9
KAPLAN insan Haklannin Mahiyeti ve Insan ülkelerin ve hedeflerini zorlayan boyutlara Acaba bunun nedeni nedir? Paradoksal bir tek- noloji ve insan daha çok daha çok tehkileye girmeye O nedenle, insan konusunun bugün bir bi- çimde gündeme gelmesini gerekir. Türkiye Felsefe Kurumu 7 - 1 O Temmuz 1986 tarihlerinde düzenlenen "Dünya Kar- Felsefe" konulu seminerde bir sunan lonna Kuçuradi söylüyordu: "Dünya prob- lemlerine felsefeyle hangisine bakarsak hepsi insan ile ilgili görünüyor. Ne var ki bunu görebilmek insan ne niçin bil- giye sahib olmaya görünüyor. Ama insan hak- ana amaç olarak koymak, bugün bunu düzeylerde yapabilecek bu bilince sahib görünüyor." (Kuçuradi, 1988, s. 71) "insan ne Insan, sadece ruh ve bedenden kabul etmekle kalmayan, zamanda bu evrenin en ve en üstün da kabul eden bir olarak, hiçbir zaman bu dönemdeki kadar bi- lincinde olmak ve tarihin hiçbir döneminde bu kadar büyük bir hukuk mücadelesine Çünkü insan, ile birlikte ancak insan olabilir. In- san öylesine vazgeçilmez temel özelliklerdir ki, sadece bu haklardan yoksun edilenler maya yoksun edenler de in- yazar. 178 KAPLAN* insan duyulan ihtiyaç, insan insan konusunda mücadele verme ise, ihlalinden ileri gelmektedir. yoksun melekeleri ge- gibi, melekelerini da mümkün "Insan "tüm insanlara gereken/istenen ideal bütünü" olarak makta ve temel hak ve özgürlükler manzümesinden sa- bütün haklardan bütün hiçbir tabi bir biçimde idealine Bu gerek gerek ta- rihte, sosyal adaleti esas alan tüm ve düzenierin de temel felsefesini "insan ne bölünebilir, ne dev- redilebilir, ne de yok edilebilir. Bunlar ancak kalan arada kesip durdurmak hiçbir gücü dahilinde veya bir köle olmaya olsa bile, bu durum gele- cek özgür olma azaltmaz." (Paine, 1988, s. 155) Insan insanlarla ve olan "kendi maft olarak elinde (Mourgeon, 1995; s. 9) ve sadece insan nede- niyle elinde kuralarla tanzim edi- len ve yasalarla güvence gereken temel islam ve insan Islam yeryüzündeki halifesive ya- en olan temel hak ve öz- gürlüklerinin en büyük garantisi, JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 11 , NO 3-4, 1998

insan Haklannin Mahiyeti ve Geleceği - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/1998_3-4/1998_3-4_KAPLANY.pdf · INSAN HAKLARININ MAHIYETI VE GELECEGI 1975 tarihli "Helsinki Nihai

  • Upload
    others

  • View
    13

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: insan Haklannin Mahiyeti ve Geleceği - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/1998_3-4/1998_3-4_KAPLANY.pdf · INSAN HAKLARININ MAHIYETI VE GELECEGI 1975 tarihli "Helsinki Nihai

YAŞAR KAPLAN

insan Haklannin Mahiyeti ve Geleceği

Insan hakları ülkelerin sınırlarını aşan ve ulusların

hedeflerini zorlayan boyutlara ulaşmış bulunmaktadır.

Acaba bunun nedeni nedir? Paradoksal bir şekilde, tek­noloji ve iletişim araçları geliştikçe , insan hakları daha

çok artacağına, daha çok tehkileye girmeye başlamıştır.

O nedenle, insan hakları konusunun bugün yoğun bir bi­çimde gündeme gelmesini yadırgamamak gerekir.

Türkiye Felsefe Kurumu tarafından 7 - 1 O Temmuz 1986 tarihlerinde düzenlenen "Dünya Problemlerı Kar­şısında Felsefe" konulu uluslararası seminerde bir tebliğ

sunan lonna Kuçuradi şunları söylüyordu: "Dünya prob­

lemlerine felsefeyle baktığımızda, hangisine bakarsak

bakalım , sanırım hepsi insan hakları ile ilgili görünüyor. Ne var ki bunu görebilmek insan haklarının ne olduğuna ,

dolayısıyla niçin korunmaları gerektiğine ilişkin açık bil­giye sahib olmaya bağlı görünüyor. Ama insan hak­larının korunmasını ana amaç olarak koymak, bugün

bunu çeşitli düzeylerde yapabilecek olanların bu bilince sahib olmalarına bağlı görünüyor." (Kuçuradi, 1988, s.

71)

"insan hakları"ndan ne anlaşılmalıdır?

Insan, sadece ruh ve bedenden varedildiğini kabul

etmekle kalmayan, aynı zamanda bu evrenin en gelişmiş

ve en üstün yaratığı olduğunu da kabul eden bir varlık olarak, haklarının hiçbir zaman bu dönemdeki kadar bi­lincinde olmak istememiş ve tarihin hiçbir döneminde bu

kadar büyük bir hukuk mücadelesine girmemiştir. Çünkü insan, birtakım hakları ile birlikte ancak insan olabilir. In­

san hakları öylesine vazgeçilmez temel özelliklerdir ki,

sadece bu haklardan yoksun edilenler insanlıktan çık­maya başlamazlar, yoksun edenler de yavaş yavaş in­sanlıktan çıkmaya başlarlar.

• Araştırmacı , yazar.

178

Yaşar KAPLAN*

insan haklarına duyulan ihtiyaç, insan olmamızdan,

insan hakları konusunda mücadele verme i htiyacı ise,

hakların ihlalinden ileri gelmektedir. Haklarından yoksun

bırakılmış baskı altındaki insanın melekeleri ge­

lişmeyeceği gibi, gelişmiş melekelerini kullanması da

mümkün değildir.

"Insan hakları " kavramı , "tüm insanlara tan ın mc1sı

gereken/istenen ideal hakların bütünü" olarak tanımlan­

makta ve temel hak ve özgürlükler manzümesinden sa­

yılan bütün haklardan bütün insanların hiçbir ayrıma tabi

tutulmaksızın eşit bir biçimde yararlanmaları idealine

dayanmaktadır. Bu anlayış gerek çağımızda, gerek ta­

rihte, sosyal adaleti esas alan tüm eşitlikçi ve ınsancıl

düzenierin de temel felsefesini oluşturmaktadır.

"insan hakları ne bölünebilir, ne başkasına dev­

redilebilir, ne de yok edilebilir. Bunlar ancak kuşaktan

kuşağa kalan haklardır. Bunları arada kesip durdurmak

hiçbir kuşağın gücü dahilinde değildir. Şimdiki veya bir

başka kuşak köle olmaya razı olsa bile, bu durum gele­

cek kuşakların özgür olma hakkını azaltmaz." (Paine,

1988, s. 155)

Insan hakları , insanın diğer insanlarla ve iktıdarla

olan ilişkilerinde "kendi maft olarak elinde bulundurduğu"

(Mourgeon, 1995; s. 9) ve sadece insan olması nede­

niyle elinde bulundurmayı hakettiği kuralarla tanzim edi­

len ve yasalarla güvence altına alınması gereken temel

haklarıdır.

islam ve insan hakları

Islam açısından Allah'ın yeryüzündeki halifesive ya­

ratılmışların en şerefiisi olan insanın temel hak ve öz­

gürlüklerinin en büyük garantisi, yaratılmış karşısında

JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 11 , NO 3-4, 1998

Page 2: insan Haklannin Mahiyeti ve Geleceği - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/1998_3-4/1998_3-4_KAPLANY.pdf · INSAN HAKLARININ MAHIYETI VE GELECEGI 1975 tarihli "Helsinki Nihai

INSAN HAKLARININ MAHIYETI VE GELECEÖI

özgür olmasıdır. Kur'an'da insanın Allah'a kulluk et­

mesinden sözedilmektedir (Zariyat, 51 /56), ancak bu, in­

sanın iradesine bırakılmış ihtiyar! bir keyfiyettir. Di­

leyenin kulluk etmeme hakkı da vardır. (Bakara, 2/256)

Herkes seçiminde serbesttir ve herkes kendi seçminin

sonucuna da gene kendisi katlanır. (Bakara, 2/134, 286)

Kaldı ki, insanın Allah'a kul olması demek, Allah 'tan

başka kimseye kul olmaması demektir. islam, insanı "A/­

Iah'a kulluk" etmeye çağırmıyor, "sadece Allah'a kulluk"

etmeye çağırıyor. Allah ile birlikte başkalanna da kulluk

etmeye başladığımızda, Allah'a kulluk etmemizin bir an­

lamı kalmıyor.

Kur'an; bütün dünya insanlığını Allah' ın önerilerini

dikkate almaya çağırırken, aslında, insanları kendi do­

ğalanna , varoluşlarını mümkün kılan yasalara, yani ken­

di fıtratlarına teslimiyete çağırmaktadır. Insan hakları da

işte bu fttrat yasalan'ndan çıkan, insan olmamız hase­

biyle sahibi olduğumuz, evrensel geçerliliği bulunan, do­

ğuştan getirildiği için devredilemez ve yok sayılamaz,

hiçbir siyasi sistem, hiçbir dünyagörüşü, hiçbir ideoloji,

hiçbir din adına ortadan kaldırılamaz temel insani ni­

teliklerdir.

Dikkat edilirse, Yüce Allah insanlarla belli bir topluluk,

belli bir ulus veya ırk olarak değil , bireyler olarak tek tek

ahidleşmeye girmiştir. Bu hususu Kur'an - ı Kerim'de bir­

çok ayette görmek mümkündür. (Bu husuta şu ayetlere

bakılabilir: Al - i lmran, 3/81 ve 187; Maide, 5/8, 13, ve

15; A'raf. 7/172) Bu demektir ki. Yüce Allah, insanı tek

başına muhatab alınacak yüce bir varlık olarak gör­

mektedir. Sadece Islam'ın birincil kaynaklannda değil,

tarihi örneklerde gördüğümüz de budur. Peygambenmiz

Hz. Muhammed'in (ass) ifadesiyle, "insan/tk Allah'tn tya­

lidir. " Yani bütün insanlar, Allah'ın ailesindendirler.

lslam'a göre, insan haklan bölgesel, ulusal, ideolojik ya

da dini bir mesele değil, evrensel ve insani bir meseledir.

Bu bağlamda, Veda Hutbesi bir tür Evrensel insan Hak­

lan Beyanname:;i gibi de okunabilir.

Veda Hutbesi, cinsiyet ayrımını, ırk ve soy ayrımını

ortadan kaldırması bakımından hem Fransız Insan ve

Yurttaş Haklan Beyannamesi'nden, hem de Amerikan

Insan Haklan Evrensel Beyannamesi'nden sadece önce

ilan edilmiş olmasıyla değil, içeriği itibariyle de farklı bir

Haklar Beyannamesi olarak daha anlamlıdır. Çünkü,

sonraki metinler sadece insan haklarına işaret ederken,

Islam'ın temel metinleri insan hakları, hayvan hakları,

çocuk hakları , tüm canlı varlıkların ve nesnelerin haklan

üzerinde sık sık durarak, külli ve solistike bir haklar

manzümestni öğretmeyi hedef edinmiştir.

Bu söylediklerimize örnek olması bakımından Veda

Hutbesi'nin bazı cümlelerini buraya alıyorum : "Sizin ka­

dınlar üzerinde haklannız olduğu gibi kadınların da sizin

üzerinizde hakları vardır. Arab'ın Arab olmayana, Arab

olmayanın Arab'a üstünlüğü sözkonusu değildir. Size

başı kurumuş üzüme benzeyen zenci bir köle de yöne­

tici olsa. ona itaat ediniz." (Hamidullah, 11/456, s. 276)

Esas itibariyle Islam, geniş çerçeveli bir insan haklan

projesi öngören ilahi kaynaklı bir sosyal modelin veya tü­

mel (külli) bir hak arayışının adıdır. Hiçbir temel insan

hakkı, Islam'ın temel ilkelerine veya önerilerine aykırı

değildir. Olması da mümkün değildir, çünkü bütün temel

insan hakları Allah'ın insanlara devredilmemek, ıptal ve

ihmal edilmemek üzere verdiği ihsanıdır. Insanın özgür

olmasını, birtakım temel haklara sahib olmasını isteyen

Yüce Yaratıcı'dır. Onun için, Allah'ın her emri bir insan

hakkıdır. Bunlar birbirleriyle o kadar içiçe girmiştir ki , bir­

birinden ayrı düşünülmesi mümkün değildir .

Kemal arayışındaki insan, eşref - i mahlükat olarak,

temel hak ve özgürlükler ile donatılmaş ve Allah'ın yer­

yüzündeki halife'si olarak, başka varlıklarda bulunmayan

birtakım sorumluluklar üstlenmiştir. insanın hem bu so­

rumluluklarını hakkıyla yerine getirilebilmesi, hem de

başkasına kulluk etmemesi, insan olarak kendisıne do­

ğuştan verilmiş olan temel haklarını kamilen kul­

lanabilmesine bağlıdır.

islam insana sadece bir yönüyle değil, bütün yön­

leriyle değer veren bir sosyal projedir. Yüce Yaratan

Kur'an'da, insan soyunu üstün kıldığından sözediyor.

Abdullah Draz'ın dediği gibi, insanın kendisine Kur'an'la

ikram edilmiş bir "dokunulmazlığı" vardır. Yani Kur'an

bütün insanlığa açıkça ilan ediyor ki, insan olan hiçbir

canlının, kanı akıtılmaz, canına kıyılmaz, namusuna

dokunulmaz, toprağına dokunulmaz, mesleğine doku­

nulmaz, meskenine dokunulmaz, cinsiyetine doku­

nulmaz, farklı ve aykırı da olsa düşüncesine doku­

nulmaz .. (Draz, 1983, s. 46) Temel hak ve özgürlükler

bakımından insan, dokunulmazlığı olan bir varlıktır.

O nedenle, insan hakları bazı insanların bazı ın­

sanlara ihsan ettikleri bir lütuf değildir. Insan hakları, in­

sanın doğuştan getirdiği zati/şahsi ve vazgeçilmez hak­

larıdır.

ISlAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI. CIL T : 11, SA YI 3-4, 1998 179

Page 3: insan Haklannin Mahiyeti ve Geleceği - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/1998_3-4/1998_3-4_KAPLANY.pdf · INSAN HAKLARININ MAHIYETI VE GELECEGI 1975 tarihli "Helsinki Nihai

Farklı bazı haklar

Insan Hakları Evrensel Beyannamesi, esas itibariyle

insan haklarını beş kategoride ele almaktadır:

1) Temel haklar

2) Özel statü hakları

3) Siyasal haklar

4) Ekonomik ve sosyal hakları

S} Kültürel haklar (SBA. 11/249)

Fakat çağlar geçtikçe, insanların yeni haklardan sö­

zettıklerı ya da toplumların yenı haklar taleb ettıklerı de

görülmüştür. Bunun en ı lginç örneğini, ABD eski baş-

YAŞAR KAPLAN

sanın "devlet gibt düşünmeme özgürlüğilnü (Selçuk. s.

365), yahut Laski'nin dediği gibi. "kurulu düzeni sor­

gulama, gerektiğinde ktnama" özgürlüğünü de içer­

mektedir. (Selçuk. s. 365)

insanın en temel özgürlüklerinden birisi de. yönetime

katılma ve yasalar hakkında görüş bildirme yahut ken­

disini yöneten sıstem hakkında açık bir düşunce ve ter­

cih sahibı oıma özgürlüğüdür. Bunun gerekçesıni

Paine'den okuyalım: "Yönetımler kurulmak zorundaysa

ve insanlar da bunların masraflarını karşılıyorsa , bunlar

birtakım kişilerın ücret ve rütbesıni yükseltmek ıçin degil,

ulus yararına birşeyler yapmak içındır. Bir yönetırnın ve

anayasının gerek biçime ve gerekse ilkelere ılışkın hata-

kanlarından Franklin Delano Roosevelt'in bir ko- ları tıpkı yasalardaki gıbi tartışmaya açık olmalıdır. Ve

nuşmasında görüyoruz.

6 Ocak 1941 tarihinde, Roosevelt, özgürlükler konu­

sunda bır demeç vermiş ve bu demecinde temel kışi öz­

gürlüklerini dört maddede toplanmıştır. Bunlar sırasıyle

şöyledir: "ilk özgürlük, konuşma ve ifade özgürlügüdür.

ikincisi ibadet özgürlüğüdür. Üçüncüsü, her ulusa va­

tandaşları için güvenli bir barış ortamı sağlayacak eko­

nomik anlamda yoksulluktan kurtulma özgürlüğüdür.

Dördüncüsü ıse, tüm dünyada silahların hiçbir ulusun

komşusuna karşı maddi saldırılar yapmayacağı bir de­

receye kadar indirılmesi anlamına gelen, korkudan kur­

tulma özgürlüğü." (Roosevelt, Xll/235}

Korkulardan kurtulmak güzel birşey. Onun için, Allah

(cc}, insanı "doğuştan özgür. borçsuz ve günahsız" bir

varlık olarak yaratmış ve yaratmaktadır. Dünyada in­

sanlar ıçin korkulardan kurtulmak kadar önemli birşey o­

lamaz herhalde. Ama ne yazık ki, Batı'nın imal ettiği çar­

pık Hristiyan anlayışı insanların doğuştan günahkar ol­

duğunu söylerken, Batı patenli kapitalist sömürü dü­

zenleri de azgelişmiş ülkelerde insanların doğuştan

borçlu değmaları içi:ı ellerinden ne gelirse yapıyorlar .

insan sadece düşünen bir varlık değıl, düşünmeden

de, düşündüğünü ifade ederneden de duramayan bir var­

lıktır . Ama aynı zamanda insan, tarkit düşünmek isteyen

bir varlıktır Öyleyse bir başka özgürlük ise, farklı dü­

şünme özgürlüğüdür. Bız sadece düşünce özgurlügü

degıl. farklı düşünme özgürlüğü de ıstiyo ruz. Düşünce.

başkalarına aıt düşünceleri, mesela resmi ideoloji patentı

taşıyan düşünceleri benimseme, yayma hakkı olarak al­

gılanabılir . Düşünme özgürlüğü ise, insanın kendisinin

düşünması ve özgün düşünceler üretmesı anlamına gel­

melıdir. Daha açık bır ifadeyle, düşünme özgürlüğü , in-

180

bu hataları göstermek her insan için topluma karşı ye­

rıne getirmekle yükümlü olduğu bir görevdir • (Paine.

1988, s. 188)

Roosevelt'in ifadesiyle, "korku/ardan kurtulma hak­

kı"na bir nazire yaparak ben de diyorum kı , çagdaş in­

sanın artık ölülerin vesayetınden kurtulma hakkı da ol­

malıdır. Bu konuyu ünlü esennde tarşıan Paine. bakınız

ne diyor: "Madem ki yönetim ölüler ıçin değil. dıriler ıçın­

dir; o halde onda sadece dirilerin hakkı vardır. Bır yaşta

doğru ve uygun bulunan şey. başka bir yaşta yanlış ve

elverişsiz olarak değerlendirılebilır. Böyle durumlarda kı­

min karar vermesi gerekir? Ölülerin mi, dirilerin mı?

(Paine, 1988, s. 65)

Çağdaş insan hakları mücadelesi

20. yüzyıla bırçok kavram ve kurum kazandıran

(doğruluğu/yanlışlığı uzun süre tartışılmakla bırlikte)

Fransız Ihtilali'nin getirdiği Insan ve Yurttaş Hakları Be­

yannamesi", uluslararası bir bildirge olmayıp, adı üze­

rınde, Fransa'daki yurttaşların haklarını güvence altına

almayı veya bu haklara bır açıklık getirmeyi amaçlayan

bir metindi.

insan hakları mücadelesı tarihınde, Bırleşmiş Mıl­

letler Genel Kurulu'nun 10 Aralık 1948'de yaptıgı otu­

rumunda kabul edilen "insan Hakları Evrensel Be­

yannamesi"de önemli bir kılometre taşıdır kuşkusuz. An­

cak, çağdaş ınsan hakları mücadelesinin tarihini ken­

dısiyle başlatmamızı gerektirecek kadar önemlı değ ildir.

Daha sonra bu konuda atılan en önemli adımlarda birisi

de, Avrupa Konseyi'nin 4 Kasım 1950 tarihli "Insan Hak­

ları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözlesme"sidir.

JOURNAL OF ISLAMI C RESE/\RCH VOL: 11 . NO 3·4, 1998

Page 4: insan Haklannin Mahiyeti ve Geleceği - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/1998_3-4/1998_3-4_KAPLANY.pdf · INSAN HAKLARININ MAHIYETI VE GELECEGI 1975 tarihli "Helsinki Nihai

INSAN HAKLARININ MAHIYETI VE GELECEGI

1975 tarihli "Helsinki Nihai Senedi"de insan hakları kon­

usunda bazı hükümler içermektedir. Ancak günümüzde

en geniş insan hakları sözleşmesi kabul edilen gene

1966 yılında BM bünyesinde hazırlanmış ve 1976 yılın­

da yürürlüğe girmiş "Medeni ve Siyasi Haklara Dair Ulus­

lararası Sözleşme'' ve "Ekonomık, Sosyal ve Kültürel

Haklara Dair Uluslararası Sözleşme" gibi metinler ne ya­

zık ki bugün pek dikkate alınmamaktadır. O nedenle,

çağdaş dünyada insan haklarını güvence altına ala­bilmek ıçin bu metinler veya sözleşmeler de yeterli ol­

mamıştır. Halen hemen her ülkede insan hakkı ih­

lallerine rastlamak mümkündür. Bazı ülkeler çok, bazı ül­

keler az ihlal yapıyor olabilir, ama insan hakkı ihali

yapmayan ülke yok gibidir. Bunun nedeni öteki'ne yete­

rince tahammül gösterememek, öteki'ni de kendilerine

benzetmeye kalkışmaktır diyebiliriz.

Sözünü ettiğırniz sözlelşmelerin ikisinin ilk maddesi,

sadece ulusların değil, daha da ileri bir yaklaşımla, halk­

ların kendi kaderlerini tayin haklarını da dü­

zenlemektedir. Ama ne yazık ki, devletler hem bu tür an­

laşmaların altına imza koymakta, hem de yerine göre

kendi imzalarını yok sayabilmektedirler. Oysa bir hakkın

temel insan hakkı olabilmesi ıçin, herkes tarafından kul­

lanılabilir ve sürekli olabilmesi şarttır. Çağdaş yönetımler

ise insanların değil, robotların hakkını tanımak istiyorlar

sanki.

Bu konuyu kapatmadan önce, önemli bulduğum bir

noktaya daha dikkat çekmek istiyorum: Sistematik ve

çağdaş anlamda insan hakları mücadelesi her ne kadar

Batı 'da başlamış gibi görünüyor ise de, aslında Batı'da

başlayan şey, insan hakları konusundaki çifte-standar'lı

yaklaşımdır. Özellikle BM teşkilatının Siyonisı israil'in

bölgedeki yaramazlıkianna hiç ses çıkarmazken, bir

başka ülkenin en küçük bir hatasını bile çok ağır şekilde

cezalandırmaya kalkışması , bazı ülkelerdeki insan hak·

ları ihlallerine hıç ses çıkarmazken, bazı ülkelerde ol­

mayan şeyleri varmış gibi göstererek. o ülkeleri kara

listelere almaya kalkışması, Hatemi'nin de dediği gibi, teşkilatının saygı nlığını zedelemiş ve güveni sarsmıştır.

(Hatemi, 1988 s, 224)

Mekanisı yaklaşım ve yeni çağın robotları

Mekanisı yöntemde olduğu gibi, insanı bir tür ma­

kineye benzetrnek mümkün değildir.

Mekanisi yöntem, insanı ruh ve akıl sahibi bir varlık

olarak görmekten çok, insanı, biyolojik bir varlık olarak

görmek istemektedir. Çağımızdaki bazı despotik yöne­

timler de insanı düşünmeyen , düşünse de düşüncesini

ifade ihtiyacı duymayan. sistemin iyi işlemesi için kendinı

feda eden bir varlık haline getirmek, Muhammed Ku­

tub'un ifadesiyle, " robotlaştırmak" istiyorlar. (Kutub, s.

29)

Chomsky'ye göre. demokratik sistemler kendilerine

göre işleyişieri içinde, düşüncenin biçimiendirilmesi yö­

nünden totaliter sistemlerden pek de geri kal­

mamaktadırlar. ( ... ) Demokratik sistemlerde sadece in­

sanların yaptıkları değil , düşündükleri de denetim

altındadır. Burada belki zor kullanılmamaktadır ama, dü­

şünce daha hareketi doğurmadan kaynağında hal­

ledilmekte ve düzen kurtanlmaktadtr. Bunun için de dev­

letin resmi dinine zarar vermeyecek bir düşunce kanalı

açılmakla ve zihinlere bu kanaldan akış sağlanmaktad ı r

Eleştirmenler de bu sistemi pekiştirmektedirler. Nasıl

mı? Sorularını ve ilgilerıni belirli konuların dışına ta­

şırmamak suret ıyle. Onun da sebebi nedir? Dış­

lanmamak! Saygın kalmak! Herhalde 1984'ün büyük ya­

zarı George Orwell (Eric Blair) bıle düşünce kontrolünün

bu kadar ileri aşamasını akıl edememıştir. ( ... ) Nüfusun

dörtte üçü stratejik si lahların dondurulmasını isteyebilir,

ama bu Beyaz Saray'ı hiç bağlamıyor. " (Chomsky, s.

127)

Chomsky'nin sözünü ettiği , korkunç bir afaroz bıçimı

midir? "Çağdaş" olduğu iddia edilen bu çağa bu afaroz

mekanizmasını nasıl yakıştırabiliyoruz? Bu bulanık or­

tamda, asıl görevi insanları, öncelikle ınsan hakları ko­

nusunda bilinçlendirmek, haklarını korumak ve koru­

masını öğretmek, yurttaşlığı daha kolay hale getirmek

(Wheeler, pp. 5) olan medya bile insan haklarının ıhlali­

ne bırakınız tepki göstermeyi, zemin hazırlamak suretiy­

le adeta suça iştirak etmekte, Abramson'ın ifadesiyle,

"ormanm kötü çakalt" rolüne soyunmaktadır. (Abram·

son, pp. 229 · 268)

Toffler'ın dediği ne kadar doğru: "Ne yazık ki, in­

sanoğlu baskıyı meşrulaştırmaya gelince, büyük bir iş­

tiyak ve davetkArlık göstermektedir. Azınlıklara ve ka­

dınlara reva görülen kötü muameleyi makul göstermek

için · zekadan sanata, ekonomiden suça kadar hemen

her konuda her türden teori uydurulmuştur. ( ... ) Dün­

yamız sadece ekonomık ve siyasi bir krizle deği l , aynı

zamanda ideolojik bir krize yakalanmış durumdadır."

(Toffler, 1984; pp. 99)

Çağdaş sosyolojinin kullandığı deyimle sosyal kir­

lenme veya sosyal bozulma (social corruption) (Türk­

doğan, s. 181) had safhadad ır. Insan haklarına olan

ISLAMI ARAŞTIRMALAR DERGISI , CIL T: 11, SAYI 3-4, 1998 181

Page 5: insan Haklannin Mahiyeti ve Geleceği - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/1998_3-4/1998_3-4_KAPLANY.pdf · INSAN HAKLARININ MAHIYETI VE GELECEGI 1975 tarihli "Helsinki Nihai

saygı azaldıkça kişiler ve kurumlar arasında sosyal me­

safe giderek artmaktadır. Bu da beraberinde sosyal çö­

zülmeyi getirmektedir. Bu da insanı kişilikli bir birey ol­

maktan çıkarmakta, sürüleştirmektedir. Kalabalık ve

birey arasındaki farkı anlamak bakımından, sistemlerin

bireyleri niçin kişiliğini yitirmiş bir kalabalık haline ge­

tirmek istediğine bakmak gerekir.

Kalabalığın bir yüzü ve bir kişiliği yoktur. insanların

tek tek yapmaktan iğrendikleri birtakım şeyleri kalabalık

halinde yapabilmelerinin nedeni (mesela bir panik anın­

da sadece kendilerini düşünerek birbirlerini ezmelerinin

nedeni), Bauman'a göre, kalabalığın bir yüzünün ol­

mamast'dır. Kalabalıkta bireyler uireyliklerini yitirirler ve

toplulukta çözülürler. Bu durumda insanlar artık ahlaki

özneler değildirler. (Bauman, 1998, s. 151)

Sistemlerin temel hak ve özgürlükleri tanımamak için

ayak sürümesinin tek nedeni, Bauman'ın ifadesiyle, ''yüz­

/erin silinmesi" olabilir. Yüzler silincek ve herkes birbirine

benzer hale getirilecek, kimse gasbedilmiş haklarının pe­

şine düşmeyecek, kitle kimliksizleştirilecek, insanlar ki­

şiiiksizleştiri lecek ve sürü toplumlar oluşturulacak. Hak­

larının bilincinde olmayan, olsa da tanınmamış hakları­

nın peşine düşmeyen, kullanışlı ve yönetimi kolay sürül­

er. Dikkat edilirse, kutsal devlet anlayışları da çoğu_ za­

man insan hakkı katili rejimierin totaliter yüzünü giz­

lemek için uydurulmaktadır. Ve biz buna sessiz

kalmaktayız.

YAŞAR KAPLAN

rı n kendilerine varolma alanları açmak ya da alanları n ı

genişletmek amacıyla ötekin i zayıflatmayı , hatta olabi­

lirse yoketmeyi hedef edinmesi eklenince, çağdaş dün­

ya, cadı kazanından farksız hale gelmektedir.

Çağdaş dünyanın durumunu en çarpıcı şekilde zan­

nediyorum ki Gasset'in şu satırları resmetmektedir: "Me­

sele şu: insanlar bugün yasalardan ve hukuktan, dev­

letten, ulustan ve uluslararası ilişkelerden , kamuo­

yundan ve kamu gücünden, iyi ve kötü politikadan, barış

ya da savaş yanlısı olmaktan, yurttan, insanlıktan, to­

plumsal adaletten ve adaletsizlikten, kollektivizm'den ve

kapitalizm'den, sosyalleşmeden, liberalizm'den, otoriter

yönetimden, birey ve topluluktan, vb şeylerden dem vu­

ruyorlar. Üstelik gazetelerde, sohbetlerde, kahvede,

meyhanede konuşmakla kalmıyorlar, konuşmanın da

ötesinde, tartışıyorlar. Tartışmaklada kalmıyorlar, o söz­

cüklerin anlattığı şeyler uğruna savaşıyorlar da." (Gas­

set, 1995, s. 28)

Ama bütün bunların ne anlamı var? Değiyor mu bu

kadar dalaşmaya, bu kadar savaşa? Savaşanlar belki

kendi güvenlikleri, kendi gelecekleri veya kendi hakları

için savaşıyorlar, ama kendi haklarını elde ettikten son­

ra, bu defa da kendileri öteki'nin haklarını ortadan kal­

dırmak için savaşmaya koyuluyor, öteki'nin güvenliğini

tehdid etmeye ve ötekinin geleceğini karatmaya baş­

l ıyorlar.

Hasılı, "korkunç" bir çağda yaşıyoruz. Pekiyi ne ola-Ama niçin? Üzerinde oynanan hayat bizi hayatımız, cak? Bu hep böyle gidecek mi? Ya da birgün bu kor-

karartılan gelecek bizim geleceğimiz ve yazı lı p bozulan kudan kurtulacak mıyız? Kurtulacaksak, bunun yolu ne

kader bizim kaderimiz. Buna nasıl sessiz kalırız? olacaktır? Gene Gasset'e kulak verelim: "Bir halkın bu

Ben ve "öteki"

insanın kendi benliğinin farkına yarabilmesi için te­

mel haklarını kullanabilmesi gerekmektedir. Temel hak

ve özgürlüklerini kullanamayan insan, artık kendisi ol­

maktan çıkar, öteki olmaya başlar. Öteki ise, aşikardır

ki, artık kendisi değildir. insanın çağlardan beri sürmekte

olan temel hak ve özgürlükler serüveninde en kritik nok­

ta, "ben" ve "öteki"nin karşı karşıya geldiği noktadır.

Ben ve öteki meselesi, çağdaş sistemler ile bireyler

arasındaki çatşımanın de temelini oluşturuyor. Sistem

ve bireyin dünya görüşleri çoğu zaman uyuşmamakta,

sistem ayakta kalabilmek için bireyi ikna etmek yerine,

teslim almaya kalkışmakta ve çatışma kaçınılmaz ol­

maktadır. Buna bir de çeşitli etnik yada ideolojik grupla-

182

korkunç çağı, sağsalim allatabilmesi isteniyorsa, alı­

nacak önlemlerden biri, karınca kararınca ama vaz­

geçilmez bir tanesi şu: O halkın içinde yeterli sayıda ki­

şinin, tüm bu düşüncelerin -hadi öyle olduklarını söy­

leyelim bari- üstünde konuşulan, tartışılan , uğrunda sa­

vaşılan ve insan boğazlanan tüm bu düşüncelerin ipe

sapa gelmez ve son derece havada kalan şeyler ol­

duğunu anlamasını sağlamaktır." (Gasset, s. 29)

Eski ve yeni

Dünyamızda eskiden bu kadar çok insan hakkı ihlal

edilmiyordu, dersek acaba kaç kişi buna inanır? Ama ya­

pacağımız kısa bır tarih turundan sonra, inanmaktan

başka da çaremiz olmadığ ı nı görürüz. Bugün insan hak­

ları ile ilgilenen sivil toplum örgütlerinin çokluğu bizi ya-

JOURNAL OF ISLAM lC RESEARCH VOL: 11. NO 3-4, 1998

Page 6: insan Haklannin Mahiyeti ve Geleceği - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/1998_3-4/1998_3-4_KAPLANY.pdf · INSAN HAKLARININ MAHIYETI VE GELECEGI 1975 tarihli "Helsinki Nihai

INSAN HAKLARININ MAHIYETI VE GELECEGI

nıltmasın . Günümüzüde insan haklarını korumak am­

acıyla kurulan örgütlerin çoğalması, insan haklarına say­

gının değil, insan hakkı ihlallerinin arttığının gös­

tergesidir. Eskiden bu kadar çok insan hakkı örgütü

yoktu, çünkü insanlar bu kadar çok aldatılmıyorlardı. in­

sanlar belki bugünkü kadar geniş haklara sahib de­

ğillerdi, ama bugünkü kadar aldatı lmadıkları kesindi.

insan hakları konusunda insanların aidatıimamaları

ve verilmiş gibi görünen birtakım hakların açıkça ihlali, o

hakların hiç tanınmamasından ve verilmemesinden ke­

sinlikle daha ağır ve onur kırıcıdır.

Eskiden insan hakları belki bu kadar gelişmemişti,

ama sistemler veya tiranlar tebaalarına verdikleri söz­

lerini tutuyorlardı . Belki demokratik değillerdi, halkçı de­

ğillerdi, ama ikiyüzlü de değillerdi. Tiran olduklarını, des­

pot olduklarını açıkça ilan ediyorlardı. Herkes biliyordu

ki, bu adamlar işlerini kılıçla hallederler. Ama böyle de

olsa, sistemlerinin adı doğru konuluyordu, krallık de­

niliyordu, diktatörlük deniliyordu. Sistemin adı sanı bel­

liydi. Ve zorbalar, verdikleri sözlerini tutuyorlardı. Her­

kesin hakkı olan ve olmayan şeyler belliydi. O nedenle

en azından kargaşa yoktu. Oysa bugün birçok şey hak

gibi gösterilmekte, ama kullanmaya gelince birtakım

meseleler yaşanmaktadır. Artık gizlerneye bile gerek

görmeksizin diktatörlüklerini ilan etmiş egemen eliller ta­

rafından bazı hakların kullanılmaması için kırk dereden

su getirilmeye kalkışılmaktadır. Bu da toplumsal kaosa

neden olmaktad ır.

Eskiden tiranların isteğiyle zaman zaman bazı kelle­

ler uçuruluyordu. Ama gene de demokratik düzenlerdeki

kadar insan harcanmıyordu. Sadrazam başı yemenin sa­

dece eski çağiara veya diktatörlüklere özgü bir alışkanlık

olmad ı ğ ını , çoğumuzun çok iyi hatırladığı yakın tarihten

bazı örnekler bize hep hatırlatıp durmaktadır. Ünlü Latin

yazar Plautus'un ünlü ifadesindeki gibi, "insan, insanın

kurdu" olmaya devam ediyor.

Sonra, "eskiden" derken, hangi eski'den sözedi­

yoruz? Eskiden hep böyle kötü şeyler olmuyordu. Iyi

şeyler de oluyordu. insanları bir dinleyiniz, insan hakları

ve insani ilişkiler açısından bugünü mü daha çok beğ­

eniyorlar, yoksa geçmişe mi özlem duyuyorlar? insan

hakları ve haklara saygı noktasında eskiye oranla kesin­

likle çok gerilerdeyiz. insanların birbirlerini eskisi kadar

sevmedikleri, toplumlarına ve ülkelerine eskisi kadar

bağlı olmadıkları, kuşaklar arasındaki ilişkilerde eskisi

kadar sağlı klı bir iletişim olmadığı kesin.

Üstüne üstlük, şimdi bir de, adı doğru konulmamış

ve verdikleri sözleri kesınlikle tutmayan ya da tutmak gibi

bir niyet taşımı: yan yönetimler ve yöneticiler çağında ya­

şıyoruz. O nedenle, insan hakkı ıhlalleri eski çağiara

oranla daha çok artmaya başlamıştır.

Bu nedenle, çağımızda had safhaya ulaşmış bu­

lunan insan hakkı ihlallerine karşı koymak amacıyla ner­

deyse hergün bir örgüt kurulmaktadır. Ama buna rağ­

men, insan şu soruyu sormadan edemiyor. Acaba

ileriyor muyuz, geriliyor muyuz?

ileri mi gidiyoruz, geri mi?

Julius Evola diyor ki: "Modern insan, yakın zamana

kadar tarihi daha çok bir evrim süreci olarak düşünüyor

ve yüceltiyordu. Oysa geleneğin adamı bu anlayışa ta­

ban tabana ters düşen bir gerçekliğin farkına vardı. in­

sanlığın tüm kadim geleneksel metinlerinde, şu veya bu

biçimde, daima bir gerileme, daima bir düşüş olgusu yer

almaktadır." (Evola, s. 169)

Düşüş devam ediyor. Bu düşf•ş, özellikle insan hak­

larında, insan hakları açıs ından gelişmediğimizin , ge­

rilemekte olduğumuzun kanıtı deği mi?

insan haklarındaki aşırı ihlaller, insanların kendi top­

lumlarında yabancı durumuna düşmeleri ve hatta in­

sanların kendi fıtratlarına yabancılaşmaları , sıkıntıları

bir kat daha artırmıştır. Artık buna bir çare aramak ve

modern dayaimaiara karşı durmak isteyen insanlık,

postmodern yeni bir çağ başlatmıştır. Toffler'a göre,

postmodernizm, artan yabancılaşma, kesimler arası ça­

tışma ve siyasal dejenerasyon nedeniyle başlamış bir

dönemin adıdır. (Toffler; 1992, pp. 13 - 21) Bolay'a göre

ise, "postmodernizm, modernizmin natüralist ve meka­

nisi anlayışla ihmal ettiği alanlara. değerlere karşı kay­

bolan alakayı artırma gayretindedir". (Bolay, XIX/519)

Başarıp başaramayacağına dair bir kehanette bulunmak

tamamen imkansız. Ama ümidvarız.

Wallerstein 'a göre, daha çok modernleşen değil ,

giderek daha çok kapitalistleşen bir dünyada yaşıyoruz.

(Wallerstein, s. 245) Daha çok kapitalistleşme ise daha

çok sömürü ve daha çok insan hakkı ihlali demektir.

Tam da bu demde, Batı'nın bilimi olağanüstü bir güç

haline gelmiştir. Graudy'nin de dediği gibi, bu güç, in­

sanlığın hizmetine verilebilir ve her insana yeryüzünde

en mükemmel varlık olarak yaşama imkanı sağ-

ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 11 , SAYI3-4, 1998 183

Page 7: insan Haklannin Mahiyeti ve Geleceği - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/1998_3-4/1998_3-4_KAPLANY.pdf · INSAN HAKLARININ MAHIYETI VE GELECEGI 1975 tarihli "Helsinki Nihai

lanabllırdi. Ama maalesef bu gerçekleşmedi. Bilim ile bil­

geliğin arası açıldı , araç ile amaçlar manzumesi birbirine

karıştınldı ve insanlığın düşünce silsilesinde bır kopma

noktasına gelindiği görüldü. {Garaudy. 1995, s. 183)

Eskiden yeniye doğru bir değerlendirme yaparken,

sorulabilecek en önemli soru kanaatimce şudur: Niçin

günümüzde ınsan hakları daha büyük bir tehlike al­

tındadır? Çünkü çağımız daha ideolojik bir çağ özelliği

taşımaktadır. Ideolojiler ise, insan hakları için büyük bir

tehlike arzetmektedir. Çünkü ideolojilerin özünde ça­

tışma vardı r. Esasen ıdeolojilerin en büyük hatası da bu

noktada ortaya çıkmaktadır: Ideolojiler kendi çatışmalı

durumlarını insan hakları alanına taşımaktadır. (Mour­

gen. s. 52) Ideolojiler kendi özlerindeki bu çatışmayı

doğrudan insan hakları alanına taşıyınca, hak pay­

laşımındaki denge bozulmakta, egemen ideolojinin yan­

daşları sefa sürerken, o ideoloiıve kayıtsız şartsız teslim

olmayanlar ise cefa çekmektedirıer.

Çağdaş tarih, bir insan haklan tarihi değil , insan cü­

rümlert tarihi gıbı okunabilir ancak. Çünkü bu çağda tarih,

veya Sartre' ın kelimeleriyle, "hayatımız." işimize gel­

mediğinden, "adını vermek istemediğimiz için örtbas et­

tiğimiz , sözünü etmeden, düşünmeden, bilincimize ma­

letmeden, gen dönüp ne yaptığımız görmeden

yaptığımız işlerle doludur. Yapıyoruz, ama görmezlikten

geliyoruz." (Sartre, s. 21)

Bu utanca artık bir son vermek gerekmektedir. Bu­

nun da en kolay yolu, insan hakkı ihlallerini yüksek sesle

konuşmak ve bır zulüm olduğunu herkese duyurmaktır.

" Sıyahlar eziliyor demedikçe, siyahların ezilmesi birşey

demek değildır. O ana kadar kimse bu durumun farkında

değildir, belki siyahların kendileri bile. Bir tek kelimedir

buna anlam kazandıan. Komşumun davranışına bir ad

koyduğum zaman, ne yaptığını bilir artık. Üstelik bunu

benim bıldiğimi de bilir. Bu yüzden de bana karşı dav­

ranışı değişir. Başkalarının da bildiğini ya da bileceğini

düşünü r ve yaptığı iş öznellikten çıkıp nesnel bir anlam

kazanır." (Sartre, s. 22)

Onun için önce zulmü ilan etmek ve duyurmak ge­

rekmektedir. Sonra konuştukça bazı şeylerin değişmeye

başladığını göreceğiz. "Birşey söyledim mi de­

ğiştiriyorum ve değiştirdiğimi biliyorum, demektir." {Sar­

tre, s. 22)

Megatrends 2000 yazarları, 20. yüzyılı geride bı­

rakırken , bireyın kazanmış olduğu zaferin tüm yöne-

184

YAŞAR KAPLAN

limlere kaynak oluşturduğundan ve yüzyıl ı n büyük bö­

lümünü totaliter rejimierin tehdidi altında geçiren bı­

reylerin binyıl dönemecine güçlü adımlarla ilerlemekte

olduklarından sözetmektedirler. {Naisbitt, s. 269) Ama

bu birey, temel haklarından yoksun bırakılmayan insan

olsa gerek. Ayrıca dünyadaki bu hızlı değişımden na­

sıbini alamamış ülkeların sayısı hala çok fazla. Bunu da

unutmamak gerekmektedir.

Mesela Türkiye'de, bırakınız yeni yeni haklar ka­

zanmayı , yaklaşık yüz yıllık bir mücadele neticesinde

kazanılmış haklar bile gen alınmakla, insanlık tarihınde

eşi benzeri görülmedik hukuk skandalları ile insanlık ai­

lesi içinde ülkemiz zor duruma düşürülmektedır. Mesela

öğrenim hakkı ne yazık ki, temel hak olmaktan çı ­

kartılmıştır. inanç gereği baş örtrnek bır insan hakkı ol­

arak görülmemektedir. Düşünme ve düşündüğünü ifade

etmek hakkı, temel hak olmaktan çıkaltılmıştır. Çünkü

bunlar herkes için kullanılabilen haklar değıldir artık . B ı r­

takım çalışma gruplarının çizdıği sınırlar, uluslararası

anlaşmaları veya hukuk sistemleriyle çizılen sınırları or­

tadan kaldırmakta ve adeta yok saymaktadır.

Türkiye özgür bir ülke midir? Bu sorunun cevabını şu

cümlelerden çıkarabiliriz: "Özgür bır ülkenin yönetimı kı­

şilerin değil, yasaların elindedir. Bu yasaları yürütmek

için fazla masraf gerekmez. Bu yasalar uygulanınca bü­

tün sivil yönetim işleri görülmüş olur. Gerisi hep saray

entrikasıdır." {Paine, 1985. s. 223)

NGO'lar

Çağdaş sıstemler veya devletler, ınsan haklarını ta­

nımak ya da insana birtakım haklar tanımakla öğünüyor

olmalarına rağmen, aslında insan hakları meselasınin

giderek artıyor olmasının sorumluğunun kendilerınde ol­

duğunu bir türlü anlamıyor ya da kabule yanaşm ı yorlar.

Bir yandan insan haklarını ihlal etmenin binbir teknigi

icad ediliyor, bir yandan da insan haklarını koruma al­

tına alabilmek için, birçok örgüt kuruluyor. Gelişme iki

boyutlu. Dünyadaki insan hakkı i hlallerinın artması üze­

rine özellikle son 20 yılda mantar gibi NGO {Hükümet -

Dışı Örgütler) çıkmaya başlamıştır. Derinleşen zulüm ve

koyulaşan karanlık karşısında hiçbir şey yapamasa bile

"birşey söylemek için" .. Kaldı ki, bu örgütlerin birşey ya­

pamadıklarını söylemek de doğru değildir .

Günümüzde beş kıtaya yayılmış olarak faaliyet gös­

teren uluslararası NGO'ların sayısı 25.000 dolayındadır.

Bunun yanı sıra, ulusal faaliyetlerde bulunan NGO sa-

JOURNAL OF ISLAMI C RESEARCH VOL: 11 . NO 3-4. 1998

Page 8: insan Haklannin Mahiyeti ve Geleceği - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/1998_3-4/1998_3-4_KAPLANY.pdf · INSAN HAKLARININ MAHIYETI VE GELECEGI 1975 tarihli "Helsinki Nihai

INSAN HAKLARININ MAHIYETI VE GELECEGI

yısı ıse BO.OOO'in üzerindedir. Bu örgütların %4.1 ' ı Kuzey

Amerika' da, ~o 16.6'sı Latın Amerika'da, %21 'i Asya ve

Pasılik Ülkelerı nde, %43.4'ü Avrupa'da, % 14.9'u Afri­

ka'da faaliyet göstermektedir. (Thema Larousse. 11370)

Bu rakamların ortaya koyduğu gerçekleri şöylece sıra­

layabilıriz:

1) Artık gunumuz dünyasında insan hakları en

önemli uluslararası konu haline gelmiş, ulusların öte­

denben titizlikle birbirinden ayırdıkiarı "iç işleri/dış işleri"

gibi ayırımları da tanımayan boyutlara ulaşmıştır.

2) Hızla yaygınlaşan bu global mesele, Baehr'in de

dediği gıbi , sonuçta zengin bir entellektüel tartışma plat­

formu oluşturmaya başlamıştır. (Baehr, pp. 43)

3) Dünyanın dört yanında sivil toplumlar temel hak

ve özgürlüklerinin korunması ve kullanılması konusunda

bürokral ve sıyasetçi lere , devlet ve hükümetlere fazla gü­

venmemektedirler.

4) 21. Yüzyıl , sivıl toplum örgütlerinin. gönüllü ku­

ruluşların yüzyılı olacatır. insanlı gın , temel hak ve öz­

gürlüklerini korumak için, kendi başının çaresine bak­

maktan başka yolu da kalmamıştır zaten.

Sonuç

Çağımııda baskı bütün hızıyla suruyor, ama buna

karşı koyanların direnç ve kararlılıkları da eskisi kadar

kolay kırılacağa benzemiyor. Paine'e göre, bunun art ı k

geri dönüşü yoktur: "Tüm ülkelerde insanların yönetime

ilişkin düşünceleri hızla değişiyor. Devrimler insanın

içine işleyen bir ışık saçtılar. Yönetimlerin büyük mas­

raflar:, ağırlıklarını hissettirecek insanları düşünmeye

sevkettiler. Perde bir kere yırtılmaya görsün, artık ona­

rım kabul etmez. Cehaletin bir özelliği vardır: Bir kere yo­

kedildi mi, bır daha geri getiremezsiniz. Cehalet kendi

başına birşey değil, sadece bilgı eksikliğidir. Bu yüzden,

insan cahil olarak tutulabilir, ama cahil yaptlamaz. Zihin

gerçeği bulurken, gözün nesneleri buluşundaki gibi ha­

reket eder. Bır nesne bir kere görüldü mü, artık zihni,

onu hiç görmemiş hale getirmek mümkün değildir."

(Paıne, 1988,s. 148- 149)

Ervin Laszlo, geleceği kurtarmak için neler yap­

mamız gerektıgını tartışt ığı ve gelecek yüzyı la ilişkin ö­

nerılerıni sıraladığı eserinde, bize şunları önermektedir:

"Yeni ve daha insani bir çağı şekillendirmek istiyorsak,

üzerimize doğru gelecek püsküllü belalara, başarılı bi­

çimde karşı koymak zorundayız." (Laszlo, s. 167)

Evet. bızi ınsanlığımızdan etmek ısteyen ta­

nımlanamaz yaratıklara karşı, kimseye zarar vermeden,

sadece muzırları bertaraf ederek insanca direniş hak­

kımızı kullanmaktan başka çaremiz kalmamıştır . "Yarın­

lar daha mı az, yoksa daha mı çok demokrasi ge­

tırecektir? BunLn cevabı önceden verilemez. Bu en

azından kısmen bizim kendi fi ilierimize bağlıdır." (Tof­

fler, 1984, pp. 125)

Bu kısa değrelendirmeyi insan haklarının " kılıçsız

mücahid"i Gandhi'nin bir cümlesiyle bağlamak istiyorum:

" Insanlık yol ayrımında. Orman yasasıyla, insanlık yasa­

sı arasında bir seçım yapmalıdır. Herkes i nançları içın

konuşmalı ve ayağa kalkmalıdır. Büyük bir yangın döne­

minde, hareketsiz kalmak, bağışlanacak birşey değildir."

(Settel, pp. 92)

YARARLANILAN KAYNAKLAR

Abramson, Jeffrey 8.: "Four Critıcisms of Press Ethics"; ma­

kalenin yer aldığı kaynak: Democracy and the Mass Media. Ed

Judith Lichenberg Cambridge Unıversıty Press, Cambridge

1995

Bauman, Zygmunt; Sosyolojik Düşünmek. Türkçesr Abdullah

Yılmaz, Ayrıntı Yayı nları , lstanbul1998

Baehr, P. ; The Role of Human Rights in Foreign Policy, Mac­

Millan Press, London 1966

B olay, S. Hayri (Prof. Dr.); "Podstmodernıte", Yeni Turkiye der­

gisı 21. Yüzyıl Özel Sayıs ı . Ocak - Şubat 1998 s. 519)

Chomsky, Noam; Modern Çağda Entellektüel/erin Rolü, Türk­

çesı : Selahaddın Ayaz. Pınar Yayınları . Istanbul 1994

Draz, Abdullah; lslam'm Insana Verdiği Değer, Bir Yayınc ı lı k .

Istanbul 1983

Evola, Julius; Modern Dünyaya Başka/dm. Türkçesi Fevzi

Topaçoğlu , Insan Yayınları, istanbul1994

Garaudy, Roger; irısan/1ğm Medeniyet Destam. Türkçesi. Ce­mal Aydın. Pınar Yayınları . Istanbul 1995

Gasset, Ortega Y; Insan ve "Herkes", Türkçesi: Neyira Gül

Işık , Metis Yayınları , Istanbul 1995

Hamidullah, Muhammed (Prof. Dr.). lslfım Peygamberi, Türk­

çesi· Pot. Dr. Salih Tuğ , lrfan Yayınları, istanbul 1993

Hatemi, Hüseyin (Prof. Dr.); Insan Haklan Oğretis1; Işaret Ya­

yınları, istanbul 1988.

Naisbitt, John Aburdene, Patricia; Megatrends 2000, Türk­

çesi; Erdal Güven, Form Yayı nları, istanbul1990.

ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, CIL T 11, SAYI 3-4. 1998 185

Page 9: insan Haklannin Mahiyeti ve Geleceği - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/1998_3-4/1998_3-4_KAPLANY.pdf · INSAN HAKLARININ MAHIYETI VE GELECEGI 1975 tarihli "Helsinki Nihai

Kaplan, Yaşar; Demokrasi R1sa/esi, Birieşık Yayıncılık, Istanbul

(1. Baskı 1985, 44. baskı 1998).

Kuçuradi, ionna; "Dünya Problemlerine Felsefeyle Bakmak".

''Dünya Problemleri Karşısmda Felsefe" Semineri Notları, Tür­

kiye Felsefe Kurumu Yayınları. Ankara 1988

Kutub, Muhammed; Insan Psikolojisi Üzerine Etüdler, Işaret

Yayınları, istanbul. 1987

Laszlo, Ervin; Evrensel Düşünmek, Türkçesi: lbrahim Serhat,

Işaret Yayınları, Istanbul 1992

Mourgeon, Jacques; insan Hak/an. Türkçesi: Ayşen Ekmekçi

ve Alev Türker. iletişim Yayınları Cep Üniversitesi Serisi, Is­

tanbul 1995.

Paine, Thomas; Insan Hak/an, Tüı1<çesi: Hüseyin Sarıca,

Belge Yayınları. istanbul1985.

Roosevelt, F. D.; The Public Papers and Addresses of Franklin

D. Rooseve/1. Ed Samuel 1. Rozenman

Sartre, Jean - Paul; Çağ1mızm Gerçekleri, Türkçesi: Saba­

hattin Eyüboğlu- Vedat Günyol, Çan Yayınları. Istanbul 1973.

Selçuk, Sami (Doç. Dr.): Zorba Devletten Hukukun Üs­

tünlüğüne, Yenı Türkiye Yayınları, Ankara 1998.

Settel, Trudy S.; Tne Book of Gandhi Wisdom, Cıtadel Press

Books, ND 1995.

1 •

YAŞAR KAPLAN

ToHier, Alvin; Previews and Prem1ses. Pcın Books, London

1984.

Toffler, A lvin and Heidi; '21st Century. Democracy· An Idea

Whose Time has Come". New Perspectives Quarterly, V/9, Fall

1992.

Türkdoğan, Orhan (Prof. Dr.); Değ1şme, Kültür ve Sosyal Çö­

zülme. Birleşik Yayıncılık, istanbul 1996.

Wallerstein, lmmanuel; 'Toprağı Bol Olası Modernleşme" , Ta­

rih Risaleleri, Derleyen: Mustafa Özel. iz Yayıncılık, Istanbul,

istanbul 1995.

Wheeler, Mark; Politics and the Mass Media. Blackwell Pub­

lishers. Cambridge 1997.

DERGi VE ANSiKLOPEDiLER

Encyclopaedia Britannica.

Grand Larousse.

Meydan Larousse.

SBA: Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Yayınları. Istanbul

1990.

Thema Larousse.

Yeni Türkiye (Iki aylık dergi).

iSLAMi ARAŞTIRMALAR DERCiSi TAKiPCiLERiNE

186

ESKi SA VILARIMIZA ULAŞMAK ISTiYORSANlZ ....

BiZi ARAYABiLl RSi N iZ ...

TEL· 0.312.363 77 14 FAX: 0.312.363 77 15

ADRES SAKARYA MAHALLESi BAŞŞEHiR SOKAK NO: 23

CEBECiDÖRTYOL 06340 ANKARA

JOURNAL OF ISLAMI C RESEARCH VOL: 11 , NO 3-4, 1998