17
SÜLEYMAN DEMiREL .- A. •• ILAHIYAT F AKULTESI . .. DERGISI Review of the Faculty of Divinity University of Süleyman Demirel : 1994 : 1

F AKULTESI DERGISI - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01535/1994_1/1994_1_ALBAYRAKM.pdfDescartes'm eğitim gördüğü Le Flech'de bütün geltnckscl bilimler okutuluyo.rdu. Cizvitler

  • Upload
    others

  • View
    7

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • SÜLEYMAN DEMiREL ÜNİVERSİTESİ

    .- A. • •• •

    ILAHIYAT F AKULTESI . ..

    DERGISI

    Review of the Faculty of Divinity University of Süleyman Demirel

    Yıl : 1994 Sayı : 1

  • · DESCARTES, FELSEFESi VE ETKİLERİ

    Mevlüt ALBA YRAK*

    "Dünya ve hayat üzerindeki büyük soruların ele alındığı devirler boyunca sürüp giden çok sesli Avrupa konuşmasında, o ilk ve kuvvetli etkisi hızını yitirdikten sonra bile, kendisiyle hesap/aşırken yahut tartışırken otaya Çıkan yankı halinde de olsa, Descartes' ın sesi yine her zaman işitilmektedir. İlk kımıldanışını Descartes' dan alan her hareket verimli olmuştur."

    Heinz HEİMSOETH

    "Felsefesiz yaşamak, açmaya çalışmadan gözü kapalı yaşamaktır. Üstelik, gözümüzün görüp meydana çıkardığı bütün şeyleri görmenin verdiği zevk, asla felsefenin bulup meydana · çıkardığı şeylerden edinilen bilginin verdiğihazla ölçülemez"l diyen Rene Descartes (1596-1650) yeni çağ felsefesinin babası ve aynı zamanda modem bilgi. teorisinin kurucusu olarak kabul edilirı. Yine bu isim sayesinde bütün bu yüzyıl, "Kartezyen Yüzyılı" olarak isimlendlıilir3 .

    Descartes'ın yaşadığı yüzyıl, savaşların ve fikir hareketlerinde canlılığın yaşandığı geniş bir arenadrr. Rönesans ile birlikte düşünen kafalar "kiliseye köle oll''sloganı yerine "tabiata dön" anlayışını seslendirmeye başladılar. Rönesans sonlannda yeni çağ başlarında, hızla ilerleyen matematik-fizik, tabiatın yapısını matematik kavram-larla kavrayabileceğimizi göstetmişti4. Daha sonra Descartescılık olarak alınacak ekolün ana fıkri de bu temel üzerine bina edilecektir. Kesin bir bilim yapmak amacıyla geometrik metodu metafiziğe uygulamakS. İşte Descartes 'm bu metodu Metafiziğe uygulaması

    SUleyman Demirel Üniversitesi ,İlahiyat Fakültesi Araştırma Görevlisi. Descartes, Felsefenin İlkel eri,, çev .Mehmet Karasan, 8, 1943

    2 Stuart Hampshıre, The Age of Reason, 6 ı, The New American Library, 1964. 3 Rene Descartes'in latinceleşmiş biçimi olan Renatus Cartesius'dan türetilmiş çı~ır

    Kartezyenizmdir. Felsefi anlamı için bk., A.L.Lacey, A Dıctıonary of Phılosophy, Cartesian road., 1986.,; E.Gilson, Tanrı ve Feisefe, trc.Mehmet Aydın, 66, İzmir, 1986.

    4 M.Gökberk, Felsefe Tarihi, 250, V.bsk.,lstanbul, 1985. 5 A.Weber, Felsefe Tarihi, Çev. H. Vehbi eralp, 215, IV.bsk., sosyal yay., Istanbul, 1991.

  • 198 Mevlüt ALBAYRAK

    ayrı bir başarı olarak dikkat çekmektedir. Descartes . bununla. dünya 'ya h,ükmetmenin yollarını göstereceği metodunu kuracaktır. Dünya'ya hükmetme fikri ise kutsal kitaba tersti. Çünkü kutsal ki-

    i tap, "Ben dünya'ya hükmetıneye değil, onu günahtan kurtarmaya · gddim"6 diyordu. Bu yüzyıl ise tabiata yani dünyaya hükmetmenin

    , yollarını gösterme mücadelesi veriyordu.

    İlim ~nlayışlarını bütün ilimleri kapsayacak şekilde kuran Hristiyan llahi)iatçılari~ ilim adına ortaya çıkan her hareketi Tanrı'ya başkaldırı olarak kabul ediyor ve susturuyorlardı. Descartes'm başarısında bu baskı izlerini nispeten az olmasının etkileri çoktur.

    Descartes' ı diğerlerinden ayıran en önemli özellik, rahat bir ülkede ocağının başmda oturarak dÜşünmeye (meditation) . vakit bulmasıdır. · ·

    . Descartes 'ın siyasi ve coğrafi rahatlığına gelince, o dönemde Avrupa'nın İlgiHere ve Hollanda hariç her tarafmda kralın mutlak otoritesine dayaiı siyasi rejimler iş başındadır .. · Kralın emri bit yerde Tanrı buyruğudur. O vcücitler Hollanda, dünyada fikir hürriyetine en· fazla saygı gösterilen memleketti: Ayni zamanda ilme de büyük önem veriliyordu. Bu sebeple Avrupa'nın her tarafından bilginler ve öğrenciler buraya akın · ederlerdi. Kendi memleketlerinde

    · · kovuşturulmaktaıi kaçan serbest düşüntirter Hollanda' da emin bir sığmak buluyorlardı7. Hollandalılar. İspanya' dan kovulan Yahudileri, sonrada Fransa'dan kovulan protestanları kabul etmeleriyle de ünlüdürler8. Am s terdam' a yerleşen Descartes, büyük eserlerini

    ·burada kaleine alrriıştır9. Bu ülke aynı zamanda Shaftesbury, Loçke, Cöllins gibi filozoflam da sığınma merkezi olmuştur. Descartes, bu ülkenin kendi felsefesini oluşturmadaki önemini şöyle ifade ediyor: "Bu memlekette (Hollanda) uzun harp· yıllan öyle düzenler kurmuştur· ki, orada beslenen ordular ancak barış meyvelerinden daha fazla gÜvenle zevk almak için hizmet ediyor gibidir. Böylece pek çalışkan. ve başkalarının işlerine meraktan çok kendi işleri ile uğraşan .· bÜyük bir insan . kalabalığının ortasında, en . işle k

    6 ·Yuhanna, 12/47. 7 Bekir Sıtkı Bal~al, Yeni Zama11da AvrupaTarihi,210 vd., C.ll, T.T.K., Ankara,

    1988.

    B Bilal Dindar,a.g.e_.; 32. 9 Bekir Sıtkı Baysal, a.e., 21 1.; A.Weber, a.e., 214.

  • Descartes, Felsefesi ve Etkileri 199

    şehirlerdeki kolaylıklann hiçbirinden mahrum olmaksızın, en ıssız çöllerdeki kadar yalnız ve eş dosttan uzak olarak yaşayabildim."lO

    Descartes, felsefesini kurmaya akla olan aşın güveni ile başlar. Çünkü o, varolmayı düşünmeye bağlayan bir hükmün temelini akılda bulduğu gibi, insanın Allah ile ve Allah'ın alem ile olan münasebe-tini de yine bu akılda buldu ı ı Onca, akıl her insanda eşit olarak bulunuriZ ve sağduyu (akıl) dünyadaki tek mutlak iyidir13. Descartes felsefesindeki bu görüşün izlerine, İslam düşünce tari-hinde de rastlamak mümkündür14.

    Ona göre, asıl sağduyu veya akıl denilen iyi hüküm vermek ve doğruyu yanlıştan ayırdetmek gücü15, bütün insanlarda yaratılıştan eşittir. Böylece kanaatlerimizin başkalığı, bazılanmızm ötekilerden daha akıllı olmasından değil, sadece düşüncelerimizi ayrı ayrı yollardan götürmemizden ve aynı şeyleri gözden geçirme'Inizden ileri gelir. Zira iyi düşüneeli olmak yetmez, iş, düşünceyi iyi kullanmakdır16.

    Samimi bir Katolik olan 17 Descartes, şüphelerinden kurtulup, kuracağı yöntemde başarılı olursa İtalya'da kutsal ziyaret yeri olan Loretta'ya hacca gitmeyi adayacak18 kadar da içinde yaşadığı değerlere bağlıdır. Descartes'm eğitim gördüğü Le Flech'de bütün geltnckscl bilimler okutuluyo.rdu. Cizvitler sadece Le Flech'de değil, bütün Fransa'da eğitim, öğretim ve ruhbaniyette etkindiler.

    1 O Descartes, Metod Üzerine Konuşma, trc.M.karasan, 33, IV.bsk., 1986. 11 E.Bçmtroux, Çağdaş Felsefede İliın ve Din, trc.Hasan Katipoğlu, 21, M.E.B.,1988. 12 Descartes, Metod, 3-4. 13 Pescartes, Ahlak Üzerine Mektuplar, trc.M.Karasan, 23, HI.bsk .. , 1992 .. 14 İslam düşünce tarihinde Mu'tezile'nin akılların herkeste eşit oldu~na dair düşüneeye

    sahip olduklanna değişik kaynaklarda rastlamaktayız. bk.Ebu'l-Muin en-Nesefi, Islam bıançlan (Bahru'l-Kelam), trc.C.Akpmar, 17, Konya, trz.;Sabuni, Maturidiyye Akaidi (el-Bidaye)trc.B.Topaloğlu, 57, Ank. 1979.

    15 Mu'tezile aklı, iyi ve kötü olan şeylerin arasını ayırt eden bir güç olarak tanımlar. Maverdi, Edebu'd-Dünya ve'd-Din, 4, İstanbul, 1304. Buna bçnzer bir tammda İmam Maturidi de vardır. Maturidi, K.et-Tevhid, nşr.F.Huleyf, 10, 135, 136, İstanbul, 1979.

    16 Descartes, Metod, 4.; Ilkeler, 19. 17 S.Hamspshıre, a.g.e., 59. 18 M.Gökberk, a.e., 258.

  • 200 Mevlüt ALBAYRAK

    Onların Fransa'da 200'den fazla okulları vardı. Cizvit Suarez'in şekil verdiği Thomizme, her tarafta öğretiliyordul9.

    Descartes, kendi metodunun formlarını geliştirmeden önce, geçmişin sorgulamasını ve içinde bulunduğu durumun tahlilini yapar: "Theologia"mıza saygı gösteriyordum ve başka herhangi bir kimse kadar ben de cennete gitmeyi düşünüyordum; fakat onun yolunun en bilgisizlere en bilgililerden daha az açık olmadığını ve bizleri oraya ileten Tanrı ilhamı hakikatlerini, aklımızın üstünde, pek emin bir şey olarak tanıdığım için zayıf aklımla muhakeme edemezdim. Çünkü onları incelemeye girişmek, sonrada bu incelerneyi başarmak için olağanüstü bir Tanrı yardımına ve insandan fazla bir şey olmaya ihtiyaç olduğunu sanıyordum"20. O, bundan sonrakendini dünya ki-tabını incelemeye verirken, hocalanna bağlılıktan da kendisini kur-tardığını söyler2 ı Bununla beraber, bazı yanlışların zihnimize yerleşmesini önlemek şartıyla, eskilerin kitaplarını okumanın lüzumlu olduğunu ifade etmekten22 de geri kalmaz. Çünkü ona göre, bir mesele üzerinde sağlam bir hüküm verecek güçte değilsek, Eflatun 'la Aris to 'nun bütün delillerini okusak bile, yine filozof olamayız: Doğrusu · bu ilim öğrenmek .değil, tarih ezberlemek olurdu23.

    Aklıyla başbaşa kalan Descartes, kendi metodunu ifade ede-bilmek için üVP"ıın huidui!ıınn o:.:ihr1.-ri~iii ~n.rt .lrnrııl nrt:w~ lmvar24

    _ .,o--- -----o-··- ~vıa.""uıe,ı uvıt. .-..-·-· __ .. _J_ .._,._J_• ..

    Bunlar sırasıyla şunlardır:

    I-Doğruluğunu apaçık bilmediğim hiçbir şeyi doğru olarak kabul etmemek, yani acele hüküm vermekten ve peşin hükümlere saplan-maktan dikkatle çekinerek verdiğim hükümlerde ancak kendilerin-den şüphe edilmeyecek derecede açık ve seçik olarak kavradığım şeyleri bulundurmaktır.

    19 Bilal Dindar, Yeniçağ Felsefe Tarihi Ders Notları, 31-32, 19 Mayıs ü.i.F .. Samsun, 1986 (Basılmamış).

    20 Deseart es, Metod, 1 O. 21 Descartes, a.e., 1 1 22 Descartes, Aldın İdaresi için Kurallar,- çev.M.Karasan. lll.kural. 15. ll.bsk.. MEB ..

    1962. 23 Kurallar, 16. 24 Metod. 20.; Ayrıca bk., The Encylopedia of philosophy. B. Williams. Descarıes mad ..

    1972.

  • Descartes, Felsefesi ve Etkileri 201

    2~İnceleyeceğim güçlüklerden her birini, mümkün olduğu ve daha iyi çözümlernek için gerektiği kadar bölümlere ayırmaktır.

    3-En basit ve bilinmesi en kolay şeylerden başlayarak düşüncelerimi bir sıraya göre yürütmektir.

    4-Hiç bir şeyi unutup ihmal etmediğimden emin olmak için, her tarafta bir çok işaretler ve. tekrarlar yapmaktır.

    Bununla o, inandıkları geleneksel fıkirleri tartışmaksızın doğru olduğunu kabul etmekte israr eden iki tip insanın durumuna düşmekten kurtulmayı amaçlar. Ona göre bu tipler:

    i)Kendilerini olduğundan daha ):)ecerikli sanarak, acele hüküm vermekten sakınmayan bütün düşüncelerini bir sıra içerisinde yürütmek için yeterli sabır göstermeyen kimseler.

    ii)Doğruyu yanlıştan ayırt etmekte kendilerine ders verenlerden daha az becerikli olduklarına bükmedecek kadarak akıl ve tevazu sahibi olan kimselerdir. Bunlar da kendi başlarına daha iyi kanaatler .arayacak yerde., başkalarının kanaatleri ardınca gitmekle yetinirler25.

    Descartes 'm dikkat çekmek istediği nokta, insanın hata ve yanhşa düşmesinde akıldan ziyade iradenin rolünün büyük olduğu esasıdır. Ona göre irade ve akıl bir gitmiyor. İrade daha geniş olduğu için aklın hudutlarında tutulmuyor. O, bunu şöyle ifade edi-yor: İrade müdrikeden daha geniş olduğundan onu aynı sınırlar içinde tutamıyoruz26. Halbuki tabiat ışığı bize müdrikenin bilgisinin daima iradenin karanndan önce gelmesi gerektiğini öğretiyor. Yanlışa düşme iradenin bu kötü kullanışında bulunur27. O, bütün buıılarla irade ile müdrike arasında bir nisbetsizliğin olduğunu gös-termiş oluyor28.

    25 Metod, ı 7. 26 Descartes, İlk Felsefe Üzerine Metafizik Dllştlnceler, M.KııraSan, IV.Dtlştlnce, 166,

    1942. 27 IV.Dtlştlnce, 168. 28 Imam Gazali'de (v ll ll), akıl yürütmede bulunanlan yanlışa dUşüren şeylerin

    başında, çocukken babadan, Usıaddan, faziletli kişilerden ve çevreden duyulan ve

  • 202 Mevlüt ALBAYRAK

    Bundan sonra Descartes, dört düstürdan meydana gelen eğreti bir ahlak ortaya koyuyor. Daha sonra Prenses Elisabeth'e yazdığı bir mektupta bunlar üzerine bina edilecek üç kural daha tesbit edi-yor. Birincisi sıradan bütün insanların tutunabiieceği ahlak kural-lanyken, ikincisi ise temelli; insanı saadete ulaştıracak ahlak kural-larıdır. Birinci dört düstur, sırasıyla şu şekilde verilir:

    i) Tanrı 'nın çocukluğumdan beri içinde yetişmeme lütuf ve ina-yet buyurduğu dine sağlarnca bağlı kalarak, memleketimin kanun ve adetlerine itaat etmek, başka herşeyde de kendimi, birlikte yaşayacağım kimselerin en akıllıları tarafından umümiyetle amel olunan, en ölçülü ve aşırılıktan en uzak kanaatıere göre idare et-mekti29. Bu anlayış Descartes'ın genelin ahlakını göstermesi bakımından dikkat çekicidir.

    . ii) Elimden geldiği kadar işierirnde karar ve sehat sahibi olmak, ve en şüpheli kanaatleri bile, bir defa kabule karar verdikten sonra, pek emin ve şaşmaz kanaatlermiş gibi, daima sebatla takip et-mekti30.

    iii) Her zaman talihten ziyade kendimi yenıneye ve dünyanın düzeninden çok kendi arzularımı değiştirmeye, ve umumiyetle düşüncelerimizden başka hiç bir şeyin tamamıyla elimizde ol-madığına, dolayısıyla dışımızdan olan şeyler hakkında elimizden geleni yaptıktan sonra, mutlak olarak imkansız olduğuna inanmaya alışmaya çalışmaktı3 i.

    iv) Bu ahlak'a sonuç olarak, insanların bu hayatta yaptıklan türlü işleri, içlerinden en iyisini seçebilmek için, bir gözden geçirmek istedim; başkalarının meşguliyeti hakkında bir şey söylemek iste-mem, fakat kendime gelince, yaptığım işte, yani bütün hayatımı, aklımı işletmede ve kabul ettiğim metodu güderek gücümün yettiği kadar hakikatİn bilgisinde ilerlemekte kullanmaya devam etmekten daha iyi bir şey yapamayacağıma inandım32.

    alışkanlık kasbedilen şeyleri tamamen doğru kabul etme gelir, der. K.Mihenku'n-Nazar fi'l-Mantık, 74, Kahire, trz.

    29 Metod, 25. 30 Metod, 27. 31 a.e., 28. 32 a.e., 29.

  • Descartes, Felsefesi ve Etkileri 203

    Descartes'ın gerçek mutluluğa, saadete ulaşınada zorunlu gördüğü, temelli ahlak'ın düstôrlan ise şunlardır:

    i) Hayatın her fırsatında, yapmak ve yapmamak gerekeni bil-mek için, her· zaman elden geldiği kadar, düşünceyi kullanmaya çalışmaktır33. Yani doğruyu apaçık olarak bilmektir.

    ·ii) Aklın öğütlediği her şeyi ihtiras veya iştihalara kapılmaksızın yerine getirmek için . sağlam ve sabit bir karar sahibi olmakttr34. Bu da elde edilecek doğruyu iyice istemektir.

    iii) :Söylece elden geldiği kadar, akla göre hareket ederken, elde olmayan bütün nimetiere tamamıyla gücümüzün dışında şeyler. gö-züyle bakmak ve. bu yolla, onları hiç bir zaman arzu etmemeye alişmaktır35. Yan! elimizde olmayan şeylerle ilgili bütün istekleri-mizden vaz geçmek.

    Descartes'ın maddeler halinde verdiği bütün bu düstfirlann ne-ticesinde saadeti elde etmenin yolu aklın doğru kullanılmasına bağhdır36. Aklı doğru olarak kullanma Tanrı'nın bir lütfudur. Çünkü Tanrı bütün insanlara doğruyu yanlıştan ayırt edebilecek bir ışık vermiştir37.

    Şimdi Descartes kendi metodunu, metodik şüpheyi, yavaş yavaş formüle etmeye koyuliıyor. Eğer, diyor Descartes, bilimlerde sağlam ve sabit bir şey kurmak istiyorsam, hayatımda bir defa, bu

    · zamana kadar edindiğim kanaatlerimden ayrılarak herşeye yeni baştan temelinden başlamaya ciddi bir surette teşebbüs etmem lazım geliyordu38. İşte bu teşebbüsün başlangıcı, temeli, çıkış nok-tası, "şüphe"dir. Onun şüphesi, bilginin imkanından, olabilirliğinden şüphe etmek değil, aksine kendini şüpheden kurtarmak, yani hakikati elde etmek ve kaya ile kili bulmak için oynak toprakla kumu atmaktı39.

    33 Mektuplar, 30. 34 Aymyer. 35 Mektuplar, 31. 36 a.e.,32. 37 Metod, 30. 38 Düşünceler, l.düş., 96-97. 39 Metod, 3 ı.

  • 204 Mevlüt ALBAYRAK

    Dikkat edilirse, Descartes kuşkusunu bilginin (sağlam bilginin olabilmesi için) başlangıç noktasına yerleştirir. Yani bilginin olabilmesi için şüphe şarttır. Öyleyse şimdiye kadar en doğru, en şüphe götürmez olarak kabul ettiğim şeylerin hepsini duyulardan veya duyular yoluyla öğrendim. Bu duyuların, diyor Descartes, bazan aldatıcı olduklarını kendim tecrübe ettim; bunun için bizi bir defa aldatanlara hiç bir zaman tamamıyla güvenınemek tedbir gereğidir40. Descartes'ın bu metodik şüphesi, düşünce tarihinde yeni değildir41. Ama onu yüksek sesle insanlığa sunan Descartes ve o kültürün temsilcileri olmuştur. Descartes duyu bilgisinin aldatıcı olduğunu keşfettikten sonra kendisinin de varlığından şüphe eder. Bütün şeylerin hakikatinden şüphe ederken, diyor Descartes, varolmadığımızı farz edemeyiz. Zira düşünen şeyim, düşünürken . gerçekten var olmadığımı kavramak bize o kadar aykırı geliyor ki, en garip farazi yelere rağmen şu; düşünüyorum öyle ise varım ( cogito ergo sum), neticesinin doğru olduğuna inanmaktan kendimizi alamıyorum42. Başka bir yerde Descartes, bu- durumu şöyle açıklıyor: Ben neyim? Onun cevabı "düşünen bir şey" olduğudur. Descartes devam ediyor; Düşünen şey nedir?, düşünen bir şey; şüphe eden, anhyan, kavrıyan, tasdik eden, inkar eden, isteyen, istemeyen, tahayyül de eden ve duyan bir şeydir43. Ona göre şüphe etmenin ve düşünmenin ne olduğunu bilebilmenin tek yolu, şüphe etmek ve düşünmektir44. Descartes scolastik düşünceyi ve onların kitaplarını okumayı bıraktığını söylemesine rağmen "cogito ergo sum"un temeli o döneme uzanmaktadır. St.Augustinus, "düşünebilmem bana var olduğumu, dolayısıyla da bir ruhumun olduğunu ispatlamaktadır, bir ruh olduğunu bilmek, insan için en kesin bir bilgidir". Bu da Descartes'ın "cogHo ergo sum"undan başka bir şey değildir, diyor Gökberk45. Descartes'm sisteminin temelinde Cogıtı ergo sum bulunur. Burada ki sıkıntı .. önermenin · mantıki, bir çıkarım mı, yoksa sezgiyle kavranan bir önerme midir? sorusunda ortaya çıkmaktadır. Meseleye Descartes 'ın

    40 !.Düşünce., 98. 41 İslam düşünce tarihinde duyulardan elde edilen bilginin aldatıcı olduğunu söyleyen

    Gazali, metodik şüphenin ilk ıcmsilcisidir. bk .. Gazali, Dalalcıten Hidaycıe (ci-Munkız), 40 vd., çev., A.S.Furaı, istanbul, ırz.

    42 ilkeler, 34. 43 ll.düş .• 114.,111.düş .. 126. 44 Descarıes, Tabiaı lşığı ilc Hakikaıı Arama.

  • Descartes, Felsefesi ve Etkileri 205

    epistemolojisi açısından bakarsak öncüllü sonuçlu bir önerme ile karşı karşıya olmadığımızı görürüz. Çünkü Descartes 'ta bilinene vaimek için en kesin iki yol vardır. Bunlar sezgi ve tümden gelimdir. Ona göre sevgi, ne duyuların tanıklığı ne de yalancı bir imgelemin aldatıcı yargısıdır. O, saf ve dikkatli bir zihin kavrayışıdır46. Descartes 'a göre sezgi ve tümden gelim akıl için daha fazlasına gerek bırakmayacak şaşmaz iki yoldur. Onun sezgisi, deneyin yardımı olmaksızın evrensel bir .doğrunun kavranması anlamındadır. "Düşünüyorum öyleyse varım" önermesi bu anlamda sezgi yoluyla elde edinilen bilgi türüdür. Bu anlayışı Gazali'nin şüphesinden kurtulması için, Tanrı'nın kalbine attığı bir nur'a benzetrnek mümkün görünmektedir47 Çünkü Descartes'da baş köşede oturan akıl, sezgi sayesinde açık-seçik doğrulan bir anda, öncesiz ve sonrasız bit biçimde kavrar. Gazali'de çakan şimşek Descartes'ta da çakmıştır.

    Descartes 'ta, şüphe etmelidir hükmü, varlık için zorunlu olmaktadır. Şüphe ediyorum'un niçinini Descartes aposteori olarak da cevaplıyor: Yani madem ki şüphe ediyorum, o halde düşünüyorum, düşününce de kendimin var olduğunu buluyorum. Tabiat ışığında o, Eudoxe 'nin ağzından şöyle diyor: "Siz varsınız, var olduğunuzu biliyorsunuz, çünkü şüphe ediyorsunuz ve bunu biliyorsunuz"48. Ancak bu öncüllü sonuçl u bir kıyasla elde edilmemiştir. Çünkü burada esas olan yukanda da ifade edildiği gibi sezgidir.

    Cogito ergo sum, yeni çağ için çok iddialıydı, ve suje'nin ön plana çıkmasına yol açıyordu. Suje 'nin kendisine olan aşın güveni ve tabiat üzerindeki otoritesi, zamanla Tanrı'nın devre dışına çıkmasına sebep olacak problemler doğurdu. Mehmet Aydın 'm da ifade ettiği gibi, Cogito, insanın kendi varlığını ilahi refaransı his-setmeden ortaya koyabilme çabasıdır. Gerçekten de bu düşünce, Batı 'nın Tann karşısına çıkardığı bir yön olmuştur. Bu düşünen ben' den, diyor Heimsoeth, bu kendisi için doğrudan doğruya kesin olan şuurdan kalkarak işe başlamak; Descartes 'ın ölümünden sonra çağımıza kadar geçen yüzyıllar boyunca, ister Berkeley'in yahut Kant'ın tarzında, ister Fichte'nin yahut Hegel'in tarzında olsun, fel-

    46 Descanes, Aklın İdaresi, 17. 47 Gazali, eJ-Munkız, 42. 48 Tabiat lşıJı, 28.

  • 206 Mevlüt ALBAYRAK

    sefece bir idealizmin kurulması için bir vesile veya teşvik yerine geçmiştir49. Felsefe'de görülen bu etki, Batı insanının dünya'ya bakışında da kendini göstermiş, çağımızda korkunç problemierin or-taya çıkmasına da yol açmıştır, diyebiliriz. Çünkü Descartes'm ilk yaptığı Tanrı~nın varlığım onaylamadan önce kendi şahsi varlığını onaylamak olmuştur.

    Descartes, bu birinci basamaktan sonra ikinci basamağa, yani Tanrı'nın varlığına geçiyor. Cogito ergo sum'dan dolayı Descartes Tanrı'ya çok şey borçludur. Eğer o, Tanrı'yı devreye sokmamış ol-saydı solipsizm'e saplanıp kalacaktı. İşte onu bu düşünceden kurta-ran Tanrı fikri olmuştur.

    Daima aklı ön planda tutan, onu imandan da önce kabul eden Descartes50 Tanrı hakkında bilinmesi mümkün olan herşeyin, aklımızia mümkün olacağım söyler51. Bu görüşüyle o, kendisinden sonra kritikleriyle ünlü Alman düşünür Kant'tan gelen tepkilere muhatab olmuştur. ·

    Descartes metodu ve iddiası gereği Tanrı 'mn varolduğunu geleneksel Tanrı delilleriyle ispatlayamazdı. Böyle bir şey yapması onun çıkış noktasiyla çelişir, metodunun devamlılığı iddiası, değişik bir ifade ile birinci ile ikinci arasındaki bağ ilişkisiz olurdu. Onuiı için, O'nun var olduğunu kendinden, yani Cogito'nun vardığı sonuçlardan, düşünmekte olan ben'in varlığından hareket ederek ispatlayabilirdi52. O kesin olarak şunu söylüyordu: Ne zaman şüphe ettiğimi, yani eksik ve başkasına bağlı bir varlık olduğumu göz önüne getirirsem, tam ve müstakil bir varlık, yani Tanrı fikri de o kadar seçiklik ve açıklıkla. zihnime gelmektedir53.

    Descartes Metafizik düşüncelerin III. ve V .düşüncelerinde, Tanrı'nın varlığım iki farklı şekilde ele almaktadır. O, Tanrı'nın var olduğunu ispata girişıneden önce, eğer Tanrı var olmasaydı, onun

    49 Heinz Heimsoeth, Filozof olarak Descartes, Felsefe Arkivi, yıl, 3, sayı, 3, sh.2, 1957. 50 Kurallar,. 19 vd. 51 Düşünceler, 83. 52 Genevieve Rodis-LeWıs, Descartes ve Rasyonalizm, çev.Haldun Karyol, 31, iletişim,

    1993. 53 JV.Düşünce, .157.

  • ll ı

    Descartes, Felsefesi ve Etkileri 207

    fikrine malik olan "Ben"in var olup-olmadığını tetkike koyulur. Ona ·göre, eğer herşeyden müstakil olsam ve bizzat kendimin yaratanı bulunsaydım, muhakkaktır ki, hiç bir şeyden şüphe etmeyecektim, artık hiçbir arzum olmayacaktı ve nihayet hiç bir olgunluktan mahrum kalmayacaktım: Zira bende fikri bulunan bütün olgunluklan kendime bahşedecektim ve böylece Tann olacaktım54.

    Bundan sonra Descartes, Tann vardır, hükmünü veriyor: "Peki bu fikir bana nereden gelmiştir. Birinci olarak o bana duyulardan gelmemiştir. Öyleyse geriye, onun insan yaratıldığı zaman onunla doğmuş olması fikri kalıyor"55. Descartes'ta fıkirlerin bazılan, in-sana doğuştan, bazılan yabancı ve dışarıdan, bazılan ise insanın kendisi tarafından yapılmış ve icadedilmiş şeklinde görünür56. Descartes 'taki doğuştan ideler anlayışı, Felsefe Tarihinin köklerine kadar inmekle beraber, İslam düşünce tarihinde İhvanu 's-Safa felsefesinde, fıtri fikirler olarak dikkat çekerken57, Gazali de "tezekkür" kelimesini İhya • da anlatırken, doğuştan ideleri çağnştıran bir fikir sergilemektedir58.

    · Descartes, Tann 'nın varlığını önce Psikolojik delil diye. isimlen-dirilen delille ortaya koyuyor. Bu delil'in ontolojik delille karıştınldığı bazan dikkat çekiyor59.

    Descartes'ın psikolojik delili kısaca şudur: Tanrı fikrini, Tann beni yaratırken, işçinin eserine işlediği bir marka gibi zihnime işlemiştir. Bu markanın aynı eserden farklı bir Şey olması da zaruri değildir60. Tanrı fikrinin bende bulunması, diğer fıkirlerin bulunması gibi değildir. Tanrı fıkrinin bende bulunması, diyor Descartes, diğer fikirlerden daha fazla objektif bir gerçekliği vardır61.

    54 m.Düşünce, 147-148. 55 m.Düşünce, 152. 56 m.Düştınce, 130. 57 İsmail Yakıt, İbvanu's-Safa felsefesinde Bilgi Problemi, 58, 1 l.bask., istanbul, 1992. 58 Gazali, İhya, Hafız İraki'nin bamişesiyle nşr. Muhammed H.Htıseyin, 1/148, Daru'l-

    kitabı'l-Arabi, trz. 59 Mehmet Aydın, Din Felsefesi, 25, İzmir, 1990. 60 m. Dtıştınce, 153. 61 liiJ)Uşünce, 135. Descartes 'in li sanında objektif bir tarzda var olmak, zihni tasavvur

    sıfatsyla varolmaktsr.

  • 208 Mevlüt ALBAYRAK

    Descartes'm ikinci delili ise, köklerini İbn Sina'da bulan ve Batı'da St.Anselmus'un formule ettiği "ontolojik delil"dir. Desear-tes V .düşüncede şu soruyu soruyor: Eğer, herhangi bir şeyin fikrini sırf düşüncemden çıkarabilmemden, o şeye ait olduğunu açık ve se-çik olarak tanıdığım her şeyin gerçekten o şeye ait olduğu neticesi çıkıyorsa, aynı suretle ben de bundan Tanrı'nın varlığım ispat eden bir delil ve ispat çıkaramazmıyım?62. Onun delili şu esas üzerine bina edilir: Muhakkaktır ki, bende Tanrı yani mutlak ve olgun bir varlık fikri herhangi bir şekil ve sayının fikrinden daha az mevcut değildir63. D~scartes devam ediyor; Varlık bir olgunluktur. Bu ilk ve mutlak 'varlığın gerçekten var olduğunu çıkarınam için bu zamret kafidir64. Son olarak DescaJ1es, bütün bunlardan sonra diyebiliriz ki, Tanrı gerçek anlamda vardır65, diyor.

    Bu iki farklı delilde dikkatimizi çeken ilk husus, onun geleneksel dini metodlardan farklı bir yol izlemesidir. Anselm'e ontolojik delil-den dolayı ilk eleştiriyi yöneiten Thomas Aquinas, "Tanrı vardır" hükmünün doğruluğunu göstermek için, "Tanrı 'mn etkilerinden" (yani alem' den) yola çıkmak gerekir66 diyordu. Geleneksel dini anlayışta insan kendinden değil, dış dünya'dan hareket eder. Mesela Kur'an'daki Hz. İbrahim'in takip ettiği yol böyledir67-. Ayrıca bu takipte dikkat çeken en önemli noktalardan biri de, daha mükemmele ulaşma gayretidir. Descartes'ta ise bu nokta başlangıç noktasıdır. O, kendi varlığındaki sınırlılıktan sınırsıza, sonluluktan sonsuza gitme çabasındadır. Delilde Epistemolojik bir endişe ha-kimdir.

    Fakat şöyle bir yorumlama yapmamızda mümkündür; eğer ka-inat kitabı içerisinde insanın kendi varlığını bir obje olarak kabul edersek, dış dünya'daki bir obje olarak, insanın kendi varlığını, güç ve sınırlarını keşfederek Tanrı 'ya ulaşmak İstersek, Descartes 'm metodu ile geleneksel dini metod arasında bir uzlaşma sağlayabiliriz. Ama şu da bir gerçek ki, Descartes geleneksel dini

    62 V.Düşüncc. 177.

    €)3 Aynı yer.

    64 V .Düşünce, 1 RO- 18 I. 65 Ayrıntılı bilgi için bk.Mehmet Aydın, a.g.e .. 24 vd.; Mehmet Dağ. Ontolojik Delil ve

    Çıkmazları AÜİFD. XXIll/287. 66 Mehmet Aydın, 27. 67 Enam:76.

  • Descartes, Felsefesi ve Etkileri 209

    ve felsefi yöntemlerle Tann'nm varlığını ispatlamaya girişseydi -ki böyle bir şeyin yetersizliğiıli göstermek, kendi gayesini anlatmak için Metafizik Düşüncelerin. hemen başmda geniş bir hitab'ta bulu-nur- "cogito ergo sum"u şekillendiremez, daha doğrusu onu keşfetse bile orada hapsolurdu.

    Sıralamaya göre Descartes, "Ben"den Tanrı 'ya ulaşmıştı. Burada durmaya devam edelim. O, Tanrı deyince; sonsuz,ebedi, değişmez, bağımsız, her şeyi bilir, her şeye gücü yeter bir cevher anlıyor. Ve var olan başka bütün şeyler (eğer gerçekten varolan şeyler varsa), O'nun tarafından yaratılmış ve meydana geti-rilmiştir68. Descartes'ırt bu Tann anlayışı, kendisinin iddia ettiği gibi orjinal bir Tanrı anlayışı değildir. Aşağı yukarı bütün dinlerdeki klasik Tanrı tanırnma yakındır. E.Gilson'un haklı olarak ifade ettiği gibi, Descartes'm Tann'smm~ Hristiyanlığın Tanrı'sı olduğundan hiç şüphe yoktur69. Yani Descartes, çocukluğunda kilisede öğrendi ği Tanrı 'yı epistemolojisinde geliştirdiği doğuştan ideler görüşüyle ortaya koymaya çalışmıştır.

    Descartes Tanrı' sına ulaşıtken "ben" deki özelliklerden hareket etmiştir. Ben sonludur, Tanrı sonsuzdur, ben sınırlıdır, Tanrı sınırsızdır. Ben değişir, gelişir, bilgisi artar, Tanrı değişmezdir. Bu, Tanrı'nın değişmezliği fikri de yeni değildir. Aristo'nun hareket etmeyen ilk hareket ettiricisi değişmezdi. İlk dönemden itibaren hep değişenin arkasında bir değişmeyenin arandığım biliyoruz. Modem Çağ'da Whitehead ekolü "değişmez Tanrı" anlayışına itiraz ediyor. Onlar Tanrı' da değişmeyi kabul edederken kemale doğru bir değişmeden değil, kemal içinde bir değişmeden söz ederler70. Halbuki Descantes'a göre, değişme bir noksanhğın işaretidir. Tanrı daha iyiye doğru giderse, O geçmişte mükemmel değildi, anlamı çıkar. Oysa ontolojik delili kurarken Descartes, Tanrı'yı kendisinden daha-mükemmeli düşünülemeyen diye tanımlamıştı.

    Bu noktalada beraber Descartes'ta daimi yaratmadan söz edilir. Tann var olan ve olgun bir varlık olduğu ve bizde olan herşey

    68 m. Dl.lşiince, 143. 69 E.Gilson, Tann ve Felsefe, trc.M.Aydın, 58, lzmir, 1986. 10 Mehmet Aydın, Süreç Felsefesi lşığmda Tann-Alem lli§kisi, AOIFD, XXVII, 1985.

  • 210 Mevlüt ALBAYRAK

    ondan geldiği için doğrudur, der Descartes 71. Eğer her şey Tanrı 'dan geliyorsa ve olup bitmemişse, o zaman Tanrı yaratmaya devam ediyor demektir. Bu düşünceler Descartes·•m başka yazılannda da rastlanmaktadır72. Burada yenilenen (daimi) yaratma (creation continue), E.Gilson'un da belirttiği gibi, Tanrı'nın dünya'yı koruması anlamındadır. Eğer Tanrı bir an yardımını kesseydi, eşya yokluğa dönerdi73. Çünkü Tanrı büyük gücü ile maddeyi hareket ve sükfinetle birlikte yaratmıştır. Ve şimdi de her zamanki yardımı ile dünyada dünyayı yaratırken dünyaya koyduğu, aynı hareket ve sükfineti muhafaza etmektedir74.

    Bundan sonra sırada Tanrı'nın aldatıcı olup-olmadığı sorusu bulunmaktadır. Filozofumuza göte Tanrı, aldatıcı olamaz. Çünkü tabiat ışığı bize aldatmanın zaruri olarak bir eksiklikten ileri geldiğini gösteriyor75. Başka bir yerde Descartes, hile ve aldat-manın bir nev'i olumsuzluk olduğunu söylüyor. Böylece aldatabil-mek, diyor Descartes, bir incelik ve kudreti alameti gibi görünse de, bununla beraber aldatmak isternek şüphesiz zaaf veya kötülüğe delalet eder. Bu ise Tanrı'da bulunamaz76. Gerçekten de aldatmanın psikolojik şartı eksikliktir. Aldatan küçüktür, eksiktir, yoksuldur. Bu durum Kur'an-ı Kerim'de de zikredilir77. Netice olarak, Tanrı son derece olgun olduğundan hiç bir yanlışın illeti olamaz78.

    Descartes, ilk önce kendi varlığını, ardından Tanrı'nın varlığını ve O'nun aldatıcı olmadığım ispatladıktan sonra dış dünya'nın reali-tesinin varlığına geçiyor. Laberthonniere'nin de dikkat çektiği üzere, Descartes'm ilk önce Tanrı'ya doğru yükselmesi ve O'nun önünde secdeye varınası, orada kalmak için değildir. Maksadı, bir temaşa tammasının hareketsizliği içinde kalmak değildi; fakat kendi varlığı ile dünya'nın varlığının kesin garantisini bulmaktı. Bundan sonra dünya 'ya dönebilirdi, orada yayılır ve genişleyebilirdi19. Çünkü

    71 Metod, 41. 72 III.Düşünce, 149.; Metod, 38. 73 Metod, Açıklamalar Bölümü, 155. 74 ilkeler, 112. 75 III. Düşünce, 154. 76 IV.Düşünce, 158. 77 Bakara:2/8-10. 78 IV.Düşünce, 172. 79 Laberthonniere, Descartes Üzerine Tetkikler, çev.M.Karasan, 26, 1959.

  • Descartes, Felsefesi ve Etkileri · 211

    Descartes'ın felsefesinde Tann,dünyayı tanımak için bir vasıtadır, ~açtır.

    Şimdi sıra Alem'dedir. Tanrı' dan sonra dikkate alınacak iki cevher vardır. Bunlar ~·madde" ve "ruh,tur. Tann kendi başına var olandır. Madde ve ruh'da kendi başına varolandır, ama Tann gibi bir cevher değildir. Zira, her ne kadar ben bir cevher olduğum için cev-her fikri bende bulunsa da, diyor Descartes, bununla beraber son-suz olan bir cevher tanı~ından bana konmuş olmadıkça, bende bulu-namazSO. Cevherler arasındaki farkı, uzam ve düşünce ile ayıran Descartes, ikisinin arasında bir bağlantı kuramıyor, ya da kurmak istemiyor. Daha sonra gelen Kartezyen filozoflar, bu bağiantıyı Tanrı sayesinde kuruyorlar. Ancak Descartes buna yanaşmıyor. Bu nedenle madde dünya'sı ile ilgili görüşü tamamen mekanizmdir. MehmetAydın'ın ifade ettiği gibi, bu mekanizm görüşünden dolayı, pek çok kişi Modem Ateizm'i Descartes'le başlatmaktadırlar. O'nun madde ve ruh dualizminden bunu çıkarmak o kadar da zor değildir.

    Burada şu soruyu sormak mümkündür: Yukarda temas ettiğimiz üzere, madem ki. Descartes 'ın Tanrı' sı her şeyin yaratamdır, o halde' neden ruh ile beden arasında yaşanan bu dualizmi ortadan kaldıramadı? O'nun Tanrı'sı güçsüz değildi.· Ancak konuya farklı açıdan yaklaşan Heimsoeth, Descartes'ın yeni bir şey olarak başansı diyor, real olarak deneni, temelli ayrılıklan ile bize göründüğü gibi tasvir etmiş olmasıdır. Bu açıdan bakıhnca, Descartes 'ın herkesçe bilinen ve adeta kötü tanınan "dualizm"i bir eksiklik değil, felsefe tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. İlk defa olmak üzere, diyor Heimsoeth, varolan herşeyin madde, ·.yahut ruh, ya da idea diye anlaşılınasım isteyen esasta birlikçi bir konstrukti onun yerini bu başka başka alanları birbirleriyle olan ilintileri bakımından araştırma isteği ile birlikte, gerçek olanın çeşitli ana cinslerini düpedüz göstemie oluyor81.

    Descartes felsefesini şu üç. esas esas üzerine kurmuştur: Bu üç esastan birisini sistemin bütünlüğü içerisinde çekip alırsanız, O'nun

    .. sistemi altüst olur. Q, ben varım, Tanrı vardır ve cisimler dünyası vardır, diyor; Eğer Tarin olmasaydı, ben olınayacaktı ve tabii olarak

    80 III.Düşünce, 143. 81 Heinz Heimsoeth, a.g.m •. , 5.

  • 212 Mevlüt ALBAYRAK

    cisimler dünya'sı, daha değişik bir ifadeyle hiç bir bilim olmayacaktı. Öyleysa Descartes'a göre, düşünen suje dünya'nın hükümdarı'dır. Tanrı'da düşünen suje'nin hükümdar'ıdır. Bu ikili münasebet, daha sonraki Batı düşüncesinin ve pratiğinin temel çıkış noktası olmuştur. Fakat zamanla ikinci anlayış devre dışı kalmıştır. Heidegger'in de net bir şekilde ifade ettiği biçimiyle, teknik donanım yoluyla, insanın dünya üzerinde kurduğu emperyalizm, Descartes'm özneye açtığı yolda Batı uygarlığının gelişiminin doruğudur. Modem anlamda nesnenin doğuşu, Descartes'ta suje'nin "Ben .. haline gelmesi, ben'in de ego cogito haline gelmesiyle başlaı-82.

    Descartes, kendinden o derece emindir ki, ortaya koyduğu delil-lere o derece güvenınektedir ki, bütün insanlar artıkne Tanrı'nın mevcudiyetinden ve ne de ruh ile beden arasındaki dualizm'den şüphe edebilecektir83. Bu aşırı güven ve eminlik batı insanın daha sonra geneline yansımış, aklın otoritesine -sınırlı olmasına rağmenve rehberliğine Tanrı'sız bir şekilde yönelmesine yol açmıştır.

    Netice olarak Descartes, Batı aydınlanmasının başlangıcını teşkil etmekle insanlığa büyük hizmetler sunmuş, fakat makina dünya'sı, bugünün dünyasında içinden çıkılmaz cevre jiröbiemierl, k~rkunç savaşl~rı ~e kar~ılı~!! ~~fi'ciİeri berab~rinde getirmiştir. Yme Onun_ rtçi(anist dünya görüşü materyalizmi sistemleştirme takımından önemli olmuştur.

    82 Hcidegger, fr. çev. Essais cı confcrcnces. Gallimerd, 1958, s.97'den naklen Tulin Bumin, Felsefe tarihinde Modemile ve Sorgulanışı, Seminer Felsefe, Vlll/133. izmir. 1993.

    83 Düşünceler, ıuı.