler olarak görülürler.6
Başlangıçta bir sinovyal fıtıklaşma gösterdiğine inanılan kistler, histolojik olarak diğer
gangliyonlardan ayırt edilemezler. Palmar parmak gangliyonlarının en sık otuzlu yaşlarda ve
orta parmakta meydana geldiği görülür. Hastalar, tipik olarak metakarpofalengeal fleksiyon
çizgisi bölgesinde, palmardaki sert bir kitle ile görülürler. Kist lokalizasyonundan dolayı
hastalar, çoğu kez güçlü kavramayı gerektiren aktiviteler esnasında rahatsızlık bildirirler.
Klinik olarak kistler 3 ila 7 mm büyüklükte, “bezelye benzeri”, sert ve az mobildirler. Onlar,
tipik olarak parmağın aktif veya pasif hareketi sırasında, fleksör tendonla birlikte hareket eden
intratendinöz gangliyonlardan ayırt edilebilirler. Nöropatik semptomlar, volar retinaküler kist
parmak sinirini sıkıştırır veya irrite ederse meydana gelebilir.16
51
Ayırıcı tanı dev hücreli tendon kılıfı tümörünü, epidermoid inklüzyon kistini, yabancı
cisim granülomunu, fibromu, lipomu ve nörilemmomayı içerir.8,16 Lezyon asemptomatikse ve
kısa bir hikaye veriyorsa takip uygundur.16 Aspirasyon veya enjeksiyon, genellikle hem
tanısal hem de iyileştiricidir.16 Ponksiyon, vakaların % 70’inde yeterli olup, % 60’ı
kendiliğinden iyileşecektir.6 Tedavi gerektiren hastalar için kiste, dikkatli bir şekilde % 1
lidocaine ve Methylprednisolone ile enjeksiyon yapılır. Hasta enjeksiyon istemediği veya
tekrarlanan enjeksiyonlara cevap vermediği takdirde, kistin cerrahi eksizyonu yapılabilir. Kist
loop büyültme kullanılarak, küçük bir insizyonla genellikle eksize edilebilir. Cerrahi prosedür,
turnike kontrollü lokal anestezi altında yapılabilir ve genellikle tendon kılıfının küçük bir
kısmı kist ile beraber eksize edilir. Cerrahiden sonra kistin nüksü nadirdir ve yaralanmayı
önlemek için cerrahi sırasında parmağın nörovasküler yapılarına zarar verilmemesi için
dikkatli olunmalıdır.16
MÜKÖZ KİST
Müköz kistler, tipik olarak distal interfalengeal ekleminin dorsal yüzünde
bulunurlar.6,8 Bunlar, çoğu kez eklemdeki dejeneratif değişikliklerle ilgilidirler.6
Dejeneratif müköz kistler, çoğunlukla yaşlılarda dorsal distal interfalengeal eklem
bölgesinde meydana gelirler ve sıklıkla 2. ve 3. parmaklarda bulunurlar. Genellikle kistler,
çoğu kez eponişyal dokular içine uzanan, distal interfalangeal eklem bölgesindeki orta çizgiye
lateral, yavaş büyüyen bir kitle olarak görülürler. Hastalar, alttaki dejeneratif artrite sekonder
olan rahatsızlıktan şikayetçidirler. Kist, germinatif tırnak matriksinde baskıya neden olabilir
ve bu, tırnak plağı deformitesine neden olabilir. Bazen tırnak plağı deformitesi kistten
öncelikli hal alır. Kistler, çoğu kez yarı saydamdırlar ve üzerinde bulunan deriyi inceltip,
rüptür ile sonuçlanabilirler. Bu durumda hastalar, kistten sızan şeffaf müköz bir sıvı varlığını
belirtirler. Kist histolojik olarak diğer gangliyonlarla benzerdir. Radyografiler, çoğu kez distal
interfalengeal eklemdeki dejeneratif artriti gösterecektir. Kist asemptomatikse gözlem
yapılabilir. Kist açıksa ve akıyorsa kist sapı, distal interfalengeal eklemi ile iştirakli
olmasından dolayı, enfekte olabilir ve buna sekonder distal interfalengeal eklem septik artriti
meydana gelebilir.16
Tedavi seçenekleri aspirasyon ve eksizyondur.6,8 Eksizyon yapıldığında, tırnak
matriksi ve ekstensor tendonunu yaralamamak için dikkatli olunmalıdır. Nüksü önlemek için
birlikte bulunan osteofitlerin çıkarılmaları gerekir. Eklemdeki dejeneratif değişiklikler
52
şiddetliyse, distal interfalengeal eklem artrodezinin düşünülmesi gerekir.6 Cerrahi tedavi,
genellikle en yüksek başarı oranını taşır ve düşük komplikasyon oranıyla güvenlice
yapılabilir.16 Müköz kist eksizyonunu takip eden cerrahi komplikasyonlar ekstensor lag,
eklem sertliği, enfeksiyon ve/veya distal interfalengeal eklem püyartrozu, tırnak plağı
deformitesi ve distal interfalengeal ekleminin radyal veya ulnar deviasyonunu içerir. Cerrahi
tedavi, ameliyathane koşullarında blok anestezisi ile parmak turnikesi kullanılak, dorsalde
planlanan Brunner tipi insizyon veya kist üzerinde bulunan incelmiş deriyi içeren eliptik bir
insizyon ile yapılır. Bu kistler, tipik olarak santral ekstensor tendon ile kollateral ligaman
arasındaki aralıkta meydana gelirler ve insizyon kiste çok bitişik olacak şekilde
planlanmalıdır. Disseksiyon, loop kullanılarak yapılır ve kist dikkatli bir şekilde serbest
disseke edilir ve genellikle santral ekstensor tendon ile kollateral ligaman arasındaki aralıkta
meydana gelen pedikülüne kadar izlenir. Alttaki osteofitler ve hipertrofik sinovyal doku,
nüksü önlemek için bir rongeur yardımıyla kürete edilir. Yara kapamasından önce turnike
açılır ve yeterli hemostaz bipolar koter ile yapılır. Yapılan iyi hemostaz hematom oluşum
riskini azaltacak, bu da dolayısıyla enfeksiyon ve postoperatif yara komplikasyon riskini
azaltacaktır. Ayrıca cerrahi sonrası tırnak plağı deformitesi riskini azaltmak için, germinatif
matriks yaralanmadan korunmalıdır. Genellikle kistin tam eksizyonu ile birlikte, preoperatif
tırnak plağı deformitesi düzelecektir. Ayrıca ektensor tendonu ve kollateral ligamanı dikkatli
bir şekilde korumak, postoperatif ekstensor lagı ve distal interfalengeal eklem zaafiyeti riskini
azaltabilir. Önemli bir deri defekti olursa, rotasyonal veya romboid flepler, kapama sağlamak
için yararlı olabilir. Cerrahi detaylara dikkat ile sonuçlar memnun edici olabilir ve düşük bir
nüks oranını içerir. Kistin tedavisi aspirasyon ile de yapılabilir, fakat tekrarlanan aspirasyon
enfeksiyon riskini arttırır. Kist ağrılı, açık veya akıyorsa cerrahi eksizyon şarttır.16
KARPAL METAKARPAL BOSS İLE BİRLİKTE OLAN GANGLİYONLAR
Ganglion kistleri, çoğu kez birinci ve ikinci karpometakarpal eklemler bölgesinde elin
dorsalinden meydana gelebilirler ve çoğu kez bir karpometakarpal eklem bossu ile
birliktedirler. Hastalar, ekstensor tendonların ağrılı sublüksasyonunu içeren kist bölgesinde
ağrı çekebilirler. Semptomatik olan hastalarda, lokal anestezikli aspirasyon veya steroid
enjeksiyonu iyileştirici olabilir. Semptomatik bir kist operatif olmayan tedaviye yanıt
vermezse, cerrahi tedavi yapılabilir. Genellikle hasta semptomlarının çoğu, gangliyonun bir
sonucu olarak meydana gelme eğilimindedir ve tek başına gangliyonun lokal eksizyonu
semptomların rezolüsyonu ile sonuçlanacaktır. Bazen hastada semptomların kaynağı olduğuna
53
inanılan, oldukça çıkıntılı bir karpometakarpal boss varsa, bunun eksizyonu da yapılmalıdır.
Ekstensor karpi radialis brevis ve longus insersiyonlarının kesilmesini önlemek için dikkatli
olunmalıdır.16
EPİDERMAL İNKLÜZYON KİSTİ
Epidermal inklüzyon kistleri, eldeki üçüncü en yaygın tümör tipidir.16 Epidermal
inklüzyon kistleri, muhtemelen travma sebebiyle epitel hücrelerin implantasyonuyla meydana
gelen, yavaş büyüyen, ağrısız lezyonlardır. 6,8,16 Bunlar, genellikle yumuşak dokular veya
kemik içinde parmakların distalinde, ağrısız kitle şeklinde görülürler.6,8,39 Epidermal
inklüzyon kistleri, el ile çalışan işçilerde sıklıkla rastlanan bir tümör grubudur. Çok nadiren
multipl inklüzyon kisti görülebilir, ilk kez yayınlayan Howard’dır.26 Hücreler, epitelyal
hücreler ile birlikte iç yüzeyi kaplayan ve keratin ile doldurulan bir kist meydana getirerek
yavaşça büyürler.16 Ağrılı ve eritemli olanlar da bildirilmiştir.8 Lezyonlar travmatik olayı
takiben, aylar ila yıllar arası bir periyot için gözle görülebilir hale gelirler.16 Bu lezyonlar, en
sık 30 ila 40’lı yaşlarda ve erkeklerde olmak üzere, parmak distallerinde meydana gelirler.8
Distal falanksın en yaygın lezyonu olan bu lezyonlar yavaş büyüme eğilimindedirler ve
genellikle iyi sınırlanmış, sert ve hafif mobildirler.16 Lezyonlar translüminasyon ile
görülemezler ve çoğu kez derinin hemen altında lokalizedirler veya üzerinde bulunan deriye
yapışık olabilirler.16 Bazen kemik dokuda litik lezyonlar oluşturabilirler. Kortikal
destrüksiyon ve osteolitik natür, bir malign veya enfeksiyöz olayı taklit edebilir ve hatalı
müdahalelere sebep olabilir.16 İntralezyonal küretaj veya marjinal rezeksiyon yeterli
tedavidir.6 İyice çıkarılmadığında nüks sıktır. Marjinal eksizyondan sonra nüks
düşüktür.16Malign transformasyon bildirilmemiştir.16
EL VE ÜST EKSTREMİTE SİNİR TÜMÖRLERİ
Periferik sinir tümörleri, genellikle sinir kılıfının sellüler elemanlarından meydana
gelirler ve onlara benzerler. Malign tümörler daha hızlı ve daha ağrılı büyüme
eğilimindeyken, benign sinir tümörleri tipik olarak yavaş yavaş ve az semtomla büyürler.18
Nöral disfonksiyon her iki vakada da görülür. Sinir tümörleri, yetişkinlerde üst ekstremite
tümörlerinin sadece % 5’ini ve çocuklarda % 2’sini oluştururlar. Fonksiyonun irreverzibl
kaybı ile sonuçlanan uygunsuz cerrahi feci olabilir.18
54
Üst ekstremite yumuşak doku kitlelerinin değerlendirmesi BT ve MRI içerir.
Çevredeki anatomiyi ortaya koymada ve cerrahi yaklaşımı planlamada faydalı olmalarına
rağmen, iki teknikten hiçbiri, güvenilir bir şekilde sinir orijinli tümörleri diğer
neoplazmalardan ayırt edemez. Büyük bir sinir etrafında tümörün nadir lokalizasyonu,
periferal sinir tümörünü akla getirir . Bu görüntüleme teknikleri tümör boyutunu, bitişik
dokular içine invazyonu ve tümör nekrozu gibi malign bir neoplazmın özelliklerini göstermek
için faydalıdır.18
Herhangi bir üst ekstremite kitlesi olan hastaya yaklaşımda, periferik sinir tümörü
olasılığı da göz önünde tutulmalıdır. Bütün hastalar, postoperatif ağrı ve sinir fonksiyonunun
olası kaybı ile ilgili uyarılmalıdır. Malignite şüphesi olduğu zaman bir insizyonal biyopsi,
histolojik tanı doğrulanana kadar geciken nihai tedavi ile birlikte uygundur.18
SCHWANNOMA
(Nörilemmoma)
Nörilemmoma olarak da bilinen schwannoma, schwann hücresinden kaynaklanan
benign periferal sinir kılıfı tümörüdür.18 Periferal sinirin en yaygın soliter tümörüdür.6,18
Schwannomun malign dejenerasyonu son derece nadirdir.18 Seyrek malign transformasyon
raporları vardır.8 Çocukluk dönemi vakaları bildirilmiş olmasına rağmen, sıklıkla 4,5 ve 6.
dekatlarda görülür.8,18 Nörofibromatoz tip 1’li hastalarda, büyük periferik sinirleri tutan
multipl schwannomalar görülebilir.18 Multipl schwannomalar nörofibromatozis tip 2 ile
birliktedirler.6 Multipl tümörler, bazen nörofibromatozu olmayan hastalarda da
görülebilirler.18
Schwannomalar, tipik olarak benign, ağrısız, yavaş büyüyen, izole, sert, yuvarlak,
yumuşak doku tümörleridir.6,8,18 Rahatsızlık hissi ve paresteziler oluşturabilirler.18 Hastalar,
çoğunlukla ağrısız bir kitleyle veya periferik sinir semptomları ile müracaat ederler.6,8 Üst
ekstremitedeki fleksör yüzey, volar önkol ve palmardaki büyük sinirlerin varlığından dolayı,
en yaygın yerdir.18 En sık median sinirde olmak üzere dijital sinirlerde de bulunurlar.6 Çoğu
schwannomalar çap olarak 2. 5 cm’den küçük olmasına rağmen, anatomik yerine bağlı olarak
değişken büyüklükte olabilirler.18 Sinirde iyice sınırlanmış bir kitle oluştururlar. Bu tümörler,
ekstremitenin longitudinal ekseninde ve bir periferik sinir hattında sıklıkla bulunabilirler.18
Bazı vakalarda belli bir sinir ilişkisi yoktur.18 Lezyonun palpasyonu veya kompresiyonu,
sinirin dağılım bölgesine yayılan ağrı veya elektriklenme oluşturabilir. Lezyon, çoğu kez
55
transvers eksende hareketli olup longitudinal eksende hareketsizdir. Gangliyonla benzer bir
kıvama sahip olduğundan karıştırılabilir.8
Nörilemmoma, cerrahi ekspolorasyonda diğer sinir tümörlerinden kolayca ayırt edilir,
çünkü tipik olarak çevredeki sinirden serbest veya enükleasyonla kolaylıkla disseke
edilebilir.8 Tümörün iyi kapsüllü olması, sinir fasiküllerinin lezyon içine girmesini engeller.18
Perikapsüler doku sinir liflerini içerebilir, fakat aksonlar lezyonun kendi içinde bulunmazlar.18
Makroskopik muayenede kesilen tümör yüzeyinde homojen, sert, halka oluşturan sarı-gri
veya gri-beyaz çizgilerden ve bazen de kistik ve kanama alanları içeren bir model sergiler.18
Mikroskopik olarak Antoni A alanları (büyük oval çekirdekli iğsi hücrelerin yoğun
demetler yaptığı alanlar) ile Antoni B alanlarından (ekstrasellüler miksoid maddenin büyük
bölümünü oluşturduğu ve hücresel olarak daha fakir, sınırları iyice belli olan alanlar)
oluşur.5,18 Hücrelerin yoğun olduğu bölgelerde, nükleuslar yan yana dizilip polisat dizilim
göstermelerine verokay cisimcikleri denir.5 Tümör hücreleri S-100 proteinine diffüz bir
biçimde reaktiftirler ve Leu-7’ye oldukça az reaktifdirler.18 Kromozom 22 üzerine yerleşen,
schwannomin diye adlandırılan bir gendeki mutasyonlar, sporadik schwannomaların %
50’sinde bulunabilirler.18
Radyografiler bir kemiğin yüzeyinde mevcutsa, yüzey erozyonunu ve taraklanmayı
gösterebilirler ve MRI, T1 ağırlıklıklıda azalan sinyali ve T2-ağırlıklı serilerde artan sinyali
gösterir.6 MRI tanıda yararlıdır, ama nörilemmomayı nörofibrom veya malign periferal sinir
kılıfı tümöründen ayırt etmek mümkün olamaz .8
Operatif tedavi, semptomatik tümörlerde veya bir potansiyel malignansi kaygısının
olduğu vakalarda gerekebilir.18 Cerrahi, tümör enükleasyonu veya sağlam sinir fasiküllerinin
korunduğu, intranöral disseksiyonlu bir eksizyonu içerir.18 Semptomatik değilse mikrocerrahi
ile sinirden dikkatli enükleasyon, sinir için kalıcı herhangi bir zarar olmaksızın mümkündür.6,8
Bir çok schwannoma sinirden uzak olarak meydana geldiğinde, bunlar alttaki sinir
fasiküllerine zarar verilmeden kolayca çıkarılabilirler.18 Tümör kapsüllü değilse veya
bitişikteki yumuşak dokuya yapışıksa insizyonal biyopsi yapılmalıdır ve nihai cerrahi,
patolojik inceleme sonucuna kadar geciktirilmelidir.18 Eksizyonu takiben geçici paresteziler
oluşabilir, fakat kalıcı nörolojik zarar veya tümör nüksü nadirdir.6,8,18
56
NÖROFİBROM
Schwann hücre orijinli hücreleri içeren ikinci benign periferal sinir kılıfı tümörü,
nörofibromdur.18 Nörofibrom sinir liflerinden kaynaklanan Schwann hücreleri, perinöryal
hücreler ve fibroblastları içeren benign bir tümördür.6 Nörofibromların lokalize, dermal ve
pleksiform tipleri vardır. Üst ekstremitede vakalarının % 85’ini oluşturan soliter lokalize tip,
en sık görülendir. Klinik semptomlar ve belirtiler, patolojik özellikleri ve uygulanan cerrahi
teknikleri farklı olmasına rağmen, schwannomalardan ayırt edilemezler.18
Multipl nörofibromalar nörofibromatoz tip 1 (von Recklinghausen hastalığı, NF-1) ile
ilişkili olmalarına rağmen, soliter lezyonlar sıktır.6,8 Nörofibromatozda dermal ve pleksiform
nörofibromlar yaygındır. Dermal nörofibromlar derideki küçük sinirlerden kaynaklanırlar ve
plak benzeri şişkinliği, dermis ve subkutanöz dokuyu infiltre ederek oluştururlar. Pleksiform
nörofibromlar, kalınlaşmış torsiyone dokuda küçük ve büyük sinirlerin seyri boyunca palpe
edilebilir kitlelerini oluştururlar. Bir ekstremitede lokal elefantiyasiz veya elin lokal
gigantismi meydana gelebilir.18
Lokalize veya pleksiform nörofibromun cerrahi eksplorasyonu, lezyon içindeki sinir
fasiküllerinin karakteristik bir inkorporasyonunu gösterir. Eksantrik ve küresel şekilli
schwannomadan farklı olarak nörofibrom, genellikle bir fusiform şeklinde siniri genişleterek,
santral olarak lokalize olur. Lokalize nörofibromlar, schwannomalar kadar iyi kapsüllü
olmamakla birlikte, genellikle bitişik yumuşak dokulara yapışık değildirler. Kitle palpabl
yoğunlukta olup kesit yüzeyinde gri ile açık kahverengi (sarımsı kahverengi) arasıdır ve
görülebilir nekrozu yoktur.18 Semptomlar ve klinik bulgular nörilemmomalarda görülenlerle
benzerdir.8
Lokalize nörofibromun mikroskopisi schwann hücreleri, perinöryal hücreler ve
değişen derecelerde fibroblastlara benzeyen iğ şekilli hücrelerin ağ gibi dizilen kümelerinden
oluşur. Nöroflamentlerin immünohistokimyasal boyanması ile işaretlenen sinir lifleri,
nörofibromu schwannomadan ayırmaya yardım ederek, tümör kitlesi boyunca arborize
olurlar. Pleksiform nörofibromlar, kesitlerinin çeşitli düzeylerinde torsiyone sinir dalları
nodülleri ile birlikte daha fazla genişleyen ektrasellüler bir matrikse sahiptirler. Genel olarak
nörofibromlar schwannoma hücre popülasyonu ile karşılaştırıldığında, S-100 ve Leu-7
antijenleri ile kötü bir şekilde boyanırlar. Pleksiform nörofibromlar, NF-1’deki kalıtsal,
genetik mutasyonla tutarlı olan kromozom 17’deki mutasyonları gösterirler.18
57
Bir nörofibromun malign dejenerasyonu, NF-1 olmadığında nadirdir, tersine NF-1’de
hemen hemen yalnız görülen pleksiform nörofibromlar, yüksek malignite riskine sahiptirler.
Bunlarda büyüklüğü aniden değişen, ağrılı olan veya nörolojik bir zararla birlikte olan bir
kitleye, malign dejenerasyonu ekarte etmek için biyopsi yapılmalıdır. İntraoperatif olarak
kontürde düzensiz veya bitişikteki doku içine invaze olan tümörler, malignansi şüphesini
artırmalıdır. Tanıya, insizyonal biyopsi yapılarak tümörün kesin eksizyonundan önce
varılmalıdır.18
Nörofibromatozlu hastalarda nörofibromların cerrahi tedavisi, büyüyen veya progresif
semptomları olan lezyonlar için saklanmalıdır.8 Büyük nörofibromlarda veya artan büyüme,
malign transformasyon şüphesini uyandırmalı ve lezyona multipl biyopsiler yapılarak
malignite ekarte edilmelidir.6 Bir nörofibromun çıkarılması, tümörün sinirle çok yakın olan
ilişkisinden dolayı zordur.6,18 Nörofibromun sinir fasikülleri ile iç içe geçmesi sebebiyle,
cerrahi eksizyon semptomlarda bir artışa neden olabilir.18 Geleneksel olarak bir nörofibromun
tam eksizyonu, giren ve çıkan fasiküllerle birlikte rezeksiyonunu gerektirir.8,18 Bu tümörlere
cerrahi girişim sonrası sinirde defisit muhtemeldir.6 Özellikle nörofibromatozu olan hastalarda
plexiform nörofibromların cerrahi tedavisini takiben, motor ve duyusal sinir zararları
gelişebilir.8 Sinir rezeksiyonu yapıldığı zaman primer onarım veya sinir grefti ile
rekonstrüksiyon tavsiye edilir. Alternatif olarak bazı nörofibromlar da, sağlam fasiküllerin bir
çoğunu koruyarak büyük sinirlerden mikrodisseke edilebilirler. Mikrocerrahi teknikleri ile
potansiyel olarak nörofibromlar, parmak sinirlerinden de disseke edilebilirler. Fasikül
onarımının veya sinir greftlemesinin, nöroma inkontinitü riskini azalttığı belirtilmektedir.
Mikrodisseksiyon, genellikle pleksiform patternde mümkün değildir.18
GRANÜLER HÜCRE TÜMÖRÜ (Granüler Hücre Miyoblastomları)
Granüler hücre tümörleri, en sık dilde meydana gelmekle birlikte el ve önkolda
nadiren görülen, benign, periferal sinir kılıfı tümörleridirler.8,18 Granüler hücre tümörlerinin %
10-20’si üst ekstremitede bulunur.18 Çoğu sert ve dermise yapışık, küçük, ağrısız, subkutanöz
bir kitle olarak görülür.6,18 Ağrı ve kaşıntı vakaların az bir bölümünde meydana gelir.18
Granüler hücre tümörlerinin % 10-25’i multifokaldır.6,8,18
Granüler hücre tümörü, bir sinir ile ilişkili veya belli bir sinir ilişkisi olmaksızın da
bulunabilir. Çoğu lezyonlar, bitişik yumuşak dokulardan kolayca ayrılabilmesine rağmen,
58
bazen tümör sinir fasikülleri ile çok yakın ilişkilidir. Eskiden granüler hücre tümörleri, ışık
mikroskopu altında görülen, bol granüler eozinofilik sitoplazmalı, büyük, uzamış hücrelere
dayanılarak miyoblastomlar diye adlandırıldılar. Şu anda S-100 ve Leu-7 için antijenik
markerleri varlığını gösteren ultrastrüktür ve histolojik boyamanın analizi, bir schwann hücre
orijinini akla getirir.18
Eksizyonal biyopsi, bir granüler hücre tümörü için tedavi seçeneğidir.18 Tümörün
eksizyonunda geniş cerrahi marj ihtiyacı kesin olmamasına rağmen tedavi edici olmaktadır.8
Granüler hücre tümörünün malign bir varyantının nadiren görülebildiği ve benign
lezyonundan ayırt edilmesinin zor olduğu bildirilmiştir.8 Tümörlerin çoğu, bir major motor
veya duyu sinirine zarar vermeden kolayca eksize edilebilir.18 Bu lezyonlar, sert ve dermise
yapışık olabildiğinden dolayı benign bir lezyon olduğunun biyopsi ile doğrulanması, hasta ve
cerrahın endişesini giderir.18 Gerçek malign granüler hücre tümörleri, bütün bildirilen
vakaların % 3’ünden daha azını oluşturur, ancak üst ekstremitede bildirilmişlerdir.18 Malign
lezyonlar son derece agressiftirler ve geniş eksizyonu ve sistemik tedaviyi gerektirirler.8
Benign ve malign granüler hücre tümörlerinin rezeksiyonu iyileştirici olabilir. Büyük bir sinir
tutulduğu zaman, fasiküler disseksiyon veya sinirin feda edilmesi ve rekonstrüksiyonu
düşünülmelidir.18
NÖROTEKOMA VE SİNİR KILIFI MİKSOMASI
Nörotekoma ve sinir kılıfı miksoması, schwann veya perinöryal hücreden en azından
kısmen kaynaklanan, benign, kutanöz bir tümör grubudurlar. Tümörlerin çoğu, genç
yetişkinlerin yüzünde veya üst ekstremitelerinde izole, küçük, dermal lezyonlar olarak
meydana gelirler ve nörofibromlarla karıştırılabilirler. Dijital sinirleri tutan bir vaka
bildirilmiştir.18
Patolojik muayene, değişken bir şekilde müsinöz bir matriksteki ve çoğu kez küçük
sinirlerin yakınındaki büyük hücre kümelerini ve kordonlarını gösterir. Miksoid (sinir kılıfı
miksoması) ve daha sellüler (nörotekoma) konfigürasyonları, son zamanlarda ayırt edilmiştir.
Nörotekomanın orijini belirsizken, immünohistokimya ile güvenilir bir şekilde miksoid
varyant sinir kılıfı orijini gösterilir. Her iki durumda da malign dejenerasyona uğrama eğilimi
yoktur ve eksizyonal biyopsi genellikle iyileştiricidir.18
59
PERİNÖRİOMA
Perinörioma terimi, klinik olarak farklı fakat sitolojik olarak benzeyen iki varlığı ifade
eder: yumuşak doku perinörioması ve intranöral perinörioma. Her iki tümör de, perinöryal
hücre orijini ile tutarlı, S-100 proteini için negatif ve EMA için pozitif olarak boyanır. Ayrıca
kromozom 22 monozomi, her iki lezyonda da gösterilmiştir. Yumuşak doku perinörioması,
farklı bir benign periferal sinir tümörü olarak yalnızca son zamanlarda kabul edilirken,
lokalize hipertrofik nöropati diye de adlandırılan intranöral perinörioma, gerçek bir neoplastik
proses olmayabilir. Her iki lezyon da, genç yetişkinlerde ve daha az olarak çocuklarda
meydana gelme eğilimindedir.18
Yumuşak doku perinöriomaları, genellikle bir sinirle belirgin bir ilişki olmadan gövde
ve ekstremitelerde yavaş büyüyen, ağrısız nodüller olarak meydana gelirler. Kabaca yumuşak
doku perinöriomaları, dermis veya daha derin subkutanöz dokularda iyi sınırlı, kapsülsüz
lezyonlar oluştururlar. Bir sklerozan alt tip parmaklarda ve palmarda meydana gelir.18
Mikroskopik olarak yumuşak doku perinörioma, birbirine karışan fasiküllerde dizilen
perinöryal hücrelerden oluşur. Eksizyon, küçük nüks riski veya nörolojik yaralanma riski göz
önünde tutularak yapılır.18
İntranöral perinöriomalar, şiddetli motor ve duyu kaybı ile sonuçlanarak, periferik
sinir içinde meydana gelirler. Üst ekstremitede brakial plexus, radyal, ulnar veya medyan
sinirleri tutabilir. Cerrahi eksplorasyon, zarar görmüş sinirin lokalize, silindirik büyümesini
gösterir. Mikroskopik olarak sıkıca doldurulmuş psödo çiçek soğanı (psödo-onion-bulb)
oluşumlarını yapan perinöryal hücrelerin bir proliferasyonu görülür.18
İntranöral perinöriomalara yaklaşıma ilişkin konsensüs yoktur. Malign dejenerasyon
bildirilmemiştir. Gerekli olduğu zaman otojen interpozisyonal sinir greftleme ile kombine
rezeksiyon, preoperatif durumla karşılaştırıldığında bir fonksiyonu restore edebilir.18
PREMALİGN TÜMÖRLER
AKTİNİK KERATOZ
Aktinik keratozlar SCC’nin potansiyel habercileridir ve pullu, kırmızı lekeler olarak
görülürler.6 Yüz ve önkol ve elin dorsal yüzleri gibi güneşe kronik olarak maruz kalan deri
60
alanlarında sıklıkla bulunurlar.5,6 Görülme sıklığı, açık tenli, yaşlı bireylerde daha yüksek
olup kümülatif güneş ışınlarına maruz kalma ile doğrudan ilgilidir ve o yüzden güneş
ışınlarından korunma, aktinik keratoz riskini dramatik ölçüde azaltabilir.6 Epidermis kaynaklı
aşikar bir malignite gelişmesinden önce, bir dizi progressif displazik değişiklik meydana
gelir.5 Derideki bu displazik değişikliklerin sebebi, genellikle kronik güneş ışınları
olduğundan ve aşırı miktarda keratin üretimi ile birliktelik gösterdiğinden aktinik keratoz
olarak adlandırılır.5 Bu lezyonlar genellikle 1 cm’den küçük çaplı, deri renginde, açık
kahverenkli veya kırmızımsı renkli, düzensiz, hafifçe pürtüklü yüzeyleri olan lezyonlardır.5
Bazen o denli fazla miktarda keratin üretimi sonucu deri boynuzu (kornu kutane) gelişebilir.
Epidermisin en alt katmanlarında sitolojik atipi gözlenir, buna bazal hücre hiperplazisi
veya lezyon alan epidermisinde diffüz incelmeye neden olan atrofi eşlik edebilir. Keratin
tabakası kalınlaşmış olup parakeratoz mevcuttur.5 Lezyonların ancak bazılarında tam kat
hücresel atipiye ilerleme görülür ve bu durumda in situ SCC’den bahsedilir.5 Lezyonların
yeterli süre geçtiğinde kansere dönüşüp dönüşmediği tartışmalıdır, ancak bu lezyonların lokal
tedavisini gerektirecek kadar çok malign transformasyon görülür.5 Aktinik keratozların % 5
kadarı SCC’ye ilerlemektedir.8 Ayrıca immun sistemi baskılanmış hastalar da, aktinik keratoz
gelişimi için yüksek bir riske sahiptirler.6 Solar keratoz olarak da bilinen aktinik keratoz en
sık görülen premalign cilt lezyonudur.12 Diğer risk faktörleri keratoakantom için olanlara
benzerdir.
Klinik olarak bunlar, güneşten zarar gören veya güneşe maruz kalan deride görülen
multipl lezyonlardır. Bu lezyolar, belirgin olup derinin incelmesi ile atrofiyi, telanjiyektazik
alanları ve kalın hiperkeratotik pullu lezyonları bulundururlar. Aktinik keratoz, renk olarak
kırmızıdan açık kahverengine kadar değişebilir. Genellikle bu lezyonlar yapışık parakeratotik
pullardan dolayı pürüzlüdürler.12
Mikroskopik olarak aktinik keratoz bazal hücre tabakasının belirgin hiperkeratozu,
parakeratozu ve diskeratozu ile birliktedir. Dermis, esasen üst dermiste elastozis (elastik
dokunun dejenerasyonu) ile tutarlı değişiklikler gösterir.12
Tedavi lezyonun eksizyonunu içerir. SCC’ye muhtemel dönüşüm riskinden dolayı
eksizyonda dokunun değerlendirmesi daha fazla dikkat gerektirir.6 Diğer kullanılan tedavi
metodları topical 5-fluorourasil uygulaması, elektrodesikasyon-küretaj ve sıvı nitrojen ile
destrüksiyondur.12 Diğer metotlar derinin kimyasal soyulması ve dermabrasyonu içerir.6
61
Bununla birlikte bu yöntemlerin histopatolojik incelemeye imkan vermemesi sebebiyle
kullanımları tartışmalıdır. Tedavi edilmeyen aktinik keratozların % 20−% 25’i invaziv bir
SCC’ye ilerler.12
BOWEN HASTALIĞI
Bowen hastalığı, SCC in situ olarak da bilinen, intraepidermal SCC’ye verilen bir
isimdir. Teknik olarak epidermis ile sınırlanmalarına rağmen bu lezyonlar, kıl foliküllerinin
ve sebaseöz glandların derinliklerine kadar uzanabilirler. Neoplastik hücre keratinosittir ve bu
tümörler invaziv SCC’ye dönüşüm potansiyeline sahiptirler (çoğu çalışmada % 3 civarında).
Bu ilerleme meydana geldikten sonra metastaz yaygındır (vakaların üçte biri).8
Klinik olarak bu lezyonlar düzensiz kenarları olan, kabuklu veya pullu yüzeyleri olan,
eritemli, yavaş büyüyen plaklar olarak görülürler. El üzerinde herhangi bir yerde
görülebilirler, fakat palmar yüzde meydana gelmesi nadirdir. Vakaların % 10 ila % 20’sinde
multipl lezyonlar mevcuttur. Subungual bowen hastalığı nadirdir ve pigmentli bir varyant
olması daha muhtemeldir.8
Bowen hastalığı kronik güneş hasarına bağlı olarak oluşur. Bundan dolayı bowen
hastalığı koyu tenli insanlarda nadirdir, fakat onlarda bu tümör güneşe maruz kalmamış
alanlarda oluşabilir. Arseniğe maruz kalma, immünosupresyon, iyonize radyasyon ve kronik
dermatozları içeren ilave risk faktörleri bu tümörün gelişimiyle ilişkilidir.8
İnvaziv kanser gelişmesinin küçük fakat gerçek riskinden dolayı bu lezyonların
tedavisi hemen hemen her zaman zorunludur. İyileşme zorlukları için yüksek risk altında olan
hastakardaki ince, yavaş yavaş ilerleyen lezyonlarda konservatif davranılabilir. Bowen
hastalığının modern tedavisi oldukça çeşitlidir ve kontrollü çalışmalar nadirdir. Topikal 5-
fluorouracil bazı küçük çalışmalarda çok etkili bulunmuştur. Ama çok irrite edici olduğundan
her zaman iyi tolere edilmez. Krioterapi, 12 ayda % 10’un altında nüks oranlarıyla başarılı bir
şekilde uygulanmıştır. Nüks, elektrodesikasyon-küretajda biraz daha yüksek görünür, çünkü
muhtemelen bu metot tümörün derin odaklarını (yani pilosebaseöz birim içinde) tam olarak
yok etmez. Radyoterapi mükemmel iyileşme oranları verirken, geciken yara iyileşmesinin,
kabul edilemez derecede yüksek bir insidansa sahip olduğu görülür. Fotodinamik terapi, 12
aydan sonra % 0 ila % 11 arası nüks oranları ile birlikte % 90 ila % 100 arası ilk ortadan
kaldırma oranlarını göstermiştir. Basit eksizyonun 5 yıl içinde % 4.9 ile % 19 arasında bir
62
nüks oranına sahip olduğu bildirilmiştir. Zor yerlerdeki bazı lezyonlarda (özellikle subungual
alan) ablatif lazerden veya Mohs mikrografik cerrahiden yararlanılabilir.8
ATİPİK NEVÜS
(Displastik Nevüs)
Şu anda displazi gösteren nevüs için tercih edilen terim, atipik nevüstür.13 Atipik
nevüsler edinseldirler.13 Bu nevüsler, sporadik olarak veya ailesel olarak atipik nevüs
sendromu gibi bir sendrom ile birlikte meydana gelebilirler.5,13 Ailesel olanlar otosomal
dominant geçişli olup, bunlardan malign melenom gelişme riski çok yüksektir, (Yaşam boyu
dejenerasyon riski % 100 e yakındır.) sporadik olanlarda bu oran düşüktür.5 Atipik nevüslerin
malign melanomdan çoğu kez klinik olarak ayırt edilemeleri olanaksızdır, çünkü onlar da
asimetrik olup kenar düzensizliğine ve renk değişkenliğine sahiptirler ve genellikle 6 mm’den
daha büyüktürler. Atipik mol sendromu olan hastalarda yüzlerce lezyon olabilir. Bu durumda
bütün atipik molleri çıkarmaya kalkışmak uygun değildir. Referans için bütün vücudun
fotoğrafını çekme ile yıllık deri muayeneleri tavsiye edilir. Değişim geçiren herhangi bir mol
eksize edilmelidir.13
Histopatolojik olarak bunlar, yapısal ve sitolojik olarak anormal proliferasyon
bulguları taşıyan kompaunt nevüslerdir. Sitolojik atipi bulguları sık olup lenfosit infiltrasyonu
görülebilir.5
MALİGN DERİ TÜMÖRLERİ
Yineleyen travma, kronik yaralar ve ultraviole ışınları ve toksik kimyasallar malignite
gelişme riskini artırırlar.6 Hem benign hem de malign lezyonlar için tam bir muayene,
bölgesel lenf nodlarını da içerecek şekilde yapılmalıdır. Her yıl yaklaşık olarak 1 milyon
kişiyi etkileyen non-melanotik deri tümörleri, ABD’deki en yaygın kanseri temsil eder.
Yaklaşık olarak her yıl 2000 ölüm, derinin melanom dışı malign tümörlerinden
kaynaklanmaktadır. BCCler ve SCCler başlıca ölüm sebebidir. Nonmelanom deri tümörleri
elin en yaygın malignansileridir. Çoğu deri tümörü malign değildir ve nadiren bir
malignansiye dönüşür. Bu tümörler premalign lezyonları ve nevüslerin çoğu tipini, seboreik
keratozları, hemanjiyomları, lipomları veya verrukal lezyonları içerirler.12
63
Elin en yaygın maligniteleri BCC, SCC ve melanomdur. Diğer nonmelanotik deri
kanserleri olan adneksal tümörler, sarkomlar, dermatofibrosarkoma protuberans ve Kaposi
sakomu elde görülebilen nadir malignitelerdir.12
RİSK FAKTÖRLERİ
Nonmelanotik deri kanserleri en yaygın deri kanserleridir. Bir çok host ve çevresel
faktör, deri karsinomları geliştirme riskine katkıda bulunur. Deri kanserleri için risk faktörleri
güneş, açık ten, erkek cinsiyet ve ilerleyen yaşı içerir.12
Ultraviyole, nonmelanotik deri karsinomu gelişiminde en önemli faktördür.
Ultraviyole radyasyon dermise nüfuz eder ve altındaki DNA’ya zarar verir. DNA’da
radyasyonun oluşturduğu kimyasal hasar, neoplastik transformasyondan sorumlu olabilir.
Ultraviyole ışınları UV-A (315−400 nm), UV-B (290−315 nm) ve UV-C (200−290 nm) dalga
boylarından oluşur. İnsan derisine ulaşan primer radyasyon UV-A dalga boyudur. En kısa
ultraviyole dalga boyu UV-C atmosferik ozon tabakası tarafından absorbe edilir ve dünya
yüzeyine ulaşamaz. UV-B dalga boyu akut güneş yanıkları meydana getirir ve kronik güneş
hasarı ve malign deri değişiklikleri ile sonuçlanır. Çalışmalar kümülatif yaşam süresinin,
ultraviyole ışına maruz kalmanın, son ultraviyoleye maruz kalmanın nonmelanotik deri
karsinomları için risk faktörleri olduğunu ileri sürerler, oysa ultraviyole ışığına aralıklı, yoğun
maruz kalma, malign melanom gelişiminden sorumludur.12
Malign deri değişimlerine neden olan ultraviyole etkisi, derideki melanin miktarı ile
ters orantılıdır. Deri pigmentasyonunun yokluğu, nonmelanotik deri karsinomları için başlıca
risk faktörüdür. Beyaz olmayan popülasyonlarda deri karsinomunun görülme sıklığı, beyaz
olanlarda görülenin ellide birinden daha azdır. Anlaşılır şekilde açık tenli bireyler deri
karsinomlarına karşı daha duyarlıdırlar.12
Ultraviyole radyasyonu ile bağışıklık sisteminin değiştirilmesi, nonmelanotik deri
maligniteleri gelişiminde ilave bir rol oynar. Ultraviyole radyasyon lokal hasar meydana
getirir, ama deri kanserlerinin gelişimine karşı kişinin savunma mekanizmasını zayıflatan
sistemik sonuçlara da sahiptir. İmmünosuprese hastalardaki deri karsinomlarının artan görülüş
oranı, nonmelanotik deri malignitelerinden korunmada bağışıklık sisteminin önemini gösterir.
Çalışmalar, uzun süreli immünosuprese olan ve ultraviyole ışığa maruz kalan transplant
alıcıları arasında yüksek bir deri karsinomu oranını dikkat çekmişlerdir. Malign el tümörleri
64
nadir olmalarına rağmen, immünosupresse hastalar, premalign ve malign deri tümörlerinin
yüksek bir görülüş sıklığına sahiptirler.12
Nonmelanotik deri karsinomları için ilave çevresel risk faktörleri iyonize radyasyon
(x-rayları ve gama ışınları), kimyasal kanserojenler (arsenik gibi), psoralenler ve nitrojen
mustardır.12
SKUAMÖZ HÜCRELİ KARSİNOM
SCC epidermisin keratinositlerinden kaynaklanır ve el derisinin en yaygın malign
tümörüdür.6,12 Bütün SCClerin % 11’i elde, bütün SCClerin % 16’sı üst ekstremitede
yerleşir.12 SCC en sık el ve önkolun dorsalinde ve interdijital bölgede görülür.6,12 En sık
yerleştiği yer el sırtı olup, bunu parmak dorsali, interdijital bölge ve elbileği dorsali takip
eder.12 Bu tümörler spindle hücre tabakasından kaynaklanır, hastalar çoğu kez ileri yaşta ve
çoğunlukla erkekdirler.12 Genellikle yavaşça büyüyen bir ülser olarak anılmasına rağmen
kuru, pullu, eritemli bir lezyon olarak da görülebilir.6 Bu tümörler nodüler olarak başlar, daha
sonra nekroz alanları gelişir.12 Bunların kabaca görünüşü küçük, kuru ve pullu, eritemli
lezyonlardan mantar gibi büyüyen büyük kitlelere kadar değişir.12 SCC tırnak yatağının da en
yaygın malignitesidir.12 Tedavi, travma veya kronik enfeksiyonlar olarak yanlış tanılanma
yüzünden, çoğu kez gecikir.12 Subungual SCC çoğu kez ağrı, şişlik, sekonder enfeksiyonlar,
ülserleşme veya kanama ile görülür.6,12
SCC güneş hasarı, aktinik keratoz, lökoplaki, radyasyon keratozu, skarlar, kronik
ülserler veya sinuslar gibi premalign lezyon alanlarında meydana gelebilir.6,12 Bu lezyonlar
daha agresif davranırlar.6 Bununla birlikte başlıca etyolojik faktör solar radyasyondur. Mavi
gözleri olan, ince derili ve Avrupa kökenli bireyler deri SCC’si için çok daha yüksek risk
altındadır. İlave kalıtsal faktörler kseroderma pigmentosum ve albinizmi içerir.12
Çoğu SCCler yüzeyel ve düşük derecelidir ve güneşe maruz kalan alanlarda
görülürler. Başlangıçta bu lezyonlar düz, verrüköz, papillomatöz veya ülseratif olabilirler.
Bununla birlikte zamanla bütün SCCler er geç endurasyon, enflamasyon ve ülserasyon
sergilerler. Kabaca iki tip SCC görülür. Yavaş büyüyen türü, verrüköz ve ekzofitik görünüşlü
olup çoğu kez yüksek metastaz eğilimi gösterir. İkinci tip ise nodüler ve endure tip olup hızlı
büyüyüp erkenden ülserleşir. Yüksek metastatik potansiyele sahip olması ve lenfatikleri
infiltre etme ve lokal lenf düğümlerine yayılma eğiliminden dolayı, SCC vakalarında klinik
65
olarak eksiksiz lenf düğümü muayenesi şarttır.6,12 Ekstremiteleri tutan lezyonlar için metastaz
riski % 2-5 tir.12 SCC’nin genel metastaz oranı yaklaşık olarak % 5’tir, ama eldeki SCClerde
bu oran daha yüksektir.6
Derinin lokalize SCC’si tedavi edilebilir bir hastalıktır. Tedavi seçenekleri krio,
radyoterapi, elektrodesikasyon ve küretaj, Mohs mikrografik cerrahisini ve eksizyonu içerir.
Bu metotların her biri spesifik klinik durumlarda faydalı olabilir. Mohs mikrografik cerrahi,
SCC’deki hem primer hem de nükseden tümörler için en yüksek 5 yıllık bir tedavi oranına
sahiptir. Lenfadenektomi, bölgesel lenf düğümleri tutulduğunda gerekir. Radyoterapi, çoğu
kez geniş cerrahi gerektiren tümörlerde tercih edilir. SCC’li hastalar nüks ve lenf düğümü
tutulumu için yakın takibi gerektirir.6
Histolojik olarak derinin bütün SCC’leri benzerdir. Bu tümörler, dermise kadar aşağı
doğru çoğalan skuamöz epitelyumun düzensiz kitlelerinden oluşur. Hücresel farklılaşma ve
atipik pleomorfik hücrelerin sayısı tümörün derecesini belirler. İyi diferansiye tümörler,
epitelial hücreler ve yalnız keratinize hücreler ile çevrelenerek keratin incileri sergilerler.
Tümörler kötü diferansiye olduğunda mitoz artarken, hücresel farklılaşma ve keratinizasyon
çok azalır.12
Kutanöz SCC’nin tedavisi cerrahi eksizyon, destrüktif tedavi veya medikal tedaviyi
içerir. Tedaviyi etkileyen faktörler tümör boyutunu, yerini, yayılma derecesini, hastanın yaşı
ve genel sağlık durumunu içerir. Başlıca tedavi cerrahi eksizyon veya Mohs cerrahisidir.
SCCler BCC’lerden daha agresif olma eğiliminde olduklarından dolayı, daha geniş
eksizyonlar lokal kontrol için gereklidir. Sağlam cerrahi sınır kontrollü cerrahi eksizyonun
başlıca dayanağıdır. Genel olarak yara kapamasından önce bütün sınırlar patolojik olarak
incelenmeli ve tümör negatif olmalıdır. Cerrahi sınırlar için tavsiye edilen, 3 cm’den küçük
lezyonlar için 0. 5-1. 0 cm, 3 cm’den daha büyük lezyonlar için 1 cm olmalıdır. Agresif tedavi
ülserleşme, nüks veya yayılma belirtisini gösteren lezyonlar için tavsiye edilir. Subungual
lezyonlar lokal eksizyon ile tedavi edilebilirler, bununla birlikte derin invazyon olanlarda,
distal interfalangeal eklem dezartikülasyonu gerektirebilirler. Mohs tekniği ile tedavi, nüks
lezyonları ve kemik tutulumu olmayan subungual bölgenin tümörleri için uygundur. Primer
kutanöz SCC’ler için bildirilen iyileşme oranları % 94’e yaklaşır. Onarım primer, deri
greftleri veya lokal kutanöz flepler vasıtası ile yapılabilir.12
66
Elektrodesikasyon-küretaj ve kriyo cerrahisini içeren destrüktif teknikler, küçük
yüzeysel lezyonlar ile sınırlıdırlar. Bu metotların histopatolojik inceleme için cerrahi
numuneye izin vermemesinden dolayı, lokal nüks oranları yüksek ve uygun olmayan
yöntemlerdir.12
SCC’nin tedavisi için medikal tedavi seçenekleri radyoterapi, topikal 5-fluorouracil
veya sistemik kemoterapiyi içerir. Radyoterapi, kötü cerrahi adayları veya cerrahi müdahaleyi
reddeden hastalar olarak görülen düşkün hastalar için endikedir. Primer radyoterapi ile tedavi
edilen kutanöz SCC için bildirilen kür oranları % 90’a yaklaşır. Dezavantajları uzamış tedavi
periyodu, dermatit ve fibrozisi içerir.12
Topikal 5-fluorouracil, SCC ile ilişkili premalign lezyonların tedavisinde
kullanılabilir, ama SCC’nin primer tedavisi için tavsiye edilmez. Sistemik kemoterapi
özellikle geniş tümörler, metastatik hastalık veya adjuvan tedavi olarak SCC de kullanılır.12
Nüks SCC
Derinin nüks SCC’si için primer histolojik risk faktörleri;
1- Hücre diferansasyon derecesi,
2- Tümör invazyon drecesi,
3- Perinöral tümör yayılımını içerir.12
SCC’nin nüks oranı hücre differasasyon derecesiyle belirlenir. Kötü diferansiye
tümörler % 28’lik bir nüks oranına sahipken, iyi diferansiye SCCler % 7’lik bir nüks oranına
sahiptirler.12
Perinöral invasion sıklıkla semptomatik olmamasına rağmen, klinik belirtiler parestezi,
ağrı, disestezi, uyuşukluk ve paraliziyi içerebilir. Anatomik yerine bağlı olarak perinöral
tutulum, bütün nüks tümörlerinin yaklaşık olarak % 10’unda görülebilir. Bütün nüks SCClerin
aksi ispatlanana kadar, perinöral invazyonu olduğu düşünülmelidir.12
Metastatik SCC
SCC yüksek bir metastatik potansiyele sahiptir ve bu yüzden zorunlu bir lenf düğümü
muayenesi ilk prezentasyon sırasında yapılmalıdır. El SCC’lerinin cerrahi rezeksiyonunu
takiben nüks oranları % 7’den % 28’e kadar değişir. En yaygın metastaz yerleri bölgesel
67
epitroklear ve aksillar nodal bölgelerdir. El SCC’sinde pozitif lenf düğümlerinin varlığı %
39’luk 5 yıl hayatta kalma oranını taşır. Genellikle üst ekstremite SCC’lerinde rutin
profilaktik lenf düğümü disseksiyonu gerekmez. Bu yüzden terapötik lenf disseksiyonu,
metastatik nodal tutulumun yüksek görülüş oranı yüzünden, palpabl nodları olan hastalar için
tavsiye edilir.12
BAZAL HÜCRELİ KARSİNOM
Bazal hücreli karsinom (BCC), epidermisin bazal tabakasının plöripotansiyel epitel
hücrelerinden veya kıl foliküllerinin eksternal kök kılıfından kaynaklanır. BCC, el derisinin
ikinci en sık malign tümörüdür.6,12 BCC en yaygın kutanöz malignansi olmasına rağmen,
bütün BCClerin yalnızca % 2−% 3’ü üst ekstremitelerde meydana gelir.12 BCC nadiren
metastaz yapar, ama lokal olarak agresif bir tümördür ve altında bulunan dokuları invaze ve
destrükte eder.6 BCC asemptomatik bir nodül veya ülseronodüler bir lezyon olarak görülür ve
telenjiektazik damarlarla çevrilidir.6 Görülme sıklığı güneşe maruz kalma ile doğrudan
ilişkilidir. BCC SCC’den farklıdır, çünkü önceden varolan striktürlerin malign
değişikliklerinden meydana gelmez. Ayrıca BCCler, pilosebaseöz foliküllerin çok yoğun
olduğu yerlerde daha sık meydana gelirler. SCC’ler de olduğu gibi BCC’ler, başlıca orta yaşta
veya ileri yaşta, açık tenli kişilerde meydana gelirler.12
Tedavi seçenekleri krioterapi, radyoterapi, elektrodesikasyon-küretaj ve eksizyonu
içerir. Krio ve elektrodesikasyon-küretajda mikroskopik tümör invazyon derinliği
örneklenemediğinden dolayı, tedavi yeterliliği değerlendirilemez, bu nedenle primer
BCC’lerin cerrahi olarak çıkarılması tercih sebebidir. Radyoterapi cerrahi tedaviden sonra
tekrarlayan lezyonlar için kullanılabilir. Cerrahi eksizyon, sağlam bir cerrahi sınırla lezyonun
rezeksiyonuyla doku invazyon derinliğinin histopatolojik olarak değerlendirilmesine olanak
sağlar. Nüks açısından uzun süreli takip gereklidir. % 90 kadarlık şifa oranları elde edilebilir.6
BCC’ler tipik olarak atrofik deri, pembe ila kırmızı arası renk değişikliği,
telanjiektazik değişimler ve en sonunda yüksek, inci gibi sınırları olan ülserleşme ile yavaş
büyüyen tümörlerdir. BCC’ler yavaş büyürler ve lokal olarak destrüktif olup ancak nadiren
metastaz yaparlar.12
BCC’lerin bir çok varyantları vardır. Bazıları düzensiz büyürler ve kenarları skar
benzeri bir niteliğe sahiptir. BCC’nin 26 kadar histolojik tipi tanımlanmıştır. En yaygın
68
histolojik tip nodüler tip olup, bunu yüzeyel tip takip eder. Çalışmalar, BCC’lerin biyolojik
davranışı ile spesifik histolojik alt tipi veya varyant arasında ilişki kurmuştur. Ülseratif
tümörler BCC’nin en agresif varyantıdır.12
Klinik Tipleri
Nodüler BCC
Bu lezyonlar en yaygın alt tip olup, derinin yüzeyinde küçük telanjiektazik damarları
olan ten renkli nodüller olarak başlarlar. Nodüler BCC’ler çoğu kez dermal nevüsler veya
diğer benign deri tümörleri ile karıştırılırlar. Nodüler BCC’ler büyürken doku destrüksiyonu
sonucu ülserleşme eğilimindedirler. Karakteristik olarak bu lezyon santral ülseri çevreleyen,
kenarları inci gibi olan, rodent ülser denen yapı ile sonuçlanır.12
Yüzeysel BCC
Bu lezyonlar, dermal invazyon olmadan epidermis içine uzanırlar ve multipl olabilen
az pigmentli, eritemli ve yama görünümlü tümörlerdir. Erken safhalarda bu tümörler çoğu kez
ekzema, psöriazis veya fungal enfeksiyonlar ile karıştırılırlar.12
Pigmentli BCC
Pigmentli BCC’ler, derin bir pigmentasyonla nodüler ülser tipin özelliklerini kombine
ederler. Yoğun pigmentasyon, sık sık bir melanom olarak yanlış bir teşhise yol açar.12
Sklerozan veya Morfeaform BCC
Bu lezyonlar sınırları belli olmayan sert, sarı-beyaz plaklar olarak görülürler.
Endurasyon görülebilir ve ülserleşme seyrektir. Morfeaform BCC, 1-2 mm den fazla olmayan
deri kabarıklığı oluşturarak oldukça büyüyebilir. Bu tümör basit cerrahi eksizyonu takiben,
pozitif sınırların en yüksek görülüş oranına sahiptir.12
Tedavi
BCC’nin tedavisi üç kategoriye ayrılır: cerrahi, destrüktif ve medikal. Cerrahi tedavi
primer eksizyon veya Mohs mikrografik cerrahiyi içerir. Primer cerrahi eksizyon deri
69
karsinomunun standart tedavisidir. Üst ekstremite lezyonları, genellikle sağlam dokunun 5
mm’lik sınırlarıyla birlikte eksize edilir. Lezyonun boyutu artarken tam eksizyon olasılığı
azalır. Ayrıca büyük tümörler veya fibrosing, morfeaform ve infiltratif tümörlerde iyileşme
oranları belirgin olarak azalır. Bununla birlikte mikronodüler infiltratif veya morfeaform
tümör vakalarının yaklaşık olarak % 18−% 33’ünde pozitif sınırlar ile birliktedirler.12
Mohs mikrografik cerrahi, görülebilir tümörün tüm şeklinin haritasının yapılıp,
lezyonun bütün katlarının tam eksizyonunu içerir. Mohs mikrografik cerrahisinin açık
avantajı, dokunun önemli derecede korunmasıdır. El BCC’sinin tedavisinde Mohs
mikrografik cerrahisi için endikasyonlar, agressif malign özellikleri olan tümörler ve
morfeaform veya sklerozan BCC’lerdir. Mohs mikrografik cerrahi ile tedavi edilen primer
BCC için kür oranları % 99 kadar yüksek olabilir.12
Cerrahi eksizyonu takiben, yara primer, deri greftleri veya lokal kutanöz flepler ile
kapatılabilir.12
BCC için destrüktif teknikler elektrodesikasyon-küretajı, kriyo cerrahiyi ve lazer
fototerapiyi içerir. Destrüktif tedavi, patolojik incelemeye olanak tanımadığından dolayı, kötü
cerrahi adayı olan hastalarda kullanılabilir.12
BCC’nin medikal tedavisi intralezyonal interferon enjeksiyonunu, kemoterapi ve
radyoterapiyi içerir. Ne yazık ki intralezyonal interferon enjeksiyonu ve kemoterapi
yöntemleri deneyseldir ve invaziv deri karsinomlarında endike değildir. Bununla birlikte
topikal kemoterapi, aktinik keratoz gibi premalign lezyonlarda kullanılabilir. Radyoterapi,
etkili olmasına rağmen bir çok yan etkiye sahiptir. Radyoterapi kullanılan deri lezyonları için
genel kür oranları % 92’ye yaklaşır. Bununla birlikte fibrozis ve ülserasyonun sakıncalı
etkileri yüzünden, radyoterapi kötü cerrahi adayı olan hastalarda kullanılabilir.12
Pozitif cerrahi sınırda izlenecek üç yol vardır: reeksizyon, takip veya radyoterapi.
Pozitif sınırlı BCC’lerin üçte biri nüksettiği için reeksizyon gerektirir. Yetersiz eksize edilen
BCC’nin takibi idealden uzak bir seçenektir. Bu hastaların % 85’inde, yaklaşık olarak 3 yıl
içinde klinik olarak nüks meydana geldiği görülmüştür. Yetersiz eksize edilen BCC’leri olan
hastaların hepsi sıkı takip gerektirir.12
70
Cerrahi eksizyonu takiben BCC’nin nüksü tümörün büyüklüğüne, yerine ve klinik
tipine bağlıdır. Eksizyonu takiben nüks olasılığı yüksek olan BCC klinik tipleri sınırları
belirsiz olan infiltratif, nodüler ve sklerozan morfeaform BCC’dir. Nüks oranlarının, artan
primer lezyon boyutu ile birlikte yükselmesi beklenir. Eksize edilmiş bir BCC nüksettiği
zaman biyopsi yapılması tanı için gereklidir. Reeksizyon veya Mohs mikrografik cerrahi
nükseden BCCler için standart tedavidir. Nükseden karsinomların daha agressif olduklarına
ve yok edilmesinin daha zor olduğuna inanılır. Çalışmalar, çoğu BCClerin başlangıçtan
itibaren agresif olduğunu ve her bir nüksle gittikçe agressifleşmediğini açık bir şekilde
göstermiştir.12
MELANOM
Melanom, melanositlerin malign bir tümörü olup, el derisinin en yaygın üçüncü
malign tümörüdür. Bu hücreler nöral krestten köken alınırlar. Melanom nedeniyle mortalite
son yirmi yıl süresince giderek atmıştır ve bu güneş ışınına maruz kalmadaki artışa
bağlanabilir.6 Melanom lenfojen veya hematojen yollarla yayılabilir, en sık akciğer ve
karaciğere olmasına rağmen herhangi bir organda da metastaz görülebilir.6,8
Melanom tipleri; - lentigo malign melanom,
- yüzeysel yayılan,
- nodüler,
- akral-lentiginöz melanomdur.4,6
Melanom klinik olarak kalınlığa veya deriye invazyon seviyesine, mitotik indekse,
tümör içinde lenfositlerin varlığına, tutulan bölgesel lenf düğümlerinin sayısına ve tümörün
ülserleşmesine veya kanama olup olmamasına göre değerlendirilir. İnvazyon derinliği
metastaz olasılığını etkiler. Klinik evreleme, hem milimetre ile lezyonun dikey kalınlığı
(Breslow sınıflandırması) ve lokal invazyonun anatomik düzeyi (Clark sınıflandırması) hem
de bölgesel ve uzak metastazları kullanılarak yapılır. Elektif bölgesel lenfnodu
disseksiyonunun, 1 mm kalınlıktan daha küçük lokalize bir deri melanomu olan hastalar için
kanıtlanmış bir faydası gösterilmemiştir. Bu hastalarda sentinel lenfnodu biyopsisinden
yararlanılabilir ve tutulumu kanıtlanırsa ilave lenfadenektomiye ihtiyaç duyulur.6
Melanom, metastazik potansiyelli dikey büyüme evresinin başlamasından önce tedavi
edilirse iyileşebilir. Genç hastalarda ve ekstremitelerde meydana gelen melanomlar daha iyi
71
bir prognoza sahiptirler. 10 yılda tümörün nüksetme olasılığı, 1.4 mm kalınlığından daha az
tümörler için % 10’dan daha azdır. 0.76 mm kalınlığından daha az tümörlü hastalar için
nüksetme olasılığı, 10 yılda % 1’den daha azdır. Uzak metastazlı melanom standart
tedavilerle nadiren iyileşebilir.6
Subungual melanomlar fungal enfeksiyonlar, paronişia veya siğiller şeklinde
görülebilir. Tedavi seçeneği, ampütasyon ve sentinel lenfnodu veya lenfadenektominin
değerlendirilmesi ile geniş rezeksiyondur.6
MALİGN MELANOM
Melanomun görülme sıklığı, her 8-10 yılda ikiye katlanarak korkutucu bir oranda
yükselmektedir. Melanomun kesin nedeni bilinmemektedir. Genetik faktörler rol oynar.
Örneğin malign melanomun görülme oranı kseroderma pigmentosumda yükselir. Hastaların
yaklaşık olarak % 3’ü yaşam sürelerinde melanom geliştirirler. Atipik mol sendromu multipl,
büyük, düzensiz görünümlü, displazi gösteren nevüslere yol açan, otozomal dominant bir
durumdur. Hasta vücudunun her tarafında bu nevüslerin yüzlercesine sahip olup, bu durumda
melanomun meydana gelmesi hemen hemen kesindir.13
Genetik yatkınlıktan daha önemlisi güneşe aşırı maruz kalmadır. ABD ve Avusturalya
gibi ülkelerde güneşe maruz kalan bölgelerde melanomun önemli derecede artan görülüş
sıklığı bunu kanıtlar. Yaşamda erken yaşlarda bir defa oluşan şiddetli güneş yanığının veya
aralıklı güneşe maruz kalmanın, sürekli maruz kalmadan daha fazla riski olduğu görülür.
Ancak bazı hastalarda güneşe maruz kalmayan vücut bölgelerinde melanom gelişmesi
sebebiyle, bilinmeyen bir çok başka faktörler de vardır.13
Klinik
Melanom ABCD kuralı ile en iyi tanımlanır: asimetri, sınır düzensizliği, renk
değişikliği, 6 mm’den daha büyük çap. Çoğu vakalarda melanomun tanısı klinik olarak
yapılabilir. Bununla birlikte melanomun dışarıda bırakılmasını engelleyen, düzensizlik,
asimetri veya renk değişkenliği olan benign pigmentli bir çok lezyon vardır. Biyopsi yapmak
için eşik düşük tutulmalı ve eksizyonal biyopsi tercih edilmelidir.13
Melanomun Tipleri
72
Yüzeysel Yayılan Melanom
Bu, en yaygın model olup melanomların yaklaşık olarak % 75’ini oluşturur. Bu
lezyonlar klasik radyal bir büyüme modeli olup, çoğu kez değişken renge sahiptirler.13
Nodüler Melanoma
Bu melanomların yaklaşık olarak % 20’sini oluşturan ikinci en yaygın alt tip olup,
vertikal büyüme eğilimine sahiptirler ve bu nedenle agresif seyrederler.13
Akrolentiginöz Melanom
Akrolentiginöz melanomlar, genellikle palmarda ve çoğu kez tırnak yatağı altında
bulunurlar. Bunlar, çoğu kez tırnak yatağını etkileyen in situ melanom olarak meydana
gelirler.13 Tırnak yatağı altında meydana gelirlerse tanı çoğu kez gecikir.13,38 Pack ve
Oropeza’ya göre subungal malin melanomların tanısı paronişi, felon, piyojenik granülom,
fungal enfeksyon gibi durumlarla tetkikler ve tedaviler sebebiyle 4 yıl gecikmiştir38.
Melanomların bu tipleri, ileri yaşlı hastalarda meydana gelme eğilimindedir. Tırnak altındaki
pigment, önceki yaralanma veya enfeksiyon ile ilgili çoğu kez sorumlu tutulduğundan dolayı,
tanıda gecikme yaygındır.13
Melanonychia striata olarak bilinen başka bir durum, tırnak yatağının lineer
pigmentasyonuna yol açar, çoğu kez cilt rengi koyu hastalarda çok sık görülür ve
melanomdan ayırt etmek çoğu kez zordur. Biyopsi gerekli olduğu zaman çoğunlukla tırnak
plağının çıkarımı, tırnak yatağından yeterli bir biyopsi alınmasını gerektirir.13
Lentigo Malign Melanom
Hutchinson freckle olarak bilinen bu alt tip in situ hastalığıdır. Tedavi edilmezse
invazyon meydana gelebilir.13
Tanı
Tam kat biyopsi, kuşku duyulan bir melanom tanısını doğrulamak için gereklidir.
Eksizyonal biyopsi mümkün ise tavsiye edilir. Eksizyonal biyopsi mümkün değilse tam kat
insizyonal biyopsi tercih edilir. Genellikle lezyonun en kalın kısmı en faydalı bilgiyi sağlar.
73
Frozen section primer melanom için genellikle tavsiye edilmez. Shave biyopsi, tümör
kalınlığını tam kat olarak elde etmeyi engellediğinden dolayı kullanılmaz. Tümör kalınlığı,
prognoz ve ilave tedavi planlanması için en önemli kriterdir. Balch ve diğerleri tarafından
tanımlanan diğer prognostik faktörler ülserleşme, tümör yeri, desmoplazi ve amelanosisi
içerir. Bunlar tartışmalı olarak kalmalarına rağmen eşit kalınlıklı diğer lezyonlarla
karşılaştırıldığında, oldukça daha kötü davranırlar.13
Melanomun patolojik tanısı çoğu kez zor olabilir ve böyle durumlarda S-100 ve HMB-
45 gibi özel boyalar, melanositik hücreleri teşhis etmek için kullanılabilir. En önemli patolojik
tespit, Breslow tekniği kullanılan tümör kalınlığının ölçülmesidir. Kalınlık en kalın kısımda
milimetre ile kaydedilir ve malign hücrelerin temelinden granüler hücre tabakasının en üst
bölümüne kadar ölçülür. Tarihsel olarak Breslow tekniğinden önce Clark tarafından önerildiği
gibi infiltrasyon seviyesi kullanıldı.13
Clark Sınıflaması:13
- Seviye I tümörleri; İn situ hastalığı olarak bilinir, epidermisde sınırlıdır.
- Seviye II, papillar dermise girmiş olan lezyonları ifade eder.
- Seviye III lezyonları, papillary dermisi doldururlar.
- Seviye IV melanomları, retiküler dermis içine invazyon vardır.
- Seviye V tümörleri, subkutanöz yağlı doku içine ulaşmıştır.
Breslow tekniği standart olmuştur, çünkü bu tekniğin Clark seviyesinden daha
güvenilir bir prognostikator olduğu görülmektedir. Bununla birlikte Clark invasion seviyesi,
melanomun TNM evrelemesi için Breslow kalınlığı ile birlikte hala kullanılmaktadır.13
74
C l a r k S e v i y e l e r i
Breslow Kalınlığı
Breslow Sınıflaması; I- Kalınlık 0.76 mm den daha az
II- Kalınlık 0.76 – 1.5 mm
III- Kalınlık 1.5 – 4 mm
IV- Kalınlık 4 mm den daha fazla.
Atipi, enflamasyon, hücrelerin yuvalanması ve DNA analizi ile belirlenen anaöploid
gibi diğer histolojik faktörler, melanomun agressifliğini karakterize etmeye yardım eden
özelliklerdir.13
Hasta Değerlendirmesi
Tanıyı takiben bütün vücut derisini ve bütün lenf düğüm alanlarının palpasyonunu
içeren ayrıntılı bir muayene yapılmalıdır. Tam bir üst ekstremite muayenesi, aksillar ve
epitroklear lenf düğümlerinin muayenesini içerecek şekilde yapılmalıdır. Multipl nevüsleri
olan hastaların takip için fotoğrafları çekilmelidir. Baş ve boyun, göğüs ve abdomen BT
skanları ve karaciğer fonksiyon testi tümör araştırması için yapılmalıdır. Ayrıca pozitron
emisyon tomografisi (PET) metastatik hastalığı bulmak için yardımcı olabilir. Yazarlar bunun
ileri lokal tümörleri, pozitif lenfadenopatiyi veya nüks hastalığı olan hastalarda metastatik
hastalığı değerlendirmek için yardımcı bir araç olduğunu bulmuşlardır. Ayrıca medikal
onkoloji ile konsültasyon, melanom tanısını takiben tavsiye edilir.13
75
Cerrahi Tedavi
1970’lerin sonuna kadar 5 cm’lik sınırlar melanomun cerrahi rezeksiyonunda standart
idi. Breslow ve Macht tarafından, ince melanomların daha konservatif sınırlarla birlikte
iyileşebildiği gösterildi. Şimdiki güncel yaklaşım, Breslow tümör kalınlığının her bir mm’si
için normal deri sınırının 1 cm’sidir. 3 cm’den daha fazlası özel durumlar dışında gerekli
değildir. Kol ve önkolda rezeksiyon, fasyayı içermeden fasyaya kadar olan deri ve derialtı
yağlı dokuyu içermelidir. Parmak melanomları genellikle ray ampütasyon gerektirirler,
bununla birlikte lezyon ince ve distalde ise distal interfalangeal dezartikülasyon uygun
seçenektir. Web aralığı lezyonları rekonstrüksiyonu gerektirirler, ama derin lezyonlar tek veya
çift bir ray ampütasyonunu gerektirebilirler.13
Sentinel Lenf Düğümü Biyopsisi ve Lenfadenektomi
Lenf düğümleri klinik olarak teşhis edilirse, terapötik bir lenf düğümü diseksiyonu
gerekir. Klinik olarak negatif düğümleri olan hastalarda, 1 ila 4 mm arasında tümör kalınlığı
olan hastaların bir alt grubunda, profilaktik veya isteğe bağlı lenf düğümü diseksiyonunun
yararı olduğu görülür. Wagner ve diğerleri, 1.23 mm’den daha büyük lezyonlarda lenf
düğümü diseksiyonunun potansiyel yararını kanıtlamışlardır. Sentinel lenf düğümü biyopsisi,
1-4 mm’lik kalınlıkta lezyonları olan hastaların bu intermediat grubunda, gereksiz, isteğe
bağlı lenf düğümü diseksiyonlarının sayısının önemli derecede azaldığı bir tekniktir. İsosulfan
mavi gibi vital mavi boya ile birlikte teknetyum işaretli kolloid gibi bir radionuclidenin,
tekniğin doğruluğunu artırmak için kullanılması tavsiye edilir. Sentinel lenf düğümü pozitifse
bir tamamlayıcı lenfadenektomi aksillada yapılır. Polymerase zincir reaksiyon (PCR) tekniği,
sentinel lenf düğümü biyopsisinin duyarlılığını artıran daha yeni bir laboratuvar tekniğidir.
Bununla birlikte bu yöntem standard değildir, çünkü spesifikliği hakkında kaygılar vardır.13
Rekonstrüktif Cerrahi
Tümör rezeksiyonunu takiben defekt rekonstrüksiyonu için bir çok yol vardır. Bunlar,
kısmi kalınlıklı deri greftinden mikrovasküler serbest doku transferine kadar değişirler. Kol ve
önkoldaki çoğu lezyonlar, kısmi kalınlıklı veya tam kalınlıklı deri grefti veya romboid flep
gibi lokal bir fleple iyi bir şekilde tedavi edilebilirler. Bazen ekstensör tendonlar gibi önemli
76
yapıların rekonstrüksiyonu, bir groin flebi veya hatta bir mikrovasküler serbest doku
transferini, lokal veya uzak bir pediküllü flebi gerektirebilir.13
El cerrahları, tırnak yatağı in situ melanom rezeksiyonunu takiben tırnak yatağı
defektleri ile karşılaşabilirler. Bu lezyonlarda 1 cm’lik sınırlar tercih edilir, bu nedenle
genellikle distal interfalangeal eklem dezartikülasyonu uygun tedavidir. Tırnak yatağı in situ
melanomu rezeksiyonunu takiben, distal falanksın periostunun doğrudan tam kalınlıklı deri
grefti ile onarımı güvenilir bir yöntemdir.13
Metastatik Hastalık
Metastatik hastalık, pozitron emisyon tomografi (PET skan) ile beraber yapılan baş,
boyun, göğüs ve batın BT ile en iyi şekilde değerlendirilir. Melanomun sistemik tedavisi
önemli derecede yetersizdir. Lokal nüks, ilk tanıyı takiben bir veya birkaç yılda meydana
gelebilir ve çoğu kez izole nüks lezyonların eksizyonu gerekir. Metastatik hatalık için adjuvan
tedavi seçenekleri interferon terapisini içerir. Standart kemoterapi ve radyoterapi ümit verici
değildir.13
Takip ve Prognoz
Rutin takip ilk 2 yıl için her 3 ayda bir, sonraki 2 yıl için her 6 ayda bir daha sonra
yılda bir takipten oluşur. Bu, hastalığın evresine göre ayarlanır. Klinik olarak gerekirse bir
göğüs radyografı ve alkalen fosfataz ve laktat dehidrojenaz (LDH-I) serum seviyelerine
bakılır. Pozitif lenf nodu olan hastaların düzenli PET skan ve BT ile takibi gerekir.13
Prognoz esasen tümör kalınlığı, nodal hastalığın varlığı veya metastatik hastalık ile
etkilenir. İnce malign melanom (0.76 mm’den daha az) durumunda prognoz % 98’den daha
iyidir. Nodal hastalık mevcut ise prognoz % 30’a kadar azalır.13
DESMOPLASTİK MELANOM
Melanomun desmoplastik varyantı çoğu kez pigmentsizdir ve sinirlere afinitesi olan
kalın bir lezyon olarak görülür (nörotropizm). Histolojik olarak sarkom benzeri özellikleri
vardır. Lokal nüks, özellikle nörotropizm sergileyenlerde yaygındır. Lenf düğümü metastazı
nadirdir. Hayatta kalma oranları diğer kutanöz melanomlara benzerdir.13
77
MERKEL HÜCRE KARSİNOMU
Merkel hücreli karsinom, terminal aksonlarla ilişkili derinin bazal tabakasında oluşan
nadir bir tümördür.6 Merkel hücre karsinomu derinin bir nöroendokrin karsinomudur ve
parlak bir yüzeye ve telanjiektazilere sahip olan, küçük, kırmızı ila morumsu renkli, ağrısız,
sert, soliter dermal bir nodül olarak görülür.6,13 İlk görüldüğünde bu tümör genellikle çap
olarak 2 cm’den daha azdır.13 Merkel hücre karsinomu agresiftir ve en az % 35’lik bir
mortalite oranına sahiptir.13 Cerrahi eksizyonu takiben evre I hastalığında bile, yüksek bir
lokal nüks oranı (% 39) vardır.13 Lenf düğümleri vakaların % 50’sinden daha fazlasında
tutulmuştur.6,13 Merkel hücre karsinomu olan bir hastaya yaklaşım melanomla benzerdir.13
Kötü bir prognoza sahip olup, geniş cerrahi eksizyon ve lenfadenektomi ile birlikte agresif
olarak tedavi edilmelidir.6
Lenfadenektomi ile beraber 3 cm’lik sınırlarla geniş eksizyon tavsiye edilmektedir.
Bununla birlikte ön veriler, sentinel lenf nodu biyopsisinin tam lenfadenektomi için ihtiyacı
belirlemede yararlı olabildiğini öne sürer. Operasyon sonrası adjuvan radyoterapi
düşünülebilir. Bazen kemoterapi operasyon sonrası rejime eklenir, bununla birlikte sonuçlar
düş kırıcı olmaktadır.13 Yüksek bir metastaz oranı ve % 25’lik bir lokal nüks riski vardır.6
MALİGN TER BEZİ TÜMÖRLERİ
Neoplazmaların bu grubu berrak hücreli karsinomu, dijital papillar adenokarsinomu ve
ekrin adenokarsinomu içerir. Bunlar, genellikle bölgesel lenf düğümlerine ve hematojen
olarak uzak organlara metastaz yapan agresif tümörlerdir.6 Ekrin ter bezlerinin maligniteleri
lokal olarak agressif olan destrüktif tümörlerdir. Çoğu kez elin palmarında yavaş yavaş
büyüyen, ağrısız nodüler lezyonlar olarak görülmekle birlikte parmaklarda da görülürler.
Ekrin ter bezi malign tümörlerinin dört histolojik varyantı vardır:
- ekrin porokarsinom,
- syringoid,
- müsinöz,
- berrak hücreli ekrin karsinomlar.12
Hastalar, bölgesel lenf düğümü ekstansiyonu ve metastatik tutulum için dikkatli bir
şekilde muayene edilmelidirler.12 Tedavi metastatik hastalığın değerlendirilmesini, agresif
rezeksiyonu ve klinik olarak pozitif düğümler için terapötik lenfadenektomiyi içerir.6,12
78
Radyoterapi veya kemoterapinin rolü, bu lezyonların nadirliğinden dolayı tam olarak
netleşmemiştir.12
MALİGN YUMUŞAK DOKU TÜMÖRLERİ
Elde ve önkolda meydana gelen tümörler, çoğu kez benzersiz büyüme modellerine ve
vücutta başka yerlerde görülenlerden farklı olabilen metastaz potansiyeline sahiptirler.8 Tam
bir hikaye ve fizik muayene (bölgesel lenf nod değerlendirmesini içeren), herhangi bir
neoplastik prosesin doğru teşhisi için gereklidir.6 Hızlı büyüyen, ağrılı veya 5 cm’den daha
büyük olan lezyona, tersi kanıtlanana kadar malign gözüyle bakılmalıdır.10 Fizik muayene
lezyon boyutunun ölçümlerini, kitlenin üzerinde bulunan derinin özelliğini, epitroklear veya
aksillar lenf düğümlerinin araştırılmasını, ayrıntılı nörolojik ve vasküler muayeneyi ve
kitlenin dikkatli bir muayenesini içermelidir.10 Düz radyografiler, bir yumuşak doku tümörü
ile kemik tümörünün ayırımında ve iskelet yapısı ve buna etkiyi ayırt etmede faydalıdır.6
Manyetik rezonans görüntüleme (MRI), tümörün boyutunu ve çevredeki normal anatomiyi
incelemede faydalı bir araç olabilir. T1 ağırlıklı görüntüler anatomik detayları, T2 ağırlıklı
görüntüler yumuşak doku malignansisinin genişliğini, yağ dokusunu suprese eden turbo T2
çekimler cerahat, hematom ve malignansiyi aydınlatır.10
Biyopsi, herhangi bir musküloskeleteal neoplazm araştırmasının en önemli
basamağıdır ve biyopsinin dikkatli bir şekilde planlanması ve kesin tedavinin yapılacağı
kurumda yapılması gerektiği tavsiye edilir.10 Olumlu sonuçlar iğne biyopsi tekniği
kullanılarak bildilmiş olmasına rağmen, genellikle açık biyopsi iğne biyopsisinden fazla
tercih edilir.10
YUMUŞAK DOKU SARKOMLARI
Elin primer malign yumuşak doku tümörleri, tipik olarak yumuşak doku
sarkomlarıdır.6 Yumuşak doku sarkomları elde ve önkolda nispeten seyrektirler ve çoğu
cerrah onlarla nadiren karşılaşır.8 Yumuşak doku sarkomunun yaklaşık olarak 5000 yeni
vakası ABD’de her yıl teşhis edilir ve bunların sadece % 15’i üst ekstremitededir.8 Yumuşak
doku sarkomlarının tahmini 6600 yeni vakasından sadece % 14’ü üst ekstremitede meydana
gelir ve her yıl bütün kanser ölümlerinin yaklaşık olarak % 0.5’ini oluşturur.10 Bu lezyonların
79
büyük bölümü mezodermal orjinlidir.8 İstisnası nöroektodermden kaynaklanan malign
periferal sinir kılıfı tümörleridir.
Hastaların çoğunluğunda hazırlayıcı risk faktörü saptanabilir. Belirli çevresel ve
genetik risk faktörleri, yumuşak doku sarkomunun potansiyel nedenleri olarak sorumlu
tutulmaktadır. Radyasyona ve herbisitlere (yabancı ot öldürücülere) maruz kalanlarda, daha
yüksek yumuşak doku sarkomu görülme sıklığı vardır. Genetik faktörler, nörofibromatozis ve
Li-Fraumeni sendromunda sorumlu tutulmaktadır. Bunlar, akciğerlere metastaz yapma eğilimi
olan yüksek dereceli malign tümörlerdir. Hücre mitotik indeksi, sellülarite, tümör nekrozu ve
anaplazi göz önünde tutalarak, lezyonun histolojik derecesi ile yumuşak doku sarkomlarının
biyolojik davranışı tahmin edilebilir.8 Prognoz tümörlerin hem derece, boyut ve yerine
(yüzeyele karşı derin) hem de metastazın varlığına bağlıdır. Evreleme American Joint
Committee on Cancer ve Musculoskeletal Tumor Society’e dayanır. Yüksek dereceli ve daha
büyük hacimi olan tümörler (>5 cm), histopatolojik tanısına veya hücre orijinininden
bağımsız olarak daha kötü bir prognoza sahiptirler.6
KLİNİK
Üst ekstremite ve eldeki yumuşak doku sarkomlarının çeşitli tiplerinin klinik
görünümü benzer olabilir. Hastalar, son zamanlarda artan büyüme ile birlikte uzun süredir
mevcut olan ağrısız bir kitleden çok sıklıkla söz ederler. Epiteloid sarkom, enfeksiyon olarak
yanlışlıkla tedavi edilebilen ülserleşen bir nodül olarak görülebilir. Eldeki yumuşak doku
sarkomları sık sık enfeksiyon, gangliyon ve lipom olarak yanlış tanımlanırlar. Elde görülen
yumuşak doku sarkomunun en yaygın histolojik tipleri epiteloid sarkom, sinovyal sarkom ve
malign fibröz histiositomdur. Histopatolojik tanı, bölgesel lenfatik yayılmaya eğilimi
değerlendirmede yararlı olabilir. Bu, uygunsuz tedavi veya tedavide gecikmeyi önler.8
Şüpheli bir lezyonu olan hastanın fizik muayenesi büyüklük, yer, derinlik, mobilite ve
major sinir, damar, tendon ve kemik ile ilişkisinin dikkatli değerlendirmesini içerir. Bölgesel
lenf düğümleri değerlendirilir. Düz grafiler yumuşak doku kalsifikasyonunu, yağ dansitesini
veya beklenmeyen kemik tutulumunu gösterebilirler.8 Bu tanıda yardımcı olabilir. Tümör
hastasında yapılması gereken radyolojik tetkikler, akciğer grafisine ek olarak göğüs, karın ve
pelvisin bilgisayarlı tomografisi ile birlikte tüm vücut sintigrafisini içerir.10 MRI patolojik
anatomiyi tanımlamada, hastalığın lokal boyutunu belirlemede ve operasyon öncesi
80
planlamada önemli yer tutar.8 Bu çalışmalar, beyin veya diğer sağlam organlara metaztatik
yayılımı ekarte etmek için zorunludur.10 Laboratuvar çalışmaları rutin hematolojik tetkikler,
rutin biokimya ve pıhtılaşma tetkiklerini içerir.10 Bütün tümörlerin, özellikle malign olanların
tedavi edilmesinden önce biyopsi, evreleme, rezeksiyon ve ampütasyon prensipleri tekrar
gözden geçirilmelidir.8
BİYOPSİ
Fizik muayene ile tespit edilen yumuşak doku kitleleri veya semptomatik, büyüyen
lezyonlara biyopsi yapılmalıdır.8 Lezyonlar elverişli ise eksizyonal, diğerlerine insizyonel
biyopsi yapılmalıdır.8,10 Eksize edilebilen çok küçük lezyonlar, çevresindeki bir miktar
sağlam doku ile birlikte çıkarıldığında, tanısı kesinleşmeden eksizyonal biyopsi ile tedavi
edilmiş olurlar. Büyük lezyonlar veya major sinirlere, damarlara veya tendonlara yakın olan
lezyonlar, insizyonal biyopsi yapıldıktan sonra en iyi şekilde tedavi edilirler.8 Biyopsinin nasıl
yapılacağının kararı, el bileği ve eldeki önemli yumuşak dokuların öneminden dolayı,
özellikle önemlidir. Nihai cerrahi olarak ekstremite kurtarma cerrahisi planlananlarda,
ekspojura uygun, longitudinal insizyonlar tercih edilir.10 Oluşan malign tümör biyopsi hattı,
tümör hücreleriyle kontamine olacağından, nihai ekstremite kurtarma cerrahisi sırasında
piyese dahil edilerek rezeke edilmelidir.10 Transvers, oblik ve zikzak (Brunner)
insizyonlarından, yumuşak doku kontaminasyonunun boyutunu artırmasından dolayı, kesin
olarak kaçınılmalıdır.8,10 Kötü planlanan biyopsiler, ekstremite kurtarma cerrahisi
yapabilmeyi riske sokabilirler.8 Yüksek dereceli bir malignite tanısı halinde, ihtiyaç
duyulabilen kesin ekstremite kurtarma veya ampütasyon prosedürüne uyan veya dahil edilen
biyopsiyi planlamak en iyisidir.8 Frozen sectionlar, yeterli dokunun tanı için elde edilmesini
sağlamaya yardım ederler, ama kesin tümör tanısı standart histopatolojik tetkiki gerektirir.10
EVRELEME
Yumuşak doku sarkomunun tanısını takiben sistemik evreleme, göğüs ve aksillanın
bilgisayarlı tomografisi (BT) ile yapılmalıdır. Üst ekstremitenin yumuşak doku sarkomları, en
sık akciğerlere veya bölgesel lenf düğümlerine metastaz yaparlar. Lenf düğümü metastazı,
ekstremite yumuşak doku sarkomlarının yüzde 5’inden daha azında meydana gelir. Epitelyoid
sarkom, % 42 kadar yüksek bir bölgesel lenf düğümü metastaz riski ile dikkate değer bir
istisnadır. Yumuşak doku sarkomları, genellikle derece, boyut ve metastaz varlığına dayalı
81
olarak evrelendirilirler. Memorial Sloan-Kettering Cancer Center’da kullanılan evreleme
sistemine dahil edilmiş olan prognostik faktörler derece, boyut, derinlik ve metastaz varlığını
içerir. Histolojik derece, özellikle lezyonun biyolojik davranışını ve metastaz riskini tahmin
etmede önemlidir. Ayrıca tümör Musculosceletal Tumor Society evreleme sistemi
kullanılarak da evrelendirilir.8 Enneking, musculoskeletal tümörler için histolojik derece,
lokalizasyon ve lezyon boyutuna dayanan bir sınıflandırma sistemini uygulama alanına soktu.
8,10
Histoloji dereceleri;
benign (G0),
düşük derece (G1),
yüksek derecedir (G2).10
Lezyonun yeri,
intrakompartmental(kompartıman içi) (T1) veya
ekstrakompartmental(kompartıman dışı) (T2) olabilir.10
Evre Derece Lokalizasyonu Metastaz
IA G1 T1 M0
IB G1 T2 M0
IIA G2 T1 M0
IIB G2 T2 M0
III G1-G2 T1-T2 M1
AJCC Evreleme Sistemi
American Joint Committee on Cancer (AJCC), incelenmekte olan tümörün histolojik
derecesine dayalı kemik ve yumuşak doku sarkomlarının bir sınıflandırmasını geliştirmiştir.10
Yumuşak doku sarkomu evrelemesi;
tümör boyutu,
tümör derinliği,
histolojik derece ve
metastazın varlığı kriterlerini içeren dört kriterli bir sistemdir.10
82
YUMUŞAK DOKU SARKOMLARI İÇİN AJCC EVRELEME SİSTEMİ
Evre I
IA Düşük dereceli, küçük (<5 cm), yüzeyel veya derin fasyaya kadar
IB Düşük dereceli, büyük (>5 cm), yüzeyel fasyaya kadar
Evre II
IIA Düşük dereceli, büyük, derin fasyaya kadar
IIB Yüksek dereceli, küçük, yüzeyel veya derin fasyaya kadar
IIC Yüksek dereceli, büyük, yüzeyel fasyaya kadar
Evre III Yüksek dereceli, büyük (>5 cm), fasya için(kadar, doğru) derin fasyaya
kadar
Evre IV Lenf düğümlerine veya uzak yerlere herhangi bir metastaz
EKSTREMİTE SARKOMLARI İÇİN CERRAHİ PROSEDÜRLER
Cerrahi Metod . Sınır Ekstremite Ampütasyon Diseksiyon Mikroskopik Kurtarma Düzeyleri Görünüş
İnralezyonal Debulking, kademeli eksizyon/küretaj
Translezyonal ampütasyon
Tümör içinde (palyatif)
Tümör bütün sınırlarda
Marjinal Marjinal enblok eksizyon
Marjinal ampütasyon
Tümör içinde “reaktif zon”
Reaktif doku (± tümörün mikro ekstansiyonlar)
Geniş Geniş enblok eksizyon
Kemik boyunca geniş ampütasyonu
Sağlam doku boyunca fakat kompartıman içinde
Normal doku (± “atlayan lezyonlar”)
Radikal Bütün kompartımanın enblok rezeksiyonu
Ekstra-artiküler desartikülasyon
Normal doku: ekstrakompartmental
Normal doku
TEDAVİ
Cerrahi, yumuşak doku sark omu olan hastalar için lokal tedavinin primer şeklidir.8
Diğer taraftan günümüzde uygun tedavi, lokal ve sistemik kanser tedavi prensiplerinin tam
olarak anlaşılması, hastanın yaşamını koruma potansiyeli maksimize eder. Malign tümörlü
hastalar tedavi edilmeden önce, tedavi prensipleri düzeninin yeniden gözden geçirilmesi
83
zorunludur ve uygun tedavinin sağlanmasına yardım eder.8 Hastalar, çoğu kez etraftaki
yapıların kompresyon semptomları ile birlikte büyüyen ağrısız bir kitle ile başvururlar.6
Sarkomlar, ganglion kisti veya fibrom gibi benign bir kitle ile karıştırılabilirler. Malignansi
tanısı kesinleştirildiyse, medikal onkoloji ve radyasyon onkolojisi ile tedavi planlanma
aşamasında konsülte edilmesi kuvvetle tavsiye edilir.10 Yumuşak doku sarkomu tedavisi,
cerrahın operasyonun iki bölümünü (rezeksiyon ve rekonstrüksiyon) düşünmesini ve
planlamasını gerektirir.8 Bazen iki ekipli bir yaklaşım en iyisi olabilir.8 Lezyonun rezeksiyonu
primer önemlidir. Rekonstrüksiyona ilişkin kaygılara, hasta yaklaşımı veya lezyonun
agressifliği bağlamında sekonder önem verilmelidir.8 Rekonstrüksiyona ilişkin kaygıyla
rezeksiyon sınırlarının riske edilmesi, lokal nüks riskini artıracak ve bunun sonucu olarak
metastaz ve ölüm riski artacaktır.8 Distal parmakları etkileyen yumuşak doku sarkomları için
uygun cerrahi sınırlar, distal interfalangeal (DİF) veya proksimal interfalangeal (PİF)
eklemlerinden dezartikülasyonlar ile çoğu durumlarda elde edilebilir.10 Daha proksimal
parmak tutulumu veya eldeki derin lezyonlar için, tek veya çift parmak ray ampütasyonlarına
ihtiyaç duyulur.10 Elin kompakt yapısından dolayı tendonların ve nörovasküler yapıların
tutulumu olasıdır ve bu durumda amputasyon kaçınılmaz olabilir.6 Eldeki yumuşak doku
sarkomlarında pozitif cerrahi sınır durumunda tedavi, radyoterapi ile kolaylıkla sağlanamaz
veya kompanse edilemez ve bu durumun nüksün önceden habercisi olduğu anlaşılmıştır.8
Cerrahinin amacı, yeterli sağlam cerrahi sınırla tümörün tam olarak çıkarılmasıdır.8 Tümörün
çevresindeki 2 ila 3 cm’lik sağlam dokunun geniş eksizyonu savunulmuştur, ama bu her
zaman elde edilemez.8,10 Fleksör tendonları tutan karpal tünel lezyonu için dirsek altı
ampütasyonlar gerekli olabilir.10 Lezyon el bileği dorsumu ile sınırlıysa, distal radius veya
ekstensor retinakulum gibi tümör bariyerleri, ekstremitenin kurtarılmasına olanak verebilir.10
Daha yüzeysel tümörler için yumuşak doku kapamasına, çoğu kez geniş cerrahi eksizyonu
takiben ihtiyaç duyulur.10 El, el bileği veya önkol seviyesinde serbest doku transferi ilk
seçenekler olmalıdır.10 Lokal pediküllü flepler, tümör yayılımı ve nüksü ile ilgili kaygılardan
dolayı, malign tümör cerrahisinde dikkatli bir şekilde düşünülmelidir.10 Uzak pediküllü
flepler, aynı sebepten dolayı musküloskeletal tümör cerrahisinde uygun olmaz.10 Negatif
sınırlar geniş eksizyonla elde edilemezse, ampütasyon çok kuvvetle düşünülmelidir.8
İyi kontrollü prospektif çalışmalar, hastaların yalnız ampütasyonla tedavi edildiği
yumuşak doku sarkomu ve benzer grupların ekstremite kurtarma ve eksternal radyoterapi ile
tedavi edildiği yumuşak doku sarkomu arasında, benzer 5 yıllık sağkalım oranlarını
84
göstermiştir. Yumuşak doku sarkomları için operasyon sonrası eksternal radyoterapiye karşı
operasyon öncesi radyoterapinin rölatif değerleri, kimi zaman tartışılmaktadır. Şimdiki
durumda operasyon sonrası radyoterapi, radiosensitif tümörlerde çoğu durumda tercih edilir.
Bazı kurumlar, hem neoadjuvan hem de adjuvan radyoterapiyi tavsiye ederler. Operasyon
öncesi ve operasyon sonrası radyoterapi alan yumuşak doku sarkomlu hastaları karşılaştıran
Cheng ve diğerleri, genel sağkalımda fark göstermemişlerdir. Operasyon öncesi radyasyon
kullanımı, tümör nekrozuna neden olmanın teorik avantajına sahiptir. Bu suretle tümör
boyutunu ve cerrahi sırasında tümör kontaminasyonunu azaltır. Ayrıca postoperatif
radyoterapiyle karşılaştırılan preoperatif radyoterapide daha az radyasyona maruz kalınır, bu
da potansiyel olarak normal doku için daha az hasara yol açar.10
Büyük (5 cm’den daha büyük), yüksek dereceli bir tümörün geniş eksizyonunu
takiben hastalarda lokal nüks riskini azaltmak için, brakiterapi yada eksternal radyoterapiye
ihtiyaç duyulur. Büyük, düşük dereceli lezyonların eksizyonunun eksternal radyoterapi ile
birlikte izlenmesi gerekir. Geniş bir şekilde eksize edilen küçük (5 cm’den daha küçük),
yüksek veya düşük dereceli ekstremite tümörleri, kesin kanıtları olmamasına rağmen adjuvan
radyoterapi gerektirmeyebilir. Parmak ray veya çoklu ray ampütasyon, parmakları tutan
yumuşak doku sarkomu olan hastalar için çoğu kez en iyi çözüm olabilir. Geniş sınırlar
parmak veya başparmakta kolaylıkla elde edilemezse, ampütasyonun fonksiyonel sonucu
parmak kurtarma ve rekonstrüksiyonundan üstün olabilir.8 Büyük lezyonlar, proksimal
palmarı veya karpal tüneli tutan lezyonlar, eli kurtarma operasyonuna elverişli olmayabilir ve
çoğu kez dirsekaltı ampütasyonu ile en iyi şekilde tedavi edilirler.6,8
Ekstremitelerdeki yumuşak doku sarkomlarının tedavisinde kemoterapinin rolü, hala
net değildir. Büyük, yüksek dereceli lezyonları olan belirli hastalar, rezeke edilemeyen bir
lezyonun büyüklüğünü azaltmak ve rezeke edilebilmesini sağlamak için, ameliyat öncesi
kemoterapi veya radyoterapiden yararlanabilirler.8 Büyük, yüksek dereceli lezyonları olan
hastalar metastaz için yüksek risk altında olup, medikal onkolog ile birlikte inceleme
protokolleri hazırlanmalıdır. Küçük, yüksek dereceli tümörleri olan hastalar da, nüksü
azaltmak için ameliyat sonrası radyoterapiden yararlanabilirler.6 Radyoterapinin tendon,
eklemler ve diğer yumuşak dokularda uzun dönemde zararlı etkileri vardır. Ameliyat öncesi
radyoterapi yara komplikasyon riskini % 30’a kadar artırır.6 Bir çalışmada, yumuşak doku
sarkomunda postoperatif radyoterapi alan hastalarla karşılaştırılan preoperatif radyoterapi alan
hastalarda, dört kat daha fazla yara komplikasyon oranı bulunmaktadır (% 8’e karşı % 31).10
85
Bu nedenle preoperatif radyoterapi, tümör yerlerinin standart geniş rezeksiyon tekniklerine
imkan tanımadığı hastalarda kullanılmalıdır.10 Bu, major sinirlere veya vasküler yapılara
yakın yüksek dereceli yumuşak doku sarkomlarını içerir.10 Bu gibi durumlarda operasyon
öncesi eksternal radyoterapinin, hastalardaki tümörün boyutunu % 60’a kadar küçülttüğü
gösterilmiştir.10 Ayrıca preoperatif radyoterapi, negatif cerrahi sınırlarla ekstremite
kurtarılması olasılığına yardım eden tümör psödokapsül oluşmasına yol açar.10 Operasyon
sonrası yara komplikasyonları için risk, bütün ölü dokuların elimine edilmesi ve çok titiz
cerrahi teknik kullanılarak azaltılabilir.10 Ekstremite kurtarma cerrahisi ve radyoterapi
uygulanamadığı vakalarda ampütasyon düşünülmelidir.10 Kemoterapinin rolü tartışmalıdır.6
Adjuvan kemoterapi, lezyon ve akciğer nodüllerinin cerrahi rezeksiyonu ile beraber
metastatik hastalıklı, büyük, yüksek dereceli sarkomlar için düşünülmelidir.6,10 Ayrıca
metastaz ile görülen hastalar, akciğer nodüllerinin rezeksiyonu ve kemoterapi için aday
olabilirler.8 Bununla birlikte kemoterapi protokollerinin bir çoğu klinik deneme safhasında
olup, sık sık tekrarlanan modifikasyonlar yapılmaktadır.10
Pozitif sınırları olan primer bir eksizyondan sonra sözü edilen hastalara, bu durumda
lokal nüks riski yüksek olduğundan dolayı, reeksizyon veya ampütasyon kuvvetle
düşünülmelidir. Metastaz ile görülen hastalar, ekstremitede ve göğüste hem lokal hem de
sistemik olarak agresif bir şekilde tedavi edilmelidirler, çünkü sağkalım olasıdır.8 Düşük
dereceli yumuşak doku sarkomlarının, daha az lokal nüks, seyrek metastaz ve artan hastalıksız
uzun süreli hayatta kalmaya sahip olduğu hesaba katılmalıdır.10 Negatif sınırları olan düşük
dereceli yumuşak doku sarkomları için adjuvan radyoterapi, hastayı tümör nüksü
ampütasyona zorlamadıkça, genellikle tavsiye edilmez.10
Ekstremite kurtarma cerrahi teknikleri ve adjuvan radyoterapi ile bir çok üst
ekstremite yumuşak doku sarkomunda % 75−% 80, sürekli lokal kontrolü sağlanmış
hastalarda % 85−% 95 oranında 5 yıl sağ kalım beklenebilir. Bu başarı oranları, pozitif
cerrahi sınır varlığında baş aşağı olarak azalır. Yeni bir çalışmada elin yumuşak doku
sarkomu tümör boyutu 5 cm’den daha büyük olanların daha kötü bir prognoza sahip olduğu
gösterilmiştir. Bununla birlikte nihai hayatta kalma tümörün derecesine, boyutuna, derinliğine
ve evresine bağlıdır.10
86
TAKİP BAKIMI
Yumuşak doku sarkomunun belirli cerrahi prosedür sonrası hastalar, göğüs ve
abdominal BT ve bölgesel MRI muayeneleriyle, 3 yıl süreyle 4 aylık aralıklarda izlenirler.
Ondan sonra nüks gelişmemişse hasta, yukarıda değinilen görüntüleme çalışmaları ile, 2 yıllık
ilave süreyle 6 aylık aralıklarda izlenebilir. 5 yıldan sonraki dönemde önceden sözü edilen
görüntüleme yöntemleriyle yıllık takip, hastalar için bireyselleştirilir.10
EPİTELOİD SARKOM
Epiteloid sarkom, önkol ve elin en yaygın yumuşak doku sarkomudur.6,8,10 Bu tümör,
en sık genç yetişkinde parmaklar, palmar bölge veya önkol volarinde görülmekte olup,
görünüşte oldukça benign, yavaş büyüyen sert bir nodüldür.10 Tipik olarak elin volar yüzünde
yavaş yavaş büyüyen küçük bir nodül olarak görülür. Bir çalışmadaki medyan yaş, tanıdaki
18 aylık ortalama bir gecikmeyle 33 yaş idi.10 Benign lezyon, skar dokusu veya enfeksiyon
olarak yanlış tanımlanabilir veya bütünüyle gözden kaçabilir.6,10 Bu lezyonlar, ülserleşip
drene olabilirler ve bu enfeksiyon olarak yanlış tanılanabilirler.10 Diğer epiteloid sarkomlar,
palmar fibromlar veya Duputyren kontraktürü ile karıştırılabilirler.10 Histolojik olarak bu
nodüller, merkezi bir nekroz alanına sahip olan epitel hücrelerinden oluşurlar.10 Lokal olarak
infiltratif bir özelliğe sahiptirler ve ayrıca fasyal düzlem, tendonlar ve lenfatik kanallar
boyunca ve bölgesel lenf düğümlerine de yayılım yaygındır.6,8,10,40 İyi bir fizik muayene,
tanısal görüntüleme ve hatta sentinel lenf nodu biyopsisi yapılmalıdır.6,10 Epiteloid sarkomlar,
yüksek nüks oranı olan yüksek dereceli tümörlerdir.5,6 Lokal kontrol için epiteloid sarkom
geniş eksizyon, radikal rezeksiyon ya da ampütasyonla agressif olarak tedavi edilmelidir.6,8,10
Epitroklear ve aksillar lenf düğümü örneklemesi, klinik veya radyografik olarak tespit
edilebilir tutulumun yokluğunda bile, kuvvetle düşünülmelidir, çünkü tutulan lenf nodlarının
eksizyonu yaşamı kurtarma potansiyeline sahiptir.8 Eksternal radyoterapi veya brakiterapi,
büyük lezyonların geniş eksizyonundan sonra yapılmalıdır.8 Kemoterapi lenf düğümü
tutulumu, metastaz veya nüks etmiş hastalarda düşünülmelidir.6,8 Retrospektif olarak yeniden
incelenen 55 hastalık bir çalışma, ilk cerrahi rezeksizyonun artan agressifliği ile azalan bir
nüks oranını göstermiştir. Yetersiz sınırlar, artan tümör büyüklüğü, % 30’dan fazla tümör
nekrozu ve vasküler invazyon, yüksek bir nüks oranı ve kötü orijin veya her ikisi ile ilişkisi
olabilir. Eksternal Radyoterapi veya brakiterapi, nüks veya geniş lezyonların lokal kontrolü
87
için düşünülmelidir. Bununla birlikte radyasyon yetersiz veya pozitif sınırları kompanse
etmez.10
SİNOVYAL SARKOM
Sinovyal sarkom, çoğunlukla eklemler, tendonlar veya bursalardan meydana gelen
yüksek dereceli bir malign yumuşak doku sarkomudur.6,8,10 Epitelyoid sarkomun önkol ve
eldeki en yaygın yumuşak doku sarkomu olduğu genellikle düşünülmesine rağmen, sinovyal
sarkom, 1982’den beri Memorial Sloan-Kettering Cancer Center’da elde görülen en yaygın
yumuşak doku sarkomu olmuştur.8 Bu tümör en sık karpal bölgede görülür ve parmaklarda
nadirdir.8,10 Sinovyal sarkom başlangıçta çok yavaşça büyüyebilir ve hasta aşikar olmayan bir
büyüme hikayesi verebilir. Klinik davranışını değiştirmeden önce, çoğu kez yıllarca küçük,
sert bir kitle olarak bulunan yüksek dereceli bir tümördür.6,10 Sinovyal hücre sarkomu sıklıkla
15−40 yaş arası hastalarda görülür.10 Düz radyografide yumuşak doku kalsifikasyonları
vakaların yüzde 20 ila 30’unda görülebilir.6,8
Fizik muayene veya görüntülemeyle kolayca tanı konamayan herhangi bir yumuşak
doku kitlesine doğru tanı koymak için, biyopsi yapılmalıdır.8
Histolojik olarak bu tümör;
- bifazik tip epitelial ve fibroblast benzeri iğsi hücrelerden oluşan,
- monofazik fibröz tip,
- monofazik epitel tip
- kötü differensiye tip olarak sınıflandırılabilir.6,10
Bifazik tipin prognozu daha da kötüdür.6 Bölgesel lenf düğümlerine metastaz
eğilimine sahiptir (% 25).6,8 Sinovyal sarkomun büyüklüğünün genel vaka serilerinde önemli
bir prognostik faktör olduğu düşünülmüş olmasına rağmen, kural değildir. Tedavi geniş
rezeksiyon ve adjuvan kemo ve radyoterapiyi içerir.10 Uygun cerrahi eksizyonu takiben
yüksek (% 82’ye kadar) beş yıl hayatta kalma oranları, % 32’ lik bir lokal nüks oranı ile
birlikte bildirilmiştir.10
88
BERRAK HÜCRELİ SARKOM (Yumuşak Dokuların Malign Melanoması, Clear Cell Sarkom)
Berrak hücreli sarkom elin nadir bir tümörü olup, çoğu kez yumuşak dokunun malign
melanomu adı verilir.6,10 Berrak hücre sarkomu metastatik akral lentiginöz melanom ile
karıştırılmaktadır.8 Berrak hücreli sarkom, bütün yumuşak doku sarkomlarının % 1’ini
oluşturur ve bütün berrak hücreli sarkom vakalarının yaklaşık olarak % 22’si üst ekstremiteyi
tutar.10
Muayenede şüpheli kitleler, tendonlara veya aponörotik bağlantılara yakın olarak
bulunduğu zaman, berrak hücre sarkomu düşünülmelidir.10 Bunlar tipik olarak yavaş büyürler
ve yıllarca teşhis edilemeyebilirler.10 İnceleme, BT ve sentinel lenf nod biyopsisinin
kullanıldığı lenf düğümlerinin dikkatli bir değerlendirmesini içermelidir.10 Bu lezyonun
yüksek bir lokal nüks riski ve hastaların yarısından fazlasında (% 53) bölgesel lenf
düğümlerinde metastaz mevcuttur.6,8 Bölgesel lenf düğümleri, evreleme sırasında hem klinik
hem de radyografik olarak dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir.8 Histolojik olarak bu
tümör, şeffaf sitoplazma ile birlikte yuvarlak hücrelerle karakterizedir.5,10 Tedavi geniş
rezeksiyonu ve belki adjuvan kemoterapi veya radyoterapiyi içerir.6 Yüksek lokal nüks ve
bölgesel lenf nodu metastazına rağmen, geniş rezeksiyon ve radyoterapi ile % 66’ya
yaklaşan 5 yıl sağ kalım rapor edilmiştir.10 Kemoterapinin belirli bir faydası bulunmamıştır.10
FİBROSARKOM
El tutulumu son derece nadir olmasına rağmen, fibrosarkomların yaklaşık olarak %
30’u üst ekstremitede meydana gelir.8 Bağ dokusunun yavaş büyüyen, genellikle ağrısız bu
kitlesine yıllarca tanı konulamayabilir.10 Benign fibröz lezyonlarının agresif histolojik
yapısının fibrosarkomla benzer olması, özellikle 5 yaşın altındaki çocuklarda fibrosarkom
teşhisini koymayı zorlaştırır.8 Fibrosarkom, özellikle infantil fibromatosis ile karıştırılabilir.6
Bu lezyonların klinik seyri, metastaz yaptıkları bilinmediğinden dolayı fibrosarkomunkinden
zordur.8
Histopatolojik olarak birbiriyle kesişen fibroblast demetleri ve bazen balık sırtı
diziliminde olurlar. Nükleer atipi ve mitotik aktivite mevcut olup fakat bazı vakalarda hafif
olabilir.5 Tümörler sellülarite, plemorfizm ve mitotik aktivite miktarına göre 4 histolojik
dereceye ayrılırlar.5
89
Yetişkinlerde yüksek dereceli lezyonların tedavisi sistemik evrelemeyi, geniş
eksizyonu ve yumuşak doku sarkomları için radyoterapi ve kemoterapiyi içerir.8 Uygun
cerrahi sınır ve adjuvan radyoterapi ile düşük lokal nüks oranları ve % 80’e yaklaşan 5 yıllık
sağ kalım oranları beklenir. Metastatik tutulumun en yaygın yeri genellikle hematojen yolla
akciğerdir. Kemoterapinin kullanımı, genellikle lokal olarak geniş hastalık, yüksek dereceli
tümörler veya metastatik hastalık için tavsiye edilir. Konjenital fibrosarkom farklı bir klinik
antitedir. Tümör en sık el, el bileği ve önkola yerleşmekte olup % 90’ı ilk 3 ayda görülür. Bu
tümörler hızla büyüyebilir ve büyük boyuta ulaşabilirler. Tek başına geniş eksizyonla % 85’e
yaklaşan 5 yıllık sağ kalım rapor edilmiştir. Kemoterapi ve radyoterapinin rolleri şu anda açık
değildir.10
MALİGN FİBRÖZ HİSTİOSİTOM
Malign fibröz histiositom, çoğu kez 60 ila 80 yaş arasında görülen en yaygın yumuşak
doku sarkomu olarak bilinir.10 Bu tümörlerin % 19’u üst ekstremitede (bir çoğu önkolda)
ortaya çıkmasına rağmen, elde meydana gelen malign fibröz histiositom nadirdir.6,8,10 Malign
fibröz histiositom, yumuşak doku veya bir primer kemik tümörü olarak meydana gelebilir.8
Aylarca tanı konulmamış olan bu tümörler ağrısız olarak görülebilirler. Malign fibröz
histiositomun farkına, ilk olarak bir travmayı takiben varılabilir ve bunu takiben hızlı büyüme
meydana gelebilir.10
Bunlar, histolojik olarak farklı olabilen yüksek dereceli tümörlerdir.6 Klasik olarak
malign fibröz histiositomun pleomorfik tipi storiform sıralanan, iğsi şekilli fibroblastlardan
oluşur.10 Diğer tipleri angiomatoid (Daha vaskülerdir ve daha sıklıkla gençlerde görülür.),
inflamatuvar ve miksoiddir.5 Pek çok atipik mitotik şekiller multipl vasküler kanallar ile
birlikte görülebilirler.10 Elde multifokal yumuşak doku lezyonları bildirilmiştir.6 Malign
fibröz histiositom, çoğu kez litik bir lezyon olarak yumuşak dokularda veya kemikte meydana
gelebilir.6 Malign fibröz histiositomlar, genellikle gri beyaz renkte, kapsüllü kitleler olup
mikroskobik seviyedeki infiltratif gelişimlerin aksine, yanıltıcı bir şekilde iyi sınırlı
tümörlerdir.5 Bunlarda da tedavi geniş rezeksiyon veya amputasyonu, adjuvan kemoterapi
veya radyoterapiyi içerir.6,8 Çoğunlukla son derece agresif olup sıklıkla lokal nüks yaparlar ve
hastaların % 50’sinde metastaz gelişir, ancak agresif cerrahi rezeksiyon ve adjuvan tedaviler
bu oranları oldukça düşürmüştür.10 Yeni bir araştırmada lokal nüks oranı % 19, metastatik
oran % 35 ve 5 yıllık hayatta kalma % 65 idi.10 Metastazı en sık akciğeredir.10 Yumuşak
90
doku malign fibröz histiositomlarının kemik metastazı çok daha az olup, lenf düğüm tutulumu
nadirdir. Tümörün boyutu, derinliği ve histolojik derecesi, metastatik oranla ve sağ kalımla
ilişkilir.10
DERMATOFİBROSARKOMA PROTUBERANS
Dermatofibrosarkoma protuberans, düşük veya orta dereceli bir sarkom olup çevre
dokuları infiltre edebilen, nadir fibrohistiositik bir tümördür.6,8 Bu lezyon dermisden meydana
gelir, yavaş büyüyen, sıklıkla ağrısız, menekşe renkli-kırmızı plaka veya nodül olarak
görülür.8 Bu lezyon, çoğu kez önkol dermisinde ağrısız bir nodül olarak bulunduğundan
dolayı, yıllarca teşhis edilemeyebilir.10 Bu tümörler çoğu kez erkeklerde görülürler.12 El
bileği ve el bölgesinde nadiren meydana gelirler.10 İhmal edilmiş tümörler kas, tendon ve
fasyayı içeren subkutanöz dokuların derinliklerine kadar ülserleşebilir veya uzanabilirler.8
Lezyonun üzerindeki deride tipik olarak diskolorasyon mevcuttur.10 Bir seride, tanıdaki
medyan yaş 51 idi.10
Mikroskopik olarak dermatofibrosarkoma protuberans, storiform yapı içerisinde
yerleşmiş iri fibroblastik hücrelerden oluşur. Mitotik aktivite seyrektir ve sitolojik atipi
azdır.5
Dermatofibrosarkoma protuberans, dermis ve subkutanöz dokularda yatay yayılma
eğilimine sahiptir ve hatta geniş eksizyonu takiben bile yüksek lokal nüks riski vardır.8
Yüksek bir lokal nüks oranına sahip (~ % 50) olup metastaz seyrektir (~ % 5).6 MRI
hastalığın lokal boyutunu değerlendirmede son derecede yararlıdır. Dermatofibrosarkoma
protuberanslı hastalara, planlanmış eksizyondan önce lokal olarak dikkatli bir şekilde
evreleme yapılmalıdır.8 Bir kaç rapor, lokal nüks riskini en aza indirmek için 3cm’lik cerrahi
marjla birlikte derin fasyanın dahil edildiği rezeksiyonu önermiştir.8,10,12 Geniş lokal eksizyon
ile tedaviye rağmen yüksek nüks oranı, sağlam gözüken derinin altındaki tümörün gizli
ekstansiyonuna bağlanır.12 Rezeksiyon sınırlarının retrospektif mikroskopik analizi,
lezyonların 1 cm’lik bir sınırla eksize edilenlerde ancak % 75’inin tam olarak eksize
edilebildiğini, 1,5 cm’lik bir sınır ile % 80, 2cm’lik bir sınır ile % 85 ve 2,5cm’lik bir sınır ile
% 100 tam olarak eksize edilebildiğini göstermiştir.8 Tedavi edilmiş vakalarda nüks % 50
olup, nüks etmiş veya primer tümörlerin geniş cerrahi sınırla eksizyonunda bu oran % 12’ye
düşmektedir.8 Pozitif cerrahi sınırlarda re-eksizyon ve adjuvan radyoterapi yapılmalıdır.6,10
91
Dermatofibrosarkoma protuberansın bazı küçük alanlarında daha yüksek mitotik aktivite
oranından dolayı, fibrosarkoma benzeyebilir, ancak sarkom gibi değil dermatofibrosarkoma
protuberans gibi davranır.6 Bu artan nüks ve metastaz oranı ile ilişkili olmaktadır.6
KAPOSİ SARKOMU
Lenfatik endoteliyal orijinli vasküler bir tümördür. Ağrısız, kırmızı-mavi plaklar veya
nodüller olarak görülürler. Bu lezyonlar yavaş büyürler ve eksizyon veya radyasyon
tedavilerine cevap verirler. AIDS tanısı bu hastalarda düşünülmelidir.6
HEMANJİOENDOTELYOMA
Hemanjioendotelyoma terimi, iyi-differansiye benign hemanjiomlarla anaplastik
anjiosarkomlar arasında histolojik özellikler ve klinik davranış gösteren geniş spektrumlu
vasküler neoplazileri tanımlar.5
Bu grubu temsil eden epiteloid hemanjioendotelyoma, yetişkinlerde yumuşak dokuda
orta çaplı ve büyük venler etrafında oluşan çok özel bir vasküler tümördür. Böyle tümörlerde
tam oluşmuş vasküler kanallar belirgin değildir ve tümör hücreleri şişkin, genelde küboidal
ve bu nedenle epitel hücresine benzeyen hücrelerdir. Bundan dolayı ayırıcı tanı metastatik
karsinom, melanom ve epiteloid görünümü olan sarkomları kapsar. Epiteloid
hemanjioendotelyomaların klinik davranışı değişkendir, çoğu eksizyonla tedavi olur ama %
40 kadarı nüks eder, % 20 - % 30’u sonunda metastaz yapar ve hastaların % 15’i de tümörden
ölür.5
ANJİOSARKOM
Anjiosarkomlar, yapıları hemanjiomlara benzer, iyi differansiye tümörlerden
(hemanjiosarkoma) anaplazileri nedeniyle karsinomlar ve melanomlardan ayırmanın güç
olduğu tümörlere kadar değişen malign endotelyal neoplazilerdir.5 Her cinsiyette ve daha çok
yaşlılarda görülürler. Vücudun her yerinde görülebilirler.
PVC endüstrisinde çalışanlar arasında anjiosarkom insidansının artması, insanda iyi
belgelenmiş karsinogenez olaylarındandır. Her üç ajanda da maruziyet ile tümör gelişimi
arasında yıllar süren çok uzun bir latent periyod dönemi vardır.
92
Anjiosarkomlar, lenfödemlerde klasik olarak meme kanseri için yapılan radikal
mastektomiden 10 yıl sonra gelişebilirler. Böyle vakalarda tümör, olasılıkla dilate lenfatik
damarlardan köken alır (lenfanjiosarkoma). Anjiosarkomlar, radyasyona ve iyatrojenik olarak
ya da kazara vücutta kalan yabancı cisme bağlı da oluşabilirler.5
Klinik olarak anjiosarkomlar lokal invazyon ve uzak metastatik yayılım yaparlar.
Hastaların pek azının 5 yıl yaşayabildiği, çok kötü seyir gösterirler.
Makroskopik olarak kutanöz anjiosarkomlar küçük, keskin sınırlı, asemptomatik,
sıklıkla birden fazla sayıda kırmızı nodüller olarak başlayabilirler; ancak sonunda çoğu
büyük, soluk gri-beyaz renkte yumuşak doku kitleleri haline gelirler. Kenarları çevre yapılarla
karışır. Ortada yumuşama, nekroz alanları ve hemoraji sıktır.
Mikroskopik olarak çok vasküler, şişkin ve anaplastik ama tanınabilir endotel
hücreleriyle döşeli vasküler kanallar oluşturanlardan, belirgin damar yapısı oluşturmayan,
bariz atipik ve solid iğsi hücreler içeren çok az differansiye tümörlere kadar her
differansiasyon derecesinde tümör görülebilir. Endotel hücre kökeni CD 31 ve von
Willebrand faktör boyanarak gösterilir.5
HEMANJİOPERİSİTOMA
Bu tümörler, normalde kapillerler ve venüller boyunca yerleşmiş perisitlerden köken
alırlar. Hemanjioperisitomalar, herhangi bir anatomik lokalizasyonda ama en sık alt
ekstremitelerde (özellikle bacaklarda) ve retroperitonda görülmekle birlikte elde de görülen
nadir neoplazilerdir. İğsi ya da yuvarlak hücre grupları ve kitleleri ile sarılmış veya arasına
yerleşmiş çok sayıda dallanan kapiller kanallar ve büyük sinüzoidal boşluklardan oluşurlar.
Gümüş boyası, bu hücrelerin endotel bazal membranı dışında yerleştiklerini ve böylece perisit
olduklarını göstermede kullanılabilir. Bu tümörler nüks edebilirler ve % 50 kadarı akciğerler,
kemik ve karaciğere metastaz yapabilir.5
LEİOMYOSARKOM
Bu lezyon, nadiren elde görülen yüksek dereceli bir sarkomdur. Damar duvarlarının
düz kas hücrelerinden kaynaklanır. Tedavi geniş rezeksiyon ve/veya adjuvan kemoterapi
veya radyoterapiyi içerir.6
93
LİPOSARKOM
Liposarkom, yumuşak doku sarkomunun en yaygın tiplerinden birisidir, fakat önkol ve
elde nadiren görülür.6,8
Alt tipler; - diferansiye (atipik lipoma),
- miksoid,
- yuvarlak hücreli,
- pleomorfik,
- andiferansiye liposarkomları içerirler.6,8,10
Liposarkomun çeşitli alt tiplere ayrılması faydalıdır, çünkü histopatolojik tip ve tümör
derecesi klinik davranış, metastaz riski ve prognozla ilişkilidir.8 Bu tümörler, genç
yetişkinlerde görülen miksoid ve yuvarlak hücreli alt tipler istisnası ile birlikte, tipik olarak
ortalama 60’lı yaşlarda görülürler. Bütün liposarkom vakalarının yarısından daha fazlasını
miksoid ve yuvarlak hücreli tipler oluştururlar. Çoğu kez yavaş yavaş büyüyen kitleler olarak
görülürler. Liposarkomlu hastalar oldukça büyük boyutlara ulaşan, genellikle ağrılı bir
kitleden dolayı müracaat ederler. Air Force of Institute of Patology, 1067 vakanın %
10.6’sının üst ekstremitede meydana geldiğini bildirmiştir. Bununla birlikte el ve el bileğinde
en sık görülen sarkom tipleri arasında değildir.10
Klinik olarak bu lezyonlar lipomlara benzeyebilirler, fakat sıklıkla lipoma göre ağrılı
olup ve daha hızlı büyürler. Ayrıca MRI’daki imaj da lipoma benzeyebilir. Hikaye, muayene
ve radyografik çalışmalara dayanılarak ameliyat öncesi lipom olarak teşhis edilen herhangi bir
lezyona, potansiyel olarak malignmiş gibi yaklaşılmalıdır.8 Histolojik olarak miksoid
liposarkom, bir pleksiform vasküler ağ ve periferal lipoblastlarla karakterizedir.10 Bebeklerde
liposarkomlar neredeyse hiç görülmemektedir.10 Miksoid liposarkomda yuvarlak hücre tipinin
yüzdesi, onu daha yüksek bir dereceye yükseltir ve ayrıca daha kötü bir prognozun da
habercisidir. Miksoid liposarkom ekstrapulmoner, omurga ve appendiküler iskelet gibi yerlere
metastaz yapabilir.6
Tedavi geniş rezeksiyonu ve/veya amputasyon ve/veya adjuvan kemoterapi veya
radyoterapiyi içerir.6,10 Miksoid/yuvarlak hücreli liposarkomlar ile ilgili yapılan bir çalışmada
% 35 metastaz görüldü ve % 31’inin en sonunda öldüğü görülmüştür. 45 yaşından daha yaşlı
hastalar ve tümör nekrozunun varlığı kötü prognozla ilişkilidir.10
94
RABDOMİYOSARKOM
Rabdomiyosarkom, çocukluk döneminin en sık görülen malign yuvarlak hücreli
tümörüdür, fakat elde nadirdir.8,10 Bu lezyonların % 7’sinden daha fazlası üst ekstremitede
meydana gelir ve el tutulumu nadir olmasına rağmen bildirilmiştir. Bu tümörler büyük
boyutlara ulaşabilen, hızlı büyüyen, ağrılı kitleler olarak görülebilirler. Rabdomiyosarkom
çizgili kastan köken alan malign, yumuşak doku tümörüdür.6,10 Yakın geçmişteki bir travma
hikayesi olağandır.10 Ekstremite rabdomiyosarkomu, üst ekstremite lezyonları ve distal
lezyonlar, alt ekstremiteden veya daha proksimal lezyonlardan daha iyi olmasına rağmen,
kötü bir prognoza sahiptir.8 El tutulduğu zaman lezyonlar için en yaygın yer tenar bölge veya
metakarpal interosseöz aralıklar olup boyut olarak daha küçük ve ağrısız olabilirler.10
Histolojik tipleri; - embriyonal,
- alveolar,
- pleomorfik,
- botroidtir.6,10
Alveolar rabdomiyosarkom, elde görülen en yaygın histolojik varyant olup ekstremite
vakalarının yarısından daha fazlasını oluşturur.6,8,10 Bu alt tip, çoğu kez erken metastaz ve
yüksek nüks oranları ile birlikte aggressif klinik davranış sergiler.6,10 Ekstremite
rabdomiyosarkomunun en sık akciğere ve özellikle bölgesel lenf düğümüne metastaz yapma
riski vardır.8,10 Sentinel lenf nodu biyopsisi bölgesel lenf düğümü tutulumunu ekarte etmek
için yararlıdır.10 Metastatik tutulum yaklaşık olarak vakaların % 20’sinde görülür.10 Hastalığın
evrelemesi yer, bölgesel lenf düğümlerinin tutulumu ve cerrahi sınırları içerir.6 Geniş cerrahi
rezeksiyona ilaveten adjuvan kemoterapi ve radyoterapi yararlı olabilir.6 Cerrahi rezeksiyonla
lokal olarak kontrol edilen tümörler için % 70’e yaklaşan 5 yıl hayatta kalma bildirilmiştir.10
Son zamanlarda uygulanan etkin kemo ve radyoterapi ile sağ kalım oranları artmaktadır.10
MALİGN PERİFERAL SİNİR KILIFI TÜMÖRÜ
(Nörofibrosarkom / Malign Schwannoma)
Malign periferal sinir kılıfı tümörü nörofibrosarkom, nörosarkom ve malign
schwannomayı içeren sinir dokusundan kaynaklanan malign yumuşak doku tümörlerinin
hepsini kapsaması için kullanılan bir terimdir.6,8 Malign periferal sinir kılıfı tümörleri, de
novo veya bir benign tümörün malign dejenerasyonundan (genellikle bir pleksiform
95
nörofibrom) meydana gelirler.18 Fibroblastlar ve perinöryal hücrelerin özellikleri görülmesine
rağmen, orijin hücrenin schwann hücresi olduğu sanılmaktadır.18 Bunlar arasında ayrım
yapmak problemli olduğundan dolayı, malign schwannoma ve nörofibrosarkom terimleri
gözden düşmüştür.18 Malign periferal sinir kılıfı tümörü vakalarının yarısından fazlası
nörofibromatoz tip 1’de ortaya çıkar.6,8,18 Yeni bir çalışmada % 13 kadar yüksek bir yaşam
riski ileri sürülmesine rağmen, nörofibromatosiz tip-1’li hastalarda bir malign periferal sinir
kılıfı tümörü insidansının % 2−% 5 olduğu bildirilmiştir.18 Çocuklar nadiren etkilenirler.18 Bu,
farklı bir sarkom veya lenfoma için yapılan radyoterapiyi takiben sekonder bir sarkom olarak
gelişebilir.8 Genel olarak malign periferal sinir kılıfı tümörünün başlangıcı, tipik olarak bir
dekat daha erken olan nörofibromatosiz tip-1’li hastaların dışında, yaşamın dördüncü ve
beşinci dekatlarında meydana gelir. Nörofibromatosiz tip-1’li hastalarda herhangi bir
nörofibromun hızlı büyümesi, ağrı veya bir nörolojik zarar gibi semptomların gelişimi,
malign dejenerasyon kaygısını artırmalıdır. Bir insizyonal veya iğne biyopsisi kesin tanıyı
sağlar. Malign periferal sinir kılıfı tümörünün bir sinirle ilişkisi her zaman açık olmamasına
rağmen, genellikle büyük ve derin sinirleri tutar. Parmak sinir tutulumunu içeren yüzeysel
vakalar da tanımlanmıştır. Malign periferal sinir kılıfı tümörünün yaklaşık olarak % 20’si üst
ekstremitelerde meydana gelir. Bu da elin bütün malign tümörlerinin yaklaşık olarak % 3’ünü
oluşturur. Hastalar, belli büyüklüğe ulaşana kadar bu tümörlerin farkında değildirler. Ağrı,
zayıflık ve uyuşma gibi semptomlar geç meydana gelir.18
Malign periferal sinir kılıfı tümörünün periferik sinirler boyunca yayılma eğilimli
olduğu bilinir ve bunlar, ampütasyonu takiben bile son derece yüksek bir lokal nüks oranına
sahiptirler.8 Cerrahi eksplorasyon da, kalın bir psödo kapsülü olan iğ veya dikdörtgen
biçiminde bir tümör kitlesi veya bitişik yumuşak dokunun yakın tutulumunu gösterir. Kesiti
sert yüzeyli olup bir schwannom veya nörofibromdan farklı olarak nekroz odaklarını
gösterebilir.18
Işık mikroskopi, malign özellikler olan hiperkromazi, pleomorfizm ve sık mitoz ile
karekterize iğ biçimli hücrelerin iç içe geçmiş ve örülmüş fasiküllerini gösterir.5,18 Malign
periferal sinir kılıfı tümörünün yaklaşık olarak yarısı S-100 proteini için reaktiftir. Bazen
perinöral hücre farklılaşması (ayırıcı tanısı) görülür ve daha iyi bir prognoz verebilir.18
Tedavi edilmemiş malign periferal sinir kılıfı tümörünün doğal seyri, hematojen
yayılım ile metastaz ve er geç ölümdür. Ayrıca perinöral ekstansiyon ve lenfatiklerin
embolizasyonu da meydana gelir. Erken tanı ve tedavi hayatta kalma şansını artırır.18 Geniş
96
cerrahi rezeksiyon, yüksek bir nüks oranı olmasına rağmen bir tedavi alternatifidir.6
Metastatik olmayan tümörlerin tedavisi, radikal rezeksiyonu veya ekstremite ampütasyonunu
içerir.18 Bu tümörler adjuvan tedaviye zayıf bir cevap verirler.6 Kötü prognostik faktörler
proksimal yerleşimli primer lezyonu, tümör büyüklüğünü ve nörofibromatozu içerir.8 Malign
periferal sinir kılıfı tümörlü hastalar için 5 yıl hayatta kalma, nörofibromatozlu hastalarda en
kötü prognoz ile birlikte yaklaşık olarak yüzde 40’tır.8 Lokal nüks ve metastaz yaygındır ve
kötü bir prognoz habercisidir. Radyoterapi faydalı olabilir ancak kemoterapinin etkinliği
kanıtlanmamıştır. Ducatman ve diğerleri, 10 yılda % 23’lük bir hayatta kalma oranıyla, tanı
zamanından itibaren 3 yıllık bir medyan hayatta kalma bildirmişlerdir. Nörofibromatozun
varlığı ve 5 cm’den daha büyük tümör boyutu kötü bir prognozla birliktedir.18
ÇEŞİTLİ TÜMÖRLER VE TÜMÖR BENZERİ DURUMLAR
Periferal sinir tümörlerinin tedavi yaklaşımı, periferal sinir sistemini tutan diğer
neoplastik ve tümör benzeri durumları göz önüne almayı gerektirir. Nadiren lezyonlar, sinirsel
olmayan dokuların (örneğin endotelial veya adipoz hücreler) lokal neoplastik
proliferasyonundan veya intranöral metastatik hastalıktan kaynaklanırlar. Daha yaygın olarak
sinirlerde, bir periferal sinir kılıfı tümöründen ayırt edilmesi gereken bir kitle ile sonuçlanan
hamartomatöz, hiperplastik, travmatik veya diğer prosesler görülür.18
Sinirin fibrolipomatöz hamartomu, çocuklar ve genç yetişkinlerde görülen benign
tümör benzeri bir durumdur. Bildirilen vakaların çoğu, karpal tünel sendromu benzeri
semptomlarla birlikte unilateral volar önkol veya palmarda kitleye neden olan median siniri
tutar. Ayrıca hastaların üçte iki kadarı, makrodaktilizme neden olan distal yumuşak doku ve
kemik aşırı büyümesine sahiptir. Daha az yaygın olarak ulnar, radyal veya parmak sinirlerini
tutulabilir.18
Cerrahi eksplorasyon da görülen fibrolipomatöz infiltrat sinirin fusiform genişlemesini
açıklar. Biyopsi, sınırlı yumuşak doku eksizyonu ve karpal tünel serbestleme ile nüks,
kompressif nöropati ve aşırı doku büyümesi muhtemel olmasına rağmen iyi sonuçlar
bildirilmiştir.18
Nöromüsküler hamartom (benign triton tümörü olarak da bilinen), tipik olarak
infantların ve küçük çocukların büyük sinir gövdeleri etrafında bulunan, matur iskelet kasının
ve nöral parçalarının son derece nadir, multilobüllü bir proliferasyonu olarak
97
tanımlanmaktadır. Brakial pleksus ve siyatik sinir daha yaygın olarak tutulur. Etkilenen
sinirlerin fonksiyonel bozukluğu üst ekstremitede bildirilmemiştir. Nükssüz tam cerrahi
eksizyon mümkün olmasına rağmen, postoperatif sinir hasarı meydana gelmiştir. Kitle, tam
eksizyon aleyhine zamanla spontan olarak gerileyebilir.18
Pacinian korpüsküllerin hiperplastik bir proliferasyonu “Pacinian nöromunu”
oluşturur. Bu nadir tümör benzeri proses, genellikle orta yaşlı yetişkinin parmağında ağrılı,
sert dermal bir nodül olarak ortaya çıkar. Fletcher ve Theaker, 824 periferal sinir kılıfı
tümörleri arasından iki vakayı bildirmişlerdir. Ayrıca lezyon çocuklarda meydana gelebilir.
Cerrahi adipoz dokuya benzeyen, kapsülsüz, yumuşak, sarı, lobüllü bir kitleyi gösterir. Kitle
bir parmak sinirine fikse olabilir, fakat genellikle sinir fasikülleri korunarak eksize edilebilir.
Nadiren bir travmatik nöromun, benign veya malign bir sinir tümöründen ayırıcı tanısının
yapılması gerekebilir. Bir nöroma periferik sinir yaralanmasını takiben oluşur. Bu lezyon,
endonöral tüp ve aksonların amaçsız büyümesiyle birlikte Schwann hücrelerinin neoplastik
olmayan bir proliferasyonundan oluşur. Çeşitli tedavi seçenekleri travmatik nöroma için
mevcuttur, ama inatçı semptomları yaygındır.18
Bir sinir kılıfı gangliyonu, epinöryum içinde meydana gelen, içi müsin dolu bir kisttir.
Sinir kılıfı gangliyonları medyan, ulnar ve radyal sinirlerde de bildirilmiştir. Sinir
kompresyonu ağrı veya nöral rahatsızlığa neden olduğu zaman, sinir fasiküllerinin korunması
ile birlikte dikkatli eksizyonu gerektirir.18
METASTATİK TÜMÖRLER
Distal falankslar en yaygın olarak tutulmalarına rağmen, eldeki kemiklerin hepsi
metastatik hastalığa tutulabilir. Akciğer Ca metastazı vakaların % 50 kadarında görülür.
Ayrıca meme, renal, tiroid, kolon ve diğer karsinomların da el metastazı görülebilir. Dirsek
distalindeki metastatik kanserlerin görülme sırası, akciğer > meme > renal > kolon
karsinomudur. Radyografiler ağrılı ve büyümüş litik lezyonları gösterirler. Enfeksiyonu taklit
eder ve insizyonal biyopsi kuvvetle tavsiye edilir. Tedavi genellikle geniş eksizyon ve
ampütasyon ile fonksiyonun korunmasına özen gösterilerek palyatif amaçlı yapılır. Proksimal
falanksı tutan lezyonlar için ray ampütasyon ağrıyı düzeltir ve el fonksiyonunu devam ettirir.6
98
MATERYAL VE METOD
Vakıf Gureba Eğitim hastanesinde son 5 yılda (2000-2005 yılları arasında) el ve
önkoldaki tümöral lezyon sebebiyle müracaat edip cerrahi müdahale yapılan hastaların
lezyonları histopatolojik tanı, yaş, cins, lokalizasyon ve cerrahi tedavi yöntemleri açısından
incelendi ve bunların istatistiksel değerlendirme ve literatürle karşılaştırılması yapıldı.
Bu çalışmada lezyonlar histopatolojik tanılarına göre gruplandırıldı. Bunların görülme
sayı ve yüzdeleri hesaplandı. Bazı tanı grupları aynı başlık altında gruplandırıldı. Bunlar
benign mezenşimal tümörler (fibrom, fibrolipom, dermatofibrom ve lipom), vasküler
lezyonlar (vasküler malformasyon, hemanjiom, lenfanjiom ve konjenital veya akkiz damar
ektazileri) ve fibromatozisler (superfisial fasyal fibromatozis, kalsifiye aponörotik fibrom,
nodüler subepidermal fibrozis) idi. Lezyonlar malign tümörler, kistler ve benign tümör ve
tümör benzeri oluşumlar olarak gruplandırılıp istatistiksel çalışmaları yapıldı.
Hastalar 0-9, 10-19, 20-29, 30-39, 40-49, 50-59, 60-69, 70 ve yukarı yaş grupları
olarak gruplandırıldı. Yaş grupları genel olarak ve tanı gruplarında ayrı ayrı olarak
değerlendirildi. Görülme yaş aralığı ve ortalama yaşları genel, kadın ve erkek olarak ayrı ayrı
değerlendirildi. Lezyonların kadın ve erkekte görülme sayısı ve yüzdeleri hesaplanıp analizi
yapıldı.
Cerrahi olarak eksizyonal biopsi yapılan hastaların tümü incelenmeye alındı. Bunun
istisnası postravmatik oluşan sinir lezyonları olup, bunlar çalışmaya dahil edilmedi. Cerrahi
yöntemleri; ekstirpasyon + primer kapama, eksizyon + primer kapama (Z ve K-M plastiler bu
gruba dahil edildi), eksizyon + greft, eksizyon + flep, ray amputasyon ve üst seviye
amputasyon şeklinde gruplandırıldı.
Lezyonların lokalizasyonları olarak; önkol, el ve parmaklar, sağ ve sol, volar ve dorsal
olarak gruplandırıldı. Ön kol; dirsek eklemi ile elbileği fleksör çizgi arasındaki alan, el;
elbileği fleksör çizgisi ile MP eklem distali arasındaki alan, parmak; MP eklem distali olarak
kabul edildi.
Lokalizasyonların her biri için kadın ve erkek dağılımları hesaplanıp analizi yapıldı.
Sonuçları Microsoft excel ortamında grafiklere aktarıldı ve dağılım tabloları yapıldı.
99
A
B
Resim: A, Parmak el ve önkolun dorsal yüzünde anatomik sınırlar. B, Parmak el ve önkolun volar
yüzünde anatomik sınırlar
A
B
Resim: A, El ve önkolun dorsal görünüşü. B, Radial görünüşte dorsal volar ayırım çizgisi
100
A
B
Resim: A, El ve önkolun volar görünüşü. B, El ve önkolun unlar görünüşte volar ve dorsal ayırım çizgisi.
Verilerin istatistiksel analizi için SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for
Windows 11.5 programı kullanıldı. Parametrik verilerin karşılaştırılmasında Student-t testi ve
ANOVA (Analysis of Variance) testleri kullanıldı. Nonparametrik verilerin
değerlendirilmesinde One-Sample Kolmogorov-Smirnov testi ve Chi-Kare testleri kullanıldı.
İstatistiksel anlamlılık düzeyi olarak p < 0.05 kabul edildi. Gruplar arasındaki homojenite
araştırması için Levene testi kullanıldı. İstatistiksel anlamlı homojenite düzeyi olarak p>0.05
kabul edildi.
101
BULGULAR
Hastanemizde 2000-2005 yılları arasında el ve önkolda tümöral lezyon sebebiyle
müracaat edip cerrahi müdahale yapılan hastaların lezyonlarının Vakıf Gureba Eğitim
Hastanesi, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve İstanbul Tıp Fakültesi Patoloji
departmanlarınca incelenip patoloji raporları ile tanıları kesinleştirilen 210 hastadaki, toplam
220 lezyon incelendi. Hastaların 10’unda (% 4.76’sı) farklı lokalizasyonda iki tümörü
bulunmaktaydı. Hastaların 113’ü (% 53.8) kadın, 97’si (% 46.2) erkekti.
One-sample Kolmogorow-Simirnov testine göre tümörün cinsiyete göre dağılımında tümörler
genel olarak kadınlarda daha sık görülmekteydi (p=0.001), aynı teste göre kadınlardaki
toplam lezyon sayısı da istatistiksel olarak daha sık bulundu.(p=0.001)
lezyonların hastalarda görülme sayısıtek lezyon
görülen hastalar;
200
iki lezyon görülen kadın
hastalar; 6
iki lezyon görülen erkek
hastalar; 4
tek lezyon görülenhastalariki lezyon görülenkadın hastalariki lezyon görülenerkek hastalar
Grafik:Tümörlerin hastalarda görülme sayısı
220 lezyonun 37’sini (% 16.82) malign tümörler oluşturmaktaydı. Malign tümörlü
hasta sayısı 36 (% 17.14) olup bunların dağılımı 25 (hastaların % 11.9’u) hastada
26(tümörlerin % 11.82’si) SCC, 6 (hastaların % 2.86’sı) hastada 6 (tümörlerin % 2.73’ü)
MM, 4 (hastaların % 1.9’u) hastada 4 (tümörlerin % 1.82’si) BCC, 1 (hastaların % 0.48’i)
hastada da 1 (tümörlerin % 0.45’i) adenokistik karsinom görüldü. One-Sample
Kolmogorow-Simirnov testine göre SCC, el malignitelerinin büyük çoğunluğunu
oluşturmaktadır. (p=0.001) Vaka serimizde sarkom ve malign sinir kılıfı tümörüne
rastlanmadı.
102
Adenokistik Ca; 1
SCC; 26BCC; 4
MM; 6
SCCBCCMMAdenokistik Ca
Grafik: Malign tümörlerin tanılarına göre dağılım grafiği
Hastaların % 82.86’sında (174 hastada) 183 (tümörlerin % 83.18’i) benign tümör
bulunmaktaydı. Görülen benign tümörlerin, 3’ünü prekanseröz lezyonlar, 38’ini kistik
oluşumlar ve 142’sini de benign tümör ve tümör benzeri lezyonlar oluşturmaktaydı.
Benign tümör ve...
Kistik Oluşumlar; 38
Prekanseröz lezyon; 3
Malign tümör; 37
Malign tümör
Prekanseröz lezyon
Kistik Oluşumlar
Benign tümör ve tümörbenzeri oluşumlar
Grafik: Tanı gruplarına göre dağılım grafiği
Benign tümörlerin One-Sample Kolmogorow-Simirnov testine göre malign tümörlerle
benign tümörler karşılaştırıldığında, istatistiksel olarak benign tümörler anlamlı olarak daha
sık görülmüştür.(p=0.0001) Pearson Ki –Kare testine göre % 58.5 oranında kadınlarda,
% 41.5 oranında erkeklerde görülen benign tümörler, istatistiksel anlamlı olarak kadınlarda
daha sık görüldü, (p=0.009) % 35.1’i kadınlarda, % 64.9’u erkeklerde görülen malign
tümörlerin istatistiksel anlamlı olarak erkeklerde daha sık görüldü.(p=0.009) One-Sample
Kolmogorow-Simirnov testine göre benign tümörler arasında sıklık açısından istatistiksel
olarak anlamlı bir fark yoktu.(p=0.11)
103
BenignErkek; 78
MalignErkek; 23
MalignKadın; 14
BenignKadın; 105
Kadın toplam; 119
Erkek Benign
Erkek Malign
Kadın Benign
Kadın Malign
Grafik: Erkek ve kadın hastalardaki benign ve malign tümör dağılım grafiği
Hastaların yaşları 1 ila 85 arasındaydı. En fazla hastanın bulunduğu yaş grubu 50-59
yaş grubu olup 45 hasta (hastaların % 21.43’ü) bulunmaktaydı. Erkeklerde en çok hasta yine
22 hastayla (hastaların % 10.48’i) 50-59 yaş grubunda bulunmakta olup, bunu 16 hastayla
(hastaların % 7.62’si) 60-69 yaş grubu takip ediyordu. Kadınlarda da en çok hasta yine
23 hastayla (hastaların % 10.95’i) 50-59 yaş grubunda bulunmakta olup, bunu 22 hastayla
(hastaların % 10.48’i) 30-39 yaş grubu takip ediyordu. En az hastanın bulunduğu yaş grubu
0-9 yaş grubu olup bu grupta 4 (hastaların % 1.90’ı) kadın, 6 (hastaların % 2.86’sı) erkek
hasta olmak üzere toplam 10 (hastaların % 4.76’sı) hasta bulunmaktaydı, bunu 5’i (hastaların
% 2.38’i) kadın, 8’i (hastaların % 3.81’i) erkek toplam 13 hastayla (hastaların % 6.19’u)
10-19 yaş grubu takip etmekteydi.
Yaş Grubu Kadın Erkek Toplam 0-9 4 6 10
10-19 5 8 13
20-29 16 9 25
30-39 22 13 35
40-49 18 13 31
50-59 23 22 45
60-69 15 16 31
70- 10 10 20
Toplam 113 97 210
Erkek toplam; 101
104
0
5
10
15
20
25
30
35
40
45
0-9 10-19 20-29 30-39 40-49 50-59 60-69 70 -↑
KadınErkekToplam
Grafik: Yaş gruplarının cinsiyet dağılım grafiği
Kadın hastaların yaş ortalaması 43.8, erkek hastaların yaş ortalaması 45.7 olup genel
yaş ortalaması ise 44.7 idi. Yaş ve cinsiyet açısından Levene testine göre değerlendirildiğinde
homojen olarak dağıldığı tespit edildi (p=0.05). Kadın-erkek yaşları Student T testine göre
değerlendirildiğinde yaş dağılımları arasında fark bulunmadı (p=0.80). Malign tümörü olan
hastaların yaş ortalaması 64.9 olup, malign tümörü olan erkek hastaların yaş ortalaması 66.7,
malign tümörü olan kadın hastaların yaş ortalaması ise 61.9 idi. Benign tümörü olan
hastaların yaş ortalaması 40.6 olup, benign tümörü olan erkek hastaların yaş ortalaması 39.6,
benign tümörü olan kadın hastaların yaş ortalaması ise 41.4 idi. Tümör gruplarının genel
olarak, erkeklerde ve kadınlardaki görülme yaş ortalamaları istatistiksel olarak ANOVA
testine göre analiz edildiğinde, malign tümörlerin görülme yaşı ortalamaları anlamlı olarak
farklı idi (p=0.01).
41,4
61,9
43,839,6
66,7
45,740,6
64,9
44,7
0
10
20
30
40
50
60
70
Kadın Erkek Genel
Benign Tm Yaş Ortalaması
Malign Tm Yaş Ortalaması
Yaş Ortalaması
Grafik: Tümör gruplarının kadın, erkek ve genel yaş ortalamaları grafiği
105
Tümörler lokalizasyonları açısından incelendiğinde 91 (% 41.36) tümör solda,
129 (% 58.64) tümör sağda yerleşmişti. One-Sample Kolmogorow-Simirnov testine göre
lezyonların sağ ve solda görülme sayıları açısından değerlendirildiğinde, sağda istatistiksel
anlamlı olarak daha fazla görüldü (p=0.01).
Tümörlerin 114’ü (% 51.82) dorsalde, 106’sı (% 48.18) volarde yerleşmişti. One-
Sample Kolmogorow-Simirnov testine göre lezyonların volar ve dorsalde görülme sayıları
karşılaştırıldığında, lezyonlar dorsalde istatistiksel anlamlı olarak daha fazla görüldü (p=0.01).
Lezyonların 87’si (% 39.55) parmaklarda, 100’ü (% 45.45) elde, 33’ü (% 15.00) ise önkolda
yerleşmişti. One-Sample Kolmogorow-Simirnov testine göre istatistiksel anlamlı olarak
tümörler en sık elde, enaz önkolda görüldü (p=0.01). Erkek hastalardaki tümörlerin 44’ü
(% 43.56) solda, 57’si (% 56.44) sağda yerleşmişti. Kadın hastalardaki tümörlerin 47’si
(% 39.50) solda, 72’si (% 60.50) sağda yerleşmişti. Pearson Ki-Kare testine göre sağ ve
soldaki lezyonların cinsiyet dağılımında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p=0.46).
Birden fazla lezyonu bulunan erkek hasta sayısı 4 (erkeklerin % 4.12), kadın hasta
sayısı ise 6 (kadınların % 5.31) idi. Erkek hastalardaki lezyonların, 53’ü (% 52.48) dorsalde,
48’i (% 47.52) volarde olup, bunların 38’i (% 38.00) parmakta, 52’si (% 51.00) elde, 11’i
(% 11.00) ise önkolda yerleşmişti. Kadınlardaki lezyonların 72’si (% 60.50) sağda, 47’si
(% 39.50) ise soldaydı. Bu lezyonlardan 61(% 51.26)’i dorsalde, 58 (% 48.74)’i volarde
yerleşmişti, parmakta yerleşen lezyon sayısı 49 (% 41.18), elde yerleşen lezyon sayısı 48
(% 40.33), önkolda yerleşen lezyon sayısı ise 22 (% 18.49) idi. Pearson Ki –Kare testine göre
lezyonların dorsal volar yerleşimlerinin cinsiyete göre dağılımında, istatistiksel anlamlı olarak
fark bulunmadı (p=0.86). Aynı teste göre önkol, el ve parmaktaki lezyonların kadın ve
erkekteki dağılımları arasında istatistiksel anlamlı olarak fark bulunmadı (p=0.14).
106
72
129
57
47
91
4458
106
4861
114
5349
87
38
48
100
52
22
33
11
0
20
40
60
80
100
120
140
Sağ Sol Volar Dorsal Parmak El Önkol
KadınGenelErkek
Grafik: Tümörlerin cinsiyet gruplarında anatomik bölgelere göre dağılım grafiği
220 lezyon, tedavi yaklaşımı açısından incelendiğinde eksizyon-flep uygulanan tümör
sayısı 11(% 5.00) olup, bunların 7’si erkek, 4’ü kadın hastaya uygulandı. Eksizyon-greft
yapılan tümör sayısı 16 (% 7.27) olup, bunların 10’u erkek, 6’sı kadın hastaya uygulandı.
Eksizyon-primer onarım yapılan tümör sayısı 154 (% 70.00) olup, bunların 63’ü erkek, 91’i
kadın hastaya uygulandı. Eksizyon-primer grubuna Z plasti ve K-M plasti uygulananlar da
dahil edildi. Ekstirpasyon yapılan tümör sayısı 28 (% 12.73) olup, bunların 13’ü erkek, 15’i
kadın hastaya uygulandı. Elbileğinden amputasyon yapılan hasta sayısı 1 (% 0.45) olup,
palmar bölgedeki MM sebebiyle yapılan erkek hasta idi. Ray amputasyon yapılan hasta sayısı
10 (% 4.55) olup, 7’si erkek, 3’ü kadın hastaya uygulandı. Ray amputasyon uygulanan
parmaklar 5 hastada 3. parmak, 3 hastada 4. parmak, 1 hastada 2. parmak ve 1 hastada da
5. parmaktı.
107
91
63
154
610
16
4 711
0 1 115
13
28
37
10
0
20
40
60
80
100
120
140
160
Eksizyon Eksizyon-Greft
Eksizyon-Flep ElbileğiAmputasyon
Ekstirpasyon RayAmputasyon
KadınErkekGenel
Grafik: Tedavi gruplarının cinsiyete göre dağılım grafiği
108
Tümörlerin görülme sayısı ve yüzdeleri tablosu
Tümörler Görülme sayısı %
1 Seboreik keratoz 1 0.45
2 Keratoakantom 3 1.36
3 Verruköz lezyonlar 10 4.55
4 Nevüs 4 1.82
5 Kornu kutaneum 2 0.91
6 Kalsinozis kutis 2 0.91
7 Benign Mezenşimal tümör 18 8.18
8 Hamartom 1 0.45
9 Dev hücreli tendon kılıfı tümörü 20 9.10
10 Fibromatozis 6 2.73
11 Kr. nonspesifik granülom 9 4.10
12 Myozitis ossifikans 1 0.45
13 Malharbe tümörü 1 0.45
14 Anjiofibrolipom 1 0.45
15 Ekstraskleteal kondrom 3 1.36
16 Vasküler 31 14.09
17 Glomus tümörü 7 3.18
18 Pyojenik granülom 10 4.55
19 Ganglion kisti 15 6.82
20 Müköz kist 1 0.45
21 Epidermoid kist 21 9.55
22 Sebase kist: 1 0.45
23 Benign schwannoma 6 2.73
24 Nörofibrom 6 2.73
25 Aktinik keratoz 3 1.36
26 BCC 4 1.82
27 SCC 26 11.82
28 MM 6 2.73
29 Adenokistik karsinom 1 0.45
Toplam 220 100
109
Grafik: Tümörlerin görülme oranları grafiği
68 yaşındaki bir kadın hastada sol önkol dorsalde seboreik keratoz tespit edildi,
eksizyon-primer onarım yöntemiyle tedavi edildi.
Resim: Önkol dorsalde gelişmiş bir seboreik keratoz
0
2
4
6
8
10
12
14
16
Tüm
örle
rin
Ora
nı(%
)
Keratoakantom
Verruköz lezyonlar
Nevüs Benign M
ezenşimal tüm
ör
Dev hücreli tendon kılıfı tümörü
Fibromatozis
Kr. nonspesifik granülom
Ekstraskleteal kondrom
Vasküler tümör
Glomus tümörü
Pyojenik granülom
Ganglion kisti
Epidermoid kist
Benign scwannoma
NörofibromAktinik keratoz
BCCSCCMMDiğerleri
Tümörler
Tümörlerin Dağılımı
110
Keratoakantom görülen hasta sayısı 3 olup, 35-80 yaş aralığındaki ikisi erkek biri
kadın hastadan oluşmaktaydı. Lezyonların ikisi solda biri sağda, ikisi parmakta biri elde
yerleşmiş olup bunların hepsi de dorsal yerleşimliydi. İki tümör eksizyon-primer onarım, biri
de eksizyon lokal flep (limberg flep) yöntemiyle tedavi edildi.
Resim: El dorsumunda gelişmiş bir keratoakantom
Verrüköz lezyonların sayısı 10 olup bunlar 21-67 yaşları arasındaki 7 erkek 3 kadın
hastadan oluşmaktaydı. Histopatolojik olarak verruka vulgaris tanısı konan hasta sayısı
4 olup, bunlar 3’ü erkek 1’i kadın hastadan oluşuyordu. 2’si solda 2’si sağda, 3’ü dorsal 1’i
volarde yerleşen lezyonların 2’si el ve 2’si parmakta yerleşikti. Volarde bulunan lezyon sol el
3. parmakta bulunuyordu. Verrüköz hiperplazi tanısı alan 1 kadın hastada lezyon, sağ önkol
dorsalinde bulunuyordu. Hiperkeratotik papillom tanısı alan 5 hastanın 4’ü erkek 1’i kadın
hasta olup, bunun 2’si sağda 3’ü solda görüldü. Volarde görülen lezyon sayısı 3, dorsalde
görülen lezyon sayısı 2 olup bunların 3’ü elde, 1’i önkolda ve 1’i de parmakta yerleşmişti.
Lezyonların tümü eksizyon-primer onarım tekniğiyle tedavi edildi.
Resim: Parmak ucunda ileri dercede deformiteye sebeb olan verruka vulgaris
111
Nevüs sebebiyle tedavi edilen hastalar, 7-42 yaş aralığında 2’si kadın 2’si erkek
toplam 4 hastadan oluşuyordu. Nevüslerin 2’si sağda 2’si solda olup biri dorsalde diğerleri
volarde tespit edildi, biri elde diğerleri önkolda bulunmaktaydı. Histopatolojik tanıları, biri
hariç intradermal nevüstü, diğeri ise spitz nevüstü. Lezyonlar eksizyon primer onarımla tedavi
edildiler.
Resim: Parmak arasında gelişen nevosellüler nevüs.
Kornu Kutaneum tespit edilen hasta 2 olup, bunlar 53 yaşındaki erkek ve 72 yaşındaki
kadın hasta idi, iki lezyon da sağ ve dorsalde, bunların biri önkol diğeri de parmakta
yerleşmişti. Her iki lezyon da eksizyon-primer onarımla tedavi edildi.
Resim: 2.metakarpofalengeal eklem dorsal cildinde kornu kutaneum
Kalsinosis Kutis bir hastada sağ el 4. parmak dorsalinde ve sol önkol dorsalinde olmak
üzere iki ayrı lokalizasyonda tespit edildi. Lezyonlar eksizyon-primer onarım yöntemiyle
tedavi edildi.
Benign mezenşimal tümörü bulunan 24-76 yaşları arasınaki 18 hastanın 10’u kadın 8’i
erkek hastadan oluşmaktaydı. Lezyonların 12’si sağda 6’sı solda yerleşmişti. Volar yerleşim
sayısı 9, dorsal yerleşim sayısı 9 olup bunların 6’sı önkolda, 9’u parmakta ve 3’ü de elde
bulunmaktaydı. Bunların 6’sı fibrom (ikisi tendon kılıfı fibromu), 3’ü fibrolipom, 3’ü
dermatofibrom, 6’sı da lipomdan oluşmaktaydı. Fibrolipomların tümü kadın hastalarda, sağda
112
ve volarde görüldü, biri önkolda ikisi parmaklarda yer almaktaydı. Lipomların 4’ü kadın 2’si
erkek hastalarda olup bu lezyonların tümü sağda görüldü, 2’si volar 4’dü dorsal yerleşimliydi.
Lokalizasyonlarının 3’ü önkol 3’ü de parmaklardaydı. Fibromların 3’ü kadın 3’ü erkek
hastalarda, 2’si sağda 4’ü solda yerleşmiş olup, 3’ü dorsalde ve 3’ü de volarde görüldü.
Dermatofibromların 2’si erkek 1’i kadın hasta olup, lezyonların 2’si solda 1’i sağda
yerleşmişti. Lokalizasyonları, 2’si dorsalde 1’i volarde olup tümü elde
yerleşmişti. Dermatofibrom bulunan hastaların birinde aynı zamanda epidermal kist, lipom
bulanan bir hastada da ganglion kisti bulunmaktaydı. Lezyonların 10’u eksizyon, 7’si
ekstirpasyon ve biri de eksizyon flep yöntemiyle tedavi edildi.
Resim: Travmatize edilmiş el dorsum yerleşimli dermatofibrom.
113
A
B
Resim: Önkolda gelişmiş bir lipomun preop (A) ve tümör materyaliyle erken postop (B) fotoğrafı
A B
Resim: Önkol volarda gelişmiş bir fibrolipomun preop (A) ve perop (B) fotoğrafı
14 yaşındaki kadın hastada sol el 1. parmak volarindeki eksizyonu yapılan tümörün
patolojisi hamartom olarak geldi.
Dev hücreli tendon kılıfı tümörü 20 hastada görüldü. Bu hastalarda kadın–erkek oranı
13/7, yaş dağılımı 23-74 olup en sık sağda (14/6 hastada) görüldü. Bir hastada kistik
hemanjiom eşlik etti. 14/6 hastada lezyon volarde yerleşmişti. Tümörlerin 13’ü parmaklarda,
114
7’si elde yerleşmişti. Tümörlerin tümü, turnike altında nörovasküler yapılar korunarak (17’si
eksizyon 3’ü ekstirpasyonla) çıkarıldı. Sağ el 4. parmak dorsalinde lezyonu olan hastanın aynı
lokalizasyonda keratinöz kist de tespit edildi.
A B Resim: A, hipotenar yerleşimli dev hücreli tendon kılıfı tümörünün ameliyat öncesi B; dorsal yaklaşımla çıkarılam tümörün ameliyat fotoğrafları
115
A B
C
D E Resim: A,B,C distal falanks volar yerleşimli, D,E elbileği volar yerleşimli dev hücreli tendon kılıfı tümörünün ameliyat öncesi ve ameliyat fotoğrafları
Fibromatozis tespit edilen hasta sayısı 6 olup, 6-66 yaşları arasınaki 2 kadın 4 erkek
hastadan oluşuyordu. Lezyonların 3’ü sağda ve 3’ü de solda olup hepsi volarde ve 2’si
parmak 4’ü elde yerleşmişti. Palmar fibromatozis görülen 2 erkek hastanın lezyonları sağ el
volarinde bulunmaktaydı. Süperfisyal fasyal fibromatozis görülen 57 yaşındaki kadın
hastadaki lezyon sol el 5. parmak volarinde olup, eksizyon ile tedavi edildi. Kalsifiye
aponörotik fibrom, 6 yaşındaki kadın ve 42 yaşındaki erkek hastanın sol el volarinde bulunup,
ikisi de eksizyon primer onarımla tedavi edildi. Nodüler subepidermal fibrozis, 56 yaşındaki
116
erkek hastanın sağ el 3. parmak distal falanks volarinde tespit edilip, eksizyon-primer
onarımla tedavi edildi.
Resim: Dupuytren kontraktürü gelişen erkek hasta resimi.
A B C Resim: Palmar yerleşimli juvenil aponörotik fibrom vakasının ameliyat öncesi (A) ve ameliyat fotoğrafları
Kronik nonspesifik granülasyon dokusu ve yabancı cisim granülasyon dokusu tanısı
konan hastalar 7-61 yaş aralığındaki 5’i kadın 4’ü erkek 9 hastadan oluşuyordu. 7’si sağda 2’i
solda yerleşmişti. 7’si volar 2’si dorsal yerleşimli olup bunların 3’ü parmakta, 5’i elde ve 1’i
de önkolda yerleşmişti. Yabancı cisim granülasyon dokusu tanısı alan hasta sayısı 4,
nonspesifik granülasyon tanısı alan hasta sayısı da 5 idi. Bunların 7’si eksizyon ve 2’si
ekstirpasyon yöntemleriyle tedavi edildiler.
117
A
B Resim: 3. Parmak volarindeki yabancı cisim granülasyon dokusunun direkt grafisi (A) ve ameliyat (B) fotoğrafı
Myozitis ossifikans 53 yaşındaki kadın hastanın sol el 3. parmak distal falanks
volarinde tespit edildi ve eksizyonla tedavi edildi.
Malharbe tümörü, 15 yaşındaki kadın hastanın sağ önkol volarinde tespit edilip,
eksizyon-primer onarımla tedavi edildi.
Anjiofibrolipom 15 yaşındaki erkek hastanın sol el volarde tespit edilip, eksizyon-
primer onarımla tedavi edildi.
Ekstra skeleteal kondrom 3 hastada tespit edildi. Bunlar 32- 51 yaşlarındaki ikisi erkek
biri kadın hastadan oluşuyordu. Bu lezyonun 3’ü de solda yerleşmiş olup, 2’si volarde 1’i
dorsalde yerleşmişti. Bunların 2’si parmakta 1’i elde yer almaktaydı. Lezyonlar eksizyon
yöntemiyle tedavi edildi.
Resim: Ekstraskleteal kondrom ameliyat (A-B) resimleri
A B
118
Vasküler lezyonların toplam sayısı 31 olup, bunların 24’ü kadın 7’si erkek hastadan
oluşuyordu. Bu hastaların yaşları 1 ila 63 yaş aralığındaydı, 21’i sağda 10’u soldaydı, 18 volar
yerleşimli 13’ü dorsal yerleşimşi olup 5’i önkolda, 16’sı elde, 10’u da parmakta görüldü.
Lezyonların 22’si hemanjiom olarak tanılandı. Bunların 17’si kapiller hemanjiom, 3’ü
kavernöz hemanjiom, biri fibröz biri de kistik hemanjiomdan oluşuyordu. 4 hastada tanı
arteriovenöz malformasyon, 4 hastada kistik lenfanjiom ve bir hastada da lezyon ektazik
damar olarak tanılandı. Lezyonların tümüne cerrahi eksizyon uygulandı. Bir hastada AVM
sebebiyle yapılan rezeksiyon sonucu oluşan defekt, kasık flebi ile onarıldı.
119
A B
C D
E F
G H
Resim: A,B; Arteriovenöz malformasyon ameliyat öncesi, C; anjiografi görüntüsü D; MR anjiografi görüntüsü E,F; amliyat fotoğrafları G,H; El ve önkol dorsal yerleşimli arteriovenöz malformasyon olgusunun ameliyat öncesi ve sonrası fotoğrafları
120
Glomus tümörü 27- 58 yaşları arasındaki 3’ü erkek 4’ü kadın olmak üzere 7 hastada
görüldü. Tümörlerin hepsi sağda olmak üzere bir hastadaki hariç, hepsi dorsalde ve
parmaklarda görüldü. Bir hastada önkol volarinde tespit edildi. Parmaklarda yerleşen
lezyonların 2’si 1. parmak tırnak yatağında, 4’ü ise 2. parmak tırnak yatağında görüldü.
Tümörler cerrahi olarak rezeke edildi.
Resim: Tırnak yatağı yerleşimli glomus tümörü
A B
Resim: 5. parmak tırnak yatağı proksimal yerleşimli glomus tümörü (A) ve rezeksiyonu sonrası (B) onarılmış
fotoğrafı
Piyojenik granülom tespit edilen hasta sayısı 10 olup, bunlar 18-68 yaş aralığındaki
6’sı erkek 4’ü kadın hastadan oluşmaktaydı. Sağ sol dağılımı eşit olup 7’si volarde 3’ü
dorsalde yerleşikti. Bunların 6’sı parmakta 4’ü elde yerleşmişti. Lezyonların tümü eksizyon-
primer onarımla tedavi edildi.
121
Resim: 1. parmak proksimal falanks volar yerleşimli piyojenik granülom
Ganglion kisti görülen 14 hastada (12 kadın, 2 erkek hasta) 15 ganglion kisti tespit
edildi. Bunlar 15 ila 70 yaşlar arasındaki hastalardaydı ve bu tümörlerin 9’u sağda 6’sı solda,
13’ü dorsalde sadece 2’si volarde yerleşmişti. El bileğinde 13 parmakta ise 2 lezyon tespit
edildi. Bir hastada 2 ganglion kisti tespit edildi ve bu iki lezyon da sol elbileği dorsalinde
yerleşen 54 yaşındaki bayan hastada idi. Bu hastaların 3’ü ekstirpasyon 12’si de eksizyon
yöntemiyle, turnike altında disseke edilerek çıkarıldı.
A B
Resim: Dorsal yerleşimli elbileği ganglion kistinin ameliyat öncesi (A) ve ameliyat (B) fotoğrafı.
122
A B
Resim: Volar yerleşimli ganglion kisti ameliyat öncesi (A) ve ameliyat (B) fotoğrafı
Müköz kist 53 yaşındaki bir erkek hastada sol el 1. parmak dorsalinde tespit edildi.
Eksizyon primer onarımla tedavi edildi.
Resim: 1. parmak interfalengeal eklem dorsalinde yerleşmiş müköz kist
Elde görülen toplam epidermoid kist sayısı 21 olup bunların 9’u kadın 12’si erkekti.
Bu hastaların 3’ünde 2. bir lezyon daha eşlik etmekteydi, bunlar nodüler tenosinovit,
dermatofibrom ve yabancı cisim granülomuydu. Görülme yaşları 10-85 yaş aralığındaydı. 12
hastada lezyon sağda, 9 hastada soldaydı. Lezyonların 4’ü dorsalde 17 si volarde yerleşmişti.
Bunların 4’ü önkolda, 8’i elde ve 9’u da parmaklarda yerleşmişti. Lezyonların 6’sı
ekstirpasyon, 15’i ise eksizyonla tedavi edildi.
123
A
B
C
D
Resim: 3. Parmak volarinde yerleşmiş epidermal inklüzyon kisti ameliyat öncesi (A) ve ameliyat (B), 2. parmak Ameliyat öncesi (C) ve ameliyat (D) fotoğrafları
48 yaşındaki erkek hastada, sol el 1. parmak proksimal falanks dorsalinde sebase kist
görüldü. Ekstirpasyon primer onarım yöntemiyle tedavi edildi.
Benign schwannoma tanısı alan hasta sayısı 6 olup, cinsiyete göre dağılım 3/3 idi. Sağ
sol dağılımı 3/3, volarda yerleşen 4, dorsalde yerleşen 2 olup lezyonların tümü elde idi.
Tümörlerden biri karpal tünelde medyan sinirden, biri ulnar sinirden diğerleri, ikisi dorsal
kutanöz sinirlerden, ikisi de palmar bölge duyusal sinirlerinden orjin almaktaydı. Loop
büyütmeyle tümörlerin 4’ü sinirlerden ekstirpasyon, 2’si eksizyon yöntemiyle eksize edildi.
124
A B
C D
Resim: El tenar bölge yerleşimli dejenere schwannomanın A; ameliyat öncesi B; MR aksial kesit C,D; ameliyat fotoğrafları.
Nörofibrom tespit edilen hasta sayısı 6 olup, bunlar 14-64 yaşlar arasındaki 3’ü erkek
3’ü kadın hastadan oluşmaktaydı. Lezyonların 5’i solda 1’i sağda yerleşmişti. Volar yeleşimli
4, dorsal yerleşimli 2 lezyon vardı. Lezyonların biri önkolda, biri parmakta ve 4’ü de elde
yerleşmişti. Lezyonlar eksizyon primer onarımla tedavi edildi.
Aktinik keratoz, 2 hastada toplam üç lokalizasyonda görüldü. Bir hastamızda hem sağ
el hem de sol el dorsumunda lezyon mevcuttu. Bu 21 yaşındaki kadın hastada kseroderma
pigmantozum mevcuttu. Diğer hasta da sol el dorsumunda lezyonu bulunan 64 yaşındaki
erkek hastaydı. Toplam 3 lezyon da eksizyon greftle onarıldı.
125
Resim: Kseroderma pigmantosumlu hastanın el dorsumundaki aktinik keratoz lezyonları
Resim: Kseroderma pigmantosumlu hastanın her iki el dorsumu greflendikten sonraki fotoğrafı (postop 1 yıl)
BCC tanısı alan 4 hastadaki lezyonların 2’si sağda 2’si solda olmak üzere tümü
dorsalde yerleşmişti. Hastaların 3’ü erkek 1’i kadın hasta idi. Kadın hastada lezyon parmakta,
erkek hastaların ikisinde lezyon önkolda, birinde de elde yerleşmişti. Hastalar 63-76 yaşları
arasında idi. İki tümör eksizyon primer, iki tümör de eksizyon greftle onarıldı. Bir yıllık
takiplerinde nüks görülmedi.
126
Resim: El dorsumunda gelişen BCC
SCC görülen hasta sayısı 25 olup, bir hastada farklı lokalizasyonda iki tümör tespit
edildi. Bu hastalar 31-80 yaşları arasındaki hastalar olup, bu tümörlerin 19’u erkek 7’si kadın
hastada bulunmaktaydı. Tümörlerin 14’ü sağda, 12’si solda yerleşmişti, 24 lezyon dorsalde
2 lezyon volarde yer almaktaydı. Lokalizasyon olarak 1’i önkolda, 15’i elde ve 10’u da
parmakta yer almaktaydı. SCC diferansiasyon derece dağılımı belirtilmeyen 6, iyi diferansiye
12, orta diferansiye 6, kötü diferansiye SCC sayısı 2 idi. Bütün hastalara cerrahi tedavi
uygulandı. 2 tümörde rezeksiyon primer onarım yapıldı. 8 hastaya sadece ray amputasyon
yapıldı. 8 hastaya rezeksiyon-greft ameliyatı, 8 hastaya rezeksiyon-flep ameliyatı uygulandı.
Rezeksiyon posteriorinteriosseöz flep yapılan hastaya flep nekrozu sebebiyle, daha sonra
greftleme yapıldı. Biri eşzamanlı diğeri 6 ay sonra olmak üzere 2 hastaya aksillar küraj
yapıldı ve bir hastada aksillar metastaz pozitif çıktı. Hastaların hiçbirinde 1 yıllık takiplerinde
lokal nüks görülmedi, sadece 1 hastada 6. ayda pozitik aksiler lenf nodu tespit edildi ve
aksillar küraj ameliyatı yapıldı ve patolojisi de pozitif geldi. Hasta postoperatif onkolojiye
yönlendirildi.
127
A B
C D
E F
G
Resim: 3. parmak ray amputasyon ile tedavi edilen SCC hastasının ameliyat öncesi dorsal (A), volar (B)
ve ameliyat sonrası dorsal (C), volar (D), el dorsumu yerleşimli ve rezeksiyon sonrası inguinal fleple tedavi
edilen SCC hastasının ameliyat öncesi (E), rezeksiyon sınır planlaması (F) ve ameliyat (G) fotoğrafları
128
Malign Melanom tespit edilen hasta sayısı 6 olup bunlar 21-72 yaşları arasındaki 4’ü
kadın, 2’si erkek hastadan oluşmaktaydı. Sağ lokalizasyon 5, sol lokalizasyon 1 olup, 1’i
volarde 5’i dorsalde bulunmaktaydı. Lezyonların 4’ü elde, 2’si parmaklarda bulunmaktaydı.
Malign melanomların 1’i insitu MM olup 21 yaşındaki kseroderma pigmantosumlu kadın
hastada tespit edilip, eksizyon primer onarımla tedavi edildi. Yüzeyel yayılan tip, bir hastada
tespit edildi ve eksizyon-greftle onarıldı. Diğer 4 hasta da ise patolojik tanı akrolentiginöz
MM olup birinde elbileğinden amputasyon, birinde eksizyon greft ve iki hastada da ray
amputasyon uygulandı. Takiplerinde hastalar onkoloji kliniğine yönlendirildiler. Bir yıllık
takiplerinde nüks ve metastaz tespit edilmedi.
Resim: Yüzeyel yayılan malign melenom
54 yaşındaki bir kadın hastamızda sağ ön kol volarde adenokistik karsinom görüldü ve
eksizyon greftle onarıldı. Bir yıllık kontrolünde nüks ve metastaz görülmedi.
129
TARTIŞMA
El ve önkol yumuşak doku tümörleri ya bir kitle belirtisi ya iyileşmeyen bir yara yada
bunlara bağlı ağrı ve fonksiyon kısıtlılığı şikayetiyle klinikte görülürler. Klinik prezentasyonu
bu kadar dar olmasına rağmen patoloji çok geniş bir yelpaze oluşturmaktadır. Bunlar basit cilt
lezyonları olabileceği gibi, ölümcül veya uzuv kaybına neden olabilen malign tümörler ve
sarkomlar olabilmektedir. Bu anatomik bölgede benign tümörler malign tümörlere göre
oldukça daha sık görülürler.
Kliniğimize son 5 yılda müracaat edip cerrahi olarak eksize edilen lezyonların
histopatolojik tetkikleri neticesinde, tanıları kesinleşen 220 el ve önkol tümörü incelendi. Bu
tümörlerin dağılımında ilk beş sırayı sırasıyla, vasküler oluşumlar % 13.6 (Hemanjiom,
lenfanjiom, arteriovenöz malformasyon ve damar ektazisi dahil edilmiş olup piyojenik
granülom ve glomus tümörü dahil edilmemiştir.), skuamöz hücreli karsinom % 11.8,
epidermoid kist % 9.5, benign mezenşimal tümör % 8.2 ( Buna fibrom, dermatofibrom,
fibrolipom ve lipom dahil edilmiştir.), dev hücreli tendon kılıfı tümörü % 8.2 ile
oluşturmaktaydı. Bunları sırasıyla ganglion kisti % 6.8, pyojenik granülom % 4.5, kronik
nonspesifik granülom % 4.1, glomus tümörü % 3.2, benign schwannoma % 2.7, nörofibrom
% 2.7 ve diğerleri takip etmekteydi. Literatürde ise ilk beş sırayı sırasıyla ganglion kisti, dev
hücreli tendon kılıfı tümörü, inklüzyon kisti, vasküler oluşumlar ve benign mezenşimal
tümörler oluşturmaktadır.1,2,3,4,6,7,8,9,19,20,55 Posch (1966), vakaların % 59’unu sinovyal
kistlerin, % 10’unu dev hücreli tendon kılıfı tümörlerinin ve % 3.5’ini glomus tümörlerinin
oluşturduğu 679 vakalık bir seri bildirmiştir ve Boyes (1970), buna benzer olan 394 vakadan
oluşan % 52’sini sinovyal kistin, % 13’ünü dev hücreli tendon kılıfı tümörünün ve % 3.5’ini
müköz kistlerin oluşturduğu bir seriyi yayınlamıştır.55 Bogumill ve arkadaşlarının (1975) 3.5
yıl boyunca topladıkları 129 lezyonluk serilerinde dev hücreli tendon kılıfı tümörleri (% 10)
ve müköz kistler (% 8) dışında diğer lezyonlar çok nadirken, sinovyal kistler kat kat daha
yaygın tümörlerdi (% 55).55 Toplam 2902 vakadan oluşan (Leung-1981, Posch-1982, Johnson
ve arkadaşları-1985) seride ganglion kisti 1837 (% 63), dev hücreli tendon kılıfı tümörü 270
(% 9), inklüzyon kisti 160 (% 6), vasküler malformasyon 149 (% 4), fibrom 39 (% 1), diğer
benign lezyonlar 395 (% 14) ve bütün malign tümörler 52 (% 2) olarak bulunmuştur.4 Leung
198 vakadan oluşan 4 yıllık serilerinde en sık ganglion kisti (140), daha sonra epidermal
inklüzyon kisti (27), hemanjiyom (7), dev hücreli tendon kılıfı tümörü (5), müköz kist (3),
glomus tümörü ve SCC (2) vakası bildirilmiştir.21 Yazar, malign tümör vaka sayısının
130
literatürden daha az olmasını, sarı ırkta deri malign tümörlerinin az görülmesiyle
açıklamaktadır.21 Sinovyal kistlerin aynı hakimiyeti Stack (1960), Butler ve diğerleri (1960)
ve Leung (1981) tarafından vurgulanmıştır.55 Glicenstein ve arkadaşlarının 10 yıl boyunca
toplam 471 vakadan oluşan serilerinde genel literatürden farklı bir tümör dağılımı vardı.
Sinovyal kistler vakaların sadece % 35’ini oluştururken, müköz kistler % 12.5’ini, inklüzyon
kistleri % 7.5’ini, nevüsler % 6’sını, malign tümörler % 5.7 (SCC % 3, MM % 1.9, BCC
% 0.4, Sarkom % 0.4)’sini, dev hücreli tendon kılıfı tümörü % 4.5’ini, glomus tümörü
% 4.5’ini ve nöral tümörler % 3.4’ünü oluşturmaktaydı.55
0
10
20
30
40
50
60
70
80
Vasküler 13,6 3,5
SCC 11,8
Epidermoid kist 9,5 6 13,6 7,5
Sinovyal kist 59 52 55 63 70,7 35
Dev Hc TKTm 10 13 10 9
Glomus Tm 3,5
Müköz kist 3,5 8 12,5
VGHPosch-1966
Boyes-1970
Bogumill ve ark-1975
Leung-1981,
Posch-
Leung-1981
Glicenstein ve
ark
Grafik: Literatürdeki serilerin ve serimizin görülme sıklığında ilk üç sırayı alan tümörler ve yüzdelerinin
karşılaştırılması.
Bhaskaranand ve arkadaşının toplam 18 vakadan oluşan el glomus tümörlerinin
7’sinde lezyon 1. parmakta, 5’inde 3. parmakta, 3’ünde 2. parmakta, 2’sinde 4. parmakta ve
1’i ise 5. parmakta yer almaktaydı. 7 vakada lezyon subungual, 4 vakada paraungual, 2
vakada distal falanksın palmar ulnar bölümünde, 1 vakada ise distal falanksın palmar radial
bölümünde yer almaktaydı. Ortalama hasta yaşı 31 (16-51) olup, 11 erkek ve 7 kadın hastadan
oluşmaktaydı.22 Bizim serimizde ise glomus tümörü, 27- 58 yaşları arasındaki (yaş
131
ortalaması:39.6) 3’ü erkek 4’ü kadın olmak üzere toplam 7 hastada görüldü. Tümörlerin hepsi
sağda olup, bir hastadaki hariç olmak üzere hepsi dorsalde ve parmaklarda görüldü. Bir
hastada önkol volarinde tespit edildi. Parmaklarda yerleşen lezyonların hepsi subungual
yerleşimli olup, bunların 2’si 1. parmakta, 4’ü ise 2. parmakta görüldü. Tümörler cerrahi
olarak rezeke edildi. Shugard, 500 tümörden oluşan ardışık yumuşak doku tümörlerinde
glomus tümörü insidansını % 1.6 olarak bildirmiştir.23 Maxwell, 1979’da multipl glomus
tümörünün bir parmakta olduğu ve zincirleme bir şekilde birbirine bağlanan 4 vaka
tanımlamıştır. Bu çok nadir bir durumdur.56
Elde yumuşak doku sarkomu çok nadir görülen bir tümördür ve tüm ekstremite
sarkomları arasındaki sıklığı % 3’tür.24 Epiteloid sarkom 1970’de Enzinger tarafından
tanımlanmıştır. Elde yumuşak dokuları tutan mezenşimal orijinli 62 vakayı yayınlamıştır ve
sıklıkla genç erkek erişkinlerde rastlanmakta ve yanlışlıkla sinovyal sarkomun bir varyantı
olarak tanımlanmaktadır.34 McPhee ve arkadaşları, yapmış oldukları retrospektif bir
araştırmada, 1972-1996 yılları arasında müracaat eden 570 ekstremite sarkomunda el
yumuşak doku sarkomu insidansını % 4 olarak bildirmişler (24 vaka).24 Bu seride en sık
histopatolojik tümör tipi malign fibröz histiositom (9 vakada) ve daha sonra epiteloid sarkom
(6 vakada) olarak bulunmuştur.24 Gustafson ve arkadaşının yaptığı çalışmada, 29 yılda tedavi
ettikleri 610 lokomotor sistem sarkomu (1964-1993) vakasının 108 (% 17.7)’i üst
ekstremitede yer almaktaydı. El ve önkolda görülen sarkom sayısı 50 olup tüm sarkomların
% 8.2’sini, üst ekstermitede görülen sarkomların ise % 46.3’ünü oluşturmaktaydı.45 Bu seride
malign fibröz histiositom en sık görülen sarkom tipi olmuştur.45 Farklı serilerden Rosenberg
ve Schiller’in serisinde en sık görülen tümör epiteloid sarkomdur, Owens’ın serisine göre ise
en sık sinovyal sarkom ve ikinci sırada fibrosarkom yer almıştır.24 Sinovyal sarkom, nadir el
yumuşak doku tümörü olup eklem kapsülü, bursa ve tendon kılıflarından köken alır. Cadman,
Soule ve Kelly, 1965’deki analizlerinde 134 sinovyal sarkomda lezyonların % 94.8’inin
ekstremitede, bunların da % 10.5’inin elde görüldüklerini bildirmişlerdir. Haagensen ve
Stout % 94 vaka ekstremitede, % 3.2 oranında elde lokalize tümör bildirmişlerdir.35 El
sarkomlarının tedavisinde geçmişte amputasyon uygulanmakla birlikte günümüzdeki tedavi
felsefesi, diğer ekstremite sarkomlarında olduğu gibi elin fonksiyon ve estetik görünümü
korunarak yapılan rezeksiyon, neoadjuvan, adjuvan kemoterapi ve radyoterapi şeklinde
olmalıdır.24 Athanasian tarafından tüm sarkomlarda üst ekstremite sarkom insidansının % 15,
el sarkomu insidansının % 4 olduğu belirtilmiş ve ekstremite sarkomlarının % 85-90’ında
132
ekstremite koruyucu cerrahi yapılabileceği ileri sürülmüştür.25 Virshow tarafından 1863’de
ilk kez kalpte tanımlanan miksoma daha sonra ekstrakardiak olarak da tanımlanmıştır.
Cerrahiden sonra sıklıkla nüks eden lokal infiltrasyon gösteren bir tümördür (Keoshian 1964).
Stout, 1967 de 205 vakadan sadece bir tanesinde metastaz göstermiştir. Ancak miksosarkom
ismi de eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Palmar bölgedeki ilk miksoma vakası Tolhurst
tarafından 1973’de yayınlanmıştır.36
Epidermal kist elin nispeten sık tümörlerindendir. Epidermal kist, el yumuşak doku
tümörlerininin % 10 kadarını oluşturmaktadır (Boyes 1970, % 8.4; Posh 1956, % 4.1; Stack
1960, % 10; Haber ve arkadaşları 1965, % 5.6 olarak yayınlamışlardır.).55 Goebel ve
arkadaşları, romatoid artritli bir hastada multibl el inklüzyon kistleri bulunan bir vaka
yayınlamışlardır.26 Serimizde epidermal inklüzyon kisti görülme oranı % 9.5 olup genel
literatürle benzerlik göstemekteydi. 21 epidermal inklüzyon kisti vakasında multibl kistlere
rastlanmadı.
Keratoakantom elin nadir tümörlerindendir. Baer ve Kopf (1963) 18 seriden
topladıkları 883 keratoakantom vakasının % 14.7’sinin el lokalizasyonlu olduğunu
yayınlamışlardır.55 Butler ve arkadaşları (1960) 457 el tümörü vakasında 5, Schultz ve Kearns
(1983) 2161 vakada 9 keratoakantom vakası yayınlamışlardır.55 Bizim serimizde görülen 220
tümör içinde % 1.3 (3 vaka)’ünü keratoakantom oluşturmaktaydı.
Deri malign melanomlarının % 1-2’si elde görülmektedir.27 Son yıllarda artan malign
melanom sıklığına karşın, eldeki artışı gösterilememiştir ve eldeki malign melanom sıklığı
son 50 yılda değişmemiştir.27 Ancak önkolda erkeklerde 15 kat, kadınlarda ise 12 kat artış
göstermektedir (Dubroww ve ark.).27 Hove ve arkadaşı 25 yılda elde yerleşim gösteren 19
vaka yayınlamışlardır. Bu, tüm cilt malign melanomlarının % 1.5’ini, üst ekstremite malign
melanomlarının % 13’ünü oluşturmaktaydı. Bu serideki hastalar 11 kadın 8 erkek hastadan
oluşmaktaydı. Bu hastalardaki tümörlerin 11’i subungual, 6’sı el dorsumu ve 2’si de palmar
yerleşimliydi. Histopatolojik olarak 7’si akral lentiginöz malign melanom, 6’sı yüzeyel
yayılan malign melanom, 5’i nodüler malign melanom ve 1’i de klasifiye edilemeyen malign
melanomdan oluşmaktaydı. Bu hastalarda ortalama yaş 71 (49-90), kadınlarda 73 (50-90),
erkeklerde ise 70 (49-79) idi. Subungual yerleşimli MM’ların 5’i metakarpofalengeal
amputasyon, 3 ü PİF amputasyon, 3’ü de İnterfalengeal seviyesinden amputasyonla tedavi
edilmiş, bunların 6’sına aksillar küraj eklenmişti. Palmar ve dorsal yerleşimli tümörler ise
133
geniş eksizyonla tedavi edilmiş ve 1 hastada buna aksillar küraj eklenmişti.27 Serimizde
malign melanom tespit edilen hasta sayısı 6 idi, bunlar 21-72 yaşları arasındaki 4 kadın 2
erkek hastadan oluşmakta olup ortalama yaş 57.8 [kadın ortalama yaşı 58 (21-72), erkek
ortalama yaşı 57.5 (53-62)] idi. Sağ lokalizasyon 5, sol lokalizasyon 1 olup 1’i volarde 5’i de
dorsalde bulunmaktaydı. Lezyonların 4’ü elde, 2’si parmaklarda bulunmaktadır. Malign
melanomların 1’i insitu MM olup eksizyon-primer onarım ile tedavi edildi. Yüzeyel yayılan
tip, bir hastada tespit edildi ve eksizyon-greft ile tedavi edildi. Akrolentiginöz MM 4 hastada
tespit edildi bunların birinde elbileğinden amputasyon, birinde eksizyon-greft, iki hastada da
ray amputasyon yöntemi ile tedavi edildi.
Genellikle schwannomlar tektir, ancak multipl schwannomlar da % 9-13 oranında
gösterilmiştir (Patel ve arkadaşları 1996, Phalen 1976, White 1967).28 Seddon’a göre tek olma
olasılıkları % 88, lokal multipl olma olasılıkları % 6, birden fazla ekstremitede olma
olasılıkları % 2, bir ekstremite ve multpl spinal olma olasılıkları ise % 2 dir.49 Kang ve
arkadaşları, üst ekstremitesinde schwannom bulunan 7’si erkek 6’sı kadın 13 hastada 20 adet
tümörü retrospektif olarak incelemişlerdir. Bu hastalarda ortalama yaş 43’dü (22-65) ve bu 20
lezyonun 13’ü el ve önkolda yerleşmiş olup volar yerleşim 15, dorsal yerleşim ise 5 idi.
Lezyonların tümüne mikrocerrahi teknikle eksizyonel biopsi yapılmıştır.28 Serimizde benign
schwannomlu hasta sayısı 6 olup ortalama yaş 46.7 (29-65), ortalama erkek yaşı 44.3 (29-60),
ortalama kadın yaşı 49 (31-65), cinsiyete göre dağılım ise eşitti (3/3). Sağ sol dağılımı 3/3,
volarda yerleşen 4, dorsalde yerleşen 2 olup lezyonların tümü elde idi. Tümörlerden biri
karpal tünelde medyan sinirden, biri ulnar sinirden, diğerleri ikisi dorsal kutanöz sinirlerden,
ikisi de palmar bölge duyusal sinirlerinden orjin almaktadır. Tümörlerin tümü sinirlerden
mikrocerrahi disseksiyon yöntemiyle eksize edildi. Serimizin vaka özellikleri, Kang ve
arkadaşlarının yayınladıkları vakaların özellikleriyle genel olarak benzerdi. Mac Kinnon ve
Delon’a göre (1988) üst ekstremite yumuşak doku tümörlerinin % 5’ini schwannomlar
oluşturmaktadır. Lois 1987’de schwannomların en sık periferik sinir tümörü olduğunu
belirtmiş ve sıklıkla benign olduklarını yayınlamıştır.28 Bizim el ve önkol tümör serimizin
% 2.7’sini benign schwannom oluşturmakdır.
Soliter malign schwannom nadir görülen bir tümördür (Das Gupta 1970). Malin
schwannomun histopatolojik özellikleri 1963’de Agostino tarafından tanımlanmıştır.
Epinöryum invazyonu vardır ve bu şekilde yayılım söz konusudur. Tümörün total eksizyonu
gereklidir. Von Recklinghausen hastalığında tümör invaziv seyirlidir.37
134
Glowacki makalesinde dev hücreli tendon kılıfı tümörünü, elin ikinci sıklıkla görülen
tümörü olarak belirtmiştir.29,43 Ancak bizim tümör serimizde dev hücreli tendon kılıfı tümörü
% 8.2 ile 5. en sık tümör olmuştur. Vücudun diğer bölgelerinde görülebilmelerine rağmen
öncelikle elde görülür. Genelde pigmente villoonodüler tenosinovit hastalıkları içinde
gruplanmakla birlikte bu lezyona histolojik benzerlikler gösteren başka tip bir hastalıktır.29
Moore ve arkadaşları, bu tümör el yerleşimli olduğunda lokalize nodüler tenosinovit
teriminin klinik tabloyu daha iyi tarif edeceğini belirtmişlerdir.29
Ganglion kisti el ve el bileğinin en sık yumuşak doku kitlesidir. Bu, anatomik
bölgedeki kitlelerin % 50-70’idir.30 Bizim el tümörleri serimizde ise % 6.8 ile 6. sırayı
almaktadır. Kadınlar erkeklere göre 3 kat daha fazla etkilenmektedirler.30 Serimizdeki
hastalarda kadınlarda erkeklere göre 6 kat daha fazla görüldü. Tüm yaş gruplarında sık
olmakla birlikte en çok 2, 3 ve 4. dekadda görülürler.30 Holm ve arkadaşlarının yaptıkları
çalışmada 145 hasta, 153 ganglion kistinden oluşan seride 126 hasta 10-49 yaş aralığında
bulunmaktaydı, kadın hastalar bütün hastaların % 66.9 unu oluşturmaktaydı.32 Nelson’un 543
hastalık el ve el bileği ganglion serisinde 20 yaş altı hasta oranı % 10, 10 yaş altındaki
hastaların oranı da % 2 olarak saptanmıştır.44 Bizim seride hastalar 15-70 yaş aralığında olup
20 yaş altı 1 hasta mevcuttu, ortalama yaş 39.1 olup literatürle benzer özelliktedir. El bileği
dorsumu, en sık lokalizasyon olup tüm ganglionların % 60-70’ini oluşturur.30 Holm ve
arkadaşlarının serisinde dorsal ganglion oranı % 77.1 idi.32 Serimizdeki vakalarda bu oran
% 86.7 olup, literatürden yüksek bir oran oluşturmaktadır. Holm ve arkadaşlarının serisinde
sağda yerleşen lezyon 68, solda yerleşen lezyon 85 idi.32 Bizim serimizde ise 9’u sağda, 6’sı
solda yerleşmişti. Ganglionların serimizde genel literatür verilerine göre daha düşük oranlarda
olmasının nedeni, bu kistlerin pratisyen hekimler, dermatologlar, genel cerrahlar ve
ortopedistlerce aspirasyon ve cerrahi eksizyon yöntemleriyle tedavi edilmesi olabilir.
Vasküler lezyonların insidansını Posch (1976) % 1 (679 el tümörünün 7’si vasküler
lezyon), Stack (1960) % 5 (300 tümörün 15’i vasküler lezyon), Palmari (1983) % 8 (ganglion
kisti, dev hücreli tendon kılıfı tümörü ve müköz kistin ardından 4. en sık el tümörü olarak)
olarak yayınlamışlardır.55,59 Lenfanjiomlar hemenjiom ve diğer vasküler lezyonlara aranla el
ve önkolda daha az sıklıkta görülürler.47 Bizim serimizde vasküler lezyonlar en sık görülen
grup olup tüm tümörlerin % 14.09’unu oluşturmaktadır.
135
Hamartomlar, uygunsuz lokalizasyonlarda ve büyüklüklerde olan ve farklı dokuları
içeren, ancak belirli bir dokunun daha baskın olduğu tümör benzeri malformasyonlardır.
Albrecht tarafından 1904’de hamartom ismi verilmiştir.31 Aşırı büyüme eğilimleri yoktur ve
vücudun büyümesi ile paralel büyüme gösterirler. Jeffery üç vaka yayınlamıştır.31 Serimizde 1
hastada hamartom tespit edildi.
Ter bezi tümörleri çok nadir olarak elde lokalize olmaktadırlar. Levitt, Russin ve Teal
ilk defa bu tümörleri el için yayınlamışlardır.33
Lipofimromatöz hamartom el ve önkolun nadir tümörlerindendir.41 Al-Qattan, median
siniri tutan 10 vaka yayınlamış olup bunlar, 5-22 yaşları arasındaki 6 kadın, 4 erkek hastadan
oluşmaktaydı. Bu vakaların 6’sında makrodaktili eşlik etmiştir.41 Bizim serimizde
lipofibromatöz hamartom bulunmamaktadır.
Granüler hücreli tümör elin nadir sinir kökenli tümörlerinden olup, Yasutomi ve
arkadaşları, 1999 yılında 51 yaşındaki erkek hastada sağ el ulnar sinirde yerleşen bir vaka
yayınlamışlardır.42 Literatürde daha önceden yayınlanmış 4 vaka daha mevcut olup,42 bizim
serimizde granüler hücre tümörü bulunmamaktadır.
Lezyonların kesin tanısı, eksize edilen tümörlerin histopatolojik incelemesi ile kondu.
Eldeki yumuşak doku tümörlerinin preoperatif tanısında ve benin ve malin ayrımında, ince
iğne aspirasyon biyopsisinin değeri büyüktür. Sensitivitesi % 91 ve spesifitesi % 100’dür
.Tüm vücut da ince iğne aspirasyon biyopsisinin sensitivite ve spesifite oranı % 98 ve
% 86’dır. Ancak schwannoma ve fibroz tümörler gibi hüre sayısının az olduğu tümörlerde
tanı oranı düşüktür.46
Bowen hastalığı elde görülebilen nadir tümörlerdendir. Bowen hastalığı el
dorsumunda nispeten görülmesine karşın parmaklarda, hele tırnak yatağında çok nadirdir.
Literatürde 14 tane subungual Bowen hastalığı yayınlanmıştır.48 Bunlar 35-75 yaşlarındaki
2’si kadın 12’si erkek hastadan oluşmakta olup, 7’sine cerrahi tedavi 5’ine ise diğer tedavi
yöntemleri uygulanmıştır.48 Serimizde bowen hastalığına rastlanmadı.
Elin metastatik karsinomu nadirdir. El matastazları tüm metastazların % 0.1’ini
oluşturmaktadır.51,54 Gold ve Reefe, 1963’deki serilerinde 3000 malignitede 2 tane el
metastazına rastlamışlardır.50 Uriburu (1978)’ye göre en sık, bronş kanseri metastazına
136
(% 48 ) rastlanmaktadır. 50,51,57 Daha sonra böbrek (% 10)54 ve meme gelmektedir.51 Kötü
diferansiye gastrointestinal sistem tümörlerinde distal falanks metastazları görülebilir.53
Enfeksyon ile karıştırılması sıktır. En sık elin 1. parmağının distal falanksı etkilenmektedir
(Nagendran 1980).50 Kemik tutulumu olmadan sadece yumuşak doku tutulumu çok nadirdir.51
Bizim serimizde matastatik el tümörü yoktur.
Elin psödomalign osseoz (Miyositis ossificans) yumuşak doku tümörü, çok nadir olup
ilk kez Fine ve Stout tarafından 1967’de tanımlanmıştır.52 50’den az vaka tanımlanmış
olmakla beraber 4 tanesini eldeki vakalar oluşturmuştur (Ackerman, Carpenter, Coley,
Mallory).52 Klinik olarak sarkomlara benzemesi sebebiyle, yanlış tedavi ve amputasyonlara
sebep olabilir.52 Serimizde 53 yaşındaki kadın hastanın sol el 3. parmak volarinde tespit edilip
eksizyon ile tedavi edildi.
Bazal hücreli karsinomlar, cildin en yaygın kanseri olmasına karşın elde nispeten az
görülürler.55,58 Erkeklerde ve ileri yaşlarda daha sık görülürler. Glicenstein ve arkadaşlarının
10 yıl boyunca toplam 471 vakadan oluşan serilerinde, 2 vakada (% 0.4) bazal hücreli
karsinom görülmüştür.55 Van Zuuren ve arkadaşları 1985-1995 yılları arasında tedavi ettikleri
2990 BCC vakasının sadece 11 ( % 0.37) el dorsumu yerleşimli olan vakaların 9’unda multipl
cilt kanserleri mevcutmuş.58 Bizim 220 el tümörü vakanın 4 (% 1.8)’ü bazal hücreli karsinom
vakası olup, 3’ü erkek 1’i kadın hastaydı. Lezyonların tümü dorsal yerleşimliydi.
SCC, elin dominant kanseri olup sıklıkla ileri yaşlarda görülür.1,4,6,7,12,15,20,55
Glicenstein ve arkadaşlarının 10 yıl boyunca toplam 471 vakadan oluşan serilerinde 14
vakalık (% 3) SCC bildirmişler, bu da tüm malign tümörlerin % 51.9 unu oluşturmaktadır.55
Bizim serimizde görülen 37(% 16.7) malign tümör vakasının 26’sını (% 11.8) SCC
oluşturmakta olup bu, tüm malign tümörlerin % 70.3’ü anlamına gelmektedir. Bu oran genel
literatür verilerinden daha yüksektir. SCC görülme oranının bu denli yüksek olması,
kliniğimizin bölge için referans merkezlerden birisi olması olabilir.
137
SONUÇ
El fonksiyonel bir ünite olması sebebiyle el tümörü kavramı günümüzde de netlik
kazanmamıştır, çünkü eli etkileyen lezyonların bir çoğunun distrofiler mi, hamartomlar mı
veya gerçek tümörler olarak mı sınıflandırılacağı kriterleri konmamıştır ve yayınlanmış her
bir seri diğerlerinden az veya çok değişkenlik gösterir. El tümörlerinin gerçek insidansını
değerlendirmek için birçok faktör göz önünde tutulmalıdır. Etkilenen hastaların incelenmesi
ile uğraşanlar el cerrahları, plastik cerrahlar, ortopedistler, dermatologlar, romatologlar,
cerrahlar ve pratisyenlerdir. Hastalar cerrahlara, yalnızca cerrahi müdahale düşünüldüğünde
gönderilirler veya başvururlar. Kemik lezyonlarının çoğunluğu ortopedistlerce tedavi
edilirken, yumuşak doku tümörlerinin birçoğu da bu hekimlerce tedavi edilir. Deri ve
yumuşak doku tümörlerinin çoğunluğu plastik cerrahlarca ameliyat edilir.
İstatistiksel ve görülme oranlarının farklı çıkması, bir grupça tümöral olarak
düşünülmeyen lezyonların istatistiklerine dahil edilmesi, diğer bir grupça dahil edilmemesi
veya tümöral olmadığı düşünülerek histopatolojiye yollanmayan lezyonlar, anatomik bölge
sınırlarının farklı tutulması, tümörlerin bölgelere göre dağılım farklılıkları olabilmesi ve
tedavi eden kurumun genel özellikleri gibi nedenlerden etkilenebilir. Bu sebeplerden dolayı el
tümörlerinin tanımlanma ve sınıflandırma kriterleri belirlenerek standartlaştırılmalı ve bu
kriterler doğrultusunda çok merkezli geniş vaka serileriyle insidans analizlerinin yapılmasının
daha sağlıklı olacağı kanımca muhtemeldir.
138
KAYNAKLAR 1- Earl J Fleegler, Skin Tumors, Green’s Operative Hand Surgery, Volume-2, Chapter-68, 2184-2205, 1999 2- Edward A. Athanasian, Bone and soft tissue tumors, Green’s Operative Hand Surgery, Volume-2, Chapter-70, 2223-2253, 1999 3- Alexander C. Angelides, Ganglions of the hand and wirst, Green’s Operative Hand Surgery, Volume-2, Chapter-67, 2171-2183, 1999 4- Stephan A., Benign and malignant soft tissue tumors of the hand, McCarty Plastic Surgery, Volume-8, part:2-133, 5483-5509, W.B. Saunders Company, 1990 5- Vinay K., Ramzi S. Cotran, Stanley L, Robbins, Robbins Basic Pathology (Temel Patoloji, çeviri Editörü U. Çevikbaş), Bölüm:10-21-22-23, 355-360, 782-786, 798-807, 848-849, Nobel, 2003 6- Beredjiklian B., Rakesh Donthineni-Rao, Tumors, Review of hand surgery, Part:10, 189-206, Saunders, 2004 7- Kevin C. Chung, Skin tumors, Green’s Operative Hand Surgery, Volume-2, Chapter-62, 2191-2210, Elsevier, 2005 8- Edward A. Athanasian , Bone and soft tissue tumors, Green’s Operative Hand Surgery, Volume-2, Chapter-63, 2211-2264, Elsevier, 2005 9- L. Andrew Koman, David S. Ruch, Beth P. Smith, Thomas L. Smith, Vascular Disorders, Green’s Operative Hand Surgery, Volume-2, Chapter-64, 2265-313, Elsevier, 2005 10- Murray Peter M. Soft tissue sarcoma of the upper extremity. Hand Clinics 2004; 20: 325−333. 11- O’Connor Mary I., Bancroft Laura W. Benign and malignant cartilage tumours of the hand. . Hand Clinics 2004; 20: 317−323. 12- TerKonda Sarvam P., Perdikis Galen. Non-melanotic skin tumours of the upper extremity. Hand Clinics 2004; 20: 293−301. 13- Perdikis Galen, TerKonda Sarvam P. Pigmented lesions of the upper ekstremity. Hand Clinics 2004; 20: 283−291. 14- Walsh John J., Eady John L. Vascular tumours. Hand Clinics 2004; 20: 261−268. 15- Rıdvan Ege, Yener Sağlık, Elin tümör ve tümör benzeri lezyonları, El Cerrahisi, Bölüm:21, Sayfa:633-648, 1991 16- Nahra Mitchell Eksizyon, Bucchieri John S. Ganglion cysts and other tumor releated conditions of the hand and wrist. Hand Clinics 2004; 20: 249−260. 17- Ingari John V., Faillace John J. Benign tumors of fibrous tissue and adipose tissue in the hand. Hand Clinics 2004; 20: 243−248. 18- Forthman Christopher L., Blazar Philip E. Nerve tumors of the hand and upper extremity. Hand Clinics 2004; 20: 233−242. 19- George L. Lucas, Benign soft tissue tumors, Plastic Surgery, Volume-4, Chapter-129, 2277-2286, Mosby, 2000 20- Hans U.S., Peter M.V., Heinz-Herbert H., Detlev H., Malign soft tissue tumors, Plastic Surgery, Volume-4, Chapter-130, 2287-2298, Mosby, 2000 21- Leung P. C. Tumours of hand. The Hand 1981; 13: 2: 169−176. 22- Bhaskaranand K., Navadgı B. C. Glomus tumors of the hand. Journal of Hand Surgery (British and European Volume, 2002) 27B: 3: 229−231. 23- Silva J. Francis, Saw H. S. Solitary glomus tumours of the fingers. The Hand 1974; 6: 2: 204−207. 24- McPhee Michael, McGrath Brian E., Zhang Paul, Driscoll Deborah, Gibbs John, Peimer Clayton. Soft tissue sarcoma of the hand. Journal of Hand Surgery 1999; 24A: 3: 1001−1007. 25- Athanasian Edward A. Malignant bone and soft-tissue sarcomas of the hand. Journal of the American Society for Surgery of the Hand 2004; 4: 2: 60−72. 26- Goebel Steven X., Rasi Leroy M., Stern Peter J. Multiple epidermal inclusion cysts in a patient with rheumatoid arthritis: A case report. Journal of Hand Surgery 2000; 25A: 4: 768−771. 27- Hove L. M., Akslen L. A. Clinicopathological characteristics of melanomas of the hand. Journal of Hand Surgery (British and European Volume, 1999) 24B: 4: 460−464. 28- Kang H. J., Shin S. J., Kang E. S. Schwannomas of the upper ekstremity. Journal of Hand Surgery (British and European Volume, 2000) 25B: 6: 604−607 29- Glowacki Keith A. Giant cell tumors of tendon sheath. Journal of the American Society for Surgery of the Hand 2003; 3: 2: 100−107. 30- Minotti Phil, Taras John S. Ganglion cysts of the wrist. Journal of the American Society for Surgery of the Hand 2002; 2: 2: 102−107. 31- Jeffery C. C. Hamartoma in the hand−a simulator. The Hand 1973; 5: 1: 79−82.
139
32- Holm Peter C. A., Pandey S. D. Treatment of ganglia of the hand and wrist with aspiration and injection of hydrocortisone. The Hand 1973; 5: 1: 63−68. 33- Lucas George L., Nordby E. J. Sweat gland carcinoma of the hand. The Hand 1974; 6: 1: 98−102. 34- Jefferiss C. D., Caldwell R. A. Epidhelioid sarcoma. Case report of a young musician’s hand. The Hand 1974; 6: 2: 208−210. 35- Fragiadakis E. G., Vatopoulos P. Sarcoma of tendon sheath. The Hand 1973; 5: 1: 71−75. 36- Tolhurst D. E. Myxoma of the palm. The Hand 1973; 5: 3: 260−262. 37- Herness D., Posner M. A., Steiner G. Malignant schwannoma. The Hand 1975; 7: 3: 300−302. 38- Ware J. W. Sub-ungual malignant melanoma presenting as sub-acute paronychia following trauma. The Hand 1977; 9: 1: 49−51. 39- Onge R. A. ST, , Jackson I. T. An uncommon sequel to thumb trauma: Epidermoid cyst. The Hand 1977; 9: 1: 52−56. 40- Boyes James G., Marroum Marie Claire. Epithelioid sarcoma of hand and forearm. The Hand 1978; 10: 3: 302−305. 41- Al- Qattan M. M. Lipofibromatous hamartoma of the median nerve and its associated conditions. Journal of Hand Surgery (British and European Volume, 2001) 26B: 4: 368−372. 42- Yasutomi T., Koike H., Nakatsuchi Y. Granular cell tumour of the ulnar nerve. Journal of Hand Surgery (British and European Volume, 1999) 24B: 1: 122−124. 43- Al-Qattan M. M.. Giant cell tumours of tendon sheath: Classification and recurrence rate. Journal of Hand Surgery (British and European Volume, 2001) 26B: 1: 72−75. 44- Wang Angela A., Hutchinson T. Longitudinal observation of pediatric hand and wrist ganglia. Journal of Hand Surgery 2001; 26A: 4: 599−602. 45- Gustafson Pelle, Arner Marianne. Soft tissue sarcoma of the upper extremity: Descriptive data and outcomes in a population-based series of 108 adult patients. Journal of Hand Surgery 1999; 24A: 4: 668−674. 46- Kitagava Y., Ito H, Sawaizumi T., Matsubara M., Yokoyama M., Naito Z. Fine needle aspiration cytology for soft tissue tumours of the hand. Journal of Hand Surgery (British and European Volume, 2003) 28B: 6: 582−585. 47- Özsoy, Z., Yerci, Ö., Akın, S., El bileğinde N . Medianusa bası yapan nadir bir kistik lenfangiom olgusu, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 15 , 409-414 (1988) 48- Stilwell J. H., Maisels D. O. Subungual Bowen’s disease. The Hand 1981; 13: 3: 287−290. 49- Hecht O. A., Hass A. Regional multiplicity of a neurilemmoma. The Hand 1982; 14: 1: 97−99. 50- Martin K. A., Dove A. F. Metastatic carcinoma of the hand. The Hand 1983; 15: 3: 343−346. 51- Castello J. R., Garro L., Romero F., Campo M., Najera A. Metastatic tumours of the hand. Report of six additional cases. Journal of Hand Surgery (British and European Volume, 1996) 21B: 4: 547−550. 52- Bulstrode C., Helal B., Revell P. Pseudo-malignant osseous tumour of soft tissue. Journal of Hand Surgery 1984; 9B: 3: 345−346. 53- Levack B., Scott G., Fllanagan J. P. Metastatic carcinoma presenting as a pulp space infection. The Hand 1983; 15: 3: 341−342. 54- Ghert Michelle A., Harrelson John M., Scully Sean P. Solitary renal cell carcinoma metastasis to the hand: The need for wide excision or amputation. Journal of Hand Surgery 2001; 26A: 1: 156−160. 55- Glicenstein J., Ohana J., Leclercq C., Tumours of the hand, 1988, XI-XIII, 3-157 56- Cornell S. J. Multiple glomus tumours in one digit. The Hand 1981; 13: 3: 301−302. 57- Türkaslan, T., Özyiğit, M.T., Özcan, H., Özsoy, Z., Turgut, H., Metastatic bronchogenic carcinoma of the hand, Plast Reconstr Surg. 114 (6), 1679 – 1681 (2004) 58- Van Zuuren EJ., Bastiaens MT, Posma AN; Bauwes B. JN, Basal cell carcinoma on the dorsum of the hand: report of 11 cases, J Eur Acad Dermatollogy and Venerolagy, 01-jul-2000, 14(4):307-10 59- Palmieri TJ: Vascular tumors of the hand and forearm, Hand Clin, 1987, May, 3(2),225-40