2
AKlL et- Ta 'ri{tlt, md.; Tehanevi, "'akl" md.; Muhasibi, 'akl Mus- tafa Abdülkadir Ata). Beyrut 1406/1986, s. 17-19; Matüridi, Kitabü't-Tevhld, s. 5, 180- 183; Farabi, Me'ani'l- 'akl ziyye içinde, Dieterici), Leiden 1895, s. 40- 42, 46; Makdisi, el-Bed' ve't-tarfiJ Cl ement Huart), Paris 1899, 1, 23; Fürek, Mücerre- Ebi'l-f!asan 'arf Daniel Gimaret), Beyrut 1986, s. 31-32; Kiidi Abdülcebbar. s. 121; a.mlf., Xl Muhammed Ali en- Neccar Kahire 1385/1965, s. 375-379; XII Medkür), Kahire, ts., s. 222; s. 27, 202; Hazm, el- V, 71-75; Maverdi. A'lamü'n-nübüvve, 1319, s. 5-6; a.mlf ., Edebü'd-dünya ve'd-dln, Beyrut 1407/1987, s. 6-16; Kadi Ebü Ya'la, el-Mu 'temed Vedi Zeydan Haddad), Beyrut 1974, s. 101-102 ; Ebü Ca'fer et-Tüsi, er-Resti' ilü'l- Kum, ts., s. 83; Cüveyni, el- (Temim). s. 29, 36-37; Pezdevi. dln Hans Peter Linss). Kahire 1383/1963, s. 206, 207-208; fi'l-i'tikad Adil el-Awa'). Beyrut 138Bj1969, s .. 36- 37, 70, 71, 121; a.mlf.. if:zyti', 85; a.mlf .. re{ü'l- ve mahiyyetüh Muhammed Abdülkadir Ata), Beyrut 1406/1986, s. 66-70; a.mlf .. Mi 'yarü'l- 'ilm, Beyrut, ts. (Darü'I-Ende- lüs), s. 211-215; a.mlf.: Beyrut, ts. (Daru ihyai't-türasi'I-Arabll. 3; a.mlf .. el-Mak- Beyrut, ts., s. 73; Niha- yetü ' l-*dam, s. 371; Sabüni, el-Bidaye, s. 18, 25, 46, 53; Ebü Bekir el- Arnmar Talibll. Cezayir, ts., s. 221-222; Beyzavi, Tavali'u'l-envar, is- tanbul 1305, s. 60, 62, 71, 73; Teymiyye. Mecma 'u {etava, VII, 24, 539; IX, 271, 279, 286-288; Teftazani, s. 12; a.mlf., ll, 37, 38; Heysemi, Mecma'u'z-zeva'id, Beyrut 1967, Vlll, 28; Cür- cani, ll, 2, 80, 328-329, 330; Hamdulla-h Müstevfi. Mü{ldü'l- 'u/am ve mü- bldü'l-hümam Muhammed Abdülkadir Ata), Beyrut 1405/1985, s. 64-65; Beyazizacte, s. 75-76, 77-78; Aclüni, {ü'l-!Jafa', ll, 212; Alüsi. XVII, 168; Yeni ilm-i Kelam, I, 47, 53, 58; EI- Hak Dini, I, 566, 567-568; a.mlf., Me- talib ve Mezahib ]P. Janet- G. Seay]. 1341, Önsöz, s. 16, 26, 27; Muhammed el-Hu- dari, Kahire 1398 j 969, s. 94- 95; Hüsni Zeyne, el- 'inde'l-Mu 'tez ile, Bey- rut 1978, s. 18-21, 146; Mustafa Sabri Efendi, Kahire 1401/1981, I, 437, 440; ll, 272; A. S. Tritton. islam (tre. Meh- met Ankara 1983, s. 142, 150, 167, 193; Muhammed! Mfztlnü'l-f:zikme, Tah- ran 1362-63 VI, 395, 410 vd.; Ahmed Mah- müd Subhi, ez-Zeydiyye, Kahire 1404/1984, s. 405, 406; Abdurrahman el-Keyyali•. el-maddiyye ve'r-rfl- MMLADm., XLN /1·2 (1969), s. 266- 286; Ferid Vecdi, DM, "'Akl", VI, 522-526; F. 341-342. YusuF YAvuz D TASAVVUF. dönem zahid ve safileri akla hadis ve alimlerinden bir mana Onlar da mahiyetini tahlil ve tarifte faz- 246 la sadece din ve ahlak pratik yönden veya gereken faydalar üzerinde Dünyadan ahi- rete yönelmeyi, nefsin terke- dip dinin emir ve uygun ya- esas için tarif eder- ken özellikle bu noktalara dikkat ler, imandan sonra en büyük nimet ola- rak görülen akla ahireti kazanmaya ve- sile büyük ver- (b k. Ebü Nuaym, II, 203, 300; IX, 48). Ahmed el-Antaki, Ca'fer el-Huldi, Ebü Amr ez-Zeccaci. Muaviye b. Kurre gi- bi ilk zahidlere göre nimet- lerini ve ona layan. kötü men dinin iyi tu- tum ve yöneiten ve sonuç- ta ahiret bir melekedir. Ata, gere- yerine getirmeye yarayan bir alet dikkat çekerek onun kendili- söylüyordu (bk. Kelabazi, s. 63). Burada belirtilen gö- zahir yoktur. Esasen onlara göre de dün- ya ve ahirette mutlu edecek hükümler naslarla akla sadece Bu sebeple Ehl-i sünnet ilahi hi- anlamaya yarayan bir alettir" deki tarifi süfilerce de tarihinde (nefsanf arzular) olarak görmek ha- kim bir ve bu yay- Haris el-Muhasibi ve Hakim et-Tirmizi gibi ilk dönem sü- filerinin büyük etkisi Onlara göre hidayet. heva dalalet: ziy- net, heva leke: saadet. heva vettir. meselesine öteki safilere gö- re daha yer veren Muhasibi bu ko- nuda ve an, Ha- kim et-Tirmizi de Kitiibü1- ve'l-he- vii eserlerini Muhasi- bfye göre bir melekedir (bk. el-Vesaya, s. 252). Yine ona göre bedendeki bir nur olup ne maddedir ne de maddidir. Hak ile etmeye yarayan tabii ve tecrübi olmak üze- re iki türlüdür. Hakim et-Tirmizi de hak ile birbirinden bir nur olarak anlar ve koyar: genellikle ahlaki ve psiko- lojik yönleri üzerinde durarak bu konu- da bulunur. ger- bilme olarak akla büyük de- vermeleri ve nasla münasebeti tesbit etmeye süfileri de konuya tan beri ilahi hakikatleri. gayb ale- mi ve ahiret halleriyle ilgili bil- me konusunda yetersiz savu- nan süfiler. filozoflarla Al- ispatlamak için ilmi ve akli deliller bir dönemde bu yolda harcanan emeklerin sonuç verme- ifade ederek nazari aciz Nitekim Ebü'l- Hüseyin en-Nuri, de- Iili bizzat diyerek aciz ol- bu sebeple de sadece kendisi gibi aciz olan hususlarda delil olabilece- Safilere göre ala- madde (kevn) alemidir. o ya- ratana yönelecek olursa erir gider. kendisinin ne bile bilemezken bilebilir. Onlara göre bilmek konusunda en son ·nokta hayret ve içinde Bu konuda aciz bilmek en yüksek idraktir. Cü- neyd-i Zünnün gibi so- filer yine O'nun tarifiyle bildikle- rini söylerken bu meselede akli delilie- re anlatmak Haris el-Muhasibi ile ve Hücviri ile ·devam eden ikinci plana atma en mü- Gazzali sa- bize ver- her bilginin gös- termektedir. üstünde bir id- rak gücüne göre de bü- tün bilgilerin mümkün- dür. Bunun böyle nereden bilelim" mine 'cf. -cf.alal, s. 6) di- yen Gazzali böylece akla bir Yine o, üstünde bir gücün daha peka- la mümkündür" demektedir envar, s. 77). Akla olan güveni bir an- lamda Gaz- zali, bu durumdan kalbini bir nurla sayesinde kurtuldu- söyler. O, Farabi ve Sina'dan mülhem olarak bu nura "el-aklü'l-kud- si" verir. Bu mertebedeki ila- hi bilgileri alma kabiliyetine sahiptir. Burada kudsi ten bir Gazzali me- tafizik konularda birbirin- den ilkine "nazar· ikincisine "tasfiye" . metodu verir ve bilgi edinme im- tasfiyenin nazardan da- ha isabetli bir metot . örneklerle Gazzalfden sonra gelen Senai. Attar. Aynülkudat el-Hemedani ve Mevlana Ce- laleddin gibi metafizik

ŞEvKi - TDV İslam Ansiklopedisi · 2021. 1. 27. · "Mustafa'nın huzurunda aklı kurban edin" öğüdünü verir. İlk yaratılan varlığın akıl olduğu konu sundaki görüşlere

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • AKlL

    BİBLİYOGRAFYA:

    et-Ta 'ri{tlt, "'~" md.; Tehanevi, Keşştl{, "'akl" md.; Muhasibi, Şere{ü'l- 'akl (nşr. Mus-tafa Abdülkadir Ata). Beyrut 1406/1986, s. 17-19; Matüridi, Kitabü't-Tevhld, s. 5, 180-183; Farabi, Me'ani'l- 'akl (eş-Şemeratü'/-marziyye içinde, nşr. Dieterici), Leiden 1895, s. 40-42, 46; Makdisi, el-Bed' ve't-tarfiJ (nşr. Cl ement Huart), Paris 1899, 1, 23; İbn Fürek, Mücerre-dü ma~alati'ş-Şey!J Ebi'l-f!asan el-Eş 'arf (nşr. Daniel Gimaret), Beyrut 1986, s. 31-32; Kiidi Abdülcebbar. Şerf:zu'l-Uşüli'l-f)amse, s. 121; a.mlf., el-Mugn~ Xl (nşr. Muhammed Ali en-Neccar v .dğr.). Kahire 1385/1965, s. 375-379; XII (nşr. İbrahim Medkür), Kahire, ts., s. 222; Bağdadi, Uşülü'd-dln, s. 27, 202; İbn Hazm, el-Faşl, V, 71-75; Maverdi. A'lamü'n-nübüvve, Bağdad 1319, s. 5-6; a.mlf., Edebü'd-dünya ve'd-dln, Beyrut 1407/1987, s. 6-16; Kadi Ebü Ya'la, el-Mu 'temed (nşr. Vedi Zeydan Haddad), Beyrut 1974, s. 101-102 ; Ebü Ca'fer et-Tüsi, er-Resti' ilü'l- 'aşr, Kum, ts., s. 83; Cüveyni, el-irşad (Temim). s. 29, 36-37; Pezdevi. UşQlü 'ddln (nşr. Hans Peter Linss). Kahire 1383/1963, s. 206, 207-208; Gazzaıı. el-İktistld fi'l-i'tikad (nşr. Adil el-Awa'). Beyrut 138Bj1969, s .. 36-37, 70, 71, 121; a.mlf.. if:zyti', ı, 85; a.mlf .. Şere{ü'l- 'a~l ve mahiyyetüh (nşr. Muhammed Abdülkadir Ata), Beyrut 1406/1986, s. 66-70; a.mlf .. Mi 'yarü'l- 'ilm, Beyrut, ts. (Darü'I-Ende-lüs), s. 211-215; a.mlf.: el-Müstaş.fa, Beyrut, ts. (Daru ihyai't-türasi'I-Arabll. ı, 3; a.mlf .. el-Mak-şadü'l-esna, Beyrut, ts., s. 73; Şehristani, Niha-yetü 'l-*dam, s. 371; Sabüni, el-Bidaye, s. 18, 25, 46, 53; Ebü Bekir İbnü'l-Arabf, el- 'Avtlşım mine'l-kavtlşım (nşr. Arnmar Talibll. Cezayir, ts., s. 221-222; Beyzavi, Tavali'u'l-envar, is-tanbul 1305, s. 60, 62, 71, 73; İbn Teymiyye. Mecma 'u {etava, VII, 24, 539; IX, 271, 279, 286-288; Teftazani, Şerf:zu 'l-'A~a'id, s. 12 ; a.mlf., Şerf:zu'l-Me~asıd, ll, 37, 38; Heysemi, Mecma'u'z-zeva'id, Beyrut 1967, Vlll, 28; Cür-cani, Şerhu'l-Mevtlkı{, ll, 2, 80, 328-329, 330; Hamdulla-h Müstevfi. Mü{ldü'l- 'u/am ve mü-bldü'l-hümam (nşr. Muhammed Abdülkadir Ata), Beyrut 1405/1985, s. 64-65; Beyazizacte, işaratü'l-mertlm, s. 75-76, 77-78; Aclüni, Keş{ü'l-!Jafa', ll, 212; Alüsi. Rühu 'l-me'an~ XVII, 168; İzmirli. Yeni ilm-i Kelam, I, 47, 53, 58; EI-malılı, Hak Dini, I, 566, 567-568; a.mlf., Me-talib ve Mezahib ]P. Janet- G. Seay]. İstanbul 1341, Önsöz, s. 16, 26, 27; Muhammed el-Hu-dari, Uşalü 'l-{ıkh, Kahire 1398 j ı 969, s. 94-95; Hüsni Zeyne, el- 'A~l 'inde'l-Mu 'tez ile, Bey-rut 1978, s. 18-21, 146; Mustafa Sabri Efendi, Mev~ı{ü 'l-'a~l, Kahire 1401/1981, I, 437, 440; ll, 272; A. S. Tritton. islam Kelamı (tre. Meh-met Dağ), Ankara 1983, s. 142, 150, 167, 193; Muhammed! er-Rişehri. Mfztlnü'l-f:zikme, Tah-ran 1362-63 hş., VI, 395, 410 vd.; Ahmed Mah-müd Subhi, ez-Zeydiyye, Kahire 1404/1984, s. 405, 406; Abdurrahman el-Keyyali • . "el-'~ beyne'n-na~ariyyeteyn el-maddiyye ve'r-rfl-J:ıiyye", MMLADm., XLN /1·2 (1969), s. 266-286; Ferid Vecdi, DM, "'Akl", VI, 522-526; F. Rahman,"~", E/2 (İng.). ı: 341-342.

    ~ YusuF ŞEvKi YAvuz

    D T ASA VVUF. İlk dönem zahid ve safileri akla hadis ve fıkıh alimlerinden farklı bir mana vermemişlerdir. Onlar da aklın mahiyetini tahlil ve tarifte faz-

    246

    la meşgul olmayıp sadece din ve ahlak alanında pratik yönden sağladığı veya sağlaması gereken faydalar üzerinde durmuşlardır. Dünyadan uzaklaşıp ahi-rete yönelmeyi, nefsin arzularını terke-dip dinin emir ve yasaklarına uygun ya-şamayı esas aldıkları için aklı tarif eder-ken özellikle bu noktalara dikkat etmişler, imandan sonra en büyük nimet ola-rak görülen akla ahireti kazanmaya ve-sile olması dolayısıyla büyük değer ver-mişlerdir (b k. Ebü Nuaym, II, 203, 300; IX, 48). Ahmed el-Antaki, Ca'fer el-Huldi, Ebü Amr ez-Zeccaci. Muaviye b. Kurre gi-bi ilk zahidlere göre akıl Allah'ın nimet-lerini tanımayı ve ona şükretmeyi sağlayan. kötü duyguların baskısına rağmen dinin iyi olduğuna hükmettiği tu-tum ve davranışlara yöneiten ve sonuç-ta ahiret mutluluğunu kazandıran bir melekedir. İbn Ata, aklın kulluğun gere-ğini yerine getirmeye yarayan bir alet olduğuna dikkat çekerek onun kendili-ğinden Allah'ı bilemeyeceğini söylüyordu (bk. Kelabazi, s. 63). Burada belirtilen gö-rüşlere zahir ulemasından katılmayan yoktur. Esasen onlara göre de kişiyi dün-ya ve ahirette mutlu edecek hükümler naslarla belirlendiğİnden akla düşen şey sadece bunları anlamaktır. Bu sebeple Ehl-i sünnet kelamcılarının, "Akıl ilahi hi-tabı anlamaya yarayan bir alettir" şeklindeki tarifi süfilerce de benimsenmiştir.

    İslam düşünce tarihinde aklı hevanın (nefsanf arzular) zıddı olarak görmek ha-kim bir anlayıştır ve bu anlayışın yay-gınlık kazanmasında Haris el-Muhasibi ve Hakim et-Tirmizi gibi ilk dönem sü-filerinin büyük etkisi olmuştur. Onlara göre akıl hidayet. heva dalalet: akıl ziy-net, heva leke: akıl saadet. heva şekavettir. Akıl meselesine öteki safilere gö-re daha geniş yer veren Muhasibi bu ko-nuda el-'A~ ve fehmü'J-~ur' an, Ha-kim et-Tirmizi de Kitiibü1- 'A~ ve 'l-he-vii adlı eserlerini yazmışlardır. Muhasi-bfye göre akıl yaratılmış bir melekedir (bk. el-Vesaya, s. 252). Yine ona göre akıl bedendeki bir nur olup ne maddedir ne de maddidir. Hak ile batılı ayırt etmeye yarayan akıl tabii ve tecrübi olmak üze-re iki türlüdür. Hakim et-Tirmizi de aklı hak ile batılı birbirinden ayıran bir nur olarak anlar ve aklın karşısına hevayı koyar: genellikle aklın ahlaki ve psiko-lojik yönleri üzerinde durarak bu konu-da geniş açıklamalarda bulunur.

    İslam filozoflarıyla kelamcıların ger-çeği bilme aracı olarak akla büyük de-ğer vermeleri ve nasla akıl . arasındaki münasebeti tesbit etmeye girişmeleri

    süfileri de aynı konuya çekmiştir. Baş~ tan beri aklın ilahi hakikatleri. gayb ale-mi ve ahiret halleriyle ilgili hususları bil-me konusunda yetersiz olduğunu savu-nan süfiler. filozoflarla kelamcıların Al-lah'ın varlığını ispatlamak için ilmi ve akli deliller aradıkları bir dönemde bu yolda harcanan emeklerin sonuç verme-yeceğini ifade ederek nazari aklın aciz olduğunu söylemişlerdir. Nitekim Ebü'l-Hüseyin en-Nuri, "Allah'ın varlığının de-Iili bizzat Allah'tır" diyerek aklın aciz ol-duğunu, bu sebeple de sadece kendisi gibi aciz olan hususlarda delil olabilece-ğini belirtmiştir. Safilere göre aklın ala-nı madde (kevn) alemidir. şayet o ya-ratana yönelecek olursa erir gider. Akıl kendisinin ne olduğunu bile bilemezken yaratıcısını nasıl bilebilir. Onlara göre Allah'ı bilmek konusunda aklın ulaşabileceği en son · nokta hayret ve dehşet içinde · kalmaktır. Bu konuda aklın aciz olduğunu bilmek en yüksek idraktir. Cü-neyd-i Bağdadi, Zünnün el-Mısri gibi so-filer Allah'ı yine O'nun tarifiyle bildikle-rini söylerken bu meselede akli delilie-re başvurmanın gereksizliğini anlatmak istemişlerdir. Haris el-Muhasibi ile başlayıp Kuşeyri ve Hücviri ile · devam eden aklı ikinci plana atma anlayışı en mü-~emmel şekilde Gazzali tarafından sa-vunulmuştur. "Akıl bize duyuların ver-diği her bilginin doğru olmadığını gös-termektedir. Aklın üstünde diğer bir id-rak gücüne göre de aklın sağladığı bü-tün bilgilerin doğru olmaması mümkün-dür. Bunun böyle olmadığını nereden bilelim" (el-Mün~l? mine'cf.-cf.alal, s. 6) di-yen Gazzali böylece akla karşı şüpheci bir tavır almıştır. Yine o, "Aklın üstünde başka bir gücün daha bulunması peka-la mümkündür" demektedir (Mişkatü 'lenvar, s. 77). Akla olan güveni bir an-lamda sarsılinea şüpheye düşen Gaz-zali, bu durumdan Allah'ın, kalbini bir nurla aydınlatması sayesinde kurtuldu-ğunu söyler. O, Farabi ve İbn Sina'dan mülhem olarak bu nura "el-aklü'l-kud-si" adını verir. Bu mertebedeki akıl ila-hi bilgileri doğrudan alma kabiliyetine sahiptir. Burada kudsi akıl aslında keşiften başka bir şey değildir. Gazzali me-tafizik konularda akılla keşfi birbirin-den ayırarak ilkine "nazar· (düşünme). ikincisine "tasfiye" (arındırma) . metodu adını verir ve doğrudan bilgi edinme im-kanını sağlayan tasfiyenin nazardan da-ha isabetli bir metot olduğunu çeşitli

    . örneklerle anlatır.

    Gazzalfden sonra gelen Senai. Attar. Aynülkudat el-Hemedani ve Mevlana Ce-laleddin gibi mutasawıflarda metafizik

  • konularda akla değer vermeme tavrı daha da yaygınlık kazandı. Aynülkudat'a göre gözün görme, kulağın işitme alanı sınırlı olduğu gibi aklın anlama alanı da sınırlıdır. Ezeli ve yüce hakikat bu ala-nın dışında kalır. Mevlana Celaleddin aklın gayb alemi hakkında verdiği bilgi-leri körün renkler, sağırın sesler hak-kında verdiği bilgilere benzetir. Aklın söz ve davranışlarımızda rehber olabile-ceğini , fakat deruni hayat alanında "ça-mura batmış merkep" gibi aciz kalaca-ğını söyler ve. "Mustafa'nın huzurunda aklı kurban edin" öğüdünü verir.

    İlk yaratılan varlığın akıl olduğu konu-sundaki görüşlere (bu konuyla ilgi li ola-rak rivayet edilen hadislerin mevzü oldu-ğu hakkında b k. Aclüni, 1. 236-238, 263; ll , 4091 Haris ei-Muhasibfden itibaren bü-tün mutasawıflarda rastlanır. Yeni Ef-latuncu görüşlerden kaynaklanan anla-yış, İbnü'I-Arabi ve Abdülkerim el-Cili gi-bi mutasawıflar tarafından yeni yorum-tarla değişik bir tarzda ortaya konulmuş ve Hallac'dan gelen "hakikat-i Muham-mediyye" görüşü ile "akl-ı ewel " nazari-yesi birleştirilmiştiL İbnü'l-Arabi'n in "ka-lem-i a'la" ve "dürre-i beyza" gibi isimler verdiği akl-ı ewel. varlık aleminde ortaya çıkan ilk mahlüktur. "Akl-ı ewel", "akl-ı külli" ve "akl-ı meaş" kavramları üzerin-de duran Abdülkerim el-Cilfye göre akl-ı ewel ilahi ilmin nurudur. Bu sebeple Cebrail'e akl-ı ewel de denir. Akl-ı külli, akl-ı ewele tevdi edilen bilgi süretlerinin kendisinde tecelli ettiği nurlu bir müd-rikedir (el-insanü 'l-kamil, ll. 21-24).

    Burada, süfilerin aciz. yetersiz ve de-ğersiz buldukları aklın madde ve duyu alemini aşıp ezeli, ebedi ve yüce hakika-te dair hüküm veren nazari ve metafizik akıl olduğu özellikle vurgulanmalıdır. On-lar, faaliyet ve yetki alanı maddi alemden ibaret olan insan aklının önem ve değerini her vesile ile ifade etmişler. bu ma-nadaki akla da "akl-ı cüz'i", " akl-ı meaş", " akl-ı tecrübi" gibi isimler vermişlerdir.

    Ebü Hanife başta olmak üzere bazı alimler aklın insan bedenindeki yeri olarak beyni göstermişlerse de çoğunluğa göre aklın mahalli kalptir (bk. Razi, XXIV. 167). Mutasawıflar da bu son gö-rüşü benimsemişlerdir. Tasawufta ba-zan akıl aşkın zıddı olarak da kullanılır. Buna göre akıl ile aşk bir arada bulun-maz, biri gelince öbürü gider. Akıl ve aşk, su ile ateş gibi birbirine zıttır (bk. Necmeddin-i Da ye, s. 59 ; İbrahim Hakkı Erzurümi, s. 416). Mutasawıflara göre Mi'rac gecesi Hz. Peygamber'i sidretü'l-müntehaya kadar götüren Cebrail ak-

    lı. ondan öteye götüren refref ise aşkı temsil eder; bu sebeple aşk akıldan, aşık da akıllıdan üstündür. Tasawuf ve tekke edebiyatında üzerinde önemle du-rulan konulardan biri de budur.

    BİBLİYOGRAFYA:

    Ragıb eı-isfahani. el·Mü{redllt, "'alj:l" md.; Tehanevl, Keşşa{, "'akl" md.; el-Mu' ce mü ·s-sü{f, "ed-Dürretü'l-beyza'" ve "'alj:l" md.l~ri; Muhasibl, el-Vesaya (nşr. Abdülkad ir Ahmed Ata 1. Beyrut ı 986, s. 252; a.mıf.. el-'Akl ve {ehmü '/-Kur' an ( nş r . Hüseyin el-Kuvveti[), Beyrut ı402j ı982, s. 20ı-238 ; Hakim et-Tir-mizi. ljatmü 'l·evliya' (nş r . Osman İ sma il Yah-ya ı. Beyrut ı 965, s. ı 96- ı 98, 256; Kelabazi. et-Ta'arru{, s. 63; Süıemi, Taba~at, s. ı2ı , ı39, 433; Ebü Nuaym, Hi/ye, ll , 203, 300; JX, 48; Hücvlrl, Keş{ü 'l-mahcüb, Beyrut ı980, ll, 5ı0-5ı ı, 517-5ı 8; Herevi. Tabakat, s. ı 9ı; Gaz-zall, if:ıya', ı, 44-47; a.mlf., Miş ka tü '1 -envar (nş r. Ebü'l -Aia AfflfTJ. Kah i re ı 964, s. 43, 77; a.mlf .. el-MünkL? mine 'd-datat (nşr. Cemi! Sa-llba - Kamil iyazl. Dımaşk ı 956, s. 6; Aynüıkudat el-Hemedanl, Temhrdat (nşr. AfTf Useyran), Tahran ı962; Ahmed-i Cami. Ünsü -t-ta'ibfn (nşr. · AJi Fazı )), Tahran ı350, s. 20-29; Fahreddin er-Razı. Te{sfr, XXIV, ı 67-ı 68 ; Sühreverdl. 'Avari(ü 'l-ma 'ari{, Beyrut ı 966, s. 450-457 ; Yahya b. Habeş es-Sühreverdl, Mec-ma 'a-i muşannefat-ı Şeyt_ı-işrak ( nşr. H. Cor-bin), Tahran ı977 ; Risale (i i' tikadi'/-huke-ma' (Mecmü a içinde ), ll, 264; 'A~i-su rt_ı iMec-mü a içinde). lll , 225; Yezdan-Şinaht (Mec-müa içinde). III , 406; Heyakilü'n-nar (Mec-mü a içinde). lll, 84; ibnü'l-Arabi. el-Fütüf:ıat,

    - ll , 642; lll , 338; IV, ı ı2; a.mlf .. Fuşaş (Afflf[) , s. 74, ı 8ı, ı 85; a.mlf. , Tuh{etü 's-se{ere, istan· bul ı300, s. ı3; Necmeddln-i Daye, Mirşadü'l'ibad (nşr. Muhammed Emin Riyah[). Tahran ı365 hş. , s. 42-47, 59, 311 , 392; Lisanüddin. Ravzatü't-ta' rrt (nşr. Muhammed ei-Kettann. Beyrut ı 970, ı , ı ı 3, ı 80 ; Abdülkerlm e ı-cm. el-insanü '/-kamil, Kahire 130ı, ll, 2ı-24; ibşlhl. el-Müstetra{, Kahire ı 379, I, ı 3 ; Ebü'l-Beka, Kül/iyyat, Bulak ı253 , s. 245 ; İbn Arrak, Ten-zfhü'ş -şerr'a (nşr. Abdülvehhab Abdüllatif -Abdullah Muhammed es-Sadik), Kahire ı378, ı, ı 75, 203, 213:224; Aclünl, Keş{ü 'l-t_ıa(a' (nşr. Mektebetü'l-Kudsil. Kahire ı35ı -52 , I, 236-238, 263 ; ll , 409; İbrahim Hakkı Erzurüml, Ma 'rifetname, istanbul ı 3 ıO , s. 26, 288, 289, 4ı6; Abdülmuhsin .el-Hüseynl, el-Ma'rife 'in-de ' /Hakrm et-Tirmizi, Kahire, ts. (Darü' I-Kütübi' I-M ısr[) , s. 392 ; Miguel Asin Placios. ibnü '/-'Arabf : f:ıayatühü ve me?hebüh (tre. Abdurrahman Bedevl), Kahire ı965 , s. 2ı ı; Muhammed Tak! Ca'feri. Te{sfr u Na~d u Taf:ılfl·i Mesnevf, Tahran ı363, VII, 200-318; W. C. Chittick, "'Aql", E ir., ll, ı 95·198.

    L

    ~ SÜLEYMAN ULUDAG

    AKıL ( j!WI)

    Hukuk bakımından temyiz kudretine sahip kimse.

    Lugatta " akıl sahibi kimse" manasma gelmektedir. Bir hukuk terimi olarak iyi ile kötüyü, kar ile zararı ayırt etmeye yarayan zihni melekeler açısından yeter-

    AKlL b. BÜKEYR

    li kimseyi ifade eder. Mecelle'de mü-meyyiz* terimi de benzer şekilde tarif edilmiştir (md 943) Kişinin ibadetlerle mükellef ve hukuki- ceza i ehliyete sahip olabilmesi için temyiz kudretine sahip bulunması gerekir. Bu ehliyete sahip ol-mayan küçükler mali sorumluluk dışında herhangi bir dini emirle yükümlü de-ğildirler. Bu konuda Hz. Peygamber'in "Üç kimseden kalem kaldırıldı (dini yü-kümlülüklerden muaf tutuldu): Bulüğa erin-ceye kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan ve şifa buluncaya kadar akıl hastasında n" (Buhari. ".f:Iudıld", 22 ; "Ta-li'ık", ll) anlamındaki hadisi delil olarak gösterilmiştir.

    Hukukçular Hz. Peygamber'in. "Yedi yaşına girdikleri zaman çocuklarınıza na-mazı emredin" (Ebü Davüd, "Sal iH", 60) hadisine ve tecrübelere dayanarak yedi yaşını temyiz kudretine sahip olmanın başlangıcı kabul ederler. Bu yaşa gelen kimse temyiz kudretine sahipse "mü-meyyiz küçük" kabul edilir. Mümeyyiz küçük eksik ehliyetlidir (bk. EHLiYEr). Bu kimse reşid olarak bulüğa erince tam ehliyetli olur. Kişi bulüğa erdiğinde re-şid değilse (sefih ise) ibadetler, aile ve ceza hukuku bakımından tam ehliyetli kabul edilir; mali muameleler bakımından ise hala eksik ehliyetlidir (bk. SEFiH). Şu halde akıl olma yedi yaşında başlamakta. bulüğla gelişmekte ve rüşdle en olgun şeklini almaktadır.

    BİBLİYOGRAFY A :

    Buhari "Hudü.d" 22 "Talak" ı ı · Ebü Da-vüd. "Sal§_t"; 60; K~sanr. Beda.·, i', v.' ı 69- ı 72; Amidi.' el-ihkam, Kahire 1914, I, 25ı·252; M. Ebü Zehre. Uşalü'/-fıkh, Kahire, ts., s. 334-339; Mustafa es-Sibai. Şerf:ıu Kanani'l·ahvali'ş-şat_ısiyye, Dımaşk ı 958, ll , 9 vd.; Mustafa Ahmed ez-Zerka. e l-Fı~hü'l - islamf {i şevbihi'l ·cedid (e/-Medt_ıal), Dımaşk ı 967-68, ll , 763-790.

    L

    ~ HAMDi DöNDÜREN

    AKıL b. BÜKEYR ( P.l .:r. J!~)

    Akıl b. el-Bükeyr b. Abdiyiilli el-Kinanı el-Leysf

    (ö. 2/624)

    Bedir Savaşı'nda şehid düşen sahabi.

    Babasının adı bazı kaynaklarda Bükeyr; bazılarında ise Ebü'l-Bükeyr olarak geç-mektedir. Annesi Afra bint Ubeyd, Haz-rec kabilesinin Beni Neccar koluna men-suptu ve hac için geldiği Mekke'de Bü-keyr b. Abdüyalil ile evlenmi$ti. 590'da doğan Akıl'ın asıl adı Gafil idi; ancak

    247