26
T.C. ………….. ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ANA BİLİM DALI 1830’DAN İTİBAREN YURTDIŞINA ÖĞRENCİ GÖNDERİMİ VE BEYİN GÖÇÜ ARAŞTIRMA ÖDEVİ HAZIRLAYANLAR ……………………….. ……………………….. DANIŞMAN ……………………………….

GİRİŞ: - Web viewTarihi yöntem, gerçeği bulmak, bir başka deyişle, ... Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları . KAÇAR, M

Embed Size (px)

Citation preview

T.C.

………….. ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM FAKÜLTESİ

SINIF ÖĞRETMENLİĞİ ANA BİLİM DALI

1830’DAN İTİBAREN YURTDIŞINA ÖĞRENCİ GÖNDERİMİ

VE BEYİN GÖÇÜ

ARAŞTIRMA ÖDEVİ

HAZIRLAYANLAR

………………………..

………………………..

DANIŞMAN

……………………………….

………….., 2007–2008

ÖZET

1830’DAN İTİBAREN YURTDIŞINA ÖĞRENCİ GÖNDERİMİ

VE BEYİN GÖÇÜ

……………. ve ………….

Araştırma Ödevi, Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalı

Aralık, 2007─Ocak, 2008

Her ülkenin eğitim sistemi zaman zaman takviyeye ihtiyaç duyar. Devletler bu takviyeyi, eğitim bakımından kendilerinden daha iyi durumda olan devletlere öğrenci göndererek elde etmeye çalışırlar. Yurtdışına öğrenci gönderimi en basit şekilde böyle özetlenebilir. Bu çalışmada, Osmanlı Devleti zamanında başlayan Türk öğrencilerinin yurtdışı maceraları inceleme altına alınmıştır. 1830’dan itibaren bu olgu incelenmeye çalışılmıştır. Buna ek olarak, öğrenci gönderiminin sonucunda ortaya çıkan ve gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerin başlıca sorunu haline gelen beyin göçü de incelenme sahasına alınmıştır. Tarihsel bir konu incelendiğinden dolayı rapor tarihsel yöntemle hazırlanmıştır. Araştırmanın sonucuna göre; Osmanlı Devleti yurtdışına öğrenci göndermekte hem geç kalmış hem de gönderdiği öğrencilerin takibini iyi yapamayıp onlardan yeterince faydalanamamıştır. Türkiye Cumhuriyeti açısından bakacak olursak da, yurtdışına gönderilen öğrenciler ülkedeki bazı sebeplerden ötürü geri dönmemiş ve devlet yardımıyla eğitimini tamamlayan öğrenciler öğrenim gördükleri ülkelerde kalmışlardır. Beyin göçü olarak nitelenen bu olay, bahsetmiş olduğumuz gibi Türkiye’ye epey zarar vermiştir.

i

2

İÇİNDEKİLER Sayfa Numarası

ÖZET………………………………………………………………….i

BÖLÜM………………………………………………………………

1. GİRİŞ 4

1.1.Problem 4

1.2.Amaç 6

1.3.Önem 6

1.4.Sayıtlılar 6

1.5.Sınırlılıklar 6

1.6.Tanımlar 7

2.YÖNTEM 7

2.1.Araştırmanın Modeli 7

2.2.Evren ve Örneklem 7

2.3.Verilerin Toplanması ve Analizi 8

3. BULGULAR VE YORUMLAR 8

4. SONUÇ VE ÖNERİLER 16

4.1.Sonuç 16

4.2.Öneriler 17

KAYNAKÇA………………………………………………………....18

ii

3

1. GİRİŞ

Her ülkenin bir modernleşme (Batılılaşma) dönemi vardır. Bu gelişim, değişik alanlarda değişik tarihlerde olmuştur. Osmanlı Devleti'nin eğitim alanındaki Batılılaşma dönemi 1700'lerin sonunda başlar ve günümüz Türkiye'sinde hâlâ devam etmektedir. 

Osmanlı eğitim sistemi, hem okul kuruluş yapısı hem de eğitimin muhtevası açısından Batılılaşma döneminde yeni bir sistem oluşturmaya çalışmıştır. Önce askerî alanda başlayan, daha sonra da sivil alanda çeşitli seviyelerde ortaya çıkan Batı tipi eğitim sistemi kurma çalışmaları, önce askerî alanda başlamış, daha sonra da sivil alanda çeşitli seviyelerde ortaya çıkmıştır.

Osmanlı ile mukayese edebileceğimiz Japonya, 1603-1867 arasında Batılı güçlerin Japonya'ya girişini yasakladıktan sonra, 1867'den itibaren hızlı bir Batılılaşma başlattı. Sanayileşme yoluyla güçlü bir Japonya kurmak için başlayan çalışmalar içinde "dine hayır, ama bilime, tekniğe, kültüre evet" dönemi başlamıştır. Sanayileşme içinde güçlü bir eğitim sistemi de kuruldu. Amerika ve Avrupa vasıtasıyla Batı bilim ve zihniyeti Japonya'ya kısa sürede yerleşti. Dolayısıyla Japonya ile Osmanlı arasında Batılılaşma açısından önemli metot ve başarı farkları ortaya çıktı. 

Batılılaşma Nedir?

Avrupa'da modernleşmenin temelleri, 1200'lerden itibaren önemli ölçüde nüfus artması, büyük şehirlerin ortaya çıkması, üretim ve tüketimin sürekli büyümesiyle atılmaya başlamıştır. 1500'lü yıllardan itibaren insan düşüncesinde büyük bir devrim ortaya çıkmaya başlamış ve 1660'lara gelindiğinde modern bilimin temelleri atılmıştır. Artık ondan sonraki dönemlerde, bilimsel bilgilerin pratik gayelerle uygulamaya konulmasından sonra Avrupa'da bir sanayi devrimi ortaya çıkmaya başlamıştır. 

Bu yüzyıllarda Avrupa kültürü ve yönetim biçimleri laikleşmiş (Avrupa'da hukuk daha 1700'lerde laikleşmişti) ve rasyonelleşmiş, sanayi devrimleri ve eğitimin yaygınlaşması ile bu durum toplumun bütün kesimlerine iyice yayılmıştır. Bilim ve teknik arasındaki bağlantı 19. yüzyılda daha da kuvvetlenmiş, her ikisi de birbirlerinin gelişmelerini hızlandırmışlardır. Öyle ki, bilim ve teknik Batı uygarlığının yeni dini veya ideolojisi haline gelmiştir.

Avrupa dalga dalga sanayileşmeye, bütün toplumsal kurumlarını değiştirmeye başlamıştır. Bu değişmenin (sanayileşmenin) başlama zamanlarına kısaca bakacak olursak, şöyle bir tablo ortaya çıkar: 

4

Ülke Değişmenin Başlaması Sanayinin Olgunlaşması

İngiltere 1783-1802 1850

Fransa 1830-1860 1910

Amerika 1843-1860 1900

Almanya 1850-1873 1910

Japonya 1878-1900 1940

Rusya 1890-1914 1950

Tablo.1. Ülkelere Göre Değişim-Sanayileşme Tablosu

Bugün Batı, bir sanayi medeniyetidir. Sanayileşme içinde ortaya çıkan kapitalist sistem, ekonomi üzerine dayalı bir toplum yapısı kurmuştur. Dolayısıyla Batılılaşma; sanayide, yönetimde, askerlikte, hukukta, eğitimde, sanat ve edebiyatta Batı ülkelerinde ortaya çıkan sistemleri hakkıyla uygulamak ve geliştirmek demektir. Batılılaşma, her şeyden önce, insan zihninin çalışma yollarının, insanın dünyaya bakış açısının değişmesi demektir. Bu da bilimsel düşünce biçiminin, eğitim sistemi vasıtasıyla insanların bilgi sistemine iyice yerleştirilmesi ve uygulatılmasıyla sağlanabilir.

Osmanlılarda Batılılaşmanın Tarihi 

Osmanlı Batılılaşmasının başlangıcını Lâle Devri (1718-1730) ile başlatmak doğru olacaktır. Bu dönemde Avrupa ülkelerine elçiler gönderildi, ticaret, kültür ve sanat hayatı gelişti. Matbaa Türkiye'de 1492'de Yahudiler, 1567'de Ermeniler ve 1627'de de Rumlar tarafından kullanılmaya başlanmasına rağmen, Türkler ancak bu dönemde, 1727'de Matbaa kurup kitap basmaya başlamışlardır. 

Bunun arkasından gelen I. Mahmut dönemi (1730-1754), genelde Tanzimat'a kadar devam edecek olan askeri yeniliklerin başladığı dönemdir. Comte de Bonneval (Humbaracı Ahmet Paşa) ve onun kurduğu Humbarahane, Osmanlının askeri sisteminde değişimin başlaması olarak kabul edilebilir. III. Mustafa zamanında (1757-1773), gene bir Fransız olan Baron de Tott, topçuluk ve istihkâmcılık alanında birçok yenilikler yapmıştır. Bundan sonra gelen dönemlerde Avrupa'dan uzmanlar getirtilerek Batı tipi subaylar yetiştirecek okulların kurulmaya başlandığı görülmektedir. 

III. Selim ile başlayan XIX. Yüzyıldaki Batılılaşma çabaları gene önce askeri alanda ortaya çıktı. Avrupa'dan uzmanlar getirtilmeye ve Avrupalılar gibi muvazzaf askeri birlikler kurup eğitilmeye başlandı. Bu yeni ordu kurma çabaları medreseliler ve yeniçeri askerleri tarafından şiddetli tepki ile karşılaşınca, II. Mahmut'un 1826'da Yeniçeri Ocağını ortadan kaldırmasından sonra, 'mecburi kültür değişmeleri' denilen yenilikler dönemi başlamıştır. 

5

Askeri eğitim alanındaki çalışmalar tam bir sisteme bağlanmış ve 1839'dan itibaren başlayacak olan sivil hayattaki modernleşmenin de temelleri atılmıştır. Bu arada en başarılı çalışmalar eğitim alanında yapılmış; yeni oluşturulmaya başlanan devlet bürokrasisini yürütmek için birçok okullar açılmıştır. 1869'da yayınlanan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile, eğitim tamamen Batı örneğinde bir sisteme geçmiştir. Bir yandan Batı tipi askeri teşkilatlanma sürdürülürken, diğer yandan da hukuk, sanat ve edebiyat alanlarında Avrupa kültürleri yönünde yenileşmeler başlamıştır. 

Bazılarınca bir "baskı dönemi" olarak nitelenen II. Abdülhamit döneminde bile Batı tipi eğitim kurumlarının yayılma ve ilerlemeleri devam etmiştir. 20. yüzyılda ise, eğitim alanında Batılılaşma devam ederken, karşılaştığımız sorunların çözümünde ve yeni politikalar geliştirilmesinde kendi düşünce adamlarımız çıkmaya başlamıştır. 

1.1.AMAÇ

Bu çalışmanın amacı, 1830 tarihinden itibaren yurtdışına öğrenci gönderiminin araştırılmasıdır. Bununla birlikte beyin göçü, ülkeye zararları ve yararları da alt araştırma konusu olarak araştırmaya dâhil edilmiştir.

1.2.ÖNEM

Bu çalışma sayesinde, yurtdışına öğrenci gönderiminde yapılan yanlışlar görülecek ve bundan sonra yapılacak öğrenci gönderimlerinde aynı hatalara düşülmeyecektir. Sanıyoruz; bu da araştırmanın ne denli önemli olduğunu ortaya koyuyor.

1.3.SAYILTILAR

Bu araştırmada aşağıdaki sayıtlılardan hareket edilecektir.

1. Araştırmada yararlanılan bilgilerin doğru olduğu ve kaynakların yansız

yazıldığı varsayılmıştır.

2. Literatür taraması sonucu elde edilen bilgilerin yeterli olduğu

varsayılmıştır.

1.4.SINIRLILIKLAR

1. Araştırma 1830’dan sonraki bilgilerle sınırlandırılmıştır.2. Araştırma bulunan bilgilerle sınırlandırılmıştır.

6

1.5.TANIMLAR

Batılılaşma: Batılılaşmak işi, Garplılaşma.

Beyin Göçü: İyi eğitim görmüş, kalifiye, nitelikli, seçkin, uzman ve yetenekli işgücünün; yetiştiği az gelişmiş/gelişmekte olan bir ülkeden gelişmiş bir ülkeye en verimli olduğu dönemde çalışmak/araştırma yapmak için akış/göç.

OECD: Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü bazen de İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (Organisation for Economic Co-operation and Development), uluslararası bir ekonomi örgütüdür. OECD, 14 Aralık 1960 tarihinde imzalanan Paris Sözleşmesi'ne dayanılarak kurulmuştur ve savaş yıkıntıları içindeki Avrupa'nın Marshall Planı çerçevesinde yeniden yapılandırılması amacıyla 1948 yılında kurulan Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü'nün (OEEC) doğrudan mirasçısıdır. Yirmisi kurucu olmak üzere otuz üyesi vardır ve Türkiye 1961’de üye olan kurucu üyelerdendir.

2. YÖNTEM

2.1.ARAŞTIRMA MODELİ

Geçmiş zaman içinde meydana gelmiş olay ve olguların araştırmasında ya da bir problemin geçmişle olan ilişkisi yönünden incelenmesinde kullanılan yönteme “tarihi yöntem” denmektedir. Tarihi yöntem, gerçeği bulmak, bir başka deyişle, bilgi üretmek için geçmişin eleştirel bir gözle incelenmesi, analizi, sentezi ve rapor edilme sürecidir. Tarihsel araştırma, “ne idi” sorusuna cevap aramaya yöneliktir (Kaptan, 1995).

Tarihçiler de dahil olmak üzere, bazı araştırmacılar, tarihsel araştırmaların gerçek bilimsel araştırmalar olamayacağı konusunda fikir öne sürmektedirler. Çünkü tarihsel araştırma yeterli objektifliğe ve tahmine izin veren bir yapıya sahip değildir. Betimleme ve deneysel araştırmalar gibi kesinliğe sahip olmadığı düşünülmektedir. Bu eleştirilere rağmen birçok araştırmacı da bu görüşe karşı çıkmaktadırlar (Powel, 1991).

Özellikleri:

1. Araştırmacı başkalarından elde edeceği verileri kullanmak zorundadır. 2. Tarihi araştırmalar tekrarı mümkün olmayan olaylara dayanmaktadır. 3. Gözlemler ve olaylar çoğu zaman istenilen şekilde organize olmadığı için,

bu tip araştırmalar yoğun ve ciddi kütüphane çalışması gerektirir.

2.2.EVREN VE ÖRNEKLEM

Araştırmamız 1830’dan itibaren başladığı ve günümüzü de kapsadığı için, herhangi bir örneklem kullanılmamıştır. Evreni o tarihten bu yana olan tüm olaylardır.

7

2.3.VERİLERİN TOPLANMASI VE ANALİZİ

Bu çalışmada verilerin toplanması sırasında, 1830’dan günümüze genel bir araştırma yapılmıştır. Bu araştırmada internet ortamından ve bazı yazılı kaynaklardan elde edilen veriler kullanılmıştır. Internet ortamından elde edilen bilgiler, daha önce bu konuda yapılan araştırmalardır ve bu araştırmalara yalnızca internet ortamından ulaşılabilmektedir.

3. BULGULAR VE YORUMLAR

Batı Eğitim Sistemleri İle Klasik Osmanlı Eğitim Sisteminin Farkları 

İlk kuruluş zamanlarında İslâm dünyasındaki medrese sisteminden oldukça etkilenen Ortaçağlardaki Avrupa eğitim sistemi, Batı medeniyetinin laikleşmesi, bilimsel düşünceye dayalı yeni bilgi sistemlerinin gelişmesi, yönetim biçimlerinin demokratlaşması, sanayi kuruluşlarının devamlı kalifiye eleman istemesi gibi faktörlerle değişmeye başladı. 

Batı ülkelerinde Ortaçağlarda eğitim dini kurumların görevi olarak görülüyor ve devlet eğitim işlerine karışmıyordu. 16-18. yüzyıllarda da eğitimde sınıfsal bir karakter ortaya çıkıyor, yüksek tabakalar kendileri için kaliteli okullar kuruyorlardı. 19. Yüzyılın ortalarından itibaren devlet okulların bakım ve yönetimini üzerine almaya başladı. 

Her vatandaşın öğrenim hakkının temel haklar arasında bulunduğu, 1792'de Fransız Milli Meclisi'nde Condorcet'nin verdiği raporla kabul edildi. Ayrıca teknik ve ekonomik gelişmeler, sanayileşme sonucu ortaya çıkan sosyal hareketlilik ve çocuk psikolojisi alanındaki gelişmeler Batı eğitim sistemlerinin yeni yapılanmasına derinden etki etti. İnsanlar bir dinin ümmeti gibi değil, bir devletin "vatandaşı" olarak görülmeye başlandı. Kilisenin kontrolü dışında, laik karakterde, herkes için zorunlu, parasız temel eğitim sistemi kurulmaya başlandı. 

1870'lerden itibaren eğitimin devlet kontrolüne girdiği İngiltere'de, 1876'da genel öğretim mecburiyeti başladı. Zamanla mecburi öğretim süresi giderek arttı. 1891'de ilköğretim parasız hale getirildi. 1837'den itibaren açılmaya başlayan kolej ve üniversiteler 20. Yüzyıl başlarında bağımsız üniversitelere dönüştüler. 

19. yüzyılda Fransa'dan başlayan "millî eğitim" hareketi dalga dalga bütün Avrupa ülkelerine yayıldı. 1882'de parasız ilkokullar, ortaokullar ve üniversitelerden meydana gelen üç kademeli öğretim sistemi kuruldu. 20. Yüzyıldan itibaren de okul sistemlerinde demokratlaşma başladı Avrupa'da ortaya çıkan yeni eğitim sistemi ile Osmanlının geleneksel mektep-medrese ve Enderun'a dayalı sistemi mukayese edildiğinde, şu noktalarda önemli farklılıkların oluşmaya başladığı görülür: 

Medrese sistemi, dinî eğitim amacına yönelikti. Ders programları buna göre düzenlenmiş, hatta dini eğitim açısından tehlikeli olabilecek -Kelâm gibi- bazı

8

dersler bile programdan çıkartılmıştı. Avrupa okulları ise din derslerini giderek sınırlamış ve pozitif bilimlerin programın ana odağını oluşturduğu okullar haline gelmişti. 

Medrese sisteminde gerçi bir iç derecelenme vardı, ama öğrenim kademeleri ve sınıflar tam olarak oluşmamıştı. Ders kitapları pedagojik değildi. Öğretim metodu olarak -dinî bilimlere çok uygun düşen- ezber metodu kullanılıyordu. Sınav ve değerlendirme sistemi belli bir sisteme bağlanmamıştı. 

Eğitim kurumları vakıflara bağlı olduğu için vakfiyede belirlenen esaslara göre eğitim yapılıyor, Devlet medreselerdeki eğitimden ziyade mezunların iş hayatını düzenlemeye gayret ediyordu. Programların düzenli olarak uygulanması ile ilgili az sayıdaki kanunnameyi uygulayacak resmi bir makam yoktu.

İslâm dini ilim öğrenmeyi herkese farz kılmış olmasına rağmen, eğitim sistemi genelde din ve yargı adamlarını yetiştirmeye yönelik idi. Bütün insanlar için ortak bir zorunlu eğitimi amaçlayacak örgün bir sisteme sahip değildi. 

Japon Eğitim Sistemindeki Modernleşme Hareketleri

Şogunlar döneminde (1192-1867) oluşup Moğol hücumlarına başarıyla karşı koyan Japon samuraylar, 1587'de Japonya'ya giren Cizvit misyoneri Francis Xavier'in Hıristiyanlığı hızla yayması karşısında şaşırdılar, bu dini yasakladılar ve tüm Batılıları ülkeden kovdular (1614). 1636 ve 1639'da da Japonların dışarı çıkmaları yasaklandı. Meici (Aydınlanma) devrinin başladığı 1867'ye kadar Tokugava devrinde "dine hayır, bilime, kültüre, tekniğe evet" politikasıyla Batıyı izlediler. Ama 1853'te Komodor Perry'nin Japonya'ya gelmesinden 15 yıl sonra Tokugava rejimi yıkıldı.

Meici devrinde "sanayileşme yoluyla güçlü Japonya" politikası izlediler. Batıya öğrenciler gönderip (1870'de 446 öğrenci gönderilmişti) oradan birçok yabancı uzman getirdiler (1872'de 362 yabancı uzman çalışıyordu, 1874'te ise sadece Teknoloji Bakanlığı'nda 300'den fazla uzman vardı ve bunlara ödenen para Bakanlık bütçesini geçiyordu). 1867'den itibaren Tıp ve Batı Bilimleri Okulu kuruldu, 1872'de Temel Eğitim Yasası hazırlandı, zorunlu eğitim uygulaması Fransa'dan alındı. Ama genelde Japonlar Bismark döneminin milliyetçi ve disiplinli Alman eğitim sistemini taklit ettiler. 1906'da zorunlu eğitimi kabul eden Japonlar, 1909'da zorunlu ilk ve ortaöğretimde %98'lik bir başarıya ulaştılar. 

Japonya Eğitim Bakanlığı 1871'de kuruldu. Ülkenin tam olarak kabine sistemine geçmesi ise 1885'te oldu. 1892-96 döneminde Japon sanayileşmesi okul sisteminde sınaî-meslekî eğitim yönünde yeni yapılaşmaları zorladı.

Japonlar Batılılaşmaya sanayileşme ile başladılar. Sanayileşmenin nüfus, teknik ve bilimsel bilgi, yönetimsel istikrar gibi unsurları -Osmanlıda henüz oluşmamışken- burada oluşmuştu. Türkiye ile Japonya arasındaki farkları karşılıklı iki sütunda görmek yararlı olacaktır. 

9

Osmanlı Devleti (Türkiye) Japonya Batı ile hep iç içe ve savaş halinde yaşamıştır. Coğrafyalar bitişik

Batıdan coğrafî olarak uzak; istediği zaman ilişkileri kesebiliyor.

 Bütün kültürlerle hep iç içe ve yan yana. Bazı kültürleri sentezleyecek vakti olmamış.

 Dünyadan izole, kendi adalarında birlik, ahlâk ve disiplin içinde yaşıyor. Hem Çin hem de Batı kültürlerini özümsemiş.

Üç kıtada devlet kurmuş ve yönetmiş, çok geniş topraklarda birçok milleti, dini, dili, ırkı vs. birleştirmiş.

Devamlı iç savaşlar olmakla beraber homojen bir millet

Birçok devlet kuruluyor ve yıkılıyor. Bazen devlet-millet kavgası oluyor. Savaşlar, toprak kayıpları, göçler…

2650 yıldan beri bir devlet, milli yapıdaki devlet millet ile bütünleşmiş. Batılılaşma döneminde uzun istikrar var.

Batılılaşmada Fransa örneği ile başlandı. Fransız ihtilâli etkisiyle hep rejim ve politika, ideoloji tartışıldı. Bilim ve teknik yerine kültür ve rejim alındı.

Tokugava zamanındaki Fransa örneği hemen bırakılarak Alman yönetim sistemi ve İngiliz sanayileşmesi örnek alındı. Rejim tartışmaları yapmadılar.

Tartışmalar genelde devletin yönetim biçimi üzerinde oldu, merkezî otorite giderek sarsıldı. Devlet-halk-ordu ve bürokrasi arasındaki güven ve saygı kayboldu.

Devletin yönetim biçimi ve imparatorun yetkileri üzerinde tartışma yapılmadı. Halk ile devlet organları arasında hep saygı ve güven esas oldu.

Batıya az öğrenci gönderdik ve onların izlemesini iyi yapamadık.

Öğrenciler iyi seçildi, bilim ve teknoloji eğitimi için gönderildi ve izlendi.

Batılı uzmanlar iyi seçilemedi; oradan kaçan aristokratlar ve Avrupalıların kendi gönderdiği az sayıda uzman kişi ile çalışıldı.

Batının en iyi uzmanlarını seçip iyi para vererek getirdiler. Kısa zamanda çok sayıda uzman desteğiyle çalıştılar.

Batı Türkleri sevemedi, Türkler de Batıyı; ilişkiler hiçbir zaman samimi olmadı.

Avrupalılar samimi ve dürüst davrandılar. İlişkiler güven havası içinde kuruldu.

Batılılaşmaya karşı çıkanlarla savunanlar 200 yılı aşkın zamandır hep çatışıyor, devlet her zaman net tavır koyamıyor.

Batılılaşmaya karşı bir grup yok, sanayileşme ve yenileşmelerde hep kararlı bir politika izlendi.

Batılılaşmaya başladığında Osmanlı duraklama devrini bitirmiş ve çöküş dönemi psikolojisine girmişti.

Sanayileşmeye başladığında Japonya yeni bir yükselme devrine başlamıştı.

Tablo.2. Batılılaşmada Osmanlı-Japonya Farkı

Japonya 20. yüzyılın başında Japon gençlerini o dönemdeki gelişmiş batı ülkelerine göndermişti. Ülkelerine dönen gençler Japonya'nın kalkınmasında, gelişmesinde lokomotif görevini görmüş, Japonya'da bu programında yardımıyla dünyanın en hızlı gelişen ülkesi olmuş, bugün Amerika Birleşik Devletlerinden sonra

10

dünyanın ikinci ekonomik gücü haline gelmiştir. Japonya'nın yurtdışına öğrenci gönderme politikasıyla bizde uygulanan model karşılaştırıldığında aynı amaç güdülmesine rağmen, sonuçların çok farklı olduğu gözlenmektedir. Japonya'da, yurtdışına öğrenci gönderilirken, öğrencilerin gönderileceği ülke, elemana ihtiyaç duyulan saha ve yollanılacak öğrencilerin seçiminde çok titiz davranılmış ve bu çabalar oldukça planlı bir biçimde yürütülmüştür.

Japon öğrencilerin uzmanlaşmak üzere yollandıkları alanlara bakıldığında, hemen hemen tümünün; sanayi, teknoloji ve fen bilimleri dalları olduğu görülmektedir. Osmanlı İmparatorluğu'nda ise durum bu açıdan çok farklıdır. Tanzimatçılar ve İttihatçılarca Avrupa'ya yollanan öğrencilerin hemen hemen tümü, Paris, Londra ve Viyana'da, gazetecilik, edebiyat, resim ya da müzik gibi alanlarda çalışma yapmışlar, sadece çok az bir kısmı askeri teknoloji konusunda eğitim almışlardır. Bu durum "batılılaşmayı": batılı gibi giyinmek, yaşamak, düşünmek olarak alan taklitçi bir aydın tipinin ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Ayrıca Osmanlı Devleti tarafından gönderilen birçok öğrenci, gönderildiği alanın dışındaki alanlarda ihtisas yapmıştır. Örneğin; ressam, arkeolog ve aynı zamanda ilk Türk müzecisi olan Osman Hamdi Bey(1842-1910), 1860 yılında Paris’e hukuk eğitimi için gitmiş olmasına rağmen burada hukuk eğitimini bırakarak dönemin ünlü ressamlarının atölyelerinde çalışmıştır. Bu da zaten ihtiyaç olan alanlarda az olan öğrenci sayısını iyice düşürmüştür.

Yurtdışına Öğrenci Gönderimi

1. Mahmut döneminde Avrupa'ya öğrenci göndermek üzere ciddi girişimler başlamıştır. 1830 yılında Tıbbiye ve Enderun öğrencilerinden 150 kişinin Avrupa'ya gönderilmesi hakkında bir padişah emri vardır. Gerçi bu emir -şu anda bilmediğimiz sebeplerle- tam yerine getirilemiyor ama gene de bazı öğrencilerin Avrupa'ya gönderildiğini görüyoruz.

Gene 2. Mahmut zamanında, 1834-1836 yıllarında Harbiye Mektebi'ne öğretmen yetiştirmek amacıyla Paris, Londra ve Viyana'ya öğrenci gönderme girişimleri olmuştur.

1857 yılında Maarif Nezareti'nin Avrupa'ya öğrenci gönderme konusunda sağlam bir girişimi görülüyor. Selim Sabit Efendi ve (Hoca) Tahsin Efendi Paris'e gönderiliyor ve aynı   zamanda orada "Mekteb-i Osmanî" adlı bir eğitim kurumu kuruluyor. Bu okul, hem yabancılara Türkçe öğretecek hem de oraya öğrenim için gönderilen Türk çocuklarına Fransızca öğretecekti. Yukarıda adları geçen iki genç de hem Fransa'da öğrenim görecekler hem de bu okulda öğretmenlik yapacaklardı.

Osmanlı Devleti'nin Avrupa'ya ne zaman kimlerin öğrenci olarak gönderdiği henüz berrak olarak bilinmiyor. Elimizde isimler var ama, bunların resmiyeti hakkında kuşkular tam olarak giderilemedi. Ama devlet adına Fransa'ya gönderilmiş ilk öğrencinin Şinasi olduğu ve orada maliye ve edebiyat öğrenimi yaptığı; devlet adına İngiltere'de öğrenim yapan ilk Türk'ün de, Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn

11

mezunu Sait Efendi (İngiliz Sait Paşa) olduğunu, orada Woolwich askeri okulunu bitirdiğini biliyoruz.

Burada önemli bir noktaya daha dikkat çekmek gerekiyor sanırız. İngiltere’ye giderken “Sait Efendi” olarak nitelenen kişi, daha sonra tarihte “İngiliz Sait Paşa” olarak anılmaya başlanıyor. Bu da gösteriyor ki; öğrencilerin gördükleri eğitim onların beynini yıkıyor. Yıllar sonra eğitim yaptıkları ülkelerin menfaatlerini kendi ülke menfaatlerinden üstün tutmaları ve o ülkelerin lakaplarıyla anılıyor olmaları da bunun bir kanıtı. Bu da birazdan değineceğimiz beyin göçünün zararlarından biri.

Osmanlı Devleti, Avrupa'da en çok Fransa'ya öğrenci gönderdi. 1914'ten itibaren 1. Dünya Savaşı'na girince binlerce lise mezununun sadece Almanya'ya gönderildiğini biliyoruz. Ama bunlar Almanya'da sağlıklı bir eğitim yapamamışlar, savaş şartlan dolayısıyla çeşitli fabrika ve çiftliklerde çalıştırılmışlar ve savaştan sonra da pek azı Türkiye'ye getirilebilmiştir.

Beyin Göçü

Beyin göçü iyi eğitim görmüş, kalifiye, nitelikli, seçkin, uzman ve yetenekli işgücünün yetiştiği az gelişmiş/ gelişmekte olan bir ülkeden gelişmiş bir ülkeye en verimli olduğu dönemde çalışmak/araştırma yapmak için akışı/göçü olarak tanımlanabilir.  Kıt ve sınırlı kaynakları ile yetiştirdiği değerli beyinleri kaybeden az gelişmiş/gelişmekte olan ülkelerin beyin göçü nedeni ile gelişmeleri daha da yavaşlarken, gelişmiş ülkelerin yetişmiş beyinlere daha yüksek ücret ve daha iyi olanaklar sağlaması ile gelişmeleri daha da hızlanmaktadır. Beyin göçü ülkeler arasındaki gelişmişlik farkının daha da artmasına neden olmaktadır.

Beyin göçü 1960’lı yıllarda başlamış olup, önce doktorlar, mühendisler ve sonra bilim adamları arasında yaygınlaşmıştır. Beyin göçü iç ve dış beyin göçü olarak ikiye ayrılabilir. Ülke içindeki beyin göçüne iç ve ülke dışına olan beyin göçüne ise dış beyin göçü adı verilir. Ülkemizde iç beyin göçü çoğunlukla devlet sektöründen özel sektöre olmaktadır. . İç beyin göçünün ülke açısından pek fazla zararı yoktur. Dış beyin göçü ise iyi yetişmiş yetenekli işgücünün gelişmiş ülkelere akışı şeklinde algılanabilir ve ülkeye zararı çok büyüktür.

Türkiye beyin göçü en fazla olan 34 ülke içinde 24. sırada yer almakta olup, maalesef iyi eğitim gören yüz kişiden 59’unu elinden kaybetmektedir. Beyin göçü Dünyada’da önemli bir sorundur. Beyin göçünün fazla verildiği ülkeler arasında Hindistan, Pakistan, Birleşik Devletler Topluluğu, Çin, Filipinler, Cezayir, Fas, Tunus, İran, Mısır, Nijerya, Türki Cumhuriyetler vs. de vardır. Önemli ölçüde beyin göçü alan ülkeler arasında ABD, Kanada, Avustralya, G. Afrika, Almanya, Fransa vs gibi ülkeler vardır.

Gelişmiş ülkeler arasında bile beyin göçü söz konusudur. Örneğin Kanada ve İngiltere’den ABD’ye beyin göçü söz konusudur. Kanadalılar daha iyi iş olanakları, yüksek ücret ve daha düşük vergi nedeniyle ABD’de çalışmayı tercih etmektedirler. Kanada’dan dışarıya olan beyin göçü kadar da Kanada kendisi dışarıdan beyin göçü

12

aldığından gidenler ve gelenler birbirini dengelemektedir. Çoğunlukla gelenler daha fazla olmaktadır. Türkiye, Hitler döneminde Yahudi bilim adamlarına kucak açmış ve son on yıldır özellikle Sovyetler Birliğinin dağılması ile birlikte Türki Cumhuriyetlerden bir miktar beyin göçü alsa da bunu iyi değerlendirdiğini söylemek doğru olamayacaktır.

Beyin Göçünün Nedenleri

Beyin göçünün nedenleri 6 grupta toplanabilir:

 *Ekonomik Nedenler

Düşük ücret politikası varlığı, Vergi oranlarının yüksek olması, Ekonomik istikrarsızlık varlığı, Gelecek endişesi olması.      

*Politik/Siyasal Nedenler

Etnik köken farklılığı/ayrılığı oluşumu, Siyasal istikrarsızlık oluşumu, Siyasetin/Kayırmacılığın iş hayatına girip, onu kontrol etmesi.     

*Bilim ve Teknoloji Politikalarındaki Yanlışlıklar

Ar-Ge’ye önem vermeme, Bilim ve teknolojiye değer vermeme, Fikir üretiminin ve buluşun para etmemesi ve desteklenmemesi, Ar-Ge alt yapı ve teşvik eksikliği, Ar-Ge yatırım yardımı ve vergi indirimi azlığı,      

*Eğitim Sistemindeki Çarpıklıklar

Kişi başına (142 $) en az eğitim harcaması yapan 5. ülke olmamız, Eğitim harcamasında 109 ülke içinde 105. sırada yer almamız, Ulusal gelirden yüksek eğitime ayrılan pay Dünya ortalaması %5,2 iken bizde %2,2 olması, Kalıcı milli eğitim politikası yokluğu, Plansız, programsız ve ucuz eğitim, Eğitimde fırsat eşitsizliği oluşu.     

*İşsizlik

13

Üniversite mezunlarının %70’inin meslekleriyle ilgisiz işlerde çalışması, En fazla işsizliğin Üniversite mezunları arasında olması, İş bulamama, Üniversite mezunlarının arayış içinde olması, Basın/Yayının aşırı özendirmesi.

*Yabancı Dilde Eğitim ve Teknolojideki Gelişmeler

Yabancı dilde eğitim beyin göçünde katalizör görevi görmesi, Yabancı dilde eğitim batıya bedavaya (hibe) insan kaynağı üretmeye yardımcı olması, İletişim olanaklarının (bilgisayar, internet, faks, cep telefonu vs) sağladığı kolaylıklar.  

Türkiye’den Beyin Göçünün Nedenleri

YÖK’ün hazırladığı bir rapora göre 24 bini Almanya’da, 15 bini ABD’de olmak üzere 50 binden fazla Türk genci yurt dışında eğitim görmektedir. Dünya Bankasına göre yurt dışında yüksek öğretim gören öğrencilerimizin yurt içindekilere göre oranı %3,2’ler civarındadır. Yurt dışında önce eğitim ve sonra iş arayan gençlerimizin bir kısmı da Üniversitelere giremediğinden yurt dışına okumayı tercih etmektedir. Türkiye yurt dışına en çok öğrenci gönderen/okutan ülkeler arasında 11. sırada yer almaktadır. Türk öğrenciler Almanya, ABD, İngiltere, Kanada, Belçika, Avustralya, Fransa ve G. Afrika’ya gitmekte ve büyük çoğunluğu lisans veya lisansüstü (Y. Lisans ve/veya Doktora) eğitimlerinden sonra ülkeye geri dönmemektedir. Türkiye ABD’de en fazla öğrencisi bulunan 9. ülkedir. TÜSİAD’a göre Türk öğrencilerin ABD ekonomisine yılda 824 milyon dolar katkı sağlamaktadır. Öğrencilerimizin ileri ülkelerde yüksek öğretim görmeleri tabii ki yararlıdır. Ancak eğitim kalitesi düşük ülkelere öğrenci gönderilmemesinde de yarar vardır. Yurt dışında eğitim gören ve yurda dönen yetişmiş beyinlerin de ülkemizde iyi değerlendirilmesi ve iyi olanaklar sunulması gerekmektedir.

Ülkemizde bilim, teknoloji ve Ar-Ge’ye verilen önemin yetersizliği DİE verilerine göre şöyledir. On bin kişiye düşen Ar-Ge personeli sayısı ülkemizde 1990 yılında binde 6,7 iken 2000 yılında ancak binde 10,5’e çıkabilmiştir. Bu oran Rusya’da binde 153, Japonya’da binde 136, Almanya’da binde 116 ve AB topluluğunda binde 95’dir. Ar-Ge harcamalarının GSYIH içindeki payı 1990 yılında binde 3,2 iken 2000 yılında ancak binde 6,3’e çıkabilmiştir. Bu oran Japonya’da yüzde 3.04, ABD’de yüzde 2.64, Almanya’da yüzde 2.46 ve AB ülkelerinde yüzde 1.85’tir. Fen Bilimleri atıf endeksinde taranan dergiler içinde yer alan Türkiye adresli 6074 bilimsel yayın ile 2000 yılında 25. sırada yer alabilmekteyiz. Ülkemizde buluş ve patent için başvuru sayısı 2000 yılında ancak 3442 olmuştur. Bu rakam gelişmiş ülkelerdeki birkaç günlük başvuruya eşittir.

14

Ülkeler Yabancı Öğrenci Sayısı Yabancı Öğrenci /OECD

Ülkelerinden Gelen Öğrenci

ABD 475.200 37,6İngiltere 222.900 60,6Almanya 187.000 53,1Fransa 137.100 30,2

Avustralya 105.800 22,4Japonya 59.700 36,1İspanya 40.700 61,6Kanada 40.000 42,9Belçika 38.800 58,7

Avusturya 30.400 70,1İsviçre 26.000 72,8İtalya 24.900 46,4İsveç 20.800 72,3

Türkiye 17.700 9,8Hollanda 14.000 57,2

Danimarka 12.900 38,2Portekiz 11.200 25,5

Macaristan 9.900 ----Yeni Zelanda 8.200 29,2

İrlanda 7.400 75,4Norveç 7.000 56,9Polonya 6.100 25,2

Çek Cumhuriyeti 5.700 51,8Finlandiya 5.600 35,6

Kore 3.400 28,4Meksika 2.400 -----

Slovak Cumhuriyeti 1.600 41,5İzlanda 400 82,1Toplam 1.522.700 43,9

Tablo. 3. Bazı OECD Ülkelerinde Yabancı Öğrenci Mevcudu

İnternet’ten 1135 kişi (katılımcıların %75'inin 18–29 yaş grubunda) üzerinden TRT tarafından yapılan "Beyin Göçü" konulu anketin sonuçlarına göre; katılımcıların %72'sinin kariyer hayallerini gerçekleştirmek için şansını yurt dışında aramayı düşündüğünü yansıtmıştır. Aynı kitle, %98 gibi yüksek bir oranla, siyaset ve iş çevrelerinin beyin göçü konusuna yeterli duyarlılığı göstermediğini belirtmiş. Anket katılımcılarının demografik özelliklerini incelediğimizde, katılımcıların genç yaşta olduğunu görülmektedir.

15

Beyin göçünü durdurmak için %29’luk kesim zihniyetin değişmesini, %17,4’lük kesim yerli/yabancı yatırımların sağlanmasını, %17,3’lük kesim ekonominin düzelmesini, %12’lik kesim istihdam yaratılmasını ve %9’luk kesim girişimciliğin desteklenmesini istemektedir. Gençlere göre Türkiye’nin gelecekte karşısına çıkacak en önemli sorun %38 siyasi istikrarsızlık ve %31 ile beyin göçü ve istihdam ve %24 ile ekonomik krizlerdir.

Yurt dışına nitelikli beyin göçünde çoğunlukla eğitim/kariyer amaçlı (Master ve Doktora) gidenlerde geri dönüşü yarıdan az olmamakta. Bunlarında yaş aralığı 17–35 arasında yoğunlaşmaktadır. En fazla kalma oranı Fen Bilimlerinden Mühendislik (bilgisayar, uçak, elektrik-elektronik, haberleşme, makine, kimya, endüstri, maden, metalürji, bioteknoloji gibi dallarda), Sağlık Bilimlerinden Tıpta ve daha az oranda Sosyal Bilimlerde olmaktadır. Fen Bilimlerinde Master ve Doktora çalışmasını tamamlayanlar çok rahat araştırma merkezleri ve teknoparklarda yüksek ücretle çalışma imkânı bulabilmektedirler. Tıp ve Sosyal Bilimlerde çoğunlukla Üniversitelerde öğretim elemanı ve doktora sonrası araştırmacı olarak kalıyorlar. Gelişmiş ülkeler bu genç beyinlerin en verimli çağlarını kullanmaktadırlar. Yurt dışında kalanların önemli bir kısmı da Resmi Burslu okuyanlardan oluşmaktadır. Son yıllarda TÜBİTAK tarafından resmi burslu gönderilen 26 kişinin dönmediği bildirilmiştir.

Yetişmiş insan açığı çeken ülkemizde beyin göçüyle bu açık daha da artmaktadır. Ülkemizin kıt ve sınırlı kaynakları ile yetiştirdiği değerli beyinlerin kaybı, ülkemizin gelişmesini daha da yavaşlatmaktadır. Ayrıca gelişmiş ülkelerin yetişmiş beyinlere daha yüksek ücret ve daha iyi olanaklar sağlaması ile gelişmeleri daha da hızlanmaktadır. Beyin göçü ülkeler arasındaki gelişmişlik farkının daha da artmasına neden olmaktadır. Bu açığı kapatmanın yolu sadece beyin göçünü tersine çevirmek ile mümkün olabilecektir. Ayrıca Türkiye Birleşik Devletler Topluluğu (BDT), Türkî Cumhuriyetler ve İslam Ülkelerinden de beyin göçü alma yollarını aramalıdır.

4. SONUÇ VE ÖNERİLER

4.1.SONUÇ

Yurtdışına öğrenci gönderimini ve beyin göçünü araştırdığımız raporumuzda bazı sonuçlara vardık. Bu sonuçlar aşağıda belirtilmiştir.

1. Osmanlı Devleti, yurtdışına öğrenci göndermede geç kalmıştır. Ayrıca gönderdiği öğrencilerin takibini iyi yapamadığından onlardan istediği verimi alamamıştır.

2. Türkiye Cumhuriyeti, yurtdışına gönderdiği öğrencileri kendisine gerçekten ihtiyaç olan alanlarda göndermiştir. Buna rağmen, gönderilen öğrencilerin gönderildikleri ülkelerden geri dönmemesi yüzünden istenilen verim yine alınamamıştır.

3. Beyin göçü, gelişmiş ülkelerle gelişmemiş ülkeler arasındaki farkın iyice açılmasını sağlayan bir sorundur. Çünkü gelişmemiş ülkelerin bin bir

16

zorlukla yetiştirdiği ve daha iyi eğitim alıp ülkesine katkıda bulunmasını istediği öğrenciler, gelişmiş ülkelerden bir daha dönmemiştir. Bu da gelişmiş ülkelerin emek harcamadan yetişmiş elemana sahip olmasını sağlamıştır.

4.2.ÖNERİLER

Ulaştığımız sonuçlar bizi bazı düşüncelere sevk etti. Bu düşünceleri öneri haline dönüştürürsek, aşağıdaki maddelere ulaşırız.

1. Yurtdışına öğrenci göndermek aslında gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerin yapabilecekleri en iyi iş. Fakat riskli de olan bu işte, gönderilen öğrencilerin gönderildikleri alanlar iyi tespit edilmeli ve takipleri iyi yapılmalıdır. Çünkü ülkeye lazım olmayan alanlarda gönderilen her öğrenci, ülkeye gereksiz maddi külfettir.

2. Yurtdışına öğrenci gönderen ülkeler, döndüklerinde bu öğrencilere uygun ortamlar hazırlamalıdırlar. Çünkü ülkelerinde bu ortamları olmadığını bilen öğrenciler ülkelerine dönmek yerine, öğrenim gördükleri ülkelerde kalmaktadırlar. Bu yüzden gönderilen öğrenciler için iş sahaları açılmalıdır.

3. Yurtdışına gönderilen öğrenciler, ülkeye dönünce eğitim gördükleri konularda kurumlar kurmaya zorlanmalıdır. Böylece her alanda birkaç yetişmiş öğrenciyle, ihtiyaç duyulan alanda öğrenciyi yetiştirebilmek için gerekli kurumlara o ülke de sahip olur. Böylece sadece bir nesil için para harcanır. Fakat eğer böyle yapılmazsa, her nesil eğitimi almak için yurtdışına gönderilmek zorunda kalınır ki; bu da oldukça pahalıdır.

17

KAYNAKÇA

BERKES, N. (1978). Türkiye'de Çağdaşlaşma. İstanbul.

DAWSON, C. (1976). Batının Oluşumu Çeviren: Dinç TAYANÇ. İstanbul: Dergah Yayınları .

ERGÜN, M. (1998). II.Meşrutiyet Döneminde Eğitim Hareketleri (1908-1914). Ankara: Ocak Yayınları.

ERGÜN, M. Türk Eğitim Sisteminin Batılılaşmasını Belirleyen Dinamikler. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 17, 1990. S.453-457

İHSANOĞLU, E. Osmanlı İmparatorluğunda Bilim, Teknoloji Ve Sanayide Modernleşme Gayretleri. Osmanlı Bilimi Araştırmaları II. İstanbul: İ.Ü. E.F.yay. 1998. 1-22 

İHSANOĞLU, E. (1992). Tanzimat Öncesi ve Tanzimat Dönemi Osmanlı Bilim ve Eğitim Anlayışı. 150. Yılında Tanzimat. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları

KAÇAR, M. Osmanlı İmparatorluğu'nda Askeri Sahada Yenileşme Döneminin Başlangıcı. Osmanlı Bilimi Araştırmaları I. İstanbul: İ.Ü. E.F.yay. 1995. 209-225 

KAPTAN, S. (1995). Bilimsel araştırma ve istatistik teknikleri. Ankara.

KURAN, E. (1976). Osmanlı İmparatorluğunda Yenileşme Hareketleri. Türk Dünyası El Kitabı, Ankara.

KURU, D. OECD Nedir, Ne Yapar? (20.12.2006), http://www.isletmekulubu.com/?pageID=gencgirisim&newsID=68 (2008, Ocak 20)

NEF, J. U. (1986). Sanayileşmenin Kültür Temelleri. Çeviren: Erol GÜNGÖR. İstanbul: MEB Yayınları.

OECD, (Organisation for Economic Co-operation and Development). (2002). Trends in International Migration, Continuous Reporting System on Migration Annual Report 2002, Edition OECD, s.29

POWELL, R.R. (1991). Basic Research Methods for Librarians. 2nd Edition. New Jersey: Ablex Publishing.

TEKAM (Teknoloji Araştırma Merkezi). (2002). Rakamlarla Türkiye Profili Araştırması. Eskişehir.

TURGUT, M. (1985). Japon Mucizesi ve Türkiye. İstanbul: Dergah Yayınları.

18

TURHAN, M. (1974). Garplılaşmanın Neresindeyiz? İstanbul: Yağmur Yayınları .

TURHAN, M. (1969). Kültür Değişmeleri. İstanbul: MEB Yayınları.

19