45

İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

  • Upload
    others

  • View
    12

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz
Page 2: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

İçindekiler DEVLET'ten Okuyucuya 1 Ayın Yorumu 2 İç olaylar 3 Özerkliğin himayesindeki ilimsizlik Prof. ŞABAN KARATAŞ 4 Moskova Geceleri ERGUN GÖZE 5 Olaylar Ecevit'i Yalanlıyor 7 Millî Eğitim Kimlere Teslim Edildi? 8 Doğu ve Güneydoğu'da Neler Oluyor? 10 Siyasette Bütünlük NURİ GÜRGÜR ... 11 Dr. C'nin Serüvenleri 12 Fıkra AYHAN TUĞCUGİL ... 15 ÜOD ve ÜGD Hakkında 16 POL-BİR Başkanı ile Röportaj 16 Dış Politika 18

ÜLKÜ-TEK Başkanı ile Röportaj ... 20 Çarsancaklı ile Röportaj 22 Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz Haysiyet AYVAZ GÖKDEMİR 28 Kadın Meselesi AHMET RIFAT 30 Ahlâk ve Dersi Dr. SÜHA DÜNDAR 34 Hadis-i Şerifler ve Siyasilerimiz KÂMİL HAYATİ AYDIN . . . 36 Sinema Kurultayının Ardından BİLGE TUNALI 37 Güleriz Ağlanacak Halimize OSMAN OKTAY ... 38

Page 3: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

DEVLET'ten Okuyucuya

Muhterem Okucuyulanmız,

Bölücülük hareketlerinin doruk nok­taya ulaştığı, devlet yıkıcılarının bütün güçleriyle memleketi bölmeye çalıştığı zor ve badireli günler yaşamaktayız. Eğitim kurumları bölücülük ve komünizm suç­larından mahkûm olanlara, devletin gü­venliği kendini malûm «Demokratik» derneklerden ilân eden bir derneğe tes­lim edilmiştir. Bu zihniyetin, bölücülük ve hele son günlerde Devletin varlığı için kendilerini boy hedefi yapmış ordumuzun güzide mensuplarından intikam almaya yönelmiş yıkıcılık hareketlerinin üzerine

gitmesi ve önlemesi mümkün değildir.

Aylardan beri anarşinin günahını geç­miş iktidarlara ve milliyetçi gençlere yükleyen ve 10 gün önce anarşinin bittiği­ni ve artık bu hususun konuşulamıyaca-ğını ilân edenlerin son durum hakkında konuşmaya haklan yoktur. Zaman bu it­hamların doğru olmadığını göstermiş ve göstermeye devam etmektedir.

Dış politikada ise keşmekeşlik devam etmektedir. Başbakan, Nasırvari bir hava içerisinde Rusya'ya göz kırpmakla Ameri, ka'yı yola getirebileceği kanaatıyla temas­larına devam etmektedir. Rusya seyaha-tından sonra Başbakanın yaptığı basın toplantısında görüldüğü gibi ileriye ma­tuf temennilerden başka müşahhas birşey yoktur. Ama, sayın Başbakan bu kabil hareketlerle Ambargonun kalkmasına ze­min hazırlıyabileceği kanaatmdaysa - ki zannediyoruz öyledir - Ambargo hususun­daki gelişmeler ise bunun hiç te böyle olmadığını göstermiş ve kongrede görüşül­mesi Temmuza bırakılmıştır.

DEVLET — TEMMUZ : 1978

Dergimizin üçüncü sayısıyla huzuru­nuzdayız .İkinci sayımızı daha çok be ğendiğinizi zannediyoruz. İmkânlar ölçü­sünde sizlerin arzu ettiği dergiyi çıkarta­bilme karar ve çabası içindeyiz. İkinci sayıda görmüş olacağınız gibi, daha çok aylık aktüel haberlere ve röportajlara yer verdik. Okuyucularımızdan aldığımız mek. tuplarda, arzu edilen mecmuanın bu şe­kilde, yalnız peryodun uzun olduğunu ve derginin kısa aralıklarla çıkarılmasını istemekteler. Şüphesiz bizim arzumuz da aynı istikamette ve çalışmalarımız buna yönelik. Kısa bir zaman sonra sizlere da­ha doyurucu ve kısa aralıklarla çıkan bir DEVLET verebileceğiz ümidindeyiz. TRT'. de unutulmaz bir mücadele veren Sayın Prof. Dr. Şaban Karataş'da bu sayıdan itibaren yazı ailemize katılmış bulunuyor.

Dergimizin iç olaylar bölümünde; Do­ğu bölgemizde cereyan eden hadiselerin ve Türk Silâhlı Kuvvetlerini hedef alan intikam hareketlerinin yorumunu ve Ha­ziran ayında meydana gelen önemli olay­ların değerlendirilmesini bulacaksınız. Ayrıca iki ayın en aktüel konusu haline gelen ATAŞ konusunda ÜLKÜ-TEK Baş­kanı Ahmet Hamdi Ayan, Güvenlik Teş­kilatında olup bitenlerle ilgili olarak POL-BİR Başkanı Cemil Ceylan, işçi me­selesiyle ilgili Türk-Metal Sendikası Teş­kilatlandırma Sekreteri Avni Çarsancaklı ile mülakatlarımız yer alıyor. Köşe yazar­larımızın yazılarını zevkle takip edeceği-nizT k^tHndeyiz.1373

Daha huzurlu ve mutlu günlere ulaş­ma temennisiyle hoşçakalın, aziz okuyu-cularmjiz.

' • - • '

- < \

-

Page 4: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

Ayın Yorumu

B ORDUNUN HASSASİYETİ

izim tarihî geleneğimizde devleti ordu kurar ve ordu korur. Devlet ve millet bütünlüğünü korumanın

ve kollamanın elbette orduya ait olacağı, silâhlı ve teşkilâtlı en müessir gücün ordu olduğu, diğer devletlerde de bu görevin orduya ait bulunduğu düşünülebilir ve bu tabiî karşılanabilir. Ancak, bizim kastımız, anayasa ve kanunlarda yer alan bu kalıp­laşmış görev değil, her an en küçük bir ih­male uğramaksızın yaşanan şuurdur. Ordu diğer bütün meseleleri aşan bir dikkat ve hassasiyetle devlet birliğinin en emin bek­çisi olmuştur. Bu hassasiyet, kanunların kendilerine verdiği görevin icabı olmaktan daha çok, Türk Ordusunun tarihten süzüp getirdiği misyon, yapı ve eğitimle ilgilidir. Bu bir devlet geleneğidir ve Türk subayı­nın kafasında ve gönlünde perçinlenmiştir.

Bölücülük faaliyetlerinin son dere­ce arttığı, hatta Barzani ve Talabani taraf­tarı kuvvetlerin kendi topraklarımız üzerin­de vuruşmak cesaretini gösterdiği ve CHP iktidarının bunlara seyirci kaldığı çok kritik bir devrede; Ordu, millî hassasiyetini Ge­nelkurmay Başkanı Sayın Kenan Evren'in ağzından dile getirmiştir. Harb oyunları ve­silesiyle 3. Ordu karargâhında bütün ko­mutanların iştirakiyle yapılan toplantıda, böllücülük faaliyetlerinin ve çok vahim bir çizgide seyreden yıkıcı eylemlerin, diğer güvenlik meseleleriyle birlikte ve fakat bi­rinci plânda ele alındığı söylenmiştir. Nite­kim, bu toplantının hemen arkasından Ge­nelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Ko­mutanının doğu ve güneydoğudaki bazı bir­likleri teftiş etmesi haberleri doğrulamış ve nihayet «Doğu Anadolunun bazı kesim­lerindeki bölücülük faaliyetleri en kısa za­manda önlenecektir» şeklinde bizzat Genel-

K

kurmay Başkanının ifade ettikleri bir direk­tifle noktalanmıştır.

Bu beyan milletçe yüreğimizi serinlet­miş ve devletin sahipsiz olmadığı, sokağa ve bölücülüğe teslim olmayacağı konusun­da güven vermiştir. İktidarın aczi ve hatta seçimler dolayısıyla oilan borcunu öderken verdiği tavizler, bölücülük ve komünizm konusunda adeta himayeci bir netice yarat­mıştı. Asayişin temini ve millî bütünlü­ğün korunmasında Ecevit iktidarına güven­mek mümkün değildir. Ama devlet de, Ecevit'in partizan ve solcu iktidarından iba­ret değildir. Devletin en sağlam gücü ordu kesin tavrını ortaya koymuştur. Hiçbir ikti­darın bu iradeyi görmezlikten gelmesi müm­kün değildir.

omünistlerin bölücülerle birlikte hareket ettiği, aynı plânı birlikte uyguladıkları gözden uzak tutul­

mamalıdır. Komünist faaliyetlerden tecrit edilmiş bir bölücülük faaliyeti yoktur. Şim­dilik tam bir işbirliği içindedirler. Meseleye mezhep kışkırtıcılığı da ilave edilince tab­lo tamamlanmakta, dış mihrakların deste­ği ve yardımı ile devletimiz parçalanmak is­tenmektedir. Bütün anarşi olayları, yıllar­dır sinsice tezgâhlanan bu plânın tatbika­tından ibarettir. CHP yöneticilerinin çarpık teşhis ve ona bağlı suçlamaları, yıkıcı bölü­cü ve komünistjleri rahatlatmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Dikkatleri uzun bir süre, ellerindeki propaganda imkânlarıyla ülkücüler üzerinde toplayabilmişlerdir ama artık bu yalan propaganda sırıtmaktadır. Ülkücülerin hasmının ve hedefinin devlet olmadığı, sadece ve sadece bu bölücü-yı-kıcı-komünist güçler olduğu hiç kimse ta­rafından artık inkâr edilememektedir.

CHP aklını başına geç de olsa toplama­lıdır. Bu bir siyaset ve demokrasicilik oyu­nu değildir. Mevzuu bahis olan devletin ve milletin birliğidir, bütünlüğüdür, bölün­mezliğidir. Türkiye'de hiçbir kuvvet, siyasî hesaplar uğruna bu kutsal değerlerin çiğ­nenmesine müsaade etmiyecektir.

Meydanları kızıl meydan, bayrakları kızıll bayrak, marşları Enternasyonal olan­lara bu vatan terk edilmeyecektir. Siyasî hesaplarını vatan kaygısının üstünde tu­tanlardan da muhakkak hesap sorulacaktır.

2 DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 5: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

Yb. Cihangir son yolculuğunda Ya kızıl katiller ?

İÇOMVL/1R ORDUYA KARŞI SALDIRIYA GEÇİLDİ

Komünist militanlar Ordu'dan 12 Mart'ın intikamını alıyor...

Bilindiği üzere, devleti yıkmaya matuf bölücü ko. münist hareketlerin tehlikeli bir sahfaya ulaşması üzerine, Türk SiLahh Kuvvetleri 12 Mart 1971 de duruma müda­hale ederek komünist mili-tanlara büyük bir darbe vurmuştu. Bu arada yapılan operasyonlarda ve sıkıyöne­tim mahkemelerinde görev alan değerli subay ve emniyet kuvvetleri mensupları, üstün hizmetler ifa ederek, birçok karanlık hadisenin ve hücre­lerin ortaya çıkmasına ve faillerinin cezalandırılmasına vesile olmuşlardı.

Ancak, yine bilindiği üzre CHP-MSP koalisyonu zama­nında, bu komünistler tekrar sokağa salmarak, bugünkü anarşinin temeli atılmış oldu. Türk milleti bu büyük gafle­

ti ve hatta ihaneti unutmadı­ğı gibi, komünist militanlar da 12 Mart döneminde başa­rıyla vazifelerini yapanları u-nutmayarak vahşice cinayet furyasını başlattılar.

Bu furyanın ilk hedefi de siyasi ekipler amiri Uğur Gür olmuş, fakat büyük bir şans eseri Uğur Gür yaralı olarak bu menfur saldırıdan kurtul­muş, ancak ikitidann sürgün furyasından kendisini kurta-ramamıştı . Daha sonra ise Albay Naci Gür çok garip bir trafik kazası! sonucu can veriyordu. Bu arada bazı sol gazeteler ise hainler! listesi yayınlayarak militanlara he­def göstermekle meşguldüler. Bu meşguliyet te ürününü, Hakim Binbaşı Yaşar Değer-li'ye yapılan suikast teşeb­büsüyle devam ettiriyordu.

EVRENİN FERAHLIK VE. REN BEYANATI

Bülün bu saldırılar sürer­ken, demokratik! anayasal! kuruluş ve malûm «der ler ­den ses.seda çıkmaması da dikkati çekiyordu. Amma memlekette, devletin doğru dürüst işleyen, de jenereol - , mayan tek kuruluşu diyebile. ceğimiz ordu, bu tehlikeli ge­lişmeleri idkkatle takip edi­yor ve diğerleri gibi sessiz de kalmıyordu. Nitekim Genel Kurmay Başkanı Org. Kenan Evren. Bnb. Yaşar Değeli'ye yapılan saldırı üzerine şun­ları söylüyordu :

«Zaman zaman Türk Silah­lı Kuvvetlerine yapılan fiili veya sözlü saldırı ve sataş­maların en çirkininin; Türk vatanının bütünlüğünü parça, lamayı hedef alan yasadışı bir gizli örgüt mensupları ile ilgili bir soruşturmayı yapan Askeri Hakim Yaşar Değerli'-ye yapıldığı kuşkusuzdur. Türk vatanı ve milletini iç­ten ve dıştan gelecek saldırı, lara karşı korumak ve aziz milletimizin rahat ve huzuru için yurdun en ücra köşele, rinde dahi her türlü meşak­katlere katlanarak, şahsî men. faatlerden uzak, gereğinde ço­cuklarından ve ailelerinden dahi ayrı kalarak gece ve gün. düz görevi başında bulunan S. Kuvvetlerimizin mensup­larına yapılan insanlık dışı

Org. Kenan EVREN

DEVLET — TEMMUZ : 1978 3

Page 6: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

saldırıların bizi üzdüğü kadar vatanını ve milletini seven ve bu topraklar için seve seve kanun akıtacak olan bütün Türk vatandaşlarım da üzdü • düğünden ve tedirgin ettiğin­den şüphemiz yoktur.

Bizi bölmek ve parçalamak isteyenlerin emellerine bilerek veya bilmeyerek, bu bahtsız kişilerin kendileri için başarı telâkki ettikleri, ve daha ev. vel denenmiş ve fakat hüs­ranla sonuçlanmış bu gibi in. sanlık dışı saldırılardan vaz­geçeceklerini ümit etmek iste­riz. Kendinden çok üstün kuvvetlerle savaşmış ve za­ferler kazanmış Türk Silahlı Kuvvetlerinin gözü dönmüş bu bir avuç insanın yurdu, muzu bölmelerine asla müsa-de etmeyeceğinin ve böyle çirkin saldırılarla Türk su­bay, assubay ve erlerinden hiçbirini yıldıramıyacaklart. mn bilinmesinde kendileri i-çin büyük faydalar bulundu­ğunu belirtmek isterim.»

Uğur GÜR

SALDIRILAR YİNE DEVAM EDİYOR

Bu uyarıya rağmen saldırı, lara devam eden militanlar, bu defa da, bir operasyon sırasında Hüseyin Cevahir'i öldüren Emekli Yarbay Cihan­gir Erdeniz ile yeğenini şehit ediyorlardı.

ÖZERKLİĞİN HİMAYESİNDEKİ İLİMSİZLİK

Prof. Dr. Şaban KARATAŞ

D evletimizi zorlayan Marksist mihrakların dik­katlerden uzaklaştırmayı başardığı önemli ko­nulardan biri de ilimsizliktir.

İlme saygı Türk'e kitaptan ve ecdattan kalmıştır. Ama ilimsiz olduğumuz da günün apaçık gerçeğidir.

İsviçre'den adam çağırdık. Dar-ül-Fünun'u incelet­tik. Bulunan eksiklik araştırmadan mahrumiyetti. Bu­nu düzeltmek için Dar-ül-Fünun'u lâğvettik. Cumhuri­yet Üniversitesini kurduk. Demokrasi modasından ilk nasibini de bu üniversite aldı. Muhtar oldu. Üniver­site Muhtariyeti üstüne yürütülen kavgalar rejimin ka­lıp değiştirmesine gerekçe hazırladı. Sonra dünyanın en iddialı, dolayısıyle en katı «Özerklik» formülünü bulduk. Anayasamıza yerleştirdik. Şimdi bu özerklik tabu'dur. Sosyoloji kitaplarında okutulan en iptidaî toplulukların sihirbaz ruhu asrın kılığına bürünmüş redingotuyle ve melon şapkasıyla Özerkliğin tahtına oturmuştur.

F akültelerin ve Üniversitelerin kurullarında dur­madan değişen, değiştikçe gevşeyen Yönetme­lik tartışmaları Akademik faaliyetin tek hücce­

ti haline gelmiştir. Kurul gündemlerini dolduran mad­delerin çoğunluğu bürokrasiye has hurda teferruatın ve şahsî çekişmelerin malzeme ambarına dönüşmüş­tür. Hiçbir üniversitenin ve hiçbir fakültenin belli bir araştırma plânı, araştırmaları takip, değerlendirme ve yayma sistemi yoktur. Araştırmalar asistanların do­çent, doçentlerin profesör olmasını sağlıyacak zarurî formalitelerin asgarî icaplarına hapsedilmiştir.

İlim bir avuç hamiyet erbabının himmetine kal­mıştır.

T ürk devletinin sıkıntılarına üniversite pencere­sinden bakma imkânı kalmamıştır. Birçokları bakmaz, bakanlar görmez, görenler anlamaz, an­

layanlar da bir şey yapamaz hale gelmiştir. İlim bir yana, üniversitede öğretim ve günlük idare muraka­benin her çeşidinden mahrum, başıboş ve dağınıktır.

Türk'ün fikir, kültür, iktisat ve cemiyet hayatı bir sonraki nesilde yaratılacak boşluğun ve cehaletin tehditi altındadır.

Devamı Sayfa 29'da

4 DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 7: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

DEVLETLE Er^unGöze

Moskova Geceleri Rusya'nın dış politikasının iki he­

defi daha doğrusu Sayın Ecevit'in sevdiği bir tabirle iki «seçeneği» var­dır:

Ya o memleketi almak, demir­perdenin gerisine kaçırmak.

Veya o memlekete kendi rejimi olan komünizmi vermek.

Biri almak, diğeri vermek de olsa ayni kapıya çıkan iki yol.

Rusya Türkiye'ye karşı tutumu­nun bundan başka bir şey olmadığını defaatle isbat etmekde kusur etme­miş bulunmaktadır. 1945'lerde Kars'ı — Ardahan'ı resmen isteyen, Boğaz­larda ise üs kurmak istediğini bildiren Rusya'nın ayrıca Türkiye'deki komü­

nist hareketleri finanse ettiği, para ve taktik verdiği, ayrıca komünizme henüz ulaşmamış «sol» hareketleri de sempati ile karşıladığı herkesin bil­diği bir vakıadır.

İkinci Cihan harbinden sonra Tür­kiye'ye diş gıcırdattığı günlerde Rus­ya ile Türkiye arasındaki saldırmazlık pakt'ını hakaretamız bir şekilde fes­heden Rusya, kaç senedir Türkiye ile bir «siyasî belge» imzalamak için çır­pınıp durmaktadır. Nitekim, hükümet­te hangi parti olursa olsun Türkiye ile iş birliği yapmaya pek hevesli görü­nen Rusya'nın acaba bu telâşının ve birdenbire Türkiye'ye kıymet verir olmasının sebebi nedir?

NATO'dur. Rusların Boğazları ve Kars ile

Ardahan'ı istemesi özerine Türkiye

DEVLET — TEMMUZ : 1978

NATO'ya girerek, kendisini yalnızlık­tan kurtarmış ve Rusya'nın «Türkiye pişmiş bir armut gibi ağzıma düşe­cek» zannını suya düşürmüş, üstelik Rusya'nın başına bir sürü iş açmıştır.

Rusların, Kars'ı ve Ardahan'ı is­temesi, Türkiyeli komünistleri hain­liklerini saklamakta çok büyük müşki-lata uğratmıştır. Eski tüfekler hatıra­larında bu noktaya adetâ ağlaya ağla­ya temas ederler.

Şu kısa izahattan sonra bir İs­tanbul gazetesinin «Ruslar her istedi­ğimizi verdiler» diye manşet atabil­mesi aklı durduran, fikri öldüren bir davranış olarak ortaya çıkar.

Ruslar her istediğimizi verirler. Bu doğru.. Amma ufak bir şartları var­dır. Bizim de onların her istedikleri­ni vermemiz. Nitekim kısa bir müddet önce Türkiye'ye gelen Rus ticaret heyetinden iki milyon ton petrol is­tenmişti de «İki milyon değil on iki milyon ton veririz amma, Volfram ya­taklarınızla, radyoaktif madenlerinizin işletmesi inhisarını bize veriniz» ce­vabı alınmıştı.

Rus dış politikası ne Bolşoy Ba-lesi'ne, ne Moskova Sirki'ne, ne de Rus Devlet Operası'na benzer.

Ruslar fazlasını almadıkları hiç bir zırnığı vermezler. Hiç kimse ver­mez. Bizden, bizim Lozan politikamız­dan başka hiç kimse..

Evet anlıyoruz. Sayın Ecevit «Şov» yapıyor. İçerde yapacak şey kalma­yınca dışarda şov yapıyor. Dışarda-ki şov ile içerdeki havayı kurtarmaya çalışıyor.

Amma Ruslar da şov yapmakta­dırlar. Ve herkes bilir ki Ruslar da iyi şov yaparlar. Ve Ruslar'ın şu şov'u Türkiye'deki komünistlerin yüreğine ferahlık, Rusya'daki Türkler'in gönlü­ne bulantı düşürmektedir.

Rus dış politikası Bolşoy Balesi­ne benzemez, olsa olsa «Korkunç Ivan» operasına benzer?

Ya Sayın Ecevit'inki neye benzer? «Ölü canlar»a mı?

Page 8: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

Bnb. Yaşar DEĞERLİ

Solcu militanların tutumla. rından , bu suikastlerin arka­sının kesilmeyeceği belli ol­maktadır. Bu duruma bir son vermek devletin geleceği açı­sından gereklidir. Zira, vazi­feleri icabı yaptıkları icraat­lardan dolayı, gelecekte can ve mal güvenliklerinin tehlikede, olduğunu gören kamu görev­lileri kanunları ne derece uy­gulayabilirler?

İKTİDAR NE YAPIYOR

Mevcut iktidarın ise acil ve etkili tedbirler alabilmesi mümkün görülmemektedir. Çünkü iktidar Türk subayla­rına kurşun sıkanları ve yan­daşlarını bugün Devletin çeşitli kademelerinde önemli vazifelere getirmektedir. Der­gimizin diğer sayfalarında bunlardan bazı misaller görü-lebilir. Bunlardan birisini bu­raya ibret olarak alıyoruz:

BAKANLIK MAKAMINA

Adana Merkez Cumhuri­yet Ortaokulu Edebiyat Gurubu Öğretmeni iken, An­kara Kayaş Ortaokulu Edebi­yat Grubu öğretmenliğine naklen atanan Emin Tunçbi-Iek, Adana-Hatay İlleri Sıkı Yönetim Komutanlığınca tu­tuklanmış ve aynı Komutanlık Askeri Mahkemesi 1972/1 esas 1972/13 karar sayılı 22.2.1972 tarihli karar hüküm fıkrası bölüm örneğine göre T.C.K. 141/1 maddesi uyarınca 5?klz yıl ağır hapis cezası ile teczi­ye edilmiş olup, bu hüküm Askeri Yargıtay 3. Dairesinin 19.7.1972 gün ve 871.298 karar sayılı ilâmı ile onandığından kesinleşmiştir

Bu duruma göre adı ge­çenin Devlet Memurları Ka. nununun 48. maddesinin 5. Fıkrası ve aynı Kanunun 98. maddesinin «b» fıkrası gere­ğince memuriyetinin sona er. mesi gerekmektedir.

Makamlarınca da uygun gö­rüldüğü takdirde gereği yapıl, mak üzere, yazımızın Özlük İşleri Genel Müdürlüğüne ha­valesini müsaadelerinize arz ederim. Orta Öğretim Genel Müdürü

Hüseyin Iışık

Yukarıda yazıda da görül­düğü gibi Emin Tunçbilek i-

simli öğretmen TCK 141/1 maddesi uyarıca sekiz yıl ağır hapis cezasına çarptırılarak vazifesine son verilmiştir. Şimdi ise aynı Emin Tunçbi­lek MEB Necdet Uğur tara­fından Ankara İncirli Lisesi Müdürlüğüne getirilmiştir. Geçen senelerde hiç anarşi ol­mayan bu lisede anarşi de bu dönemde başlamış ve hatır­lanacağı gibi, Ankara Valisi de bu lisede rehin alınmıştır.

Sayın Bülent Ecevit ise Rus­ya'dan döndükten sonra ver­diği demeçte, Em. Yrb. Cihan­gir Erdeniz'in öldürülmesi ve AP genel merkezinin bomba­lanması hadiselerini kınaya­rak, suçluların biran evvel ya­kalanması için gerekenin yapı­lacağını söylüyordu. Ancak yııkardakine benzer daha yüz­lerce örnek verebileceğimiz icraat neticesinde suçluların yakalanması ihtimali de bi­ze uzak görünmektedir.

Bu tip meseleleri hallet­mek, sadece komünizme söz­de karşı olduğunu söylemek­le değil aynı zamanda komü­nist militanların üzerine dev­let olarak gitmekle mümkün­dür.

Türk demokrasisini zedele­yebilecek, fakat kaçınılmaz olan bu gelişmelerin cereyan etmemesi için bu şarttır.

Em. Yrb. Cihangir Erdeniz

Dergimiz baskıya girdiği sırada Mill i Güvenlik

Kurulu toplanmış ve Orduya yapılan saldırılar ve

memleketin asayiş meselelerini tartışmıştır. Bu arada

kürtçülük suçundan hüküm giymiş Bayındırlık baka­

nı Şetarettin Elçin'nin durumu da hükümeti ve CHP'

yi karıştırmış bulunmaktadır.

6 DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 9: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

OLAYLAR ECEVİT'İ YALANLIYOR! Bilindiği gibi 17 Haziran 1978 tarihinde Başbakan Bülent Ecevit «Anarşi bitmiştir.

Artık Anarşiden söz edilemez» demişti. Aşağıda 18 Haziran 1978 tarihli HÜRRİYET, MİLLİYET, TERCÜMAN gazetelerinden kupürler görüyorsunuz.

>por Bakanlığın Başbakana

brifing verildi

rçok işyerini tahrip eden •oHırı tutarak, Seyfi Ekfioğlu adındaki ı$çı.v' öldürdüler..

m Kişi daha cevıf

':';;:,,,„, «S öldiiriild sağlanmıştır, 5 . 1 6 H a z j r a n olaylarının artık anarşiden söz edilemez, /''dönümünde 40

.6̂ 3̂ Genç,;,vesp- iükkan tahrip edildi [Bakanlığında yaptığı konuşman*»^ a s a n S0|CU|ar# jfcj komando assubayına vaylım <oGüreşe önem verileceğini» söyledi • .̂̂ ^ a teşj aç t,

Başbakan bugün Şemdinli'ye gidiyoı om™ yaraladı c: a

< 4 *

ECEVİT: ÇOCUKLARIMIZ BARIŞ İÇİNDE YAN YANA

'KÜMAIA BAŞLADILAR

£cevit"Kısa * • sürede kimsem # - * anar ş ide n ^ H r T ^ _ söıetmeyecek" * 2 H ^ A NKARA, (Hürriyet] • J k M •

Başbakan Bülent Ece— j f r ^ viı. 374 bin gencin katıldığı ^ ^ f Üniversilc Gırı j Sınavlarında olay çıkmamasının. anarşinin önlenmesi bakımından büyük bir gclı>rne (ayılması gen ligini bildirdi ve "De' boylnlne etkin ve gı' •en bit biçimde rj

S"

$WT Bir öğrenci, bir öğretmen ve bir memur öldürüldü

DEVLET — TEMMUZ : 1978 7

Page 10: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

MİLLÎ EĞİTİM KİMLERE TESLİM EDİLDİ ?

Sayın Cumhurbaşkanı ve Genel Kurmay Başkanının dikkatine!..

Aşağıda isimleri yayınlanan kişiler bölücülük ve komü­nizm suçları ile orduya hakaretten mahkûm olan veya yargılananlardır. Adı geçen kişiler MEB. Necdet Uğur ta­rafından eğitim kurumlarında aktif görevlere getirilmişdir. Türk Millî Eğitim kimlere teslim edildiğini gösteren bu lis­te dikkatlere sunulur.

Eftal Kurtuluş : G.E.E. Resim Öğretmeni 28 Mayıs 1972'de TÖS davasından Sıkıyönetim Mahkemesinde yargılandı.

Muzaffer Güneş : G.E.E. Türk­çe öğretmeni, 1 Kasım 1972'-de TÖS davasında Sıkıyöne­timce tutuklandı.

Niyazi Hakan : Denizli İlköğ­retim Müfettişi Samsun'da rehberlik öğretmeni iken mü­dürler komisyonunca Devlet Güvenlik Mahkemesine veril­di.

Ali Gözüaçık : Sivas îlköğre. tim Müfettişi. İskenderun Dumlupmar İlkokulu öğret­meni iken

1) Hatay Valiliği İl Disiplin Kurulu (20.7.1976-30) idare­cilik yapamaz vazifeyi ihmal.

2) 23.2.1976.75/101 Şubat/ 1975 ayında okul dışı imti­hanlarında para alarak not düzenlemek suçundan uyar­ma,

3) 27.6.1974-149 Şubat/1974 ayında okul dışı imtihanlar­da rüşvet almaktan 3 günlük maaş kesme cezasına çarptı­rılmıştır.

Efrahim Çelebi : Hatay Eği­tim Enstitüsü Müdür Yardım­cısı. Hatay Ticaret Lisesi Türkçe öğretmeni iken Adana Devlet Güvenlik Mahkemesin­de tutuklandı, afla çıktı.

Kadir Karabulut : Manisa De­mirci Eğitim Enstitüsü Öğ­retmeni. Akçadağ Öğretmen

Lisesinde iken tutuklanmış, eşi Zerrin Karabulut açığa alınmış.

Ali Tertemiz : Kanber Yıldı­rım, Sinan Çiftyürek Süley­man Sevinç haklarında 27.1.1976/405-1-10 sayılı Mü­dürler Kurulu kararınca öğ, retmenlik yapamaz Şube 5/243.73 (16-20) kararı veril­miş iken 7.3.1978'de ytikarda-ki şahıslar tekrar öğretmen yapılmıştır.

Haluk Toker : G.E.E. öğret­meni. Sıkıyönetim'de 1 yıl tu­tuklu kaldı.

Ahmet Gültekin : Bünyan Li­sesi Müdürü, TÖS davasında tutuklandı.

Selçuk Soydan : Atatürk Eği­tim Enstitüsü Müdür Muavi­ni. Sıkıyönetim'de yattı.

Ahmet Düzköylü : Samsun Eğitim Enstitüsü felsefe öğ­retmeni. Sıkıyönetimde tu­tuklandı.

Ekrem Tığlı : Samsun Eği­tim Enstitüsü öğretmeni. Sı­kıyönetimce tutuklandı.

Nevzat Aksoy : Bursa Eğitim Enstitüsü öğretmeni, Burdur Ağır Ceza Mahkemesinde 141 ve 142'ye muhalefetten yargı­landı.

Necati Çınar : Bursa Eğ. Ens­titüsü Müd. Mua. TÖS Dava­sında Bakanlık emrine alın­dı.

İbrahim Şahin : Urfa Eğ. Ens. Müd. Mua. Tunceli'de bir su­bayın evine dinamit atmak­tan tutuklandı.

Ali Demir : İçişleri Hakanlığı­nın 9.11.1977 gün/256-029 sayı­lı yazısı ile Dev-Genç sanıkla­rından öğrenim için Alman­ya'ya gitmesi Milli Eğitim Bakanlığının 30.11.1977 gün 45912 sayılı muciple reddedil­miştir. (Resmi dövizli olarak)

8.5.1978'de ise resmi burslu öğrenci olarak Avrupa'ya gön­derilmiştir.

Kadir Okçu : Öğretmen Okul­la rı Genel Müdürlüğünde Ta­yin Nakil Şubesi Müdürü. Nurhak Dağlarındaki anar­şistleri beslemekten mahke­me edilmiş. Malatya CHP İl Encümen üyesi 1977 CHP Ma­latya adayı.

Hasan Tonak : Doğanşehir İlköğretim Müdürü. Nurhak Dağlarında öldürülen Hacı

Tonak'ın kardeşi. Nurhak Dağ­larındaki anarsitlere yardım etmekten tahkikat açılmış ve görevden alınmıştır. (Nurhak Dağlarında kurulan yeni mer­kezle ilişkili olduğu iddiaları yaygındır.)

Emin Tunçbilek : Ankara İn­cirli Lisesi Müdürü. Adana. Hatay İlleri Sıkıyönetim Ko­mutanlığınca tutuklanmış ve aynı Komutanlık Askeri Mah­kemesi 1972/1 esas 1972/13 karar sayılı 22.2.1972 tarihli karar hüküm fıkrası bölüm örneğine göre TCK 141/1 maddesi uyarınca 8 yıl ağır hapis cezasına çarptırılmış tır.

Baki Coşkun : İçişleri Bakan­lığının 25.5.1977 gün 127186 sayılı yazısı ile Pazarcık ve çevresinde anarşik olaylara karıştığı, teşvik ve tahrikçisi olduğu belirtilmiş, Millî Eği­tim Bakanlığının 4.8.1977 gün 28409 sayılı mucibi ile resmî dövizli öğrenci olarak yurt dı­şına gitmesi > kabul edilme* miş, 4.5.1978de ise kabul edil-' mistir.

H. Basri Aydın : Akçadağ öğ­retmen Lisesi öğretmeni (Di-

8 DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 11: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

yarbakır Sıkıyönetim Mahke­mesinde yattı.) Nazım Bayata : Ankara Eği­tim Enstitüsü öğretmeni (Niğ­de Lisesi Öğretmenler Kuru­lunda «felsefe öğretmeni ola­rak öğrencilerime Marksizm. Leninizm öğretmeye mecbu­rum» diyerek, Öğretmenler Kurulunda tavrım ortaya ko­yuyor. Öğretmenlikten açığa alınıyor. Hatta yedi aylık Üstündağ döneminde öğret­menliğe döndürülemedi.)

Fikret Babuş : Mardin Eğitim Enstitüsü öğretmeni (12 Mart' ta Ankara Sıkıyönetim Mah­kemesinde yattı.)

Turgut Özbek : Kayseri Eği­tim Enstitüsü Müdürü. (To-marza Lisesi Müdürü iken Mardin'e sürüldü. Necdet U-ğur döneminde Tomarza Mü­dürlüğüne tayin edildi. 10 gün bu görevde kaldıktan sonra Fevzi Çakmak Lisesi Müdür­lüğüne tayin edildi. 1,5 gün görev yaptıktan sonra Eğitim Enstitüsü Müdürlüğüne geç­ti.)

Ahmet Ö/demir : Kayseri E-ğitim Enstitüsü Müdür Baş­yardımcısı.. (Kız öğrencisine sarkıntılık ettiği için kız okul­larında görev yapamaz kaydı ile Kırşehir Lala Bey Ortao­kuluna verilmiştir.)

İsmail Erdemir : Ankara Eği­tim Enstitüsü Müdürü. (Kur­tuluş Lisesinde polisçe ara­nan solcuları sınıfında sakla­dığı için soruşturma açılmış ve Kızılcahamam'a sürülmüş­tür. Emekliye ayrıldı. Emek­lilikten döndü.)

YTJ/ Ekrem Tığlı : Samsun Eğitim f- ' Enstitüsünde öğretim üyesi

(12 Mart sonrasında Mamak'­ta yattı.) Ahmet Düzköylü : Samsun Eğitim Enstitüsünde öğretim üyesi (12 Mart'ta Mamak'ta yattı.) Yüksel Çiçek : Gazi Eğitim Enstitüsünde öğretim üyesi (Malatya'dan Anafartalar Li­sesine gelmiş. Kürtçülükten 7 ay açıkta kalmış. Anafarta­lar Lisesinde stajyerliği kalk-

BİR BELGE BU FATURA SAYIN TUNCAY MATARACI'NIN

OTEL MASRAFLARININ BİR ŞİRKET TARAFINDAN KARŞILANDIĞINI GÖSTERMEKTEDİR. ACABA KAR­ŞILIĞINDA DEVLETTEN NELER ALINMAKTADIR?

. . . . .... t/ı

. i FATURA t

- .

mamış. Hakkında bölücülük­ten tekrar soruşturma açıl­mış.)

Aydemir Kumru : Buca Eği­tim Enstitüsü Müdür Yardım­cısı. (Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesince kürtçülükten dolayı tutuklandı. Hüküm giv-di.)

Faruk Uzar : Gazi Eğitim Ens­titüsü. (12 Mart'ta tutuklandı.) Adil Tunga : Urfa Eğitim Ens-titüsü'nde. (Öğrenci iken anar­şik hareketlerden birkaç sefer tutuklandı. 12 Mart dönemin­de Ankara Sıkıyönetimde yat­tı.) İsa Geçit : Ağrı Eğitim Ens­titüsü Müdürü. (Devrimci Kültür Ocakları davasında yargılandı. Diyarbakır Sıkıyö­netimde tutuklandı. Muhammet Atalay : Bilecik öğretmen Lisesi öğretmeni. (Bilecik öğretmen Lisesinde iken kız öğrencilere sarkıntı-lık etmekten ve Allahsızlık propagandası yapmaktan Bi­lecik Kız Enstitüsüne, orada

da tef çalıp kız oynattığından kız öğrencisi bulunmayan Bi­lecik îmam Hatip Lisesine ve­rilmiştir. Kız öğrencisi olan okullarda görev yapamaz hük­mü müfettişlerce verilmiş o-lup, ilgili öğretmen Danışta-ya müracaat etmesine rağ­men davası Danıştayca red­dedilmiştir. Bu dönemde öğ­retmen Lisesine geri verilmiş­tir.)

Şükrü Özkan : Bilecik Millî Eğitim Müdürü. (Askerliğinde Komünizm propagandası yap­maktan dolayı Yedek Subay olarak değil, er olarak terhis edilmiştir.

Mehmet Gören : Adapazarı Millî Eğitim Müdürü. (1974'te Afyon Eğitim Enstitüsü Müdü­rü iken zimmetine para ge­çirdiği iddiası ile Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanmış, Milliyetçi Hükümet zamanın­da bu kişi Bilecik öğretmen Lisesi öğretmenliğine tayin cdilmiş. Danıştaya başvurmuş, isteği reddedilmiştir.)

DEVLET — TEMMUZ : 1978 9

Page 12: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

KAYNAYAN KAZAN

DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU'DA NELER OLUYOR?

Genel Kurmay Başkanının, Kara Kuvvetleri Komutanıyla beraber Erzincan ve Doğu il­lerimize geziye çıkması, bila­hare Başbakan Ecevit'in Şemdinli'ye olan ziyareti ani­den bütün dikkatlerin doğuya çevrilmesine sebeb oldu.

Daha önceleri hükümetin doğu'da 12 vilâyeti hassas böl­ge ilân etmesi, bilâhare, Kars, Ağrı, Elazığ, Maraş, Malatya, Antep'te meydana gelen olay­lar ve Hakkâri'deki son geliş­meler, meselenin küçümsen-miyecek derecede ehemmiye­ti haiz ve memleketin bölün­mezliği ilkesiyle ilgili olduğu­nu ortaya koyuyordu.

Doğudaki bazı vilâyetlerde zaman zaman ordu mensupla­rına karşı çeşitli fiilî ve söz­lü saldırıların vukubulduğu ve son zamanlarda bu tip ha­reketlerin daha çok artmaya

yüz tuttuğu görülmüş ve bu­ralarda vazife yapan ordu mensupları bir hayli tedirgin edilmişti. Şüphesiz bu hadi­seler yüksek makamlara inti­kal ettirilmiş ve buralarda bazı değerlendirilmelere tabi tutulmuştur. Tam bu sırada Orgeneral Evren'le Kara Kuv­vetleri Komutanı Orgeneral Ersin'in doğuya çıktıkları gö­rülüyor, bu gezinin hem harp oyunlarım izlemek, hem de bu hadiseleri yerinde tesbit için olacağı kanaati yaygınlık kazanıyordu.

Türk kamuoyunda ve bası­nında son günlerde önem ka­zanan, bizim tesbitlerimize göre ise üç aydır devam eden ve Türk uyruğunda olmayan­ların çatışması ise Genel Kur-mayı'ı daha tedirgin ediyordu. Tam bu hadiseler cereyan e-

derken Başbakan ve İçişle­ri Bakanı Türkiye güllük gülistanhkmışcasına «Anar. şi bitmiştir, artık anarşiden söz edilemez.» diyorlardı. Bu sıralarda ise Doğu Anadolu'­daki gezisini tamamlayan ve Ankara'ya dönen Genel Kur­

may Başkanı Org. Evren ha­va alanında verdiği beyanat­ta: «Doğu Anadolu'nun bazı kesimlerinde meydana gelen bölücü hareketin en kısa za­manda mutlaka önleneceğini» söyledi.

Bütün bu olanlara ve Genel Kurmay Başkanının bu beya­natına rağmen hükümetin ha. diselerin üzerine gitmemesi ve doğru teşhis koymamast üzerine bundan cesaret alan bölücü gizli teşkilatlar bütün güçleriyle anarşiye devam et­mektedirler. Son günlerde de muhatap olarak ordu men­suplarını ve 12 Mart dönemin, de vazife alanları seçmiş bu­lunmaktadırlar.

İçişleri Bakanı Özaydınlı

— İşkenceler ayyuka çıktı. — Emniyeti POL - DER'e teslim etti. — Anarşi iç harbe dönüştü. — Ordu mensupları menfur saldırılara uğradı. — Yabancı kuvvetler Türkiye'de çatışma yaptı. — «Şeref ve haysiyeti» ispata davet edildi.

VE HÂLÂ GÜLEBİLİYOR !..

10 DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 13: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

SİYASETTE

T arihî sanayileşme özleminin kapılarına kadar gelmiş olan

Türkiye'nin, 1970'lerden sonra karşılaştığı iç ve dış bunalımlar, tesadüflerin ortaya çıkardığı olaylar de­ğil milletlerarası politik, ekonomik ve sosyal müca­delenin şuurlu plânlamala­ra dayanan tezahürleridir. Ekonomik hamlesini ger­çekleştirerek sanayileşme­sini tamamlayan ve böy­lece pazar olmaktan kurtu­lan bir Türkiye'nin ileri teknolojiye sahip birçok ülkenin, malî ve sınaî çı­karlarına çok yönlü darbe­ler vuracağı açıktır. Dün­yamızda milletlerin ve dev. letlerin kendi kaderlerine sahip olmaları ideali, sade­ce kâğıt üzerinde ve Bir­leşmiş Milletler Yasasında geçerliliği bulunan, güçlü­lerin güçsüzlere karşı dav­ranışlarında hiçbir tatbik değeri olmayan hayal - te­oriden öte fiilî bir manâ ka­zanmamıştır.

Devletlerin dış politika, lan, iç bünyelerinde sahip oldukları görüş ve felsefe­ye göre şekil kazanırlar. Aslında politikanın iç ve dış şeklinde iki taraflı ola­rak ayırıma tabi tutulması sun'i kalır. Devletlerarası münasebetlerinde genel devlet anlayışından ayrı bir tavır aramaya kalkma-

BÜTÜNLÜK

nın sonuçları açık tenakuz­lar şeklinde tezahür eder­ler. Yarım yüzyıllık Cum­huriyet tarihimiz, şuurlu ve ciddi araştırmalar mahsûlü gerçekçi bir devlet politi­kası yerine bir takım ferdî heveslere, sun'î zorlamala­ra dayanan, lâkaydi ve ida-re-i maslahatçılığın metod olarak benimsendiği genel bir anlayışın hüzün verici örnekleriyle doludur. Ülke içerisinde insan potansiye­lini dinamik bir kalkınma hamlesine mesnet yapama­yan, fevkalâde elverişli sosyal şartlarda, ekonomik imkanlardan yararlanama­yan devletimiz, milletlera­rası politika alanında da daha makul ve verimli bir siyaseti elbette seçeme­miştir.

B irkaç günlük dış ge zilerde bulunabilen sınırlı temas imkân­

larının, münasebetlerin mevcut şekilde köklü de­ğişmelere yol açabileceği­ni, Türkiye üzerindeki po­litik ve ekonomik baskıları hafifletebileceğini sanmak fazla iyimserlik olur. Nite­kim Sayın Ecevit'in Rusya gezisiyle noktalanan son altı aylık temas ve konuş­malarının ciddi ve gerçekçi blânçosu sonucunda iyim­ser bir tablonun ortaya çık­mamış bulunması asla şa­şırtıcı bir durum sayılmaz.

Zira bu ülkelerin bize karşı takındıkları tutumlar günü-bilirlik politikanın meydana getirdiği bir hareket tarzı değil, kendi çıkarları için en elverişli saydıkları poli­tik, sosyal, ekonomik ve kültürel vasatın elde edile­bilmesi için uyguladıkları millî siyasetin neticeleri­dir. Bu tutumlarda ülke çıkarlarımıza uymayan, mil­letimize ters düşen ve cemiyetimizi baskı al­tında tutmaya matuf taraf­lar görülüyor ve bundan rahatsız oluyorsak, düzelt­menin yolu daha tesirli bir millî yapıya, daha sağlam ve gerçekçi bir politika an­layışına, kısacası millî çı­karlara hizmet edebilecek güce ulaşmak, bunu sağ­layacak olan tutuma yönel­mekten ibarettir.

B ay Bülent Ecevit'in ön­ce bazı Avrupa ülke­lerinde, daha sonra­

da Amerika'da, son olarak Sovyetler Birliğinde yaptı­ğı temaslar neticesinde bir kaç kredi anlaşması ve hu­dudu, zamanı, vasatı son derece müphem bırakılan vaadlerin ötesinde ne elde edebildiği düşünüldüğü takdirde karşılaşılacak olan cevap, bu müzakerelerin başarısızlığının değil, bu iktidarın genel politikasına hakim olan felsefe ve anla-

Devamı Sayfa 35'de

DEVLET — TEMMUZ : 1978 11

Page 14: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

Doktor C. nin Serüvenleri TRT'nin yeni Genel Müdürü

Cengiz Taşer, bu görevine baş­lar başlamaz soluğu Alman­ya'da almış, bir halta on gün Avrupa havası alıp yurda dönmüştü. îşte, o zaman «Ha., geldi Genel Müdür, kı­yım herhalde başlar» diye ko­nuşulmuştu TRT koridorların­da.

Doktor Cengiz Taşer, —çok hoşlanır kendisine doktor de­nilmesinden— önceleri kıyım­dan yana olmadığını, hatta ge­ri hizmetteki eski görevlilerin yerlerine döneceğinden filan bahsediyordu konuşmaların­da. Bu konuşmalarından bi­rini TRT Haber Dairesi yet­kilileriyle yapmış da, «Sizler nüveyi teşkil edeceksiniz, de­ğerli eski arkadaşlarınızdan yine bu dairede hizmet alaca­ğız» bile demişti.

Doğru mu? Gelişmeler gös­terecek söylentilerin doğru olup olmadığını. Ancak, ısrar­la söylenen şu ki, CHP yetki­lileri bir liste hazırlayıp, «Al-şunları görevden» demişler ve eklemişler:

«— Biz seni oraya oturasın diye getirmedik. Ya dedikle­rimizi yaparsın, yahut istifa edersin»

Doktor C, ilk hamlede Tele­vizyon Dairesi Başkanı Eşref Dirlik, Haber Dairesi Başka­nı Hami Tezkan, Haber Mü­dürü Cafer Demiral, Merkez Haberler Müdür Vekili Günal Sayın ile Televizyon Haberle­ri Müdür Vekili Ülkü Kura-nel'i almıştı bu görevlerinden. Ve bu stratejik tayinleri, her

nüz Genel Müdür Vekili iken yapmıştı. Sonra Genel Müdür­lüğe asaleten getirildi, Alman­ya'ya gitti döndü.

CHP'nin baskılarının da bu arada yoğunlaştığı söylenir. «Daha da kıy, daha da kıy» gibisinden.

Geçenlerde Sayın Başbakan' ından «esinlenmiş» olacak, Doktor C yeni bir Avrupa tu­runa çıktı. Avusturya'da on gün kalıp dönecekmiş. Döne­cek ya, döner dönmez, Kuala Lumpur seferine çıkacak bu defa da. işte bu dış gezilerin arasına bazı tayinleri sıkıştı­racağı söylenir.

Cengiz TAŞER

C HUKUK DOKTORUDUR.. Doktor C, Kadın Hastalıkla­

rı doktoru filan değil, Hukuk Doktorudur.

Hukuk'un üstad doktoru ol­duğu ise, Avusturya gezisin­den önce Ankara Televizyonu Program Müdürü Orhan Ti­muroğlu ile yaptığı bir görüş­me sırasında iyice anlaşıldı. Yıllarını TRT'ye vermiş Or­

han Timuroğlu ile görüşen Doktor C, Timuroğlu'dan «herhangi bir tayin durumun­da hukuki yollara başvurma­yacağına dair yazılı teminat» istemiş. Vermiş tabii Orhan Timuroğlu.

Şimdiki görünüşe göre, to­pun ağzındaki ilk kişi Orhan Timuroğlu. Ankara TV Müdü­rü Ahmet Derin, TV Dairesi Başkan Yardımcısı Teoman Ertan, Denetim Müdürü Çe­tin Baydar, Program Planla­ma Müdüresi Nedret İkiz, is­tanbul Televizyon Müdürü A-talay Akçalı da gitti gider.. Gider de, CHP'ye karşı değil hatta yakın bir kişi olarak bi­linen Teoman Ertan niye gi­der demeyin. Cem devri bey­lerinden Tarcan Gönenç'in Başkan Yardımcılığına geti­rilebilmesi için.. Teoman Er­tan pek militan bir kişiliği ol­mayan, etliye sütlüye karışma­yan yapıda olduğundan kaybe. diyor yerini..

TRT içindeki solcular da, parça parça.. Bir ara adı Ge­nel Müdürlük için bile geçen, ancak üstüste yaptığı açık o-turumlardan sonra, fazla «siv­ri» bulunup evrakı rafa kaldı­rılan Ayçan Giritlioğlu, bu günlerde üzgün ve kırgrn gö­rünüyor. Kendisine bir iş ve­rildiği mi yok, yoksa bizzat o, elini bir işe sürmeyecek kadar mı küskün, pek anlaşılamı­yor. TV Haberlerinin bu afa­can delikanlı solcusu, kızak­taki ülkücü müdürlerden farksız koridor arşınlıyor.

CHP'nin merkez kanadının solcusu TRT'ciler, Giritlioğlu gibi merkez aleyhtarı TRT-ci-ler olduğu gibi, TRT—DER'ci, TÜM—DER'ci TRT'ciler de birbirlerini yiyip duruyorlar.

12 DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 15: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

Buna bir de Moskova ve Pe­kin lobilerini de eklemek ge­rek.

Sol'un TRT içindeki manza­rası önümüzdeki günlerde en­teresan resimler verecek gibi görünüyor.

SÖYLE SEN KİMSİN ?

Cengiz Taşer artık TRT Ge­nel Müdürü'dür.

Zamanının büyük birçoğun luğu dış ülkeleri gezmek ve. ya iktidar Partisinin Genel Merkezini ziyaret etmekle geç. tiğinden TRT koridorlarını hep ayağı tozlu olarak dola­şır. Ayağı tozlu bir Genel Mü­dür ve çeşitli iğfal, ihanet ve gafletler sonucu toz.duman içinde kalmış bir kurum : TRT.

Bu Kurum'u bir kavle göre Cengiz Taşer idare eder; riva­yetlere kulak verirsek, TRT CHP Hükümetinin dillerden düşürmediği «Ön Yönetime» çoktan geçmiştir.

TRT'de artık, Dukalıklar, Beylikler, Ağalıklar iktidarda­dır.

Bu devlet Kurumuna ma'na veren Millet halklaştığı, Gö­rev veren kanunlar «Çağdışı» kaldığı için beylikler, dukalık­lar, ağalıklar, kendi kanunları­nı bizzat yapmağa, yayın he­deflerini kendilerine göre çiz­meğe başlamıştır.

Söylentiler, Devlet Memuri­yetinin en iptidai kaidelerine vâkıf olanları dahi «Demek Devlet bu kadar kötü durum­lara düşmüş» düşüncesine gö­türmektedir:

Bu kurumda Prodüktörler vardır, kendi yazdığı Senar­yolardan başkası üzerine ça­lışmaz, bir yandan cebini dol­durur diğer yandan «Deli saç­ması» filmlerle, programlarla sanat yaptığını zanneder.

Bu kurumda muhabirler vardır; Muhalefetteki siyasi liderlerden aldığı beyanatı Haber Merkezine getireceği yerde iktidar Partisine götü­rüp deşifre ederek bazı çevre­lere hulus çıkarırlar.

Artist ağalan, komedyen

tellalları artık Yeşilçamda de­ğil Kavaklıdere'dedir.

Üstelik bu işleri yapanların unvanları «Devlet Memuru» dur.

Evet Sayın Taşer; Bu Mille­te bir nebze hizmet etmek is­tiyorsanız, en küçük memur­dan Daire Başkanına kadar bütün memurları karşınıza alın ve sorun:

«SÖYLE SEN KİMSİN?»

Ve bu soruya verecekleri cevaplarla, yerini tayin ede­meyenleri ayıklayın. Yalnız bu netameli Kurum'un düzlü­ğe çıkması için değil, Milletin de, ruhen sağlam, karakterli memurlara, bunlarla yürütü­lecek yayınlara ihtiyacı var.

Kötü tohum çatlıyor... «Piş!. Piş!. Piş!.»

«Uyusun da büyüsün Nin­ni!.»

Yıllardan beri TRT'yi (Bir, tki küçük kesintiye rağmen) yöneten zihniyet, çok sevip di­linden düşürmediği bu ninni­yi, bugünlerde artık söyleye­miyor.

Söyleyemiyor; Çünkü, bu ninnileri dinleyen çocuk «Ka­zık» gibi oldu!.

1964'ün Hümanist, Atatürk­çü, Çağdaş TRT'cileri;

1971'in özgürlükçü, ilerici, Toplumcu TRT'cileri;

1977'nin Antifaşist, Antiem. peryalist, Anti M.C'ci (!) TRT'­cileri; Hanideyse mürebbisi-nin ensesinde «BOZA» pişire­cek.

İlerici, Batıcı, sözüm ona Atatürkçü döşeklerdeninniler* le büyütülen yaramaz çocuk­lar şimdi artık kendi göbek, lerini bizzat kesiyorlar, kurul­taylar düzenleyip bildiri üze­rine bildiri yayınlıyorlar. Bu arada zaman zaman Kurum'­un telekslerini kullanıyorlar, «Önce can, sonra canan» diye­rek grup haberleşmesini, Ka­mu haberleşmesine tercih edi­yorlar.

Eski mürebbiler, iki ellerini önlerine çapraz yapıp, ayıp yerlerini kapatıyormuş gibi e-mir dinliyorlar :

«TizzL.»

«TRT'deki Faşist unsurlar temizlensin!.»

DEVLET — TEMMUZ : 1978 13

Page 16: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

«TizzL» «İşbirlikçilerden (Marksist

olmayan CHP'liler) hesap so­rulsun!»

«Güvenlik soruşturmaları iptal edilsin, işlerine son veri. lenler Kurum'a dönsün, sicil-leri düzeltilsin!»

«Tizz!.» «TRT Yönetim Kuruluna

TRT'de çalışanlardan biri se­çilsin-»

I «Herkese yüzde yetmiş taz­

minat, Herkese Fiili hizmet herkese basın kartı verilsin.» Ve bu emirler temadi edip gi­derken nakarat halinde şu sözler sık sık tekrarlanıyor: «Yaşasın; Antifaşist-Antiem-peryalist örgütlü mücâdele­miz!»

îşte bu son sözlerden sonra koroya iştirak eden seslerde bir cılızlaşma, bir karmaşa farkediliyor; kimileri «Çağ­daş, İlerici, Demokratik ya­yıncılık için TRT-DER» diyor; kimileri, «îşçi Sınıfının tarihi Mücâdelesi için TRT.DER» di­ye haykırıyor;

Kimileri «Revizyonist tuzak­lardan arınmış Yurtsever Dev­rimci Mücadele için TÜM-DER.» diyor; bu arada dev­rimciliğin endazesini kaçırmış grupçuklar TRT VAR-DER, DİSK — Yeni Haber-îş, gibi daha nice anlı şanlı (!) örgüt­lerin çatısı altında setr olma­ya çalışıyor.

Ve hamam hücrelerinde bo­ğulan belli belirsiz haykırış­lara benzer nidalarla TRT'de bir kötü tohum çatlıyor.

Bir Darb-ı meselimiz «Zulm ile âbâd olanın âkîbeti berbad olur» der.

TRT Haber Dairesinin selâ-hiyetli mevkiilerini işgal e-den; hakkın, hakikatin yanın­da olmak yerine, iktidarın ya­nında olmayı tercih eden TRT habercileri, bu günlerde âbad olmayı bekliyorlar.

Bu dairede «Başkanlık» başta olmak üzere göz ka­maştıran, insana bir anda ni­ce şan şöhret kazandıran pek çok mevkii için yapılacak ta-tayinlerin eli kulağında..

«Her külfetin bir nimeti ol­malı değil mi ?»

14

«Şu dönemin Haber daire­sinde külfet sahipleri kim­ler» diye sorunca işte bu soru hemen bir takım yürek­lerin «bruk» diye burkulma­sına sebep oluyor. Ve ikti­dar yanlısı habercilerin post kavgası bu yürek burkuntula-rıyla başlıyor.

Bu kavgaların nereye vara­bileceğini hesaplayabilen eski tüfek TRT'cilcrinden biri:

«— Ah! şu burjuvalar Pro­leter kalmasını bir türlü öğ­renemeyecekler» diye burnun­dan soluyor.

Bir iktidarın sun'i teneffüs­le de olsa yaşaması, işte bu burnundan soluyanlarla, yü­reği burkulanlar tarafından sağlanıyor.

Söz Haber Dairesinden a-çılmışken 20 Mart 1978 günü Ankara caddelerinde kopan Marksist şamata ile bu daire­de çalışan bir takım kişilerin organik bağları üzerinde du­ralım.

Hatırlanacağı gibi 20 Mart günü sol temayüllü Sendika­lar ve Dernekler istanbul Ü. niversitesinde patlatılan ve birkaç öğrencinin canına kı­yan bomba olayı için kıyam etmişler; yolları kapayıp iki saatlik bir toplu terör uygula­mışlardı. Bu dernek ve Sendi kaların Haber Dairesine ka­dar uzanan yandaşları 20 Mart eylemini TRT mikrofon­larına da aksettirdiler; 09.00 ve 10.00 haberlerini okuttur­madılar. TRT tarihinde ilk de­fa, TRT yayınlan kendi per­soneli tarafından engelleni­yor; yöneticiler bu engelleme­ye karşı çıkmak şöyle dursun, yapılan ihanete «Aman şun-dandı, bundandı!» diye kılıf arıyorlardı.

Bu yetkisi büyük cesareti yitik yöneticiler milletin başı­na daha nice işler getirir bil­miyoruz; ama küçük bir yayın suçlusunu, kulağından tutup kurum kapısı önüne bırakma­ya müsait olan TRT Personel Yönetmenliğinin daha bir süre bu Dairede uygulanmayacağı­nı rahatlıkla söyleyebiliriz.

«Hayfa Millete ! Yazık Dev­lete !»

Gerçekten Demokratik ve tam bağımsız çılgın BEDİŞ'-lerden biri; İşsizlikten uyuş­muş, rehavetten gözleri ka­panmakta olan bir TV Görev­lisinin oturduğu odaya; iri camlı gözlüklerinin zincirleri-

I ni sallaya sallaya girdi. Seçkin muhitlerin devrimcilerine

mahsus entellektüel, entellek-tüel olduğu kadar da doku­naklı bir eda ile:

«— Uçlan bakıyimm !» dedi. Elindeki makbuz koçanının kalın yapraklannı «Haşırt, Haşır» diye habire okşuyordu.

j Karşısındakinin hâla hareket­siz kaldığını görünce :

«— Nonoşum !. Bu kez Çim-sa işçileri için istiyorum; Haydi! Şu bıyıklarının gör­kemine denk düşecek bir öz­veride bulun bakıyım!»

Odaya yayılan parfüm ko­kusuna, ucu keseye dokunan

, ve hesapta olmayan para iste-) ğ' eklenince, bıyıklı ve rnah-; mur TV'ci birden uyanır gibi

oldu: «— Tatlım! Şu anda hiç

bozukluğum yok, sonra ver­sem olmaz mı ?»

«— Sonra verebilirsin ama ben gelemem» diye aksileşti

I beriki. Bunun üzerine bıyıklı a-

dam yirmi liralık bir makbuz I isteyerek, cebinden çıkardığı

parayı, güzel Devrim tahsilda­rının avucuna koydu ve kapı­dan çıkmakta olan iş arkadaşı genç kadına:

«— Mesaiden sonra nerede­sin?» diye seslendi.

«— Her zamanki gibi Mil-ka'dayım» diye cevapladı genç kadın. Bu kez bıyıklı adam :

«— Uğrarım iyi mi ?» diye sesini yükseltti. Geenç kadın:

«— Keyfin bilir» Diyip yan odalardan birine daldı.

Sınıfsal (!) düşünceleri Ya-! şama (!) geçirmenin örnek sa­

vaşçısı olan gözlükleri zin­cirli kadınla Çimsa işçileri ve Milka'nııı Fransız stiline uy­gun döşenmiş çay bahçesinin yaptığı çağrışımlar; TRT'nin işsizlikten uyuşmuş bir perso.

| nelini uyuklamaktan böylece kurtarmıştır.

DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 17: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

Tanıdığım kadarıyle, batı dergilerinde, gaze. telerinde «fıkra yaza­rı» diye bir kadro bu­lunmadığı gibi, bizdeki gibi tiryakisi olunan «fıkra» müessesesi de mevcut değildir.

F I K R A Ciddî veya popüler

mevkutelerde arada sı. rada, bazan «editorial», bazan «yorum» tarzında ve fıkra boyunda ya­zılar neşrolunur. Pop müziği veya genç kız der­gilerinin meşhur artist veya şarkıcılara ayırdığı köşeler vardır. Ancak bunlar bile, «Türkân Ab­la diyor ki...» cinsinden mektuplaşmalar veya tek tük «irfan» kırıntılarından ibarettir.

Fakat her gün, her konuya nasıl bakılması icab ettiğine dair kısa talimatlar demek olan bizdeki siyasî fıkrayı onlarda bulamazsınız.

«Batıda böyleyse doğrusu da budur, bizde de öyle olsun...» formülü, Türkiye'deki taraf, tannca çok, onca büyük bir aptallık. Ama bi­zimle batılılar arasındaki bu farkın sebebini de öğrenmek isterim: Yazarımız neden fıkra ya­zar? Okuyucumuz neden fıkra okur?

Herhalde kitap ve makale «fasıl» ise, fıkra da «nağme»dir. Hele o çok sevilen fıkralardan yapılmış fıkraların her parçası olsa olsa birer nota, birer tek ses olabilir. Sesleri ve nağme, leri toplayıp konser verilemez ki...

Aynı sebepten fıkrayla edebiyat yapılamaz. «Falan, filân, fişmekân yapıyor.» diyorsunuz... O misaller fıkrayla yapılan edebiyat değil, ede­biyatın zorla ve mecburen fıkraya sıkıştınlma. sıdır. Bazan da yayılması... Yakından tanımak şerefine erdiğim ediplerimizin bu hapishane­den şikâyetini iyi bilirim. Hele yarım kalmış romanların, yazılmamış hikâyelerin sahiplerini; bugüne kadar verdikleri eserlerde bize vaad ettikleri müstakbel dev eserlerin sahiplerini tanışanız, şikâyetlerini duysanız, hissetseniz,

bütün fıkraları paralamak gelirdi içinizden.

Fıkrayla inceleme, fikir eseri de verilemez. Hiçbir fikir, filân adet satır veya kelimeyle sınırlatmaz kendini. Daha küçük de olabilir, daha büyük de. Ama usta fıkracılarımızın fık­ralarının boyuna bir bakın. Sanki akıllarına her gün gelen fikir, gazetenin tam orasma oturacak boydadır. Ne eksik, ne fazla. Ve fık­ra yazan fikir adamlarımızı da yakından tanı-

AYHAN TUĞCUGİL

sanız, kendi kendileriy­le alay ettiklerini, fık­rayla alay ettiklerini ve onların da edipler gibi hapsolduklarım anlar­sınız. Yazdıkları her fıkra, yazacakları ki­taplara, yazacakları ma­kalelere sıkılmış birer kurşun gibidir.

Demek ki kendi istek­leriyle yazmıyorlar. O halde sorulardan ilkine cevap verebiliriz: Oku.

yucu öyle istediği için fıkra yazıyorlar.

Asıl soru, «Neden fıkra okuyorlar?» imiş..

işte bu nokta, «Tanzimattan beri...» diye­rek, «Millî Eğitim ıslah olunmadıkça...» di­yerek makaleye girilecek yerdir ama fıkraya ayrılan sütunlar dolmak üzeredir. Bağlamalı-

yız :

Bebekleştirilmiş bir cemiyetiz .

Bebeğin her söyleneni anlayacak, her is­tediğini anlatacak kelimeleri yoktur. Bizim de kelimelerimizi çaldılar. Kelâmdan uzaklaştık.

Anlıyamıyoruz, anlatamıyoruz.

Bebeğin hatırlayabileceği, ona yol göste­recek tecrübeleri yoktur. Bize önce İslâmiyet sonrası tarihimizi unutturdular. İslâm'dan ev­velsini de önce Etilerin Türklüğü gibi saçma­larla çarpıtmışlardı, şimdi inen Ergenekon tablolarıyla, yükselen Hitit boynuzlarıyla kök­ten yıkıyorlar. Hafızamızı çaldılar. Yaratılışı­mızdan uzaklaştık. Biz gibi davranamıyoruz.

Bebek, hadiseleri ehemmiyet sırasına soka­maz. Oyuncağının kırılması babasının iflâsından mühim olabilir onun için... Ecevit'in Şemdinli'ye helikopterle gidip «KUP'u başlattım.» demesini, bir de bilmemne suyundan eliyle içmesini, üç aydır topraklarımızda binlerce Barzanî'ci ile Ta-labanî'cinin çarpışmasından mühim görüyoruz. (Siz Pol-Der'ci ile bulvar gazetesinin sözlerine bakmayın, üç aydan beridir o iş.) Sağduyumu­zu çaldılar. Akıldan uzaklaştık. Ayırd edemiyo­ruz.

Bebek dikkatini toplayamaz. Çabuk sıkılır. Bizim de dikkatimizi çaldılar. Kitaptan uzaklaş­tık. Fıkra okuyoruz.

DEVLET — TEMMUZ : 1978 15

Page 18: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

Ülkü Ocakları ve Ülkücü Gençlik Derneği hakkında.

Türkiye'deki sol mihrakla­rın, hedefe ulaşmak için aşıl­masını şart gördükleri hedef­lerden birisi de «Ülkücüler» dir. Milliyetçilerin bölünmesi, parçalanması için ellerinden geleni yapıyorlar. Ama bir türlü muvaffak olamamışlar­dır. Milliyetçilerin arasına ni­fak sokamadıkları için de, sanki anlaşmazlık, ayrılık

varmış gibi göstermeye çalı­şırlar. Bu konudaki haberle­rini, yorumlarını okuyunca insan gülmekten çatlıyor, bir kimsenin nasıl bu kadar ap­tal ve geri zekâlı olabileceği­ni aklı almıyor.

Aslında yazdıklarına ken­dileri de inanmıyorlar ya... Ne yaparsınız ki gönülleri öy­le istiyor.

YE MEMET YE...

Son günlerde, Ülkücü Genç­lik Derneği'nin kuruluşu vesi­lesiyle bazı gazete ve dergiler, deki haber ve yorumlar da aynı gayretin mahsulü idi. Yok efendim «Ülkü Ocakları içinde uzun zamandan beri devam eden anlaşmazlık su yüzüne çıkmış.» Yok efendim «Hilâlciierle MHP'lilcr birbiri­ne girmiş.» Yok efendim «Ey­lemci grup Ülkü Ocaklarında kalırken, fikirci grup Ülkücü Gençlik Derneği'ni kurmuş.» v.s. v.s.

POL-BİR GENEL BAŞKANI CEMİL CEYLAN İLE BİR GÖRÜŞME

"Polis Devletin Polisidir,,

DEVLET — POLBİR hangi ihtiyaca bir naen kuruldu, bu konuda kısa bir açık­lama yapar mısınız?

CEYLAN _ POL-BİR polisde bir­liği beraberliği sağlamak, polisi böl­mek isteyen bazı sözde polis dernek­lerinin bölücü faaliyetlerini önlemek

için kurulmuştur, bu yönde faaliyet­lerine devam etmektedir.

POL-DER isimli sözde polis Der­neği de poliste birlikten beraberlikten ağzının kenarı ile bahsediyor. Fakat bildirilerine, yayın organlarına bakıl­dığında aslında polisle, polis dertle­riyle uzaktan ve yakından alâkasının olmadığı kanunlarla yasaklanan bir

ideolojinin uşaklığını yaptığı, siyasi parti kölesi olduğu, yıkıcı, bölücü ol­duğu açıkça görülür.

Şehit polisler dururken genel ku­rullarında «DEVRİM ŞEHİTLERİ» adına saygı duruşunda duran Bizim Radyo ve Türkiye Komünist Partisinin ağ­zıyla demeçler veren, Devletin poii-sine Halkın polisi diyen, polisin hay­siyeti, şerefi ile oynamaya ça|lışan bir kuruluş polis adına demeç ver­meye yetkili değildir. Bu kuruluş an­cak bütün Türkiyedeki 1000-1500 ci­varındaki kendi zihniyetindeki polisin borazanlığını yapar.

İşte POL-BİR'in kurulma sebeple­rinden biri de kamuoyunun bu birkaç borazancının demeçleriyle yanılması-

16 DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 19: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

HALBUKİ-

Ecevit Hükûmeti'nin kurul­masıyla, İktidar, Bakanlarıyla, valileriyle ve bütün destekçi-leriyle ülkücü gençliğe ve Ül­kü Ocaklan'na karşı hücuma geçmişti. Bu hücumları berta­raf edebilmek, bu husustaki teşebbüsleri akim bırakmak ve yapılanlara karşı tedbir ol. mak üzere Ülkücü Gençlik Derneği kuruldu. Bir fikir ay. nlığı, bir anlaşmazlık mevzu, bahis değildi. Nitekim yeni derneğin Genel Başkanı Muh­sin Yazıcıoğlu, Genel Başkan

Yardımcısı Abdullah Çatlı, Genel Sekreteri Haşim Akten ve diğer yöneticileri, daha ön­ce Ülkü Ocakları'nın yöneti­

cisi idiler.

Kendisiyle konuştuğumuz Ülkücü Gençlik Derneği Ge­nel Sekreteri Haşim Akten, yeni derneğin kuruluş sebe­bini, «Bazı gayretkeş yetkili­lerin Ülkü Ocakları üzerin, deki kanunsuz oyunlarım bo­şa çıkarmak, ülkücü gençliğe yeni bir dinamizm kazandı­rabilmek için Ülkücü Genç­lik Derneği olarak teşkilat

lamdık.» şeklinde açıklıyordu.

ÜGD'nin kurulmasıyla Ülkü Ocakları'nın işi bitmiyordu. Ülkü Ocakları da mücade­leye devam edecekti. Bu ko­nuda, Ülkü Ocakları Genel Başkanı Lütfü Şahsuvaroğ-lu. «Ülkü Ocakları Türk Mil-leti'ne mâlolmuş, şanlı bir geçmişi olan, Türk genç. liginin teşkilatı olmak göre­vini bugüne kadar olduğu gi­bi, bundan sonra da yerine getirecektir.» diyor; UGD Ge­nel Sekreteri ÜOD hakkında­ki gödüşlerini «Şunu da ifade

nı örmemek, Türk polisinin binbeşyüz kişiden ibaret olmayıp onbinlerle İfa­de edildiğini göstermek, bu «MOSKO-VA-ÇİN» piyonlarının polisin itibarını sarsmalarına meydan vermemektir.

DEVLET — Basında, Polis teşkila­t ı içinde bazı ideolojik çatışmalar ol­duğu yer almaktadır. Bu konuda ne düşünüyorsunuz ?

CEYLAN — Polis içinde bu tip çatışmalar çıkartılmak istenmektedir. Israrla yaratılmak istenmektedir. Bir

tarafta yukarıda isminden bahsetti­ğim MOSKOVA borazancısı sözde ve güdük bir derneğin polislikten başka her türlü işle uğraşan üyeleri, bir ta­rafta bu şahıslar tarafından tahrik e-dilmek istenen, Devletinin polisi ol­duğu şuurundaki onbinlerce Türk Po­lisi. Bu, sayısı çok az olan karanlık emelli şahısların Emniyet Teşkilatı içinde eriyip gitmeleri bu iktidarın ve bazı solcu kuruluşların desteği ol­ması mesele değildir. Sayın Başba­kan tarafından YIKICI—BÖLÜCÜ bu derneğin TV. de övülmesi Emniyet teşkilatının % 90 nını teşkil eden Devletinin polisi olduğu şuurundaki imanlı inançlı polislerin karalanması ve tehdit edilmesi ibret vericidir.

Fakat biz yine de bu tahriklere kapılmayıp sadakatle görevimizi yürüt, mek azmindeyiz.

DESTEĞİMİZ HERHANGİ BİR Sİ­YASİ PARTİ DEĞİL, BÜYÜKLÜĞÜNE İNANDIĞIMIZ TÜRK MİLLETİDİR.

DEVLET — Polisin dan ne alıyorsunuz?

tarafsızlığın

CEYLAN — Polisin tarafsızlığın­dan anladığımız ve savunduğumuz husus şudur.

POL—DER'in dediği gibi polis ne «HALK'ın» ne her hangi bir siyasi partinindir, ne de iktidarın kölesidir. Polis DEVLETİN POLİSİDİR.

Polisin yetkisi, görevi kanunlar­la belirtilmiştir. Polis günlük politika­nın, politika cambazlarının aleti ola­maz. Polis, Anayasa, kanun ve diğer kuralları hiç kimsenin manevî baskı­sı altında veya nüfuzu altında kalma­dan uygulayabiliyorsa tarafsızdır.

Şu an iktidar yanlısı valilerin ve sayın İçişleri Bakanının yanlı, tama­

men hissi hareketlerini ve uygulama­larını hergün üzülerek defalarca gö­

rüyor ve kendilerini kınıyoruz.

Kendileri bir gün gideceklerdir. Politikacıdırlar. Fakat Polis öyle de­ğil. Devletin Polisidir. Yine kalacak­tır. Yine Devletinin Emrinde milleti­ne hizmet yapacaktır. Daha fazla bu teşkilatı yıpratmaya çalışmasınlar.

DEVLET Teşekkür ederiz.

DEVLET — TEMMUZ : 1978 17

Page 20: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

M H H n H H j H H H H |

Ecevit : «Hem Amerika, hem Rusya hem de Çin !»

DIŞ POLİTİKA

Rusya gezisinin geride bıraktığ

edeyim ki, Ülkü Ocakları'r.ıu mücadelesi de devam etmek­tedir. Bu Ocak* ar söndürü-lemiyecektir.» şeklinde ifade ediyordu.

AYNI YOLUK YOLCUSU.... Bulun engellemelere, iftira­

lara, işkencelere ve zulme rağr^en. milliyetçilerin mü-cadelcsi devam edecekti. Bir ve bütün olarak, tefrikaya düşmeden, hiçbir şeye aldır­madan faaliyetler devam edi­yor. Kim ne derse desin, ÜGD ve ÜOD aynı bütünün parça­lan, aynı yolun yokuşudur­lar. Kardeşler. ÜGD Genel Sekreteri Akten, «Ülkü Ocak" ları'nm bugüne kadar şerefle taşıdığı Türk Milliyetçiliği bayrağını, bundan «sonra, hedefe vanıcaya kadar bir­likte taşıyacağız.» diyordu. ÜOD Genel Başkanı Şahsu-varoğlu da farklı düşünmü­yor: «Gençlik ve toplumun diğer kesimleri olarak Ülkü. cü Hareket teşkilatlanmaya gitmiştir. Kurulan bütün ül­kücü dernekler, aynı dâvanın ayrılmaz parçalarıdır. Dola­yısıyla, Ülkü Ocakları i!e Ül­kücü Gençlik Derneği'nin bir­birlerinden ayrı düşünülmesi mümkün değildir.»

Dedikodular, iftiralar de-vam ederken, Ülkücü Gençlik Derneği Anadolu'nun her ta­rafında şubeler açmağa baş­ladı. Bu konuda oldukça hız­lılar. Nitekim, Genel Sekre­ter Akten de, «Ülkücü Genç­lik Derneği olarak, şube sa.

yımız her geçen gün artmak­ta, Anadolu'nun her yanında süratle teşkilâtlanmaktayız.» diyordu.

DEVLETE

ABONE

OLDUNUZ MU?

18

Başbakan Ecevit, Amerika'­dan döndükten kısa bir süre sonra Rusya Seyahatına çık. lı. Daha önceleri Rusya ile saldırmazlık ve askeri anlaş­malar yapacaklarını söylemiş olmalarına rağmen gezinin nihayetinde böyle anlaşma­lar olmadığı bunda da daha çok ordunun müessir olduğu ordunun yapı ve starateji-sini değiştiremiyeceklerini söyledikleri söz konusu edi­liyor. Sol basının bir kısmı­nın Rusya'nın yayın organıy-mzş gibi desteklediği, bir kı­şımın ise (maocuların) şiddet­le çattığı Ecevit'in Rusya ge­zisinin hiçte ümit edildiği gi­bi geçmediği, sol basının gezi başlamadan başlattıkları pet­

rol ve elektrik alınacağı husu­sunu ise havada kaldığı görü­lüyordu. 1945 yılında Stalin'in Türkiye'nin yalnızlığından is­tifadeyle tek taraflı olarak sal­dırmazlık anlaşmasını iptal etmesi, bizden doğu vilayet­lerimizden üçünü, boğazda üs kurma hakkını ve ko­münistlere karşı çarpışan ve Türkiye'ye iltica eden Türk­leri istemesi üzerine (ki bun­lar sonradan Rusya'ya iade edildi ve kurşuna dizildi) Rusyayla olan münasebetleri­mizi bir hayli gerginleştirmiş ve bu gerginlik Türkiye'nin Nato'ya girmesine kadar de­vam etmişti.

Türkiye'nin Nato'ya girme­sinden bu yana Rusya devam-

DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 21: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

lı Türkiye'ye yaklaşma teşeb­büslerinde bulunmuş, ama bu teşebbüsler zamanın hükü mdler ince hep geri çevril-mistir, -ki buna îsraet Pa­şa da dahildir.- Şüphesiz ki bu geri çevrilmelerdeki e-sas sebeb Rusya'nın hiç bir zaman samimi davran­maması ve zayıf bulduğu tak. dirde eski isteklerinde ısrar edeceği hususudur.

Bizim, gezinin nihayetinde beklediğimiz, bugün Rusva'-dan yayın yaptığı apaçık bel­li olan ve yaptığı yayınlarla Türkiye'nin içişlerine müda­hale eden malum «Bizim Radyo» ve «TKP'nin sesi» radyoları hakkında takınıla­cak tavır ve Rusya'nın me­zalimi altında bulunan 120 milyon civarındaki soydaş­larımıza yapılan baskının a-zaltılması ve onlara yeni haklar temin edilmesi husu­suydu. Yayınlanan bildiriler­de ise bu hususa hiç temas edilmediği görülüyor. Bugün Rusya'nın Türkiye'de meyda­na gelen olaylarda ve doğuda­ki bölücülük hareketlerinde parmağı olduğu apaçık orta­da iken ortak bildirilerde bu hususa hiç temas edil­memesi dikkat çekiciydi. Baş­bakan Ecevit'in «Herşeyi ben yaparım, ben iyisini bilirim» havası içinde ve kendisine göre dışpolitika çizgisini tayin ettiği, kabine üyelerinin gö­rüşlerine hiç itibar etmediği görülüyor.

Dış politikayı başlıbaşma ve kararh-şahsiyetli bir ta­bana oturtmak gerekirken, Başbakan meseleyi hiçte öyle mütalâa etmemekte ve «Na. sırvari» bir tavır içerisinde batı blokunu tehdit için Rus-yayla olan münasebetleri bir silah gibi kullanmaya çalışan «acemi» dış politikacı intibaı­

nı uyandırmaktadır. Fakat bu kuru sıkı tehditlerin hiç tut­madığı ve Ambargonun gö­rüşülmesinin Temmuza erte­lendiği görülmektedir.

Dış politikanın blöflerle de­ğil ancak millî çıkarların ge­rektirdiği istikamette ciddi, şahsiyetli ve kararlı bir ta­vırla yürütülürse başarılı ola­cağı ortadadır. Yoksa her şe­yin en iyisini ben bilirim, benden daha iyisini kimse bilemez diye «İlkel devlet» adamı anlayışıyle netice al­ması mümkün değildir.

DEVLETE

ABONE

OLMAK İÇİN

21849 no.!u

Posta çeki hesabına

100 TL. yatırmanız

Kâfi

j ^ J İ UaHM\^.<S> j

DEVLET — TEMMUZ : 1978 19

Page 22: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

AYIN RÖPORTAJI ÜLKÜ-TEK Genel Başkanı Hamdi Ayan'la bir konuşma

«Petrolümüz Yabancı Şirketlerin m

m

İnsafına Bırakılana»

DEVLET — Sayın Ayan, son günlerde kamuoyunda tar­tışılan ATAŞ Rafinerisi ile il­gili görüşlerinizi açıklar mısı­nız

AYAN — ATAŞ Rafinerisi % 56 Mobil, % 27 Shell ve °/o 17 BP'nin iştiraki olan bir arıtma tesisidir. Bunun dışın­da İPRAŞ, ALÎAGA ve BAT­MAN rafinerileri vardır. Bu rafineriler ise devlet yatırı­mıdır. ATAŞ'ın, işlenen ham petrol içindeki payı % 29,8'-dir.

Yabancı şirketler ülkemiz­de arama ve işleme faaliyet­lerine 1954 yılında çıkarılan 6326 sayılı kanunun verdiği yetkiye dayanarak başlamış­lardır. O günden bu yana ya­bancı petrol şirketlerinin ruh­sat almış olanlarının bazıları geri dönmüş, bazıları ise faa­liyetlerini sürdürmüşlerdir. Yabancı şirketlerin ülkemizde arama faaliyetlerine dönük yatırımları oldukça azdır. 1963 — 1973 yılları arasmda yaklaşık 700 milyon TL. civa­rında arama faaliyetlerine ya­tırım yapmışlardır. 1 Milyar TL. civarında üretime dönük yatırımları ve ülkemize malze­me olarak soktukları mallan vardır. 1974 yılı sonu itibariy­le yabancı sermayenin petrol

alanında yaptığı yatırım 2,4 milyar dolayındadır.

Bir de yabancı şirketlerin transferlerine bakacak olur­sak, getirdikleri ve götürdük­leri arasında mukayese imkâ­nı bulabiliriz. 1974 yılı itiba­riyle kâr ve sermaye trans­ferleri olarak 1,6 milyar, kre­di, faiz ve taksit transferle­ri olarak da 0,5 milyar olmak üzere yaklaşık olarak 2,1 mil­yar civarında transfer yap­mışlardır. Yabancı şirketle­rin mal varlığının olduğu gi­bi durduğu düşünülürse, transfer miktarının yüksekli­ği konusunda daha iyi fikir edinmiş oluruz.

Bir diğer önemli husus, ül­kemizde arıtılan ham petro­lün pazarlanması meselesidir. 1974 5'ilı itibariyle petrol ü.

Tünlerinin % 67'si yabancı petrol şirketlerince pazarlan-maktadır. Türkiye'de arama faaliyetlerine hiç katılmayan BP, mamul ürünlerin % 10'-dan fazlasının pazarlamasını yapmaktadır. Yabancı petrol şirketlerine ait olan ATAŞ ra­finerisinin arı tma işlemlerini yaptığı ham petrol miktarının % 29'8 olduğunu söylemiştim Pazarlamasını yaptıkları pet­rol ürünleri ile ATAŞ rafineri­sinde arıtılan petrol ürünleri

farkı bizim rafinerilerimizde arıtılan petrol ürünleridir. Ya­bancı şirketler bizim petrol ürünlerimizin de pazarlaması­nı yapmaktadırlar.

Yabancı petrol şirketleri­nin durumunu böylece tespit ettikten sonra ATAŞ mesele­sine yaklaşımımızı Türkiyemi-zin petrol meselesine bakışı­mızla birlikte ele almak gere­ğine inanıyorum.

DEVLET — Sayın Ayan; mevcut şartlarda memleketi­mizin çıkarlarım koruyacak ve uzun vadede petrol mese­lesinin ulaşacağı boyutlar da gözönüne alarak ATAŞ rafine, risi ile ilgili tartışmalara kar­şı nasıl bir tavır alınmalıdır?

AYAN — Üzülerek ifade e-deyim ki, devlet olarak şim­diye kadar diğer bir çok ko­nuda olduğu gibi hedefleri bel­li bir petrol politikası oluştu­rulmamıştır. Bizim bugüne kadar yaptığımız şey, zor du­rumlarda kaldığımız zaman petrol temin etmeye çalışmak ve petrol meselesine politik — ideolojik amaçlarla yaklaş­mak olmuştur. Hal böyle o-lunca esas gözden kaçmakta­dır. Memleketimizin gelecekte en önemli meselelerinden bi­rini teşkil edecek olan petrol

konusunda acil tedbirler alın­malıdır. 1977 yılında ihracatı­mızın tamamına yakın kısmı­nın petrol ithaline gittiği ger­çeğini düşünürsek, petrol ko­nusunun ekonomik hayatımız için taşıdığı önem hemen an­laşılacaktır. Gelecek yıllarda tüketim daha da süratle ar­tacak, şimdiden tedbir alın­mazsa bu mesele, Türk dev­letinin başına bir kâbus gibi çökecektir. 1982 yılında, 1977' de 14 milyon ton ve 1 milyar 400 milyon civarında olan miktarın 24 milyon ton ve 2 milyar 139 milyon dolar ola­rak gerçekleşmesi beklenmek­tedir. Ancak bu tahminler, fiyatlar bugünkü seviyede kal­dığı takdirde gerçekleşebilir. Böylesine ağır bir meseleye siyasi partiler arasında poli­tik amaçlı mücadeleler ara­sından yaklaşılmaktadır. Bu, o kadar ileri seviyelere götü­rülmektedir ki, bir siyasi par­tinin kendi içinde bile politik çıkar çekişmelerinin aleti ola­rak kullanılabilmektedir.

Meseleye yaklaşım bu şe­kilde olunca da, maalesef mil­lî bir petrol politikasının tes-biti mümkün olmamaktadır. Birinci derecede önemli olan konu budur.

ATAŞ Rafinerisi ile ilgili o-larak bir müddetten beri de­vam eden spekülasyonların temelinde yatan hastalık bu­dur. Bir kaç gün arayla aynı şahısların ağzından değişik beyanlar yapılmaktadır. Bu beyanlar, hem içerde, hem di-şarda tutarsız, gayri ciddi bir görüntü sergilemektedir.

Millî bir petrol politikası için engel olarak gördüğü­müz bu tutumun değiştirilme­siyle uzun vadede petrol po­litikamızı iki önemli esasa dayandırmak zorundayız.

Birincisi, tüketim artışını azaltıcı tedbirlere dönük polL tikalardır. Bu konuda en ö-nemli mesele, ülkemize geti­receği yükler iyi hesaplanma, dan otomotiv endüstrisinin plansız bir şekilde yurda so­kulmasıdır. Halbuki gelişmek­te olan ve sanayileşmesi bü­yük ölçüde dışa bağımlı olan ülkemizde taşımacılıkta temel tercih KÎTLE TAŞIMACILIĞI olmalıdır. Bu sektörün eko­nomimize yüklediği yük pet­rol meselesinden de ibaret değildir. Getirdiği diğer prob­lemler en az o sektöre yapılan yatırımlar kadar yeni yatırım­lar gerektirmektedir. Tüke­tim artışını azaltıcı tedbirle­rin bir diğer önemli olanı, c-

lektrik enerjisi üretiminde petrolün payını azaltacak ted­birlerdir. Elektrik enerjisini, birincil enerji kaynakları de­diğimiz hidrolik ve kömüre dayalı olarak üretmek zorun­dayız. Bir diğer tedbir, günlük hayatta petrol tüketimini a-zaltacak ve iktidarların kitle haberleşme vasıtalarını da iyi değerlendirerek insanları­mızın bu konuda tutumlu davranmaya sevkedilmeleri-nin temin edilmesidir. İkti­darların bu konuda alacakları birçok tedbir vardır.

ikincisi, üretimi arttırıcı tedbirlere dönük politikalar­dır. Bu konuda petrol arama­larına hız verilmeli ve millî sınırlarımız içinde petrol ara­ma, a r ı tma ve pazarlama iş­lemlerinin bütünüyle millî kaynaklarımız seferber edile-ıck devlet eliyle yapılmalıdır.

Geleceğimizi çok büyük öl­çülerde etkileyen petrol me­selesini yabancı şirketlerin insafına terkedemeyiz.

Modern tekniğin ve tekno­lojinin memleketimize sokul­ması için devlet imkanları bu konuya birinci derecede ö-nem atfedilerek seferber edil­melidir.

Petrol araştırmaları ülke­mizde yeterli derecede yapıl­mamaktadır . Bu konuda yapı­lacak yatırımlardan kaçınıl­mamalıdır. Bulunabilecek bir tclv kuyunun bile yapılan ya­tırım harcamalarını kısa za­manda karşılayabileceği göz­den uzak tutulmamalıdır.

Petrol Dairesi, TPAO ve MTA'nın konuya ilişkin çalış­maları birleştirilmelidir.

OPEC ülkeleri karşısında kurulmuş olan ve bir tavır ifade eden enerji ajansından çıkılmalı, petrol üreten Müs­lüman ülkelerle ilişkilerimiz millî hedefler istikametinde geliştirilmelidir.

Page 23: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

ENERJİ

Baykal ne demek istiyor?.. Türk kamuoyunu son aylar­

da meşgul eden hususlardan başta gelenlerden biri de şüphesiz petrol darlığı ve ATAŞ konusu. Kendisini CHP iç muhalefet hareketinin li­deri olarak kabul eden Deniz Baykal, yapacağı bir takım sivri çıkışlarla kendini daha iyi kabul ettireceği ve Genel

Başkanlık için vereceği müca­delede daha sağlam kozlara sahip olacağını zannetmekte­dir.

Hükümetin diğer hususlar­da olduğu gibi iktisat politi­kasında da ne yapmak istedi­ği anlaşılmamaktadır. Mu­halefetteyken, hükümetleri A-merikancılık ve Sermaye u-

şaklığı ile suçlayan, memleke­ti çok uluslu şirketlere sattık­larını iddia eden bugünkü ik­tidar sahiplen «Yabancı ser­mayeye düşman değiliz» diye­bilmektedir.

Sayın Bülent Ecevit'in A-merika'yı zirayetleri sırasın­

da ABD Başkan'ı Carter ile «İç kabine» toplantısı gibi çok mahrem toplantılar yap­tığı Dünyayı idare eden Çok uluslu şirketlerin yöne­ticileriyle yatlarda yemek ye. yip, «Biz yabancı sermayeye düşman değiliz, memleketimiz her türlü yabancı sermaye ya­tırımına açıktır» diye açık bo­no verdiği söylenmektedir.

Bir taraftan böyle yabancı

MHP GENEL SEKRETER YARDIMCISI VE TÜRK - METAL SENDİKASI TEŞKİLATLANDIRMA SEKRETERİ AVNİ ÇARSANCAKLI İLE BİR KONUŞMA

" Ecevit işçiye en büyük Saygısızlığı yapmıştır.,,

DEVLET — Sayın Avni Çarsancaklı, basında sık sık sendikaların bir şikayet­leri yer alıyor. 1978 yılı kamu kesimi top. lu sözleşmelerinin çok uzamasından şi­kayetçiler. Bu şikayetler doğru mu?

ÇARSANCAKLI — 1978 yılı değişik ve bir çok işkolunda çalışan 540 bin kamu kesimi işçisinin toplu iş sözleşmesi dö­nemidir. Sözleşme müzakerelerinin bir kısmı 1977 Kasım ayından, büyük kısmı Ocak 1978'den beri devam etmektedir. Bu kadar yüksek sayıda işçinin toplu söz. leşmesinin uzamasına 1961 yılından bu yana ilk defa rastlanmaktadır. Komünist sendikaların ideolojik çıkar sağlamak için uzattıkları sözleşme müzakereleri hariç tutulursa, toplu sözleşme düzenimizin e. mekleme devresinde bile müzakereler bu kadar uzamamıştır. Sendikaların şikayet­leri doğrudur ve şikayet etmekte haklıdır­lar.

DEVLET — Peki bu şikayetlerin aslı nedir?

ÇARSANCAKLI — Toplu iş sözleşme­si düzeni hürriyetçi rejimlerin vazgeçil­mez bir müessesesidir. İşçi ve işverenler otururlar, hiç bir müdahaleye maruz kal­madan pazarlıklarını yaparak sözleşme­lerini imzalarlar. Toplu sözleşme düzeni­nin ülkemizde uygulama biçimi 1977 yılı sonuna kadar böyle olmuştur.

1978 yılı başında oy almayı değil, mil­letvekili ayartmayı iyi beceren bir siyasi ekip iktidar olmuştur.

Daha önce işçiden yana olduğunu söyleyen, düzeni işçiden yana değiştirme­yi vaadeden bu siyasi ekip, özellikle Ece­vit, iktidara gelince muhalefetteki tutum ve davranışlarının tam tersi bir yola girmiştir. İşçilerin toplu sözleşmelerle is­tedikleri ücret artışına bir sınır getirme kararında olduklarını açıklamıştır.

DEVLET — Ecevit'in ücret sınırlama, sı arzusuna karşı sendikaların genel tavrı nedir?

22 DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 24: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

sermayeye açık bono verecek­sin, diğer taraftan dünyanın en büyük çok uluslu şirketle­rinin (BP, Mobil, Shell) sahi­bi bulunduğu ATAŞ'ı devlet-leştireceksin. Bu mümkün de­ğildir. Mümkün olmadığı da mevcut neticeden belli olmak­tadır. Elinde hiçbir koz bu­lunmadan sen burada ATAŞ'ı devletleştireceğim diye blöf çekerken İktidarın baş so­rumlusunun yatlarda çok u-luslu şirketlerin yöneticilerine teminat verdiği söylenirse böyle bir devletleştirme olma­sı mümkün değildir. Üstelik 1974 yılında kurulan CHP-MSP iktidarında Maliye Ba­kanı olan Deniz. Baykal Os­

manlı Bankası'ınn Türkiye'­deki çalışma süresini uzata­rak, yabancı sermayeye karşı olan tavrını da o gün ortaya koymuş bulunmaktadır.

CHP ağırlıklı sözde refor­mist hükümetin yıllardan be­ri dillerine doladıkları Top­rak ve Tarım Roformu husu­sundaki tavırları gibi ATAŞ konusundaki samimiyetsizlik­leri de bütün çıplakhğıyle or­tadadır. ATAŞ elbette millileş-tirilmeli ve çok uluslu şirket­lerin Türk milletini sömür­mesine fırsat verilmemelidir. Ama bu böyle gayriciddi ve parti içi hesaplara dayanan kararlarla değil; sağlam bir dünya görüşünden kaynakla­

nan ciddi, kararlı ve tutarlı bir ekonomi politikası taki­biyle mümkün olabilir.

Baykal : Petrol yok, lâf çok

ÇARSANCAKLI — Kamu kesiminde ücretleri sınırlanmak istenen işçilerin ta­mamı Türk-îş'e bağlı sendikaların üyesi­dir. Sendikaların tamamı ayrı ayrı veya ortak açıklamalarla ücret sınırlamasının mevcut şartlarda mümkün olamayacağı­nı belirtmişlerdir. Türk.îş Yönetim Ku­rulu da İzmir'de yaptığı toplantı sonunda yayınladığı bildiride ekonomik istikrar sağlanmadan, fiat artışları durdurulma­

dan ücret artış isteklerine müdahaleyi kabul etmeyeceğini açıklamıştır.

DEVLET — Ama, Türlctş Başkanının Ecevit'le görüşmesi sonunda yaptığı açık. lamalarla, Türk-İş Yönetim Kurulu ve sendikaların açıklamaları çelişmiyor mu?

ÇARSANCAKLI — Sayın Halil Tunç, ge­rek son Türk-tş Genel Kurulunda ve ge­rekse son günlerde ülkemizin en çok sa­tan magazin gazetesine söylediği gibi hastadır. Yine kendisinin belirttiği gibi rahatsızlığı ciddi boyutlara ulaşmıştır. Allah şifa versin, bu rahatsızlığı sebebiy­le akşam söylediği ile sabah söylediği birbirini tutmamaktadır . Sayın Tunç'un söylediklerinin yanlışlığını Türk-îş Yöne­tim Kurulu da tesbit etmiş olmalıdır ki, son yayınlanan bildiri Tunçla Türk-îş Yönetim Kurulu'nun ne kadar birbirine ters düştüklerini açıkça ortaya koymak­tadır. Sağlıklı düjşünen, doğru düşünen herbiri bir sendika Genel Başkanı bulu­nan Türk.îş Yönetim Kurulu üyeleridir. Her halde Halil Tunç değildir. Çelişki sayın Tunç'un kendisindedir ve rahatsız­lığından ileri gelmektedir.

Yoksa Halil Tunç rahatsız olmasa, iktidarlara kafa tutan, bülbül gibi konu­şan, genel grev tehditleri basan Halil Tunç, bu gün de bu havayı atardı.

Bu sebeple siz Sayın Tunç'un söyle­diklerinin Türk-İş topluluğunu değil, kendisini ilgilendirdiğini kabul ediniz.

DEVLET — Ecevit'in ücret artışları, na sınır getirme kararı karşısında sen. dikalann bundan sonra tavn ne olabilir?

ÇARSANCAKLI — Ecevit muhalefet­te iken ücret artışlarına sınır getirilme isteğini işçiye yapılan en büyük saygı­sızlık saymıştır. Bu sözleri Türk-İş Genel Kurulunda alkışlanmıştır. Yani Türk-İş topluluğu ücret artışlarına sınır getirme isteğini kendisine yapılan en büyük say. gısızlık saymıştır. Sendikaların yaptığı

açıklamalarda da bu tekrarlanmıştır. Sendikalar sorumluluğa sahip kuruluş­lardır. Ecevit'in işçilere «istediğiniz kadar ücret isteyiniz» dediği dönemlerde bile sendikalar sorumluluk içinde sözleşmele­rini imzalamışlardır. Sendikalar o gün de, bu gün de devleti bat ı rma değil, yaşat­ma sorumluluğu içindedir. Devlet kalıcı­dır, siyasi iktidarlar geçicidir. Sendikalar siyasi iktidarlardan yana olmayabilirler. Ama devletten yanadırlar. Devletin yaşa­ması ve devamlılığında titizdirler. Sendi­kalar, üyeleri adına başlattıkları, kanun­larımızın teminatı altındaki sözleşme gö­rüşmelerini sürdürecek, gecikmiş de olsa üyelerine belli bir hayat standardı sağ­layacak sözleşmelerini imzalayacaklardır.

DEVLET — TEMMUZ : 1978 23

Page 25: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

EKONOMİK DU VE TABAN FİYAT POLİTİKASI

Dr. RASİH DEMİRCİ

T ürkiye'de son altı ayda alman ekonomik kararlar fiyatları yükseltici ve halkın

refahını düşürücü mahiyette olmuştur. Esa­sen ekonominin bünyesini değiştirici tedbirle­ri almadan, yapılacak iktisadî müdahalelerin, zaten çıkmazda olan ekonomik durumun daha da kötüleşmesine yol açacağı tabiîdir. Mevcut ekonomik yapı ihracatın hızlı artmasını engel, lerken, aynı zamanda tüketime dönük ve ara malları ithalatına bağlı olan sanayimiz de, it­halatımızın süratle artışına sebeb olmaktadır. Bu yapıda devalüasyon gibi tedbirle dış Öde­meler dengesini düzeltmek çabalarının boşa çıkması söz konusu olmaktadır . Devalüas­yon dahil, alman bütün ekonomik kararların, dış ödemeler dengesindeki darboğazın dış kre­diler yoluyla giderilmesi amacıyla, milletler­arası kredi kuruluşlarının ve yabancı devlet­lerin baskısı ile alındığı şüphesizdir. Türki­ye'nin bağımsızlığı ve devlet haysiyetinin ko­runması konusunda yapılacak tartışmaları bir tarafa bırakırsak, en azından alınan bu karar­lar, üretim hacmini artırıcı, ekonomik yapının sebep olduğu kaynak dağılımını değiştirici ted­birler almadan, vergi ve ücret politikaları yeni­den gözden geçirilmeden, aceleci ve ciddi bir incelemeye dayanmaksızın uygulamaya konul­muştur. Neticede ihraç gelirlerimizde ve hat­tâ işçi dövizlerinde beklenen artış olmamış, dış ticaret açığında meydana gelen azalma ithala­tın kısılması neticesinde gerçekleştirilmiştir. Ancak gerçekleşen ithalat, sanayinin ihtiyacına cevap vermekten uzak kalmış, ayrıca yatırım­lar yavaşlamış, işsizlik artmıştır. Ekonomide kullanılmayan kapasite boşluğu sebebiyle üre­

timde meydana gelen düşmeler, arz yetersizli­ğini doğurmuş, bunun neticesinde maliyetlerde­ki artışlara ilâveten üretim düjşüşü sebebiyle de fiyatlar hızla yükselmiş, yani, enflasyon kö-rüklenmiştir. Diğer taraftan hükümetin teda­vülden para çekme politikası, yüksek fiyat se­viyesinde ekonomide bir durgunluğa yol açmış, enflasyon içinde durgunluk dönemi başlamış­tır.

IV A illetlerarası kredi kuruluşlarının, kre­di musluklarının açılabilmesi için

ekonomimizde alınması gereken tedbirler paketi içerisinde şart koştukları tedbirlerden biri de , kamu iktisadî kuruluşları (KÎT) mal­larına zam yapılması yanında tarım ürünlerine düşük bir taban politikası uygulamasıdır. Esa­sen sadece fiyat aracılığı ile tarım ürünlerini desteklemekle, tanm kesiminde gelir dağı­lımındaki dengesizlik ve gelir düşüklüğü me­selesi çözümlenemez. Yine tarımda bün-

yevi bozukluklar ortadan kaldırılmadan fi­yat aracılığı ile tarımın desteklemesine çalış­mak ve bu yolla birikecek sermaye ile ekono­mik yapının değişeceğini ummak hatalı bir davranıştır. Bu bakımdan fiyat desteğinin an­cak mecburî hallerde kullanılması, ağırlığın fiyat dışı destekleme vasıtaları üzerinde top­lanması, bazan da her ikisinin uyum halinde kullanılması gerekir.

L la l böyle iken, devletin hem genel ekono-' mik yapıyı ve hem de tarımın çarpık bün­

yesini islâh edici hiçbir tedbir alınmazken, taban fiyat politikası uygulamasında birbiriyle çeli-

24 DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 26: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

şen kararlar olmaktadır. Bir taraftan üretilen çayın tamamı dahilde tüketilemez ve tüketim fazlası çay da kârlı olarak dışarıya ihraç edile, mezken, çay üretiminde lüzumundan fazla ve kaliteye önem vermeyen isabetsiz bir fiyat po­litikası, bu yıl da yürürlüğe girmiştir. Şüphe­siz hükümetlerin 135 bin Doğu Karadenizli ai­lenin geçiminin çaya bağlı olmasının idrakinde olması bu neticeyi dolğurmuştur ama, bu karar­da —devleti her yıl milyarlarca zarara sokma pahasına da olsa— politik hesapların olmadığı söylenemez.

P\iğer taraftan hükümetin hububat için ilân ettiği taban fiyat seviyesi maliyetin altın­

da kalmıştır. Zira geçen yıla nazaran tohum, luk fiyatları % 20 artmış, 1978 yılı ilkbahar gübrelenmesi için gerekli gübrenin tedariki konusunda ortaya çıkan zorluklar sebebiyle serbest piyasada gübre fiyatları, resmi fiyatla­rın çok üstünde oluşmuş, ziraî makina ve ekip­man fiyatlarında ortalama % 50,1 bir artma gö­rülmüş, mücadele ilaçlarındaki artış ise % 32,4 u bulmuştur. İşçilik de artan refah seviye­sine paralel olarak en azından % 50 artmıştır. (1977 de tarımda asgarî günlük ücret 60 TL iken 1978 de 90 TL ye yükselmiştir). Keza özellikle çiftçiler için önemli olan motorine geçen yıla göre % 90 oranında zam yapılmıştır. Girdi fiyatlarındaki bu artışlar 1978 yılı hububat ürü­nü maliyetine önemli ölçüde tesir etmiştir. Bu­na karşılık hükümet bölgelere göre farklı ola­rak buğdaya 310-340 kuruş/kg taban fiyatı uy­gulayarak esasen güç geçim şartları içerisinde yaşayan çiftçinin hayat şartlarını daha da güç­leştirmiştir.

REFORMCU CHP'DEN NE HABER?

Toprak Reformu Ne Oldu?

U ç yıl önce Mayıs ayında bu günlerde Toprak ve Tarım Reformu Milliyetçi kadroların eline geçtiğinde sol kesi­

mi bir telâş ve korku kaplamıştı. Yıllarca reformun istismarını yapanlar

1974 yılında Toprak ve Tarım Reformu teş­kilâtını tam kadro ellerine geçirip bir yıl işgal etmelerine rağmen eski alışkanlıktan olacak iş yerine, istismara devam etmiş­lerdi.

Bir yıl boyunca bir şey yapmamışlar, göstermelik bir kaç bin dönüm tarım arazi­si kamulaştırmalar, yıllarca istismar ettik­leri köylüye 1 karış toprak vermemiş 1 koo­peratif bile kuramamış 1 TL. kredi veya hibe bile vermemişler, ama «toprak işleye­nin su kullananındır» diye kendi kendilerine de muhalefet etmişlerdi. Tek başarıları (!) reform bölgesi Urfa'da vatandaş arasına fitne fesat, vatandaşlarla Devlet arasına düşmanlık sokma oldu.

M illiyetçi kadrolar imanla hizmete başlayınca foyaları meydana çıkan

reformistlerin (!) telaşını, solcu ve besle­me basın örtmekle görevlendirildi.

Yukarı Mezopotamyanın bereketli top­rakları Harran ovasının tozlu yollarına sa­lon sosyalistleri akın ettiler. Topraksız köy­lüleri Toprak ağasının hükümetidir dedikle­ri zamanın hükümeti aleyhine konuşturup seri röportajlara başladılar.

İşte birkaç parça

5 Haziran 1975 perşembe günkü Cum­huriyet gazetesinde;

«—Demirel bindi, toprak reformu tek­ledi. Hökimet küllü ağalari dutiy. Burda ağa geldi, Benimköyde torpaksız'ike diyi müracaat edenlerin anasını dedi»

7 Haziran 1975 Cuma günü aynı gaze­tede «—Bunlar toprak istiyi ha Biz hökumatin istirhamını istiyik, torpak bekliyik..

Duğday alımları yoluyla şimdiki uygulama­da en çok istifade edenler şehirdeki tüke­

ticiler ile pazara buğday arzeden büyük üre-ticilerdir. Bu iki gruptan ise hangisinin toplam olarak destekleme politikasından daha fazla faydalandığı, hububatta ülkenin kendi kendi­

ne yeterlik derecesi ile arz ve talep elastikiyet­lerine bağlıdır. Özellikle buğdayla ilgili uygula­ma köylü nüfustan ziyade şehirli nüfus yara­rınadır. Köylüden yukarda belirlenen fiyatlara alınan buğday, aynen 1974 yılında olduğu gibi, daha ucuza (260 kuruşa) satılacak ve aradaki fark hazineden karşılanacaktır. Tabiî ki bu uy. gulamıa, çeşitli suistimallerin ve devlet eliyle ba­zı kimselerin açıktan zengin edilmesinin, yani haksız kazançların kaynağı olacaktır. Diğer ta­raftan, bu uygulama, siyasî iktidarın oy aldığı şçhirli nüfusunun tüketimini sübvanse eder­ken, oy alamadığı köylü vatandaşları bir nev'î cezalandırdığı neticesine götürmektedir ki, bu en azından ahlâk ve fazilet ölçüleri dışın­dadır. 1

DEVLET — TEMMUZ : 1978 25

Page 27: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

Milletin aklı kesmii, hökümat ağalar­dır şimdi, Bu hökümat kazandı, biz fıkara yandi.

Neden ? Bey senanlisen bizi tutmi, on­

ları tuti. Ağaların üzüntüsü. Bilinmiyor.

Saim Kendir (Eski Müsteşar) Bu gün cepheciler feodal ilişkilerden de ya­rarlanmakta, yarın gidilecek bir seçimde ağadan yana olmayı yeğ tutmakta, ağayı küstürmek istememektedir. Topraksız ırga­tın sevinci de bundan dolayı yarıda kalmış­tır. Ama ağanın sevinci de kısa sürecektir.

Urfa'da 329 köyde 1613 kişiden 1,616,090 dönüm arazinin 1 Kasım 1976 ta­rihinde kamulaştırıldığı resmen ilân edili­yordu.

1977 yılı sonuna kadar 47 köyde 5539 nüfuslu 1218 aileye 230.897 dönüm arazi dağıtılıyor, 12 kooperatif kurulup bu koope­ratiflere 71.349.384 TL. kredi açılarak ve topraklandırılan çiftçiler desteklenerek üre­tici hale getiriliyordu.

U rfanın çok dağınık kırsal yerleşim deseni yeniden plânlanarak Tarım -Kentleri ve servis köyler, hazırlanan

projelere göre kurulmaya, binalar, tesisler yükselmeye başlıyordu.

Urfa'ya Toprak ve Tarım Reformu 2,5 milyar liralık yatırım yaptırıyor. 260 bin dö­nüm kuru arazi suya, 225 köy elektriğe 341 köy içme suyuna kavuşuyor, 2447 km. köy yolu, 350 km. yol onarımı, 970 km. yol bakı­mı 242 km. karayolu, 6 bölge yatılı okulu, 1 temel eğitim okulu, 3 lise, 45 sağlık ocağı ve diğer yatırımlar işletmeye açıldıkça, Araştırma Eğitim hizmetleri yaygınlaştıkça, malum çevreler ve besleme sol basın Har­ran'ın sıcağı başlarına vurmuş olacak ki or­talıkta görünmüyorlardı

1978 yılının ilk günlerinde olan hadi­selerle 8 Haziran 1975 günlü Cumhuriyet gazetesinde aşağıdaki gibi;

«Reformu Acevit istiyi, bu hökümat kazandı, toprak olmadı. Acevit - Acevit... dağ taş inliyor Har randa Acevit diye röpor-

26

taj yapıp röportajın sonuna yazdığı tefri­kasının adını REFORM DURDURULAMAZ diye koyan salon sosyalistleri büyük bir sürprizle karşılaşıyordu.

T oprak işleyenin - su kullananındır diyen büyük Umud Ecevit Hükümeti REFORM DURDURULMUŞTUR diyor­

du. Dışa bağlı sömürücü sanayicilerin, biz­zat toprak ağalarının kucağında kurulan Ecevit hükümeti toprak reformunu malum otellerin odasında unutmuş daha doğrusu bir daha açılmamak üzere kilitlemiş bulu­nuyordu.

Anayasa Mahkemesi 1757 sayılı Top­rak Tarım Reformu Kanununu 10 Mayıs 1977 tarihinde iptal etmiş ve kanun 10 Ma­yıs 1978 de yürürlükten kalkmıştı. Eski kanunla birlikte yeni kanun tasarısı da otel odasına kilitlendiği için değil parlementoya sevkedilmek, henüz bakanlar kuruluna dahi

I gelmemiştir.

Fakat Sayın Ecevit'in dediği oluyordu; Ecevite göre toprak işleyenindi. Bu güne kadar toprağı ağalar işliyordu. Ecevit ikti­darda olduğu sürece de toprak toprak ağa­larının olacaktı.

B u konudaki diyeceklerimizi şimdilik aynı gazetenin 5 Haziran 1975 per­şembe günkü nüshasından aldığımız

; şu bölümle bitirelim. il

«Sancı insanın insan olmasından doğ­maktadır. Ülkenin iç dinanizminde iki temel çelişki vardır, biri dışa bağlı sanayileşme

i nin Türkiye burjuvazisi ile uluslararası ser i mayenin yarattığı çelişki, diğeri sanayici -

toprak ağası çelişkisidir. Güneydoğuda sancı bu ikinci uzlaşmazlıktan kaynaklan­maktadır. İnsanın insan olmasından ayrı ola­rak ve Harrandaki sancı Ankara'ya değin uzanmakta cephe iktidarının en kesin ve uzlaşmaz çelişkisini doğurmaktadır» diyor­du sayın röportajcı.

I . , Şimdi sayın yazarın bahsettiği sanayi­

ci toprak ağası çelişkisinin aksine Sanayici - Toprak ağasının ilişkisi sonucu gayri meş­ru çocuk gibi doğan Ecevit hükümetinin bu tutumu karşısında öyle zannediyoruz ki asıl Sancı sayın yazarda başlamış olacaktır.

DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 28: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

BUGÜN NE YAPACAKLAR? Aşağıda metnini yayınladığımız bildiri; Başbakan Bülent Ecevit'in, CHP

Genel Başkanı olarak 20 Kasım 1975 tarihinde yayınlanan bir basın bildi­rişidir. Aslı olmayan bir takım hadiselere dayanarak yayınlanan bu bildiri­deki bahis konusu edilen hususlara muhatap olanlar, şimdi ne yapacaklar ve 6 aylık iktidarları döneminde ölen öğretmenlerin hesabını kim verecek?

".' Mi!»

F iSlP^Il—il 1 i

CuTntıiHıyel Halk P&M.'

CHP GENEL MERKEZ BASIN BÜROSU

«Milliyetçi Cephe Hükümetinin kurulu­şundan beri, ülkemizde öğretmen kıyımı, daha önce kullanılan mecazi anlamının ötesinde, gerçek bir can kıyımı boyutla, larına ulaşmıştır. Altı aylık Cephe Hü­kümeti döneminde altı öğretmen öldü. rülmüştür; sayısız öğretmen saldırıya uğ­ramış ve yaralanmıştır.

Öğretmenlerin can güvenliği de görev güvenliği de kalmamıştır.

Birçoğu kış ortasında olmak üzere beşbinin üzerinde öğretmen sürgün edil­miştir. Birçok evli öğretmenler ayrı ayrı illere atanarak aile birlikleri ve mutlu­lukları sarsılmıştır. Ellinin üzerinde öğ­retmen açığa ahnnıışt ir.

Bir yandan gençlere yöneltilen saldı­rılar, kışkırtmalar liselere, ortaokullara kadar uzanmaktadır; öbür yandan genç. lerimizi, çocuklarımızı yetiştiren öğret, menlerle öğretmen olmak üzere eğitim gören gençler en ağır baskılarla ve zu­lümle canlarından bezdirilmektedir, öğ­retmenlerimizin çalışma heveslerini kır­mak, üstün görev bilinçlerini sarsmak için her çareye başvurulmaktadır. Öğret­menler küskün insanlar durumuna itil. inekledirler.

Cumhuriyet Halk Partisi, Türk top­lumunun çağdaşlaşmasında öncülük öde­vini yüklenen ve her çileye katlanarak bu ödevi başarıyla yerine getirmeye uğraşan Türk öğretmenlerinin insanca yaşama haklarını, can ve görev güvenliklerini ko. rumak üzere her çabayı göstermeğe, öğretmenleri, gençleri ve çocukları Cep­he Hükümetinin ve partilerinin zulmüne

karşı savunmak üzere, demokrasi kural­ları içinde etkin bir mücadele açmağa kararlıdır. Fakat CHP'nin tek basma yü. rüteceği mücadele yeterli olmaz.

Öğretmenler, haklarını savunurken en büyük gücü, kendilerine çocuklarını emanet eden halktan alacaklardır. Halk­la bütünleşmek ve girişimlerini halkın benimseyeceği ve destekleyeceği yöntem, ler ve üslûp içinde yürütmek, bu bakım, dan, öğretmenlerin en başta göz önünde tutmaları gereken İlkedir.

Bunun yanısıra, anaların babaların, okul-aile birlikleri ve okul koruma der­nekleri içindeki çalışmalarında öğretmen haklarının korunmasına öncelik vermele­ri, zalim bir hükümet karşısında öğret­menler için en büyük güvence olacaktır. Anaların- İmhaların bu görevi etkin biçim, de yerine getirmeleri, bu amaçla örgüt, lenmeleri, kendi çocuklarının esenliği ve eğitimi bakımından olduğu kadar, demok. rasimizin yaşaması bakımından da zorun­ludur. Öğretmenleri yalnız bulduğu vakit ezebilen bir hükümet, öğrenci ailelerini de öğretmenlerin kararlı koruyucuları o-larak topluca karşısında gördüğü vakit, daha insanca ve demokratik bir davra­nış içine girmeğe mecbur olacaktır.

Öğretmenlere yapılan baskılar, ge. nellikle ders yalı içinde görev yerlerinde yapılan değişiklikler, okulların iyi çalışa. bilmesini engelleyici ölçülere vardığın­

dan, hat tâ bu nedenle bazı okullar kapandığından, derneklerin bu sorunla ilgilenmeleri, görev ve sorumluluklarının gereği hâline gelmiştir.»

DEVLET — TEMMUZ : 1978 27

Page 29: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

BİRAZ H A Y S İ Y E T

T ERBİYE ve kültür muhtevası itibariyle aslî hüviyetini «yabancı» olarak teşhis ve

tesbit ettiğimiz standart Türkiye aydınını za. mânın akışı ve hâdiselerin seyri içinde gözetle­diğimiz zaman, dehşet ve tiksinti verici bir haysiyet buhranı manzarası ile karşılaşıyoruz. Bu manzaranın içinde iyinin, kötünün, doğru­nun, yanlışın, faydalının, zararlının ölçüsü yok tur. Sağlam şahsiyetin esâsı, prensiplerde açıklık, tutum ve davranışlarda devamlılık ve istikrar ise, bunları bizim aydınımızda göre­mezsiniz. Bir zaman için «iyi» olan, kısa bir sü­re sonra kötü'dür. Bir kişi için «doğru» sayılan bir davranış, aynı durumdaki bir başkası için «yanlış» sayılır. Bir iktidarın sevap ve fazilet hanesinde kayıtlı bir icraat, bir başka iktidarın günah ve seyyiat hânesindedir.

İnsicamlı, tezatsız bir mantık ve muhake­me, ilmî zihniyet, akl-ı selim, hissi selim, zevk-i selim gibi bir takım mefhumlara, yetkin insan ölçülerine inanmışsanız, ömrünüz, günü­nüz hayretler, şaşkınlıklar, öfkeler ve üzüntüler, kısacası hicran ve hüsran içinde geçecek de­mektir. Çünkü her an ve her vesile ile muha­tap bulunduğunuz «standart kafa», birinden di­ğerine kat'iyyen geçilmez bir takım kompart-manlardan teşekkül etmiştir. Her meselede, şartlanmasına göre, bunlardan biri çalışır; ö-bürlerini harekete geçirmek asla mümkün de­ğildir. Aklın mukayese melekesi dumura uğra­mış gibidir. Allah korkusu ve kuldan utanma duygusu ise bu semte hiç uğramamıştır !

MESELÂ bu kafaya göre, Sultan Hamid kötüdür, «Kızıl Sultan»dır. Çünkü 1877-

de Osmanlı - Rus Harbi'ni bahane ederek Mec-lis-i Mebusan'ı dağıtmış ve otuz küsur sene toplamamış, memleketi şahsen idare etmiştir. Hürriyetleri kısmış, demokrasiye taraftar ol­mamıştır... Bu hükmün doğru veya yanlış oldu­ğunu esastan tartışmaya lüzum yoktur; doğru kabul ederek aynı hürriyet - perverlik veya «öz­gürlükçülük», aynı meşrûtiyetçilik veya demok­

rasi inancı içersinde, başka şahısların ve devir­lerin, meselâ 1908 Ihtilâli'nin ve II. Meşrûtiyet'' in patronu İttihat Terakki devrinin veya 1946 - 50 ye kadarki tarz-ı idaremizin ve mes'ullerinin değerlendirilmesini isterseniz, hükmün tama­men tersine dönmüş olduğunu görürsünüz. Bu defa karşınıza hiçbir cihetle demokrasiye lâyık olmayan, geri ve gerici bir halk yığını ile bu halkın kendisine rağmen idaresini «lütfen ve tenezzülen» yüklenmiş, gönüllü olmadığı halde müstebit, fedakâr aydınlar ile kahramanlar tablosunu koyarlar. «Aman zaman, nasıl olur?» diye önceki hükmü hatırlatmaya çalışırsanız, «O başka, bu başka» şeklindeki veciz ve sâde cevap susturulmanıza kâfidir. Bu noktadan sonraki ısrarınız sizi ya çağın dışına veya bir takım ceza tehditlerinin altma sokar. O halde geçiniz.

JT\ İŞ Türkler'den, Esir Türk llleri'nden bah-setmek Turancılık'tır; «çağ dışı» ve tehli­

keli bir akımdır. Ama Vietnamlı'ya, Yunanlı'ya, veya henüz adlannı bile öğrenemediğimiz bir kısım Afrikalılar'a ilân.ı aşk edebilirsiniz, dünya işçilerini birleşmeye çağırabilirsiniz; bunun adı çağdaşlıktır, insancıllıktır!

Bilgi olarak bile hazmedilmemiş, hattâ çok kere kulaktan dolma bir «bunalım felsefesi»nin entellektüel pozlarına bürünerek bunalıyorum diye her türlü halt kanştırılabilir, bütün değer­ler çiğnenebilir; fakat inanmak, inancının hu­zuru içinde ibâdet etmek ve hele inanca davet, iman için propaganda bağışlanmaz bir cürüm­dür!

Diskotek ve meyhane ihtiyaçtır da ibâdet, hâne ihtiyaç değildir! Kıçı açık gezen mazurdur, başını örten kabahatli! Çıplaklık tartışılırken şekilcilik kınanır; kılık kıyafet değil, insanın kişiliği önemlidir, denilir, ama sıra baş örtüsü­ne muhafazakâr giyime geldi mi, kişilik mişilik kalmaz; kılık kıyafet olağanüstü bir ehemmiyet kazanır. En küçük bir müsamahada, maazallah, devrimlerin elden gideceğine inanılır!

28 DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 30: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

1 / ONUYA ilişen bütün kitaplarını, bütün makalelerini okuyunuz : Demokrat Par­

ti, Amerikancılıkla, memleketin kaynaklarını, Mehmetçiğin kanını Amerikan emperyalistlerine peşkeş çekmekle temin edilen çok sınırlı ikti­sâdi ve askeri menfaat karşılığında Türkiye'yi Amerika'nın ileri karakolu durumuna sokmak­la itham edilir. Bir zamanlar «Go Home!» mo­dası vardı. Amerikan denizcileri dövülür, suya atılırdı. Umumhanelere girip çıkmaları bile, neredeyse bir millî hassasiyet konusu yapılmak istenmişti. Yabancı sermâye en mâkul hadler içinde bile öcüydü, sömürücüydü. Şimdi aynı kalemler, aynı çevreler tarafından nelere şak şak tutulduğu, nelerin meziyet olarak göklere çıkartıldığı sütunlar ve ekranlar dolusu görülü­yor. Kıbrıs'ta millî fayda ve çıkar açısından Rahmetli Adnan Menderes'in temin ettiği neti­cenin onda birine denk bir netice sağlayacak olanı millî kahraman ilân etmeye çoktan ha­zırız... Amerika ile düğümü çözüp asgarî seviye­de, D.P. devrinde gelenle mukayese edilemiyecek kadar mütevazi askeri ve mâlî yardımı Türki­ye'ye getirebildiğimiz gün mutlaka bayram fi­lân olacaktır! Orta boy bir yabancı şirket gelip de Türkiye'ye yatırım yapsın veya bilmem ka­çıncı sınıf bir banka bize kredi açsın diye ne­leri vermeye âmâde değiliz? Büyüklerden geç­tim üç kuruşluk menfaat, bir kaç tanker pet­rol, biraz enerji veya tarım ürünlerimiz için mubayaa vaad edip de en büyüklerimizi aya­ğına götüremeyecek küçük devlet yok gibi; Lib­ya'dan Bulgaristan'a, Suudî Arabistan'dan Ar-navutluk'a kadar... Ama bundan «ulusal onur» bülbülleri incinmezler. Bunun adı dünya ölçü­sünde «saygınhk»tır. Başarılı dış politikadır. Karşı çıkan kahrolsun!

D ÎRt maaşlara zam yapar, yan cebimize ko-yar, «îstemezük, kahrolsun!» deriz; biri

gelir piyasaya zam yapar, «Yaşasın, iktisadî tedbirin bundan güzeli olmaz! diye alkışlarız.

27 Mayıs 1960'ta ordu müdâhalesi zarurî sayılır. Darbeye iştirak edenler, ölünceye kadar senatör olmaya lâyık ve müstahaktırlar. Mem­leketi komünist ve bölücü çetelerin ayaklarının altından çekip alan 12 Mart 1971 müdâhalesi faşizmdir! Bu müdâhalenin mümkün kıldığı ic­raatın aktif subaylarından seçim kazanarak millet reyi ile Meclis'e girebilenler, orada dö­vülür, sövülür; dışarda kalanlar duvarlarda ilân edile edile kurşunlanır, öldürülür...

Üç beş komünist serserinin içte hâdise çı­kartmaya muvaffak olamayınca, «Can güvenli­ğim yoktur, gidemiyorum!» diye iftira atıp dı­şardan karıştırmaya çalıştığı, düzen ve disip­lin içindeki millî maarif müesseseleri aleyhin­de en yüksek rütbedeki hâkimlerden anlı şanlı profesör, dekan ve rektörlere, politikacılara ka­dar herkes ayağa kalkar ve memleketi ayağa kaldırır; fakat aynı zevatın, komünist eşkıya­

nın haremi ve hareket üssü hâline getirilmiş, «Ben Türk'üm!» diyenin giremediği hıyanet yuvaları için çıtı çıkmaz. Bozkurt resmini gö­rünce cin çarpmış gibi olanlar, bir hafta Le-nin'in bilmem nesinin resmi altından gelip ge­çerken ne ilmî, ne millî, ne insanî haysiyet nâmına gık demezler!

KJİ İLLÎYETÇİLER bütün usûl ve şekil şart larma riayetle bir müessesede az çok

bir müessiriyet sağlamışlarsa bunun adı «faşist işgal»dir. Solcular her türlü kaideyi çatır çatır ihlâl ederek, resmen ve alenen zorbalıkla fiilî durum yaratarak müessese zapt ederler; bu iş­gal sayılmaz, kimsenin «duyarlı» hukuk vicdanı incinmez.

Bu listeyi pek çok uzatmak mümkündür. Gerek zikredilenlerde, gerekse ilâve edilebilecek aynı kategoriden diğer misâllerde, hükümleri tartışmıyorum. Doğrusu var, yanlışı var veya şu kadan doğru, şuradan sonrası yanlış diye her biri hakkında konuşmak elbette mümkün. Ben bütün bu değerlendirmelerde bir mantık bir ölçü, bir prensip, bir tutarlılık, bir şahsiyet ve kendine sadakat, kısacası bir parça haysi­yet arıyorum. Her arayışın sonunda dilimin ucuna aynı malûm mısra geliyor : «Ne utan­maz köpekleriz!»...

Hiç şüphe edilemez ki bu memleketin, bu milletin musâb olduğu dert ve belâların başlı­ca sebebi, aydının gaflet, dalalet ve ihanetiyle her adımda görülen haysiyet yoksunluğudur.

Özerkliğin... Baştarafı Sayfa 4'de

İlimsizlikten kurtulma savaşı Türk'ü kö­lelik rejimine sürükleme kastı bütün çıp­laklığıyla sırıtan komünist mihraklara karşı verilecek en büyük savaştır.

Y üce Allah'a hamd olsun Türk toprak­larında ve Türk dünyasında beka mücadelesinin zengin kaynaklarını

kurutmaya bugüne kadar kimsenin gücü yetmemiştir. Bugünden sonra da yetmeye­cektir.

Çağımızın Marksist yobazlarının feda­ileri tehditlerini can evimize dayamıştır. Bu iptidaî ve kaba kuvvete karşı mücadele­miz, ilimsizlikten kurtulma başarıldığı tak­dirde kesin ve emniyetli zaferine ulaşacak­tır.

DEVLET — TEMMUZ : 1978 29

Page 31: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

BİRAZ H A Y S İ Y E T

T ERBİYE ve kültür muhtevası itibariyle aslî hüviyetini «yabancı» olarak teşhis ve

tesbit ettiğimiz standart Türkiye aydınını za­manın akışı ve hâdiselerin seyri içinde gözetle­diğimiz zaman, dehşet ve tiksinti verici bir haysiyet buhranı manzarası ile karşılaşıyoruz. Bu manzaranın içinde iyinin, kötünün, doğru­nun, yanlışın, faydalının, zararlının ölçüsü yok tur. Sağlam şahsiyetin esâsı, prensiplerde açıklık, tutum ve davranışlarda devamlılık ve istikrar ise, bunları bizim aydınımızda göre­mezsiniz. Bir zaman için «iyi» olan, kısa bir sü­re sonra kötü'dür. Bir kişi için «doğru» sayılan bir davranış, aynı durumdaki bir başkası için «yanlış» sayılır. Bir iktidarın sevap ve fazilet hanesinde kayıtlı bir icraat, bir başka iktidarın günah ve seyyiat hânesindedir.

İnsicamlı, tezatsız bir mantık ve muhake­me, ilmî zihniyet, akl-i selim, hissi selim, zevk-i selim gibi bir takım mefhumlara, yetkin insan ölçülerine inanmışsanız, ömrünüz, günü­nüz hayretler, şaşkınlıklar, öfkeler ve üzüntüler, kısacası hicran ve hüsran içinde geçecek de­mektir. Çünkü her an ve her vesile ile muha­tap bulunduğunuz «standart kafa», birinden di­ğerine kat'iyyen geçilmez bir takım kompart­ımanlardan teşekkül etmiştir. Her meselede, şartlanmasına göre, bunlardan biri çalışır; ö-bürlerini harekete geçirmek asla mümkün de­ğildir. Aklın mukayese melekesi dumura uğra­mış gibidir. Allah korkusu ve kuldan utanma duygusu ise bu semte hiç uğramamıştır !

JkJESELÂ bu kafaya göre, Sultan Hamid ' * ' kötüdür, «Kızıl Sultan»dır. Çünkü 1877'-

de Osmanlı - Rus Harbi'ni bahane ederek Mec-lis-i Mebusan'ı dağıtmış ve otuz küsur sene toplamamış, memleketi şahsen idare etmiştir. Hürriyetleri kısmış, demokrasiye taraftar ol­mamıştır... Bu hükmün doğru veya yanlış oldu­ğunu esastan tartışmaya lüzum yoktur; doğru kabul ederek aynı hürriyet - perverlik veya «öz­gürlükçülük», aynı meşrûtiyetçilik veya demok­

rasi inancı içersinde, başka şahısların ve devir­lerin, meselâ 1908 Ihtilâli'nin ve II. Meşrûtiyet'' in patronu İttihat Terakki devrinin veya 1946-50 ye kadarki tarz-ı idaremizin ve mes'ullerinin değerlendirilmesini isterseniz, hükmün tama­men tersine dönmüş olduğunu görürsünüz. Bu defa karşınıza hiçbir cihetle demokrasiye lâyık olmayan, geri ve gerici bir halk yığını ile bu halkın kendisine rağmen idaresini «lütfen ve tenezzülen» yüklenmiş, gönüllü olmadığı halde müstebit, fedakâr aydınlar ile kahramanlar tablosunu koyarlar. «Aman zaman, nasıl olur?» diye önceki hükmü hatırlatmaya çalışırsanız, «O başka, bu başka» şeklindeki veciz ve sâde cevap susturulmanıza kâfidir. Bu noktadan sonraki ısrarınız sizi ya çağın dışına veya bir takım ceza tehditlerinin altma sokar. O halde geçiniz.

r\ IŞ Türkler'den, Esir Türk llleri'nden bah-setmek Turancılık'tır; «çağ dışı» ve tehli­

keli bir akımdır. Ama Vietnamlı'ya, Yunanlı'ya, veya henüz adlannı bile öğrenemediğimiz bir kısım Afrikalılar'a ilân.ı aşk edebilirsiniz, dünya işçilerini birleşmeye çağırabilirsiniz; bunun adı çağdaşlıktır, insancıllıktır!

Bilgi olarak bile hazmedilmemiş, hattâ çok kere kulaktan dolma bir «bunalım felsefesi»nin entellektüel pozlarına bürünerek bunalıyorum diye her türlü halt kanştırılabilir, bütün değer­ler çiğnenebilir; fakat inanmak, inancının hu­zuru içinde ibâdet etmek ve hele inanca davet, iman için propaganda bağışlanmaz bir cürüm­dür!

Diskotek ve meyhane ihtiyaçtır da ibâdet, hâne ihtiyaç değildir! Kıçı açık gezen mazurdur, başını örten kabahatli! Çıplaklık tartışılırken şekilcilik kınanır; kılık kıyafet değil, insanın kişiliği önemlidir, denilir, ama sıra baş örtüsü­ne muhafazakâr giyime geldi mi, kişilik mişilik kalmaz; kılık kıyafet olağanüstü bir ehemmiyet kazamr. En küçük bir müsamahada, maazallah, devrimlerin elden gideceğine inanılır!

28 DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 32: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

1 / ONUYA ilişen bütün kitaplarını, bütün makalelerini okuyunuz : Demokrat Par­

ti, Amerikancılıkla, memleketin kaynaklarını, Mehmetçiğin kanını Amerikan emperyalistlerine peşkeş çekmekle temin edilen çok sınırlı ikti­sadî ve askeri menfaat karşılığında Türkiye'yi Amerika'nın ileri karakolu durumuna sokmak­la itham edilir. Bir zamanlar «Go Home!» mo­dası vardı. Amerikan denizcileri dövülür, suya atılırdı. Umumhanelere girip çıkmaları bile, neredeyse bir millî hassasiyet konusu yapılmak istenmişti. Yabancı sermâye en mâkul hadler içinde bile öcüydü, sömürücüydü. Şimdi aynı kalemler, aynı çevreler tarafından nelere şak; şak tutulduğu, nelerin meziyet olarak göklere çıkartıldığı sütunlar ve ekranlar dolusu görülü­yor. Kıbrıs'ta millî fayda ve çıkar açısından Rahmetli Adnan Menderes'in temin ettiği neti­cenin onda birine denk bir netice sağlayacak olanı millî kahraman ilân etmeye çoktan ha­zırız... Amerika ile düğümü çözüp asgarî seviye­de, D.P. devrinde gelenle mukayese edilemiyecek kadar mütevazi askerî ve mâlî yardımı Türki­ye'ye getirebildiğimiz gün mutlaka bayram fi­lân olacaktır! Orta boy bir yabancı şirket gelip de Türkiye'ye yatırım yapsın veya bilmem ka­çıncı sınıf bir banka bize kredi açsın diye ne­leri vermeye âmâde değiliz? Büyüklerden geç­tim üç kuruşluk menfaat, bir kaç tanker pet­rol, biraz enerji veya tarım ürünlerimiz için mubayaa vaad edip de en büyüklerimizi aya­ğına götüremeyecek küçük devlet yok gibi; Lib­ya'dan Bulgaristan'a, Suudî Arabistan'dan Ar-navutluk'a kadar... Ama bundan «ulusal onur» bülbülleri incinmezler. Bunun adı dünya ölçü­sünde «saygınlık»tır. Başarılı dış politikadır. Karşı çıkan kahrolsun!

DÎRt maaşlara zam yapar, yan cebimize ko-^ yar, «Istemezük, kahrolsun!» deriz; biri

gelir piyasaya zam yapar, «Yaşasın, iktisadî tedbirin bundan güzeli olmaz! diye alkışlarız.

27 Mayıs 1960'ta ordu müdâhalesi zarurî sayılır. Darbeye iştirak edenler, ölünceye kadar senatör olmaya lâyık ve müstahaktırlar. Mem­leketi komünist ve bölücü çetelerin ayaklarının altından çekip alan 12 Mart 1971 müdâhalesi faşizmdir! Bu müdâhalenin mümkün kıldığı ic­raatın aktif subaylarından seçim kazanarak millet reyi ile Meclis'e girebilenler, orada dö­vülür, sövülür; dışarda kalanlar duvarlarda ilân edile edile kurşunlanır, öldürülür...

Üç beş komünist serserinin içte hâdise çı­kartmaya muvaffak olamayınca, «Can güvenli­ğim yoktur, gidemiyorum!» diye iftira atıp dı­şardan karıştırmaya çalıştığı, düzen ve disip­lin içindeki millî maarif müesseseleri aleyhin­de en yüksek rütbedeki hâkimlerden anlı şanlı profesör, dekan ve rektörlere, politikacılara ka­dar herkes ayağa kalkar ve memleketi ayağa kaldırır; fakat aynı zevatın, komünist eşkıya­

nın haremi ve hareket üssü hâline getirilmiş, «Ben Türk'üm!» diyenin giremediği hıyanet yuvaları için çıtı çıkmaz. Bozkurt resmini gö­rünce cin çarpmış gibi olanlar, bir hafta Le-nin'in bilmem nesinin resmi altından gelip ge­çerken ne ilmî, ne millî, ne insanî haysiyet nâmına gık demezler!

j\yi İLLÎYETÇİLER bütün usûl ve şekil şart larına riayetle bir müessesede az çok

bir müessiriyet sağlamışlarsa bunun adı «faşist işgal»dir. Solcular her türlü kaideyi çatır çatır ihlâl ederek, resmen ve alenen zorbalıkla fiilî durum yaratarak müessese zapt ederler; bu iş­gal sayılmaz, kimsenin «duyarlı» hukuk vicdanı incinmez.

Bu listeyi pek çok uzatmak mümkündür. Gerek zikredilenlerde, gerekse ilâve edilebilecek aynı kategoriden diğer misâllerde, hükümleri tartışmıyorum. Doğrusu var, yanlışı var veya şu kadarı doğru, şuradan sonrası yanlış diye her biri hakkında konuşmak elbette mümkün. Ben bütün bu değerlendirmelerde bir mantık bir ölçü, bir prensip, bir tutarlılık, bir şahsiyet ve kendine sadakat, kısacası bir parça haysi­yet arıyorum. Her arayışın sonunda dilimin ucuna aynı malûm mısra geliyor : «Ne utan­maz köpekleriz!»...

Hiç şüphe edilemez ki bu memleketin, bu milletin musâb olduğu dert ve belâların başlı­ca sebebi, aydının gaflet, dalalet ve ihanetiyle her adımda görülen haysiyet yoksunluğudur.

Özerkliğin... Baştarafı Sayfa 4'de

İlimsizlikten kurtulma savaşı Türk'ü kö­lelik rejimine sürükleme kastı bütün çıp­laklığıyla sırıtan komünist mihraklara karşı verilecek en büyük savaştır.

Y üce Allah'a hamd olsun Türk toprak­larında ve Türk dünyasında beka mücadelesinin zengin kaynaklarını

kurutmaya bugüne kadar kimsenin gücü yetmemiştir. Bugünden sonra da yetmeye­cektir.

Çağımızın Marksist yobazlarının feda­ileri tehditlerini can evimize dayamıştır. Bu iptidaî ve kaba kuvvete karşı mücadele­miz, ilimsizlikten kurtulma başarıldığı tak­dirde kesin ve emniyetli zaferine ulaşacak­tır.

DEVLET — TEMMUZ : 1978 29

Page 33: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

KADIN MESELESİ AHMET RIFAT

E vvelce olmadığı halde Cumhuriyet rica­linin getirdiği, ortaya attığı, köpürttüğü bir mesele... Güya önceleri kadm esirmiş,

esir muamelesi görüyormuş, kafes arkalarında kalmış... Efendim, istikbali erkeğin iki dudağı­nın arasında imiş de Cumhuriyet onu kurtar, mış, zincirini kınvermiş, kafes arkasında çürü­mesini önlemiş, ona da boşama ve boşanma hakkı vermiş... falan, filân...

îpini zaten koparmış, kapıyı çarparak er­kek pozunda sokağa fırlayıp bir türlü içeriye girmeyen, kimi memur kimi işçi, kimi avukat kimi doktor, kimi aylak kimi leylak, kimi ar­tist kimi siyasî olup da genç, hattâ orta yaşın altındakilere biraz aklım eriyor. Ne bilsinler evinin sultânı, kocasının hanımı, çocuklarının anası olmanın verdiği mutluluğu, hazzı lezzeti. Ne görmüşler, ne yaşamışlar. Kısmen mazur­durlar. Evliliğin tadını, kadın olmanın gururu­nu, ana olmanın lezzetini, evinin sultânı olma­nın hazzını bir tadsalar, bir yaşasalar, kadın-er-kek'den ibaret bir tabiî bütünün aynlmaz, vaz­geçilmez bir parçası olmanın şuuruna bir er. seler o halden bir daha aynlmak istemezler ve ayrılmayacaklar. Lâkin köre renkleri ve renk­lerin ahengini, cümbüşünü anlatmak ne müm­kün... Bilmiyorlar, bilmediler, onlara bildiril­medi, bilmelerine ve yaşamalarına fırsat veril­medi. Gece gündüz radyosu, televizyonu, matbu, atı, mektebi ve sokağı ile müthiş ve aman ver­mez bir beyin yıkama şamatasının içinde, ger­çekten bu hazzı, bu zevki ve lezzeti tadanları da göremiyorlar. Vücut haritasının yüzde dok-sanbeşini açıvermiş, umuma arzedivermiş ve kürek gibi bir karış dili, yırtık edası ile mikro­fonun başına geçmiş, geçirilmiş yosmaya bu sebeple o kadar kızamıyorum. Acıyorum, iğre­niyorum... Kadınlığın nezâheti, nezâfeti, leta­feti, iffeti ve inceliği nâmına iğreniyorum, sa­dece iğreniyor ve acıyorum.

Lâkin, o saçı dökülmüş, yanakları porsu­

muş, bacakları eğrilmiş, çarpık vücutlu, çarpık sûretli ve çarpık sîretli ihtiyar kokonalar ve koca bulamamakdan deliye dönmüş, orta ya­şından ihtiyarlığa merdiven dayadığı sırada nasılsa elde ettiği erkek ile de imtizaç edeme­miş, sözümona okuyup tahsil yapmış, bilgiç tavırlı yosmalarla bilmem nereseinin kılları a-ğarmış moruklar yok mu.. Hele onların Ecevit diliyle, avanak vezninden takırtılı tilciklerle, so­runlar, morunlar diyerek kadın haklarından, dün kadının esir bugün hür, dün kadının geri bugün ileri olduğundan bahsetmeleri yok mu... îşte onlar mikrofona çıkınca ve ekranda görü. nünce bütün cinlerim başıma toplanıyor.

Efendim, kadın ekonomik hayata girerse, hür ve müstakil olarak geçimini sağlar ve reyi. ni kullanırsa o zaman kurtulmuş olurmuş. Şim­dilerde, ol devri cumhuriyette ve hele ol demin bu aşamasında giderek kurtuluşunu gerçekleş. tiriyormuş Türk kadını... Lâfa bak lâfa... Bun­ların zaten uyur-gezer olduklarını biliyorum ya yine de sormak isterim, acaba hiç köye, kasa­baya gittiler mi... Fatma'nın Mehmed'i ile bir­likte nasıl bir ahenk ve uyum içinde çalıştığını, müştereken nasıl hallerini yaşayıp istikbâle de temeller attıklarını gördüler mi acaba? Hiç zannetmem. Onlar tatlısu devrimcileri, mutlu azınlık yosmalarıdırlar. Gitseler de bakmazlar, baksalar da görmezler. Zira onlar kördürler ve sağırdırlar.

S ormak isterdim o kürek dilli, yırtık ta­vırlı yosmaya: Acaba kendisi mi mes'ud bizim hanım mı, gelip bir konuşmasını

tavsiye ederim. Acaba o yosma mı iradesinde hür yoksa dünkü kadınlarımız mı? Gitsin ba­kalım köye, girsin bakalım ailelerin içine, mah­remiyetine; saadetin ne olduğunu görsün ba­kalım görebilirse. Sormak isterim o moruk ile kokonaya: Zinciri kırdınız, ipi kopardınız ve iffetli Türk kızlarını sokağa fırlattınız da ne yaptımz, siz ne oldunuz, onlar ne oldu? Siz ve

30 DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 34: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

onlar bir Barbaros, bir Sinan, bir Fuzulî, bir Fâtih, bir Ulubadh Hasan... bunları bırakın ca­nım bir Peyâmi Safa, bir Necip Fâzıl., onları da bırakın bir Falih Fıfkı doğurabildiniz mi? Bir Leylâ Hanım, bir Fıtnat Hanım, bir Halide Edi'b, bir Nene Hatun, bir Kara Fatma mı ol­dunuz? Bunları da bırakın, zira size göre hepsi Doğu'lu, bizden, belki de gerici... Pekiyi, bütün çirkef taraflariyle taklit edip aynen yaşamaya çalıştığınız Batı kadınları kadar da mı olama­dınız? Meselâ bir Madam Küri'niz, bir Jan. dark'ınız, geçenlerde Türkiye'ye gelip bizim bü-cür'e ilham veren, mısralar döktürten seksüel hayatı âleme ayan olmuş küçücük bir memleke­tin bilmemne bakanı kadar olanınız var mı? Yok, hiç biri yok, olmaz ve olamaz. Çünkü olur­sa, hilkate aykırı bir hal meydana gelmiş, me­selâ katır doğurmuş, balık kavağa çıkmış olur; eşyanın tabiatına aykırıdır, olmaz ve olamaz.

Kendi tabiatına uygun olmak kaydiyle, kendi örf ve âdetlerine aykırı olmamak şartiy-le, bizde olsun Batı'da olsun bu isimlerini zik­rettiklerim ve benzerleri birer kumaşdırlar, siz­ler çaputsunuz; onlar eserler meydana getir­mişlerdi, sizler (yapıt yapmakla) meşgulsünüz. Çaputun kumaşa nisbeti ne ise, sizin mahsulü­nüz, pardon ürününüz olan yapıtın esere nisbe­ti ve sizin de bittabi onlara nisbetiniz odur, Varın artık hesab edin; ilerlediniz mi, geriledi­niz mi?...

C vvelce «Cennet anaların ayaklan altında­dır.» imanı hâkimdi cemiyete. Hamdolsun

şimdi de henüz milletin büyük ekseriyeti bu iman ve itikatda. Onlar gül bahçesinde birer nazenin gül idiler, şimdi cemiyetimizin büyük kesiminde yine öyle. Ama sizler, siz yırtık ta­vırlılar, kürek dilliler, ipi kopuklar, sözümona hür ve serâzâd kadınlar... bir hâyühuy ile o gül bahçesinden dışarıya uğradınız, ama çirkefe battınız, batağa saplandınız. Aklınız sıra kafes arkasından kurtuldunuz, ama sokakda kafes­lendiniz. Hilkaten temellük edilmek ihtiyacm. dasınız ve bu sizin en büyük kuvvetiniz, hat tâ yegâne kuvvetiniz idi. Evinizin, kocanızın, ço­cuklarınızın mülkü, amma aynı zamanda mâlikî olmayı reddettiniz, sokakta umumun mülkü oldunuz. Gözleriyle, kulaklarıyla, elleriyle ve her şeyi ile umum sizi mülk edindi, edinmekte... Pekiyi bu mu kurtuluş?.. Ne elde ettiniz kurtul­dunuz da?.. Koca bir hiç!.. Mes'ud değilsiniz. Hayatın, evin, evliliğin, ailenin tadını bir türlü tadamazsınız ve tadamadınız. Hilkate, nizama, hilkatin size biçdiği fonksiyona karşı geldiniz. Hem hürriyet diye çığlık attınız, atmaktasınız, hem de bir erkek arayıp bulmak için olmadık kepazelikler, düşük hareketler yapıyorsunuz. Ama bulamıyorsunuz, bulamayacaksınız. Bul­duğunuzu da ya siz ikinci gün terkediyorsunuz, ya da o sizi...

Evvelce istikbaliniz erkeğin iki dudağı ara­sında imiş de ortalık boşanmış, terkedilmiş ka­dınlarla mı doluymuş?.. Herkes biliyor ki ön­celeri cemiyetde boşama ve boşanma pek ol­mazdı. Zira kadın erkek her iki tarafa evliliğin, bir yastıkta kocamanın faziletleri, sevapları öğ­retilirdi. Hatâlar, eksikler karşılıklı olarak ta­mamlanır, düzeltilir, hüsnüzan üzere olunur ve müşterek hayat sonuna kadar devam ettirilirdi. Ya şimdi?.. Mahkeme koridorları boşanma da­valarından geçilmiyor, üstelik bir türlü boşan­ma da olmuyor, olamıyor. Bu hürriyeti sözüm ona aldınız da ne oldu, ne kazandınız?..

I I zun etmeyelim, aslında kadınlarımız da erkeklerimiz de eskiden daha hür idiler. Binnetice daha mes'ud idiler. Evvelce her

biri «kendi cevvi, kendi eflâkinde kendisi tâir» idi. Şimdi öyle mi?.. Sözümona ikisi de hür, ama ikisinin de kanadları birbirine çarpıyor; sürtüşme, çatışma oluyor; kavgadan, zinadan geçilmiyor. Herbiri diğerinin işine, semasına el atmış ve atıyor. Kadın erkekleşmeye kalktı, er­kek de kadınlaşmaya. Birbirlerinin işine burun sokunca anarşi doğdu. Düzen bozuldu, hır çık­tı, saadet kayboldu. Izdırap ve acı geldi. Bu böyle gitmez, gidemez. Hilkate aykırıdır, tabi-ate aykırıdır. Sular tersine akmaz, akıtılamaz. Ancak bir müddet durdurulabilir, ama ilânihaye zaptedilemez.

Ey Barbaroslar, Sinanlar, Fuzuliler, Fâtih­ler, Ulubadh Hasanlar, Nene Hatunlar doğuran dünkü kadınlarımızın torunları bugünkü kadın­larımız ve kızlarımız!. Siz bu inkılâb yobazları­nın hepsi de yalan ve yanlış sözlerine, iğfalâtına kapılmayınız ve kanmayınız. Hadise ortada. Tabiata, hilkate karşı çıkılmıştır ve mağlûb olunmuştur. Devam edilirse yok olmak mukad­derdir. Şu anda nerede ve hangi derekede olur­sanız olunuz, hemen geri dönünüz. Hilkatin size ayırdığı muhteşem ve kimsenin oturamayacağı tahtınıza oturunuz. Analığın tadını, zevceliğin mutluluğunu tadınız. Evinizin sultanı, kocanızın zevcesi, çocuklarınızın anası, ailenin iç mimarı olunuz. Siz kadınsınız, en kolay bir şekilde yol­dan çıkarılabilirsiniz ve nitekim öyle oldu. Ama en kolay yola giren de sizsiniz. İsterseniz kırk günde veli olursunuz. Mayanız, yaratılışınız bu­na müsaitdir. Kendinizi daha fazla kurban et­meyiniz ve yeni kurbanlara örnek olmayınız-O zaman birer Fıtnat Hanım, birer Leylâ Ha. nıb, birer Nene Hatun olursunuz. Hem eserler meydana getirir, hem de Barboroslar, Sinanlar, şairler, edibler, askerler doğurursunuz.

Pırlanta olup yakalara, en mutena yerlere takılmak varken, adî kömür olup yerlerde sü­rünmek olur mu? Kendinize gelin, evinize, yu­vanıza dönün. Unutmayın, taş yerinde ağırdır.

DEVLET — TEMMUZ : 1978 31

Page 35: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

DŞOUM/R

ESİR TÜRKLER HAFTASI KUTLANDI

Türk - Irak münasebetleri ve Kerkük Türkleri

Bir süreden beri Türkiye ile Irak arasındaki ilişkiler derin oir sessizlik içine bü­rünmüştür, özellikle Türkiye', nin uzun bir zamandan beri iç ve dış bunalımlarla çal­kalanmasının Türk _ Irak i-lişkilerinin geri plâna itilme­sinde büyük ölçüde rol oyna­dığı açıktır.

Gariptir ki, Milliyetçi koa­lisyon yönetiminden pek hoş­nut olmayan Irak hükümeti Ecevit'in iktidara geldiğinin ilk günlerinde hayli memnun olmuşsa da, daha sonraları bu iktidara karşı da yavaş yavaş cephe almıştır. Aslında Ece­vit'in iktidara gelmesine hay­li sevinen Irak'taki iktidar, Türk _ Irak ilişkilerinin Irak lehine daha olumlu bir raya o_ turacağına bel bağlamış gibi görünmekte idi. Böyle ol­makla beraber, meselenin al­tında yatan asıl gerçeklerden Türkiye'nin habersiz gibi dur_ duğu gözden kaçmamaktadır. Kerkük Türklerinin son za­manlarda içinde bulundukları duruma dikkat edince, Irak'-lılarm niyetlerini daha net bir biçimde anlamak mümkün o-lacaktır.

Ecevit iktidara gelince, Irak'ın resmi gazetesi olan (El „ Vakayi _ ül - Irakıyye) de hemen şöyle bir kanun yayınlandı: «Irak'ta diploma­tik heyeti bulunan herhangi

bir yabancı devlet, Büyükel­çiliğine bağlı olarak faaliyet gösteren Konsolosluk ve Kül­tür Merkezi gibi kurumlan, başkent Bağdat dışında Irak'­ın başka bir bölgesinde aça­maz.» Irak'ın Devrim Komu­ta Konseyinin imzasıyle ya­yınlanan bu kanunun tek a-macı vardır: Türkiye'nin Kerkükte'ki Türk Kültür Merkezini kapatmak. Zira bu kanunun hedef alabileceği başka bir devlet yoktur.

İKİLİ ANLAŞMALAR:

Hiç şüphesiz bu kanuna göre, Türkiye'nin Kerkük'teki Kültür Merkezinin kapatıl­ması gerekiyordu. Ancak Kerkük'teki Türk Kültür Merkezi, iki devlet arasında yapılan ikili anlaşmalarla ku­rulmuştur. Dolayısıyle tek ta_ raflı olarak bu Kültür Merke­zi kapatılamazdı. Bunun kar­şısında Türk Hariciyesi'nin tepkisi ne olmuştur ? Biz şüp­hesiz bunu bilemeyiz. Ancak Kerkükte'ki Türk Kültür Merkezinin kapatılacağı söy­lentileri, soydaşlarımızı mo­ral çöküntüsüne uğrattıktan başka «Acaba Türkiye'nin tep. kişi ne olacak ?» merakına da sürüklemiştir. Kendi diliyle eğitim görmekten mahrum o-lan onbinlerce Türk çocuğu­nun, Lâtin harfleriyle Türkçe öğrenmek için sığındığı tek sıcak yuva olan Türk Kültür

Merkezi, bir anda olup bitti-ye getirilmek istenmiştir. Öğ­renebildiğimiz kadarıyle, Türk Hariciye'si Irak'ın Ankara Bü­yükelçisini bu konuda uyar­mış, Kerkük'teki Türk Kültür Merkezinin tek taraflı nasıl kapatılabileceğini sorarak ce­vap istemiştir. Bunun üzerine Irak'ın Ankara Büyükelçiliği bir tekzip yayınlayarak, Ker­kük'teki Türk Kültür Merke­zinin kapatılmadığı ve faali­yetine devam ettiğini açıkla­mıştı. Ancak daha sonraki günlerde, Kerkük Türk Kül_ tür Merkezi resmen Türkiye tarafından kapatılmıştır. Biz, Türk Hariciyesinin buna na­sıl boyun eğdiğini anlayama­dık.

I

Türkiye'nin bu vurdum­duymazlığı karşısında cesa­retlenen Irak yöneticileri, soydaşlarımız üzerinde baskı, larını bir kat daha arttırmış­lardır. Bu baskılar, hem bu sefer çok açık olarak yapıl­maktadır. Dolayısıyle biz bu hususta yorum yapmayacak ve takdiri okuyucularımıza bırakacağız. Kerkük vilâyeti, nin en büyük kazası olan ve yüzde yüze yakın oranda Türk nüfusunu barındıran Tuzhur-matı, _ bilindiği gibi - Tikrit'e bağlanmıştı. Tikrit ise, daha önceleri bir kaza iken vilayet haline getirilmiş ve adı da Se-lahattin olarak değiştirilmiş­tir. Buradaki amaç Tuzhur-matı ilçesini Kerkük vilaye­tinden kopararak, idarî oyun­larla bölgedeki Türk nüfusu­nun yoğunluğunu az göster­mektir. Biz, bu uygulamayı I-rak'ın iç işleridir diyerek yi­ne de görmezlikten gelirken, bu sefer yeryüzünde hiçbir devlet idaresinde görülmeyen ve vatandaşlar arasında bu kadar açık şekilde ayırım ya­pılabileceğini gösteren, yeni bir uygulamanın ortaya çıktı­ğını görüyoruz: Irak'ın resmi gazetesinde yer alan bir ka­nuna göre, Tikrit il sınırlan içerisinde kalan bütün bölge­ler Tuzhurmatı ilçesi hariç, arsa vergisinden affedilmiş-

32 DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 36: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

tir. Türk bölgesi olan Tuzhur. matı ilçesi ise, böylece arsa vergisine tabî tutulmuş ve çok ağır olan arsa vergileri yüzünden, bölgedeki Türkler ellerinde bulunan arsaları sat_ mak zorunda bırakılmışlar­dır. Vatandaşları arasında bu kadar açık şekilde ayırım yapan başka bir devlet var mıdır ? Sanmıyoruz. îşte bu uygulama, komşumuz ve dos­tumuz olan Irak'ta, soydaşla­rımıza tatbik edilen çok açık bir zulüm örneğidir.

KAPANAN DOSYALAR YENİLENİYOR

Son günlerde ise Irak'lı dostlarımız (!) çok eski dos­yaları, mahkemece kapanmış dâvaları, yeniden ele almakta ve soydaşlarımızı geçmiş dâ­valardan dolayı ikinci defa yargılamaktadır. 1970 yılların, da yargılanan bir kaç Türk mahkemece serbest bırakıl­mışlardı. Bunların içinde bu dâva sıralarında evi aranarak ruhsatlı tabancası elinden a-lınan bir soydaşımız, yıllar sonra gidip tabancasını geri almak istemiş, bunun üzerine tekrar bütün dâva sanıkları ile birlikte, bu sefer Devrim Mahkemesine verilmişlerdir. Irak'ın en büyük siyasî yargı kurumu olan bu mahkeme, Irak'ın güvenliğini tehlikeye düşürecek, Irak Baas Partisi­nin uyguladığı rejimi ortadan kaldıracak veya Irak'ta yeni darbe teşebbüsü içine giren subaylar gibi kimselerin yar­gılanması için kurulmuştur. Çok önemsiz, hat ta bir hiç yüzünden beş _ altı masum Türk'ün yargılanması için bir Devrim Mahkemesi çok lüks kaçmayacak mı ? Üstelik Dev­rim Mahkemesi dâvaları daha

DEVLET — TEMMUZ : 1978

önce kapanmış bir kaç ma­sum kişinin tekrar yargılanıp yedişer sene hüküm giymesi için kurulmamıştır. Bu dâva bu kadar önemli olsaydı, başlangıçtan beri niye Devrim Mahkemesine verilmemişler, dir ? Yoksa Irak hükümeti bütün işlerini bitirdi de, sade. ce bu ufak mesele ile mi uğ­raşıyor ?

Bütün bu baskıları Irak'­lı dostlarımız, özellikle bu sı­ralarda neden yapmaktadır ? Kerkük Türkleri'nin içinde bulundukları bu sıkıntılı du­ruma daha ne kadar seyirci kalınacak ? Türkiye, komşusu Irak'a bir çok badireyi atlat­masında çok samimi ve hatta karşılık beklemeden her za­man yardımcı olmuştur. Daha bir kaç sene öncelerini, Bar-zanî isyanı karşısında Türki­ye'nin tutumunu hatırlayalım. Türkiye de î ran gibi, bir çok tavizler koparmak düşünce­siyle, Irak'ın bu iç katışıklı­ğından faydalanamaz mıydı ? Hele Kerkük Türkleri lehine, bir takım avantajlar elde t -demez miydi ? Bundan da an­laşılıyor ki, Türkiye Irak ile olan dostluğunu fazla ciddiye almıştır. Bir zamanlar Ker-türel haklar kâğıt üzerinden türel haklar kağıt üzerinden öteye gitmemiş ve bu konuda Türkiye soydaşlarımızı yal­nız bırakmıştır. Vurdumduy­maz bir Dış İşleri zihniyeti yüzünden Türkiye, elinde bu­lunan çok önemli bir avantaj olarak kabul ettiğimiz Kültür Merkezini Kerkük'te elden çı_ karmış ve ilişkilerimiz tehli­keye girmesin diyerek kapan, masını sağlamıştır. Halbuki bu konuda Türkiye, eski me­seleleri karıştırıp Irak'ın kar­şısına çok etkili tezlerle çı­kabilirdi. Bunların başında Kraliyet dönemi Irak'ında Musul vilayetinde bulunan Türk Konsolosluğunun ka­panması geliyor. Ne gibi ge­rekçelerle kapandığı bugün hepimizin meçhulü olan bu

husus tekrar tartışma konu­su yapılabilirdi. Kerkük'teki Türk Kültür Merkezinin ka­patılması üzerine, konu tek­rar diriltilir ve pazarlıklı ola. rak ele alınabilirdi. Hatta bu o kadar da zor bir pazarlık ol_ mayacaktır. Kerkük'teki Kül­tür Merkezimizi kapatmak is. teyen Iraklı lara, sadece bu teklif yapılsaydı, başımız da fazla ağrımıyacaktı. Teklif çok basit : Daha önce Mu­sul'da kapanan Türk Konso. loşluğunu Kerkük'te açmak yahut Kerkük'teki Türk Kül­tür Merkezine dokunmamak veyahut da Irak'ın İstanbul'­daki Konsolosluğunu kapat­mak. Bu hususta misilleme yaparak Irak Elçiliğine Bağlı bulunan Konsolosluk veya Kültür Merkezi gibi ek kuru­luşların, sadece Başkent An­kara'da açılacağı gibi, özel bir karar da alınabilirdi, ö -zellikle Irak'ın İstanbul'daki Konsolosluğunun kapatılma­sı, Irak açısından büyük bir problem yaratacağı için, her­halde çabucak olumlu bir ne­tice almak mümkün olurdu. Aslında yine de vakit geçme­miştir.

Kerkük Türkleri için millî bir dış politika çerçevesi i-çinde her çıkan fırsatta bir­çok şeyler elde edilebilir. Bu­nun için hiç şüphesiz herşey-den önce dış politikamı­zın millîleşmesi lâzımdır.

DÜŞER BİR GÜN YIKILIP DÜŞER BİR GÜN DÜŞMANA DÜŞEN FİRSAT BİZE DE DÜŞER BİRGÜN

* * *

33

Page 37: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

AHLÂK VE DERSİ

Dr. SÜHA DÜNDAR

M. Akif, «Bir halâs imkânı var: Ahlâkımız yükselmeli» diyor. Bundan yetmiş sene kadar evvel böyle söylediğine göre, Devlet-i Osmani­ye'nin son zamanlarında da ahlâk bir hayli bozukmuş. Bunun için büyük şâir memleketin kurtuluş imkânını ahlâkın yükselmesinde bul. maktadır. Başka bir mısraında ise «Kendi ah­lakıyla bir millet ölür yahut yaşar» diyerek ah­lâkın bir milletin hayatmdaki büyük yer ve ehemmiyetini işaret etmektedir.

İ mparatorluk devrinde bozulmaya başla­yan ahlâkımız, günümüze kadar bozul­

maya devam etti; hâlâ da devam ediyor. Çün­kü ahlâkımız ve terbiyemiz, asıl kaynağmdan uzaklaştırılmıştır.

Sadece uzaklaştırılmakla kalınmamış. Her fırsatta hakiki ahlâk kötülenmiş, alay edilmiş, «çağdışı» ilan edilmiş. «Ahlâk karın doyurmaz» denilmiş. «Parasız ahlâk korunmaz» diye hem ruhun tezkiyesine dayanan bizim ahlâkımız kökten kurutulmak istenmiş, hem «Bilimsel» dedikleri ahlâklarının iktisada dayandığını belli etmemeğe çalışmışlar. Bizi biz yapan ahlâkî de-

Iğerlerin her yerde hor görülmesini bir mısra-da Necip Fazıl şöyle ifade etmiş: «Ahlâk, okun­mayan roman».

D erken CHP - MSP koalisyonu zama. nında okullara alelacele «Ahlâk Dersleri»

konuldu. Ortağın biri «İslâm ahlâkı» derken ö. tekinin Milli Eğitim Bakanı «Bilimsel ahlâk o-

kutacağız» diye bağırıyordu. Tabii büyük orta­ğın dediği oldu. Belçika'daki ahlâk programları getirilerek, «Sosyal içerikli» (!) lâik, demokra­tik porgramlar yapıldı. Bir kısım açıkgözler «Emek» ahlâkı öğreten kitaplar yazıp ilkokul­larda dahi okuttular. Birtakım tüccar zihniyct-li kimseler de bir hayli ticaretini yaptılar. Ni­hayet, Milliteyçi Partiler Topluluğunun birinci hükümeti sırasında «tek kitap» usulüne dönül­dü. Bütün kitaplar yeniden yazdırıldı. Kitap­ların dili ve programları bir hayli düzeltildi. Aslında bu, Cumhuriyet döneminin en mühim maarif hadisesi idi. Bu büyük hadiseden kor­kanlar, toptan ve şuurlu bir kampanya baş­lattılar. Felsefe kitabından başlayarak hepsini kötülediler, yaktılar, yırttılar, mahkemeye ver­diler. Ahlâk kitapları lâik programa göre ya­zılmakla beraber mevcut program % 20 nisbe-tinde düzeltilmiş, ahlâkın temelinin din olması gerektiği bazan açık, bazan kapalı olarak ifa­de edilmişti. Böyle bir anlayış malûm çevre­lere göre «çağdışı» idi. Bu kitaplara da bir kulp takıldı. «Doktorun şerefini işçinin şerefinden üstün gösteriyormuş.» (!) Aslında «itibar» ke­silmesi yerine dkkatsizlikle «şeref» kelimesi kullanılmış. Bu, metinden kolaylıkla anlaşılı­yordu. Kendi şereflerinin noksan olduğuna inanan bazı şeref düşkünleri ortalığı karıştır­dılar; «Ahlâk kitapları okutulamaz»dı.

Bu arada Halil Tunç adındaki bira işçili­ğinden gelme patron hemen sahnede göründü: «İşçinin şerefi herkesten üstündür» Cumhur­başkanının şeref (itibar) kazandırdığı bu zata bir çift sözümüz var : Madem işçinin şerefine bu kadar düşkündün de, Ümraniye'deki vahşet­te öldürülen beş ülkücü işçi hakkında neden tek kelime söylemedin? Yoksa onlar işçi değil miy­di? Yoksa onlar insan değil miydi? Yoksa onlar sizden olmadıkları için mi ağzını açma­dın ? İstanbul Valisinin yakasına yapışan celâdetli dul işçi karısı senin de yakana yapış-saydı da «İşçinin sırtından şeref -yani itibar-sağlıyorsun. Kendi şerefini düşünüyorsun. Sen şeref -itibar- yoksunusun» diye yüzüne tükür-seydi ne yapardın ? Biz Halil Tunç'a haber verelim; Kendisi Ecevit'e ne kadar hulûs çı­karsa çıksın; Ecevit nazarında DÎSK başkanı kadar bile bir şerefe -Pardon itibara, sahip de­ğildir. Olamaz da. Şimdi birisi kendisine çıksa da «şerefsiz "Yani itibarsız, adam, senin yap­tığın hangi ahlâka sığar?» dese; H. Tunç şerefini art t ı rmak için, o kimseyi mahkemeye verip mahkemeden şerefinin -yani itibarının, iade­sini ister mi? Yoksa «Ülke çapında genel grev»e mi gider?

B u arada bir adam Danıştay'a müracaat etmiş veya ettirilmiş, Ahlâk Kitaplarının

kaldırılmasını istemiş. Üç «şerefli» kişi de «bk limsel» rapor vermiş: «Zararlı..» Danıştay o ada­mın ifadesine uymuş: «Ahlâk kitapları hemen meriyetten kalksın.» Talim Terbiye hey'eti uğur-

34 DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 38: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

suzca değiştirilmiş. Talim terbiye'nin bu ye­ni üyeleri de hemen Danıştayı tasdik bu vurmuşlar: «Ahlâk kitapları programlarıyla bir. likte kaldırılsın » Hem de bütün bir yıl onu ne güçlüklerle okutan faziletli öğretmenlerin e-mekleri hiçe sayılarak. Talebenin önünde der­si ve öğretmeni küçük düşürülerek. Çünkü, öğretmenin verdiği notlar da geçersiz sayıldı, işte emek sömürücülerinin emek anlayışı, ah­lâk, şeref ve itibar anlayışı. Ve insan haysiye­tine verdikleri değer!

Yeni ders programları hazırlalılacakmış! zannetmiyorum. Kendilerini biraz daha kuvvet­li hissetseler Din Derslerini de tamamen kal­dıracaklar belki de. Hem yeni program yapma­ya ne hacet. Bir kısım okullarda «Devrim ah. lâkı» (!) okutulmaya başlanmış bile. Bu iş, gaze­telere intikal edecek kadar da aleniyete bindi. Kimseden korkup çekindikleri de yok. Kim­senin kılı da kıpırdamıyor. Eski şeriatçı Ferruh Bozbeyli'yi, eski müftü Enver Hoca'yı, eski Di­yanet Reisi Lütfi Hoca'yı bu işler ırgalamıyor

bile. Halk ise «Ne verirse ona şakır, ne kalırsa ona şâd.»

A ma böyle sürüp gitmeli mi? Bu mev­zuda da ciddi bir kampanya haşlatmak

gerekmez mi? Bundan iyi fırsat mı olur, İslâm ahlâkını ve uğradığı suikastları bir bir anlat­maya, «îslâm ahlâk ve fazileti» gökten zenbille mi inecek? Yoksa heran yaşanarak mı? Onun yaşanacağı ve yaşatılacağı, kendi vasatı hazır­lanarak mı? Onu yaşatacak müesseseler kuru­larak mı? Ötesi lât.ı güzaftır. Yaşanmayan ah­lâkın, fiiliyata dökülmeyen imanın, kime, ne faydası olmuştur?

Evet. Bu kadar ahlâksızlıklara dur diye­bilmek için ahlâkımıza elden düşmeyen bir ki­tap gibi itibar kazandırmak vazifemiz olmalı­dır. Rahmetli Akif'le beraber bir daha tekrar edelim :

«Kendi ahlakıyla bir millet ölür, yahut ya­şar.» «Bir halâs imkanı var: Ahlâkımız yüksel­meli..»

Siyasette bütünlük

Baştarafı Sayfa 11'de

yışın iflas belgesi niteliği­ni taşır.

Ü lkemizde bütün bü­rokratik kademeleri, eğitim kurumlarını,

kültür ve düşünce hayatı­mızı kesin şekilde istilaya girişmiş olan marksistle-rin hamisi ve hatta birçok müessesede bunların biz­zat tanzimcisi olan bir hü­kümet, yurt içinde uygula­madığı milliyetçi politikayı milletlerarası alanda asla uygulayamaz.

Sovyetler Birliğiyle kuru­lan yeni temasların, solcu hükümetin ülkemizde mark-sistlerle tesis ettiği fiilî cephe beraberliğinin bir başka uzantısı şeklinde yo­

rumlanması meseleye da­ha başka manâlar ve endi­şe verici boyutlar kazandı­rır. Eğitim kurumlarında, devletin resmî yayın organ­larında, iktidarın müttefiki bazı sendikalarda hakim kı­lınan marksist düşünce ve görüşlerin, Sovyetlerle ku­rulacağı açıklanan kültür münasebetlerini yadırga­mak bir tarafa böyle bir ge­lişmeyi heyecanla arzula-yacağı tabiidir.

T ürk milliyetçileri hü­kümet politikasının iç ve dış gerçeklere

aykırı şekilde, bir takım partizanca gayretkeşliklere, şahsi macera heveslerine alet edilerek ülkemizin bü­

tünlüğünü, millî varlığımızı ve rejimi temellerinden sarsabilecek olup bittilerle karşılaşmamızdan ciddi şe. kilde endişe duymaktadır­lar. İktidarın yapısı ve hü­kümet üzerinde tesiri olan çevrelerin bilinen kimlik­leri bu endişeleri daha da artıracak mahiyettedir. MiU letlerarası politikada hakim bulunan ezeli kanunlar çer­çevesinde, bu hükümetin dışardan olağanüstü eko­nomik yardımlar bulama­ması yadııganamaz. Ancak güçlü ve ileri teknolojik se­viyeye ulaşmış bir Türki­ye'nin meydana gelmesi yolunda karşılaştığımız en­gellemeler arasında mark­sist ideolojinin hakimiyeti­ni sağlamaya matuf parti­zanlıkların hükümet icraatı olarak tezahür etmesi ha­zin bir tesadüftür.

DEVLET — TEMMUZ : 1978 35

Page 39: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

HADİS-İ ŞERİFLER VE

SİYÂSİLERİMİZ

Kâmil Hayati AYDIN

«Sizden evvelki ümmetler helak edildiler. (Şu sebepledir ki,) onlar, içlerinde şeref sahi­bi hırsızlık ettiği vakit, onu terk ettiler (ceza. landırmadılar), içlerinden zayıf birisi hırsızlık ettiği vakit, ona haddi icra ettiler. Allah'a ye­min ederim ki, Muhammed'in kızı Fâtıma (kızım) hırsızlık etse, muhakkak onun elini ke­serim (had icra ederim).»1

Meselâ, Rahşan hanım böyle bir suç işle. se, hırsızlık etse ne yapardınız Bülent bey?..

Hani kızınız yokta, Rahşan hanım dedik, söz gelişi...

* * •

«Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü, onun duâsıyle Allah arasında (kabulüne mâni) bir perde yoktur.»

Sayın özaydınlı, âyete, hadise inancınız olmayabilir ama yine de bu hadis-i şerif üze­rinde biraz düşünseniz deriz.

Bizden hatırlatması..

* * *

«Meddahların (dalkavukların) yüzlerine toprak saçınız.»

Saym tşgüzar, Madam Gredal'ın kişiliğini çok güzel dile getiren şiiriniz büyük ilgi top­ladı.

Bir de bu hadis-i şerifi yorumlasamz... Şirle canım.

* • •

«Allah'ım, hilekâr dosttan sana sığınırım. O dost ki, bana dost nazarıyla bakar, halbuki beni murakabe eder. Bende iyi bir amel gö­rürse örter ve fena bir amel ve hatâ görürse etrafa yayar.»

Sayın Bozbeyli, altı aydan bu yana edindi­ğiniz yeni dostlarınızı bir gözden geçirseniz, malûm içlerinde bankacı mankacı adamlar da var da..

• • •

«Allahu Teâlâ zâlimi imhal (bir müddet ce­zasını te'hir) eder, tâ ki gazabına uğrayınca onu kimse kurtaramaz.»

Pol—Der, Töb—Der ve bütün Der'cilerle uşaklarına önemle duyrulur.

• • •

«Allâhu Teâlâ devasını halk etmediği hiç bir dert vermemiştir. O devayı bilen bilir, bil­meyen bilmez, ölüm müstesna.»

Demek ki, «bu hükümetin alternatifi yok. tur» lâfları palavradır. Her derde çâre oldu­ğuna göre... Araştırın beyler, araştırın. Doğru iz üstündesiniz, az kaldı.

• * *

«Muhakkak ki. Allah kulunun üzerinde ni'metinin eserinin görülmesini sever.»

Sayın Müezzinoğlu'nun dillere destan vil­lası ve eşyalarını duymuş muydunuz?

Sakın dedi - kodu etmeyin artık. Belli ki Al­lah'ın sevgili kulu.

• * *

«Emniyeteriyâyet, nzik getirir. Hıyanet fa­kirlik getirir.»

Babası profesör, annesi ressam, seneler­dir milletvekili, bakan ve parti lideri bir adam­cağızın domates ekmek yediği ve hâlâ televiz­yonunun bile olmadığı yazılmış, söylenmişti de; Anlaşıldı hikmeti....

• • •

«Dikkat ediniz, hakiki kuvvet atıcılıktır.» Anlaşıldı CHP'nin gücü, kuvveti...

1. Yanda geçen Hadis-i Şerifler : Diyanet İş­leri Başkanlığı Yayınlarından Ahlâka Ait 239 Hadis Tercüme ve İzahı, Ali Himmet Berki,

T. Tarih Kurumu Basımevi — Ankara, 1968 den alınmıştır.

36 DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 40: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

Kültür ve Sanat

Sinema Kurultayının Ardından

BİLGE TUNALI

Geçtiğimiz günlerde Ata­türk Kültür Sarayı'nda, Kül­tür Bakanlığı Sinema Dairesi tarafından tertiplenen I. Dev­let Sinema Kurultayı, bir dev­let organizasyonu şeklinde gerçekleştirilmesine rağmen, Marksist — devrimci sinema­cıların gövde gösterisi şeklin­de geçti.

Dağıtım ve oynatımdan, filmlerin denetlenmesi, ithal filmciliği, sosyal güvenlik ve sinema eğitimine kadar Türk sinemasının bütün problemle­rinin yer aldığı kurultay gün­deminde amaç; parlamentoya sevkedilmek üzere olan «Sine­ma Kanunu Tasarısı» na son şeklini kazandırmaktı.

Bu konulardan sadece biri­si için iki gün konuşmak ve­ya tartışmak bile kafi gelemi-yeceği halde, kurultay iki gün içinde oldu - bittiye getirildi: îkinci günün son oturumunda konuşan ve komünist ülkele­rin film acentalığı şeklinde çalışan Sinematek'in temsilci­si Yorgo Boz esas meseleye geldi ve: «Dışarıdan getirilen filmlere gümrük uygulanma­ması, bu filmlerin hiçbir şekil­de denetlenmemesi» üzerinde durdu. Rum asıllı Türk va­tandaşı Yorgo, Türk Devle­tinden bunu istiyordu. Ne­den?

Nedenini kimse düşünmedi ve Marksist - devrimci sine­macılar Yorgo'dan da ileri gi­

derek «sansürün tümüyle (!) ve ivedilikle kaldırılmasını, bunun için Sinema Kanunu'-nun çıkmasının bile beklen­memesini» istediler. Yorgo ve Yorgolaşanlar bu isteklerini Kültür Bakanlığı Sinema Dai-resi'ne ve orada «sinema mü­şavirliği» yapan Vecdi Sayar'a dikte ettirdiler.

Ama işin garip yanı, şimdi profesör olmaya hazırlanan ve yıllarca Merkez Film Kont­rol Komisyonu Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı temsilciliği yapmış olan Alim Şerif Ona-ran'ın : «Sayın Ecevit ve Sa-ym Kışlalı görüşlerinde sami­mi iseler, Polis Vazife ve Yet­kileri Kanunu'nun sansüre <>-lanak veren 6. maddesini iptal ederler: 20. yüzyıl, sansürün çağdışı kaldığı bir dönemdir. Sinemadan sansür tümüyle kaldırılmalıdır.» şeklindeki sözleridir.

Oysa aynı Alim Şerif Ona­ran, yine 20. yüzyılda, o «çağ­dışı sansür» ile «Fransız su­bayım küçük düşürüyor» iddi. ası ile Türk filmini red­detmişti. Anlaşılan; Yorgola-rın, Alim Şerif Onaran ve et-rafındakilerin tek rahatsızlığı, Türkiye'de sinemanın, Türki­ye'yi yıkmak isteyenlerin elin­de henüz istedikleri manâda etkili bir silah olmayışından­dır.

Ekonomik, siyasî ve kültürel alanda bunalımlar zirveye u-laşmış bir ülkede Türk sine­

masının problemlerinin hiç­birisi çözümlenemeyeceği or­tadadır. Buna rağmen, iş ya­pıyor gözükmek için meyda­na çıkanların demogoji yapa­cakları ve samimi sinemacı­ları da istismar edecekleri muhakkaktır. Bütün dünya milletleri sansüre rağmen şa­hane filimler yaparken bizim solcuların, başarısızlıklarının sebebini sansürde aramaları bu işten anlamadıklarının en güzel delilidir. ABD'de, SSCB' de Çin'de İngiltere ve Fransa-da da film kontrolü vardır. Fakat kaliteli film yapan yö­netmen — senarist ve oyun­cuları da vardır.

Ama, yerli «devrimci» lerin amacı ne Türk sinemasının problemlerine çözüm yolu a-ramak, ne de kaliteli film yap­maktır. Sinemayı sadece Marksist ihtilâlde propagan­da silahı olarak kullanmak ve bu konuda önemli ve yegâne engel olan «Film Kontrol Me­kanizması» nı ortadan kaldır­maktır. Kültür Bakanı A. Ta­ner Kışlalı Yorgo'nun, Yorgo-ların ve Yorgalaşanlarm bu oyunlarını anlamış mıdır, is­teklerini yerine getirecek mi­dir?

Bilmiyoruz ! Bildiğimiz bir husus varsa,

o da şudur: Türkiye'de komü­nizm adına film kontrolünün kaldırılması zannedildiği ka­dar kolay olmayacaktır.

DEVLET — TEMMUZ : 1978 37

Page 41: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

GÜLERİZ, AĞLANACAK HALİMİZE!

OSMAN OKTAY

Televizyonu açıyorsunuz. Bir eğlence prog­ramı var. Programı renklendirmek, daha ilgi çekici hale getirebilmek için araya prodiler fe-lan sıkıştırılmış.

İki komedyen (Kurumîcesiyle —gülmece-ci—) çıkıyor.

Cemiyetimizdeki çeşitli tezatları, siyaset ve devlet adamlarımızın aksayan yönlerini, günlük hayatımızdaki her hangi bir çelişkiyi ele alıp, çeşitli komikliklerle karşımıza getiri­yorlar.

Biz, hep birlikte gülüyoruz. Yalnız tebes­süm etsek, hat ta şööyle hafiften bir gülücük atsak yine iyi. Ama kahkahaları basıyoruz !

Yalnız televizyonda değil; gazinolarda, sine­malarda, çeşitli eğlence yerlerinde, düzenlenen gün ve gecelerde aynı manzaranın daha alâla-rıyla karşılaşıyoruz.

Yapılan tenkidlerin, taşlamaların çoğu ha­ta ve günehları ortaya çıkanyor.

Aslında, mizah aynasına akseden bu hali­mizi görüp ağlamamız lâzım. Fakat biz, gülü­yoruz !

* » • Adamın biri cemiyetimiz içinde sivriliyor,

büyüyor; mevki - makam sahibi oluyor. Hatta öyle zaman geliyor ve bu zat, devletin . hükü­metin en yetkili makamlarına geçiyor, söz sa­hibi oluyor.

Onun oraya geçmesinde, siyasî taktik ve manevraların, kendi kaabiliyetinin yanı sıra, büyük ölçüde bizlerin de, yani millet olarak hepimizin rolü var.

Bütün gözler o adamda, bütün umutlar ona bağlanmış.

Sonra, bir bakıyoruz, bu adam bir lâf edi­yor. Lâfı bırak, Ettiği lâfın içinde bir kelime geçiyor. Çoğumuz manâsını bile anlamıyoruz. Sonra açıyor, öğreniyoruz. Aslında çok acı, çok mantıksız bir söz, bir kelime. O makam sahibine hiç yakışmaz.

Bu duruma, başımıza gelene oturup ağla­mamız lâzım. Fakat biz gülüyoruz!

Yine bu mevki - makam verdiğimiz zat ya da bir başkası, senelerce «Var» dediği, onun yüzünden mangalda kül bırakmadığı bir şeyi tek kelimeyle silip atıyor ! «Yok» diyor !

«— Yahu şöyle demiştiniz...» «— Hayır, ben anımsamıyorum !...»

Eh, güler misin, ağlar mısın?. . . Ama, oturup; yine gülüyoruz ! Bu, her devirde böyle olmuş; tarihin derin­

liklerinden günümüze kadar sürüp gelmiştir.

Dilerseniz, bir de yakın geçmişimize uza­nalım :

Osmanlı împaratorluğu'nun son devirleri diyebileceğimiz günler... Avrupa'da çeşitli dev­letler kurulmuş, şekillenmiş. Haliyle, devletle­rarası münasebetler oluyor.

Meselâ, Osmanlı devletini temsilen Millî futbol takımımız bir ecnebi devletin futbol takımıyla müsabaka yapacak. Takımlar saha­ya çıkıyor.

Rakip takım, kendi milletinin İstiklal Marşı'nı hep bir ağızdan haykırıyor.

Ee, bizim de söylememiz lâzım. O da ne ? Yok ki «İstiklâl Marşı» diye yazılmış, okunmuş, kabul edilmiş bir şey !

Öyleyse kafayı çalıştıracaksın. — Nasıl yani ? Dikkat!.. . Hep bir ağızdan, başla ! «Hamsi koydum tavaya da...»

Sonra...

İngiliz tersanelerinde Osmanlı donanması için bir savaş gemisi yapılıyor. Teslim töreni var. Gemi kızaktan indirilmeden önce İngijiz-ler marş söylemeye başlıyorlar: İngiliz İstiklal Marşı!

Buna karşılık vermek lâzım. Heyet başka­nı zor durumda. Ama, kafası çalışıyor :

«— Arkadaşlar, şu türküyü biliyor muşu. mız ?»

«— Unuttuk!...» «— Ya şunu?...» «— Tabii, biliyoruz!» «— Öyleyse, başlayın...» «Entarisi ala benziyor Sultan Reşat bana benziyor...»

El duymasın ama, gâvurları da iyi atlatı­yoruz hani!.. .

(Devamı Sayfa 40'da)

38 DEVLET — TEMMUZ : 1978

Page 42: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

Ecevit "Şerefsizlik ve haysiyetsizlik" dersini ne çabuk unuttu?

AŞIRI SOLCULARIN İTİRAFINI BAŞBAKAN GİZLİYOR!..

CHP Genel Başkanı ve Başbakan Ece­vit, bütün olup bitenlere rağmen olayları tersinden göstermeye devam ediyor. Der­gimizin baskıya geçtiği sırada CHP Ortak Grubunda konuşan Ecevit «Şiddet eylem­lerinde yakalanıp mahkûm olanların çoğu MHP'lidir» diye bir lâf sarfetti.

Bu söze akiı ve fikri olan bir insanın inanması mümkün değildir. Biz de buraya almak niyetinde değildik. Ancak söz sahi­binin sıfatı «Başbakan» olunca bir nebze değinmemiz gerekiyor.

Sayın Ecevit'in sözleriyle olayların birbirini tekzip ettiğini 7. sayfamızda klişe halinde bir defa daha verdik. Aşağıda da bazı komünist yayından anarşinin kayna­ğı ile ilgili pasajlar alıyoruz :

HALKIN KURTULUŞU (Sayı 105) «Bun­dan bir yıl önce, proleter devrimci Sadık Canaslan Yoldaş katledildi. Bu seferki ka­tiller MHP'li, Ülkü Ocaklı faşistler değildi, Sadık Yoldaş'ı, İGD'li sosyal faşistler kat­letmiştir.

KURTULUŞ (11. Sayı) : «Türkiye sos­yalist hareketi, bugünkü durumda silâhın içe dönüklüğü öyle bir safhaya varmıştır ki, bu mücadelede kullanılan araçlar, sos­yalistler arası kullanılmaması gereken araç­lar olmaya başlamıştır.»

HALKIN SESİ : (150. Sayı) «Konya'da ve Sivas'ta devrimcilere saldırıldı, bunla­rın sorumlusu Devrimci Yol grubudur.»

HALKIN BİRLİĞİ (37. Sayı) : «Yaşar Değer­li , 12 Mart faşizminin eli kanlı, işkenceci ve katil bir celladıdır.. Azılı halk düşmanı bir faşisttir. Elbette döktüğü devrimci işçi­lerin kanı karşısında ölümü hak etmiş bir cellâttır. Fakat Değerli'nin katledilmesi halkımızın devrimci mücadelesine zarar ve­ren bireysel bir eylemdir. Silâhlı mücade­le, kitlelerin seferber edildiği, katıldığı bir toplu mücadele olmalıdır.

DEVRİMCİ YOL (17. sayı) «Marksizmin reddettiği bireysel terörizmle, devrimci si­lahlı mücadele kavramlarını karıştırmıya-lım. Marksizm, ülke çapındaki merkezi ve belirli bir siyasi programa tabi olmıyan, birbirinden kopuk kişi ve grupların şidde­tini reddeder. Bir eylemin, Marksizm açı­sından bireysel olup olmadığının ayırım noktası, onun ülke çapındaki emekçi yığın­larının kurtuluş mücadelesi ile ilişkisidir. Bu bağlantıyı oluşturacak şey, onun Mark­sist Leninist bir partinin politik mücade­lesine bağlı olup olmamasıdır.

KURTULUŞ İÇİN İLERİ (9. Sayı) «Dev­rimci Yol'cu üç liseli, Kurtuluş sempatiza­nı liseli bir gence işkence yaptı, İşkence­ye maruz kalan arkadaşımız, kendisinin devrimci ve Kurtuluşcu olduğunu söyleme­sine rağmen bu üç sapığın elinden kurtu­lamadı. Vücudunda sigara söndürüldü, yü­zü gözü şişirildi ve en çirkini makatına şi­şe sokuldu.»

İLERİCİ YURTSEVER GENÇLİK (52. Sa­yı) «Maocular, İGD İzmir Şubesi başkanı Tarık Demirkan'ı elleri titremeden kurşun-ladılar. Ardından canice bıçakladılar. (53. Sayı) Ergani'de Maocular, İGD üyelerine saldırdılar.»

HALKIN BİRLİĞİ (31. Sayı) «Ergani Li­sesinde, 7 Mart günü Kürt milliyetçileri (Rizgari taraftarları) ile sosyal faşistler arasında kavga oldu. Sosyal faşistlerin dü­zenledikleri geceye mesaj gönderen Rizga­ri taraftarlarının mesajı, onların Rus uşak­lıklarına ters düştüğü için kabul edilme­mişti... Sosyail faşistler, haksız oldukları ortaya çıkınca kaba kuvvete başvurmak istediler, gereken cevabı aldılar.»

Ve tekrar soruyoruz : Ecevit yalan mı söylüyor ? Aldanıyor mu ? Kasıtlı mı hare­ket ediyor? Bütün bu olayları solcular yaptığına göre yakalananların güya «MHP'li olması» neyin ifadesidir ?

DEVLET — TEMMUZ : 1978 39

Page 43: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

Güleriz Ağlanacak... (Buştarafı Sayfa 38'de)

Ve daha neleer, neler... Ağlamamız lâzım değil mi ? Ama, ben bu İstiklâl Marşı yokluğunda

düştüğümüz halleri duyunca, okuyunca güldüm. Ve şunu da döşündüm : O zaman için ger­

çekten bir İstiklâl Marşımız olsaydı; koca İm. paratorluk çöker miydi ?

Allah'a binlerce şükür ki, şimdi bize heye­can ve ruh veren bir İstiklâl Marşımız var.

Ama, ağlamamız gerekirken gülüp durdu­ğumuz daha öyle şeyler var ki!...

Hazin bir manzarayı kendi ellerimizle, ken­di düşüncemizle, kendi hareketlerimizle şekil­lendiriyor, renklendiriyoruz ve sonra da gülü­yor, gülüyoruz.

Oysa, ağlasak daha iyi değil mi ? İşte... Gülüyoruz ağlanacak halimize! Fakat en iyisi, gülmeye, ağlamaya vakit

ayırmadan geçmişin bir muhasebesini yapsak ve geleceğe bunlara meydan vermeden girsek...

Millet olarak, devlet olarak artık bir titre­yip de kendimize dönsek!

Ah, buna ne kadar muhtacız!

âk I M USTUN KALİTELİ • Altınorlon İPLİKLERİ

• İPLİKLERİMİZ EN MODEPN TESİSLERDE HAZIRLANMIŞTIR

• RENK VE SAC1AML1K BAKIMINDAN GARANTİLİDİR

Soimaı renk,zengin c esıt ve her bakımdan garanti Altınorlon ipliklerinde

Y*'Jİ1.'*R«B< H A M A R A 7 AYKIN H A N & i 15 I3T

MEMMM nun

Page 44: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

DEVLET Milliyetçi Alttualite Fikir ve Yorum Dergisi

AYLIK DERGİ

Sahibi ve Sorumlu Yazı tşleri Müdürü

MEHMET ÇAĞATAY ÖZDE MİR

Sayı: 439 — Temmuz 1978 II. Dönem : 3

Her türlü haberleşme adresi P. K. 284 Bakanlıklar — ANKARA

Posta Çeki Nu : 21849 •

Abone Şartları Yıllık : 100 TL.

Yurtdışı Yıllık : 200 TL. •

Yurtdışı Havaleler Akbank Gençlik Caddesi Şubesi : 4011 no.lu hesaba gönderilmelidir.

• İlân Şartlan : Tam sayfa arka kapak : 6000 TL. Tam sayfa iç kapak : 5000 TL.

• DEVLET'te yayınlanan yazılar kaynak gösterilmeden iktibas edilemez

Kapak : Kuşak Matbaası — İSTANBUL Dizgi.Baskı : BİMAŞ Matbaacılık

ANKARA

Page 45: İçindekiler - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet(II)_003_yeni_9400.pdf · Ekonomik Durum ve Taban Fiyat Politikası Dr. RASİH DEMİRCİ 24 Toprak Reformu Ne Oldu ? 25 Biraz

I 1001 TEMEL ESER SERİSİNDE ÇIKAN KİTAPLAR

HER AYIN 1.İNDE VE 15. İNDE HER KİTAP 15 URA 1- YUNUS EMRE DİVANI 2- HUZUR 3- XVIII. YÜZYIL

TURKİYESİ NDEORF VE ADETLER

4- EŞREFOÛLU DİVANI 5-ORUÇ BEG TARİHİ 6-BOZGUN 7- MEVLANA, HAYATI-

ESERLERİ 8-EMİR SULTAN 9- BUHRANLARIMIZ

10-TÜRKLERİN MANEVİ GUCU

11-BİR ZAMANLAR İSTANBUL

12- TÜRKİYE MEKTUPLARI. 1717-1718

I * NECATİ BEY DİVANI 14- BARBAROS

HAYREDDİN PAŞANIN HATIRALARI, C I

15-BARBAROS HAYREDDİN PAŞANIN HATIRALARI. C II

16- SOSYALİST ÜLKELERDE FİKİR VE SANATIN KADERİ

17- TEŞRİFAT VE TEŞKİLATIMIZ

18-TÜRKİYE'NİN DÖRT YILI, 1552-1558

19-KİTABI BAHRİYE, C 1 KİTABI BAHRİYE. C. II

20-MUSAMEREONAME 21-FATİHİN TARİHİ 22- RAMAZAN-NAME 23- GAZİ MUSTAFA

KEMAL 24-TARİHÇE-İVAKA.I

ZAGRA 25-EVRAKI PERİŞAN 26- KARACAOGLAM 27- CAN ÇEKİŞEN

TÜRKİYE 1914

28-BUOİN KANUNNAMESİ VE OSMANLI TOPRAK MESELESİ

29-İSLAM MEDEN' ETİ 30- AHLAK-İALAI 31-TÜRKİYE'Yİ 80YLE

GÖRDÜM 32-LEHÇETÜ'LHAKAYIK 33-TÜRKLERİN SOY

KÜTÜĞÜ 34-AHMET HARAMİ

DESTANI 35- A'MAK-I HAYAL 36- KABUSNAME. C. I 3 6 - K A B U S N A M E . C M 37-MÜNECCİMBAŞI

TARİHİ. C.l 37- MÜNECCİMBAŞI

TARİHİ. C. II 38-TÜRKİYE TARİHİ I

Ajlretten Devlete' 39-TÜRKİYE TARİHİ II

"İmparatorluk Yolu" 40- TÜRKİYE TARİHİ III

'Cihan Hâkimiyeti" 41- TÜRKİYE TARİHİ IV

"Olgunluk Çağı" 42- TÜRKİYE TARİHİ V

Sonun Başlanaıcı 43-TÜRKİYE TARİHİ VI

Sona Doğru" 44-TÜRKİYE TARİHİ VII

' Duıerkon" 45- BÜYÜK SANCAĞIN

GÖLGESİNDE 4b- BİZANS TARİHİ. C. I 47- BİZANS TARİHİ, C. II 48-ENVARÜ'LASIKIN.CI 49-ENVARÜ'IAŞIKIN.C.II 50-ENVARÜ'LAŞIKIN,CIII 51-1001 HADİS. C. I 52- 1001HADİS.C.H 53-MEVLANA

CELALEDDİN-İRÛMI İSTANBULTÜRK KALtLERİ

55- MUHAMMEOİYE.C.I 56-MUHAMMEDİYE.C.II 57-MUHAMME0lYE,CII I 58-MUHAMMEDİYE.C IV 59- TÜRKİYE'DE

SANATLAR VE ZENEATLER

60- DELHİ TÜRK İMPARATORLUĞU

61-MlR'ATÜLMEMAllK 62- TASVİR-I AHLAK 63- TÜRKİYE 1850. C.l 64-TÜRKİYE1850.CII 65-ESLAF 66 SOVYET

İMPARATORLUĞU "Sömürülen Topraklar',

C.l 67-SOVYET

İMPARATORLUĞU Somuajlan Topraklar'

c ti 68-ZAFERNAME 69- DEVLET Vf AİLE

AHLAKI 70-VAK A-İCEÇÎD 71- HUZUR-U AKLO FENDE

MADDİYUN MESLEK-I OAULETİ

72- KOCA SEKBANBASI RİSALESİ

73- HAYDAR ÇELEBİ RUZNAMESİ

74- TASİH-IGİLMANI 75-GİZLİ NOTLAR 76- FATİH SULTAN

MEHMED'E NASİHATLER

77- KIRIM HARBİ 78-ÇANAKKALE İÇİNDE

VURDULAR BENİ 79- ESİR ORTA-ASYA •O-NEHCÜ'S-SÜLÛK Fİ

SlYASEm-MÜLOK 81-TÜRKLERİN SİYASİ

DÜSTURLARI 82- YİRMİSEKİZ ÇELEBİ

MEHMEOEFENDİ'NİN FRANSA SEFARETNAMESI

83- TÜRK-İSLAM TARİHİNDEN, C I

8v TÜRK-İSLAM TARİHİNOEN.Cn

85- ESKİ YURT 86- YENİKAPI

MEVLEVİHANE!

87- MARKOPOLO SEYAHATNAMESİ. C.l

88- MARKOPOLO SEYAHATNAMESI.CII

89- TÜRKLER 90- TÜTİ-NAME 91- BAŞIMIZA GELENLER.

C.l 92- BAŞIMIZA GELENLER

C II 93-BAŞIMIZA GELENLER

cm 94-ESKlEStRLER

ANSİKLOPEDİSİ. C I 95- ESKİ ESERLER

ANSİKLOPEDİSI.CII 96- AVRUPA'DAKİ

TÜRKİYE. C.l 97-AVRUPAOAKİ

TURKİYE.CII 9t> 1855 DE TÜRKİYE, C I 99- 1855'OE TÜRKİYE. C I I

100-AHMEOFEHİMBEY'İN HATIRALARI

101-SELÇUK-NAME.C.I 102-SELÇUK-NAME.CII 103- MEVLANA VE

ETRAFINDAKİLER 'RİMİ4-J Slpahılllr"

KM-GİRİT HATIRALARI 105- OLAYLARIN OZU.C I 106- OLGUN SÖZLER C I 107-OLGUNSOZLERC.il 108- GEÇEN ASIROA

DEVLET ADAMLARIMIZ C I

109-GEÇEN ASIRDA DEVLET ADAMLARIMIZCII

110-KIRIM HARBİ SONRASINDA İSTANBUL

111-DEVLETŞAH TEZKİRESİ 6.1

112-DEVLETŞAH TEZKİRESİ C.2.

113-DEVLE I ŞAH TEZKİRESİ C 3.

114-DEVLETŞAH TEZKİRESİ C 4 .

Gayemiz kâr değil, gurur ve hizmettir < •— I Dağıtım ANDA

Fiyatı 10 Lira