2
MUKTE DAB ri, muktedab bahrinin tef'ilesi olan habl (habn ve tayyin birlikte uygulanarak elde edilen "meulatü" kabul tef'ilesine zihaf kaide- leri uygulanmadan asli na dair örnekler çok az olup muzari ve müctes bahirleri gibi eski Arap çok nadir olarak vezinlerden- dir. Bu sebeple eski Arap mukte- dab bahrinin kaside ve ileri sürenler ol- da Hz. Peygamber bu bahirde mevcudiyetini kaydedenler de (Hat!b et-Tebrlzi, s. 168) . Muktedab bahrinin ge- len bir ritmi Ebu bir ka- sidesiyle modern devir Ah- med kasideleri bunun deli- li olarak gösterilir (Mahmud s. vd.). bu bahirde zühd ve hikemiyata dair gazel ör- nekleri de b. Hammad el-Cevheri'nin tertibinde bu ba- hir yer almaz. Ona göre bahrin recez- dir (Kitabü s. 56). Aruza dair klasik kitaplarda ve bunlara muhteva kalan yeni eserlerde muktedab bahrinin vezinleri zikredilir. Ancak yenilikleri de göz önüne alarak eserlerde bah- rin vezinlerine de yer Celal el-Hanefi bahrin vezinleri- ni de tesbit ve örnekler ver- (el-'Araz, s. 124-135) : 1. -- 1- 11-- 1- - - ll- - ll 1-- 2. ll 3. ll 4. -1 -ll -1 5. -1'=' ll 6. 7. ::e ll 8. ll Muktedab bahri Türk hemen hemen hiç : Kamus Tercümesi, I, 438; Abdürabbih, el- V, 473; b. Hammad ei-Cev- heri, Kitabü 'ArQZi'l-varaka Salih Cemal 142 Bedevl), Mekke 1406/1985, s. 56; el- Kayrevani, el-'Umde Muhammed Kar- kazan). Beyrut 140811988, I, 269-294; Hatib et- Tebriz[, el-Vafi fi'l-'araz ve'l-kava{i ömer Yahya- Fahreddin Kabave), 1399/1979, s. 167-169; Ebü Pa- ris 1954, s. 82-84; Safa Hulüsi. ve'l-kafiye, Beyrut 1966, s. 170-172; Celal el-'Aruz, 1398/1977-78, s. 124-135; Ali, el-'Aruz ve'l-kiifiye, Mu- sul 140911989, s. 149-152; Mahmud Fahür1, Halep 1410/ 1990, s. 120- 124; Em11 Bed1' Ya'küb, fi 'ilmi 'l-arat ve'l-kafiye ve Beyrut 1411/1991, s. 142-146; ver Ebü Süveylim, Mu'cemü ve'l-kafiye, Arnman 1411/1991, s. 276; Gott- hold Weil, "Arüz" , 1, 620, 629; G. Meredith- Owens, "'Aruçl", EP (ing). 1, 690; Nihad M. Çetin, "Arüz", lll, 428, 432; a.mlf., "Bahir", a.e., IV, 484. Iii TEVFiK TüPUZOGLU el-MUKTEDAB Müberred'in . 286/900) Arap gramerine dair eseri L (bk. MÜBERRED). _j MUKTEDI L (bk. _j MUKTEDI- ( ) el-Muktedi-Biemrillah Abdullah b. Muhammed b. Abdiilah el-Abbas! (ö. 487 /1094) Abbasi halifesi L (1075-1094). _j 8 Cemaziyelewel 448'de (24 Temmuz 056) Kaim- Biemril- torunudur; halifenin tek ve veli- olan onun ay önce Dedesinin 12 467'de (2 N isan 075) üzerine yerine geçi- rildi. Muktedi- Biemrillah, halifelik maka- oturduktan sonra Selçuklu onayiayan bir men- gönderdi ve ile veziri Nizamülmülk, bir politika izleyerek halifeyi uzaktan kontrol etme yoluna gittilerse de daha sonra onu bir güç olmaktan ve otoritesini karar verdiler. Böy- lece bozulmaya ve bir dönem Bunun üzeri- ne, dedesi evlendirilen Muktedi, 474 (1081-82) veziri Fahrüddevle Cehir'i yollayarak Melik- Mah-Melek'e talip oldu. Ertesi da fakihi Ebu bir elçilik heye- tiyle durumu ancak kayda bir elde edemedi. Ni- hayet dört sonra beklenen cevap geldi ve Mah -Melek ile Muktedi'nin izin verildi. Suriye seferini takip eden gün- lerde gelen büyük tö- renlerle (4 Zilhicce 4 79 1 12 Mart kendisine ve verilip bunun alameti olarak iki Uzun pa- iki emirini fahan'a yollayarak Hatun'un re- fakatinde ve Selçuklu Devleti'nin zen- gözler önüne seren çeyizini getirtti ve benzerine az bir Ancak sultan, içine bu siyasi ev- bulunmak yerine ava tercih etti Sultan s. 98) Nitekim evlilik uzun sürmedi ve iki geç- meden Muktedi'nin sonra hareminden vazgeçme uy- sebebiyle halife ile den olan Ebü'l-Fazl Ca'fer ile birlikte getirtti. 484'te ikinci ziyarette de halifenin umursamayarak ken- disi seçti. Halifeye de yerine Ebü'l-Fazl Ca'fer'i tayin etmesi için haber gönderdi; bu- na üzerine de ge- ri döndü (Reblülevvel 485 1 Nisan 1092). Ancak ay sonra büyük bir debdebey- le üçüncü defa geldi ve halifeden hemen terkederek ka bir yere istedi; öldürülen Niza- mülmülk'ün yerine yeni veziri Tacülmülk'ün üzerine de ona biraz süre Muktedl'yi bu zor durumdan bir av partisinde etten zehirlenerek ölmesi ( 16 1 19 Ka- 092) Fakat beklen- medik ölümü onu da Terken Hatun gibi zan Muktedl- Biemrillah, ilk ziyaretinden itibaren sadece üm- metinin manevi yetinmek du- rumunda Buna imarnet bütün hukuki ve siyasi olarak yok- ümmet hukuki bir hatta itilebilirdi. Böylece Ab-

Iiibasl halifeliğinin korunması zorunluluğu, halkın büyük çoğunluğu arasında etkisini sürdüren Batıniliğin imarnet öğretisine karşı merkezi bir denge unsuru şeklinde

  • Upload
    others

  • View
    9

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Iiibasl halifeliğinin korunması zorunluluğu, halkın büyük çoğunluğu arasında etkisini sürdüren Batıniliğin imarnet öğretisine karşı merkezi bir denge unsuru şeklinde

MUKTEDAB

ri, muktedab bahrinin haşiv tef'ilesi olan "mef'Cı latü"de habl (habn ve tayyin birlikte işletilmesi) kuralı uygulanarak elde edilen "meulatü" (.:.ı~) şeklini kabul etmişlerdir. "Mef'Cılatü" tef'ilesine anılan zihaf kaide­leri uygulanmadan asli şekliyle kullanılışı­

na dair örnekler çok az olup muzari ve

müctes bahirleri gibi eski Arap şiirinde çok nadir olarak kullanı lmış vezinlerden­dir. Bu sebeple eski Arap şiirinde mukte­dab bahrinin kullanıldığı kaside ve şiirin

bulunmadığı görüşünü ileri sürenler ol­muşsa da Hz. Peygamber zamanında bu bahirde yazılmış şiirlerin mevcudiyetini kaydedenler de olmuştur (Hat!b et-Tebrlzi, s. 168). Muktedab bahrinin kulağa hoş ge­len bir ritmi vardır. Ebu Nüvas'ın bir ka­sidesiyle modern devir şairlerinden Ah­med Şevki'nin bazı kasideleri bunun deli­

li olarak gösterilir (Mahmud FahCır!, s. ı20 vd.). Ayrıca bu bahirde yazılmış zühd ve hikemiyata dair bazı şiirlerle gazel ör­nekleri de bulunmaktadır. İsmail b. Hammad el-Cevheri'nin tertibinde bu ba­

hir yer almaz. Ona göre bahrin aslı recez­dir (Kitabü 'ArQzi 'l-vara~a. s. 56).

Aruza dair klasik kitaplarda ve bunlara muhteva bakımından sadık kalan yeni eserlerde muktedab bahrinin yukarıda sayılan vezinleri zikredilir. Ancak şairlerin nazım tekniğinde yaptıkları yenilikleri de göz önüne alarak yazılan eserlerde bah­rin başka vezinlerine de yer verilmiştir. Celal el-Hanefi bahrin aşağıdaki vezinleri­ni de tesbit etmiş ve bazı örnekler ver­miştir (el-'Araz, s. 124-135):

1. - - -~1- -~- 1- -~-

11-- -~1- -~- 1- - ~-

- ~- ~1-~~- ll- ~-~1- ~~-

- ~- ~1- -~- ll ~-~- 1-- ~-

2. -~- ~1- ""~- ll -~-~1---

3. ~- -~1-~~- ll -~-~1-~~­

~- -~1-~~- ll~- -~1-~~-

4. -~- -1 ""-~ -ll -~-~1-~ ~-

~~- -1 ""-~-ll -~-~1-~~-

5. -~ - -1'=' -~- ll -~-~1---

6. -~-~1- -- 11"'-~-1---

7. -~- ~1- ::e ~- ll -~-1--

8. -~-~1- ::e~- ll -~-~1~-

Muktedab bahri Türk şiirinde hemen hemen hiç kullanılmamıştır.

BİBLİYOGRAFYA :

Kamus Tercümesi, I, 438; İbn Abdürabbih, el­'İkdü 'l-ferid, V, 473; İsmail b. Hammad ei-Cev­heri, Kitabü 'ArQZi'l-varaka (nşr. Salih Cemal

142

Bedevl), Mekke 1406/1985, s. 56; İbn Reşi~ el­Kayrevani, el-'Umde (nşr. Muhammed Kar­kazan). Beyrut 140811988, I, 269-294; Hatib et­Tebriz[, el-Vafi fi'l-'araz ve'l-kava{i (nşr. ömer Yahya- Fahreddin Kabave), Dımaşk 1399/1979, s. 167-169; İbn Ebü Şeneb, Tul:ıfetü 'l-edeb, Pa­ris 1954, s. 82-84; Safa Hulüsi. Fennü't-taktf'i 'ş­

şi'rf ve'l-kafiye, Beyrut 1966, s. 170-172; Celal el-Hanefı, el-'Aruz, Bağdad 1398/1977-78, s. 124-135; Abctürrıza Ali, el-'Aruz ve'l-kiifiye, Mu­sul 140911989, s. 149-152; Mahmud Fahür1, Sefinetü'ş-şu'ara', Halep 1410/ 1990, s. 120-124; Em11 Bed1' Ya'küb, el-Mu'cemü'l-mufaşşal fi 'ilmi 'l-arat ve'l-kafiye ve fünuni'ş-şi'r, Beyrut 1411/1991 , s. 142-146; M.Alieş-Şevabike-En­ver Ebü Süveylim, Mu'cemü muştalaf)ati'l-'aruz ve'l-kafiye, Arnman 1411/1991 , s. 276; Gott­hold Weil, "Arüz" , İA, 1, 620, 629; G. Meredith­Owens, "'Aruçl", EP (ing). 1, 690; Nihad M. Çetin, "Arüz", DİA, lll, 428, 432; a.mlf., "Bahir", a.e., IV, 484.

Iii TEVFiK RüŞTÜ TüPUZOGLU

el-MUKTEDAB (~1)

Müberred'in (ö . 286/900)

Arap gramerine dair eseri

L (bk. MÜBERRED).

_j

ı MUKTEDI

ı

L (bk. İKTiDA).

_j

ı MUKTEDI-BİEMRİLIAH

ı

( .dıfrı~ ~..Mii.ıı.lf )

Ebü' l-Kasım el-Muktedi-Biemrillah Abdullah b. Muhammed b. Abdiilah

el-Abbas! (ö. 487 /1094)

Abbasi halifesi

L (1075-1094).

_j

8 Cemaziyelewel 448'de (24 Temmuz ı 056) Bağdat'ta doğdu. Kaim- Biemril­lah'ın torunudur; halifenin tek oğlu ve veli­ahdı olan babası onun doğumundan altı ay önce ölmüştü . Dedesinin 12 Şaban 467'de ( 2 N isan ı 075) vefatı üzerine yerine geçi­rildi. Muktedi- Biemrillah, halifelik maka­mına oturduktan sonra Selçuklu Sultanı Melikşah'a saltanatını onayiayan bir men­şur gönderdi ve biatını aldı. Melikşah ile veziri Nizamülmülk, başlangıçta barışçı bir politika izleyerek halifeyi uzaktan kontrol etme yoluna gittilerse de daha sonra onu bağımsız bir güç olmaktan çıkarmaya ve otoritesini zayıftatmaya karar verdiler. Böy­lece araları bozulmaya ve istikrarsız bir dönem yaşanmaya başladı. Bunun üzeri-

ne, veliahtlığı sırasında dedesi tarafından Alparslan'ın kızıyla evlendirilen Muktedi, 474 (1081-82) yılında veziri Fahrüddevle İbn Cehir'i İsfahan'a yollayarak Melik­şah'ın kızı Mah-Melek'e talip oldu. Ertesi yıl da Şafii fakihi Ebu İshak eş-Şirazi' nin başkanlığında gönderdiği bir elçilik heye­tiyle durumu iyileştirmeye çalıştı ; ancak kayda değer bir başarı elde edemedi. Ni­hayet dört yıl sonra beklenen cevap geldi ve Mah - Melek ile Muktedi'nin evliliğine izin verildi. Suriye seferini takip eden gün­lerde Bağdat'a gelen Melikşah büyük tö­renlerle karşıtandı ( 4 Zilhicce 4 79 1 12 Mart ıo87), ardından kendisine "Doğu'nun ve Batı'nın hükümdarı" unvanı verilip bunun alameti olarak iki kılıç kuşatıldı. Uzun pa­zarlıkların ardından Melikşah iki emirini İs­fahan'a yollayarak eşiTerken Hatun'un re­fakatinde kızını ve Selçuklu Devleti'nin zen­ginliğini gözler önüne seren muhteşem çeyizini Bağdat'a getirtti ve benzerine az rastlanır bir düğün yapıldı. Ancak sultan, içine sindiremediği anlaşılan bu siyasi ev­liliğin gerçekleşmesi sırasında düğünde

hazır bulunmak yerine ava çıkmayı tercih etti (Kafesoğlu, Sultan Melikşah, s. 98) Nitekim evlilik uzun sürmedi ve iki yıl geç­meden Melikşah, Muktedi'nin düğünden sonra hareminden vazgeçme şartına uy­maması sebebiyle kızını halife ile evliliğin­

den olan oğlu Ebü'l-Fazl Ca'fer ile birlikte İsfahan'a getirtti. 484'te (ı 09ı) Bağdat'a yaptığı ikinci ziyarette de halifenin varlı­ğını umursamayarak ikametgahını ken­disi seçti. Halifeye de veliahdını değiştirip yerine Ebü'l-Fazl Ca'fer'i tayin etmesi için haber gönderdi; Muktedi-Biemrillah'ın bu­na karşı çıkması üzerine de İsfahan'a ge­ri döndü (Reblülevvel 485 1 Nisan 1092). Ancak altı ay sonra büyük bir debdebey­le üçüncü defa Bağdat'a geldi ve halifeden Bağdat'ı hemen terkederek başşehrini baş­ka bir yere almasını istedi; öldürülen Niza­mülmülk'ün yerine getirdiği yeni veziri Tacülmülk'ün ricası üzerine de ona biraz süre tanıdı. Muktedl'yi bu zor durumdan Melikşah'ın bir av partisinde yediği etten zehirlenerek ölmesi ( 16 Şevval485 1 19 Ka­sım ı 092) kurtardı. Fakat sultanın beklen­medik ölümü onu da Terken Hatun gibi zan altında bıraktı .

Muktedl- Biemrillah, Melikşah'ın Bağdat'ı ilk ziyaretinden itibaren sadece İslam üm­metinin manevi liderliğiyle yetinmek du­rumunda kalmıştı. Buna rağmen imarnet bütün hukuki ve siyasi kurumların tartış­masız kaynağı olarak kaldı. Hilfıfetin yok­luğunda ümmet hukuki bir istikrarsızlığa, hatta kargaşaya itilebilirdi. Böylece Ab-

Page 2: Iiibasl halifeliğinin korunması zorunluluğu, halkın büyük çoğunluğu arasında etkisini sürdüren Batıniliğin imarnet öğretisine karşı merkezi bir denge unsuru şeklinde

basl halifeliğinin korunması zorunluluğu, halkın büyük çoğunluğu arasında etkisini sürdüren Batıniliğin imarnet öğretisine karşı merkezi bir denge unsuru şeklinde ortaya çıktı . 483'te (ı 090) Basra Karmatl­ler tarafından vahşice yağmalanmıştı. Ay­nı yıl Suriye, el-Cezlre ve iran'da ismam propagandasının merkezleri açılmış, Ha­san Sabbah, Kazvin'de Alamut Kalesi'n i ele geçirip ismam Devleti 'ni kurmuştu . Nizamülmülk ile Melikşah'ın ölümünden sonra Muktedl- Bi emriilah tevarüs ettiği haklarının tekrar farkına vardı . Melikşah'ın

eşi Terken Hatun ile yaptığı sultanlık hak­kındaki görüşmeler sırasında ortaya koy­duğu tutum halifenin yeniden kendine gü­venmeye başladığını göstermektedir. Muk­tedl, Terken Hatun'un Melikşah'ın tahtına

çıkardığı henüz çocuk yaştaki oğlu Şehza­de Mahmud'u tam yetkili meşru sultan olarak tanımayı reddetti ve onun rüşte er­mesine kadar ordu ve vergi işlerinin Emir Üner ile Vezir Tacülmülk'ün idaresi altın­da kalması gerektiği hususunda ısrarcı davrandı. Muktedl'nin Mahmud'u bu şart­

larla meşru sultan olarak tanıması üze­rine Selçuklular onun oğlu Ebü'l-Fazl Ca'­fer'i geri verdiler; ancak çocuk ertesi yıl öl­dü. Sonraki yıllarda ise Selçuklu mirası et­rafında vuku bulan mücadelede halifenin rakip sultanlardan en güçlü olanın meş­ruiyetini sağlamaktan başka bir seçeneği kalmadı. Nizamülmülk'ün memlükleri sul­tanlığa Melikşah ' ın büyük oğlu ve Mah­mud'un ( ö . 487 ll 094) rakibi Berkyaruk'u aday gösterdiler. Berkyaruk, Terken Ha­tun tarafından isfahan'da mahpus tutu­luyordu. Memlükler onu hapishaneden ka­çırdılar ve Rey şehrin e götürüp sultan ilan ettiler. Halife de onun biatını kabul ederek Bağdat'ta saltanatma meşruluk kazandır­mak zorunda kaldı. M uktedl- Biemrillah 15 Muharrem 487 (4 Şubat 1 094) tarihin­de beklenmedik bir anda öldü ve cenaze­si ölümü gizlendiği için üç gün sonra def­nedildi.

Muktedl- Biemrillah, son bir iki yılı hariç kendinden önceki halifelere nazaran huzur ve sükun içinde hüküm sürmüştür. Bun­da, Selçuklu Sultanı Melikşah'ın bütün ma­halli hanedanları itaat altına almasının bü­yük rolü vardır. Muktedl döneminde Ab­bas! halifeliğinin Fatımi halifeliği karşısın­daki nüfuzu artmış ve el-Cezlre, Suriye, Filistin, Hicaz ve Yemen'de hutbeler Ab­basller adına okunmuştur. Bağdat'ta Şii­ler'le Sünniler, zaman zaman da Sünniler arasında çıkan mezhep çatışmaları Sel­çuklu Sultanı Melikşah ile veziri Nizamül­mülk'ün müdahaleleriyle önlenmiştir.

Kaşgarlı Mahmud, Divanü lugati't­Türk'ünü halifeliğin i n ikinci yılında Muk­tedl - Biemrillah'a sunmuştur (ı, 3-4 ı Be­sim Atalay'ın , Divanü lugati 't-Türk Ter­cümesi'nde eserin Muktedl- Biemrillah'ın oğlu Ebü'l-Kasım Abdullah'a takdim edil­diğini söylemesi hata olup (1 , 4-5 ; ayrı ca

bk. DİA , IX, 446 ); anılan künye ve isim Muktedi - Biemrillah'a aittir.

BİBLİYOGRAFYA :

Dfvanü lugati't-Türk, I, 3-4; Divanü lugati't­Türk Tercümesi, ı , 4-5; Gazzaıı. Feçta'if:ıu 'l-Batı­

niyye (nş r. Abdurrahman Bedevl) , Kahire 1383/ 1964, s. 186; ibnü'I-im ranı. el-inba' fi tMJ:ıi'l-f:ıu­lefa' (nş r. Kasım es-Samerra1). Kahire 1973, s. 201-205; i bnü'l-Cevzı. el-Munta?am, Vlll , 211, 215, 240, 249, 273 vd., 284 vd., 305-318, 323; IX, 2 vd., 15, 30, 35 vd. , 39 , 44-47 , 62 vd. , 81 vd.; S ıbt ibnü' l-Cevzı. Mir'atü 'z-zaman ( n ş r. Al i Sevim), Ankara 1968, s. 186 vd., 219 vd., 223, 241 vd ., 293; ibnü'J-Es!r, el-Kamil, bk. indeks; Bündarı. Zübdetü 'n-Nuşra, s. 50 vd. ; a.e. (Burs­Jan). bk. indeks; Zeheb!, A'lamü'n-nübela' , XVlll, 318-324; İbrahim Kafesoğlu, Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu imparatorluğu, is­tanbul 1953, s. 12-13, 27, 32, 39 , 46-47 , 94-98, 126-127, 153, 182, 188-190, 205-208, 210; a.mlf. , "Melikşah" , iA, VII, 670, 672; G. Makdis1. ibn 'Af!:il, Dımaşk 1963, bk. indeks; C. E. Bos­worth, "The Political and Dynastic History of the Iranian World (A D. 1000- 1217)" , CH/r., V, 99-102, 212 vd.; E. Glassen. Der Mittlere Weg, Wi­esbaden 1981 , bk. indeks; T. Nagel, Die Festung des Glaubens, München 1988, bk. indeks; Eric J. Hanne, The Caliphate Reuisited: The Abba­sids of II " and 12'h Century Baghdad (dokto­ra tezi, 1998). The University of Michigan, s. 220 vd.; Abdülkerim Özaydın. Sultan Berkyaruk Dev­ri Selçuklu Tarihi (485-498/ 1092- I104), istan­bul 2001 , bk. indeks; a.mlf.. "Melikşah", DiA, XXIX, 55-57 ; Fikret lşıltan. "Mu~tedi" , iA, Vlll, 573-575; Angelika Hartmann, "al-Mu~tadi" , EJ2 ( İn g.). VII , 540-541 ; Mustafa S. Kaçalin. "Div anü lugati 't-Türk" , DiA, IX, 446.

L

Iii ANGELIKA HARTMANN

MUKTEDİR

( ..) ..ı.;AoJ ' )

Allah ' ın isimlerinden (esma-i hüsna) biri.

_j

Sözlükte "gücü yetmek; ölçü ile yapmak, planlamak" manalarındaki kadr (kudret ) kökünün iftial kahbından türemiş bir sı­fat olup "gücü yettiğ i fiilen sabit olan" demektir (Ragıb el-isfahanl. el-Müfredat, " ~dr" md.; Lisanü'l-'Arab, "~dr" md.). Muktedir ismi Allah'a izafe edildiği dört ayette "bir işi gerçekleştirmeye fiilen güç yetiren" anlamını ifade etmektedir (M. F.

Abdülbaki , el-Mu'cem, "~dr" md. ; bk. KA­DİR ) . Muktedir, Ebu Hüreyre'den nakle­dilen doksan dokuz esrna-i hüsnanın Tir-

MUKTEDiR

miz! rivayetinde yer almıştı r ("Da<avat" ,

82) .

Naslarda Allah'a nisbet edilen kadir, ka­dir ve muktedir isimlerinden birincisi ve üçüncüsü esrna-i hüsna listesinde mev­cuttur. Bu üç ismin kadirden başlamak

üzere gittikçe zenginleşen bir anlam içer­diği kabul edilir. Zira aynı kökten gelen kelimelerin harfleri arttıkça manaları da güçlenir (Zeccac, s. 59) Buna göre muk­tedir, zat-ı ilahiyyeye kudret izafe eden kavramlar içinde muhtevası en zengin olan isimdir. Kudret kökünden türeyen ka­dir ve kadlrde kudretin kullanılacağı hu­suslarda bir tür sınırlama söz konusu iken muktedirde böyle bir durum yoktur (Hat­tabi, s. 86) Ayrıcakadir ve kadlr güç ye­tirme sıfatını Allah'a izafe ederken muk­tedir, gerçekleştirilenden hareketle aynı sıfatı fiili manada zat- ı ilahiyyeye nisbet etmektedir (Ebu Abdullah el -Halim!, I,

194). Ebu Bekir ibnü'l-Arabl ise muktedi­rin diğer iki isimden daha zengin bir içe­riğe sahip olduğu yolundaki kanaatin de­lilden yoksun bulunduğunu belirtmekte ve "iftial" kahbından gelen bu kelimenin ih­tisas ifade ettiğini, yani kudretin sadece Allah'a özgü bir sıfat mahiyeti taşıdığı hu­susunu kanıtladığını söyler. insan da belli bir kudrete sahiptir, ancak onun kudreti kendinden olmayıp Allah tarafından veril­miştir ( el-Emedü'l-af!:şa, vr. 59b-60' ) Ab­dülkerlm el-Kuşeyrl, Allah'ın her şeye güç yetirdiğini, fakat icraata geçmeyip bağış­ladığını, her şeyi bildiğini, ancak acele ve kızgınlıkla muamele etmediğini belirtir (bk bibl)

Muktedir Allah'ın zatl - sübutl isim ve sı­fatları içinde yer alır. Hallml, onun eylem gerçekleştirmeye yönelik muhtevasına dik­kat çekerek fiili sıfatlar içinde de yer ala­bileceğini söyler (bk bibl) Muktedir kadir ve kavlden başka cebbar, aziz ve kahhar isim leriyle anlam yakınlığı içinde bulunur.

BİBLİYOGRAFYA :

Ragıb el-isfahanı. el-Müfredat, " ~dr" md.; Li­sanü 'l-'Arab, "~dr" md.; M. F. Abdülbakl , el-Mu'­cem, "~dr" md. ; Tirmizi, "Da<avat" , 82; Zeccac. Te{sfru esma'illahi 'l-f:ıüsna {nşr. Ahmed Yusuf ed-Dekkak), Beyrut 1395/ 1975, s. 59 ; Hattabi. Şe'nü'd-du'a' (n şr. Ahmed Yusuf ed-Dekkak), Dı­maşk 1404/ 1984, s. 86; Ebu Abdullah el-Hal1m1, el-Minhac fi şu'abi'l-fman (nşr. Hilmi M. Ffıde ),

Beyrut 1399/ 1979, 1, 194; Kuşeyri, et-Taf:ıbfr fi ' t­te?kfr (nş r. İb rahim Besyunl), Kahire 1968, s. 81; Ebu Bekir İbnü ' J-Arab!, el-Emedü 'l-af!:şa, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 499, vr. 59b-60'; Fahreddin er-Razi. Levami'u 'l-beyyinat (nşr. Taha Abdür­rau f Sa'd), Beyrut 1404/ 1984, s. 321-322.

liJ BEKiR T oPALOÖLU

143