268

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1
Page 2: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1
Page 3: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri

2 / PROF. DR. HALİL İNALCIK

Editörler: Yusuf Oğuzoğlu

Selçuk Kırlı

Yardımcı Editörler: İsmail Yaşayanlar

Gözde Kırlı

Page 4: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri

2 / Prof. Dr. Halil İnalcık(2-3.10.2015)

Türk Ocakları Bursa Şubesi Yayınları: 6Bilgi Şölenleri Serisi: 3ISBN: 978-975-7739-94-4Editörler: Yusuf Oğuzoğlu, Selçuk KırlıYardımcı Editörler: İsmail Yaşayanlar, Gözde KırlıKapak Tasarımı, Sayfa Düzeni: Gözde Kırlı© Türk Ocakları Derneği Bursa Şubesi, MART 2016Baskıya Hazırlık : Ercüment KARTAL / [email protected]ı: F. Özsan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.Üçevler Mh. Tanay Cad. No: 13 Nilüfer/Bursa

Page 5: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ

BİYOGRAFİSİNE SIĞMAYAN BİR BİLİM ADAMI: HALİL İNALCIK Mehmet KALPAKLI ..................................................................................................................1

HALİL İNALCIK’IN ESERİNDE OSMANLI DEVLETİNİN KURULUŞU MESELESİ Mehmet ÖZ ..............................................................................................................................44

HALİL İNALCIK’IN OSMANLI KURULUŞ DÖNEMİ ARAŞTIRMALARI VE TARİH YÖNTEMİ Yusuf OĞUZOĞLU .................................................................................................................50

ANNALES EKOLÜ VE HERMENÖTİK AÇIDAN PROF. DR. HALİL İNALCIK’IN TARİHÇİLİĞİ Cafer ÇİFTÇİ ............................................................................................................................71

KUZEY KARADENİZ SAHİLLERİNDE JULIEN BORDIER İLE KIRIM’DA, EVLİYA ÇELEBİ İLE AZAK’TA PROF. DR. HALİL İNALCIK’IN İZİNDE Jean-Louis BACQUÉ-GRAMMONT.......................................................................................78

ALA POURSUİTE DE PROF. DR. İNALCIK AU BORD NORD DE LA MER NOİR: EN CRİMÉE AVEC JULIEN BORDIER, EN AZOV AVEC EVLİYA ÇELEBİ Jean-Louis BACQUÉ-GRAMMONT.......................................................................................80

PROF. DR. HALİL İNALCIK VE OSMANLI TEŞKİLAT TARİHİ Mehmet İPŞİRLİ ......................................................................................................................82

KLASİK DÖNEM OSMANLI SİYASÎ TARİHİ VE HALİL İNALCIK Feridun M. EMECEN ..............................................................................................................88

TURSUN BEY’İN TÂRİH-İ EBÜ’L-FETH’I (1444-1488) VE FATİH SULTAN MEHMET DÖNEMİNE DAİR TESPİTLER Kenan İNAN ............................................................................................................................99

SADECE DEFTER-İ SANCAK-I ARVANİD’İ YAYINLAMIŞ OLSAYDI BİLE. . . Amy SINGER ........................................................................................................................ 110

IF HALIL INALCIK HAD MERELY PUBLISHED THE DEFTER-I SANCAK-I ARVANID. . Amy SINGER ......................................................................................................................... 116

FETİH SONRASI GALATA VE BURADAKİ İTALYAN VARLIĞI Nevin ÖZKAN .......................................................................................................................122

Page 6: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

“TARİHÇİLERİN KUTBU”, AKDENİZ, PLUS ULTRA GEÇ ORTA ÇAĞ VE YENİ ÇAĞ’DA AKDENİZ Özlem KUMRULAR ..............................................................................................................136

PROF. DR. HALİL İNALCIK’IN TARİH FELSEFESİ Mustafa ÖZTÜRK ..................................................................................................................145

TARİHSEL SOSYOLOJİ PERSPEKTİFİNDE HALİL İNALCIK Ali Yaşar SARIBAY ................................................................................................................153

OSMANLI DENİZCİLİĞİNİN MESELELERİ VE HALİL İNALCIK İdris BOSTAN ........................................................................................................................158

HALİL İNALCIK’IN KIRIM TARİHİ VE OSMANLI KUZEY SİYASETİ ARAŞTIRMALARINA KATKILARI Yücel ÖZTÜRK ......................................................................................................................164

HALİL İNALCIK’IN TANZİMAT VE BULGAR MESELESİ BAŞLIKLI DOKTORA TEZİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Ali AKYILDIZ .......................................................................................................................188

YİRMİNCİ YÜZYIL’IN EN BÜYÜK OSMANLI İMPARATORLUĞU TARİHÇİSİNİN AKLI VE ANLAYIŞI: PROFESÖR HALİL İNALCIK Rhoads MURPHEY ...............................................................................................................195

THE MIND AND MENTALITY OF THE TWENTIETH CENTURY’S PREMIER HISTORIAN OF THE OTTOMAN EMPIRE: PROFESSOR HALIL INALCIK Rhoads MURPHEY ...............................................................................................................202

TELEVİZYON BELGESELCİLİĞİMİZDE HALİL İNALCIK İLE 22 YIL Neşe SARISOY KARATAY ...................................................................................................209

OSMANLI-TÜRK EDEBİYATINI YENİDEN ANLAMAK YA DA TAŞLARI YERİNE OTURTMAK: HALİL İNALCIK’IN HAS-BAĞÇEDE ‘AYŞ U TARAB NEDÎMLER ŞÂİRLER MUTRİBLER” KİTABI ÜZERİNE Nuran TEZCAN .....................................................................................................................225

OSMANLI ÇİFT-HÂNE SİSTEMİ VE HALİL İNALCIK Tayfun ULAŞ ..........................................................................................................................241

PROF. DR. HALİL İNALCIK’IN SOSYAL VE İKTİSADİ TARİH HAKKINDA GÖRÜŞLERİ Yücel ÖZKAYA ......................................................................................................................254

Page 7: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

ÖNSÖZ

Bu kitap büyük bir abideye küçük bir selamdır.

Bu selamı vermek bana nasip olduğu için çok mutluyum.

Prof. Dr. Selçuk KırlıTürk Ocakları Derneği Bursa Şubesi Başkanı

Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi

Page 8: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1
Page 9: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

1

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

BİYOGRAFİSİNE SIĞMAYANBİR BİLİM ADAMI: HALİL İNALCIK

Mehmet KALPAKLI*

Halil İnalcık, yaz günlerinin bitip mevsimin sonbahara evrildiği bir Eylül gününde İstanbul-Kızıltoprak’ta doğdu. Babası Kırım’dan göçen bir ailenin ferdi Osman Nuri Bey, annesi Ayşe Bahriye Hanım’dır. Ailenin Ankara’ya taşınması ile ilk eğitimini 1923-1930 yılları arasında Ankara Gazi Mektebi’nde aldı. Orta öğrenimine Sivas Muallim Mektebi’nde başlamıştı. Ertesi yıl Ankara’ya döndü ve eğitimini Gazi Muallim Mektebi’nde tamamladı. Bir gün, coğrafya dersinde sınıflarını Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ziyaret edip en ön sırada oturan küçük Halil’e önündeki haritayla ilgili sorular sormasını, her zaman göz yaşları içinde anlatmaktadır. Mezuniyetin-den sonra, Sadri Maksudi’nin tavsiyesiyle dönemin en seçkin okulu olan Balıkesir Muallim Mektebi’ne girdi. Bu okul, pek çoğu yurt dışında tahsil görmüş değerli öğretmenlere sahip bir bilim yuvası, adeta bir akademi idi. Nitekim, hocaların pek çoğu daha sonra açılacak üniversitelere hoca olarak atanmışlardır. Balıkesir’deki hocaları arasında Abdülbaki Gölpınarlı da vardı. İlk gençlik yıllarını Balıkesir’de geçirdi. 15 Eylül 1935’te mezun oldu. Yine Sadri Maksudi’nin yüreklendirmesi ve tavsiyesiyle Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi’ne girmeye karar verdi. Sınavları birin-cilikle kazandı. DTCF, Atatürk’ün direktifleriyle kurulmuştu. Bünyesinde yerli ve yabancı (başta Hitler zulmünden kaçanlar olmak üzere) çok değerli bilim insanlarını barındıran eşsiz bir bilim yuvasıydı. Tarih Bölümü’nü 1940 yılında tamamladı. Fuad Köprülü, M. Göker, Yusuf Hikmet, Herbert Louis, Bekir S. Baykal gibi hocalardan dersler almıştı. Köprülü’nün tavsiyesi ile 30 Nisan 1940’ta mezun olduğu DTCF’nin Yeni Çağ Kürsüsü’ne asistan (ilmi yardımcı) olarak atandı. Faik Reşit Unat’ın yol göstermesiyle Saray Arşivi’nde bulunan Abdülhamid için derlenmiş Bulgar meselesine dair 10 ciltlik malzemeyi değerlendiren bir tezle Doktor ünvanını aldı. Yıl: 1942 idi. Tanzimat ve Bulgar Meselesi başlıklı bu tez aslında Türkiye’deki ilk ciddi sosyal-ekonomik tarih yaklaşımına sahip bilimsel çalışmadır. Halil İnalcık, bu teziyle 19. yüzyıl Balkanlar’ındaki kitlesel isyanların gerçek sebebinin eski Osmanlı sisteminden kalan ağalık rejimi ile yerli Hristiyan köylünün topraklara sahip olma mücadelesi olduğunu kanıtlıyordu.

Bir yıl sonra 15 Aralık 1943’te “Viyana’dan Büyük Ricat’e Osmanlı İmparator-luğu ve Kırım Hanlığı” başlıklı teziyle Doçent oldu. Hemen akabinde askere gitti. O yıllar II. Dünya Savaşı’nın en karanlık günleriydi. Alman orduları Batı Trakya’yı işgal etmişlerdi. Neyse ki, Türkiye bu savaşa dahil olmadı. Halil İnalcık iki yıl sonra 1946 yılının başlarında terhis oldu. Askerlik hizmeti öncesinde DTCF Arapça Bölümü’nde okuyan Şevkiye Işıl ile nişanlanmıştı. Bir süre sonra evlendiler. 1948 yılında kızları Günhan doğdu. * Bilkent Üniversitesi Tarih Bölümü

Page 10: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

2

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

1949 yılında ihtisas için İngiltere’ye gitti. Londra’da bir buçuk yıl kaldı. Başta School of Oriental and African Studies (SOAS), British Museum ve British Library ve Public Record Office olmak üzere çeşitli kurumlarda bilimsel çalışmalar yaptı. Paul Wittek, Bernard Lewis, V. Menage gibi alimlerle çalıştı. Avrupa tarihi üzerine araştırmalar yaptı. O yıllarda Fernand Braudel’in Akdeniz kitabı yayınlanmıştı. Büyük yankı uyandıran bu çalışmayı okuyan Halil İnalcık, Braudel’in yaklaşımını çok beğenmiş ve Annales Okulu’nun tarih yaklaşımını benimsemiştir. Türkiye’ye dönüşünde Belleten’de bu konuda bir makale yazıp Annales Okulu’nu Türk akade-misine tanıtmıştır. Nitekim, Ömer Lütfü Barkan ve Halil İnalcık bu tarih ekolünü Türkiye’ye taşıyan bilimadamları olmuştur.

Londra’dan dönüşünde Bursa Şer’iyye Sicilleri üzerine çalışmaya başladı. Genelde siciller özelde Bursa Şer’iyye Sicilleri’nin önemini belirten bir makale yazarak tarihçileri bu yönde çalışmaya teşvik etmişti. (“15. Asır Türkiye İktisadi ve İctimai Tarih Kaynakları, İÜ. İktisat Fakültesi Mecmuası, 15, 1953-54, sf. 51-67) Bursa sicilleri bulundukları uygunsuz ortamdan Halil İnalcık’ın girişimleri sayesinde kurtuldu. Önce Topkapı Sarayı’ndaki atölyede restore edilen bu 280 kadar defter Bursa’da uygun şartlarda (o zaman Arkeoloji Müzesi’nde, şimdi tüm siciller gibi Milli Kütüphane’de) araştırmacıların istifadesine sunuldu. Sosyal tarihin ve idari hayatın kaynağı olarak kadı sicillerinin önemini her zaman vurgulayan Halil İnalcık, bu konuda pek çok çığır açıcı yayın yaptı.

1952 yılında “Viyana Bozgunu Yıllarında Osmanlı ve Kırım Hanlığı” teziyle profesörlüğe yükseltildi. 1953-54 öğretim yılında Amerika’da Columbia Üniversi-tesi’nde misafir Profesör olarak bulundu. Orada Osmanlı tarihi üzerine dersler verdi.

1954 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından Fatih Devri Üzerine Tetkikler ve Vesikalar ve Hicri 835 Tarihli Suret-i Defter-i Sancak-i Arvanid kitapları yayımla-nınca tüm dünyada ün yaptı. Fethin 500. yılına rastlayan Fatih üzerine kitabı 500. yılın belki de en büyük kazanımıydı.

1956 yılında kazandığı bir bursla araştırmalar yapmak üzere Harvard Üniversi-tesi’ne gitti. Bu bursu Amerikan tarihini öğrenmek ve ülkemizde öğretmek üzerine almıştı. Bir yıl sonra yurda döndüğünde DTCF yanında Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde de Osmanlı, Avrupa ve Amerika tarihi üzerine dersler vermeye başladı.

Prof. Halil İnalcık, DTCF’den emekliliğe dek yoğun bir şekilde yayınlar yaptı, ulusal ve uluslararası pek çok bilimsel kongre ve sempozyumlara katıldı ve Osmanlı tarihinin pek çok değişik cephesi üzerine yepyeni bakış açıları ve yaklaşımlar öneren tebliğler sundu. Prof. İnalcık’ın 1972 yılındaki ilk emekliliğine kadar yaptığı çalış-malar ona dünya çapında saygın bir tarihçi unvanı kazandırdı. Yurtdışındaki pek çok üniversite ve bilimsel kuruluş tarafından çalışma, seminer ve konferans için davet edildi. (İsrail, Münih, Kıbrıs, Beyrut, Hollanda, New York, Princeton, Pennsylva-nia, Bibliotheque Nationale-Paris, Sofya, Harvard, vd.) Güneydoğu Araştırmaları Enstitüsü, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi önemli kurumların ve Archivum Ottomanicum gibi saygın dergilerin kuruluşunda aktif rol üstendi. Uluslararası Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Kurumu (AIESEE) ve Royal Historical Society tarafından üye seçildi.

Page 11: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

3

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Prof. Halil İnalcık, DTCF’den emekliliğinin hemen akabinde ve aynı yıl içinde aldığı bir davetle Chicago Üniversitesi’ne gitti. Ertesi yıl ünlü The Ottoman Empire: the Classical Age, 1300-1600 kitabı İngiltere’de yayınlandı. Günümüzde de sahip olduğu önemi koruyan bu değerli çalışma on kadar dile çevrilmiştir. Halen dünya-nın pek çok üniversitesinde Osmanlı ve Ortadoğu tarihi için temel eser niteliğinde okutulmaktadır.

Prof. İnalcık’ın Chicago yılları da DTCF yılları gibi çok verimli geçti. Günümüz-de dünyanın pek çok üniversitesinde Osmanlı tarihi okutmakta olan bilim insanlarını yetiştirdi. Pek çok kongreye katıldı, dünyanın en saygın üniversitelerinde konferans ve seminerler verdi. Journal of Ottoman Studies’in (Osmanlı Araştırmaları Dergisi) kuruluşunda bulundu. UNESCO’nun The History of Scientific and Cultural Deve-lopment of Mankind serisinin 5. cildinin editörlüğünü üstlendi. American Academy of Arts and Sciences üyeliğine seçildi. Washington’da Institute of Turkish Studies’in kuruluşunda bulundu ve yönetim kurulu üyesi oldu. Halen geleneğini koruyan Inter-national Association for Ottoman Social and Economic History’i (IOSEH) kurdu. IOSEH’in ilk toplantısı 1977 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde son toplantısı 2013 yılında İspanya’da Alcala Üniversitesi’nde yapılmıştır.

Prof. İnalcık, Chicago Üniversitesi’nden 1986 yılında resmen emekli oldu ve “Emeritus Professor” unvanıyla hizmetine devam etti. 1989 yılında sevgili eşi Şevkiye İnalcık’ı kaybetti. Türkiye’ye döneceği 1993 yılına dek Chicago Üniversi-tesi’ndeki emeklilik sonrası görevi yanında, Harvard ve Princeton üniversitelerinde Misafir Profesör olarak dersler verdi.

1992 yılında Bilkent Üniversitesi’nin kurucusu ve Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. İhsan Doğramacı ve dönemin rektörü Prof. Ali Doğramacı’nın davetiyle, tamamı burslu öğrencilere master ve doktora eğitimi vermek ve sahip olduğu geniş tarih vizyonuyla yeni nesil tarihçiler yetiştirmek üzere Bilkent Üniversitesi’ne geldi. Tarih Bölümü’nü sosyal ve ekonomik tarihi merkeze alan, modern tarih yaklaşımları yanında, başta arşiv olmak üzere tarihin ana malzemelerini de yetkin bir şekilde değerlendirebilecek, en az iki-üç dil bilen genç kuşak tarihçilerini yetiştirdi ve yetiştirmeye devam etmektedir. Bugün, Bilkent Tarih Bölümü’nde eğitim almış ve dünyanın pek çok saygın üniversitesinde hocalık yapan bir çok Halil İnalcık öğrencisi bulunmaktadır. Bilkent Tarih Bölümü’nü o zamana dek hakim olandan farklı bir kurgu ile Osmanlı Tarihi, Avrupa Tarihi ve Amerika Tarihi olarak üç ana bilim dalında yapılandırdı. Böylece kapsamlı ve çağdaş bir akademik tarih eğitiminin ülkemizde gelişmesini sağladı. Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi içinde Prof. Halil İnalcık için açılan özel bir bölümde tüm kitaplarını araştırmacıların hizmetine sundu. Muhteme-len Osmanlı tarihi alanında ülkemizdeki en değerli kütüphane koleksiyonundan biri olan bu bölüm her yıl ülkemizden ve yurt dışından gelen yüzlerce araştırmacı için hazine değerinde bir çalışma mekanı olmuştur. 2008 yılında Prof. Ali Doğrama-cı’nın desteğiyle Bilkent Üniversitesi bünyesinde kurulan, “Halil İnalcık Osmanlı Araştırmaları Merkezi”ne, o güne kadar toplamış olduğu her türlü malzemeyi ve arşivi bağışlamıştır. Kataloglama çalışması bu günlerde tamamlanmak üzere olan Merkez, Prof. İnalcık’ın yayınlanmamış doçentlik ve profesörlük tezleri de dahil

Page 12: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

4

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

olmak üzere yüzlerce konuda eşsiz bir çalışma arşividir. Özellikle Encyclopaedia of Islam ve TDV İslam Ansiklopedisi’ne yazdığı muazzam maddelerin çalışma dosyaları ileride pek çok doktora tezine ve araştırmaya kaynak olacak niteliktedir. Prof. Halil İnalcık’ın 1992 yılında başlayan Bilkent Üniversitesi’ndeki çalışmaları devam etmektedir ve hâlâ öğrenciler yetiştirmektedir. Sadece kendi öğrencilerinin hocası olmakla kalmamış, Osmanlı sosyal ve ekonomik tarihinin tüm dünyada en temel başvuru eseri kabul edilen An Economic and Social History of the Ottoman Empire (1994) gibi, her biri Osmanlı tarihinin değişik bir alanını ele alan ve çığır açıcı kitap ve makaleleriyle yüzlerce, binlerce bilim insanına hocalık etmiştir.

Prof. İnalcık, akademik hayatı boyunca birbirinden değerli pek çok projenin yaratılmasında ve yürütülmesinde rol oynamıştır. Kadı sicilleri üzerine bir çok proje onun girişimleriyle gerçekleştirilmiştir. Brill yayınlarının “Ottoman Empire and Its Heritage” Prof. İnalcık’ın editörlüğünü Prof. Suraya Faroqhi ile paylaştığı ve bu güne dek kırka yakın önemli eserin yayınlandığı bir kitap serisidir. Eserleri ve çalışmaları dünya çapında takdir gören Halil İnalcık hoca, İngiliz, Amerikan, Sırp ve Arnavutluk Akademilerince asli üye seçilmiştir.

Prof. Halil İnalcık, 1978 yılında Royal Asiatic Society’nin şeref üyeliğine seçil-di. 1991 yılında Türk tarihine ve kültürüne yaptığı katkılar ve Türk kültürünün ve tarihinin dünyada tanıtılmasına hizmetlerinden ötürü Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından Yüksek Hizmet Madalyası ile onurlandırıldı. 1992 yılında Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) şeref üyesi seçildi. 1998 yılında İstanbul Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü Ödülü aldı. Ödülü dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel takdim etti. Prof. Halil İnalcık’ın aldığı sayısız ödül ve plaketleri sıralamak sayfalar sürecektir. Bunlar arasında, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan aldığı “Kültür ve Sanat Büyük Ödülü” (2002), Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü (2005), Türkiye Büyük Millet Meclisi Onur Ödülü (2008) vardır.

Prof. Halil İnalcık’a dünyanın çeşitli ülkelerindeki üniversitelerinden Fahri Doktora tevcih edilmiştir:

v Boğaziçi Üniversitesi, 1986 v Atina Üniversitesi, 1987 v Selçuk Üniversitesi, 1992 v Kudüs İbrani Üniversitesi, 1993 v Bükreş Üniversitesi, 1993 v Uludağ Üniversitesi, 1995 v Balıkesir Üniversitesi, 1999 v Sofya Üniversitesi, 2001 v Manas Üniversitesi, 2004 v Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, 2005 v Koç Üniversitesi, 2006 v Trakya Üniversitesi, 2007 v Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, 2008 v Pamukkale Üniversitesi, 2008

Page 13: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

5

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

v Yalova Üniversitesi, 2009 v Akdeniz Üniversitesi, 2009 v Cumhuriyet Üniversitesi, 2010 v Erciyes Üniversitesi, 2011 v Uşak Üniversitesi, 2011 v Azerbaycan Bilimler Akademisi, 2012

Prof. Halil İnalcık Osmanlı tarihinin neredeyse bütün alanlarında ve bütün dönemleri hakkında eserler vermiştir. Osmanlı sosyal ve ekonomik tarihi başta olmak üzere, Osmanlı devlet yapısı, hukuk, ticaret, toplumsal hayat, kurumlar, üretim ve tüketim, bürokrasi, demografi, şehir tarihi, siyasi tarih, vakıflar, şahsiyetler ve özellikle son yıllarda Osmanlı kültür ve edebiyat tarihi... Bu konu çeşitliliği yanında, İnalcık Hoca’nın derinlikli araştırmaları ve daha önce ele alınmamış konuları ele alarak onlarla ilgili kapsamlı inceleme ve değerlendirmeler sunması, getirdiği yeni bakış açıları ve eşsiz yorumları, klişeleşmiş tarih hükümlerini sil baştan yorumlaması ve bir anlamda bilinen tarihi değiştirmesi eserlerinin çokluğu yanında son derece değerli olması sebebiyle kendisine “Tarihçilerin Kutbu” unvanı verilmiştir. Bu unvan, aldığı diğer unvanlar, plaketler gibi bir kurum tarafından değil, onun eser-lerinin kıymetini takdir eden meslektaşlarının verdiği gönülden gelen bir unvandır. Zaten, bir Osmanlı tarihçisinin deyişiyle: “Onun çalışmalarını çıkarın, Osmanlı tarihinde hiç bir şey kalmaz.”

Halil İnalcık, biyografisi kaleme alınırken kelimelerin, satırların ifadeden aciz kalacağı bir bilimadamıdır. O, verdiği eserler, yetiştirdiği öğrenciler ve yaptığı hizmetlerle kesinlikle biyografisine sığmayacak bir insandır.

Hocamıza sağlıklı, mutlu, huzurlu daha nice yıllar diliyoruz.

Başlıca Kitapları1- Tanzimat ve Bulgar Meselesi, Ankara: TTK, 1943.2 - Hicri 835 Tarihli Suret-i Defter-i Sancak-ı Arvanid, Ankara: TTK, 1954.3 - Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar, Ankara: TTK, 1954.4 - Kanûnnâme-i Sultânî ber Mûceb-i Örf-i Osmanî: II. Mehmed ve II. Bayezid

Devirlerine Ait Yasaknâme ve Kanûnnâmeler, Ankara: TTK, 1956 (R. Anhegger ile birlikte).

5 - The Ottoman Empire: the Classical Age, 1300-1600, London: Weidenfeld and Nicholson, 1973.

6 - Gazavât-ı Sultân Murâd b. Mehemmed Hân İzladi ve Varna Savaşları (1443-1444) Üzerinde Anonim Gazavâtnâme, Ankara: TTK, 1978 (M. Oğuz ile birlikte).

7 - Tursun Beg, The History of Mehmed the Conqueror, Chicago-Minnesota: American Research Institute, 1978 (R. Murphey ile birlikte).

8 - The Ottoman Empire: Conquest, Organization and Economy, London: Variorum Reprints, 1978.

Page 14: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

6

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

9 - Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi / Social and Economic History of Turkey (1071-1920), Ankara: Meteksan, 1980 (editör, O. Okyar ile birlikte).

10 - Studies in Ottoman Social and Economic History, London: Variorum Reprints, 1985.

11 - Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi Üzerinde Arşiv Çalışmaları, İncelemeler, İstanbul: Eren, 1993.

12 - The Middle East and the Balkans under the Ottoman Empire, Bloomington: Indiana University Turkish Studies and Turkish Ministry of Culture Joint Series Volume 9, 1993.

13 - The History of the Black Sea Trade: the Register of Customs of Caffa. Cambridge: Cambridge University Press, 1993.

14 - Süleyman the Second and his Time, İstanbul: Isis Press, 1994 (editör, C. Kafadar ile birlikte).

15 - An Economic and Social History of the Ottoman Empire, Cambridge: Cambri-dge University Press, 1994 (1300-1600 arasını Halil İnalcık yazdı, editör, D. Quataert ile birlikte).

16 - From Empire to Republic: Essays on Ottoman and Turkish Social History, İstanbul: Eren, 1995.

17 - Essays in Ottoman History, İstanbul: Eren, 1998.18 - Osmanlı, 12 Cilt, İstanbul: Yeni Türkiye Yayınları, 1999 (editör, N. Göyünç,

E. İhsanoğlu, Y. Halaçoğlu ile birlikte).18 - Osmanlı’da Devlet, Hukuk, Adâlet, İstanbul: Eren, 2000.20 - Şâir ve Patron, Patrimonyal Devlet ve Sanat Üzerinde Bir İnceleme, Ankara:

Doğu Batı Yayınları, 2003.21 - Osmanlı Uygarlığı, 2 Cilt, İstanbul: Kültür Bakanlığı, 2004 (editör, Günsel

Renda ile birlikte; İngilizcesi, Ottoman Civilization)22 - Doğu Batı Makaleler I, Ankara: Doğu Batı Yayınları, 2005.23 - Tanzimat / Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Ankara: Phoenix

Yayınları, 2006 (editör, M. Seyitdanlıoğlu ile birlikte).24 - Turkey and Europe in History, İstanbul: Eren, 2006.25 - Atatürk ve Demokratik Türkiye, İstanbul: Kırmızı Yayınları, 2007. 26 - Türkiye Tekstil Tarihi Üzerine Araştırmalar, İstanbul: İş Bankası Yayınları,

2008.27 - Devlet-i ‘Aliyye : Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar I, İstanbul:

İş Bankası Yayınları, 2010.28 - Osmanlı Tarihini Yeniden Yazmak Kuruluş, İstanbul: Hayykitap, 2010.29 - Osmanlılar Fütühat, İmparatorluk, Avrupa ile İlişkiler, İstanbul: Timaş

Yayınları, 2010.

Page 15: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

7

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

30 - Osmanlı İdare ve Ekonomi Tarihi, İstanbul: İsam Yayınları, 2011.

31 - Rönesans Avrupası Türkiye’nin Batı Medeniyetiyle Özdeşleşme Süreci, İstanbul: İş Bankası Yayınları, 2011.

32 - Has-Bağçede ‘Ayş u Tarab - Nedimler Şairler Mutribler, İstanbul: İş Bankası Yayınları, 2011.

33 - The Survey of Istanbul 1455, İstanbul: İş Bankası Yayınları, 2012.

34 - Kuruluş ve İmparatorluk Sürecinde Osmanlı Devlet, Kanun, Diplomasi, İstanbul: Timaş Yayınları, 2012.

35 - Osmanlı ve Modern Türkiye Araştırmalar, İstanbul: Timaş Yayınları, 2013.

36 - Söyleşiler ve Konuşmalar I. Cilt, İstanbul: Profil Yayıncılık, 2013.

37 - Osmanlılar ve Haçlılar, İstanbul: Alfa Yayın, 2014.

38 - Devlet-i’ Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar II, İstanbul: İş Bankası Yayınları, 2014.

39 - Türklük, Müslümanlık ve Osmanlı Mirası, İstanbul: Kırmızı Yayınları, 2014.

40 - NTV Osmanlı Tarihinde Efsaneler ve Gerçekler, İstanbul: Doğuş Yayın, 2015

41 - Tarihe Düşülen Notlar, İstanbul: Timaş Yayınları, 2015.

Makaleleri (Yıllara göre sıralanmıştır.)

1940

“Tanzimat ve Fransa”, Tarih Vesikaları, (1940), 128-139.

1941

“Tanzimat Nedir?”, Tarih Araştırmaları, I, (1941), A.Ü. DTCFÜ, 237-263.1

1942

“Bosna’da Tanzimat’ın Tatbikına Ait Vesikalar”, Tarih Vesikaları, (1942), 374-389.

“Saray Bosna Şer’iyye Sicillerine Göre Viyana Bozgunundan Sonraki Harp Yıllarında Bosna”, Tarih Vesikaları, sayı 9, (1942), 178-385.

“Tanzimat ve Fransa”, Tarih Vesikaları, II/8 (Ağustos 1942) 128-139

1943

“Saray Bosna Şer’iye Sicillerine Göre Viyana Bozgunundan Sonraki Harp Yıllarında Bosna”, Tarih Vesikaları, cilt II sayı 11, (1943), 1-13.1 Şakiroğlu’nda olup merkezdeki dosyalarda olmayan makaleler

Page 16: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

8

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“Saray Bosna Şer’iye Sicillerine Göre Viyana Bozgunudan Sonraki Harb Yıl-larında Bosna”, Tarih Vesikaları, ikinci cilt on birinci sayıdan ayrı basım, Maarif Matbaası, (1943), 1-13.

“Osmanlı Tarihi Hakkında Mühim Bir Kaynak”, A.Ü. DTCF Dergisi, (1943), 89-96.

Tanıtma: “L. Rasonyi, Dünya Tarihinde Türklük, Ankara 1942”, A.Ü. DTCF Dergisi,I/3, (1943), 120-125.

“Tanzimat ve Bulgar Meselesi”, Le Tanzimat et la Question Bulgare(Doktora Tezi), Ankara, (1943), XI-161.

Tercüme: Paul Wittek, “Ankara Bozgunundan İstanbul’un Zaptına (1402-1455)”, Belleten, VII/1, (1943), 557-589.

Tanıtma: Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, c. I-II, kısım I-II, Ankara, (1942), Türk Tarih Kurumu Yayını: A.Ü. DTCF Dergisi, I/5 (1943), 175-179.

1944

“Yeni Vesikalara Göre Kırım Hanlığının Osmanlı Tâbiliğine Girmesi ve Ahid-name Meselesi”, Belleten, (30 sayılı Belleten’den ayrı basım), Türk Tarih Kurumu Basımevi-Ankara, (1944), 185-229.

“Tanzimat Nedir?”, A.Üraştırm.DTCF Yıllık Araştırmalar Dergisi,I, (1944), 237-263.

1946

“Yaş Muahedesinden Sonra Osmanlı-Rus münasebetleri: Reşid Efendi ve General Kutuzof Elçilikleri”, A. Ü. DTCF Dergisi, VI ,(1946), 195-203.

“Şark Meselesi”, Aylık Ansiklopedisi, c.2 (1946), İstanbul, 602-604.

“Şark Ortodoks Kilisesi ve Bulgar Eksarhiyası”, Aylık Ansiklopedisi, c. 2 (1946), 696-698.

1947

“Bursa Şer’iyye Sicilerinde Fâtih Sultan Mehmed’in Fermanları”, Belleten, XI (1947), ek levha CXLV, 693-708.

“The Origins of The Ottoman-Russian Rivalry and The Don-Volga Canal (1569)”, Ankara Üniversitesi Yıllığı, Annales de I’Universitê d’Ankara, ı (1946-1947), 47-106.

Tanıtma: M.M. Alexandrescu-Dersca, “La Campagne de Timur en Anatolie”, Belleten, (1947), 341-345.

Tanıtma. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı”, A.Ü. DTCF Dergisi, V/2, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayını, (1947), 241-247.

Page 17: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

9

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

1948

“Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı Teşebbüsü (1569)”, 46 sayılı Belleten’den ayrı basım, Türk Tarih Kurumu Basımevi-Ankara, (1948), 349-402.

“Tarih Enstitüsü’nün Orta-Anadolu Gezisi”, A.Ü.D.T.C.F. Dergisi, cilt VI, sayı 1-2, (1948), 169-183.

“Gâzi Giray II.-Gâzi Han”, EI2 , cilt 4, (1948), 738.

“Husrev Paşa”, EI2 , (1948), ikinci baskı TDV cilt 19 İstanbul 1999, 609-616.

Gazi Giray II” (1554-1608), MEB İslâm Ansiklopedisi, IV (1948), 734-736.

“Erzurum”, MEB İslâm Ansiklopedisi, IV (1948), 345-357.

“Giray”, MEB İslâm Ansiklopedisi, IV (1948), 783-789.

“Gazi Giray I”, Meb İslam Ansiklopedisi, (1948), 734.

“Tarih Enstitüsü’nün Orta Anadolu Gezisi”, A.Ü. DTCF Dergisi, VI (1948), 169-183.

“Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Himayesine Girmesi Meselesi”, III. Türk Tarih Kongresi. Ankara, 15-20 Kasım 1943: Kongreye Sunulan Tebliğler, Ankara, TTK Yayını, (1948), 478-489.

1949

“Yeni Bulunmuş Bir “Gazavât-I Sultan Murad”, A.Ü.D.T.C.F. Dergisi, (1949), 481-495.

1950

“İskender Bey” (1404-1468), MEB İslâm Ansiklopedisi, V/II (1950), 1079-1082.

“Hacı Giray I (?-1466)”, MEB İslâm Ansiklopedisi, V/I (1950), 25-27.

“İslâm Giray I (1532)”, MEB İslâm Ansiklopedisi, V/II (1950), 1104-1105.

“Hacı Giray II (1648-1689)”, MEB İslâm Ansiklopedisi, V/I (1950), 27-28.

“Hüsrev Paşa (1756?-1855)”, MEB İslâm Ansiklopedisi, V/I (1950), 609-616.

“Hüsrev Paşa (?-1632)”, MEB İslâm Ansiklopedisi, V/I (1950), 606-609.

“İslam Giray II (1584-1588)”, MEB İslâm Ansiklopedisi, V/I (1950), 1105.

“İslam Giray III (1644-1654)”, MEB İslâm Ansiklopedisi, V/I (1950), 1105-1108.

Page 18: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

10

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

1951

“Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve İnkişafı Devrinde Türkiye’nin İktisadî Vaziyeti Üzerinde Bir Tetkik Münasebetiyle”, Belleten, XV/60, (1951), 629-684. İngilizce özeti: “Remarks on an Essay on The Economical Situation of Turkey During The Foundation and Rise of The Ottoman Empire”, Muatafa Akdağ’ın Belleten, sayı 51 ve 55’te çıkan araştırmalarının tahlili ve eleştirisi…

1952

“Timariots chrétiens en Albanie au XVe siécle d’aprés un registre de timars Otoman”, Mitteilungen des Östterreichischen Staatsarchiv, IV (1952), 118-138.

1953

“Arnavutluk’ta Osmanlı Hâkimiyetinin Yerleşmesi ve İskender Bey İsyanı-nın Menşei”, Fatih ve İstanbul, Fetih Derneği tarafından yayınlanan iki aylık dergi 12 (29 Temmuz 1953), 153-175.

“od Stefana Duşana do Osmanskog Carstva”, Prilozi za Orientalni Filologiu i Istorija Jugosovenski Naroda Pod Turkskom Vladavinom, 3-4 (1952-1953), 23-54.

“15. Asır Türkiye İktisadî ve İctimaî Kaynakları”, İÜ İktisat Fakültesi Mecmuası, XV/1-4 (1953-1954), 51-73.

“İstanbul Fethi’nin Yakın Sebepleri”, AÜ Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Der-gisi, XI/2-4 (1953), 345-354.

“The Otoman Timar System”, Proceeding of The Twenty-Second International Congress of Orientalists, İstanbul, yayıncı Zeki Velidî Togan, Leiden, (1953), c.II, 386.

“Stefan Duşan’dan Osmanlı İmparatorluğu’na : XV. Asırda Rumeli’de Hristiyan Sipahiler ve Menşeleri”, 60.Doğum Günü Munasebetiyle Fuad Köprülü Armağanı/ Mélanges Fuad Köprülü, İstanbul, (1953), 207-248, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayını…

“The Terekes, Official Lists of Effects of Deceased Persons(Summary)”, Documents on The Economic and Social History of Turkey in the 15th Century, (1953), 1-5.

“Some Remarks on the Ottoman Turkey’s Modernization Process”, Middle East Journal, (Autumn 1953), 451-455.

Tanıtma: H.A.R. Gibb and Harold Bowen, Islamic Society and The West, a Study of The Impact Of The Western Civilisation on Muslim Culture in The Near East, vol 1, part 1, 1950. İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, Review of The Institute of Islamic Studies, I (1953), 146-149.

Page 19: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

11

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

1954

“Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar”, I, Ankara, (1954), XI-245 sayfa, Türk Tarih Kurumu. Tekrar tıpkıbasımı 1987’de yapıldı.

“Hicrî 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-i Arvanid”, Ankara, 1954, XXX-VI-158, Yeni tıpkıbasımı 1987 yılında.

“Otoman Methods of Conquest”, Studia Islamica, III(1954), 103-129, tercümesi için bkz.1991

1955

“XV. Asır Osmanlı Maliyesine Dair Kaynaklar”, Tarih Vesikaları, sayı I (1955), 128-134.

“Kırım Hanlığı”, MEB İslâm Ansiklopedisi, VI, (1955), 746-756.

“Lands Problem in Turkish History”, Muslim World, 45, (1955), 221-228.

“Kalgay, Kalga”, İslâm Ansiklopedisi, VI (1955), 131-132.

“Kaplan Giray I(1680-1738)”, İslâm Ansiklopedisi, VI (1955), 202-205.

“Kaplan Giray II”, İslâm Ansiklopedisi, VI (1955), 205-206.

“Kırım Hanlığı”, İslâm Ansiklopedisi, VI (1955), 746-756.

1956

“Ahmad Pasha Gedik”, The Encyclopaedia of Islam2, I, (1956), 292-293.

“V. Beynelmilel Onomastik İlimler Kongresi”, Belleten, cilt XX, sayı 78(Nisan 1956)’dan ayrıbasım, Ankara, (1956), 223-236. ingilizcesi: “The Land Surveys in The Otoman Empire as a Source of Place-Names(Summary)”, Belleten, cilt XX, sayı 78, 228-230.

“XV. Asırda Levent Ticareti”, Forum, V/51, (1 Mayıs 1956), 14-16.

“Ahmed Pasha, Called Bursalı”, The Encyclopaedia of Islam2, I, (1956), 292.

“Ahmed Pasha Khain”, The Encyclopaedia of Islam2 , I, (1956), 293.

“İspanyollar Arşivleri Hakkında”, Belleten, XX/78, (1956), 228-230.

1957

“Bibliyografya”, Belleten, cilt XXI, sayı 33, (1957), 508-515.

“Mahkeme”, MEB İslâm Ansiklopedisi, VII, (1957) 149-151.

“An Otoman Document on Bayezid’s Expedition İnto Hungary and Walla-chia”, Onuncu Milletlerarası Bizans Tetkikleri Kongresi Tebliğleri, İstanbul, (1957), 220-222.

Page 20: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

12

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“Mehmed II”, İslâm Ansiklopedisi, VII, 506-535.

“Osmanlılarda Ateşli Silahlar”, Belleten, XXI/83, 508-515.

1958

“Osmanlı Padişahı”, A.Ü.S.B.F. Dergisi, (1958), 68-79.

“Arnavutluk (Albania)”, The Encyclopaedia of Islam2, I (1958), 650-658.

“Azak”, The Encyclopaedia of Islam2, I (1958), 808.

“Balkan”, The Encyclopaedia of Islam2, I (1958), 998-1000.

“The Problem of the Relationship Between Byzantine and Ottoman Taxation”, Akten XI. Internationalen Byzantinisten Kongresses, München, (1958), 237-242.

“Osmanlı Hukukuna Giriş Örfî-Sultanî Hukuk ve Fâtih’in Kanûnları”, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, cilt:XIII (1958), 319-341.

1959

“Bennâk”, The Encyclopaedia of Islam2, I, (1959), 1169-1170.

“Bender”, The Encyclopaedia of Islam2, I, (1959), 1166-1167.

“Bâyazîd (Bâyezîd-Yıldırım)”, The Encyclopaedia of Islam2, I, (1959), 1117-1119.

“Osmanlılar’da Saltanat Veraseti Usulü ve Türk Hakimiyet Telakkisiyle İlgisi”, AÜ SBF Dergisi, (1959), 69-93.

“Osmanlılar’da Saltanat Verâseti Usûlü ve Türk Hakimiyet Telâkkisiyle İlgisi”, S.B.F., 14. cilt, (1959), 69-74.

“Osmanlılarda Raiyet Rusûmu”, Belleten, XXIII/102, (1959), 575-610.

“İslam Arazi ve Vergi Sisteminin Teşekkülü ve Osmanlı Devri’ndeki Şekille-riyle Mukaseyesi”, İslâm İlimleri Enstitüsü Dergisi, I, (1959), 29-49, A.Ü. İlahiyat Fakültesi İslâm İlimleri Enstitüsü Yayını…

1960

“Cafer Seydahmet Kırımer (1889-4 Nisan 1960)”, Türk Kültürü, sayı 31 (1965), 473-479.

“Murad I.-Murad II.”, MEB İslâm Ansiklopedisi, VIII (1960), 598-615.

“Bibliyografya”, Belleten, cilt XXIV, sayı 95 (Temmuz 1960), 501-508.

“Bursa”, The Encyclopaedia of Islam2, I, (1960), 1333-1336.

“Bulgaria”, The Encyclopaedia of Islam2, I, (1960), 1302-1304.

“Çerkez”, The Encyclopaedia of Islam2, II, (1960), 21-25.

Page 21: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

13

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“Çiftlik”, The Encyclopaedia of Islam2, II, (1960), 32-33.

“Budjak, Southern Bessarabia”, The Encyclopaedia of Islam2, I, (1960), 1286-1287.

“Boghdan, Turkish Moldavia”, The Encyclopaedia of Islam2, I, (1960), 1252-1253.

“Bursa and the Commerce of Levant”, Journal of Economic History of the Orient, 3 (1960), 131-147.

“Mehmed the Conqueror (1432-1481) and His Time”, Speculum, XXXV (1960), Türkçe tercümesi için bkz. 2003, 408-427.

“Çift-Resmi”, The Encyclopaedia of Islam2, I, (1960), 32a-b.

“Bursa XV. Asır Sanayi ve Ticaret Tarihine Dair Vesikalar”, Belleten, XXIV/93, (1960), 45-102.

“Die Türkei und der Western: die kulturelle und politische Angleichung der Türkei and den Western”, International Jahrbuch für Geschichtsunterricht, VII (1959-1960), 10-20.

“Murad II”, MEB İslâm Ansiklopedisi, VIII (1960), 598-615.

1961

“Darîba, Ottoman Empire”, The Encyclopaedia of Islam2, II, (1961), 146-148.

“Dar al-Ahd”, The Encyclopaedia of Islam2, II, (1961), 116.

“Dar al-Harb, Ottoman Period”, The Encyclopaedia of Islam2, II, (1961), 118-119.

Tercüme: Allan Nevis-Henry Steele Commager, “Amerika Birleşik Devletleri Tarihi”, İstanbul, Varlık Yayınları, 1961.

1962

“The Rise of Ottoman Historiography”, Historians of the Middle East, London, (1962), eserin yayıncıları: B. Lewis ve P. M. Holt, 1-16.

“The Rise of Ottoman Historiography”, Historians of the Middle East, London, eserin yayıncıları: B. Lewis ve P. M. Holt, (1962), 152-167.

“Dawlat Giray I (1512-1577)”, The Encyclopaedia of Islam2, II, 178-179.

“Djamâli. Ali Çelebi or Zenbilli Ali Çelebi”, The Encyclopaedia of Islam2, II, 420.

“Pitanje Segedinskogo mira i kriza turske drzava 1444 godine”, Prilozi 12-13 (1962-1963).

“Türkiye ve Japonya’nın Siyasî Modernleşmesi Üzerine Bir Konferans”, Türk Kültürü, I/1 (Kasım 1962), 50-52.

Page 22: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

14

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

1963

“Atatürk ve Atatürk Devrimi Üzerinde Yabancı Tarihçiler”, Türk Kültürü, 13, (Kasım 1963), 50-63.

“Sadri Maksudi Arsal (1880-1958), Türk Kültürü, cilt I, (1963), 48-53.

“Türk Tarihi ve Atatürk’te Tarih Şuuru”, Türk Kültürü, (1963), 6-11.

“Dobrudja”, The Encydopaedia of Islam, II, (1963), 610-613.

“Doghandji”, The Encydopaedia of Islam, II, (1963), 614-615.

“Djebeli”, The Encydopaedia of Islam2, II, (1963), 528-529.

“Fatih Sultan Mehmet, İstanbul Fethi ve İmparatorluk”, Türk Kültürü, cilt II, (1963-1964), 8-13.

“Kıbrıs Tarihinin Ana Meseleleri”, Türk Kültürü, cilt I, sayı 4, (1963), 31-37.

“Atatürk ve Türkiye’nin Modernleşmesi”, Belleten, XXVII (1963), 625-632. Bu araştırma ayrıca şu kitapta yayımlandı: “Atatürk Konferansları”, Ankara, 1964, s. 189-196.

“Djem” The Encydopaedia of Islam, II, (1963), 529a -531.

“Djizya” (II. Ottoman), The Encydopaedia of Islam, II, (1963), 562-566.

1964

“Osmanlı Devrinde Türk Ordusu”, Türk Kültürü, II/22 (Ağustos 1964), 49-56. yayını, Türk Kültürü, X/118 (Ağustos 1972), 1050-1058.

“Kırım Türk Yurdunun Yok Edilişi”, Türk Kültürü, cilt II (1964), 61-69.

“Social Change, Gökalp and Toynbee”, Cultura Turcica, numerus 2 (1964), 209-223.

“Türkiye’de Cumhuriyet Fikrinin Gelişme Safhaları”,Türk Kültürü, III/25 (Kasım 1964), 10-13 (Atatürk özel sayısı).

“Bibliyografya Roderic H. Davison, Reform in the Otoman Empire, 1856-1876”, Belleten, cilt XXVIII, sayı 112(Ekim 1964)’den ayrıbasım, Türk Tarih Kurumu Basımevi-Ankara, (1964), 791-793.

“Byzantium and the Origins of the Crisis of 1444 Under the Light of Turkish Sources”, Extrait des Actes du XIIe Congres International des Etudes Byzantines, II, Beograd, (1964), 159-164.

“Atatürk ve Atatürk Devrimi Üzerinde Yabancı Tarihçiler”, Türk Kültürü, cilt II, (1963-1964), 50-63.

“Kıbrıs Fethinin Tarihi Mânası”, Kıbrıs ve Türkler, seri 3 sayı B2, Ankara (1964), 21-25.

“Rukayye-Rumeli”, MEB İslâm Ansiklopedisi, IX (1964), 766-773.

Page 23: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

15

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“Reisülküttab veya Reis Efendi”, MEB İslâm Ansiklopedisi, IX (1964), 671-683.

“Padişah”, MEB İslâm Ansiklopedisi, IX (1964), 491-495.

“Örf”, MEB İslâm Ansiklopedisi, IX (1964), 480.

“The Main Problems Concerning the History of Cyprus”, Cultura Turcica, (1964), 44-51.

“The Nature of Traditional Society, B. Turkey”, Political Modernisation of Japan and Turkey, Princeton, New Jersey, 1964, 42-63.

“Kıbrıs’ta Türk İdaresi Altında Nüfus”, Kıbrıs ve Türkler, Ankara, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü,1964, s. 27-58.

“Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’un Fethi ve İmparatorluk. İstanbul’un fethinin 511. yıldönümü münasebetiyle”, Türk Kültürü II/20 (Haziran 1964), 8-13.

“Türk Donanmasının Beşiği: Gelibolu”, Türk Kültürü, II/22 (Ağustos 1964), 57-60.

“Sened-i İttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu”, Belleten, XXVIII/112 (Ekim 1964), 603-622.

“Tanzimat’ın Uygulanması ve Sosyal Tepkileri”, Belleten, XXVIII/112 (Ekim 1964), 623-690.

“The Place of the Ottoman - Turkish Empire in History”, Cultura Turcica (1964), 57-64.

1965

“Filâha”, The Encyclopaedia of Islam2, II, (1965) 906-909.

“Haydar-oghlu (Kara Haydar-Oghlu Mehmed)”, The Encyclopaedia of Islam2, c III, (1965), 317-318.

“Ghulâm”, The Encyclopaedia of Islam2 , (1965), 1085-1091.

“Eyâlet”, The Encyclopaedia of Islam2, II , (1965), 721-724.

“Filori”, The Encyclopaedia of Islam2, II, (1965), 914-915.

“Giray”, The Encyclopaedia of Islam2, (1965), 1112-1114.

“Harîr, II-The Ottoman Empire”, İpek, The Encyclopaedia of Islam2, c. III, (1965), 211-218.

“Hâdjdji Giray (871/1466, Kurucu Han)”, The Encyclopaedia of Islam2, c. III, (1965), 43-45.

“Gelibolu”, The Encyclopaedia of Islam2, II, (1965), 983-987.

“Ghâzi Giray II”, The Encyclopaedia of Islam2, II, (1965), 1046-1047.

“Ghurabâ”, The Encyclopaedia of Islam2, (1965), 1097-1098.

Page 24: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

16

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“Hawâla (Havale ve Mukata’a)”, The Encyclopaedia of Islam2, c III, (1965), 283-285.

“Gönüllü”, The Encyclopaedia of Islam2, (1965), 1120-1121.

“Sosyal Değişme, Gökalp ve Toynbee”, Türk Kültürü, sayı 31 (Mayıs 1965), 421-433.

“Cafer Seydahmet Kırımer (1889-4 Nisan )”, Türk Kültürü, sayı 31 (1965), 473-479.

“Osmanlı Timar Rejimi ve Sipahi Ordusu”, Türk Kültürü, c VIII, (Ağustos 1965), 1059-1065.

“Edirne’nin Fethi (1361)”, Edirne’nin 600. Fethi Yıldönümü Armağanı Kitabı, Ankara: TTK, 1965, 137-159.

“A Note on the Turco-Iranian Economic Relations in History”, Papers Read in the R.C.D. Seminar on Common Cultural Heritage, Tahran, 10-13 Mayıs 1965, 13-15.

“Erzurum”, The Encyclopaedia of Islam2, II (1965), 712.

“Eshkindji”, The Encyclopaedia of Islam2, II, 714-715.

“Ghâzi Giray I”, The Encyclopaedia of Islam2, II, 1046.

“Ghâzi Giray III”, The Encyclopaedia of Islam2, 1047.

“Adaletnâmeler”, Belgeler, Türk Tarih Belgeleri Dergisi, II/3-4 (1965) basımı 1967, 49-145.

1966

“Kutadgu Bilig’de Türk ve İran Siyaset Nazariye ve Gelenekleri”, Reşid Rahmeti Arat İçin, Ankara: Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü, 1966, 259-271.

1967

“Notes on N. Beldiceanu’s Translation of the Kanunnâme, fonds Turc ancien 39, Bibliothéque Nationale, Paris”, Der İslam, 43/1-2 (1967), 139-157.

“The Re-building of Istanbul by Sultan Mehmed the Conqueror”, Cultura Turcica, IV (1967).

1968

“Islam in the Ottoman Empire”, Cultura Turcica, 5-7 (1968-1970), 19-29.

“Ottoman Empire”, Encyclopaedia of World History, yayıncı; William L. Langer, 4. ed, (1968),

“Yükseliş Devrinde Osmanlı Ekonomisine Umumî Bakış”, Türk Kültürü, sayı 68 (Haziran 1968), 537-542.

“Türk İlmi ve M. Fuad Köprülü”, Türk Kültürü, VI/65 (Mart 1968), 289-294.

Page 25: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

17

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“Akademi Nedir, Türk Akademisi Nasıl Kurulmalıdır? Bir Örnek: Japon Aka-demisi”, Türk Kültürü, VI/67 (Mayıs 1968), 486-495.

“Les regions de Kruye et de Dibra autour de 1467 (d’apres lés documents Otto-mans)”, Studia Albanica, V/2, (Boston: 1968), 89-102.

“Ziya Gökalp”, International Encyclopaedia of Social Sciences, V (1968), 194-195.

“Conference on the Political Modernization of Japan and Turkey”, Princeton: PVP, 1968.

1969

“Önsöz”, Milletlerarası Birinci Kıbrıs Tetkikleri Kongresi (14-19 Haziran 1969), Türk Heyeti Tebliğleri, Ankara, 1971, s. IX-XIII; “Preface”, aynı eser, s. XV-XX.

“The Policy of Mehmed II Toward The Greek Population of Istanbul and The Byzantine Buildings of The Cıty”, Dumbarton Oaks Papers, 23/24 (1969/1970), 229-249.

“Prof. Dr. Uriel Heyd”, Belleten, cilt XXXIII, sayı 129 (Ocak 1969)’dan ayrı-basım, Türk Tarih Kurumu Basımevi, (1969), 115-116.

“Gazi Ahmet Bey, Tâcüddin Ahmed Gazi-Gazi Giray, II”, Türk Ansiklopedisi, XVII, (1969), 184-185.

“Birinci Milletlerarası Kıbrıs Tetkikleri Kongresi (14-19 Nisan 1969)”, Türk Kültürü, VII/79 (Mayıs 1969), 508-516.

“Suleiman the Lawgiver and the Ottoman Law”, Archivum Ottomanicum, I (1969), 105-138.

“Ottoman Policy and Administration in Cyprus after the Conquest”, Ankara, 1969.

“Gazi Giray I”, Türk Ansiklopedisi, XVII (1969), s. 184.

“Gazi Giray II”, Türk Ansiklopedisi, XVII, (1969), s. 184-185.

“Gazi Giray III”, Türk Ansiklopedisi, XVII, (1969), s. 185.

“Giray”, Türk Ansiklopedisi, XVII, (1969), s. 369-370.

“Capital Formation in the Ottoman Empire”, Journal of Economic History, XXIX/1 (1969), 97-140.

“L’Empire Otoman”, Actes du Premier Congrés International des études Balkaniques et Sud-Est Européennes, 26 août-1 septembre 1966, Sofia 1969, c. 3, 75-104.

1970

“The Ottoman Economic Mind and Aspects of the Ottoman Economy”, Studies

Page 26: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

18

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

in the Economic History of Middle East From the Rise of Islam to the Present Day, ed. M. A. Cook, London, (1970), 207-218.

“The Seeds of Decline in The Ottoman Regime”, Athenes, (1970), 1-19.

“The Cambridge History of Islam”, eds. P.M.. Holt, A.K. Lamb-ton, B. Lewis, Cambridge University, (1970), içinde: “The Emergence of the Ottomans”, 263-291; “The Rise of the Ottoman Empire”, 295-323; “The Heyday and Decline of the Ottoman Empire”, 324-353; bu çalışmaların Türkçe’ye tercümesi: İslâm Kültür ve Medeniyeti, İstanbul, 1988 yılı. “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, 271-298; “Osmanlı Devleti’nin Yükselişi. Fatih Sultan Mehmed”, 301-329; “Osmanlı Devleti’nin Altın Devri ve Gerilemesi”, 331-359; “Osmanlı Devleti Sonlarında Rumeli ve Anadolu”, 361-379.

“Gülhane-Gülhane Hattı”, Türk Ansiklopedisi, XVIII, (1970), 147-148.

“Hacı Bayram Câmii-Hacı Giray”, Türk Ansiklopedisi, XVIII, (1970), 278-279.

“The Foundation of the Ottoman Economic-social System in Cities”, La Ville Balkanique, Sofia, 1970, 17-24.

“The Otoman Decline and Its Effects Upon The Reaya”,Continuity and Chan-ge. Contributions to the International Balkan Conference, UÇLA, 1969, eds. H. Birnbaum and S. Vryonis, The Hague, Mouton, 1972, 338-354.

“Hacı-İlbeyi”, Türk Ansiklopedisi, XVIII, 279.

1971

“The Conquest of Edirne (1361)”, Archivum Ottomanicum, III (1971), 185-210. (bu makalenin Türkçe’si için bkz. Edirne’nin Fethi 1361 TTK 1964 Ankara)

“İmtiyazât”, Commercial privileges, capitulations. II-The Ottoman Empire”, The Encydopaedia of Islam2, III (1971), 1179-1189.

1972

“Osmanlı Devrinde Türk Ordusu”, Türk Kültürü, II/22 (Ağustos 1964), 49-56. yayını, Türk Kültürü, X/118 (Ağustos 1972), 1050-1058.

“Osmanlı Timar Rejimi ve Sipahi Ordusu”, Türk Kültürü, X/118 (Ağustos 1972), 1059-1066.

1973

“Kapıcı-Kaplan Giray I.”, The Encydopaedia of Islam2, IV, (1973) 568-569.

“İskender Beg”, The Encydopaedia of Islam2, IV, (1973), 138-140.

“Application of the Tanzimat and its Social Effects”, Archivum Ottomanicum V (1973), 97-127.

Page 27: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

19

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“Quelques remarques sur la formation du capital dans l’Empire Ottoman”, Histoire Economique du Monde Mediterraneen 1450-1650, Melanges en l’Honneıtr de Fernand Braudel, Paris, 1973, 235-244.

“The Ottoman Empire. The Classical Age, 1300-1600, translated by N. Itzkowitz and C. Imber, London-New York, 1973.

“Islam Giray I”, The Encydopaedia of Islam2, IV, 178.

“Islam Giray II”, The Encydopaedia of Islam2, IV, 178-179.

“Islam Giray III”, The Encydopaedia of Islam2, IV, 179.

“Ispence”, The Encydopaedia of Islam2, IV, 179.

“Ispence”, The Encydopaedia of Islam2, IV, 211.

“İstanbul”, The Encydopaedia of Islam2, IV, 224-248.

“Kaplan Giray II”, The Encydopaedia of Islam2, IV, 569.

“Kapu Ağası. (Bâb al-Sa-âde Aghası)”, The Encydopaedia of Islam2, IV, 570-571.

“Foreword”, Dimitri Cantemir. Historian of South East European and Oriental Civilisations, Bucharest, 1973.

1974

“Lepanto in the Ottoman Documents”, II Mediterraneo Nella Seconda Meta Del ‘500 Alla Luce di Lepanto, a Cura di Gi-no Benzoni, Firenze, (1974), Civiltâ Veneziana Studi 30, 185-192.

“Turkish Impact on the Development of Modern Europe”, The Ottoman State and its Place in the World History, Leiden, 1974, ed. K. Karpat, 51-58 (yeni yayını için bkz. 2000).

“Eastern and Western Cultures in Dimitrie Cantemir’s Work”, Revue Roumaine d’Histoire, XII (1974), 27-29.

“Mehmed II”, Encyclopedia Britannica, 15lh ed. 859-860.

“Ottoman Policy and Administration in Cyprus after the Conquest”, Review of the Touring and Automobile Club of Turkey, sayı 44/323 (Ekim- Aralık 1974), 25-31. Almanca’sı: “Die Historische Bedeutung Der Eroberung Zyprens”, Zeitschrift deş Touring und Automobileculub der Turkei, 44/323, 25-27.

1975

“Osmanlı Tarihi Maddeleri”, Türkiye Defteri, sayı 18, (Nisan 1975), 564-571.

“Kanun”, The Encydopaedia of Islam2, IV, (1975), 558-562.

“Kanunnâme”, The Encydopaedia of Islam2, IV, 562-566.

Page 28: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

20

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“The Socio-political Effects on the Diffusion of Fire-arms in the Middle East”, War, Technology and Society in the Middle East, London, 1975, 195-217, eds. V. J. Parry and M. E. Yapp.

“Şark Meselesi”, Türkiye Defteri, 18 (1975), 565-571.

1976

“The Rise of the Ottoman State”, A History ofthe Ottoman Em-pire to 1730. Chapters from the Cambridge History of islam and the New Cambridge Modern History, by Parry, İnalcık, Kurat and J.S. Brombey, 1976, 10-53. Edited with an introduction by. L. Cook, bkz. 1970, The Cambridge History of Islam.

“Kırım Hanlığı”, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü, 1976, 943-954. İslâm Ansiklopedisinde çıkan araştırmasının tekrar yayını; bkz. yıl 1955.

“Osmanlı İmparatorluğu’nda Kültür ve Teşkilât”, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü, 974-990. İkinci baskı için bkz. 1992.

1977

“An Outline of Ottoman-Venetian Relations”, Venezia, Centro di Mediazione Tra Oriente e Occidence (Secoli XV-XVI). As-petti e Problemi, a cura di H.G. Beck - M. Manussacas - A. Pertusi, Firenze, 1977, 83-90 ( 91-94 arasında İnalcık’a yöneltilen sorular ve verilen cevaplar, İtalyanca olarak bulunmaktadır), Venedik- Giorgio Cini Vakfı Yayını, alt başlık: Atti del II Convegno Internazionale di Storia della Civiltâ Veneziana. Civiltâ Veneziana, Studi 32.

“Centralisation and Decentralisation in Ottoman Administration”, Studies in Eighteenth Century Islamic History, London, 1977, 27-52, eds. T. Naff and R. Owen.

“Tursun Bey, Historian of Mehmed the Conquerors’ Time”, Wiener Zeitschrift für die Kunde deş Morgenlandes, 69 (1977), 55-71.

1978

“Impact of the Annales School on Ottoman Studies and New Findings”, Review, 1, 3/4 , (Winter/Summer 1978), 69-99.

“Ottoman Policy and Administration in Cyprus after the Conquest”, The Ottoman Empire: Conquest, Organisation and Economy Variorum Reprints, London, (1978), 5-23.

“Gazavât-i Sultân Murâd b. Mehemmed Hân. İzladi ve Varna Savaşları (1443-1444) Üzerine Anonim Gazavatnâme”. Tıpkıbasım ve metin, notlar ve bir lûgatça ile yayınlayanlar; Halil İnalcık ve Mevlut Oğuz, Ankara: TTK, 1978.

Page 29: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

21

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“Tursun Beg. The History of Mehmed the Conqueror”, Text published in facsimile with English translation by Halil İnalcık and Rhoads Murphey, Chicago-Minnesota, 1978.

“The Ottoman Empire: Conquest, Organisation and Economy”, Variorum Reprints, 1978. Halil İnalcık›ın eserde yer alan araştırmaları: “Ottoman Methods of Conquest” (bkz. yıl 1954). “Land Problems in Turkish History” (bkz. yıl 1955). “The Problem of the Relationship Between Byzantine and Ottoman Taxation” (bkz. yıl 1958), “Bursa and the Commerce of Levant” (bkz. yıl 1960). “The Nature of Traditional society: Turkey” (bkz. yıl 1960). “Suleiman the Lawgiver and Otto-man Law” (bkz. yıl 1969). “Capital Formation in the Ottoman Empire” (bkz. yıl 1969). “The Policy of Mehmed II toward the Greek Population” (bkz. yıl 1970). “The Ottoman Economic Mind and Aspects of the Ottoman Economy” (bkz. yıl 1970). “The Ottoman Decline and Its Effects Upon the Reaya” (bkz. yıl 1970). “The Conquest of Edirne (1361)” (bkz. yıl 1971). “The Application of Tanzimat” (bkz. yıl 1973). “Lepanto in the Ottoman Documents” (bkz. yıl 1974). “The Social Effects of the Diffusions of Fire Arms” (bkz. yıl 1975).

1979

“Servile Labor in the Ottoman Empire”, Mutual Effects of the Islamic and Judeo-Christian Worlds: the East European Pattern, ed. A. Archer-T. Halasi Kun - B. K. Kiraly, Studies on Society in Change 3, New York, (1979), 25-52.

“Khosrew Pasha”, The Encyclopaedia of Islam2, V (1979), R. C. Repp ile birlikte, 32-35.

“The Khan and The Tribal Aristocracy: The Crimean Khanate Under Sahip Giray I (1532-1551)”, Harvard Ucranian Studies III-IV (1979-1980), 445-466. Türkçe tercümesi, Emel sayı 135 (Mart-Nisan 1983), 51-73.

“The Question of the Closing of the Black Sea Under the Ottomans”, Archieiou Pontu. Periodicon Sungramma, 35 (1979), 74-110.

“Khosrew Pasha, Mehmed (?-1271/1855)”, The Encyclopaedia of Islam2, V, 35-36. (Makalede editör imzası mevcutsa da yazarın İslâm Ansiklopedisinde çıkan makalesinden alınmalıdır)

1980

“Osmanlı Bürokrasisinde Aklâm ve Muâmelât”, Osmanlı Araştırmaları Dergisi, I (1980), 1-14.

“Ottoman Social and Economic History: A Review”, Social and Economic History of Turkey (1071-1920), Ankara, Hacettepe Üniversitesi, (1980), 1-8.

“Turkey Between Europe and the Middle East”, Foreign Policy, VIII/3-4 (1980), 143-151.

“The Hub of the City: The Bedesten of İstanbul”, International Journal of Turkish Studies, l/l (1979-1980), 1-17.

Page 30: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

22

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“A Case Study in Renaissance Diplomacy: The Agrement Between Innocent VIII and Bayezid II on Djem Sultan”, Journal of Turkish Studies, Türklük Bildirisi Dergisi, III (1979-1980), 209-230.

“Military and Fiscal Transformation in the Ottoman Empire, 1600-1700”, Archivum Ottomanicum VI (1980), 283-337.

“Osmanlı İdare, Sosyal ve Ekonomik Tarihi ile İlgili Belgeler: Bursa kadı Sicil-lerinden Seçmeler”, Belgeler, X/14 (1980-1981), 1-91,

“Bursa Kadılarına ait Sicil Defterleri’nden A 4/4 no’lu Defterden Alınma 190 belge”, 2-63 Osmanlıca matbu metin, 64-91 özetler. “II. Sicil: Safer 883 - Muharrem 886”, Belgeler, XIII/17 (1988), 141.

“III. Köy Sicil ve Tezkereleri”, Belgeler, XV/19 (1983), 23-167. 24-110 arası 189 belge sicillerden, 111-164 arası 56 tane köy tereke defteridir.

“Osmanlı Pamuklu Pazarı, Hindistan ve İngiltere: Pazar Rekabetinde Emek Maliyetinin Rolü”, ODTÜ Gelişme Dergisi özel sayısı. «Türkiye İktisat Tarihi Üzerine Araştırmalar II” (1979-1980), 1-65.

1981“The Question of the Emergence of Ottoman State”, International Journal

of Turkish Studies, II/2 (1981-1982), 71-79.

1982“Kutn (In the Ottoman Empire)”, The Encyclopaedia of Islam2, V, (1982), 557-566. “The Caliphate and Ataturk’s İnkılâb”, Belleten, XLVI/182 (1982), 353-365. “Ottoman Archival Materials on Millets”, Christians and Jews in the Ottoman

Empire, I. The Central Lands, ed. by Benjamin Brauder and Bernard Lewis, New York, 1982, 437-449.

“Rice Cultivation and Çeltükçi-Re’âyâ System in the Ottoman Empire”, Turcica, Revue des Etudes Turquies, XIV (1982), 69-141.

1983“The Kahn and The Tribal Aristocracy: The Crimean Khanate Under Sahib

Giray 1”, Emel, sayı 135, (1983),74-96.“Han ve Kabile Aristokrasisi: I. Sahib Giray Döneminde Kırım Hanlığı”, Emel,

sayı 135, (Mart-Nisan 1983), 51-73.“Introduction to Ottoman Metrology”, Turcica. Revue deş Etudes Turques,

XV (1983), (tercümesi için bkz. yıl 1991) 311-348.“Mâ”, The Encyclopaedia of Islam2, V (1983), 878-883.

Page 31: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

23

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“The Khan and The Tribal Aristocracy: The Crimean Khanate Under Sahip Giray I (1532-1551)”, Harvard Ucranian Studies III-IV (1979-1980), 445-466. Türkçe tercümesi, Emel sayı 135 (Mart-Nisan 1983), 51-73.

“Marchés and marchands Ottomans”, Bulletin du Mausse, 3 (1983), 13-37.“Arab Camel Drivers in Western Anatolia in the Fifteenth Century”, Revue

d’Histoire Maghrebine, X/31-32 (1983), 247-270.“The Emergence of Big Farms, Çiftliks: State, Lanlords and Tenants”, Contri-

butîon â Histoire Economique et Sociale de l’Empire Ottoman, Paris-Leaven, 1983, 105-126, ek iki levha: Paris: Institut Français d’Etudes Anatoliennes d’Istanbıtl-As-sociation pour le developpement d’Etudes Tıırques Collection Turcica III.

1984“Yük (Himl) in Ottoman Silk Trade. Mining and Agriculture”, Turcica. Revue

des Etudes Turques, XVI (1984), 131-156 (tercümesi için bkz. 1991).

1985“L’empire Ottoman”, Studies in Ottoman Social and Economic History Variorum

Reprints, London, (1985), 75-103.“Osmanlı Arşivlerinin Türk ve Dünya Tarihi İçin Önemi” (A. Konuşma metni),

Osmanlı Arşivleri ve Osmanlı Araştırmaları Sempozyumu. İstanbul, Türk-Arap İncelemeleri Vakfı, 1985, 31-37. B. Dağıtılan ayrıntılı metin: 39-45.

“The Rise of the Turcoman Maritime Principalities in Anatolia, Byzantium and Crusades”, Byzantinische Forschungen, IX (Amsterdam: 1985), 179-217.

“Studies in Ottoman Social and Economic History”, 1985, Variorum Reprints (içindekiler) I. “The Question of the Emergence of the Ottoman State” (bkz. yıl 1982). II. “L’Empire Ottoman” (bkz. yıl 1969). III. “The Khan and the Tribal Aris-tocracy” (bkz. yıl 1981 ve 1983). IV. “Impact of the Annales school of Ottoman Studies” (bkz. yıl 1978). V. “Military and Fiscal Transformation in the Ottoman Empire” (bkz. yıl 1980). VI. “Rice Cultivation in the Ottoman Empire” (bkz. yıl 1982). VII. “Servile Labor in the Ottoman Empire” (bkz. yıl 1979). VIII. “The Emergence of Big Farms, Çiftliks” (bkz. yıl 1983). IX. “The Hub of the City” (bkz. yıl 1980). X. “Introduction to Ottoman Metrology” (bkz. yıl 1983 ve 1991).

1986“Arab-Turkish Relations in Historical Perspective (1260-1914)”, Studies on

Turkish-Arab Relations, İstanbul, (1986), (tercüme için bkz. yıl 1988), 148-157.“Mahkama (2- The Ottoman Empire I- The earlier centuries)”, The Encyc-

lopaedia of Islam2, (1986), VI, s. 3-5, s. 9-11 arasında C.V. Findley ile birlikte “Bibliography”.

Page 32: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

24

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“The Appointment procedure of a Guild Warden (Kethüda)”, Wiener Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes, 76 (1986), 135-142.

“The Yürüks: Their Origins, Expansion and Economic Role”, Halı Magazine. Orien-tal Carpets ant Textile Studies, London, 1986, 39-65, ed. by. R. Pinner - W. Denny.

“Power Relationship Between Russia, Ottoman Empire and Crimean Khanate as Reflected in Titulature”, Passé Turco-Tatar, Present Soviétique. Etudes offerts a Alexander Benningsen, Louvain-Paris, 1986, 175-211, Collection Turcica VI.

1987

“Biases in Studying Ottoman History”, Studies on Turkish-Arab Relations. Annual 2 (1987), 7-10.

“Sharî’a, Ummah’ Khilâfah”, Dr. I. H. Qureshi Memorial Lectures, ed. Y. A. Hashmi, Karachi, (1987).

1988

“The Cambridge History of Islam”, eds. P.M.. Holt, A.K. Lamb-ton, B. Lewis, Cambridge University, (1970), içinde: “The Emergence of the Ottomans”, 263-291; “The Rise of the Ottoman Empire”, 295-323; “The Heyday and Decline of the Ottoman Empire”, 324-353; bu çalışmaların Türkçe’ye tercümesi: İslâm Kültür ve Medeniyeti, İstanbul, 1988 yılı. “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, 271-298; “Osmanlı Devleti’nin Yükselişi. Fatih Sultan Mehmed”, 301-329; “Osmanlı Devleti’nin Altın Devri ve Gerilemesi”, 331-359; “Osmanlı Devleti Sonlarında Rumeli ve Anadolu”, 361-379.

“Mehmed I.-Mehmed II.”, EI2 , (1988), 506-535.

“Tarihi Perspektif İçinde Arab-Türk İlişkileri(1260-1914)”, Eğitim Fakültesi Dergisi, sayı 3, (1988), 205-215, (1986 yılında çıkan İngilizce makalenin tercümesi.

“Fâtih Sultan Mehmed Tarafından İstanbul’un Yeniden İnşaası”, 19 Mayıs Üni-versitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 3-4, (1988-1989), 215-225.

“Şikâyet hakkı: ‘Arz-i Hâl ve ‘Arz-i Mahzar’lar”, Osmanlı Araştırmaları, VII-VIII (1988), 33-54.

“Osmanlılar”, MEB İslâm Ansiklopedisi, XII/2 (1988), 286-308. (Ansiklope-di’nin “Türkler” maddesi içinde bulunmakta.)

“Recession of the Ottoman Empire and the Rise of the Saudi State”, Studies on Turkish-Arab Relations, 3 (1988), 69-85. Metin içinde belge fotokopisi ve tercümeyle birlikte.

“Adaletnâme”, TDV İslâm Ansiklopedisi, I (1988), 346-347.

“Jews in the Ottoman Economy and Finances 1450-1500”, The Islamic World

Page 33: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

25

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

from Classical to Modern Times. Essays in Honor of Bernard Lewis, Princeton N.J. 1988, 513-550.

“The Rûznamçe Registers of the Kadıasker of Rumeli as preserved in the İstanbul Müftülük Archives”, Turcica. Revue des Etudes Turques, XX (1988), 251-275.

1989

“Matbakh (2. Ottoman Turkey)”, The Encyclopaedia of Islam2, VI (1989), 807-815.

1990

“Mazra’a”, The Encyclopaedia of Islam2, VI (1990), 959-961.

“Ottoman Turks and the Crusaders 1451-1522”, A History of the Crusades. Volume Six. The Impact of the Crusades on Europe, VI, Madison, (1990), Eserin yayıncıları: Harry W. Hazard-Norman P. Zaccor, General Editör: K. Setton, 311-353.

“Turks and the Crusades 1329-1451”, A History of the Crusades. Volume Six. The Impact of the Crusades on Europe, VI, Madison, (1990), Eserin yayıncıları: Harry W. Hazard-Norman P. Zaccor, General Editör: K. Setton, 222-275.

“Osmanlı Toplum Yapısının Evrimi”, Türkiye Günlüğü, sayı 11 (1990), 30-41.

“İstanbul: An islamic City”, Journal of Islamic Studies, I (1990), 1-23 (tercümesi için bkz. yıl 1992 ve 1995).

“Köy, Köylü ve İmparatorluk”, V. Milletlerarası Türkiye Sosyal ve İktisat Tarihi Kongresi. Tebliğler. İstanbul, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırma ve Uygu-lama Merkezi, 21-25 Ağustos 1989, 1-11, Ankara. TTK, 1990.

“Mehemmed I (Ottoman Sultan 816-24/1413-21. Çelebi)”, The Encyclopaedia of Islam2, VI (1990), 973-978.

“Mehemmed II (Abu’l Fath or Fâtih)”, The Encyclopaedia of Islam2, VI (1990), 978-981.

“Mesîh Pasha (Ottoman Grand Vizier)”, The Encyclopaedia of Islam2, VI (1990), 1025-1026.

1991

“Osmanlı Metrolojisine Giriş”, Türk Dünyası Araştırmaları, (1991), 21-49.

“Osmanlı İpek Ticareti, Madencilik ve Ziraatinde Yük(Himl)”, Türk Dünyası Araştırmaları, (1991), 9-11.

“Osmanlı Fetih Metodları”, Yeni Forum, cilt 12, sayı 263, (Nisan 1991), 21-28.

“The Status of the Greek Ortodox Patriarch Under the Ottomans”, Turcica. Revue des Etudes Turques, (Melanges offerts â Iréne Mélikoff) XXI-XXIII (1991), 407-436).

Page 34: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

26

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“Ottoman Galata, 1453-1553”, Premiere Recontre Internationale sur l’Empire Ottoman et la Turquie Moderne, Istanbul: Institut Français d’Etudes Anatoliennes, 1991, 17-116, ed. Edhem Eldem.

“Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu Sorunu”, Tercüme: Tahir Sümbül, A.Ü. DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, c XV/26 (1990-91), 329-339.

1992

“Comments on ‘Sultanism’: Max Weber’s Typification of the Ottoman Polity”, Princeton Papers in Near Eastern Studies l (1992). Charles Issawi and Bernard Lewis, Princeton, (1992), Tercüme için bkz. yıl 1994, 49-72.

“Osmanlı İmparatorluğu”, Türk Düyası El Kitabı, cilt I, Ankara, (1992), 457-477.

“Kırım Hanlığı”, Türk Dünyası El Kitabı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, yayınları:121 seri:I sayı:A-23, birinci cilt Coğrafya-Tarih, ikinci baskı Ankara, (1992), 420-435.

“Süleyman the Magnificent: The Man and Statesman”, Soliman Le Magnifique et son temps. Actes du colloque de Paris. Galeries Nationales du Grand Palais, 7-10 mars 1990, Paris, (1992), editör: G. Veinstein, 89-103.

“Some Remarks on the Ottoman Turkey’s Modernization Process”, Transfer of Modern Science and Technology to the Muslim World, İstanbul: International Research Center for Islamic Hıstory, Art and Culture (ırcıca), (1992), Ed. Ekme-leddin İhsanoğlu, 49-50.

“Islamization of Ottoman Law on Land and Land Taxation”, Festgabe an Josef Matuz: Osmanistik-Turkologie-Diplomatik, Berlin, 1992, 100-116, ed. Christa Fragner-Klaus Schwarz.

“Türkiye’nin İmajı: Dünyanın Hasta Adamı”, Cumhuriyet. 3.5.1992 (Gazete-ci Leyla Tavşanoğlu tarafından Prof. Dr. Halil İnalcık’la Türkiye’nin dış dünyadaki yeri, Ankara’nın tutumu ve sağlıklı bir tanıtım politikası üzerine yapılan söyleşi), 6.

“Tanzimat ve Bulgar Meselesi”, Doktora Tezinin 50. Yılı, İstanbul: Eren, 1992. İlk baskı için bkz. yıl 1943.)

“Tax Collection, Emblezzement and Bribery in Ottoman Finances”, Turkish Studies Assodation Bulletin, XV (1992), 327-346.

“İstanbul: Bir İslam Şehri”, Dergâh, 24 (Şubat 1992), l, 14-15 ve sayı 25 (Mart 1992), 16-17 (esas metin için bkz. yıl 1990).

“Tarihçinin Mutfağı: Halil İnalcık”, Tarih Vakfından Haberler, 14 (Temmuz-A-ğustos 1992), 7.

“Eyüp Sultan’da Yapılması Gerekenler”, İstanbul, 3 (1992), 148-149.

“Osmanlı İmparatorluğu’nda İslâm”, Dergâh, 30 (Ağustos 1992), l, ve 31 (Eylül 1992), 16-17 (esas metin için bkz. yıl 1970, yeni bir tercüme, yıl 1995).

Page 35: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

27

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“Bayazıt I”, TDV İslâm Ansiklopedisi 5 (1992), 231-234.

“Bursa”, TDV İslâm Ansiklopedisi, 5 (1992), 445-449.

1993

“Giriş”, 438 No’lu Muhasebe-i Vilayet-I Anadolu Defteri, (937/1530), I, Ankara, (1993), 1-14.

“The Shaykh’s Story Told by Himself”, Paths to the Middle East, (1993), 105-141.

“The Rise of the Turcoman Maritime Principalities in Anatolia, Byzantium and Crusades”, The Middle East and the Balkans Under the Ottoman Empire Essays on Economy and Society, (1993), 309-341.

“Edirne’nin Fethi (1361)”, Edirne’nin 600. Fethi Yıldönümü Armağan Kitabı, TTK, (1993), 138-159.

“Türkler ve Balkanlar”, Balkanlar, Eren, (1993), 9-33.

“Decision Making in the Ottoman State”, Decision Making and Change in the Ottoman Empire, editör: C. F. Farah-Kirksville, The Thomas Jefferson University Press, 1993, 9-18.

“Greeks in Ottoman Economy and finances, 1453-1550”, To Ellenikon, Studies in Honour of Speros Vryonis Jr., c. 2, Byzantinoslavica, Armenica, Islamica, the Balkans and Modern Greece, New Rochelle-New York, 1993, 307-319.

“Osmanlı İmparatorluğu. Toplum ve Ekonomi Üzerinde Arşiv Çalışmaları, İncelemeler”, İstanbul: Eren 1993. Şu araştırmalara yer verilmiştir: “Köy, Köylü ve İmparatorluk” (bkz. yıl 1990). “İslâm Arazi ve Vergi Sisteminin Teşekkülü ve Osmanlı Devrindeki Şekillerle Mukayesesi” (bkz. yıl 1959). “Osmanlılarda Raiyyet Rüsumu” (bkz. yıl 1959). “Stefan Duşan’dan Osmanlı İmparatorluğıı’na” (bkz. yıl 1953). “1431 Tarihli Tımar Defteri’ne Göre Fatih Devrinden Önce Timar Sistemi” (bkz. yıl 1952). “Vidin’de Gospodarlık Rejimi ve İlgası, Tanzimat ve Bulgar Meselesi” kitabından. “Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve İnkişafı Devrinde Türkiye’nin İktisadî Vaziyeti Üzerinde Bir Tetkik Münasebetiyle” (bkz. yıl 1951). “15. Asır Türkiye İktisadî İçtimaî Tarihi Kaynakları” (bkz. yıl 1953). “Bursa XV. Asır Sanayi ve Ticaret Tarihine Dair Vesikalar” (bkz. yıl 1960). “Osmanlı Pamuklu Pazarı, Hindistan ve İngiltere...” (bkz. yıl 1979). “Osmanlı Hukukuna Giriş (bkz. yıl 1958). “Sened-i İttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu” (bkz. yıl 1964). “Tanzimat’ın Uygulanması ve Sosyal Tepkiler” (bkz. yıl 1964). “Osmanlılarda Batı’dan Kültür Aktarması” (bkz. yıl 1992) ve “Halil İnalcık Bib-liyografyası”, 457-468.

“Cizye, Osmanlılarda Cizye”, tdv İslâm Ansiklopedisi, 8, (1993), 45-48.

“Çiftlik”, tdv İslâm Ansiklopedisi, 8, (1993) , 31-3-314.

“The Middle East and the Balkans Under the Ottoman Empire”. Essays on Eco-nomy and Society, Bloomington, Indiana University Turkish Studies and Turkish

Page 36: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

28

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Ministry of Culture, Joint Series, 1993. Eser ve şu araştırmaları içerir: “Turkish and Iranian Political Theroies and Traditions in Kutadgu Bilig”, (Aslı için bkz. 1966). “Derviş and Sultan: an Analysis of the Otman Baba Vilâyetnâmesi”, Türkçesi için bkz. 2004). “The Ottoman Succession and Its Relations to the Turkish Concept of Sovereignty”, (Aslı için bkz. 1959). “State and Ideology Under Sultan Süleyman I”, s. 70-94. “The Yürüks: Their Origins, Expansion and Economic Role”, (bkz. 1986). “Village, Peasant and Empire”, (Aslı için bkz. 1990) “A Case of the Village Microeconomy: Villages in the Bursa Sancak, 1520-1593”, “Sources for Fifteenth Century Turkish Economic and Social History”, (Aslı için bkz. İktisat Fakültesi Mecmuası XV (1953-54). “The Appointment Procedure of a Guild Warden (Ket-hüdâ)”, (Aslı için bkz. 1986). “Notes on a Study of the Turkish Economy During the Establishment and Rise of the Ottoman Empire”, (Aslı için bkz. 1951). “The Ottoman Cotton Market and India: the Role of Labor Cost in Market Competiti-on”, (Aslı için bkz. 1979). “The Rise of the Turcoman Maritime Principalities in Anatolia, Byzantium and the Crusades”, (Aslı için bkz. 1985). “A Case Study in Renaissance Diplomacy: the Agreement Between Innocent VII and Bayezid II Regarding Djem Sultan”, (Esas metni için bkz. 1979). “Power Relationships Between Russia, the Crimea and the Ottoman Empire as Reflected in Titulare”, (Aslı için bkz. 1986). “Eastern and Western Cultures in Dimitrie Cantemir’s work”, (Asıl metin için bkz. 1974). “Tursun Beg, Historian of Mehmed the Conqueror’s Time”, (Aslı için bkz. 1977). “ Yük (Himl) in the Ottoman Silk Trade, Mining and Agriculture”, (Asıl metin için bkz. 1984).

“Giriş”, 438 numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri (937/1530), I. Kütahya Karahisâr-ı Sahip, Sultan-önü, Hamîd ve Ankara Livâları”, Ankara: TC. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Dairesi Başkanlı-ğı,1993, 1-14,

“Osman Ghâzî’s Siege of Nicea and the Battle of Bapheus”, The Ottoman Emi-rate (1300-1389). Halcyon Days in Crete I. A symposium held in Rethymnon 11-13 January 1991, editör, Elizabeth Zachariadou, Rethymnon, 1993, 77-98, (Tercüme: 1996 ve 1997, yeni metin ve tercüme için bkz. 1998).

“State, Sovereignty and Law during the Reign of Süleyman”, Süleyman the Second and His Time, İstanbul, (1993), 59-92.

“Dervish and Sultan: an Analysis of the Ottoman Baba Velâyetnâmesi”, Mani-festations of Sainthood in İslâm, İstanbul, 1993, 209-223.

“Fetih”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi c. 3, 302-305.

“Galata (Osmanlı Dönemi)”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi c. 3, 349-354.

“İaşe (Osmanlı Dönemi)”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. 4, 116-119.

1994

“Sultanizm” Üzerine Yorumlar: Max Weber’in Osmanlı Siyasal Sistemi Tiple-mesi”, Toplum ve Ekonomi, sayı 7, (Ekim 1994), 3-25.

Page 37: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

29

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“How to Read Ashik Pasha-zâde’s History”, Studies in Ottoman History in Honour of Professor V. L. Menage, İstanbul, 1994, 139-156 (Türkçe metin için bkz. 2000).

“Devlet Giray, Kırım Hanı (1551-1577)”, tdv İslâm Ansiklopedisi c. 9, 241-242.

“An Economic and Social History of the Ottoman Empire 1300-1914”, ed. H. İnalcık with Donald Quataert, Cambridge, 1994. Bu kitap içinde kaleme aldığı bölümler: “Preface”, XXV-XXVII. “General Introduction”, 1-7. “Part I. The Ottoman State: Economy and Society”, 9-409, “Weights and measures”, 987-994, “Glossary”, 995-1002 (Türkçe tercümesi için bkz. 2000).

“Bilinmeyen Yönleriyle Harem: Harem bir Okuldu”, Aktüel, sayı 175 (10-16 Kasım 1994), 32-39, 38’de “Prof. Halil İnalcık Kimdir?”

“Eyüp Projesi”, Eyüp: Dün/Bugün, Sempozyum 11-12 Aralık 1993, İstanbul, Tarih Vakfı, 1994, 1-23.

“Osmanlı İmparatorluğu”, Türk Dünyası Araştırmaları 93 (Aralık 1994), 145-175, çev. V. Engin (aslı için bkz. 1969).

1995

“Mehmed”, Britannica, vol 7, (1995), 1013-1015.

“Struggle For East-European Empire: 1400-1700 The Crimean Khanate, Otto-mans and The Rise of The Russian Empire”, The Turkish Yearbook of Internatıonal Affairs, XXI, (1995), 1-16.

“Halil İnalcık İle Türk Hukuk Tarihi Üzerine”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, (1995), 1-15.

“Osmanlı İmparatorluğu’nda İslâm”, Tarih Risaleleri, (1995), 16-17.

“From Empire to Republic. Essays on Ottoman and Turkish Social History”, İstanbul: Isis Yayıncılık, 1995, (Eserde yer alan araştırmalar): “The Rise of the Ottoman Historiography”, (bkz. yıl 1962). “On the Social Structure of the Ottoman Empire: Paradigsm and Research”, “The Çift-Hâne system and Peasant Taxation”, “Les régions de Kruje et de la Dibra autour de 1467 et 1515”, (bkz. 1968). “Ottoman Archival Materials on Millets”, (bkz. yıl 1981). “Sephardic Jews in the Ottoman Empire”, “Turkish Impact on the Development of Modern Europe”, (bkz. 1974). “Political Modernisation in Turkey”, (bkz. 1968). “Turkey Between Europe and the Middle East”, (bkz. 1980). “The Caliphate and Atatürk’s İnkılâb”, (bkz. 1982).

“İstanbul: Bir İslâm şehri”, İstanbul Armağanı Fetih ve Fatih, İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları,1995, 71-90, (asıl metin için bkz. 1990, diğer bir tercüme için bkz. 1992).

“Othomanik Aukokratia. He klasiki periodos 1300-1600”, Atina, 1995, tercü-me eden: Mihalis Kokolikis (Osmanlı Tarihi, Klasik Çağ adlı eserinin Yunanca tercümesidir).

Page 38: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

30

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“The Customs Register of Caffa, 1487-1490/Kefe Gümrük Bekâyâ Defteri, 1487-1490”, Harvard: Harvard Üniversitesi, 1995,

“Osmanlı Şehri Şeriat İdealine Dayanır”, İzlenim 22 (Haziran 1995), 21.

1996

“Resm”, The Encyclopaedia of Islam2, VIII, (1996), 486-487.

“Fatih, Fetih ve İstanbul’un Yeniden İnşası”; Dünya Kenti İstanbul l İstanbul-World City, İstanbul, (1996), metnin İngilizcesi “The Conqueror, the Conquest and the restructuring of İstanbul”, Çeviren: Orhan Bilgin, 22-37.

“The Meaning of Legacy: The Ottoman Case”, Imperial Legacy. The Ottoman Imprint on the Balkans and the Middle East, New York: Columbia University Press, 1996, 17-29.

“Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri Bulundu”, Belleten C. LX, (Nisan 1996), 165-190.

“Eyalet”, tdv İslâm Ansiklopedisi XI, 548-550.

“Osman Gazi’nin Nicea Kuşatması ve Baphefus Muharebesi”, Osmanlı İmpa-ratorluğu’nun Kurucusu Osman Gazi ve Dönemi, Bursa: Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları, 1996, 9-38 (Aslı için bkz. 1993). Çev. Nurcan Abacı.

“Filori”, TDV İslâm Ansiklopedisi c. 13, 106-107.

“Gazavât-ı Sultan Murad”, c. 13, 438-439.

“Gazi Giray I, Kırım Hanı (1523-1524)”, TDV İslâm Ansiklopedisi c. 13, 451.

“Gazi Giray II. Kırım Hanı (1588-1607)”, TDV İslâm Ansiklopedisi c. 13, 451-52.

“Gazi Giray III. Kırım Hanı (1704-1707)”, TDV İslâm Ansiklopedisi c. 13, 453.

“Rumeli”, The Encyclopaedia of Islam2, 607-611.

“Rumi”, The Encyclopaedia of Islam2, 612.

“Türkiye’nin Tekstil Tarihçesi Üzerine Notlar”, Bir Masaldı Bursa, İstanbul, 1996, 61-67. İnalcık’ın İngilizce verdiği bir konferans metni, çev. Doğan Şahiner. Yapı Kredi Yayınları.

“İmparatorluğun Kilidi: Fetih”, Zaman, 2.5.1996, Eyüp Can ile yapılan bir röportaj dizisi. 27 ve 28 Mayıs günleri de devam etmiştir. 19.5.1996 günkü başlık “Fethin Seyir Defteri” (hazırladığı Fatih ve İstanbul adlı eserinden kısa alıntılardır).

“Osmanlı Arşivleri Görülmeden 20. Yüzyılın Tarihi Yazılamaz”, İzlenim, sayı 35-36 (Temmuz-Ağustos 1996), 42-47.

“İstanbul: Bir İslâm Şehri”, İslâm Tetkikleri Dergisi, c. X (1995), 243-268, çev. İbrahim Kalın (bkz. yıl 1992. Tercümenin yeni yayınıdır).

“Giray”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 14 (1996), 76-78.

“Hacı Giray II(1683-1684)”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c 15, 475-476.

Page 39: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

31

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“Havale”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c, 16 , 512-513.

“Imperial Ottoman, Epoca Clasica 1300-1600”. Bucureşti, Editura Encic-lopaedica, 1996, Edite şi studiu introductiv de Mihai Maxim, traducere, nota, completarea glosarului şi indicelui de Dan Prodan (Osmanlı İmparatorluğu, Klasik Çağ 1300/1600 adlı eserinin Rumence tercümesi.

1997

“A Note on the Population of Cyprus”, Perceptions, II/2, (Ankara: 1997), 23-31.

“Turkey and Europe: A Historical Perspective”, Perceptions, II/1, (Ankara: 1997), 76-92.

“Osman Gazi’nin İznik kuşatması ve Bafeus Muharebesi”, Osmanlı Beyliği 1300-1389, editör Elizabeth A. Zachariadou, İstanbul: Tarih Vakfı, 1997.

“Selim I. Selimşah, Yavuz Selim”, The Encydopaedia of Islam, IX (1997), 127-131.

“The Recent History of Cyprus”, First International Congress on Cypriot Studies, Gazimagosa 20-23 November 1996, ed. Emel Doğramacı, et al, Gazi-magosa: Eastern Mediterranean Univ. Press, 1997, 25-32.

1998

“Büyük Devrim: Hilâfetin Kaldırılması ve Lâikleşme”, Doğu Batı, sayı 3 (Mayıs, 1998), 69-74.

“Türkiye ve Avrupa: Dün Bugün”, Doğu Batı, sayı 2 ( Şubat 1998), 9-30.

“Türkiye Cumhuriyeti ve Osmanlı”, Doğu Batı, sayı 5 (Mayıs 1998), 9-34.

“Eyüp Sicillerinde Toprak, Köy ve Köylü”, 18. YY Kadı Sicillesi Işığında Eyüp’te Sosyal Yaşam, (1998) 9-14.

“Eyüp Sultan Tarihi Ön Araştırma Projesi”, 18. Yüzyıl Kadı Sicilleri Işığında Eyüp’te Sosyal Yaşam, İstanbul, (1998), 1-8.

“Essays in Ottoman History”, İstanbul: Eren, 1998, Şu araştırmalar bir araya getirilmiştir: “Periods in Ottoman History”, “How to Read Aşık Pasha-zade’s History”, (Aslı için bkz. 1994). “Osman Ghazi’s Siege of Nicaea and the Battle of Bapheus”, (Aslı, için bkz. 1993). “Mehmed The Conqueror (1432-1481) and His Time”, (Aslı için bkz. 1960). “Decision Making in the Ottoman State”, (Aslı için bkz. 1993). “The Ruznamçe Registers of The Kadıasker of Rumeli as Preserved in the Istanbul Müftülük Archives”, (Aslı için bkz. 1988). “Islamization of Ottoman Laws on Land and Land Tax”, (Aslı için bkz. 1992). “Tax Collection, Embezzle-ment and Bribery in Ottoman Finances”, (Aslı için bkz. 1992). “The Status of The Greek Orthodox Patriarch Under the Ottomans”, (Aslı için bkz. 1991). “Islam in the Ottoman Empire”, (Aslı için bkz. 1970). “Istanbul: an Islamic City”, (Aslı için bkz. 1990 tercümesi, 1992 ve 1995). “Ottoman Galata, 1453-1553”, (Aslı için

Page 40: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

32

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

bkz. 1991). “Greeks in Ottoman Economy and Finances, 1453-1500”, (Aslı, yıl 1993). “Arab’ Camel Drivers in Western Anatolia in the fifteenth century”, s. 393-411 (Aslı için bkz. 1983). “The Question of the Closing of The Black Sea under the Ottomans”, (Aslı için bkz. 1979).

“Turkey Between Europe and the Middle East”, Perceptions, III/1, (Ankara: 1998), 5-18.

“Büyük Devrim: Hilâfetin Kaldırılması ve Lâikleşme”, Doğu Batı, sayı 3 (1998/3), 69-74.

“Tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık’a Göre Osmanlı Rejiminin Uzantılarından Kur-tulamadık. Patron-kul Sistemi Sürüyor”, Milliyet, 19.6.1998, 22

“Prof. Dr. Halil İnalcık’ın Konuşması”, I Millî Arşiv Şurası(Tebliğler-Tar-tışmalar), (20-21 Nisan 1998 Ankara), XXXIII-XXXIX.

1999

“Osmanlı Fetih Yöntemleri”, Cogito, sayı 19, (1999), 116-135.

“Osmanlı Döneminde Balkanlar Tarihi Üzerinde Yeni Araştırmalar”, Tarihte Güneydoğu Avrupa: Balkanolojinin Dünü, Bugünü ve Sorunları, Ankara: Ankara Üniversitesi DTCF Yayınları, (1999), 15-23.

“Osmanlı Tarihine Toplu Bir Bakış”, Osmanlı, Ankara, (1999), 37-132.

“Osmanlı Tarihi Üzerinde Kamuoyunu İgilendiren Bazı Sorular”,Doğu Batı, Akademi ve İktidar, sayı: 7, (Mayıs-Haziran-Temmuz 1999), 197-211 (2. baskısı için bkz. Halil İnalcık Doğu-Batı Makaleler I Ocak, 2005).

“Osmanlı Tarihi En Çok Saptırılmış, Tek Yanlı Yorumlanmış Bir Tarihtır”, Cogito, 19 (1999), 25-40.

“Osmanlı Tarihi Kronolojisi”, Osmanlı, I, Ankara, (1999), 118-132.

“History of Humanity, Scientific and Cultural Development”, vol. V. “From the Sixteenth to the Eighteenth Century”, ed. Peter Burke and Halil İnalcık, London: Routledge, unesco 1999.

“Âdile Abla”, Türkiye İş bankası Kültür Yayınları, (1998), 1-19.

“Türk-Rus İlişkileri 1492-1700”, Türk Tarih Kurumu Neşri, Ankara, (1999), 25-36.

2000

“Tımâr”, The Encyclopaedia of Islam2, X, (2000), 502-507.

“İkinci Bin’de Türkler”, Doğu Batı, sayı 10 (Ocak 2000), 63-111.

“Hermenötik, Oryantalizm, Türkoloji”, Doğu Batı, sayı 20 (Ağustos 2000), 13-39.

“Türk Tarihinde Türe ve Yasa Geleneği”, Doğu Batı, sayı 13 (Kasım 2000), 157-175.

Page 41: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

33

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“Ziya Gökalp Yüzyıla Damgasını Vuran Düşünür”, Doğu Batı, sayı 12 (Ağustos 2000), 9-33.

“Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi (I. cilt: 1300-1600)”, İstanbul: Eren, 2000, Tercüme: Halil Berktay (Aslı için bkz. 1994).

“İşgâl mi? Fetih mi?”, Milliyet gazetesi, 28.6.2000, 24 ve 29.6.2000, 20.

“Söğüt’ten İstanbul’a. Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu Üzerine Tartışma-lar”, Ankara, 2000 (düzenleyenler: O. Özel - M. Öz). İnalcık’ın şu yazılarına yer verilmiştir: “Osmanlı Tarihçiliğinin Doğuşu”, 93-117 (Aslı için yıl 1962). “Âşıkpaşazâde Tarihi Nasıl Okunmalı?”, 119-145 (Aslı için bkz. 1994). “Osmanlı Devleti’nin Doğuşu Meselesi”, 225-240 (Aslı için bkz. yıl 1982). “Osman Gazi’nin İznik (Nicea) Kuşatması ve Bafeus Savaşı”, 301-334, ek 5, resim (Aslı için bkz. 1993). “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, 443-472 (Aslı için bkz. yıl 1954).

“Modern Avrupa’nın Gelişmesinde Türk Etkisi”, Osmanlı ve Dünya. Osmanlı Tarihi ve Dünya Tarihindeki Yeri, ed. Kemal Karpat, İstanbul, 2000, 7-92 (Aslı için bkz. 1971).

“Osmanlı’da Devlet, Hukuk, Adalet”, İstanbul: Eren, 2000. İnalcık’ın şu maka-leleri yer alır: “Kutadgu Bilig’de Türk ve İslâm Siyaset Nazariyesi ve Gelenekleri” (Aslı için bkz. 1966). “Türk Devletlerinde Devlet Kanunu Geleneği” (Aslı için bkz. 1958), “Şeriat ve Kanun, Din ve Devlet” (Aslı için bkz. 1998). “Şikâyet Hakkı” (Aslı için bkz. 1988). “Adaletnâmeler” (Aslı için bkz. 1965).

“Ziya Gökalp”, Doğu-Batı, Sayı 12, Ağustos 2000

“Tarihçiler Sultanlara Karşı”, Hürriyet, 1 Aralık 2000

“Mirasın Anlamı: Osmanlı Örneği”, ed. L. Karl Brown, İmparatorluk Mirası, Balkanlar’da ve Ortadoğu’da Osmanlı Damgası, İstanbul: İletişim, 2000, 32-49.

“Osmanlı Klasik İdare Sisteminin Bozuluşu”, Emin Bilgiç Hatıra Kitabı, Haz: Oktay Aslanpala, Ekmeleddin İhsanoğlu, ISAR Vakfı, İstanbul, 2000, 127-140

“Tarihsel Bağlamda Sivil Toplum ve Tarikatlar”, Global Yerel Eksende Türkiye, Fuat Köymen-Ali Yaşar Sarıbay, İstanbul: Alfa, 2000, 87-98

“İlk Osmanlı Menakıbname Rivayetlerinin Niteliği Üzerine”, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Raif Kaplan, Bursa: Avrasya Etnografya Yayınları Vakfı, 2000, 8-14.

“İpek”, Osmanlı Kısmı, TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt 22, , İstanbul, 2000, 362, 365.

“III. Kayseri Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri”, Erciyes Üniversitesi Yayın-ları, Kayseri, 6-7 Nisan 2000.

“Osmanlı’ya Hacimli Bakış”, Zaman, 13 Şubat 2001.

“Osmanlı Devleti’nde Bilgi ve İstatistik”, Ed. Halil İnalcık, Sevket Pamuk, Ankara: DİE, 2000.

“Osmanlı’da İstatistik Metodu Kullanıldı mı?”, Osmanlı Devletinde Bilgi ve İstatistik, Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü,2000, 1-13.

Page 42: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

34

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

2001

“Avrupa Devletler Sistemi, Fransa ve Osmanlı”, Doğu Batı, sayı 14 (Şubat 2001), 122-142.

“Osmanlı Para ve Ekonomi Tarihine Toplu Bir Bakış”, Doğu Batı, sayı 17 (2001), 9-34.

“Halil İnalcık ile Osmanlı-İslâm Arkeolojisi Üzerine”, Cogito, 28 (yaz 2001), Söyleşiyi yapan: Gül Pulhan, 257-272.

“Osmanlı’ya Hacimli Bakış”, Zaman, 13 Şubat 2001.

“Osmanlı Arşivleri Dünyaya Açılmalı”, Radikal, 11 Şubat 2001.

2002

“Batı Anadolu’da Yükselen Denizci Gazi Beylikleri, Bizans ve Haçlılar”, Türk Denizcilik Tarihi, Ankara, (Kasım 2002), 73-90.

“Barbaros’tan İnebahtı (Leponta)’ya Akdeniz”, Türk Denizcilik Tarihi, Ankara, (Kasım 2002), 141-143.

“Kristof Kolomb ve Haçlı Politikası”, Türk Denizcilik Tarihi, Ankara, (Kasım 2002), 119-126.

“Osmanlı Deniz Üssü Gelibolu”, Türk Denizcilik Tarihi, Ankara, (Kasım 2002), 99-105.

“Mühimmelere Göre İnebahtı Deniz Savaşı Osmanlı Belgelerinde İnebahtı (Lepanto)”, Türk Denizcilik Tarihi, Ankara, (Kasım 2002), 145-149.

“İnebahtı Sonrası, İspanya İle Barış(1585)”, Türk Denizcilik Tarihi, Ankara, (Kasım 2002), 151-156.

“Osmanlı Deniz Egemenliği”, Türk Denizcilik Tarihi, Ankara, (Kasım 2002), 49-71.

“Haçlılar ve Osmanlılar: Barbaros Hayreddin Paşa Fransa’da”, Türk Denizcilik Tarihi, Ankara, (Kasım 2002), 127-140.

“Foundations of Ottoman-Jewish Cooperation” in Jews, Turks, Ottomans, Avig-dor Levy, ed. NY, Syracuse, Un. Press, (2002), 3-14.

“Osmanlı Tarihinde Dönemler”, Türkler, c. l, Ankara: Yeni Türkiye, 2002, 61-72.

“Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu”, Türkler, c. 9, Ankara: Yeni Türkiye, 2002, 66-98.

“Osman Turan Hakkında Röpörtaj”, Türk Yurdu, sayı 182 (Ekim 2002).

“Periods in Ottoman History”, The Turks, c. 3, Ankara, 2002, 15-21.

“Foundation of Ottoman State”, The Turks, c. 3, Ankara, 2002, 46-73.

“Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu”, Genel Türk Tarihi, Ankara, 2002, c. 5, 465-502.

“İmtiyazat”, TDV İslâm Ansiklopedisi, s. 22 (2002), 24-252.

“İpek. Osmanlı Devleti”, TDV İslâm Ansiklopedisi, 22 (2002), 362-365.

Page 43: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

35

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“İskender Bey (Ö.872-1468)”, TDV İslâm Ansiklopedisi, 22 (2002), 561-563.

“İslâm Giray III (Ö.1064-1654), (1644-1654)”, TDV İslâm Ansiklopedisi 23, (2002), 46-47.

“İspence”, TDV İslâm Ansiklopedisi c. 23, 177.

“İstanbul (Türk Devri)”, TDV İslâm Ansiklopedisi, 23, 220-239.

“Wazir. In the Ottoman Empire”, Encyclopaedia of Islam2, XI (2002), 194-197.

“Osmanlı Para ve Ekonomi Tarihine Toplu Bir Bakış”, Doğu Batı, sayı 17 (2001), 9-34.

“Kültür Etkileşimi, Küreselleşme”, Doğu Batı, sayı 18 (2002), 89-127.

“Kalgay”, tdv İslâm Ansiklopedisi, 24, (2002), 259.

“Kanun”, tdv İslâm Ansiklopedisi, 24, (2002), 324-327.

“Kanunnâme; Osmanlılarda Devlet Tarafından Belirtilen ve Derlenen Kanunları İfade Eden Terim”, tdv İslâm Ansiklopedisi, 24, 333-337.

“Türkiye’de Osmanlı Araştırmaları. I- Türkiye’de Modern Tarihçiliğin Kuru-cuları”, XIII. Türk Tarih Kongresi. Ankara: 4-8 Ekim 1999, Kongreye Sunulan Bildiriler, I. cilt, Ankara, 2002, 85-166.

“Kırım Hanlığı (1441-1783)”, TDV İslâm Ansiklopedisi, 25 (2002), 450-458.

“‘Sen Olasan Kaleme İ’tibâr İçin Hâmî’, Fuzulî ve Patronaj”, Kültür Ufukları Talat S. Halman Armağan Kitabı/Cultural Horizons: A Festschrift in honor of Talat S. Halman, 2002, 302-315 (Amerika’daki Siracuse Üniversitesi ile Yapı Kredi Yayıncılık işbirliğiyle yayınlanmış, satışa verilmemiştir)

“Tarih ve Akademi”, Ankara, Türkiye Bilimler Akademisi, 2002. (Aslı için bkz. “Akademi Nedir?”, 1968).

“Fatih Sultan Mehmed (1432-1481) ve Zamanı”, Franz Babinger, Fatih Sultan Mehmed ve Zamanı, İstanbul, 2002 (satışa verilişi 2003), 433-451 (Franz Babinger tarafından kaleme alınan Fatih Sultan Mehmed kitabı ilim âleminde ağırlığını duyuran nadir eserlerden biri olmasına rağmen, notlar kısmı neşredilmeden kaldığı için, eleştiri konusu oldu. İstanbul’un 550. Fetih Yılı için, Amerika’da neşredilen İngilizce metinden aktaran yayınevi, Prof. Halil İnalcık’ın bu eser ile ayrılmaz bir parça oluşturan tenkidi ilâve etmiştir. Aslı için bkz. yıl 1960), Oğlak Bilimsel Kitaplar.

2003

“Osmanlı’nın Avrupa ile Barışıklığı: Kapitülasyonlar ve Ticâret”, Doğu Batı, sayı 24 (Ağustos 2003), 55-82.

“Tarihte Avrupa Birliği ve Türkiye”, Doğu Batı, (Eylül-Ekim 2003), 1-29.

“Osmanlı İmparatorluğu: Klasik Çağ (1300-1600)”, İstanbul, 2003, 285 sayfa, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık. Çev: Ruşen Sezer (İlk defa 1973 senesinde

Page 44: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

36

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

İngilizce olarak yayımlanmış, sonra muhtelif dillere tercüme edilmiştir. Kronoloji, sözlük ve kaynakça bu yayına adapte edilmiştir).

“Fuzuli, Hayatı ve Sanatı Üzerine Notlar”, Türklük Bilgisi Araştırmaları 27/11 (2003), 261-269.

“4 Mart 2003’te T.C. Kültür Bakanlığı Büyük Ödül Tevcihinde Yapılan Hitabe”, tuba Günce, 27 (Eylül 2003), 15-18.

“Şâir ve Patron”, Patrimonyal Devlet ve Sanat Üzerinde Sosyolojik Bir İnceleme, Ankara: Doğu Batı, 2003.

“Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin Kuruluşu ve İlk Yılları”, A. Ü. DTCF 66. Kuruluş Yıldönümü Anı Kitabı, DTCF, Ankara, 2003, s. 1999-202.

“Kırım Hanlığı”, Emelimiz Kırım, Sayı 45, 2003, s. 33-36

Açılış Konferansı, I. Üsküdar Sempozyumu, I, Üsküdar Belediyesi, Ed. Zekeriya Kurşun, Ahmet Emre Bilgili, İstanbul, 23-25, Mayıs 2003, s. 11-14.

“Mehmed I. Osmanlı Padişahı 1413-1421”, TDV İslâm Ansiklopedisi, 28, (2003), 391-394.

“Mehmed II. Osmanlı Padişahı 1444-1446, 1451-1481”, TDV İslâm Ansiklope-disi, 28, (2003), 395-407.

2004

“Atatürk ve Atatürkçülük”, Doğu Batı, sayı 29 (Eylül 2004), 83-122.

“İznik İçin Osman Gazi ve Bizans Mücadelesi”, Tarih Boyunca İznik, (Şubat 2004), 59-85.

“Otman Baba ve Fâtih Sultan Mehmed”, Doğu Batı, Aşk ve Doğu, sayı 26, (Şubat-Mart-Nisan 2004), 129-150.

“The Struggle Between Osman Gazi and the Byzantines for Nicea”, İznik Throughout History, İstanbul: İş Bankası, (2004), 59-85.

“Polunya (Appolunia)Tanrı- Yıkdığı Osmanlı Rumeli Fetihleri Kronolojisinde Düzeltmeler”, (1354-1371), Mübahat Kütükoğlu Armağanı, 2004.

“İki Rakip Kardeş: Altın ve Gümüş”, “Twin Rivals: Gold and Silver”, Altın İktidarı, Aktidarın Altınları, Ed. Oğuz Tekin, Yapı Kredi, Altın Sikke Koleksiyonu, YKY, 2004, 143-157.

Ottoman Civilization, Ed. Halil İnalcık and Günsel Renda, Ministry of Culture and Tourism, Ankara, 2004: “Introduction”, “Ottoman Civilization and Palace Patronage” s. 11-27. “Periods in Ottoman History, State, Society, Economy”, s. 30-235. “Abbreviations and Bibliography”, s. 236-239. “Mutual Political and Cultural Influences Between Europe and the Ottomans”, s. 1047-1129.

“Murad I”, tdv İslâm Ansiklopedisi, c. 31, 2004, s. 156-164.

Page 45: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

37

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Osmanlı Uygarlığı, Günsel Renda ile beraber, İstanbul, 2004, T.C. Kültür Bakanlığı. İnalcık’ın kaleme aldığı araştırmalar: “Önsöz”, G. Renda ile birlikte: 8-9. “Osmanlı Medeniyeti ve Saray Patronajı”, 13-27. “Osmanlı Tarihinde Dönemler. Devlet-Toplum-Ekonomi”, 71-239. “Siyaset, Ticaret, Kültür Etkileşimi”, c. 2, 1049-1089.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomi ve Sosyal Tarihi, eserin nâşiri Eren Kitabevi’nin 2cilt olarak yaptığı yeni baskı. Sayfa numaraları aynıdır.

2005

“Tarihte Avrupa Birliği ve Türkiye”, Doğu Batı, sayı 31, (Şubat 2005), 67-87.

“ABD Tarihi”, Allan Nevins ve Henry Steele Commager, Çeviri: Halil İnalcık.Doğu Batı Yayınları, 2005.

“Doğu Batı Makaleler I”, Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2005.

“Osman Gazi: Son Araştırma Sonuçları”, Açılış Bildirisi, Osman Gazi ve Bursa Sempozyumu, Bursa, 4-5 Nisan 2005,

“Bursa Payitaht Bursa’nın Kültürel ve Ekonomik İlişkileri”, Bildiri Kitabı, Cafer Çiftçi, Bursa Osman Gazi Belediyesi, 2005, 9-21.

“Avrupa Birliği’nde Türk İmajı, Hala Haçlı İmajı”, Mostar, sayı, 2, Nisan 2005, 30-33.

“Avrupa Tarihi Boyunca Türkiye’siz Olamamıştı”, Milliyet, (24.09.2005), Derya Sazak ile söyleşi, 19.

“Helenizm, Megali İdea ve Türkiye”, Doğu Batı, 08/31, (2005), 9-26.

“Halil İnalcık İle Türk Hukuk Tarihi Üzerine”, Türkiye Araştırmaları. Literatür Tarihi. Türk Hukuk Tarihi, c. 3/5, (2005), 477-488.

2006

“Autonomous Enclaves in Islamic States: Temlîks, Soyurghals, Yurdluk-Ocak-lıks, Mâlikâne-Mukâta‘as and Awqâf”, History and Historiography of Post-Mongol Central Asia and The Middle East, (2006), 112-134.

“Economic and Social Structure of The Ottoman Empire in Its Heyday”, Essays in Honour of Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul, (2006), 3-20.

“Türkiye’de Modern Tarihçiliğin Kurucuları”, Muhafazakâr Düşünce, yıl:2 sayı:7, (Kış 2006), 1-44.

2009

“Fransız Annales Ekolü ve Türk Tarihçiliği”, Doğu Batı, Makaleler II (Ağustos 2009), 310-324.

Page 46: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

38

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

2010

“Osman Gazi’nin İzinde”, NTV Tarih, Vol. 13, 2010

“İstanbul Kuşatmasında Üç Kritik Gün ve Fetih”, NTV Tarih, Vol.17, 2010

“Osmanlı Devleti ve Türk Tarihçiliği”, NTV Tarih, Vol. 22, 2010

2011

“Türkmenler ve Rumlar” , NTV Tarih, Vol. 24, 2011

“Osman Gazi’nin Sakarya Seferleri” , NTV Tarih, Vol. 25, 2011

“Evliya Çelebi’nin Gerçek Yaşamı”, NTV Tarih, Vol. 26, 2011

“Osman Gazi Döneminde Din Tartışmaları” , NTV Tarih, Vol. 28, 2011

“Tarihin Aktığı Yer İstanbul ve Çanakkale Boğazları”, NTV Tarih, Vol. 30, 2011

“Fâtih Döneminde Boğazlar ve Ege”, NTV Tarih, Vol. 31, 2011

2012

“Kösem Sultan İç-Savaş Dönemi 1623-1632” , NTV Tarih, Vol. 38, 2012

“Kösem Sultan II. Bölüm” , NTV Tarih, Vol. 41, 2012

“Kösem Sultan III. Bölüm”, NTV Tarih, Vol. 43, 2012

“Halil Sahillioğlu Armağanı”, Derin Tarih, Vol. 1, 2012

2013

“İzmir’i Fetheden Bizans’ı Titreten Türk Çaka Bey”, NTV Tarih, Vol.48, 2013

“I. Kosova Savaşı’nın Göztanığı Şair”, NTV Tarih, Vol. 51, 2013

Page 47: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

39

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

EKLER

Page 48: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

40

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Page 49: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

41

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Page 50: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

42

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Page 51: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

43

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Page 52: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

44

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

HALİL İNALCIK’IN ESERİNDE OSMANLI DEVLETİNİN KURULUŞU MESELESİ

Mehmet ÖZ*

Burada, Osmanlı tarihinin bütün dönemleri ve bütün veçheleri üzerinde, birinci el kaynaklara dayalı olarak, geniş bir yelpazede ürünler veren Şeyhü’l-müverrihîn Halil İnalcık hocamızın Osmanlı Beyliğinin kuruluş süreci hakkındaki tarihçiliğe katkılarını değerlendirmeye çalışacağım. Hiç şüphesiz bu meseleyi kaynağından öğrenmek isteyenler, Hocamızın burada zaman zaman atıfta bulunacağımız eserle-rine doğrudan bakmalıdırlar. Biz yalnızca, kısıtlı bir zamanda, bize önemli görünen bazı noktaları tebarüz ettirmekle iktifa edeceğiz.

Kaynaklar

Kuruluş devri meselelerini layıkıyla anlamak için çeşitli dillerde yazılı kaynak-ların kullanılması gerekir. Bu kaynakların çoğunluğu neşredildiği için ulaşılabilir durumdadır. İnalcık hoca Arapça, Grekçe ve Türkçe kaynakları bu döneme ilişkin yazılarında yoğunlukla kullanmıştır. Grekçe kaynakları İngilizce çevirileri yoluyla kullanan İnalcık’ın Osmanlı Beyliğinin tarih sahnesinde kendini hissettirmesinde en önemli olay olan Bafeus Savaşını anlatırken Bizans kaynaklarını ve özellikle Pahi-meres’i yoğunlukla kullanır ve onun bilgilerini Osmanlı kaynakları ile karşılaştırır.

Esasında erken dönem Osmanlı tarih yazıcılığı Hocanın öteden beri ilgilendiği ve katkıda bulunduğu bir alandır. The Rise of Ottoman Historiography” (Osmanlı Tarihçiliğinin Doğuşu) ve “How to Read Aşıkpaşazade” (Aşıkpaşazade Tarihi Nasıl Okunmalı) adlı makaleleri bu bakımdan dikkate değerdir.1 İlkinde erken dönem kay-naklarının ortak kaynakları, birbirleriyle ilişkileri gibi meseleleri büyük bir vukufla ortaya koyan İnalcık ikincisinde ise Aşıkpaşazade’nin kimliği ve kaynaklarını ayrın-tılı bir tahlile tabi tutarak nasıl kullanılması gerektiği sorununu irdeler. Bu makale bir bakıma 15.yy. sonlarında yazılmış olan Osmanlı tarihinin erken dönemine ilişkin kaynakların efsane ve menkıbelerle gerçeklerin karmakarışık bir biçimde yer aldığı eserler olduğu ve bunlara dayanılarak Osmanlı tarihinin bu dönemini aydınlatmanın mümkün olmadığı şeklindeki kötümser yorumlara bir cevap olarak da okunabilir.

Yaklaşım

Osmanlı Devletinin hangi tarihî şartlarda kurulduğu ve Osmanlıların nasıl olup da diğer beylikler arasından sıyrılarak bir cihan devletini kurdukları meselesi, 20. * Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü.1 F. Unan tarafından çevrilen bu makalelerin Türkçesi için bkz. Söğüt’ten İstanbul’a, 93-117 ve 119-145.

Page 53: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

45

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

yy. tarih yazıcılığının cevaplamaya çalıştığı bir mesele idi. Halil İnalcık hocamız bu meselenin ele alınışı bakımından Fuad Köprülü’nün2 ortaya koyduğu genel yaklaşım çerçevesinde meseleyi 13-14. yy’lar Anadolu tarihi bağlamında değerlendirmiş ve yine Köprülü ile aynı dönemde, bazı bakımlardan ondan ayrılan ve temel olarak Osmanlı Beyliğinin gelişmesinde gazâ ideolojisinin muharrik bir güç olarak oynadığı rolü vurgulayan P. Wittek’in3 bu görüşünü de paylaşmıştır.

Bilindiği üzere 1980’lerde R.P.Lindner, C. Imber, R. Jennings, C. Heywood4 gibi tarihçiler bir yandan gaza tezine eleştiriler yöneltirken öte yandan da P. Wittek’in bu tezi ortaya atmasında kendi ideolojik geçmişinin oynadığı rolü irdelediler. Lindner’in Osmanlıların kuruluş döneminde gazanın herhangi bir rol oynamadığı, daha sonraki dönemlerde yazılan eserlerde gazaya dair yazılanların kendi dönemlerini geçmişe yansıtan yazarlar tarafından Osmanlı geçmişinin meşruiyet kaygısıyla tahrif edilme-sinin sonucu olduğu yönündeki görüşü ilk bakışta etkileyicidir. Yine Lindner kuruluş döneminde Osmanlıların bir gaziler topluluğu olmadığını, kabilevî bir yapıya sahip bulunduklarını ve bu yapının da gaza ideolojisiyle bağdaşmadığını ileri sürmüştür.5

H. İnalcık Lindner’in kitabı yayınlanmadan önce hazırlayıp yayınladığı “Osmanlı Devletinin Doğuşu Meselesi” başlıklı makalesinde6 öncelikle Gibbons’un meşhur tezinin Köprülü, Wittek ve Giese gibi tarihçilerin eleştirilerine karşı dayanıklı olmadığını belirtir. İnalcık daha sonra Köprülü ve Wittek’in erken dönem Osmanlı toplumunun niteliği konusundaki görüş farklarına (kabilevî vs. gaziler) işaret eder ama onların bu toplumun değişme sürecini ve nasıl olup da bir siyasî teşekkül haline geldiği meselesini irdelemediklerini tespit eder. Bu makalede ve daha sonra Osmanlı adlı toplu eserin girişi mahiyetinde yazdığı kısımda İnalcık uçtaki değişmede göç ve nüfus baskısının oynadığı rolü ve devletleşme sürecini izah etmeyi amaçlamıştır. Bu hususu şöyle açıklar:

“Osmanlı Beyliğinin ortaya çıkışını, 13. yy. ikinci yarısında Orta Anadolu’daki gelişmeler ve Batı Anadolu’da Bizans toprakları üzerinde gâzî Türkmen beyliklerinin kuruluşu süreci içinde incelemek gerekir. Bu süreci üç temel etken belirlemiştir: İlkin bir demografik devrim, Oğuzların yani Türkmenlerin Anadolu’ya sürekli yoğun göçleri, sâniyen Türk-İslâm gazâ hareketinin yeni bir evrim kazanması ve nihayet Denizli, Antalya, Ayasoluk ve Bursa’nın milletlerarası pazarlar durumuna yükselerek Türkiye’nin dünya ticaret yolları üzerinde önemini korumuş olması.” (a.b.ç.) (s. 37).7

H. İnalcık bu üç etkeni tespit ettikten sonra Oğuz-Türkmen göçlerini tahlil ediyor: Oğuz göçlerinin ilk aşaması Selçuklular önderliğinde Türkmenlerin 1020’lerden itibaren Azerbaycan’ı istila ve Anadolu’ya akınları ile başlamış ve Malazgirt zafe-2 Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, İstanbul 1980, 3. Bs. 3 Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, çev. F. Arık, İsatanbul 1971. 4 Nomads and Ottomans in Medieval Anatolia, Bloomington 1983; Gy. Kaldy-Nagy, “Osmanlı İmparatorluğunun ilk yüzyıllarında Kutsal Savaş (Cihat)”, Söğüt’ten İstanbul’a, 397-406; C. Imber, “İlk Dönem Osmanlı Tarihinde Düstur ve Düzmece”, Söğüt’ten İstanbul’a, s. 271-300; R. C. Jennings, “Gazi Tezi Üzerine bazı Düşünceler”, Söğüt’ten İstanbul’a, s.429-442; C. Heywood, “Boundless Dreams of Levant, Paul Wittek, the George Kreis and the Writing of Ottoman History”, Journal of the Royal Asiatic Society, 1/1989.5 Bu konudaki görüşler C. Kafadar tarafından ayrıntılı bir tenkide tabi tutulmuştur: Between Two Worlds-The Construction of the Ottoman State, Berkeley, Los Angeles, Londra, 1995. 6 “The Question of the Emergence of the Ottoman State”, Int. Journal of Turkish Studies, 2/2 (1981-82), 71-79’dan çev. M. Öz, Söğüt’ten İstanbul’a, der. O. Özel-M. Öz, Ankara 2000, 225-240. 7 H. İnalcık, “Osmanlı Tarihine Toplu Bir Bakış”, Osmanlı, I, ed. K. Çiçek- Cem Oğuz, Ankara 1999, ss. 37-117.

Page 54: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

46

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

riyle Anadolu kapılarının açılmasıyla sonuçlanmıştır. Bundan sonra 12. yy’ın ikinci yarısında Büyük Selçukluların çöküşü ve Harezmşahların yükselişi döneminde de bir göç dalgası kaydedilmişse de asıl ikinci büyük göç, bilindiği üzere, Moğol isti-lası sonucu vuku bulmuştur. Orta Asya ve Azerbaycan’dan büyük kitleler... Gerek Büyük Selçuklular gerekse İlhanlılar Türkmenleri tarım alanlarından uzaklaştırmak için batıya yönlendirme siyaseti gütmüştür. Faruk Sümer’e göre ikinci göç dalgası sonucu Anadolu’da kır ve kent kesiminde Türk nüfus yoğunluk kazandı. “Bu göç-menler arasında şehirli halk, ulema, tüccar ve sanatkârlar da vardı.”. Böylece tam bir Türk yurdu görünümü alan Anadolu’da Türkmen boylarının adlarını taşıyan köyler kuruldu.

1230 tarihinde Moğolların Azerbaycan’daki geniş otlakları almalarıyla Maraga, Arran ve Mogan ovalarından yoğun göçler başladı. Türkmenlerin Anadolu’da yoğun olarak yerleştikleri bölgeler, “Sivas-Amasya-Bozok bölgesi ile Toros dağ silsilesi ve Bizans topraklarına komşu Batı Anadolu dağlık bölgeleridir.”

Merkezî bürokratik idareye ve ağır vergilere karşı olan Türkmenlerin Vefaî şeyhi Baba İlyas ve onun aksiyon adamı Baba İshak yönetiminde 1240’daki ayak-lanmalarına değinen İnalcık, Baba İlyas’ın soyundan gelenlerin (Aşık Paşa, Muhlis Paşa vs.) Osmanlı uç bölgesinde kültür hayatındaki rollerine ve bunlardan biri olan Vefaiyye-Babaî şeyhi Ede-Bali’nin Osman Gazi’nin mürşidi olmasına da işaret eder.8 Moğol hakimiyetiyle birlikte de onların baskısı sonucu Türkmenlerin Batı Anadolu’ya yöneldiğine dikkati çeken İnalcık, batıda ilk dönemde en güçlü beyliği kuran Germiyanlıların 1240’da Malatya’da iken 1260’larda Kütahya yöresine yer-leştiklerini örnek olarak gösterir. “Galiba, Osman’ın babası Ertuğrul da aşiretiyle bu tarihlerde Eskişehir-Sakarya bölgesine göçmüş olmalıdır.” 1277’den sonra Moğol-lara karşı direnen Türkmenler tarafından kurulan Beyliklerin orta Anadolu’nun batı ucunda siyasi gücü ele aldıklarına ve İslâm’ın gazâ ideolojisini benimsediklerine değinen İnalcık, Oğuzların batıya göçlerinin Moğollarla çekişmenin temposuna göre kuvvetlenip azaldığını tespit eder. El-Ömerî’den naklen 14. yy. başlarında Denizli bölgesinde 200.000 çadır, Kastamonu ucunda 100.000 çadır, Kütahya’da 30.000 çadır Türkmen nüfusu bulunduğunu belirten İnalcık, Selçuklu serhad bölgelerindeki Türkmen nüfus yoğunluğunu Bizans kaynaklarının da teyit ettiğini belirtir. (s. 38)

İnalcık Osmanlı Beyliğinin kuruluş sürecini Fuad Köprülü gibi dönemin Ana-dolu tarihi çerçevesinde ele alırken Uç bölgesi üzerinde özellikle durur. Akde-niz, Karadeniz ve batı ucu olarak her bir uç bölgesinde Selçuklu hükümdarının görevlendirdiği bir emir bulunuyordu. Özellikle dağlık ve Bizans sınırına yakın yerlerde Etrak-i Ucun dinsel hayatında Yeseviyye ve Babaiyye tarikatlerinin, yani abdalların ve savaşçı unsurların (alplerin) varlığına dikkati çeker. İnalcık diğer beylikler arasından ön plana çıkan Osmanlıların bir yandan Anadolu’da egemenliklerini genişletirken öbür tarafta Balkanlarda yerleşmelerini iki temel etkene bağlar: “Gaza geleneği ve kitle halinde göç.” (Osmanlı, 39). Anadolu ve Balkanlardaki bu yayılmanın gerçekleştiği aşamalar da ortaya konulur: 1) Bizans 8 Babaîler İsyanında Baba İlyas’ın önderliğini ortaya koyan ve bu isyanın ayrıntılı bir tahlilini yapan A. Yaşar Ocak (Babaîler İsyanı, İstanbul 1979, 1. Bs.; son baskı: ), daha sonraki çalışmalarında Şeyh Edebali’nin de bir Vefâî şeyhi olduğunu ileri sürmüştür. H. İnalcık da, bu kanaattedir: “Aşıkpaşazade Tarihi Nasıl Okunmalı”, 131 vd.

Page 55: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

47

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

deniz kıyısındaki ovalara mevsimlik göçler, 2) gazi önderlerin yönetimindeki grupların ganimet için veya paralı askerler olarak istihdamı-ki bu mesele yani gazi akıncı grupları ve ücretli asker topluluklarının oluşumu, bir araya gelmeleri, Bizans ile ilişkileri derinliğine incelenir, 3) fethedilen topraklarda mahalli önder-leri tabi kılmaya muktedir başarılı liderlerin ortaya çıkışı ve 4) gazi beyliklerinin üstünlük mücadelesine katılmasıyla savaşçı grupların belirli hedeflere yöneltilmesi.

Gaza FaktörüCihad veya gazanın Osmanlı Devletinin dinamik bir ilkesi olduğunu kabul eden

İnalcık buna karşı önce Bizans’ın sonra da Hıristiyan Batının tavrını tahlil eder:“Cihad veya gaza, yani Kutsal Savaş, 17. yüzyılın sonuna kadar Osmanlı dev-

letinin dinamik ilkesi olarak devam etmiştir. 1354 itibariyle, İznikli Müslümanlar, esirleri olan Selanik Başpiskoposu Gregory Palamas ile tartışmalarında Hıristiyan Batının işgal edilmesinin kaçınılmaz olduğundan bahsetmekteydiler9 ve 1333 kadar erken bir tarihte de Bizans imparatoru Osmanlı tehlikesine karşı yardım için papaya müracaat etmeye ve yapılacak yardıma mukabil Kiliselerin Birliğini teklif etmeye başlamıştı. Bununla birlikte, cihadın sadece Bizans İmparatorluğu ile Balkan ülkelerini endişeye sevk etmekten çıkıp bir Avrupa meselesi haline gelişi I. Bayezıd (1389-1402) zamanından önce gerçekleşmemiştir. Ancak Osmanlıların 1393 ile 1396 arasındaki yıllarda, bir istikametten Adriyatik ve Mora’ya, ötekin-den de Tuna kıyılarına ulaşmasından sonradır ki, Macaristan ve Venedik kesin bir şekilde eyleme geçmiş ve bir haçlı seferi yapmak üzere Batı Hıristiyan dünyasını harekete geçirebilmiştir.10 Buradaki gerçek sorun, bir yanda Macaristan ve Venedik öte tarafta da Osmanlı İmparatorluğu arasında Konstantinopolis ve Balkanların sahipliği üzerindeki anlaşmazlıktı. Cihad siyasetinin en yüksek noktasını temsil eden II. Mehmed meseleyi Osmanlılar lehine çözüme ulaştırmıştır. Bununla beraber, Akdeniz ve Orta Avrupa’nın kapıları olan Rodos ve Belgrad’da durdurulmuştur.” 11

Buradan da anlıyoruz ki H. İnalcık, Osmanlı devletini kuruluş ve gelişme süre-cinde gaza faktörünün oynadığı mühim rolü objektif bir yaklaşımla ortaya koyar. İnalcık, gaza kavramını yanlış yorumlayanlardan farklı olarak kabilevi özelliklere sahip olduğunu belirttiği uç toplumunda gaza anlayışının hakim olduğunu belirtir. Burada ayrıntıya girmeye gerek yok ama konar-göçerlerin gaza saikiyle hareket etmesinin mümkün olmadığı yönündeki önermenin gaza kavramının kitabî bir İslâm anlayışına dayandırılmasından kaynaklandığı ileri sürülebilir. 12

Kuruluş Sürecinin Bazı Mühim Olayları

H. İnalcık özellikle İznik’i yeniden fethetme fikrinin önemi üzerinde durur. Selçuklular ve gaziler bir kez Darü’l-İslâm’ın parçası olan bir toprağın daima İslâm

9 G.G. Arnakis, “Gregory Palamas among the Turks and Documents of His Captivity as Historical Sources”, Speculum, XXVI (1951), 104-118. 10 Yeni bir yorum için bkz. H. İnalcık, “The Ottoman Turks and the Crusades, 1329-1522”, A History of the Crusades, genel yayın yönetmeni, K. M. Setton, c. VI: The Impact of the Crusades on Europe [Haçlı Seferlerinin Avrupa Üzerindeki Tesiri], haz. H. W. Hazard ve N. P. Zacour, Madison, 1993, 221-353.11 H. İnalcık, “Osmanlı Tarihinde Dönemler” Türkler, c. I Ankara 2002, s.64. 12 Bkz. Cemal Kafadar, “İki Cihan Aresinde-Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, Ankara 2010, s.70-86

Page 56: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

48

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

egemenliğinde olduğu kabulünden hareket ediyorlardı.13 Osman Gazi’nin nihai amacı, İznik’i yeniden fethetmekti. “Gerçekte, Bizans ve Osmanlı kaynaklarının karşılaştırmalı incelemesi, tek başına Bafeus muharebesinin, Osman’ın İznik’i ele geçirme hedefinden kaynaklanan olaylar dizisinin bir parçası olduğunu göstermekte-dir.” (s. 79) diyen İnalcık Bafeus (Koyunhisarı) muharebesi konusunda en güvenilir kaynağın Georgios Pahimeres’in tarihi olduğunu belirtir. Bu kaynaktaki bilgileri tahlil eden İnalcık daha sonra Osmanlı kaynaklarının aynı konudaki anlatılarını değerlendirir. Osmanlı kaynaklarından Anonim TAO en ayrıntılı olanıdır. İznik kuşatmasına en eski atıf Ahmedî’nin İskendernâme’sinde bulunur ve bu atıf Anonim TAO, Apz. ve Neşrî’nin bu gelişmeyi ortak kaynakları olan Yahşi Fakih menakıbın-dan naklettiklerini ortaya koyar. İnalcık, İdris ve Kemalpaşazade versiyonlarını da değerlendirdikten sonra İznik kuşatması ve Bafeus muharebesinin aşamalarını anlatır. İnalcık bu uzun tahlilden sonra şu sonuca varır: “Osman, İznik kuşatmasıyla ve İmparatorun yardım ordusu karşısındaki zaferiyle birlikte, uçtaki Türkmenler ve beyleri arasında, önderlik ve egemenlik için kendisine ve çocuklarına sağlam bir meşruiyet sağlayan benzersiz bir ün ve karizma kazanmış oldu.”

İnalcık’ın özellikle vurguladığı olaylardan birisi de Pelakonon (Eskihisar) savaşı-dır. 1329’da vuku bulan bu savaş İznik ve İzmit’in alınmasını hazırlamak bakımından Osmanlı tarihinin dönüm noktalarından birisidir. İmparator III. Andronikos kuşatma altındaki İznik’i rahatlatmak için Gebze limanı yakınında Pelekanon denen yerde Orhan Gazi komutasındaki Osmanlı kuvvetleriyle karşılaşır. Hammer’i izleyen tarihçilerimiz Osmanlı kroniklerinde yer almayan bu savaşı Maltepe savaşı olarak adlandırır. Oysa İnalcık hoca, Pelekanon’un Maltepe değil, Gebze limanı yakınında Eskihisar olduğunu tespit eder. Savaş ile ilgili bilgiler Kantakuzenos’un eserinden alınmıştır. (Savaş, Osmanlı kuvvetlerinin başarısıyla sonuçlanır ve İmparator kaçar, ama Kantakuzenos bu yenilgiyi zafer gibi yansıtır; çağdaşı Nikeforus Gregoras ise gerçeği yazar). Bundan sonra İznik ablukasını şiddetlendiren Osmanlılar nihayet 2 Mart 1331’de şehri teslim alırlar. (“Toplu Bakış”, 61).

Hiç şüphesiz İnalcık’ın üzerinde durduğu olaylar çok daha çeşitlidir ve bunlar hakkındaki bilgilere katkıları ve yeni yorumları önemlidir. Bütün bunlar için başta da belirttiğim gibi ana kaynağa, Hocanın eserlerine bakılmalıdır.

İnalcık, kuruluş dönemi ile ilgili önceki araştırmalarındaki bulguları ve geliştir-diği fikirleri Devlet-i Aliyye adlı kitabında bir kez daha toplu olarak ve özlü biçimde ortaya koymuştur.14 Burada da, Anadolu’ya Türk göçleri ve Selçuklu arka planından hareketle öncelikle abdallar, gaziler, gaza kültürü, alplik ve alp-erenlik, fakılar, ahilik ve fütüvvet konuları üzerinde durulmaktadır. Önemli siyasî olaylar ve kurumlaşma (pençik ve yeniçerilik vb.) eşliğinde Osmanlıların Anadolu ve Rumeli’de bir cihan devletinin temellerini atması izah edilmektedir.

Osmanlı Devletinin kuruluşu problemi, 20. yüzyılın ilk yarısında önemli tartış-malara sahne olmuş, bilahare yaşanan görece sessizlikten sonra H. İnalcık’ın kuruluş devrine dair makalesi, akabinde Lindner’in tartışmalı tezi ve takip eden tartışmalarla 13 “Osman Gazi’nin İznik Kuşatması ve Bafeus Muharebesi”, Osmanlı Beyliği, ed. E. Zachariadou, çev. Gül Çağalı Güven vd., İstanbul 1997, s. 79; bir başka çevirisi: O. Özel-M.Öz (der.), Söğüt’ten İstanbul’a-Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu Üzerine Tartışmalar, makale çev. S. Aydın, Ankara 2000, 301-334. 14 Halil İnalcık, Devlet-i ‘Aliyye-Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar I,İstanbul 2009.

Page 57: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

49

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

yeniden hararetle ele alınmıştır. Köprülü-Wittek tezlerinin bir terkibini yapan ve bunu geliştirerek göçlerin, gaziliğin ve abdalların önemini yeniden vurgulayan Hoca, saha araştırması yöntemiyle, toponimik verileri titizlikle değerlendirerek ilk Osmanlı kaynaklarının ne şekilde kullanılması gerektiği konusunda da genç araştırmacılar örnek olmuştur.

Page 58: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

50

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

HALİL İNALCIK’IN OSMANLI KURULUŞ DÖNEMİ ARAŞTIRMALARI VE TARİH YÖNTEMİ

Yusuf OĞUZOĞLU*

Halil İnalcık Osmanlı tarihinin çözüm bekleyen bir çok meselesini taşıyan kuruluş dönemi üzerindeki çalışmalarına, devletin yaklaşık bir buçuk asır payitahtlığını yapmış Bursa’da başlamıştır (1947). Bu bağlamda Bursa sicillerini sağlıksız bir ortamda keşfetmiş, onların korunmasını sağlamıştır. Bu değerli tarih kaynağından yararlanarak yaptığı ilk çalışma Bursa’nın sosyal ve iktisat tarihini ele alan araştır-masıdır. Bilindiği gibi siciller muhteva ettiği zengin bilgiler sayesinde hem toplumsal tarihi, hem idari düzeni ve üretim-ticaret faaliyetlerini aydınlatmaktadır. İnalcık Hoca 1949 yılında Londra’da Paul Wittek’in seminerlerinde metodolojik bir birikim kazanmış, ardından 1950’de Paris’te toplanan Uluslararası Tarih Bilimleri Kong-resi’nde Braudel’in tarih dünyasını tanıma fırsatı bulmuştur. Daha sonra Barkan’ın daveti üzerine Braudel’in Türkiye’ye geldiği sırada kendisiyle tanışması önünde yeni bir tarih ufku açılmasını sağlamıştır. Halil İnalcık’ın Bursa üzerine yazdığı ilk makaleler, Osmanlıların Balkanlar’daki düzenini gözler önüne seren Arvanid Tahrir Defteri’ni yayınlaması, Osmanlı toprak düzenini bilimsel bir açıklamayla (çift-hane sistemi) ele alması, kaynak yetersizliği bulunan kuruluş dönemi tarih çalışmalarının nasıl bir zemine oturtulması gerektiğini tespit etmiştir.

Halil İnalcık, Ertuğrulgazi’nin Göç Yolu’nda inceleme yaparken, Mezitler Deresi Kenarı, 1995Sağdan sola: Sezai Sevim-Murat Çizakça-Halil Hoca-Yusuf Oğuzoğlu-Şoför Mehmet Bey

* Prof. Dr., Düzce Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, [email protected]

Page 59: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

51

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

1990 yılında yeni açılan Uludağ Üniversitesi Tarih Bölümü’nde bir bakıma kurucu öğretim üyesi olarak görev almamdan kısa bir süre sonra İnalcık Hoca’nın Chicago Üniversitesi’nden Bilkent Üniversitesi’ne döndüğünü öğrendim. Sayın hocam 1966-1970 yılları arasında öğrenim gördüğüm Dil ve Tarih-Coğrafya Fakül-tesi Yeniçağ Tarihi Kürsüsü’nün değerli ve ünlü bir mensubuydu. İlk iki yıl haftada altı saat tutan seminerlerini heyecanla beklediğimizi hatırlarım. Hocamın beni asistan olarak düşündüğü ve Etnografya Müzesi’ndeki siciller üzerinde ödevler verdiği sıra-larda ne yazık ki o zamanki çalışma ortamının bilimsel üretimine uygun düşmemesi üzerine birden bire Chicago Üniversitesi’ne gitmesi, kendisinden mahrum kalmama neden oldu. Ancak sayın hocam lütfedip gönderdiği mektuplarında hep görüş ve öğütlerde bulunmuş, çıkan bazı yayınları da göndererek benim bilim dünyasından kopmamamı sağlamıştır.

Kızılkilise-Kemaliye Köyü’nde bir Bizans sütun başlığı, 2006

1993 yılında Bilkent Üniversitesi Tarih Bölümü’nde kendilerini ziyaret ettiğimde özellikle Osman Gazi dönemini yeniden yazmak istediğini ve Bursa yöresinde araş-tırmalar yapması gerektiğini söyledi. Sayın hocam 1994 yılında yeni araştırmalarına fiilen başladı. Önce Söğüt’ten sonraki ilk merkez olan Karacahisar’da incelemeler yaptı. İnalcık Hoca bu tür çalışmalarında hep ilgili devlet kurumlarıyla iletişim içinde olmuştur. Bunlar arasında üniversiteler, kültür müdürlükleri, müze müdürlükleri, belediyeler, valilikler ve kaymakamlıklar yer almıştır. Karacahisar incelemeleri meyvesini vermiş, burada bir arkeolojik kazıyı başlatmıştır. Ardından Söğüt, Bilecik, Geyve, Taraklıyenice, Harmankaya çevresinde incelemelerde bulunmuştur. Bu tarih-lerde Halil Hoca seksen yaşına yaklaşmıştı. Bu yaş elbette özellikle yaz sıcaklarında engebeli arazilerde çalışmaya pek elverişli değildi. Ancak Halil Hoca’nın derin tarih sevgisi ve yeni keşifler yapma arzusu kendisine hep kuvvet vermiş, günlük on iki saati bulan mesaisini eski yolları, tarihi eser kalıntılarını inceleyerek ve çevredeki halkın belleğinde kalmış geçmişin menkıbelerini dinleyerek harcamıştır.

Page 60: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

52

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Bursa’da Kültür ve Sanat Sempozyumu Sağdan sola: Hüseyin Algül-Günay Kut-Halil İnalcık-Yusuf Oğuzoğlu, 2008.

Prof. Dr. Halil İnalcık, 1995 yılında Bursa merkezde olarak, yoğun bir çalışma sürecine girmiştir. O sıralarda Uludağ Üniversitesi Rektörü olan rahmetli Prof. Dr. Ayhan Kızıl ve yardımcısı Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbay, kendilerine büyük bir ilgi göstererek, araştırma için gerekli altyapıyı sağlamışlardır. Bu dönemde adeta Osman Gazi’nin izini sürerek Yenişehir, İznik, Dıraz Ali, Yalak Ova, Aksu, Kestel, Kite gibi tarihi kayıtlarda yer alan sahalarda yüzey araştırmaları yapmıştır. Kendileri Osmanlı kuruluş dönemi kaynakları içinde yer alan kronikleri, Bizans, Sırp, Bulgar kronik-lerini, seyahatnamelerini hep belleğinde tutan ve bu bilgileri topografik çalışmaları sırasında yeniden sorgulayarak doğru bilgiye ulaşmak isteyen bir alimdi. Doğal olarak kendisinin beni de yanında görmek istemesi bu derin birikiminden istifade etmem için müstesna bir fırsat oldu. Halil Hocanın bu bağlamda o dönemde Balıkesir Üniversitesi Rektörü olan Prof. Dr. Necdet Hocaoğlu’nun konuğu olarak Balıkesir’e gitmesi hem Necatibey’deki lise günlerini yâd etmesini, hem de Osmanlı kuruluş dönemi araştırmalarını Behramkale, Kara Biga ve Gelibolu yörelerine taşımasını sağlamıştır.

Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ulviye Özer’in girişimi ve Rektör Prof. Dr. Ayhan Kızıl’ın kabulüyle 19 Ekim 1995 tarihinde Halil Hoca’ya Fahri Bilim Doktoru unvanı verilmiştir. “Tarih Bilgini Sayın Prof. Dr. Halil İnalcık’a değerli araştırmaları ve yayınları ile Türk tarihinin dünya bilim çevrele-rinde tanıtılması ve uluslararası alanda öğretilmesinde verdiği hizmetlerin yanı sıra Bursa’nın tarihi ve kültürel kimliğinin aydınlatılmasındaki etkin çalışmaları” fahri doktora için gerekçe gösterilmiştir.

İnalcık Hoca’nın Osmanlı kuruluş dönemi araştırmaları sırasında sadece tarihin izini sürmekle kalmamış, özellikle Bursa’da kalıcı bilimsel ve kültürel etkinliklerin ve kurumların tesisini sağlamıştır. Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayhan Kızıl, üniversitenin Uludağ Kirazlıyayla Sosyal Tesisi’ni 18-20 Haziran 1997 tarihle-ri için tahsis ederek yerli ve yabancı birçok Osmanlı tarihi uzmanını konuk etmiştir.

Page 61: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

53

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Halil İnalcık, Uluslararası Kongre’ye son araştırma sonuçlarını sunmuştur. Bursa’yı ve Osmanlı’yı konu alan orijinal tebliğler kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Kısa bir süre sonra Bursa Valiliği ve Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı, Uludağ Üniversitesi, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası, Bursa Barosu gibi öncü kuruluşlar Bursa Araştırma-ları Vakfı kurulması için teşebbüse geçmişlerdir. Halil Hoca’nın da katıldığı hazırlık toplantısından sonra vakıf senedi hazırlanarak kuruluş gerçekleştirilmiştir. Böylece günümüzde etkin bir kurum olarak göze çarpan Bursa Araştırmaları Vakfı sayın hocamızın önderliğinde kurulmuştur.

Halil İnalcık’ın kurucusu olduğu Uluslararası Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi’nin sekizincisi Bursa’da düzenlenmiştir (18-21 Haziran 1998). Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayhan Kızıl’ın ulaşım ve konaklama desteği verdiği bu etkinlik Kirazlıyayla’da yapılmıştır. Türkiye tarihi alanında en önemli uluslararası toplantı kabul edilen bu etkinliğe Halil Hoca’nın davet ettiği yerli ve yabancı birçok bilim insanı katılmıştır. Mihai Maxim, Elizabeth Zachariadou, Odile Moreau, Carter V. Findley, Wolf Hütteroth, Linda T. Darling, Rhoads Murphey, Dari-usz Kolodziejczyk, Minna Rozen, Jean-Louis Bacque-Grammont, Daniel Panzac, David Kushner, Özer Ergenç, Mustafa Kara, Melek Delibaşı, Nezihi Aykut, Salih Özbaran, Mehmet Önder, Yücel Özkaya, Şevket Pamuk, Oktay Özel, Tuncer Bay-kara, Oktay Yenal ve Taner Akçam Bursa’ya gelerek Türkiye tarihi araştırmalarına katkı yapmışlardır. Bildiriler daha sonra kitaplaştırılarak Nurcan Abacı tarafından yayımlanmıştır.

Prof. Dr. Halil İnalcık, 2000 yılında Bursa Araştırmaları Vakfı’na Hisar bölgesinde Osmanlı sanayiine ait buluntuları gün ışığına çıkarmak amacıyla Kültür Bakanlığı’n-dan on milyar liralık ödenek çıkarttırmıştır. Bursa Müzesi Müdürlüğü’nce kurtarma kazısı olarak sürdürülen çalışma Haziran-Eylül 2000 tarihleri arasında Bursa Devlet Hastanesi karşısında İsa Bey Camii’nin batı tarafındaki alanda gerçekleştirilmiştir. Bu kazı çalışmalarında çoğunlukla Bizans dönemine ait kalıntılar ile galeriler ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca bir de çatı mezarında gömülü çocuk kemikleri ortaya çıkarılmıştır. Prof. Dr. Halil İnalcık, bu çalışma öncesinde Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nden erken Osmanlı sanatı uzmanı Prof. Dr. Ali Osman Uysal’ı davet etmiş, yüzey buluntularına dayanılarak bir rapor hazırlanmasını o sağlamıştır. Ancak Müze Müdürlüğü bilimsel bir işbirliği ortamı hazırlamayıp kazının sürdürülmesi için gerekli süreci gerçekleştirmeyince bu öncü çalışma başlangıç aşamasında kalmıştır. Bursa’nın özellikle Bey Sarayı’na, Hisar’daki Orhan Medresesi’ne ve diğer erken dönem Osmanlı buluntularına yönelik yeni arkeolojik kazılara ihtiyacı halen vardır.

Page 62: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

54

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Prof. Dr. Halil İnalcık Sokağı’nın açılışı, Halil Hoca, kızı ve meslektaşları ile 06.04.2006

Halil İnalcık hem dünyaca tanınan büyük bir alim olarak hem de çalışma metodu içinde insanı ve çevresini önemseyen bir anlayış taşıdığı için sadece makale ve kitap yazmakla kalmamış, araştırma yaptığı yörelere bilimin ışığını taşımıştır. Elbette toplumumuz ve kurumlarımız Onun başardıklarının farkında oldukları için kendi-sine büyük bir saygıyla bağlanmışlar ve kendisini onurlandırmak istemişlerdir. Bu bağlamda, Osmangazi Belediye Meclisi, 06.07.2005 tarihli olağan toplantısında, Muradiye Mahallesi, Muradiye Külliyesi yanında yer alan Avlu Sokak’a Osman-lı-Türk, Bursa kent tarihi ve kültürüne önemli katkıları ve sayısız araştırma ve eserleri bulunan “Prof. Dr. Halil İnalcık” isminin verilmesini oybirliği ile kabul etmiştir. 6 Nisan 2006 tarihinde Muradiye’de Halil Hoca’nın teşrifleri ile Başkan Recep Altepe tarafından bir tören düzenlenerek, “Prof. Dr. Halil İnalcık Sokağı”nın açılışı yapılmıştır. Türkiye’nin seçkin üniversitelerinden gelen değerli bilim insanları bu onurlu gününde İnalcık Hoca’yı yalnız bırakmamışlardır. Bu törene Prof. Dr. İlhan Tekeli, Prof. Dr. Nurhan Atasoy, Prof. Dr. Özer Ergenç, Prof. Dr. Zeren Tanındı, Prof. Dr. Günay Kut, Prof. Dr. Gönül Öney, Prof. Dr. Filiz Yenişehirlioğlu ve daha pek çok önemli isim katılmıştır. Toplantıda ayrıca hocamızın sevgili kızı Günhan İnalcık da bulunmuştur.

Page 63: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

55

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Halil Hoca Murad Hüdavengidar Türbesinde

İkinci olarak Halil İnalcık, Bursa’nın fahri hemşerisi beratı ile onurlandırılmış-tır. Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 15.10.2009 tarihli olağan toplantısında Halil İnalcık’a fahri hemşehrilik verilmesi için Başkan Recep Altepe’nin destek verdiği bir önerge sunulmuştur. Önergede; “Halil İnalcık, Bursa’nın fethi ile sonuçlanan Osman Gazi’nin faaliyetlerini en son araştırmaları ile aydınlatmıştır. Bursa Araştırmaları Vakfı’nın kurulmasına, Osman Gazi’yi anma ve Bursa’nın fethi konusunu her yıl ilmi faaliyetlerle destekleyip periyodik hale gelmesini sağlamıştır denilmektedir.Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu ve payitaht Bursa’nın müesseselerini son yaz-dığı kuruluş dönemi Osmanlı sultanlarını ayrı ayrı inceleyen makaleleri ile bilim dünyasına sunmuştur. Dünyanın birçok üniversitesinde kendisine doktora payesi verilmiş, birçok tarih akademisinin üyesi olan Prof. Dr. Halil İnalcık, bir bakıma Osmanlı şehri kimliğini taşıyan Bursa’nın tanıtılması, özellikle gençlerimizin bu konuda bilinçlendirilmesi için çalışan ünlü bir bilim adamımızdır. Bursa ile ilgili yayımlanan ve şehrimize yaptığı hizmetlerden dolayı kendisine Bursa’nın fahri hemşehriliğinin verilmesi hususunun Meclis Gündemine alınarak görüşülmesini arz ederiz” deniliyordu. Konunun Meclis’te görüşülmesi sonucunda 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 18. maddesinin (r) bendi uyarınca, Prof. Dr. Halil İnalcık’a fahri hemşehrilik payesi verilmesine ve önergenin aynen kabulüne, Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 15.10.2009 günlü olağan toplantısında mevcudun oy birliği ile karar verilmiştir.

Halil İnalcık’ın Bursa’da 2005 yılında başlattığı Osman Gazi İncelemeleri bilimsel toplantıları, zamanla büyükşehir belediye başkanı Recep Altepe tarafından kurumlaştırılarak 6 Nisan 1326 Fetih Günü kapsamında bir sempozyum halinde düzenlenir olmuştur. Halil Hoca ilk yıllarda düzenli olarak araştırma sonuçlarını sunmuş ve daha sonra bu çalışmaları Halil İnalcık’ın Bursa Araştırmaları adını taşıyan bir kitapta toplanmıştır.1 Bu makaleler sadece incelediği döneme ait bilgiler

1 Halil İnalcık’ın Bursa Araştırmaları, Haz. Yusuf Oğuzoğlu, Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayını, 2012.

Page 64: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

56

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

içermemekte, aynı zamanda hocanın tarih metodunu da ortaya koymaktadır.2 Osman Gazi: Son Araştırma Sonuçları başlıklı makalesinde aynen şunları kaydetmiştir:

“Ben Osman Gazi, Orhan Gazi ve I. Murad devrini, bir seneden beri yoğun olarak araştırmaktayım. Bizans kaynaklarını eskiden doğrudan doğruya kullanamı-yordum. Fakat, şimdi çok güzel Almanca ve Fransızca tercümeleri var. Pachymeres’i çok iyi okudum. Çalışmalarımda bîtaraf olmaya çalıştım. Pachymeres diyor ki; Osman Gazi’yle yağma için gelen gaziler Boğaziçi’ne kadar ulaştılar ve Yoros, yani Hyeron’a geldiler. Şimdi, bizim tarihçiler Hyeron neresi? Yoros nerede? Hiç üzerinde durmuyorlar. Yoros, Boğaziçi’nin Karadeniz’e çıkan en önemli kalesidir. Osman Gâzi zamanında akıncılar oraya kadar gelmiş. İstanbul’a giderseniz mutlaka Yoros’a gidin; Anadolu Kavağı’na vapurla gideceksiniz, oradan bir taksi alacaksınız, yukarıya doğru çıkacaksınız (eskiden askerî bölgeydi çıkılamıyordu. Fakat, bugün turistlere açıktır, gezilebiliyor). Burası eski bir Bizans kalesidir, muazzam bir kale ve çok büyük. Ve Karadeniz Boğazı’ndan gelen Kazak -o zaman Dinyeper’den gelen Ruslar hücumlarını durdurmak için yapılmış- Hyeron-Yoros şu bakımdan da önemli, bir gümrük dairesinin başlangıç noktasıdır burası. Aydın’a kadar olan, Gelibolu Yarımadası dâhil gümrük bölgesi vardı. Roma zamanına kadar uzanır.

Bapheus’ta Çoban Kale

Bu okumalarım sayesinde başka bir şey tespit ettim, çok enteresan bir şey. İznik’i almak istiyor Osman Gazi. Ben bu konuda iki makale yazdım. Bu gelişmeler artık apaçık bir hakikattir. Fakat, bizim tarihlerimizde Osman Gazi’nin esas hedefinin İznik olduğu hiç söylenmez. İznik, Bizans’ın ikinci payitahtıdır. Kilise bakımından daima konsüllerin toplandığı en önemli merkezdir. O, tehlike altına düşüyor. Osman Gazi onu abluka altına aldı. İki kule yaptı. Bursa’ya da aynı şekilde iki kule yaptı. 2 Halil İnalcık, “Osman Gazi: Son Araştırma Sonuçları”, Halil İnalcık’ın Bursa Araştırmaları, Haz. Yusuf Oğuzoğlu, Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayını, 2012, ss. 84-93; Halil İnalcık, “Osmanlı Kuruluş Dönemine Ait Yeni Bilgiler”, Halil İnalcık’ın Bursa Araştırmaları, Haz. Yusuf Oğuzoğlu, Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayını, 2012, ss. 94-103 ; Halil İnalcık, “Kent, Kentli ve Tarih”, Halil İnalcık’ın Bursa Araştırmaları, Haz. Yusuf Oğuzoğlu, Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayını, 2012, ss. 104-111 ; Halil İnalcık, “Osman Gazi’nin Fetihleri ve Devletin Kuruluşu”, Halil İnalcık’ın Bursa Araştırmaları, Haz. Yusuf Oğuzoğlu, Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayını, 2012, ss. 112-124.

Page 65: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

57

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Birisi dağ başında yukarıda, diğeri de Kükürtlü’de olmak üzere . Bu bütün Batı Anadolu’daki büyük şehirleri düşürmek için kullandıkları bir taktikti. O zaman top yok. O kaleler hücumla alınmaz. Onun için aç bırakarak, suyunu keserek teslim olmaya zorluyorlardı; yöntem buydu.

Osmanlı kroniklerini Bizans kaynakları ile karşılaştırmamız şart. Özellikle, Gre-goras’ı ve Kantakuzenos’u kullanmak lazım. Şimdi, diyorlar ki: “Biz de Bizantinist yetiştirelim, bu kaynakları tercüme edip değerlendirelim”, ama anlamsız.

Şimdi, bulduğum çok enteresan bir bilgiyi sizinle paylaşmak isterim. Bu zanne-derim bir keşiftir. Onun için üzerinde durmakta fayda var. Evet, Osman Gazi’nin hedefi İznik’i almaktı. Çünkü, aynı tarihlerde güneyde büyük Bizans şehirleri düş-mekteydi. Pirgos (Birgi) düşüyor, Ephesus (Efes) düşüyor; büyük şehirler bunlar. Osman Gazi de aynı amaçla hareket ediyor ve en önemli Bizans şehrine, İznik’e yoğunlaşıyor. Bizim tarihleri okursanız, Bizans tarihlerinde yok bu; Âşıkpaşazade’de var. Âşıkpaşazâde; tarihi çok sonra yazılmış, ama oradaki rivayet Orhan devrine kadar gidiyor. Neden? Diyor ki, Âşıkpaşazâde’de, Orhan’ın imamı İshak, oğlu Yahşi Fakih’e anlattı, Yahşi Fakih de XIV. yüzyılın baslarında tarihini yazdı. Yıldırım Bayezid’e kadar, Âşıkpaşazâde, “Ben Yahşi Fakih’i Geyve’de buldum, ben aldım bu kitabı okudum” diyor.

İznik Kalesi

Osman Gazi nereleri fethediyor? İşte bu üçünü fethediyor. Geyve, Lefke ve Mekece. Maksat İznik’i doğudan ve kuzeyden ayırmak. Çünkü, Sapanca üzerinden bir Bizans ordusu Geyve boğazından geçip İznik’e gelebilir. Yahut doğuda tekfurlar var, Sakarya nehri boyunca. Daha Bolu, Mudurnu filan alınmamış. Orada Bizans kuvvetleri var. Bu iki enteresan toponimi bize çok şey anlatıyor. Yani İznik’in esas hedef olduğu anlaşılıyor. Karatigin nerededir, biliyor musunuz? İznik’in 4 km. doğusunda büyük bir ova var. Oradan besleniyor İznik şehri. Ve su yolları, Roma zamanından beri içecek suları yeraltından dağlardan geliyor. Orayı kesersen İznik düşer. Osman Gazi’nin Orhan’a verdiği hedef Karatigin’i almak. Karaçepüç nerede? Karaçepüç de Geyve boğazını tutan bir kale. Şimdi Osman Gazi’nin maksadı gayet açık: İznik’i düşürmek. Fakat 1302’de Osman Gazi İznik’i kuşatmaya giderken, ilk seferde, arkasını emniyete almak istiyor. Çünkü, Yenişehir, Bursa Ovası’ndaki

Page 66: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

58

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

tekfurların tehdidi altında. Oraya çıktığı zaman, İznik’e, Yenişehir’e arkadan hücum edebilirler, ricat yolunu kesebilirler. Onun için 1302’de İznik’e gitmeden önce Din-boz’a bir sefer yapıyor. Dinboz boğazını, buraları gezmenizi çok isterim. Ben bir yaz bütün bu bölgeyi dolaştım. Benim gibi Claive Foss, Le Forre gibi Bizantinistler de gezdiler buraları, fakat Türklerden kimse gitmedi. Bu fakir (ben), Uludağ Üniversi-tesi hocalarıyla (Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu) oraları dolaştım. Dinboz çok enteresan bir yer. Derin bir vadidedir; Yenişehir ovasını Bursa ovasından ayıran derin bir darboğazdır. O boğaza kim hâkim olursa iki ovaya da sahip olabilir. Yenişehir Ovası Köprühisar’a kadar düz, muazzam bir ovadır. Tabii, Bursa Ovası’nı da biliyorsunuz, ama bu iki ovayı birleştiren şey Dinboz geçididir.

Kite Kalesi

İznik’ten döndükten sonra Osman Gazi’nin ikinci büyük seferi nereye idi biliyor musunuz? Evet, bu Dinboz muharebesidir. İmparatordan aldıkları emirle bu bölgede-ki bütün tekfurlar toplanıp (Bursa, Kestel, Kite, Atranos (bugün Orhaneli) Dinboz’a geliyorlar. Hatta Dinboz’u geçiyorlar. Yenişehir Ovası’nda Koyunhisar’a kadar ilerliyorlar. Ancak burada onları Osman Gazi karşılıyor ve püskürtüyor. Geçidi ele geçirdikten sonra bütün Bursa Ovası, Apollont’a (Uluabad) kadar ayaklarının altında. O zaman akıncılar Apollont gölüne kadar yayılıyorlar. O zaman Osman Gazi Bursa’ya, İznik’te yaptığı gibi aç bırakmak için iki kule yaptırıyor. Bu kulelerin birisi şehrin kuzeyinde; bugün Çobanbey Türbesi’nin olduğu yerdedir (Çobanbey aslında Osman Gazi’nin oğullarından birisidir). Orada Balabancık, kuvveti yer-leştiriyor. Diğer kule ise Güneyde Kükürtlü’de yapılıyor (Bizans’tan, yani, ovadan gelen yol Kükürtlü’den, Çekirge’den geçer) ve buraya Aktimur’u kumandan olarak yerleştiriyor. Diyeceksiniz ki; “Osman Gazi’nin emrinde o taştan kuleleri yapacak mimarlar yok.” Kara Mustafa Paşa’nın kaplıcasına inerseniz görürsünüz, büyük bir duvarı hâlâ duruyor. Bu kuleleri nasıl yapıyor Osman Gazi? Rumlarla işbirliği yapıyor ve Rum taşçıları kullanıyor. Balabancık’ın üst tarafları yıkılmıştır, ama duvarları duruyor.

Page 67: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

59

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Ben İznik kuşatmasını anonimlerde buldum. Tam Pachymeres’i karşılıyor. Bapheus (Koyunhisar) muharebesi hakkında Pachymeres’teki bütün bilgiler aynen tutuyor. Çok enteresan. Demek ki, Bizans kaynaklarıyla Osmanlı kaynaklarını doğru kullanınca bu çalışmalar bize çok objektif tarihi bilgiler veriyor.

Hersek İskelesi

Osmanlı fetihleri daima bir uc tesisiyle oluyor. Yenişehir’i bir uc yaptı. Bursa’ya da Dinboz boğazından geçerek gidersiniz. Bu ucda demek ki, sonra gördüğümüz ucların bir örneğini görüyoruz. Osman Gazi zamanında Yenişehir bir uc merkezidir. Muzalon var biliyorsunuz Bapheus muharebesinde. Buradan başka enteresan bir şey dikkatimi çekti. Bu bir keşiftir. Osman Gazi, Bizans imparatorunun kendisine karşı bir ordu gönderdiğini işitti. Osman, İznik muhasarasını bırakıp bu orduyu sahilde bugün Yalova’ya yakın, Hersek Dili iskelesinde Yalova’nın doğusunda, Yalakova denilen yerde onu karşılayıp, Bizans ordusunu denize döküyor. İlk defa bir Bizans ve Osmanlı karşılaşmasıdır bu. Tabii, Osman’ın casusları var, imparatorun ordu göndereceğini öğreniyor. Casusların adı da Martolos. Tâ o zamandan var Martoloslar. Onlar haber veriyor. Burada tespit ettiğimiz çok önemli bir nokta var: Osman Gazi o zaman geriden yardım istiyor. Biz Bizans ordusunu karşılayamayız. Onun için nereden yardım istiyor? Sahibin Karahisar’dan. Sahibin Karahisar bugün Afyonkarahisar’dır. Neden bugün Afyon biliyor musunuz? Neden Sahibin Karahi-sar? Çünkü büyük Selçuklu veziri Sahib iki oğlunu yerleştiriyor. Onun bölgesidir. Afyonkarahisar, Selçuklu devletinin Bizans’a karşı uc merkezidir.

Page 68: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

60

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Kestel Kalesi

Bizim eski Osmanlı rivayeti diyor ki; “Afyonkarahisar’dan Osman Gazi’ye kuvvet geldi.” Demek ki, Osman Gazi, Selçuklu devletinin desteğini almıştır. Çünkü Afyonkarahisar Selçuklu devletinin Bizans’a karşı uc merkezidir. Bu uc beyleri demek ki, müşkül durumda kalınca Selçuklu devletine müracaat ediyorlar.

Şimdi bu hikâye midir? Uydurma mıdır? Colin Imber’e göre uydurmadır. Hayır, bu uc kuvvetleri sıkışınca Selçuk devletinden yardım istiyorlar. Osman Gazi, demek ki, Bapheus muharebesine girmeden önce Afyon’dan asker istemiş. Ve Pachymeres’e dönelim şimdi. Pachymeres diyor ki: Osman Gazi’nin etrafına büyük bir ordu top-landı. Muzalon’la gelen Bizans kuvvetleri 2000 kişi. Osman’ın kuvvetleri 5000 kişi. Anadolu’dan muazzam kuvvetler gelmiş. Arkadan gelen Türklerin maksadı; ganimet için geliyorlar. Bizans ordusunu yeneriz, ganimet elde ederiz, diye gelmişler. Pach-ymeres’e dönelim. Ne diyor biliyor musunuz? Bapheus’dan sonra, bu gelen gaziler Yoros’a kadar gidiyorlar. Öyle bir yağma yapıyorlar ki, buradaki Hıristiyan halk İstanbul’a kaçıyor. Pachymeres diyor ki: “İstanbul’a doldular, yollarda sokaklarda dileniyorlar, sefalet içindeler. Hasta ve perişan bu kaçaklar. İstanbul’a sığınmışlar. Pachymeres anlatıyor; “öyle bir yağma yaptılar ki, ağaçlardaki meyveleri bile toplayıp götürdüler” diyor.

Page 69: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

61

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Çoban Kale’den Yalak Ova Vadisi

Zikredilen bütün yer adlarını gidip bizzat gördük, var mı bu yer diye; Karaçepüç diye bir yer var mı? Var. Hudâvendigâr defterinde anlatıyor. Mekece Zaviyesi var. En eski zaviye bu, 1324 tarihli Mekece vakfiyesi. Akhisar (İznik-Sakarya arasında) çok önemli Bizans zamanında. Bugün çok verimli bir ovadır. Orhan 1305 seferinde Akhisar’ı karargâh yapıyor, Karaçepüç ve Karatigin’i almadan. Bizans zamanında da burası, Melangia denilen bölge, Bizans imparatorlarının Anadolu’ya yaptıkları seferlerde ordularına at temin ettikleri çok verimli bir ovadır. İstanbul’dan gelir Bizans imparatorları, burada süvarilerine at temin ederlerdi. Melangia’da. Claive Foss’un çok önemli bir makalesi var, o da bu Akhisar’ı anlatıyor. Ben bu araştır-malarda Karatigin’i buldum, Karaçepüç’ü buldum. Benden önce Le Forre, Claive Foss bu kaleler üzerinde araştırmalar yaptılar. Ve ancak o zaman Âşıkpaşazâde’nin uydurmadığını gördüm. Karaçepüç’ü buldum, Geyve üzerinde, bugün Çobankale. Geyve boğazını koruyan bir kale. İşte Bizans tarihini yeniliyoruz. Bizantinistler ve bilhassa Colin Imber “Bunların hepsi hikâye” diye bir kenara atıyor ama oradaki yer adlarından hareket edince ve Bizans kaynaklarıyla karşılaştırınca yepyeni şeyler buluyoruz. Mesela bakın; çok önemli bir keşif yaptım. Pachymeres diyor ki; “Orhan Gazi Karaçepüç’ü almak için geldiği zaman kaleyi almak için ordusunu üç bölüğe ayırdı. Birisini bir vadide pusuya sakladı. Bir bölüğünü kalenin arkasına gönderdi. Ve bir bölüğü de kendi kumandası altında doğrudan doğruya kaleye saldırdı.” Tabii, bu üçe ayırmak işi bir taktiktir.

Şimdi gelelim Pachymeres’e. Pachymeres diyor ki; “Katoikiya kalesini Orhan ordusunu üçe ayırarak aldı.” Buradan biz neyi keşfediyoruz? Karaçepüç Kato-ikiya’dır. Demek ki, topografi, toponimi ve taktik gibi şeyler bir tarihçi için çok önemli. Pachymeres Osmanlı kaynaklarında olmayan, çok enteresan başka bir şey öğretti bize. Diyor ki, “Osman Gazi çok atılgan, en ön safta savaşan bir kimse.” Ama bu aslında Kastamonu’daki Çobanoğullarına bağlı. O zaman Bizans’ın bu bölge ile irtibatı denizden Heraklea (Karadeniz Ereğlisi) üzerinden oluyor. Şimdi, burada aslında Çobanoğulları hâkim. Onun gibi başka Alplar da var. Konur Alp var,

Page 70: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

62

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Turgut Alp var, Aykut Alp var. Osman da alplardan birisi. Fakat, onların arasında sivriliyor Osman Gazi. Niçin? Onu da Pachymeres’ten öğreniyoruz. Çok güzel izah ediyor. Çobanoğulları geriden Moğollar ve Selçuk Sultanı tarafından tehdit ediliyor. Müsameretü’l-Ahbar’da bu çok ayrıntılı anlatılıyor.

O zaman Kastamonu’da Candar Ailesi yükseliyor. O zaman Çoban Ailesi’nden Ali, Sakarya tarafına kaçıyor. Ve Bizans’la sulh yapıyor. Maiyetindeki bu gaziler artık ganimetten mahrum kalıyorlar. — Çobanoğulları hakkında en güzel tetkiki Yaşar Yücel yaptı. Onu mutlaka okuyun. Pachymeres’i de Fransızcasından kısmen kullanmış.— Çobanoğlu Ali, Bizans’la sulh yapınca onun maiyetindeki gaziler ganimet yok, yani Sakarya üzerinden Bizans topraklarında yağma yapamazlar, ganimet alamazlar, onun için onlar diyor Pachymeres, daha atılgan olan öteki şeflerin ve gaza yapan şeflerin hizmetine girdi. İşte Ali’nin maiyetindeki akıncılar Osman Gazi’nin hizmetine giriyorlar. Pachymeres diyor ki; “Bu Osman Gazi çok enerjik, atılgan, gaza yapan bir kumandandı. Gaziler onun hizmetine girince o kuvvetlendi.” Bu ucda Osman Gazi’nin talihi yükseldi.

I. Keykubad’ın saltanatı 1220 ile 1235 tarihleri arasında. Çok önemli. Batı uclarında gaza hareketlerini kuran adamdır. O Lazkaridler zamanında —bu da yeni bir buluş— bunu Longdon evvela ortaya attı. Longdon, Bizans tarafından gösterdi ki, Lazkaridlerden II. Vatatzes Anadolu tarafında genişletmeye çalışıyor. Bizans artık elden gitmiş, Latinlerin elinde. Onun için gözlerini Anadolu tarafına çeviriyor. Ve birtakım hareketler var. Longdon 2-3 makalesinde Bizans tarafından çok güzel anlatıyor. Fakat, Longdon’u okuduktan sonra gördüm ki, I. Alâeddin Keykubad’ın bu tarafta seferleri var beş sene. 1225-1230 arasında Ankara’ya gelmiş, halk kendisinden köprü, cami istemiş. Ankara’daki en eski cami I. Alâeddin Camii’dir. Hisardaki camidir. Alâeddin’in yaptığı köprü de bugün duruyor, restore edilmiştir.

Aksu Hanı

Page 71: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

63

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Selçuk Sultanı, Lazkaridlerle savaşmış. Bu savaşı Cahen bir Suriye kaynağından tespit ediyor. İşte Osmanlıların, Ertuğrul’un menşei de buna dayanıyor. Ben araştır-malarımı şu makalelerimde ele aldım. Bir kere “Osman Gazi’nin İznik Kuşatması ve Bapheus Muharebesi” adlı makalem, sonra “Struggle for Nicea between Osman Gazi and the Byzantine” adlı makalem. Bu iki makale Osman Gazi tarihini zanne-diyorum yenileyecektir.

Orhan devri çok önemli. Orhan devri yine Bizans imparatorluğu ile İzmit ve İznik üzerinde yoğunlaşıyor. Biliyorsunuz; Osman Gazi İznik’i düşürmek için Draz Ali kulesini yapıp 100 kişiyi o kuleye koydu. Gittik baktık, öyle bir yer var mı, diye. Hakikaten bugün Draz Ali Köyü var. Aşıkpaşazâde ve İdris-i Bitlisî diyor ki; “Köyün arkasında bir de Draz Ali Pınarı vardır. Köyün arkasındaki kayalıktan bir pınar çıkar.” Gittik, Draz Ali Köyü’ne. Dedim burada bir pınar olacak. Hakikaten köyün arkasında muazzam bir kaya ve altından pınar akıyor. Demek ki, Âşıkpaşazâde Osmanlı kaynakları arasında bu kadar otantik. Ama onu kontrol etmek lazım. Neresinde efsane var, neresinde gerçek bilgi var.”

BU METİNDE UYGULANAN HALİL İNALCIK’IN TARİH METODOLOJİSİ:

1. Halil İnalcık Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihinin 27 Temmuz 1302 olduğunu çağdaş iki kaynağın birbiriyle örtüşen bilgilerini topografik gerçeklerle değerlendi-rerek tespit etmiştir. Bu bağlamda Osmanlı Devleti’nin kuruluşu olarak ileri sürülen 1299 tarihinde Anadolu’daki Moğol (İlhanlı) gerçeğine ve bu tarihi doğrulayacak gerçeğin ve sahih verilerin mümkün olamayacağı ortaya çıkmıştır. Halil Hoca bir ortaçağ devleti için gerekli olan hanedanın kuruluşunu Bapheus Zaferi sonucunda Osman Gazi’nin karizmasının yükselmesi ve uç Türkmenlerinin yeni katılımlarının ışığında mümkün olduğunu ortaya koymaktadır. Yalak Ova’da gerçekleştirilen bir yıl sonra Güney Marmara tekfurlarının Dimboz’da saf dışı bırakılmasıyla yeni bir sonuca ulaşacak ve böylece Osman Gazi Karacahisar’dan Lefke’ye, Yalak Ova sahillerinden Apolyont’a kadar uzanan toprakların sahibi durumuna gelecektir.

2. Halil Hoca Osman Gazi’nin bir lider haline gelmesiyle sonuçlanan gelişmelere değinirken ele aldığı konusunu mevcut verilerin ışığında adeta bir dantel gibi öre-rek konuya bütüncül bir yaklaşım getirmiştir. Olayları Yenişehir, İznik kuşatması, Bapheus Zaferi, Dimboz Zaferi, Geyve harekatı ve Yoros’a kadar uzanan akınlar ile harekat coğrafyasını ilişkilendirerek ele almaktadır. Bu tarih anlayışı kaynaklardan kopup, nakillerle yapılmamakta, akılcı bir sentez uygulanarak birbiriyle irtibatlı ve okuyucuya da analiz yapma fırsatı veren bir olgunluğa erişmektedir.

3. Halil Hoca ele aldığı bu metinde Bizans ve Osmanlı kroniklerini değerlen-dirmesi yanında çağdaş tarih incelemelerini de gözden geçirerek onlara eleştiriler getirmektedir.

4. Halil Hoca ayrıca incelediği konunun kökenlerini de araştırmakta, Alaeddin Keykubat ve Ertuğrul Gazi ilişkisine açıklık getirerek, Laskaridlerin yarattığı tehdide değinmektedir. Bu yaklaşım menkıbeci tarih anlayışı yerine analitik bir uygulamanın eseridir.

Page 72: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

64

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Halil İnalcık Osmanlı kuruluş dönemi çalışmaları içinde Balkan fütuhatını da incelemiştir.3 “Edirne halkı şehri teslim etti (1361). Daha sonra Edirne’yi güvence altına almak için Lâlâ Şahin ile birlikte kuzeyde Bulgaristan’a ait Eski Zağra ve Yukarı Meriç vadisinde Filibe doğrultusunda sefere çıktı. Murad, Rumeli’de lâlâsı Şahin’i uc beyleri üzerinde beylerbeyi tayin edip Rumeli’den ayrılarak Bursa’ya ulaştı. Edirne’de oturan Beylerbeyi Lâlâ Şahin, Eski Zağra ve Filibe’yi eman ile teslim almıştı.

1368 baharında I. Murad, Doğu Bulgaristan’da önemli askerî harekâta girişti. Balkan dağ geçitlerini kontrol eden Aydos (Aetôs) ve Karin ovası (Karnobat / Karinâbâd) üzerine yürüdü; Aydos savaşsız teslim oldu. Karin ovası da kolaylıkla ele geçirildi. Oradan yenilgiyle ric’at ettiği Sozopol üzerine gelip kaleyi kuşattı ve eman ile teslim aldı.

V. Yuannis Paleolog ve Sırp Despotu Jovan Uglyeşa, Türkleri Trakya’dan tama-mıyla sürüp çıkarmak düşüncesindeydi. Uglyeşa güneyde Evrenos’un, kuzeyde Meriç vadisinde Hacı İlbey ve Lâlâ Şahin’in ilerlemesini tehlikeli görüyordu. 1360’tan bu yana Türkler, akınlarını Athos manastırları bölgesine kadar götürmüşlerdi. Uglyeşa, Patrik Kallistos’un ölümünden sonra da Türklere karşı Bizans ile ittifak fikrini hararetle sürdürdü,98 İstanbul’dan yeni patrik Philotheos anlaşma için Serez’e İznik metropolitini gönderdi. Sırp ve Bizans patriklikleri arasındaki problem çözüldü ve anlaşma imzalandı (1368). Mayıs 1371’de kiliselerin birliği ilân edildi.

Uglyeşa’nın despotluğu Serez merkez olmak üzere Rum ve Türkler ile sınırdaştı. Batı Makedonya’da Uglyeşa’nın kardeşi ve müttefiki Kral Vulkaşin’in toprağı Priz-ren, Üsküp ve Prilep’i içine alıyordu. Sırp ordusu, Trakya’dan Arnavutluk’a kadar uzayan bölgedeki yerli Rum ve Sırp kuvvetlerinden oluşmaktaydı.

Rumeli’de Lâlâ Şâhin, Sırp ordusunun yürüyüşü karsısında Bursa’daki I. Murad’dan yardım istedi. Sırp ordusu güçlü bir direnişle karşılaşmadan Meriç’in sol kıyısında Çirmen’e kadar ilerledi. Edirne tehlike altına girdi. Lâlâ Şâhin’den imdat haberini alan I. Murad, Anadolu kuvvetlerini toplayıp harekete geçti. Boğaz’a kadar geldiyse de buraya ve Gelibolu’ya Sırpların müttefiki olan Bizanslılar hâkim olduğundan geçemedi.

Çirmen veya Sırp Sındığı Savası (15 Rebîülevvel 773 / 26 Eylül 1371) Hacı İlbeği idaresindeki öncü Osmanlı kuvvetlerinin ani bir baskınıyla sonuçlandı. Sırplar, bu gece baskını neticesi çıkan karışıklıkta birbirine girdi; çoğu Meriç’e düşüp boğuldu ve tam bir bozguna uğradı. Savaşın ayrıntıları Osmanlı kaynaklarından Âşıkpaşazâde ve Neşrî’de verilir ve Sırp Sındığı diye de anılır.

Sırp keşişi İsaiya’ya göre ise Despot Uglyeşa, bölgedeki bütün Sırp ve Rum askerleri toplayıp kardeşi Vulkaşin ile birlikte Türkleri Makedonya’dan (Trakya) kovmak için hareket etti. Sırp ve Rum askerleri 60.000’i buluyordu. İsaiya’ya göre ancak Sırp önderleri Allah’ın emirlerine karşı geldikleri için bu kötü âkıbete uğra-dılar. Batı tarafındaki Hıristiyanlar (öbür Sırp knezleri) yardıma gelmedi. I. Murad,

3 Halil İnalcık, “Murad I”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 31, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, 2006, ss. 156-164.

Page 73: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

65

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Anadolu’da Biga kuşatmasındaydı. Savaştan sonra Makedonya’daki Sırp prensleri Vulkaşi’nin oğlu Kral Marco, Despot Dragaş, kardeşi Konstantin, I. Murad’a baş eğip haraçgüzârı olmayı kabul ettiler. Uglyeşa’nın topraklarına ailesi sahip çıkmadı. Papalık Hıristiyanların başına gelen bu felâketi ancak 1372 ilkbaharında öğrendi. Papa XI. Gregor, Macar kralına 1372 tarihli yazısında Türklerin “Sırp magnatla-rını” hâkimiyet altına aldıkları, böylece Macaristan, Sırbistan ve Arnavutluk’un arasına sokuldukları, Adriyatik denizi kıyılarındaki limanlara kadar gelmelerinden korkulduğu ve Türklerin Hıristiyanlık sınırları dışına atılması gerektiğinden söz edilmektedir.

Meriç Savaşı sırasında ölen Vulkaşin’in mirası üzerinde anlaşmazlık çıktı. İşkodra’dan Georg Balşic, Prizren’i ele geçirdi (1372); Jupan, Nikola Altomano-vic’in hücumuna uğradı. Duşan’ın imparatorluğu rakip yerel prensliklere bölünmüş bulunuyordu.

Bu gelişmeler I. Murad’ı Balkanlar’da üstün bir hükümdar durumuna getiriyor, Tuna ve Adriatik’e yapılacak fetihleri kolaylaştırıyordu. Papa, Venedik’e gönderdiği 13 Kasım 1372 tarihli “bulla”sında Osmanlı zaferinden Bizans ve Sırp Krallığı’na karşı bir zafer olarak söz etmişti.

Çirmen’deki yenilgi haberi üzerine papa, bir Haçlı seferi hazırlamak için The-bes’te (Livadia) ilgili Hıristiyan hükümetlerinin bir araya gelip görüşmelerini istedi. Venedik, Cenova, Kıbrıs, Yunanistan’daki bütün Latin devletleri ve Aragon kralı toplantıya davet edildi. O zaman Levant’ta Batılı Latinler, Pera, İzmir, Atina, Rodos, Kıbrıs, Antalya, Ege adaları ve Mora’da hâkimdiler. Türk istilâsını durdurmanın yollarının konuşulduğu toplantıdan bir sonuç alınamadı.

I. Murad’a karşı imparatorla anlaşma yapan ve hararetli bir haçlı yanlısı olan Papa V. Urban 1370’te ölünce kiliselerin birliği ve Türklere karşı Haçlı tasarıları suya düştü. Borca batmış, küçük bir ücretli asker grubu ile İstanbul’a dönen imparator Çirmen’de olan biteni öğrendi. Bizans için bütün umutlar kaybolmuş-tu. Diğer Balkan hanedanları gibi I. Murad’ın haraçgüzârı olmayı kabul etti. Yılda 15.000 “hyperper” (1 hyperper yarım Venedik altını) ödeyecek ve sultanın seferlerine askeriyle bir vasal olarak katılacaktı. İmparator’un Osmanlı sultanının vasalı olması I. Murad için son derece önemli bir başarı idi. Böylece, Gelibolu Boğazı’ndan Rumeli’ye tehlikesiz geçme imkânı doğuyor, Rumeli’de Osmanlı hâkimiyeti güvence altına alınıyordu.

Ege’deki Latin kolonileri Anadolu’dan gıda maddeleri, özellikle buğday almadan yaşayamazdı. Papalık için şimdi öncelikli konu, Türkleri Batı’ya yayılmaktan alı-koymaktı. Papa, Haçlı seferi için endüljanslar dağıtıp para topladığı gibi, Türklerle ticaret yapan Hıristiyanları aforoz ediyordu. Tebriz’den İstanbul’a gelen bir piskopo-sun gözlemine göre, imparatorla anlaşma arifesinde birçok Türk İstanbul’a gelmiş, şehir sanki onların işgalindeymiş gibi bir görüntü ortaya çıkmıştı. I. Murad’ın Batı’daki gelişmelerden korkusu yoktu.

1381-1383 yıllarında I. Murad, Anadolu’da işleri yoluna koyduktan sonra 785’de (1383) dördüncü defa Edirne’ye dönmüştü. Batı Balkanlar’da başlayan Osmanlı

Page 74: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

66

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

saldırısı karşısında Sırp prensleri arasında birlik yoktu. Merkezi Kruşevac’ta (Ala-cahisar) bulunan Knez Lazar, diğer Sırp beyleri üzerinde kontrolünü kuramamıştı. Lazar’ın arazisi, Morava nehri vadisinde zengin gümüş madenlerinin bulunduğu Novabrdo (Novaberda), Rudnik ve Braniçevo’yı içine alıyordu. Vuk Brankovic (Vıl-koğlu) Priştine, Trepça, Vulçıtrin, Zveçan, Prizren ve Üsküp’te hüküm sürmekteydi.

I. Murad, Hayreddin Paşa ile uc beyi Evrenos’u karadan, Azeb Bey kumanda-sında donanmayı denizden Kavala (Hristopolis) üzerine yolladı. Venedik’ten yardım alamayan Kavala, teslim oldu. Bu sırada Serez de alındı (19 Eylül 1383). Teslim olan şehirler ahalisine I. Murad’ın ahidnâmesiyle tam güvenlik veriliyor, muka-vemetle alınan şehirler ise “yağma” ilanıyla hücumla alınıyor, halkı esir ediliyor, şehir yağmaya uğruyordu. Güneyde Edirne’yi Adriyatik denizinde Draç (Durazzo) Limanı’na ulaştıran Via Egnatia tarihi ana yolu üzerinde Evrenos’un fetihleri ileri hatlara vardı. Evrenos’un uc bölgesine, Vardar ve Serez ovasına Saruhan (Manisa) kesiminden yörükler getirilip yerleştirilmiştir.

I. Murad, Rumeli Beylerbeyi Timurtaş’ı Arnavutluk ve Bosna üzerine gönderdi. Timurtaş Pirlepe’yi (Prilep) kuşatıp teslim aldı. Oradan Manastır’a (Bitola) yürüdü ve zorlu bir savaş sonucu şehri fethetti. Ardından Osmanlı kuvvetleri İştip’i ele geçirdi. Timurtaş’ın kuvvetleri 1383-1385’te Epir bölgesinde fetihler yaptı. Timurtaş, Devol vadisi üzerinden Güney Arnavutluk’ta Savra (Muzakiye) ovasına indi. Muza-kiye ovasındaki savaşta Sırp Despot Balşa’yı ağır bir yenilgiye uğrattı (787/1385). Bu savaş Arnavutluk’ta Osmanlı hâkimiyetinin başlangıcı sayılır. Herhalde Sırp Balşalar’a karşı Güney Arnavut senyörleri Thopia ve Araniti Osmanlı hâkimiyetini o zaman tanıdılar. Yine, Arnavutluk dağlık bölgesinde kabileler başında Leka ve Paul Dukagin, Kuzey Arnavutluk’ta II. Curac Balşic barış yaparak Osmanlı himayesini kabullenmişlerdi.

Sırp Kralı Lazar’ın ülkesi Morava vadisini koruyan Niş Kalesi çetin savaşlara sahne oldu ve “yağma” ilanı (halkın malları yağma, kendileri esir) üzerine şehir alındı. Niş düşünce Morava vadisi savunmasız kaldı, Lazar elçi yollayıp haraçgüzâr-lığı kabul ederek 150 okka gümüş gönderdi ve her yıl haraç olarak 50 vukiye gümüş ve I. Murad’ın seferlerine 1000 (yahut 2000) zırhlı asker göndermeyi vaad etti. Önemli bir stratejik merkez durumundaki Sofya, daha önce I. Murad’ın Rumeli’de bulunduğu 1383’te ele geçirilmiş olmalıdır.

1387 yılında Bosna kralının tehdit ettiği İşkodra hâkimi II. Curac Balşic, Kuzey Arnavutluk uç beyi Kavala (Rumca subaşı karşılığı Kefalya’dan) Şâhin ile (Osmanlı rivayetinde Lâlâ Şâhin ile karıştırılır) beraber Bursa’ya gelip Murad’a bağımlılığını arz etmişti (1387 kışı). Balşic, kendisini Sırp kralları neslinden saymakta ve Bosna kralı ile çatışmaktaydı. II. Curac Balşic, Güney Arnavutluk’taki topraklarını Arnavut senyörü Thopia’ya (Topya) bırakmak zorunda kalmış, Kuzey Arnavutluk’ta Zeta (Işkodra) bölgesine çekilmişti.

1385’te I. Murad’a baş eğen Sırp Knez Lazar Hrebeljanovic, Osmanlı vasal beyleri arasında en güçlü olanıydı. O, hâkimiyet alanını diğer Sırp beyleri aleyhine gittikçe genişletmiş, Macar Kralı Louis’nin yardımıyla başlıca rakibi Nikola Altoma-novic’i yenmiş, özellikle Yukarı Morava vadisindeki zengin gümüş maden bölgesini

Page 75: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

67

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

(Plana, Zaplanina, Trepça, Novobrdo) ele geçirmiş, Saxon madencileri kullanarak ve buradan elde ettiği gümüşü Dubrovnik tüccarı eliyle İtalya’ya sevk ederek büyük bir gelir sağlamıştı. Bu büyük servet kaynağı sayesinde zengin vakıflarla inşa ettiği ve desteklediği kilise ve manastırlar (başlıcası Ravanica) vasıtasıyla kilise ve ruhbanı kendine bağlamış, Sırp kilisesini patriklik düzeyine çıkarmıştı. Lazar’ın Kosova savaş meydanında Frenk (Katalan), Macar, Çek, Arnavut ve Eflaklar’dan yardımcı asker toplamış olduğu Gazânâme’de kaydedilir. Bu, şüphesiz Lazar’ın elindeki servet kaynaklarıyla mümkün olmuştur.

Gazânâme’de Lazar’ın damadı Vılkoğlu ve Bosna kralının (Tvrtko) 1387’de Lazar’ı baş kaldırmaya ikna ettikleri belirtilir. Bosna’da Kavala Şâhin’in yenilgisi şüphesiz onu cesaretlendirmiş, aile bağlarıyla bağlı Vuk Brankovic (Kosova ve Üsküp sahibi), Bosna Kralı Tvrtko ve Bulgaristan Kralı Şişman’ı ittifakına almıştı. Neticede Lazar, I. Murad’a karşı meydan okuyacak kadar kendini güçlü görüyordu. Haraçgüzârlığı reddederek sultana mektuplarında “kardeşim” diye hitap etmeye başladı. Böylece Lazar, Duşan Sırp İmparatorluğu’nun merkez bölgelerini kendi hükmü altında birleştirmişti. Sırp kilisesinin onu “ulu hükümdar” (samodrzac) unvanıyla anmaya başlaması sebepsiz değildi.

I. Murad için Bulgar ordusunu arkada bırakıp gitmek tehlikeliydi. 1388-1389 kışında çok güvendiği Çandarlı Ali Paşa’yı Timurtaş oğlu Yahşi Bey’le beraber 30.000 askerle Bulgar çarı ve Dobrotic üzerine gönderdi. Bulgaristan’ın süratle itaat altına alınmasının ardından Kosova’ya hareket edilmesi kararlaştırıldı. I. Murad’ın ordusuyla Yanbolu’ya ulaştığını öğrenince onunla görüştü. Şişman, Osmanlı rivayeti- ne göre kendi devlet büyüklerinin kararıyla sultana itaatini sunmak üzere Yanbolu’ya geldi. I. Murad onu affedip hil’at giydirdi.

Lazar’ın tavırlarına öfkelenen I. Murad, ordusuyla harekete geçip Kiçi Mora-va’nın dar dağ geçidinden Kosova ovasına inmek zorunda kalmış ve ovada Gümüş-hisar (Lipljang) önünde ordugâhını kurmuştur.

Kosova Savaşı, Osmanlı kuvvetlerinin kesin galibiyetiyle sonuçlandı. Başlan-gıçta Osmanlı sol kolu çöktü. Fakat sağ koldaki Yıldırım Bayezid’in büyük gayreti sayesinde zafer kazanıldı. Gazânâme’ye göre I. Murad, birkaç hasekiyle gelip cesetler arasına saklanmış bulunan Miloş Kobilovic tarafından hançerle yaralandı ve az sonra öldü. İç organları çıkarıldıktan sonra şehit düştüğü yerde gömüldü; daha sonra, Yıldırım Bayezid’in tahta çıktığı sırada idam ettiği oğlu Yâkub Bey’in cesediyle Bursa’ya götürülüp Çekirge’deki türbesine defnedildi. Yaralandığı ve öldüğü yere Hudâvendigâr Meşhedi denilen bir türbe yapıldı (Batı kaynaklarına göre 19 Cemâziyelâhir 791 /15 veya 28 Haziran 1389).”

Page 76: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

68

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Halil Hoca Bilkent’te Osman Gazi Heykeli Maketini İncelerken

BU METİNDE UYGULANAN HALİL İNALCIK’IN TARİH METODOLOJİSİ:

1. Halil İnalcık, Sultan I. Murad’ın dönemindeki gelişmeleri ele alırken, Osmanlı, Bizans, Bulgar, Sırp, Grek, İtalyan ve Memluk kaynaklarını değerlendirerek bu meselenin tarihsel gerçeklerini ortaya koymaktadır.

2. Sultan I. Murad döneminin meselelerini birer birer çözmektedir. Örneğin; Edirne’nin fethi meselesini güneş tutulması kaydını ele alarak çözmüştür.4Aynı şekilde Kosova Zaferi’ni de Neşrî’nin de kopyaladığı Gazânâme’nin çağdaş veri-leriyle açıklık getirmektedir.

3. Halil İnalcık Balkanlarda etkili olan Ortodoks öğretisinin siyaseti nasıl yönlen-dirdiğini keşfetmiş, Sırp ve Bizans patrikliklerinin ilişkilerini Sırp Knezi Lazar’ın Papa ile olan bağlantılarını ortaya koymuştur.

4. Halil İnalcık Rumeli fetihleri sırasında “eman ile teslim alınan” şehir ve topraklara dikkati çekmekte, özellikle Arnavut beylerinin Sırp hakimiyetinden kurtulmak için Sultan Murad’a nasıl yaklaştıklarını anlatmaktadır. Böylece istimalet 4 Halil İnalcık, “Edirne’nin Fethi 1361”, Edirne: Edirne’nin 600. Fetih Yıldönümü Armağan Kitabı, Ankara 1965, s. 137-159.

Page 77: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

69

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

politikasının uygulanmasını kaydederken Arvanid Tahrir Defteri’ni değerlendirirken başarmış olduğu gibi Balkan aristokrasisinin Osmanlı’ya karşı gösterdiği yaklaşımın kiliseye ve bu aristokrasiye tanınan hakları anlamamızı kolaylaştırmaktadır.

5. Halil İnalcık bu makalesinde de ele aldığı konusunu oyunun farklı coğrafya-lardaki aktörleriyle ilişkilendirmiş ve bir tiyatro sahnesinde yaşanan ve “perdelere” ayrılan hikayeler gibi birbiri ardınca sıralamıştır. Örneğin Edirne’nin fethi sonrasında Lâlâ Şahin’in ve Evrenosoğlu’nun kazanımlara (Eskizağra, Filibe, Aydos, Karin Ovası, Sozopol gibi) Bizans İmparatoru’nun ve Sırp Despotu’nun nasıl yaklaştığını, Atos Manastır bölgesine giren Osmanlıların Sırp ve Bizans patriklikleri arasında bir anlaşmanın imzalanarak kiliseler birliğinin kurulmasının ne anlama geldiğini açıklamaktadır. Nihayet bu birinci perdenin sonunda taraflar Çirmen’de kozunu paylaşacak, durum Osmanlı zaferi ile sonuçlanacaktır.

İkinci perdede Çirmen Zaferi’nden sonra imparatorun ve Sırp Despotu’nun nasıl boyun eğdiği ve Sultan I. Murad’ın birer vasalı haline geldikleri işlenmektedir. Üçüncü perdede ise 1383-1387 yılları arasında Via Egnatia sol kol üzerinde yapılan ilerlemeler Timurtaş’ın kuvvetlerinin Epir bölgesine girmesi ve Arnavutluk’taki Sırp güçlerinin atılması ile sonuçlanan çok önemli bir harekat konu edilmiştir. Halil Hoca bu bağlamda Arnavut senyörlerinin ve dağlık bölgedeki kabilelerin Osmanlı hima-yesine girdiklerini eklemektedir. Son perdede ise Sırp Despotu Lazar’ın Papalıkla bağlantıları, gümüş madenlerini işleterek İtalyan ekonomik sahasıyla ilişki içine girmesi ve sağladığı güçle de Sırp kilisesinin desteğini sağlaması ele alınmıştır. Bu durumun gelecekte Osmanlı devleti aleyhine sonuçlar doğuracağını hesaplayan Sultan Murad ise önce Bulgar Kralı Şişman’ı kesin olarak kendine bağlamış, ardın-dan Kosova’ya yönelerek burada kazandığı zafer Balkanlardaki kazanımların kalıcı olmasını beraberinde getirmiştir.

KAYNAKLAR

Chalcondyle, Chronique (trc. V. Bourbon-nois), Paris 1612.

E. Zachariadou, Trade and Crusade. Venetian Crete and the Emirates of Menteshe and Aydin (1300-1415), Venice 1983.

Feridun M. Emecen, İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, İstanbul 2005.

G. G. Arnakis, “Gregory Palamas, the XIOVES, and the Fail of Gallipoli”, Byzantion, XXII (1952), ss. 305- 312.

G. G. Arnakis, Oi Protoi Othomanoi: The Early Osmanlis, Athenai 1947.

H. W. Lowry, The Nature of the Early Ottoman State, Albany 2003.

Halil İnalcık, “Ahmedi’s Gazânâme on the Battle of Kosova”, Kosova, Paris 2000, ss. 21-26.

Halil İnalcık, “Edirne’nin Fethi 1361”, Edirne: Edirne’nin 600. Fetih Yıldönümü Armağan Kitabı, Ankara 1965, ss. 137-159.

Halil İnalcık, “How to Read Âşık Pashazâde’s History”, Studies in Ottoman History in Honor of Professor V. L. Menage (ed. C. Heywood - C. Imber), İstanbul 1994, ss. 139-156.

Page 78: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

70

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Halil İnalcık, “Kent, Kentli ve Tarih”, Halil İnalcık’ın Bursa Araştırmaları, Haz. Yusuf Oğuzoğlu, Bursa 2012, ss. 104-111.

Halil İnalcık, “Murad I”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 31, İstanbul 2006, ss. 156-164.

Halil İnalcık, “Osman Gazi: Son Araştırma Sonuçları”, Halil İnalcık’ın Bursa Araştırmaları, Haz. Yusuf Oğuzoğlu, Bursa 2012, ss. 84-93.

Halil İnalcık, “Osman Gazi’nin Fetihleri ve Devletin Kuruluşu”, Halil İnalcık’ın Bursa Araştırmaları, Haz. Yusuf Oğuzoğlu, Bursa 2012, ss. 112-124.

Halil İnalcık, “Osmanlı Kuruluş Dönemine Ait Yeni Bilgiler”, Halil İnalcık’ın Bursa Araştırmaları, Haz. Yusuf Oğuzoğlu, Bursa 2012, ss. 94-103.

Halil İnalcık, “Stefan Duşan’dan Osmanlı İmparatorluğuna: XV. Asırda Rumeli’de Hristiyan Sipahiler ve Menşeleri”, 60. Doğum Yılı Münasebetiyle Fuad Köprülü Armağanı, İstanbul 1953, ss. 207-248.

Halil İnalcık, “The Rise of Ottoman Historiography”, Historians of the Middle East, ed. B. Lewis-P. Holt, London 1962, s. 152-167.

İbn Arabşah, ‘Acâ’ibü’l-makdûr, Kahire 1868.

İbn Fazlullah el-Ömerî, Mesâlik (Taeschner), VIII. Fasıl.

J. Kantakuzenos, Geschichte (trc. G. Fatouros - T. Krischer), Stuttgart 1986.

M.C. Şehabeddin Tekindağ, Berkuk Devrinde Memluk Sultanlığı, İstanbul 1961.

Nizâmeddîn-i Şâmî, Zafernâme (trc. Necati Lugal), Ankara 1987.

V. L. Ménage, Neshri’s History of the Ottomans, the Sources and Development of the Text, London 1964.

Yaşar Yücel, Kadı Burhâneddin Ahmed ve Devleti (1344-1398), Ankara 1970.

Page 79: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

71

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

ANNALES EKOLÜ VE HERMENÖTİK AÇIDAN PROF. DR. HALİL İNALCIK’IN TARİHÇİLİĞİ

Cafer ÇİFTÇİ*

Ampirik felsefenin öncüsü olan Francis Bacon yüzyıllar önce, bilimde yöntem anlayışını ilginç bir benzetmeyle şu sözleriyle dile getirir: “Bilim adamı ne ağı içinden çekerek ören örümcek gibi, ne de çevreden topladığıyla yetinen karınca gibi davranmalıdır. Bilim adamı topladığını işleyen, düzenleyen bal arısı gibi yapıcı bir etkinlik içinde olmalıdır”. Bugün, suyun kaldırma kuvveti denildiğinde Archi-medes, atom ve izafiyet teorisi denildiğinde Albert Einstein, kütle çekim kanunu ve hareket yasaları denildiğinde fizikçi Issac Newton, elektrik ve alternatif akım denildiğinde Nikola Tesla gibi önde bilim insanları akla gelir. Osmanlı Tarihi ve onun sosyo-ekonomik yönü denildiğinde yüzyılımızın akla gelen öncüleri arasında ise İnalcık Hoca’yı belirtmek abartı olmayacak derecede gerçektir. Ona insanın, araştırma yöntemi açısından Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Tarihi’nin mucidi ve bal arısı diyesi geliyor. Newton, “Daha ileriyi görebildiysem, bunu omuzlarından baktığım devlere borçluyum” demişti. Bu devlerden biri Galileo ise diğeri Kepler’di. Bugün birçok genç tarihçi, İnalcık’ın omuzlarından Osmanlı Tarihi’nin derinliklerini görebilmektedir.

Bu konuşma, İnalcık’ın Osmanlı tarihine kazandırmış olduğu eserlerin bir dökümünü yapmak ya da bu eserlere bir değer biçmek üzere hazırlanmamıştır. Çünkü böyle bir çaba, bu konuşmanın kapsamını aşacak ve üzerine ayrı bir külliyat oluşturulması gerekecek bir meseledir. Ben bu konuşmada İnalcık Hoca’nın yön-temi hakkında naçizane bir şeyler söyleyeceğim. İnalcık, Osmanlı siyasi tarihine ilişkin önemli araştırmalar yapmış olsa da, onun esas ilgisi sosyal ve ekonomik problematikler üzerine yoğunlaşmıştır. Onun metodolojisi üzerinde iki önemli Türk tarihçisinin etkisi büyüktür: Köprülü ve Barkan. Kendisi bu etkiyi şu sözleriyle ifade eder: “Köprülü ve Barkan’ın yazıları bize ilham kaynağı olmakta idi. Tarihçi şahsiyetim üzerinde, hiç şüphesiz, bu iki yazarın belirgin etkisi vardır”1 . İnalcık, Annales ekolü ile doğrudan tanışıncaya kadar, büyük ölçüde bu ekolden etkilenen hocası Köprülü’nün tesirindedir. İnalcık, Modern Türk Tarihçiliği Üzerine Notlar adlı makalesinde, siyasi tarihten çok sosyo-ekonomik tarihe ve uzun döneme önem veren bu yeni dalganın Türkiye’de Köprülü ile başladığını söyler.

Ünlü tarihçi Peter Burke’ün, Fransız tarih devrimi diye adlandırdığı Annales Ekolü, tarihin disiplinler arası karşılaştırmalı yazılmasını önemseyen bir tarih ekolüdür. Annales d’Histoire Economique et Sociale adlı dergiden adını almış olup, 20.yy ortalarına doğru tarih anlayışını ve yazımını baştanbaşa değiştirmeyi * Prof. Dr., Uludağ Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Başkanı.1 http://www.inalcik.com/indexTr/

Page 80: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

72

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

başaracaktır. 1929 yılında Marc Bloch ve Lucien Febvre adlı iki Fransız tarihçi, ortak kurucu müdürlük görevlerini üstlenerek, 20.yy’ın en büyük tarih okulu olacak olan Annales okulunun isim babası olacak Annales d’Histoire Economique et Sociale (İktisadi ve Toplumsal Tarih Yıllığı) dergisini çıkarmışlardır. Ekol, mümkün olan bütün disiplinleri (psikoloji, sosyoloji, edebiyat, yerbilim…) tarih biliminin içeriğine alarak, yüzyıllar boyunca hâkim olmuş olan vakanüvist tarih yazımını ve 19. yüzyılda hüküm sürmüş olan olgucu ve deneyci tarih anlayışını değiştirmeyi başarmıştır. Kurumsal ve yapısal tarih, yer bilimsel, iklimsel, kırsal tarih, ırkbilim, nüfusbilim tarihi gibi çeşitli dalları da içine alarak bütünsel tarih anlayışına çevirmiştir.

Osmanlı tarihinin yorumlanmasında yeni bir yönelim 1930’larda, dünya iktisadi bunalımının Türkiye üzerindeki sarsıntılarına bağlanabilir. Bu, iktisadi politikalara verilen önemin arttığı ve halk kitlelerini ilgilendiren sosyal meselelerin ön plana alındığı bir dönemdir. Köprülü, Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuasını yayınlamak suretiyle bu yeni akımı tarih alanında temsil etmiştir2. Köprülü, arşiv belgelerini fetişleştirmeye yönelik tutumu şiddetle eleştirmiş, tarihçinin kaynaklarına doğru sorular sorabilmesi neticesinde, insana dair her şeyden tarih araştırmalarında fayda-lanabileceğini belirtmiştir. Aynı dönemlerde Barkan’ın sosyal düzen, para ve fiyat hareketleri konularını arşiv belgeleri ışığında gün yüzüne çıkaran araştırmaları peş peşe yayınlanmaktadır3. İnalcık, Annales ekolünün Osmanlı çalışmaları üzerindeki etkisini ele aldığı bir makalesinde Barkan ve Köprülü’nün, Osmanlı İmparatorlu-ğu’nun demografik, sosyal ve ekonomik tarihi konusundaki orijinal çalışmalarına çok şey borçlu olduğumuzu söyler. Kurumsal, sosyal ve ekonomik tarihe yönelişini ise hocası Köprülü’ye borçlu olduğunu ifade eder4.

İnalcık’ın arşiv materyaline ve belgelere dayanan teorisi, yaklaşımı ve analizinde Annales’in ekolünün doğrudan etkisi ise 1950’lerde Paris’te başlar. 1950’de Paris’te toplanan Milletlerarası Tarihi İlimler Kongresi’nde Braudel’in Akdeniz isimli eseri ile tanışır5 ve bu eser onun üzerinde derin bir etki bırakır. İnalcık, bu “aydınlanma” anını şöyle anlatır: “Kongredeki tartışmalar sırasına bambaşka üslup ve anlayışla yazılmış olan Braudel’in kitabı geniş yankılar yapıyor ve tartışılıyordu. Kitabı aldım ve orada, Osmanlı İmparatorluğu’nun o zamana kadar Avrupa tarihçiliğinde hiç görmediğimiz bir şekilde ele alındığını heyecanla fark ettim. Braudel, Akdeniz’e hâkim olan Osmanlı İmparatorluğu’nda sosyal, demografik ve ekonomik niteliklerin batıdakilerle paralellik gösterdiğini, bu iki dünyanın karşılıklı yakın temas ve etki içinde bulunduğunu ve birbirinden ayrı incelenemeyeceğini gösteriyordu”6.

Evet, Braudel’in Akdeniz kitabında belirttiği gibi “Türk Akdeniz’i Hristiyan dünyası ile beraber yaşıyor ve aynı ritimde nefes alıyordu”, ancak İnalcık’a göre bu dünyanın tanınması ampirik verilere dayalı açıklamalarla mümkün olabilirdi. 2 Ergin Ayan, “Türk Tarih Yazımının Evriminde Annales Kuramının Yorumu”, Tarih Okulu, Sayı XI, 2011, s.89. 3 Ergin Ayan, agm., s. 90, 92. 4 Halil İnalcık, “Impact of the Annales School on Ottoman Studies and New Findings”, Review, Vol. 1, No. 3/4, 1978, s. 70. 5 Annales ekolünün, ekonomik yapıları ve toplumları, uzun süreli ve bütüncül bir yaklaşımla ele alma yöntemi ve özellikle bu okulun ünlü temsilcilerinden Fernand Braudel’in, Osmanlılar’ı Akdeniz dünyasının ayrılmaz bir parçası olarak kabul eden yorumu, Osmanlı araştırmaları üzerinde devrim yaratıcı bir etki yapmıştır. Braudel yaptığı incelemelerle, Batı Akdeniz çevresinde kendini gösteren para sistemlerinde, demografik bileşimlerde ve diğer sosyal ve yapısal alanlardaki değişikliklerin, Osmanlılar’ın elinde olan Doğu Akdeniz dünyasına nasıl yayıldığını ve oraları etkilediğini göstermiştir.6 Halil İnalcık, “Fransız Annales Ekolü ve Türk Tarihçiliği”, Doğu-Batı Makaleler II, Ankara, 2009, s. 311.

Page 81: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

73

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

İnalcık’ın, 1951’de Türkiye’ye döner dönmez Bursa sicilleri üzerine çalışması ve bu sicillerin önemini belirten bir makale yayınlaması, Braudel’in “aşılması zor belirsizliklerle dolu bir alan” olarak tanımladığı Osmanlı dünyasının anlaşılması yönünde atılan bir adımdı.

İnalcık, metodolojik açıdan Annales ekolünün “bütüncül tarih” ve “uzun dönem” kavramlarını benimsedi. Ancak bunların Osmanlı dünyasına sağlıklı bir şekilde uygulanmasının ampirik verilere dayanan açıklamalarla gerçekleşebileceğini savun-du. Bu bağlamda açıklama modelleri temelinde yapılan genellemelerden kaçındı ve genel nitelikteki açıklamalar karşısında da temkinli bir tutum izledi. İnalcık’a göre orijinal kaynakları incelemek için gerekli araç ve bilgilere sahip olmadan Osmanlı tarihinin büyük problemleri halledilemezdi. İnalcık, tarih disiplininin, “zamansız ve mekânsız genellemeler yapmakla değil, zaman ve mekân içinde olayları incele-mekle” meşgul olması gerektiğini ifade eder. Marxist veya Weberian sosyolojilerin formüle ettikleri modelleri Osmanlı tarihine tatbik etme çabalarının alana ilginç istikametler ve konular getirmiş olabileceğini kabul etmekle beraber yapılan genel-lemelerin tarihçiyi yanlış istikamete götüreceğini söyler7.

Braudel’in, Osmanlı İmparatorluğu’nun sosyal, ekonomik ve demografik nite-liklerinin Batıdakilerle paralellik arz ettiği ve bu iki dünyanın karşılıklı temas ve etkileşim içinde bulunduğu tezi, İnalcık’ın üzerinde ısrarla durduğu bir tezdir. İnal-cık’a göre Braudel, Osmanlı dünyasının, Avrupa dışında ve Avrupa’ya düşman adeta anormal bir gelişim gibi tasvir edilmesi geleneğinin terk edilmesinde etkili olmakla kalmamış, onun biyolojik devrim (16. yüzyıldaki nüfus artışı) ve fiyat devrimi teo-rileri Osmanlı çalışmalarına ilham kaynağı olmuştur8. İnalcık, bu tür çalışmaların Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihsel yerinin yeniden keşfinde etkili olduğunu ifade eder. İnalcık’a göre böylesi “bütüncül” bir bakış, örneğin, 16. yüzyıl Osmanlı krizinin anlaşılmasında etkili olacaktır. Bu bakış bize Osmanlı merkezi kontrol sisteminin, Levant ticareti ve ekonomik koşullarından büyük ölçüde etkilendiğini gösterecektir.9 Annales ekolünün “uzun dönem” ve “yapısal değişim” kavramları bahsi geçen krizin anlaşılmasında etkili olan diğer araçlardır. 16. yüzyıl krizi sonrasında bütün askeri ve finansal sistemin değişmesine dikkat çeken İnalcık, Osmanlı örneği üzerinden “değişim mekanizması” hakkında ilginç noktalar bulabileceğimizi ifade eder10 .

Osmanlı İmparatorluğu’nun çağdaşı olan devletlerden bütünüyle ayrı ve onlardan farklı ekonomik, sosyal ve demografik özelliklere sahip bir “garabet” olmadığının anlaşılmasında İnalcık’ın katkısı kuşkusuz büyük oldu. Onun, en basit haliyle, “bir üretim ve vergi birimi” olarak tanımlanabilecek olan “çifthane” kavramı, “benzerliklere odaklanan” bir bakışın ürünüdür mesela. Bilindiği üzere İnalcık’ın bu kavramsallaştırması, Rus agronomist Alexander Chayanov’un (1888-1937) “köylü ekonomisi” teorisine dayanır 11. Bu, aile üyelerinin işgücüne dayanan ve Sanayi Devrimi öncesi başat üretim modellerinden biri olan bir üretim biçimidir.

7 http://www.inalcik.com/indexTr/8 http://www.inalcik.com/indexTr/ 9 İnalcık, agm., 1978, s.70. 10 İnalcık, agm., 1978, s.98.11 Halil İnalcık, The Middle East and the Balkans under the Ottoman Empire: Essays on Economy and Society, Bloomington: Indiana University, 1993. s. 141-149.

Page 82: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

74

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Bu bağlamda, Sanayi Devrimi öncesi tarımsal üretimin örgütlenmesinde Batı, Rus ve Osmanlı dünyasında benzer niteliklerin bulunması şaşırtıcı değildir.

İnalcık’ın, Osmanlı tarihinin yorumlanmasında başvurduğu bu “bütüncül” bakışının Osmanlı çalışmalarına bir diğer katkısı da şu oldu: Osmanlı kurumlarının, Osmanlı öncesi Türk, İran ve Hint devletlerindeki köklerinin keşfedilmesi. İnalcık, bu konuda da hocasının çizgisini takip etti ve milli kültürü, edebiyattan ekonomiye kadar sosyal ve kültürel etkinlikleriyle bir bütün sayan Gökalp-Köprülü ekolünün yolundan gitti12 . İnalcık yazılarında, konferanslarında ve seminerlerinde eski Türk kamu âdetlerinden bazılarının Osmanlı Devleti’nde devam ettiğini ortaya koydu. Bu devamlılık tezinin en iyi örneği “Kutadgu Bilig’de Türk ve İran Siyaset Nazariye ve Gelenekleri” adlı makalesinde görülür. İnalcık bu makalesinde Orta Asya Türk hakanlarına kadar inen ve İran İmparatorluğu’ndan gelen Osmanlı geleneğinin izlerini sürer. İslâm Ansiklopedisi’ndeki Reisülküttâb makalesinde ise Osmanlı bürokrasisinin Hind-İran siyaset kültürüyle yetiştiğini ve devleti bu prensiplere göre idare etmekte olduklarını belirtir13 . Bu devamlılık çizgisine odaklanan açıklamalar, Annales’in “uzun dönem” kavramının İnalcık üzerindeki etkisini gösterir.

İnalcık’ın tarihçiliğinde Annales ekolünün etkisi konusunda söyleyebildiğim naçizane birkaç söz dışında onun tarihi kaynakların yorumlanmasındaki hermenötik yönü ile ilgili de birkaç şey ifade edebilirim14. Hermenötik (hermeneutik)15, herme-neuien sanatı, yani bildirme, haber verme, çeviri yapma, yorumlama, açıklama ve açımlama sanatıdır. İnalcık’ın, Osmanlı dünyasının anlaşılmasının ampirik verilere dayanan açıklamalarla mümkün olduğunu savunmasından bahsetmiştik. Ancak burada da, bu tür verilerin doğru bir şekilde kullanılması meselesi karşımıza çıkar. İnalcık, tarihçinin orijinal kaynakları inceleyebilmek için gerekli araç ve bilgilere sahip olması gerektiğinin vurgular. Bu konuda da hocası Köprülü’nün etkisi büyük-tür. O, kaynak incelemesinde Batıda yüzyıllardır uygulanmakta olan metin eleşti-risi ve hermenötik metotlarını Osmanlı kaynaklarının incelenmesine uygulayarak yepyeni bir alan açan Köprülü’nün öğrencisidir. İnalcık’a göre kültür tarihimizi hakkıyla incelemek için Arapça, Farsça ve Türkçe alanında Avrupa hermenötik geleneğini üniversite ve bilim kurumlarında yerleştirmemiz gerekmektedir. Ancak metin eleştirisi ve hermenötik metotlarının etkin bir şekilde kullanımı bir bilim dilinin yerleşmesine bağlıdır. İlim yapmak için her kelime ve terim, zihinde belli, kesin bir anlamı çağrıştırmalıdır. Aksi takdirde dil ve fikir hayatı bir kargaşa içinde olacak, bahsi geçen metotların uygulanması mümkün olmayacaktır16 .

İnalcık tarihin yorumlanmasında tarih bilgisinin belli sosyal gelişmelerin ve anlayışların etkisi altında olduğuna dikkat çeker. Her devirde tarihin başka türlü

12 Halil İnalcık, “Hermenötik, Oryantalizm, Türkoloji”, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Oryantalizm-1, Yıl 5, Sayı 20, Ankara, 2002, s.33. 13 Bülent Arı, “Halil İnalcık ve Osmanlı Hukuku Araştırmaları, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 3, Sayı 5, 2005, s.795, 797.14 İnalcık hermenötik konusunda da önemli yazılar yazmıştır. Bakınız. Halil İnalcık, agm., 2002, s.13-39; Halil İnalcık, Rönesans Avrupası, Türkiye’nin Batı Medeniyetiyle Özdeşleşme Süreci, 4. Basım, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2013, s.294-296. 15 Hermeneutik terimi Yunan mitolojisinde; Tanrı’nın emirlerini insanların anlayabileceği dile çeviren haberci anlamında Hermes kelimesinden üretilmiş bir terimdir. Yorumbilim terimi olarak hermenötik, bir başka kültüre ait bir metni, yaşanılan dünyaya anlaşılır bir biçimde aktarma sanatıdır.16 Halil İnalcık, agm., 2002, s.30-31.

Page 83: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

75

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

yorumlandığını, objektif tarihçiliğin pek mümkün olmadığını şu cümlelerle dile getirir; “Mesela Bursa’ya, İstanbul’a, bugün kültür bakımından yaklaşıyoruz. Bundan 50 sene öncesine kadar Yunan istilası ve talan konuları vardı, hamasi bir şekilde yaklaşıyorduk. Yani her dönemin yorumlaması başka türlü olur. İktisadi, siyasi, kültürel doğrultulara göre değişir. II. Dünya Harbi’nden beri tarih alanında; sosyal tarih, iktisadi tarih, kültür tarihi konuları önem kazandı”.

İnalcık’ın gençlik yıllarında kendisini derinden etkileyen iki bilim insanından söz eder; Fuad Köprülü ve Paul Wittek. Köprülü’nün tarih yazımı konusunda İnalcık’ın üzerinde etkisi daha önce vurgulanmıştı. Wittek’in etkisi ise, İnalcık’ın hermenötik açıdan yetişmesinde kendisini şu cümlelerinden anlaşılmaktadır: “1949’da Paul Wittek ile tanıştığımda Londra’daki School of Oriental and African Studies’de Türk araştırmaları profesörüydü. Londra’da kaldığım 1,5 yıl boyunca bazen 3-4 saat süren öğleden sonra seminerlerine düzenli olarak katıldım. Profesör Wittek bazen konular belirler, bazen de tartışma açar ve Osmanlı çalışmaları alanındaki son yayınlar hakkındaki düşüncelerini sunar, eleştiriler gelir, tartışma yapılırdı. Wittek’in parlak ve eleştirel zekâsı vardı ve eleştirileri acımasız, bazen de yıkıcı olurdu. Özellikle Osmanlı tarihi metinlerini eleştirel bir yaklaşım olmadan kulla-nanlara müsamaha göstermezdi”17 . İnalcık’ın tarihçiliğinde Wittek’in bu akademik ahlakından önemli izler olduğunu öğrencileri rahatlıkla söyleyebilirler.

İnalcık’ın Osmanlı Devleti’nin kuruluş yılları ve dönemin hükümdarları hakkın-da var olan görüşler üzerindeki tespitleri, bu döneme özgü bilgi veren literatürün hermenötik açıdan değerlendirmesi konusunda oldukça önemlidir: “Osman Gazi ile ilgili hikâyeler iki ayrı kaynaktan gelmektedir. Bir tarafta epik tarihsel yazından gelen ve XIV. yüzyıldaki koşulları yansıtan, olgulara dayalı kronik geleneği bulun-maktadır. Ancak diğer tarafta bu gerçek sözlü geleneğe, Osmanlı İmparatorluğu büyüyüp serpildikten sonraki dönemlere ait tarihçiler tarafından devletin kökenlerini idealize etmek, hanedana meşruluk ve haşmet kazandırmak için yapılan eklemeler vardır. Şimdi, ciddi modern tarihçiler için yapılacak iş, anlatının XIV. yüzyıla ait epik hikâyelerden gelen kısmını bu kısımlardan ayırmaktır. Bu işi gerçekleştirmek için izlenebilecek metotlar şunlardır: Anlatıdaki olguların doğruluğunu, yeni ortaya çıkan vakıf belgeleri gibi Osmanlı Tarihinin ilk dönemleriyle ilgili belgelerle test etmek, kaynaklarda en çok öne çıkan Kuzeybatı Anadolu bölgesinde saha araştır-maları yapmak”. Nitekim İnalcık, XV. yüzyıl kroniklerinden derlenmiş bilgileri toponomi araştırmalarıyla sınayarak Bursa ve Eskişehir bölgesinde yaptığı geziler ile ilk Osmanlı fetihlerinin güzergâhlarını belirlemede oldukça yarar sağlamıştır. Bu açıdan İnalcık tarihçilikte görülen dar belgeci ampirisizmi yerine, yazılı belge-ler dışındaki bilgi kaynaklarını da ele alarak tarihi konuların bu tarz çalışmalarla bütünlenir olduğunu da hissettirmiştir.

İnalcık Osmanlı Tarihinin tahrifinin bir dizi sebepten kaynaklandığını dile geti-rirken yine kaynağın yorumlanması konusundaki hassasiyetini şu cümlelerle dile getirir: “Osmanlı Tarihinin tahrifi bir dizi sebepten kaynaklanabilir. Kaynakların kritiğe tâbi tutulmadan kullanılmasının yol açtığı sorunlar varken, en büyük problem

17 Yusuf Oğuzoğlu, Halil İnalcık’ın Bursa Araştırmaları, Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayınları, 2012, s.13.

Page 84: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

76

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

milliyetçi ya da diğer doktrinlere taraf olmaktan doğmaktadır. Örneğin bir dönem Osmanlı hâkimiyetinde bulunan Balkan topraklarında baş gösteren milliyetçi teoriye göre; Balkan halklarının kalkınma potansiyeline Osmanlı hâkimiyetindeki yüzyıllarca gerici, zorba ve sömürücü Türk yönetici sınıfı tarafından ket vurulmuştur. Osmanlı sömürüsü Batı Avrupa karşısındaki yüzyıllar süren gerilik için bir günah keçisi işlevi görüyordu. Ancak II. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda Osmanlı arşiv kayıtları ve belgeleri kullanılmaya başlandı. Bu gelişme tarih yazımında literatürde bulunan bazı gizli Osmanlı karşıtlığının inanırlığına gölge düşürecek revizyonist trendlerin doğmasına yol açtı”18 .

İnalcık’ın arşiv belgeleri üzerinden tarihçilere bilgi üretimi ve yorumlama anlamındaki hermenötiğini, Osmanlı kanunnâmeleri ve tahrirleri üzerine yaptığı araştırmalarında görülebilir. Bu alandaki araştırmaları sonucunda Osmanlı toprak rejimi ile ilgili vergi sisteminin kökeni ve genel karakteri net olarak tanımlanmış-tır. İnalcık’ın Raiyyet Rüsûmu adlı makalesinde, çift resmi gibi vergilerin aslında çiftçinin sosyal ve hukuki statüsünü tanımlayan ve belirleyen daha genel bir sistem bağlamında anlaşılması gerektiği ilk defa ortaya konmuştur. İnalcık bu çalışmasında tam çift resmi ödeyen, yarım çift resmi ödeyen ve yarım çiftlikten az toprağa sahip olan olmak üzere topraklı köylü sınıfını 3 kategoriye ayırmış, bu ayrımların sosyal ve ekonomik statüyü belirleyen önemli kategoriler olduğunu tahrir kayıtları ile açıklığa kavuşturmuştur. Benzer şekilde İnalcık’ın 1954 yılında Hicri 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-ı Arvanid adlı Osmanlı arşivlerinde bulunan en eski tarihli tahrir icmal defterini yayınlaması, erken dönemde düzenlenen bu metnin dili, hattı, içerdiği isim ve terimleri yönünden zorluğu düşünüldüğünde, takdire şayandır.

Halil İnalcık’ı üstün kılan özelliklerinden biri, incelediği tarihsel dönemin koşullarını anlamaya çalışması ve bunu yaparken, eleştirel tavrını hiç yitirmeme-sidir. Bunu yetişme çağlarından, ustalığının doruğuna ulaştığı döneme kadar hiç değiştirmemiştir. İnalcık’ın öğrencisi Özer Ergenç hocasıyla ilgili şu tespitleri yapmaktadır: “Geriye dönüp baktığımda, onun derslerini izlemiş olmanın ne kadar büyük bir fırsat olduğunu şimdi daha iyi değerlendirebiliyorum. Özellikle, Osmanlı diplomatiği seminerlerinde duyduğum hazzı anlatamam. Herhangi bir belgenin onun elinde nasıl değer kazandığını, bizlerin ilk bakışta sezmemizin mümkün olmayacağı noktaları nasıl açıkladığını; bazen söylenenden, bazen de belgede söylenmeyenden hakikati bulmada nasıl yararlanılabileceğini ben ondan öğrendim. Nitekim İnalcık’ın bu yöntemi, yalnız Türkiye’de değil, Amerika’da da etrafında meraklı bir öğrenci halkasının oluşmasını sağlamış, yetiştirdikleri onun adıyla anılan bir ekolün üyeleri olarak çeşitli üniversitelere dağılmışlardır. Halil İnalcık, belgesel bilgilerin doğ-rulanması ya da yanlışlanması konusunda, diğer bilgi kaynaklarına yönelmenin gerekliliğini, bizzat kendi uygulamalarıyla göstermiştir”19 .

1940-1942 yıllarında doktora tezini tamamlayan İnalcık’ın bugüne uzanan yaklaşık 75 yıllık araştırmacı yönü, yazdığı çok sayıda kitap ve makalesi, ulusla-rarası kongrelerde yaptığı konuşmaları ve seçkin üniversitelerde verdiği dersleri, yer aldığı yayın kurulları, aldığı ödülleri, fahri doktora unvanları, çok nadir birkaç 18 Yusuf Oğuzoğlu, age., s.18.19 http://www.os-ar.com/modules.php?name=News&file=article&sid=240244

Page 85: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

77

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

akademisyenin nitelik ve nicelik açıdan gerçekleştirebileceği örnekler taşır. O bu uzun araştırma hayatında farklı kuşaklar, farklı kültürler, farklı siyasi, sosyal ve ekonomik şartlar görmüş, bu durum bir yönüyle son yüzyılın tarihsel süreçlerini gözlemlemesini sağlamış, ancak kendi fikir dünyasını ve yazım dilini bu gelişmelere paralel olarak güncelleyebilmiştir. İnalcık ekolüne mensup yüzlerce öğrenci sadece birincil kaynakları kullanma değil, modern anlamda tarihe sosyo-ekonomik birçok açıdan bakabilme becerisini doğrudan veya dolaylı olarak ondan öğrenmiştir.

Halil İnalcık’ın bir bilim adamı olarak yazarlık ve araştırıcılık hayatı boyunca kaleme aldığı onlarca kitap, yüzlerce makale, bilimsel bildiri ve ansiklopedi maddesi göz kamaştırıcı çeşitliliğe ve niteliğe sahiptir. Son sözleri söylemek gerekirse, İnalcık ilk yıllarından itibaren çalışmalarını çok büyük ölçüde sorun odaklı bir perspektifle, disiplinler arası bir yaklaşımla ve insan faaliyetlerinin tüm alanlarını kapsayacak şekilde gerçekleştirmiştir. Bunu yaparken betimleyiciden çok açıklayıcı bir yöntem ve karşılaştırmalı bir metodoloji kullanmıştır20. Son on yıllarda içerisinde yurti-çinde ve yurtdışında Osmanlı İmparatorluğu’nun sosyo-ekonomik yapısı ile ilgili yapılan çalışmalardaki muazzam ilerlemede onun payı kuşkusuz büyüktür. Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihsel yerinin keşfedilmesinde onun eserleri önemli kilometre taşları oldu. İnalcık, tarih yazımının yelpazesini inanılmaz ölçüde genişleten Annales ekolünün Türkiye’deki öncülerinden biri oldu. Onun ifadesiyle kapatacak olursak: “Ben doktriner bir tarihçi değilim. Daha çok Annales okulunun bakışını benimsi-yorum… Benim tarih felsefemi tarif etmek gerekirse budur.” 21

20 Ergin Ayan, agm., 2011, s.96.21 Emine Çaykara, Tarihçilerin Kutbu: Halil İnalcık Kitabı, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2005, s.212-214.

Page 86: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

78

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

KUZEY KARADENİZ SAHİLLERİNDE JULIEN BORDIER İLE KIRIM’DA, EVLİYA ÇELEBİ İLE AZAK’TA

PROF. DR. HALİL İNALCIK’IN İZİNDE

Jean-Louis BACQUÉ-GRAMMONT*

Uzun zamandır, Halil Hoca’nın Don-Volga kanalının kazılmasının tarihi üzerine yazmış olduğu temel makaleye bazı eklemelerde bulunmayı tasarlamıştık ama asıl söylenmesi gerekenin zaten onun tarafından söylenmiş olduğunu nihayet fark ettik. Ama bu vesileyle birlikte, Osmanlı Devleti’nin en kuzeyde bulunan toprakları hak-kında merakımız uyanmış oldu ve bu merak, uzun yıllar sonra, aynı tarihsel alanın iki farklı yönde araştırılmasına girebilmemizi sağladı. Burada söz konusu edilen iki çalışmanın yayın yerleri henüz belirlenmemiştir ama gözden geçirilip toparlandıktan sonra yayına hazır olacaklardır.

Öncelikle, burada söz konusu olan, 16. yüzyılın ilk yılları boyunca Kırım’da dolaşmış olan bir Fransız seyyahın anlatısının uzun bir bölümüdür.1 Bir yandan Rus-ya’nın çalkantılı durumlarından dolayı, diğer yandan o zamanlarda onların gözünde gerçek bir Osmanlı Gölü olan Karadeniz’in kıyılarında Avrupalıların kendilerine bir maceraya atmalarına izin vermeyen İstanbul makamlarından dolayı, Kuzeyden gelen seyyahların nadir olması nedeniyle, bu yerin ve bu dönemin bir basit çağrışımı bile hemen ilgi uyandırmaya yetmektedir. Bununla birlikte, 1605 yılından vefat ettiği 1610 yılına kadar Fransa Kralı 4. Henri’nin büyükelçiliğini yapan ve Osmanlı topraklarında sahip olduğu itibarın keyfini çıkartan Jean de Gontaut Biron’u oraya götüren yollar, şahsi koruması altında olan biri için de açılmıştır. Aslında, Julien Bordier isimli şahıs, ona “av görevlisi“ olarak hizmet etmekteydi, köpeklerinin ve şahinlerinin bakımından ve av bakımından zengin alanların belirlenmesinden sorumluydu. Bordier hakkında, Türkiye’ye yapmış olduğu seyahatin öncesine dair pek bir şey bilinmemektedir ama onun bizzat kendisinin yazmış olduğu anlatılardan çıkarttığımız kadarıyla, onun, henüz genç, dünyayı keşfetmeyi ateşli bir biçimde arzulayan ve bunu çok hevesli ve şaşkınlıkla yaptığı için de gözümüze sempatik gelen biri olduğunu söyleyebiliriz.2 1607 yılında, Büyükelçi’den Kırım’a birkaç hafta sürecek bir seyahati gerçekleştirmek için izin almıştır. Yolculuk onu, Kefe yoluyla Balaklava’dan Kerç’e götürmüştür. Onun anlatısına bakarak bir yorum yapacak * Bu Yazıyı Türkçeye çeviren : Ümit Topuz.1 Bordier’nin el yazması, Relation de voyage en Orient, Paris’de Bibliothèque Nationale de France’da [Fransa Milli Kütüphanesi] FR 18076 kod numarası altında korunmaktadır. Burada, ortalama 1.500 sayfa içeren çok büyük ölçekli bir eser söz konusudur. Bu da, neden şimdiye kadar eserin tamamının basılmasıyla ilgili bir girişimde bulunulmamış olduğunu açıklamaktadır. Bizim yayına hazırladığımız bölüm “Le Voyage en Crimée de Julien Bordier, écuyer des chasses de Jean de Gontaut Biron, baron de Salignac, ambassadeur du roi de France auprès de la Porte ottomane. 1607. ”ismiyle basılacaktır. Rusça basımı hazırlık aşamasındadır: Puteşestve v Krym Juliena Bod’e (…). Aynı konuda başka bir çalışma : “Un voyageur périgourdin sur les rives de la mer Noire au temps d’Henri IV“, Enjeux politiques, économiques et militaires en mer Noire (XIVe-XXIe siècles). Études à la mémoire de Mihail Guboglu, yy. Faruk Bilici, Ionel Candea ve Anca Popescu, Brăila Müzesi, Istros Yayınları, Brăila, 2007, s. 109-116.2 Halil İnalcık, “The Question of the Closing of the Black Sea under the Ottomans“, Archeiou Pontu. Periodikon Symgramma, 35, 1979, p. 74-110.

Page 87: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

79

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

olursak, gördüğü ve başına gelen her şeyi not etmiş olduğunu söyleyebiliriz. Yol boyunca hiçbir şey onun meraklı gözlerinden kaçmamıştır: insanların adetleri, toprak ve deniz ürünleri, mutfak kültürleri.3 Aynı zamanda, ülkede sürdürdüğü gündelik hayatının çizelgesini de bize sunmaktadır: Han’ın bir Cenevizli danışmanının gerçekleştirdiği şenlikler, Osmanlı makamlarının yerel temsilcilerinin göstermiş olduğu misafirperverlik, oranın halkıyla ilişkileri, vs. Kısacası, bu ilk elden verilen zengin bilgiler birçok noktayı aydınlatmıştır ve özellikle yazarın bizzat yapmış olduğunu söylediği balık avı ve uzun uzadıya yer verdiği Kırım yöntemleri üzerine yazmış oldukları başta olmak üzere bütünü kolaylıkla okunan bir metin oluşmuştur. Hiç şüphesiz vazgeçilmez ama aynı zamanda da korkunç kuru anlatımıyla açığa çıkarmaya çalıştığı maddi gerçekliğin başbir şekilde üzerini örten ekonomi ve vergi belgelerinin yanında, bize hayatın içinden bilgiler veren böyle metinlerin gerçeğe uygunluk değerini de göz önünde bulundurmalıyız.

Osmanlı Tarihi için kayda değer bir öneme sahip olan bir diğer kaynak olan Evliyâ Çelebî’nin Seyâhat-nâme’si birbirine açıkça yakın olan iki uzun bölüm içermektedir.4 Burada söz konusu olan, 1641 ve 1667 yıllarında seyyahın Azak’a gerçekleştirilmiş olduğu iki ziyaretin anlatısıdır. İlk anlatı, Don’un ağzında stratejik bir noktada, yazarın bizzat şahit olduğu şekliyle Osmanlıların bu yeri kuşatmasını anlatmaktadır. Kırım’ın Fethi sırasında eski Tana ve civarı, Gedik Ahmed Paşa tarafından 1475 yılında Cenovalıların elinden alınmıştır ve ardından Karadeniz’in kuzeyinde yer alan Osmanlı topraklarının tamamında otorite sahibi olan bir paşanın bir buçuk yüzyıl boyunca huzurlu ikameti olarak kalmıştır. 1637 yılında, Çar Michel Romanov tarafından desteklenen Zaporojya Kazakları bu yeri ele geçirmeyi başarmışlardır ama kısa bir süre sonra tahliye etmeden önce tahrip etmişlerdir. Sultân-zâde Semîn Mehmed Paşa’nın şehrin yeniden ele geçirilmesini sağlaması ve burayı yeniden inşa etmesi amacıyla oraya gönderilmesi için 1642 yılını beklemek gerekmiştir. Bununla birlikte, Evliyâ burada, bu durumu fırsat bilip o yerin görünümü ve özel-likleriyle ilgili neredeyse hiçbir detay vermemiştir, bu detayları daha ilerde birçok cilt olarak yayınlanacak anlatısında yer alacak bir başka metine saklamıştır. Aslında, Macaristan’dan dönerken, Kafkas bölgelerinde yolunun üzerinde, kendini yeniden Azak’ta bulmuştur. Bu sefer, gerek surlar, askeri ve idari kuruluşlar, gerekse yerel halk ve bölgenin yerel lezzetleri hakkında çok detaylı bir biçimde betimlemelerde bulunmuştur.

Özetleyecek olursak, bu iki seyyahın, o dönemde eğer orada doğmadıysa veya görev dahilinde orada bulunmuyorsa pek fazla gidilmeyen bu bölgelerin tanınma-sına yaptıkları katkı bütün yönleriyle çok önemlidir. Daha ilerde yapılacak olan çalışmalarda bunları göz önüne almamak gerçekten yazık olur.

3 Aynı konuda : “Sur quelques compatibilités et incompatibilités autour de la table entre Français et Ottomans au XVIe siècle“ [16. yüzyılda Fransızlar ve Osmanliılar arasında sofrada birkaç aykırılık hakkında], yayın aşamasında olan Mélanges offerts à Masami Hamada [Masami Hamada Armağanı] isimli eserde yer almaktadır.4 “Deux séjours d’Evliyâ Çelebî à Azov “. Basım yeri henüz belirlenmedi.

Page 88: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

80

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

ALA POURSUİTE DE PROF. DR. İNALCIK AU BORD NORD DE LA MER NOİR: EN CRİMÉE AVEC JULIEN BORDIER, EN AZOV

AVEC EVLİYA ÇELEBİ

Jean-Louis BACQUÉ-GRAMMONT

Nous avons longtemps envisagé de donner des compléments à l’article fondamental de Halil Hoca sur l’histoire du creusement du canal Don-Volga, mais il nous est finalement apparu que l’essentiel y était déjà dit. Néanmoins notre curiosité à l’égard des territoires les plus septentrionaux de l’État ottoman s’était ainsi trouvée éveillée et nous engagea, bien des années plus tard, dans deux directions de recherche d’un même intérêt historique. Les lieux de parution des deux études dont il être question ici n’ont pas encore été déterminés à ce jour mais, à quelques mises au point près, elles sont prêtes pour la publication.

Il s’agit tout d’abord d’un long chapitre de la relation d’un voyageur français en Crimée au cours des premières années du XVIe siècle1. Cette simple évocation d’un lieu et d’une époque suffit à susciter l’intérêt puisque les voyageurs venant du nord étaient rares du fait de la situation mouvementée de la Russie d’une part, des réticences des autorités d’Istanbul à laisser des Européens s’aventurer sur les rives du véritable "lac ottoman" qu’était alors à leur yeux la mer Noire. Néanmoins, le crédit dont jouissait auprès de la Porte Jean de Gontaut Biron, ambassadeur du Roi de France Henri IV de 1605 à sa mort en 1610, fit que la route qui y menait s’ouvrit pour l’un de ses protégés. En effet, il avait à son service un « écuyer des chasses » nommé Julien Bordier, chargé de veiller sur ses chiens et ses faucons et de repérer les terrains les plus giboyeux. On sait fort peu de choses sur ce Bordier avant son séjour en Turquie, mais il apparaît d’après ses propres récits comme un homme encore jeune désirant ardemment découvrir le monde et le faisant avec un enthousiasme et un émerveillement qui nous le rendent sympathique. En 1607, il obtint ainsi de la part de l’ambassadeur la permission d’effectuer pendant quelques semaines un voyage en Crimée. Ses pas allaient l’y mener, via Kefe de Balaklava à Kerç. À en juger d’après son récit, il y nota tout ce qu’il vit et qui lui arriva. Rien n’échappa à sa curiosité en cours de route : les mœurs des gens, les produits de la terre et de la mer, les usages culinaires.2 Mais il nous offre le tableau de sa vie quotidienne dans le pays : les festins offerts par un conseiller génois du khan, l’hospitalité des 1 Le manuscrit de Bordier, Relation de voyage en Orient, est conservée à la Bibliothèque Nationale de France, à Paris, sous la cote FR 18076. Il s’agit d’un ouvrage de grande dimension et comptant environ 1.500 pages, Ce qui explique qu’aucune tentative de publication intégrale n’en ait jamais été entreprise. Le chapitre dont nous avons préparé la publication devrait être édité sous le titre : Le Voyage en Crimée de Julien Bordier, écuyer des chasses de Jean de Gontaut Biron, baron de Salignac, ambassadeur du roi de France auprès de la Porte ottomane. 1607. Version russe en préparation : Puteşestve v Krym Juliena Bod’e (…). Autre étude sur le même sujet : « Un voyageur périgourdin sur les rives de la mer Noire au temps d’Henri IV », Enjeux politiques, économiques et militaires en mer Noire (XIVe-XXIe siècles). Études à la mémoire de Mihail Guboglu, éd. Faruk Bilici, Ionel Candea et Anca Popescu, Musée de Brăila, Editions Istros, Brăila, 2007, p. 109-116.2 Sur le même sujet : « Sur quelques compatibilités et incompatibilités autour de la table entre Français et Ottomans au XVIe siècle », sous presse ans les Mélanges offerts à Masami Hamada.

Page 89: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

81

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

représentants locaux de l’autorité ottomane, ses relations avec la population, etc. En bref, l’ensemble se lit aisément en apportant une abondance d’informations de première main sur de nombreux points, en particulier la pêche que l’auteur dit avoir lui-même pratiquée et sur les méthodes criméennes de laquelle il s’étend longuement. Sans aucun doute, il nous faut considérer à leur juste valeur des textes de ce genre qui apportent de la chair et de la vie autour d’une documentation fiscale et économique certes indispensable, mais dont la terrible aridité tend à occulter la réalité matérielle de ce qu’elle éclaire.

Autre source d’une importance considérable pour l’histoire ottomane, le Seyâhat-nâme d’Evliyâ Çelebî recèle deux longs passages qu’il convient à l’évidence de rapprocher l’un de l’autre.3 Il s’agit des récits des deux séjours du voyageur à Azak par les Ottomans en 1641 et en 1667. Le premier relate le siège de la place, point stratégique à l’embouchre du Don, par ces derniers, événement dont l’auteur fut personnellement le témoin. L’ancienne Tana avait été prise aux Génois par Gedik Ahmed Paşa lors de la conquête de la Crimée et de ses alentours en 1475 et était ensuite demeurée pendant un siècle et demi la résidence assez paisible d’un pacha ayant autorité sur l’ensemble des territoires ottomans du nord de la mer Noire. En 1637, les Cosaques Zaporogues soutenus par le tsar Michel Romanov réussirent à s’emparer de la place, mais la détruisirent avant de l’évacuer peu après. Il fallut attendre 1642 pour que le sultân-zâde Semîn Mehmed Paşa soit envoyé sur place pour reconstruire et assurer la réoccupation de la ville. Toutefois, Evliyâ ne donne guère de détails à cette occasion sur l’aspect et les particularités de celle-ci, les réservant pour un autre texte, plusieurs tomes de sa relation plus loin. En effet, venant de Hongrie et sur la route des régions caucasiennes, il se trouva une nouvelle fois à Azak. Cette fois la description se révèle minutieuse, tant en ce qui concerne les fortifications, l’organisation administrative et militaire que la population et les spécialités culinaires du lieu.

En résumé, l’apport de ces deux voyageurs à la connaissance de ces régions fort peu fréquentées à cette époque par qui n’y était pas né ou ne s’y trouvait pas en fonctions apparaît incontestablement très important sous tous ses aspects. Il serait périlleux de ne pas en tenir compte dans des travaux futurs.

3 "Deux séjours d’Evliyâ Çelebî à Azov ". Le lieu de parution n’a pas encore été déterminé.

Page 90: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

82

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

PROF. DR. HALİL İNALCIK VE OSMANLITEŞKİLAT TARİHİ

Mehmet İPŞİRLİ*

Yakın tarihimizin tecrübeli bir büyüğü “İnsan geçtiği yerlerde bazı izler bulmalı, kendisi de geçtiği yerlerde izler bırakmalı” demiştir. İnalcık Hoca şüphesiz, sahasın-da doğusuyla, batısıyla kendisinden öncesi birikimden istifade etmiş, ancak istifade ettiğinin kat kat fazlasını da tarihçilerin istifadesine sunmuştur1. Yurt içinde ve yurt dışında Osmanlı sahasında yapılmış bir tez, bir makale, bir kitap gösteremezsiniz ki Hoca’nın en az beş-on çalışmasından istifade etmemiş olsun. Ayrıca bu suretâ bir istifade olmayıp gerçekten yapılan çalışmanın esasına taalluk eden, ufuk açıcı bir yararlanmadır. Hocamızın hangi makalesi, hangi ansiklopedi maddesi veya kitabı okunsa zihinde etkileyici, kalıcı, ufuk açıcı bir birikim hissedilmektedir. Bu hocanın ilminin feyzidir ve bir nasip meselesidir. DTCF, Chicago Üniversitesi ve Bilkent’te bazı şanslı gençler, akademisyenler Hoca’nın fiilen talebesi olmuştur. Bir de İnalcık Hoca’nın benim gibi dolaylı talebeleri vardır ve bunların sayısı belli değildir. Unut-mamak gerekir ki 1950’li yıllardan itibaren Osmanlı sahasında çalışan herkes ondan feyz almış, dolaylı talebesi olmuştur2. Eskilerin “Tûl-i ömr ile muammer olmak” diye bir ifadesi vardır, İnalcık Hoca bu lutfa mazhar olmuştur.

Osmanlı tarihini bir bütün olarak alıp, dünya tarihinde iz bırakan bu Devleti her yönüyle ve hakkını vererek incelemeyi ancak bir iki tarihçimiz başarabilmiştir. Daha açık bir ifade ile merhum Uzunçarşılı ve İnalcık Hoca yapabilmiştir3 . Bu, kuvvetli alt yapı, muazzam bir ihata ve telif yeteneği isteyen bir iştir. Öğretmen okulu mezunu bir genç tarihçi olmak üzere yeni açılan DTCF’ne girmiş, bütün * Prof. Dr., İstanbul Medipol Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi.1 Hoca’nın istifade ettiği kaynaklar ve kimseler konusundaki kadirşinaslığı da takdire şayandır. Bir misal olarak Uzunçarşılı hakkındaki sözlerini nakletmek isterim. Uzunçarşılı ile ilgili makalemi yazarken, bazı kimselerin Uzunçarşılı’yı ve eserlerini küçümsediğini söyleyince, Hoca ”Mehmet, Üstad Uzunçarşılı’nın eserleri olmasa biz bu seviyeye gelemezdik” diyerek kadirşinaslığını ve tevazuunu göstermiştir. Bazı meslektaşlarımız İnalcık Hoca bizim çalışmalarımızı dipnotlarında hiç zikretmiyor, daha çok Batılı meslektaşları veriyor eleştirisini yaparlar. Bunun sebebi bir küçümseme veya görmemezlikten gelme değil, belki Hoca’nın 70’li yılların başından 90’lı yılların ortalarına kadar, çok yoğun ve sistemli çalıştığı yıllarda ABD’de bulunması ve Batılı meslektaşların çalışmalarını daha kolay takip etmesindendir. 2 Burada bir hatırayı nakletmek isterim. 1990 yılında Chigago Üniversitesi’nde Hocamızı odasında ziyarete gitmiştim. Öğleyin Üniversite’de yemeğe götürdü. Sohbet sırasında yazdıklarımı okuyor musunuz, talebelerinize okutuyormusunuz sorusunu sorunca ben de içimden geldiği şekilde eski yazdıklarınızdan biz de talebelerimiz de istifade ediyoruz, maalesef son yirmi senedir, yazdıklarınız İngilizce olduğu için Türk tarihçileri ve talebeler pek istifade edemiyor dedim. Hoca ne yapılabilir dedi. Ben de “Hocam, Classical Age kitabı başta olmak üzere, Encyclopeadia of Islam (EI2)’da, herbirisi uzun birer makale hacmındaki “Harir, Mâ’, İstimalet, İstanbul gibi pek çok maddeniz ve bütün İngilizce makaleleriniz belirli bir tasnif ve gruplandırma ile süratle Türkçe’ye çevrilmesi elzem” dedim. Çok şükür, önce Eren Yayınevi sahibi Muhittin Bey’in, sonra diger yayınevlerinin büyük bir heves ve istekle konuya sahip çıkmasıyla eserler Türkçeye kazandırıldı. İnalcık Hocam, tercüme edilerek yayınlanan ilk bir kaç eserini lutfedip imzalayıp gönderirken “İpşirli, senin hatırlatmanla bu işe girişildi” notunu yazarak taltifde bulundu. Aslında bu o zamanlar herkesin söylediği bir şeydi, demek ki vakti saati gelmişti. 3 XIX. ve XX. Yüzyılda J. V. Hammer, Zinkasen ve Iorga her üçü de Almanca olarak Osmanlı Devletinin Tarihini yazdılar. Hammer şiir yazacak kadar mükemmel Türkçesiyle bütün vekayinameleri anlayabiliyordu. Diger iki tarihçi Türkçe bilmiyordu. Batı kaynaklarına dayanarak Osmanlı tarihi üzerine umumi telifler yaptılar.

Page 91: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

83

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

imkansızlıklara rağmen kendi kendisini aşarak, çok çalışarak diller öğrenmiş, eski metinleri okuyup yorumlayabilme yeteneği kazanmış, ilaveten Batıdaki ekolleri, teori ve metodolojiyi en erken tanıyan Türk tarihçisi olmuş, kısa süre içinde bunlar meyvesini vermiştir. Önce, intisap ettiği yakınçağ kürsüsünde Tanzimat dönemiyle başlamış sonra Kuruluş dönemi, İstanbul üzerine ciddi çalışmalar, muhtemelen, atalarının memleketi olması sebebiyle Kırım Hanlığı, Giray hanedanı ve hanları üzerine İslâm Ansiklopedisi’nde (İA) ciddi maddeler yazmış, geniş bir yelpazede, ancak her biri konusunda çığır açan İA ve EI2’deki hacimli ansiklopedi maddeleri, yurtiçi ve yurtdışı dergilerde bugün halâ derinliğini ve etkisini koruyan makaleler ve telif eserler ortaya koymuştur. Üstelik bütün bunları bir enstitü, bir merkez ekibiyle değil bizzat kendi araştırma ve çalışmalarıyla gerçekleştirmiştir.

İnalcık Hoca’nın hususiyle Osmanlı teşkilat tarihini ilgilendiren çalışmalarını ders verirken, araştırma yaparken, makale yazarken şahsen özümsemeye çalışarak okudum, ama daha önemlisi öğrencilerimin okumasını sağladım. Bu okumalar bana ve talebelerime çok şey kazandırdı. Birçok tartışmalı konuda İnalcık Hoca’nın objektif ve ideolojiden uzak yaklaşımı ve değerlendirmeleri konuyu asıl hüviyeti ile tanımamızı sağladı. Bunun en somut örneği Osmanlı hukuku konusudur.

Osmanlı hukukunun şerîliği-örfiliği meselesi Prof. Fuad Köprülü’den beri ideolojik yaklaşımlarla tartışılan bir konu olmuştur. Prof. Barkan bu konuda çok önemli yeni katkılar sağlamış olmakla birlikte, Köprülü çizgisini devam ettirmiştir. Bu konuda ideolojiden uzak objektif kriterlerle konuyu vuzuha kavuşturan İnalcık Hoca olmuş 4, şer‘ ve kanun konusunda çok ciddi araştırmalar yapmıştır.

Şüphesiz İnalcık Hoca’nın en büyük başarılarından birisi de Osmanlı tarihini dikkate almadan Avrupa ve dünya tarihinin yazılamayacağını araştırmaları, yazıları, konuşmalarıyla ispat etmesi, meslektaşlarına kabul ettirmesidir. Bu başarıda şüphesiz birçok kimsenin emeği olmakla birlikte en büyük katkı hocaya aittir.

Önce İA’ya sonra EI2’ye çok temel maddeler yazdı. Bu maddelerden birçoğu-nu da yeni bilgiler ekleyerek, bazı yeni değerlendirmeler yaparak Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA) için de yazdı5 . DİA için büyük bir itina ve özveri ile yazmış olduğu kuruluş döneminin Osman Gazi’den Fatih Sultan Mehmed’e kadar ilk yedi padişahı ansiklopedi için mühim bir katkı olmuş, bu maddelerin kısaltılmamış hali de İSAM yayınları arasında kitap olarak çıkmıştır.

4 Kanunname-i Sultanî ber mûceb-i örf-i Osmanî, eserin girişinde sağlıklı bir şekilde bu değerlendirmiştir, Ankara TTK 1956, giriş.5 Diyanet İslam Ansiklopedi ile ilgili olarak üç hatırayı paylaşmak istiyorum. 1980’li yılların sonu idi. Ansiklopedinin madde tespitleri tamamlanmış gibiydi. Ben Hocamı haberdar ettim, bir gün beraber gidelim dedi, merkezde ansiklopedi tecrübesini arkadaşlara anlattı. Sonra birden, mukataa, iltizam ve adaletname maddeleri var mı diye sordu. Üçü de müstakil madde olarak alınmıştı, çok memnun oldu. Ben de bu projeye katkıda bulunurum diyerek bizleri çok sevindirdi. Başta ilk yedi Osmanlı padişahı olmak üzere birrinden önemli birçok madde yazdı. Bunların mühim bir kısmı EI’ye yazdığı maddelerin tercüme edilip gözden geçirilmiş, ilaveler yapılmış haliydi. İkinci hatıra ise 1990’lı yılların başında TTK’nda CIEPO kongresi vardı. Hoca seni arıyor dediler hemen yanına gittim. DİA ne durumda hangi cilt çıktı, kaç madde var, dökümantasyon merkezi ve kütüphane ne durumda bana biraz bilgi ver. Bu proje çok önemli konuşmam sırasında yabancılara bunu anlatacağım demişti. Gerçekten genel kurulda etraflıca anlattı. Üçüncüsü ise Doğu Batı Dergisi Oryantalizm özel sayısını çıkaracağı sırada, İstanbul Üniversitesinde asistanım sınıfa geldi, İnalcık Hoca telefonla seni arıyor, dedi. Hemen koştum, Hocamız, Oryantalizm sayısına sen de etraflıca DİA’yı yaz bana gönder demesi üzerine , Hocam siz yazsanız deyince , işin içindesin senin yazman uygun olur dedi. Ben de “Her Medeniyetin Bir Ansiklopedisi Vardır” başlığı ile elimden geldiği kadarıyla kısa bir makale yazdım ve yayınlandı.

Page 92: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

84

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Ansiklopedilere yazdığı her birisi başlı başına bir araştırma olan bu makaleleri yazmış olmasını bugün için nasıl değerlendirdiğini yani birbirinden farklı maddelere ayırdığı vakitten dolayı bir üzüntüsünün olup olmadığını sorduğumda, Hoca çok memnun olduğunu geniş bir yelpaze oluşturan bu maddeler sayesinde Osmanlının teşkilatına, idarî, iktisadî-ictimaî tarihine vukuf sağladığını ifade etmiştir.

Köprülü’nün talebesi olmakla iftihar edip, onun tarihi kurumlar üzerine yazıla-rından ve yorumlarından çok istifade etmiş olmakla birlikte, bu konulara ideolojik bir yaklaşım içinde hiç bir zaman olmamıştır. Bilindiği üzere, Cumhuriyet’in ilk dönemlerindeki resmi değerlendirmeler başta Prof. Köprülü ve Barkan olmak üzere birçok Tarihçi ve edebiyatçıyı az veya çok etkilemiştir 6. O dönemleri bizzat yaşamış, yakinen içinde bulunmuş olmasına mukabil rahmetli İsmail Hakkı Uzunçarşılı da ideolojiden uzak, ilkeli durmasını başarmıştır 7.

Hoca’nın hiçbir kaynağı sorgulamadan kabul etmemesi çok önemli bir özelliğini teşkil etmektedir. Nitekim bunun en tipik örneği Osmanlı tarihçiliğinin en erken ve temel kaynaklarından birisi olan Âşıkpaşazade Tarihini sorgulamış ve bizim için kaynak sorgulamasında örnek olabilecek olan Âşıkpaşazade Tarihi nasıl okunmalı makalesini yazmıştır 8.

İnalcık Hocamızın Osmanlı teşkilatıyla ilgili kurumları nasıl bir yaklaşım ile ele aldığına müşahhas bir örnek olarak Osmanlı bürokrasi için “Reisülküttab”, diplomasisi için de “İmtiyâzât” makalelerine kısaca temas etmek uygun olacaktır.

“Reîsülküttâb”: Osmanlılar’da muamelat ve aklamın başı olan ve bürokrasi açısından önemli bir kurum olan reisülküttaplık, İnalcık Hoca tarafından 1960 yıl-larda İA için yazılmıştır9 . Makale muhtevası açısından çok dikkate değer özelliklere sahiptir. En başta gelen özelliği Osmanlı’da ki muamelat ve aklama giriş mahiyetinde vermiş olduğu Osmanlı öncesi uygulamasıdır. İnalcık Hoca Osmanlı kurumlarını değerlendirirken yerleşmiş bir usulü vardır, o da kurumların Osmanlı öncesindeki isimlerini, tarihi seyrini vermesidir. Bu zor bir iştir.

Takdim cümlesinden hemen sonra reîsülküttab teriminin Fatih Kanunamesinde bulunması sebebiyle daha XV. asır ortalarında mevcut olduğu, dolayısıyla daha sonra ortaya çıktığı görüşünün yanlışlığına işaret etmektedir.

Osmanlı’ya temel ve model olan İslam devletlerindeki bürokrasi açısından Kal kaşandi’nin on dört ciltlik abidevi eseri Subhu’l-a’şâ’ya10 sıkça atıflar yapmaktadır.Ayrıca erken dönem İslam devletlerindeki bürokrasiyi anlatan Ibn al-Şayrafi’nin, Kânunu divânü’r-resâ’il’ine; Cahşiyâri’nin, Kitâbü’l-vüzerâ ve’l-kuttâb’ına;’Abdül-hamid el-Katib’in, Risâla ile’l-kuttâb’ına; Hasan al-Hôyi’nin, Gunyetü’- al-kâtib ve munyatu’t-tâlib’ine; Batalyavsi’nin, el-Iktitâb fi şerhi Adabü’l-küttâb’ına; İbn 6 Prof Halil Berktay yıllarca önce Cumhuriyet dönemi tarihçiliği ve tarihçileri bağlamında dört büyük tarihçiyi değerlendiren “Dört Tarihçinin Sosyal Portresi” (Tarih ve Bilim, sayı 54-55, 1991, s. 19-45) makalesinde önemli tesbitlerde bulunmuştur. 7 Bu konudaki örnekler için bk. M. İpşirli, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Tarihçilik ve Tarih Yayıncılığı Sempozyumu, Bildiriler, TTK Ankara 2011, s. 21-26. 8 Halil İnalcık,.1994. “How to Read Ashik Pasha zade’s History.” Studies in Ottoman History in Honour of Professor V. L. Menage. (ed. C. Heywood ve C. Imber), İstanbul 1994: The Issis Press., p. 39-156 9 H. İnalcık, “Reis-ül-küttâb”, İA, IX, s. 671-8310 Kalkaşandî, Subhu’l-a’şâ fî sınâti’l-inşâ,nşr, M. A. İbrahim, 1913-20, I-XIV cilt; ; M. İpşirli, “Kalkaşandî”, DİA, XXIV, s. 263-65

Page 93: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

85

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Durustûya’nın, Kitabü’l-kuttâb’ına ve Atabetü’-l-ketebe gibi çoğunun adlarını ilk defa duyduğumuz terâsül kitaplarına atıflarda bulunması makalenin derinliğini göstermesi açısından mühimdir11 .

Emevilerde, Abbasilerde, Fatımilerde, Memluklerde Divan teşkilatı, ve bu teşkilat içinde en önemli konumda olan divânü’l-inşâ, divanü’r-resâil ve burada görev yapan sâhibü’d-divânü’l-inşâ, katibü’d-divan, nâzıru’d-divan, katibü’d-dast, katibü’s-sırr, bitigçi-ılımğa gibi katiblere reisülküttaba menşe olması itibariyle temas edilmektedir. Fatih devrine kadar divan yazışmalarının ve divan dilinin nasıl bir gelişme kaydettiği üzerinde duruluyor.

İnalcık Hoca’nın bu bağlamda hassasiyetle üzerinde durduğu bir husus Osman-lı’da divan dilinin oluşmasıdır. “Reisülküttab” maddesinde bu konuyla ilgili çok önemli ip uçları verilmektedir.

Daha sonra Katiplik mesleği ve katiplerin yetişmesi meselesinde tekrar İslam devletlerindeki tarihi seyri, Batılı araştırmacıların çalışmalarından ve yine terâsül kitaplarından, bilhassa Subhu’l-a’şâ ve Gunyetü’l-kâtib’e referanslar verilerek açıklanmakta ve Osmanlıda, bu geleneğin devamı olarak, küttab, ketebe zümresinin oluşması bir insicam içinde anlatılmaktadır.

Batalyevsî’den naklen katiplerin beş ayrı çeşidi ve özellikleri tek tek sayılmakta, bunların Osmanlı’daki isimleri açıklanmaktadır.

İnalcık Hoca bu münasebetle İslam devletlerinde katiplerin yetişmesi için hazır-lanmış olan eserleri

a) Mesleğe yeni intisap edenler (müptediler) için eserler;

b) Meslekte ilerlemişler için yazılmış münşeat mecmuaları

c) Ansiklopedik mahiyetteki şümullü eserler olmak üzere çok mükemmel bir şekilde üç sınıf halinde tasnif edip açıklamakta ve her birine örnekler vermektedir. Nitekim üçüncü katagoriye, Kalkaşandi’nin yukarıda zikredilen Subhu’l-a’şâ fî sınâ’ati’l-inşâ’sını örnek olarak zikretmektedir. Ayrıca katibler için bir hazine niteliğinde olan münşeat mecmuaları ve bunlar üzerine yapılan çalışmaları değerlen-dirmektedir. Katiblerin bilmesi gereken lügat, sarf, nahiv, tarih, coğrafya vs. ilimler belirtilmekte ve mesleğin ne kadar hassas ve zor olduğuna işaret edilmektedir.

Buraya kadar belirtilmeye çalışılan hususlar Osmanlıdaki katiblik ve reisülküt-taplığın menşei ve dayandığı temellere dair verilen giriş mahiyetindeki bilgilerden sonra reisülküttablığın Osmanlı’daki bütün özellikleri ve incelikleri müşahhas örnekler verilerek anlatılmaktadır.

“İmtiyâzât”: Prof. İnalcık, Osmanlı iktisadî hayatı ve diplomasisi açısından önemli bir kurum olan imtiyâzât maddesini, Encyclopeadia of Islam’a (EI2) ve Diyanet İslam Ansiklopedisi’ne (DİA) yazmıştır12 . Kanun ve şeriat hükümlerine riayet ederek, Osmanlı’nın menfaatleri daima dikkate alınarak yabancı devletlere imtiyazatın nasıl verildiği prensipleri ve örnekleriyle değerlendirilmiştir. 11 Arapça kaynaklardan istifade hususunda refikası Prof. Dr. Şevkiye İnalcık’ın çok yakın yardım ve desteğini gördüğünü her vesile ile söyleyerek merhumeyi daima şükranla yadeder. 12 H. İnalcık, “İmtiyazat, Osmanlı Dönemi”, EI2, III, 1180 vdv; amlf, İmtiyâzât”, DİA, XXII, s. 645-52

Page 94: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

86

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Daha ilk paragrafta :

POsmanlı Devleti’nde harbî statüsündeki Batılılara imtiyazlar tanınırken, daima İslâm hukuku, a) Özellikle de Hanefî mezhebi esaslarına riayet edildiğine, b) Yeni bir kapitülasyon düşünüldüğünde şeyhülislâmdan fetva istendiğine. c) Aynı şekilde, eğer kapitülasyon himayesi altında bir yabancı tüccarla (müste’men) bir Müslüman arasında mesele çıkarsa konuyla ilgili fetva alındığına dikkat çekmektedir

PBir harbîye eman garantisi vermenin en önemli şartı dostluk ve sadakat vaadiyle müracaat etmesi gerektiği, nitekim konuyla ilgili ahidnâmelerin ilk satırında daima bu hususun belirtildiği

P Osmanlıların da bu konudaki terminolojiyi belirlediği ve ahidnâmelerin bir berat (nişan) formunda düzenlendiği,

P Bu şart yerine getirildiğinde devlet başkanının emanı yeminle taahhüt ettiği,

P Kapitülasyonun tek taraflı olarak bahşedildiği,

P Ahidnâme şartları Osmanlı yetkililerine (kadı, beylerbeyi) gönderilen ferman-larda açıkça bildirildiği ve şartlara uyulması emredildiği,

P Diğer bütün beratlar gibi ahidnâmelerin de onu veren padişahın şahsıyla kaim olduğu ve daha sonra gelen hükümdar tecdid ederse yenilenmiş olacağı,

P Sultan bir ahidnâme verirken fıkıh prensiplerini, talepte bulunan devletten siyasî beklentileri, İktisadî ve malî çıkarları, Hıristiyan dünyasında müttefik edin-meyi, temininde zorluk çekilen ham madde veya mamul eşyanın sağlanması gibi hususları göz önünde bulundurur, ayrıca gümrük gelirlerinin arttırılması, hazineye sağlam nakit para temini konularına da dikkat edildiği,

P Avrupalı devletlerin, kendi konsolos ve tüccarıyla görüştükten sonra çıkarları olan bazı maddelerin ahidnâmeye dahil edilmesi için uğraştıkları,

P Ahidnâmenin verilmesinden sonra herhangi bir ihtilâf durumunda bunların çözümü bir hatt-ı hümâyun halinde bir ek çıkarıldığı, yenilenme sırasında bunun ahidnâme metnine dahil edildiği,

P Ahidnâme ile kanun, ferman ve nizâmnâme arasında bir çelişki olduğunda ahidnâmenin esas alındığı,

P İlkeler esaslar halinde belirlendikten sonra zaman içinde uygulamada yaşanan gelişmeler, yenilikler, bazı zorlamalar örneklerle anlatılmaktadır.

P Ayrıca, müstemenlere mahkemede adil muamele edilip davasının sicile behemehal kaydı,

P Tercümanlarının mahkemede olması,

P Müstemen ile zimmi davasında, zimminin şehadetinin kabulü,

P 4000 akçeyi aşan davaların temyizinin ancak Divan-ı Humayun’da görülmesi,

P Müstemenin cizye mükellefiyeti, İkamet ettikleri yerler ve şehirler, elbiseleri,

Page 95: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

87

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

P Fatih’in meşhur emannamasi etrafındaki tartışmalar hakkında önemli değer-lendirme,

P Bizzat Fatih’in emannamenin bazı maddeleri iptali,

P Müstemenin vefatında malı, mülkü ve vasiyeti hususları,

P Müstemenin deniz yoluyla seyahatinde güvenliği meselesi, fıkıhta mevcut olmayan bu hususun, ahidnamede mevcut olduğu,

Osmanlı himayesindeki Kuzey Afrika korsanlarının zararlarından korunmak için devletlerin Osmanlıdan talepleri maddede ele alınan hususlar olmuştur.

Sonuç olarak, İnalcık Hoca, Osmanlı araştırmalarında çığır açmış, derin izler bırakmış, ilmine, şahsiyetine derin saygı duyulan bir tarihçimizdir. Tarih ve dil altyapısının sağlamlığı, Batıdaki tarih ekolleri ve teorileri çok erken tanımış olması ve bunları çalışmalarında sistemli olarak kullanmış olması onun dikkate değer bir özelliğini teşkil etmektedir. Teşkilat tarihi noktai nazarından bakıldığında mües-seselerin Osmanlı öncesindeki menşeleri hakkındaki tespitleri, kurumların hukuki ve iktisadi yönleri üzerinde bilhassa durması, geçirdiği safhaları ve işlevlerini değerlendirmesi ve Osmanlı tarihinin bütünü ihata eden birikime sahip olmasıyla çalışmaları kalıcı nitelik kazanmıştır.

Page 96: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

88

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

KLASİK DÖNEM OSMANLI SİYASÎ TARİHİ VE HALİL İNALCIK

Feridun M. EMECEN*

i. Osmanlı siyasî tarih algısına dair.

ii. H. İnalcık’ın siyasî tarih alanıyla ilgili monografik çalışmaları.

iii. H. İnalcık’ın genel Osmanlı tarihi yaklaşımı.

i

Osmanlı siyasî tarihi alanı dünyadaki diğer örnekleri gibi kadim bir geleneğin temsilcisidir. Tarih ilminin doğuşu ve yazımı esas itibarıyla -mesela eski Yunan ve Roma tarihçiliğinin çizgisine benzer şekilde- çeşitli toplumların var oluşlarını hükmedenlere bağlayan bir çerçeve içinde şekillenmiş görünür. İdareci zümrenin askeri faaliyetlerini anlatmak ve yüceltmek, bunu gelecek nesillere taşımak ameli-yesi, neredeyse ilahî bir vazife olarak telakki edilmiştir ve bu da kuvvetli bir edebî dille vücut bulmuştur. Bu noktada manzum anlatım geleneğinin öne çıkışı, tamamen emperyal bir üst dilin hakim oluşunun yansımasıdır1. Kısaca siyasî tarih yahut vuku bulan büyük olayların anlatımı, neredeyse bütün toplum ve devlet yapıları için vazgeçilmez önemde olmuştur. Tarihin o dönemler için bizatihi kendisi sayılan bu kadim alanının cazibesi, dönem dönem farklı arayışlar içinde olanlar bulunmakla birlikte2, genel olarak XIX. yüzyılda modern tarihçiliğin yükselişine kadar eksilme-miştir. Modern tarihçilik sonrası dahi aynı önemini bu defa pratik gayelere hizmet etmek, toplumu bilinçli bir şekilde yönlendirmek, “millî vahdeti” temin etmek, hatta hadiseleri ana gelişim mihverinden çıkaracak raddelerde “çarpıtıp eğriterek” faydacı bir telakki dahilinde boş bir hamasetin veya tam tersi abartılmış büyük bir felaketin desteğiyle sosyal dayanışma, ötekileştirme, içinde bulunduğu topluluğu yüceltme ruhu aşılamak gibi sâiklerle muhafaza etmiştir. Tarihi bu amaçların bir aracısı gibi görmek hemen hemen bütün gelişmiş veya onların arkasında kalmış toplulukların başvurduğu bir yöntem olmuştur. Gelişmişler bunu ustalıkla ve neredeyse bütün dün-yaya sorgulanmaksızın kabul ettirir bir “satır arası/altı” usulle sofistike tarzda sunup etkili olurken, diğerleri bu “gelişmişlerin” hayli kaba ve uydurma buldukları abartılı bir çarpıtma dilinin hakim olduğu “safiyane bir aleniliği” seçmiş görünmektedir. *İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi.1 “Roman toplumu” ve “şiir toplumu” argümanları için bk. P. Fodor, “Osmanlı Tarihinde Süreklilik ve Değişim Üzerinde Düşünceler”, Prof. Dr. Mübahat S. Kütükoğlu’na Armağan, ed. Zeynep Tarım Ertuğ, İstanbul 2006, s. 219-220.2 Mesela İbn Haldun’un XIV. yüzyıl onlarından bugüne seslenen Unvanü’l-İber’i, sosyal, ekonomik, coğrafik tarih algılayışının farkında oluşunu açık şekilde ortaya koyan Mukaddime kısmı dışında genel siyasî tarih anlatımından tamamen farksızdır. Aslında modern tarih algısının düşünülmesi gereken vechesi, onu dar alanlara sıkıştırıp farklı esintileri görmezden gelme olmamalıdır. Siyasî tarih denilen olaylar için ekonomik, sosyal yönleri imtizaç edebilecek bir düşünüş ve ele alış tarzı öne çıkar.

Page 97: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

89

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Sonuç itibarıyla tarihin kendisi açısından her iki yaklaşımın birbirinden farkı yoktur, ama “faydacılık” açısından bu pragmatizm önemli bir görev icra etmiştir ve ileride de edecektir. Geleceğe uzanan çizgide tarihin bu alanına yüklenen “yönlendirici”, yeni bir ruh aşılayıcı “misyon”, ilmî tecessüsün dışında kalmakla birlikte, daha da müessir olacağa benzemektedir.

Aslında “ilmî/akademik endişe” noktasında, siyasî tarihin bu cazibesinin, çarpıt-maya ve farklı yorumlarla değişmeye mahkum oynak tabiatından dolayı, toplumun kendisini ele alan sosyolojik, antropolojik yaklaşımların zuhuru ve buna eklemlenen iktisadiyatın da rolüyle gerilemeye başladığı söylenebilir. Akademik tarihçilikteki bu eğilim özellikle XX. yüzyılın ortalarından itibaren giderek hızlandı, Osmanlı tarihi-nin değişik alanlarına duyulan ilgi, siyasî tarih yazımını gölgeledi. O kadarki siyasî tarih, gayesi gelecek için çözümlemeler yapmak olan farklı bir araştırma alanının ana konusu haline dönüştü. Siyasî tarihin kaderini askerî tarih de paylaştı. Özellikle Osmanlı tarihi açısından bugün gelinen noktada yapılan akademik çalışmalara ve seçilen araştırma konularına kabaca bakıldığında bu durum çok açık şekilde görülür3. Dünyadaki örnekler tarih alanının çalışma konuları itibarıyla çok geniş bir yelpaze arz ederken Türkiye’de durum, son zamanlarda kısmen değişmesine rağmen, uzun dönem boyunca siyasî ve askerî tarihin akademik tarihçilikte “küçük görülmesi” ve anlamsızlaştırılmasıyla tebarüz etti. Bunun önemli sebeplerinden biri hiç şüphe yok ki siyasî ve askerî tarih incelemelerinin kifayetsiz bir gelenekçi anlatım ve ele alış biçimiyle malûl oluşudur. Öte yandan akademisyen olmayan veya akademisyen olup da popülerlik, dinî/millî hamaset peşinde koşanlar, siyasî ve askerî tarihi bu anlamda kendi ideolojik bakış açıları ve amaçları doğrultusunda bilinçli veya bilinçsiz/samimi veya gayri samimi “kullanma” yolunu seçerek daha vahim bir tablonun oluşmasına da sebep oldular.

Bütün bunlara rağmen belirli ekollerin temsilcilerinin “anlamsızca” çok çalışıl-dığını düşündükleri Osmanlı siyasî ve askerî tarih alanı, aslında Batı’da olduğu gibi “ikinci bir yorum” aşamasına bile geçememiştir. Akademik olarak incelenecek pek çok bâkir konu bir tarafta durmakta, üstelik yeni yeni ortaya çıkan edebî/kitabî ve arşival kaynaklar neredeyse bilinenleri altüst edecek bir yeni bakışa, ele alış biçimine ihtiyaç hissettirmektedir. Gerçekte Osmanlı tarihinin bu anlamda yapılan akademik incelemelerinin tarihî geçmişi Batı’daki örneklerine göre hayli yenidir. Modern telakkiler dahilinde yapılan ilk çalışmalar XX. yüzyılın başlarından itibaren biraz da acemice olmak üzere gerçekleştirilmiş görünür. Mesela bunun ilk temsilcileri arasında yer aldığı söylenebilecek olan Ahmed Refik’in gelenekçi tarih anlatımına verdiği yeni ruh, câzib bir anlatımın, popüler bir dilin hakim olduğu çalışmalarıyla gölgelenmekle birlikte, pratik olarak ideolojik muhtevadan uzak haliyle bugü-ne önemli mesajlar veren bir tarzı da müjdelemiştir denilebilir4. İlmî bakışın ve kaynakları tenkitçi yaklaşımla ele alma düşüncesinin serpintileri, Tarih-i Osmanî

3 Bu düşünceleri ve yaklaşımı vaktiyle Osmanlı Klasik Çağında Siyaset adlı kitabımda geniş olarak ele almıştım: (İstanbul 2009, s. 13-34).4 Ahmed Refik, Osmanlı tarihçiliğinde artık unutulmuş bir müverrihtir. Onun farklı yaklaşımını ve tarihe bakışını şu cümleleri ortaya koyar: “Tarihi doğru olarak yazmaya çalışırım. Vicdanım kanaat yetirmezse tek satır yazmam. Vesikaya istinad eden tarih biraz da sanatla süslenmelidir. Tarih mazinin romanıdır, roman da hâlin tarihidir”. Tarihçiliği için bk. Muzaffer Gökman, Tarihi Sevdiren Adam: Ahmed Refik Altınay, İstanbul 1978.

Page 98: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

90

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Encümeni’nin çıkardığı dergi ve kitaplarda kendisini zayıf da olsa göstermiştir5. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde tarihçilik anlayışının yeni bir safhaya girdiği, ide-olojik temellendirmenin hakim olduğu bilinmektedir. Yeni rejim, eskinin sefaletine vurgu yaparak kendini yüceltirken siyasî tarih alanına bol atıflar yapmaktan geri durmamıştır. Bu atmosferde kökenlerin keşfedilişine yönelik çabalar artmakla birlikte yine de Osmanlı tarihinin cazibesinin azalmadığı dikkati çeker. Zaman içinde Tarih Kurumu’nun kuruluşuyla oluşan yeni tarih algısının desteklediği türden siyasî tarihler öne çıkmış, fakat sanıldığının aksine, son dönemler hariç, klasik devir Osmanlı tarihine bu sıralarda “devrin ideolojik bakışı” çok da yansıtılmamıştır. Bunun bir sebebi de söz konusu yüzyılların Türklerin millî mefahirinin şahikasını oluşturması olmalıdır6. İ.H. Uzunçarşılı’nın genel Osmanlı tarihi hem buna hem de gelenekçi anlatımın geçirdiği aşamaya iyi bir örnektir7.

iiOsmanlı siyasî tarihi, 1930’lu yıllardan sonra akademisyenlerin ana ilgi odağını

oluşturdu, modern usullere ve tenkidî metodlara dayalı olarak monografik çalışmalar giderek arttı. Hiç şüphe yok ki H. İnalcık’ın akademik kariyere girişiyle temsil ettiği tarihçilik bakışı, Osmanlı siyasî tarih alanına öncekilerden hayli farklı yeni bir soluk getirmekte gecikmedi. Onun Osmanlı siyasî tarihi bakımından hem ilk tesbiti yapan hem de yorumlarıyla bunu ileri seviyeye taşıyan bir akademik birikimi haiz olduğu, yaptığı ilk araştırmalarında bile açık şekilde görülür. İnalcık’ın doktora tezi aslında “olay anlatımı” odaklı bir siyasî tarih olmaktan hayli uzaktı. Bunun sebebi muhtemelen hocası Fuad Köprülü’nün onun üzerindeki etkisiydi8. Fakat doçentlik tezi olarak takdim ettiği ilk önemli siyasî tarih araştırması, bugün bile önemini kaybetmeyen bir konuydu ve Kırım hanlığının 1683’ten sonraki durumunu incelemeye yönelikti. Siyasî tarih sahasında daha spesifik monografilere de imza attı, bunların her biri kaynakların iyi tahlil edilişi ve zengin belgelerin kullanımıyla seçkinleşiyordu. Tam bu sırada yaptığı bir tercüme, ilk dönem Osmanlı siyasî tarihine olan ilgisinin başlangıcını oluşturdu. Bu P. Wittek’in Ankara bozgunundan İstanbul’un fethine kadar Osmanlı tarihini ele alan önemli makalesiydi9. Buradaki çözümlemeler ve bakış açısının İnalcık’ın sonraki sentezi siyasî tarih yaklaşımını hayli etkilediğine şüphe yoktur. Timur’un Ankara savaşıyla alakalı bir başka tanı-tımı10 da onun bu dönemlere karşı duyduğu erken ilgisinin yansımasıdır. Ancak bu arada Kırım hanlığının siyasî tarihini ilgilendiren gelişmeleri iki önemli makalesinde toplamıştı. İnalcık’ın tarihçiliğinin şekillendiren 1940’lı yılların ikinci yarısında özellikle Belleten’de yayımladığı bu iki makalesi yeni kaynakların ve Osmanlı arşiv malzemesinin iyi bir sentezini ortaya koyar11.5 Mesela yeni bakışla bir Osmanlı tarihi yazma amacının ilk ürünü o dönemdeki modern tarih telakkisiyle olan irtibatın iyi bir örneğidir: Necib Asım-Mehmed Arif, Osmanlı Tarihi, İstanbul 1335. Eser Türklerin tarihiyle başlar, Osman Gazi ile son bulur. 6 Mesela bk. Tarih Kurumu’nun ilk kongre kitabında Fatih, Yavuz ve Kanuni dönemlerinin methi yapılıyordu: Birinci Türk Tarih Kongresi: Ankara 2-11 Temmuz 1932, Konferanslar, Müzakere Zabıtları, İstanbul 1932, s.493-496 .7 Uzunçarşılı’nın Osmanlı Tarihi (I-IV) hâlâ popüler halini korur.8 Onun Köprülü hakkındaki görüşleri için bk. “Modern Türk Tarihçiliği Üzerine Notlar”, Kuruluş ve İmparatorluk Sürecinde Osmanlı: Devlet, Kanun, Diplomasi, İstanbul 2011, s. 275-283.9 P. Wittek, “Ankara Bozgunundan İstanbul’un Zaptına”, trc. H. İnalcık, Belleten VII/27 (Ankara 1943), s. 557-582.10 Belleten, XI/42 (1947), s. 341-346.11 “Yeni Vesikalara Göre Kırım Hanlığının Osmanlı Tabiliğine Girmesi ve Ahidname Meselesi”, Belleten, VIII/ 30 (Ankara1944), 185-229; “Yaş Muahedesinden Sonra Osmanlı-Rus Münasebetleri (Rasih Efendi ve Ceneral

Page 99: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

91

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Konu seçimleri siyasî tarihin bilinmeyen, aydınlatılması gereken problemlerine odaklanmıştı ve yeni tesbitlerle şaşırtıcı bir yeni bakış ve ele alış biçimi ortaya çıkı-yordu. İnalcık’ın Fatih Sultan Mehmed üzerine yaptığı çalışmalar, bu dönemin siyasî dinamiklerini anlamak bakımından önemlidir. Zira 1953 yılının İstanbul’un fethinin 500. yıldönümüne tekabül etmesi vesilesiyle önceden planlanan çalışmalar yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor, bu arada Fr. Babinger’in Fatih Sultan Mehmed üzerine kaleme aldığı devasa eseri, müspet ve menfi hayli gürültü koparmış bulunuyordu12. İnalcık bundan önce daha 1947’de Bursa sicillerindeki Fatih Sultan Mehmed’in fermanlarını yayımlamıştı13. Haliyle bu döneme olan ilgisi zaten Wittek’in de ortaya koyduğu meseleler çerçevesinde zihin dünyasına yerleşmiş olmalıdır. Fr. Babinger’in kitabının yayımlanması muhtemelen ona Fatih Sultan Mehmed üzerine daha esaslı bir monografi hazırlamayı düşündürdü. Zaten Türk Tarih Kurumu üyesi olarak (1947) Yeniçağ Tarihi kolunda 500. Yıldönümü münasebetiyle Fatih Sultan Mehmed dönemiyle ilgili çalışmalar yapılmasına yönelik kararlarda pay sahibi idi. Elde ettiği ilk neticeleri Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar adlı kitabında yayımladı14. Bu kitabın ortaya çıkışında II. Murad’ın Varna gazasını anlatan Gazavatname’nin eline ulaşması ve ilk tetkikini yayımlaması da kısmen öncü olmuştu15. Fatih Devri Üzerine Tetkikler, ileride İnalcık’ın geniş bir eleştirisini yapacağı Babinger’in kitabı16 gibi Fatih Sultan Mehmed’in saltanatının bütününü kapsamıyor, onun ilk hükümdarlığı ve babasıyla, etrafında olan devlet adamlarıyla olan yoğun rekabeti yansıtıyordu. Bu kitap H. İnalcık’ın tarihçiliğinde önemli bir dönüm noktası olmuşa benzemektedir. Çünkü kitapta Wittek tarafından açıklığa tam kavuşturulmaksızın genel hatlarıyla dillendirilen olaylar zincirini, zengin bir kaynak birikiminin sente-zini yaparak yepyeni sonuçlara ulaştırıyordu. Üstelik kitabın dili, onun siyasî tarih üslubunu da tam anlamıyla perçinliyordu.

H. İnalcık, Babinger’in kitabını tanıtırken, “eleştirel analiz yapmaksızın tarihî gelişmeler arasındaki bağlantıyı kurma çabasına girmeksizin basit bir kronolojik sıraya sokarak kaynaklardaki bilgiyi aktarmakla” ve ayrıca “bilgileri sorgulamadan kabul etmekle” bu eseri tenkit ederken bir ölçüde kendi çalışmalarının hangi yönde olduğunu da ima ediyordu. Gerçekten daha o yıllarda metinler üzerinde tenkidî okumalarla olaylar örgüsünü çok iyi tesbit etmişti ve bunu Fatih ile ilgili kitabında da açık şekilde göstermişti. Kitap ayrıca ifade açısından da daha rahat okunur bir edebî güce sahip görünüyordu. Bu tarz o vakte kadar akademik tarihçilikte pek tercih edilmiyordu. Kitabın başka bir özelliği, vazifeleri ve hatta kimlikleri karıştırılan devrin ricali hakkında sağlam biyografik bilgilerin tesbit edilmiş bulunmasıydı. H. İnalcık bu yöndeki çabasını Gazavatname metnini yayımlarken de kitabın sonuna eklediği şerhlerde göstermiş, biyografilere özel bir önem atfetmişti. Onun kaynak-lara giderek daha çok artan ilgisinin örneklerine sonraki çalışmalarında rahatça Kutuzof Elçilikleri)”, DTCFD, IV/2 (Ankara 1946), 195-203;“Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı Teşebbüsü”, Belleten, XII/46 (Ankara 1948), s. 349-402.12 Mehmed der Eroberer und seine Zeit, München 1953.13 “Bursa Şeriyye Sicillerinde Fatih Sultan Mehmed’in Fermanları”, Belleten, XI/44 (Ankara 1947), 693-708.14 Ankara 1954.15 H.İnalcık-M.Oğuz, “Yeni Bulunmuş Bir Gazavat-ı Sultan Murad”, DTCFD, VII/2 (Ankara 1949), 481-495. Kitabın neşri hayli geç bir dönemde gerçekleşti: Gazavat-ı Sultan Murad b.Mehemmed Han, Ankara 1978. 16 Bu tenkit için bk. “Mehmed the Conqueror (1432-1481) and His Time”, Speculum, XXXV/1960, s. 408-427; makalenin çtercümesi, Babinger’in Türkçeye yıllar sonra çevrilen eserinin (Fatih Sultan Mehmed ve Zamanı, trc. D. Körpe, İstanbul 2002) ekindedir: “Fatih Sultan Mehmed (1432-1481) ve Zamanı”, s.433-451.

Page 100: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

92

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

ulaşmak mümkündür. Bilhassa Edirne’nin fethiyle alakalı yazısı tam anlamıyla Osmanlı kaynaklarının tahliliyle ulaşılan sonuçlara dayanıyordu. İlk dönem Osmanlı kroniklerinin meseleleri onun temel meşgalesi oldu, bu yolla Osmanlı beyliğinin kuruluş yıllarını aydınlatma çabasına girişti. Bu çabalar, tarihçiliğinin artık tam olarak olgunlaştığı bir dönemde, Osman Bey, Orhan Bey ve I. Murad üzerine yaptığı derin analizlerle süslü, tarihî coğrafyayı ıskalamayan incelemeleriyle açık şekilde tebeyyün etti. Bu yazılarında edebî ifadeye başvurmadan sade ama akıcı bir dille kaynakların söz konusu dönemler için nasıl okunması gerektiğini ve bunlardan nasıl neticeler çıktığını gösterdi17, bu bilinmeyen devirlerin siyasî tarihine kronoloji verecek raddelerde yeni bir izahat getirdi. Şüphesiz ki kuruluş tartışmalarında bu tesbitleri önemli bir köşe taşı olmuştur.

H. İnalcık zaman zaman bu çalışmalarında uyguladığı metodolojiyi konu alan yazılar yazmaktan da geri durmadı. Olayların düzgünce tesbitiyle belirli bir sıra dahilinde anlatımı ve böylece gerçeğe ulaşma yolunda adım atma ameliyesinin arka planında hermenötik incelemeler18, teorik yaklaşımlar, modern sosyolojik düşün-celer yatıyordu. Yaptığı siyasî tarih araştırmalarında benimsediği bu temel usuller tahtında “belgelerin ve kaynakların her şeyi söylemediğini, aradaki kopuklukların ve bağların ancak tarihçinin çözümleyici ve fark edici bir hayal gücü ve edebî istidatla” çözülebileceğini yakından biliyordu. Siyasî tarih alanındaki monografilerinin önemli bölümünde bu hususlar açık şekilde gözükür. Hatta devletlerarası münasebetler tarihine ait konuları bile bu çerçevede mütalaa edilebilir. Bilhassa modern Avrupa’nın oluşmasında Osmanlıların rolüne yönelik önemli yazıları19 yanında ayrı gibi görünen bu iki farklı dünyanın gerçekte nasıl anlaşılması gerektiği, kültür ve siyaset gelenek-leriyle olan irtibatlar gibi pek çok mevzuda Batı’da da çok ilgi çeken araştırmalara imza attı20. Reform dönemi Avrupası’nda Osmanlı siyasetinin rolünü vurguladı. Esas gayesi bir söyleşisinde de belirttiği gibi, Batı literatüründe küçümsenen ve çarpıtılan Osmanlı tarihinin önemini vurgulamak ve bunu Batılılara da kabul ettirmekti. Batı’da devam etmekte olan “Haçlı” zihniyetinden müşteki olmuştu21.

Siyasî tarih alanında Osmanlı siyaset fikriyatının temellerini ele alan daha teorik çerçeve çizen konularla da meşgul oldu. İdare ve yönetim sistemini Orta Asya Türk/Moğol uygulamaları, eski İran geleneği ve İslâmî unsurlar bağının bir sentezi olarak gördü. Siyaset nazariyatıyla ilgili iki yazısı özellikle bu anlamda önemlidir22. Osmanlıların Balkanlar’da yayılmasının kökenlerini ele aldığı makalesi de siyasî tarihle bağlantılı kabul edilebilir23. Bu yazı sadece Türkiye’de değil belki ondan da 17 Mesela şu makalesi bu hususa iyi bir örnektir: “How to Read Aşık Paşazâde”, Studies in Ottoman History in Honour of Professor V.L. Menage, ed.C.Heywood-C.Imber,İstanbul 1994, s.139-156 (Türkçe tercüme: Söğüt’ten İstanbul’a, der. O.Özel-M. Öz, İstanbul 2003, s.119-145).18 H. İnalcık, “Hermenötik, Oryantalizm, Türkoloji”, Doğu-Batı, V/20 (Ankara 2002), s. 13-39.19 “Turkish Impact on the Development of Modern Europa”, The Ottoman State and its Place in the World History, ed. K. Karpat, Leiden 1974, s. 51-58; “Turkey Between Europa and the Middle East”, Foreign Policy, VIII/3/4 (1980), s. 7-3120 “A Case Study in Renaissance Diplomacy: The Agreement Between Innocent VIII and Bayezid II on Djem Sultan”, Journal of Turkish Studies, III (1979-1980), 209-230.; “Power Relationship Between Russia, Ottoman Empire and Crimean Khanate as Reflected in Titulature”, Passé Turco-Tatar, Présent Soviétique. Études offerts à Alexander Benningsen, Paris 1986, s. 175-211; “Turks and Crusades 1329-1451, “Ottoman Turks and Crusaders 1451-1522, A History of Crusades.VI: The Impact of Crasades on Europa, Madison 1980, s. 222-275, 311-353.21 Tarihçilerin Kutbu, haz. E.Çaykara, İstanbul 2005, s. 476.22 “Osmanlılarda Saltanat Veraseti Usulü ve Türk Hakimiyet Telakkisiyle İlgisi”, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, XIV/1 (Ankara 1959), s. 69-94; “Kutadgu bilig’de Türk ve İran Siyaset Nazariye ve Gelenekleri”, Reşid Rahmeti Arat İçin, Türk Kültürü Araştırmaları Enstitüsü, Ankara 1966, s. 259-271; 23 “Ottoman Methods of Conquest”, Studia Islamca, III (1954), 103-129.

Page 101: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

93

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

ziyade Balkan ülkelerinde büyük bir akademik ilgiye mazhar olmuştur. Osmanlı askerî sistemi içindeki Hıristiyan sipahileri ve dolayısıyla uyguladığı yumuşak fetih siyasetini (“istimalet”) tarih literatürümüze kazandırmıştır24. Siyasî tarihle bağlantılı olarak özellikle kaleme aldığı ansiklopedi maddeleri geniş kitlelere ulaşan sağlam biyografilerdir.

Milli Eğitim Bakanlığınca çıkarılan İslâm Ansiklopedisi’nde ilk maddeleri Kırım hanlarının biyografilerini ihtiva etmektedir25. Ayrıca Arnavutluk’ta önemli bir karı-şıklığa yol açan İskender Bey ile ilgili yeni bulguları ilgili maddede ortaya koymuş, sonra onun hakkında müstakil bir makale dahi hazırlamıştır26. Bununla beraber onun her biri neredeyse birer küçük kitap hacmindeki II. Mehmed, II. Murad maddeleri hâlâ bu dönemlerin siyasî tarihi ve olay temelli anlatımları için vazgeçilmez sağlam bilgilerle yüklü araştırmalar olarak aşılamamıştır. İnalcık bu maddelerinde padişah odaklı bir anlatım yanında sadece dönemindeki siyasî gelişmeleri değil aynı zamanda gerçekleştirilen sosyal, ekonomik faaliyetleri de başlıklar açmak suretiyle ele almak-tan geri durmamıştır. Bilhassa II. Mehmed maddesi bu anlamda örnek teşkil eder27. Maddedeki iç başlıklar onun mevzuyu ele alış biçimini ve biyografi anlayışını bir ölçüde ortaya koyacak evsaftadır. Başlıklar şöyledir: (Fatih’in doğumu, şehzadeliği, ilk saltanatı, tahta çıkışı ve İstanbul’un fethi başlıksız bir genel giriş gibi anlatıldıktan sonra) 1. Fatih ve Merkeziyetçi Mutlak İmparatorluk Fikri, 2. Cihanşümul Hakimiyet Fikri, 3. İmparatorluğun Kuruluşunda Hakim Esaslar ve Fetih Usulleri, 4. Sürgün Usulü, Gaza ve Haçlılar, 5. Osmanlı Devleti ile Garp Arasında Balkanlar Meselesi, 6. Orta Anadolu Meselesi ve Uzun Hasan ile Mücadele, 7. Garpta Venedik ve Maca-ristan ile Savaşın Alevlenmesi, 8. Karadeniz Hakimiyeti, 9. Fatih’in İç Siyaseti ve Neticeleri, 10. İktisadî Gelişme, 11. Fatih’in Şahsiyeti. Açıkça anlaşılacağı üzere bu planlama tipik bir dönem monografisini bütünüyle yansıtma düşüncesinin ürünüdür ve bu haliyle çeşitli araştırmalara emsal teşkil etmiştir.

iii

H. İnalcık kendi tarihçiliğini “doktriner” değil, “belgelere dayalı, bunları objektif değerlendirip tahlil ederek tarihî gerçeğe ulaşma” olarak formüle ederken, Annales ekolünün bakışını benimsediğini de belirtir, sosyal grupların yapısına önem verdiğini dile getirir. Sosyal çatışmayı anlamanın önemine değinir, “total tarih” kavramına temas ederken bu anlamda sadece siyasî değil aynı zamanda diğer unsurları da ihtiva eden sentezi bir çalışması olarak Classical Age kitabına küçük bir atıf yapar28. Böylece genel Osmanlı siyasî tarihine olan yaklaşımının temel ipuçlarını yakalamak 24 “Stefan Duşan’dan Osmanlı İmparatorluğuna: XV.Asırda Rumeli’de Hıristiyan Sipahiler ve Menşeleri”, 60. Doğum Yılı Münasebetiyle Fuad Köprülü Armağanı, İstanbul 1953, s. 207-248.25 Mesela “Gazi Giray I, II, III” hemen zikredilebilir (IV, 734-738).26 “İskender Bey”, İA, V/II, 1079-1082; “Arnavutluk’ta Osmanlı Hakimiyetinin Yerleşmesi ve İskender Bey İsyanının Menşei”, Fatih ve Fetih, sy. 12 (1953), 153-175.27 “Mehmed II”, İA, VII (1957), 506-535. II. Murad monografisi de alanında tek mufassal çalışma olma hususiyetini muhafaza etmektedir: İA, VIII (1960), 598-614. Mesela bu sonuncu maddede: Taht için Mücadele, Selanik Buhranı ve Macaristan ile Mücadele, Tuna Üzerinde Mücadele, Karaman Seferi, Tuna Üzerinde Hakimiyet, Saltanattan Feragat, Balkanlar’da Hakimiyetin Kuvvetlendirilmesi, Devletin Umumi Durumu, İç Siyaset, Uç Beyleri, İlim Hayatı şeklinde iç başlıklar bulunur.

28 Tarihçilerin Kutbu, s. 212-217; Söz konusu ekolün Osmanlı tarihine yaptığı katkılarla ilgili yazılar kaleme almıştır: “Impact of the Annales School on Ottoman Empire: Paradigms and Research”, Review, I (1978), 69-96.

Page 102: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

94

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

mümkün olur. Bu noktada onun uzun dönem tarihini ele aldığı sentezi eserlerindeki siyasî tarih yaklaşımına ayrıca bir bahis açmak elzem görünür:

Bunlardan ilki İngilizce olarak 1973’te Londra’da yayımlanan The Ottoman Empire: The Classical Age 1300-1600 adlı kitabıdır29. Bir söyleşisinde popüler tarzda olmak şartıyla kendisine sipariş edildiğini belirttiği bu kitabının “yarı-popüler” ve kısa olduğunu ama yayımlandığında bu hususiyetleriyle çok tutulduğunu ifade eder30. Aslında bu kitap bir “el kitabı”, olmaktan ziyade -her ne kadar kendisi bu kitaptan pek tatmin olmadığını söylerse de- H. İnalcık’ın olayları ele alış ve değerlendirme ve kuvvetli bir sentez kabiliyetinin en önemli mahsulüdür. Kitabın çok ilgi görmesini ise basit ve anlaşılır olmasına, hadiselerden değil devletin yapısından bahsetmesine bağlar. Hatta kendisi benim de bulunduğum bir ortamda o sırada henüz çevrilmemiş kitabının31 niçin Türkçesinin olmadığını soranlara, bunun akademik olarak kullanıl-masına pek sıcak bakmadığını, nihayetinde İngilizce bilen dünyaya ve öğrencilere yönelik bir ders kitabı mahiyeti taşıdığını belirtmişti. Fakat kanaatime göre bu kitap Osmanlı tarihine entellektüel alaka ve dikkat çekecek “efrâdını câmi ağyârını mâni” düsturuna uygun şekilde kurgulanmış önemli bir kilit taşı mesabesindedir. Nitekim kitabının Türkçeye çevrilen metnine yazdığı önsözde gelen son derece müspet görüşler çerçevesinde “genel okuyucu ve tarih öğrencileri için bu haliyle kalmasında” yarar gördüğünü ifade ederken kitabın basılmasından bu yana çıkan “pek çok araştırmanın mevcut olduğunu ama bunların ancak ele alınan temel konuları genişletmeye hizmet ettiğini, ana yapıyı değiştirmeyeceğini” de eklemişti. İngilizce olarak yayımlandığında yapılan ilk tanıtımlarda kitap, ustaca kaleme alınmış bir temel eser şeklinde takdim, ayrıca Osmanlı tarih alanında bilgisi olmayanlara da “zihni ufuklarını genişletici” yönüyle hararetle tavsiye edilmişti32.

Çok genel hatlarla olmak üzere bu kitabın siyasî tarih kısmı, Osmanlı tarihinin dönemlendirilmesiyle başlatılır. Burada siyasî tarihin hadiseler temelli kalıplarının kullanıldığı açık olarak görülür: Gazi devletin doğuşu, 1517’de Arap ülkelerinin fethiyle İslam dünyasının güçlü bir devleti haline geliş, Kanunî Sultan Süleyman döneminde bu defa bir dünya gücü olma, XVII. yüzyılda dengenin uzun savaşlar sonucu Avrupa lehine kayışı, XVIII. yüzyılda Avrupa üstünlüğünün kabulü. Osmanlı beyliğinin kuruluşunun ele alındığı, tarihî sürece kuşbakışı bir atfı nazarın yapıldığı ilk bölümün ardından kurumlarıyla yükselen bir imparatorluğun siyasî tarihinin konu edildiği dikkati çeker. Burada sınır beyliğinden imparatorluğa yükseliş, tarihî hadi-selerle bağlantılı olarak incelenir, Balkan fetihleri üzerinde durulurken tarihî ticaret yol şebekesinin rolü öne çıkarılır, istimalet politikasına vurgu yapılır. Sonra “Fetret Dönemi ve Toparlanış” başlığı altında İstanbul’un fethine kadar olan hadiseler zin-ciri üzerinde durulur. 1453-1526 arası imparatorluğun pekişmesi başlığıyla verilir, Özellikle II. Mehmed’in siyasetinin bilindik temaları yanında diğer olayların özet anlatımı yapılır. 1526-1596 arası “Osmanlı Devleti’nin Dünya Gücü Oluşu” başlığını 29 H. İnalcık tarafından Türkçe olarak yazılan bu kitabın hazırlanma teklifi B. Lewis tarafından yapılmış, İngilizce çevirileri ise N. Itzkowitz ve C. Imber tarafından gerçekleştirilmiştir. Kitabın bir ölçüde cazib uslubu onlara ait görünür. H. İnalcık söyleşisinde aslında popüler tarzda bir Osmanlı tarihi yazma işinin B. Lewis’e tevdi edildiğini, onun da bu hususta kendini yetersiz görerek şahsına teklif götürdüğünü anlatır: Tarihçilerin Kutbu, s. 157.30 Tarihçilerin Kutbu, s. 160-161.31 Kitap yayımından çok sonraları Türkçeye kazandırıldı: H. İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu, Klasik Çağ (1300-1600), trc. R. Çakır, İstanbul 2003.32 Bunlar için bk. Aynı Eser, önsöz kısmı, s. 7-8.

Page 103: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

95

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

taşırken şu çarpıcı cümleyle konuya girilir: “1596’ya kadar dünyada Osmanlıları bir biçimde ilgilendirmeyen milletlerarası tek bir politik mesele olmamıştır”33. Hayli iddialı gibi görünmekle birlikte bu ifade, H. İnalcık’ın söyleşilerinde de üzerinde sıklıkla durduğu Osmanlı tarihinin dünya ölçeğindeki önemini vurgulamaya yönelik bir amaç taşır. Bunun ardından Osmanlı imparatorluğunun gerilemesi kısmı ile klasik tarihçiliğin ana argümanlarını daha “sofistike” halde takdim eder. Burada 1578-1590 Osmanlı-Safevi savaşlarına, hemen ardından 1606’ta tamamlanacak olan Batı’daki uzun savaşlar devresine çok özet olarak yer ayırır. Ancak siyasî olayların belirleyici etkilerinden çok XVII. asır dünyasındaki ticari ve ekonomik inkişafın Osmanlı sistemini sarsıcı tesirine atıflar vardır. Bu noktada modern tarihçinin, İbn Halduncu görüşlerle mücehhez görünen çağdaş yazarların anlatımının tuzağına düşmemeleri yönünde isabetli bir ikazda bulunmayı da ihmal etmez.

Aslında H. İnalcık bu sıralarda İslâm Ansiklopedisi’nin Türkçe versiyonu için “Türkler” maddesi kapsamında Osmanlılar kısmının siyasî tarihini XVII. yüzyıl başlarına kadar muhtelif başlıklar ve genel, ama çok önemli vurgularla kaleme almış bulunuyordu34. Sayısı hayli kabarık yazıları arasında nisyana uğramış olduğu anlaşılan bu madde bir ölçüde onun Osmanlı siyasî tarihine olan farklı yaklaşımının dışına doğru kayma meyli gösteren daha klasik bir çizgiden esintiler taşır. Mesela burada Osmanlıların kuruluşu meselesinden itibaren ilerleme safhalarını incelerken yukarıda sözü edilen kitapta yaptığının dışında, daha çok olaylar temelinde bir bakışı hâkimdir. Osmanlı beyliğinin ortaya çıkışını, sonraları basit ve “başlıklandırıcı” ek anlatımla geliştireceği farklı tarzına temel olacak şekilde, daha komplike ve muhtelif grupların (ahiler, alpler, dervişler/babalar) belirleyici fonksiyonları, sosyal hadise-lerin kolaylık sağlayıcı ortamı (nüfus birikimi, uç bölgesi, kültürel bütünleşme), Moğollar’la Selçuklular’ın mücadelesinde Türkmen gruplarının rolleri etrafında açıklamıştı. Devlet-i Aliyye adlı kitabındaki siyasî tarih kısmıyla bu maddedeki bilgileri mukayesesi, H. İnalcık’ın zaman içerisinde olayları ele alış şeklinin seyrini görmek bakımından da hayli ufuk açıcıdır. Tekrar maddeye dönülecek olunursa, burada “standart” sayılabilecek bir Osmanlı tarihiyle karşı karşıya kalınır. Başlıklara şöyle bir göz atıldığında konu daha iyi kavranacaktır.

Osmanlı beyliğinin kuruluşu konusunun ardından ikinci başlık 1361’e kadar Osmanlı beyliği olarak atılmıştır. Diğer başlıkların altında olduğu gibi bu bahiste sınıflandırıcı ve kategorize edici bir yazım tarzı hemen dikkati çeker. Mesela Rumeli yakasında Osmanlı yerleşmesi açıklanırken sistematik bir “maddeleştirici” usul kullanılmış iki şık halinde konu anlatılmıştır. Üçüncü başlık I. Murad döneminde Balkanlar’da Osmanlı hakimiyetinin kuruluşuna hasredilmiş, burada tipik bir siyasî tarih anlatımı yapılmış; İlk merkeziyetçi imparatorluk teşebbüsü olarak Yıldırım Bayezid dönemi ayrı bir başlıkta ana hatlarıyla ele alınırken, 1402-1453 devresi iç savaş ve kalkınma devri başlığıyla verilmiştir. Burada da meselenin iki ana madde dahilinde izahının yapıldığı hemen görülür. Fatih Mehmed: İmparatorluğun gerçek kurucusu ve dünya hakimiyeti fikri başlığı altındaki bahis daha geniş şekilde yer almış ve burada II. Mehmed’in siyasî teşebbüsleri dönemin olayları çerçevesinde anlatılırken bunu Fatih’in merkeziyetçi imparatorluk fikri, ekonomik hayat ve 33 Aynı Eser, s. 40.34 İA, XII/2, 286-308.

Page 104: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

96

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

kültür kısmı takip etmiştir. Madde bütünlüğü içinde hiç şüphesiz Fatih devri, belki de H.İnalcık’ın özel alakası sebebiyle fazlaca yer bulmuş gözükür. II. Bayezid devri, Fatih’in siyasetine bir karşı çıkış devresi şeklinde siyasî olaylar etrafında şekillendirilmiş ve buna buhran yılları da eklenmiştir. Kısa geçilen bu bölümü İslam dünyasının üstünlüğü bahsi izler. Adından anlaşılacağı üzere ana konu Yavuz Sultan Selim’in seferleri ve bunun tarihî arka planıdır. Safevilerin doğuşu ve hilafet meselesi bu kısmın önemli bahisleri olarak karşımıza çıkar. Kanuni dönemi yine bir dünya devleti olma durumuyla özdeşleştirilen bir siyasî tarih anlatımına sahiptir. Yine bunu takip eden “Osmanlı imparatorluğu ve İran” ile “Kuzey Avrupa’da Rus yayılışı ve Osmanlılar” bahisleri, H. İnalcık’ın önem verdiği kısımlar olarak ayrıcalık kazanır. Asıl geniş anlatım, siyasî tarihin dışına çıkılıp kronolojik ayrıntılardan tamamıyla bîgane olan “Kargaşalık Devri” bölümüdür. Osmanlı imparatorluğunu değiştiren iktisadi, ticari gelişmeler, askerî sistemin zincirleme etki yapan dönüşümüne yol açan temel faktörler, nihayet büyük sosyal karışıklıklar belirli ara başlıklarla incelenmiştir. Öncelikle siyasî buhrana Osmanlı ıslahat yazarlarının bakışı özet-lenmiş, ardından da ana etki yapan faktörler olarak: Nüfus artışı, Askerî sistemdeki değişiklik ve İktisadi değişiklik kısımlarıyla açıklık kazandırılmıştır. Bu noktada İnalcık, timar sisteminin çöküşüne, 1593-1606 savaşları sırasında tüfekli Alman piyadesine karşı durmak için Osmanlıların yaya askerine ihtiyaç duymalarının yol açtığı tezini, bu husustaki makalesini35 referans göstererek özetlenmiştir. Bu bakış açısı, Osmanlı tarihinin önemli bir devresi olan krizler çağı XVII. yüzyılın gerçek yerini belirlemede tartışılan argümanlardan biri olarak sarsılmaz bir yer edinmiş gözükür. Madde, dünyadaki yeni ticari gelişmeler sonucu Osmanlıların dünyanın büyük ticaret yollarının dışında bırakıldığı ifadesiyle son bulurken, Batı merkezli “tayin edici dinamiklerin” ticari hayatı değiştirip dönüştürücü bir etkiye yol açtığı şeklindeki genel kabullerin benimsendiğini de gösterir36.

Ana hatlarıyla özetlediğimiz ve H. İnalcık’ın geniş perspektif dahilinde Osmanlı siyasî tarihine bakışını yansıtan bu maddeden sonra onun Osmanlı tarihinin genel siyasî seyrini iki kitabında daha ele aldığı ve bunların son görüşlerini yansıttığı söylenebilir. Bunlardan ilki Seçme Eserler serisinden çıkan Devlet-i Aliyye: Osman-lı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I: Klasik Dönem (1302-1606), Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim37 başlığını taşır. H. İnalcık bu derlemesinde, 191 sayfada klasik siyasî tarih anlatımı anlayışına dönüş yaparak, popüler gayelerin ağır bastığı bir düşünceyle üslubunu da değiştirerek padişah sırasına göre siyasî olayları tafsil eder. Klasik dönemi anlattığı bu kısım diğer yazılarından esintiler taşımakla birlikte yeni konuların eklenmesiyle esaslı bir farklılık gösterir. Bunun en güzel örneği Osmanlı beyliğinin kuruluşu konusudur. Osman Bey, gazi gaza, alp, Bafeus savaşı, uç toplumu vb. mevzuların ele alındığı, özellikle kuruluşun temel dinamikleri

35 “Military and Fiscal Transformation in the Ottoman Empire, 1600-1700”, Archivum Ottomanicum, VI (1980), 283-337.36 Konunun detaylandırıldığı çalışma için bk. H. İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, cilt 1: 1300-1600, trc. H. Berktay, İstanbul 2000. Bununla beraber askerî dönüşüm ve XVII. yüzyıl krizi konuları içeriden farklı bakışlarla daha sağlam temellere de oturtulabilir. 37 İstanbul 2009. H. İnalcık, kitabın önsözünde siyasî tarih kısmının temelini Osmanlı Uygarlığı I, Ankara 2003, s. 31-227 arasının oluşturduğunu belirtirse de, bu kısımda hayli detaylandırılmış konulara yer verildiği ve bilgilerin genişletildiği dikkati çeker.

Page 105: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

97

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

olarak Alplik/nökerlik, yoldaşlık, gazilik gibi askeri sistemin unsurlarının belirleyici rolüne işaret edildiği hemen dikkati çeker. Belki de Osmanlıların kuruluş ve yük-seliş sırları bu zümrelerin yönlendirici ve tayin edici fonksiyonlarıyla bağlantılıdır. Osman Bey’in bir “gaza öncüsü” yahut askerî vasfı kuvvetli bir karizmatik lider olma pozisyonu, bu anlatılanlar temelinde öne çıkar. İnalcık bunun ardından padişah sırasına göre olayların tasvirine girişir. Bu anlatımda yer yer farklı başlıklar altında konuyla bağlantılı bahisler vardır. Mesela Yıldırım Bayezid devrini anlatırken Timur hakkında bir ara başlık açmıştır. Burada diğer siyasî tarih anlatımlarında olmayan hususlardan biri, yeni tesbit ettiği ilk devir kaynaklarına dayalı olarak ayrıntılara girmiş olmasıdır. Mesela Ahmedî’nin kayıp Gazanâmesi’nin (1385-1389 yıllarını içine alıyor) Neşrî Tarihi içinde birkaç başlık altında aynen yer almış olduğu tesbit ve iddiası, dönemin siyasî olaylarının kronoloji ve açıklanması açısından önemlidir. Zaten kendisi de bunlara dayalı olarak ulaştığı bilgilere yer vermiştir. Kitabın son bölümünde II. Selim dönemine ait bir başlık yer almaz, padişah sırası bu kısımda tematik anlatıma dönüşür: Kıbrıs’ın Fethi, İnebahtı Savaşı, Kafkasya (İran) Seferleri (1534-1639), Orta Avrupa’da Savaş (1593-1606), Büyük Köklü Bunalım 1571-1610.

Bu kitabın ikinci cildinde ise klasik dönem anlatımının devamı 1656’ya kadar getirilir38. Bu kitabın siyasî tarih kısmının planı ilkinden farklıdır. Biraz dağınık gibi durmakla birlikte burada XVI. asrın sonlarından itibaren Köprülüler çağına kadar olan devreye ait farklı konuların bir araya getirilme gayreti öne çıkar. Konu bir girişin ardından “Avusturya ile Uzun Savaş (1593-1606)” bölümüyle başlar. Bu kısım önceki kitapta da ele alınmıştır, ancak burada daha ayrıntılı ve ondan hayli farklı bir yaklaşım hemen sezilir. Onun belge tahlilinin örneklerini bu bahislerde görmek mümkündür. Siyasî olayların anlatımı sırasında mesela Koca Sinan Paşa’nın telhislerinin ele alındığı ve yorumlandığı görülür. Dönemin teşkilat ve askeri sis-temiyle idari yapıların özetlendiği bahislerin peşinden Harem Sultanları bölümü gelir. Bu arada padişah başlığı ile bu kurum hakkında bilgi verilirken: “anarşi ve çöküşün III. Murad döneminde başladığı” düşüncesindeki gelenekçi görüş sahibi ıslahat yazarlarına temas edilerek daha önce de belirtilen farklı faktörleri modern tarihçinin ıskalamaması gerektiği hatırlatılır. Padişahlar kısmında I. Ahmed’den başlamak üzere her padişahın dönemindeki hadiselerin anlatımı ve kaynakların yorumları yapılır. Bu bahis IV. Mehmed dönemiyle son bulur. Burada bilhassa yeni tesbit edilen Kösem Sultan ve Turhan Sultan’ın mektuplarının metinleri nakledilerek bunların tarih konteksi belirlenir ve yorumlarına girişilir. Bu kısım adeta bir ders havası taşır. Padişah anlatımları içinde IV. Murad dönemine özel bir ağırlık verildiği de dikkati çeker. Olaylar popüler üslupla kaynaklardan alıntılarla süslenir. Bunlar bir ölçüde Ahmed Refikvârî nakillerdir, normal okuyucunun ilgisini canlı tutmaya yönelik “tarihî roman” havası esintileri taşır.

Kısaca H. İnalcık’ın daha çok Osmanlı klasik dönemine yoğunlaşan siyasî tarih anlatımının akademik endişelerle dolu geçmişten gelen seyri, zamanla daha geniş okuyucu kitlesine erişme düşüncesinin eseri olarak önemli bir merhale kat etmiş gözükmektedir. Esasen tarihin bizatihi kendisi pür bir akademik bir meşguliyet

38 Devlet-i Aliyye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-II, Tegayyür ve Fesad (1603-1656). Bozuluş ve Kargaşa Dönemi, İstanbul 2014.

Page 106: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

98

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

alanı olmaktan çıkıp farklı kesimlere kadar ulaşabilecek bir anlatım ve üsluba, daha doğrusu “edebiyata” muhtaç durumdadır. H. İnalcık’ın son çalışmaları geniş kitlelerle buluşma yolundaki bir çabanın, kendisi açıkça dillendirilmese de, önemli bir mahsulüdür. Bu vasfıyla H. İnalcık Osmanlı tarihçiliğindeki öncülüğünü ve yol göstericiliğini sürdürmektedir. Devlet-i Aliyye kitabının ikincisinin başında O. Pamuk’un Öteki Renkler adlı kitabından yapılan “İnanabildiğim sıkı, yoğun derin bir roman parçası beni her şeyden daha çok mutlu eder, hayata bağlar” şeklindeki alıntı, bu anlamda manidardır ve H. İnalcık’ın üstlendiği “tarihi akademik düzeyde de anlaşılır ve okunur kılmak” misyonunun farklı bir ifadesidir.

Page 107: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

99

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

TURSUN BEY’İN TÂRİH-İ EBÜ’L-FETH’I (1444-1488) VE FATİH SULTAN MEHMET DÖNEMİNE DAİR TESPİTLER

Kenan İNAN*

Büyük Türk tarihçisi Prof. Dr. Halil İnalcık’ın Osmanlı tarihinin siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel açılardan anlaşılması ve yorumlanmasına olan katkısı her türlü takdirin üzerindedir. Halil İnalcık, 1944’ten itibaren Fatih dönemi ile ilgili çalışmalara başlamış ve bu ilgisini meslek hayatının tamamına yaymıştır. Bu alanda İnalcık’ın en önemli katkılarından biri de kuruluş dönemi Osmanlı tarihinin anlaşılmasında ilk dönem kroniklerinin arz ettiği önemin vurgulanmasıdır.1

İnalcık’ın Fatih Sultan Mehmet dönemine ait çalışmaları gruplandırılacak olursa bunlar kabaca; 1. Fatih Sultan Mehmet’in şahsına ait kaleme alınmış çalışmalar, 2. Fatih dönemi Osmanlı hukuku ve kanun yapma faaliyetlerine ilişkin çalışmalar, 3. Fatih dönemi Osmanlı tarihçiliği üzerine çalışmalar, 4. Kırım Hanlığı üzerine yapılmış çalışmalar, 5. Fatih dönemi şeriye sicilleri üzerindeki çalışmalar, 6. Fatih dönemine yön vermiş devlet adamları üzerine yapılmış çalışmalar ve 7. Fatih dönemi Osmanlı ekonomisi ve toprak sistemi üzerine çalışmalar, olarak gruplandırılabilir.2 Bu bildiride sırası ile önce Tursun Bey ve eseri Tarih-i Ebü’l-Feth üzerine yapılan çalışmalar ve bu çalışmalara yöneltilen eleştirilerden bahsedilecek, ikinci olarak Tursun Bey’in eseri değişik açılardan tanıtılacak ve son olarak da bugüne kadar yapılan çalışmalarda mevcut olan yanlış anlamalar veya eksik bırakılan hususiyetler kendi çalışmalarımız aracılığı ile anlatılmaya çalışılacaktır. Tüm bunlar yapılırken Halil İnalcık’ın konuya olan katkısına da vurgu yapılacaktır.

Bu bildiriye mevzu olan tarihçi Tursun Bey3 ve eseri Tarih-i Ebü’l-Feth4 ilk defa Mehmet Arif tarafından 1913-15 yılları arasında Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuasına ek olarak yayımlanmıştır.5 1956’da Agâh Sırrı Levend bilinmeyen iki *Prof. Dr, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.1 Bu çalışmalara örnek olması açısından bakınız H. İnalcık, “Osmanlı Tarihçiliğinin Doğuşu” Söğüt’ten İstanbul’a, Derleyenler O. Özel-M. Öz, Ankara 2005, s. 93-119. 2 1993 yılına kadar yayımlanmış Halil İnalcık eserlerinin toplu bibliyografyası için bakınız H. İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi, İstanbul 1993, s. 457-466.3 Tursun Bey’in hayatı hakkında tafsilatlı bilgi için bakınız, H. İnalcık, “Tursun Beg, Historian of Mehmed the Conqueror’s Time”, Wiener Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes, vol. LXIX, (1977), s. 55-71. “Tursun Beg”, Historians of the Ottoman Empire, The University of Chicago, Division of the Humanities, bakınız ottomanhistorians.uchicago.edu/en/historian/tursun-beg. Tarihçi kendi ismini Tûr-ı Sînâ olarak vermekte ancak kendisine verilen Tursun Bey takma ismi ile bilindiğini söylemektedir. Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, Hazırlayan A. Mertol Tulum, İstanbul 1977, s. 5. Sehi Bey Tezkiresinde Tursun Bey’in ismi ile ilgili olarak yaptığı bir açıklamada şair Hayati’nin Tursun Bey üzerine yazdığı bir yazıdan dolayı öldürüldüğünü söylemektedir. Tezkire-i Sehi, ed. M. Şükrü, Istanbul 1325. s. 69.4 Târîh-i Ebu’l-Feth’in altı adet yazması bulunmaktadır. Bunlar Viyana yazması no. 984, Topkapı Sarayı Revan Kütüphanesi 1097 ve 1098 nolar, Hazine Kütüphanesi no. 1470, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi no. 4369 ve Ayasofya Kütüphanesi no. 3032. Bu son yazma II. Bayezid’in damgasını taşımakta olup çok büyük ihtimalle II. Bayezid’e sunulmak için hazırlanmıştır. Bu yazmaların tanıtımları için bakınız, A. Sırrı Levend, Gazavât-nâmeler ve Mihaloğlu Ali Bey’in Gazavât-nâmesi, Ankara 1956, s. 16; H. İnalcık & R. Murphey, The History of Mehmed the Conqueror by Tursun Bey, Chicago 1978, s. 24-29.5 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, Mehmed Arif neşri, “Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası İlavesi”, İstanbul 1330.

Page 108: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

100

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Tursun Bey nüshasını Gazavatnameler adlı eserinde ilim dünyasına duyurmuştur.6 Eser daha sonra 1977’de bu defa A. Mertol Tulum tarafından Revan 1097 nüshasına dayanılarak Tursun Bey Tarih-i Ebü’l-Feth adı altında tekrar çalışılmıştır. Tulumun çalışmasında giriş, 1. Bölüm, 2. Bölüm, metin transkripsiyonu, nüsha farklılıkları, dizin, sözlük ve harita bulunmaktadır.7

Tarih-i Ebü’l-Feth Halil İnalcık tarafından iki önemli çalışma ile ele alınmış-tır. Bunlardan kronolojik olarak birincisi “Tursun Beg, Historian of Mehmed the Conqueror’s Time”8 adlı makale olup onun hayatını ele alırken, ikincisi The History of Mehmed the Conqueror by Tursun Beg9 adlı eser olup, Tursun Bey’in hayatı ve mesleki geçmişini, Tursun Bey’in giriş kısmında bahsettiği kanun yapma ve sultanın gerekliliği üzerine yazdığı kısmın değerlendirilmesini, Tursun Bey’in mevcut bilinen tüm yazmalarının tarif edildiği kısmı, İngilizce özet tercümeyi, tıpkıbasımı (Ayasofya nüshası), sözlük, kronoloji tablosu, indeks ve haritayı ihtiva etmektedir. Tursun Bey ve eseri daha sonra bir doktora tezine konu olarak 1993’te A Summary and Analysis of the Tarih-i Ebü’l-Feth (History of the Conqueror) of Tursun Bey (1488) başlığı ile Manchester Üniversitesi Orta Doğu Çalışmaları bölümünde Colin Imber danış-manlığında tarafımızdan çalışılmıştır.10 Bu çalışma üç bölümden oluşmuş 1. Bölüm Tursun Bey tarihinin edebi tarzını, 2. Bölüm Tursun Bey tarihinin kaynaklarını 3. Bölüm de metin kısmının İngilizce tercümesini ve her hadisenin sonunda konunun değişik açılardan değerlendirmesini ihtiva etmiştir. Doktora tezine ek olarak Tarih-i Ebü’l-Feth’in yazım tarzı ve kaynaklarına ilişkin tarafımızdan yapılan çalışmalar yurt içinde ve dışında değişik akademik dergilerde yayımlanmıştır.11

Halil İnalcık ve Mertol Tulum’un Tursun Bey üzerine yaptığı çalışmalar V. L. Menage tarafından BSOAS’te yayımlanan bir reviewda eleştirilmiştir. Mena-ge Tulum’un çalışmasında Viyana nüshasını kullanmamasını, ek olarak verilen nüsha okumalarının tam olmadığını belirtmiştir. İnalcık’ın çalışmasına yöneltilen eleştirilerin en önemlisi eserde verilen özetin tarihi değere sahip tüm bilgileri ihtiva etmediğidir. Menage, yazısında değişik okumalar aracılığı ile yazarın atladığı tarihi bilgileri vermektedir. Tursun Bey’in zor bir metin olduğunu kabul eden Menage, bu zorlukların sonraki kroniklerin okunması aracılığı ile aşılabileceğini ifade etmiştir. Manage eserdeki sözlük ve indekse ait bir kısım eleştirilere de yer vermiştir.12 6 Agâh Sırrı Levend, Gazavatnameler ve Mihaloğlu Ali Bey’in Gazavatnamesi, Ankara 1956, s. 16.7 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, Hazırlayan A. Mertol Tulum, İstanbul 1977. (Bundan sonra Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth)8 H. İnalcık, “Tusun Beg, Historian of Mehmed the Conqueror’s Time”, 55-719 H. İnalcık and R. Murphey, The History of Mehmed the Conqueror by Tursun Beg, Minneapolis & Chicago 1978. 10 K. İnan, A Summary and Analysis of the Tarih-i Ebü’l-Feth (History of the Conqueror) of Tursun Bey (1488), Ph.D. Thesis, The University of Manchester, Faculty of Arts, Department of Middle Eastern Studies, Manchester 1993, 463 s. 11 K. İnan, “Klasik Devir Osmanlı Tarihçilerinde Kaynak Kullanma Usulleri”, Tarih Araştırmaları Dergisi, 1996, sayı:29, Ankara 1997, s. 91-135; Aynı yazarın Tarih-i Ebü’l-Feth ile ilgili çalışmaları için izleyen yayınlara bakınız “Sade Nesirden Süslü Nesire Fatih’in Tarihçisi Tursun Bey ve Tarih Yazma Tarzı”, Osmanlı, Cilt 8, s. 293-300, Ankara 1999; “The Incorporation of Writings on periphery in Ottoman Historiography: Tursun Bey’s Comparison of Mehmed II and Bayezid II”, International Journal of Turkish Studies, Vol.9 Nos.1&2, Summer 2003, pp. 105-117; “On the Sources of Tursun Bey’s Tarih-i Ebü’l-Feth”, The Ottoman Empire Myths, Realities and ‘Black Holes’, Contributions in Honour of Colin Imber, Edited by, E. Kermeli and O. Özel, İstanbul 2006, pp. 75-109; “The Effects of Ornamented Prose Style on Ottoman Historiography: The Tarih-i Ebü’l-Feth [ History of the Father of Conquest] by Tursun Bey”, in Public Power in Europe Studies in Historical Transformation, Edited by J. S. Amelang and S. Beer, Pisa 2006, pp. 125-142; “Tursun Beg”, Historians of the Ottoman Empire, The University of Chicago, Division of the Humanities, bakınız ottomanhistorians.uchicago.edu/en/historian/tursun-beg.12 V.L.Menage, Halil İnalcık and Rhoads Murphey (tr.): The History of Mehmed the Conqueror, by Tursun Beg,

Page 109: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

101

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Tulum’un Tursun Bey çalışması daha sonra İ. Erünsal ve A. Yaşar Ocak tarafından oldukça ağır bir eleştiriye maruz kalmıştır.13

Osmanlı Devleti hakkında bilgi veren genel Osmanlı tarihlerinin birçoğu II. Bayezid14 zamanında kaleme alınmışlardır. Bu hiç de alışıldık olmayan yoğun tarih yazımı faaliyetinin en önemli sebeplerinden biri hiç şüphesiz Sultan II. Bayezid’in bu türlü eserlerin yazılmasını istemiş olmasıdır. Devrin uleması da bu isteğe olumlu cevap vermiştir. II. Bayezid devrinin iki ünlü metin yazarına Osmanlı tarihinin yeniden yazılması emrini vermiş, İdris-i Bitlisi Farsça ve Kemalpaşazade de Türkçe olarak eserlerini kaleme almışlardır.15 Bunlardan ilki Farsça olarak bundan önceki hanedanların tarihinin yazıldığı gibi Osmanlı tarihinin de süslü ve ihtişamlı bir şekilde kaleme alınabileceğini ikincisi ise Türk dilinin bu tür süslü tarih yazımı için uygun olduğunu göstermiştir.16 Bu eserlerin kaleme alınmasındaki sebeplerden bir diğeri de Mısır ve Hicaz’da Memluklular ve İran’da kurulmuş çağdaş devletlerle üstünlük yarışına girmiş bir üniversal devlet kuran Osmanlı Devleti tarihinin yeniden değerlendirilmesi ihtiyacıdır diyebiliriz.17 Yine bilindiği üzere II. Bayezid dönemi siyasi, sosyal ve kanun yapma açılarından genel olarak Fatih dönemi politikalarına karşı politikaların izlendiği dönemdir.18 14. yüzyıldan itibaren Osmanlı sarayında İlhanlı dönemi Anadolu ve İran’ın protokol, vergi ve devlet yönetimini bilen birçok ilim adamının bulunduğu düşünülmektedir. Bu bilgiler İran’da kaleme alınmış birkaç eserde ifade edilmiştir. Bunların en güzel misallerinden biri Alaaddin Tebrizi tarafın-dan yaklaşık 1207 tarihinde yazılmış olan Farsça Saadetnamedir. Aşağı yukarı aynı zamanlarda (1417’den önce) Osmanlı yazarlarından Ahmed-i Dai eseri Teressül’ü kaleme almıştı. Bundan sonra bilinen bu tür kitaplara misal Menahicü’l-İnşa’dır (1479’dan önce).19 Tursun Bey, inşa tarzı ile yazmayı Osmanlı devlet kademesinde aldığı vazifeler sayesinde öğrenmiş olmalıdır. İnşa tarzı ile eser yazmak özellikle 15. Yüzyıldan itibaren Osmanlı ilim adamlarının tercih ettikleri bir üslup olup, “hilye-i inşa ile mütezeyyin bir suret tasvir ü takrir idem” Tursun Bey’in eseri, bu tür eser yazıcılığını tarih alanında temsil eden erken örneklerden biridir.20

Tursun Bey, 16. yüzyıl Osmanlı tarihçileri Selaniki ve Ali gibi mali işlerde uzman bir tarihçidir. Açıklamalarına göre Osmanlı Devletindeki kırk yıllık hizmet-leri esnasında Divan Kâtibi, Anadolu Defterdarlığı, Anadolu Defter Kethüdalığı, Defterdarlık ve yazıcılık gibi görevlerde bulunmuştur.21

Tursun Bey’in Tarih-i Ebü’l-Feth’i eserin kapsadığı zaman zarfındaki (1444-1488) hadiseleri sistematik olarak anlatan bir kronik değildir. Eser, bundan ziya-de II. Mehmet22 ve ithaf edildiği II. Beyazıt hakkında bir methiye özelliği taşı-Reviews, BSOAS, XLIII (43) 1980. s. 144-145.13 İ. Erünsal, A. Yaşar Ocak, “Öğretirken Öğrenmek”, İlmi Araştırmalar 3, İstanbul 1996, 123-182.14 II. Bayezid dönemi hakkında tafsilatlı bilgi için bakınız, S. Tansel, Sultan II. Bayezid’in Siyasi Hayatı, İstanbul 1966; K. İnan, “ The Reign of Bayezid II”, The Turks, Vol. 3 Ottomans, Ankara 2002, s. 198-206.15 H. İnalcık, “The Rise of Ottoman Historiography”, Historians of the Middle East, ed. B. Lewis, P.M. Holt, London 1962, s.164-167.16 V. L. Menage, “The Beginnings of Ottoman Historiography”, Historians of the Middle East, Lewis, Holt, s. 168.17 İnalcık, “The Rise of Ottoman Historiography”, s. 165-166.18 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 197. 19 Yahya b. Mehmed el Katib, Menahicü’l-İnşa: the Earliest Ottoman Chancery Manual, ed. Ş. Tekin, Massachusetts 1971, s. 9-12. 20 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 7.21 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 5-7.22 II. Mehmet’in hayatı ve dönemi hakkında tafsilatlı bilgi için bakınız, H. İnalcık, “Mehmed the Conqueror (1432-1481) and his Time, Speculum, XXXV (1960), pp. 408-427; H. İnalcık, “The Policy of Mehmed II toward

Page 110: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

102

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

maktadır. Bu tür tarih yazıcılığının kökleri Cüveyni’nin Tarih-i Cihangüşha’sına kadar gitmekte olup, Tursun Bey’in eseri bu türün Türkçedeki ilk örneğini teşkil etmektedir. Eserin giriş kısmını siyasetname literatürü içerisinde mütalaa etmek mümkündür. Bu kısımda Tursun Bey, zamanın padişahına yöneticilik hususunda öğütler vermektedir.23 Nasırüddin Tusi’den24 yaptığı uzun bir alıntıyı biraz değiştire-rek toplumların sultana olan ihtiyaçlarını ve bir sultanın sahip olması gereken ahlaki değerleri “Güftar der zikr-i ihtiyac-ı halk be vücud-ı şerif-i padişah-ı zıllullah”25 başlığı altında belirtir. Ona göre bir toplumdaki düzen insanlar arasında kusursuzluk açısından en yüksek seviyeye ulaşmış sultanın varlığı ile doğrudan bağlantılıdır. Bu izahat ile Tursun Bey II. Bayezid yönetimini meşru gösterme çabası içindedir.

Tursun Bey’in eserinin giriş kısmında yer verdiği diğer bir görüşte sultanın yönetimindeki etkinliği yani siyasettir. Tursun Bey’e göre yalnızca bu toplumdaki düzensizliği önleyebilir. Bu tartışma bir yandan sultanın üstünlüğünü dile getirirken diğer yandan da II. Bayezid’in nezareti altında gündeme gelen örfi kanunlara atıfta bulunmaktadır.26 Bu tartışmada Tursun Bey’e göre şeriat hükümleri siyaset-i ilahi, sultanın yönetimi de siyaset-i sultani olarak adlandırılmaktadır. Tursun Bey, giriş kısmının ikinci bölümünde zamanın sultanına hikmet sahibi insanların dilinden tavsiyelerde bulunmaktadır. Bu maksatla seçtiği insanlardan biri on iki yıl müddetle hizmet ettiği Mahmut Paşadır.27

Eserin esas kısmı, model alındığı İran tarih yazıcılığını temsil etmektedir. Bu üslup içerisinde Tursun Bey’in verdiği hadiseler genel olarak sultanı övmek maksadıyla gündeme getirilen misallerdir. Yine Tursun Bey’in görmek istemediği veya olduğundan başka göstermeye çalıştığı hadiseler günümüz araştırmacısı için önemli görülebilirken, Tursun Bey’in üzerinde önemle durduğu hadiselerde yine günümüz insanının düşüncelerine göre önemsiz sayılabilir. Mesela Tursun Bey’e göre Fatih’in Karaman seferindeki en önemli hadise Padişahın seferden dönüşte yeniçerilerin isteklerini reddetmesidir. Bu misalin seçilmesindeki en önemli etken bunun düzenin sağlanmasında en fazla rol sahibi olan sultanın siyasetine28 bir misal

the Greek Population of Istanbul and the Byzantine Buildings of the City”, in The Ottoman Empire, Conquest, Organization, and Economy Collected Studies, Variorum Reprints, London 1978, pp. 231-249; H. İnalcık, “ The Re-building of Istanbul by Sultan Mehmed the Conqueror”, Cultura Turcica, IV/1-2, (1967), pp. 5-15; H. İnalcık & R. Anhegger, Kanunnâme-i Sultâni Ber Mûceb-i Örf-i Osmâni II. Mehmed ve II. Bâyezid Devirlerine ait Yasakname ve Kanunnâmeler, Ankara 1956; H. İnalcık, Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar I, 3. Baskı, Ankara, 1995; H. İnalcık, “Osmanlı Hukukuna Giriş: Örfi-Sultani Hukuk Ve Fatih’in Kanunları”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Vol.: XIII (1958), pp. 102-126; H. İnalcık, Essays in Ottoman History, Istanbul 1998; S. Tansel, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in Siyasi ve Askeri Faaliyeti, 3. Baskı, Ankara 1999; K. İnan, “The Reign of Mehmed II”, The Turks, Vol. 3 Ottomans, Ankara 2002, s. 143-17023 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s.24 Ünlü filozof ve astronom Hicri 597 de Tus’da doğmuş, 672’de Bağdat’da vefat etmiştir. Eserinin girişinde kitabı Kuhistan hakimi Nasıruddin Abdurrahim b. Ebu Mansur’un isteği üzerine yazdığını belirtmektedir. Kitabın ismini de ithaf ettiği şahsın ismini koymuştur. Bakınız Rieu, Catalogue of the Persian Manuscripts in the British Museum, Vol. II, s. 441. Tusi’nin hayatı ve eserleri hakkında bakınız, EI (first edition), VIII, 980-2; Nasır al-Din Tusi, The Nasirean Ethics, tr. G.M. Wickens, London, 1964.25 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s.10.26 Konu hakkında bakınız, H. İnalcık, R. Anhegger, Kanunname-i Sultani Ber Muceb-i Örf-i Osmanî II. Mehmed ve II. Bayezid Devirlerine Ait Yasakname ve Kanunnameler, Ankara 1956. 27 Mahmud Paşanın hayatı hakkında tafsilatlı bilgi için bakınız, M.S. Tekindağ, “Mahmud Paşa”, İ.A, 7, Istanbul 1957, 183-8; C.H. Imber, “Mahmud Pasha”, EI(new edition), VI, 69-72; T. Stavrides, The Sultan of Vezirs The Life and Times of the Ottoman Grand Vezir Mahmud Pasha Angeloviç (1453-1474), Leiden 2001.28 “siyaset” teriminin Osmanlı İmparatorluğunda manası hakkında bakınız, M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Vol. III, Istanbul 1993, s. 240-241; Ahmet Mumcu, Osmanlı Devletinde Siyaseten Katl, Ankara 1985. A. Yaşar Ocak, Osmanlı Toplumunda Zındıklar Ve Mülhidler (15.-17.Yüzyıllar), Istanbul 1998, s. 71-103.

Page 111: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

103

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

teşkil etmesidir.29 Başka yerlerde Tursun Beyin bir kısım olaylara özellikle dikkat çektiği görülmektedir. Mesela 1462 Eflak seferi sırasında Eflâklıların yenilgisi insan işlerine yapılan ilahi müdahaleye misal teşkil etmektedir.30

Ancak önde gelen unsur methiyedir. Tursun Bey’in eserini kaleme alırken aklında olan ayrıntılı misallerin Timur’a ithaf edilen methiyeler olma ihtimali kuvvetlidir. Bu sadece Nizamüddin Şami ve Şerafüddin Yazdi’nin eserlerini31 taklit eden yazılış tarzından değil, Tursun Bey’in Şerafüddin Yazdi’ye doğrudan referansından “El-hak, Medh-i Timur’de Hazret-i Şerfeddin Yezdi ki mübalağa buyurmıştur,” ve 1463 Bosna seferine dair yaptığı yorumlarda ortaya çıkmaktadır. Bu kısımda Tursun Bey, Sultan II. Mehmet’in Timur’dan daha fazla gaza yaptığını ileri sürmektedir.32 II. Mehmet’in lehine yapılan bu karşılaştırma sonuçta methiye tarzının bir elemanı olmakla birlikte Tursun Bey, Osmanlıların 1402 Ankara savaşı yenilgisi ile kabullenmek zorunda oldukları güç durumdan kurtulduklarına işaret etmek istemiş olabilir.33 Yine İnal-cık’ın tespiti ile Tursun Bey’in büyük dedesi olup Ankara’yı Timur’a karşı başarılı şekilde savunan Yakup Bey’in burada dolaylı bir şekilde anıldığı söylenilebilir.

Tursun Bey’in naklettiği hadiseleri şekillendirdiği methiye üslubu bazı hadi-selerin oluş şekline de doğrudan etkide bulunmaktadır. Bu şekilde başarısızlıkla sonuçlanan 1456 Belgrat kuşatması,34 1480 Rodos kuşatması35 zafer olarak sunul-maktadır. İki hadisede de Tursun Bey başarısızlıkların üstünü örtmeye çalışırken Belgrat kuşatmasından sonra Hünyadi Yanoş’un ölümünü Sultanın hedeflerinden birinin gerçekleşmesi şeklinde dile getirir.36 Sultan II. Mehmet’le Büyük İskender’in karşılaştırıldığı bir paragrafta okuyucunun dikkati Sultan II. Mehmet’in Arnavutluğu ilk seferinde tamamen fethedememesi hadisesinden uzaklaştırılmaya çalışılır.37

Yenilgilerin sanki birer başarı gibi zikredilmesinden belki daha önemli bir husus Tursun Bey’in methiye temalarını hadise sebeplerinin ifadesi olarak kullanmasıdır. Mesela 1473 Otlukbeli savaşı hikâyesine başlangıç olarak Tursun Bey, Allah’ın Uzun Hasan’ı Sultan II. Mehmet’e yaraşır bir rakip sağlama gayesiyle yarattığını, O’nun yenilgisinin Sultan II. Mehmet’in büyüklüğünü yücelteceğini söylemektedir. Sultan’ın Uzun Hasan üzerine çıkacağı seferi haklı göstermek için Uzun Hasan içki içen ve Müslümanlara zulüm eden bir kimse olarak sunulup bu şekilde Osmanlı Sultanı vasıtasıyla Allah’ın gazabına maruz kaldığı anlatılmaktadır.38

29 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 39.30 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s.110-118.31 Timur dönemi tarihçiliği hakkında bakınız, J.E. Woods, “The Rise of Timurid Historiography”, Journal of Near Eastern Studies, XLVI, (1987), s. 81-108; C. Rieu, Catalogue of the Persian Manuscripts in the British Museum, Vol. I, London 1879; Edward G. Browne, A History of Persian Literature Under Tartar Dominion (A.D. 1265-1502), Cambridge 1920.32 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s.123-125.33 Timur 1402 Ankara Savaşı galibiyeti ile Osmanlı Devleti’nin dağılmasına sebep olmuştur. Bu sebeple Osmanlı tarihçileri tarafından ağır bir şekilde eleştirilmiştir. Erken dönem Osmanlı kroniklerinin Timur’a yaklaşımları açısından bakınız, F. Emecen, “İlk Osmanlı Kroniklerinde Timur İmajı”, İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, Istanbul 2001, s. 161-173. Osmanlı tarihçilerinden Gelibolulu Mustafa Ali Timur’un hareketleri hakkında farklı bir yaklaşıma sahip olup, Bayezid’in Timur’a bir vasal olarak baş eğmesi gerektiğini belirtmektedir: Ali’nin Osmanlı Timur ilişkileri hakkındaki fikirleri için bakınız, C. H. Fleischer, Bureaucrat and Intellectual in The Ottoman Empire The Historian Mustafa Ali (1541-1600), New Jersey 1986, s. 273-292.34 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 78-84.35 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 179-180.36 “Çün matlûb-ı pâdişâh katl-i rakib idi ve bi-hamdi’llah müyesser oldı, pes vasl-ı habib--ki nev-arûs-ı pür-nâz-ı memleket-i Lâz’dur--tahsilünün esbâbı ve tarîkı mübaşeretü içün....” Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 83. Janos Hunyadi’nin hayatı hakkında tafsilatlı bilgi için bakınız, J.Held, Hunyadi: Legend and Reality, Boulder 1985.37 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 142-143.38 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 150-168.

Page 112: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

104

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Ancak Tursun Bey’in eserindeki birçok hadiseyi bu şekilde edebi ve ahlaki açıdan vermesi onun hadiselerin politik, ekonomik veya diplomatik geçmişine dair hiçbir bilgi vermediği yolunda bir fikre sebebiyet vermemelidir. Tursun Bey, aslında edebi ve ahlaki sebepleri hadiselerin önüne getirmektedir. Bu sebeple eser, onun edebi tarzı hakkında malumat sahibi olmayan tarihçi tarafından ilginç olma-dığı gerekçesi ile bir kenara itilebilir. Ancak bu şekildeki bir davranış hata olabilir. İlk olarak bazı hadiselerin politik geçmişi onun rivayetinde üstü kapalı şekillerde verilmektedir. Mesela Uzun Hasan’a karşı girişilen Otlukbeli seferi metafizik ve ahlaki sebeplerin sonucu olarak ortaya çıkmış gibi görünürken, hadiselerin veriliş biçiminden ortaya çıkan sonuç bu savaşın sebebinin Karaman bölgesi üzerindeki Osmanlı-Akkoyunlu nüfuz mücadelesi olduğudur.39 Aynı şekilde 1470 yılında Eğriboz Adasında ve 1475’de Kefe’de elde edilen esirlerin bolluğu ve övülmesi bu seferlerin sebeplerinden birinin ima yolu ile de olsa buradaki esir ticareti olduğudur. Bunların yanı sıra eserin günümüz okuyucusunu en fazla ilgilendirecek tarafı Tursun Bey’in bazen edebi yazış üslubunu bir tarafa bırakarak kendi görüş ve düşüncelerini tafsilatlı olarak yer verdiği hadiselerdir. Özellikle Mahmut Paşa’ya olan hayranlığı Tursun Bey’i edebi tarzının dışına çıkmaya sevk etmektedir.

Tursun Bey’in askeri bir stratejist olarak Mahmut Paşa’ya duyduğu hayranlık eserde açıkça hissedilmektedir. Mahmut Paşa’nın Sırbistan ve Bosna seferlerinde uyguladığı strateji eserde yer verilen tafsilatlı kısımlardan olup oldukça ilgi çeki-cidir. Hepsinden önemlisi askeri harekâtların tanımı basmakalıp olmaktan ziyade gerçekçidir. Mahmut Paşa, 1464 Bosna seferi ve II. Arnavutluk seferi hikâyelerinde Tursun Bey tarafından Sultan Mehmet’e göre daha fazla ön plana çıkarılmak sure-tiyle bir karşılaştırma yapılmaktadır. Hatta Eğriboz seferinde vezirlikten azledilmiş olmasına rağmen başarılarda esas pay Mahmut Paşa’ya verilmiştir. Eserin geneline bakıldığında Mahmut Paşa’nın bulunduğu seferlerin diğer seferlere nazaran daha geniş verildiği görülmektedir. Tursun Bey’in Mahmut Paşa’yı tasvirini metafizik şartlar içine yerleştirdiği de gözden kaçmamaktadır. Otlukbeli seferi hikâyesinde “Hikayet” başlığı altında yer verilen bir paragrafta Tursun Bey Mahmut Paşa’yı “müsteclib-i fevzi mübin” olarak tanımlamaktadır. Eserin başka yerlerinde Mahmut Paşa’nın hatalarının bile sonuçta zafere sebep olan ilahi müdahalenin bir sonucu olduğu bildirilmektedir. Misal olarak Kazıklı Voyvodaya karşı yapılan sefer sırasında Mahmut Paşa’nın Osmanlı Ordusuna uygun bir kamp yeri bulamaması zaferin sebebi olarak gösterilmiştir. Bu şekilde Tursun Bey Mahmut Paşa’nın bir veli derecesinde olduğunu ima etmektedir.40

Bunların yanı sıra Mahmut Paşa’nın sözleri Sultan Mehmet’e tavsiye kaynağı olarak kullanılmaktadır. Tursun Bey’in sunuşu ile Mahmut Paşa Sultan Mehmet’i kâfirlere karşı gazaya teşvik etmektedir. Tursun Bey, bu şekilde bir yandan Sultan Mehmet’in fasılasız seferlerini haklı gösterirken aynı zamanda Sultan Mehmet’in bu seferlerini eleştiren yeniçerilere karşı bir savunma yapmaktadır. Vakıf mallarına el koyulması meselesinde Tursun Bey yine Mahmut Paşa’nın sözlerini kullanarak idarede bulunan sultana geçerli bir sebep olmadan mülke el koymamasını tavsiye 39 Akkoyunlu Devleti hakkında bakınız J. Woods, The Aqquyunlu: Clan, Confederation, Empire, Minneapolis & Chicago 1976.40 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 91-120, 129-168.

Page 113: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

105

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

etmektedir “ve tarik-i şer ve kanun-ı örf üzre zabt-ı emval ve cem-i hazayin pesen-didedür, amma hakk ile”.41

Tursun Bey’in Mahmut Paşa’ya olan hayranlığı açıkça belli iken O’nun ida-mından üstü kapalı bir şekilde bahsetmekte ve bu sebeple de Sultanı eleştirmekten kaçınmaktadır. “ve Paşa dahi bunca kiyaset ü fetanet ile da-i hasede deva bulamayıp, ahır ol maddeden mertebe-i şehadete yitişti amma “insanın hayatı düşmanından sonra bir gün dahi olsa çoktur” mefhumunu sürdü, andan müntehi oldu.”42 Akla gelen ihtimal şudur ki Mahmut Paşa’nın ortadan kaldırılması ile birlikte Tursun Bey’de gözden düşmüş veya hayatı tehlikeye girmiş olabilir. Bu durumda bu hadiseden fazlaca bahsetmesi, eğer eserini başlangıçta Sultan Mehmet’e sunmak için yazmışsa tedbirsizlik olurdu. Tursun Bey’in Mahmut Paşa’ya olan yaklaşımı ve özellikle onun askeri yeteneklerine olan hayranlığı onu eserinde yer verdiği edebi tarzı unutmaya ve kendi şahsi ilgi alanlarının bu tarzın önüne geçmesine sebep olmaktadır. Bunun bir misalini de savaş araç gereçlerine olan ilgisi teşkil etmektedir. Bu bakımdan 1453 İstanbul, 1456 Belgrat ve 1462 Midilli kuşatması sırasında başvurulan kuşatma metotları, kullanılan savaş malzemelerine verilen isimler Mahmut Paşa’nın seferle-rinde uyguladığı askeri stratejilerle birleştirildiğinde eser, 15. Yüzyıl sonları savaş tarihi açısından önemli bir kaynak haline gelmektedir.

Tabiatıyla yukarıda bahsedilen gerçekçi tarafları Tarih-i Ebü’l-Feth’in tamamına münhasır değildir. Görüldüğü kadarıyla eserin bütününe yakın kısmında Tursun Bey’in gayesi yer verilen hadiseler aracılığıyla resmi olarak II. Mehmet ve II. Baye-zid’i gayrı resmi olarak da yanında hizmet ettiği Mahmut Paşa’yı övmektir. Ancak eserin bütünü göz önüne alındığında methiye üslubunda kararsızlıklar görülmektedir. Eserin büyük kısmında II. Mehmet devamlı olarak övülürken, eserin giriş ve II. Bayezid’e ayrılmış küçük kısmında II. Mehmet eleştirilmektedir. Bunun sebebinin eserin ilk başta II. Mehmet’e sunulmak üzere kaleme alınış iken daha sonra onun vefatı üzerine II. Bayezid’e sunulması olduğu düşünülebilir.

Açıkça görülmektedir ki methiye üslubu açısından Tursun Bey, II. Mehmet’i II. Bayezid’e göre daha uygun bir şahsiyet olarak görmüştür. Hemen hemen hiç durmayan seferleri ve zaferleri ile II. Mehmet ideal yöneticiye yakın bir misal teşkil etmektedir. Onun muzaffer olamadığı birkaç seferinde de Tursun Bey hadiseleri zafer olarak göstermektedir. II. Bayezid ise babasının çapında bir savaşçı değildir ve bu yönü ile onu gerekli edebi üsluba uydurmakta zorluk çektiği görülmektedir. Bu sebeple birçok yerde II. Bayezid’in eksiklikleri Tursun Bey tarafından gide-rilmeye çalışılmaktadır. Mesela O’nun Amasya valiliği sırasında Uzun Hasan’ın Tokat’ı yağmalamasında II. Bayezid’in bir sorumluluğu olmadığı iması yapılırken, II. Bayezidin Otlukbeli savaşındaki rolü Tursun Bey tarafından methiye üslubunun bütün araçlarını devreye sokularak anlatılmaktadır.43

41 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 26.42 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 100-101. Otlukbeli savaşından sonra İstanbul’a dönüldüğünde Mahmud Paşa Vezir-i Azamlıktan azledilmiştir. Buna sebep olarak Mahmud Paşa’nın kış esnasında Uzun Hasan üzerine hareketini tehir ettirmesi, Otlukbeli savaşından önce Şebinkarahisar’ın alınmasını teklif ile kuvvetleri oyalamak istemesi ve son olarak savaştan sonra Uzun Hasan’ı takip ettirmemiş olması gösterilmektedir. Mahmud Paşa azledildikten yaklaşık bir yıl sonra 17 Ağustos 1474’te idam edilmiştir. Mahmud Paşa’nın idam edilmesi sebepleri hakkında geniş bilgi için bakınız Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II.Cilt, s.103-104; Uzunçarşılı, “Fatih Sultan Mehmed’in Vezir-i Azamlarından Mahmud Paşa ile Şehzade Mustafa’nın Araları Neden Açılmıştı”, Belleten, XXVIII/112, 1964, s.719-728; Mahmud Paşa hakkında tafsilatlı bilgi için bakınız Ş. Tekindağ, “Mahmud Paşa”, İA, VII; C. Imber, “Mahmud Pasha”, EI², VI; T. Stavrides, The Sultan of Vezirs The Life and Times of the Ottoman Grand Vezir Mahmud Pasha Angelovic (1453-1474), Leiden 2001.43 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 153-154, 163-164, 168.

Page 114: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

106

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

II. Bayezid’in Kili ve Akkirman seferi rivayetinde Tursun Bey bu fetihlerin II. Mehmet’in kapasitesini aşan hadiseler olduğunu söyleyerek II. Bayezid’in rolüne işaret etmektedir. Yine Bayezid’in Memluklular üzerine şahsen gitmeyişi Mem-lukluların kul olmalarına, bu sebeple II. Bayezid’in de onların üzerine kullarını gönderdiği, sultanın kullara karşı savaşmasının doğru olmadığı gibi bir yaklaşımla anlatılmaktadır. Sultanın sefere çıkma hususundaki isteksizliği Allah’ın bunu böyle istediği şeklinde izah edilmektedir. 44

Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth’i umulmadık bir şekilde ve birdenbire yöne-timde bulunan Sultan ve Osmanlı hanedanını öven bir mesnevi devamında da eğer sağlığı müsaade ederse tarihine devam etme isteğinde olduğunu bildiren sözler ile bitmektedir. Bu açıklamalar Tursun Bey’in tarih yazmaya istemeyerek son verdiğini göstermektedir. Bu izahlar ışığında Tursun Bey ya çok hasta olması veyahut da bilinmeyen bir hadisenin onu zorlaması sebebi ile eseri yazmaya devam edememiştir. Tursun Bey’in eserine yazdığı giriş kısmı ile eserdeki son sözleri karşılaştırıldığında onun daha uzun bir sonuç kısmı yazmayı umduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu şekilde büyük ihtimalle Tursun Bey’in de bulunduğu Ali Paşa’nın Memluk seferi sırasında bazı şeylerin ters gittiğini söylemek mümkündür. Prof. Dr. Menage’a göre Tursun Bey son olarak 1488’de Memluklulara karşı girişilen ve Ağaçayırı’nda Osmanlı yenilgisi ile sonuçlanan seferde bulunmuştur. Tursun Bey’in tarihi bu hadise ile birlikte aniden son bulmaktadır. Osmanlı tarihçisi Saadettin, 1488’deki savaştan sonra bir kısım Osmanlı ileri gelenlerinin korkaklık gösterdikleri gerekçesi ile İstanbul’a gönderilerek bir müddet hapsedildiklerinden bahsetmektedir. Bunların arasında Kethüda ve Anadolu Defterdarı da bulunmaktadır. Tursun Bey II. Mehmet devrinde bu vazifelerde bulunduğunu bildirmektedir. Eğer Tursun Bey, yukarıda izah edildiği gibi savaştan sonra tutuklanan vazifelilerden biri ise eserin umulmadık bir şekilde bitişi anlaşılabilir.45

Tursun Bey’in tarihi hakkında bizim dışımızda yapılan çalışmalarda genel olarak yazarın yazılı kaynak kullanmadığına dair tespitler yapılmıştır. Bu tespitlerin yazarın kendi “…müşahede ittüm ve beyne’n-nas tevatür ile sabittür…” ifadelerine daya-nılarak oluşturulmuş gibi görünmektedir. Ancak Osmanlı tarih yazıcılığında birçok defa tespit edildiği gibi yazarlar kaynak kullandıklarını söylemeyebilmektedirler.46 Tespitlerimize göre yazar eserin giriş kısmının oluşturulmasında değişik kaynaklar kullanmıştır. Bu kısmın oluşturulmasında Tursun Bey yazılı ve sözlü kaynakları kendi tecrübeleri ile birleştirerek kullanmıştır. Tursun Bey’in adını zikrettiği ve karşılaştırmalar sonucu kullandığı anlaşılan tek yazılı kaynağı Nasırüddin Tusi’nin Ahlak-ı Nasıri adlı eseridir. Diğer bir tanımlanabilir ve yazarın kullandığı düşünü-len ancak ismini vermediği yazılı kaynak Semerkant’lı Nizamüddin Arudi’nin47 44 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 200, 205-206, 209.45 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 207-215. Osmanlı Memluk savaşları hakkında bakınız, Tansel, Sultan II. Bayezid’in Siyasi Hayatı, s. 93-116; Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevârih, tercüme. İ. Parmaksızoğlu, III. Cilt, İstanbul 1979, s. 246-262. V.L.Menage, Halil İnalcık and Rhoads Murphey (tr.): The History of Mehmed the Conqueror, by Tursun Beg, Reviews, s. 144.46 Bu konuda örnek olması açısından bakınız, V. L. Menage, Neshri’s History of the Ottomans The Source and Development of The Text, London 1964. 47 Nizami ismini alan ve Arudi olarak anılan Semerkant’lı Ahmad b. Umar b. Ali 6./12. Yüzyılda ünlü olmuş ve ömrünün büyük kısmını Horasan ve Semerkant bölgesinde geçirmiştir. Bir şair ve saray mensubu olmakla birlikte fırsat doğduğunda astroloji ve tıp alanında da faaliyet göstermiştir. Nesir yazılı nazıma göre daha mükemmel olan Arudi’nin Farsça yazım tarihindeki esas ünü Çahar Makala adlı eserinden gelmektedir.

Page 115: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

107

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

551/1156 yılında yazdığı Çahar Makala adlı eseridir. Bunun dışında yazar Timur’un tarihçisi Şerafeddin Yezdi’nin eserinden Medh-i Timur olarak bahsederek gördüğü imasında bulunmaktadır. Ancak bu eserin metin kısmının oluşturulmasında yazılı kaynak olarak kullanıldığına dair bir bulguya rastlanılmamıştır. Eserin giriş kısmında yazarın kullandığı en önemli sözlü kaynak Mahmud Paşadır. Buna ek olarak yazar başka sözlü kaynakları da kullandığı yolunda imalarda bulunmakla birlikte kimlik-leri hakkında bilgi vermemektedir.48 Tespiti oldukça güç olmasına rağmen metin kısmının oluşturulmasında kullanılan yazılı kaynaklardan biri Neşri’dir. Neşri’nin kullanılmasına en güzel misali 1473 Otlukbeli Savaşı hikâyesi teşkil etmektedir. Bu tespitimiz Tursun Bey’in eserini yazarken herhangi bir yazılı kaynak kullanmadığı yolundaki görüşün aksini ispat etmektedir.49

Tursun Bey tarihinin methiye üslubunda görülen kararsızlık ve zaman zaman üslubun değişmesi onu edebi açıdan başarıya ulaşmamış bir eser olarak değerlendir-meyi güçleştirmektedir. Bu şekilde bir yargı eserin sonraki araştırmacılar tarafından ihmaline de sebep olabilir. Bu eser yazıldıktan sonra yalnızca Kemalpaşazade’nin ondan faydalandığı görülmektedir.50 Ancak eserin üslup olarak Türkçede kaleme alınmış ilk eser olması üslupta bazı eksikliklerin olmasını kaçınılmaz hale getirmek-tedir. Tursun Bey ne zaman edebi üslubundan uzaklaşsa o zaman içinde bulunduğu devir hakkında bize daha fazla bilgi vermektedir. Tursun Bey’in inşa tarzını yansıtan paragrafları ve methiye tarzının düzeni günümüz araştırıcıları açısından en azından ilginçtir.

Eserin giriş kısmında siyasetname literatürü51 özelliklerine ek olarak bir de kitabın yazılış sebebinden bahsedilmekte ve Tursun Bey eseri II. Bayezid’den gör-düğü ihsanlar karşılığında yazdığını söylemektedir. “…ve anı dahi, bi’l-fiil ihsanın gördüğümüz… padişahumuz sultan-ı selatin-i zaman Sultan Bayezid bin Mehemmed Han… Hazretinin cülus-ı saltanatınun tarihi dastanına ve bazı hasayil-i hamidesi-nün ve fezayil-i zatisinün beyanına tavtiye kılam. Ve bunı mün’in-i hakiki şükrine vesile edinem ki…”52 Tursun Bey’in II. Bayezid’den gördüğü ihsanların ne olduğu hususunda pek açıklık olmamakla birlikte eserin girişinde naklettiği bir “nazm” da öldürülmesi icap eden bir fiiline karşılık Sultan Bayezid’in kendisini affettiğini anlatmaktadır. Nazm şu şekildedir.

Bakınız, E. G. Browne, Revised Translation of the Chahar Maqala (“Four Discourses”) of Nizami-i Arudi of Samarqand, London 1921, p. X-XII.48 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 12. 49 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 9, s. XXVII.50 Kemalpaşazade’nin Tursun Bey’i kaynak olarak kullanması hakkında bakınız, Ş. Turan, İbn Kemal Tevarih-i Al-i Osman VII. Defter, Ankara 1991, s. XXXVI-XLII51 Osmanlı yazarları üzerindeki etkileri düşünüldüğünde en önemli siyasetnameler Selçuklular zamanında yazılmış olan siyasetnamelerdir. Bunlar: Keykavus bin İskender tarafından 375/1082 yılında yazılmış Kabusnâme; Nizamü’l-mülk’ün Siyasetnâmesi (408-485/1018-1092); ve Ebu Hamid Muhammad Gazali’nin Nasihatü’l-mülküdür (450-505/1058-1111). Bakınız, Ghazali’s Book of Counsel for Kings (Nasihat al-muluk), ed. H.D. Isaacs, London 1964, s. IX52 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 7-8.

Page 116: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

108

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“NazmBu da’viye benüm halüm delil-i vazıh olmışturKi katl icab ider hevfeme afvı layih olmuşturBu afva hem-inan itti hususa fazl u ihsanınBu vasfı her dimağ içre çü misk-i fayih olmıştur.”53

Bu konu ile ilgili olması açısından Tursun Bey’in eserinde normal olmayacak şekilde göze çarpan bir hususiyet vardır. Bu da Fatih’in vefatından sonra sultan olmak için II. Bayezid’e karşı harekete geçen Cem Sultan hakkında yok denecek kadar az bilginin bulunmasıdır. Tursun Bey’in eserinde yalnızca bir yerde Fatih’in Otlukbeli Seferi için hareket ettiğinde “…Rum-ili muhafazası için asgar şehzadesi Sultan Cem’i Edrine’de koyup…”54 cümlesi ile Cem Sultanın adı zikredilmektedir. Fatih’in vefatını takiben verdiği bilgilerde Tursun Bey Cem Sultanın adını hiç zik-retmemektedir. Dönem hakkında bilgi veren diğer Osmanlı tarihlerinde Cem Sultana dair bilgiler vardır ve Cem Sultan hadisesinin II. Bayezid döneminde Osmanlı Devletini uğraştıran en büyük meselelerden biri olduğu aşikârdır. Tursun Bey’in eserinden iktibaslarda bulunan Osmanlı tarihçisi Kemalpaşazade’nin VIII. Defte-rinde bu mesele ile ilgili olduğunu düşündüğümüz mühim bir bilgi bulunmaktadır. Buna göre Tursun Bey, Sultan II. Mehmet’in vefatını müteakip meydana gelen II. Bayezid-Cem Sultan mücadelesinde, adına eser kaleme aldığı II. Bayezidin değil, Cem Sultanın tarafında Defterdar olarak yer almış, iki kardeş arasında 20 Haziran 1481’de Bursa Yenişehir ovasında meydana gelen savaşta Cem yenilip kaçarken Tursun Bey, Cem’in birçok adamı gibi esir düşmüştür “…Defterdarı Tursun Begün savaşda eli düşüb destgir oldı…”55 Bu hadise sonunda Cem’in yanında bulunan birçok kimse hayatını kaybederken anlaşıldığına göre Tursun Bey’in hayatı büyük ihtimalle devlet kademelerinde yaptığı vazifeler ve ailesinin uzun zaman Osmanlı siyasi hayatında sahip olduğu önemli mevkilere binaen bağışlanmış ve bu hadisenin etkisi Tursun Bey’in eserinde II. Bayezid’e verdiği ağırlıkla kendini göstermiştir.

Tursun Bey’in eserini hiç umulmadık şekilde aniden bitirmesi meselesini V. L. Menage yorumlamış ve bir teklifte bulunmuştur. Menage’a bu umulmadık bitişin 1488’de Osmanlı ordusunun Ağaçayırında Memlukluklar tarafından yenilgiye uğratılması hadisesi ile ilgisi vardır. İzahata göre, Tursun Bey eserinin girişinde II. Bayezid’in ahlaki niteliklerini överken öldürülmesini gerektiren bir günahından bahsetmektedir. Menage bu günahın Ağaçayırındaki yenilgi ile ilgisi olduğunu düşünmektedir. Osmanlı tarihçisi Hoca Saadetinin Ağaçayırı yenilgisinden sonra bir kısım devlet görevlilerinin defterdar dâhil olmak üzere tutuklandığı bilgisini56 paylaşan Menage, Tursun Bey’in bu esnada defterdar olması halinde eserin ani bitişi açıklanabilir demektedir. Menage buna destek olarak Tursun Bey’in II. Bayezid’e sunduğu nüshada diğer bir kısım nüshalarda bulunan II. Bayezid’in savaş istememe veya gönülsüzlüğüne dair satırların atlanmasını göstermektedir. Kanaatimize göre 53 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 19.54 Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, s. 158.55 İbn Kemal, Tevarih-i Al-i Osman VIII. Defter (Transkripsiyon), Hazırlayan A. Uğur, Ankara 1997, s. 20. 56 Hoca Saadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih, Cilt 3, Yalınlaştıran İ. Parmaksızoğlu, İstanbul 1978, s. 261.

Page 117: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

109

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Tursun Bey’in öldürülmesini gerektiren günahı O’nun Cem Sultanın yanında II. Bayezid’e karşı savaşarak esir düşmesidir. Esir düştüğünde Defterdar olan Tursun Bey, bu göreve devam etmiş ise Menage’in öne sürdüğü hadise sebebi ile eser aniden son bulmuştur. Tarih-i Ebü’l-Feth’in oluşmasında Tursun Bey’in hayatındaki inişler ve çıkışların büyük tesiri olduğu görülmektedir. Öyle görünüyor ki Mahmud Paşa’nın idamı, Fatih’in vefatı ve Cem Sultan’ın başarılı olamaması Tursun Bey’i istemediği konumlarda yer almaya sevk etmiştir. İnsan hayatı içerisinde mümkün olabilecek bu savrulmalara Tursun Bey ve eserinin örnek teşkil ettiğini düşünmekteyiz.

Yukarıda verilen bilgilerden anlaşılacağı üzere Tursun Bey’in Tarih-i Ebü’l Feth’i geçen yüz yıl içerisinde değişik akademisyenler tarafından çalışılmıştır. Tüm eleştirilere rağmen ortaya çıkan en önemli husus bu çalışmaların her birinin bu eserin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunduğudur. Aynı eser üzerine yapılan bu çalışmalar ilk dönem Osmanlı kronikleri üzerindeki çalışmaların devam etmesi gerekliliğini de ortaya koymaktadır. Bu aşamada bu kronikleri değişik yayınları aracılığı ile defalarca dikkatimize sunan Prof. Dr. Halil İnalcık’ın katkılarının bir defa da hatırlatılması gerektiği kanaatini taşımaktayız.

Page 118: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

110

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

SADECE DEFTER-İ SANCAK-I ARVANİD’İ YAYINLAMIŞ OLSAYDI BİLE. . .

Amy SINGER*

Halil İnalcık, 1984 yılında Princeton Üniversitesi Yakın Doğu Çalışmaları Bölü-mü’ne Osmanlı belgelerinin paleografik ve diplomatik özellikleri hakkında yoğun bir seminer vermeye geldiğinde hayatımda kalıcı bir iz haline geldi. Yaklaşık 8-10 yüksek lisans öğrencisi, büyük bir toplantı masasının etrafına toplanmış, hocanın Chicago’dan gelişini gergin bir şekilde bekliyorduk. Halil Bey odaya rüzgâr gibi girdi, bir dokümanın fotokopilerinin dağıtılmasının ardından elimizdeki belgenin paleografisi, tercümesi ve açıklaması hakkında bizi aydınlatmaya başladı. Belge bana göre tam anlamıyla anlaşılmazdı, fakat aslında karalanmış işaretlerle ve bel-geyi teslim alan kâtip ve memurların imzalarıyla bezeli olan Padişah’a yazılmış bir dilekçe ya da bir belgeydi. Belge yorumlar, akıl yürütmeler, öneriler için sıradan sıraya gezdi; ardından hoca son özetini yaptı. Bir kaç yıl sonra Osmanlı arşivle-rinde çalışmak amacıyla oturma izni almak için İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne başvurmaya gittiğimde ellerimdeki formlarla odadan odaya gezip belgeme imzalar attırıp, belgemi mühürletip en sonunda ücreti de ödeyerek onaylanması için teslim ettiğimde, işte o tanıdık gelen “aha “ anını yaşadım.

İlk toplantı, o zamanlar Arapça derslerimin ikinci yılında, Türkçe derslerimin ise birinci yılında olduğumdan oldukça zorluydu. Fakat bir profesör ve birkaç yüksek lisans öğrencisi, seminere katılıp İnalcık ile çalışarak Osmanlı tarihinin bu zorlu belgeleri üzerine bilirkişi eğitimi almamın hayatımda bir defa gelecek bir fırsat olduğu konusunda ısrar etti. Hocanın belgeleri dünyanın en kolay ve en anlaşılır belgeleriymiş gibi okuduğunu gördüğümde (ki onun için öylelerdi) kendilerine minnettar oldum. Bu tecrübe Osmanlı Türk belgelerinin okunabilir ve okunmaya değer oldukları konusunda beni kolayca ikna etti.

1980’li yılların ortalarında belgeye dayanan Osmanlı tarihi araştırmaları altın çağını yaşıyordu. Osmanlı tarihi çalışmaları, istisnaları bir kenara bırakırsak dünya çapında yükselişe geçmişti. Bu doyurucu çağa; ilham vererek, yöneterek, dil dökerek, yazıları ile sürekli katkıda bulunarak, girişimleriyle, yetiştirdiği öğrencilerle Halil İnalcık öncülük ediyordu. Ankara Üniversitesi’nden emekli ve Chicago Üniversitesi Tarih Departmanı öğretim üyesi olarak ikinci üniversite kariyerini yapıyordu. Onunla paleografi seminerinde tanışmadan önce “Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600)” eserini ve diğer eserlerini çoktan okumuş durumdaydım.1

* Prof. Dr., Tel Aviv University. / Çeviren: Eralp TÜRK1 Halil Inalcık, The Ottoman Empire: The Classical Age 1300–1600, trans. Norman Itzkowitz and Colin Imber (London: Weidenfeld & Nicholson, 1973). References included in the notes are meant only as examples and not as exhaustive listings. The bibliography of Inalcık’s work is available in various places, though almost always incomplete. See, for example: Halil Inalcık, Tarihçilerin Kutbu (Istanbul: İş Bankası Kültür Yayınları, 2005) and the bibliographical listings at www.halilInalcık.com (last accessed 09.10.2015).

Page 119: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

111

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

İnalcık yirminci yüzyılın başlarında doğan bilim adamları nesline mensup olup, modern Osmanlı İmparatorluğu çalışmalarına zemin hazırlamıştır ama doğal olarak Osmanlı tarihi hakkında yazılarını okuduğumuz tek bilim adamı değildi. Ancak O, dönemin bilim adamları arasında Osmanlı tarihinin bir çalışma alanı olarak önemi ve değerini ortaya koyup tanıtma anlamında en üretken, en katı ve en başarılı olandı. Ayrıca O, yirminci yüzyılın (ki yirmi birinci yüzyılda da sürmüştür) eğitim sisteminde gündemi belirledi. O’nun eserleri yer, zaman ve kişi anlamında geniş kapsamlı olmakla beraber, bu imparatorluğun ne olduğu, ne yaptığı ve ne anlama geldiği konusunda iç görü kazandırmak ve sonuca varmak konularında tek ses olarak birleşmiştir. Öyle görünüyor ki değişen histografik modanın farkında olmasına rağmen O, Osmanlı tarihinin halen politik hikâyelerden ve sosyoekonomik düzlemden arındırılması gereken çok fazla alanının olduğuna işaret edercesine, belgeye dayanan araştırmalara odaklanmıştır.

Şu noktada Halil Bey’in, çalışmalarının açıklığına uzun kariyerinin perspektifinden bakmayı bir kenara bırakırsak, katkılarının büyüklüğüne nasıl tercüman olabiliriz? Ben kendi denememi Yahudi geleneklerinden bir format ödünç alarak şekillendirmek istiyorum. Bu makale için bir bakıma şaşırtıcı bir ilham kaynağı olduğunu biliyorum fakat duruma çok uygun görünüyor.

Hamursuz Bayramı, her yıl kutlanan ve bayram sofrasında yemekler servis edilmeden önce Yahudilerin Mısır’dan göçünün hikâyesinin yeniden canlandırıldığı bir kutlamadır. Bu geleneğin bir parçası olarak göç ve Kızıldeniz’in geçilişi anla-tıldıktan sonra, Tanrı’nın kutsayıcılığı ve hediyelerinin büyüklüğünün anlatılması için verilen bir mola vardır. Sayılan her maddeden sonra, sofradaki herkes dayenu “bunlar fazlasıyla yeterli” – bu kadarıyla da mutlu olurduk derler. Şimdi, izninizle “dayenu” fikrini Halil İnalcık’ın başarılarını ifade etmek için ödünç almak istiyo-rum. Söylemeye gerek yok, ne öğrencileri ve okuyucuları olan bizleri Hamursuz Bayramı’ndaki Yahudilerle karşılaştırıyorum, ne de onun Tanrısal ya da doğaüstü özellikleri olduğunu söylüyorum. Daha ziyade onlarca yıl boyunca, biz okuyan ve öğrenen toplulukların en önde gelen âlim ve hocalarından biri olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Bu yalnızca edebi bir göreneğin bir ortamdan başka bir ortama tahsis edilmesidir.

İnalcık, Osmanlı arşivlerinde, ömür boyu ve yoğun bir şekilde yalnızca İmparatorluğun sosyal ve ekonomik tarihini araştırmaya odaklanmış olsaydı, dayenu, fazlasıyla yeterliydi ve bu kadarıyla da mutlu olurduk. Oysa 1942’deki doktora tezinden başlayarak, Tanzimat ve Bulgar Meselesi (1943) olarak yayınlanmıştır, “sadece” vergilendirme, toprak kullanımı, çiftçiler ve köy yaşamı, üretim ve ticaret alanlarındaki detaylı çalışmalarına da sahibiz. Araştırmalarının yönü ve tarih alanındaki etkileri 1000-sayfa büyüklüğünde Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi olarak yansımış, 1994 yılında Donalt Quataert ortak yazarlığında ve Suraiya Faroqhi, Bruce MacGowan ile Şevket Pamuk’un da katkılarıyla yeniden düzenleme yapılarak ve yayınlanmıştır. Yirminci yüzyılın sonlarına doğru, araştırma tek bir bilim adamının sentezleyemeyeceği kadar muazzam bir büyüklüğe ulaşmıştı.

Ancak bu esnada, daha önce bahsettiğim genç bilim adamları da kendi sağlam araştırmalarını Halil beyin çoktan doldurmaya başladığı o raflara dizmeye başladılar.

Page 120: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

112

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Kitap yayınlandıktan yirmi bir yıl sonra dahi, arşiv taramaları ve Osmanlı ekonomi ve toplumu çalışmaları, İnalcık’ın akademik torunlarının ve torunlarının çocuklarının ilgisini çekmeye devam etti.2

Neyse ki İnalcık, bilim adamlığının sadece birinin araştırmasının sonuçlarını yayınlamaktan ibaret olduğuna inanmıyordu. İnalcık, tarih çalışmasında daha eski ve daha filolojik bir yaklaşımı anımsatan bir gelenekle ki bu Avrupa tarihindense Orta Doğu ve İslam tarihinde daha eski bir geçmişe dayanıyordu, kaynak belgeleri yayınlama, düzenleme ve açıklama esnasında çoğunlukla söz konusu olan belgelerin tam veya kısmi tıpkı basımlarını kullandı. Kariyerindeki bu pratiğine yakın zamanda 1455 Osmanlı İstanbul Tahriri ve 1455 Tarihli Paşa Livası İcmal Defteri eseriyle devam etti.3 Bu yayınların değeri; önemli kaynakları hem araştırma amaçlı hem de bağımsız çalışmalar yürütmek için gerekli becerileri edinmek amacıyla kolay ulaşılabilir hale getirmesidir.

-Eğer İnalcık sosyal ve ekonomik tarihe odaklanıp Osmanlı hukuku ve yazılı mirasından tahrik olmasaydı-İmparatorluk kanunları külliyatı ve kadı sicillerinin ciltleri-dayenu, bu kadarıyla da mutlu olurduk. Ama o, muazzam bir hazine olan Bursa kadı sicillerinin yayınlanmasına yardımcı olarak Osmanlı kadılarının tuttuğu bu kayıtlar üzerinden toplumu, ekonomiyi, günlük yaşamın düzenini aydınlattı ve Osmanlı tarihinin sayısız boş sayfasının renklendirmiş oldu. Birçok bilim adamı yir-minci yüzyıl sonlarındaki Osmanlı tarihi araştırmalarındaki belge ve arşiv taraması ile karakterize saplantıya dikkat çekti. Bu ne haksız bir gözlem, ne de geçersiz bir eleştiri, çünkü bu yaklaşım “acaba Osmanlı tarihi, devleti olduğundan daha güçlü göstermeye mi çalışıyor?” algısını üretti. Bununla birlikte apaçık ortadadır ki iki belgenin betimlenmesi, akademisyenler için değeri, Osmanlı İmparatorluğundaki gücü yeterliği eşit kalitede ve benzer içerikte değildir. Halil Bey ve diğerlerinin bize gösterdiği gibi tapu tahrir defterleri, mühimme defterleri, kanunnameler ve kadı sicilleri arasında dağlar kadar fark vardır ki burada sadece bir kısmını sayabildik. Resmi dokümanlara gelirsek, sosyoekonomik ve tarihsel araştırmada özne hususunda bir örtüşme vardır, fakat kadının işlerinin sicillerde kayıt altına alınması, İmparator-luk hakkında normalde görünmez olması beklenen çok geniş meseleler ve fikirleri ortaya çıkarmıştır. Ayrıca sicil kayıtları sıklıkla kanunlar, fermanlar ve vakfiyelerde belirlenmiş kaide teşkil eden beklentilerden tamamen farklı perspektiflerde bilgiler sağlamıştır. Prof. Robert Anhegger ile 1956’da yayınlanan Kanunname-i Sultani ber Muceb-i Örf-i Osmani, “Osmanlılar’da Raiyyet Rüsumu” Belleten 23 (1959) ve “Adaletnameler” (1965) ile başlayarak, Bursa sicillerine yoğun ilgisi ile süren ve son olarak İstanbul sicilleri projesi ile Halil bey, yarım yüzyılı “Osmanlı hukuku” üst başlığı altındaki birçok dokumanı araştırma, açıklama ve geliştirmeye harcamıştır4.

2 Halil Inalcık, Tanzimat ve Bulgar Meselesi (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1943); Halil Inalcık and Donald Quataert, eds., An Economic and Social History of the Ottoman Empire, 1300–1914 (Cambridge U.K.: Cambridge University Press, 1994). 3 Halil Inalcık, The Survey of Istanbul 1455 (Istanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010) and Halil Inalcık, Evgeni Radushev, and Uğur Altuğ, 1445 Tarihli Paşa Livâsı İcmâl Defteri (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2013). Earlier publications of this type included H. Inalcık, Hicri 835 Tarihli Süret-i Defter-i Sancak-i Arnavid (Ankara, 1954) and R. Anhegger and H. Inalcık, eds., Kânûnnâme-i Sultânî Ber Mûceb-i ‘Örf-i ‘Osmânî (Ankara, 1956).4 For example: H. Inalcık, Fatih Devri üzerinde Tetkikler ve Vesikalar (Ankara, 1954); Anhegger and Inalcık, Kânûnnâme-i Sultânî Ber Mûceb-i ‘Örf-i ‘Osmânî; H. Inalcık, “Osmanlılar’da Raiyyet Rüsûmu,” Belleten 23 (1959): 575–610 and Halil Inalcık, “Bursa and the Commerce of the Levant,” JESHO 3 (1960): 131–47.

Page 121: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

113

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Halil Bey yalnızca, zengin bir iç görü gösteren önemli ve çığır açan eğitim anla-yışıyla kanunlar ve mahkeme faaliyetleri kayıtları üzerinden sosyal ve ekonomik tarihi üretseydi, dayenu, bu kadarıyla da mutlu olurduk. Ama o özellikle Bursa ve İstanbul’a odaklanarak; kentsel tarihe de, endüstrinin ve kentsel yaşamın doğası, sosyal ve ekonomik temaların ifadesi olan ticarete de el attı. Ayrıca Osmanlı tari-hine, 1970 ve 1980’lerdeki Orta Doğu ve İslâm bilim adamlarının zihnini meşgul eden en büyük tartışmalardan biri olan İslâm şehri kavramını getirdi. O andan itibaren Osmanlı tarih bilimi, Avrupa’ya göre ve Orta Doğu’ya göre “İslam şehri” tartışmasına girmek için yeterli yığınla yayına ve özgüvene sahip oldu. Kabaca bir yanda düzenle sıralanmış, planlı ve bilinçli tasarlanmış Batının şehir birimleri, diğer yanda Doğunun karmakarışık, gelişigüzel, kontrolsüz alanları. Bu tartışma doğrudan 1970’li yılların sonlarında ortaya çıkan Oryantalizm tartışmalarını besledi5.

İnalcık İslâm şehri tartışmalarındaki uyuşmazlıklara direkt olarak değil fakat dolaylı olarak dikkat çekmekle taktik bir seçim yaptı. Onun yayınlarında, Osmanlı İmparatorluğunda şehir düzeninin tespiti; vergi kanunları ve vergi toplama, kadıdan önceki dava muameleleri, şehir yapılanması için cami merkezlerinin yapılması, zanaatlara ve zanaatkârlara özel loncaların kurulması anlatılarak yapılmıştır. Bu projelerin hiçbiri tüm Osmanlı ülkesini ve şehirlerini kapsamaya yetmez, fakat onun şehir toplumu ve ekonomisi çalışmaları ile “Müslüman şehir kargaşası” önyargıları son bulmuştur. İronik bir şekilde “İstanbul: Bir İslam Şehri” başlıklı bir yazı yazarak, tamamen farklı bir “İslâm şehri” önermiştir. Eğer böyle olsaydı Osmanlı İslam şehrinin özünde Gayrimüslim Türkler tarafından şekillendirildiği bilgisi ile onun argümanını eşzamanlı olarak saf dışı bırakmak mümkün olurdu6.

Eğer İnalcık sadece Osmanlı şehirleri hakkında zengin gözlemsel fikirlerini yazsaydı ve teorik tartışmalarla kavgaya girmek için tek bir strateji sunsaydı, bu kadarıyla da mutlu olurduk. Dayenu. Fakat o bununla yetinmeyip Osmanlı politik tarihine işaret ederek Osmanlı enstitülerinin kuruluşu ve ıslahatını cizye, Galata, gulam, harir, matbakh, metroloji, ve 1. Murat gibi farklı başlıkları; ya Osmanlı tarihinin ilk yüzyılının kaynak ve kronolojisini çözümlemeye odaklanarak ya da ansiklopedilerdeki ve diğer kaynaklardaki birkaç başlıkla kullanışlı bir biçimde özetlemiştir7.

Eğer İnalcık sadece Osmanlı şehirleri hakkında, Anadolu ve Rumelinin kilit vilayetleri hakkında yazmış olsaydı, dayenu, bu kadarıyla da mutlu olurduk. Ama o Kırımlı soy geçmişinden aldığı ilhamı çalışmalarına yön vermekte kullandı, İmpa-ratorluğun kuzey bölgesi üzerinde ısrarcı olarak çalışmalarının odağını Karadeniz’e de çevirdi8.

5 This discussion had already begun among French scholars by the mid-twentieth century, but it gathered momentum in the 1970s. See, for example: G. Marçais, “La Conception Des Villes dans l’Islam,” Revue d’Alger 2 (1945): 517–33; Ira M. Lapidus, Muslim Cities in the Later Middle Ages (Cambridge MA: Harvard University Press, 1967); Ira M. Lapidus, ed., Middle Eastern Cities (Berkeley: University of California Press, 1969); and Janet L. Abu-Lughod, “The Islamic City: Historic Myth, Islamic Essence, and Contemporary Relevance,” IJMES 19 (1987): 155–76.6 Halil Inalcık, “Istanbul: An Islamic City,” Journal of Islamic Studies 1 (1990): 1–23.7 See, for example: Halil Inalcık and Mevlûd Oğuz, eds., Gazavât-i Sultân Murâd b. Mehemmed Hân: İzladi ve Varna Savaşları (1443–1444) Üzerinde Anonim Gazavâtnâme (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basimevi, 1989). The articles listed are available at www.halilInalcık.com. They were published primarily in the Encyclopaedia of Islam, 2nd edition, as well as in the Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.8 See, for example: Halil Inalcık, “The Khan and Tribal Aristocracy: The Crimean Khanate Under Sahib Giray Harvard University Press, 1996).

Page 122: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

114

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Eğer İnalcık sadece Türkiye’de Osmanlı tarihi araştırmalarını ve eğitmenliğini sürdürseydi, dayenu, bu kadarıyla da mutlu olurduk. Dünya çapında akademisyenler ve öğrenciler çalışmalarına Türkçe ve diğer dillerde ulaşma imkânı bulurdu. Fakat o Ankara Üniversitesindeki 30 yıllık akademisyenliğinden emekli olduktan sonra ken-dini araştırmaya ve turist olarak yurtdışı gezilerine adayarak çalışmalarını sürdürdü, misafir öğretim üyesi olarak (onlarca yıldır yapmakta olduğu gibi) çalıştı, Chicago Üniversitesine taşınarak nerdeyse 15 yıl (1972-1986) dünyanın diğer yarısındaki genç kuşağa ilham verdi. Çoğunlukla bunlar Kuzey Amerikalı öğretmen ve yazarlar olarak, Osmanlı tarihini, tarihçilere; anadili İngilizce olan, Türkiye dışında olan veya eski Osmanlı topraklarında yaşayan öğrencilere daha görünür ve daha samimi kılarak büyük ölçüde katkıda bulundular9.

Eğer İnalcık sadece Osmanlı tarihi çalışmalarının; birçok üniversitesinde yeni gelişen tarih programları olan, öğrencilerini ve onların çalışmalarını özümseyen kocaman başka bir kıtada kurulmasına yardımcı olsaydı, dayenu, bu kadarıyla da mutlu olurduk. Ancak O, Osmanlı tarihini geliştirmek için yeni enstitüler kurul-masına da destek oldu. Uluslararası Sosyal ve Ekonomik Türkiye Tarihi Birliği’ni 1977’de kurması da bunlardan biridir. Birlik çerçevesinde 2008’e dek, 11farklı şehirde uluslararası konferanslar düzenleyerek gelişmeler paylaşıldı. Ardından Uluslararası Sosyal ve Ekonomik Osmanlı Tarihi Birliği’nin kurdu. Osmanlı İmpa-ratorluğu üzerine yayınlar yapmak için yeni mecralar kurma konusunda emek verdi. Bunlardan ilki 1969’da yayına çıkan ve yıllık olarak yayınlanan Osmanlı Arşivi dergisiydi, ikincisi ise Prof. Suraiya Faroqhi ile birlikte 1994 yılından bu yana editörlüğünü üstlendiği Osmanlı İmparatorluğu ve Mirası adlı kitap serisidir. Serinin bu yıl altmışıncı cildi yayınlandı.

1992 yılında Chicago Üniversitesi’nden emekli olmasını takiben, İnalcık Bilkent Üniversitesinden gelen Tarih Bölümü kurulması ile ilgili daveti kabul ederek, özellik-le lisansüstü çalışmalara ve en önemli uzmanlık alanı olan Osmanlı tarihine odaklan-maya devam etti. Bu daha sonraları Türkiye’deki tarih çalışmalarını uluslararası hale getiren büyük bir yönelimin parçasıydı. Türk lisansüstü öğrencileri yurtdışına master ve doktora sonrası çalışmalar için bursu gönderildi, ardından Türkiye’de pozisyonlara yerleşip fakültelerine öğretim görevlisi olarak yabancı uyrukluları aldılar. Bilkent’te Halil İnalcık Osmanlı Araştırma Merkezi 2003 yılında, toplanan kaynaklara ve bilimsel litaratüre bir merkez olması için kuruldu. Kendi yayınları ile birlikte burada bulunan eski dokümanların kopyaları ve el yazıları, yeni kuşaklara Osmanlı tarihi üzerine çalışmaya devam ettikleri sürece bir laboratuvar vazifesi görecek.

Son olarak, Halil İnalcık tüm bunları yapmasına rağmen birkaç nesilden akade-misyene Osmanlı İmparatorluğu ve dünya tarihindeki yerini keşfetmek ve açıklamak için ilham vermeye vakit ayırmasaydı bile, dayenu., bu kadarıyla da mutlu olurduk. Fakat o bunu da yaptı, onun mirası sadece yazdığı sayfalarda, gün ışığına çıkardığı arşivlerde ya da kurulmasına destek olduğu projelerde değil, aynı zamanda öğren-cileri ve onların öğrencilerindedir.

9 Among these students were Karen Barkey, Palmira Brummett, Daniel Goffman, Douglas Howard, Victor Ostapchuk, Yvonne Seng, Mark Stein, Ernest Tucker, Madeline Zilfi.

Page 123: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

115

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Halil İnalcık olmasaydı, bizim bugünkü Osmanlı çalışmaları alanımızı hayal etmek neredeyse imkânsız olurdu. Kariyerinin yukarıda anlatılan her bir parçası başlı başına bir kutlama sebebidir. Dayenu. Bu kadarı da alanındaki şöhreti elde etmesi ve bizim hayranlık, takdirimizi kazanması için yeterli sebep olurdu. Tabii ki hangisinin en önemli olduğunu tartışabiliriz, ama vaktimizi Halil bey gibi araş-tırmalarımızı ilerletmek; dokuman, kayıt ya da çizimlerin tartışması ve yorumlan-ması; bir bölümün, enstitünün, araştırma ekibinin yöneticiliğini sürdürmek; dergi editörlüğü yapmak ya da yakın zamanda ilgimizi çeken herhangi bir işle geçirmek isteyeceğimizden şüpheliyim.

Halil Bey bize sadece keşfetmek ve anlamak amacıyla ısrarlı bir merakla güdülen-miş, enerjik ve adanmış bir akademisyen modeli olmuş olsaydı; bilgeliğini bizimle paylaşsaydı, bu kadarıyla da mutlu olurduk. Dayenu. Kendisi bu Eylül’de 99 yaşına basarken, kendimi 9 + 9 = 18 bu da İbranice alfabesinde (chet ve yod) yani hayat kelimesine karşılık gelir (chai) demekten alıkoyamıyorum. Yani hocam belki de tüm bunlardan sonra çalışmaya devam!

Page 124: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

116

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

IF HALIL INALCIK HAD MERELY PUBLISHED THE DEFTER-I SANCAK-I ARVANID. . .

Amy SINGER*

Halil Inalcık became a permanent fixture in my life around 1984, when he arrived for a visit at the Department of Near Eastern Studies in Princeton to teach an intensive seminar on the paleography and diplomatics of Ottoman petitions. We were probably 8-10 graduate students gathered around a large conference table, nervously anticipating the arrival of the hoca from Chicago. Halil bey swept into room, someone distributed xeroxes of a document, and he began to lead us through the paleography, translation and explanation of the text we held. To me, the page was mostly illegible, but in fact, it was a petition or report to the sultan, surrounded by the scrawled notations and signatures of the clerks and officials who received and catalogued it, passed it from desk to desk for comments and recommendations, and summarized the final reply. A few years later, when I first went to the Emniyet Müdürlüğü in Istanbul to apply for a Turkish residence permit in order to work in the Ottoman archives, I had an “aha!” moment of recognition as I walked with my forms from office to office, collecting signatures and stamps before finally paying the fee and submitting the application for approval.)

Since I was, at that point, in my second year of Arabic and first year of Turkish studies, this first meeting was overwhelming. But a professor and some fellow graduate students had insisted that attending the seminar might be a once-in-a-lifetime opportunity to work with Inalcık and to have expert instruction on reading these challenging records of the Ottoman past. And indeed, he read through the document as though it was the easiest and most obvious text around (which it was, for him) and I was grateful to have been there following along. This experience convinced me at an early stage that it was actually possible to read Ottoman Turkish documents and also worth the effort.

Document-based Ottoman historical research was in its heyday in the mid-1980s, and the study of Ottoman history was entering a worldwide boom, that is, relatively speaking. Leading this flourishing era, inspiring it, coaching it and coaxing it along, ceaselessly contributing to it with his own writings, his initiatives, and the students he was training, was Halil Inalcık. He was already on his second university career, retired from Ankara University and a member of the History Department at the University of Chicago. By the time I met him in that paleography seminar, I’m sure I had read The Ottoman Empire, the Classical Age at least once as well as many other articles.1

* Prof. Dr., Tel Aviv University.1 Halil Inalcık, The Ottoman Empire: The Classical Age 1300–1600, trans. Norman Itzkowitz and Colin Imber (London: Weidenfeld & Nicholson, 1973). References included in the notes are meant only as examples and not as exhaustive listings. The bibliography of Inalcık’s work is available in various places, though almost always

Page 125: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

117

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Nor was Inalcık the only scholar of Ottoman history whose works we were reading, since he belongs to the generation of scholars, born in the early twentieth century, who laid the foundations for the modern study of the Ottoman Empire. Of all of them, he has been the most prolific, the most adamant and successful in his mission to demonstrate and publicize how important and rewarding Ottoman history is as a field of study. He also set an agenda for scholarship in the twentieth century (which has lasted well into the twenty-first.) His works range widely in space and chronology and subject, but they are united in insisting on a sound empirical basis from which to draw insights and conclusions about what this empire was, did and meant. And while it seems he has been aware of the shifting historiographical fashions, his interest has focused largely on document-based research, as if to imply that Ottoman history still had too many lacunae to be distracted from the groundwork to be done on the political narratives and socio-economic matrices.

How, at this moment when we stop to consider the span of Halil bey’s works from the perspective of his long career, can we articulate the magnitude of his contribution? I would like to shape my own attempt by borrowing a format from Jewish tradition, a somewhat surprising source of inspiration for this essay, I know. And yet it seems well suited to the occasion.

The holiday of Passover celebrates the history of the Jews’ exodus from Egypt and the story is repeated each year at the festive dinner table before the meal is served. As part of this tradition, after having recounted the exodus itself and the crossing of the Red Sea, there is a pause in the narrative to summarize and acknowledge the extent of God’s blessings and gifts. After each item, everyone at the table says dayenu, “it would have been enough” – we would have been happy with that alone. Now, with your permission, I would like to borrow this idea of “dayenu” and use it to consider the accomplishments of Halil Inalcık. Needless to say, I am not comparing us, his students and readers, to the Jews at Passover, nor am I suggesting that he is god-like or supernatural. Rather, we are a community of people who study and learn, and he has been one of our foremost scholars and teachers for many decades. This is merely the appropriation of a literary convention from one medium to another.

If Inalcık had only chosen to focus his research on the social and economic history of the Ottoman Empire through an intensive and life-long exploration of the Ottoman archives, dayenu, it would have been enough. We would “only” have his detailed studies of taxation, land use, peasant and village life, production, and trade, beginning with his 1942 doctoral thesis, published as Tanzimat ve Bulgar Meselesi (1943). This aspect of his research and its impact on the field is reflected in the 1000-page volume An Economic and Social History of the Ottoman Empire, co-authored and edited in 1994 with the late Donald Quataert, with additional contributions by Suraiya Faroqhi, Bruce MacGowan and Şevket Pamuk. By the late twentieth century, the research was too vast for one scholar to synthesize alone. But by then, these younger scholars I have just mentioned had been adding substantial research of their own to the shelves that Halil bey had already begun to fill. In incomplete. See, for example: Halil Inalcık, Tarihçilerin Kutbu (Istanbul: İş Bankası Kültür Yayınları, 2005) and the bibliographical listings at www.halilInalcık.com (last accessed 09.10.2015).

Page 126: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

118

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

the twenty-one years since the book appeared, archival research and the study of Ottoman economy and society have continued to capture the attention of Inalcık’s academic “grandchildren” and “great-grandchildren”.2

Fortunately, Inalcık did not believe that scholarship was defined by publishing only the results of one’s research. In a tradition reminiscent of an earlier and more philological approach to the study of history, one which endured far longer in the field of Middle Eastern and Islamic history than in European, Inalcık published edited and annotated source texts, often with complete or partial facsimiles of the texts in question. He has continued this practice over the course of his career, recently with the 1455 survey of Istanbul and the 1445 summary defter of Paşa Livası.3 The value of these publications is multi-faceted, since they make important sources easily available, in formats which can be used for research as well as for teaching the skills needed to work independently.

¯ If Inalcık had focused on social and economic history but not turned to explore the details of Ottoman law and its written legacy – the corpus of imperial kanuns and the volumes of kadı sicilleri – dayenu, it would have been enough. But he helped to publicize the vast treasure trove of the Bursa kadı sicilleri and added these registers recording the work of Ottoman judges to the list of sources to elucidate the organization of society, economy and everyday life, and put color on the countless blank pages of Ottoman history. More than one scholar has pointed out the fetish for documents and archival research that characterized Ottoman historical research in the late twentieth century. This is not an unfair observation, nor is it an invalid criticism that such an approach produces interpretations of Ottoman history that may make the state seem more powerful and able than it was. However, it is unsubtle to describe all documents in the same breath, as though their value for scholars and the perspective they afford on the Ottoman empire are equal in quality and similar in content. There is, as Halil bey and others have shown us, a world of difference between tapu tahrir defterleri, mühimme defteleri, kanunnameler and kadı sicilleri, to name only a few of the document types available. As for the legal documents, there may be some overlap in subject with socio-economic historical research but protocols of the kadı’s business as recorded in the sicils make it possible to consider a vast range of issues and ideas about the empire that are otherwise almost invisible. In addition, the sicil entries frequently provide entirely different perspectives from the normative expectations set down in kanuns, fermans and vakfiyes. From the Kanûnnâme-i Sultânî ber Mûceb-i Örf-i Osmanî published with Prof. Robert Anhegger in 1956, “Osmanlılar’da Raiyyet Rüsûmu” Belleten 23 (1959), and "Adaletnameler” (1965) together with his concentrated attention on the Bursa sicils and finally the Istanbul sicils project, Halil bey has spent half a century exploring, explaining and promoting the various documents produced under the general heading of “Ottoman law” as a rich source for Ottoman history.4

2 Halil Inalcık, Tanzimat ve Bulgar Meselesi (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1943); Halil Inalcık and Donald Quataert, eds., An Economic and Social History of the Ottoman Empire, 1300–1914 (Cambridge U.K.: Cambridge University Press, 1994). 3 Halil Inalcık, The Survey of Istanbul 1455 (Istanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010) and Halil Inalcık, Evgeni Radushev, and Uğur Altuğ, 1445 Tarihli Paşa Livâsı İcmâl Defteri (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2013). Earlier publications of this type included H. Inalcık, Hicri 835 Tarihli Süret-i Defter-i Sancak-i Arnavid (Ankara, 1954) and R. Anhegger and H. Inalcık, eds., Kânûnnâme-i Sultânî Ber Mûceb-i ‘Örf-i ‘Osmânî (Ankara, 1956).4 For example: H. Inalcık, Fatih Devri üzerinde Tetkikler ve Vesikalar (Ankara, 1954); Anhegger and Inalcık,

Page 127: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

119

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

¯ If Halil bey had only produced a significant and ground-breaking body of scholarship demonstrating the rich insights available to social and economic history from registers of legal codes and court proceedings, dayenu, it would have been enough. But he also turned to urban history, focusing particularly on Bursa and Istanbul, continuing to study the nature of industry and trade as urban expressions of the social and economic themes which characterized his research more generally. At the same time, he brought to Ottoman history one of the major debates that preoccupied scholars of the Middle East and Islam generally in the 1970s and 1980s: the question of the Islamic city. Ottoman historical scholarship by that point had a sufficient bulk of publications and self-confidence to join the discussion that began as a comparison of the European and the Middle Eastern - Islamic city. In its broadest terms, this juxtaposed the orderly, planned, and consciously managed urban entities of the West, on the other chaotic, haphazard, and ungoverned urban spaces of the East. This debate fed directly into the discussion of Orientalism that emerged in the late 1970s.5

Inalcık seems to have made a tactical choice to address the controversies in the Islamic city debate in an oblique rather than a direct manner. Thus, his publications posit the ways in which urban order was established in the Ottoman empire: through tax codes and collection, the regular proceedings before the kadı, the construction of mosque-complexes as a mode of urban development, and the organization of individual crafts and craftsmen into guilds. None of these projects pretended to encompass all of the Ottoman lands and their cities, but his studies of urban society and economy put paid to the more general claims of Muslim urban chaos. In an ironic turn, he wrote an article entitled “Istanbul: An Islamic City,” offering an entirely different model of “an Islamic city”, if there is such a thing, while simultaneously subverting his argument by suggesting that this Ottoman Islamic city was also shaped fundamentally by non-Muslim, Turkic components.6

¯ If Inalcık had only written on Ottoman cities from a rich empirical base and demonstrated one strategy for engaging with theoretical debates, it would have been enough. Dayenu. And yet, he has also addressed Ottoman political history and the formation and reformation of Ottoman institutions, whether focusing on how to sort out the sources and chronology of the first century of Ottoman history or through a series of articles in encyclopedias and elsewhere that usefully summarize topics as varied as cizye, Galata, ghulam, harir, matbakh, metrology, and Murad I.7

¯ If Inalcık had only written on Ottoman cities, the key provinces of Anatolia and Rumelia, dayenu, it would have been enough. But he took his Crimean heritage as another inspiration for the direction of his research, and insisted that the northern tier Kânûnnâme-i Sultânî Ber Mûceb-i ‘Örf-i ‘Osmânî; H. Inalcık, “Osmanlılar’da Raiyyet Rüsûmu,” Belleten 23 (1959): 575–610 and Halil Inalcık, “Bursa and the Commerce of the Levant,” JESHO 3 (1960): 131–47.5 This discussion had already begun among French scholars by the mid-twentieth century, but it gathered momentum in the 1970s. See, for example: G. Marçais, “La Conception Des Villes dans l’Islam,” Revue d’Alger 2 (1945): 517–33; Ira M. Lapidus, Muslim Cities in the Later Middle Ages (Cambridge MA: Harvard University Press, 1967); Ira M. Lapidus, ed., Middle Eastern Cities (Berkeley: University of California Press, 1969); and Janet L. Abu-Lughod, “The Islamic City: Historic Myth, Islamic Essence, and Contemporary Relevance,” IJMES 19 (1987): 155–76.6 Halil Inalcık, “Istanbul: An Islamic City,” Journal of Islamic Studies 1 (1990): 1–23.7 See, for example: Halil Inalcık and Mevlûd Oğuz, eds., Gazavât-i Sultân Murâd b. Mehemmed Hân: İzladi ve Varna Savaşları (1443–1444) Üzerinde Anonim Gazavâtnâme (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basimevi, 1989). The articles listed are available at www.halilInalcık.com. They were published primarily in the Encyclopaedia of Islam, 2nd edition, as well as in the Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.

Page 128: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

120

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

of the empire, stretching across the Black Sea, would also be a focus for research.8

¯ If Inalcık had only researched and taught Ottoman history in Turkey, dayenu, it would have been enough. Scholars and students around the world would have had access to his publications, in Turkish and in other languages. But instead of retiring after 30 years at Ankara University, devoting himself to research and enjoying travel abroad as a tourist or to pursue his research and appear as a guest lecturer (as he had already done over the decades), he moved to the University of Chicago for almost fifteen years (1972-1986) to inspire a generation of students almost half the world away. Most of these were North Americans, and they have contributed substantially as teachers and authors to making Ottoman history more visible and more familiar to historians and students reading English and studying outside of Turkey and the ex-Ottoman lands.9

¯ If Inalcık had only helped establish the study of Ottoman history on a new continent, a large one with thriving history programs in many universities to absorb his students and read his work, dayenu, it would have been enough. But he also helped to establish new institutions to promote Ottoman history. These included the International Association for Social and Economic History of Turkey founded in 1977. By 2008, IASEH had organized eleven international conferences in different cities and published their proceedings. After that, it was succeeded by the International Association of Ottoman Social and Economic History (IAOSEH), which continues to thrive. Inalcık also joined efforts to establish new venues to publish on the Ottoman Empire. In the first case, it was the annual journal Archivum Ottomanicum, which began to appear in 1969; in the second, the book series The Ottoman Empire and Its Heritage (Brill), which he has edited together with Prof. Suraiya Faroqhi since 1994. This series is publishing its sixtieth volume this year.

In 1992, following his retirement from the University of Chicago, Inalcık accepted the invitation of Bilkent University to found a Department of History focused on graduate studies and with Ottoman history as one of its particular specializations. This was part of a larger trend that further internationalized the study of history in Turkey, both sponsoring Turkish graduate students to go abroad for advanced degrees and post-doctoral training before they settled into positions based in Turkey, and hiring non-Turks as faculty members. It was at Bilkent that the Halil Inalcık Center for Ottoman Studies was created in 2003 as a home for the collected sources and scholarly literature that he had collected over a lifetime of research. Together with his own publications, the copies of documents and manuscripts lodged there creates a laboratory to serve future generations as they continued their research in Ottoman history.

¯ Finally, had Halil Inalcık done all these things and not taken the time to inspire and train several generations of scholars to carry on with the vast and challenging 8 See, for example: Halil Inalcık, “The Khan and Tribal Aristocracy: The Crimean Khanate Under Sahib Giray I,” Harvard Ukrainian Studies 3–4 (1979–80): 445–66 and Halil Inalcık, Sources and Studies on the Ottoman Black Sea: I. The Customs Register of Caffa, 1487–1490 = Kefe Gumruk Bekaya Defteri (Cambridge MA: Harvard University Press, 1996).9 Among these students were Karen Barkey, Palmira Brummett, Daniel Goffman, Douglas Howard, Victor Ostapchuk, Yvonne Seng, Mark Stein, Ernest Tucker, Madeline Zilfi.

Page 129: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

121

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

project of exploring and elucidating the Ottoman Empire and its place in world history, dayenu. It would have been enough. But he did this too, and so his legacy is not only in the pages that he wrote, the archives he brought to light, the department he helped to found and the many projects he established. It is also in his students and their students. Dayenu. This, too, would have been enough.

It would be nearly impossible to imagine our field of Ottoman studies as it is today without the work of Halil Inalcık. Any one aspect of his career described above would have been cause for a celebration. Dayenu. It would have been reason enough to establish his prominence in the field and to gain our admiration and appreciation. We could surely argue about which one is most significant, but I suspect that each one of us, like Halil bey, would rather spend that time pushing ahead with our research or discussing ideas and interpretations of the document or the chronicle or the image currently in the center of our desk, or to continue the challenge of leading a department, an institute, a research team, editing a journal . . . or whatever it is that has currently captured our energies and imaginations. Had Halil bey only provided us with the model of an energetic and dedicated scholar, driven by an urgent curiosity to discover and understand, and to share his knowledge, this, too, would have been enough. Dayenu. But having turned 99 in September this year, I cannot resist observing that 9 + 9 = 18, which in Hebrew letters (chet and yod) spells the word life (chai). So perhaps, hocam, it is not yet enough after all!

Page 130: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

122

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

FETİH SONRASI GALATA VE BURADAKİ İTALYAN VARLIĞI

Nevin ÖZKAN*

Galata

Galata (birçok yabancı kaynakta Pera) ve yapıları yüzyıllar içinde birçok tarihçi ve gezgin tarafından renkli biçimde tasvir edilmiş ve güzellikleri anlatılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda yüksek mevkilerde bulunan, tanınmış bir aileden gelen ve Fatih Sultan Mehmet zamanında Sadrazam Mahmud Paşa’nın yanında 12 yıl divan kâtibi olarak görev yapan, Fatih Aya Sofya’ya girdiğinde yanında bulunan, fetih sonrası şehirde Yunanlılara ait evlerin sayım işlemini gerçekleştiren komis-yonda çalışan, Mahmut Paşa’nın serdarlık ettiği tüm seferlere katılan Tursun Bey1, fetihten önceki Galata’yı şöyle anlatır:

Ve yine Karadeniz tarafında bir limanın ağzında, Kons-tantiniyye kalesi karşısında, ‘Galata’ adında üçgen biçim-li bir kale daha yapılmış; geniş ve enli boylu, içi Hristi-yanlarla dolu. Firengistan hükümdarının tasarrufunda olagelmiş.[...]gemilerin ve peremelerin çokluğu sebebiyle bir kişi sekizi bir akçe mangırın birisiyle Rumeliden Firengistan’ı ve Firengistan’dan Rumelini seyr eder. Ve liman ağzında bir kaleden bir kaleye sağlam bir demir zincir, varlıklar zinciri gibi, kesintisiz, eklen-tisiz biçimde çekilmiş; limanı yabancıların zorla-masına karşı korunaklı ve güvenli hale getirilmiş. Deniz kenarlarına bitişik kalelerden bir kısmını ken-disine bağlamıştı, kalelerinin sarplığı ve iki denizden yardım almasının mümkün olmasına dayanarak iki yüz yılı aşkın bir süre İslam toprakları ortasında Hristiyanlık adına egemenlik yürütüp kendi başına beylik ederdi.[...]İslamın yüzü üzerine bir iz gibi düşmüştü. Gerçi güzellik yönünden Osmanlı toprakları arasında bir nazlı güzelin yanağında amber renkli bir siyah ben gibiydi.2

On altıncı yüzyılda Italyan Luigi Bassano da Istanbul’dan Galata’ya gemi ile geçildiğinden ve bunun İstanbul’da basılan bakır para ile ödendiğinden söz eder:

* Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi.1 Jean-Louis Bacqué-Grammont, “Mehmed II, Il Conquistatore”, Tursun Bey-La Conquista di Costantinopoli içinde, A. Mondadori, Milano, 2007, s. XV.2 Prof.Dr.Mertol Tulum, “Tursun Bey-Fetih Babası-Fatih’in Tarihi”, Kapı Yayınları, Istanbul, 2013, s. 50.

Page 131: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

123

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

[…] ona Mangur derler […] bakırdandır ve onu sadece İstanbul’da basarlar, İstanbul’dan Pera’ya geçen vapur için […] bir Mangur ödenir. Bir de belirtmek gerekir ki bu suyu geçmek için on beş kişiyi bulmak lazımdır ve acelesi olduğundan bu sayıyı bulmayı beklemek istemeyenler herkes için öder […].3

Yine onyedinci yüzyılın ünlü gezgini Evliya Çelebi, İstanbul’u anlatırken sayısız tasvirle Galata hakkında da ayrıntılı bilgi vermiştir:

Galata zemini bir yeşillik, hoş havalı ve verimli bir yer olduğundan bütün sağmal koyunlarını ve sığırlarını bu Galata’da otlatıp sütlerini sağıp krala getirirler idi. Bu verimli yerde lezzetli süt elde edildiğinden Galata dediler, zira Yunanca’da süte ‘galata’ derler.4

Evliya Çelebi, Galata’nın geçmişi üzerine şöyle yazar:

Konstantin Ceneviz kralından kız alıp yakınlık kurarak krala izin verip İstanbul halicinin kuzey tarafında Galata adlı kaleyi Ceneviz kralı dört oğluna dört kale, birbirine bitişik büyük hisarlar yaptı ki her biri birer sağlam kale-dir. Yunan dilinde ‘Galasude’ derler.5

Gezgin, sosyal yaşam ve şehir planı hakkında da aydınlatıcı bilgiler sunar:

Bu Galata zemini deniz kıyısından kuzey tarafına doğru Kule kapısına kadar bir saat yokuş yukarı kat kat Ceneviz keferesi yapısı kâgir binalardır. Bütün caddeleri satranç gibi döşenmiş anayolların hepsi 1160 sokak sayılmıştır.6

Ayrıntıya girmekten hiç kaçınmayan, aksine, anlatımını görsel imajlarla süsle-mekte büyük bir usta olan Evliya Çelebi, Galata limanını şöyle anlatır:

Gayet hoş liman olduğundan sekiz rüzgârdan emindir. Bin parça gemi birer demir üzerine demir vurup pervasız ve korkusuz yatarlar.7

Fetih Döneminde Galata’daki İtalyanlar

Galata ve bugünkü ifadeyle çok kültürlü yapısı, Salahattin Tansel ve Mahmut Şakiroğlu gibi Türk araştırmacılar ile Yerasimos, Joseph von Hammer, Johann Wilhelm Zinkeisen, Nikolae Iorga, Agostino Petrusi, Franz Babinger gibi birçok yabancı araştırmacı tarafından yapılan çalışmalara konu oluşturmuş, sıklıkla da İstanbul’un fethi ile bağlantılı olarak ele alınmıştır. Bu hususta Agostino Petrusi’nin 3 Luigi Bassano, Costumi et i modi particolari della vita de’ Turchi, Roma, 1545 (yayına haz. Franz Babinger, Münich, 1963), s. 15-16. 4 Evliya Çelebi Seyahatnamesi, yayına haz. Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı, I.Cilt, II. Kitap, YKY, Istanbul, 2004, s. 387.5 Ibid., I.Cilt, I.Kitap, s. 25.6 Ibid., I.Cilt, II.Kitap, s. 393.7 Ibid., s. 395.

Page 132: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

124

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“La caduta di Costantinopoli” adlı eseri, fethin tanıklarının kendi beyanlarını da gözler önüne sermesi bakımından ilginç ve çarpıcıdır. Ancak bazı yabancı araştırmacıların kimi zaman önyargılı, taraflı ve abartılı tutumu karşısında Prof. Dr. Halil İnalcık’ın getirdiği nesnel açıklamalar ve sayısal veriler dünya tarihinin bu önemli anına ışık tutarak büyük bilimsel katkıda bulunmuştur. Prof. Dr. Jean-Louis Bacqué-Grammont’un sözleriyle aktaracak olursak:

[…] Türk tarihçi Halil İnalcık sayesinde savaş mey-danlarındaki etkinliğinin anlatımından vaz geçilmeden getirdiği yeni yapısal düzenlemeler dikkate alınarak II. Mehmed hakkında hem gerçekçi hem de daha geniş bilgi sahibi oluruz. Tarihçinin bu mesafeli tutumu, örnek alınmaya layıktır.8

Osmanlı idarecilerinin yanı sıra, Fatih Sultan Mehmed’i yakından görebilen Venedikli ressamlar ve bir İtalyan hümanist gibi yabancılar da onun sadece büyük bir askeri dehaya değil, Yunanca ve antik edebiyat bilgisine sahip olduğuna tanık olmuşlar, beklentilerinin çok üstünde niteliklere sahip bir hükümdar ile karşılaştık-larını hissetmişlerdir. Büyük devlet adamı Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı İmpara-torluğu’nun geleceğini düşünerek bugünkü anlamda veri toplamaya önem vermiş, Prof. Dr. Halil İnalcık’ın yazısında altını çizdiği gibi, İstanbul’un fethinin hemen ardından şehirde sayım işlemine başlamıştır.9

Fatih Sultan Mehmet’in İmparatorlukta kalıcı özelliğe sahip imar işlerine verdiği önem, Evliya Çelebi tarafından Seyahatnamesinde belirtilmiştir:

Önce bu Kasımpaşa eski zamanda mamur manastırlık imiş.[...] Ancak fetihten sonra Müslüman Mezarlığı olması ferman olunur[...] Kasımpaşa’ da Tersane ardı tamamen mezarlık olup sahâbe-i kirâmdan ve onların soylarından pek çok saygın zâtların kûfî hattıyla yazılmış işaretler vardır[...] Bu yüzden Fatih Sultan Mehmet de buranın mamur hâle gelmesine çaba göstermiş, tersane, bir kaptan paşa divanhanesi ve bir cami yaptırmıştır.10

Ayrıca, Babinger’in de işaret ettiği gibi, Padişahın değerli yapılara büyük saygısı vardır. Aya Sofya’ya geldiğinde bir Osmanlının yerdeki mermer döşemeleri tahrib etmekte olduğunu görünce ona kılıcı ile vurduğu kayıtlarda yer almaktadır.11

Babinger’in Spandugnino’nun12 eserinden kaynak olarak yararlanarak Fatih Sultan Mehmed’in 29 Mayıs 1453 gecesini Galata’da geçirdiği iddiasına sahip olduğu görülür:

8 Bacqué-Grammont, op. cit., s. XIII.9 Halil İnalcık, ʺOttoman Galata, 1453-1553”, Essays in Ottoman History içinde, Eren Yay., Istanbul,1998, s. 291.10 Evliya Çelebi cit., I.Cilt, I.Kitap, s. 376-377. 11 Franz Babinger, “Maometto il conquistatore” , Einaudi, Torino, 1967, s. 102.12 Theodoro Spandugnino, “De la origine deli imperatori ottomani, ordini de la corte, forma del guereggiare loro, religione, rito et costumi de la natione”; C.N. Sathas, Documents inédits relatifs à l’histoire de la Grèce au Moyen Age IX. içinde, J.Maisonneuve Libraire-Editeur, Paris, 1890, s.154.

Page 133: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

125

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Söylendiğine göre Franzisken rahiplerin manastırında geceyi geçiren Padişah, ertesi gün, 30 Mayıs 1453’te, yeniden at üstünde şehre, bu kez Luca Notaras’ın evine doğru gitti.13

Prof. Dr. Halil İnalcık söz konusu yazısında yerli ve yabancı birçok kaydı14 inceleyerek fetihten itibaren Galata’yı nüfusu, yerleşimi, ticareti ile gayri müslim-ler (Yunanlılar, Ermeniler, Yahudiler, Cenovalılar, Venedikliler ve Floransalılar) arasındaki ilişkiler açısından ayrıntılı biçimde ele alır.

1455 kaydına göre, Fetih sırasında az sayıda Müslümanın Galata’da yaşadığına dikkat çeker.15 Mahalle mahalle Galata’yı inceleyen 1472 yılına ait çalışmada, semtlere adların nasıl verildiği, meslek grupları ve kişilerin kökeni hakkında bilgi verilmesi de çalışmayı son derece ilginç kılar. Zaman içinde buradaki Müslüman nüfusun arttığı, kayıtlardan anlaşılmaktadır.

1481 yılındaki Fatih Sultan Mehmed’in İkinci Vakfiyesi’ne göre, 20 mahalle Türkçe bir ada sahipken, 13 mahalle İtalyanca, 8 mahalle Yunanca, 6 mahalle Ermenice, 11 mahalle ise köken açısından belirgin olmayan bir ad taşımaktadır.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, Fatih’in imara ve şehirciliğe verdiği önemin bir göstergesi, İstanbul’u alır almaz, şehrin nüfusunun çoğalması için boş evlere onlara bakabilecek ve iyi hale getirecek kişilerin oturmasını sağlaması, bu evleri kayıt altına alması ve kiraya bağlamasıdır. Sayım ile evler ve içinde oturan aileler saptandıktan sonra, yaklaşık 100 milyon akçe gelir sağlandığı belli olmuştur. Ancak Padişah bu geliri kullarına bahşetmiş, tuğralı belgelerin ev sahiplerine dağıtılmasını buyurmuştur. Esas neden, evlere bakabilecek kişilerin içlerinde yaşamasını ve binaları onararak şehrin mamur hale gelmesini sağlamak, gayri müslimlerden cizye almak ve binalardan kira toplamaktır.16

Bu belgelerden 1455 kaydına bakılırsa, Prof. Dr. Halil İnalcık’ın altını çizdiği gibi, fetih sonrasındaki ilk yıllarda Galata’da hayat şartları zordur. Birçok varlıklı Cenovalı, kalmaları veya üç ay içinde geri dönmeleri durumunda mal varlıklarına el konulmayacağı söylendiği halde, şehri terk etmiştir. Kalanlar Cenovalılar, Yahudiler ve Ermenilerden oluşmaktadır. Terk edilen evlere el konmuş, yeni yerleşenler çoğun-lukla hayli yoksul ve ihtiyar olduklarından evler bakımsız kalmıştır. İş yerlerine gelince, 33 dükkândan 15’i esas sahibinin elinde kalmış, 18’ine el konmuştur. Bun-ların 15’i kiracı bulmuştur. Bazı sabunhaneler çalışmaz olmuş, bakımsız ve harap bir şehir görüntüsü ortaya çıkmıştır.17 Padişah, şehri eski nüfusuna kavuşturmada zorluk çekerken, ticari faaliyetler de önceki yüzyıla göre yedide bir oranında düşmüştür.

Bursa’ya yakınlığı ve Bursa’nın İran ve Suriye’den gelen kervansaraylara bir ticaret merkezi oluşturması ile Galata’nın ticarette yüzü gülmeye başlar. Zira artık 13 Franz Babinger, cit., s. 103.14 Bunlardan bazıları, 1455 Osmanlı kaydı - Bekir Sıtkı Baykal’ın Prof.Dr.Halil İnalcık’a sunduğu ve makalenin yazıldığı tarihte kataloglanmamış olan kayıt defteri fotokopisi; Fatih Sultan Mehmed’in Vakfiye’si (takriben 1472 yılına ait); Fatih Sultan Mehmed’in İkinci Vakfiye’si (takriben 1481 yılına ait); 1489 yılına ait Vergi (Djabi) kaydı; Vavassore’nin Galata planı; 1519 kaydı; Galata’ya ait (1453-1490) Cenova noter evraklarıdır. 15 Halil İnalcık, op. cit., s. 301.16 Ibid., s. 290-291.17 Ibid., s. 313.

Page 134: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

126

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Bursa üzerinden kuzey ülkelerine ipek ve baharat gibi lüks maddelerin ticareti söz konusudur. XV. yüzyılın son yirmi yılında Karadeniz ticaretinin giderek önem kazan-masıyla artık Türkler, Osmanlı tebaası, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler – özellikle de Kırım’daki Cenova’ya ait limanların Cenovalıların elinden gitmesiyle – Cenovalı-ların ticaretteki yerini alırlar. Floransalılar ve Cenovalılar ise İran ipeği ticaretinde uzmanlaşırlar; Bursa’ya gelen kervanların malları için İtalyanlar kıyasıya rekabet ederler, zira oldukça kârlı bir ticaret söz konusudur: ortalama bir kervan yaklaşık 30000 kilo ipek taşır.18

Prof. Dr. Halil İnalcık’ın söz konusu makalesinde vurguladığı üzere, 1463-1500 yılları arasında Galata’daki Floransa kolonisi Fatih Sultan Mehmed’in Venedik’e karşı Floransa’yı destekleyerek ustaca yürüttüğü siyaset sayesinde çok gelişir. Fatih’in Mora, Arnavutluk, Bosna ve Karadeniz’i egemenliği altına alma konu-sundaki planlarına Venedik ve Cenovalılar zaman zaman engel olurken, Padişah Batı ile yürüttüğü ticari ilişkilerde Venedik’e bağımlı olmamak için Venedik’in rakibi Floransa’ya verdiği desteği arttırır. Osmanlılar, Venedik yoluyla Batı’dan ithal edilen yünlü kumaşların aslında Floransa’da imal edildiğini veya işlemin orada tamamlandığını bilirler. Venedik’in Bursa’da İran ipeğini yünlü kumaşla değiştirmeye dayalı bu ticareti bozmak için yaptığı çeşitli girişimlere rağmen söz konusu dönemde ticarette artış gözlemlenir. Fatih Sultan Mehmed’in 1455 yılında Floransalılara verdiği ve II. Bayezid ile I. Selim tarafından yenilenen ahitnameye göre, yolculuk etme, ticaret yapma, gümrük ödeme oranları ile tüccarların güvenliği konularında Floransa ile Venedik aynı haklara sahip olurlar. II. Bayezid zamanında, Venedikliler gibi, Floransalılar da bir balyos idaresinde topluluk olarak yaşama hakkını elde ederler. 1527 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yenilenen ahitname ile Floransalı tüccarlardan iki kez vergi alınması önlenmiş olur; Osmanlı topraklarında gayri müslimlerin hizmetlerinden faydalanabilirler, ancak onları memleketlerine götüremezler.19

İstanbul’a gelen Floransalı gemi sayısı 1454 yılına göre 1461 yılında birden üçe çıkınca, Floransalılar yıllık 5,000 altın ödeyerek Galata’da vekillerini tutmayı memnuniyetle kabul ederler. Padişah bir bahane ile orada devlete ait olan ve yabancılara kiralanan evlerdeki Venediklileri göndererek, yerlerine Floransalıları yerleştirir.

Midilli 1462’de fethedilince, Haliç’te demirli 3 Floransa gemisi Padişah’ı memnun etmek üzere kutlamalara katılır. 1463 yılında ise, Bosna zaferi sonrasında, Galata’daki Floransalılar evlerini ve sokakları süslerler. Padişah, Carlo Martelli’nin köşkündeki ziyafete bizzat katılarak onları şereflendirir.20 1467 yazında çıkan veba salgını Floransa’nın Doğu’daki ticaretine sekte vurur. Günde yaklaşık 600 kişinin öldüğü söylenen salgın yüzünden birçok kişi evini bir daha geri dönmemecesine terk eder.21 Yine de Galata’daki Floransa Konsolosluğu’nun kayıtlarına göre, 1469 yılın-da, başta Edirne, Gelibolu, İstanbul ve Galata olmak üzere, Osmanlı topraklarında 50 Floransa ticaret vekili mevcuttur. Ne yazık ki Floransalılara verilen ahitnamenin 18 Ibid., s. 314.19 Ibid., s. 317-323.20 Ibid., s. 318.21 Ibid., s. 319.

Page 135: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

127

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

aslı henüz bulunamamıştır.22 Venedikli tarihçi Prof. Dr. Maria Pia Pedani’nin işaret ettiği önemli bir husus, 1455 yılı Aralık ayında Floransalılar tarafından istenen ve elde edilmiş olduğu anlaşılan ahitnamenin aslının önce Floransa balyosu tarafından ve 1530 yılı itibarı ile Kapüsin rahiplerince saklanmış olduğu, ancak sonra kaybol-duğu; Floransa ahitnamelerinin İtalyanca metinlerinin ise Sergio Camerani (1500 yılına ait ahitname ve 1578’de Floransa tarafından teklif edilen belge) ve Giovanni Francesco Pagnini (tahriren 1455 yılına ait, fakat 1513 tarihli ahitname) tarafından yayınlanmış olduğudur.23

İstanbul’un Fethinin Batı Dünyasındaki Yankıları ve Görgü Tanıklarının Yazıları

Bizans İmparatorluğu’nun uzun bir süreçte askeri ve ekonomik açılardan giderek güç kaybetmesiyle ve Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri gücünün hızla artmasıyla gerçekleşen İstanbul’un fethi ile ilgili haber, Batı dünyasına İstanbul’dan, Girit ve Sakız adalarından ve Venedik yoluyla ulaşır. Fethe tanık olan Batılılar, bir yandan gördüklerini duygusal ifadelerle dile getirirler, diğer yandan da şehri geri kazanma arzusu ile yanıp tutuşurlar. İstanbul’un fethini büyük bir seferin ilk basamağı olarak yorumlayan Batılılar, Papa’ya ve diğer otoritelere uzun mektuplar yazarak en kısa zamanda bir Haçlı Seferi düzenlenmesini ısrarla isterler.24 Göze çarpan önemli bir nokta, birlik olmayı bilemedikleri için Tanrı’nın gazabını üstlerine çektiklerini düşünmeleridir.25

Karadeniz ve Doğu Akdeniz’in de benzeri bir tehdit altında olduğunu ısrarla belirten Lauro Querini26gibi, Galata’nın idaresinden sorumlu Cenovalı Angelo Gio-vanni Pomellino, ileride Papa II. Pio olarak anılacak olan Eneo Silvio Piccolomini, Kardinal Kievli Isidoro, Venedikli Filippo da Rimini, Venedikli kumandan Jacopo Loredan, gemi doktoru Nicolò Barbaro, Padovalı hukukçu Paolo Dotti, Midilli başpiskoposu Sakızlı Leonardo, Floransalı tüccar Jacopo Tebaldi ve Ankonalı tüccar Angelo Boldoni adlı kişilerin de aralarında bulunduğu tanıklar, gördüklerini nak-lederken kimi zaman abartıya kaçarak korku ve dehşet içinde Ortodoks ve Katolik olarak bölünmüş Hristiyan dünyasını bir an önce birleşmeye çağırmışlardır. Nitekim Fetih’ten 6 ay sonra Sakız adası, Midilli, Sırp Despotluğu, Trabzon krallığı ve Kefe Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanır.27

Söz konusu mektupların içinden üçünü burada ele almayı uygun bulduk.

Floransalı tüccar Tebaldi, Osmanlı askerlerinin delerek girdiği surlarda savaşır, denize atlayarak mucizevi şekilde kurtulur ve Venedik gemilerinden birine yüzerek ulaşmayı başarınca, 4 Temmuz 1453’te Venedik’e gelir. Olayların nasıl geliştiği, 22 Ibid., s. 319.23 Bkz. Sergio Camerani,”Contributo alla storia dei trattati commerciali fra la Toscana e i Turchi”, ArchivioStorico Italiano, 97, 1939, s. 83-101 ve Giovanni Francesco Pagnini, “Della decima e delle altre gravezze della moneta, e della mercatura de’ Fiorentini fino al secolo 16. Parte terza della mercatura de’ Fiorentini…”, Lisbon-Lucca [i.e. Firenze, Giuseppe Bouchard librajo in Firenze editore], 1765, Tomo II, s. 281-282. 24 Agostino Pertusi, “La Caduta di Costantinopoli, le testimonianze dei contemporanei”, A.Mondadori, Cilt I, Milano, 1976, s. XXXVI.25 Ibid., s. XXXIX.26 Ibid., s. XXV.27 Ibid., s. XXXVII.

Page 136: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

128

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Osmanlının askeri gücü ve savaş planları konusunda verdiği bilgiler açısından önemlidir. Avignone Kardinali’ne yazdığı mektup sayesinde fetih haberi Fransa’ya ulaşmıştır.28

Lomellino ise 23 Haziran 1453 tarihinde Cenova’ya Sakız adası yoluyla bir mektup yollamış, almak zorunda kaldığı zor karar ile Galata’nın anahtarını nasıl ve neden teslim ettiğini anlatmıştır. 18 ay görevde kalabilen Lomellino, fetih sırasında ödleklik ve çabuk teslimiyet ile suçlansa da, Cenovalılar konusunda aslında durumun böyle olmadığı Kardinal Kievli Isidoro’nun mektubundan anlaşılır:

[…] Onlar da bizimle aynı tehlikenin ve kritik durumun içindeydiler, kendi sonlarının yaratıcısı olamazlardı. Ve gerçekten de bir kez İstanbul düşünce, aynı anda Pera da Türklerin eline geçti.[…] Bizzat orada bulunan ben, durum hakkında tanıklık yapabilirim.[…] kahramanca davrandılar ve bu yüzden de suçlanmaları doğru değil […].29

Bir başka görgü tanığı, Sakızlı Leonardo da Batılı Hristiyanların Fatih Sultan Mehmed’e yardım etmesini kınar, Galatalılar ile Yunanlıları korkaklık ve çıkarcı-lıkla suçlar, aralarında bir türlü birlik ve beraberlik olmaması karşısında duyduğu üzüntüyü 16 Ağustos 1453 tarihinde Papa V.Nicolò’ya yazdığı mektupta dile getirir:

Ah Galata’nın idarecisi, mukimlerinin kararı ne kadar da aptalca ve kötü oldu! Galatalılar tarafından elçiler korku içinde şehrin anahtarını sunmak üzere Padişah’a gönderildi. 30

Bu noktada Sakızlı Leonardo’nun naklettiği ve yüzyıllar boyunca süren Vene-dik-Cenova nefretine ve rekabetine örnek oluşturacak bir olaya değinelim:

[…] Venediklilerle Galata’daki Cenovalılar arasında ciddi bir ihtilaf çıktı, zira Venedikliler Cenovalıları hak-larındaki kaçış isteği şüphesi ile yüzleştirdiler. Venedik-liler, her türlü şüpheyi bertaraf etmek üzere gemilerin dümenleri ile yelkenlerinin çıkartılmasını teklif ettiler. Hakarete uğradıklarını düşünen Cenovalılar o zaman şöyle dediler: “Rumların can güvenliği için İmparator’un emriyle […] rol yaparak Türklerle barışı korusak da kanımızın son damlasına kadar Pera’yı savunmaya hazır olmak yerine, onu, dünyanın en güzel şehrini, eşimizi, çocuklarımızı, varlığımızı bırakma suçunu işleyebilece-ğimizi nasıl düşünürsünüz?”31

Kardinal Kievli Isidoro’nun V. Nicolò’ya yazdığı mektupta, gerçekleri yansıt-mayan bilgiler ve abartılı ifadeler görülür:28 Ibid., s. XL.29 Ibid., s.109.30 Ibid., s.169.31 Ibid., s. 143.

Page 137: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

129

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

[…] Cenovalılara ait olan, son derece Hristiyan ve Latin Pera şehri de onların eline düştü ve lime lime edildi; […] surlar, kaleler ve mermerlerle süslü muhteşem evler yerle bir edildi […].32

Bu anlatılanların doğru olmadığı Lomellino’nun mektubundan anlaşılır.33 Karde-şine 23 Haziran 1453 tarihinde yazdığı ve İstanbul’un fethini anlattığı mektup, fetih anında Cenovalıların tutumunu açıklar niteliktedir. Galata sakinlerinin hayatlarını kurtarabilmek amacıyla Padişah’a elçiler yolladıklarını belirten Lomellino, cevap olarak Cenovalıların İstanbul’u savunarak kurtarmak için her şeyi yaptıklarını ve onlar yüzünden ilk kuşatma günü şehri elde edemedikleri cevabını Padişah’tan aldıklarını, bu konuda da Padişah’ın haklı olduğunu söyler. 34

Nitekim geceleri İstanbul’un savunmasına yardım eden Cenovalılar olduğu Padişah tarafından ölüler ve esirler arasında keşfedilince, Padişah’ın tavrı değişir.35 Bu konuya ileride değineceğiz.

Lomellino, Fatih’in kaçan Cenovalıların mal varlığı ile ilgili bir kayıt tuttur-duğunu, Sakız adasına gidenlere haber yollatıp Galata’ya dönerlerse, mallarının kendilerine iade edileceğini bildirdiğini ifade eder. Lomellino’ya göre, ne Rumlar ne de Venedikliler üstlerine düşeni yapmışlardır.36 Böylece, Venedikliler ve Cenovalılar arasındaki tarihsel çekişmeye bir kez daha tanık oluruz.

Habsburg İmparatoru III. Federico’nun sarayında kâtip olarak çalıştığı sırada Papa V. Nicolò’ya tanık olduğu İstanbul’un düşüşü ile ilgili mektup yazan Eneo Silvio Piccolomini, renkli bir kişiliğe sahiptir: ünlü bir hümanist, şair ve yazardır. Daha sonra II. Pio ünvanı ile Papa seçilecektir. Acil olarak bir Haçlı Seferi düzenlen-mesinin gereği üzerinde duran, bunun gerçekleşmesi için oldukça çok çaba sarf eden Piccolomini, hem Papa V. Nicolò’ya, hem de Venedik’teki Siena elçisi Leonardo Benvoglienti’ye birer mektup yollar. Siena elçisine mektup göndermesinden 3 gün sonra, 30 Eylül 1453 tarihinde, Haçlı Seferi düzenlenmesi kararı alınarak ilan edilir, ama Hristiyan dünyasının bir araya gelmesi zaman alacaktır:

[…]Almanya Fransa ve sair mahallerde oluşan ülkelerde karşılıklı kinleri bir tarafa atıp da büyük bir sefer için bir araya gelmeleri mümkün görünmüyordu, özellikle de İtalya yarımadasında her bir devlet (Venedik Cum-huriyeti, Milano Duca’lığı, Roma şehrindeki Papa’lık, Napoli Krallığı) arasında savaşlar hep devam ediyordu. Böylece de, Lodi andlaşması ancak 30 Ağustos 1454 günü İtalya yarımadasındaki devletler arasında imzalandı[...] ise de ancak çetin ve uzun müzakereler neticesinde ger-çekleştirilebildi.37

32 Ibid., s. 63.33 Ibid., s. 42-51.34 Ibid., s. 45-47. 35 Halil İnalcık, op. cit., s. 281.36 Ibid., s. 51.37 Agostino Pertusi, “Istanbul’un Fethi, Dünyadaki Yankısı», Cilt II, çev. Mahmut Şakiroğlu, Istanbul Fetih Cemiyeti, Istanbul, 2006, s. 20-21.

Page 138: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

130

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Hümanist Piccolomini’nin söz ustalığı, Papa’ya yazdığı mektupta kendisini gayet iyi kanıtlar:

Her ne kadar sizin yüksek Makamınız bu zavallı şehrin imdadına koşmak istedi ise de, ne yazık ki Hristiyan kral-ları silahlandırıp da iman için lazım gelen müşterek işe ikna etmeğe muvaffak olamadı. Onların ileri sürdüklerine göre tehlike pek o kadar büyük olmayıp Yunan’lılar yalan söylüyorlardı [...] bütün söylenenlerin uydurma ve yalan olduğunu düşünüyorlardı.[...]vaziyeti bilmeyip de sonra gelenler bu hadiseden sizi mesul tutacaklar ve Konstan-tinopolis’in sizin zamanınızda ele geçirildiğini yazacak-lar...İşte artık sizin harekete geçme zamanınız gelmiş olub krallara yazılar yazıp, temsilciler yollayınız, [...]bir müşterek mahalde bir araya gelmelerini veya temsil-cilerini göndermelerini sağlamak mecburiyetindesiniz.38

Tüm Hristiyan âlemini coşturmaya, Türklere karşı birleşmeye çağıran Piccolo-mini, Tanrı’nın Hristiyanları cezalandırdığı yolundaki görüşünü dile getirir:

Bir zamanlar İtalikler[İtalyanlar] âlemin hâkimi idiler, şimdi ise Türklerin İmparatorluğu başlıyor. Mukaddes efendimizin bu kızgınlığı gayet doğrudur.[…]davranış-larımızdan dolayı meydana gelen cezamızı ödemekteyiz.39

Cenova Cumhuriyeti’ne Tanınan Ahitname

İtalyan tarihçi D’Alessio, fetih sonrasında Cenovalılara tanınan ahitnamenin çeşitli nüshalarını inceler, özgün nüshanın hangisini olduğunu belgelerle kanıtlar. Ahitname ve nüshaları üzerine ciddi bir çalışma niteliğindeki “Trattato fra Genovesi di Galata e Maometto II (1 giugno 1453). Versioni e commentari”, yani “Galata’daki Cenovalılar ile II.Mehmed Arasındaki Anlaşma (1 Haziran 1453). Nüshalar ve Yorumlar” adlı yazısında40, ahitnamenin tarihinin 1 Haziran olduğunu, birçok hatanın müstensihlerden kaynaklandığını; Hammer’in Yunanca metni yayınladığını; bu Yunanca metnin British Museum’da bulunduğunu belirtir. D’Alessio’ya göre, yine müstensihlerden kaynaklanan bir hata da Galatalıların yolladığı elçi adları ile ilgilidir. Doğru adlar, Babilano Pallavicino, Marchesio de Franchi ile Nicolo Pagliuzzi’dir.41

D’Alessio, ahitnamenin ilk yenilenmesinin 1613’te Ahmed zamanında; ikinci-sinin 1617’de I. Mustafa zamanında (Belin’e göre ise 1616 yılında), ardından yeni-lenmelerin 1624 yılında IV. Murad zamanında ve 1652 yılında yapıldığını kaydeder.

D’Alessio, Kefe’nin alınmasından sonra (1475) oradaki Cenovalı ailelerin İstanbul’a nakledildiğini yazar ve yazdığı dönemde Fontana ve Dona ailelerinin 38 Ibid., s. 23.39 Ibid., s. 30.40 Eugenio Dalleggio D’Alessio, “Il trattato tra genovesi di Galata e Maometto II”. (1 giugno 1453 ). Versioni e commentari”; Le relazioni tra l’Italia e la Turchia içinde, Il Veltro, 23/2-4, Roma, 1979, s. 103-118. 41 Ivi.

Page 139: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

131

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

orada bulunduğundan söz eder. Latin halk hakkında verilen bilgiler ilginçtir, zira o dönemde Galata’da mukim Latinlerin nerdeyse hepsinin İtalyan kökenli olduğunu kanıtlar. Nitekim XIX. yüzyılın ortalarına kadar İtalyan dili, Galata’da varlık göster-miş, yazıda da kullanılmış, ardından yerini Fransızca’ya bırakmıştır. Pera’nın içinde ve dışında, bağlarında yaşayan 50 İtalyan aile bulunduğunu belirtir.

Kuruluşundan beri Osmanlı İmparatorluğu ile anlaşma yolları arayan Cenova Cumhuriyeti, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’un fethi ile bir ahitnameye kavuşur. Prof. Dr. Mahmut Şakiroğlu’na42 göre ahitname, İstanbul ve Galataa’daki ticareti canlandırmayı da göz önünde bulundurarak verilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu bugün de geçerli sayılabilecek ticaret ve ekonomiye dayalı bir siyaset yürüterek Cenova Cumhuriyeti’ne ahitname verirken, Doğu ticaretinde özellikle yünlü kumaşlar açısından önemli bir yere sahip Floransa Büyük Dükalığı ile de iyi ilişkiler kurmuştur. Ahitnamenin İtalyanca versiyonunu, fethin şahitlerinden Zorzi Doljin eserine koymuştur. I. Ahmed devrinde yenilenen ahitnamenin aslı ise Cenova Arşivi’ndedir.

Galata’daki ekonomik faaliyetler hakkında bilgi sahibi olmada yararlı bir kay-nak da Giacomo Badoer’in “Il libro dei conti di Giacomo Badoer (Costantinopoli 1436-1440)” adlı eseridir.43 Eserde sadece Cenovalılar değil, Venedikli, Ankonalı, Floransalı, Yunan ve Yahudi tüccarların ticari faaliyetleri işlenmekte ve belgelenmek-tedir. Yağdan şaraba, havyardan şekere ve karabibere, ipekten türlü türlü kumaşlara, derilere ve balmumuna kadar geniş bir yelpazedeki çeşitli ürünler söz konusudur.44 Laura Balletto’ya göre, Fatih Sultan Mehmed, ahitname ile Galatalılara mal varlıkla-rının güvence altında olduğu sözü vererek Osmanlı topraklarında ticaret yapma hakkı verir, kişisel özgürlüklerinin güvence altında olduğunu belirtir, buna dini inançlar hususu da dahildir. Hemen ardından, kişilerin ve orada bulunan malların sayımının yapılmasını emreder. Böylece Galata Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olur. Balletto’nun bakış açısı oldukça ilginç ve çarpıcıdır: Galata Osmanlılar tarafından askeri güçler sayesinde fethedilmemiştir; idareci Angelo Giovanni Lomellino Padi-şah’a bağlılığını sunmaya gelen heyette yoktur, dolayısıyla tam anlamıyla teslim olmaktan da söz edilemez.45

Ünlü Cenovalı tarihçi Geo Pistarino’ya göre ise, fetih sırasında Galata’da 600 kişi vardır ve Cenovalılar için şehrin anahtarını teslim etmekten başka çare yoktur. 16 gemi Boğazlardan kaçmayı başarır. Bunlar Venedik, Cenova ve Girit gemileridir.46 İlginç bir husus da, Zaganos (Saghan) adındaki paşanın, kaçışan Galatalıların mahallelerine koşarak gitmesi ve bağıra çağıra onları ikna ederek bir kısmının dönmesini sağlamasıdır:42 Mahmut Şakiroğlu, “Fatih Sultan Mehmed’in Galatılara Verdiği Fermanın Türkçe Metinleri”, Tarih Araştırmaları Dergisi (1981-1982), Cilt XIV, Sayı 25, D.T.C.F. Basımevi, Ankara, 1982, s. 211.43 Il libro dei conti di Giacomo Badoer (Costantinopoli 1436-1440), a cura di U.Dorini-T.Bertelè, Il Nuovo Ramusio III, Ist. Poligrafico dello Stato-Lib.dello Stato, Roma, 1956.44 Laura Balletto, I genovesi e la conquista turca di Costantinopoli (1453).Note su Tommaso Spinola e lasua famiglia, « Acta Historica et Archaeologica Mediaevalia » içinde, 26, 2005, Università di. Barcellona, İspanya, 2005, s. 797-798.45 Ibid., s. 799.46 Geo Pistarino,”Genova tra l’Europa cristiana e il mondo turco-islamico nel tempo di Maometto II IlConquistatore”, « Acta Historica et Archaeologica Mediaevalia » içinde, 26, 2005, pp. 795-833, Università di Barcellona, İspanya, 2005, s. 849.

Page 140: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

132

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Kaçmayın! […] Korkmayın: Siz benim Efendimin dost-larısınız, kimse sizi küçük düşürmeden şehrinizi olduğu gibi koruyacaksınız ve İmparator zamanına göre daha iyi anlaşmalar elde edeceksiniz.47

Sonuç

Değerli Hocamız Prof. Dr. Halil İnalcık’ın “Ottoman Galata” adlı makalesi, birçok yerli ve yabancı kaydı ve kaynağı incelemiş ve kıyaslamış olması bakımın-dan, fetih sonrası Galata’daki nüfus, sosyal yaşam; Cenovalılara ve Floransalılara verilen ahitnameler; İtalyan şehir devletleri ve Cumhuriyetleri arasındaki rekabet ve bunların Osmanlılarla ticareti açısından eşsiz bilgiler sunar.

Sosyal içerikli açıklamalara geniş yer verilir. Őrneğin, söz edilen 1455 kaydında, Draperio, Langasco, Lashtrego gibi bazı kişi ve ailelerin adlarına Cenova kayıtla-rında da rastlandığı bildirilir.48

Bu şekilde Galata’da dönemin toplumsal yapısı gözler önüne serilirken, sadece istatistiksel ve sayılara dayalı bilgiler verilmekle kalınmaz, bazı yanlış anlamalardan kaynaklanan hatalar da aydınlatılır. Örneğin, Cenovalılara bahşedilen ahitname konusunda, “Batılı yazarlar yönetilen halk ile yabancılar arasındaki temel farkı görmedi veya kabul etmedi, bu da yanlış anlamalara kaynak oluşturdu”49diyen Prof. Dr. Halil İnalcık, Cenovalılara tanınan ahitnamenin içeriğinin müstensihler nedeniyle hatalı yorumlandığı üzerinde durur.50

Latin ülkeleriyle diplomatik yazışmalarda Osmanlı İmparatorluğu tarafından Yunancanın kullanıldığını vurgular; Cenovalılara fetih sonrası verilen ahitnameyi I. Ahmed tarafından yenilenen ahitname ile karşılaştırır.

Fatih Sultan Mehmed’in kişiliğinde Osmanlı Sultanlarının hoşgörülü ve bağış-layıcı tutumunu belgelerle gözler önüne seren Prof. Dr. Halil İnalcık, Fatih Sultan Mehmed’in yazdığı bir mektup aracılığıyla birtakım yabancı kaynaklarca çarpıtılan bazı can alıcı olaylara da ışık tutar:

[…] kuşatma sırasında bu kalenin [Galata] Cenovalıları huzurumuza geldi ve güçlü bir şekilde bize verdikleri sözü ve yaptıkları anlaşmayı yenilediler.[…] Şartımızı kabul ettiler ve emre uydular. Ancak İstanbul fethedilince ölüler ve yakalananlar arasında bize karşı savaşmış Galatalılar olduğunu keşfettik. Böylece ikiyüzlü davrandıkları ve yeminli anlaşmalarını ihlal ettikleri ortaya çıktı. […] Bu arada yalvara yakara geldiler […] bunun üzerine onları bağışladık, çünkü Tanrı bağışlayıcıdır […].51

47 Geo Pistarino, op. cit., s. 848.48 Halil İnalcik, op. cit., s. 316.49 Ibid., s. 284.50 Ibid., s. 275-277.51 Ibid., s. 281.

Page 141: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

133

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Makaledeki önemli bir bilgi de, Papalık, yani Katolik dünyası Haçlı Seferlerini destekleyerek barışa yanaşmadığı için, XIV. yüzyıl itibarı ile Osmanlı Padişahları topraklarında Latin kilisesini yasaklamışlardır; buna karşılık Ortodoks Rum ve Ermeni kiliselerini resmi olarak desteklemişlerdir.52

Rumlar Cenovalılarla, Cenovalılar ise Venedikliler ve Floransalılarla rekabet içinde olmuştur. İmtiyaz sahibi Cenovalılar, Doğu Akdeniz adalarını ve Karade-niz’deki ticareti ellerine geçirirler. Osmanlılar İtalyanlar arasındaki bu rekabetten yararlanmayı iyi bilmiştir. Bursa’nın ipek ve baharatta ticaret merkezi olmasıyla Galata yine önem kazanmış, gümrükte %4 yerine % 2 vergiye tabi olan Cenovalılar, Osmanlı egemenliği altında yine faaliyetlerine devam etmiştir.

Hocamız Prof. Dr. Halil İnalcık, “Ottoman Galata” adlı yazısında, belirttiğimiz üzere, Galata üzerine yazılmış birçok yerli ve yabancı belgeyi karşılaştırır; titiz ve nesnel bir değerlendirmeden sonra vardığı sonuçları kaydeder. Galata’nın nüfusu, sosyal ve ekonomik durumu, ticaret dünyasındaki yeri hakkındaki bu eşsiz ve titiz çalışma sayesinde bizleri aydınlatarak dönem hakkında kesin ve son derece değerli bilgilere ulaşmamızı sağlar.

Galata’nın çok kültürlü yapısını kanıtlayan iki belge ile yazımızı bitirelim. Biri, Galata’daki İtalyan işçiler hakkında bilgi verir. Tersaneler konusunda elimizdeki bu kayıt, 1595 yılı ile ilgilidir ve ekte sunulmaktadır. Buna göre, 20 İtalyan işçi söz konusu yılda başka milletlerden işçilerle birlikte Galata’da, bir tersanede çalışmakta-dır. Belgedeki kişiler, geldikleri yerin adı ile anılmaktadır. Belge, 14 Ocak-28 Mayıs 1595 tarihleri arasında Galata’da özel olduğu belirtilen bir tersanede Bragadina et Leona adlı Venedik gemisinin tamirinde çalışan işçileri ve bunlara ödenen parayı gösterir. İki tarih aralığı verilmiş (14 Ocak-20 Nisan 1595 ile 12 Mayıs-28 Mayıs 1595) ve sırasıyla 70980 akçe ile 108680 akçe ödendiği kaydedilmiştir.53

Diğer belge ise, on yedinci yüzyıl gezgini Cornelio Magni tarafından yazılmıştır. Magni, Galata’nın yangınlar yüzünden tanınmaz hale geldiğini, sokakta rastladığı Cenovalı bir tanıdığının aradığı evi bulabilmek için rehber tutmak zorunda kaldığını yazar.54

Görüldüğü gibi, çok renkli olan Galata, yüzyıllar boyunca ahşap evleri yüzünden birçok kez yangın tehlikesi ile karşı karşıya gelse ve veba salgınları ile baş etmek zorunda kalsa da kültürlerin buluşma noktası olma özelliğini hep korumuş ve bu zenginliğini bugüne dek getirmeyi bilmiştir.

52 Ibid., s. 286.53 Belgeyi Venedik Devlet Arşivi’nde, (Archivio del bailo a Costantinopoli, b.372, Libro della maestranza adı altında) bulan ve burada yayınlamamıza izin veren Prof. Dr.Maria Pia Pedani’ye teşekkür ederiz. Belgeye, Prof.Dr.Maria Pia Pedani tarafından, A Place of Interaction: the Venetian Bailo’s Palace in Constantinople (16th-18th c.) adı ile 10-11 Şubat 2014 tarihlerinde Pisa’da düzenlenen bir konferansta atıfta bulunulmuştur: Christian-Islamic Interactions: Mobility, Connection, Transformation (1450-1800), International Workshop, Scuola Normale Superiore, Pisa 10-11 February 2014.54 Cornelio Magni, Quanto di più curioso e vago ha potuto racorre Cornelio Magni nel secondo biennio da esso consumato in viaggi e dimore per la Turchia in varie lettere scritte in Italia, Pazzoni e Monti, Bologna,1692, s. 6. Belgeyi bulan ve tarafımıza ileten Prof. Dr. Maria Pia Pedani’ye teşekkür ederiz.

Page 142: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

134

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

EK

Archivio di Stato di Venezia, Archivio del bailo a Costantinopoli, b. 372, Libro della maestranza(riparazioni effettuate a una nave veneziana in un arsenale privato di Pera nel 1595)

14 gennaio – 28 maggio 1595 in Pera

Libro di spese diverse di nave Bragadina et Leona patron missier Giacomo Masini nomi degli operai:

14 gen- 20 apr. 1595, spesi in totale aspri 70980

Ameza turcho, Assan bassa, mastro Anibal romano, mastro Alvise vinitiano, mastro Antonio portoghese, mastro Anticho cathelano, Amat da Chascivi, Assan da Asachapi, Andrea seghator, mastro Antonio da Paris, mastro Agustin seghator, mastro Andrea da Chorsica, mastro Antonio de Pera, mastro Antiogho sardo, mastro Andrea da Genova, mastro Benetto lanzo, mastro Budova magiaro, mastro Borisi seghator, mastro Bernardin chalavrese, Chassin turcho, mastro Diegho schiavo, mastro Dimitri de Galata, mastro Ducha metelini, mastro Erchule pulgiese, mastro Francesco da Messina, mastro Fernando sciavo, mastro Felipo Chorsicha, mastro Francesco portughese, mastro Francesco chalavrese, mastro Giorgi protto, mastro Giorgio vecchio che era con la nave, mastro Giovane sciavone, mastro Giovani fran-cese, mastro Giorgi grecho sciavo, mastro Giovani remolaro, mastro Giorgi grecho, mastro Giovani da Ghaetta, mastro Giorgi marinaro, mastro Giovani seghator, mastro Giorgi de Chò, mastro Gianachi de Stanboli, mastro Giorgi spagniol, mastro Giorgi rodo, Giorgi de Galata, mastro Jacomin de Cipro, mastro Iacomin de Stanbol, mastro Leonardo napolitano, Mustafa turcho, mastro Moresi de Marsiglia, mastro Martino spagniolo, mastro Manoli da Rodi, Mustafa da Chasivi, mastro Michali da Rodi, mastro Michali da Stanboli, mastro Manoli da Stanboli, mastro Manoli de Chandia, Mustafa dal Topana, mastro Manoli de Galata, mastro Nicholo da Genova, mastro Nichola de Chò, mastro Paulo da Messina, mastro Paulo todescho, mastro Pietro da Stamboli, mastro Pantalin da Scio, mastro Stefano schiavo, mastro Spano da Nicomedia, mastro Stefano de Chò, mastro Stamati da Galata, mastro Tomaso sciavo, mastro Trogiano sciavo, mastro Vicenzo da Napoli, mastro Valente seghator, mastro Zuane de Galata, mastro Zuane de Stanboli, mastro Zuane de Sinopi, mastro Zuane spagniol, mastro Zuan Andrea spagniol, mastro Zuane fanari.

12 mag.-28 mag. 1595 spesi in totale aspri 108680:

mastro Antonio da Nichisia, Assan turcho, mastro Alessandro pugliese, mastro Antonio genovese,Amat turcho, mastro Alvise portughese, mastro Attanas, mastro Andrea genovese, mastro Agustin magiorchin, Abedi turcho, Amenza turcho, mastro

Page 143: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

135

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Andrea da Genova, mastro Antogho sardo, mastro Bastian da Saragoza, mastro Batista genovese,mastro Chostantin da Sinopi, mastro Chostantin rodiotti, mastro Cristofalo da Genova,Chieivan bassa, Chamussa turcho, Chara Chassan, mastro Dominico da Genova, Dimitri gargione, mastro Dimitri da Galata, mastro Fran-cesco da Paris, mastro Francesco genovese,mastro Francesco da Chassin bascia, mastro Francesco da Cipro, mastro Giorgi de Chotto, mastro Giovani da Stanboli, mastro Giovani da Chò, mastro Giovani da Napoli, mastro Gaiamo francese, mastro Guielmo francese, mastro Giovani rodiotti, mastro Giovani d’Andro, mastro Giorgi limenò, mastro Giorgi rodiotti, mastro Giorgi da Scutari, mastro Giorgi rodiò, mastro Giorgi da Rodi proto, mastro Giorgi da Cho, mastro Gierolimo chalavrese, mastro Giorgi grecho, mastro Gianachi d’Istanbol, mastro Jacomo fanari, mastro Ieronimo chalavrese, mastro Jacomo francese, mastro Jacomin fanari, mastro Janachi politti, mastro Jacomin da Stanboli, mastro Jacomin da Cipro, mastro Leonardo napo-litano, mastro Manoli rodiotti, mastro Michali rodiotti, mastro Martin spagniolo, mastro Dominico da Scio, Mustafa da Chassinbascia, Memet gianicero, Mussa turcho, un gargione de Musa, mastro Marcho de Galata, Manoli gargione, mastro Nichla de Cipro, mastro Pietro portughese, mastro Pantalio da Scio, mastro Parisi chalafato, Ramadan turcho, Rezep turcho, mastro Savastò de Cho, mastro Stamati da Rodi, mastro Statti de Cho, mastro Simon de Napoli, mastro Todorin, mastro Vassili di Rossia, mastro Zuane da Scutari, mastro Zacharia ciprotto, mastro Zuane de Chorsica, mastro Zuane portoghese, mastro Zuane da Patinò, mastro Zanetto.

Page 144: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

136

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“TARİHÇİLERİN KUTBU”, AKDENİZ, PLUS ULTRAGEÇ ORTA ÇAĞ VE YENİ ÇAĞ’DA AKDENİZ

Özlem KUMRULAR*

Antikite’nin Yunan denizcileri Cebelitarık Boğazı’nın ötesindeki fırtınalardan ve bilinmezden korktukları için Nec Plus Ultra (Ötesinde hiçbir şey yok) mottosuyla hareket etmişler, mitolojiye göre boğazın iki yanında bulunan Herkül sütunlarının bu mottoyu hatırlattıklarını bildiklerinden ötesine geçmeye cesaret edememişler, Akde-niz’den çıkmamışlardır. Halil İnalcık’ın Akdeniz tarihçiliği ise Plus Ultra olarak tanımlanabilir. Hoca’nın Osmanlı’nın Akdeniz dünyasına baktığı zaman gördüğü, Şarlken’in gururla taşıdığı “ötesinde” başka bir dünya olduğunu anlatan Plus Ultra flamaları gibidir. Her daim küçük, lokal gibi görünen olayların arkasındaki büyük resmi görür. Akdeniz, Mediterraneo, adı üzerinde “yer yuvarlağının ortası” olması ile kendi içinde sağlanan hâkimiyetinin dünya hâkimiyetine giden yolda başat olmakla birlikte, Plus Ultra mottosu ile eksenin büsbütün olmasa bile kaymaya başladığının en gösterişli imgesel kanıtıdır.

İnalcık genel hatlarıyla sosyal tarihe çok meraklı olduğunu her fırsatta dile getirir. Öğrenciyken Herbert Louis’nin beşeri coğrafya derslerine girdiğini ve daha Braudel’i tanımadan önce onun üstadı Vidal de Lablache’ın eserleriyle bu derslerde tanıştığını söyler. 1 1950’de Paris’teki uluslararası tarihi bilimler kongresine katılması ise Akdeniz tarihçiliğinde bir dönüm noktası olur. “Paris’te kongrede en önemli hadise F. Braudel’in La Mediterranée kitabıydı, 1949’da çıkmış, en çok bu kitap konuşuluyor. Tarih sahnesine bomba gibi düşmüş, o kitabı aldım hemen”, demiştir. 2 O kongrede Braudel’le tanışamaz, bunun için Türkiye’de ve ABD’de Binghamton’da karşılaşma-larını beklemek zorunda kalır. Ama kendi tabiriyle eseri okuduktan sonra “Braudelci” olur. Annales ekolünün ortaya atıp uyguladığı kavramlardan en çok Total History, kendi terimiyle “topyekûn tarihçilik” kavramından etkilendiğini, araştırmalarında bunu uygulamaya çalıştığını her fırsatta belirtir. Bununla birlikte long durée (uzun süreç) teorisinden de etkilenmiştir. Annales ekolünün tarih yaklaşımını benimser, Türkiye’ye gelir gelmez de Belleten’de konuya dair bir makale yazar (1951). Bar-kan’la birlikte bu ekolü Türkiye’ye getirenler arasına girer. Binghamton’da “Fernand Braudel Center for Historical Research” adlı merkezin açılışına İnalcık da davet edilmiştir ve burada yaptığı konuşması daha sonra Review dergisinde yayınlanır: “The Impact of Annales School on Ottoman Studies”.3

* Doç. Dr. Özlem Kumrular, Bahçeşehir Üniversitesi, İktidasi ve İdari Bilimler Fakültesi. Makalenin başlığındaki terimler söz konusu olduğunda, - Geç Orta Çağ ve Yeni Çağ (Medioevo tardío, Late Middle Ages, vs.) kavramlarına girerken- ülkelerin tarih yazıcılıklarında farklı olayları esas alarak bu çağ ayrımını yaptıklarını hatırlatalım. İspanya başta olmak üzere Latin Amerika ve diğer pek çok ülkenin Ortaçağ’ı 1453’de değil 1492’de bitirdiğini unutmayalım. Almanların kısmen 1517’yi, Balkan ülkelerinin ise daha da geç bir tarih olarak 1526’yi (Mohaç Savaşı) aldıklarını belirterek Orta Çağ’ın da farklı tarihsel perspektiflere göre 70 küsür yıllık bir zaman dilimi üzerinde hareket ettiğini ekleyelim. 1 Emine Çaykara, Tarihçilerin Kutbu. Halil İnalcık Kitabı, İstanbul, 2005, s. 76. 2 A.g.e., s. 114. 3 Halil İnalcık, “The Impact of Annales School on Ottoman Studies”, Review, I, 1978, 69-96.

Page 145: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

137

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

İnalcık, Annales ekolünün tarihçiliğimize Barkan ile girdiğini söyler. Braudel’in Akdeniz tarihinde Osmanlı kaynaklarına en çok Dubrovnik Arşivi’nde yaklaştığı-nı, kendisi için Doğu Akdeniz kaynaklarının bir muamma olduğunu söyledikten sonra şöyle ekler: “İstanbul’a gelince Barkan’ın Osmanlı arşivleri üzerine nasıl çalıştığını, nasıl mühim gerçekler ortaya çıkardığını görünce büyülendi ve kendi noksanlarını tamamlamak için Barkan’a dayanmak lüzumunu anladı.”4 Yukarıda bahsi geçen makalesinde, “Braudel’in La Méditerranée’nin (Akdeniz) harika bölüm-lerinden biri” olarak adlandırdığı bir bölümünde 1571’den sonra Amerika’dan gelen para hazinesinin Flandra’ya ulaştırılmasında Barcelona-Genova rotasının Atlantik yolunun yerini aldığını ve gümüş sıkıntısı çeken İslam dünyası ile Avrupa arasında “uzun bir değişim tarihinin yeni fazının” başladığını yazarken bunun takip edecek çalışmalarında Balkanlar’daki siyasi-ekonomik-sosyal düzeni de aynı formülle çözeceğinin haberini verir gibidir. 5 Makalesinin sonunda Braudel’in sayesinde “Türk deniz gücünün XVI. yüzyılda Avrupa siyasi dünyasının şekillenmesinde büyük bir rol oynadığını” ve Osmanlı’nın sadece siyasi olarak dünya tarihine entegre olmakla kalmadığının anlaşıldığının altını çizer.

Halil İnalcık ilk defa Fransa’da karşılaştığı bir kitabın kendi Akdeniz tarihçiliği üzerinde çok büyük etkisi olduğunu söyler: Ernest Charrière’in’ Négociations de la France dans le Levant adlı eserinin dört cildi. Tarihçinin Papalık, Venedik, Napoli, Simancas, Paris ve sayısız arşivden derlenen belgelerle yeniden kurduğu bir Fransa-Osmanlı tarihinde gerçekten de ana hatlarıyla eksiklerimizi dolduracak tüm referanslar mevcuttur. Charrière’in bu opus magnum’unun önsözünde bu devasa eserin amacının ne Fransa-Türkiye (Charrière ‘Türkiye’ kelimesini kullanır) ilişkilerini irdelemek, ne de Fransa’nın Levant’la olan diplomatik ilişkilerine dair raporlarını toplamak olmadığını, XVI. ve XVII. yüzyılda Fransa’yla ilişki içinde olan devletleri ve etki çemberini toptan göstermek olduğunu yazar. 6 İnalcık da aynı şekilde -söz gelimi Fransa-Osmanlı ilişkileri üzerinden- Akdeniz’in diğer devletleri ve noktalarının bu etki çemberindeki (cercle d’influences) rolünü irdeler.

İnalcık Londra’da ise Calendar of State Papers’la tanışmıştır. British Museum’da bu önemli araştırmaların 40 ciltlik Venedik ve 25 ciltlik İspanya serilerini tarama şansı olur. Yıllar sonra İspanya’ya gittiğinde de Simancas Arşivi’ne girer. Simancas, İnalcık’ın Batı Akdeniz’deki denge politikalarının din savaşlarının çok ötesinde olduğunu birinci elden görmesi için kaynak sunmuştur adeta. “Barbaros Hayred-din’in Tunus’a taarruz ettiği zaman yerli Arap hanedanı Beni Hafs’ın İspanyollarla işbirliği” yaptığını buradaki Arapça antlaşmalarla ispatlamış ve o zaman bu belge-lerin mikrofilmlerini almıştır. 7

İnalcık, Batı Anadolu Beyliklerinin XIV. yüzyılın başından itibaren Ege’de oyna-maya başladıkları rolle (Rodos’a çıkarma yapan Menteşe Türkleri, Aydınoğulları, Saruhan, Karesi ve Osmanlı Beyliği) Hristiyanlık Âlemi’nin deniz gücüne karşı bir tehlike unsuru olarak geliştiğini gösterir. 8 Türk korsanlarının başta Marmara Denizi’nde olmak üzere Venedik ve Ceneviz gemilerine baskın yapıp ganimet ele geçirerek denizcilik kariyerlerine başladıklarını belirtir. Başka bir deyişle yarı pirata 4 Emine Çaykara, Tarihçilerin Kutbu. Halil İnalcık Kitabı, op. cit., s. 215.5 Halil İnalcık, “The Impact of Annales School on Ottoman Studies”, op. cit., s. 92. 6 Ernest Charrière, Négociations de la France dans le Levant, cilt I, Paris 1840-1860, Önsöz.7 Emine Çaykara, Tarihçilerin Kutbu. Halil İnalcık Kitabı, op. cit. s. 177.8 Halil İnalcık, “Osmanlı deniz egemenliği”, Türk Denizcilik Tarihi, Ankara, 2002, s. 49.

Page 146: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

138

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

(deniz eşkiyası), yarı corsario (korsan) olarak; bir otorite altında, lakin düzensiz bir dizi saldırı ile Levant’ın hâkimlerine tehlike arz etmeye başlamışlardır. Devrin Arap kaynaklarında bu korsanların Guzât fi’l Bahr (deniz gazileri) olarak geçmesi, sonraki yüzyıllarda Mağrip’te de aynı şekilde anılacak olan periferi korsanlarının prototip-leri olduğunu gösterir. Osmanlı için “Deniz gazası” kavramının çıkış noktasının ur-text’lerini bulmuştur İnalcık bir bakıma. Bu korsanların Memluk Sultanlığı’nın -Mısır ve Suriye üzerindeki- topraklarında “Haçlı” baskısını azalttığı iddiası ise oluşmakta olan yeni dengelerin sinyallerini vermektedir. 9 1320’lerde Sanudo’nun Haçlı seferlerinin Mısır ve Suriye yerine Ege’de bir tehdit oluşturmaya başlayan Türklere karşı yapılması gerektiğinin düşünüldüğünü kaydetmesi, İnalcık açısından denizlerde Türk gücünün artık bu dönemde tanınmış olması anlamına gelir. Batı Anadolu ve Marmara sahillerinde gelişen deniz gücünde Rum denizcilerin etkisinin büyük olduğunu da doğrular. Bir kısmı da ihtida ederek beyliklerin hizmetinde çalışmaya başlarlar. İki-üç yüzyıl sonra Mağrip’te yaşanan dini-sosyal değişimin bir benzeri Orta Çağ’ın son demlerinde bu bölgede yaşanır.

Halil İnalcık her alanda olduğu gibi Akdeniz tarihi araştırmaları içinde de Fatih’in kendisini Roma imparatorlarının varisi olarak görmesinin, Osmanlı’nın Mare Nost-rum’da yayılarak ciddi bir Akdeniz politikası gütmesinin de zuhuru olduğunu ortaya koyar. 1456’da Fatih’in Amuratzes’e bir dünya haritası yaptırması, eski bir İslâmî unvana yeni bir anlam katarak Sultanü’l-bahrayn ve hakanü’l-bahrayn olması ile “Anadolu, Rumeli, Karadeniz ve Akdeniz’in hâkimi olmak iddiasında” olduğunu söyler.10 Osmanlı denizlerde zayıf olduğunu bildiğinin hayli farkında olarak Vene-dik’e karşı her zaman ihtiyatlı davranmış, savaş kaçınılmaz olana dek (1463-1479) ticari hayatın gereksiz bir friksiyonla zarar görmesine sebebiyet verecek bir adım atmamıştır. Fatih’in Arnavutluk’un ele geçirilmesi için verdiği çaba, yıllar sonra onun ayak izlerini takip eden Kanuni’nin bölgedeki hedeflerinin çıkış noktasıdır. İnalcık Fatih’in Akdeniz politikasını şekillendirirken yarım kalan üç seferinin -Mısır, İtalya ve Akdeniz- altını çizer.11 Ticari olarak aslında hedefinin Karadeniz’i de içine alan Levant’la başlayıp İtalya’ya kadar uzanarak Akdeniz havzasının yarısına hâkim olmak olduğunu söyler.

Venedik ve Genova gibi iki devasa denizci-tüccar devlet karşısında denizde bir güç olarak ayağa kalkmaya çalışan Osmanlı’nın XV. Yüzyılın sonuna gelindiğinde bölgenin en büyük deniz gücü olan Venedik’e “açık denizde ilk meydan okudu-ğu” savaş olan ve 1499-1503 yılları arasında süren Osmanlı-Venedik savaşının Akdeniz’de Osmanlı donanmasının artık ciddiye alınması gerektiğini ilan eden bir kırılma noktası olduğunu göstermiştir İnalcık. 12 II. Bayezid döneminde Ragusa ve Genova’dan getirtilen mühendislere inşa ettirilen iki büyük kökenin Akdeniz’de Osmanlı egemenliği için Batı Anadolu ve Gelibolu’dan sonra üçüncü safhaya geçtiğine işaret ettiğini düşünür.

İnalcık denizci-tüccar bir devlet olan Venedik’in Osmanlı’nın bir imparatorluk 9 A.g.e., s. 52. 10 Halil İnalcık, “Fâtih Mehmed (1444-1446, 1451-1481): Konstanopolis’in Fethi ve merkezî İmparatorluğun Kuruluşu”, Devlet-i ‘Aliyye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I. Klasik Dönem (1302-1606): Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim. İş Bankası Yayınları, İstanbul, s. 112-113.11 A.g.e., s. 11.12 Halil İnalcık, “Osmanlı deniz egemenliği, Türk Denizcilik Tarihi, op. cit., s. 53.

Page 147: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

139

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

olma yolunda durdurulamayan ilerleyişi yüzünden her seferinde askeri olarak güç-lenip saldırgan ve yayılmacı bir siyaset izlemeye başladığını savunur.13 Selanik’in hâlâ Venedik’in elinde olduğu dönemde Bizans’ın İstanbul’u Venediklilere vereceği dedikodusunun çıkması üzerine Osmanlı’nın İstanbul üzerindeki baskısını azalttığı-nı, ya da en azından azaltmış göründüğünü belirtir. Balkanlar’da hızla yayılmasını da istimalet siyasetine yorarak, Osmanlı’nın Venedik’e nazaran bölgedeki Ortodoks halklara “kendilerini daha hoşgörülü, sosyal ve ekonomik olarak daha yakın ve koru-macı görtermeyi başardığını” gösterir. 14 Aynı dönemde Venedik’e karşı daha zayıf olan Genova’nın korunması da Osmanlı’nın Akdeniz siyasetinin başında gelmekte-dir. Pera ve Sakız adasının ulaştığı müreffeh seviye de bunun en pratik göstergesidir. İnalcık’ın belirttiği üzere Osmanlı Doğu Akdeniz’de bu devletlerin yaşattığı ticarete zarar vermek değil, onu sadece güçlü ellerden daha zayıf ellere geçirerek dengeyi sağlamak istemiştir: Venedik’ten önce Genova’ya ve sonra Floransa ile Ragusa’ya. İnalcık, Bursa kadı sicilleri üzerinden yaptığı geniş çaplı araştırmasıyla Floransalılara verilen imtiyazların önemini ve imparatorluk içinde yaşayan 50 büyük Floransalı ailenin Bursa’da ne denli aktif olduklarını göstermiştir.15 Bosna ve Hersek’in ele geçmesi ile (1463) II. Mehmed Ragusa üzerinden Floransa’ya giden doğrudan bir rotayı da ele geçirmiş olur ve bu da Akdeniz ticaretinde karadan denize uzanan rota üzerindeki el değişimiyle yeni bir devir açacaktır.

Osmanlı’nın daha Akdeniz’de etkin olmaya başlamadan bile Doğu Akdeniz’in ticaret dengesini değiştirdiği de İnalcık’ın Akdeniz üzerine gözlemlerinden biridir. Doğu-Batı ticaretini Bursa’ya kaydırarak ilk başkentinin başta İran’dan uzanan ipek ticaretinin altın şehri olmasını sağlamıştır. XV. yüzyılda Edirne ve Gelibolu’nun da yükselen rakip şehirler olarak zuhur etmesiyle yeni dengeler oluşmaya başlamıştır. Balkanlar’ın ele geçmesi ile Akdeniz’e çıkan yollara karadan ulaşan Eski Dünya’nın en önemli yollarından biri olan Via Egnatia da Osmanlı’nın hâkimiyetine geçmiş olacaktır.

Fatih ve Kanuni’nin Akdeniz üzerindeki hedeflerinin Balkanlar’dan geçtiği aşikârdır. Roma ticaretinin ve kara taşımacılığının hayat damarı olan Via Egnatia’nın Bizans ve daha sonra da Osmanlı tarafından canlı tutularak İstanbul’u karadan, Adri-yatik üzerinden Akdeniz’e bağlayan bir yol olduğunu unutmayalım. İstanbul-Draç (Durazzo, Durrës) arası uzanan bu yol Osmanlı’nın 1530’ların başında önem verdiği konulardan biri olmuştur. Bu devirde devletin hezeyanlı bir şekilde Draç ve Kotor’un kontrolünü ele geçirmek için savaş verdiğinin ve bu bölgeye büyük bir yatırım yapıp hayli büyük bir enerji sarf ettiğinin en güzel kanıtı Simancas Arşivi’nden çıkan bu döneme ait İspanyol ve İtalyan belgeleridir.16 Kanuni Akdeniz hâkimiyetinin sadece Kuzey Afrika’da tesis edilen bir üstünlükle sağlanamayacağının bilincindeydi. Bütün Adriyatik sahillerinde verilen savaş Osmanlı’nın Balkan ticaretini “Körfez” olarak adlandırdığı Adriyatik’e daha çok kapı ile aktarıp Akdeniz’in ortasında daha sağlam bir denge kurma çabasının sonucuydu.

13 Halil İnalcık, “An outline of Ottoman-Venetian relations”, Venezia cnetro di mediazione tra oriente e occidente. Secoli XV-XVII. Aspetti e problemi, Firenze, 1977, s. 84.14 A.g.e., s. 84.15 A.g.e., s. 87.16 Bknz. Özlem Kumrular, El duelo entre Carlos V y Solimán el Magnífico (1520-1535), ISIS, İstanbul, 2006.

Page 148: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

140

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

İnalcık’ın Akdeniz tarihine bakışı genel olarak bütünseldir. (Holistic) Bir örnek üzerinden incelersek, İnalcık Kanuni dönemindeki zaman zaman “Koron Seferi” olarak adlandırılan seferin bu yanlış adlandırma yüzünden hedefinin de saptırıldığını gösterir. “Sefer-i Pulya” ve “Gazay-ı Korfos” olarak tarihe geçen bu sefer Avlon-ya-Korfu-Pulya çizgisini takip ederek aslında büyük dedesi Fatih’in devamlılığını göremediği bir başarısına imza atma arzusudur.17 Bütün olarak bakıldığında tek başına bir sefer ya da sadece İtalya’yı ele geçirme istediği değil, Kanuni’nin ilk seferlerinde olduğu gibi Fatih’in tamamına erdiremediği, yarım kalan ya da başa-rısızlıkla sonuçlanan seferlerinin izinden gitme ve zafere ulaşma hırsıdır. 1521’de Belgrad’da, 1522-23’te Rodos’ta olduğu gibi. Kanuni’nin “Roma’ya, Roma’ya” dediğini kaydeden Venedik elçilerinin padişahın güney İtalya’yı fetih planlarının izlekleri olduğunu iddia eder.18

İnalcık, Doğu Akdeniz’de Türklerin kalıcı olarak yerleşmesini sağlayan Kıbrıs’ın fethine ise sadece bir askeri başarı olarak bakmaz. Osmanlı’nın Balkanlar’daki fethini müteakip iskânda başarılı olmasının sebebini adadaki yerleşimde arayan tarihçi, aynı formülünün burada da altını çizer. Osmanlı “Hâkim sınıf olarak yer-leşmiş Katolik Latinleri bertaraf” edip onların egemenliğine karşı olan “Ortodoks Kilisesi’ne bütün eski imtiyazlarını ve vakıflarını iade ederek onu ihya” etmiştir. Yerli halkı kazanarak ve iktisadî-malî kaynakları geliştirerek önlemler almıştır. 19 Askeri bir başarının sürekliliğini sağlayanın yerli halka verilen sosyal güvence olduğunu doğrular şekilde feodal Latin beyler için çalışan toprağa bağlı Rum köylülerinin haftada iki günlük çalışma angaryasını kaldırmalarının altını çizer. Bununla birlikte Osmanlı sürgün ve şenletme siyaseti ile de bu nüfus dengesini sağlamıştır. İnalcık, Osmanlı’nın Kıbrıs’ın fethi ve iskânı politikasını tam bir Annales ekolü profili ile inceler. Avrupa tarihçilerinin kuru bir askeri başarı olarak gösterdiği Kıbrıs fethinin İnalcık tarafından çözümlenmesi Akdeniz tarihçiliği için en göz önündeki örnektir. Ayrıca fetih öncesinde Osmanlı’nın Ortodoks Patrikhanesi’ne “mukavemet etme-meleri” için gönderdiği mektupları da ön plana çıkarması Balkanlar’da uygulanan siyasetin uygulandığını göstermeye yeter. Ayrıca Türklerin Kıbrıs’ta nüfusun üçte birini temsil ettiğini ve Osmanlı idaresinde her zaman olduğu gibi Rumların üstün tuttulduğunu da vurgular. 20 Aynı şekilde Charrière’nin yaptığı yorumlar ve yayın-ladığı belgelerin de bu konudaki çizgisini takip eder ve Fransız elçi raporlarında nakledilen Türklerin Kıbrıs’ın fethi sırasında yerli Rum halkını Venediklilere karşı isyan ettirdiğini yazar.21

İnalcık, Osmanlı’nın Akdeniz’deki altın çağı olarak 1538-1571 aralığını gösterir. Braudel’in “Tüm XVI. yüzyılın en göz kamaştırıcı askeri olayı” olarak tanımladığı İnebahtı, Tarihçilerin Kutbu için de zirveden inme tarihidir. 22 Sadece savaşı kaza-17 Halil İnalcık ile 6 Eylül 2015’te yaptığımız söyleşi. 18 Halil İnalcık, “Kanunî Süleyman (1520-1566): Osmanlı Dünya Devleti”, Devlet-i ‘Aliyye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I. Klasik Dönem (1302-1606): Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim, op. cit., s. 167.19 Halil İnalcık, “Kıbrıs ve İnebahtı (Lepanto) 1570-1571”, Devlet-i ‘Aliyye. Osmanlı İmparatorluğu üzerine araştırmalar-I, op. cit., s. 166-167.20 Emine Çaykara, Tarihçilerin Kutbu. Halil İnalcık Kitabı, op. cit., s. 194.21 Halil İnalcık, “İnebahtı sonrası, İspanya ile barış (1585)”, Türk Denizcilik Tarihi, op. cit., s. 151.22 Fernand Braudel, The Mediterranean and the Mediterranean World in the age of Philip II, cilt II, op. cit., s. 1088.

Page 149: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

141

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

nan devletler değil, tüm Avrupa bu zaferi bir propaganda olarak kullanarak kendi halkına bir başarı mesajı vermiştir. Venedik, diğer devletler gibi gelecek nesillerin de bu zaferi hatırlaması için şehrin dört bir yanında çılgın bir faaliyete başlamıştır. Edebiyat ve plastik sanatların pek çok alanında bu başarı ölümsüzleştirilmiştir. Sadece altı yaşında olan İskoçya Kralı VI James bile “Lepanto” adında bir uzun bir şiir yazmıştır. İki yüzyıl sonra 1894’de Bologna’da çıkan Dernesto Masi’nin Cento Poeti della Battaglia di Lepanto (İnebahtı savaşının 100 şairi) adlı eseri zaferin nasıl propaganda olarak kullanıldığının toplu kanıtıdır: Yerel İtalyan şairleri Venedik, Padova, Bologna, Toscana, Sicilya diyalektlerinde Lepanto’ya mısralar düzmüş-lerdir. Filozof Bacon, “İnebahtı Türklerin büyümesini durdurdu. Osmanlıların burun deliklerine bugüne kadar bir kanca taktı”, diyecektir. 23 Papa ve Don Juan de Austria İstanbul’a kadar uzanma gibi çılgınca hayallere kapılırlar. Bu hayallere tek katılmayan II. Felipe’dir, çünkü İnebahtı zaferinin İspanya için Akdeniz’de şaşaalı bir dönemin başladığı anlamına gelmeyeceğinin bilincindedir.24 Oysa ki Osmanlılar üç sene içinde Avrupa’nın Yeni Çağ’da Akdeniz’de gördüğü en büyük donanmayı oluşturarak ve Tunus’u alarak Mağrip’te kalıcı olacağını göstermiştir.25 Başka bir deyişle, Avrupa’nın kalem ve fırça ile başlattığı bu propagandaya deniz gücü ile karşılık vermiştir.

İnalcık, bu propaganda silsilesinin bir sonucu olarak yaratılmaya çalışılan İspan-ya’nın etkin gücüne, başka bir deyişle askeri başarıdan ziyade bir imagoloji eseri olan bu dominasyona inandığını makalelerinde işaret eder. İnebahtı sonrasında, 1572’de İspanya’nın Fransa’da Saint Barthelemy katliâmıyla Katolik ligasının Calvinist rakiplerini bertaraf etmesi, Hollanda âsilerinin ezilmesi ve İngiltere üzerinde bir istilâ tehdidinin artması bir rastlantı değildir”, derken kuzeye kadar çıkan bu etkin güç dalgalarını Kutsal İttifak’ın (Santa Liga) İnebahtı zaferine bağlar. 26 Osmanlı’nın Kıbrıs zaferinin Fransa’da Katolikler ve Calvinistler arasındaki mücadele üzerinde etkin olduğu konusunda ise Charrière’nin teorisini izler. 27 Savaşın Türkler için bir zafer olması söz konusu olsaydı, bunun Fransa’nın da Avrupa siyasi arenasındaki rolünü değiştireceğine kanidir. Fransa’nın böyle bir durumda Osmanlı ile müttefik-likten ayrılıp Avrupa’nın savunmasına katılacağını düşünür.

“Mühimmelere göre İnebahtı deniz savaşı/Osmanlı belgelerinde İnebahtı (Lepan-to)” adlı makalesinde Braudel’in kullanamadığı için hayıflandığı kaynaklarla savaşın Osmanlı cephesinden bir profilini çıkarır.28 Venedik’le ilişkilerin koptuğu bu dönemde Bosna ve Ragusa üzerinden gelen enformasyon, Avrupa’nın muha-berat bürosu sayılan Venedik’in bu fonksiyonunu yitirdiğini, Ragusa’ya sadece enformasyon ağlarını değil Osmanlı sayesinde kazandığı ticari üstünlüğünü da kaptırdığını gösterir. Akdeniz’deki ince dengelerin ince ağlarla nasıl örüldüğü bu dönemde görünürlük kazanır. Diplomatik ve siyasi krizlerin var oluş sebebi ticaret 23 Hamit Dereli, Kıraliçe Elizabeth devrinde Türkler ve İngilizler, İstanbul, 1951, s. 33.24 Rafael Carrasco, Deportados en el nombre de Dios. La expulsión de los moriscos: cuarto centenario de una ignominia, Barcelona, 2009, s. 97.25 Osmanlı donanmasının 1573-1574 yıllarında devam eden bu hararetli ön çalışması Simancas Arşivi’ndeki (Archivo General de Simancas) Estado ve Guerra Antigua serilerindeki belgelerle detaylı olarak incelenir. 26 Halil İnalcık, “İnebahtı sonrası, İspanya ile barış (1585)”, op. cit., s. 151. 27 A.g.e., s. 151. (Charrière, III, 104.)28 Halil İnalcık, “Mühimmelere göre İnebahtı deniz savaşı/Osmanlı belgelerinde İnebahtı (Lepanto)”, Türk Denizcilik Tarihi, op. cit., Halil İnalcık, “Las relaciones hispano-otomanas en la época de Cervantes”;” Lepanto en los documentos otomanos”, Cervantes y el Mediterráneo Hispano, ed. Pablo Martín Asuero.

Page 150: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

142

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

olan devletleri Akdeniz havzasında nasıl ölüme mahkûm edebileceğini göstermek için daha güzel bir örnek olamaz. 29

Osmanlı’nın Akdeniz siyasetinde ekonomik, sosyal ve dini dengeleri gözetme-nin başat olduğunu gözlemleyen İnalcık, Ragusa-Venedik rekabetinin bu balansın sağlanmasındaki önemini göz ardı etmez. Orta Çağ’ın son devresinde Doğu ve Batı arasında yüzen bir sandık rolünü oynamaya başlayan Ragusa dimdik ayakta kalmasını Osmanlı’nın Venedik’e karşı Adriyatik’te oluşturmak istediği siyasi ve ticari dengeye borçluydu. Ragusa Osmanlı’dan Avrupa’ya açılan ticaret yolunda önemli bir halka oluşturuyordu. Bursa-Edirne-Ragusa-Ancona-Floransa ticaret yolu daha XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren “gittikçe artan bir önem” kazanmıştı. 30 Ragusa’nın ise en önemli ticari kolonileri Belgrad, Sarajevo, Novi Pazar, Trnovo, Plovdiv ve Sofya’dı.31 Bu şekilde, Osmanlı Adriyatik’e/Akdeniz’e uzanan bir ticaret damarları zinciri ile hinterland’dan denize hakim olmaya çalışmıştır.

Ragusa Doğu’yu gücendirmeden Batı’yla olan ilişkilerini devam ettirmiş, her rüzgârda yüzen gemileri bu küçük ama refah içinde yüzen şehir devletinin tüccarlarını Adriyatik’ten çıkarıp Akdeniz sularına taşımıştır. Ayrıca Rönesans’ın Balkanlar’daki tek kapısı olmuştur. Adriyatik kıyısında bir İtalyan şehir-devleti özel-likleri barındırırken, kültürel ve siyasi olarak üç dilin -Latince, İtalyanca-Slovince/Hırvatça- kullanıldığı topraklarında Balkanlar’dan Rönesans İtalya’sına açılan bir eşik gibiydi. 32 Diğer taraftan Ragusalılar çoğunlukta olan Ortodoks Balkan halkla-rından farklı olarak Katoliktiler. Ragusalılar aynı zamanda Balkanlar’ın önde gelen Katolik cemaatine sahip oldukları için İstanbul’da diğer küçük Katolik cemaatlerin de sözcülüğünü yapmakla yükümlüydüler. Bosnalı Katolikler bunların başında geliyordu. Bosnalı Fransiskenler zaman zaman İstanbul’a giden Ragusa elçilerinden kendileri için Osmanlı’ya bir arzuhal göndermelerini rica edebiliyorlardı.33 Ragusa, Osmanlı’nın Akdeniz siyasetinde tüm dini, ekonomik, siyasi, kültürel dengelerin nasıl sağlanmasını hedeflediğinin en güzel örneğiydi. Osmanlı iç içe geçen bir sistem yaratmıştı.

İnalcık’ın “Osmanlı emperyalizminin büyük planlar devri” olarak adlandırdığı Sokollu devrinde Don ve Volga arasına bir kanal açılması projesinin yanı sıra Süveyş Kanalı’nın açılmasının düşünülmesi, donanmanın Akdeniz’den Hint Denizi’ne götürülme planının sonunun da yine Akdeniz eksenli etkiler olduğunu iddia etmesi resmin bütününü gösterir. Tarihçinin “Bugün Amerika süpergücünün düşünebildiği planlar” ve Osmanlı’nın “dünya devleti” 34 olması gibi majestik ifadelerle tanımladığı

29 Bknz. Paolo Preto, “Venezia, I turchi e la guerra di Cipro”, Sovrano Militare Ordine di Malta. Meditando sull’evento di Lepanto. Odierne interpretazioni e memorie. Convento storico. Venezia, 8 novembre 2002. Corbo e Fioere Editori, Venezia; Emilio Sola: Los que van y vienen: Información y fronteras en el Mediterráneo del siglo XVI. Alcalá, 2005. İnebahtı öncesi yaşanan diplomatik krizler Archivio di Stato di Venezia ve Archivo General de Simancas’taki belgelerle incelendiğinde 1569-1971 gibi geniş bir döneme yerleştirilebilirler. (AGS, Estado, Leg. 1399-1400).30 Halil İnalcık, “Toplumsal yapı”, Devlet-i ‘Aliyye. Osmanlı İmparatorluğu üzerine araştırmalar-I, İstanbul, 2009, s. 274.31 Nicolas H. Biegman, The Turco-Ragusan relationship according to the firmâns of Murâd III (1575-1595) Extant in the state archives of Dubrovnik, The Hague: Mouron, 1968, s. 27.32 Bknz. Francis W. Carter, Dubrovnik (Ragusa): A classic city-state. New York; London, 1972.33 A.g.e., s. 154.34 Emine Çaykara, Tarihçilerin Kutbu. Halil İnalcık Kitabı, op. cit., s. 155.

Page 151: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

143

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

bu geniş ölçekli projeler ve emellerin yine Akdeniz havzasına gömülmesi bütün bu farklı eksenlerin toplandığı noktanın yine Mediterraneo (yeryüzünün ortası) olduğunu gösterir. Akdeniz’deki Osmanlı etkinliğinin sarsılmasının imparatorluğun periferideki diğer uzun vadeli plan ve projelerinin gerçeklemesine engel olduğu görüşü de İnalcık’ın Akdeniz tarihçiliğinin ana hatlarından birini oluşturur. Bu konjonktürde Volga havzasındaki ve Hint Okyanusundaki seferlerden vazgeçilmesi ise yine İnebahtı yenilgisi ile ilgili örneklerdir. 35

İnalcık, XVII. yüzyılda art arda gelen askeri ve diplomatik başarısızlıklarla birlikte Akdeniz’deki dengenin bozulması minvalinde ise yine Charrière’in tezini kabul eder. Osmanlı’nın Fransa için yararsız bir güç gibi görünmesi ve geleneksel Fransa-Osmanlı ittifakının bırakılması ile Avrupa’daki balansın da temelinden bozulduğunu savunur. “Osmanlı’yı destekleme siyaseti artık Fransa’nın rahibi İngiltere gibi yeni güçlere” bırakılmıştır. 36 XVI. yüzyılın ikinci yarısında Akdeniz’de kendisini daha çok hissettiren İngiltere ve Hollanda gibi güçlerle olan ilişkilerine bakıldığında ise Fransa’nın özellikle ticaret söz konusu olduğunda, bu yeni denge politikası dâhilinde kimseyi açıktan gücendirmek istemediğinin kanıtıdır. Bu yeni dönem için Fransız tarihçi gibi İnalcık da Fransa’nın artık Osmanlı ile “ittifak” içinde olmadığını ve bir Fransız himayesinin (protectorat) söz konusu olduğunu kabul eder. Fransa artık yerel ve çoğu meşru olmayan otoritelerle diplomatik ağını hızlandırır. Anekdotsal bir örnekle Akdeniz’deki yeni dengeleri ve düzensizliği özetleyelim: 1605-1606’da Fransız hükümeti Cezayir ve Tunus’a bir delege göndererek bu kor-sanlık faaliyetlerine bir çözüm bulunmasını ister. Bu arada Fransız esirlerin de geri verilmesini talep ederler. Bu Fransız delegesinin başı Korsan Ward’la Tunus’ta La Goleta’da (Halkü’l-Vaâd) görüşmüştür. Bu görüşmeye dair, belki de bir şehir efsanesi olabilecek bir anlatı kalır geriye: “Ben Fransızlara neden lütufkâr davranayım ki?” diye çıkışır Ward, “Size şöyle diyeyim, eğer denizde babamı bulsam, onu da soyar ve satardım”. 37

İnalcık, çalışmaları ile Doğu Akdeniz’deki ticaretin Amerika’nın keşfi ile çok ciddi bir sekteye uğratılamadığını ispatlamıştır. Geleneksel olarak kabul edilen “eksenin kayması” teorisinin klişeleştirilmesine incelikli araştırmaları ile cevap vermiştir. Tarihçi, Osmanlı’nın Bosna-Sırp gümüş madenlerini ele geçirmesini ve II. Murad zamanında Osmanlıların İtalya’ya gümüş ihracatını yasaklamak gibi kısıtlamalara sonraki dönemde devam etmeleri üzerine Avrupa’da zuhur eden para, başka bir deyişle değerli maden sıkıntısını da yeni bir rota bulunması çabalarına eklemiştir. 38 Diğer taraftan İnalcık keşif konusunda Abbas Hamdani’nin “Colombus and the recovery of Jerusalem” adlı makalesindeki iddialarını destekler. Kolomb’un yeni bir rota ile varılacak olan Hint topraklarından gelen kaynakların Kudüs’ün ele geçirilmesinde kullanılacağı iddiasıyla Katolik Hükümdarları (Reyes católicos, Isa-bel ve Fernando) ikna çabasını gündeme getirerek o dönemde “Batı’da ve Doğu’da insanların dünya işlerini uhrevî ödevlerle aynı düzeyde düşünmekte” olduklarını 35 A.g.e, s. 153.36 Halil İnalcık, “Orta-Avrupa’da Savaş (1593-1606)”, Devlet-i ‘Aliyye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I. Klasik Dönem (1302-1606): Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim, op. cit., s. 56.37 Samuel C. Chew, The Crescent and the Rose. Islam and England during the Renaissance, Oxford University Press. New York, 1937, s. 350.38 Halil İnalcık, “Kristof Kolomb ve Haçlı politikası”, Türk Denizcilik Tarihi, op. cit., s. 119.

Page 152: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

144

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

belirtir.39 Günümüz Hispanistlerinin ve İspanyol tarihçilerinin bu perspektif içinde bu iddiaya karşı çıktıklarını söyleyebiliriz. Engizisyon’un ekonomik motivasyonu-nun dini öğelerin ötesinde olduğunun ispatlandığı bu dönemde, Ortaçağ’dan beri azalarak gelişen Gerusalemme liberata40 gibi Kudüs’ün kurtarılmasına dair yaratılan romantik ve idealist edebiyatın ve yoktan var edilen bu janrın bile uhrevi kimlikle aslında iktisadi hedefler peşinde olunduğu şüphe götürmez. Kudüs, romantik bir kılıftan başka bir şey olamaz.

İnalcık Akdeniz’deki büyük resme baktığında ise “Mağrip’ten Irak’a kadar Arap ülkeleri Haçlılara karşı bugünkü varlıklarını Türklere borçludur”, diyecektir. 41 XVI. yüzyılın başından itibaren “yüzen sınır” olarak tanımlayabileceğimiz Mağrip’te Osmanlı ve İspanya/Habsburg güçleri arasında yakın aralıklarla el değiştiren liman şehirlerinin Osmanlı’nın elinde kalmasını (aynı şekilde zaman zaman kaybedilmesi ve yeniden ele geçirilmesini) bölgede “haçlı istilasının” önlenmesi şeklinde tanım-layıp Kuzey Afrikalı Arapların (başta Cezayir ve Tunusluların) bunu bugün bile takdir ettiğini ekler. 42 Bu bölgedeki baskın olan Türk varlığını ise dilbilime de taşır. Etkin olan bir kuvvetin etimolojik ve onomastik olarak da üstünlüğünü göz önünde bulundurarak, Osmanlı’nın Kuzey Afrika’da dominant güç olduğu XVI. yüzyılda tüm Akdeniz’de bir efsane haline gelecek olan Barbaros Hayreddin’in “Barbaros” lakabının klasik inanış üzerine “kızıl sakal” anlamına gelen barba rossa (it), barba roja’dan (İsp) değil Babaoruçca’dan, lakin yine İtalyanlar tarafından kullanılarak dönüştüğünü iddia eder. 43

Sonuç analizinde Braudel’in inceleme imkânı olmayan dillerdeki belgeleri Akde-niz çalışmalarında kullanan Halil İnalcık bu alandaki açığı yıllar önce kapatmaya başlamıştır. Mare Nostrum gibi Mussolini zamanında yeniden canlandırılan bir Roman dönemi kavramının karşısına “Türk Gölü” gibi iddialı terimlerden kaçınarak yeniden inşa ettiği Osmanlı dönemi Akdeniz’ini hamasetten uzak bir metodoloji ile bilimsel olarak incelemiş, eksik olan taşları yerine koymuştur.

39 A.g.e., s. 119.40 Torquato Tasso’nun klasik haline gelen Gerusalemme Liberata (Kurtarılmış Kudüs) adlı eseri. İlk basımı Genova, 1590. 41 Emine Çaykara, Tarihçilerin Kutbu. Halil İnalcık Kitabı, op. cit., s. 220.42 Halil İnalcık, “Osmanlı deniz egemenliği, Türk Denizcilik Tarihi, op. cit., s. 62. 43 Halil İnacık, “Türk Korkusu”, Kuruluş ve İmparatorluk Sürecince Osmanlı. Devlet, Kanun, Diplomasi, İstanbul, 2011, s. 159.

Page 153: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

145

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

* Prof., Dr., Fırat Üniversitesi İnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü-ELAZIĞ

PROF. DR. HALİL İNALCIK’IN TARİH FELSEFESİ

Mustafa ÖZTÜRK*

Giriş

Bugün yüzüncü yaş gününe erme bahtiyarlığını yaşayan Hocamız Prof. Dr. Halil İnalcık’ın böyle iddialı bir başlık ile O’nun tarih felsefesini ortaya konmasının ne kadar zor olduğunun bilincindeyim. Zira bir asırlık ömrünün yetmiş beş yılını ilmî araştırmalara harcayan, bu uğurda her birisi alanında rehber olan onlarca kitap ve yüzlerce makale telif eden Hocamızın tarih felsefesi üzerine yapılması gereken çok şey olduğu muhakkaktır. Sadece bilimsel yayınları ile değil hayatının tamamını bilime adayan, bilim adamının emekliliğinin olmadığının en güzel örneğini veren Hocamız, bu yönüyle bizlere gelecek kuşaklara örnek teşkil etmektedir. Böyle olunca O’nun tarih felsefesini, tarihe bakışını ve yorumlamasını kendisine lâyıkı vechile tespit etmek zor bir iştir. Konumuz iddialı görülebilir, mamafih bu gayretimiz, Hocamızı anlamaya yönelik bir gayret olarak kabul edilmelidir.

Bir insanı tanımak, onun hakkında söz söylemek, görüşlerini tespit etmek için onun hayatı ve eserlerini incelemek, kendisinin görüş ve düşüncelerini kendi eser-lerinden tespit etmek gerekir. Bu hususta şanslıyız, zira Hocamızın bütün eserleri elimizdedir. Bütün konuşmaları yayınlarda mevcuttur. Bu eserlerini yıllardan beri okuyoruz ve okutuyoruz. Dolayısıyla geçmiş yüzyıllardaki bilim adamı veya şairlerin şiirlerinin sonradan gelen şârihler tarafından keyfî olarak şerhedilmesinin aksine, doğrudan Hocamızın eserlerinden ve konuşmalarından, her alandaki fikir ve düşüncesini, metodunu tespit etmek mümkündür, bu hususta edebiyat şârihlerinden daha şanslıyız.

İnalcık Hocamızın tarih felsefesini tespit etmek için takip ettiğimiz usul şöyledir: Önce sadece hatırlamak amacıyla çok kısa bir hayat hikâyesi özetlenecek. Daha sonra yurt içi ve yurt dışı akademik hayatı özetlenecek. Çünkü hocaları, özellikle yurt dışındaki tecrübesi ve meslektaşlarıyla tanışması, Onun tarihçiliğinde önemli izler bırakmıştır. Nihayet eserlerini tasnif ederek ve kendi ifadeleri ile tarih görüşü hakkında bir sonuca varmaya çalışılacaktır.

Hayatı

Prof. Halil İnalcık, 7 Eylül 1916’da İstanbul’da doğdu. Babası Kırım göçmenlerin-den Seyit Osman Nuri Bey, annesi Ayşe Bahriye Hanım’dır. İlk tahsilini 1923-1930 arasında Ankara Gazi Mektebi’nde yapan İnalcık, orta öğretimine Sivas ve 1931’de

Page 154: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

146

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Ankara’da Gazi Muallim Mektebi’nde tamamladı. Lise eğitimini Balıkesir Necati Bey Muallim Mektebi’nde 1935’te tamamladı. Yüksek tahsiline 1935’te Ankara Üniversi-tesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde (AÜDTCF) başladı, 1940 yılında Yeni Çağ Tarihi Kürsüsü’nden mezun oldu. Prof. Fuat Köprülü’nün takdir ve tavsiyesiyle 30 Nisan 1940’da AÜDTCF Yeni Çağ Kürsüsü’ne ilmî yardımcı tayin edildi. 1942’de Türkiye’de sosyo-ekonomik tarih yazıcılığının ilk örneklerinden olan Tanzimat ve Bulgar Meselesi adlı teziyle doktor oldu (Ankara: TTK, 1943). 28 Nisan 1942’de AÜDTCF Yeni Çağ Kürsüsü’ne asistan olarak atanan İnalcık, 15 Aralık 1943’te Viyana’dan ‘Büyük Ricat’e Osmanlı İmparatorluğu ve Kırım Hanlığı unvanlı teziyle doçentliğe atandı. Araştırma sahasını doktora tezinden itibaren Osmanlı İmparatorlu-ğu’nun sosyal ve ekonomik meselelerine yoğunlaştıran İnalcık, İstanbul’da Osmanlı arşivlerinde ve Bursa şer’iyye sicilleri üzerinde araştırmalar yaptı. 1947’de Türk Tarih Kurumu (TTK) üyeliğine seçildi. Fakülte tarafından 1949 yılında İngiltere’ye gönderildi, British Museum’da ilmî çalışmalarda bulundu Burada dönemin önemli tarihçilerinin seminerlerinde bulundu, onlarda tanıştı. 1950 yılında Fernand Braudel ile tanıştı ve onun II. Felipe Döneminde Akdeniz Dünyası adlı eserini tanıtan bir yazı yayınladı. Bu eser İnalcık üzerinde derin tesirler bıraktı. 1951’de İngiltere’den döndü ve Bursa Şer’iyye Sicillerinin araştırmaya hazırlanmasında büyük emeği oldu, onlar üzerinde çalıştı ve Sicillerin sosyal ve iktisat tarihi kaynağı olarak önemi hakkında önemli bir makale yayınladı.

1952 yılında Profesör oldu. 1953-1954 yıllarında Columbia Üniversitesi’ne davet edildi. 1956-57’de Rockfeller Vakfının bursuyla Harvard Üniversitesi’nde research fellow olarak bulundu, 1957’de Türkiye’ye döndü. Siyasal Bilgiler Fakültesinde Osmanlı, Avrupa ve Amerika tarihi okuttu. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün kuruluşunda bulundu. Kıbrıs Sicillerinin tespit ve tasnifini yaptı. 1961-1962 döne-minde Beyrut’ta kaldı ve Arapçasını geliştirdi. 1972 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ndeki görevinden emekliye ayrıldı.

1950’lerden beri yayınları ve öğretim faaliyetleriyle adı dünya tarih çevreleri tarafından yakından izlenen İnalcık, 1972’de Chicago Üniversitesi tarafından imti-yazlı profesör önerisiyle bir davet aldı. Daveti kabul eden İnalcık, Tarih Bölümü’nde profesör olarak çalışmaya başladı.

Halil İnalcık 1986’da yaklaşık 15 yıldan beri çalışmakta olduğu Chicago Üniver-sitesi’nden emekli oldu. Aynı yıl Boğaziçi Üniversitesi Prof. İnalcık’a fahri doktora verdi. 1990-1992 yıllarında Harvard ve Princeton üniversitelerinde misafir profesör olarak dersler veren İnalcık, 1992’de yurda döndü ve Bilkent Üniversitesi’nde Yüksek Lisans ve Doktora dersleri vermek üzere davet edildi ve uzun seneler bu üniversitede dersler ve seminerler verdi, tezler yönetti1.

İnalcık’ın Tarih Felsefesi

İnalcık Hocamızın bütün eserlerini burada saymak, değerlendirmek, aldığı ödülleri ve kurduğu müesseseleri zikretmek, hem konumuzun dışındadır hem de 1 Halil İnalcık’ın daha geniş akademik biyografisi için bkz. Selim Aslantaş, “Halil İnalcık’ın Akademik Biyografisi”, www.inalcik.com. Erişim tarihi 08.09.2015

Page 155: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

147

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

malûmu ilâm etmek olacaktır. Konumuz olan Hocamızın eserlerinden hareketle, tarih görüşü ve felsefesini tespit etmeye çalışacağız. Aslında İnalcık Hocamızın tarih felsefesi eserlerinde gizlidir. Kendi eserlerinden ve dilinden bu hususu istidlal yoluyla tespit etmeye çalışacağız. Bütün eserlerine genel olarak bakıldığında şu hususları tespit etmekteyiz:

1- Daha 1942 yılında savunduğu Tanzimat ve Bulgar Meselesi adlı doktora teziyle, meselenin iktisadî ve sosyal boyutlarını ele almıştı. Yani Annales Okulu temsilcileriyle tanışmadan önce tarihin arka planındaki sosyal ve iktisadî alanlara yönelmiştir. Ondan sonraki bütün çalışmaları, o zamana kadar pek de değinilme-yen, üzerinde durulmayan toplumsal ve iktisadî yapının esasları, müesseseleri, değişim ve dönüşümü ile bunların tarihî sonuçları üzerinde yoğunlaşmıştır.

2- İnalcık’ın tarih araştırmalarında olmazsa olmazı, arşiv belgeleridir. O’na göre arşiv olmadan tarih yazılamaz. Öteden beri doğru veya yanlış söylenenleri arşiv belgeleri ile doğrular. Arşiv veya tarihi kayıtları da saha ve yüzey araştırmaları yaparak doğrulamaya çalışır ki, Bursa ve çevresinde yaptığı saha araştırmalarında tarihçilere yeni bir metot vermiştir.

3- Bunun yanında hukuk sistemi, adalet kavramı ve adaletin yerine getirilmesi için alınan tedbirler, yayınlanan Adaletnâmeler, saltanat veraset usulü ile ilgili muhtevalı eserler telif etti.

4- Eserlerine genel olarak bakıldığında, O’nun mütebahhir bir ilim adamı olduğu açıkça görülür. Osmanlı arşivlerinin tarihî kıymetlerini ilk tanıtan, yayınlayan ve değerlendiren Osmanlı sosyal ve iktisat tarihinin öncülerindendir. Osmanlı idare ve hukuk sisteminden Kırım Hanlıklarına, ticaretten, şehirlerin fizikî ve sosyal yapısına ve kurumlara kadar her alanda kıymetli eserler vermiştir. İnalcık, sadece Osmanlı tarihine değil aynı zamanda Avrupa ve ABD tarihlerine de derinlemesine vâkıf olup, bu alanda da önemli eserler telif etmiş ve tercümeler yapmıştır. Avrupa tarihi bilinmeden Osmanlı tarihinin yeterince bilinemeyeceği kanaatindedir.

5- Burada sadece tasnifini verdiğimiz çok sayıdaki eserleri telif etmekle yetin-memiş, ilmî araştırmaların devamlılığı için de önemli müesseseler kurmuş veya kuruluşunda görev almıştır. Böylece ilmî araştırmaların yaygınlaşması ve müesseseleşmesini sağlamıştır. Bu müesseselerin en önemlisi International Association for Social and Economic History of Turkey’dir. Bu kurumun bilimsel toplantısı da International Congress on the Social and Economic History of Turkey olup bugüne kadar her birisi farklı bir ülkede olmak üzere 13 kongre yapılmıştır. Ayrıca Halil İnalcık Araştırma Projesi/Şer’iyye Sicillerine Göre İstanbul Tarihi, Leiden’de Brill tarafından şimdiye kadar 38 cildi yayınlanan ve editörlüğünü İnalcık’ın yaptığı Ottoman Empire and its Heritage, nihayet Bilkent Üniversitesi’nde Halil İnalcık Center for Ottoman Studies, O’nun kurduğu ilmî müesseselerdir2.

6- Bütün yönleriyle bakıldığında, dünya çapında bir Türk tarihçisi olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Buna rağmen O’nun gözden kaçırılan bir özelliği

2 Selim Aslantaş, “Halil İnalcık’ın Akademik Biyografisi”

Page 156: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

148

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

vardır. O da Türk tarihçiliğinde yaygın etki sahibi olduğudur. Japonya’dan, Kore’den, Çin’den, ABD, Kanada, Latin Amerika, bütün Avrupa, Afrika ve İslam Dünyasında etkisi, ağırlığı, bilimsel referans kaynağı olması itibariyle yaygın etkisi olan bilim adamımızdır. İnalcık’ın yaygın etkisiyle dünyada özellikle Osmanlı tarihi hakkındaki yanlış hükümler, yerini daha hakkaniyetli hükümlere bırakmaktadır. Dünya bilim âlemi, en çok İnalcık’ın eserleri sayesinde Osmanlı tarihini öğrendi dense mübalağa olmayacaktır.

Şimdi bu mütebahhir ilim adamının tarih felsefesinin tespitine geçelim. Bunun çok zor bir iş olduğunu yukarıda belirttim. Buna rağmen Onu anlamaya çalışacağız.

Tarih felsefesi, insan cemiyetlerinin değişmesini ve tekâmülünü idare eden umumî kanunların araştırılması yahut bu evrimin manası ve insanlığın müncer olduğu akıbet üzerinde nispî düşünceler ileri sürülmesidir. Dar manada ise insanlığın oluşumunun son izahı ve geçirmiş, yaşamış olduğu olayların bütününün bir sistem ve ahenk içinde izahıdır. Demek ki tarih felsefesi, tarihî hadiseleri zaman ve mekân zinciri içerisinde tespit edip değerlendirmek yerine, tarihin felsefî problemler açısından bir yorumunu yapmakta, tarihî hadiselerin seyrinde hangi kanunların ve illetlerin hâkim olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır. Tarih felsefesi niçin ve nasıl oldu, oldu da ne oldu? sorularının cevaplarını araştırırken tarihî hadiselerin ve insan cemiyetlerinin ana unsuru ve mihveri olan insanı esas alır. Tarih felsefesi öncelikle medeniyet ve tarihin gelişmesine esas olan etki eden umumî kanunları tespit eder. Aynı zamanda insanlığın geçirmiş olduğu kötü tecrübelerin ana sebeplerini bulmaya çalışır. Ondan sonra da geleceğe ait nispî tekliflerde bulunur3.

Bu tarife göre, İnalcık’ın bütün eserleri sosyal ve iktisat tarihi merkezli olup, bir problemi çözmeye, geçmişi daha iyi tanıma ve tahlile yöneliktir. Çünkü geçmişi iyi tanımadan geleceğe sağlıklı bir şekilde yön vermek mümkün değildir. İnalcık bütüncül-küllî bir tarihçidir. İnsanı ilgilendiren ve insanın ilgilendiği her şey, tarihin konusudur. Onun için kendisinden önceki tarihçiler gibi, sadece siyasî tarihçi veya sülale tarihçisi değildir. Tarihin arka planındaki iktisadî ve sosyal olaylar, müesseseleri, başarı veya başarısızlıkları inceler. Esasen İnalcık’ın yetiştiği ortam ve dönem, hem yurt içinde hem de yurt dışında iktisadî ve sosyal tarihin ön plana çıktığı dönemdir. Yurt içinde Köprülü, Barkan, Akdağ, Sahillioğlu, yurt dışından Annales ekolünün kurucusu Marc Bloch ve Lucien Febvre, Fernand Braudel, sosyal ve iktisat tarihinin önde gelen isimleridir. İşte İnalcık da böyle bir ortamdan geri kalamazdı, nitekim çalışmalarıyla bu alanın en önemli simalarından birisi olmuştur.

İnalcık, cüz’den kül’e -parçadan bütüne giden bir metoda sahiptir. Bu yönüyle Annales Okulu’nun tarihi genelleyici metodundan ayrılır. Bütün araştırmalarında arşiv materyallerine ve belgelere dayanan İnalcık, yaklaşım ve analiz bakımından F. Braudel ve Annales Okulu’nun etkisindedir. İnalcık’a göre Braudel, “Doğu Akde-niz’e hâkim olan Osmanlı İmparatorluğu’nun sosyal ve ekonomik ve demografik niteliklerinin Batıdakilerle paralellik arz ettiğini, bu iki dünyanın karşılıklı yakın temas ve etkileşim içinde bulunduğunu ve birbirinden ayrı incelenemeyeceğini göstermiş, Osmanlı İmparatorluğu’nu Avrupa dışında ve Avrupa’ya düşman adeta 3 Mustafa Öztürk, Tarih Felsefesi, 3. Baskı, Akçağ Yay., Ankara 2014, s. 28-29

Page 157: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

149

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

anormal bir gelişim gibi tasvir edilmesi geleneğini bırakarak, gerçek bir tarihçi görüşü ile iki ayrı kültüre bağlı bu iki dünyanın gerçekte birbirini tamamladığını ortaya koymuştur” der. Ancak İnalcık, Annales Okulu’nun “bütüncül tarih” ve “uzun dönem” (longue duree) kavramlarını benimsemesine rağmen, bunların Osmanlı tari-hine sağlıklı bir şekilde uygulanmasının ancak ampirik verilere dayalı açıklamalarla gerçekleşebileceğini savunur. Bu bağlamda çeşitli açıklama modelleri temelinde yapılan genellemelerden kaçındı ve genel nitelikteki açıklamalar karşısında da temkinli bir tutum izledi.

İnalcık’ın akademik hayata atıldığı dönem, ideolojik tartışmaların yoğun olduğu ve buna bağlı olarak her şeyin ideolojik esaslara göre yorumlandığı bir dönemdir. Halkçılık, köylülük, köylü isyanları ve feodalite gibi kavramların yoğun olarak tartışıldığı bu dönemde, tarihi ve özellikle de Osmanlı tarihini materyalist-Marksist görüşle izah etme bir moda halini almıştı. Hatta Halkçılık ve Halk Edebiyatı terim-lerinin dahi bu dönemdeki sosyalist ideolojinin tesiriyle kabul gördüğü unutulma-malıdır. Ama İnalcık, bütün bu tartışmaların dışında kalmış, tarihi hiçbir zaman ideolojilere kurban etmemiştir. Arşiv kaynaklarını esas alan çalışmalarıyla, tarihin Marksist veya kimi sosyologların Weberianist tahlillerine ve genel izahlarına ilmî cevapları vermiştir.

İnalcık, genellemelerin Osmanlı tarihi araştırmaları açısından doğurduğu sakıncaları şu sözlerle ifade eder: “Marksist veya Weberian sosyolojilerin formüle ettikleri modelleri Osmanlı tarihine tatbik etme çabaları, bu tarih araştırmalarına muhakkak ki yeni ilginç istikametler ve konular getirmiştir. Fakat öbür taraftan yapılan genellemeler bizi yanlış istikametlere de götürmektedir. Osmanlı tarihine ait sosyal ve ekonomik konular üzerinde şimdiye kadar esaslı araştırma yapılmadığı için bu genellemelerin çoğu, tarihî temelden yoksun hayalî teoriler olarak kalmak-tadır. Öbür taraftan sosyolojik kavramlar ve genellemeler bize tarihî problemleri belli formüllerle çözdüğümüz hissini vermektedir... Orijinal kaynakları incelemek için gerekli vasıta ve bilgilere hakkı ile sahip olmadan, Osmanlı tarihinin büyük problemlerini bir takım sosyolojik genellemelerle halledilmiş saymak, son dönemde bir moda haline gelmiştir. Bizim disiplinimiz, zamansız ve mekânsız genellemeler yapmak değil, zaman ve mekân içinde olayları incelemektir”4.

Gerçekten İnalcık, Osmanlı ile ilgili kanun, mahkeme, imtiyaz, köy-köylü, ticaret, şehir ekonomisi, vergiler gibi daha nice alanlarda detaylı araştırmalar yapmış, ondan sonra genel değerlendirmelerde bulunmuştur. Mesela; sosyal ve iktisadî hayatın geçtiği, yaşayan tarihin tarihi demek olan köy-köylü, şehirli, şehir ekonomisi, iç ve dış ticaret ile ilgili eserleri bu konuda temel eserlerdir. Özellikle çift-hane sisteminin, Osmanlı öncesinde tarıma bağlı ekonomilerin temel ekonomik modeli olduğunu, bunun Roma ve bütün Akdeniz memleketlerinde mevcut olduğunu, pek az değişikliklerle Osmanlılara intikal ettiğini izah ile bu konudaki kavram kargaşasına son vermiştir.

Bu bağlamda yerel tarih araştırmalarını da önemser. Yani teferruata dair incele-meler olmadan genellemelere gitmemektedir. Bu konuda “genel tarih, yerel araştır-4 Selim Aslantaş, “Halil İnalcık’ın Akademik Biyografisi”, www.inalcik.com

Page 158: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

150

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

malar yapılmadan meydana çıkamaz. Mesela; Batı Anadolu’yu alın, onun kendine özgü şartları var, ticaret bakımından Akdeniz’e bağlı. Sivas’a baktığınızda o bölgenin kendine özgü farklı şartları vardır. Demek ki mahallî araştırmalar derinlemesine yapılmalı. Buradan genel senteze yönelmeli”5 demektedir.

İnalcık Hoca, tarihin sürekliliğini-tarihsellik- ortaya koymaktadır ki bu, tarih felsefesinin önemli bir halkasını meydana getirir. Gerçekten tarih bilinemeyen en eski çağlardan beri süregelen bir vâkıadır. Tarihî olaylar, adeta birbirine bağlı helezonik yaylar gibidir, en sondaki olay, en eski olay ile bağlantılıdır, fakat bir bağ-lantının inceliklerini ve tesirlerini tespit etmek her zaman mümkün olmayabilir. Bu bağlamda günümüzde yaşanan olayların da geçmişin devamı olduğu muhakkaktır. Bugün Boğazlar Meselesi, yabancı sermaye ve teknoloji transferi, çağdaşlaşma, Şark Meselesi temelinde ülkemizi ve bölgemizi tehdit eden emperyalist teşebbüsler, 19. yüzyıldan beri devam eden hadiselerdir.

Nitekim İnalcık; “Tarih bir devamlılıktır. Bir süreçtir. Bugünkü problemlerimizin, davalarımızın, gelişme çizgisinin kaynakları hiç şüphesiz tarihimizdedir. Bunu ben insana benzetiyorum, insanın olgun çağındaki kişiliği, çocukluk gençlik dönemle-rindeki geliştirdiği tecrübelerinden deneyimlerinden, acılarından, sevgilerinden oluşur. Bu deneyimleri göz önünde tutmazsanız o insanı kişiliğini anlayamazsınız. Tarih de öyledir, milletlerin geçirdiği geçmişte gördüğü yaptığı deneyimler inanç sistemi, tüm bunlar bu günü, bugünkü kültürü koşullandıran faktörlerdir. Demek ki, günümüz Türkiye’sini anlamak için tarihi iyi bilmek lazımdır, o tarihi silip atmak elimizde değildir. Nitekim bugün birçok problemlerimiz oradan kaynaklanıyor.”6 demek suretiyle tarihî sürekliliğe işaret etmektedir. Keza günümüz Orta Doğu olaylarını değerlendirirken ABD’nin 19. yüzyıldaki İngiliz emperyalizminin devamı olduğunu ifade eder7.

Tarihte mukayese de önemli bir usuldür. Zira mukayese olmazsa, o dönemin veya devletin gelişmişliği, medeniliği anlaşılamaz. Gelişmişlik kime ve neye göre muka-yese edilecektir, bunun ölçüsü nedir? Onun için gerek geçmişte gerekse günümüzde, ülkelerin aynı olmazsa bile benzer şartlarla mukayese edilmesi gerekmektedir. O zaman kimin nerede olduğu hangi medenî seviyede olduğu anlaşılacaktır. İnalcık Hoca da mukayeseyi kabul etmektedir. “Ben tarihte mukayeseye inanıyorum. Eğer mukayeseli tarih bizi muayyen bir toplumun tarihini anlamada hayatî noktalar üzerinde yoğunlaşmaya götürüyorsa faydalıdır, fakat eksik, ön yargılı bir Osmanlı tarihi ile eksik, ön yargılı bir Çin tarihini mukayese ederek sonuçlara gitmek bana saçma gözüküyor. İki bilinmezi mukayese etmek bizi ancak fanteziye götürür. Başka bir ifadeyle, sosyologlar veya sosyal tarihçiler bütün imparatorluklara uygulana-bilir mukayese formülleri geliştiriyorlar, fakat temel bilgi ve yorum maddî zemin üzerinde değilse mukayesenin faydası nedir? Tarihçinin gerçekte görevi budur. Tarihçi ilk önce maddî kaynaklardan objektif vakaları çıkarmalıdır. Gayet tabiî ki mutlak objektiflik hiçbir zaman mümkün değildir. Objektiflikten, vakalar ortaya 5 Erhan Metin, “Halil İnalcık ile Tarih, Tarihçilik ve Yerel Araştırmalar Üzerine Bir Söyleşi”, Çankırı Araştırmaları Dergisi, S. 3, 2008, s. 4496 Adem Öter, “İnalcık’la Tarihçiliğimiz Üzerine”, Dergi Yansıma, S. 10, s. 43. (İnalcık’ın bütün söyleşilerinin kaynağı www.inalcik.com.dur)7 Murat Zelan, “Halil İnalcık ile AB Üzerine Röportaj”, Mostar, S. 2, Nisan 2005, s. 33

Page 159: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

151

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

çıkarıp vesikanın söylediklerini dürüst bir biçimde analiz etmeyi kastediyorum. Belki sosyologlar sonra daha güzel ve daha güvenilir mukayeselere ve formülasyonlara ulaşabilirler, fakat yine de ben bunun tarih olmadığına inanıyorum”8 ifadeleriyle tarihçiliğin önemli bir yönüne dikkat çekiyor.

Ona göre, tarihçi mutlaka objektif olmalıdır. “Mesela, milliyetçi olabilirsiniz, birisi de sosyalist olabilir, komünist olabilir. Ama tarihçi kendi siyasî fikirlerini, inançlarını kesinlikle araştırmalarına karıştırmaması lazım” ifadeleriyle, tarihte en çok muhtaç olduğumuz hususun önemine değinmektedir. “Gerçek bir tarihçi her devrin kendine özgü şartlar içinde bir sosyal, siyasî felsefesi olması gerektiğini ortaya koymalıdır.”9 Bu ifadeleriyle de tarihî dönem, olay veya şahsiyetler üzerin-de yapılan peşin, indî ve keyfî değerlendirmelerin tarih araştırmalarında yerinin olmadığına işaret etmektedir. Günümüzde tarih üzerinde yapılan farklı yorumların temelinde o günün, siyasî, sosyal ve iktisadî şartlarının göz önünde bulundurulma-masından kaynaklandığı bir gerçektir. Hatta mesele o hale geldi ki, tarih üzerinde taraflar oluşmaya başlamıştır. Bir kişinin tarihte bir dönem veya şahsiyet üzerindeki görüşü, o kişinin siyasî ve felsefî eğilimini ortaya koyar hale gelmiştir. Bu durum ortak-millî tarih şuurunun yok olmasına sebep olmaktadır. Bu tehlikeli gidişin, millet olmanın en önemli halkalarından birisinin kopması demektir.

Tarih felsefesinin bir yönü de geleceğe yönelik nispî tekliflerde bulunmaktır. Geleceği mutlak olmazsa bile nispî olarak en az yanlışla tespit etmek için geçmişi, tarihi çok iyi bilmek gerekmektedir. İnalcık, Türk ve dünya tarihine olan vukufiyeti ile geleceğimize yön verecek nitelikte öngörülerde bulunmaktadır. Coğrafya ve insanların ihtiyaçları değişmediğine göre, geçmişte meydana gelen olayların benzer-leri gelecekte de meydana gelecektir. Tarih tekerrür etmez, benzeri olaylar yaşanır.

İnalcık, Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılda yaşadığı iktisadî iflası günümüzle karşılaştırmaktadır: “O zaman Osmanlı Devleti, gümrükleri asgariye indirmiş, pazarını yabancı mallara açmış bir ekonomi izliyordu. Bu da geleneksel İslâm, Ortadoğu devlet ve ekonomi anlayışından ileri geliyordu. Osmanlı ekonomik düşüncesi halkın mallara mümkün mertebe ucuz olarak erişmesi için açık Pazar politikasını güdüyordu Osmanlı. Gümrükler %3’e inmişti, bu rakam Fransa’da bile %10’du. Bu yüzden Avrupa için Osmanlı pazarı-o zaman bütün Arabistan, Anadolu, Rumeli- büyük bir pazardı. Bu pazarı açık tuttuk, kapitülasyonları verdik. Yabancılar istediği gibi gelsin, aşağı gümrükle alsın mal getirsin. Bu siyaset 18. asırda pamuklu sanayimizi çökertti. Çünkü halkın çok para harcadığı tekstil pamuklulardır. Tekstilde Avrupa 18. asır sonunda “machine made good” yani makine mamulü olan tekstiller yapmaya başlayınca, bizim pamuklu pazarı çöktü. Bütün şehirlerde bu işle uğraşan dokumacılar iflas etti. 1840’larda Üsküdar’daki 5000 dokumacı aç kaldı, işsiz kaldı. İngiliz kumaşları geldi. Sonra Amerikan bezi geldi, köylere kadar Amerikan bezi kullanılır oldu. Bütün bunları biz evvelce yerli yapıyorduk. Yerli büyük dokuma sanayimiz vardı. Şehirlerimizin harabisi, sefalet bundan sonra geldi. Bugün aynı açık politikayı gütmektedir, devletimiz, küreselleşme politikası içerisinde. Bence bunları 8 Halil İnalcık, “Osmanlı Tarihi Görülmeden 20. Yüzyılın Tarihi Yazılamaz”, (Çev. İzzet Akyol), İzlenim Temmuz-Ağustos 1996, s. 42-479 Eren Safi-Polat Safi, “Prof. Dr. Halil İnalcık- Söyleşi”, Kılavuz, S. 36, Mart 2006, s. 37

Page 160: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

152

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

ölçülü yapmak lazım. Bankalarımızı, şirketlerimizi Batı’nın kontrolüne veriyoruz, çok dikkat etmek lazım. 18. asırdaki felaketimizi daima düşünerek bugünkü duru-muzu iyice değerlendirmek lazım. Avrupa bizi istismar ediyor 19. asırdaki gibi. Biz Gümrük Birliği’nde kapitülasyon rejiminde olduğu gibi gümrükleri kaldırmışız…Osmanlı 1875’te borçlarını ödeyemeyeceğini ilan etti. Ve onun arkasından Rusya bundan istifade etti, 93 harbine girdik. Bu felaketti, başka türlü olamazdı. Aynı şeyi bugün müşahede ediyorum. Aşırı tüketimcilik milletçe iflasa götürüyor, bir kişiyi alın, kendi kazancının üzerinde yaşarsa o insan mahkûmdur, iflas halindedir. 19. asırda Abdülmecid zamanında Fransa’dan aldığımız paraları saraylara, saraylı hanımların mücevheratına verdik. Şimdi aynı şekilde Türkiye güzel araba üretiyor ama insanımız gidiyor yabancı lüks araba alıyor. Halk kredi kartıyla alış veriş yapıyor, Türkiye bu durum içindedir, iflas yakındır.”10

Görüldüğü gibi, tarihî zeminden günümüz olaylarını vukufiyetle değerlendirmekte, geçmişte düşülen hatalara düşmenin bugün de mümkün ve muhtemel olduğunu açıkça ifade etmektedir. İnalcık, bu yönüyle bize ve gelecek nesil tarihçilere, geçmiş ile bugün ve gelecek arasında bir bağ kurulmasını telkin etmektedir. Bizim bundan anlamamız ve almamız gereken ders ve metot, geçmiş ile gelecek arasındaki bağı kurmak, geleceğe yönelik nispî tekliflerde bulunma melekesini kazanmaktır. Zira tarihin amacı, gele-ceğimizin sağlıklı bir şekilde inşası için ondan ders almaktır. O halde tarihçi, yaptığı araştırmaları kitaplık raflarına hapsetmemeli, onu mümkün olduğu kadar paylaşmalı ve geleceğe yönelik olarak metodik bir şekilde ilim âleminin istifadesine sunmalıdır.

Sonuç

İnsanlar vardır, dünyaya gelirler, belli bir gaye uğruna hayat sürerler, iş hayatında, bürokrasi veya diğer alanlarda başarılı da olurlar. Nihayetinde ilahî kanun gereği olarak geçip giderler. Bugüne kadar dünyadan milyarlarca insan gelip geçmiştir, bunların isimlerini kimse hatırlamaz. Bazı insanlar vardır, hayatlarını ilim, sanat, devlet adamlığı gibi alanlara hasrederler. Bu alanda dünya durdukça onlar eserleriyle anılır. Bu insanlar bedenî olarak ölmüştür ama eserleriyle aramızda yaşamaktadır. Bu ikinci tip insanlara vâkıf insanlar demek mümkündür. Kendilerini ilim, irfan veya kendi ilgi alanlarına vakfetmişlerdir. İşte İnalcık Hocamız da bu abidevî vakıf şahsiyetlerdendir. Eserleriyle nice yüzyıllar aramızda ve bizden sonraki nesillerin arasında yaşayacaktır.

10 Erhan Metin, s. 450

Page 161: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

153

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

TARİHSEL SOSYOLOJİ PERSPEKTİFİNDEHALİL İNALCIK

Ali Yaşar SARIBAY*

Sosyoloji ve tarih arasındaki ayrışma aslında yapay bir ayrışmadır. Disiplinlerin ortaya çıkışı aslında toplumsal bütünlüğün sanayileşme ile gelen parçalanmasına tekabül ediyor. Bu doğrultuda genel olarak sosyal bilimlerin kendi içinde anlamsız dereceye varacak şekilde bir uzmanlaşmaya, uzmanlık fetişizmine tanık oluyoruz. Örneğin, antropolog Clifford Geertz, “Antropoloji ile sosyoloji arasındaki temel fark nedir?” sorusuna cevap aramıştır. Klâsik yaklaşım antropolojiyi ilkel toplumları inceleyen bir bilim dalı olarak tanımlıyor. Burada eğer toplum kavramı kullanılıyor ise bunun sanayileşmişi, ilkeli vesairesi yoktur, bir kere böyle bir ayrım iki disiplin arasında yapay bir ayrım yaptığı gibi tarihi de ihmal ediyor.

Öte yandan, Pierre Clastres, Devlete Karşı Toplum adlı eserinde önemli bir soru sorarak, otorite olgusunun tarihsel toplumlarda (Clastres ilkel kavramını reddeder ve bu kavram yerine “tarihsel toplum” kavramını kullanır) nasıl şekillendiğini araştırmıştır. Clasters’a göre tarihsel toplumlarda zora dayanmayan bir otorite uygulaması vardı. Bu bizim toplumu anlamamız için gerekli bir şey. Peki, bu otorite günümüzde nasıl bir hâle geldi? diye sorar ve “zora dayanan bir otorite, sanki hep böyleymiş gibi algılandı, oysa bu bir değişmeyi işaret eder ve bu da tarihtir”, der.

Antropoloji, sosyoloji, tarih, vesaire, bunlar birbirinden ayrılmaz, ayrı değildir, ayrı gibi görünen şey belki biraz farklı duruşlara tekabül eden ayrılıklardır. Esasen insanlık durumu vardır. Beşeriyetle ilgili durumları önemsediğiniz bir noktadan ele alıp inceleyebilirsiniz. Bu ekonomi olabilir, mübadele olabilir, üretimle ilgili olabilir, kültür olabilir. Ama unutmamamız gereken bir şey var ki, ben buna biraz sosyo-log Pitirim Sorokin’den mülhem bir şekilde “tümleşik epistemoloji” (Sorokin’in deyimiyle “Integralism”) diyorum. Burada toplumsal gerçekliğin bütünlüğü söz konusudur. Tarihin önemli bir işlevi de bu bütünlüğü resmetmektir. Buna sosyoloji de deseniz, ekonomi de deseniz fark etmiyor, yani bu durum sadece sosyoloji için geçerli değildir, diğer “disiplinler” için de söz konusudur. Örneğin, ekonomik bir gerçeklik varsa, bunun geçmişten gelen kökleri ile beraber incelenmesi o bütüne uygun olur. Bu yüzden tarih ve sosyoloji arasındaki ayrımın yapay olduğunu ileri sürüyorum.

Yalnız, şu hususu da unutmamamız lâzım: Artık üniversiteler bürokratik örgüt-lenmeler halinde; bölümler var, bu bölümler içinde alt bölünmeler var; hele bizde bu çok katı. Meselâ bir bölümden diğerine geçmek çok bürokratik bir işlemdir, ama Batıda söz gelimi Amerika’da veya İngiltere’de bu böyle değil. Diyelim bir sosyologun veya tarihçinin antropoloji bölümüne atanması veya ekonomi bölü-* Prof. Dr. Uludağ Üniversitesi İİB Fakültesi Öğretim Üyesi

Page 162: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

154

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

münde kendine yer bulabilmesi veya kültürel araştırmalar bölümünde kendine yer bulabilmesi mümkündür. Kendi ülkemize baktığımızda burada bir sosyolog, ben tarih bölümünde görev almak istiyorum, tarihsel sosyoloji de yapıyorum dediği zaman doktoranı nereden aldın, hangi dalda doktora yaptın gibi sorularla karşılaşır, tamamen bürokratik ve biçimsel şeylere takılıp kalan, daha anlamsız hale gelen bir yapaylıkla karşılaşırsınız.

Dediğim gibi hem bir uzmanlık var, hem disiplinlerin -bu disiplin kavramını tırnak içinde kullanıyorum- birbiriyle olan bağlarınının farkında olmama söz konusu. Bizi meşgul eden hâlâ daha çok pratik meselelerdir (toplum nasıl kurtarılabilir, demokrasi nasıl düzeltilir… gibi). Bu ise, Alman geleneğinde “verstehen” dediğimiz “anlayıcı sosyoloji” yapmaktan daha çok “çözüm önerici”- ki bu da bence pozitif bilimlerden bulaşmış bir hastalıktır- modelleri esas alan bir girişimdir. Buradaki mantığa göre “Eğer bilim yapıyorsak pozitif bilimler gibi bilim yapmalıyız, dola-yısıyla somut sonuçlar ve faydalar elde etmeliyiz” yaklaşımı hâkimdir. Buradan ancak uygulayıcılar (politikacılar) bir şey çıkartabilirlerse çıkar. Ama öncelikle olması gereken sosyal bilimcinin içerisinde bulunduğu toplumu anlaması... Neden böyle oluyor? sorusuna yanıt aranması lâzım. Tarihsel perspektif bunun için çok önemli, çünkü bir toplumun hâli hazırdaki durumu geçmişle bağlantısı olan, tarihsel kökleri olan bir durumdur. Tarihsel sosyoloji konusundaki bu bağlamdaki tartışmalar maalesef çok zengin değil.

Dünya’ya bakınca; Theda Skocpol’ün derlemesi (Tarihsel Sosyoloji, İstanbul, 1999) modern bir dönüm noktası. O kitapta her bir uzmanın üzerinde çalıştığı “tarih-sel sosyolog” olarak bildiğimiz ünlülerin kitaba alınması, oldukça yankı uyandırdı.

Tarihsel sosyoloji çalışmaları çok önemli, çünkü sosyolojinin varlığını tarih-selleştiriyor, ama aynı zamanda sosyolojiye açık bir davetiye çıkartıyor: İnsanlık durumu ile ilgili her bir düşünce; adı bugün ekonomi olsun, antropoloji olsun, kültür çalışmaları olsun, ancak tarihselliği içinde anlam kazanır. Bu davetin sosyolojiyi odağa alarak yapılması önemli, çünkü toplumun kalbine nüfuz edecek, özellikle çağdaş toplumun kalbine nüfuz edecek teorik anlayış bu disiplin içinde var. Bu bir çağrı ama bunu yeni bir disiplin yeni bir “akademik cemaat” oluşturma çağrısı şeklinde algılamak yanlış olur.

Bu bağlamda şöyle bir şeye işaret etmek uygun olur; buradan tarihsel sosyoloji üzerine yoğunlaşmakla sosyal bilimlerin tarihselliğine yapılan bir vurguyu anlamak gerekir. Yeni bir disiplinin kurumsallaşması, nihayetinde bürokratik bir faaliyete dönüşmesi, tekrarlarsak, bir akademik cemaatin fetişizmi haline gelme tehlikesi de var, buna dikkat etmek lâzım.

Bu yüzden, evvel emirde, tarih ve sosyolojinin bir aradalığının, her şeyden önce, bir “perspektif bütünlüğüne” yönelmesi, hatta daha ileri giderek- Romen fizikçi Basarab Nicolescu’dan mülhem “transdisipliner” yaklaşım göstermesi elzemdir. Kastım şudur ki, insanlık durumlarını anlamaya, analiz etmeye çalışırken; tarih ve sosyoloji bir başlangıç etabının ne kadar olmazsa olmaz zemini ise, antropolojinin, ekonominin, siyaset biliminin, biyolojinin, coğrafyanın, vs. sağlayabileceği katkılar-dan haberdar olmak da o kadar elzemdir. Çünkü topluma, insana ve dünyaya prob-

Page 163: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

155

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

lematik yaklaştığımızda ancak çok boyutlu, kuşatıcı bir perspektif geliştirebiliriz.

Meselenin yukarda şöyle bir değinip geçtiğim kurumsal/bürokratik yönüne tekrar dönerek devam etmem yerinde olur. Öncelikle Türkiye’de yaşadığımız ve buradaki üniversiteleri daha iyi bildiğimiz için ilk Türkiye’de yapılan faaliyetler üzerine eğilmek gerekir. Türkiye’de “tarihçi” dediğimizde aklımıza gelen figürler birkaç istisnası dışında, tarihi, belgeye indirgemiş bir anlamda olaylardan ibaret gören bir anlayışı temsil ediyor. O insanlara sözgelimi, Dumlupınar Savaşı’nı sorduğumuz zaman, bütün tâfsilâtı ile anlatabilir, Çanakkale savaşını bütün boyutlarıyla tasvir edebilir, belgeler sunabilir, yazışmalardan haberdardır, ama neden Dumlupınar savaşı oldu?, bunun sonuçları neler oldu? gibi sorular sorduğumuzda muhtemel cevap şu olacaktır: “Bunlar beni ilgilendirmez, bu soruya siyaset bilimciler ve sosyologlar cevap versin.”

Yanlış hatırlamıyorsam Amerikalı sosyolog Wright Mills’in Sociological Ima-gination kitabında çok güzel bir sözü var: “İsmini hak eden sosyoloji, tarihsel sosyolojidir”. Bunu derken az önceki açıklamalarıma dönecek olursam; bir disiplini yüceltme meselesinden bahsetmiyoruz. Çünkü Mills’in problemi özellikle meslekda-şı Talcott Parsons’u hedef alarak yaptığı eleştirilerde ortaya çıkar: Çok soyut teorik modeller ve deneycilik dediğimiz rakamlara boğulmuş toplumsal gerçeklik tasviri.

Tarihçinin yaklaşımı bunu dışlamasa da olaylar arasındaki bağları gözümüzün önüne seren bir imkân sağlar; bunu rakamların anlatımına teslim etmez. Meselâ, ampirik bir araştırma yapabilirsiniz ve Türkiye’deki yoksulluğu ortaya çıkarabilir-siniz, eğitim sistemindeki aksamaları ortaya çıkarabilirsiniz. Bu çalışmalarla sadece bir fotoğraf çekmiş oluyorsunuz. Böyle bir sonucu doğuran daha önceki sebepler zincirini hiçbir zaman dikkate almamış oluyorsunuz ve o zincirleri oluşturan insan ilişkilerini ihmâl ediyorsunuz; tarihçi bunu önleyen bir perspektif sağlar bize.

Bu tabii kronolojik bir tarih anlayışı değil, toplumsal mekanizmaların bütünsel-liğinin, bütünsel işleyişini kavrayıp buradan gelebilecek, gelmesi muhtemel etkiler üzerinde düşünebilmek.

Bu noktada Halil İnalcık hocadan önce, bir parantez açıp, rahle-i tedrisinden geçtiğim, kurumsal olarak tarihçi olmayan ama zaman içinde fiiliyatta tam prototip tarihçiye dönüşen merhum Sencer Divitçioğlu hocamın çalışmalarından bahsetmek isterim. Sencer bey kendisini şöyle konumlandırıyor; “Ben antropolojik tarih yapan biriyim”(Sencer Divitçioğlu Anlatıyor, İstanbul, 2012). Onun malûm Orta Asya Türk İmparatorlukları isimli önemli bir çalışması var. Orada Georges Dumezil’in “üçlü işlev” dediği, toplumda üreticiler, savaşçılar ve mütefekkirler vardır ve toplum bu ihtiyaçları karşılamak üzere ayrımlaşır gibi çok kabataslak özetleyeceğim bir sınıflandırması var. Şimdi eski Türklere baktığımız zaman, bu yapısal özellikler, bu örüntüleşmiş, yerleşik olan birtakım yapısal özelliklerin farkına vardığımız zaman Türkiye’de olup biteni çok daha iyi anlayabiliriz. Buna tabiri caizse, toplumsal genetik de diyebiliriz; geldiğimiz bir geçmiş , taşıdığımız özellikler, örüntüleşmiş yapısal davranışlar anlamında.

Tarihi, olaylardan ibaret gördüğünüz zaman kronolojik bir tarih anlayışı ortaya koyarsınız. Ordu ilk defa ne zaman kuruldu, parlamento ilk defa ne zaman kuruldu,

Page 164: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

156

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

kaç kişiydi, niye kapatıldı… gibi (bunlar, her ne kadar, gerekli bilgiler olsa da..). Ama bu bilgiler parlamentonun neden kurulduktan bir yıl sonra kapatıldığına cevap sağlamaz. “Neden?” sorusuna cevap verebilmemiz için sadece bir kesiti değil, filmi seyretmemiz lâzım. Münhasıran “tarihçilik” yaptığınızda fotoğraf çekmiş oluyor-sunuz; sadece sosyolog olarak kendimizi gördüğümüz zaman da filmin sonucunu yansıtıyorsunuz ama bu sonuca nasıl geldiğimizi ıskalamış oluyorsunuz. Tarihsel Sosyoloji, esasen durumu film olarak yansıtan bir işleve sahiptir, bu yüzden de önemlidir.

Bununla beraber, akılda tutulması gereken husus, Tarihsel Sosyolojinin “tarihten ders çıkarma” gibi bir vülger niyete indirgenemeyeceğidir. Tarihten ders çıkarmak eğitim sisteminin sürekli altı çizilen, bir yerde akademyanın ruhuna da sirâyet etmiş bir tutumdur ve bizi açmaza sürükleyici bir yana sahiptir.

Bu açmazdan kurtulmanın yolu nedir? Tabii bu, bir kere güncele hapsolma-makla mümkündür. Yalnız, şöyle bir şey de var; tarihi kötüye kullanmak. Günceli anlamakta, açıklamakta zorlandığımızda sanki gardıroptaki hazır bilgiye, tarihe başvuruyoruz. Bu olaysal tarih anlayışıdır ve bunlar en basit tâbirle magazinel ürünler doğurur ancak.

Herhangi bir olay olduğunda hemen bir benzerlik yakalanıp çağrıştırmalara gidiliyor. Osmanlılarda da şu olmuştu deniliyor, örneğin bir rüşvet olayı gündemde yer aldığında işte Osmanlılar’da da olmuştu denilerek olaylar karşılaştırılıyor. Osmanlı’da olan neden bugün de oluyor denildiğinde bizim böyle rüşvetçi bir gele-neğimiz var diye çok yüzeysel bir cevap bulunuyor (ben yukarda “toplumsal genetik” derken böyle bir yaklaşımı kast etmediğimi söylemeliyim). Hayır, aslında rüşvet mekanizma olarak farklı olabilir, bugünkü toplum için farklı olayların benzerliği mekanizmanın işlevinin aynı olduğu anlamına gelmez. Bu şekilde ders çıkarma kavramı iyi bir kavram değildir. Hazır gardıropta duran cevap şeklinde tarihi görmek tarihi anlamamamızdandır.

Halil İnalcık hocanın öneminin ve değerinin de tam bu noktada tebârüz ettiğini söylemeliyim. (Halil İnalcık hocamızla bir ortak derleme çalışmam için A.Y.Sarı-bay-F. Keyman, Küreselleşme, Sivil Toplum ve İslâm, Ankara, 1998) 1997 yılında bir araya gelerek, derlemeye yapacağı katkı için 3 saatten fazla bir kayıt yaptık (değerli meslekdaşım Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün’le beraber).

Hoca tatildeydi ve bizi Uludağ’da konakladığı misafirhaneye kabul etti. Ken-disinden yazmasını istediğim konu, Osmanlı’da sivil toplum-tarikatlar ilişkisiydi. Programı yoğun olduğundan, ancak konuşarak, sonradan çözeceğimiz teyp kay-dıyla isteğimi yerine getirebileceğini söyledi ve bunun için buluştuk. Konuya tam girmeden önce Tarihsel Sosyoloji disiplini için ne düşündüğünü sordum; o zamana kadar, arşivlerin tozlu belgeleri arasında “pür” (saf) tarih yaptığı sanılan İnalcık’ın hiç de öyle olmadığı, tarihe sosyolojik bir perspektiften bakmayı çok önemseyen biri olduğunu gördüm.

Açık yüreklilikle bana belirttiği şu husus bu açıdan çok önemli: “Ben, 75 yaşım-dan sonra oturdum yoğun bir şekilde Weber sosyolojisi çalıştım.” Nitekim, çok yeni verdiği bir gazete mülâkatında (Hürriyet/Kelebek, 14 Eylül 2015), 72 kitabından

Page 165: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

157

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

çoğunu 80 yaşından sonra yazdığını söylediği eserlerinin ayırt edici özelliğinin “tarihsel- sosyolojik” mahiyette olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bunun bir başka kanıtı da Hoca’nın belli bir dönemden sonra kendisini hep “sosyal tarihçi” olarak tanımlamasıdır. Ben bu sıfatı, nüans farkını aklımda tutarak, “tarihsel sosyoloji” ile eş anlamlı kullandığı şeklinde algılıyorum.

Tarihsel-sosyolojik yaklaşım doğrultusunda Halil İnalcık, Osmanlı’yı tam anlamıyla çözümleyebilmek gerektiği hususunun, Türkiye Cumhuriyeti’ne oradan gelen etkileri anlamak bakımından hayati olduğunu vurgulamıştır. Ama teleolojik yaklaşmamıştır olaylara. Söz konusu ortak derleme için bana bizzat aktardığı üzere, bunun bilimin ruhuna, sosyoloji biliminin ruhuna ve tabii tarihçiliğe aykırı olduğuna dikkat çekmiştir.

Olaylara sadece dönemsel olarak bakmak, Osmanlı’nın kuruluşu, Tanzimat, Cumhuriyet’in kuruluşu, 1950, 1980 gibi dönemler sanki tarihsel bir bağlamdan bağımsızmışçasına değerlendirildiğine, tarihsel bütünlük açısından bu dönemsel-leştirmeleri yapmanın sosyolojik olarak anlamsızlığı, Hoca’nın özellikle itirazının olduğu bir başka konudur. Ona göre, “dönem” denen aşmaların en azından zihni-yetler olarak, hatta bazen maddi temelde birbirlerine sirâyet ettiği, tarih bilgisinin sosyolojik gözle okunmasıyla net şekilde görülebilir.

Bunu yaparken, soyut düzeyde kalmanın sakıncasına değinen İnalcık, bu sakın-cayı gidermenin çaresinin sosyolojik perspektif içine somut tarihsel olay bilgilerini yerleştirmek olduğunu ifade eder. Nitekim, derlememize yazdığı yazıyı (“Tarihsel Bağlamda Sivil Toplum ve Tarikatlar”) bu tür bir uyarıyla bitirmiştir: “Bu yazıda, tarihe inmeden soyut modellerle, paradigmalarla hareket etmenin bizi, olayları gerçek anlamını kavramadan yoksun bırakacağı gibi, yanlış sonuçlara götüreceğini de vurgulamak istedim.”

Page 166: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

158

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

OSMANLI DENİZCİLİĞİNİNMESELELERİ VE HALİL İNALCIK

İdris BOSTAN*

Osmanlı Tarih Araştırmaları arasında “Osmanlı Denizciliği” konularının dikkat çekici bir ilgiyle incelenmeye başlaması oldukça yenidir ve bilimsel düzeyde konu-nun önemi nihayet yakın zamanlarda tarihçiliğin gündemine gelebilmiştir1. Aslında Osmanlı padişahlarının kendilerini “sultânü’l-berreyn ve hakanü’l-bahreyn” olarak tavsif etmelerine rağmen, Osmanlıların günümüzde sadece bir kara devleti olarak algılanması, tarihi daha çok padişah merkezli siyasi ve askeri sınırlara hapsetme alışkanlığının bir sonucudur. Bunun beraberinde getirdiği zafiyetle denizlerdeki Osmanlı varlığını görmezden gelme2 veya yeterli kaynaklara ulaşamama gerekçe-siyle eksik bırakma3 gibi yanlış eğilimleri diğer alanlarda olduğu gibi yine Halil İnalcık Hoca önceden görmüş ve hiç olmazsa bazı alanlarda düzeltme çabası içine girmiştir. Konu bulma sıkıntısı içinde, gidilmiş yollardan yürüme tehlikesiyle karşı karşıya kalan günümüz tarihçiliğine O, ‘şeyhü’l-müverrihîn’ olarak engin birikimi ve sezgisiyle yeni pencereler açmış, rehberlik etmiştir.

Nitekim İnalcık, daha 1979’da yayımladığı “Osmanlılar İdaresinde Karadeniz’in Kapalılığı Meselesi”4 konusundaki makalesinde, “tarihen sabittir ki Boğazları kontrol altında tutan her devlet, sonunda Karadeniz üzerinde hakimiyet kurmaya çalışmıştır. Gerçekten de Boğazların iki tarafındaki ana topraklara hükmeden devletler Bizans ve Osmanlı örneklerinde olduğu gibi bunu başarmıştır” tespitini yaparak Osmanlıların Karadeniz’e yönelme politikalarının ana prensibini araştırmış ve fetih sürecinden ticarete geçilmesi sırasında nasıl bir yapı oluştuğunu ortaya koymuştur. Özellikle Osmanlıların İstanbul’u korumak ve ihtiyaçlarını karşılamak için Boğazlara hakim olmak ve Karadeniz’i ele geçirmek gerektiği tezini benimse-diklerini ortaya atmıştır. Yıldırım Bayezid’in 1390’da Gelibolu liman ve tersanesini tahkim ederek bir deniz üssü kurması, Anadolu Hisarını inşa etmesi (1395), Fatih’in ise Rumeli Hisarını yapması (1452) İstanbul’un fetihten önce abluka altına alınması

*İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü1 Salih Özbaran, Osmanlı’yı Özlemek ya da Tarih Tasarlamak, Ankara 2007, s. 207-222. 2 Batılı tarihçilerin denizlerdeki Osmanlıları görmezden gelmeleri veya varlığı konusunda çarpıtmaya varan tarafgirlikleri yakın zamanda tartışmaya başlanmıştır (P. Brummet, “The Ottomans as a World Power: What We Know About Ottoman Sea-Power”, The Ottomans and the Sea (ed. K. Fleet), Oriente Moderno, XX, 2001, s. 1-21; Özbaran, Osmanlı’yı Özlemek, s. 212-213. 3 F. Braudel’in “16. yüzyıla ilişkin bütün Akdeniz çalışmalarının büyük bilinmeyeni olan Doğu’ya doğru büyük bir boşluk olduğunu” belirtmesinden ve Osmanlı Arşivlerinin önemini vurgulamasından (Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, terc. M. A. Kılıçbay, İstanbul 1990, II, 477-478) sonra, 1959’da Paris’te düzenlenen Dördüncü Uluslararası Denizcilik Tarihi Kollokyumu’nda B. Lewis ve diğer bazı tarihçilerin denizcilik konusunda Osmanlı arşivlerine dayanan çalışmaların hala eksikliğinden bahsetmesi ve bu tarihten yirmi yıl sonra J. H. Pryor’ın Akdeniz’e dair çalışmasında bunu tekrarlamak mecburiyetinde kalması (Akdeniz’de Coğrafya, Teknoloji ve Savaş, terc. F. Tayanç-T. Tayanç, İstanbul 2004, s. 139-140) Osmanlı tarihçilerinin denizcilik konusuna ilgisizliğinin ve ihmalinin sonucudur.4 “The Question of the Closing of the Black Sea under the Ottomans”, 35, Arkheion Pontou, Athens 1979, s. 74-110.

Page 167: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

159

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

politikasının bir gereğiydi. İstanbul’un fethinden kısa süre sonra Fatih’in Karadeniz’e yönelmesi, Kili ve Akkirman hariç önceki hakimleri olan Venedik ve Ceneviz’den bütün sahilleri teslim alması aynı politikanın bir sonucuydu ve Gelibolu/Çanakkale Boğazı’nda Kal‘a-i Sultâniye ve Kilidbahir kalelerini inşa etmesi geçişe tamamen hakim olmak maksadıyla idi. Bu sayede İstanbul’un temel ihtiyaçlarının güvenli bir şekilde sağlanması, Ceneviz ve Venedik’in Karadeniz’deki ekonomik ve politik üstünlüğüne son vermesi ve uluslararası ticareti kendi lehine çevirerek kontrol etmesi mümkün oldu.

Halil İnalcık’ın Kefe’ye ait ilk gümrük defterlerini keşfi sayesinde bu dönü-şümün kısa sürede gerçekleştiği anlaşıldı. Daha 15. yüzyıl sonlarında Karadeniz limanları ile İstanbul arasında ticaret yapan gemi sahiplerini, tüccarların kimliklerini, taşıdıkları yükleri ve hangi limanlar arasında dolaştıklarını, ticaretin kısa sürede nasıl el değiştirdiğini, Osmanlı tebaasının ve çoğunlukla Müslümanların eline ne şekilde geçtiğini gümrük kayıtlarını inceleyerek ilk defa “Karadeniz’in Kapalılığı Meselesi” makalesiyle ortaya koydu. Bundan on yedi yıl sonra söz konusu Kefe Gümrük defterinin bilimsel tam bir neşrini yaparak Osmanlı gümrük sisteminin olduğu kadar Karadeniz’de ticaret ve deniz ticaretinin özelliklerini ele alan önemli monografisini gerçekleştirdi5.

Bu çalışmasıyla İnalcık, Karadeniz araştırmalarının önünü açmış, Rusya’nın Karadeniz’de ticarete başlama süreci ve bu süreçte yaşanan gelişmelerin araştırılması gerektiğini göstermiş, Karadeniz’le ilgili araştırmalara öncülük etmiştir6.

Karadeniz’in kapalılığı meselesi ile ilgilenen tarihçiler, her defasında İnalcık’ın gösterdiği tarihi öne çıkartarak yeniden değerlendirmeler yapma ihtiyacı duymuş-tur. Mübahat Kütükoğlu, “XIX. Yüzyılda Trabzon Ticareti” başlığıyla sunduğu bir bildirisinde A. Decei’nin 1484’te Kili ve Akkirman’ın fethiyle Karadeniz’de uluslararası ticaretin sona erdiğini7 belirtmesine karşılık, İnalcık’ın “İmtiyâzât” maddesine8 dayanarak 1521 tarihli Venedik ahidnâmesinde ticaret yapma hakkının yer almaya devam ettiğini, 1540 ve daha sonraki tarihli Venedik ahidnâmelerinde ise ticaretten bahsedilmediğini, buna rağmen 1592’ye kadar Karadeniz’de ticaretin sürdüğü tezinin benimsendiğini öne sürmüştür9.

İnalcık’ın bu makalesinin Osmanlı yönetimindeki Karadeniz’in siyasi konumu ve iç ticareti üzerine dikkat çekmesi yeni araştırmalara öncülük etmiştir. Mesela Victor Ostapchuk, danışman hocası olarak İnalcık’ın nezaretinde hazırladığı The Ottoman Black Sea Frontier and the Relations of the Porte with the Polish-Lithua-nian Commonwealth and Muscovy, 1622-162810 adlı doktora tezinde, 17. yüzyılın başlarında saldırıları Karadeniz üzerinden İstanbul’a kadar uzanan Kazakların etkisini ve Karadeniz’in iç deniz statüsünü tartışmıştır. 5 Halil İnalcık, Sources and Studies on the Ottoman Black Sea, I, The Costoms Register of Caffa, 1487-1490, Cambridge MA, Harvard 1996. 6 Konuyla ilgili bazı doktora tezleri için bk. Murat Fidan, 19. Yüzyılda Osmanlı-Rusya Ticari Münasebetleri, Basılmamış Doktora Tezi, Samsun 2003; Necmettin Aygün, Onsekizinci Yüzyılda Trabzon’da Ticaret, İstanbul 2005; Temel Öztürk, Osmanlıların Kuzey ve Doğu Seferlerinde Savaş ve Trabzon, Trabzon 2011. 7 “Karadeniz (Tarih)”, İslâm Ansiklopedisi (MEB), VI, 244-245.8 Encycloapaedia of Islam, New Edition, III, (1971), s. 1179-1189. 9 Kütükoğlu bu sempozyumda Şerafettin Turan’ın Venedik arşivlerine dayanarak Venedik gemilerinin daha sonraki tarihlerde de Karadeniz seferlerine devam ettiklerini şifahen söylediğini belirtmektedir (Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri 13-17 Ekim 1986, Samsun 1988, s. 97-98). 10 Harvard University 1989, (Bu tez, War and diplomacy across steppe and sea: the Ottoman Black Sea frontier in the early seventeenth century adıyla Cambridge: Harvard Middle Eastern Monographs arasında basılmaktadır).

Page 168: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

160

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Tarafımdan kaleme alınan “Rusya’nın Karadeniz’de Ticarete Başlaması ve Osmanlı İmparatorluğu, 1700-1787” adlı makalenin11 hazırlanmasına da bu makale vesile olmuştu. Osmanlı-Rus antlaşmaları ve uygulamalara göre Karadeniz’in konu-munun incelendiği bu makalede, Rusya’nın Azak’ı ele geçirdiği Karlofça (1699) sonrasında imzalanan İstanbul antlaşmasıyla (1700) kendi gemileriyle Karadeniz’de ticaret yapma hakkı bir yana, istisnaî birkaç izin dışında Rus tüccarın Osmanlı gemileriyle ticaret izni talebinin nasıl sonuçsuz bırakıldığı, Prut savaşı sonrasında ise Edirne Antlaşmasıyla (1713) Azak, Osmanlılar tarafından geri alındığı için Rusların Karadeniz kıyılarından uzaklaştırılmasının sonucu olarak deniz ticaretinin söz konusu dahi olmadığı belirtilmişti. Rus tüccarların nihayet Belgrad (1739) Antlaşması sayesinde Osmanlı gemileriyle ticaret yapma hakkını elde etmelerine rağmen kendi ticaret gemileriyle bu hakka sahip olmaları için Küçük Kaynarca Antlaşmasını (1774) beklemeleri gerektiği ortaya konmuştu.

Rusya’nın Karadeniz kıyılarında 1769’da ele geçirdiği Taygan ile 1778’de Dinyeper ağzında kurduğu Kerson, 1794’de Hocabey yakınında yeniden inşa ettiği Odessa gibi bazı limanlarla İstanbul arasında gerçekleştirilen ticaretin nasıl bir seyir takip ettiğini görmek bakımından tarafımdan hazırlanan “İzn-i Sefine Defterleri ve Karadeniz’de Rusya ile Ticaret Yapan Devlet-i Aliyye Tüccarları, 1780-1846” adlı makalede12 müslim ve gayrımüslim Osmanlı tüccarlarının hangi şartlarda ticaret yap-tığı, birbirlerine sayı oranları, taşınan mallar ve sefer seneleri haricindeki değişimler ortaya konulmaya çalışılmıştı. Böylece Karadeniz’in uluslararası ticarete açılması ve bu ticarette Osmanlı tüccarlarının payı ortaya konulmaya çalışıldı.

“Türkler denizci bir millet midir?” sorusu zamanımıza kadar güncelliğini koru-muş ve cevabı her defasında olumsuz verilmiş bir sorudur. Aslında Osmanlı tarihini derinlemesine inceleyen her tarihçinin kaçınılmaz olarak fark edeceği önemli ger-çek, Osmanlıların kısa sürede karalarla birlikte denizlerde de var olma mücadelesi verdikleridir. Çünkü denizlerle çevrili Anadolu coğrafyasına yayılan ve Balkanlara ilerleyen Osmanlıların denizlerin önemini ve gereğini görmemesi imkânsızdı. Osmanlı denizciliğinin nasıl bir süreçten geçtiği ise, kuruluş tarihinin meseleleri gibi incelenmeye değer konuların başında gelmektedir. Bunu gören Halil İnalcık, “The Rise of the Turcoman Maritime Principalities in Anatolia, Byzantium, and the Crusades” adlı makalesinde13 Anadolu sahil beyliklerinin denizlerle tanıştıktan sonra kurdukları donanmalarla önemli deniz devletlerine karşı nasıl bir mücadele sürdürdüklerini, ünlü denizcilerin faaliyetlerini öncelikle Enverî’nin Düsturnâmesine dayanarak incelemiş ve Ömerî’nin el-Mesâlikü’l-ebsâr’daki ifadesiyle el-guzât fi’l-bahr/deniz gazileri olan bu denizci beyliklerin daha sonra Osmanlı egemen-liği altına alındığında Osmanlı deniz gücünün çekirdeğini teşkil ettiğini, Osmanlı Denizciliğinin ortaya çıkmasında önemli rol oynadığını ortaya koymuştur14. Böylece 11 Belleten, sayı 225, Ankara 1995, s. 353-394. Bu makale daha sonra Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği, (İstanbul 20114), s. 285-324’te yayımlandı. 12 Türklük Araştırmaları Dergisi, sayı 6, İstanbul 1991, s. 21-44. Bu makale daha sonra Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği (İstanbul 2006), s. 325-353’te yayımlandı.13 İlk defa Byzantinische Forschungen, (9, 1985, s. 179-217) dergisinde yayımlanan bu makale, daha sonra İnalcık’ın toplu makalelerinden oluşan The Middle East and the Balkans under the Ottoman Empire: Essays on economy and society, (Bloomington 1993, s. 309-341) adlı kitapta yayımlandı. Tercümesi için bk. “Batı Anadolu’da Yükselen Denizci Gazi Beylikleri, Bizans ve Haçlılar”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. B. Arı, Ankara 2002, s. 73-90.14 The Rise of the Turcoman Maritime Principalities, s. 310.

Page 169: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

161

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

korsan karşılığı olarak Türk deniz gazileri tabirini öne çıkararak yerleşmesi için yaygın olarak kullanmıştır. Denizci sahil beyliklerinin daha çok sahillerde tutunma mücadelesi verdiğine ve sahil beyliklerinin aralarında işbirliği olduğuna işaret eden İnalcık, mesela Aydınoğlu Umur Bey’in kendi konumunu kuvvetlendirmek için zaman zaman Bizans’la işbirliği yaptığına dikkat çekiyordu.

Kuruluş dönemi Osmanlı denizciliğine verilen önemin en belirgin göstergesi olan Gelibolu’daki deniz üssünün nasıl bir imparatorluk deniz teşkilatına dönüştüğünü İnalcık’ın Encyclopaedia of Islam’a yazdığı ve tahrir defterlerinden çıkararak orijinal bilgiler ışığında ele aldığı “Gelibolu”15 maddesinde buluyoruz. Muallim Cevdet Yazmaları arasında bulunan 879/1475 tarihli en eski Gelibolu tahrir defterindeki bilgilerden denizciliğin Gelibolu’daki yapılanmasına ilk defa dikkat çektiği gibi Başbakanlık Osmanlı Arşivi, tahrir defterleri arasındaki 924/1518 tarihli defterden de faydalanarak sürecin nasıl devam ettiğini kısaca ele almıştır16. Tarafımdan Gelibolu’nun doğrudan denizcilik faaliyetleri için bir merkez haline getirilmesi ve donanmanın organizasyonunu incelemek amacıyla kaleme alınan “Osmanlıların Denizlere Açılma Sürecinde Gelibolu” makalesi17 konunun etraflıca araştırılmasına zemin hazırlamıştır. Bu sayede anlaşılmıştır ki Gelibolu, Osmanlıların denizciliğe tahsis edilmiş ilk yönetim birimi idi ve yöneticisi olan sancakbeyi/kaptanıderya deniz işlerinden ve donanmadan sorumluydu. Ciddi manada Fatih Sultan Mehmed tarafından organize edilen ve 1475’te 100 kadırgadan müteşekkil olduğu tespit edilen Gelibolu donanması, Akdeniz’in en güçlü donanmalarından biri haline gel-mişti. Nitekim bu tarihten beş yıl sonra diğer irili ufaklı gemilerin de katılımıyla bu donanmadan oluşturulan iki ayrı donanmanın biri 1480’de Gedik Ahmed Paşa komutasında Pulya/Otranto, diğeri ise Mesih Paşa komutasında Rodos seferlerine sevk edilmişti. Aynı sene iki ayrı cepheye fetih amaçlı donanma göndermenin sıradan bir organizasyonla olmayacağı aşikârdır.

Gelibolu’nun deniz tarihi bakımından öneminden hareketle Marmara kıyılarının ve akabinde Gelibolu’nun fethi sürecini yeniden inceleme konusu yapan İnalcık, Türklerin Çanakkale Boğazının önemini kavramış olarak Ege Denizi’nde Venedik’le küçümsenmeyecek çatışmalara girdiğini ve bunun bölgede yerleşme mücadelesinde önemli bir yer tuttuğunu incelemiştir. Bu amaçla kaleme aldığı “Fâtih’e Kadar Çanakkale Boğazı, Gelibolu Osmanlı Üssü ve Osmanlı-Venedik Karşılaşması” makalesi18 ile daha önceden ilgiyle takip ettiği bazı konuları birleştirerek öncelikle Osmanlı ve Bizans kaynaklarının ve modern araştırmaların ışığında yeni bir bakış açısıyla tekrar değerlendirmiştir. Özellikle Yıldırım Bayezid’in deniz gazilerinin Ege Denizi’nde akınlara başlamasını teşvik etmesi ve Gelibolu deniz üssünü kur-duktan sonra gelip geçen gemilerin kontrol için limana yanaşmasını şart koşması Çanakkale’de gelinen noktayı gösteriyordu. Yıldırım Bayezid’in İstanbul Boğazına da Anadolu Hisarını yaptırması aynı maksada yönelikti. Bu makalenin en önemli 15 EI2, London 1965, II, 983-987. 16 Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet Yazmaları, nr. O, 79’da kayıtlı birinci defter ile BOA, Tahrir Defterleri, nr. 75’te kayıtlı ikinci defter yaklaşık yarım asır sonra Gelibolu’nun durumunu ve Osmanlı bahriye teşkilâtının konumunu ortaya koymaktadır. Bu defterlerden ilki ilk defa Halil İnalcık (“Gelibolu”, EI2, II, 985), ikincisi ise Fevzi Kurtoğlu (Gelibolu ve Yöresi Tarih, İstanbul 1938, s. 34-37) tarafından ilim alemine tanıtılmıştır.17 “Osmanlıların Denizlere Açılma Sürecinde Gelibolu”, Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği, İstanbul 2006, s. 33-46.18 Çanakkale Savaşları Tarihi, (Ed. M. Demir), İstanbul 2008, II, 15-44.

Page 170: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

162

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

hususiyeti, kuruluş dönemi Osmanlı olaylarının sadece karada yaşanmış olaylar olmadığının, özellikle Anadolu’dan Rumeli’ne sık geçen ve geri dönen Osmanlı ordularının denizlerde, bilhassa Ege Denizinde nasıl tutunduğunun ve boğazlar üzerinde egemenlik kurma çabalarının da bir hikayesi olmasıdır. Ayrıca İnalcık, denizlerdeki askerî gelişmelerin Osmanlıların Bizans-Venedik-Ceneviz üçgeninde nasıl ilerlediğini, denizlerdeki değişimin bu devletlerin Karadeniz-Boğazlar ve Ege Denizi’ndeki menfaatlerini nasıl etkilediğini büyük bir vukufla anlatır. “Osmanlı donanmasının Venedik çevrelerinde korku salacak kadar çok güçlü sayıldığını” vurgulayarak donanmanın kazandığı güce temas eder ki, bu Osmanlıların sanıldığı gibi denizlerde zayıf ve etkisiz olmadığını göstermektedir19. İstanbul’un fethinden sonra II. Mehmed’in gözünü Karadeniz ve Ege Denizi’ne çevirmesiyle birlikte Osmanlıların denizlere çok daha fazla önem vermeye başladığı ve şartların artık onları denizci bir devlet olmaya zorladığı anlaşılmaktadır. İnalcık, “Fâtih, Boğazların Tahkimi, Karadeniz: Bir Osmanlı Gölü” araştırmasıyla20 fetih sonrası stratejilerin denizlere yöneldiğini, Fatih’in donanmasının Ege Denizi harekâtını yürüttüğü 1455-1479 arasındaki olayları ve özellikle uzun süren Osmanlı-Venedik savaşlarının sonundaki Osmanlı kazanımlarını, Limni, Midilli dahil Boğazönü adalarının nasıl Osmanlı hakimiyetine girdiğini ve bu sayede Ege’de Osmanlı deniz egemenliğinin sağlandığını ortaya koydu.

Askerî bakımdan denizlerdeki siyasî gelişmeler kadar Venedik ve Ceneviz ile Türkler arasındaki ticâri ilişkilerin önemini de bu vesile ile vurgulamak gerekir. Bilinenlerin aksine hiç olmazsa Osmanlı erken döneminde Türk-Ceneviz ticaretinin nasıl geliştiği ve uluslararası ticaretin bir parçası haline geldiği Kate Fleet’in Cene-viz belgelerinin ışığı altında hazırladığı European and Islamic Trade in the Early Ottoman State: The Merchants of Genoa and Turkey21 adlı çalışmasıyla anlaşılmıştır. Onun bu eserinde, “uluslararası ticaretin Osmanlı imparatorluğunun kuruluşundan itibaren büyük bir önem taşıdığını, Osmanlı padişahlarının uluslararası ticaret yollarını denetleme arzusunun imparatorluğun coğrafî yayılışını da etkilediğini belirtmesi” çok anlamlıdır. İnalcık’ın Encyclopaedia of Islam’a yazdığı “İmtiyâzât” maddesinde22 ticaret faaliyetlerinin özellikle deniz ticaretinin uluslararası hukukî nite-liğini incelemesi, Osmanlılarda daha sonra kapitülasyonlar diye anılacak imtiyazların, hukukî menşelerini açıklığa kavuşturduğu gibi, Venedik, Fransa, İngiltere ve nihayet Hollanda’nın bu hakkı elde etmesiyle sadece ticaretin seyri hakkında fikir vermekle kalmamış, özellikle Akdeniz’de devletlerarası ilişkilerin hukuken nasıl belirlendiğini de açıklamıştır.

İnalcık, Kuruluş devri Osmanlı tarihinin denizlerde yaşanan siyasi sürecini dikkatle takip etmekle yetinmemiş, aslında çalışmalarının büyük çoğunluğunda ve şaheseri Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1300-160023 adlı kitabında sıkça karşılaştığımız gibi, Osmanlı Tarihini ele alırken onu kara tarihi olarak değerlendirmek yerine devletlerarası bir konuma yerleştirerek ve ilgili 19 Fâtih’e Kadar Çanakkale Boğazı, s. 41.20 Çanakkale Savaşları Tarihi, (Ed. M. Demir), İstanbul 2008, II, 45-52.21 Cambridge 1999. Bu eser, Erken Osmanlı Döneminde Türk-Ceneviz Ticareti (çev. Ö. Akpınar, İstanbul 2009) adıyla Türkçeye tercüme edilmiştir.22 EI², III, (1971), s. 1179-1189.23 I, Terc. H. Berktay, İstanbul 2004,

Page 171: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

163

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

denizlerdeki gelişmeleri konunun içine çekerek incelemiş ve Osmanlı padişahlarının unvanındaki ifadeyi tarihe yansıtarak “kara ve denizlerin tarihi”ni birlikte düşünmek gerektiğini göstermiştir. Nitekim Salih Özbaran’ın deyişiyle “Bir yandan Kırım tarihi ve Don-Volga kanal projesi üstüne yaptığı incelemelerle Osmanlının kuzeyinden giriyor, Fernand Braudel’in Akdeniz Dünyasını Osmanlı belgelerini de katarak geniş-letiyor, öte yandan Hint Okyanusu’nda olup bitenleri gözlüyordu”24. Bu çerçevede İnalcık’ın “Osmanlı Pamuklu Pazarı, Hindistan ve İngiltere: Pazar Rekabetinde Emek Maliyetinin Rolü” adlı muhtevalı makalesi25 ile Osmanlı ziraî ekonomisinin hububattan sonraki en önemli sektörü olan pamuk üretimi ve pamuklu ticaretindeki gelişmeleri, bunun uluslararası ticaret bakımından önemini incelediği görülmektedir. Ayrıca 17. yüzyıldan itibaren Hindistan’dan ve 19. yüzyılda Avrupa’dan yapılan pamuklu itha-latının büyük bir pazar olan Osmanlı ekonomisini nasıl etkilediğine dikkat çektiğini belirtmek gerekmektedir.

Bütün bu araştırma ve incelemeleriyle İnalcık, doğrudan denizciliğin ana konuları sayılacak donanma ve donanmanın yapısı, tersaneler, deniz teşkilatı, deniz haritacılığı ve coğrafyası, deniz ulaşımı ve deniz ticaretinin özel alan uygulamalarını ele almamış olsa bile, deniz tarihinin Osmanlı tarihi için önemini keşfederek misâk-ı millî sınırları içine sıkıştırılan günümüz tarihçiliğine yeni ufuklar açma ferasetini gösteren 20. yüz-yılın en büyük Osmanlı tarihçisidir.

24 Özbaran, Osmanlı’yı Özlemek, 152. 25 ODTÜ Gelişme Dergisi, Özel Sayı II (1979-1980), s. 1-65.

Page 172: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

164

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

HALİL İNALCIK’IN KIRIM TARİHİ VE OSMANLI KUZEY SİYASETİ ARAŞTIRMALARINA KATKILARI

Yücel ÖZTÜRK*

İnalcık’ın spesifik bir nitelik gösteren Kırım tarihi ve Osmanlı kuzey siyaseti araştırıcılığındaki yerini ele almadan önce, benim zihnimde Halil İnalcık’ın nasıl bir yer tuttuğunu kısaca ele almak isterim.

İnalcık’ın öncelikle belirtmem gereken özelliği, ideal bir tarihçi olduğudur. “İdeal bir tarihçi kimdir” diye düşündüğümde, aklıma o gelir. “İdeal bir tarihçinin temel özelliği nedir?” Bu sorunun cevabını ancak İnalcık’ı tasvir ederek verebiliriz. İnalcık, Osmanlı kuzey siyaseti, Kırım, Kefe gibi konularda uzman olmasına rağmen, ele aldığı hiçbir konuda, bu sahadan daha geri değildir. O, değerlendirdiği her konuyu tam bir metod derinliği içinde, olması gereken düzeyde bir titizlik içinde ele almış ve sonuçlandırmıştır. Akademik araştırmacılıkta spekülasyondan uzak kalmış, bütün araştırmalarında mevcut bilgiyi değerlendirdikten sonra kendi orijinal yorumlarına geçmiştir. Bu bakımdan, onun makalelerini okurken, adeta tarih okyanusunda gezinti yaptığınızı hissedersiniz. Referans gösterdiği kaynakları basit bir aktarım olarak yapmaması, bunları zihin süzgecinde işledikten sonra özgün bir perspektifle sunması, bilgi aktarımını hazza dönüştüren bir özelliğidir. O, mehaz gösterdiği kaynağı kendi algısından verirken, okuyucunun bu kaynakları kolay anlaması veya başka boyutlardan görebilmesinin önünü açar.

İnalcık’ın ideal tarihçilik açısından örnek alınması gereken diğer bir yönü, çok az faninin cesaret edebileceği farklı sahalarda olağanüstü derinlik ve orijinalite kesp edebilmesidir. Hukuk, iktisat, siyaset, jeopolitik, kültür antropolojisi, sosyoloji, edebiyat, lingüistik, din, folklor gibi spesifik disiplinleri araştırdığı konularda en iyi yansıtan bilim insanlarından biridir. Bu özelliğin Cumhuriyet tarihçilerine Mehmet Fuat Köprülü’den miras kaldığını düşünüyorum. İnalcık’ın ele aldığı her konuda, bahsettiğim disiplinler gerekli oranda etki gösterirler. İnalcık’ın son eserleri arasında olan Şair ve Patron, Has Bahçe’de Ayş u Tarab, en çok etkilendiğim eserleri arasın-dadır. Bu eserleriyle, sosyal bilimlerin aslında eski inşa geleneğine sıkı sıkıya bağlı olduklarını, edebi anlama ve çözümleme formlarının düşünce bilimlerinin özünü teşkil ettiklerini ortaya koymuştur. Edebiyatın genel olarak sosyal bilimlerin anası olduğunu da göstermiştir.

İnalcık’ın sosyal bilimleri bir bütünün parçaları gibi görerek tarihi bunların top-lamı olarak değerlendirdiğini düşünüyorum. Yazılarının bazıları adeta dinler tarihi, tarih felsefesi ve tarih sosyolojisinin terkibi niteliğindedir. İktisat ve ticaretle ilgili yazıları da aynı şekilde iktisat tarihi niteliğindedir.* Prof. Dr., Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.

Page 173: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

165

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

İnalcık’ta etkilendiğim diğer husus, onun yazılarının kronolojik çerçevelerinin bir akademisyenin zihinsel evriminin mükemmel bir göstergesi olmasıdır. İnalcık, araştıran, düşünen ve her an yeni bulgulara, algılara ve sonuçlara ulaşan yüksek düzeyli bir düşünür olması dolayısıyla, kendisini en iyi tahrip eden bir bilim insa-nıdır. O, eğer kendi düşüncelerini geliştirip aşmasaydı, yani, kendisini daimi olarak eleştirerek çürütmeseydi, belki onun bugün geçerliliğini kaybetmiş erken dönemlere ait ilk yazdıkları hala genel kabul gören yazılar arasında olacaktı. İnalcık, büyük bir başarıyla daima kendini geliştirmiş, aşmış ve eski düşüncelerini ayıklamıştır. Bu yönü, özellikle Türk akademik hayatına en büyük katkı sağlayan özelliğidir. Halil İnalcık’ın düşünce kronolojisinin oluşturularak eski yazılarından son ulaştığı anlayışlara kadar geçirdiği değişimler sağlıklı olarak tespit edilmeli ve değerlendi-rilmelidir. Her araştırmacıda olması gereken kendini aşma cehdi yanında, İnalcık’ın ilk dönemlerden itibaren kendine has bilim anlayışını koruduğunu belirtmeliyiz. İnalcık, objektif ve ampirik düşünen bilim insanı olarak da ideal bir örnektir.

Halil İnalcık’ın belki eleştiri konusu yapabileceğim bir özelliği, yazılarının çoğunluğunu ilk aşamada yabancı dillerde, yabancı dergilerde yayınlatması ve belli bir aşama sonrasında yerli okuyucuyla buluşmasıdır. Bu yönünün eğitim ve öğretim hayatımda karşılaştığım bazı problemlerin ana sebebi olduğunu çok sonraları fark edebilmişimdir. Ben daha doktora çalışmamda İnalcık ile dopdolu olmuş, üniversi-teye intisap ettikten sonra her cümlem adeta onun fikirlerinin bendeki yansımala-rının terkibi haline gelmişti. Bu fikirler belirtmeliyim ki, benim onları naklettiğim zamanlar Türk öğrencisinin dimağı için yeni, yabancı, hatta kışkırtıcı idiler. Ben bunları öğrenciye naklederken, öğrencinin ilk kez karşılaştığı bilgiler olması ve önceki bilgi birikimiyle tamamen çelişmesi dolayısıyla belli bir tepkiyle karşılaşı-yordum. Kendimi sorguladığımda, yanlış yapmadığım, keyfilikten uzak olduğum, problemin mevcut bilginin artık iyice eskimiş olmasından kaynaklandığı sonucuna ulaşıyor ve kendime haksızlık etmekten kurtulabiliyordum. İnalcık’ın makale ve kitaplarının Türkçe’ye çevrilmeleri ve Türk okuyucusuyla buluşmalarından sonra nasıl rahatladığımı ve muhatap kitle karşısında hissettiğim yabancılık duygusundan kurtulduğumu hatırlayabiliyorum. Bu ifadelerimle, İnalcık hocaya ne kadar borçlu olduğumu nakletmenin rahatlığını da duyuyorum.

Beni böylesine etkileyen, düşünce ve bilim anlayışımda bu kadar yer alan İnalcık Hoca ile tanışıp elini öpme fırsatı bulamayışım ayrı bir ukdedir. Şimdiye kadar bu değerli bilim insanıyla tanışamamak, bende ciddi bir suçluluk psikolojisi oluştur-muştur. Mevcut yazımla, belki, daima hissetmekten kendimi alamadığım suçluluk duygumu birazcık olsun hafifletebilirim.

İnalcık Hoca ile ilgili sübjektif değerlendirmelere devam etmek zevkli olmakla birlikte, biliyoruz ki, bu tarz onun tasvip etmediği bir anlayıştır. Bu nedenle yazımızı asli konusuna çekmek mecburiyetindeyiz. Şimdi, İnalcık ile ilgili asıl konumuza geçebiliriz. İnalcık’ı hiçbir konuda tam anlamıyla tüketmek, eksiksiz olarak değer-lendirmek mümkün değildir. Bunu doktora çalışmam sırasında tecrübe etmiştim. Doktora çalışmamda bütün eserlerinden istifade etmeyi hedeflemiş, bunu gerçek-leştirdiğimi sanmış, ancak, yanıldığımı kısa zaman içinde fark etmiştim. İnalcık,

Page 174: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

166

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

araştırdıkça yeni ve farklı ürünlerle karşımıza çıkan büyük bir hazinedir. Ben de onu bütünüyle kavrama iddiasından uzak bir şekilde, mütevazı çerçevede değerlen-dirmeye çalışacağım. İnalcık’ın ele aldığımız sahadaki katkılarının bütünüyle bir makalede değerlendirilmesinin mümkün olmadığını da belirtmeliyiz.

İnalcık’ın eserleri Osmanlı tarihi açısından olduğu gibi, Kırım tarihi bakımından da üç temel alana ayrılabilir. Sosyo – politik, siyasi, sosyo – ekonomik olarak belirlenebilecek alanları ayrı başlıklar halinde değerlendireceğiz.

Halil İnalcık’ın Kırım Sosyo Politik Tarihi Araştırıcılığına Katkıları

İnalcık’ın doktora tezini Kırım tarihi hakkında yaptığını biliyoruz, ancak, bu teze ulaşamadığımızdan içeriği hakkında bilgiye sahip değiliz.

İnalcık’ın Kırım sosyal yapısını aydınlatan temel ve klasikleşmiş araştırması, Kırım kabile aristokrasisini ele alan çalışmasıdır1. Hacim olarak küçük, ancak muhte-va olarak anlatılamayacak kadar geniş olan çalışma dikkate alınmadan Kırım sosyal yapısını anlamak ve fikir ileri sürmek mümkün değildir. İnalcık’tan daha önce aynı alanda gerçekleştirilmiş başka değerli bir araştırma, Manz’ın makalesidir2. Manz ile aynı anlayışta, ancak, daha vazıh şekilde ele alınan makalede Kırım sosyal yapısı temel unsurlarına göre ayrıştırılarak analiz edilmiştir. Söz konusu araştırma, aynı zamanda Cengiz İmparatorluğu ve onun bakıyesi olan Çağatay, Altınordu, İlhanlı ve Kubilay hanlıklarını anlamanın da anahtarını oluşturmaktadır. İnalcık, temel olarak Sahip Giray Han dönemini ele almış, bu dönemin ana kaynağı olan Remmal Hoca’dan istifade etmiştir3. Çalışmada Kırım tarihinin temel kaynaklarından olan Seyyit Mehmet Rıza4 ve Abdülgaffar Kırımî’nin5 eserlerinden de yararlanılmıştır.

Söz konusu araştırmayı benim için değerli kılan en önemli niteliği, konuyu sosyo politik bir çerçevede ele alması ve tarihi malumatı bu teorik çerçevenin içinde analiz etmesidir. İnalcık, Cengiz ananesinin bir parçası olarak değerlendirdiği Kırım sosyo politik sistemini iç içe geçmiş ve birbirini üreten, birbirini etkileyen iki temel kısma ayırır. Bunlardan birisi, hanın içinden çıktığı Giray Hanedanı, diğeri ise bu hanedanın temsil ettiği Kırım halkıdır. Kırım halkını, beş temel kabileden oluşan kabile sistemi içinde değerlendirir. Şirinler, Barınlar, Argınlar, Kıpçaklar ve Mangıtlar olarak beş kabileden meydana gelen Kırım halkı, esasında bir kabile federasyonudur. Her kabilenin bir bey tarafından yönetildiği bu federasyonun hakim gücü Şirinler idi.

Genel hatlarla hanedan ve kabile federasyonu olarak iki kısma ayrılan bu sosyo – politik yapı, görünürde birbirini tamamlayan ahenkli bir bütünü oluştururken, derin iç dinamikler ile bir birine taban tabana zıt idi. Kabile federasyonu, esasında kendi 1 Halil İnalcık, “Han ve Kabile Aristokrasisi: I. Sahib Giray Döneminde Kırım Hanlığı”, Emel, s. 135 (Mart-Nisan), Kit-san Matbaası, İstanbul 1983; Halil İnalcık, “The Khan and the Tribal Aristocracy: The Crimean Khanate under Sahib Giray I”, Harvard Ukrainian Studies III-IV, Cambridge 1985.2 Bkz., Beatrice Forbes Manz, “The Clans of the Crimean Khanate”, Harvard Ukrainian Studies, II / 3 (Cambridge 1978), s. 282 – 309.3 Kaysunî – zâde Nidâî Remmal Hoca, Tarih – i Sahib Giray Han (Nşr. Özalp Gökbilgin), Ankara 1973.4 Seyyid Mehmed Rıza, Es – Seb’ü’s – seyyâr fî ahbar – ı mülûki’t – Tâtâr, Süleymâniye – Ragıp Paşa, No: 1016. Kırım tarihiyle ilgili temel kaynak olan bu eser, Kazan şivesiyle neşredilmiştir. Henüz Türkiye’de neşri yapılmamıştır. Bkz. Es – sebü ‘ü’s – seyyâr fî Ahbâr – ı Mülûki’t – Tâtâr, Nşr. Kazım Beg, Kazan 1832.5 Abdülgaffâr Kırımî, Umdetü’t – tevarih (Nşr. Necib Asım), İstanbul – Matba’a – ı Amire 1343.

Page 175: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

167

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

iç dinamikleri içinde işliyordu. Her biri beye tabi kabileler, bazı tarihi ve içtimai saiklerle bir araya gelmiş federatif ünite idiler. Kabileler, kendi iç dinamiklerini korumayı birinci amaç olarak benimsemiş iken, dış güçler karşısında ittifak etmeğe, bu nedenle belli bir seviyede dayanışma içinde olmaya da mecbur idiler. Han ve hanedan, kabile güçlerini söz konusu federatif yapı içinde temsil etmek ve ortak çıkarlar doğrultusunda koordine etmekle yükümlü idi. Han, kabile güçlerinin mutlak denetiminde idi. Modern öncesi hanlık veya krallık yapılarının daima mutlak iktidarı hedeflediği vakıası dikkate alındığında, birbirini tamamlayan politik ve sosyal yapı-ların aslında birbirinin amansız rakibi olduğu anlaşılmaktadır. Kırım sosyo politik ananesi, sorunlu, birbirine zıt, her an başka güçlerle anlaşmaya meyilli unsurlardan oluşmaktaydı. Halil İnalcık, Cengiz bakıyesi hanlıklarda istisnasız olarak gözlem-lenen iç çatışma unsurlarını net bir şekilde kavramış ve isabetle analiz etmiştir.

Büyük ölçüde göçebe Cengiz ananesinin ürünü olan kabile federatif yapısı, hanları mutlak suretle kendi denetimlerinde tutmayı hedefliyor, onların güçlenmesi ve bağımsız politika gütmeleri karşısında en ufak bir tolerans göstermiyordu. Hacı Giray’dan itibaren Kırım Hanlığı’nın bir türlü istikrara kavuşamamasının sebebi, hanlık ve federatif yapılar arasındaki daimi rekabet ve mücadele idi.

Kırım’ın federatif politik yapıdan oluşması, Osmanlıların Kırım Yarımadası’nı kansız ve kolayca fethetmelerini sağlayan en önemli faktör idi. Hacı Giray’ın vefatından sonra kabile güçleri düzeni sağlayacak otoriteyi kuramadıklarından, Cenevizliler hanlığın iç siyasetine hükmetmeye başlamışlardı. Kırım Hanlığı’nın Ceneviz sömürgesi olmaya yüz tuttuğu bir sırada Şirinlerin beyi Eminek, Fatih Sultan Mehmet ile temasa geçerek Osmanlı’nın Kırım’a müdahil olmasını sağlamıştı. Kırım Yarımadası, kabile federasyonunun davetine icabet etmek suretiyle fethedilmişti.6 Osmanlılar için gayet elverişli addedilebilecek idarî yapı, büyük tarih içinde Türk Milleti ve Tatar toplumlarının mutlak aleyhine tecelli edecek sonuçlar üretecektir.

İnalcık, Sahib Giray Han ile kabile güçleri arasındaki mücadelelerin Osmanlıların müdahalesiyle aldığı yeni boyutun Kırım Hanlığı’nı büyük siyasi kriz içine soktu-ğunu ve bütün Altınordu mirasının Moskova’nın eline geçmesine neden olduğunu,7 Kırım’ın Osmanlı vassalı olmasından sonra hanlığın kuvvetle Osmanlı etkisinde kaldığını, göçebe yapıdan yerleşik modele doğru bir evrim geçirdiğini düşünmek-tedir. Evrimin en yüksek noktaya çıktığı dönem, Sahib Giray Han zamanı idi. Sahib Giray Han, Osmanlı tarzında merkezi bir ordu kurmaya çalışmış, kabile güçleri üzerinde hanlığın müstakil olmasını sağlayacak iç merkezi örgütlenmeyi kurmaya yönelmiş, ateşli silahlarla donatılmış iç merkezi ordu kurmayı hedeflemiştir.8 Han’ın mutlak iktidara yöneldiğini hisseden kabile güçleri, Kanuni zamanında doruğunda bulunan Osmanlı merkezi gücünü kullanarak Onu tahttan indireceklerdir. Kontrol mekanizmasının güçlendirilerek devam ettirilmesi kabile güçleri kadar Osmanlıların da lehine olduğundan, Kırım ve Osmanlı tarafları arasında bir çıkar birliği doğal dinamikler içinde ortaya çıkmış bulunuyordu. Bundan en çok zarar gören, Kırım 6 İnalcık, başka çalışmalarında Kırım siyasi tarihinde bu arızalı yapının yol açtığı örnekleri başarıyla analiz etmiştir. Bkz. aş.7 İnalcık, söz konusu krizin Doğu Avrupa güç dengelerinin değişmesine yol açacak ölçüde önemli olduğunu düşünür. Bkz. İnalcık, Aynı eser, s. 52.8 Bkz. İnalcık, Aynı eser, s. 64.

Page 176: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

168

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

merkezi yapısı idi. Söz konusu idari yapı içinde Kırım Hanlığı’nın etkin ve bağımsız bir devlet olabilmesi mümkün değildi.

Halil İnalcık, Sahib Giray Han zamanında Kırım Hanlığı’nın müdahalelerle zayıflamasının, Kırım, Altınordu, Kazan, Astarhan ve diğer Cengiz bakıyesi siyasi güçlerin kaderinde ne kadar olumsuz bir rol oynadığını görmüştür. Bahsettiğimiz makalesini doğrudan aynı tespitlerle başlatmış ve geliştirmiştir. Moskova, Kırım krizinden istifade etmek suretiyle Kazan’ı ve Astarhan’ı işgal etmiştir. Akabinde büyük ve küçük Nogay ordaları Moskova kontrolüne girecektir. 1550’lerde başlayan süreç, gerek Don Kazakları, gerekse Zaporog Kazaklarının Karadeniz’e inmelerinin ve tarihi roller oynamalarının yolunu açacaktır.9 Kazan Hanlığı’nın işgal edilişi sırasında Moskova’nın elini rahatlatan ve merkezi otoriteyi çaresiz bırakan asli faktörün, merkezi güce rakip olan yerli aristokrasi olduğu görülüyor. Moskova adeta, Osmanlı’nın Kırım’a davet edilmesine benzer bir şekilde davet edilerek Kazan şehri teslim edilmiştir.10

İnalcık Hoca, birbiriyle çatışan dinamikler içeren “sosyal dinamikler” feno-menini Osmanlı tarihi alanında da önemli ölçüde kullanmıştır. Kuruluş dönemi sosyo politik güçlerinin klasik merkezi sistem içinde eritilinceye kadar geçen iki yüz yıllık Osmanlı tarihini feodal bir çerçeve içinde değerlendirir. Klasik dönem olarak adlandırdığı XV – XVI. yüzyıl sonrasını yeniden feodalizme dönüş olarak düşünür. Büyük ölçüde sosyolojik karakterde kaleme alınan makaleleri ufuk açıcı niteliktedir.11 Devlet – i Aliyye adlı eseri uzlaşan ve çatışan sosyal dinamiklerin kompleks analizi niteliğindedir.12 İnalcık, Fatih öncesi ve sonrası dönemlerin sosyo – politik dinamiklerini kesin hatlarla ayırır ve onları sosyo - politik analizinin temel unsurları olarak değerlendirir. İnalcık Hoca, Osmanlı tarihinin yeni bir anlayışla ele alınmasının işaretlerini ortaya koyan ilk tarihçimizdir.

İnalcık, başka bir çalışmasında bu sosyal teorinin, bütün Asya Türk ananesi için kullanılabilir olduğunu düşünüyor, merkezi hanedan ve onun temsil ettiği halkın yönetim ve hukuk bakımından karşılıklı ilişkilerinin kanonik boyutlarını irdeliyor.13 Asya Türk devletlerinden Göktürkler, Karahanlılar, onların devamı olan Harezm-şahlar, Selçuklular ve nihai olarak Osmanlıları karşılaştırarak hakimiyet anlayışının temel prensiplerini bulmaya çalışıyor. Bu alandaki literatürü gözden geçiren İnalcık, Hammer’le başlayan hakimiyetin tevarüsü tartışmalarını değerlendirmiştir. Haki-miyetin bir aileye ait olduğu tartışılmazken, babadan oğula, kardeşten kardeşe, kardeşten amcaya, amcadan yeğene geçen pek çok örnekleri ve bunlarla ilgili 9 Dimitri Vişnevetski’nin Karadeniz’e inmesi ve Kazak hareketini başlatmasının bu döneme rastladığı görülüyor. Bkz. Yücel Öztürk, “Dimitriy İvanoviç Vişnevetskiy ve Faaliyetleri”, SDÜ Fen – Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi (2003), Sayı, 9, s. 95 – 140.10 Bu sürecin geniş analizine aşağıda tekrar dönülecektir. 11 Osmanlı sosyal ve iktisadi yapısının periyodik değişmelerini ele alan çalışmaları için bkz. “Autonomous Enclaves in Islamic States: Temlîks, Soyurghals, Yurdluk – Ocaklıks, Mâlikâne – Mukâta’as and Awqâf”, History and Historiography of Post – Mongol Central Asia and the Middle East Studies in Honor of John E. Woods, ed. Judith Pfeiffer and Sholeh A. Quinn in Collaboration with Ernest Tucker, Harrassowitz Verlag – Wiesbaden 2006, s. 112 - 134; “Osmanlı Toplum Yapısının Evrimi”, Türkiye Günlüğü, (Yaz 1990), Sayı, 11, s. 31 – 41; “Centralization and Decentralization in Ottoman Administration”, Studies in Eighteenth Century Islamic History, Neşr. T. Naff and R. Owen Carbondal, Southern Illinois University Press 1977, s. 27 – 52.12 Halil İnalcık, Devlet – i Aliyye – Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar, I, İstanbul 2009 ; Devlet – i Aliyye – Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar, II, İstanbul 2014.13 Halil İnalcık, “The Ottoman Succession and its Relation to the Turkish Concept of Sovereinty”, The Middle East and the Balkans under the Ottoman Empire, Nşr., Halil İnalcık, Bloomington 1993, s. 36 – 69.

Page 177: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

169

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

yorumları gözden geçirmiş, nihai olarak, hakimiyeti belirleyen temel gücün Tanrı ve kader olduğu anlayışını benimsemiştir. Yani, bir ailenin fertlerinden kime hanlığın intikal edeceğini belirleyen temel bir yasa yoktu. Tanrı bunu istediğine verebilirdi.

İnalcık, eski Asya Türk hakimiyet ananesi ile Moğol hakimiyet ananesi arasında paralellik kurar. Hakimiyeti belirleyen temel yazılı kanunun olmayışı, hakimiyetin üstün vasıflı han çocuklarına intikal etmesi ve intikalde kabile güçlerinin desteğinin belirleyici olması gibi temel faktörler üzerinde durur. Bunları bir çok tarihi örnekle analiz eder. İnalcık, Moğol devlet geleneğinin hem İslam öncesi, hem de İslâmiyet dönemi Türk devlet geleneği ile olan ilişkilerine hususi bir önem verir. Ona göre Moğolların Cengiz Han’a kadar kendi devlet ve hukuk gelenekleri yoktur. Büyük Cengiz İmparatorluğu hukuk ve hakimiyet bakımından tam anlamıyla Türk haki-miyet anlayışının adaptasyonuna dayanmıştır. Cengiz İmparatorluğu ve bakıyesi olan hanlıklar, eski Türk ananesini uygulamakla kalmamışlar, onun kendilerinden sonraki Türk devletlerine intikal etmesini de sağlamışlardır. Bu nedenle, Osmanlı devlet geleneğini, Türk – Moğol geleneği üzerine kurulmuş olan devletlerde aramak gerekir.14

İnalcık’ın Osmanlı Kuzey Politikası ve Kırım Siyasi Tarihi Araştırmalarına Katkıları

İnalcık’ın temelde bir Ottomantist olması açısından, Onun Kırım tarihine bakışı-nın da Osmanlı penceresinden gerçekleştiğini belirtmek durumundayız. O, Osmanlı tarihini Türk – Moğol tarihinin bir cüzü olarak gördüğü gibi, Kırım tarihini de Osmanlı tarihine eklenmiş bir cüz olarak düşünmüştür. Bütün makalelerinde bu sentezci yaklaşımı fark edebiliyoruz.

İnalcık’ın Kırım siyasi tarihi hakkında kaleme aldığı ansiklopedi maddeleri, yakın zamanlara kadar sahasında tek olma özelliği taşımıştır.15 Müstakil olarak Kırım veya Karadeniz tarihine ayrılmış bir çok çalışması da bulunmaktadır.16 Başından sonuna kadar Kırım tarihinin ele alındığı bu çalışmalar, Türkiye’deki siyasi Kırım tarihi ihtiyacını karşılayan başlıca kaynak olmuşlardır. Biz bunlardan ziyade, daha detaylı, zaman zaman monografik karakter kazanan araştırmalarını değerlendireceğiz.

İnalcık’ın Osmanlı Kuzey politikası hakkındaki ilk ve en kapsamla çalışması, “Yeni vesikalara göre Kırım Hanlığının Osmanlı Tabiliğine Girmesi ve Ahidname Meselesi” isimli makalesidir.17

14 “Araştırmamız için Moğollarda hakimiyetin intikal prensiplerinin araştırılması zorunludur, zira, Moğollar tam olarak hem eski Asya Türk hakimiyet ananesine bağlı kaldılar, hem de Asya ve Ortadoğu’daki devlet ve kurumlar üzerinde çok büyük bir etki gösterdiler.” Bkz. İnalcık, “The Ottoman Succession …”, s. 39.15 Bkz. Halil İnalcık, “Kırım”, Mad., MEB İA, VI ( İstanbul 1993); Halil İnalcık - Hakan Kırımlı, “Kırım” Mad. DİA, XXV (Ankara 2002).16 Halil İnalcık, “Giray”, Mad. İA, IV, (Eskişehir 1997); “Kalgay, Mad, DİA, VI, (Ankara 1992); “The Question of Closing of the Black Sea under the Ottoman”, Symposium on the Black Sea, Birmingham, March 18-20, Arkheion Pontu 1978; “Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri Bulundu”, Belleten, LX / 227, (1996); “Osmanlı-Rus İlişkileri 1492-1700”, Türk Rus İlişkilerinde 500 Yıl 1491-1992, Ankara 1999; “Karadeniz’de Kazaklar ve Rusya: İstanbul Boğazı Tehlike’de”, Çanakkale Savaşları Tarihi Nşr. Mustafa Demir, C., 1, Değişim Yayınları, İstanbu 2008.17 Bkz. Halil İnalcık, “Yeni Vesikalara Göre Kırım Hanlığının Osmanlı Tabiliğine Girmesi ve Ahidname Meselesi”, Belleten, VIII /30 ( Ankara 1944), s. 185 - 229.

Page 178: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

170

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

İnalcık bu makalede Osmanlı Kuzey politikasının şekillenmesinde bir dönüm noktası olan Kırım Yarımadası’nın fethi, Kırım Hanlığı’nın Osmanlı himayesine girmesi ve bu safhada başlayan ilişkilerin niteliğini analiz etmektedir.

Kırım Yarımadasının fethedilerek Kırım Hanlığı’nın Osmanlı himayesine alınışı, II. Mehmet’in en önemli başarılarından ve tarihi sonuçları en derin hadiselerden birisi olarak düşünülür. Yarımada ve hanlığın zapt edilmesi ile Osmanlı Devleti’nin Kara-deniz hakimiyeti sağlam bir şekilde kuruluyor, Doğu Avrupa’nın en güçlü devleti Yagellon menşeli Litvanya – Lehistan Krallığı’nın Karadeniz’e hakim olması engel-leniyor, Altınordu gibi emperyal bir gücün yerine Osmanlı’ya tabi Kırım Hanlığı Osmanlı Kuzey politikasının temel ayağı haline getiriliyor, Kuzey politikasının baş aktörlüğü bu suretle Kırım hanlığına bırakılıyor, daha sonraki aşamada Moskova’nın Karadeniz’e sarkmasının engellenmesi de yine Kırım Hanlığı’na havale ediliyordu. İnalcık, bahis konusu olayı uzun sürede bu kadar büyük sonuçları olmuş şumüllü bir olay olarak değerlendiriyor.18

İnalcık, Yarımada’nın fethi ve Kırım Hanlığı’nın Osmanlı tabiiyetine geçişinin önemini vurguladıktan sonra, süreçle ilgili kaynak yetersizliğinin altını çiziyor. Gerçekten, yaklaşık 70 sene önce kaleme alınan araştırmada altı çizilen kaynak ve bilgi eksikliği bugün için de aynen geçerlidir. Hacı Giray’ın vefatından sonra baş gösteren olaylar ve Osmanlıların Kırım’a müdahale ettiği süreç hakkında kaynaklar çok yetersizdir. İnalcık, Hammer’in tespitlerini naklederek Onun, Avrupa kaynakla-rında da konuyla ilgili malumat eksikliğine dikkat çektiğine işaret ediyor. Hammer’in genel Osmanlı tarihinde Kırım tarihine de değindiğini biliyoruz. İnalcık, Hammer’in Osmanlı tarihine çok sert tenkitler yapmış ve eseri bütünüyle olumsuz olarak nite-lendirmiştir. Hammer’in bir de Kırım tarihi hakkında kaleme aldığı müstakil bir eseri mevcuttur.19 Bunu da eleştiren İnalcık, söz konusu eserin Cenabi’nin eserinin aynen kopya edilmesinden ibaret olduğu, hatta, eserdeki hataların karıştırılarak başka yanlışlara sürüklenildiği kanaatindedir. İnalcık, Hammer’in Kırım Hanlığı tarihinde düştüğü hataların kendisiyle sınırlı kalmadığı, ondan istifade eden Zinkeisen ve N. Iorga’nın Kırım hakkındaki bilgilerinin Hammer kaynaklı olduğunu belirtmektedir.20

Çağdaş kaynakların değerlendirilmesinden sonra Osmanlı kaynaklarına geçen İnalcık, Kırım’ın Osmanlı himayesine girişi süreci hakkında Osmanlı tarihlerinin de oldukça yetersiz olduğuna işaret eder. Cenabi, çağdaş kaynakların dayandığı ana kaynak olduğu gibi, Osmanlı tarihleri de bütünüyle Ona dayanmaktadırlar. İnalcık’ın tespitleri, Kırım tarihi ve tarihçileri açısından hayati önem taşıyor, zira, O’nun değerlendirmeleri olmadan yazılacak bir Kırım tarihi eksik olacaktır. Söz konusu tespitlerin hayati önem taşıması, Kırım tarihi kaynaklarının doğru anlaşılması ve yorumlanmasında kendini ortaya koyuyor. Evvela, Cenabi’nin Kırım tarihi açısından nasıl bir önem taşıdığı, İnalcık tarafından ortaya konulmuştur: Hüseyin Hezarfen, Müneccimbaşı, Karaçelebizade Abdülaziz gibi Osmanlı tarihleri; Rıdvan Paşazade, Mehmet Giray, Abdulgaffar Kırımi, Paris Anonim Nüshası gibi Kırım tarihlerinin dayandığı temel kaynak da Cenabi’dir. İnalcık’ın tespitlerine göre, bu tarihler içinde

18 İnalcık, Aynı eser, s. 185. 19 Joseph Von Hammer Purgstal, Kırım Hanlığı Tarihi, Çev. Seyfi Say, İnsan Yayınları, İstanbul 2013. 20 İnalcık, Aynı eser, s. 186 - 187.

Page 179: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

171

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

yalnız Abdülgaffar Kırımi’ye ait Umdetu’t – tevârihde Cenabi dışında kaynaklar da kullanılmıştır, ancak, Kırım’ın fethi sırasındaki olaylar, Cenabi’den nakledilmiştir. Osmanlı son dönemi tarihlerinden Mustafa Nuri Paşa’ya ait Netayicü’l – vukuat ve Abdurrahman Şeref Bey’in tarihinde de söz konusu olaylar Cenabi kaynaklıdır.

İnalcık, öncelikle yerleşmiş bilgi kaynağı olan Cenabi’nin malumatını özetliyor. Bahsedilen kaynak grubuna göre, Kırım Yarımadası fethedilerek hanlık Osmanlı hakimiyetine girince, Cenevizlilerin elinde Kefe’de zindanda tutulan Kırım hanı Mengli Giray, esirlerle birlikte İstanbul’a getirildi ve 1478’de tekrar Kırım hanlığına tayin edildi.21

İnalcık, şimdiye kadar bahis konusu olan Cenabi kaynaklı bilgileri kesin bir şekil-de reddetmekte ve iddialarını ikinci kaynak grubu üzerinden inşa etmektedir. İkinci kaynak grubu, Seyyid Mehmed Rıza’nın Es – seb’ü’s – seyyâr’ı, Halim Giray’ın Gülbün – i Hânân’ı ve onları izleyen Cevdet Paşa’nın tarihinden oluşmaktadır. İnalcık, hemen hemen kesin bir surette tahmin ettiğimiz üzere, mevcut makalesini kaleme alma sebebini teşkil eden birkaç kaynağı özellikle sona ayırarak yerleşmiş bilgileri onlara göre analiz etmiştir. Bu suretle, Cenabi’nin bilgilerini çürütüp olay-ların yeni bir inşasını kurmaya çalışmıştır.

Temel kaynağın Seyyid Mehmed Rıza olduğunu düşündüğümüz bilgilere göre, Kırım hanı Mengli Giray zindandan esirlerle İstanbul’a getirilmemiş, doğru-dan Kırım tahtına geçirilmiştir. İkinci kaynak grubu olayı gayet genel çerçevede basitleştirerek, Mengli Giray’ın Kefe’de esir iken II. Mehmet ile haberleştiğini, Osmanlıların yardımları karşısında itaat vaat ettiğini, Osmanlı desteği ile esaretten kurtulunca, Kırım tahtına getirildiğini iddia ediyor. İnalcık ikinci kurgunun da çok basit ve gerçeklikten uzak olduğunu belirterek bunlara ilaveten başka kaynaklar üzerinden kendi kurgusunu inşa ediyor.22 İnalcık, birinci kaynak grubunun verilerini reddetme cesaretini başka önemli bir veriden alıyor. Kefe’nin fethinden bir buçuk ay sonra Mengli Giray’ın Kırım hanı olarak İstanbul’a Kırım’dan yazdığı mektup bulunmaktadır.23 İnalcık, belirtilen mektuba dayanarak, Mengli Giray’ın İstanbul’a getirilmediğini kesin olarak ortaya koyuyor.24

Hem Kırım siyasetinin, hem Osmanlıların Kırım’a müdahil olmaları sürecinin ve hem de Kırım’ın Osmanlılar tarafından fethinin iyi kavranabilmesi için, Hacı Giray zamanındaki Kırım – Osmanlı ve diğer güçler arasındaki ilişkilerin Kırım açısından bilinmesi zorunludur. İnalcık, müteakiben, sürecin ayrıntılı analizini yapıyor. Buna göre, Hacı Giray, daha 1454’lerde Cenevizlilere karşı bir denge kurmak üzere Osmanlıları Kırım’a davet etmiş, Osmanlı – Kırım müşterek kuvvet-21 İnalcık, Aynı eser, s.188. 22 İkinci kaynak grubu Mengli Giray’la ilgili 1475’deki vekayii doğru naklederken, 1475 sonrasında çıkan buhran ve savaşlar nedeniyle İstanbul’a iltica eden ve 1478’de İstanbul’da olan Kırım hanının İstanbul’a hiç gelmediğini ima etmektedir. 23 İnalcık, bu dönemde Kırım ile İstanbul arasındaki yazışmalarla ilgili Fevzi Kurdoğlu, Aktes Nimet Kurat ve daha başka araştırıcılara ait bütün arşiv materyalini tespit etmiş ve mehazlarıyla nakletmiştir. Bkz., s. 190.24 Doğu Avrupa, Karadeniz, İdil Boyu tarihinin harmanlandığı araştırmada, zaman zaman makro değerlendirmelere geçiliyor ve dönemin güçler dengesinin genel analizleri yapılıyor. Bunların Kırım Yarımadası ve hanlık üzerindeki etkileri üzerinde duruluyor. Makro analizlerin sayfalar boyunca devam etmesi, bahsedilen olayların mikro çerçevede nihai olarak nasıl sonuçlandırıldığını takip etmeyi zorlaştırıyor. Bununla birlikte, sabırla mikro analizi takip etmeyi sürdürenler, İnalcık’ın Karım Hanlığı’nın bahis konusu devresinin sağlam bir kronolojisini ne kadar büyük bir titizlik ve ustalıkla inşa ettiğini görebiliyorlar. Biz önemi inkar edilemeyecek makro analizleri bir tarafa bırakıyoruz, zira, bunları azami ölçüde özetlemek bile bize ayrılan yeri aşmamızı zorunlu kılıyor. Sadece olayların gerçek kronolojisiyle ilgili değerlendirmeleri özetliyoruz.

Page 180: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

172

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

lerinin Kefe’yi kuşatmalarının ardından Ceneviz – Osmanlı arasında bir anlaşma imzalanmıştı. Anlaşmaya göre Ceneviz tarafı Osmanlılara yıllık vergi ödemeye mahkum edilmişti.25

İnalcık, Osmanlıların o tarihlerden itibaren Kırım siyaseti ve Ceneviz üzerinde etkili bir şekilde yer almalarını, Hacı Giray’ın vefatına kadar Kırım’ın istikrarlı olma-sını sağlayan önemli bir faktör olarak değerlendiriyor. Makro çerçevede, Altınordu, Litvanya – Lehistan, Moskova Knezliği, Kırım Hanlığı, Ceneviz, Osmanlı gibi güçlerin Karedeniz ve Kırım ile siyasi ve iktisadi bağlarını değerlendiriyor; Kırım’ın Karadeniz, Boğazlar ve İstanbul ile sahip olduğu jeopolitik bütünlüğü vurguluyor ve Fatih Sultan Mehmet’in büyük dehasıyla yeni bir jeopolitik inşa ettiğini ortaya koyuyor. Nihayet, Hacı Giray’ın 1466’da vefatından sonra Kırım Hanlığı’nda baş gösteren ve Osmanlı müdahalesiyle son bulan siyasi krizin analizine ve doğru bir kronolojisinin inşasına yöneliyor.

Hacı Giray vefat ettiğinde geride taht müddeisi bir çok evladı bulunuyordu. Han evlatları arasında Nurdevlet ve Mengli Giray öne çıktı. Kırım siyaseti Osmanlı müdahalesinin vuku bulacağı 1475’e kadar bu siyasi mücadeleler etrafında şekille-necektir. Sözü edilen konjonktürü kavrayabilmek için, hanlık iddiasındaki prenslere paralel olarak devam eden kabile aristokrasisin iktidar mücadelelerini de göz önüne almak gerekiyor. Kabile aristokrasisinin liderleri, prenslerden kimin han olacağında büyük ölçüde etkili olmakta idi. Ancak, iç dengelerin karmaşık bir vaziyet almasında önemli payı olan dış güçler de devreye girmiş ve hanlık siyaseti toparlanamaz, içinden çıkılamaz bir hal almıştır. Ceneviz ve Litvanya – Polonya gibi dış güçlere bir de Osmanlı eklenmiş ve hanlığın iç dinamikleri dış baskılar karşısında siyasetini yürütemez olmuştur. İç dinamikleri büyük ölçüde meydana getiren ve temsil eden kabile güçleri, zaman zaman dış güçleri devreye sokarak kendi hakimiyetlerini devam ettirebiliyorlardı. Osmanlıların Kırım’a davet edilmesi, böyle bir zorunluluk sonunda gerçekleşmiş ve Fatih Sultan Mehmet şartları değerlendirerek Kırım’ı fethetmişti. İnalcık, hanlık siyasetinin oluşumunu ve yürütülmesini belirleyen iç ve dış dinamikleri gayet usta bir şekilde analiz ediyor.26

Hacı Giray’dan sonra Nurdevlet bir ara galip olduysa da, Mengli Giray Kırım’ın iç kentlerinde üstünlüğü sağladı. Nurdevlet, Kırım’ın hinterlandında, Özü boylarında varlığını sürdürdü. Nurdevlet’in mağlup olmasının temel sebebi, en büyük destekçisi olan Şirin beylerinin lideri Tekine Mirza’nın da hayatını kaybetmiş olmasıydı.

Kırım siyasetinde en etkili güç olan Litvanya – Lehistan’ın bu süreçte Nurdev-let’i desteklediği görülüyor. Dışarıdan aldığı destekle güçlenen Nurdevlet, Mengli Giray’ı mağlup ederek O’nu Cenevizlilerin elinde bulunan Kefe’ye sığınmak zorunda bırakmıştı. Kefe’de eskiden beri Tatar kabile güçlerini temsil eden bir Tudun bulunuyordu. O sıralarda Şirin Kabilesi lideri Mamak (veya Eminek) tudun idi ve Mengli Giray’ı destekliyordu. Kırım kabile güçlerinin liderliğini genellikle Şirin beylerinin yürüttüğü dikkate alınırsa, Şirinlerin desteğini almış olan Mengli Giray iç dinamikler açısından oldukça güçlü bir konumda bulunuyordu. Dış güçler açısından ise, Cenevizlilerin desteğine sahip idi.25 İnalcık, Aynı eser, s. 197.26 İnalcık, Aynı eser, s. 200.

Page 181: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

173

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

İç ve dış desteklerle güçlenen Mengli Giray, 1468’de Nurdevlet’i mağlup etti. Nurdevlet, aynı şekilde Cenevizlilere sığındı. Cenevizlilerin hanlığın iç ve dış haki-miyet kanallarına sirayet ederek ne ölçüde etkili konuma geçtikleri görülüyor. Hacı Giray zamanında Kırım siyasetinde etkili bir unsur ve hanlığın istikrarlı olmasının teminatı olan Osmanlıların ise neredeyse tamamen etkisiz kaldığı anlaşılıyor.27

Ceneviz sayesinde tahtında kalabilen, en büyük rakibi Nurdevlet’in de tehdit olarak Ceneviz elinde rehin olduğunu bilen Mengli Giray, büyük çapta Ceneviz’in mahkumu haline gelmişti. Mengli Giray, Osmanlı padişahına yazdığı mektupta, 1469’da Kefe’ye saldıran ve iki şehri yakan, esir alarak uzaklaşan Osmanlı kaptanı Yakup Reis’den şikayet ediyordu. Anlaşıldığı üzere, Mengli Giray, o tarihlerde Osmanlılara karşı Cenevizlilerle müttefik konumunda idi veya koruyucularının baskısıyla böyle bir politika yürütmek zorunda kalıyordu.

Mengli Giray, ananevi Lehistan dostluğunu bir süre sonra bitirerek Altınordu karşısında Moskova ile ittifaka girdi. Bunun karşısında, Altınordu – Lehistan bloğu kendiliğinden ortaya çıktı. İnalcık, Moskova’nın büyük siyaset içine girişi, Altınor-du’nun mirasını toparlayarak semerelerini almalarını anlatılan sürece bağlamakta; bloklaşmanın başlangıcını, Doğu Avrupa tarihinin şekillenmesini yüzyıllar boyunca etkisi altına alacak tarihi bir dönüm noktası olarak değerlendirmektedir.28

Kefe tudunu Mamak’ın 1473’de vefatı, Kırım siyasetini iyice kargaşa içinde bıra-kacak ve Osmanlı müdahalesi kaçınılmaz olacaktır. Mamak’ın yerine kardeşi Eminek geçti. Eminek, tudun seçiminde etkili güçlerden birisi olan Ceneviz ile anlaşmazlığa düştü. Bu sırada ölen Mamak’ın dul eşi de oğlu Sartak’ı tudun seçtirmek için hare-kete geçerek siyaset içinde yer aldı. Cenevizlilere verdiği rüşvetle desteklerini alan Mamak’ın eşi, Eminek üzerinde baskı kurdu ve Cenevizlilerin O’nu azletmelerini sağladı. Söz konusu hadise, Eminek’i Ceneviz dışında bir destek aramaya iten faktör idi. Mengli Giray ise, Eminek’in yerine beklenen Sartak’ı atamayarak onun yerine Karay Mirza’yı atadı. Mengli Giray’ın tercihi, Ceneviz desteğini kaybetmesine yol açması bakımından önemlidir. Ceneviz baskısı karşısında tutunamayacağını anlayan Mengli Giray, zorunlu olarak Sartak’ı atadı.

Kırım siyaseti içinde nüfuzlarını kaybeden ve Ceneviz tarafından da dışlanan Şirinlerin lideri Eminek Mirza, Osmanlı ile temasa geçerek yardım istedi. Osman-lıların bir donanma ile Kırım ve sahil şeridini fethetmesinin arkasındaki sürecin siyasi boyutu kısaca budur. 29

Kefe’nin fethi sırasında Eminek kumandasındaki Tatar güçleri Osmanlıların yanında yer aldılar. Mengli Giray ise, bu süreçte çıkan kargaşada hapsedilmiş ve zindana atılmıştı. Osmanlılar, Kefe başta olmak üzere sahil şeridindeki bütün Cene-viz şehir ve arazilerini zapt ettiler. Osmanlı donanmasının başında bulunan Gedik Ahmet Paşa, zindanda bulunan Mengli Giray’ı hapisten çıkararak Kırım tahtına yeniden atadı. Mengli Giray ile Gedik Ahmet arasında bir antlaşma yapıldı. Kırım bu antlaşma gereğince Osmanlı himayesi altına alındı.

27 İnalcık, Aynı eser, s. 200 - 202.28 İnalcık, Aynı eser, s. 203 - 204. 29 İnalcık, Aynı eser, s. 205.

Page 182: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

174

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Yukarıda belirtildiği üzere, İnalcık, Mengli Giray’ın zindandaki esirler arasında bulunarak diğer esirlerle birlikte İstanbul’a getirilmiş olmasının imkansız olduğunu düşünüyor, zira, bahsedilen olaydan 1,5 ay sonra İstanbul’a şükran duygularını ifade eden bir mektup göndermiştir. Bu suretle, yukarıda özetle belirtildiği üzere, Cenabi kaynaklı haberlerin geçersiz olduğu anlaşılıyor.30

İnalcık, belgesiz konuşmamakla beraber, belgenin mutlak esiri olarak hareket etmez. Tarihçinin kendisinde olması zorunlu öznel hakimiyeti hiç elden bırakmaz. Cenabi kaynaklı haberler yanlış olmakla birlikte, yine de bir tarihi gerçeğe işaret etmektedirler. Aynı şekilde, Mehmed Rıza kaynaklı haberler doğru olsa da, müteakip gelişmeler hakkında yanlış malumat aktarmaktadırlar.

İnalcık, 1475’te olduğu iddia edilen Cenabi kaynaklı olayın, aslında, Mengli Giray’ın üçüncü hanlık döneminde, yani 1478’de cereyan ettiğini tespit ediyor. Böylece, hem Mehmet Rıza, hem de Cenabi kaynaklı haberleri kendi öznel analizi içinde uzlaştırarak tarihi gerçeğe ulaşıyor. İnalcık’ın hemen her konuda sergilediği mükemmel ihata ve sentez gücünün bir örneğine şahit oluyoruz. İnalcık, belgeye dayanır, ancak, son tahlilde mutlaka kendi anlayışını ortaya koyar.

İnalcık, Mengli Giray’ın 1475’te Osmanlılar tarafından tahta çıkarılmasının ardından, 1476’da Altınordu hanı Seyit Ahmet Han’ın saldırılarıyla mağlup olarak firar ettiğini, akabinde Osmanlılara sığındığını kaynaklara dayanarak tespit ediyor.

Seyit Ahmet Han, Kırım güçlerini yendikten sonra Kefe’yi kuşatarak teslim olmaya zorlamış, Kefe beylerbeyi Kasım Paşa’nın politik manevraları ile kuşatmayı kaldırmak zorunda kalmıştır. Söz konusu olaylar, Osmanlı himayesinde bulunan Kırım’ın Lehistan müttefiki Altınordu tarafından kuvvetle tehdit edilmesi karşısında Osmanlı’nın Moskova ile müttefik bulunan Kırım’ı himaye etmesinin ardındaki politik saiklerin anlaşılmasına da yardımcı oluyor. Seyit Ahmet Han, Mengli Giray yerine Kırım hanlığına Canibek’i han tayit etti. Yetersiz olan Canibek hanlıkta fazla kalamadı. 1477’de Kırım’da Nurdevlet’in han olduğunu gösteren belgeler bulunmaktadır.31

İnalcık, vekayiin ruhuna göre hareket ediyor ve belgeleri analiz ediyor. Osmanlı Devleti’nin Kırım’ı Altınordu hakimiyeti altına sokan son müdahaleden rahatsız olacağı, hatta bir emrivakiyi ortadan kaldırmak için gerekli müdahaleyi yapması gerektiğinden hareketle, Nurdevlet’in han olması ile ilgili belge yetersizliğini süreç analizi ile aşıyor. Nurdevlet’in han olarak Osmanlılara yazdığı mektubun sahte olduğu yönündeki iddiaların da aynı sebeple geçersiz olduğunu belirtmekte tereddüt etmiyor.32

Gerçekten, tarihi olayların yoğrulması ve şekillenmesini sağlayan konjonktürün iyi bilinmesi ve analizi zaman zaman belgelerin doğru anlaşılması için zorunlu oldu-ğu kadar, belge yokluğunda karineye başvurulması durumlarında da avantaj sağlıyor.

Mengli Giray’ın Kefe’ye sığındıktan sonra İstanbul’a getirildiği bu süreç çok çalkantılı idi ve Kırım bütünüyle siyasi anarşi içinde bulunuyordu. Nurdevlet Han 30 İnalcık, Aynı eser, s. 206 – 207.31 İnalcık, Aynı eser, s. 211 – 213.32 İnalcık, Aynı eser, s. 214 – 215.

Page 183: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

175

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

ile rakibi Haydar arasındaki mücadeleler çok şiddetli oldu. Kabile güçleri arasındaki uzlaşmaz şiddetli çatışmalar Kırım’ın nihai olarak Altınordu hakimiyetine geri dönüşü istikametinde gelişmeye başladı. Osmanlılar bir kez daha Kırım’a müdahale ederek 1478’de Mengli Giray’ı İstanbul’dan Kırım’a han olarak gönderdiler.33

Osmanlıların 1475’te Kırım’ı fethinden 1478’e kadar geçen vukuatın kronolojisi bitirildikten sonra, Kırım hanı Mengli Giray ile Gedik Ahmet Paşa arasında yapıl-dığı iddia edilen tabiiyet antlaşması analiz edilmektedir. Bu husus, bütün kaynak ve iddialar tek tek analiz edilmek suretiyle, nihai olarak, “böyle bir antlaşmanın varlığı kesin olarak bilinmekte, ancak, eldeki antlaşma metinlerinin hiç birisinin gerçek olmadığı” sonucuna ulaşılmaktadır. İnalcık, antlaşma yapıldığının kesin olmasını, Mengli Giray’ın 1475’te, Kırım harekatından 1,5 ay sonra İstanbul’a yazdığı mektuba bağlamaktadır. Bu antlaşma metnini ortaya koyduğu iddia edilen metinlerin tamamının sonraki dönemlere ait kurgusal ürünler olduğu kanaatindedir.

İnalcık’ın Kırım ve Osmanlı kuzey politikası hakkında ikinci ve en kapsamlı araştırmalarından birisi, “Osmanlı - Rus rekabetinin menşei ve Don - Volga kanalı teşebbüsü (1569)” isimli çalışmasıdır.34 Söz konusu makale, makro ve mikro analizin mükemmel bir sentezini oluşturur. İnalcık, her araştırmasında olduğu gibi, burada da araştırmasının kuramsal ve konjonktürel bağlamını tespit ederek çalışmasına başlar. Aynı zamanda giriş niteliğinde olan makro analiz ile Osmanlı Devleti’nin XVI. yüzyılda dünya güç dengeleri içindeki yerini değerlendirir. Çok genel bir analiz gibi görülen değerlendirmenin ne kadar farklı alanlarda ne ölçüde derin bilgi gerektirdiğini konuya vakıf olanlar ilk cümleden itibaren fark ederler. Analiz, genel olarak ayırt etmeksizin dünya güç dengelerini ele alıyor, Osmanlı’yı dört cephedeki güçlerle mukayese ediyor. Kademe kademe derinleştirilen analizlerde Avrupa politikası, Habsburg, Fransa ve Osmanlı’nın güç ilişkileri ve konumları değerlendiriliyor. Protestan ve Katolik mezheplerinin Avrupa politikasının şekillen-mesindeki etkisi, Osmanlı Devleti’nin gelecek üç yüz yıla damgasını vuracak olan yeni politik yapılanmalardaki baş aktör olma vaziyetini değerlendiriyor. İnalcık, bu mükemmel makro analizde Asya’daki Türk İmparatorluğu ile Osmanlı Devleti arasındaki yakınlaşmaların aksine, İran – Safevi Türk İmparatorluğu ile Osmanlılar arasındaki ihtilaflı ilişkileri de değerlendiriyor. Bu yönüyle, siyasi tarihin alt kat-manlarını teşkil eden jeopolitik ve sosyo-politik faktörleri irdeliyor. Makro Analiz, başlı başına, mükemmel bir Paks Ottomanika tablosu niteliğindedir.35

İnalcık bu çok genel makro analizden sonra, bir derece daha az genel olarak nite-lendirilebilecek ikinci analizine geçiyor. Burada da aslında makro analiz anlayışına bağlı kalınmış, ancak, spesifik olarak Altınordu mirasının yeniden yapılandırılması sürecinin ürünü olarak beliren Doğu Avrupa güç dengeleri ele alınmıştır. Altınordu, Litvanya – Lehistan, Moskova Knezliği, Kırım Hanlığı ve diğer Altınordu bakıyesi hanlıklar ile Osmanlı Devleti’nin ilişkileri değerlendirilmiştir. Makro çerçevede ele alınan bu süreç, aşama aşama mikro analize bürünerek tam bir Osmanalı – Kırım – Moskova ilişkileri ve Don – Volga Projesi analizine dönüşür.

33 İnalcık, Aynı eser, s. 219 – 221.34 Halil İnalcık, “Osmanlı - Rus Rekabetinin Menşei ve Don - Volga Kanalı Teşebbüsü (1569)”, Belleten, XII / 46 ( Ankara 1948), 349 - 402.35 İnalcık, Aynı eser, s. 349 – 352.

Page 184: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

176

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Araştırmanın temel kurgusu, Altınordu’nun tarihe karışmasının ardından yaşa-nan güç çatışmaları içinden Moskova Knezliği’nin sıyrılarak büyük bir güç haline gelmesi ve artık XVI. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlılar için de ciddi bir tehdit oluşturduğu anlayışı üzerine bina edilmiştir. Kurgusunu belirleyen İnalcık, kendisi-nin bu alanda fikir yürüten ilk araştırıcı olduğunu, diğer araştırıcıların ileri sürdüğü fikirlerin yanlış varsayımlar ve mütalaalara dayandığını öne sürüyor. Hammer, Zinkeisen, Jorga gibi önemli Osmanlı tarihi uzmanlarıyla Smirnov gibi Kırım sahasında uzman tarihçileri de sert bir şekilde eleştiriyor.36

İnalcık, Osmanlı kuzey politikasının bir önceki aşamasını kısaca değerlendiriyor. Osmanlıların Moskova Knezliği’ni himaye ve Kırım Hanlığı’nı zaman zaman ceza-landırmaya varan ölçüde frenleme anlayışına dayanan ilk dönem (yüzyılın ilk yarısı) politikası ile Moskova’yı birinci tehdit olarak gören ikinci dönem (yüzyılın ikinci yarısı) politikası arasındaki farklılığın analizi araştırmada önemli bir yer tutuyor. Araştırma, Osmanlıların XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren aşama aşama güçlü bir Moskof tehdidi hissettikleri ve kuzey politikasını bu tehdide göre yeniden yapılandırdıkları iddiası üzerine kuruludur. Bu iki farklı sürecin farklı dinamiklere dayanan olayları örneklerle ele alınıyor.

Moskova’nın Kazan, Astarhan ve Nogay ordalarını hakimiyet altına alması, Don – Kuban boylarındaki Çerkezleri kendine bağlaması, Kırım Hanlığı üzerinde baskı kurması, Don – Özü Kazaklarından topladığı güçlerle Karadeniz’de güçlü bir tehdit haline gelen Dimitraş (Dimitri Vişnevetski)’ın Moskova ile müttefik olarak yaptığı saldırıların, 1550’lere doğru Osmanlı’nın Kafkasya, Don Boyu ve Karadeniz’de güçlü bir Moskof tehdidi hissetmesine yol açtığı ve bunu engellemek isteyen Osmanlıların Astarhan Seferi’ne çıktığı, Don – Volga projesini uygulamaya koyduğu anlayışı, araştırmanın kurgusunu meydana getiriyor.37

Ancak, İnalcık’ın sonraki araştırmalarında ortaya koyduğu değerlendirmeleri hatırlamak mecburiyeti ortaya çıkıyor. Bahsedilen araştırma, bize göre, aşırı dozda Astarhan Seferi vurgusu taşıyor.38 Alanın diğer saygın otoritesi olan A. Nimet Kurat, İnalcık’ı aynı konuda radikal bir şekilde eleştiriyor. İnalcık’ın dönüm noktası olarak ele aldığı Astarhan Seferi’ni önemsiz bir olay olarak değerlendiriyor.39

İnalcık, mezkur araştırmasını, Don Nehri’ni Volga Nehri’ne bağlayacak olan kanalın açılması için yapılan Divan-ı Hümayun görüşmeleri, kanalın kazılması için yapılan hazırlıklar ve teşebbüs aşamasının ayrıntılarına ayırmıştır. Nihai aşamada ise başarısızlık ve sonrasında yaşanan olaylar detaylı bir şekilde değerlendiriliyor.40

36 İnalcık, Aynı eser, s. 352. 37 İnalcık, Aynı eser, s. 353 – 356.38 Halil İnalcık, vurguyu hissettirmek için, Osmanlı – Kırım – Moskova politikalarındaki bazı ayrıntıları gözden kaçırıyor. Sahip Giray’ın Osmanlı teşebbüsleriyle ortadan kaldırılmasının Kırım’ın zayıflaması ve Moskova’nın güçlenmesinde yarattığı sonuçlar, sırf seferin önemine yapılan vurgu nedeniyle ikinci plana düşürülüyor. İnalcık, konuyu sonraki araştırmalarında gözden geçirmiş, Osmanlı – Kırım ihtilafları sonunda başlayan müdahalelerin belirleyici etkilerini ön plana almıştır. Bizim de katıldığımız yeni anlayışa göre, Astarhan Seferi ve Don – Volga Kanalı teşebbüsü, Osmanlı kuzey politikasında çok önemli bir dönüm noktası olma niteliğini kaybediyor.39 Akdes Numet Kurat, “The Turkish Expedition to Astrakhan’in 1569 and the Problem of the Don-Volga Canal”, The Slavonic and East European Review, 40 / 94 (Aralık, 1961), s. 7-23. Bkz. Özellikle s. 23.40 İnalcık, Aynı eser, s. 356 – 398.

Page 185: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

177

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Doğu Avrupa Güç Dengelerini Belirleyen Konjonktürler ve Değişen Unvanlar ile İlgili Tespitleri

İnalcık’ın 1985’lerde kaleme aldığı “Power Relationships between Russia, the Crimea and the Ottoman Empire as Reflected in Titulature” isimli uzun makale, Litvanya – Lehistan, Osmanlı, Moskova, Kırım, Kazan ve diğer Altınordu bakıyesi siyasi güçler hakkında yapılmış en kapsamlı değerlendirmedir.41 İnalcık, burada da kurgusunu birden fazla etkenin oluşturduğu konjonktürel gelişmelere göre tasarlamış ve analiz etmiştir. Uzun araştırmanın merkezi fenomeni, konjonktürlere göre değişen unvanlardır. Devletlerin en üst seviyeli liderleriyle ilgili unvanlar, süreçlere göre yeni anlamlar kazanan değişkenler olarak belirlenmiştir. Değişkenlerin tarih içinde maruz kaldığı değişimleri belirleyen temel etken ise Doğu Avrupa güç dengelerine göre şekillenen konjonktürlerdir. Konjonktür ile politik olaylar arasındaki ilişkinin niteliği, Moskova, Kırım ve Osmanlı devletlerinin kullandığı unvanlara yansımak-tadır. İnalcık, ampirik verilere dayanan kurguyu ustaca tasarlamış, aşama aşama ortaya çıkan konjonktürel yapılanmaları unvanların anlamlarına göre yorumlamıştır.

Altınordu’nun Parçalanma ve Yıkılma Süreciyle İlgili Tespitler

Birinci konjonktürel devre, Altınordu’nun parçalanmaya yüz tuttuğu XIV. yüzyıl-dan, yıkıldığı XVI. yüzyıl başlarına kadar geçen zaman dilimidir. Osmanlı Devleti bu dönemin büyük kısmına aktif olarak müdahil değildi. 1475’ten itibaren Kuzey politikasına entegre olan Osmanlılar, Kuzey politikasının gerçek anlamda aktif unsuru olmaya ancak XVI. yüzyılın başlarından itibaren geçeceklerdir. Dönemin başlıca aktörleri, Moskova, Altınordu, Litvanya – Lehistan ve Kırım Hanlığı’dır.

İnalcık, Rus çarının unvanlarını Rus hakimiyet telakkisine göre analiz etmiş, Moskova’nın bağımsızlık hareketlerinin tarih içinde aldığı boyutlara göre unvanlar seçtiğini tespit etmiştir. Unvanlardaki büyük değişim, büyük knez’den çar’a doğru bir evrimi ortaya koymaktadır. Moskova Knezliği, unvanların seçiminde hedef kitlenin yapısını da dikkate almıştır. Yazışmalarda muhatap olan kitlenin sosyal, siyasi ve kültürel yapılarına göre unvanlar kullanılmıştır.

Moskova’nın bağımsızlık mücadelesi Altınordu’ya karşı yapılmıştır. Altınor-du’nun 1502’de Kırım Hanlığı tarafından tamamen yıkılmasından sonra Mosko-va’nın öncelikli siyasi amacını, Altınordu mirasının paylaşılması için, Kırım Hanlığı ile yapılan daimi mücadele oluşturmuştur. Moskova, 1570’lere kadar süren bu mücadelede büyük zorluklarla karşılaşmış, Kırım Hanlığı ile Litvanya – Polonya ittifakı karşısında askeri açıdan tahrip olmuştur.

Moskova knezinin Altınordu’ya tabi olduğu dönemde Özbek Han’ın 1328’de Birinci İvan’a verdiği büyük knez unvanı, onun diğer knezlikler içinde en üstün konuma geçirmesi bakımından önem taşıyordu. Moskova, yeni statüsü ile Rus

41 Halil İnalcık, “Power Relationships between Russia, the Crimea and the Ottoman Empire as Reflected in Titulature”,The Middle East and the Balkans under the Ottoman Empire Essays on Economy and Society, Indiana University Turkish Studies and Turkish Ministry of Culture Joint Series,Volume 9 , Bloomington 1993, s. 369 – 411.

Page 186: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

178

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

knezlikleri ve Altınordu Devleti arasında aracılık rolünü üstleniyordu.42 İvan, askeri ve siyasi alanda yürüttüğü tarihi mücadelesi çerçevesinde konumunu bütün Rusların büyük knezi olarak yorumlayacak; 1655’lere kadar bilinçli olarak kullanacak, bunu tarihi olarak hayata geçirmeyi birinci hedef haline getirecektir. Moskova, bahsedilen unvanı aynı zamanda, Altınordu’da bütün Moğolların padişahı anlamında kullanılan barça Moğol padişahı unvanının muadili olarak kabul ettirmeye çalışıyordu. Birinci İvan, Lehistan kralı IV. Kasimir ile 1449’da imzaladığı antlaşmada Tanrı’nın ihsanı anlamında dei gratia unvanını kullanmış, hakimiyetini Tanrı’dan aldığını ima etmişti. Rus büyük knezi, Altınordu’dan bağımsızlık kazandığı 1480’lerde gosudar unvanını da kullanıyordu.

İnalcık, Moskova büyük knezinin Altınordu’dan bağımsızlık kazandığı 1480 tari-hinin belli bir tarihi zemine oturmaktan ziyade, Moskova’nın kendi politik inşasının ürünü olduğunu düşünüyor. 1480’de Moskova Knezliği’nin vergi mükellefiyetini yerine getirmemesi yüzünden açılan savaşta knez vergi ödemeyi kabul etmiş ve savaş olmadan iki taraf ayrılmıştı. Bu tarihin Moskova’nın bağımsızlık tarihi olarak kabul edilmesinin bir gerçekliği yoktu. Bunun tarihçiliğin bir kurgusu olduğunu düşünen İnalcık, bu olayı, knezin kullandığı unvanlar doğrultusunda değerlendiriyor. Moskova knezinin Osmanlı korumasında Kırım Hanlığı ile ittifak altında bulunduğu bu dönemde henüz açık bir bağımsızlık içinde bulunması mümkün değildi. Çar unvanının Altınordu’da kullanılan en yüksek seviyeli unvan olan han unvanının muadili olarak kullanılması ancak 1547’lerde gerçekleşebilmişti. Altınordu’nun 1480’lerden sonra büyük bir kaosa girmesine ve 1502’de yıkılmasına rağmen III. İvan ve Vasili zamanlarında han muadili olarak çar unvanının kullanılmadığı tespiti, Moskova Knezliği’nin statüsünün belirlenmesi bakımından önemlidir. Bu dönemde, Kırım Hanlığı çok güçlü olup Osmanlı korumasında Moskova’yı Altınordu’dan daha güçlü bir şekilde tehdit ediyordu. Lehistan’ın yarattığı tehdit de Moskova için büyük tehlikeler içeriyordu.

Han unvanının kullanılması, Cengiz yasası gereği belli şartlara bağlıydı. Cen-giz’den sonra bu unvan ancak O’nun büyük oğlu Cuci’nin neslinden gelen prensler tarafından kullanılabilirdi.43 Timur örneğinde iyi bilindiği üzere, Nogay, Mamay, Edigü gibi han neslinden gelmeyen büyük çaplı kumandanlar bu unvanı kullanama-mış, hanlık makamına gelememişlerdi. Han unvanının yasallık kazanmasının diğer iki şartı, Karaçi beyleri tarafından konsensüs halinde kabul edilmesi ve başkent niteliğindeki Uluğ Yurt veya Taht İli’ne sahip olunmasıydı.44

Kırım Hanları bu üç şarttan yalnız birincisini, yani, Cengiz Han soyundan gel-miş olmayı tamamlamış olup, bütün Karaçi beylerinin hakimiyetini elinde tutmak ve Batu Han’ın Orta İdil boyunda kurmuş olduğu başkent Saray’a hakim olma şartlarını gerçekleştirememişti. Bunun için büyük han olmaları, Altınordu mirasını toparlamaları söz konusu değildi.

Kırım Hanlığı ile Moskova arasında mevcut boşluğu doldurmak ve eski ananeyi sahiplenmek noktasında şiddetli bir mücadele cereyan ediyordu. Kırım hanı I. Meh-42 İnalcık, Aynı eser, s. 369 – 370.43 Hanlığın kutsal menşei hakkındaki diğer tespitler için bkz. yuk.44 İnalcık, Aynı eser, s. 371 – 372.

Page 187: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

179

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

met Giray, Moskova’ya karşı dış ilişkilerinde Altınordu’nun sahip olduğu hakimiyet statüsünü vurguluyordu. Altınordu sonrasında Doğu Avrupa’nın siyasi tarihine damgasını vuran mücadeleler, Polonya, Moskova ve Kırım devletleri arasında yapılan antlaşmalarda kullanılan unvanlarda temsil ediliyordu. Bu unvanlar, bütün nüanslarıyla karşılıklı güç statüsü ve hakimiyet empoze etme anlayışını yansıtıyordu. I. Mehmet Giray, Polonya ile yaptığı antlaşmada, hem Polonya, hem de Moskova üzerinde eski hakimiyet haklarını tevarüs ettiğini göstermek üzere, “Ulu Orda’nın ulu hanı Deşt-i Kıpçak barça Moğol padişahı” unvanını kullanıyordu. Ulu Orda, Büyük Nogay Ordası’nı, Deşt-i Kıpçak ise Astarhan’dan Doğu Avrupa’ya kadar olan sahayı ifade ediyordu. Bu coğrafyanın merkezi Orta İdil boyu idi.

Moskova, I. Mehmet Giray Han ve özellikle Sahip Giray Han zamanlarında Lehistan’la müttefikan doruğuna çıkan Kırım baskısı karşısında Osmanlı İmpa-ratorluğu’nu sığınma kapısı haline getirdi. Osmanlı desteğini almak ve Litvanya karşısında sağlam bir müttefik kazanmak için Moskova elçilerinin İstanbul kapılarını aşındırdığı sıralarda Kırım – Osmanlı ilişkileri önemli bir gerilim yaşıyordu. Kırım Osmanlı’nın Moskova’yı himaye etmesinden büyük rahatsızlık duyuyor, Divan-ı Hümayun’u Moskova’nın anti – İslamcı siyaseti konusunda uyarıyordu.

Moskova’nın en önemli avantajı, ırsi hakimiyet savaşlarında mağlup olarak kendisine sığınan sayısız han adayının Moskova’nın desteğine mahkum oluşu idi. Moskova Kazan, Astarhan ve diğer hakimiyet alanlarında bu himayeci politikaların verdiği avantajlardan üst düzeyde istifade ederek kendisine tabi hatırı sayılır bir Tatar aristokratik zümre yaratmıştı. Moskova Osmanlı ile ilişkilerinde bu avantajlı pozisyonunu açıkça beyan etmekten çekinmiyordu.45

İnalcık, gerek çağdaş kaynaklar, gerekse, Rus kroniklerinden, Kazan Tatar aristokrasisinin önemli ölçüde artık Moskova himayesine gönüllü olarak girdiği hususundaki bilgileri naklediyor.

Kazan hakimiyetinde Moskova’nın elini güçlendiren en önemli araç, Büyük Orda’nın iradesini temsil eden ve bütün siyasi kararların meşruiyetini belirleyen Tatar kurultayında Moskova himayesinin kabul edilmiş olması idi. Moskova, Kazan ve diğer Tatar nüfusu üzerindeki haklarını, Altınordu’nun kuruluşu sırasında Moskova Büyük knezine tanınan haklar üzerinden inşa ediyor ve kendisini bütün Deşt – i Kıpçak’ın ırsi maliki olarak yorumluyordu. Rusça’da votcina olarak ifade edilen patrimonyal (ırsi) hakların Moskova Büyük knezinin atalarından devraldığı haklar olduğu tezini savunuyordu.

Moskova bu tezini, Sahip Giray’ın Safa Giray’ı Kazan tahtına atamak suretiyle Moskova karşısında üstünlüğünü gösterdiği sırada ileri sürmüştü. Büyük knez IV. İvan, Sahip Giray’a karşı, “Kazan arazisinin kendisine atadan kalan ırsi bir hak oldu-ğunu” iddia etmiş, 1546’da Kazan tahtına getirilen Safa Giray’ın meşru olmadığını bu tez üzerine bina etmişti. Aynı iddiayı, bu dönemde Sahip Giray ve Safa Giray’ın meşruiyetine destek vermek üzere Kazan’a giden Osmanlı elçisine de tekrarlamıştı.

45 İnalcık, Aynı eser, s. 374.

Page 188: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

180

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Bilindiği üzere, IV. İvan 1552’de ordusuyla Kazan’a girerek ele geçirdi. Astarhan Hanlığı’na gönderdiği namede, Kazan yurdunun Tanrı tarafından kendisine ihsan edildiğini, onu zorba ve isyancılardan geri aldığını bildiriyordu. IV. İvan, dört yıl sonra Astarhan’ı aynı şekilde işgal etti. IV. İvan, bu gelişmelerle büyük knez unva-nından çar unvanına terfi ediyordu. Artık bütün Rusların, Kazan’ın ve Astarhan’ın çarı unvanını kullanıyordu. Han unvanının muadili olan çarın bu suretle Moskova hakimiyet teorisinde uygulama ile de yerleştiğine şahit oluyoruz.

İnalcık, Altınordu mirasının büyük imparatorluk statüsü ile Moskova hakimiye-tine geçtiği bu aşamada Osmanlıların Kuzey siyasetini şöyle yorumluyor: Gücünün doruğunda olan, Avrupa’nın en büyük gücü olan Habsburg İmparatorluğu’nu tehdit eden Osmanlı İmparatorluğu, 1502 – 1554 tarihleri arası ve sonrası periyodda olay-ların gelişim seyrini etkiliyordu. 1475’de Kırım Hanlığı’nı vassal statüye indirmiş, 1484’de Akkirman’ı zapt etmiş olan Osmanlılar, kazançlarını koruyabilmek ve daha ileriye götürebilmek için zayıf tarafları himaye altına alıyor, güçlü tarafları ise engellemeye çalışıyordu. Osmanlılar, 1475’ten sonra, zayıf konumda olan Kırım Hanlığı ve Moskova’yı, Litvanya – Polonya krallığı ve Altınordu’ya karşı koruma ve himaye etme politikası güdüyordu. Kırım hanı Mengli Giray’ın 1502’de Altınordu’ya son darbeyi vurabilmesi, bu himayenin ürünü idi.46

Sahip Giray’ın Azledilmesi Konjonktürü ve Önemi: Osmanlı Müdahalesinin Belirleyici Olması

Ancak, Osmanlılar I. Mehmet Giray’ın Osmanlılardan bağımsız politika izlediği-ne şahit olduklarında Osmanlı – Kırım ilişkileri gerilimli bir döneme girdi. I.Mehmet Giray’ın 1523’te rakip Nogay güçleri tarafından öldürülmesi, Kırım’ı uzun sürecek siyasi krize sürükledi. Sahip Giray’ın 1532’de İstanbul’dan Kırım hanı olarak tayin edilmesiyle siyasi kriz çözülmesine rağmen, Osmanlı ve Kırım Hanlığı’nın Moskova politikalarındaki farklılık şiddetlenerek devam etti. Sahip Giray Han müzmin bir Moskova karşıtı idi ve Osmanlıları Moskova’nın tehlikeli olduğu noktasında ikna etme çabasından vazgeçmedi.

Sahib Giray’ın kardeşi Safa Giray (1546 – 49)’ı Kazan hanı yaparak Moskova korumasındaki Şah Ali Han’ı saf dışı ettiği ve Altınordu bakıyesi Tatar alemi üze-rinde Moskova’nın önüne geçtiği 1546 tarihi, sonraki dönemlerin kaderini tayin edecek kadar kritik bir tarihtir. Tatar aleminin temsilini elinden kaçırmakta olduğunu gören IV. İvan, bütün güçlerini Safa Giray üzerine yöneltti. Ulu han muadili olarak çar unvanını bu tarihte ilan etti. İnalcık, Çar unvanının, Altınordu’nun yerini almak amacıyla kullanıldığını özellikle belirtir.

Bu kritik aşamada güç dengesi Safa Giray’ın lehine idi. IV. İvan’ın tüm gücüyle yürüttüğü askeri harekatı püskürtülmüş ve Moskova güçleri mağlup edilmişti. Çar’ı kurtaracak ve Sahip Giray’ın Altınordu mirasını toparlamasını engelleyebilecek tek güç Osmanlı merkezi örgütü idi. Bu sıralarda, Sahip Giray’ın Kanuni zamanında en azametli dönemini idrak eden Osmanlı merkezi siyaseti ile arası iyice açıktı. 46 İnalcık, Aynı eser, s. 375 – 377.

Page 189: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

181

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Kanuni, Sahip Giray’ın isyancı ve Osmanlı karşıtı bir lider olduğuna inandırılmıştı. İstanbul’un diplomatik nabzını an be an takip eden IV. İvan’ın, bu imkanı değer-lendirmemesi imkansızdı.

Osmanlı merkezi diplomasisi ile Sahip Giray arasındaki ihtilaf, nihai aşama-sına ulaşmış, Sahip Giray’ın bertaraf edilmesi kararlaştırılmıştı. İnalcık’a göre, Moskova’nın üstünlüğü ele geçirmesini müteakip, Kanuni Sultan Süleyman bir halife sıfatıyla, Müslümanları ve İslâm topraklarını koruma görevinin şuuru içinde Moskova planlarının Volga bölgesinde engellenmesi için aktif bir siyaset takip etti. Kanuni’nin ölümünden üç yıl sonra yapılan Astarhan seferi bu politikaların bir devamı olarak uygulamaya konuldu. 47

İnalcık’ın Astarhan Seferi’ne vurgu yapmasından kaynaklanan bu anlayışı, bizzat kendi analizinde ulaştığı sonuçlar içinde orantısız bir şekilde göze çarpıyor. Sahib Giray Han’ın azledilmesine verilen önem IV. İvan’ı durdurmak için yapılsaydı, Kazan ve Astarhan İstila edilir miydi? Bu ve benzeri sorulara verilecek cevaplar, kanaatimizce bu hususta en doğru kriteri belirleyecektir.

XVI. Yüzyılın İkinci Yarısından Viyana Bozgunu’na Kadar Geçen Dönemde Osmanlı, Moskova, Kırım Politikalarında Meydana Gelen Değişimlerle İlgili Tespitleri

İnalcık, mevcut makalesinde, müteakiben XVII. yüzyılın ortalarına doğru değişen güç dengelerini değerlendiriyor. Osmanlı – Venedik savaşı, Avusturya ve Venedik ittifakları, Lehistan’ın bu ittifaktaki rolü, Zaporog ve Don Kazaklarının ortaya çıkardığı yeni dengeler, Moskova’nın konjonktürden istifade etmesi gibi olayları analiz ediyor.

Pererslav Antlaşması ile Zaporog Kazaklarını, yani günümüz Ukraynası’nı hima-yesi altına alan, Polonya ile ittifak kuran Moskova, Kırım Hanlığı üzerinde önemli bir baskı kurmuş, Azak’ı aldıktan sonra doğrudan Kırım’ı tehdit etmeye başlamış, Osmanlı İmparatorluğu ise gelişmeleri belli çerçevede kabul etmişti. Kamaniçe ve Çehrin seferleri sırasında Moskova üzerinde belli bir üstünlük kurulmuş ise de, Viyana Bozgunu nedeniyle süreç devam ettirilmemiş, 1700 sonrasının tamamen farklı konjonktürüne bu şekilde gelinmişti.48

İnalcık, güç dengelerinin değişimi ile unvanlardaki değişimi mükemmel analiz ediyor. İnalcık’ın tespitine göre, Moskova Azak’ın zapt edilmesi, Zaporog ve Don Kazakları üzerindeki hakimiyetini kurması aşamalarında Osmanlılar ile diplomatik münasebetlerinde kullandığı unvanların derecesini de yükseltme çabası içinde olmuştur. Osmanlılar, Hristiyan liderlerini yükseltmek amacıyla kıtvetu (veya umdetu, iftiharu)’l – ümerâ’i’l – Milleti’l – Mesîhiyye elkabını kullanırlardı. Osman-lılar, Fransız, Alman, Eflak krallarını emir sıfatıyla yükseltirler, İslâm halifesi veya padişahına göre daima ikinci mevkide görürlerdi. Emir, bey ile aynı statüye işaret ederdi. Osmanlılar, batılı en büyük imparatorluk olan Habsburg İmparatorlarına bile 47 İnalcık, Aynı eser, s. 377– 379.48 İnalcık, Aynı eser, s. 379 – 380.

Page 190: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

182

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

iftiharü’l – umerâ’i’l – ‘izâm elkabını kullanırlardı. Bu, beylerbeyinden bile aşağıda, sancakbeyi için kullanılan bir elkab idi.

Osmanlı diplomatik yazışmalarında Osmanlıların kendi belirledikleri elkab ve karşı tarafın kendilerini takdim ettikleri reel unvanların birbirinden ayrılması gereğine işaret eden İnalcık, yazışmalarda asıl geçerli olan kısmın, karşı tarafın reel olarak diplomatik yazışmalarda kabul edilmiş sıfatıyla ilgili olan kısım olduğuna dikkat çeker. Osmanlılarla Habsburg İmparatorluğu arasındaki diplomatik teamülle-rin ne kadar hassas bir şekilde takip edildiğine, Zitvatorok Antlaşması’na bile konu olmasını örnek gösterir.

İnalcık’ın önemli bir tespiti, Osmanlıların Moskova knezlerinin artık çar olduk-larını onayladıkları gerçeğidir. İnalcık, Osmanlıların çar unvanını kabul etmelerinin ilk kez, Azak’ın Moskova eline geçişinin ardından 1643’de vuku bulduğunu tespit ediyor. İnalcık, Moskov devletinin çar unvanını milletlerarası planda kabul ettirdiği bu aşamada Kırım hanlarının Osmanlı beylerbeyi statüsünden biraz yüksek bir mev-kiyi ifade ettiğini gösteren unvanlarından örnekler veriyor. İnalcık’ın tespitlerine göre Osmanlıların en yaygın kullandıkları elkab şöyle idi: cenab – ı emaret – me ‘âb eyâlet – nisâb devlet – iktisâb zu’l – kadrü’l atam ve’l – fahrül eşemm el – muktass bi – mezîd – i ‘inâyeti’l – Mâliki’l – Mennân Kırım hanı [isim] dâmet me ‘âlihu. Bu unvanlar, Osmanlıların diğer imtiyazlı hükumetlere verdiği payelerle eşit bir statüyü ifade ediyordu.

Osmanlılarda en yüksek statüyü ifade eden “padişah” unvanı, Kırım hanları için-de 1520’de yalnız I. Mehmet Giray, 1592’de II. Gazi Giray tarafından kullanılmıştı. Bu unvan kullanma örneklerinden ikincisi, Kırım hanlarının bütün Deşt – i Kıpçak’ın hakimi sıfatını kapsaması için özellikle Lehistan kralı karşısında gerçekleşmişti.49

Kırım hanları Moskova karşısında da Moskova çarlarına eşitlik sağlamak üzere uluğ padişah unvanlarını kullandılar. XVII. yüzyılda bu statü empozesi oldukça büyük önem taşıyordu. Osmanlıların merkez ve taşra isyanlarıyla iyice zayıfladığı XVII. yüzyılda, Kırım hanlarının statülerinin güç dengeleri içinde üst düzeye çıktığı bir vakıadır.1688’de yeniçerilerin alternatif hanedan bulma aşamasında Kırım hane-danını Osmanlıların yerine ikame etme planları yapmalarını örnek gösteren İnalcık, Kırım hanlarının kendilerini Osmanlılarla eşit statüde yorumladıklarına işaret ediyor.

Unvan meselesi, iki tarafın anlaşamadığı çizgide gelişirken, tarihin kritik anların-da büyük menfi sonuçlar üretmekten geri kalmadı. Kırım hanları Osmanlı padişahları karşısında kendi statülerini savunma gereği duymuyordu, zira, üniversal anlamda imparator muadili olarak kullanılan padişah unvanına saygı duyuyorlardı. Ancak, hiçbir asalet taşımayan devşirme menşeli vezirlerin kendilerini kırım hanıyla eşit sta-tüde görmelerine tahammül edemezlerdi. Bu, Cengiz soyunun aşağılanması anlamına gelirdi. İnalcık, II. Viyana kuşatması arifesinde Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ile Kırım hanı Murat Giray Han arasında baş gösteren krizin temel sebebinin Osmanlı sadrazamının elkablar kısmında Kırım hanını “karındaşım” olarak zikretmesiydi. Murat Giray, bu hitabı Cengiz Hanedanı’nın aşağılanması olarak algılamış ve gizli

49 İnalcık, Aynı eser, s. 382 – 383.

Page 191: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

183

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

veya aşikar olarak elinden gelen tepkiyi göstermişti. İnalcık, Viyana bozgununa sebep olan başlıca amilin menşeini bu unvan krizine bağlamaktadır. 50

Viyana Bozgunu Sonrası Süreç’in Analiziİnalcık, 1681 Bahçesaray Antlaşması’nın 1700’lerde Osmanlı Kuzey politikası ve

onun unsurları arasındaki dengelerin yeniden belirlenmesi öncesinde elde bulunan tek önemli belge olduğunu belirterek önemini vurguluyor. Antlaşmada kullanılan elkabları da taraflar açısından karşılaştırarak güç dengelerinin diplomatik boyutunu analiz ediyor. Osmanlı’nın bu antlaşma ile Özü’nün Sol Yakası (Doğu Ukrayna) üzerinde Moskova egemenliğini resmi olarak tanımasının önemli bir dönüm noktası olduğuna işaret eder.

Osmanlı Kuzey siyasetinin unsurlarının mükemmel bir şekilde analiz edildiği araştırmada, nihai aşamada 1700 ve sonrasındaki süreç ele alınıyor. 1700 tarihinde Rusya ile yapılan antlaşma ve süreç, Osmanlı Kuzey politikasının baş aktörleri olan Kırım, Moskova ve Lehistan arasındaki ilişkilerin bütünüyle yeniden düzenlendiği bir dönüm noktası idi.

İnalcık’ın, bu süreçte ortaya çıktığını tespit ettiği temel değişmeler şu şekilde başlıklara indirgenebilir: Osmanlı ve Kırım tarafı Rusya’nın Viyana Kuşatması sonrasında Kutsal ittifaka girmemesi için büyük gayret sarf ettiler, büyük tavizler verdiler, ancak 1686’da bu ittifaka girmesine engel olamadılar. Rusya 1687’de büyük bir orduyla Kırım’ı işgal etti, ancak başarılı olamadı. Rusya’nın en önemli sorunu lojistik destek yetersizliği idi. Rusya 1695’ten itibaren iki kez yaptığı kuşatma sonunda 1696’da Azak’ı zapt etti. Bu, Kırım’da ve Osmanlı tarafında büyük bir panik yarattı. Azak’ın zapt edilmesinden sonra Rusya Doğu Avrupa’nın en etkili gücü haline geldi. Osmanlı, Kırım, Lehistan buna paralel olarak Doğu Avrupa politikasındaki etkilerini yitirdiler. İnalcık, Viyana sürecinde Osmanlıların mağlup olmalarında en etkili güç olan Lehistan’ın, bundan en olumsuz etkilenen güç iken, bu sürece hiç katkı yapmayan Rusya’nın en kazançlı çıkan güç olduğunu tespit eder ki, bu husus da yeterli ölçüde değerlendirilmemiştir. 1700 antlaşması, Kırım Hanlığı’nın Osmanlı – Rus ilişkilerinde aracılık rolünü ortadan kaldırdı. Rus elçileri bu süreçte doğrudan Osmanlı başkentine gelip gittiler. Rusya, Kırım ve Osmanlılar karşısında eşit bir statü kazandı. Eski unvanlar anlamlarını bütünüyle kaybettiler. Rusya, Osmanlı ve Kırım tarafından büyük devlet statüsünde kabul edildi.51 İnalcık, bu çalışmasında, Moskova Knezliği’nin Rusya’ya dönüşmesinin tarihi arka planını da ortaya koyuyor. 1700’lere kadar Rusya diye bir devletin olmadığını bir kez daha hatırlamak durumundayız.

İnalcık’ın Kırım ve Karadeniz’in İktisadi Tarihine Katkılarıİnalcık’ın yayınladığı Kefe Gümrük Defteri’nin, yalnız Kefe değil, Osmanlı ikti-

sadi tarihi hakkında en önemli çalışmalardan biri olduğunu düşünüyorum.52 Doktora

50 İnalcık, Aynı eser, s. 383 - 385.51 İnalcık, Aynı eser, s. 388 – 393.52 Söz konusu gümrük defteri için bkz. Halil İnalcık, Sources and Studies on the Ottoman Black Sea I

Page 192: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

184

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

çalışmamda İnalcık Hoca’nın bu eserini bütünüyle değerlendirmeye çalıştım. Bana tanınan yerin sınırlarını iyice aştığımdan, bu başlığı sadece ana hatlarıyla ele alarak okuyucuyu bu çalışmaya yönlendireceğim.53

İnalcık, Karadeniz’in iktisadi ve ticari tarihini Osmanlı tarafından ele alan en önemli tarihçilerden birisidir. Aynı sahada tanınan batılı tarihçilerden Peysonnel54, Malowist55 Bratianu56 ve Balard57 Karadeniz’i Latin kaynakları ve tarihine göre ele aldılar. Karadeniz’in iktisadi tarihine Osmanlı kaynakları ışığında yaklaşan batılı tarihçiler de vardır. Mihnea Berindei, Gilles Veinstein, C. Lemecier Quelquejay, A. Fisher, bunlar arasındadır. Ancak, belirtilen tarihçiler önemli çalışmalarla alana katkı yapmalarına rağmen, derli toplu, makro ölçekli bilgi birikimi henüz mevcut değildi. Osmanlı Karadeniz’inin iktisadi boyutu ciddi bir boşluk içindeydi. İnalcık, yayınladığı Kefe gümrük defteri ile Osmanlı döneminde Karadeniz’in iktisadi yapısını büyük ölçüde ortaya koymuştur.

Kefe’nin bir Osmanlı gümrük bölgesi olması yanında, Karadeniz’in en aktif ticari limanı olması, bu değerlendirmeye imkan vermektedir. Gümrük defterinin transkripsiyon ve kritiği olan eser, yer yer bir monografik çalışmaya dönüşür. İnalcık, yalnız Kefe gümrük defterini yayınlamakla yetinmemiş, Kefe’yle ilgili yayınları harmanlayarak eksiksiz bir Kefe tasviri ortaya koymayı hedeflemiştir. Bu defterde literatür eşliğinde Kefe’nin Karadeniz şehirleriyle mukayesesini bulabiliyoruz.

İnalcık’ın bu çalışmasında kullandığı belgelerden bir kısmının bizim girme ve çalışma fırsatı bulamadığımız Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nden elde edilmiş olması ayrı bir öneme sahiptir.58 Kırım ve Kefe tarihinde söz konusu arşiv büyük önem taşımakla beraber, yönetim sorunları nedeniyle ne yazık ki araştırıcıların hizmetinde olmamıştır. Bu, bütün araştırıcıların ortak bir sorunu halinde günümüzde de devam etmektedir.

İnalcık, Kefe gümrük defteriyle ilgili yayınında, defterde geçen bütün emtiayı menşei, ölçü birimleri, fiyatları, bölgelerarası dağılımına göre tablolaştırarak analiz etmiştir. Osmanlı Karadeniz’inin iktisadi tablosunu en iyi yansıtan eser şüphesiz ki söz konusu yayındır. Kefe kanunnameleri her alanda değerlendirilmiş ve Kefe’nin Karadeniz ticari ağındaki yeri tam anlamıyla belirlenmiştir.59 Kanunnamelerde the Customs Register of Caffa, 1487 - 1490 (Studies in Ottoman Documents Pertaining to Ukraine and the Black Sea Countries, Vol. II; Sources of Oriental Languages and Literatures, vol. 21, Harvard 1995.53 Yücel Öztürk, Osmanlı Hakimiyetinde Kefe, İkinci Baskı, Bilge Kültür, İstanbul 2014, İktisat Kısmı. 1995’lerde doktora çalışmam olan Kefe’nin araştırma aşamalarını gerçekleştirmek üzere arşivde bulunduğum sırada, Sevgili Erhan Afyoncu, bana neyi çalıştığımı sorduğunda, Kefe’yi cevabını vermiştim. Erhan bana İnalcık’ın yayınlamış olduğu Kefe gümrük defterini hatırlatmıştı. Ben bu eserle henüz tanışmamıştım. Önceliği arşive veriyor, bütün arşiv tasniflerini taradıktan sonra matbu eserlerin okunmasına geçmeyi planlıyordum. Bunun çok yanlış olduğunu, ilk okuma ve taramalara matbu eserlerden başlanması gerektiğini tecrübelerle anladım. İnalcık’ın yayınladığı gümrük defteri, benim tezimin iktisat kısmının temel kaynağı olacaktı.54 M. De Peyssonnel, Traite sur la Commerce de la Mer Noire, I, Paris 1787.55 Malowist’in eseri de Kefe ve Karadeniz’in ticari tarihine katkı sağlayan dev eserler arasındadır. Bkz. Marian Malowist, Kaffa – kolonia genuenska no Krymie i problem wschodni w latach 1453 – 1475, Varsovie 1947.56 Bratianu, Karadeniz’in F. Braudel’idir. Eseri Karadeniz’in ticari tarihini ele alan temel klasikler arasındadır. Bkz. George, I. Bratianu,, La mer Noire Des origines á la conquête ottomane, Acta Historica, tomus IX, Monachii 1969; Aynı yazar, “Les Vénitiens dans la mer Noire au XIVe siècle, après la deuxième guerre des Détroits”, Échos d’Orient, 37e année, No.174 (1934), s.148 – 162.57 Balard’ın eseri de Karadeniz’i Bratianu’nun büyük ölçüde makro analizinden farklı olarak mikro analize göre ele alan değerli bir çalışmadır. İki ciltlik bu eser, keza, Bratianu’nun esirinin Türkçe’ye kazandırılmamış olmaları Türk ilim camiası açısından esef vericidir. Bkz. Michel Balard, La Romanie Genoise (XIIe – Début du XVe Siécle), I, II, Genova 1978.58 Kefe’nin mahallelerinin teşkilinde tüccarların rolünü belgeleyen belge için Bkz. İnalcık, s. 47, 119, 153.59 Bkz. İnalcık, Aynı eser, s. 1.

Page 193: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

185

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Kefe Gümrüğü ile ilgili olarak verilen bilgiler ve bunların değerlendirilmesi yalnız Karedeniz tarihi için değil, bütün Osmanlı tarihi açısından hayati öneme sahiptir. İnalcık, Kefe Gümrük Bölgesi’ni tam olarak ortaya koymuştur ki, bunun, genel olarak Osmanlı Gümrük sisteminin bir boyutunu meydana getirdiği hususunun izahı gereksizdir.

İnalcık, geniş çerçeveli literatür eşliğinde, Kefe gümrük sisteminin işletim prensiplerini Osmanlı gümrük sisteminin bir parçası olarak ayrıntılı bir şekilde değerlendirmiştir. Kara gümrüğü, deniz gümrüğü, devlet mallarına ve tüccarlarına uygulanan prensipler, stratejik malların tabi olduğu kurallar belirlenmiş ve analiz edilmiştir. İnalcık, bu çalışmasında Osmanlı Gümrük sisteminin en az bilinen boyutlarını aydınlatmıştır.60

İnalcık, makro ölçekli eserlerinde bu konuyu daha genel çerçevede ele almıştır. Kefe Gümrük Bölgesi, kendisine bağlı Kerş, Taman, Azak ve Koba ile birlikte merkezini İstanbul’un oluşturduğu dört gümrük bölgesinden biri idi. Karadeniz’de yer alan diğer gümrük bölgeleri, Varna’dan Sinop’a kadar alanı kapsayan İstanbul, Trabzon’a kadar uzanan Sinop, Cankirman, Kili, Bender ve Silistre’yi kapsayan Akkirman idi.61

İnalcık, güç dengelerinin değişmesine paralel olarak milletlerarası ticaretteki gelişmelerin Kefe üzerinde gösterdiği etkileri de isabetle teşhis etmiştir. Kefe, tarihi süreçte Karadeniz’in en etkin limanı olma özelliğini Akkirman’a kaptırdı. Kefe’nin gerilemesinde rol oynayan başlıca faktörler, Timur’un Altınordu’ya vurduğu darbe sırasında ticaret merkezlerini tahrip etmesi, ardından yaşanan siyasi buhran ve bunların sonucunda ticari güvenliğin ortadan kalkmasıydı. Bu süreç daha Ceneviz zamanında başlamış ve Türklerin Kırım’ı fethetmesi sonrasında da devam etmişti. 62

İnalcık, Malowist’ten naklen, Moldavya Yolu olarak da bilinen Lwow – Akkir-man yolunun tarihi gelişimini analiz etmiş, onu Bursa – İstanbul – Akkirman – Lwow Yolu olarak isimlendirmiştir. Bu yol daha XIV. yüzyılda gelişmeye başlamış, Ceneviz zamanında Baltık Havzası ürünlerinin Pera’ya nakledildiği bir üs haline gelmişti.63

Lwow – Akkirman hattının gelişimi, Lehistan – Litvanya Krallığı’nın gelişimiyle ilgiliydi. Altınordu’nun batı yakasını ele geçiren Lehistan – Litvanya, Baltık’tan Dinyester hattı boyunca Karadeniz’e uzanan hat üzerinde hakim olmuş ve burayı ticarete elverişli bir güvenlik alanı haline getirmişti. 15. Yüzyılda kral Kazimir’in de politikalarıyla gelişen Lwow, Baltık’tan güneye açılan kapı olmuştu. Uluslar arası ticarete entegre olan bu yol üzerinde Türk, Yahudi, Ermeni ve İtalyan tüccarlar yer alıyordu. Bursa’nın bu yola entegre olması, Anadolu ticareti için önemli bir aşama idi. Bursa, aynı zamanda şark ülkelerinin de yoğunlukla uğrak yeri olduğundan, şarktan gelen biber, zencefil, karanfil, saten, işlemeli kumaş, dokumalar, pirinç gibi ürünler, Bursa üzerinden Balkanlar, Kuzey Karadeniz ülkeleri ve Baltık ülkelerine ihraç ediliyordu. Lwow, şark ürünlerinin Baltık üzerinden Avrupa’ya geçiş kapısı 60 İnalcık, Aynı eser, s. 91.61 Halil İnalcık, “The Ottoman State: Economy and Society, 1300 – 1600”, An Economic and Social History of the Ottoman Empire, 1300 – 1914, Nşr. Halil İnalcık, Donald Quataert, Cambridge 1994.62 İnalcık, Aynı eser, s. 276, 277.63 İnalcık, Aynı eser, s. 285, 286.

Page 194: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

186

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

haline gelmişti. Bu sayede İsveç soyluları Bursa’nın işlemeli kumaşlarıyla tanış-mış idiler. Bursa tüccarları Lwow’dan, balmumu, kürk, dokuma yünlü kumaşlar alıyorlardı.

Osmanlıların Kırım’ı alarak Ceneviz’i sahil limanlarından çıkarmaları, Karade-niz’e bağlı Tuna, Dinyester, Dinyeper ve Don nehir havzalarında İtalyanların haki-miyetini bitirdi ve onları bu ticaretin hakimi olmaktan çıkardı. Gerek Kefe, gerekse Lwow – Akkirman yolunun hakimi olan Türkler, kendi tebaaları olan Yahudi, Rum ve Ermenilerle birlikte dünya ticaretinde ağırlıklarını hissettirdiler.64

KAYNAKLARAbdülgaffâr Kırımî, Umdetü’t – tevarih (Nşr. Necib Asım), İstanbul – Matba’a – ı Amire 1343Balard, Michel, La Romanie Genoise (XIIe – Début du XVe Siécle), I, II, Genova 1978.Bratianu,, George, I., “Les Vénitiens dans la mer Noire au XIVe siècle, après la deuxième guerre des Détroits”, Échos d’Orient, 37e année, No.174 (1934), s.148 – 162.Bratianu,, George, I., La mer Noire Des origines á la conquête ottomane, Acta Historica, tomus IX, Monachii 1969.İnalcık, Halil - Kırımlı, Hakan, “Kırım” Mad. DİA, XXV, Ankara 2002, s. 450-465.İnalcık, Halil, “Kalgay, Mad, DİA, VI, Ankara 1992, s. 259.İnalcık, Halil, “Osmanlı-Rus İlişkileri 1492-1700”, Türk Rus İlişkilerinde 500 Yıl 1491-1992, Ankara 1999, s. 25-36.İnalcık, Halil, “Giray”, Mad. İA, IV, Eskişehir 1945, 783-789.İnalcık, Halil, “Han ve Kabile Aristokrasisi: I. Sahib Giray Döneminde Kırım Hanlığı”, Emel, s. 135 (Mart-Nisan), Kit-san Matbaası, İstanbul 1983, s. 51-73.İnalcık, Halil, “Karadeniz’de Kazaklar ve Rusya: İstanbul Boğazı Tehlike’de”, Çanakkale Savaşları Tarihi , Nşr. Mustafa Demir, C., 1, Değişim Yayınları, İstanbu 2008, s. 59-64.İnalcık, Halil, “Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri Bulundu”, Belleten, LX/227, TTK, Ankara 1996, s. 165-190.İnalcık, Halil, “Osmanlı - Rus Rekabetinin Menşei ve Don - Volga Kanalı Teşebbüsü (1569)”, Belleten, XII / 46 ( Ankara 1948), s. 349 - 402.İnalcık, Halil, “The Khan and the Tribal Aristocracy: The Crimean Khanate under Sahib Giray I”, Harvard Ukrainian Studies Eucharisterion: Essays Presented to Omeljan Pritsak on his Sixtieth Birthday, Part I, Ed. Ihor Sevcenko – Frank E. Sysyn, Harvard University, 1979 - 1980, s. 445 - 467.İnalcık, Halil, “Yeni Vesikalara Göre Kırım Hanlığının Osmanlı Tabiliğine Girmesi ve Ahidname Meselesi”, Belleten, VIII /30 ( Ankara 1944), s. 185 - 229.İnalcık, “The Ottoman State: Economy and Society, 1300 – 1600”, An Economic and Social History of the Ottoman empire, 1300 – 1914, Nşr. Halil İnalcık, Donald Quataert, Cambridge 1994.İnalcık, Halil, Sources and Studies on the Ottoman Black Sea I the Customs Register of Caffa, 1487 - 1490 (Studies in Ottoman Documents Pertaining to Ukraine and the Black Sea Countries, Vol. II; Sources of Oriental Languages and Literatures, vol. 21, Harvard 1995.

İnalcık, Halil, “Autonomous Enclaves in Islamic States: Temlîks, Soyurghals, Yurdluk – Ocaklıks, Mâlikâne – Mukâta’as and Awqâf”, History and Historiography of Post – Mongol

Central Asia and the Middle East Studies in Honor of John E. Woods, ed. Judith Pfeiffer and Sholeh A. Quinn in Collaboration with Ernest Tucker, Harrassowitz Verlag – Wiesbaden 2006, s. 112 – 134.

İnalcık, Halil, “Centralization and Decentralization in Ottoman Administration”, Studies in Eighteenth

64 İnalcık, Aynı eser, s. 277, 278.

Page 195: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

187

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Century Islamic History, Nşr. T. Naff and R. Owen Carbondal, Southern Illinois University Press 1977, s. 27 – 52.

İnalcık, Halil, “Osmanlı Toplum Yapısının Evrimi”, Türkiye Günlüğü, Sayı, 11, (Yaz 1990), s. 31 – 41.

İnalcık, Halil, “Power Relationships between Russia, the Crimea and the Ottoman Empire as Reflected in Titulature”,The Middle East and the Balkans under the Ottoman Empire Essays on Economy and Society, Indiana University Turkish Studies and Turkish Ministry of Culture Joint Series,Volume 9 , Bloomington 1993, s. 369 – 411.

İnalcık, Halil, “The Ottoman Succession and its Relation to the Turkish Concept of Sovereinty”, The Middle East and the Balkans under the Ottoman Empire, Nşr., Halil İnalcık, Bloomington 1993, s. 36 – 69.

İnalcık, Halil, “The Question of the Closing of the Black Sea Under the Ottomans”, Archeion Pontou, Vol. 35 (1979), s. 74 – 109.

İnalcık, Halil, Devlet – i Aliyye – Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar, I, İstanbul 2009 ; Devlet – i Aliyye – Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar, II, İstanbul 2014.

Kaysunî – zâde Nidâî Remmal Hoca, Tarih – i Sahib Giray Han (Nşr. Özalp Gökbilgin), Ankara 1973.

Kurat, Akdes Nimet, “The Turkish Expedition to Astrakhan’ in 1569 and the Problem of the Don-Volga Canal”, The Slavonic and East European Review, 40 / 94 (Aralık, 1961), s. 7 - 23.

Malowist, Marian, Kaffa – kolonia genuenska no Krymie i problem wschodni w latach 1453 – 1475, Varsovie 1947.

Manz, Beatrice Forbes, “The Clans of the Crimean Khanate”, Harvard Ukrainian Studies, II / 3 (Cambridge 1978), s. 282 – 309.

Öztürk, Yücel, “Dimitriy İvanoviç Vişnevetskiy ve Faaliyetleri”, SDÜ Fen – Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi (2003), Sayı, 9, s. 95 – 140.

Öztürk, Yücel, Osmanlı Hakimiyetinde Kefe, İkinci Baskı, Bilge Kültür, İstanbul 2014.

Peyssonnel, M. De, Traite sur la Commerce de la Mer Noire, I, Paris 1787.

Purgstal, Joseph Von Hammer, Kırım Hanlığı Tarihi, Çev. Seyfi Say, İnsan Yayınları, İstanbul 2013.

Seyyid Mehmed Rıza, Es – Seb’ü’s – seyyâr fî ahbar – ı mülûki’t – Tâtâr, Süleymâniye – Ragıp Paşa, No: 1016.

Seyyid Mehmed Rıza, Es – sebü ‘ü’s – seyyâr fî Ahbâr – ı Mülûki’t – Tâtâr, Nşr. Kazım Beg, Kazan 1832.

Page 196: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

188

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

HALİL İNALCIK’IN TANZİMAT VE BULGAR MESELESİ BAŞLIKLI DOKTORA TEZİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Ali AKYILDIZ*

Bu tebliğde, Prof. Dr. Halil İnalcık’ın parlak kariyerinin temel taşı ve ilk basamağı olan Tanzimat ve Bulgar Meselesi (1839-1853) başlığıyla 73 yıl önce hazırladığı doktora tezi,1 tezdeki yaklaşımları, tezin dayandığı kaynaklar, yöntemi ve büyük bir öngörüyle ileride çalışılmasını istediği konulara dair yaptığı öneriler değerlendiri-lecek; bu bağlamda, daha sonra vermiş olduğu beyanatlarda ve kendisiyle yapılan röportajlarda doktora tezinin arka planına dair getirdiği izahlar da göz önünde bulundurulacaktır.

1936 yılında eğitime başlayan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nden 28 Mart 1940’ta mezun olan ve Timur üzerine hazırladığı bir seminer ödevindeki başarısıyla dikkatini çektiği hocası Fuad Köprülü’nün tavsiyesiyle 30 Nisan 1940’ta Yeniçağ Tarihi Kürsüsü’nde o dönemdeki adıyla “ilmî yardımcı”lığa atanan Halil İnalcık, Faik Reşit Unat’ın önerisi üzerine, Sultan II. Abdülhamid tarafından suretleri aldırılıp Dolmabahçe Sarayı’nda muhafaza edilen 14 defterlik2 Bulgaristan iradeleri üzerinde doktora tezi yazmaya karar verir. Mezun olur olmaz hocası Bekir Sıtkı Baykal’ın nezaretinde3 başladığı doktora tezini 29 Haziran 1942 tarihinde, yani yaklaşık iki yıllık bir çalışmanın sonunda Şevket Aziz Kansu, Enver Ziya Karal, Bekir Sıtkı Baykal, Şinasi Altundağ ve Akdes Nimet Kurat’tan oluşan bir jüri önünde savunur.4

İnalcık’ın konuyu hangi bağlamda ele aldığını göstermesi bakımından tezin kapsamına ve içeriğine bir göz gezdirilmesi yararlı olabilir. Bulgar Türkleri ile * Prof. Dr., İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.1 Tez, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi yayını olarak Türk Tarih Kurumu tarafından 1943’te yayımlanmış (Tanzimat ve Bulgar Meselesi, Ankara 1943); ayrıca, tezin kabul edilişinin 50. yılında (İstanbul 1992) Eren Yayınevi tarafından tıpkıbasım olarak yeniden basılmıştır. Metin içerisinde verilen sayfa numaraları bu baskılara aittir. 2 Sarayda bulunan bu defterler, belge suretlerinin yer aldığı 13 ve belge özetlerinin kayıtlı olduğu bir fihristle birlikte toplam 14 cilttir. İnalcık, doktora tezinde defter sayısını 13 olarak verir ve belgelerin fihristinin olduğu ciltten bahsetmez (s. IX). Daha sonra verdiği bir ropörtajda ise defterlerin 10 cilt olduğunu belirtir ki, bu, her halde bir yanlış hatırlamadan kaynaklanmış olsa gerek. “Faik Reşit Unat bana yardım etti. Dedi ki, “İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda Abdülhamid için arşivden toplanmış Bulgar meselesine ait 10 cilt malzeme var, o konuda bir şey yapabilirsin.” Gittim saraya, Sezai Bey müdürdü, Dolmabahçe Sarayı’nın caddeye bakan, idare binasında o defterleri getirdiler. Gayet mükellef, şık, kırmızı marokenle ciltlenmiş 10 cilt...” (Tarihçilerin Kutbu, Halil İnalcık Kitabı, söyleşi Emine Çaykara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2005, s. 77). Başka bir söyleşide de aynı rakamı tekrarlayan İnalcık, 10 ciltlik belge serisinin sadece kendi çalıştığı dönemi kapsayan 5 ciltlik kısmını kullandığını belirtir (“Prof. Dr. Halil İnalcık’la Dolmabahçe Sarayı’ndaki Araştırmalarına Dair Mülakat”, ropörtaj Bülent Arı, Milli Saraylar, Sayı 7 (2011), s. 54). 3 İnalcık’ın doktora tez danışmanıyla ilgili hayatına dair bilgi veren kitap ve makalelerde her hangi bir veriye rastlanamadığı için Hoca’yla irtibat kurularak danışmanının ismi tespit edilebildi. İnalcık Hoca’ya telefon edip bu bilgiyi kesinleştirmemizi sağlayan sevgili Emrah Safa Gürkan’a bu vesileyle teşekkür ederim.4 Doktora tezinin yayımlanmış nüshasının üzerinde jüri olarak yukarıda zikredilen isimler vardır; ancak, dönemin fakülte dergisinin haberler kısmında jürinin Enver Ziya Karal, Bekir Sıtkı Baykal, Şinasi Altundağ, Akdes Nimet Kurat, Fazıl Hakkı Sur ve Şeref Nuri İlkmen’den oluştuğu belirtilir (Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, I/1 (1942), s. 140). İnalcık tarafından verilmiş olduğu noktasından hareketle kitap olarak basılan tezin üzerindeki jüri bilgilerini esas almayı tercih ettik. Bu kaynağa dikkatimi çeken değerli dostum Oktay Özel’e teşekkür ederim.

Page 197: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

189

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

bunların Hıristiyanlaşıp Slavlaşma süreçlerinden bahsederek teze bir zemin oluşturan ve Bulgarlarla Türklerin tarihinin birlikte ele alınmasının gerekliliğine işaret eden İnalcık, imparatorluktaki Bulgarların durumu ve Ortodoks patriğinin Bulgarlara karşı yürüttüğü Rumlaştırma siyaseti, Tanzimat’ın getirdiği ilkeler, 1848 ihtilâllerinin Osmanlı Devleti’ne etkisi, 19. yüzyıldaki Bulgar uyanışı ve 1841 Niş isyanı üzerinde durur; ağırlıklı olarak ise, 1850 Vidin isyanı ve sebepleri, bölgedeki Müslüman toprak ağaları, Sırbistan, Rusya ve İngiltere’nin bu isyanlardaki rol ve tutumları, arazi rejimi, toprak ağalığı (gospodarlık) sistemi ve bu sistemin kaldırılması konularını inceler.

Önsözde Bulgarların yaşadığı coğrafya ile Bulgarların idari ve sosyo-ekonomik hayatıyla ilgili ciddi araştırmaların olmadığını belirterek5 bölgede timar sistemi uygulamaları ve bu uygulamaların ülke ekonomisindeki payı, voynuk ve doğancı gibi Bulgar askerîlerinin durumu gibi konuların ayrıntılı olarak araştırılmayı beklediği tespitini yapar ve kendi tezinin esbâb-ı mûcibesini temellendirir.

Böyle bir tezin iki yıl gibi kısa bir süre içerisinde tamamlanmasında, İnalcık’ın çalışkanlığının ve disiplininin yanında, muhtemelen yukarıda da ifade edildiği üzere, konuyla ilgili kaynakların bir araya getirilmiş olmasının da etkisi vardır. Yani, Hoca’nın, kaynak taraması hususunda arşivlerde fazla vakit kaybetmediği6 ve zamanının büyük bir kısmını yazmağa ayırdığı için böyle kısa bir sürede tezi sonuçlandırabildiği anlaşılıyor. İnalcık, bu koleksiyondaki iradelerin Başvekâlet Arşivi’ndeki asıllarını7 ve asıllarını bulamadığı durumlarda ise defterlerdeki suret-leri kullandığını belirtir (s. IX). Konuyla ilgili arşiv verilerinin bir arada olması, tezin kaynaklarıyla ilgili madalyonun olumlu tarafıdır; madalyonun diğer yüzünde ise, o dönemin şartlarında bazı kaynaklara ulaşma konusunda yaşadığı zorluklar ve varlığını bilmesine rağmen konuyla ilgili bazı kaynakları temin edemediği gerçeği vardır.8 İnalcık’ın “vaziyet dolayısıyla”, yani, o dönemin olumsuz şartları ve imkânsızlıklarından dolayı konuya dahil edemediğini ve göremediğini belirttiği diğer kaynaklar ise dönemin Bulgar aydınlarıyla rahiplerin hatıraları, gazeteler ve yabancı seyyahların gözlemlerini ihtiva eden eserleridir (s. VIII-IX).

Tanzimat’ın Avrupalı ülkelerin zorlamasıyla ilân edildiğini ileri süren rasyonel argümanlardan yoksun tezler günümüz Türkiyesinde bile hayli ağırlıklı bir kabul görürken, İnalcık’ın, 1940’lı yılların başında bu reformların mahiyetini gayet doğru bir biçimde değerlendirdiği ve anlamlandırdığı görülüyor. Nitekim, 1942 gibi erken bir tarihte Tanzimat’ı şu şekilde değerlendirir: “Tanzimat’ın sırf Avrupa’yı oyalamak

5 İnalcık, o dönemde Bulgaristan hakkında Ahmed Refik’in “Türk İdaresinde Bulgaristan (973-1255)” (İstanbul Darülfünûnu Edebiyat Fakültesi Mecmuası, VIII/6 [1933], s. 62-96; VIII/7 [1933], 1-44. Bu makale daha sonra [İstanbul 1933] aynı başlık altında kitap olarak da yayımlanmıştır) başlıklı belge yayınından oluşan makalesi ve Ömer Lütfi Barkan’ın toprak ve iskâna dair bazı genel yazıları dışında Türkçe’de her hangi bir çalışmanın olmadığını belirtir. Bunun dışında genel olarak Bulgar tarihinden bahseden eserleri de, Ahmed Hamdi, Bulgar Tarihi (Trabzon 1326); Halil Zeki, Muhtasar Bulgar Tarihi (Filibe 1912) ve Mehmet Şeref, Bulgarlar ve Bulgar Devleti (Ankara 1934) olarak verir; bu eserlerden birincisini Bulgarların menşeinden 19. yüzyıl ortalarına kadar gelen bir kompilasyon; ikincisini Bulgaristan’daki İslâm mektepleri için yazılan bir ders kitabı ve üçüncüsünü de ilmi değeri olmayan bir eser olarak niteler (s. VII-VIII). 6 İnalcık, o dönemdeki adıyla Başvekâlet Arşivi ve saraydaki çalışmalarının bir yıl sürdüğünü belirtir (“Prof. Dr. Halil İnalcık’la Dolmabahçe Sarayı’ndaki...”, s. 55).7 İnalcık’ın kullandığı bu defterdeki iradelerin asılları da, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde İrade, Eyalet-i Mümtaze, Bulgaristan [İ.MTZ (04)] kodu altında ayrıca tasnif edilmiş olup bu tasnifteki iradeler, 19 Şubat 1840 (15 Zilhicce 1255) tarihinde başlayıp 2 Mayıs 1894 (26 Şevval 1311) tarihinde sona ermektedir.8 İnalcık, varlıklarını bilmesine rağmen, şartlar dolayısıyla V. Todorof’un Vidinsko Vzstanie (Sofya 1924-25) isimli kitabını (s. IX); yine Fransız Akademisi üyesi M. Blanqui’nin Voyage en Bulgarie pendant l’année 1841 (Paris 1843) başlıklı seyahatnamesini göremediğini belirtir (s. 28-29).

Page 198: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

190

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

için baş vurulmuş tedbirlerden ibaret olmadığı, daha ziyade, isteyen, isyan eden geniş reaya kitlelerini tatmin maksadiyle ortaya atıldığı... İmparatorluğun bütünlüğünü korumak, yeniden teşkilâtlandırmak isteyenlerin en ziyade güvendikleri esas, rea-yaya verilecek hukuk müsavatiyle İmparatorluğun ruhunu teşkil edecek bu vahdetçi Osmanlılık zihniyeti yaratmaktır. Reaya meselesinin İmparatorluğun ana meselesi olduğunu, hatta ekseriya Avrupa istismar ve istilâ siyasetinin bile onun arkasına gizlendiğini düşünürsek, Tanzimat’ta Osmanlılığın neden birinci plâna geldiği daha kolay anlaşılır” (s. 4).

Modern tarih literatürü de Tanzimat’ın büyük ölçüde Osmanlı Devleti’nin iç dinamiklerinin ürünü olarak ortaya çıktığı ve bunun özellikle gayrimüslim tebaanın ayrılıkçı taleplerine set çekmek amacıyla dönemin bürokratları tarafından ortaya konulan bir çözüm planı olduğu noktasında güçlü deliller sunar.9 Öte yandan müslim ile gayrimüslimleri en azından teorik olarak kanunlar önünde eşitleyen ve âdeta İslâm’ın zimmî hukukunu ortadan kaldıran böyle bir radikal reformun –o dönem için- dışarıdan yapılacak baskılarla kabul ettirilebilmesi de zaten kolay bir şey değildi.

Tanzimat’ın öngördüğü toplumsal entegrasyonun ve bir Osmanlı milleti yaratma projesinin gerçekleşmesi önündeki en büyük engelin –en azından bu bölge için- toprak meselesi olduğu tespitini yapan İnalcık’a göre, arazi sorunu çözümlenmeden söz konusu amaçların gerçekleşmesine imkân yoktu (s. 9-10). Ancak, bu sorunu çözmek de o kadar kolay bir şey değildi; zira, bu, topyekün bir sistem ve kurulu düzen sorunuydu. Yani, reayayı memnun edip entegrasyonunu sağlamak için top-rak meselesinin çözümü gündeme getirildiğinde, Tanzimatçıların karşısına uzun yıllardan beri bu yapıdan yararlanan gospodarlar, yani müslüman toprak ağaları çıkıyordu. Her iki tarafı da memnun edecek bir çözüm bulmak ise gerçekten zordu. Tanzimatçılar, bundan dolayı Bosna-Hersek, Erzurum, Trabzon ve Diyarbekir eyaletleri gibi siyasi açıdan kritik bölgelerdeki kurulu düzene dokunup âsayişi bozmamak için Tanzimat’ın buralarda tatbikini geciktirmeyi ve bir süre daha eski sistemi uygulamayı tercih ettiler.

İnalcık’ın tezde ele aldığı problemlerden birisi de, İstanbul’daki Ortodoks patrikliğinin Bulgarları Rumlaştırma ve Rumluk potası içerisinde eritip Bulgar adını piyasadan silme ve dilini ortadan kaldırma siyasetidir. Esasında, dönemin kaynaklarında, seyahatnemelerde ve belgelerde 18. yüzyılın sonlarına kadar Bulgar adının pek telaffuz edilmemesi, bu politikanın bir ölçüde başarılı olduğunu göste-riyor. Nitekim, iktisadi ve kültürel hayatın dışına; dağlara ve köylere itilmiş olan Bulgarların kendi dillerinde yazılmış eserleri ve ilkel kilise mektepleri dışında ciddi eğitim kurumları da yoktu. Patrik, 1800’lerin başında metropolitlere gönderdiği bir genelge ile Bulgar kilise okullarının kapatılmasını ve dini eğitimde sadece Yunanca eserlerin okutulmasını emreder; ayrıca, Bulgarca âyin yapılmasını yasaklar. Bul-garların bu baskılara rağmen 19. yüzyılda bir uyanış içerisine girdiklerine ve kendi kimliklerini kazanmaya başladıklarına vurgu yapan İnalcık, bu dönemde Bulgar ticari burjuvazisinin doğuşuyla birlikte eğitim kurumlarının oluşturulma ve Bulgar aydınlarının ortaya çıkma süreçlerine ana hatlarıyla değinir (s. 17 vd.).

9 İnalcık’ın tespitleri, konuyu en son verilere göre derinlikli olarak inceleyen değerli bilim adamı Butrus Abu-Manneh’in bulgularıyla da (“The Islamic Roots of the Gülhane Rescript”, Die Welt des Islams, 34/2 (1994), s. 173-203) uyum içerisindedir.

Page 199: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

191

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Bütün bu gelişmelere ve Bulgarların söz konusu çabalarına rağmen Rum tabi-rinin 20. yüzyılın başlarında bile önceki yüzyılların mirası olarak hâlâ daha Yunan menşe’li insanların yanında Ortodoksları ve doğal olarak Bulgarları da nitelediğinin altının çizilmesinde yarar vardır. Bu açıdan Osmanlı belgelerinde, seyahatnamelerde ve hatta nüfus istatistiklerinde geçen bu tabirin bu açıklamalar çerçevesinde ve ihtiyatlı kullanılmasının gerekliliğine işaret etmek isteriz.

İnalcık’ın Bulgar meselesinin ortaya çıkışı konusuna getirdiği deliller ve açıklamalar, yeni ve orijinaldir. 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda ortaya çıkan isyanlar izah edilirken günümüz tarih literatüründe bile genelde dış güçlerle bağlantı kurulması ve bunların kışkırtmalarının gereğinden fazla önemsenmesi âdeta bir gelenek hâlini almıştır. Hâl böyle olunca, yani, ortaya çıkan problemleri, hayalî, görünmeyen bir üst güce ve düşmana bağladığınız zaman, artık o sorunların rasyonel sebepleri anlamını yitirir; önemsizleşir ve dönemin siyasî kadrolarının muhtemel beceriksizlikleri de gizlenmiş olur. Bununla, dış güçlerin kurguladıkları oyunlarla yaptıkları kışkırtmaların önemsiz olduğuna işaret etmek istemiyorum. Büyük devletler rakipleriyle ilgili gizli veya açık birtakım hesaplar içinde olabilir ve bu niyetlerini kuvveden fiile geçirmek için bazı çalışmalar yapabilirler, bu işin doğasında vardır zaten. Söylemek istediğimiz, sosyal olayları bu tür bir dar bakış açısıyla veya tek bir sebeple izah etmenin rasyonel bir tutum olmadığı ve nedenle-rinin çok daha sofistike ve karmaşık olabileceğidir. Öte yandan konuyla ilgili eser veren Bulgarların 1850 Vidin isyanının nedenlerini, “tazyik, soygunculuk, Türk memurlarının ahlaksızlığı, vergilerin arttırılması ve cebren toplattırılması” gibi nedenlerle izah etmesi (s. IX-X) de, bütün suçu karşı tarafa yükleyen tam tersi bir irrasyonel tutum ve kolaycı açıklama olarak değerlendirilebilir.

Halil İnalcık, Osmanlı arşiv belgelerine dayanarak yazdığı eserinde Bulgar isyanlarının esas nedenlerinin çok daha derinlerde, toprak sisteminde ve Tanzimat ilân edilmesine rağmen hâlâ devam eden vergi adaletsizlikleri, tahsildar ve ağala-rın yaptıkları haksızlıklar10 ve angarya uygulamalarında yattığını belirler. Timar sisteminin işlerliğini kaybetmesinin ardından Vidin ve çevresindeki arazilerin bir şekilde Müslüman ağaların eline geçtiğini, Bulgar köylülerin devlete ait bu topraklar üzerinde ağaların işçisi veya ortakçısı konumuna düştüğünü ve esas sorunun da bu paylaşım dengesizliği yüzünden çıktığını argümanlarıyla birlikte ortaya koyar.

İnalcık’a bu ufku açan şüphesiz o döneme kadar Bulgar meselesinin izahıyla ilgili olarak belki de ilk defa müracaat edilen Osmanlı belgeleridir. Niş ve Vidin’deki isyanları değerlendiren dönemin taşra bürokratlarının merkeze gönderdiği raporlar da bu konuda açıklayıcı ve sorunlara dikkat çekici sağlam veriler içerir. İnalcık, bu verileri kullanarak probleme çok farklı, tarafsız, objektif ve rasyonel izahlar getirir; sunduğu güçlü delillerle problemin önemli ölçüde sosyal ve iktisadî nedenlerinin

10 Vidin isyanında, âsiler, “bizim derdimiz mültezimlerden ve köy ağalarından ve subaşılardan vesairedendir” diye mahallî yönetim unsurlarından duydukları rahatsızlığı dile getirerek şikâyetlerini sadece İstanbul’dan gelecek memura bildirebileceklerini ifade ederler (s. 50-51). Esasında bu ifadeler tersinden okunduğunda şikâyetlerin esas kaynağının devletin taşradaki yöneticileri, veya diğer bir ifadeyle devletin kendisi olduğu da söylenebilir. Gerçekten de halk, Vidin bölgesinde ağaların baskısı altında hayat sürer; neredeyse devlete verdiği vergi oranında bir miktarı, hatta daha da fazlasını buradaki toprak sahibi gospodarlara ayrıca öder ve senede iki ay da angarya olarak ağa hesabına zahire ekerdi (s. 94-95). Ağaların halkın karşısındaki bu konumu bir Meclis-i Vâlâ mazbatasında “reayayı bayağı kendi esirleri hükmüne koymuş” oldukları şeklinde ifade edilir (s. 98).

Page 200: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

192

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

bulunduğunu belirleyerek sorunu, milliyetçi izahların11 dar şablonlarının dışına çıkarır. Belgelerin verdiği bilgileri son derece dikkatli bir biçimde değerlendirir; bu verileri doğru kabul etmek yerine, eleştirel bir bakış açısıyla yorumlar ve yorumla-rında asla tevile başvurmaz. Milliyetçi ve duygusal değerlendirmelerin hâkim para-digmayı oluşturduğu o dönem için hayli yeni ve orijinal olan bu objektif yöntemsel yaklaşım, belgelerin her şey olmadığını ve verilerin tamamını birlikte analiz ederek bir sonuca varmak gerektiğini somut bir şekilde bize gösterir.12

İnalcık’ın tezi, Bulgarlar gibi sonradan bağımsızlığına kavuşmuş olan milletlerin o döneme kadar milliyetçi bakış açısıyla ele alınmış olan duygusal tarihlerinin orijinal kaynaklara istinaden soğukkanlı bir biçimde nasıl ele alınabileceğini göstermesi açısından da önemli bir metindir. Konuyu, hem isyanda kışkırtıcı olarak veya farklı bir kimlikle rol alabilecek aktörlerin tamamını hem de o dönemin siyasi gelişmelerini dikkate alarak bir yere oturtur. Yani, Sırbistan, Avusturya, Rusya ve İngiltere’nin Bulgar meselesiyle ilgili tutum ve siyasetleriyle Avrupa’da ortaya çıkan 1848 ihtilâllerinin Bulgar isyanlarındaki rolünü de değerlendirir; ardından ağırlıklı olarak bu isyanların iç dinamikleri üzerinde durur.

Ele alınan konuyla ilgili bütün verileri mukayeseli bir şekilde kullanmak yerine, belli bir belge veya veri grubuyla metin oluşturmak, tarihî vakıayı ortaya koyma açı-sından son derece sorunlu bir yöntem olup böyle bir tutum varılan sonucun sıhhatini doğrudan etkiler.13 Tezin satır aralarından İnalcık’ın bu sorunu daha o dönemde fark etmiş olduğu anlaşılıyor. Nitekim, Tanzimat döneminde toprak meselesini sadece mevzuat, yani kanun metinleri üzerinden inceleyen Ömer Lütfi Barkan’ın bulgu-larıyla, daha ziyade somut vak’alara, yani “olan”a dair belgeleri ihtiva eden kendi bulgularının çeliştiğini nâzik bir uslûpla beyan eder. Dolayısıyla “olması gereken”i ihtiva eden belgelere dayanan Barkan reaya isyanlarının siyasi mahiyette olduğu kanaatini taşırken, ortaya çıkan sorunlarla ilgili arşiv vesikalarını inceleyen İnalcık ise, bu isyanların temelinde siyasi nedenlerin yanında toprak meseleleri ile sosyal bazı sebeplerin ve iç dinamiklerin yattığını ortaya çıkarır (s. 10).

İnalcık’ın belirlediği bu iç dinamiklerin, isyanın ilk çıkış dönemleri için geçerli olduğunu vurgulamakta yarar vardır. Zira, ağırlıklı olarak sosyo-ekonomik nedenler-le başlayan bu isyanların giderek siyasi bir mahiyet kazandıkları anlaşılıyor. Nitekim,

11 Bu izahlar daha sonra gelen sosyalist dönemde biraz farklılaşarak Marksist bir mahiyet kazanır ve Bulgar tarihçi Evgeni Radushev’in de belirttiği gibi, sosyalist dönemde Osmanlı idaresinde geçen yüzyıllar şu cümlelerle değerlendirilir: “14. ve 15. yüzyıllardaki büyük fetihlerden hemen sonra Osmanlı Türkleri kendi ilkel ve gelişmemiş feodal düzenini kat’i olarak kökleştirdiler ki böylece Balkan halklarını esaret altına sokup onları en iptidai sosyo-ekonomik şartlar içinde yüzyıllar boyunca sömürdüler” (Evgeni Radushev, “Halil İnalcık’ın Balkan Tarihçileri Üzerindeki Etkileri”, Türk Tarihçiliğinde Dört Sima: Halil İnalcık, Halil Sahillioğlu, Mehmet Genç, İlber Ortaylı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yayınları, İstanbul 2006, s. 34).12 “Ali Rıza Paşa (isyan sonrası Vidin’e gönderilen kumandan), isyancıların Ruslarla münasebetinden, hattâ doğrudan doğruya onların talimatı ile hareket ettiğinden bile şüphe etmemektedir. Bükreş’teki Osmanlı komiseri, daha ileri giderek, Eflâkdaki Rusların ‘işbu fenalığa iki seneden beri’ bizzat çalıştıklarını iddia etmektedir. Ona göre bu isyan muhakkak surette onların eseridir. Biz bu hususta şimdilik kat’î bir hüküm vermemekle beraber Rusya’nın, eskiden olduğu gibi, ‘Bulgaristan’ı tahrik ve ifsad etmek üzere, câbecâ casuslar göndermekte’ olduğu da vesikalarla meydana çıkan bir hakikattir” (s. 70). Bu alıntıda vurgulu olarak belirtilen ibareden de anlaşılacağı gibi, dönemin mahalli idarecilerinin tespitleri bu yönde olduğu halde, İnalcık, bu konuda kesin bir hüküm vermekten kaçınır; zira, komutanlarla yerel yöneticilerin ifadeleri merkezi hükümeti yönlendirme amaçlı da olabilirdi.13 Bu konuyla ilgili somut örneklemeler için bkz. Ali Akyıldız, “Yakınçağ Osmanlı Sosyo-Ekonomik Tarihi Araştırmalarında Kaynak Sorunları: Arşiv ve Arşiv-dışı Malzemenin Önemi”, İslâm Araştırmaları Dergisi, Sayı 2 (1998), 165-170.

Page 201: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

193

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

isyanın elebaşılarından birisi olan Suno’nun, “benim çalıştığım yalnız kendim için ve bizim karyemiz için olmayup Türklerin elinde bulunan umum milletimizi kur-tarmak için”dir veya “Avusturya Sırplûları Macar’dan ayrılarak kendi kendilerine bir Voyvodalık oldular. İnşallahi taalâ ikbalimiz olduğu halde bugünlerde o güneş bizleri dahi ısıtacaktır” şeklindeki ifadeleri (s. 66), meselenin aldığı siyasi mahiyeti ve esas niyetin Bulgaristan’ın muhtariyeti olduğu gerçeğini ispat eder.

İnalcık, tezini yazarken mütemmim bilgi bulmakta zorlandığı veya daha sağlam kaynaklara istinaden derinlikli olarak araştırılmasını istediği konulara da işaret eder. Meselâ kendi konusuyla da doğrudan alâkalı olan Tanzimat’ın toprak ve iskân siyasetinin bir bütünlük içerisinde çalışılması gerektiğine vurgu yapar. Tezinde Bulgaristan yöresi toprak meselelerine önemli bir yer ayırmasına rağmen, benzer araştırmaların diğer yerler için de yapılması durumunda daha net bir tablonun ortaya çıkabileceği kanaatini taşır. Öte yandan yeri geldikçe toprak tasarruf şekillerinin ayrıntılarına girerek mukataa konusunun incelenmesinin (s. 87) ve mirî araziyi bir şekilde ele geçiren mahalli eşrafın ve ağaların sosyal bir zümre haline gelip gelemediğinin araştırılmasının (s. 89) yararlı olacağını belirterek bu konularla ilgili olarak daha sonra yapılmış olan araştırmalara öncülük ettiği söylenebilir.

DeğerlendirmeHalil İnalcık’ın doktora tezine dayanarak hazırladığı Tanzimat ve Bulgar Meselesi

başlıklı eserinin döneminin bilgi birikimi ve şartları içerisinde değerlendirilmesi gerekir. Tez, konunun öznesi olan Bulgarlar arasında da büyük bir yankı uyan-dırır. Nitekim, 1942’de tamamlanmasının ve ertesi yıl Türk Tarih Kurumu’ndan yayımlanmasının ardından kitabın içeriğinden haberdar olan Ankara’daki Bulgar elçiliği bir heyet göndererek bu çalışmadan dolayı Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi yöneticilerini tebrik eder.14 2001 yılında, yani, tezin kabulünden yaklaşık 60 sene sonra, tarihlerine yapmış olduğu bu önemli katkılardan dolayı Halil İnalcık’a Sofya Üniversitesi tarafından fahri doktora verilir.

Eser, konuya getirdiği yeni yaklaşımların yanında, ileride inşa edilecek muh-teşem bir kariyerin ilk ışıklarının nasıl da parıldadığını göstermesi açısından da önemli bir metindir. İnalcık, o döneme kadar konuyla ilgili pek kullanılmayan Osmanlı belgelerini eleştirel bir bakış açısıyla ele alarak yöntem olarak objektif ve peşin hükümsüz bir yaklaşımla akademik bir metin ortaya koymuştur. Bu tezdeki bulgularının, yani bölgedeki pekçok sosyal olayın ve isyanın altında yatan neden olarak belirlediği vergi ve arazi meselelerinin, sonraki akademik çalışmalarının yönünü belirlemiş olduğu ifade edilebilir. Nitekim, daha sonra bu önemli sosyo-e-konomik belirleyenle ilgili pek çok akademik çalışma yapmış olması bu görüşün en önemli kanıtıdır.15 14 “Prof. Dr. Halil İnalcık’la”, s. 55.15 Bu konuyla ilgili yazdığı bazı eser, madde ve makaleler: “Timar”, Encyclopaedia of Islam, Leiden 2000, X, 502-506; “1431 Tarihli Timar Defterine Göre Fatih Devrinden Önce Timar Sistemi”, IV. Türk Tarih Kongresi, Ankara 10-14 Kasım 1948, Tebliğler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1948, s. 132-139; “Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş ve İnkişafı Devrinde Türkiye’nin İktisadî Vaziyeti Üzerine Bir Tetkik Münasebetiyle”, Belleten, XV (1951), s. 629-690; “Timariotes Chrétiens en Albanie au XV siècle d’après un registre de Timar Ottoman”, Mitteilungen des Österreichischen Staatsarchivs, IV (1952), s. 118-138; “Stefan Duşan’dan Osmanlı İmparatorluğuna: XV. Asırda Rumeli’de Hıristiyan Sipahiler ve Menşeleri”, 60. Doğum Yılı Münasebetiyle Fuad Köprülü Armağanı, DTCF Yayınları, İstanbul 1953, s. 207-248; Hicri 835 Tarihli

Page 202: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

194

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

İnalcık’ın bu eserinin, daha sonra Türkiye’de Bulgar meselesiyle ilgili Osmanlı kaynaklarına dayanılarak yapılan çalışmalara16 ve her şeyden önce de o döneme kadar milliyetçiliğin etkisindeki Balkan tarihçiliğine örnek teşkil etmiş olduğu ve Balkan tarihçiliğini derinden etkilediği ifade edilebilir. Nitekim, Evgeni Radus-hev’in, İnalcık’ın Osmanlı dönemi Balkan tarihçiliğindeki yeriyle ilgili yapmış olduğu “Osmanlı kaynakları üzerinde model çalışmaları ile ve Balkanların Osmanlı dönemini araştırma faaliyetleri ile ve de Osmanlı araştırmalarına metodolojik kat-kıları ile modern Balkanoloji ilminin Osmanlı araştırma dalının kurucusu olarak karşımıza çıkmaktadır” şeklindeki değerlendirmeleri bu bağlamda anlamlıdır.17 Böyle değerli bir sonucun ortaya çıkmasında bu yazıda ele alınan Tanzimat ve Bulgar Meselesi başlıklı tezinin çok önemli ve belirleyici bir rolü vardır.

Suret-i Defter-i Sancak-ı Arvanid, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1954; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, Söğütten İstanbul’a, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu Üzerine Tartışmalar, İmge Kitabevi, Ankara 2005, s. 443-472; “Land Problems in Turkish History”, The Muslim World, 45 (1955), s. 221-228; “İslâm Arazi ve Vergi Sisteminin Teşekkülü ve Osmanlı Devirlerindeki Şekilleriyle Mukayesesi”, İslâmî İlimler Dergisi, I/1 (1959), s. 29-56); “ Osmanlılar’da Raiyyet Rüsûmu”, Belleten, XXIII (1959), s. 575-610; “Osmanlı Timar Rejimi ve Sipahi Ordusu”, Türk Kültürü, III/34 (1965), s. 758-765; “Rice Cultivation and Çeltükci Re’aya System in the Ottoman Empire”, Turcica, XIV (1982), s. 69-141; “Köy, Köylü ve İmparatorluk”, V. Milletlerarası Türkiye Sosyal ve İktisat Tarihi Kongresi Tebliğleri, İstanbul 21-25 Ağustos 1989, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1990, s. 1-11; “Islamization of Ottoman Laws on Land and Land Taxation”, Fest gabe an Josef Matuz: Osmanistik-Turkologie-Diplomatik, eds. C. Fragner-K. Schwarz, Verlag 1992, s. 100-116; “The Çift-Hâne System and Peasant Taxation”, From Empire to Republic, Isis Press, İstanbul 1995, s. 61-72.16 M. Hüdai Şentürk, Osmanlı Devleti’nde Bulgar Meselesi (1850-1875), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1992; Mahir Aydın, Şarkî Rumeli Vilâyeti, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1992; Yavuz Ercan, Osmanlı İmparatorluğunda Bulgarlar ve Voynuklar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1986.17 E. Radushev, “Halil İnalcık’ın Balkan Tarihçileri Üzerindeki Etkileri”, s. 37.

Page 203: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

195

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

YİRMİNCİ YÜZYIL’IN EN BÜYÜK OSMANLI İMPARATORLUĞU TARİHÇİSİ ’NİN AKLI VE ANLAYIŞI,

PROFESÖR HALİL İNALCIK

Rhoads MURPHEY*

1- Halil Hoca’nın son 70 yıllık ya da 1940’lı yılların ortalarından bu yana olan akademik üretimi üzerine atılan hızlı bir bakış insanı huşu içinde bırakıyor. Bilgisinin kapsamlılığı, insanı hayrete sürükleyen araştırma ve yayınlarının çeşitliliği; birinci el tarihsel dökümanları ve öyküsel tarihi kaynakları keşfedip kullanmasına dayan-maktadır. Okuyucularını daha önce faydalanılmamış ve yayınlanmamış kaynaklarla tanıştırmakla kalmamış, mevcut kaynakların da nasıl daha iyi değerlendirilebileceği konusunda bizi bilgilendirmiştir.

2- Onun kaynakların eleştirel bir gözle okunmasına dayanan Osmanlı tarihi anlayışı, 1962’de B. Lewis ve P.M. Holt editörlüğünde yayınlanan “The Rise of Ottoman Historiography-Osmanlı Tarihçiliğinin Yükselişi”1 makalesinde, sağlam bir şekilde açığa çıkmıştır. Daha sonraki yayınlarının bazılarında, örneğin 1994 yılında Heywood & Imber’in editörlüğünde yayınlanan cilde bulunduğu katkılarda, kayda değer yazarların ve onların yayınlarının kullanımı ve kullanışlılığının detaylı değerlendirmesini yapmıştır.2 Osmanlı kroniklerinin, Osmanlı Tarihçiliğindeki hem geleneksel akım hem de yenilikçi trend açısından daha iyi yorumlanması, daha doğru anlaşılması ve kullanımına olan emeklerine ek olarak özellikle Osmanlı tarihindeki, daha gölgede kalmış ve az anlaşılmış bir dönem olan erken imparatoluk çağı ile ilişkili, Osmanlı devlet ve toplumunun anlaşılması için gerekli olan kilit belgelerin düzenlenmesi ve popülerize edilmesi konusundaki hayati katkısını göz önünde bulundurmak çok önemlidir. Bunların arasında, belgesel kanıta dayanan yayınlarından olan Bursa Sicilleri erken yüzyıllardaki Osmanlı yönetimini etkileyen önemli durumları daha iyi anlamak için sağlam bir temel sağlamaktadır.3

3- Halil Hoca’nın birinci el belgelerle kanıta dayanan akademisyenliği onu özet, sentez ve yorumlama çalışmaları üretecek bir konuma getirmiştir. Bu çalışmalardan bazıları zamanının klasikleri olmuşlarıdır. Bunlardan biri 1970’de Michael Cook * Prof. Dr., İpek Üniversitesi / Çeviren: Eralp TÜRK1 İnalcık, Halil. 1962. “The Rise of Ottoman historiography” in Historians of the Middle East, ed. Bernard Lewis and P. M. Holt. London: Oxford University Pres. [Reprinted with Turkish translation in 2000. “Osmanlı Tarihçiliğinin Doğuşu.” In Söğütten İstanbul’a, ed. Oktay Özel and Mehmet Öz, 93-117. Ankara: İmge Kitapevi2 Bkz. İnalcık, Halil. 1994. “How to Read Aşık Paşazade’s History.” In Studies in Otoman History in Honour of V.L. Menage, ed. Colin Heywood and Colin Imber, 139-156. Istanbul: Isıs Pres. [Reprinted with Turkish translation in 2000. “Âşık-Paşazâde Nasıl Okunmalı?” In Söğütten İstanbul’a, ed. Oktay Özel and Mehmet, 119-145.]3 Ortaya çıkışlarına göre kronolojik olarak işlenmiş olan izleyen yayınlar grubu özel bir öneme sahiptir : İnalcık, Halil (1947), “Bursa Şer’iye Sicillerinde Fatih Sultan Mehmed’in Fermanları”, Belleten, XI: 693-703; İnalcık, Halil (1953-4), “15. Asır Türkiye İktisadi ve İctimai Kaynakları”, İktisat Fakültesi Mecmuası, 15 (1-4 ve 153-4): 51-75;. İnalcık, Halil (1960), “Bursa I: XV. Asır Sanayi ve Ticaret Tarihine Dair Vesikalar”, Belleten, XXIV (93): 45-110; İnalcık, Halil, (1980-81), “Osmanlı İdare, Sosyal ve Ekonomik Tarihiyle İlgili Belgeler: Bursa Kadı Sicillerinden Seçmeler”, Belgeler: Türk Tarih Belgeleri Dergisi, X: 1-91; İnalcık, Halil (1988), “Osmanlı İdare, Sosyal ve Ekonomik Tarihiyle İlgili Belgeler:Bursa Kadı Sicillerinden Seçmeler II. Sicil: I. Safar 883-Muharram 886”. Belgeler, XIII: 1-41;İnalcık, Halil (1993), “Osmanlı İdare, Sosyal ve Ekonomik Tarihiyle İlgili Belgeler: Bursa Kadı Sicillerinden Seçmeler: III. Köy Sicil ve Terekeleri”, Belgeler, XV: 23-167.

Page 204: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

196

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

editörlüğündeki bir ciltte yayınlanan “Ottoman Economic Mind-Osmanlı’nın Eko-nomik Zihniyeti”dir.4 Halil Hoca’nın sayesinde çalışmaları geniş bir yayılma alanına kavuşan diğer kilit yazılar ve yazarlara, “Gazavat-ı Sultan Murad” ’ın anonim yazarı olup Fatih Sultan Mehmed dönemini anlatan, hükümdarın yakın danışmanı ve sırdaşı olan Tursun Bey gösterilebilir.5

4- Osmanlı’nın politik varlığına ve İmparatorluk kültürüne dair analitik yakla-şımlarını yapılandırabilmek; yapılan yayınlar ve başta Halil Hoca’nın kendisi olmak üzere, bu yayınların ciddi minnettarlık uyandıran yazarları olan akademisyenler ve modern tarihçiler sayesinde olmuştur. Halil Hoca, yeni yayınlarından biri olan “Osmanlı Tarihinde Efsaneler ve Gerçekler” ya da “Fables and Truths With Regard to [The Writing of] Ottoman History” ile, belge ve dökümanlardaki bilgilerin üzerine inşa edilmesi gereken Osmanlı İmparatorluk gerçeklerini temel almayan tarihçilerin çoğunun rengini attırmıştır.6 Onun, Osmanlı tarihi’nin yorumlanmasının olgusal temeller üzerine kurulması gerektiği vurgusu kariyerinin ilk dönemlerinden itibaren fark edilmektedir. Bu konuda dikkat çeken bir eseri, tanımlayıcı nitelikte olan ve II. Murad saltanatının ilk dönemini anlatan “Domesday style land survey of Ottoman Albania” olup Balkanlardaki fetih sonrası dönemde, Osmanlı rejiminin askeri aşamanın kaçınılmaz baskı dönemi ile atama ve ikna yöntemlerinin dengesini kuruşunu gözler önüne sermektedir.7 Bu tarzdaki bahsedilmeyi hak eden daha yakın tarihli üç yayınından biri 1995’te yayınlanan “Kefe’nin örf ve adet kayıtları”, Dariusz Kolodziejczyk ile birlikte yaptığı ve 2004’te yayınlanan “Kamianets-Podilskyi’nin kadastro araştırması” ve en yakın tarihli olan ise 2012 yılında yayınlanan “15. yüzyıl ortalarında İstanbul’un nüfus ve emlak araştırması”dır.8 Osmanlı tarihinde sürekli olarak gerçeğe dayanan bir yaklaşımı takip etmesi, yüksek bilgi yüklü ve benzersiz düzeyde ayrıntılı Osmanlı belgelerini kaynak olarak kullanmasından ve ulaştığı doğru kayıtlara, dipnotlara, yorumlamalara verdiği dikkatinden de anlaşılmaktadır .

5- Osmanlı ekonomisinin istatistiksel temelini, sosyal yapısını, mali gerçeklerini açığa çıkarmaya adanmış çalışmalarının yanı sıra Hoca’nın akademik ilgilerinin; politik teori, devlet felsefesi, Sultan’ın en yakın danışmanları ve imparatorluk hizmetkarları ile ilgili edebi kayıtları da kapsaması ona Osmanlı’nın eşsiz devlet yönetimi ve idareciliğinin altında yatan felsefi temel ve tutumları deşifre etme,

4 İnalcık, Halil. 1970 “The Ottoman Economic Mind and Aspects of the Ottoman Economy” in M.A. Cook (ed.) Studies in the Economic History of the Middle East: from the rise of Islam to the present day (London & New York: Oxford University Press), pp. 207-218.5 Bkz. Inalcık, Halil, “Yeni Bulunmuş Bir Gazavat-ı Sultan Murad”, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi VII/ 2 (1949), pp. 481-495; Gazavat-i Sultan Murad b. Mehemmed Han (Ankara, 1978) text transcription with notes and commentary published together with Mevlud Oguz and Tursun Bey’s and Tarih –i Ebu’l-feth (Minneapolis and Chicago, 1978) facsimile edition with summary English translation by H. Inalcik and R. Murphey. 6 Inalcik, Halil Osmanlı tarihinde Efsaneler ve Gerçekler (İstanbul: NTV Yayınları, 2015).7 Bkz. Inalcik, Halil Hicri 835 Tarihli Suret-i Defter-i Sancak-i Arnavid (Ankara: Türk Tarıh Kurumu Basımevi, 1954).8 İlk ikisi Harvard Üniversitesi Yayınlarının nezaretinde basılmıştır: The customs register of Caffa, 1487-1490 Kefe gümrük bekaya defteri, 1487-1490 [Sources and Studies on the History of the Ottoman Black Sea, Cambridge, Ma., 1995); The Ottoman survey register of Podolia (ca. 1681) published together with D. Kolodziejczyk, Dariusz in 2004; The Ottoman survey register of Podolia (ca. 1681) = Defter-i mufassal-i Eyalet-i Kamaniçe, ed. Halil İnalcık et al. Kyiv and Cambridge, 2004 Ukrainian Research Institute, Harvard University. Institute of Oriental Studies, National Academy of Sciences of Ukraine [Studies in Ottoman Documents Pertaining to Ukraine and the Black Sea Countries, Vol. 3]. The last was a publication of Türiye Iş Bankası: The Survey of Istanbul 1455: The Text, English Translation, Analysis of the Text, Documents (Istanbul: İş Bankası Kültür Yayınları 2012).

Page 205: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

197

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

bize ise bunları öğrenme şansı vermiştir. Hocanın bu tarzdaki kilit çalışmaları 15. Yüzyıl sonunun hükümdarları II. Mehmed ve oğlu II. Bayezid döneminin ferman ve yasalarıyla ilgili çalışması ve 17. yüzyılın başlarının hükümdarı I. Ahmed’in dünya görüşündeki dayanıklılık ve tutarlılığı vurgulayan fermanları ve “Adalet Fermanı” ile ilgili çalışmalarını kapsamaktardır.9

6- Yukarıda bahsedilen yazınsal yayınların yanı sıra, Profesör İnalcık’ın kaynağa dayalı tarih çalışma ve analizi yaklaşımı hiçbir çalışmasında Babinger’in açıklayıcı bir çalışması olan Fatih Sultan Mehmed üzerine yapılmış Almanca, Fransızca ve İtalyanca yayınların yeniden gözden geçirme yazısında olduğu kadar aşikar değildir. İnalcık’ın yeniden gözden geçirmesi 1960’da zamanın seçkin dergisi olan Specu-lum’da yayınlanmış, Osmanlı Türk kaynaklarına10 dayanan etraflı bilgi birikimi, Babinger’in yayınına bazı düzeltmeler ve açıklamalar sağlamıştır. Hocanın; gerçek-lere, figürlere, kronolojik detaylara ve prosopografik bilgisine dayanan engin bilgi birikimi ona Babinger’in ünlü Osmanlı hükümdarını tüm yönleriyle ortaya koyan ayrıntılı çalışmasında bulunan hataları ve ayrıca yüzeysellikleri11 de düzeltme şansı vermiştir. O dönemin kanıta dayalı tarih anlayışı konusundaki akademik hassasiyeti ile; yeni dökümantasyon, ayrıntılı karakterizasyon ve daha önce bilinmeyen yada faydalanılmayan Osmanlı kaynakları, Halil İnalcık tarafından 1954 yılındaki Fatih Sultan Mehmet dönemini anlattığı yayınında kullanılmıştır.12 Halil hoca tüm yayınla-nan çalışmalarında, modern tarih yazımının anlatılan olayların çağdaşı olan kişilerce yazılıp, ardından modern yorumcular tarafından yeniden değerlendirilen kaynakların oluşturduğu kanıtlara dayanarak yazılması gerektiğine olan inancını korumuştur.

7- Halil Hoca’nın bir ilim olarak Osmanlı tarihinin gelişimine ve anlaşılmasına bir diğer katkısı 1960-2005 yılları arasında 20 cilt şeklinde yayınlanan İslam Ansik-lopedisi’nde yer almak üzere yeni ufuklar açan kısa başlıklar halinde hazırladığı yazılardır. Her başlık araştırmanın mevcut durumunun kilit figürlerine, aynı zamanda Osmanlı kurum ve kuruluşlarına dair olup editörün hızlı rica ve davetlerine cevaben hazırlanmış genel bir bakış sunmaktadır. Bu başlıkların içeriği Hoca’nın akademik uzmanlığına ait nefesini ve kapsamlılığını ortaya koymuş, aynı zamanda her başlık kendi yolunda alanın gelişmesi için yeni birer sorgulamaya sebep olmuştur.

8- Bu kısa ama otoriter özetler, özellikle kilit Osmanlı kurum ve kuruluşları, idari gelenekleri, gerçeğe dayalı, belgeyi temel alan biçimde anlatılan Osmanlı politik gerçeklerini en geniş uluslar arası dinleyiciye ulaştıma yolunda vazgeçilmez bir rol oynamıştır. Profesör İnalcık, bu Osmanlı-Türk kaynaklı materyalden yoksun tarihçilerden oluşan uluslar arası dinleyici kitleye en büyük etkiyi ve nüfuzu bu yolla sağlamıştır. Elbette hem Türkçe hem de İngilizce yayınlarıyla en çok Türkiye’de atıfta bulunulup refere edilse de, çığır açan bir lider olarak rolü ve etkisi ile Osmanlı mirasına yaptığı tarafsız yaklaşımın önemi daha geniş bir kitle olan dünya akademik camiasında Avrupa, Akdeniz ve Dünyada anıtsal düzeydedir. Biliminin çeşitlilik

9 See Kanunname-i Sultani Ber Muceb-i Örf-i Osman: II. Mehmed ve II. Bayezid Devirlerine Ait Yasakname ve Kanunnameler published in collaboration with Robert Anhegger (Ankara: Türk Tarıh Kurumu, 1956) and İnalcık, Halil “Adaletnameler.” Türk Tarih Belgeleri Dergisi II/ 3-4 (1965): 49-145.10 Inalcik, Halil “Mehmed the Conqueror (1432-1481) and His Time”, Speculum 35/3 (July 1960), pp. 408-427.11 Ibid., p. 426.12 Inalcik, Halil Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar (Ankara: Türk Tarih Kurumu 1954).

Page 206: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

198

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

ve yenilikçiliğini Avrupa ve Kuzey Amerika’da yaşayan dünya akademisyenlerine yaymak için, ansiklopedilere katkılarını birkaç tematik kategoriye ve genel konu alanlarına göre grupladım ve aslında çok sayıda ve eş miktarda önemli olan baş-lıklarını ve sultanların, vezirlerin ve diğer önde gelen Osmanlı devlet adamlarının biyografik kayıtlarını konudan çıkartmaya karar verdim. Buna rağmen bilgeliğinin kapsamı ve derinliği çok daha etkileyici oldu. Bu çalışmalar İslam Ansiklopedisi’nde 20 cilt halinde 1960-1988 arasında yayınlanmıştır ve her biri düşünce özü, bilgelik birikimi, ömür boyu süren bir araştırmadan gelen keskin zekayı temsil etmekte ve son iki üç jenerasyondaki tarihçiler için ayrı ayrı birer hareket noktası, ilham kaynağı teşkil etmektedir. Bu bağlamda Halil Hoca’nın eserleri son yarım asırda tüm dünyada yazılan Osmanlı konularındaki çalışmaların kalbinde-merkezinde bulunmaktadır.Elbette kitapları ve monografileri tartışılmaz akademik önem ve etkiye sahiptir ancak tartışmaya açık olarak bahsetmek isterim ki ansiklopedi başlıklarında Osmanlı İmparatorluğu üzerine modern tarihte yazılmış tartışılmaz bir kusursuzluk örneği, gerçek canlandırıcı ruhu ve ebedi mirası görmekteyiz.

Birinci Kategori - Şehirler, Coğrafik Bölgeler ve İdari Birimler Konusunda Ansiklopedi Katkıları

1- Arnavutluk

2- Balkan

3- Boğdan

4- Bulgaristan

5- Bursa

6- Dobruca

7- Erzurum

8- Eyalet

9- Gelibolu

10- İstanbul

11 - Rumeli

İkinci Kategori - Kırım Hanlığı ile İlgili Başlıklar

1- Azak

2- Bender

3- Bucak

4- I. Gazi Giray

Page 207: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

199

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

5- III. Gazi Giray

6- Giray

7- Hacı Giray

8- İslam Giray

9- I. Kaplan Giray

10- II. Kaplan Giray

Üçüncü Kategori - Etnik Guruplarla İlgili Katkılar

1- Çerkes

2- Rumi

Dördüncü Kategori – Kanun ve Yasal İdare

1- Kanun

2- Kanunname

3- Mahkeme

Beşinci Kategori – Askeri ve İdari Gruplar

1- Cebeli

2- Doğancı

3- Eşkinci

4- Gulam

5- Gureba

6- Gönüllü

7- Kapı Ağası

8- Vezir

Altıncı Kategori – Vergi ve Maliye

1- Bennak

2- Çift Resmi

3- Çiftlik

4- Dariba

Page 208: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

200

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

5- Cizye

6- Havale

7- İspençe

8- Mazraa

9- Resim

10- Tımar

9- Her bir küçük-çalışma hem Osmanlı tarihçilerinin hem de daha geniş çalışan tarih uzmanlarının yayınlarında ördüğü çok daha geniş konuların hakim birer özetini sunmakta.

10- Çalışan profesyonel birkaç jenerasyon tarihçinin tesis edilmesini, onlara içgörü ve ilham kazandırıp Osmanlı İmparatorluğu ve kurumlarının zengin mirasına kendi yorum ve tasfirlerini katmalarını sağladılar. Halil Hoca’nın dikkatli araştır-maları, küçük-çalışmalardaki yol gösterici ve açıklayıcı sesi olmasaydı; Osmanlı çalışmaları alanının gelişiminde bugünkü noktaya gelinmesi mümkün olmazdı.

11- Hoca’nın, daha iyi bilgilenmiş ve daha geniş yayılmış dünya tarihindeki Osmanlı ve mirası imajı gelişmesindeki yol gösterici el oluşu ile ilgili konuyu bitirmeden önce; onun Türkiye dışındaki Osmanlı çalışmalarının tanıtımını yapma konusundaki merkezi-asıl rolüne dikkat çekmek uygun olur. UNESCO tarafından tasarlanıp yakın zamanda tamamlanan, İnsanlık Tarihi üzerine çok ciltli çalışmada, Profesör İnalcık’ın Osmanlı çalışmalarındaki vizyoner ve misyoner rolü cildin plan-lanmasında merkezi konumda olmasını sağlamış, Batı gelenekleri konusunu sunan Peter Burke ile serinin 1999 yılında çıkan 5. cildinde baş editörlüğü paylaşmıştır.13 Burke ve İnalcık ortaklığı tarafından giriş bölümü yazılan bu cilt, 500’ün üzerinde sayfadan ve altmış bir yazarın katkılarından oluşmaktadır. Bu yazarlardan biri “Batı Asya’daki Avrupalılar” altbaşlığındaki yazısı ile sömürgecilik başlığına ayrılan altıncı bölümde ve bölgeler arası bir devlet olan Osmanlı devletine ayrılan on altıncı bölümde14 yer alan Halil Hoca’dır. Yaklaşık aynı zamanlarda, İnsanlık Tarihi’nin Orta Çağ’a ayrılan 4. cildinde bir bölümüne “Batı Anadolu’daki Türkmenler ve beylikleri” başlıklı alt bölümü ile iştirak etmiştir.15 Uluslararası alanda meşhur ve işbirlikçi projelerde önderlik rolüyle yer alması, ömür boyu başarı yanında kendi jenerasyonunun “uluslararası kişilikli lider Türk tarihçisi” konumuna gelmesini de sağlamıştır. Ancak belki de daha önemli ve daha etkileyici olan genel olarak Osmanlı araştırmaları çağının gelişinin sinyalini vermesi ve yirminci yüzyılın ilk dekatlarında Avrupa üniversitelerindeki “Doğu Çalışmaları” alanının alt dalı olarak Osmanlı mirasının filolojik çalışmalarının kendi köklerinden ortaya çıkışıdır. Bu dönem imparatorluğun politik varlığının bitiş dönemine denk gelmektedir, tüm dünyada

13 History of humanity : scientific and cultural development: Vol. 5, From the sixteenth to the eighteenth century edited by Burke Burke and Halil Inalcik (London ; New York : Routledge ; Paris : UNESCO, 1999). 14 Ibid., pp. 3-7; 70-71 and 216-21715 History of Humanity Volume 4: From the seventh to the sixteenth century /edited by M.A. AlBakhit, L. Bazin, S.M. Cissoko (Paris, 2000).

Page 209: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

201

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

tarih alanında Orta Çağ ile Sanayi Devrimi Arası Dönemin ana yönelim olarak ön planda çalışıldığı zamanlar olmuştur. Eğer bu noktaya erişildiyse bundaki aslan payı Hocaların Hocası Halil Bey’in öncü çabaları ve misyoner vizyonuna aittir, belki de payı artmaya devam edecektir.

Page 210: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

202

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

THE MIND AND MENTALITY OF THE TWENTIETH CENTURY’S PREMIER HISTORIAN OF THE OTTOMAN

EMPIRE, PROFESSOR HALIL INALCIK

Rhoads MURPHEY*

A quick survey of Halil Hoca’s academic output over the past seventy 70 years or so since the mid-1940s leaves one in awe of the breath and scope of his learning on the one hand and amazement at the fact that the broad diversity of his publication and research is, nearly all of it, grounded in the discovery and use of first-hand documentary and narrative historical sources. Not only does he introduce his readers to previously unpublished and under-exploited sources, he also informs us how better to interpret the known ones.

That his understanding of Ottoman history was to be based solidly on a critical reading of the sources was already revealed in his chapter: “The Rise of Ottoman Historiography” published in the volume edited by B. Lewis and P.M. Holt in 1962. 1 In some of his later publications, for example in his contribution to the volume edited by Heywood & Imber published in 1994, he returned to a detailed evaluation of the use and usefulness of particular authors and their texts.2 In addition to these contributions to the proper understanding and use of the Ottoman chronicles as sources for the interpretation of main currents and evolutionary trends in Ottoman history, it is important to recognize his vital contribution in the editing and popularizing of key texts for the understanding of Ottoman state and society in particular in relation to the early imperial era which has remained a shadowy and little understood period in Ottoman history. Among these, his publications based on documentary evidence retrieved from the Bursa sicills, provide a solid foundation for the understanding of the material conditions affecting Ottoman rule in the early centuries.3

By relying in his scholarship on such first-hand documentary evidence Halil Hoca was in a position to generate works of summation, synthesis and interpretation, some of which have become classics in their own time. Among these one might cite for

* Prof. Dr., İpek Üniversitesi.1 İnalcık, Halil. 1962. “The Rise of Ottoman historiography” in Historians of the Middle East, ed. Bernard Lewis and P. M. Holt. London: Oxford University Pres. [Reprinted with Turkish translation in 2000. “Osmanlı Tarihçiliğinin Doğuşu.” In Söğütten İstanbul’a, ed. Oktay Özel and Mehmet Öz, 93-117. Ankara: İmge Kitapevi2 See İnalcık, Halil. 1994. “How to Read Aşık Paşazade’s History.” In Studies in Otoman History in Honour of V.L. Menage, ed. Colin Heywood and Colin Imber, 139-156. Istanbul: Isıs Pres. [Reprinted with Turkish translation in 2000. “Âşık-Paşazâde Nasıl Okunmalı?” In Söğütten İstanbul’a, ed. Oktay Özel and Mehmet, 119-145.]3 In this group the following publications, listed in chronological order of appearance, have a particular importance: İnalcık, Halil (1947), “Bursa Şer’iye Sicillerinde Fatih Sultan Mehmed’in Fermanları”, Belleten, XI: 693-703; İnalcık, Halil (1953-4), “15. Asır Türkiye İktisadi ve İctimai Kaynakları”, İktisat Fakültesi Mecmuası, 15 (1-4 ve 153-4): 51-75;. İnalcık, Halil (1960), “Bursa I: XV. Asır Sanayi ve Ticaret Tarihine Dair Vesikalar”, Belleten, XXIV (93): 45-110; İnalcık, Halil, (1980-81), “Osmanlı İdare, Sosyal ve Ekonomik Tarihiyle İlgili Belgeler: Bursa Kadı Sicillerinden Seçmeler”, Belgeler: Türk Tarih Belgeleri Dergisi, X: 1-91; İnalcık, Halil (1988), “Osmanlı İdare, Sosyal ve Ekonomik Tarihiyle İlgili Belgeler:Bursa Kadı Sicillerinden Seçmeler II. Sicil: I. Safar 883-Muharram 886”. Belgeler, XIII: 1-41;İnalcık, Halil (1993), “Osmanlı İdare, Sosyal ve Ekonomik Tarihiyle İlgili Belgeler: Bursa Kadı Sicillerinden Seçmeler: III. Köy Sicil ve Terekeleri”, Belgeler, XV: 23-167.

Page 211: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

203

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

example his “Ottoman Economic Mind” published in 1970 in the volume edited by Michael Cook. 4 Other key texts and authors whose works which have received wider dissemination thanks to Halil Hoca’s efforts include the anonymous author of the Gazavat-ı Sultan Murad and the key text on the reign of Mehmed the Conqueror written by the sultan’s close advisor and confidant Tursun Bey. 5

It was thanks to such text editions and the critical appreciation of their authors that scholars and modern historians, not least of which Halil Hoca himself, were able to construct their analytical approaches and factual accounts of the Ottomans’ political entity and their imperial ethos. Halil Hoca’s distain for the excesses of historians who have written their accounts divorced from any knowledge of the documentary and textual foundations on which a credible account of Ottoman imperial realities must be constructed is clear from the choice of heading for one of his recent publications entitled Osmanlı Tarihinde Efsaneler ve Gerçekler or “Fables and Truths With Regard to [The Writing of ] Ottoman History”. 6 His emphasis on the need to develop a factual basis for the interpretation of Ottoman history has been apparent through his career from the very beginning, starting with his definitive publication of the Domesday style land survey of Ottoman Albania dating from the early part of the reign of Murad II where he established the importance to the establishment of a stable basis for the post-conquest Ottoman regime in the Balkans of co-optation and persuasion as a counterbalance to the coercion inevitably resorted to during the military phase of the conquest. 7 Three more recent publıcatıons in this vein deserve particular mention: his publication of the customs register of Caffa in 1995, his publication, together with Dariusz Kolodziejczyk of the cadastral survey of Kamianets-Podilskyi in 2004 and most recently, in 2012, his publication of the population and property survey of Istanbul in the mid-fifteenth century.8 That he has consistently pursued a fact-based approach to Ottoman history is evident from his attention to the correct transcription, annotation and interpretation of such highly informative and uniquely detailed Ottoman documentary sources.

In addition to his works devoted to the uncovering of the statistical basis of Ottoman economic and social structures and the fiscal realities of the Ottoman state, the wide range of the hoca’s scholarly interests, encompassing political theory, philosophy of state as well as the literary output of the sultan’s closest advisors and

4 İnalcık, Halil. 1970 “The Ottoman Economic Mind and Aspects of the Ottoman Economy” in M.A. Cook (ed.) Studies in the Economic History of the Middle East: from the rise of Islam to the present day (London & New York: Oxford University Press), pp. 207-218.5 See Inalcık, Halil, “Yeni Bulunmuş Bir Gazavat-ı Sultan Murad”, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi VII/ 2 (1949), pp. 481-495; Gazavat-i Sultan Murad b. Mehemmed Han (Ankara, 1978) text transcription with notes and commentary published together with Mevlud Oguz and Tursun Bey’s and Tarih –i Ebu’l-feth (Minneapolis and Chicago, 1978) facsimile edition with summary English translation by H. Inalcik and R. Murphey. 6 Inalcik, Halil Osmanlı tarihinde efsaneler ve gerçekler (İstanbul: NTV Yayınları, 2015).7 See Inalcik, Halil Hicri 835 Tarihli Suret-i Defter-i Sancak-i Arnavid (Ankara: Türk Tarıh Kurumu Basımevi, 1954).8 The first two were published under the auspices of Harvard University Press: The customs register of Caffa, 1487-1490 Kefe gümrük bekaya defteri, 1487-1490 [Sources and Studies on the History of the Ottoman Black Sea, Cambridge, Ma., 1995); The Ottoman survey register of Podolia (ca. 1681) published together with D. Kolodziejczyk, Dariusz in 2004; The Ottoman survey register of Podolia (ca. 1681) = Defter-i mufassal-i Eyalet-i Kamaniçe, ed. Halil İnalcık et al. Kyiv and Cambridge, 2004 Ukrainian Research Institute, Harvard University. Institute of Oriental Studies, National Academy of Sciences of Ukraine [Studies in Ottoman Documents Pertaining to Ukraine and the Black Sea Countries, Vol. 3]. The last was a publication of Türiye Iş Bankası: The Survey of Istanbul 1455: The Text, English Translation, Analysis of the Text, Documents (Istanbul: İş Bankası Kültür Yayınları 2012).

Page 212: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

204

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

imperial servants and servitors, has enabled him to unveil and encode for us the philosophical basis and attitudes that underlay the Ottomans’ unique approach to good government and administration. Key works of the hoca in this vein include his study of the edicts and law codes of two late fifteenth-century rulers Mehmed II and his son Bayezid II and his study, underscoring the durability and consistency of this world view, in the edicts and ‘rescripts of justice’ of the early seventh-century ruler Ahmed I.9

Alongside the above-mentioned textual editions, Professor Inalcik’s source-based approach to the study and analysis of the historical past is nowhere more evident than in his review of Babinger’s summative work on the reign of Mehmed the Conqueror published in German (1953), French (1954) and Italian (1957) versions. Inalcik’s review published in 1960 in the prominent journal Speculum provided a number of corrections and clarifications to details offered in Babinger’s work based on his own exhaustive knowledge of the Ottoman Turkish sources.10 The hoca’s own massive accumulation of facts, figures, chronological details and prosopographic knowledge allowed him to correct inaccuracies as well as ameliorate the ‘superficiality’ 11 exemplified by Babinger’s work which the author had attempted to provide an account in the round of the celebrated Ottoman ruler. The scholarly precision and in-depth characterization of the period grounded in new documentation and evidence found in previously unknown or underutilized Ottoman sources had been provided by Inalcik in his own publication of 1954 on the historical sources pertaining to the reign of Mehmed the Conqueror.12 In all his published works Halil hoca has remained faithful to the principle that modern history writing must be informed by the evidence provided in sources created by participants in and near contemporaries to the events described and interpreted by later-day commentators.

Another aspect of Halil Hoca’s contribution to the development and understanding of Ottoman history as a discipline can be seen his seminal short articles prepared for inclusion in the twelve volumes of the second edition of the Encyclopaedia of Islam published between 1960 and 2005. Each article provides an overview of the current state of research on key figures as well as Ottoman institutions prepared at the editors’ express request and invitation. The scope of these articles shows the breath and comprehensiveness of the hoca’s scholarly expertise and each in its own way has opened up new lines of inquiry for the further development of the field.

These short but authoritative summaries, particularly those devoted to key Ottoman institutions and governing traditions, have played an indispensable role in disseminating a fact-based and text-grounded understanding of Ottoman political realities to the widest possible international audience. It is with this international audience, largely composed of historians who lack a knowledge of the Ottoman-Turkish source material, that Professor Inalcik has had his greatest influence and impact. He is certainly much cited and revered in Turkey for both his Turkish 9 See Kanunname-i Sultani Ber Muceb-i Örf-i Osman: II. Mehmed ve II. Bayezid Devirlerine Ait Yasakname ve Kanunnameler published in collaboration with Robert Anhegger (Ankara: Türk Tarıh Kurumu, 1956) and İnalcık, Halil “Adaletnameler.” Türk Tarih Belgeleri Dergisi II/ 3-4 (1965): 49-145.10 Inalcik, Halil “Mehmed the Conqueror (1432-1481) and His Time”, Speculum 35/3 (July 1960), pp. 408-427.11 Ibid., p. 426.12 Inalcik, Halil Fatih devri Üzerinde tetkikler ve vesikalar (Ankara: Türk Tarih Kurumu 1954).

Page 213: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

205

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

language and his English-language publications, but his role and impact as a pioneer in introducing the wider community of world scholars to the importance of an objective approach to the study of the Ottoman legacy in Europe, the Mediterranean and the wider world has been of monumental proportions. In order to better convey the range and innovativeness of his scholarship for the world of academics working largely at universities in Europe and North America I have grouped his encyclopaedia contributions according to several thematic categories and general subject areas and decided to exclude his numerous and equally important articles on and biographical entries on sultans, viziers and other principle Ottoman statesmen. With these include, the breadth and depth of his scholarship is that much more impressive. These studies published in the Encyclopaedia of Islam published in twelve volumes over years between 1960 and 199 each represent the kernel of a thought and an accumulation of wisdom and acumen gathered during a life-time of research and each has separately served as the departure point and source of inspiration historians over the past two to three generations. In this sense Halil Hoca’s opus lies at the heart of all that has been written on Ottoman subjects world-wide over the last half century and more. Although his books and monographs, not to mention his dozens of seminal articles on a wide range of subjects, are of undeniable scholarly importance and influence, arguably it is in his encyclopaedia articles that we see the true animating spirit and enduring legacy of the undisputed paragon of modern historical writing on the Ottoman empire.

Category One – Encyclopaedia Contributions on Cities, Geographical Regions and Administrative Units

1- Arnawutluḳ

2 - Balkan

3 - Boghdān

4 - Bulgaria

5 - Bursa

6- Dobrudja

7 - Erzurum

8 - Eyālet

9 - Gelibolu

10 - Istanbul

11 - Rūmelı

Category Two – Articles relating to the Crimean Hanate

1- Azaḳ

Page 214: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

206

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

2- Bender

3- Budjāḳ

4 - Ghāzī Girāy I

5 - Ghazī Girāy III

6 - Girāy

7 - Ḥādjdjī Girāy

8 - Islām Girāy

9 - Ḳaplan Girāy I

10 - Ḳaplan Girāy II

Category Three – Contributions Concerning Ethic Groups

1 - Čerkes

2 - Rūmī

3 - Category Four – Law and Legal Administration

4 - Ḳānūn

5 - Ḳānūnnāme

6 - Maḥkama

Category Five -- Military and Administrative Groups

1 - Ḏjebeli

2 - Doghandjı

3 - Eshkındjı

4 - Ghulām

5 - Ghurabāʾ

6 - Gönüllü

7 - Ḳapu Aghası

8 - Wazīr

Category Six -- Tax and Finance

1 - Bennāk

Page 215: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

207

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

2 - Čift-Resmı

3 - Čıftlık

4 - Ḍarība

5 - Ḏjizya

6 - Ḥawāla

7 - Ispendje

8 - Mazraʿa

9 - Resm

10 - Tīmār

Each of these mini-studies represents a magisterial summary of some of the broader issues around which both Ottoman historians and the broader historical professional have woven their narratives.

They have provided the foundation for more than one generation of working professional historians and given insight and inspiration to their own versions and depictions of the rich legacy of the Ottoman empire and its institutions. Without Halil Hoca’s careful research and authoritative interpretive voice represented in these mini-studies the development of the field of Ottoman studies as we know it today would not have been possible.

Before leaving the subject of the hoca’s guiding hand in the development of a better informed and more widely disseminated image of the Ottomans and their legacy in world history it is appropriate to draw attention to his own central role in the promotion of Ottoman studies outside Turkey. A recently completed project conceived by UNESCO for a multi-volume work on the History of Humanity placed Professor Inalcik’s role as visionary and missionary representing Ottoman studies at the center of their planning for the volume, making him chief editor together with Peter Burke who represented subjects related to Western traditions, for volume five of the series published in 1999.13 This volume, whose general introduction was written jointly by Burke and Inalcik, consisted over 500 pages of printed text with contributions by sixty one authors, of whom one was Halil hoca himself who contributed the part sub-headed “The Europeans in Western Asia” of chapter six devoted to the subject of colonialism and the historical part of chapter sixteen devoted to the Ottoman Empire as a transregional state. 14 About the same time, he had earlier partipated with a chapter subsection entitled “The Turkmen in western Anatolia and their emirates” for publication in volume four of the History of Humanity devoted to the Middle Ages.15 Involvement in a leadership role in such

13 History of humanity : scientific and cultural development: Vol. 5, From the sixteenth to the eighteenth century edited by Burke Burke and Halil Inalcik (London ; New York : Routledge ; Paris : UNESCO, 1999). Top of Form14 Ibid., pp. 3-7; 70-71 and 216-21715 History of Humanity Volume 4: From the seventh to the sixteenth century /edited by M.A. Al Bakhit, L. Bazin, S.M. Cissoko (Paris, 2000).

Page 216: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

208

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

high-profile collaborative projects on the international stage serves as a fitting tribute to the life-time achievements and the international stature of the leading Turkish historian of his generation but perhaps even more significantly and impressively it signals the coming of age of Ottoman studies more generally and its emergence from origins in the backwaters of the philological study of the Ottoman legacy as a subfield of “Oriental Studies” at European universities in the early decades of the twentieth century around the time of the demise of the empire itself as a political entity into the mainstream and at the forefront of the study of history in the Medieval and Early Modern eras as currently practiced and pursued in historical studies in universities across the globe. If this has been achieved it is in no small measure thanks to the pioneering efforts and the missionary vision of hocalarn hocası Halil Bey, long may he thrive.

Page 217: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

209

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

TELEVİZYON BELGESELCİLİĞİMİZDE HALİL İNALCIK İLE 22 YIL

Neşe SARISOY KARATAY*

Halil İnalcık’ın hayatını, kitaplarını, araştırmalarını, bilimsel çalışmalarını ve tarih metodolojisini anlattığı söyleşilerden, yaptığımız belgesel çekimleri sırasında yaşadıklarımızdan derlenen bu konuşmayı hazırlarken hayatımdan 22 yıl kare kare geçti gözlerimin önünden. Halil İnalcık Hocamla birlikte geçirdiğimiz o kadar çok An’ımız varmış ki....

Kader bana büyük tarihçimiz, koca çınar Halil İnalcık ile tanışma, onunla zaman geçirme ve belgesellerimize yaptığı danışmanlık sonucu onun ilminden faydalanma, hayatından kendi hayatımıza uyarlamalar yapma imkanı sağlamıştı.

Hocamla ilk tanışmamız 1993’ün yaz aylarına rastlıyor... TRT’nin iki kanallı yılları...

1993 KIRIM BELGESELİ1

Yönetmen ve yapımcılığını “Zafer Karatay”ın2 yaptığı “Kırım Belgeseli”nin çekim aşamasındayız. Bilkent Üniversitesi’nin kapısından girip öğretim üyelerinin kaldığı lojmanlara doğru ilerlediğimiz anları kare kare hatırlıyorum. Dünyaca ünlü Osmanlı Tarihçisi Prof. Halil İnalcık ile röportaj yapacaktık. 20’li yaşlardaki heyecanımın dorukta olduğu yıllardı. Kapıyı çaldık Prof. Halil İnalcık kapıyı açtı, arkasından bir yavru kedi saklanarak miyavlıyordu. Tüm kibarlığı ve sıcaklığıyla “Hoş geldiniz” dedi Halil İnalcık. Yavru kediyi zaman zaman okşayarak “Kırım” tarihi hakkındaki yaptığı yorumları hâlâ hatırlıyorum. Yılların hafızasında biriktirdiği bilgileri, kıvrak zekâsıyla etkili sözcüklere dönüştürüyor, sonunda aklı ve mantı-ğıyla yaptığı yorumlarla eşsiz ve zevkli bir söyleşi meydana geliyordu. Konuşma sırasında bir an olsun dikkatim dağılmamıştı. Dağarcığındaki bilgileri, farklı ve vurgulayıcı sözcüklerle yeri doldurulamaz tanımlara dönüştürmüş ve konuşmayı zirvede bırakmıştı. Halil İnalcık’la bundan sonra 22 yıl boyunca yaptığımız tüm söyleşiler hiç dibe vurmayacak ve dimağımızda bıraktığı izi hep hissedecektik. Halil Hocayı büyük tarihçi yapan sadece bilgi dağarcığı, muhteşem hafızası, çalışkanlığı ve yazarlık yeteneği değildi. Aklı ve kalbiyle süslediği anlatım becerisinin de yeri doldurulmazdı. Bir televizyon yönetmeni daha ne isterdi ki...

* TRT - Yapımcı- Yönetmen- [email protected] Kırım Belgeseli – Yönetmen – Zafer Karatay-Yayın Tarihi: Nisan-Mayıs 19932 TRT Yapımcı-Yönetmen

Page 218: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

210

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Osmanlı Devleti’nin Doğuşu Belgeseli-1998-20003

Kırım Belgeseli’nin çekimleri sırasında Halil Hoca bize insanların pek kitap okumadığını, kitaplarındaki bilgiyi ve yıllardır yaptığı çalışmaları bir “belgesel” ile insanlara ulaştırıp ulaştıramayacağımızı sormuştu. Bu teklifi aklımızdan çıkarmamış ve bu fırsata ancak 1998 yılında ulaşabilmiştik. Yapımcı ve yönetmenler olarak biz Neşe Sarısoy ve Zafer Karatay olarak Halil İnalcık ile yaptığımız ikinci ve uzun soluklu çalışma, “Osmanlı Devleti’nin Doğuşu” belgeseli ile olacaktı. İlk çekim günlerimiz aslında televizyona çıkmaktan pek de hoşlanmayan hocamı ikna etmek için uğraştığımız 1998 yaz aylarına denk geliyor.

“Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi” Uludağ Üniversitesi-Bursa

18-21 Haziran 19984

Bu anları hiç unutmuyorum. Prof. Halil İnalcık konferans sırasında “Osmanlı Ordusunun” en önündeki cesur komutan gibi bir hayran öğrenci kitlesi tarafından takip ediliyor, kişiliğinin ve bilgeliğinin bu etkileyici çemberi içine bir tarihçi ordusu girmeye çalışıyordu. Biz de kamera ile kendisini her yerde takip ediyorduk. Konferansın son gününde, Hocamın bilgisizlikle olan mücadeleci kişiliği ile tanıştım. Tarihçilik doğruyu öğretmek adına bir savaş sanatı, bir mücadele arenasıydı aynı zamanda. Aylarca süren arşiv çalışmaları, yüzlerce kaynak ve belgeden öğrendiği bilgiler, keskin zekası ile yaptığı yorumlar onun silahı idi. Bilimsel haklılığının ver-diği güvenle kendi milletinin tarihi Osmanlı için bir gazi gibi cesurca savaşıyordu.

HALİL İNALCIK’ın, 1998 yılında Uludağ Üniversitesi Konferansında Yaptığı konuşmadan

“Bu arada bir skandaldan bahsedeceğim. “Encyclopedia of İslam, İslam Ansiklopedisi” çok ciddi bir ansiklopedidir. Hepimiz kullanıyoruz. Encyclopedia of İslam’da “Osman” ve “Osmanlı” maddesi maalesef bir skandaldır. “Osmanlı” maddesi uzun 40 sahife ayrılmış ve kim tarafından yazılmış? Hammer. Bundan 60 sene önce Hammer’in yazdığı makaleyi aynen neşrettiler. Osmanlı Tarihi üzerinde 60 sene hiçbir şey yapılmamış gibi neşrettiler, bu bir skandaldır. “Osman Gazi” maddesini “Colin İmber”e vermişler. İmber bu kaynaklardan bihaber. Hiçbirini bilmiyor, kullanmıyor. Ayrıca Âşıkpaşazade tamamen bir masaldır diye bir tarafa atıyor. Şimdi Aşıkpaşazade’ye geliyorum. Âşıkpaşazade nasıl bir kaynaktır? Bize ilk Osmanlı tarihi hakkında ne kadar bilgi sağlayabilir? Bunu bir makale konusu yaptım. “How True is Aşıkpaşazade’s History?” adlı bir makale neşrettim. Orada uzun uzun göstermeye çalıştım. Aşıkpaşazade tarihinin evvela niteliğini tespit etmek lazım. Nasıl bir kaynaktır bu? Bir kaynağı kullanırken onun karakterini bize neyin verebileceğini tayin etmek lazım.”5

3 “Kırım Belgeseli”Çekimleri-Bilkent Üniv.-/Halil İnalcık’ın Evi/ 9 Ekim 1993-Yönetmen:Zafer Karatay4 “Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi”-Uludağ Üniversitesi-Bursa/18-21 Haziran 19985 “Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi”-Uludağ Üniversitesi-Bursa/18-21 Haziran 1998

Page 219: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

211

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

1998- Temmuz, Ağustos ayları

2000 yılı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Sedat Simavi TV ödülünü aldığımız “Osmanlı Devleti’nin Doğuşu” Belgeselinin Saha Çekimleri

KÖYLÜLER EFSANELERE İNANABİLİR, AMA TARİHÇİLER ASLA...

Tarihte geçen mekanları dolaşırken köylülerin ve yöre halkının anlattığı bilimsel olmayan efsaneleri son derece kibarlıkla ve sabırla dinleyen İnalcık Hoca’nın, tarihçi olduğunu bildiği insanların yanlışlarına hemen müdahale ettiğini ve onları düzelttiği-ni fark ettik. Neden böyle davrandığını ise şöyle açıklamıştı. “Köylülerin anlattığı efsanelerin, sözlü tarihin ve yer adlarının, dönemin kronikleri ve kaynaklarıyla ne kadar uyuştuğunu veya uyuşmadığını inceliyorum. Ancak bazı bilim adamları çok yanlış olarak, doğru dürüst bir araştırma yapmadan ya toptan dönemin kaynaklarını, yerel adları ve efsaneleri yok sayıyor ya da bütünüyle bu efsanelere inanıp gerçek tarih gibi sunuyor.”6

Hocam aynı zamanda bir halk adamıydı. Hiç bir zaman halka tepeden bakmıyor, engin bilgisine rağmen onların söylediklerine değer veriyor, son derece alçak gönüllü olarak onlarla güzel sohbetler yapıyordu.

OSMANLI DEVLETİ’NİN KURULUŞ TARİHİ 27 TEMMUZ 1302

Çekim yaptığımız günlerden bir gün bizi tekrar şaşırttı büyük alim Halil İnalcık. Osmanlı Devleti’nin 1299’da Söğüt’te değil 1302’de Osman Gazi’nin Yalova’da Bizans’a karşı yaptığı Koyunhisar Muharebesi sonrasında kurulduğunu açıkladı. Bunun doğruluğunu da Aşıkpaşazade’den, Dursun Fakih’ten ve Yunanlı Tarihçi Pachymeres’ten aldığı bilgileri karşılaştırarak ve kaynaklarda geçen yerlere bizzat giderek kanıtlamaktaydı.

Osmanlı Devletinin Doğuşu Belgeseli sırasında hocanın Dilovası ve Yalakova bölgesinde yaptığı konuşmadan.

“İstanbul’dan bir Bizans ordusunun İznik üzerine geldiğini haber alan Osman Gazi buradan hareket ederek Yalakdere Vadisi’nden İznik Körfezi’ne doğru, Dil’e doğru hareket ediyor. Fakat Bizans ordusuyla savaşmak çok önemli olduğu için etraftan bütün bu uç bölgesinden Türkmen gazilerini yanına davet ediyor. Kendisine bölgeden birçok gazi katıldı ve bu kuvvetlerle Dil’den geçtiler. İzmit Körfezi’nin Dil bölgesi en dar geçit bölgesidir. Bizans zamanından beri, bu dil, iki dil arasındaki deniz gemilerle devamlı seyrüsefere açılmıştır. Daima ordular bu geçitten geçerler. Osmanlı Devri’nde, daha sonraki devirlerde bu Hersek Dili ve Gebze Dili denilen bu iki çıkıntıda, denize uzanmış burunda hanlar yapılmıştır.

Bu Yalova tarafındaki dilde bugün hala Hersek Ahmet Paşa’nın yaptığı büyük külliye, büyük tesisler, cami, su fanusları, hanların vakfiyesi, kalıntıları durmaktadır.

6 “Osmanlı Devleti’nin Doğuşu” Belgeseli Çekimleri- Bursa / 21.06.1998 Yapımcı-Yönetmen: Neşe Sarısoy Karatay- Zafer Karatay

Page 220: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

212

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Bunları tespit ettik. Bizans ordusuyla savaş bu Yalakova dediğimiz bölgede oluyor. Yalakdere’nin Dil’e geldiği şu bölgede oluyor. Osman Gazi gemilerden atlarıyla, teçhizatlarıyla çıkmakta olan Bizans ordusu üzerine bir baskın yapıyor ve bu bas-kında şaşıran düşman gemilerine yahut İzmit tarafına kaçıyorlar. Bu tam bir zafer. Bu Bizans tarihçisi Pachymeres’in bütün ayrıntılarıyla anlattığı meşhur “Bafeus Savaşı”dır. Bunu bizim tarihlerde “Koyunhisar Savaşı” olarak biliyoruz.

Gerçekten bugün Yalakdere yolu üzerindeki vadinin ortasında bir tepe üzerinde bir kale vardır. Bunu tespit ettik. Fakat bugün bu kaleye “Çobankale” denmektedir. Bizim kaynaklarımızda Koyunhisar deniyor.

Başka bir Koyunhisarı da Dimboz’un yanındadır. Evvelce anlattığımız gibi ikinci bir Koyunhisar’dır bu. Hammer ve daha sonraki tarihçiler bu Bafeus Muharebesi’ni, Yalakova’da geçmiş olan bu muharebeyi getirip buraya koymaktadırlar. Yani bu iki Koyunhisar’ı karıştırmışlar. Halbuki Bizans tarihçisi Pachymeres’in çok açık bir şekilde gösterdiği gibi bu tamamen Dil üzerindedir. İzmit’e yakın bu bölgede vuku bulmuştur. Bunu da bir düzeltme olarak, tarihi bir düzeltme olarak söylemek lazımdır.

Evvelce de anlattığımız gibi Bafeus, yahut Koyunhisarı zaferi Osman Gazi’yi bütün bu bölgede, hatta Pachymeres’in söylediği gibi taa Kastamonu’ya , Paflogonya bölgesine kadar şöhretini yaydı ve onun bütün diğer gazi-uç beylerinin arasında seçkin bir duruma gelmesine, onlara hakim bir duruma gelmesini sağladı. Bu bir Bizans ordusuna karşı kazanılmış bir zaferdir. Bu zafere oradaki bütün uç kuvvetleri katılmıştır. Bunun kumandanı da, bunun lideri de Osman Gazi’dir. Bu tarihi, ki Pachymeres çok teferruatıyla veriyor, bizim kaynaklar da bu seferden teferruatıyla, tüm ayrıntılarıyla bahsetmektedir. Bunun hakkında bir yazı da neşrettim.

Bu zafer 27 Temmuz 1302 tarihindedir. Kesin tarihini Pachymeres, Yunan kay-nağı, çağdaş Yunan kaynağı vermektedir. Ben bu büyük zaferi, Osman Gazi’nin bu ilk büyük zaferini Osmanlı hanedanının bütün bu bölgedeki uç beyleri tarafından tanındığı tarih olarak tespit ediyorum. Kendisi, büyük karizmatik bir lider. Ondan sonra onun ailesinden gelenler bütün bu uç bölgesindeki beyler tarafından hiç itirazsız hükümdar olarak tanınıyor. Yani Orhan Gazi. kendisine karşı bu beylerden hiçbir itiraz, hiçbir direnç görmeden Osman Gazi’ye halef olmuştur. Bu ne demektir?

Demek ki Osmanlı hanedanı bu zaferle kesin olarak ortaya çıkmış ve yerleşmiştir. Ben bunu Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun gerçek tarihi olarak kabul ediyorum. Bunu günü gününe de biliyoruz Pachymeres sayesinde. Bu Koyunhisar-Bafeus zaferi 27 Temmuz 1302 tarihi olarak tespit edilmiştir.”7

HALİL İNALCIK TARİHİ KAYNAKLARIN DOĞRULUĞUNU YA DA YANLIŞLIĞINI SAHA ARAŞTIRMALARIYLA ONAYLAR....

O dönemde yazılmış kroniklerin ve tarihi kaynakların doğruluğunu keşfetmek üzere Osmanlı Devleti’nin kurulduğu bölgelerde, savaş yapılan alanlarda Halil

7 “Osmanlı Devleti’nin Doğuşu” Belgeseli çekimleri/ Kükürtlü-Bursa/ 09.07.1998- Yapımcı-Yönetmen: Neşe Sarısoy Karatay- Zafer Karatay

Page 221: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

213

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

İnalcık’ın çizdiği rotada çekimler yapıyorduk. Halil Hocam saha çalışması sırasında kaynaklardan okuduklarını yeryüzü şekilleri ile, yer adları ile karşılaştırıyordu. Böy-lece kaynağın doğru olup olmadığını araştırıyordu. 40-50 yaşlarındaki bazı tarihçiler yerlerinden kıpırdamazken, 82 yaşındaki Hoca gerçeği keşfetmek adına, yorulmak nedir bilmeden dağları, bayırları elindeki sayfalar dolusu notla beraber aşıyordu.

Örneğin Draz Ali’ye yaptığımız seyahat bu nedenleydi;

“İznik çok büyük bir şehir, Bizans için. Ve biliyorsunuz, o zaman İstanbul’dan bir ordu, iki bin kişilik kadar bir ordu harekete gelip şu yolu takiben Gebze üzerinden Dil, Dilovası bugün bir sanayi bölgesidir. Dilovası’ndan karşıya geçip İznik’in yar-dımına gelmek için harekete geçiyor. Bunu haber alan Osman Gazi İznik kuşatmasını kaldırıyor. Fakat ablukayı devam ettirmek için dağ yamacında, Yenişehir tarafında bir kule yapıyor. Bu kuleye de “Draz Ali” isminde bir kumandanını yerleştiriyor. Bu kumandanın vazifesi, şehrin ablukasını devam ettirmek. Bugün, Draz Ali Köyü aynı adla mevcuttur. Bunun, Osman Gazi’nin burada bir kule yaptığı Draz Ali kumandası altına verdiği gerçektir. Çünkü kaynağımız diyor ki, Draz Ali kulesinin arkasında, kayanın altında büyük bir su fışkırmaktaydı. Buna da zamanımızda “Draz Ali Pınarı” denmektedir, diyor. Biz şimdi bu köydeyiz. Köylüylerle konuşurken bu pınardan bahsettim. Onlar bizi bu pınara götürdüler, Hakikaten bu kayanın altında bir pınar var pınarı görüyorsunuz. Demek ki bu sefer, İznik kuşatması hakkında verilen bilgiler de tamamıyla otantiktir, doğrudur.” 8

Halil İnalcık’ın yer adları, tarihi mekanlar ve tarihi kaynaklar üzerine yaptığı Bursa konuşması;

“Bursa çok kuvvetli büyük bir hisar. Osman Gazi onun etrafında iki kule inşa ederek şehri aç bırakarak teslime zorlamak, teslim almak taktiğini burada da tatbik ediyor. Ve birisi dağ tarafında olmak üzere, biri de Kükürtlü’de olmak üzere iki taraftan şehre gelecek ulaştırmayı kesen iki stratejik kule yapıyor.

Bu kulelerin bir tanesi, kale tarafında olanı “Balabancık” ismindeki kumandana verilmiştir. Bu “Balabancık Hisarı” olarak bilinir. Eski bir Bizans kalesi de olabilir bu. Yani yapıya bakarsanız duvarları onu gösteriyor. Bugün hala gördüğünüz gibi kulenin kalıntıları, duvarları durmaktadır, ayaktadır.

Öteki, Kara Mustafa Hamamı’nın hemen üstünde bir tepe vardır. Kükürtlü’yle Kara Mustafa arasında yolun öbür tarafında, bir tepe, düzlük, üzeri düz olan bir tepe vardır. Aktimur’un kumandası altına verilen ikinci kule de buradadır, Burada da bir kazı yapmak gerekmektedir. Bu suretle biz, Osman Gazi’nin kendi hayatında bu iki mühim şehri, hem Bursa’yı, hem İznik’i etrafına kuleler yapıp abluka altına aldığını kesin olarak bilmekteyiz.

Tarihi kaynaklar çok akla yakın ve çok mantıki. Kroniklerin verdiği bilgilerle şu topografik bilgilerin ispat ettiği, kanıtladığı çok müspet ve tarihi bir gerçeği göstermektedir, Şimdi kroniklerin verdiği tarihe göre Osman Gazi’nin 704, yani 1304, 1305’te yaptığı Orta Sakarya Seferi’ni yine Bizans kaynağı Pachymeres’in teferruatlı bir şekilde bize anlatmıştır. Yani bizim Osmanlı kaynaklarının verdiği 8 “Osmanlı Devleti’nin Doğuşu” Belgeseli Çekimleri/Draz Ali Köyü-Bursa/21.07.1998

Page 222: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

214

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

bilgilerle biz Pachymeres’in, çağdaş bir Yunan kaynağının verdiği bilgileri karşılaş-tırmak imkanına sahibiz. Ve iki kaynağın, Yunan ve Osmanlı kaynaklarının verdiği bilgiler birbirine tamamıyla uymaktadır.”9

HALİL İNALCIK’IN YORULMAK BİLMEZ ÇALIŞKANLIĞI….

Hocamla yaptığımız tüm bu çalışmalar iyi bir tarihçi olmanın bir şans olmadığını, akıl, zeka, hafıza ve mücadeleci bir kişi olmanın yanında çalışkan, titiz ve disip-linli olmanın da gerektiğini gösteriyordu “Osmanlı Devleti’nin Doğuşu” belgeseli çekimleri sırasında ağzımdan yanlışlıkla çıkabilecek bir sözün telafisi mümkün olmaz demişti. Bu nedenle sabah erkenden kalkıp o günkü konuşması hakkında notlar tutuyor, kaynakları okuyor, tekrar tekrar kontrol ediyordu. Televizyonlarda bazı bilim adamlarının yüzlerce yanlışla dolu konuşmalarını dinleyip, hocamın en ufak bir röportaja bile çok değer vererek hazırlandığını düşündükçe onun tarihçi-liğinin büyüklüğünü bir kez daha anlıyorum.

HOCAM’DAN ALDIĞIM ÖVGÜ...

Halil İnalcık’ın belgesel için yaptığı tüm konuşmalar yaklaşık 1000 sayfayı tutuyordu. Bu 1000 sayfanın okunması, tekrarların atılması ve bir televizyon metnine dönüştürülmesi gerekiyordu. Uzun bir zaman deşifreler üzerinde çalışarak hocamın konuşmalarını 9 bölüm halinde, bir televizyon metni haline getirdim. Bu metin çalışmasının sonunda hocamdan aldığım titizliğimi ve çalışkanlığımı öven takdir dolu sözleri hiç unutmadım.

Osmanlı Devletinin 700. Kuruluş yıldönümü için hazırladığımız, “Osmanlı Devleti’nin Doğuşu” belgeseli yayınlandığı dönemde yoğun ilgi gördü. Hocamın konuşmalarının ve verdiği bilgilerin eşsizliği yanında; çektiğimiz dramatik canlan-dırmalar, dönemin siyasi yapısını anlatan 3 boyutlu haritalar, grafik animasyonlar, dönemin haçlı ve Osmanlı donanmaları ile ilgili hareketli çizimler, bilgisayarlarda hazırlanan görsel efektler, ilk defa bir belgeselde kullanılan Wescam, helikopter çekimler belgeseli görsel” olarak çok zenginleştirdi. Belgesel yayınlandığı 2000 yılının Nisan ve Mayıs aylarında en üst sıralarda izlenme oranına erişti. Kendi tarihini okumayan bir halkın en azından izlemesini ve öğrenmesini sağlamıştık. Belgesel “2000 yılının en iyi TV programı” olarak Türkiye Gazeteciler Cemiyeti- Sedat Simavi ödülüne ve Radyo TV Gazeteciler Derneği tarafından yılın belgeseli ödülüne layık görülmüştü. Hocamla yaptığımız bu çalışma böylece taçlanmış oldu.

Bu belgesel yayınlanmadan önce Halil İnalcık’ın sadece adını ve çalışmalarını bilen insanlar ya da hiç bilmeyen sıradan halk onun yüzüyle bu belgesel yoluyla tanışmıştı. Artık hocayı sokakta gördüklerinde tanıyor, büyük bir saygı ve sevgiyle selamlıyor ve elini öpüyordu. Halil İnalcık’ın milletinin tarihine adadığı çalışmaları halktan aldığı sevgiyle karşılık bulmuştu.

9 “Osmanlı Devleti’nin Doğuşu” Belgeseli Çekimleri/ Bursa/22.07.1998- Yapımcı-Yönetmen: Neşe Sarısoy Karatay- Zafer Karatay

Page 223: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

215

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

1999 Ağustos ortaları, “HALİL İNALCIK İLE SÖZLÜ TARİH” 10 programının çekimleri -İstanbul.... Prof. Halil İnalcık İstanbul’da, TRT’de...

Halil Hoca İstanbul’a gelmiş, 5 gün boyunca sabahtan akşama kadar çekimler yapmak üzere anlaşmıştık. Klimanın pek de yaygın olmadığı dönemlerde ve yazın en sıcak günlerindeydik. Hocam o günkü konuşacaklarını gözden geçirmiş ve notlarını almış olarak sabah erkenden TRT’ye geliyordu. Onun ilerlemiş yaşındaki temposuna biz gençler ayak uydurmakta güçlük çekiyorduk. TRT’deki araya bakan odamızda, Umay Aygut, Çetin Tüzün, Seda Öztoprak ve rahmetli Engin Geldikaya, asistanlarımız hocamın çekilen konuşmalarını anında deşifre ediyorlardı. Yüzlerce sayfa tutan konuşmalar deşifre edildikten sonra yazdırılıyor ve hocamın kontrolüne sunuluyordu, Konuştuklarını kontrol ediyor ve eğer düzeltilmesi ya da eklenmesi gereken kısımlar varsa tekrar çekiyorduk.

Dragos’ta evi olmasına rağmen, her gün gelip gitmenin zaman alacağını ve zor olacağını düşündüğü için Ulus’taki TRT binasına yakın TRT misafirhanesinde kal-mayı kabul etmişti. Derken 17 Ağustos’ta depremi hepimiz acı bir şekilde yaşadık. Ertesi sabah hocamla buluştuğumuzda geceyi dışarıda geçirdiklerini söyledi. Ama misafirhanenin temelindeki hasar bilinmediği ve tespit edilmediği için hocam bir kaç gün daha orada kalmaya ve biz de çekimlere devam ettik. Hocamın kaldığı TRT misafirhanesi depremde hasar gördüğü için ileriki aylarda yıkılacaktı. Halil İnalcık Hocam tarihe geçen büyük bir depremden Allah’ın yardımıyla sağ kurtulmuştu. Daha aydınlatacağı çok karanlık, yazacağı çok kitap vardı. Tüm bu emeklerimiz iyi bir sonuç vermiş, TRT’de 52 bölüm olarak yayınlandığında büyük ilgi gören “Halil İnalcık İle Sözlü Tarih” programı, ham bantları ile beraber TRT Arşivlerinin en kıymetli yerini almıştı.

2003 - İstanbul’un fethinin 550.yılı münasebetiyle yaptığımız “Fatih ve Fetih” Belgeseli.....11

İstanbul’un fethinin 550. yıldönümü nedeniyle bir belgesel hazırlanması isten-mişti. Çok az zamanımız vardı. Şubat ayında hazırlıklara başladık ve 29 Mayıs’da bitirdik. Fatih Sultan Mehmet’i ve dönemini çok iyi bilen Halil İnalcık bu belgesel projesinde danışmanımız oldu. Hocamın bilimsel çalışmaları ve konuşmaları ışığında belgeselin metnini yazmış ve düzeltmesi ona için göndermiştim. Hocamın metinleri düzeltirken, özellikle dramatik canlandırmalarla ilgili kısımlara “Neşe fiction-kurgu bunlar” diye yazdığı notları hala saklıyorum. Ancak bizim bilimsel gerçekliği bozmadan yaptığımız canlandırmalar ve görsel zenginlikle dolu sahne-lerden oluşan belgeseller tarihini okumayan bir halkın sıkılmadan izlemesini ve milletinin tarihini öğrenmesini sağlıyordu.

İstanbul surlarında çekimler sırasında tinercilerle yaptığımız mücadeleler çok çetin geçmişti. Dramatik canlandırmalar için Osmanlı ve Bizanslı olarak giydirdi-ğimiz 1000’e yakın Türk Silahlı Kuvvetleri askerinin ve figürasyon ekibinin giyinme 10 “Halil İnalcık İle sözlü Tarih” Belgesel Programı-Yayın Tarihi-25.09.1999-30.01.2000-Arası 52 Bölüm- Yapımcı-Yönetmen: Neşe Sarısoy Karatay- Zafer Karatay11 “Fatih ve Fetih” Belgeseli-TRT/ Yayın Tarihi -29.05.2003- Yapımcı-Yönetmen: Neşe Sarısoy Karatay- Zafer Karatay

Page 224: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

216

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

ve hazırlanması saatler sürüyordu. Belgeselcilik tarihindeki en kalabalık figürasyon-lu çekimleri biz yapmıştık. Belgeselin bilimsellikten uzaklaşmasını önlemek için çok titizleniyor ve tekrar tekrar çekimler yapıyorduk. Çekimleri İstanbul’un soğuk ve karlı günlerinde, Fatih’in İstanbul’u kuşattığı 55 günle neredeyse aynı zamanda tamamladık. Belgesel yayınlandığı sırada tüm programlar içerisinde ilk ona girerek seyircinin beğenisini topladı. İstanbul’un fethi olan her 29 Mayıs’da da TRT’nin çeşitli kanallarında defalarca yayınlandı.

Bu belgeselde Halil Hoca’mın beni etkileyen konuşmalarından biri özellikle Fatih Sultan Mehmet’in Ayasofya’da kıldığı namazla ilgiliydi. Bilge hocanın o anı yaşıyormuş gibi sesi titremiş ve sanki Akşemsettin olmuştu. Onun heyecanlı ve duygusal ses tonunu, dramatik bir biçimde anlattığı bu sahnenin bende yarattığı gururlu ve göz yaşartıcı anı hiç unutmadım. Röportaj şöyleydi;

“İlk namazı gazilerle birlikte Ayasofya’da kıldı Fatih. Orada çok heyecanlı bir sahne oldu. Halk arasında gelen bu geleneği, bize Evliya Çelebi nakletmektedir. Beyazlar giymiş uzun boylu bu büyük Türk sufisi Akşemseddin, genç sultanı kolundan tutarak minbere çıkarmış ve Kur’an’dan Melaike ayetini okuyarak orada gazilerin önünde Tanrı’ya şükür duası yapmıştır. Bize gelen rivayete göre gaziler o anda heyecandan göz yaşlarına boğulmuştur. Bu ulvi bir andı Türk tarihinde haki-katen ulvi bir an. Genç Fatih, “Bundan böyle İstanbul tahtımdır”. diye İstanbul’u imparatorluğunun payitahtı ilan etti. 12

2012-2015 Halil İnalcık İle Tarih Sohbetleri13

Hocam artık 100 yaşında ve pek dışarı çıkmıyor. Ancak bilimsel çalışmalarına son hızla devam ediyor. “Halil İnalcık İle Tarih Sohbetleri” Belgesel programı, 2012-2015 yılları arasında Halil İnalcık’ın evinde ya da Halil İnalcık Center’da gerçekleşti. Bu programın birinci bölümünde Hocam, her yeri kitaplarla dolu olan - bir tek yatak odası ve banyoda kitap bulunmuyor- ve “Tarih atölyesi” adını verdiği evini ve hayatını bize tanıttı. Geçmişinden, hayatından, anılarından, tarih-çiliğinden, yeni çalışmalarından ve kitaplarından bahsetti.

Ancak hocamın tarih aşkı ve yerinde araştırma isteği bitmek bilmez bir kaynağa sahip olmalı ki ilerlemiş yaşını hesap etmeden “Sivrihisar” a beraber gitmemizi önerdi.

İç Anadolu’nun kuru ve ayaz bir gününde, hocamın elindeki kaynakları coğrafi mekanla karşılaştırması ve bizim de çekimlerini yapmamız için günü birlik Sivri-hisar’a gittik. Sivrihisar o kadar soğuktu ki bir ara donacağımızı zannettim, ancak hocam tarih aşkının sıcaklığı ile Sivrihisar sokaklarında, Yazıcıoğlu tepesinin etek-lerinde dolaşmaya ve kameramıza tanıtmaya devam ediyordu. Yazıcıoğlu kalesinin bulunduğu coğrafyanın dönem kaynaklarındaki tanım ile uyuştuğunu göstererek, elindeki kaynağın doğruluğunu ispat etti hoca. Bir asra yaklaşan ömre sahip bu kişiye bir kez daha hayran olduk. 12 “Fatih ve Fetih” Belgeseli-TRT/ Yayın Tarihi -29.05.2000- Yapımcı-Yönetmen: Neşe Sarısoy Karatay- Zafer Karatay13 Halil İnalcık İle Tarih Sohbetleri/ Yayın Tarihi/ 01.09.2013-10.05.215- Yapımcı-Yönetmen: Neşe Sarısoy Karatay

Page 225: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

217

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

“Kesin bir çağdaş kaynaktan biliyoruz ki 1406 da Süleyman Çelebi Rumeli’den geldi Bursa’yı aldı ve buraya geldi. Çünkü burası çok zengin, Ankara gibi büyük bir şehir. Onun için burayı almak için geldi fakat bu kaleyi alamadı. Karamanlılardan alamadı.

Sivrihisar kalesi tarihen çok önemli. İşte bu sebepten çok sarp olduğu için demek ki Süleyman Çelebi alamadı ve Osmanlıya meydan okuduğu bir kale olmuş burası. Tarihi önemi buradan anlaşılıyor.”14

UZUN VE SAĞLIKLI YAŞAMIN SIRLARI NEYDİ ACABA?

Her onu tanıyanın aklına gelen soruyu yine sorduk. Ben de onun gibi uzun yaşa-yabilir miyim ve onun gibi dinç olabilir miyim? Onun gibi olmak için ne yapabilirim?

Ancak ne diyetler, ne yapılan sporlar, ne de stressiz bir hayat değildi onu dinç ve enerjik kılan. Onu güdüleyen, her gün kaktığında yaşama sevinci veren ve hayata bağlayan bir dedektif gibi tarihi kaynaklar arasından yeni gerçekler ortaya çıkarmaktı. Ona tekrar tekrar enerji yükleyen bu bilimsel çalışmaları insanlığa sunmak isteğiydi

SONUÇ

İşte tüm bu 22 yıl içerisinde Halil İnalcık Hocam eşi bulunmaz bir öğretmen olarak hayata, disipline, araştırmaya, çalışmaya, objektif bilim adamlığına, bilim-selliğe, metodolojisine dair bize çok şey öğretmişti. Biz de belgesellerimizi yaparken disiplinimizi, çalışkanlığımızı, tarafsızlığımızı, titizliğimizi, mücadele gücümüzü ve akılla beslenen duygusallığımızı, ondan almaya çalıştık. Umarım daha çok kişiye örnek olur hocaların hocası Halil İnalcık.

Ondan sadece Osmanlı Devleti’ni öğrenmemiştik, ondan Atatürk’ü ve cumhuri-yetin ilk yıllarını da dinlemiştik. Bilimde onu motive edenin, yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği nefer bilim adamlarından biri olarak kendi milletine ve tarihine duyduğu aşk olduğunu anlamıştık.

Onun milletinin tarihini küçültmek isteyenlere duyduğu öfke ile beslenen bir çalışma azmi olduğunu görmüştük.

Kendi milletinin tarihine duyduğu gururla güdülenen, atalarından getirdiği genetik kodlarla şahlanan yenilmez savaşçı bir “GAZİ” o.

Dünyaya Osmanlı Devleti’ni ve Türk tarihinin gerçekliklerini bilimsel ve taraf-sızlıktan ödün vermeden anlatmaya kendini adamış bir “BİLGE” o....

Allah size daha çok uzun yıllar ve sağlık versin hocam...

Sizin deyiminizle daha yazacak çok kitabınız var...

14 “Halil İnalcık İle Tarih Sohbetleri” Belgeseli Sivrihisar çekimleri – 12.11.2012- Yapımcı-Yönetmen: Neşe Sarısoy Karatay- Zafer Karatay

Page 226: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

218

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

EKLER

Page 227: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

219

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Page 228: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

220

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Page 229: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

221

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Page 230: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

222

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Page 231: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

223

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Page 232: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

224

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Page 233: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

225

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

OSMANLI-TÜRK EDEBİYATINI YENİDEN ANLAMAK YA DA TAŞLARI YERİNE OTURTMAK: HALİL İNALCIK’IN HAS-BAĞÇEDE ‘AYŞ U TARAB NEDÎMLER ŞÂİRLER

MUTRİBLER KİTABI ÜZERİNE*

Nuran TEZCAN**

Divan edebiyatının Anadolu’daki başlangıcı edebiyat tarihinin ana düğümlerin-den biridir. Gibb, Türk edebiyatının, Fars edebiyatının taklidi olarak Fars edebiyatı ile paralelliğini kurmuş1, buna karşılık Köprülü’nün III. Alâüddin Keykubât zama-nında yani 13.yy.’da yaşadığı hipotezi2 ile Dehhânî, Farsça mazmunlarla yazılan bir kasidesi ile 6 aşk gazeli dolayısıyla 600 yıllık Divan edebiyatının Anadolu’daki ilk şairi olarak kabul edilmiştir. Günümüzde Dehhânî’nin 14. yüzyıl şairi olduğu ortaya konmuş3, ancak Anadolu’da Selçuklu devleti sonrasında yüksek Türkçe edebiyatın nasıl oluştuğu sorusu açık kalmıştır. Günümüz edebiyat tarihleri ise bir yanda Anadolu Türk edebiyatı ile doğrudan bağı olmayan Karahanlı, Harezm, Kıpçak sahalarında yazılan eserleri, öte yanda Anadolu’da Mevlânâ, Sultan Veled ve Yunus Emre ile Türk edebiyatını başlatırlar; ve edebiyat tarihleri, şairlerin ve eserlerinin yüzyıllara göre kronolojik sıralamasıyla sürer. Divan edebiyatının kaside, gazel ve aşk mesnevilerine dayanan lâ-dinî yapısı, bu yapının kaynağı, 14. yüzyılda beylikler döneminden başlayarak İstanbul‘un merkez olmasından sonra klasik çağına ulaşan ve 19. yüzyıla kadar şairleri aynı estetik anlayışta tutan bu edebiyatın kökeni sorgulanmaz, yapısı irdelenmez.

Edebiyat tarihinin irdelenmeksizin genel kabullerle günümüze kadar gelen bu boşluğu, bu düğümü, Halil İnalcık’ın önce Şair ve Patron – Patrimonyal Devlet ve Sanat Üzerinde Sosyolojik Bir İnceleme (2003) adlı eseri ve “Klasik edebiyat

* Bu yazının geniş versiyonu Dostları Diliyle Halil İnalcık kitabında yayınlanmaktadır.** Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi.1 “ Türk Şiirinin Bağımlı Hale Gelişi” başlığı altında “… Bu zamandan itibaren Batı-Türk şiiri her türlü niteliğini resmen terketmiştir, bütünüyle İran edebiyatında kullanılan nazım şekilleri kullanılmaya başlar…. Sistem en ufak ayrıntısına kadar kabul edilmekle kalmaz, onun yapısına ve muhtevasına uymayan herşey insafsızca reddedilmeye çalışılır…” (E. J. Wilkinson Gibb. A History of Ottoman Poetry. 1900. Çevirisi: Osmanlı Şiir Tarihi. Çev. Ali Çavuşoğlu. 1999. C. I.167)2 “XIII. yüzyıl sırasında Selçuklu saraylarında, işte bu hayatı terennüm eden Acem edebiyatından alınmış ve yüksek sınıfa mahsus bir lâdînî şiir tarzı doğmuştur ki, tamamıyla sanat gayesini hedef alan bu yeni nev’in ilk temsilcisi olarak şair Hoca Dehhânî’yi tanıyoruz... Hoca Dehhânî XIII. asrın son yarısında yetişerek Selçuklu saraylarına intisap etmiş bir şairdir.... Müstesna bir kabiliyete malik olduğu cihetle saraydaki diğer şairler arasında sür’atle kendisini gösterip III. Alaüddin’in takdirlerini kazandı... Son zamanlarda neşrettiğimiz iki sanatkârane gazeli onu Anadolu klasik Türk edebiyatının temelini kuranlar arasında saymağa bizi mecbur eder…” Fuat Köprülü. Türk Edebiyatı Tarihi (5.baskı 2003) 291-2923 Son yıllardaki Anadolu Türk edebiyatı alanındaki yeni bulgu ve saptamalar, Dehhânî’nin 14. Yüzyıl şairi olduğunu göstermiştir. Bkz. Semih Tezcan. “Anadolu Türk Yazınının Başlangıç Döneminde Bir Yazar ve Çarh-nâme’nin Tarihlendirilmesi Üzerine” Türk Dilleri Araştırmaları 3, 1994.75-88. Bu yazıda Milan Adamović ve Gerhard Doerfer’in saptamalarının sonuncunda Ahmed Fakîh 14/15.yy., Şeyyâd Hamza 14. yy., Dehhânî 15. yy. yazarı olarak kabul edilmiştir (sf. 84). M. Adamović ve S. Tezcan ayrıca Dehhânî’nin Mecmu’âtü’n-Nezâ’ir’deki kaside ve gazellerinin aslında Ahmedî’ye nazire olduğuna, hatta Ahmed-i Dâ’î’ye de bir naziresi bulunduğuna; Ahmedî ile Ömer bin Mezîd’in de Dehhânî’nin bir gazeline nazire yazdıklarına dikkat çekmiştir. “...bkz. Canpolat, Ömer bin Mezîd: Mecmu’âtü’n-nezâ’ir, s.26 (III), s.32 (VIII), s. 54 (XL)... bkz. s. 42 (XXI)... s. 133-135 (CLXXIII, CLXXIV, CLXXV)” (sf.85). S. Tezcan, 2010’da yayınladığı “Divan Şiirinde Türkçe Kaygısı” yazısında Adamović’in saptamasını düzelterek, Dehhânî’nin 14. yy. şairi olduğunu göstermiştir: “… Şeyhoğlu, 1401 yılında bitirdiği Kenzü’l-küberâ’da bu yazardan bir alıntı yaparken merhûm Hoca Dehhânî demiştir (bk. Yavuz 1991: 144. 108b/6). Demek ki Dehhânî 14. yy.da yaşamıştır”. Bilig 2010. 54. 261.

Page 234: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

226

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

menşei: İranî gelenek, saray işret meclisleri ve musâhib şâirler” (2006) makalesinin ardından edebiyat metinleriyle tarih kaynaklarının ve belgelerinin çok yönlü, çok geniş kapsamlı karşılaştırılması ile Anadolu’da Türk edebiyatının başlangıcından itibaren karakteristik yapısının izinin sürüldüğü, değişim ve dönüşümlerinin irde-lendiği, özgün sentezlerin ortaya konduğu Has-bağçede ‘ayş u tarab Nedîmler Şâirler Mutribler” (2011) adlı kitabı ile çözülmüştür.4 İnalcık Hoca, Divan edebiyatı olarak adlandırılan kaside, gazel ve mesnevi üç ayağı üzerine kurulan bu edebiyatın kökenini, bu kökene bağlı olan yapısını ortaya koymuş, Divan edebiyatının bu köken ile olan yapısal bağını ve tarihsel süreç içinde oluşum ve gelişiminin izini sürmüş, edebiyat metinlerinden alıntılarla tarihi kaynakları karşılaştırmış, tarihi belgeler ve tarihi olaylarla ilişkisini kurmuş ve edebiyat estetiğinin ardındaki hayat gerçeğini, sosyal yapıyı gözler önüne sermiştir. Bu karşılaştırmalar ve sentezler, divan edebiyatının kronolojik edebiyat tarihlerinde görülmeyen, yansımayan, anlaşılmayan boyutlarını ortaya koymuştur.

İnalcık, en başta Türk Divan edebiyatı edebiyat bilimcilerine İslam kültürleşme sürecinde İslamiyetin başka kültürlerle karşılaşması sonucu doğan adab edebi-yatının tanıtmıştır. Bu edebiyatın oluşumunda İranlı küttâbın yani bürokratların rolünü, onların ataları olan Sasanîlerin kültüründen getirdikleri dünyevi, hümanist ve estetik değerlerin İslamla karışımının nasıl bir süreçten geçtiğini göstermiştir.5 Buna göre eğitimli, kültürlü, yüksek zevkli insan yetiştirmeyi hedef alan ve saray patronajı tarafından desteklenen adabın karakteristik yapısı üç kategoriye dayanır: 1. Ahlak eğitimi (bunun için etik yazılar); 2. Yöneticiler ve yüksek kültür çevresi için edebi-eğitsel eserler; şiir ve inşa. 3. Hükümdar, idareci sınıf ve aydınlar için devlet siyaseti üzerine nasihâtnâme tarzı eserler (15). Amacı eğitimli, edebiyattan anlayan kültürlü Müslümanlar yetiştirmek olan adab İslamiyeti kabul eden toplumların doğal bir kabulle benimsediği bir edebiyat anlayışıdır.

İnalcık, adab edebiyatının yapısı ile Anadolu’da oluşan daha sonra Divan ede-biyatı adını alan Türkçe yüksek edebiyatın bağını, paralelliğini kurmuş, dolayısıyla beylikler döneminden başlayarak oluşan Türk edebiyatının kadim İranî geleneğe bağlı, saray-yüksek sınıf edebiyatı olduğunu göstermiştir.

İyi eğitimli ve görgülü davranışlı memur kesiminin oluşturduğu bilgi, zerafet ve güzel söz ekseninde lâ-dinî ve hümanist bir edebiyat olan adab edebiyatında meclis kültürünün çok önemli bir yeri vardır; şarap içme terbiyesi, sohbet etme yeteneği, bilgi ve düzgün konuşma, centilmenlik kurallarını bilmeyi gerektirir. İnalcık, bunu öğreten nasihatname, siyasetname türü ansiklopedik ve didaktik eserlerle ve yüksek 4 Halil İnalcık, daha önce yayınladığı Şair ve Patron – Patrimonyal Devlet ve Sanat Üzerinde Sosyolojik Bir İnceleme (Doğu Batı Yayınları 2003) kitabı ile “Klasik edebiyat menşei: İranî gelenek, saray işret meclisleri ve musâhib şâirler” (Türk Edebiyatı Tarihi I-219-242. Ed. Talât Sait Halman vd. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006) başlıklı kapsamlı makalesi ile bize bu konuyu tanıtmıştı. Has-bağçede ‘ayş u tarab Nedîmler Şâirler Mutribler (İş Bankası Yayınları 2011) kitabı adı geçen her iki yayının eser ve tarihsel süreç bazında çok yönlü genişletilerek kapsamlı bir şekilde yeni bir kompozisyonla birleştirilmesinden oluşmaktadır. Bu yazıdaki sayfa numaraları Has-bağçede ‘ayş u tarab… kitabının 2011baskısına aittir.5 IX. Yy. Doğu-İran’da (Horasan ve Maveraünnehr’de ve Hazar denizi bölgesinde) kadim İran geleneğinin yerli hanedanlar tarafından izlenmesi, Samânîler, Buveyhîler daha sonra Gaznevîler döneminde yükselmiştir. Samânîler ise kendilerini İslam öncesi Sâsânîlere bağlıyordu. “kadim İran geleneği”ni canlandırma hareketi, Büyük Selçuklu İmparatorluğu döneminde, Türk hanedanların idaresinde en güçlü dönemine ulaşmıştı. Bunda bürokrasinin, İranlı bürokratlar (küttâb) elinde olmasının büyük rolü vardı. Yani İranlı bürokratlar devlet idaresinde başta idi. İbn Mukaffa, İslami ilimler yanında eski İran –Hind geleneğini İslam kültür çevresine sokmasıyla, Câhiz’in eserleriyle bu İranî gelenek adab/edeb genel adıyla bağımsız bir edebiyatın doğmasına yol açmıştır (15).

Page 235: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

227

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

kültürün “şiir ve edebi zevki” içeren iki eksen üzerinde yürüdüğüne dikkat çeker: “İran’da Sa’dî, Attâr, Nizâmî, Anadolu’da Dehhânî, Şeyhoğlu, Ahmedî grubunun temsil ettiği edebi geleneğe kadar izlenebilir”(17).

İnalcık, adab edebiyatının eğitici ve bilgilendirici hedefi ile meclis kültürünün önemini başlangıç dönemi eserleri olan Şâhnâme, Kâbusnâme ve Siyâsetnâme’nin yapısından ortaya koyar. Bu eserlerde yansıyan eğitimli, itidal kazanmış asil/zarif insan olmanın yolu işret meclislerinden geçer, bu meclisler, şiir okunan zengin kültür ortamlarıdır. Bu meclislerde İranî aşk mesnevileri okunur ve bu mesnevilerde işret meclisi tasvirlerine geniş yer verilir, bu hayatın edebi metinlerde de yansıdığı görülür (21-29).

İnalcık, bu anlayış ve yaşam tarzı ile edebiyatın türleri arasında paralellik kurar: Merkezde şiir sanatının ta kendisi olan gazel vardır. Şairler asıl sanat güçlerini gazel söylemede ortaya koyarlar. Şairin sanat gücü bu meclislerde ölçülür. Meclisin ve toplumun sahibi padişahtır, padişah sanatın patronudur, dolayısıyla kaside türü kaçınılmazdır. Centilmenlik kurallarını anlatan, aşkın şehvetten öte yüksek bir duygu ile yaşanmasını öğreten aşk mesnevileri,6 ansiklopedik ve tarihi bilgiler içeren ya da nasihatnâme, siyasetnâme türü mesneviler vardır. Sâkînâmeler, işretnâmeler doğrudan doğruya bu hayatı anlatan eserleridir, letâifnâmeler bu ortamlarda dolaşan fıkralardır. Saray patronajında, yüksek zevki ve eğitimi yansıtan ve ona hitap eden bu edebiyatın karşısında dini kökenli sufi edebiyatının doğması kaçınılmazdı. Bu da edebiyatta ikili bir yapının oluşmasına yol açmıştır. Dünyevi içerikli kaside ve gazellerden oluşan divanlara tevhîd, münâcât, na’t gibi dini içerikli metinler konar-ken, beşeri aşk hikayelerine mirâcîyeler eklenmiştir.

Bu İranî zevk ve edebiyat anlayışı Anadolu’ya nasıl geldi? İnalcık, bir yandan Selçuklu sultanlarının edebiyata verdiği önemi dile getirirken, öte yandan Konya, Alanya, Beyşehir saraylarındaki seramik desenlerinden nasıl bir meclis, zevk ve sanat hayatının yaşandığının izlerini ortaya koyar (59-60).

İnalcık, bundan sonra adab edebiyatının eğitimli olma ölçütü, musahiplik kurumu, meclis kültürü ve bundan türeyen eserlerin Selçuklulardan Türkmen bey-liklerine geçişinin bağını kurar: Burada Kırşehir’in ve Aydın Beyliği ile Germiyan beyliğinin öne çıktığını görüyoruz. Nitekim Anadolu’da yazılan ilk Türkçe eserler bu bölgelerde ortaya çıkmıştır. İnalcık, bunun tesadüf olmadığını, tarihî, siyasî ve ekonomik arka planını gösterir. Kırşehir’in Farsça dilli Konya karşısında anadil Türkçede bilinçlenmesi, Germiyan beyliğinin ise ekonomik gücü ile güçlü devlet olmanın vazgeçilmez koşulu olan sanat patronajında güçlenmesinin paralelliğini kurar. Bu süreç Anadolu’da Türkçenin devlet dili ve edebiyat dili olma sürecidir. İnalcık, bu oluşumda Germiyanlı şairler Şeyhoğlu Mustafa, Ahmedî, Ahmed-i Dâî ve Şeyhî’nin yerini irdeler. Onların aynı zamanda Germiyan beyliği patronajındaki “musahip şairler” olduğunun altını çizer. Yazdıkları eserlerin nasihatnâme, siya-setnâme, tarih ve ışknâme türü eserler olması da beylikler dönemi edebiyatının adabla doğrudan bağını açıkça ortaya koyar. Bu eserlerde yine adab anlayışı gereği 6 Burada şehzâde aşk mesnevilerinin (ışknâme) salt aşk macerası olmalarının ötesinde şehzadenin tahta çıkması yolunun aşktan geçtiğini, aşk yoluyla tahta sahip olma gücü kazanacağını ortaya koyan mesnevilerdir. Aynı zamanda ”kadîm İranî gelenek”teki, aşkta “itidal”i, “işret meclisi” âdâbını, şiir söyleyip çalgı çalma kültürünü kısaca “centilmen olma”yı şehzadeye öğreten mesnevilerdir. Bkz. Nuran Tezcan “Aşk Mesnevilerini Şövalye Aşkı Bağlamında Okumak” [Virgül 2006.] Genişletilmiş İkinci basım: Frankofoni 23, Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı İnceleme ve Araştırmaları Ortak Kitabı Ankara 2011:121-132

Page 236: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

228

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

işret meclisi tasvirlerinin zenginliğini vurgulayarak edebiyat tarihlerinde yalnızca tasavvufi yanıyla tanıtılan Çengnâme’nin işretnâme yapısını ortaya koyar (84-88).

Ahmedî’nin tarihçiliğine geniş bir yer veren İnalcık, İskendernâme’sinin yalnız-ca İskender’in savaşlarını anlatan bir tarih mesnevisi olmayıp Osmanlının dünya tarihinin bir parçası olarak yer alışına ve adab bağlamındaki ansiklopedik bilgi içeriğine dikkat çeker (89-95). Germiyanlı şairlerin, daha sonraki yüzyılda, klasik dönemde eserlerinin Türkçe ağırlıklı söz varlığına sahip olmaları dolayısıyla oğuzâne ve kûhiyâne (zarif olmayan, kaba) olarak değerlendirilmelerine dayanarak, onların Türkî-i Basit şairleri tarafından benimsendiği görüşünü ileri sürer (79; 114-115). Beylikler döneminde güçlü bir Türkçe edebiyatın ortaya konduğu tartışmasız bir gerçek olmakla birlikte, Türkî-i Basit şairlerinin bunlara eklemlenip eklemlenme-yecekleri konusu edebiyat bilimcilerine yeni bir tartışma alanı açar.

İnalcık, Batı Anadoluda zengin gelir kaynakları olan Germiyan ve Aydınoğulları beyliğinde ortaya çıkan edebiyatın Yıldırım Bayezit’in bu beyliklerdeki musahip şairleri himayesine almasıyla adab anlayışının, estetiğinin ve kültürünün Osmanlıya geçişinin izini sürer.7

Şeyhî’nin mesnevisindeki işret meclisi tasvirlerinin zenginliğini alıntılarla vurgulayan İnalcık, onun “sohbet-i hâssında seçkin şairlerle işret meclislerinden başını alamayan Sultan Murad”la ilişkisini kurar. Tam bu sırada Anadolu’ya gelen Timur’un Osmanlı edebiyatında klasikleşmeye doğru yarattığı dalgalanmaya dikkat çeker ve II. Murad döneminin, Osmanlı’nın sanatta gelecek çizgisini belirleyen bir dönem (83) olduğunun altını çizer.

İnalcık, Timur’un Anadolu zaferinden dönüşünde Semerkand’da yaptırdığı şenliğin, işret eğlencelerini boyutunu Şerefeddin Ali Yezdî’nin yazdığı Zafernâ-me’den aktarır. Böylece yaşanan hayat ile edebiyatın doğrudan ilişkisini ortaya koyar. Bunun Osmanlıda I. Murad döneminden itibaren görülen sûr denen düğünlerle ve bu düğünleri anlatan sûrnâmelerle nasıl örnek alındığının ilişkisini kurar. Timur’un şenliğini ayrıca o sırada (1404-1405) Semerkand’da elçilik göreviyle bulunan Ruy Gonzales de Clavijo’nun günlüğündeki anlatılarla destekler (119-124, 125-126).

İşret meclisinin merkez olduğu yüksek toplum hayatı ve sanatı ile dini ağırlıklı halk yaşamı arasında oluşan ikilem de sosyal tarih açısından ihmal edilemeyecek bir gerçektir. Hatta dünyevi yanıyla tasavvufi boyutu içiçe geçmiş metinlere yansımış olan bu ikilem Divan edebiyat biliminin önemli bir konusudur. Günlük hayatın ve siyasi hayatın içindeki bu ikilemi sanatın patronu olan sultanın nasıl dengelediği İnalcık’ın eserinin en dikkate değer bölümlerinden biridir. Bunu “Geniş görüşlü ve bozkır geleneği olan yasa taraftarı” Uluğ Beg’den sonra Şâhrûh’un bu tür eğlencelere getirdiği yasakların toplumda yol açtığı dengesizlikler üzerinden irdeler. Buna karşılık Osmanlı sultanlarının toplumdaki bu ikili yaşam tarzını sürdürmelerindeki başarısını ve bunun getirdiği toplumsal dengeyi de gösterir.

Bunun ardından edebiyata ve tarihe damgasını vurmuş, edebiyattın yükselişinde büyük rolü olmuş olan Hüseyn Baykara meclislerini gündeme getirir. Hüseyin 7 Germiyan ve Osmanlı beyleri hizmetinde bulunmuş olan musâhip-nedîm şairlerden Şeyhî, Şeyhoğlu Mustafa ve Ahmedî ile birlikte Farsî örneklere göre geliştirilmiş Divan dili ve sanatındaki orijinallik ile Osmanlı klasik edebiyatının kurucuları olduğu; daha sonraki dönemde Necâti, Ahmed Paşa, Melîhî ve Mesîhî’nin Şeyhî’yi izlediği (80-82).

Page 237: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

229

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Baykara patronajında Câmî ve Ali Şîr Nevâî ile yükselen edebiyatın arkasındaki siyaset oyunlarını irdeler. Bu bağlamda Fatih’in, daha sonra da II. Bayezid’in Câmî’yi İstanbul’a davet etmesinin ve onun İstanbul’a gelmemesinin ardındaki gerçekleri yepyeni kaynaklardan ortaya koyar (130-132). İnalcık, bu sentezleriyle bize patronajın sıradan bir sanatı destekleme olmayıp edebiyatın, devletin güç dinamiklerinden biri olduğunu gösterir. Geniş topraklar, güçlü ekonomi ve yüksek sanat yani edebiyat! Edebiyatı bu ilişkiden soyutlayan edebiyat tarihleri onu yalnızca şairlerin yazdığı güzel eserler olarak sunmaktadır. Bu elbette dar anlamda şairlerin para karşılığı eser yazıp yazmadığı tartışmasının ötesinde bir boyutla algılanması gereken noktadır. Patronaj sisteminin daha geniş pencereden görülüp değerlendi-rilmesi gerektiğini açıkça gösterir.

İnalcık, edebiyata ve tarihe damgasını vurmuş olan Hüseyin Baykara meclislerinin “coşkulu saray meclisleri olduğunu ve bunun Ali Şîr Nevâyî’nin şiilerinde açıkça yansıdığını gösterir: “... özellikle gazellerinde, dünyevi güzellik ve aşkı, sâkînin sunduğu şarap ve neş’eyi terennüm eder, ayş u işret meclislerindeki havayı yansıtır ve sonunda tövbeyi ilave eder”(133 vd.).

İslamın yayılma sürecinde İslamla değişik kültürlerin karşılaşması sonucu oluşan adab anlayışı, her ne kadar İslamiyeti kabul eden toplumlar tarafından doğal bir kabulle benimsenirse de, toplumların kendi millî kök ve değerlerinde bilinçlenmeyi yok etmemiştir. Bunun en önemli göstergesi, Türkçenin dil ve ede-biyat gücünün savunusu olan Nevâyî’nin Muhâkemetü’l-lugateyn’idir (133-141). İnalcık, bu bağlamda, Timur döneminin edebiyatıyla boy ölçüşen Osmanlı’nın soy bağını gündeme getirerek Oğuznâme yazdırmasını ve bunun ardında yatan siyaseti yorumlar. II. Murad dönemindeki Oğuzculuk edebiyat tarihinin önemli bir konusu olarak karşımıza çıkar (142-147). İnalcık, çeşitli Osmanlı kaynaklarında Osmanlı hanedanını Oğuz Han’a yahut Selçuklulara bağlayan soy kütüklerini verir (Sekiz ayrı şecere için bkz. 148-151)

Buradan İdris-i Bitlisi’nin I. Selim’e yazdığı, bir sultanın “dünyevi değerlerle dini değerleri” dengelemedeki ölçütünü sunan eseri Kânûn-i Şehinşâhî adlı nasi-hatnamesini ele alınır. İnalcık, toplumda bu iki dengenin ayarlanmasının sultanlık kurumundaki önemini gözler önüne serer. Osmanlı siyasetinde örfi kanunları üstün tutan Fatih ile ona tepki olan II. Bayezid arasındaki dengeye dikkat çeker. Şerî yasaklara rağmen II. Bayezid’in oğlu Korkud’un sancak beyliklerindeki ünlü işret meclislerinin Doğu saraylarına taş çıkartan boyutunu, sürerliğini gösterir (160-161). Bu bağlamda hatıratında kendi kaleminden işret hayatını anlatan Babür’ün “ İslama ayrkırı düşen kisralardan kalma şarap meclisi âdetini levâzım-ı saltanattan saymasının kaçınılmaz bir gelenek olduğunu vurgular. Bunun paralelinde Osmanlıda ilk telif işretnâme olan ve I. Selim’e sunulan Revânî’nin işretnâmesinin ikili yapısı üzerinde durur: Sâkînâmelerin tevhîd ve temcîd, münâcât, na’t ile başlayıp tövbe ve duâ ile biten dini biçimsel yapısının içine yerleştirilen beşerî işret meclisleri tasvir-lerinden oluştuğu vurgulanır. II. Bayezid döneminde “in’am cedvellerinde” aldığı caizelerle en çok adı geçen ve “surre eminliğine” kadar yükselmiş olan Revânî’nin I. Selim’e sığınarak Osmanlı Türk edebiyatında ilk bağımsız bir eser olarak işretnâme yazmasının tesadüf olmadığı, var olan toplumsal yaşamdaki ikiliğin edebiyattaki paralelliği dikkatlere sunulur (166-172).

Page 238: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

230

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Divan şiirinin klasik döneminin başında medrese eğitiminden gelmeyen Zâtî’nin ayrıksı konumu divan şiirinin “zurefâ şiiri” yapısını yeniden irdelemeye olanak verir. İnalcık, hangi sınıftan olursa olsun yetişen şairler için adab anlayışının belirleyici bir model olduğunu “esnaftan bir şair” olan Zâtî örneği ile somutlar: Zâtî’nin bu ayrıksı kariyerinin hangi boşluk ve gereksinimlerin sonucu olduğunu belgelerle serimleyerek onun Divan şiirini belirleyen “zurefâ”nın içinde yer alışının bir istisna olduğunu gösterir. Bilindiği gibi Zâtî, Balıkesir’den gelip İstanbul’a yerleşmiş, medrese eğitimli zurefânın ürettiği, sarayın zevkine ve amacına hitabeden sanat çevresinin içinde medrese eğitiminden gelmemiş olması ile dikkati çeker. İnalcık, sarayın şair gereksinimini ve Zâtî gerçeğini onunla ilgili belgelerden serimler; saraya sunduğu şiirler ve aldığı câizeler üzerinden onun sarayla ilişkisini, dolayısıyla Divan şiirinin patronaj bağını, sarayın “sanatı destekleme”si gibi yüce ve ideal bir anlayışın ardındaki insan ilişkisi boyutunu somutlaştırır. Âşık Çelebi tezkiresinden alıntılarla bir yandan Zâtî’nin yaşam koşullarını, dönemin şairleriyle olan ilişkilerini, onun mahbub ilişkilerine dek varan özel hayatını yansıtırken aynı zamanda dönemin İstanbul hayatının yansısı olan bu çevrenin yaşamından kesitler sunar. İnalcık, onun şiir sanatını nasıl bir geçim kaynağı haline getirdiğini anlatırken Zâtî’nin Divan edebiyat tarihindeki sarayla sokak arasındaki yerini saptar. “Klasik şiirin saray ve rical tekelinden çıkıp bir piyasa metâ’ı haline gelmesinde Zâtî gerçekten bir devrim sayılabilir” diyen İnalcık, İstanbul’un zurefâ hayatına katılan ve yakından şahit olan Zâtî’nin divanında meclis-i işret, şarap, mey, mestî, musiki, raks gibi kelime, tasvir ve mazmunların “bol bol” yer almasının tesadüf olmadığını vurgular (173-176).

Osmanlıda elbette, saray hayatının bir parçası olan “has-bağçe” meclislerine katılacakların gözetmesi gereken kuralları öğreten bir kitabın yazılması kaçınıl-mazdı. İşte Mustafa Âlî (1541-1660): Mevâ’idü’n-nefâ’is ve Kavâ’idü’l-mecâlis adlı eseri bu gereksinimin ta kendisidir. İnalcık, Zâtî’den sonra bir medreseli olarak gerçek zurefâ olan Mustafa Âlî’nin patronaj ilişkisini serimler. Kuşkusuz Osmanlı kültür simaları içinde kendine özgü kişiliği ile gündeme gelen Mustafa Âlî’nin patronaj ilişkisi, bu sistemi anlamak isteyenler için ilginç bir serüvendir. “Sanatı destekleme” gibi “ideal” sistemin eser yazma ve karşılığında makam elde etme gibi nasıl bir “çıkar” ilişkisine dönüştüğünün göstergesidir. Ama aynı zamanda da hedefi sultan musahipliği olan Gelibolulu Ali’nin ortaya koyduğu eserlerinin bütüncül bir adab konsepti olduğunun altını çizer: Divan, aşk mesnevisi gibi edebi eserlerinin yanısıra tarih, ansiklopedik ve didaktik eserler yazması gibi. İnalcık, onun musahip devlet sekreteri için gerekli Hind-İran menşeinden devlet ve idare prensiplerini özetleyen Nushatu’s-selâtin ile Câhiz’in eserinin bazı değişikliklerle özeti olan Mehâsinü’l-âdâb’ına özel bir önem verir. İnalcık, verdiği özgün bilgilerle Câhiz ile Âli’nin meslek ve yaşam paralelliklerine dikkat çeker: Başta Künhü’l-Ahbâr olmak üzere birçok tarih eserleri de vermiş olan Âlî’nin, tarih yazarlığını “tarihi ibret aynası olarak alan nasihatçi” kişilik olarak niteler. “Âlî, bir taraftan münşîliğin son kademesi nişancılık makamını isterken öbür taraftan sultanın musahibi olarak danışmanı olmak istiyordu” diyen İnalcık, onun Münşe’ât, Tuhfe-i Hattâtîn, Kavâ’i-dü’l-mecâlis gibi eserleri yazmasının arkasındaki nedeni de ortaya koyar: Çünkü bu eserler padişahın doğru karar vermesinde “bilgin musahibin” rolünü belirliyordu. Musahibin “açık sözlü olmasına, [padişahın] görür gözü tutar eli olmasına ve şairlik gücünün önemine kadar vasıflarını sıralıyordu ve bu makamdakileri de eleştirmek-

Page 239: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

231

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

ten çekinmiyordu (178-179). Âlî, 1587’de yazdığı Kavâ’idü’l-mecâlis adlı eserini 1590’da Mevâ’idü’n-nefâ’is’i ile genişletiyordu. Osmanlı edebiyat ve kültürünün en önemli eserlerinden olan, şiirin estetik kalıplarının arkasındaki gerçek hayata pencere açan, Osmanlının toplum sosyolojisi açısından önemli veriler sunan bu eser, Osmanlı toplum yapısını, değer yargılarını, davranış ölçütlerini açıkça ortaya koyar. Kuşkusuz işret meclisleri, bu eserin davranış kurallarını öğretmeyi amaçladığı en önemli bölümlerden biridir. Bu bölümde okuduklarımız, şiirlerdeki meclislerin sadece bir hayal olmayıp yaşanan bir hayatın yansımaları olduğunu, bu meclislerde davranış terbiyesinin ne kadar önemli olduğunu, bu meclislerin aslında toplum değer yargılarının belirlendiği, toplumsal hiyerarşi içinde bireyin sosyalleşme ortamı olduğunu gösterir. İşret meclislerinde yapılması gerekenlerle yapılmaması gerekenler tüm somutluğu ile anlatılır. Av kültürünün centilmene özgü olduğunun altını çizen İnalcık, Âlî’nin bu konuya yer vermesini ayrıca önemser: Devlet işlerine bakan beylere ve avâma câiz olmayan bu spor sultan, şehzade ve komutanlara layıktır, der. İnalcık, sonuç olarak Âlî’nin verdiği adaba ilişkin bilgileriyle “işret meclisi”nin patrimonyal devlet düzeninde sosyal ilişkiler bakımından önemli fonksiyonları bulunan bir kurum olduğunu bildirir (180-185).

İnalcık, Âlî’nin kitabından has-bağçe meclislerinden sonra halkın toplantı yerleri olan meyhane ve kahvehanelerdeki davranış kurallarını gündeme getirir: Meyhaneye giden kesimin cinsel tercihleri ile içme alışkanlıkları; dini kurallarla bağdaştırılmalarına ilişkin alıntılar, o çağın toplumsal yaşamını anlamamızı sağlayan kesitlerdir. Dönemin görgü kuralları kitabı olan Kavâ’id yalnız yapılması gerekenleri değil yapılmaması gerekenleri de açıkça ifade eder. Bu bize toplumun bulunduğu düzeyi ve ona “bir zarif”in konumundan neler öğretilmek istendiğini ortaya koyar. Bu kurallar, terbiye ölçütlerini verirken kendi çağının insana bakışını, sınıf anlayışını, zariflerin egosunun boyutunu da gösterir. Bu terbiye kurallarının merkezinde “mec-lis” bulunuyor, diyen İnalcık, eserin giriş bölümünde yer alan meclis tasvirinden yola çıkarak öncelikle Âlî’nin eserlerindeki meclis hayatının ve âdâbının karakteristik özelliklerini öne çıkarır. Bu kurallar, yaşanan meclis hayatının kurallarıdır. Şairler için vazgeçilmez olan mey, meclis, sevgili üçgeninin bir yandan edebiyatın klasik geleneğine dayanırken öte yandan yaşanan meclis hayatından soyutlanmayacağını ortaya koyar. Aslında Âlî’nin etrak (Türk/köylü) ve diğer milletlerden olan hizmet-karların karakterini vermesini, İnalcık, zurefâyı uyaran bir kılavuz olarak yorumlar ve bu bağlamda edebiyattaki kıyafetnâme, zenânnâme ve hubânnâme türündeki eserlerin, salt bir edebiyat eseri olmalarının ötesinde toplumsal işlevileri olduğuna dikkat çeker (185-189). Tüm bu kurallar aynı zamanda o dönemden bugüne nelerin, ne kadar değiştiğinin görülmesine de olanak verir.

Osmanlıda Topkapı sarayındaki hasbağçe meclislerinin toplumsal işlevi üzerinde duran İnalcık zenginlik ile işret meclisi kültürü ve edebiyat üretimi arasındaki doğru orantıya bir kez daha dikkat çeker. “Zurefâya hitap eden İranî geleneğin temsilcisi klasik şiir, başlıca saray işret meclislerinde gelişmiştir. İşret meclislerinde işret ve ziyafet ile birlikte şairler şiirlerini sunar, meliku’ş-şu’arâ seçilir...gazel, bezmin konu ve simgesidir” der (192). Klasik Divan şiirinin hükümdarın patronajı altında en yüksek düzeyde temsil edildiği yer olan işret meclisi’nin Alî’nin deyimiyle Mecâlisü’n-nefâ’is olduğunu vurgular. Hatta bu kültürün rezm (savaş) kültüründen

Page 240: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

232

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

de soyutlanamayacağını belirtir. Kaynaklarda kendisi şarap içmemiş bir sultan olan I. Murad’ın askerlerini savaş için teşvik ederken “ayş u işret zamanlarının” bedeli olduğu uyarısıyla örneklendirir (192). İşret meclislerinin bir yandan saray kültür ve yaşantısının bir parçası olurken öte yandan “... her türlü sanat kolunda ustaların yarıştıkları birer sanat akademisi görevini üstlenmiş...” olduklarını, edebiyatın büyük isimlerinin bu işret meclislerinin ürünü olduğunu, bunların başında gelen Câmî ve Nevâyî’nin, Osmanlı edebiyatında özlemle anılan Sultan Bayraka’nın parlak işret ve sanat toplantılarının yetiştirdiğini bize gösterir.

Anadolu Beylikleri döneminden Osmanlıya geçen bu kültürün izlerini Topkapı sarayın mimarisi üzerinden de sunar. Özetle “Yüksek saray kültürünün, hükümdarlık âyîn ve âdâbının simgesi olan işret meclisi geleneği, ... büyük İslam imparatorluk-larınında ... İran, Hindistan ve Türkiye’de ortak çizgileriyle yüzyıllarca vazgeçilmez bir gelenek olarak sürüp gelmiştir” diyen İnalcık, bu kültürün sarayda “havuzlar, şelâleler, nadîde çiçekler, nahiller, buhurdânlar, çerâgân ile bir cennet köşesi haline getirilen, sâde-rû gençlerin hizmet ettiği has-bağçe...” mimarisini Topkapı sarayın-dan tasvirlerle anlatır. “...devrin ünlü musîki heyetleri, seçkin şâir, edip ve sanat-kârlar”ın toplandığı bu mekanların sanatçıların kendini gösterme fırsatı buldukları en yüksek düzeyde yarışma ortamı olduğunu, I. Murad ve II. Murad’dan başlayarak Fatih, III. Murad, III. Ahmed dönemlerinden bu mekanlara ilişkin kayıtlar sunar. Bu kültürün Topkapı sarayında aldığı boyutu ve yanı sıra İstanbul köşk ve bahçe mimarisindeki yansılarını İstanbul’un ünlü köşk ve bahçelerini anlatarak edebiyat-tan ve minyatürlerden alıntılarla örneklendirir. Sarayın bu geleneğini benimseyen İstanbul’un yüksek çevresinin edebiyatla birlikte nasıl bir eğlence ve mimari kültürü yarattığı, dolayısıyla nasıl bir sosyete doğduğunu kavramamızı sağlar (196-206).

Ancak, bu işret meclisleri, bir yandan dinin yasakladığı şarabın tüketildiği ortamlar olması, öte yandan yüksek/zengin sınıfın mekanları olması dolayısıyla, tepkisiz kalınması mümkün olmayan mekanlardır: “Birçok sultanlar, beyler, özellikle genç şehzadeler, işret meclislerinin zevk u safasından kendilerini alamamışlardır, bu yüzden halkın ya da siyasî rakiplerinin kurbanı olmuşlardır” diyen İnalcık Hoca, şarabın günah olmasına dayanarak sultana karşı halkı ayaklandırmak için önemli bir bahane olarak kullanılmış olduğunu tarihten belgesel sahnelerle madalyonun öbür yüzünü ortaya koyar. (207-209) Bu ikiliğin yarattığı toplumsal gerilimlerin edebiyatı nasıl politakaya alet ettiğini, Kadı Burhânüddin’in Eretna hanedanından sultanlık tahtını gasp etmek için yazdırdığı Bazm ü Razm adlı eserle göz önüne serer (209).

Osmanlı tarihinin ve edebiyatının doruğu olan “Lâle Devri (1781-1730) ve Nedîm” bölümü, Has-bağçede ‘ayş u tarab… kitabının kadimden 18. yüzyıla değin süregelen tarihsel izleğinin doruk noktasıdır. Bu doruk nokta, aynı zamanda Osmanlı tarihinin ve zurefâsının “rezm ve bezm” kültür birikimiyle ulaştığı noktadır. Bu dönem, âdetâ Osmanlının yoğun savaş tarihinin sonunda bir bezm dönemi olmakla birlikte, İnalcık Hoca’nın başından itibaren uzun ve yoğun bir irdeleme sürecinden sonra, sultanların askere bezm sunması gibi tüm yönleriyle ve özgün irdelemeleriyle ortaya koyduğu bir bölümdür. İnalcık, Osmanlı tarihinin ve edebiyatının bu bezm dönemini “Osmanlı’nın son rönesans hareketi” olarak niteler (213) ve bu hareketle Batı’nın teknik üstünlüğünü kabul eden Osmanlı’nın ilk kez “Doğuyla Batı sentezi sürecini başlattığı”na, böylece dünya tarihinin en önemli “dönemeç”ine dikkat

Page 241: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

233

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

çeker. Bu sentez teknikten mimariye, sanattan yaşama tarzına, Batılı uzman ve ressamlardan Doğu eserlerinin tercümesine değin geniş bir yelpaze içerir. İnalcık, Ahmed Refik’in Lâle Devri eserinden belgesel alıntılarla bu dönemin panoramasını çizer. Matbaa ile kültürde açılım, başta Versailles sarayının etkisi olmak üzere barok mimari ile birleşen yeni köşk, konak ve bahçe zevki, lale soğanı tutkusu, musiki fasılları, rakkaslar, karagöz oyunları ile yaşanan eğlence hayatı, bunun getirdiği giyim kuşam kültürü, uzun soluklu bir rezm tarihinden sonra kısa soluklu bir bezm dönemi ve hayatı olarak Osmanlının zevk, kültür ve sanat birikimine yeni ve özgün bir açılım getirdiğini gözler önüne serer (214). Bu açılıma, kısa bir süre sonra ket vurulsa da Osmanlı toplumunda önlenemez dönüşümün “Doğu Batı” sentezinin baş-langıcı olur! Bilindiği gibi Levnî’nin minyatürlerine yansıyan bu hayat, Hollandalı ressam Vanmour’un 132 tablosunda resimlenmiştir (218). İnalcık, Ahmed Refik’in “Nedîm’in eş’arında Fuzûlî’nin âteşîn aşkı, Nef’î’nin azamet-i beyânı yoktu. Fakat kullandığı ince âhenkdâr kelimelerle tasvîr-i bedâyî’de gösterdiği hârika beyâna hiç bir şâir yetişememiştir” (218) sözünden yola çıkarak, bu hayatın edebiyata içerik ve eda olarak yansıdığı Nedim’in şiilerinden seçmelerle sunar. Nedim’in şiirleri, yalnız hayata gelen açılımın yansıması değil, aynı zamanda adab-Fars edebiyatı geleneğinden gelen Osmanlı edebiyatının kendi sesini bulduğu şiirdir, İstanbul’un şiiridir! Ancak İstanbul’un şiiri uzun sürmeyecektir. Bir “gemi levendi patrona... 20-30 kişilik kafadarıyla” Kapalıçarşı esnafını , onu destekleyen yeniçeri ocağını arkasına alarak bu eğlence hayatını sefahat olarak gören “tutucu ulemâ ve kadı çevresi” sonlandıracaktır. “1730 isyanı bir kelime ile, bir taraftan halk ile zevk u safâ için pervâsızca servetler harcayan saray arasında çatışmayı gösterdiği gibi, meclis-i işrete, sanatlara, şiir ve musikiye revaç veren İranî geleneğe karşı ayaklanma şek-linde açıklanabilir” (229) diyen İnalcık, bu isyanın gerçekleşmesinde saraya yakın makamların da isyancıları desteklemesi karşısında aldığı vahşi boyutu belgelerle sergiler (229-233).

İnalcık “ 19. yüzyılda işret” bölümünde (235-238) bu hayatı, sarayın günlük yaşamından kesitlerle sunar. Sarayın teşrîfat görevlisi olan çuhadar Hızır İlyas Ağa’nın doğrudan gözlemlerini anlattığı Letâ’if-i Enderûn’undan “musahipler, ziyafetler ve eğlenceler, musiki ve oyunlar, padişah gezileri”nden alıntılarla “padi-şahın günlük hayatının” özel ve toplumsal yanlarıyla portresini çizer. “Batı etkisiyle meydana gelen köklü değişikliklerden önce saray hayatı hakkında birinci elden sahneler yer alan” bu eserden alıntılar, âdetâ sarayın günlük yaşamını çok özgün ve ilginç sahneleriyle seyretmemize olanak verir. Özellikle padişahın saltanat kayı-ğıyla yaptığı “biniş” adı verilen gezileri ile iki tarafa görevlilerinin dizilerek yaptığı “rikap” adı verilen atlı gezileri önemli bir yer tutar. Bu gezilerle gidilen saray, köşk ve mesirelerde müzik, gösteri ve edebiyat eşliğinde eğlenceler düzenlenip, bağışlar dağıtılmasının vazgeçilmez bir yaşam biçimi olduğu görülür. Bu yaşam biçiminde edebiyattan çok müziğin yer alması da ayrıca dikkat çekicidir. Daha III. Selim zamanında Batı müziğine ilgi duyulduğunu bildiren İnalcık, II. Mahmud döneminde Donizetti Paşa’nın İstanbul’a çağrılmasını belirtmeden edemez (238). Gerçekten Emre Aracı’nın Donizetti Paşa (2006) adlı kitabında, İstanbul’un sanat açılımında, batının adım adım Osmanlı’nın dünyasına girişini, Fars edebiyatından kopan sultanların, dil ve edebiyat farkı dolayısıyla Batı edebiyatına eklemleneme-meleri karşısında doğal olarak sanatta patronajın nasıl edebiyattan müziğe döndüğü

Page 242: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

234

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

görülür. Bu dönüşümde Hammâmizâde İsmâ’il Dede Efendi için artık sarayın bir anlamı kalmamıştır.

Tam bu bağlamda “Patrimonyal devlet ve sanat”ı yeniden irdelemek yerinde olacaktır: İnalcık Hoca, bilim adamı ve sanatçı için “egemen sosyal ilişkiler ve belli bir kültür çerçevesi”nin gerekli olduğunu vurgulayarak, patrimonyal devlette bunun daha da belirgin olduğunu “sosyal onur, statü ve mertebelerin mutlak egemen bir hükümdar tarafından belirlendiği[ni]” belirterek patrimonyal yapının eksenini gösterir. Bu bir yandan siyasî gücün toplumsal piramidin en üst tepesindeki güç olan sultanın “sanat” düzeyini yükseltmesi için yerine getirmesi gereken bir görevidir. Güçlü devlet, yüksek zevk, yüksek sanat ile doğru orantılı olarak var olacaktır, öte yandan sanat yoluyla kendi manevi gücünü legalize etme ve egemen kılma, ama aynı zamanda sanatçıya geçim sağlama yolu olacaktır. Yüksek zevke hitap eden sanat, bu yüksek zevk tarafından tüketilecektir. Bunun için ancak bundan anlayan-lar para verir. İnalcık, bunu matbaadan önce yani okumanın kitlelere yayılmadığı dönemde bir anlamda yazara hakk-ı telif olarak yorumlar.. “... bilgin ve sanatkâr, hükümdarın ve seçkin sınıfın desteğine muhtaç idi. Sâhib-i mülk hükümdar; bilgin ve sanatkârın en önde gelen velî-nimetî, hâmîsi idi” (243) diyen İnalcık, sarayın, bu makama kendisi ya da eseri ulaşanlara verilen in’am, caize, yevmiye gibi ödemelerin kayıtlarıyla dolu olduğunu bildirir. Özellikle Kanuni döneminin sonuna değin şairlere maaş bağlama geleneği sürmüştür: “Patrimonyal devlette yüksek kültür, yalnız yüksek saray kültürü olarak var olmuştur. Hükümdâr sarayı ve ekâbir sarayları, toplumda şeref ve itibarın, servet ve becerinin tek kaynağı ve sığınağı idi”(243). Burada Doğu’da sanatın merkezi olan Herat ile Batı’da Floransa’daki sanatçıların yetişmesinde yüksek bir estetik ve sanat felsefesine sahip Mecidi ailesinin rolüne dikkat çeker. Bu bağlamda Osmanlı patronajının edebiyata ve sanata katkılarının sonucunu “Divan sahibi şair hükümdarlar olmasa idi, Türk edebiyatının büyük dehâları belki ortaya çıkmazdı” diyerek özetler (243). Ondan sonra da Osmanlı patronajının önde gelen padişahlarından II. Murad’ın şair kişiliğini ve hamiliğini; ve oğlu II. Mehmed’i ayrı ayrı ele alarak sultanın yetişimi, sanatçı kişiliği ve sanat hakemliğini yakından değerlendirir: II. Murad, “meclis” hayatını tahta tercih etmiş bir padişah olarak Osmanlı sultanları arasında ayrıcalıklı bir kişiliğe sahiptir. Sehî tezkiresinde Murad’ın, eğlence ve işret hayatına olan düşkünlüğü ve yol açtığı dedikodular tarihlere yansımıştır. “yüz varak şiir” i olduğunu kaydeden İnalcık, onu düzenlediği meclislerde şiirler okuyan, dünyanın geçiciliğini kavramış bir Hayyam olarak tanımlar. Akıcı bir Türkçe ve samimi bir ruh zenginliği yansıyan beyitlerinden örnekler verir. Onun bu şiir ilgisi kendi döneminde bir çok şairin yetişmesine önderlik etmiş, Kanunî dönemine kadar süren şairlere maaş bağlama geleneğini başlatmıştır. Oğlu Fâtih döneminde “salyâne ve ulûfe” alan şair sayısının 30 olduğunu belirlemiştir. İnalcık, Avnî mahlası ile şiirler yazan Fâtih’in şiire olan ilgisini beyitlerinden seçmelerle ortaya koyar. Şairleri yarıştıran Fâtih’in söylediği bir mısra’a, 20 kadar şairin cevap verdiğini belirlemiştir (Şâir Sultanlar 249-257).

Osmanlı saray kültürünün gelişmesinin, şair ve şair hamisi olarak bizzat Osmanlı sultanları tarafından gerçekleştiğini başlı başına bir bölüm olarak ele alır: Osmanlı saray kültürünün gelişmesi ve Osmanlı divân şu’arâsı. İnalcık, bunu Selçuklu

Page 243: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

235

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

sarayına değin götürür. XV. yüzyılın, Timurîlerin temsil ettiği yüksek ilim ve sanat rönesansı olduğunu, hatta o dönemde “ortaya çıkan göz kamaştırıcı medenî gelişme, sanat kollarında erşilen yaratıcılık ve mükemmelliğin tarihçileri, İtalyan rönesansı ile karşılaştırmaya değin götür”düğünü ifade eder. Doğunun bu rönesansında Ali Şîr Nevâyî’nin, Câmî’nin yerini tekrar irdeler. Özellikle Nevâî’nin, kendi “soyurgal” (soylu) ailesine ve sanatçı olarak kendisine yapılan muazzam bağışlarla, şairlerin hamisi olarak sanatın yükselmesine nasıl hizmet ettiğini serimler. Bu Timurlular rönensansını örnek almış olan Fâtih ve II. Bayezıt’ın Câmî’yi yüksek paralarla İstanbul’a davet etmesinin, sıradan bir olay olmadığını, bunun “en ileri bir İslam imparatorluğu olma iddiası sonucu”olduğunu gösterir. İnalcık, Fars şairlerine veri-len önemin İstanbul’da yalancı Fars şairlerinin türeyecek denli bir boyut aldığını örnekler. Osmanlı edebiyatında Fars şairlerinin örnek alınmasını İtalyan Rönesans sanatçılarının Avrupa’da örnek alınması ile paralelleştirir, bunun doğal bir sonuç olduğunu belirtir. Hâfız, Sa’dî, Hakânî, Nizâmî, Nevâyî, Câmî’nin Osmanlı şair-leri için örnek ve ilham kaynağı olduğunun altını çizer. Bu ortak saray kültürüne dayanmakla birlikte Osmanlı’dan Hind’e varan çizgide “kendine özgü bir özellik, bir üslûp orijinalliği kazanmıştır”. Fars şiiri karşısında Osmanlı şiirinin ve şairinin taklit, tercüme ve orijinalliği konusuna değinir ve bu aslında o dönemden günümüze gelen edebiyat tartışmalarının da doruk noktasıdır. Farsça bilmeden bu edebiyatın estetiğinin mümkün olamayacağının altını çizer. Tezkirelerin Osmanlı şairlerini Fars şairlere göre değerlendirildiği bir ortamda Osmanlı şairinin özgünlüğü yani “tarz-ı hâss” ölçütü nedir? Günümüzde divan edebiyatı tartışmalarının ana konularından olan Osmanlı edebiyatının Fars edebiyatının taklidi olup olmadığı konusunda, bazı uzmanların Osmanlı şairlerinin özgünlüğünü Fars edebiyatından soyutlayarak ortaya koyma çabası karşısında İnalcık, “Herhalde, klasik Osmanlı divan edebiyatı, daima İran klasik edebiyatıyla karşılaştırmalı olarak incelenmelidir. Ancak, böyle bir metodla Osmanlı şâirlerinin ne derece etki altında kaldıkları, ne derece orijinal olduk-ları ortaya çıkarılabilir” der (260). İnalcık, XV. ve XVI. yüzyıl Osmanlı şairlerinin “bazen İranlı örneklerini gölgede bırak[tığını]” belirtse de, aslında divan edebiyatı araştırmalarında mutlaka gerçekleştirilmesi gereken karşılaştırmalı bir edebiyat projesine işaret eder. Tezkireler, her ne kadar, Osmanlı şairlerini “nev-peydâ”, “ter ü tâze” gibi ölçütlerle değerlendirirse de bilimsel verilerle değerlendirilmelerinin kaçınılmazlığına dikkat çeker.

Bu sanat anlayışında lirizm’in değil, tasannu’nun esas olduğunu, sanatın “fenn” olduğunu özellikle ifade eder. “ Sanâyi’-i şi’riyye” kavramının ne anlama geldiği üzerinde durur ki, bu divan şiirinin sanat hedefidir: “ Sembolik, zihnî faaliyet isteyen tasannu ürünü”. Burada Karacaoğlan’ın şiiri üzerinden “direkt, realist-natüralist” şiirin sanat olmayacağını söyleyerek, halk şiiri ile Divan şiirinin makas ayrımını ve her iki edebiyatın “birleşmezliği”nin boyunu somutlar. Öte yandan “bu şiir tarzını bugünkü estetik anlayışımız ve ölçülerimizle değil.... sanâyi’-i şii’riyye açısından değerlendirmek..” gerektiğini belirtir (270). Bu noktada İnalcık’ın görüşüne elbette kaltılmakla birlikte Divan şiirinin yapısının anlaşılmasının “ne olduğunun” yanısıra “ne olmadığının” görülmesine de bağlı olduğunu, bu nedenle bugünün ölçütlerinden de bakmanın kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Resimle minyatürün aynı kefelere konmaması önerisine de katılabiliriz, ama minyatür, niçin “insan”ı resim kadar anlatmadı/anlatamadı diye sormadan edemeyiz.

Page 244: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

236

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

İnalcık Hoca bu bağlamda divan şiirinde tasannu’nun [sanatlı söz söyleme] ne olduğunu tezkirelerdeki zarîf, hayâl-engîz, latîf, nâzik, matbu [hoşa giden] kelime-leriyle özetler. Divan şiirinde zarif ifade ve ince hayal çok önemli kavramlardır. Bu da tasannu’nun hedefini gösterir, tasannu’nun hedefini ise patron belirler: “Patron batı naturalizmi ve realizminde olduğu gibi, doğal, açıkça ifade edilmiş çıplak insani duyguları ve tasvirleri değil; sembolizm, ustalık ve zerâfet libası içinde gizlenmiş ince güzelliği arar” (271) diyen İnalcık, şiirde zerâfetin ne olduğunu, Fuzûlî’nin Osmanlı şiirinin zerâfetine ilişkin değerlendirmeleriyle somutlarken Fuzûlî’de bugün o kadar beğendiğimiz lirik gazellerin gençlik, şeydâlık eseri olduğunu belirtir: “Ger-çek şair, şiir sanatlarını öğrenip uygulayabilen şairdi”der. İnalcık, burada edebiyatın merkezinde patronun olduğunu bir kez daha vurgular. Patronun beklentisine cevap veren şiirin sanatlı olması ile patronajdan uzak kalan Fuzûlî’nin daha lirik olması arasındaki farka dikkat çeker. Fuzûlî, kuşkusuz lirizmi tasannunun önüne geçmiş bir şairdir. Bu yönden yoğun bir tasannu içeren Bâkî’nin şiirinin gerçekten bir iddianın şiiri olduğu görülür. Bu da İstanbul’un şiirinin, patronajın şiiri olduğunu, tasannunun lirizmden daha öne çıktığını gösterir. İnalcık, Fuzûlî’nin şiirlerinin kendi döneminde İstanbul’da fazla rağbet görmemesini tasannu’dan çok lirizm içermesine bağlar. Bu da bizi düşündürtüyor: İstanbul, “en ileri bir İslâm imparatorluğu olma iddiasının” payitahtı olarak acaba bir Osmanlı olan Bâkî’yi mi tercih ediyordu, ya da kendisini Bâkî’nin tasannusunda mı buluyordu? Patronajın bu anlamda sanatı yönlendirmedeki rolü bir kez daha kendini açıkça gösterir.

İnalcık, bundan sonra en önemli tezkireler olan Sehî, Latîfî, Âşık Çelebi ve Kınalızâde Hasan Çelebi tezkirelerini şair ve patron ilişkileri açısından ele alır. “Patronaj ve seçkin sınıfın sanat anlayışı üzerinde en esaslı kaynağımız şu’arâ tezkireleridir” diyen İnalcık, bu bölümde hem tezkire yazarlarının patron ilişkilerini hem de şairlerin patron ilişkilerini onların hayat çizgilerini belirleyen yaşantılarıyla serimler. Sehî tezkiresini “Osmanlılarda patronajın hayatî önemi üzerinde ilginç ayrıntılar” veren bir tezkire olarak niteleyen İnalcık, bu tezkireden alıntılarla, aslında sanatın desteklenmesi gibi ideal bir sistemin “lutûf ve inâyet” bekleyen yazar ve şairle kendisine kaside sunulmasını isteyen patron arasında patron-kul ilişkisi boyutunu da bize gösterir. Yazar ve şaire göre patron nasıl olmalıdır, şairin patron beklentisi nedir? Sanatçıya göre ideal patron kimdir ve nasıl olmalıdır? Kayıtlar, münşî ve şairlerin katıldığı toplantıların sanatı teşvik ettiğini gösterirken aynı zamanda “sanatı teşvik kadar patronun nâm ve şânını yaymadaki temel fonksiyonunu” yerine getirdiğini, ideal patronun “iltifat, şefkât, himmet, ihsân, nakd” sunma gücüyle özdeşleşen kişiliğini ve patronun beklentisindeki şairin kişiliğini “ ...uslu ve âkil ve görünlü ve ulu-asl, ve eyü adlu ve eri pâk-dâmen ve hoş-tâb ve şîrîn sözlü ve cihân görmüş ve iklîmler gezmiş ve eyü yavuz sınamış kişi ola” ortaya koyar (272-274).

Bu ölçütler, şair, sanat ve patron üçlüsünü birbirine bağımlı kılmaktadır. Bir yanda kendine iyi bir patron arayan sanatçılar, öte yanda “yandaş kazanmak” iste-yen patron ve patronlar. Patronların kaderi, sanatçıların kaderini de belirlemiştir. Latîfî’nin patron arayışı ve sonunda sürgün yeri Rodos’ta imaret katibi olmasına ilişkin bilgiler, bu gün elimizdeki çok önemli tezkire ile onun yazarının mutevazi kaderi arasındaki çelişkiyi gözler önüne sermektedir. Ve İnalcık, “bu biyografik

Page 245: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

237

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

not, birçok şair ve münşînin yaşamını anımsatır” diyerek kayıtların bu tür bilgilerle dolu olduğuna dikkat çeker. Bu dönem sanat hayatını anlamak için tezkirelerin şair biyografilerinden çıkarılacak pek çok örneklerle dolu olmasının yanısıra, sanat ve sanatçının hangi sıfatlarla, hangi statülerle değerlendirildiğini de irdeler. Patronaj anlayışında yazar ve şairin eserini padişaha sunup inayet beklemesi, hem sanatçıyı hem padişahı yüceltir. Aynı zamanda “Bir eserin değerini patronun takdiri belirler” diyen İnalcık, Âşık Çelebi’nin “ben neden bu eserle İran’da müşrik Moğol han-larının ihsânları derecesinde bir ihsâna nâil olmayayım” dediğini aktarır ki, şair beklentisinin yanısıra Doğu saraylarındaki “ihsân”ın İstanbul’daki yankısını ve nasıl örnek alındığını bize gösterir. Âşık Çelebi tezkiresinden alıntılarda, sanatçıyla patron arasındaki birbirinden soyutlanamayan ilişkinin, Cem Sultan ve II. Bayezit arasında yaşanan taht kavgasında nasıl bir boyut aldığı ve sanatı da sanatçıyı da nasıl etkilediği göz önüne serilir: II. Bayezid’in şairlere bol ihsanıyla şairler arasında yarattığı yarışma, bunun yanında Cem’in kaderini paylaşan şairler grubu. I. Selim döneminde edebiyatta yaşanan yükselişin arkasındaki Arap ve Acem’den getirilen sanatçıların yarattığı rekabet. İnalcık, Âşık Çelebi’nin verdiği bilgileri dönemin bütçe kayıtlarından çıkardığı bilgiler ve buna ilişkin yorumlarıyla tamamlar: Süleymân döneminde çok yüksek in’amât harcamalarına rağmen şair adlarının geçmemesi Rüstem Paşa’nın bundaki rolünü somut olarak ortaya koyar (277-280).

Tezkirelerdeki şairlere meslekleri açısından bakıldığında şair-patron ilişkisinin başka bir boyutu görülür. Medrese eğitimini tamamlamış şairlere göre medrese eğitimini yarıda bırakmış olanların çoğunlukta olmasına dikkat çeken İnalcık, bu ikinciler için medrese eğitiminin devlet bürokrasisinde görev almak için, dil ve edebiyatta genel bilgiler sunan araç olduğunu ifade eder. Bunların diğer şair gruplarına göre çoğunlukta olması bu sanâyi’-i şi’riyye’nin medrese eğitimi ile olan bağını da teyid eder. Bu şairlere vezirlikten divan katipliğine kadar hangi görevler verildiğini; cihet, idrâr, râtibe, zevâyid gibi çeşitli adlar altında maaş bağlandığını açıklar. İnalcık, tezkirelerde halk şairlerinin yer almamasını da vurgulayarak bu edebiyatın içinde olmayan halk edebiyatının yerini bir kez daha düşündürtür (281).

Bugün edebiyat tarihlerinde Osmanlı-Türk edebiyatının önde gelen şairi olarak sunulan Fuzûlî’nin yeri, İnalcık Hoca’nın onun patronaj ilişkisindeki konumunu irdelemesiyle ilginç bir tablo olarak karşımıza çıkar. Bugün büyük şair olarak okuduğumuz ve sunduğumuz Fuzûlî’nin patron ve şair ilişkisindeki tezat konumu, edebiyat tarihinin ilginç bir hikayesidir. Bunun Divan edebiyatı patronajından soyutlanamaz boyutunu, sanatı korumayı idealize eden bu sistemin arkasındaki siyasî işleyişi bize yeniden düşündürtür:

“Fuzûlî ve patronaj” bölümünde İnalcık, onun 1534’te Bağdat’ın Osmanlılara geçmesine kadar bir Safavî şairi olarak Osmanlı’yı “âlâyişlü kâfir leşkeri” ola-rak nitelemesine dikkat çeker. Ancak Bağdat’ın Osmanlı’ya geçmesinden sonra Fuzûlî’nin Osmanlı padişah ve devlet adamlarından lutûf beklediğini ve hâmî aradığını, bunun en önemli belgesinin de ünlü Şikâyetnâme olduğunu belirterek Şikâyetnâme’yi bu açıdan inceler. Bu incelemede Osmanlı ekonomi terminolojisinde vazîfe, misâl, zevâyid gibi kelimelerin ne tür ödemeler olduğu ve bu ödemelerin ne anlama geldiğini yorumlayarak edebiyatın patronaj sistemine bağlı olması dolayısıy-la literatürdeki bu tür kelimelerin bilinmesi gerektiğinin altını çizer. Nitekim zevâyid

Page 246: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

238

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

adı altında yapılan ödemenin güvenilir bir ödeme olmadığını açıklar: “Her şeyden önce Fuzûlî’ye bu tahsisin zevâyidden verilmiş olması yanlış bir muamele idi” der. Sanata çok değer veren patronajın bugün büyük şair olarak tanıdığımız Fuzûlî’ye gereken önemin vermemesinin arkasında yatan gerçekleri tüm yalınlığı ile ortaya koyar. Bu belgeler ve bilgiler Fuzûlî’nin niçin Osmanlı’dan şair olarak hakkettiği karşılığı görmediği sorularına açıklık getirir ve aynı zamanda patron karşısında şairin hangi konumda olduğunu da ortaya koyar: “Şikâyetnâme, patronun lutûf ve keremine el açan her şâirin, hayat trajedisini özetlemekte. Burada asil bir insanın, büyük bir sanatkârın, dünyanın küçüklüğü karşısında duyduğu hayal kırıklığı, isyan ve istihza konuşuyor. Burada güçlü mevkilerde oturan patronların, alçaklarda yaşam kavgası veren ruh zengini fakirlerle bitmez ve tükenmez karşılaşması var. Öyle bir toplumda efendiden dilenmek zorunda kalan şairin çaresizliği dile getirilmekte. Şikâyetnâme, patronajın gerçek yüzünü, o dönemde yaşayan şair psikolojisini, en gerçekçi biçimde yansıtan bir belgedir” (281-285).

Bu son değerlendirme, sanatı desteklemek adına olan bu “ideal” sistemin artılarını ve eksilerini bize düşündürtür. İnalcık’ın, kitabı boyunca iki ya da çok yönlü belgeler ve bilgiler kullanması, gerçeği gören ve göstermek isteyen bir bilim insanı sorumluğunun doruğudur. Bilimin ve bilim insanının heyecanı da burada yatmaktadır. Gerçeği saptamak için çok yönlü bakabilmek, düşünmek ve düşündür-tebilmek.... İnalcık Hoca yalnız verdiği çok özgün bilgilerle değil, aynı zamanda bilimsel yöntemiyle de bize önderlik etmektedir.

Sonunda Fuzûlî’ye ancak idrâr denen bir ödeme yapılmış olduğunu ve bunun sağlanmasında dönemin nişancısı, ünlü bürokrat ve şair olan, bürokrasi nesir dilinde merhale olan meşhur Nişâncı Celâl-zâde Mustafâ ile olan tanışıklığı ve kendisinin de inşa ustası olması gibi etkenler üzerinde durur. Nişancızâde’nin padişaha sunduğu kasidelerden aldığı para miktarı ile Fuzûlî’nin aldığı 9 akçe gündeliği karşılaştırarak “patronun takdirini kazananların nasıl servet sahibi olduğuna” ilginç bir kanıt olarak gösterir. Fuzûlî’nin şiir ve dibâcelerinden onun Sultan Süleymân, Şehzâde Bâyezid, Musul sancak Beyi ile olan ilişkilerinin izini sürer. Fuzûlî’nin yaşadığı dönemde Osmanlı tezkirelerinde yapılan değerlendirmelerin daha mesafeli olduğunu da belirterek, onun Osmanlı entellektüel dünyasındaki gerçek yerini daha geç dönemde bulduğunu gösterir (286-290).

Fuzûlî’yi aynı zamanda bir nesir ustası olarak ele alan İnalcık, bu bağlamda Osmanlıda “nesir” anlayışının ne olduğunu da irdeler. Osmanlıda nesir dilinin res-mi yazı dili anlayışından doğduğunu şu cümlelerle sabitler: “... Bağdat ve İran’da gelişmiş bir bürokrasinin yarattığı resmî üslup olup sonraki imparatorluk rejimleri için kaçınılmaz bir örnek olmuştur... yüksek saray kültürünün bir parçası olup... İran, Ortaasya Timurî ve Çağatay devletleri ve Hindistan Timurîlerinde ortak bir yazı dilidir. Bu dil konuşulan Türkçe değildir. Konuşulan Türkçeyi, halk için yazılan destan hikaye ve ilmihal kitaplarında buluruz” (291-292).

İnalcık, kitabının sonunda bizi sanatın sultan tarafından desteklenmesinin devlet yapısında kurumsallamış olan boyutuna götürür: “Sultandan in’am alan şairler”. Bu bölümde “patronaj”ın çekirdeğindeki belgesel bilgileri buluyoruz: “...elimize geçen en eskisi 1503-1526 dönemine ait olan” in’amât defterleridir. Bu defterlerdeki bilgiler devletin sanatı desteklenmesindeki resmî uygulamaların yapısını ve işleyi-

Page 247: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

239

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

şini somut olarak gösterir. İnalcık, bu in’amât defterlerindeki bilgileri irdeleyerek sarayın sanatçılara “ne tür ve nasıl” maddi bağışlar yaptığı somut olarak ortaya koyar. Osmanlı’da in’âm, tasadduk, nökeriyye, ‘idâne, irsâliyye, âdet-i boğça, muşâhere-i hôrân adı altında yapılan bu ödemelerin kimlere yapıldığını açıklayarak çeşitli kesimlere yapılan bu ödemeler içinde şairlere yapılan ödemelerin hiç de az olma-yan yerini gösterir. Şairlerin, saray için inşa dilini bilmeleri dolayısıyla da önemli olduğunu ve padişahın saray hizmetlileri grubunda yer aldıklarını, “...şairlik sultanın veya büyük ricalin meclisine dahil olmak, o kimse için yüksek makamlara geçmenin başlangıcı ol[duğunu], dile getiren İnalcık, sarayda bulunan ya da dışardan eser sunanlara, ya da zafer, ölüm, bayram gibi olaylarda şiir sunanlara da ayrıca bağışlar yapıldığını bu hesap defterlerinden gösterir. 909-917 ve 910-911 tarihli in’âm ve ‘idâne kayıtlarının tam listesini vererek, hangi şairlere ne kadar bağış verildiği, hangi şairin ne zaman listeye girdiği ya da çıktığı ve böylece kimin, ne zaman gözde olduğu, bunun tezkireledeki bilgilerle paralleliği, listelerdeki hiyerarşi, yine bağış sistemi bağlamında yorumlanabilecek olan bir şairin başka bir şairin mahlasının kullanmasının yasak oluşu, bayram bağışlarının câme olup, kumaş kalitelerinin değer atfında belirleyici olduğu gibi pek çok yönlü bilgi ve bakış açıları sunar (295-304).

Böylece Has-bağçe’de ‘ayş u tarab Nedîmler Şâirler Mutribler kitabı adetâ has-bağçe’de görünüşte bir eğlence ortamı olan fakat yüksek duygu ve düşünce üretimlerinden doğan sanatın ödüllendilmesi olarak yorumlayabileceğimiz bir sonuçla “‘Îdâne: Bayramlık” bölümündeki ihsanlarla biter (299-304).

Has-bağçe’de ‘ayş u tarab Nedîmler Şâirler Mutribler kitabı, edebiyatın güç bir devlet olma dinamiği olduğunu ortaya koymuştur.

Has-bağçe’de ‘ayş u tarab Nedîmler Şâirler Mutribler kitabı Divan edebiyatının yapısının kadîm İranî geleneğine dayanan, saray patronajının edebiyatı ve meclis-i işret ortamının ürünü olduğunu ortaya koymuştur. “işret meclisi-patronaj-edebiyat” ilişkisi tarih ve edebiyat belgelerine dayanarak dikey ve yatay olarak irdelenmiş özgün bilgiler, özgün, sentezler, yeni bakış açıları sunmuştur.

Has-bağçe’de ‘ayş u tarab Nedîmler Şâirler Mutribler kitabı Ortaasya’dan, İran’dan Anadolu’ya gelen, Germiyan Beyliğinden Osmanlı’ya geçen ve edebiyatın 18-19. yüzyılına değin süren patronaj eksenindeki tarihsel sürecinin serüvenini yazmıştır.

Has-bağçe’de ‘ayş u tarab Nedîmler Şâirler Mutribler kitabı tarih belgeleriyle edebiyat metinlerinin paralelliğini göstermiştir.

Has-bağçe’de ‘ayş u tarab Nedîmler Şâirler Mutribler kitabı edebiyatın tarihle bağı kurulmadan anlaşılamayacağını göstermiştir.

Has-bağçe’de ‘ayş u tarab Nedîmler Şâirler Mutribler kitabı metin-toplum arasındaki bağı yorumlamada belgelerin ışığında nesnel, bilimsel sentez yapmanın yöntemini ve önemini ortaya koymuştur.

Has-bağçe’de ‘ayş u tarab Nedîmler Şâirler Mutribler kitabı edebiyatın arka-sındaki ve içindeki insan ve toplum gerçeğine ışık tutmuştur.

Has-bağçe’de ‘ayş u tarab Nedîmler Şâirler Mutribler kitabı, Osmanlı edebiya-tını doğru anlamız ve yorumlamamız için bu edebiyatın yapısındaki taşları yerine

Page 248: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

240

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

oturtmuştur; önyargıların ve tabuların ötesinde bilimsel yorumlanması için önemli ipuçları ve ölçütler sunmuştur.

Has-bağçe’de ‘ayş u tarab Nedîmler Şâirler Mutribler kitabı bu edebiyatı anla-mada bugünün ölçütleri ile yetişen kuşakların kafalarında doğan sorulara pencere açmış, edebiyat metni ile tarih ve toplumun bağını kuran bilimsel düşünmenin yolunu göstermiştir.

Has-bağçe’de ‘ayş u tarab Nedîmler Şâirler Mutribler kitabı yalnız içeriği, belgeleri, sentezleri ile değil, konuları sıralamasındaki kurgusu ile de; bir konudan ötekine geçişlerin ve eklemlenecek olan yeni konulara göndermelerin de mükem-mel bir bağını kurmuştur. Bu yönüyle bilim, tarih, edebiyat özetle insan ve toplum gerçeğine dayanan kurgusuyla âdetâ sürükleyici bir tarihi romana dönüşmüştür.

Has-bağçe’de ‘ayş u tarab Nedîmler Şâirler Mutribler kitabı tarihsel belgelerle ve edebiyat metinlerini birlikte kullanarak edebiyatın estetik kalıplarındaki klişenin hangi tarihi yansıttığını, tarihte yaşananların edebiyattaki izdüşümünün nasıl yer aldığını göstermiştir. Tarihe ve edebiyata ilişkin özgün belgeler, Batılıların Doğu (Osmanlı, Arap, İran) tarihi ve edebiyatı üzerine araştırma ve değerlendirmeleri ile Arap ve Fars kaynaklarındaki özgün metinler kullanılmıştır.

Has-bağçe’de ‘ayş u tarab Nedîmler Şâirler Mutribler kitabı bir konuya çok yönlü bakmanın önemini, dolayısıyla bilimsel çalışmada gerçeği saptamaya giden yolu göstermiştir. Günümüzde Osmanlı edebiyat araştırmalarında eksikliği duyulan Batılı düzeyde bilimsel bir araştırma ortaya koymuştur.

Has-bağçe’de ‘ayş u tarab Nedîmler Şâirler Mutribler kitabı Osmanlı Türk edebiyat tarihlerinde eksik olan ve Divan edebiyatının nasıl bir edebiyat olduğunun anlaşılması için düğüm noktası olan konu ve alanları derinlemesine ele almıştır. Edebiyatın tarihsel arkaplanı bilinmeden sadece beyit şerhleriyle anlaşılamayacağını ve öğretilemeyeceğini, beyit şerhlerinin, edebiyatın ve toplumun tarihindeki arka plandan soyutlanamayacağını, bunu soyutlayarak yapılan incelemelerin yetersiz ola-cağını, yeniden bir Divan edebiyatı tarihi yazmanın gerekliliğini ortaya koymuştur.

Page 249: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

241

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

OSMANLI ÇİFT-HÂNE SİSTEMİ VE HALİL İNALCIK

Tayfun ULAŞ1

Özet

Osmanlı İmparatorluğu’nun 1300-1600 yıllarını kapsayan “klâsik” döneminde kırsal ekonomi, geleneksel bir tarımsal ekonomiye dayanmaktaydı. Tarımsal üretimin organizas-yonunu sağlayan ve düzenleyen, kısaca kırsal hayat üzerinde temel bir düzenlemeye sahip olan çift-hâne sistemiydi. Tarımsal ekonominin en temel organizasyonu olan bu sistem, kırsal ekonomide üretimi elinde bulunduran ve iktisadî sürekliliği sağlayan köylüye bağlıydı. Sürekliliğin bozulması, yani toprağın köylü tarafından terk edilmesi, çift-bozan adı altında bir vergi ile cezalandırılmasına neden olurdu. Bunun temel mantığı, kırsal ekonominin devlet tarafından sürekliliğinin sağlanmasıydı. Bu bağlamda çift-hâne sistemi, hem köylünün vergilendirilmesini hem de kırsal hayatta temel ekonomik ve sosyal yapıyı düzenlemekteydi.

Özetle, bu çalışmada geleneksel tarım ekonomisinin karakterini oluşturan ve temelleri Osmanlı İmparatorluğu’ndaki mîrî toprak rejimi ve çift-hâne sistemine dayanan Osmanlı İmparatorluğu’nun kırsal ekonomi organizasyonun esasları üzerinde durulacaktır.

Anahtar Kelimeler: Osmanlı İmparatorluğu, Çift-hâne Sistemi, Mîrî Toprak Rejimi, Tarım Ekonomisi, Köylü.

Abstract

Rural economy was based on a traditional-agricultural economic system in the “classical age” of Ottoman Empire which covers the years between 1300-1600. The Çift-hane System enabled and regulated the organization of agricultural production and it also had a crucial regulation on a rural society. This system -which is defined as the fundamental organization of the agricultural economy- was depended on peasants who are producers and providers of economic sustainability in the countryside. Disruption of this sustainability, which means peasants abondoning their lands, would be penalized with a “çift-bozan” tax. The main reason for this penalty was to ensure the continuity of the rural economy by the Ottoman state. Thus, The Çift-hane System organized both the taxation of the peasants and organization of economic and social life in the rural society of Ottoman.

To sum up, principles of organization of the rural economy of Ottoman Empire which formed the character of the traditional agricultural economy and were based on the state-owned land regime (Mîrî) and The Çift-hane System will be mentioned in this study.

* Yüksek Lisans Öğrencisi, Bilkent Üniversitesi, Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Bölümü, [email protected].

Page 250: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

242

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Keywords: Ottoman Empire, The Çift-hâne System, State-Owned Lands (Mîrî), Agri-cultural Economy, Peasant.

Giriş

Osmanlı İmparatorluğu’nun kırsal ekonomisi, geleneksel bir tarımsal ekonomiye dayanıyordu. Kırsal alandaki tarımsal faaliyetlerde, Osmanlı’nın iktisadî ilkele-rinden biri olan provizyonist yani geçimlik ekonomi esastı. Toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak mâl ve hizmet anlamında arzı gerçekleştirecek olan bu iktisadî görüş, şüphesiz kırsal alandaki faaliyetlerin kavramsal anlamda temelini oluşturuyordu. Ziraî üretim, kırsal alanda refahın kaynağıydı. Devlet, bu refah ortamının oluşması için gerekli tedbirleri almakla yükümlüydü.

Yönetim anlamında ise Padişah, evvelâ halkına karşı adil olmalıydı. Çünkü, “reâyâ ve berâyâ ki, vedâyi-i hâlik-i kibriyâdır” yani halk, yüce yaratıcının, Allah’ın, hükümdara bir emanetidir. Bu suretle Padişah, halkına karşı daima adâletli davran-malıydı. Adâlet ile korunan reâyâ, daha iyi şartlar altında üretim yapar; böylece vergi kaynakları gelişir, hükümdar güçlü olur, güçlü hükümdar kötülükleri önlemede, adaleti yerine getirmede etkin olur. Bu teori (dâire-i adâlet) ile reâyâ güvenli bir ortamda üretimini yapar. Üretimden alınan vergiler artar. Hükümdar da bol bir hazine sayesinde güçlü bir idare ve ordu kurmuş olur. Kısacası ideal ve güçlü devlet iyi korunmuş reâyâ sayesinde var olabilir.2

Osmanlı devletinin kırsal organizasyonunda tahrîr sistemi, mîrî toprak rejimi, timâr sistemi ve esas olarak kırsal ekonomide kapsayıcı bir kavramsallaştırma modeli olan çift-hâne sistemi ile iktisadî faaliyetlerin devamının sağlanması bu yapının temeli olarak kabul edilebilir.

I. Tahrîr Sistemi

Osmanlı fetihlerinde, hemen hemen sistematik olarak uygulanan iki aşama olarak: Osmanlıların ilk önce komşu devletler üzerine bir çeşit siyasî himaye, ardından da yerel hanedanları tasfiye ederek söz konusu ülkede doğrudan egemenlik kurmaya çalışırdı. Doğrudan kontrolü sağladıktan sonra da ülkenin nüfusu ve ekonomik kayıtları sistemli bir şekilde defterlere kaydedilirdi.3 Bu defterler, çeşitli isimlerle çeşitli amaçları karşılıyor; vergi mükellefi olan nüfus ve vergi gelirleri başta olmak üzere esasen tımar sisteminin uygulanması bağlamında özel bilgiler ihtiva ediyordu.4

Tahrir sistemi ile birlikte ekonomik gelirler kayıt altına alınıyor ve tahrir yapılan bölge hakkında nüfus anlamında da verisel olarak bilgi elde ediliyordu. Bölgenin yönetimi, sosyal ve ekonomik hayatın düzenlenmesi anlamında tahrîr yani “sayım ve kayıt” işlemi gerekirdi. Tahrîr defterlerinde, bilhassa mufassal defterde, her köyde her bir aile reisinin adı ve onun tasarrufundaki toprak miktarı, kaba bir ölçekte de 2 Halil İnalcık, “The Origin and Definition of the Circle of Justice (Dâire-i Adâlet)”, Selçuklu’dan Osmanlı’ya: Bilim, Kültür, Sanat, Prof. Dr. Mikâil Bayram’a Armağan, Konya, 2009, s. 23-26. 3 Halil İnalcık, “Ottoman Methods of Conquest” Studia Islamica, II, (1954), s. 103-104.4 Tahrîr defterlerinin içeriği hakkında bkz.: Ö. L. Barkan, “Türkiye’de İmparatorluk Devirlerinin Büyük Nüfus ve Arazi Tahrirleri I”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, II, (1940-1941), s. 20-59.

Page 251: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

243

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

olsa yazılırdı. Her köy statüsüne göre defterlere kaydedilir ve tasarruf sahiplerinin adları ile belirtilirdi.5 Böylece defterlere, imparatorluk arazisinde tasarrufta bulunan nüfus, haneler bazında kaydedilirdi. Hukukî statüleri, ekonomik ve sosyal şartları belirtilirdi. Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu’ndaki vergi ve nüfus sayımları, demogra-fik anlamda ve idarî-malî düzenin zorunlu bir aracı olarak da yapılması gerekirdi.6

Devletin merkezî yönetim gücünü, taşra üzerinde etkin kılabilmesi için temel şart, sayımların yapılması idi. Bu sayımlar bazı özel defterlere kaydedilerek impara-torluk bürokrasisi için bilhassa kırsal hayatın ayrıntılı bir tablosunu ortaya koyması bakımdan önemliydi. Ayrıca, Çift-hâne Sistemi’nin kırsal hayatta devamlılığını kaybetmemesi için üretimin aksamaması ve vergi birimlerinin bozulmaması gere-kiyordu. Bu yüzden, tahrîr sisteminin uygulanması, çift-hâne birimleri, çift-resmi ve ona bağlı vergilerin tespit olunması, çift-hâne sisteminin idarî ve malî temelinin kurulması; kırsal ekonominin devamı niteliğinde temel noktalarını oluşturmaktaydı. Tahrîr sistemi ile birlikte yeni fethedilen bir bölgenin idarî ve iktisadî yapısının tanınması ve Osmanlı’nın kendi yönetim anlayışını bu bölgeye taşıması anlamında da önemlidir.

II. Mîrî Toprak Rejimi

Mîrî toprak/arazi, yani devletin rakabesini (mülkiyet hakkını) elinde tuttuğu arazi olarak bütün tarım topraklarını kapsamazdı. Mîrî arazi yalnız hububat ziraatı yapılan ve tarla olarak kullanılan arazilerdi. Bağlar ve bahçeler bunun dışında kalırdı. Hubu-bat ziraatı devlet için çok önemliydi. Çünkü ordunun ve şehirlerin iaşesi hububat ekimine, başlıca buğday-arpa ekimine dayanırdı. Bu yüzden devlet tarlaların, bağ ve bahçe haline dönüştürülmesini kanunlarla engellemişti. Devlet, tarlaların devamlı köylü tarafından işlenebilmesi için birçok önlemler almıştır.

Mîrî toprak dediğimiz devlet toprakları, başlıca iki kategoriye ayrılır: Tapulu arazi ve mukâta’alı arazi. Tapulu rejimine göre tasarruf edilen araziler, satılamayan, hibe ve vakfedilemeyen, fakat babadan oğla bir işletme birliği olarak geçen raiyyet çiftlikleridir.7 Köylü, bu çiftliği kendisi işlemek zorundadır. Üretim işini kendisi düzenler. Üretim vasıtaları öküz, sapan ve tohumu kendisi sağlar ve bağımsız bir işletme ünitesi olarak toprağı işler. Köylü, devlete ve tımarlı sipahiye, kanunların emrettiği bedenî hizmetler dışında, karşılıksız hiçbir hizmet veya vergi vermeye mecbur değildir. Devlet bu garantiyi genelde vermiştir. Aksi halde reâyâ çiftliğini işleyemez, vergilerini ve görevlerini yerine getiremez hale düşebilirdi. Böylece düzen bozulur, çift-hâne sisteminin de işlemesi söz konusu olamazdı. Özetle tapu sistemi, köylü aileler tarafından çiftlik ünitelerinin bağımsız ve devamlı işletilmesini garanti eden bir sistemden ibarettir. 8

5 Mehmet Öz, “Tahrir Defterlerinin Osmanlı Tarihi Araştırmalarında Kullanılması Hakkında Düşünceler”, Vakıflar Dergisi, XXII, (1991), s. 431.6 Tahrir sisteminin demografik ve idarî-malî anlamda önemi için bkz. Ö. L. Barkan-E. Meriçli, “Giriş”, Hüdavendigâr Livası Tahrir Defterleri I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1988.7 Halil İnalcık, “State-Owned Lands (Miri)”, An Economic and Social History of the Ottoman Empire, 1300-1914, Halil İnalcık with Donald Quataert (ed.), New York, 1994, s. 106-107.8 İnalcık, “State-Owned Lands (Miri)”, s. 110-114; Halil İnalcık, “Köy, Köylü İmparatorluk”, V. Milletlerarası Türkiye Sosyal ve İktisat Tarihi Kongresi, Tebliğler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990, s. 3.

Page 252: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

244

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Mîrî mukataalı arazi ise, tapu sisteminin yanında, tamamıyla ayrı bir toprak rejimini simgeler. Buradaki anlamıyla mukâta’a veya kesim: herhangi bir bölgenin gelir kaynakları, devlet tarafından özel şahsa (veya şahıslara) belli bir bedel karşı-lığında kiralanmasıydı. Tapuya verilmeyen, yani köylü tasarrufunda bulunmayan araziyi, devlet belli bir kira karşılığında şahıslara ihâle eder. Burada şahıs köylü olmayabilir; şehirli, esnaf hatta asker olabilir. Ayrıca köylüler de kişi veya toplu olarak mukâta’a sistemi ile araziyi kiralayabilirler. “Kiralama bedeli” anlamında olan bu sistem, toplu bir miktar para olarak devletle kişi arasındaki bir sözleşme, mukavele ile olurdu. Kiralamayı yapan kimse, ancak üzerinde anlaşma yapılan meblağı öderdi.9 Devletin bu sistemle hedeflediği husus şudur: örneğin, bir köy halkı çeşitli nedenlerle köyünü bırakıp kaçabilir. Yahut bir köyde, bir aile, işlediği raiyyet çiftliğini terk edip gidebilir ve bu arazi işlenmemiş kalabilirdi. Bu arazilerin harap ve boş kalmaması, devletin gelir kaynaklarını kaybetmemesi için bu tür toprakları mukâta’a ile vermeyi ve işletmeyi en iyi yol olarak bulmuştur.10

Özetle, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki tarımsal arazilerin çoğu mîrî arazi olarak bilinen özel bir rejime tâbi idi. Şüphesiz ki mîrî-tapulu toprak rejimi ancak Çift-hâne sistemi çerçevesinde belli bir plana oturtulabilir. Mîrî arazi rejiminin kendi başına bir gaye olarak değil, belli bir tarım ekonomisi ve kırsal hayatta sosyal yapının sürdürülmesi için vazgeçilmez bir düzen olarak görmek gerekir.11 Osmanlı kırsal hayatındaki iktisadî ve sosyal yapı, aslında Çift-hâne sisteminin içerisinden doğan bir yapıdır. Devlet çift-hâne birimlerini, ekilebilir toprakları, mîrî rejim içine alarak güvenli bir sistem meydana getirmeye çalışmıştır. Mîrî rejim ile birlikte devlet, bu çiftlikleri sıkı bir biçimde kontrol etmeyi ve kırsal hayattaki organizasyonun temeli olan çift-hâne biriminin devamlılığını sağlamayı amaçlamıştır.

III. Çift-Hâne Sistemi

“Çift-hâne sistemi” kavramı, tarih literatürüne Halil İnalcık tarafından kazan-dırılmıştır. İnalcık, tahrîr defterlerinden elde ettiği bilgilere dayanarak, kırsal orga-nizasyonun temel yapısını “çift-hâne sistemi” şeklinde açıklamıştır. İnalcık, resmî bir tahrîr defterinde gördüğü “hane-ba-çift” kaydından yola çıkarak çifti olan köylü ailesi anlamına gelen bu tabiri, “çift-hâne sistemi” adı altında kavramsallaştırmıştır.12

İnalcık, Çift-hâne sistemini ilk olarak 1959 yılında yayınlanan “Osmanlılar’da Raiyyet Rüsûmu” adlı makalesinde Fatih’in reâyâ kanunnâmesinde keşfeder.13 İnalcık bu çalışmasında, kanunnâmeyi ayrıntılı bir şekilde inceleyerek reâyânın devlete karşı ödev ve sorumluluklarını, devletin de reâyâya karşı yaklaşımını ve sistemin fonksiyonlarını ve işleyişini ortaya koyar.14 1984 yılında tebliğ olarak 9 Ayrıntılı bilgi için bkz.: İnalcık, “State-Owned Lands (Miri)”, s. 108-110; “Islamization of Ottoman laws on land and land tax”, Essays in Ottoman History, Eren Yayınları, İstanbul, 1998, s. 156-157.10 Ayrıntılı bilgi için bkz.: Mehmet Genç, “Mukâta’a”, TDV İslam Ansiklopedisi, XXXI, (2006), s. 129-132; İnalcık, “State-Owned Lands (Miri)” s. 108 vd.11 Halil İnalcık, “Village, Peasant Empire”, The Middle East and the Balkans Under the Ottoman Empire: Essays on Economy and Society, Bloomingtom, (1993), s. 143-145.12 Halil İnalcık, “Çift-hane Sistemi ve Köylünün Vergilendirilmesi”, Doğu Batı Makaleler II, Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2008, s. 98.13 Belleten, XIII, (1959), s. 575-610.14 Daha sonraki çalışmalarında ise, sistemin içeriği hakkında ayrıntıları ortaya koymuştur. Bkz.: aşağıda dipnot 17.

Page 253: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

245

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

sunduğu “The Emergence of Big Farms, Çiftliks: State, Landlords and Tenants” başlıklı çalışmasında15 ve 1989’da, V. Milletlerarası Türkiye Sosyal ve İktisat Tarihi Kongresi’nde sunduğu “Köy, Köylü İmparatorluk” başlıklı tebliği ile, Çift-hâne sis-temini etraflı bir şekilde ele almıştır.16 Daha sonraları ise Çift-hâne sistemini, birçok çalışmalarında konu ederek sistemin boyutlarını ve işleyiş tarzını çeşitli örneklerle ortaya koymuştur.17 Ayrıca bu sistemin Bizans toprak sisteminde de mevcut olduğu, Osmanlı’nın Anadolu’ya, Bizans topraklarına yerleştikten sonra bu sistemi devam ettirdiği, İnalcık tarafından karşılaştırmalı tarihçilik örneği olarak ele alınmıştır.18

A. Çift-Hâne Birimi

Esas olarak, bir köylü ailesi (hane), işletebilmek için hayvan gücü olarak bir çift öküz ve ortalama bir köylü ailesinin geçimini sağlayacak büyüklükte bir toprak parçası, yani çift-hâne birimi, toprak üretiminin temel örgütlenmesini oluşturmakla kalmayıp vergilendirme ve vergi denetimleri için de standart birim olarak kabul ediliyordu.19 Bu birim, vergi sisteminin temeli olarak ele alınınca, sürülebilir alan-ların ayrıntılı kadastrosu yapılmaksızın kolaylıkla tahrîr edilebilirken vergilendirme de rahat ve masrafsız bir şekilde bu standart birim üzerinden belirlenebiliyordu. Diğer bir deyişle, ra’iyyet çiftlik hem bir toprak örgütlenmesi çeşidi hem de malî bir tedbir idi.20

Çift-hâne sistemi kırsal organizasyonda sistemin temel ünitesi olduğundan, kânûnnâmelerde ve tahrîr defterlerinde daima ilkin çift resminden söz edilirdi. Ayrıntılı tahrir defterinde (defter-i mufassal), evli bir erkek olan aile reisinin adının altına çift’i veya nîm-çift’i (yarım çift) olduğunu belirtmek için (ç) harfi veya (n) harfi koyuluyordu. Birim ve sahibi, vergi takdirinin temeli olarak bir kez deftere kaydedildiklerinde yeni bir tahrire kadar teorik olarak değiştirilemezdi.21

B. Çiftlik

Kırsal organizasyonda reâyâ, hanenin sağladığı “insan emeği” ve “bir çift öküz” ile işleyebileceği belirli büyüklükteki tarımsal araziyi, çiftliği, mîrî-tapulu arazi 15 Halil İnalcık, “The Emergence of Big Farms, Çiftliks: State, Landlords and Tenants”, Studies in Ottoman Social and Economic History, London: Variorum Reprints, (1985), s. 105-125.16 Bu kongrede sunulan tebliğler basılmıştır; Halil İnalcık, ”Köy, Köylü İmparatorluk”, V. Milletlerarası Türkiye Sosyal ve İktisat Tarihi Kongresi, Tebliğler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, (1990), s. 1-11. Ayrıca 2011 yılında Kayhan Orbay tarafından çitf-hane sistemi üzerine bir tez’de hazırlanmıştır. Bkz. “Osmanlı Çift-hane sitemi” Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 201117 İnalcık, sistemin malî yönünü ve diğer önemli noktalarını açıklayan birçok çalışma ortaya koymuştur. Bunlardan bazıları için bkz.: Halil İnalcık, “Village, Peasant Empire”, The Middle East and the Balkans Under the Ottoman Empire: Essays on Economy and Society, Bloomington, (1993), s. 137-160; “The Çift-hane system and Peasant Taxation” From Empire to Republic: Essays on Ottoman and Turkish Social History, Isis Press, İstanbul, (1995), s. 61-72; “Çift-hane Sistemi ve Köylünün Vergilendirilmesi”, Doğu Batı Makaleler II, Doğu Batı Yayınları, Ankara, (2008), s. 96-110.18 Halil İnalcık, “The Problem of the Relationship Between Byzantine and Ottoman Taxation”, Akten XI. Internationalen Byzantinisten Kongresses, ed. C. H. Beck, München, 1958, s. 237-242.19 Bir çift öküzü ve onun işleyebileceği kadar toprağı tapu rejimi kuralları dairesinde tasarrufu altında bulunduran köylü ailesi, ziraî rejimin ana ünitesi olarak sistemin temelini oluşturur. Bu ünite, imparatorluk bürokrasisi için de aynı zamanda bir ana vergi ünitesidir. İnalcık, “Köy, Köylü İmparatorluk”, s. 5.20 Halil İnalcık, “Çiftlik”, Encyclopedia of Islam, 2nd edition, II, (1960), s. 32-33; İnalcık, “The Çift-hane system and Peasant Taxation”, s. 65-68; İnalcık, “Köy, Köylü İmparatorluk”, s. 4-5; İnalcık, “Çift-hane Sistemi ve Köylünün Vergilendirilmesi”, s. 97.21 İnalcık, “Çift-hane Sistemi ve Köylünün Vergilendirilmesi”, s. 99.

Page 254: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

246

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

rejiminin özel kuralları dahilinde tasarrufunda bulundururdu.22 Reâyâ, bu çiftliklerde tam çift veya nim çiftlikten az olan bir miktar dönümlük arazide ya ortakçılık usulü23 ile ya da üretimini yapacak, vergisini verebilecek ve bütün mahsulün kendisine ait olacak şekilde tasarruf hakkını kullanabilirdi. Bu çiftlikler, onları işleyebilecek durumda olan çiftçilere tapu bedeli denilen peşin bir kira ile daimî ve irsî olarak bir nevi kiracılık statüsüyle verilirdi. Bu suretle devlet topraklarından ayrılan çiftliklerden biri (veya yarısı) kendisine verilmiş olan ve nüfus ve arazi tahrirleri neticesinde defterlere geçirilmiş bulunan çiftçi, bu toprakları işlemekle ve vergisini vermekle sorumlu tutulurdu.24

Osmanlı İmparatorluğu sınırları dahilinde mevcut bütün mîrî topraklar, her bölgenin kânûnnâmesinde zikredildiği şekilde o eyalet veya sancak arazisinin veri-mine (su kenarı, az verimli veya kıraç) göre, âlâ (verimli), evsat (orta halli), edna (verimsiz) ve gayet edna tasnifiyle, 60 dönümden 180 dönüme kadar olan çiftliklerle ayrılmıştı.25 Ayrıca çiftlik büyüklüğü, coğrafyadan coğrafyaya ve toprağın verimine göre çeşitlilik gösterirdi.

Tablo 1: Dönüm cinsinden çiftlik büyüklükleri26

Kânûnâme âlâ evsat edna

Aydın (1528) 60 80 130-150

Erzurum (1540) 80 100 130

Hüdâvendigar 70-80 130-150

Kütahya 60 80-90 120

Mora (1711) 80 100-120 150

Musul(III. Murad) 80 100 150Sirem (III. Murad) 70-80 100-120 150

Devlet gerek Çift-hâne sisteminin devamlılığını sağlamak gerek çiftliklerin bozulup parçalanarak üretimin aksamaması için çeşitli tedbirler almıştır. Örneğin, köylü, üzerinde kayıtlı bulunan çiftliği eğer üç yıl arka arkaya sebepsiz yere işlemez veyahut toprağını bırakıp kaçarsa, elinden çiftliği alınabilir veya başka birisine verilebilirdi. Ayrıca çift-bozan resmi adı altında toprağın boş bırakılmasından doğan

22 İnalcık, “Village, Peasant Empire,” s. 145-14623 Ortakçılık usulü hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Ö. L. Barkan, “XV ve XVI’ncı Asırlarda Osmanlı İmparatorluğu’nda Toprak İşçiliğinin Organizasyonu Şekilleri” Türkiye’de Toprak Meselesi: Toplu Eserler: 1, Gözlem Yayınları, İstanbul, (1980), s. 575-716.24 Barkan, “XV ve XVI’ncı Asırlarda Osmanlı İmparatorluğu’nda Toprak İşçiliğinin Organizasyonu Şekilleri”, s. 789.25 Örneğin aşağıdaki tabloda da gösterdiğimiz III. Murad devri, Musul Livası Kânûnnâmesi’nde, “bir çiftlik yüz dönümdür ve dönümün eni ve uzunu yürümek adımiyle kırk adım hisabı üzere ve yüz dönüm dinilen yer evsatü’l-ahvâldir..” Ö. L. Barkan, XV ve XVI inci asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları: Kanunlar, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul, (1943), s. 173, madde: 2. Ayrıca yine bkz. H. 947 / M. 1540 tarihli Diyarbekir Vilâyeti Kanûnnâmesi’nde “yürümek adımiyle eni ve uzunı kırk adım yere bir dönüm dirler..” Barkan, XV ve XVI inci asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları: Kanunlar, s. 131, madde: 5.26 Bu tablo aşağıdaki çalışmalardan derlenerek hazırlanmıştır: Barkan, XV ve XVI inci asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları: Kanunlar, s. 2, 8-13, 66, 307-308, 322-326; Halil İnalcık, “The Emergence of Big Farms, Çiftliks: State, Landlords and Tenants”, s. 106.

Page 255: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

247

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

zararları ödeme mahiyetinde de bir tazminat vermeye mecbur tutulurdu. Örneğin, H. 947 / M. 1540 tarihli Erzurum Vilâyeti Kânûnnâmesi’nde, “ve reâyânın ziraate kabil yerlerinden bilâ ‘özür üç yıl mütevâliyen boz kalsa timara zarar olduğu takdirce def’i zarar içün sahibinin elinden alınub gayrı kimesneye tapuya virilmek câizdir…”27 şeklindeki izâh, devletin kırsal alandaki ciddi tedbirlerine kanıttır.

Devlet arazinin boş kalmasını, ailenin parçalanıp iş gücünün kaybolmasını, kırsal organizasyonun ve vergilerin aksamaması amacıyla bu tedbirleri koymuştu. Reâyâ, elindeki arazinin bir kısmını terk ederse, boş bıraktığı toprağın öşür ve çift-resmi kadar çift bozan resmi alınırdı. Örneğin, H. 977 / M. 1569 tarihli Silistire Livası Kânûnnâmesi’nde “çift-bozan resmi dahi bir ra’iyyet çiftini bıragub arabacılık veyâ ahar san’at ihtiyar eylese, eğer Müslüman ise bedel-i öşür elli akçe ve yiğirmi iki akçe resmi çift vire cümle yetmiş iki akçe olur. Ve eğer kâfir ise bedel-i öşür altmış iki akçe ve hem yiğirmi beş akçe ispence vire cümle seksen yedi akçe olur” şeklinde konu ile ilgili bir hüküm de mevcuttur.28 Ayrıca, Osmanlı kanunları çift-bozan’ı önlemek için kaçak köylüyü 10 veya 15 yıl bir zaman içinde kayıtlı olduğu köye, toprağa geri getirme yetkisini de tımarlı sipahiye vermiştir.

Devletin kırsal organizasyon üzerinde aldığı bu tedbirler, olumsuz anlamda algılanmamalıdır. Örneğin, eğer çocuklar reşit olmadan koca ölürse kanun, toprağın mülkiyet hakkını işçi kiralayarak veya erkek akrabalarının işbirliğiyle toprağı işleyip üretime devam ederek vergileri ödemesi şartıyla, dula (bîve) veriyordu.29 Çocuklar büyüyüp çalışabilir duruma geldiklerinde, en büyük olan çiftliğin tek yasal sahibi ve vergilerin sorumlusu olarak tanınıyordu. Ayrıca, her birinin vergideki payının belirlenmesi aileye bırakılmıştı.30 Kanunî Sultan Süleyman döneminin ünlü Şey-hülislam’ı (1548-1575) Ebu’s-Suud Efendi de, çiftin birlik ve bölünmezlik ilkesini yorumlarken malî bir kanıt getirerek söz konusu çiftin bütünlüğünün bozulması halinde, hükümet veya tımar sahibinin çift-resmi veya çiftlik vergisini toplamasının neredeyse olanaksız olduğunu belirtmiştir.31 Ayrıca, bir çiftlik en fazla nîm-çift olarak ikiye bölünmüş olabilirdi.

C. Vergiler: Çift-resmi ve İspençe

Osmanlı Devleti, genel anlamda reâyâdan şer’î olarak cizye, resm-i agnam ve bilhassa öşür, ‘örfi anlamda ise, raiyyet rüsûmu ve bunlar içinde en başta ispence (gayrimüslüm) ve çift-resmi adı altında çeşitli vergiler alırdı. Bizim burada üzerinde umumiyetle duracağımız iki konu olacaktır: çift-resmi ve ispence.32

27 Barkan, a.g.e., s. 66, madde: 19; bu konu hakkında örnekleri çoğaltmak mümkündür, bkz.: s. 61, 132.28 Barkan, a.g.e., s. 288, madde: 59.29 Bu anlamda sanılanın aksine kadınlar genellikle miras payından mahrum bırakılmazdı, Ronald Jennings, “Women in Early 17th Century Ottoman Judicial Records – The Sharia Court of Anatolian Kayseri”, Journal of the Economic and Social History of the Orient, XVIII/1, (1975), s. 6930 İnalcık, “Çift-hane Sistemi ve Köylünün Vergilendirilmesi, s. 101. Mülk bu anlamda kısa sürede varisler arasında paylaşılabilirdi, Joseph Schacht, An Introduction to Islamic Law, Oxford, 1964, s. 169-174.31 “Çiftlik ve baştina paralanub bozulması kat’iyyen câiz değildir” (Sofya Kânûnnâmesi, Barkan, a.g.e., s. 254, madde: 13, çiftlik parçalandığı takdirde, “harâcları tevzi ve ta’yin olunmakda kemâl-i su’ûbet ve işkâl olub belki âdetâ muhâildir” Üsküb, Selânik Kanunnamesi, giriş, Barkan, a.g.e., s. 299; Ayrıca Ebu’s-Suud ve Osmanlı arsa ve arazi vergileri hakkında ayrıntılı bilgi bkz.: İnalcık, “Islamization of Ottoman Laws on Land and Land Tax”, Essays in Ottoman History, s. 155-169.32 Bizim burada konu edinmediğimiz reâyâdan alınan çeşitli vergilerde mevcuttu. Örneğin, caba, kara, mücerred resimleri, dönüm-resmi, tütün resmi vd. vergiler hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: İnalcık, “The Çift-

Page 256: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

248

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

a.) Çift-Resmi

Bir çift öküzü ve onun işleyebileceği kadar toprağı tapu rejimi kuralları dairesinde tasarrufu altında bulunduran köylü ailesi, ziraî rejimin ana ünitesi olarak sistemin temelini oluşturuyordu. Bu ünite, imparatorluk bürokrasisi için de aynı zamanda bir ana vergi ünitesiydi ve çift-resmi denilen bir vergi sistemine bağlıydı. Bu malî ünitede alınan çift-resmi vergisi, sadece şahsî (personal) vergi değildi. Daha çok bu ünitenin vergilendirilmesi mahiyetindeydi. Başka deyimle, kombine bir vergiydi.33

Bu vergi, genel anlamda şu şekilde açıklanmıştır: “tamam çiftlik tutan kimesneler yirmi ikişer akçe çift resmin virürler. Ve şol raiyyet ki çiftlik dutmaz çifti olub ziraat ider nîm çift diyü on bir akçe virürler..”.34 Verginin tümü, tam çifti tasarrufunda bulunduran köylü için 22 akçedir. Nîm-çift (yarım) tasarrufunda bulunduran köylü ise, yukarıdaki izahta da anlaşıldığı üzere, genellikle tam çiftin yarısı kadarını vermekle yükümlü idi. Belirli miktarın altındaki topraklar söz konusu olduğunda -yarı çift’in altında- vergi, emeğe göre belirleniyordu. Eğer köylü yarı-çift’in altında toprağa sahipse vergi oranları, temsil ettiği potansiyel emek olan medenî durumuna göre düzenlenirdi.35

Halil İnalcık’ın 1959 yılında yayınlanan “Osmanlılarda Raiyyet Rüsûmu” adlı çalışması, çift-resmi üzerinde ayrıntılı bilgiler ihtiva etmektedir. İnalcık, Fâtih Kânûnnâme’sini esas alarak incelediği çift-resmi vergisini; “bir çift yılda [üç] hizmet [veya] üç akçe vere [ve] bir orak ve bir dögen ve bir kağnı odın boyunduruk-resmi iki akçe vere. Ve bennâkden üç [hizmet] veyahud altı veya tokuz akçe alına”, kay-dından yola çıkarak yaptığı incelemeleri, şöyle şematize etmiştir: 3 günlük şahsî hizmet veya 3 akçe; orak, yani bir araba ot veya karşılığı 7 akçe; dögen, yani yarım araba saman veya karşılığı 7 akçe; bir araba (kağnı) odun veya 3 akçe; boyunduruk (araba ile hizmet) veya 2 akçe.36

Reâyânın mükellef olduğu bu 22 akçelik vergiye kısaca değinelim: Evvelâ, Fâtih Kânûnnâmesi’nde birebir geçen “üç günlük hizmet (kulluk)” tâbiri incelendiğinde; hizmet ve kulluk kavramları, anlamları aynı fakat yazılışları farklı iki kelime olarak karşımıza çıkar. Kulluk, köylünün hizmet manasında mükellef olduğu misyonu belir-tir. Bu anlamıyla baktığımızda, çift-resmi vergisini daha sağlıklı yorumlayabiliriz.

Boyunduruk-resmi genel itibariyle, köylünün kağnısı ile yaptığı hizmet karşılı-ğında alınan vergiydi. Dögen hizmeti ise, köylünün samanı kaldırdıktan sonra tımarlı sipahinin hayvanları için yarım araba saman vermesidir. Bunun para olarak karşılığı ise yukarda da belirtildiği üzere 7 akçedir.

Çift-resmi vergisi, genellikle 22 akçe olarak sabit kalmakla birlikte, bazen mik-tarında değişikliklerde olmuştur. Bunu birçok kânûnnûmelerden takip edebiliyoruz. Çeşitli tarihlerde ve bölgelerde çift-resmi vergisinin oranları şu şekildeydi:

hane system and Peasant Taxation”, s. 61-72; İnalcık, “Osmanlılarda Raiyyet Rüsûmu”, s. 585-600.33 İnalcık, “Köy, Köylü İmparatorluk”, s. 5.34 H. 925 / M. 1519 tarihli, Kanun-ı Reayây-ı Livâ-i Gelibolu; Barkan, a.g.e., s. 235.35 İnalcık, “Çift-hane Sistemi ve Köylünün Vergilendirilmesi”, s. 103.36 İnalcık, “Osmanlılarda Raiyyet Rüsûmu”, s. 578, 580.

Page 257: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

249

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Tablo 2: Bazı sancaklardaki çift-resmi oranları37

Çeşitli tarihlerdeki bu değişiklikler, şüphesiz devletin o dönemdeki şartları göz önünde bulundurularak analiz yapılmalıdır. Özellikle devletin ilk dönemlerindeki çift-resmi oranlarının 22 akçe olduğunu görmekteyiz. Fakat bilhassa Fatih Sultan Mehmed (1444-1446, 1451-1481) ve Kanunî Sultan Süleyman (1520-1566) dönem-lerindeki artışı; sancakların, yapılan seferleri ekonomik anlamda finanse etmesi bağlamında değerlendirebilir. Tablo üzerinden bir başka yorum yapıldığında ise, Doğu Anadolu bölgesinde bazı oranların yüksek olduğu görülmektedir. Ayrıca, bazı sancaklarda alınan çift-resmi vergisi, çeşitli kesimlere ödenecek verginin de toplamı anlamına geliyordu. Örneğin; H. 935 / M. 1528 tarihli Kânûnnâme-i Livâ-i Hamid’de“livâ-i mezbûrenin köhne defter mucebince bütün çiftden kırk ikişer akçe olub ve serbest olmayan timarlarun bütün çiftden on beşer akçesinin ba’zı sancak beğine ve ba’zı subaşılara kaydolınub ve yiğirmi yedişer akçesi sahib-i timara ta’yin olunub…”38 şeklindeki kayıt, sadece köylünün sipahiye vermeye mükellef olduğu çift-resmi vergisinden başka, 15’er akçesini de sancakbeyi ve subaşının aldığını görmekteyiz. Anadolu’da çift-resminin 33 akçeden fazla olan yerlere baktığımızda, 37 Halil İnalcık, “İslâm Arazi ve Vergi Sisteminin Teşekkülü ve Osmanlı Devrindeki Şekilleriyle Mukayesesi”, İslâm İlimleri Enstitüsü Dergisi, I, (1959), s. 40.38 Barkan, a.g.e., s. 32-33; bir başka örnek ise, pek açık olmamakla birlikte; “ve Bolı ve Çaga ve Mengen nahiyelerinden kadimden bütün çiftden kırk altı akçe resim alınırmuş yine anın üzere mukarrer Ammâ Gerede nahiyesinde resmi çift birkaç nevi’ üzere alınırmuş ...” şeklinde bir kayıtta mevcuttur; H. 935 / M. 1528 tarihli Bolu Livası Kânûnnâmesi, Barkan, a.g.e., s. 29.

Akçe Sancakların Adları ve Tarihler

22

Gelibolu (1474 ve 1519), Tekfur Dağı (1455), Malkara (Mağalkara, 1456), Vize (Fatih Devri Sonları), Edirne (1528), Nigebolu (Kanunî Devri), Silistire (1569), Sofya (1525), Üsküp (1455), Arnavud-ili (Fatih Devri ve 16. Asır), Bosna (1565), Sirem (III. Murad), Tırhala (1520)?

30Aydın (1455), Menteşe (17. Asır),

Kara-hisar (17.Asır)

32 Kütahya (1528)

33 Hüdavendigâr (1487), Koca-ili (1624), Karesi (1576), Biga (1517), Bolu (1528), Aydın (1528)

36 Karaman (1528), İç-el (1584)

37 Ankara (1522)

40 Halep (1570), Trablus-Şam (1548), Şam (1570)

42 Hamid-ili (1528)

50Malatya (1530), Diyârbekr (1540), Erzurum (1540), Musul (III. Murad), Harput (1518), Çemişkezek (1541), Mardin (1518)

55 Yeni-il (1583)

57 Çorum (1466), Çankırı (1578), Kayseri (1500)

100 Biga’ya tâbi Dimetoka karyesinde Müslüman olmuş ortakçılar (1574)

Page 258: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

250

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

sancakbeyi ve subaşının da hissesinin ilave edilmiş olduğunu genellikle sancak kanunnamelerinden teşhis edebiliyoruz. Birçok nedeni içerisinde ihtiva eden bütün bu koşullar, devletin kimi zaman kırsal organizasyon üzerinde uyguladığı çeşitli politikaların sonucu olarak genel bir değerlendirmeye de açıktır.

İspence sistemine geçmeden önce, Osmanlı’nın kırsal hayatında tahrîr defterine kaydolmamış, yani hâric-ez-defter olan reâyâyı da belirtmek yerinde olacaktır. Yukarıda tam çift veya nîm çift (yarım çiftlik) tasarruf eden reâyâ üzerinden alınan vergilerin bazılarına değindik. Fakat nîm çiftten de daha az toprağa sahip, hatta hiç toprağı olmayan aileler ya da bekar erkeklerde vardı. Devlet, bu kişileri tahrir defter-lerine kaydetmediği gibi hiçbir tarımsal birimin parçası olarak da kabul etmemiştir. Bazı gençlerin, başka yerlerde hayatlarını kazanmak üzere ailelerini ve toprağını terk ederek çalıştıkları göz önünde tutulmalıdır. Osmanlı defteroloji kavramında, hâric ez-defter diye tarif olunan bu kesim, şüphesiz demografik araştırmalarda önemli bir yer tutar.39

b.) İspence (İspenç) Vergisi

Evvelâ şunu belirtmeliyiz ki; “ispence vergisi” veya “kapu resmi”, çift-resminden ayrı bir vergi değildir. Bulûğa (yetişkinliğe) ermiş her gayrimüslim (zimmî) reâyâ, ispence vergisini ödemekle yükümlüdür. Müslümanların, çift resmine karşılık olarak gayrımüslüm reâyâdan da ispence vergisi alınmaktaydı:“….ve kefere tâyifesinden zikrolunan resmi-çift alınmayub ammâ her haracgüzâr nefer başına yirmi beşer akçe ispenç alalar…”40 İspence kısaca örfî bir baş vergisiydi. “Harâc-ı muvazzafa Türkîde çift-hakkı ve boyunduruk-hakkı derler, kâfir dilince ispence derler”.41

İspence resmi, köylü olsun şehirli olsun, haraç veren kâfirlerden alındığı belirtilen bazı kanûnnâme açıklamaları mevcut olsa da genel anlamda ispence resminin baliğ ve evli kefereden alındığı; bir kısmında evlisinden ve bekarından tahsil edildiği; fakat evlisinden ayrıca altışar akçe ırgadiye alındığı halde bekarlarından alınmadığı da görülmekteydi. Örneğin; H. 947 / M. 1540 tarihli Diyarbekir Vilayeti Kânûn-nâmesi’nde: “..ve kefere tâyifesine resmi çift bağlanmayub her haraçgüzâr yirmi beşer akçe ispenç ve evlüsünden altışar akçe ırgadiye kaydolunmuşdır. Mücerred (bekar) olanından ırgadiye taleb olunmaya..”; ve yine, III. Murad Devri, Musul Livâsı Kânûnnâmesi’nde “…ve kefere tâyifesine resmi çift bağlanmamışdır her haracgüzâra yigirmi beşer akçe ve müzevvecinden (evli) altışar akçe dahi ırgadiye alınur mücerredinden alınmaz..”42 şeklindeki hükümler, genel çizgileriyle ispence vergisini ortaya koymaktadır.

39 M. A. Cook, Population Pressure in Rural Anatolia, 1450-1600, Oxford University Press, London, 1972, s. 24, not 3.40 H. 922 / M. 1516 tarihli Erzincan Kânûnnâmesi, Barkan, a.g.e., s. 181.41 Bkz. İnalcık, “İslâm Arazi ve Vergi Sisteminin Teşekkülü ve Osmanlı Devrindeki Şekilleriyle Mukayesesi”, s. 57; Ayrıca bkz. H. 947 / M. 1540 tarihli Erzurum Vilayeti Kânûnnâmesi’nde “ve livây-ı mezbûre keferesi haracların edâ itdikten sonra rüsûmu çiftden bedel sipahilerine her haraçgüzâr başına yirmi beşer akçe ispenç kanunu kadîmdir. Edâ itdikden sonra zeminlerinden resmi çift ve resmi dönüm virmezler..” şeklindeki hüküm de, yukarıdaki izahımızı kuvvetlendirecek bir kayıttır.42 Barkan, a.g.e., s. 132, 175.

Page 259: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

251

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Gayrımüslüm reâyânın, baba mirası olarak irsen intikal eden çiftlik (mülk toprak) manasına gelen baştinaları tasarruf eden Müslüman reâyâ da, ispence vergisini vermekle yükümlüydü. Örneğin, H. 1022 / M. 1613 tarihli Ohri Kânûnnâmesi’ndeki şu hüküm, devletin bu duruma yaklaşımını da göstermektedir: “ve şol sipahiler ve sâyir Müslümanlar ki keferenin baştinelerin alub tasarruf idüb haraç ve ispençe taleb olundukda reayaya tazmin itdürürler imiş ol asıl idenlerin subaşı olsun ve sipahi olsun muhassalan kim gerekse olsun bî-kusur cizyeleri ve ispençeleri alına, virmeyenlerin hâkimü’l-vakt olanlar ya cizye ve ya ispençeleri bi’t-temam alıvireler. Ve yahud sipahi ma’rifetiyle baştineyi ellerinden alub cizyesin ve ispençesin edâ itmeğe mültezim olur kimesneye vireler temerrüd ve ‘inad idenleri hâkimü’l-vakt dergâh-ı mua’allâma ‘arz ideler”.43

Gayrimüslim reâyâdan, ispence vergisi genellikle erkeklerden en az 10, en çok 50 akçe ve bîve-resmi (gayrimüslim dul kadından) olarak da 6 akçe alınmaktaydı. Bu oranlar, reâyânın malî durumu gözetilerek alınırdı. Âlâ (zengin), mütevassitü’l-hâl (orta halli), ednâ (fakir) olmak üzere üç derece, bu anlamda ölçüt sayılıyordu. Ayrıca defterlerde, amelmande ve ihtiyar (pîr-i fânî) yazılanlardan, işe güce kudreti yetmeyenlerden ve gayrimüslim din görevlilerinden ispence vergisi alınmazdı: “ve papaslar cizye ve resmi kapu virmez..”44

Genellikle çift-resmi ve ispence vergilerinin toplanma günü olarak 1 Mart (veya mart ibtidası) olarak belirtilmiştir: “ve resmi çift ve resmi duhan ve resmi mücerred ve ispence ve resmi bîve ibtida-i martda alınur”45, “ve ispence mevsimi Mart ibtidası ola Martın evvel günü kimin tahviline düşerse ispençe anın ola”46. Bu husus, malî bir kaygıdan ötürüydü. Genellikle timâr, mukâta’a ve iltizâm tevcihinde, Rumî takvime göre Mart ayı esas alınmıştır. Bunun nedeni, Hicrî takvimde aylar, ay yani kamer esasına göre belirlenir ve her mevsim değişirdi. Rumî takvimde ise aylar güneş esasına göre olduğu için her sene aynıdır. Ekonomik konularda, vergi tahsilinde bu hususa dikkat edilmiştir. Aksi takdirde, miladî takvim esas alınsaydı, belirlenen sürenin devamlı dışına çıkılmış olacaktı.

Özetle, köylünün vergilendirilmesi anlamında, kırsal ekonominin temel niteli-ğini oluşturan çift-resmi ve ispence, genel itibariyle reâyânın durumu göz önünde bulundurularak tahsil edilmesine ihtimam gösterilirdi. Tarihî olaylar ve dönemlerin bazı hususî özelliklerine göre değişiklikler olsa da, genel itibariyle bu tablo üzerinden Osmanlı kırsal hayatı izlenebilir.

43 Barkan, a.g.e., s. 295-296.44 Kanunî Süleyman Devri Kânûnnâme-i Reayây-i Budun ve Livâ-i Estergon ve Livâ-i Hatvan ve Livâ-i Novigrad, Barkan, a.g.e., s. 301, madde: 17; Ayrıca diğer örnekler için bkz. Barkan, a.g.e., s. 320, 397.45 H. 977 / M. 1569 tarihli Silistire Livası Kânûnnâmesi, Barkan, a.g.e., s. 281.46 Kanunî Süleyman Devri, Kânûnnâme-i Vilayet-i Nigebolu, Barkan, a.g.e., s. 269. Ayrıca ispence resmi, bazı yerlerde de yarısı ilkbaharda, yarısı sonbaharda olmak üzere yılda iki defa da alınırdı, “ve cizye virmeğe kadir olan reaya resmi kapu diyü sipahisine ruz-i hızırda yigirmi beş akçe ve ruz-i kasımda yigirmi beş akçe ispence içün virürler.” IV. Mehmed devri, Hatvan Livası Kânûnnâmesi, Barkan, a.g.e., s. 316, madde: 2; “ve haraca kadir olanlar resmi kapu diyü sipahisine Hızırilyas gününde yirmi beş akçe ve Kasım gününde yirmi beş akçe virür..” Kanunî Süleyman devri, Kânûnnâme-i Reayây-i Budun ve Livâ-i Estergon ve Livâ-i Hatvan ve Livâ-i Novigrad, Barkan, a.g.e., s. 301, madde: 3; Ayrıca başka bir örnek için bkz. III. Mehmed devri, Kânûnnâme-i Eyalet-i Uyvar, Barkan, a.g.e., s. 313, madde: 5.

Page 260: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

252

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Sonuç

Çift-hâne sistemi, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarımsal ekonomisinde bir çatı görevi görerek, diğer kurumlarla birlikte birçok sistemi de doğrudan ilgilendir-mekteydi. Osmanlı kırsal organizasyonun örgütlenmesinde tahrîr sistemi ve miri toprak rejimi ile birlikte çift-hâne sistemi, bir ana ekonomik ve sosyal sistem olarak imparatorluğun temel yapısında yer alıyordu. Çift-hâne sistemini oluşturan birçok elemanlar şüphesiz ki, onu daha güvenilir ve sağlam kılmıştır. Çift-hâne sistemi, bir vergi birimi olarak da köylünün vergilendirilmesini ve görev ve sorumluluklarını genel çizgileriyle bir esasa bağlamıştır. Osmanlı kırsal hayatına bu pencereden bak-tığımızda, çift-hâne sistemi ve onun yardımcı elemanları, kırsal hayatı düzenleyen ve idame ettiren bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Page 261: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

253

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

KAYNAKLAR

Barkan, Ö. L., – Meriçli, E., Hüdavendigâr Livası Tahrir Defterleri I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1988.

Barkan, Ö. L., “Türkiye’de İmparatorluk Devirlerinin Büyük Nüfus ve Arazi Tahrirleri I”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, II, (1940- 41), s. 20-59.

XV ve XVI inci asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları: Kanunlar, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1943.

“XV ve XVI’ncı Asırlarda Osmanlı İmparatorluğu’nda Toprak İşçiliğinin Organizasyonu Şekilleri” Türkiye’de Toprak Meselesi: Toplu Eserler: 1, Gözlem Yayınları, İstanbul, (1980), s. 575-716.

Cook, M. A., Population Pressure in Rural Anatolia, 1450-1600, Oxford University Press, London, 1972.

Genç, Mehmet, “Mukâta’a”, TDV İslam Ansiklopedisi, XXXI, (2006), s. 129-132.

İnalcık, Halil, “Ottoman Methods of Conquest” Studia Islamica, II, (1954) s. 103-129.

“Osmanlılarda Raiyyet Rüsûmu”, Belleten, XIII, (1959), s. 575-610.

“İslâm Arazi ve Vergi Sisteminin Teşekkülü ve Osmanlı Devrindeki Şekilleriyle Mukayesesi”, İslâm İlimleri Enstitüsü Dergisi, I, (1959) s. 29- 46.

“Çiftlik”, Encyclopedia of Islam, 2nd edition, II, (1960), s. 32-33.

“The Emergence of Big Farms, Çiftliks: State, Landlords and Tenants”, Studies in Ottoman Social and Economic History, Variorum Reprints, London, (1985), s. 105-125.

“The Problem of the Relationship Between Byzantine and Ottoman Taxation”, Akten XI. Internationalen Byzantinisten Kongresses, ed. C. H. Beck, München, 1958, s. 237-242.

”Köy, Köylü İmparatorluk”, V. Milletlerarası Türkiye Sosyal ve İktisat Tarihi Kongresi, Tebliğler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, (1990), s. 1-11.

“Village, Peasant Empire”, The Middle East and the Balkans Under the Ottoman Empire: Essays on Economy and Society, Indiana University, Turkish Studies and Turkish Ministry of Culture Joint Series, Volume 9, Bloomington, (1993), 137-160.

“State-Owned Lands (Miri)”, An Economic and Social History of the Ottoman Empire, 1300-1914, Halil İnalcık with Donald Quataert (ed.), New York, (1994), s. 103-119.

“The Çift-hane system and Peasant Taxation” From Empire to Republic: Essays on Ottoman and Turkish Social History, Isis Press, İstanbul, (1995), s. 61-72.

“Islamization of Ottoman Laws on Land and Land Tax”, Essays in Ottoman History, Eren Yayıncılık, İstanbul, (1998), s. 155-169.

“Çift-hane Sistemi ve Köylünün Vergilendirilmesi”, Doğu Batı Makaleler II, Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2008, s. 96-110.

“The Origin and Definition of the Circle of Justice (Dâire-i Adâlet)”, Selçuklu’dan Osmanlı’ya: Bilim, Kültür Sanat, Prof. Dr. Mikâil Bayram’a Armağan, Konya, 2009, s. 23-26.

Jennings, Ronald, “Women in Early 17th Century Ottoman Judicial Records – The Sharia Court of Anatolian Kayseri”, Journal of the Economic and Social History of the Orient, XVIII/1, (1975), s. 53-114.

Öz, M., “Tahrir Defterlerinin Osmanlı Tarihi Araştırmalarında Kullanılması Hakkında Bazı Düşünceler”, Vakıflar Dergisi, XXII, (1991), s. 429-439.

Schacht, Joseph, An Introduction to Islamic Law, Oxford, 1964.

Page 262: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

254

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

PROF. DR. HALİL İNALCIK’IN SOSYAL VE İKTİSADİ TARİH HAKKINDA GÖRÜŞLERİ

Yücel ÖZKAYA*

Ben bu bildirimde, daha çok iki bilim adamının iktisadi ve sosyal tarihe yaptıkları

büyük katkıdan bahsedeceğim. Prof. Dr. Mustafa Akdağ, Belleten Dergisinin 51. ve 55. sayılarında “Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu ve İnkişafı Devrinde İktisadi Vaziyeti” adlı iki makale yayınlamış ve makalelerinin sonlarına indeks ve Fransızca özet koymuştur.1 Belleten Dergisinin gene 55. sayısında, makalesinde ileri sürdüğü hükümler ve varılan neticelerin dayandığı bütün tarihi deliller, yakında aynı ad altında çıkacak eserde gösterilecektir ifadesini kullanmıştır. Gerçekten de , bu eser 1959 Eylülünde indeks ve haritalar ile birlikte yayınlanmıştır.2 Eserin önsözünde “bu eserin kabarık bir bibliyografya listesine sahip olması için ayrı bir itina gös-terilmemiştir. Çünkü, her yerde kolayca bulunamayan bir kitabı, belki bilgi vardır ümidi ile, aylarca kovalamak yazara uzun zaman kaybettireceği için, o taktirde, hep birinci cilt ile oyalanmak ve diğer ciltlere geçememek tehlikesi vardır” denmektedir. Daha sonra, Prof. Dr. Mustafa Akdağ, bu eserin ikinci cildini de yayınlamıştır.3 İkinci eser şeriyye sicillerine dayalıdır ve şeriyye sicilleri de değişik şehirlerde olduğu için epey büyük bir mesai gerektirmiştir. Prof. Dr. Mustafa Akdağ önsözde buna da değinmektedir.

Prof. Dr. Halil İnalcık tarafından Belleten’in 60. sayısında, 1951 yılında “Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve İnkişafı Devrinde Türkiye’nin Vaziyeti Üzerine Bir Tetkik Münasebetiyle” adlı bir çalışma yayınlanmıştır. Çalışmanın sonunda İngilizce özet de bulunmaktadır.4 Prof. Dr. Mustafa Akdağ, bir sohbette, İnalcık bir tenkite cevap yerine bir makale yazmıştır siteminde bulunmuştur. Ancak bu makalenin ya da tetkikin yayınlanması çok iyi olmuş ve sanırım ilme büyük katkısı olmuştur. Her iki bilim adamının bu çalışmaları, Türkiye’nin iktisadi ve sosyal tarihine ışık tutan dev şaheserlerdir. Bu çalışmalar tarih araştırıcıları için önemli kaynak teşkil etmek-tedir. Bence, bu makaleler, bu değerli iki ilim adamının uluslararası alanda büyük ün kazanmasına neden olmuştur. Prof. Dr. Halil İnalcık’ın, Avrupa ve Amerika’da ün kazanmasının bir nedeni de İngilizceyi iyi bilmesi ve kitaplarının pek çok dile çevrilmesi ile ilgilidir.

Prof. Dr. İnalcık, az önce bahsettiğimiz çalışmasında naif bir dil kullanmıştır. Zaman zaman Prof. Dr. Mustafa Akdağ’ı destekler ifadeler kullanmakta ve özellikle, yabancı yazarlardan yaptığı atıflarla kendi görüşlerini de ortaya koymaktadır. Prof. *Emekli Prof. Dr.1 Doç.Dr. Mustafa Akdağ: Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu ve İnkişafı Devrinde Türkiye’nin İktisadi Vaziyeti (I), Belleten 51, Ankara 1949, sh 497-564, Belleten (II) sayı 55, Ankara 1950, sh.319-411.2 Akdağ, Türkiye’nin İçtimai ve İktisadi Tarihi (1243-1453), C. I, Ankara 1959.3 Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi (1453-1559), C. II, Ankara, 1974.4 Halil İnalcık, “Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş ve İnkişafı Devrinde Türkiye’nin İktisadi Vaziyeti Üzerine Bir Tetkik Münasebetiyle”, Belleten, S. 60, Ankara, 1951, ss. 629-684.

Page 263: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

255

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

İnalcık, makalesinin 630-632. sayfalarında Akdağ’ın makalesindeki fikirleri dile getiriyor: “XIII. asrın sonlarına kadar devam eden bu Şarki Akdeniz ticaretinden faydalanma imkanını bulamayan ve Anadolu tarafında hudutları pek daralmış olan Bizans İmparatorluğu müthiş bir iktisadi darlık içinde yüzüyordu. Selçuki-Bizans hudut sahalarında bulunan Türklerle, Rumların münasebetlerine bakarak, Bizans’ın kaydettiğimiz ekonomik çöküntüsünün tesiriyle, Marmara etrafındaki sanayici Rum şehirleri merkez olmak üzere, yaylacı Türklerle Rum halk arasında Marmara İktisat Ünitesi diyebileceğimiz bir birliğin kendiliğinden doğmakta olduğunu görmemek mümkün değildir. İzmit, Bilecik, İznik, Bursa, Alaşehir ve sair kalabalık ve mamur Bizans şehirlerinde oturan halkın refahlarını tamamıyla kalabalık Türk yayla halkı ile devam eden alışverişlerine bağlı olması dolayısıyla, Marmara İktisadi Ünitesi üzerine Türk siyasi hakimiyetinin oturması o kadar zaruri ve tabii bir hadise teşkil ediyordu ki, ne Selçuki ne beylikler devirlerinin hükümetsizlikleri ve ne de Bizans’ın bu sahaları Türklerden kurtarmak için giriştiği teşebbüsler bu tarihi tekamülü durdu-ramamışlardır.5 İnalcık, sayfa 631’de Akdağ’dan alıntısına devam ediyor “sh.498: Anadolu’ya gelince, Selçuklu devri Türkiyesi muhtelif tarihi şartların tesiri ile çok gelişmiş bir iktisadi nizam yaratmıştı fikrini ortaya koymakta ve şüphesiz bütün bu haller Türkleri bu yeni vatanlarında muhariplikten ziyade ekonomik faaliyete meyl ettirmekte idi. Selçuklu rejimi, memleketin imarını ve sosyal-ekonomik tarihi çehresini çizmeyi maharetle başarmasına mukabil, siyasi sahada pek de muvaffak olamayışının sebepleri bizce bu durumdan ileri gelmektedir.”6

Prof. Dr. İnalcık, makalesinin 631. sayfasında Akdağ’dan naklen “1300 sıralarına gelindiği zaman, Selçuklu Rejimi Türkiyesi’nin ekonomik-sosyal bünyesini meyda-na getiren ve onu yaşatan dünya iktisadi ve siyasi şartları esaslı derecede değişmiş bulunduklarına nazaran kendisinin değişmesi tarihi bir zaruret idi” demekte ve devamla “Osmanlı rejiminin kuruluşu sırasında, Anadolu iktisadi bir kriz devrine girmişti. Bunlardan birisi dirhemin yüzde 37 sine düşmüş olmasıdır” ifadesine yer vermektedir.7 İnalcık, sayfa 631’de Akdağ’dan alıntıya devamla “Bunun neticesinde Anadolu halkı, Osmanlıların fethettikleri şehirlere gidip yerleşiyorlar, yarı göçebeler köylerin timarlı sipahiliğini kabul ediyorlardı. Bunlar, aynı zamanda “Rum halkın ekonomik hayatlarına tamamlayıcı ve işledikleri mallarını istihlak edici (tüketici) bir unsur olarak getirdikleri görülmektedir. Selçuklu devri ‘iktisadi-içtimai’ bir kadro temsil ediyordu, halbuki, Osmanlı Rejimi ile şimdi onun yerini, bir ‘içtimai-siyasi’ yahut ‘siyasi-iktisadi’ kadro alıyordu” ifadelerini almaktadır. İnalcık, bu fikirleri ve alınan kaynakları makalesinde dile getirmekte, ancak, bunların yeterli olmadığını belirtip, yeni kaynaklar ortaya koymaktadır. Makalesinin 633. sayfasında nazariyeler ileri sürmenin doğru olmadığını belirtiyor, ancak tarihçiler belli bir bilgi birikimine sahip oldukları takdirde konular hakkında fikir yürütebilirler kanısındayım..

Prof. İnalcık makalesinin 636. sayfasında, son zamanlarda Bursa hakkında bazı neşriyat yapıldıysa da bunun yeterli olmadığını, ancak kendisinin de yayınladığı Bursa sicilleri8 ve yeni belgelerle şehrin büyüyüşü, iktisadi ve içtimai hayatı hakkında tam ve mükemmel bir tarihin yazılmasının mümkün olduğunu belirtiyor. Makalesinin

5 Akdağ, Belleten, S. 51, a.g.m. s. 498-500.6 A.g.m., s. 498.7 A.g.m., s. 503-509.8 İnalcık, Belleten, S. 60, a.g.m. s. 632-633.

Page 264: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

256

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

637 sayfasında ise, Bursa’da avarız vergisi için şehrin 5000 haneden ibaret olduğu9, bir avarız hanesi 9 küsur olduğuna göre bu rakam yani İnalcık’ın belirttiği 40-50 binlik bir nüfus ortaya çıkıyor.

Prof. Dr. İnalcık, Akdağ’ın bazı katı hükümlere nasıl eriştiğini bilmediğini, bu hususta ne bir kaynaktan, ne de herhangi bir tetkikten bahsetmediğini, Türkiye’nin İktisadi Tarihi adlı eserini beklemek gerektiğinin icap ettiğini ifade etmektedir. Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, C. I 1959 yılında yayınlanmıştır.

İnalcık, makalesinin 391. sayfasında, Marmara İktisadi Ünitesi’nin bir farazi-yeden ibaret olduğunu, Osmanlı Devleti’nin doğuşunda yalnızca iktisadi amiller değil, başka amillerin de olabileceğine temasla, Akdağ gibi, Zeki Velidi Togan’ın “Osmanlı siyasi kuvvetinin yükselmesine ait muhtelif amillerin başında iktisadi bir amil olduğunu” zikrettiğini belirtiyor. Sayfa 684’de makalesinin bitiş kısmında “Biz yukarıda, Onun (Akdağ) tabiriyle Türkiye’nin nasıl bir iktisadi hayat sürmüş oldu-ğunu anlamaya çalıştık” demektedir. Biz bu çalışmaların tam detaylarına girmedik, yalnızca bir kaç hususa değindik.

Prof. Dr. Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi’ni beş cilt olarak planlamıştı. Üçüncü cildin materyalini de hazırlamış, ama bitirmeye ömrü yetme-mişti. Bu arada bununla ilgili bir anımı da zikretmek isterim. Türkiye İş Bankası Genel Yayın Müdürü, bu çalışmanın 3., 4., ve 5. ciltlerini hazırlamamı bana rica etti. Ben de, Prof. Dr. Özer Ergenç’e 3. cildi, Prof. Dr. Musa Çadırcı’ya da 5. cildi hazırlamasını önerdim. Ben de 4. cildi hazırlayacaktım. Ama bu çok zor bir işti. Başbakanlık Arşivi ve o tarihlerde çok çeşitli şehirlerde bulunan sicilleri incelemek çok zordu. Önerim kabul görmedi. Ben de elimdeki dokümanlarla XVIII. yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Toplum Yaşantısı adlı kitabı çıkardım,10 daha sonra Yapı Kredi tarafından yayınlandı.11 Burada, rahmetli hocam Prof. Dr. Mustafa Akdağ’ı takdirle anıyorum.

Sanırım Belleten 51, 55 ve 60’daki makaleleri bir bütün olarak ele almak gere-kir. Üçü, bir bütün oluşturuyor. Bu olağandır. Şunu da belirtmek gerekir ki, bütün tarihçilerin gerek Akdağ’ın 51 ve 55’deki makalelerini, gerekse İnalcık’ın 60. sayıdaki makalesini ve içindeki eleştirileri dikkatlice okumalarında yarar vardır. Bu yazılardaki üslup, kullanılan metot, ileri sürülen fikirler, tezler, kaynaklar tarihçilere büyük bir örnek teşkil edecektir.

Biz şimdiye kadar, İnalcık’ın yalnız iktisadi konulardaki çalışmalarına değin-dik. Prof. İnalcık’ın sosyal tarih konusunda da çok özgün çalışmaları mevcuttur. Osmanlı’da devlet, hukuk, adalet, tanzimat, adalet fermanları, Sened-i İttifak, Gülhane Hatt-ı Hümayunu konularında pek çok çalışması mevcuttur. Tanzimat ve Bulgar Meselesi belgesel bir çalışmadır. Aynı zamanda doktora tezidir, sonra yayınlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda Ekonomik ve Sosyal Tarih adlı eseri, Osmanlı İmparatorluğu’nun detaylarını etraflıca ortaya koyan bir eserdir.12 Belgeler 9 İnalcık, a.g.m., s. 632-633. 10 Yücel Özkaya, XVIII. Yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum Yaşantısı, Ankara: Kültür BakanlığıYayınları, 1985.11 Yücel Özkaya, XVIII. Yüzyılda Osmanlı Toplumu, İstanbul: Yapı Kredi Yayını, 2010.12 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Cilt I-II.

Page 265: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

257

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

ve Belleten dergilerinde yayınlanan adalet-nameler, XVI. ve XIII. yüzyıla ışık tut-maktadır. Adalet fermanları, ehl-i şer’e (kadı, naip, müftü), ehl-i örfe (beylerbeyi, mutasarrıf, sancak beyi, mütesellim, voyvoda, mübaşir), kethüdayerlerine (sipah, silahdar, sağ garipler, sol garipler, sağ ulufeciyan, sol ulufeciyan’ın yöneticisi), yeniçeri serdarlarına (cebeci, topçu, lağımcı, top arabacısı vb. başı), alaybeylerine, iş erlerine (esnaflara) hitaben yazılırdı. Adalet fermanlarında görevlilere görevleri hatırlatılır, memleketteki bozukluklar dile getirilir, bunların önlenmesi, halkın rahat bir hayat sürmesinin sağlanması emredilir, bu yerine getirilmediği takdirde, görev-lilere verilecek cezalar hatırlatılırdı. Ben daha sonra XIII. yüzyıl adaletnamelerini yayınlarken, İnalcık hocamın adaletnamelerinden büyük ölçüde yararlandım.13

Liselerdeki tarih kitapları ve diğer tarihi kitaplar, Sened-i İttifak’ın devlet ile ayanlar arasında yapılan bir anlaşma olduğunu ifade ediyor. Bu yanlıştır. Sened-i İttifak’a bir iki ayan katılmıştır. Sened-i İttifak’ta büyük bir güce sahip olan hane-dan sahipleri mevcuttur. Anadolu ve Rumeli’de bunların sözü geçer. Bunlardan Caparzade Süleyman (Yozgat, Yeniil dışında Kayseri, Sivas, Çankırı, Ankara gibi yerleri mütesellim vekili ile yönetiyor), Karaosmanoğulları Balıkesir ve çevresinde büyük güce sahip, Alemdar Mustafa Rumeli’de isim yapmış kişilerdir. Bu senedin hanedanlar ile devlet arasında olduğunu vakanüvisler de dile getirmektedir. Ben de kitabımda belirtmiştim. İnalcık, Sened-i İttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu adlı makalesinde, hem bu tezi savunuyor, hem de Sened-i İttifak’ın belgesini yayınlıyor. Aynı hususlar, Ahmet Cevdet, Ömer Efendi, Şani-zade Ataullah tarafından da dile getirilmiştir.14 İnalcık’ın Tanzimat’la ilgili başka çalışmaları da mevcuttur. Tanzimat ile ilgili çalışmalarından “Tanzimat Nedir?” ilk makalesi olarak göze çarpıyor.15 Çok sonra Belleten’de yayınladığı “Tanzimatın Uygulanması ve Sosyal Tepkiler”de, genellikle Anadolu’da Tanzimat’a karşı tepkiler belgelerle dile getiriliyor.16 The Ottoman Empire: The Classical Age (1300-1600) yurt dışında çıkan17, benim de yararlandığım ilk eseridir. Bunun Türkçesi18 ve daha sonra diğer dillerde baskıları da yayınlanmıştır.

Son söz olarak Prof. Dr. Halil İnalcık’ı yurt dışında Türkiye’yi temsil eden ve Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli bilim adamlarından biridir diye tanımlamak istiyorum.

13 Halil İnalcık, “Adalet-nameler”, Belgeler Dergisi, C. 2, S. 3-4, Ankara, 1965, s. 49-142 ; Yücel Özkaya,“XVIII.Yüzyılda Çıkarılan Adaletnamelere Göre Türkiyenin İç Durumu”, Belleten, S. 151, Ankara, 1974.14 Halil İnalcık, “Sened-i İttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu”, Belleten, S. 112, Ankara, 1962 ; Ahmet Cevdet, Tarih-i Cevdet, C. 9, İstanbul, 1292, s. 2-9 ; Ömer Efendi, Tarih-i Sultan Selim-i Salis ve II.Mahmut, Esat Efendi Kitaplığı (Süleymaniye), No 2152, vr. 78-80 ; Şani-zade Ataullah, Tarih-i Şani-zade, C.1, s. 65-66.15 Halil İnalcık, “Tanzimat Nedir?”, Tarih Araştırmaları Dergisi, Ankara, 1940-1941. 16 Halil İnalcık, “Tanzimatın Uygulanması ve Sosyal Tepkiler”, Belleten, S. 112, Ankara, 1962.17 Halil İnalcık, The Ottoman Empire (The Classical Age)1300-1600, London, 1973.18 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu: Klasik Çağ (1300-1600), İstanbul, 2003.

Page 266: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1

258

Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri / 2. Prof. Dr. Halil İnalcık

Page 267: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1
Page 268: Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şölenleri - Bursa Şubesi°Çİndekİler ÖnsÖz bİyografİsİne siĞmayan bİr bİlİm adami: halİl İnalcik mehmet kalpakli ..... 1