Upload
others
View
13
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
YAŞAR KAPLAN
insan Haklannin Mahiyeti ve Geleceği
Insan hakları ülkelerin sınırlarını aşan ve ulusların
hedeflerini zorlayan boyutlara ulaşmış bulunmaktadır.
Acaba bunun nedeni nedir? Paradoksal bir şekilde, teknoloji ve iletişim araçları geliştikçe , insan hakları daha
çok artacağına, daha çok tehkileye girmeye başlamıştır.
O nedenle, insan hakları konusunun bugün yoğun bir biçimde gündeme gelmesini yadırgamamak gerekir.
Türkiye Felsefe Kurumu tarafından 7 - 1 O Temmuz 1986 tarihlerinde düzenlenen "Dünya Problemlerı Karşısında Felsefe" konulu uluslararası seminerde bir tebliğ
sunan lonna Kuçuradi şunları söylüyordu: "Dünya prob
lemlerine felsefeyle baktığımızda, hangisine bakarsak
bakalım , sanırım hepsi insan hakları ile ilgili görünüyor. Ne var ki bunu görebilmek insan haklarının ne olduğuna ,
dolayısıyla niçin korunmaları gerektiğine ilişkin açık bilgiye sahib olmaya bağlı görünüyor. Ama insan haklarının korunmasını ana amaç olarak koymak, bugün
bunu çeşitli düzeylerde yapabilecek olanların bu bilince sahib olmalarına bağlı görünüyor." (Kuçuradi, 1988, s.
71)
"insan hakları"ndan ne anlaşılmalıdır?
Insan, sadece ruh ve bedenden varedildiğini kabul
etmekle kalmayan, aynı zamanda bu evrenin en gelişmiş
ve en üstün yaratığı olduğunu da kabul eden bir varlık olarak, haklarının hiçbir zaman bu dönemdeki kadar bilincinde olmak istememiş ve tarihin hiçbir döneminde bu
kadar büyük bir hukuk mücadelesine girmemiştir. Çünkü insan, birtakım hakları ile birlikte ancak insan olabilir. In
san hakları öylesine vazgeçilmez temel özelliklerdir ki,
sadece bu haklardan yoksun edilenler insanlıktan çıkmaya başlamazlar, yoksun edenler de yavaş yavaş insanlıktan çıkmaya başlarlar.
• Araştırmacı , yazar.
178
Yaşar KAPLAN*
insan haklarına duyulan ihtiyaç, insan olmamızdan,
insan hakları konusunda mücadele verme i htiyacı ise,
hakların ihlalinden ileri gelmektedir. Haklarından yoksun
bırakılmış baskı altındaki insanın melekeleri ge
lişmeyeceği gibi, gelişmiş melekelerini kullanması da
mümkün değildir.
"Insan hakları " kavramı , "tüm insanlara tan ın mc1sı
gereken/istenen ideal hakların bütünü" olarak tanımlan
makta ve temel hak ve özgürlükler manzümesinden sa
yılan bütün haklardan bütün insanların hiçbir ayrıma tabi
tutulmaksızın eşit bir biçimde yararlanmaları idealine
dayanmaktadır. Bu anlayış gerek çağımızda, gerek ta
rihte, sosyal adaleti esas alan tüm eşitlikçi ve ınsancıl
düzenierin de temel felsefesini oluşturmaktadır.
"insan hakları ne bölünebilir, ne başkasına dev
redilebilir, ne de yok edilebilir. Bunlar ancak kuşaktan
kuşağa kalan haklardır. Bunları arada kesip durdurmak
hiçbir kuşağın gücü dahilinde değildir. Şimdiki veya bir
başka kuşak köle olmaya razı olsa bile, bu durum gele
cek kuşakların özgür olma hakkını azaltmaz." (Paine,
1988, s. 155)
Insan hakları , insanın diğer insanlarla ve iktıdarla
olan ilişkilerinde "kendi maft olarak elinde bulundurduğu"
(Mourgeon, 1995; s. 9) ve sadece insan olması nede
niyle elinde bulundurmayı hakettiği kuralarla tanzim edi
len ve yasalarla güvence altına alınması gereken temel
haklarıdır.
islam ve insan hakları
Islam açısından Allah'ın yeryüzündeki halifesive ya
ratılmışların en şerefiisi olan insanın temel hak ve öz
gürlüklerinin en büyük garantisi, yaratılmış karşısında
JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 11 , NO 3-4, 1998
INSAN HAKLARININ MAHIYETI VE GELECEÖI
özgür olmasıdır. Kur'an'da insanın Allah'a kulluk et
mesinden sözedilmektedir (Zariyat, 51 /56), ancak bu, in
sanın iradesine bırakılmış ihtiyar! bir keyfiyettir. Di
leyenin kulluk etmeme hakkı da vardır. (Bakara, 2/256)
Herkes seçiminde serbesttir ve herkes kendi seçminin
sonucuna da gene kendisi katlanır. (Bakara, 2/134, 286)
Kaldı ki, insanın Allah'a kul olması demek, Allah 'tan
başka kimseye kul olmaması demektir. islam, insanı "A/
Iah'a kulluk" etmeye çağırmıyor, "sadece Allah'a kulluk"
etmeye çağırıyor. Allah ile birlikte başkalanna da kulluk
etmeye başladığımızda, Allah'a kulluk etmemizin bir an
lamı kalmıyor.
Kur'an; bütün dünya insanlığını Allah' ın önerilerini
dikkate almaya çağırırken, aslında, insanları kendi do
ğalanna , varoluşlarını mümkün kılan yasalara, yani ken
di fıtratlarına teslimiyete çağırmaktadır. Insan hakları da
işte bu fttrat yasalan'ndan çıkan, insan olmamız hase
biyle sahibi olduğumuz, evrensel geçerliliği bulunan, do
ğuştan getirildiği için devredilemez ve yok sayılamaz,
hiçbir siyasi sistem, hiçbir dünyagörüşü, hiçbir ideoloji,
hiçbir din adına ortadan kaldırılamaz temel insani ni
teliklerdir.
Dikkat edilirse, Yüce Allah insanlarla belli bir topluluk,
belli bir ulus veya ırk olarak değil , bireyler olarak tek tek
ahidleşmeye girmiştir. Bu hususu Kur'an - ı Kerim'de bir
çok ayette görmek mümkündür. (Bu husuta şu ayetlere
bakılabilir: Al - i lmran, 3/81 ve 187; Maide, 5/8, 13, ve
15; A'raf. 7/172) Bu demektir ki. Yüce Allah, insanı tek
başına muhatab alınacak yüce bir varlık olarak gör
mektedir. Sadece Islam'ın birincil kaynaklannda değil,
tarihi örneklerde gördüğümüz de budur. Peygambenmiz
Hz. Muhammed'in (ass) ifadesiyle, "insan/tk Allah'tn tya
lidir. " Yani bütün insanlar, Allah'ın ailesindendirler.
lslam'a göre, insan haklan bölgesel, ulusal, ideolojik ya
da dini bir mesele değil, evrensel ve insani bir meseledir.
Bu bağlamda, Veda Hutbesi bir tür Evrensel insan Hak
lan Beyanname:;i gibi de okunabilir.
Veda Hutbesi, cinsiyet ayrımını, ırk ve soy ayrımını
ortadan kaldırması bakımından hem Fransız Insan ve
Yurttaş Haklan Beyannamesi'nden, hem de Amerikan
Insan Haklan Evrensel Beyannamesi'nden sadece önce
ilan edilmiş olmasıyla değil, içeriği itibariyle de farklı bir
Haklar Beyannamesi olarak daha anlamlıdır. Çünkü,
sonraki metinler sadece insan haklarına işaret ederken,
Islam'ın temel metinleri insan hakları, hayvan hakları,
çocuk hakları , tüm canlı varlıkların ve nesnelerin haklan
üzerinde sık sık durarak, külli ve solistike bir haklar
manzümestni öğretmeyi hedef edinmiştir.
Bu söylediklerimize örnek olması bakımından Veda
Hutbesi'nin bazı cümlelerini buraya alıyorum : "Sizin ka
dınlar üzerinde haklannız olduğu gibi kadınların da sizin
üzerinizde hakları vardır. Arab'ın Arab olmayana, Arab
olmayanın Arab'a üstünlüğü sözkonusu değildir. Size
başı kurumuş üzüme benzeyen zenci bir köle de yöne
tici olsa. ona itaat ediniz." (Hamidullah, 11/456, s. 276)
Esas itibariyle Islam, geniş çerçeveli bir insan haklan
projesi öngören ilahi kaynaklı bir sosyal modelin veya tü
mel (külli) bir hak arayışının adıdır. Hiçbir temel insan
hakkı, Islam'ın temel ilkelerine veya önerilerine aykırı
değildir. Olması da mümkün değildir, çünkü bütün temel
insan hakları Allah'ın insanlara devredilmemek, ıptal ve
ihmal edilmemek üzere verdiği ihsanıdır. Insanın özgür
olmasını, birtakım temel haklara sahib olmasını isteyen
Yüce Yaratıcı'dır. Onun için, Allah'ın her emri bir insan
hakkıdır. Bunlar birbirleriyle o kadar içiçe girmiştir ki , bir
birinden ayrı düşünülmesi mümkün değildir .
Kemal arayışındaki insan, eşref - i mahlükat olarak,
temel hak ve özgürlükler ile donatılmaş ve Allah'ın yer
yüzündeki halife'si olarak, başka varlıklarda bulunmayan
birtakım sorumluluklar üstlenmiştir. insanın hem bu so
rumluluklarını hakkıyla yerine getirilebilmesi, hem de
başkasına kulluk etmemesi, insan olarak kendisıne do
ğuştan verilmiş olan temel haklarını kamilen kul
lanabilmesine bağlıdır.
islam insana sadece bir yönüyle değil, bütün yön
leriyle değer veren bir sosyal projedir. Yüce Yaratan
Kur'an'da, insan soyunu üstün kıldığından sözediyor.
Abdullah Draz'ın dediği gibi, insanın kendisine Kur'an'la
ikram edilmiş bir "dokunulmazlığı" vardır. Yani Kur'an
bütün insanlığa açıkça ilan ediyor ki, insan olan hiçbir
canlının, kanı akıtılmaz, canına kıyılmaz, namusuna
dokunulmaz, toprağına dokunulmaz, mesleğine doku
nulmaz, meskenine dokunulmaz, cinsiyetine doku
nulmaz, farklı ve aykırı da olsa düşüncesine doku
nulmaz .. (Draz, 1983, s. 46) Temel hak ve özgürlükler
bakımından insan, dokunulmazlığı olan bir varlıktır.
O nedenle, insan hakları bazı insanların bazı ın
sanlara ihsan ettikleri bir lütuf değildir. Insan hakları, in
sanın doğuştan getirdiği zati/şahsi ve vazgeçilmez hak
larıdır.
ISlAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI. CIL T : 11, SA YI 3-4, 1998 179
Farklı bazı haklar
Insan Hakları Evrensel Beyannamesi, esas itibariyle
insan haklarını beş kategoride ele almaktadır:
1) Temel haklar
2) Özel statü hakları
3) Siyasal haklar
4) Ekonomik ve sosyal hakları
S} Kültürel haklar (SBA. 11/249)
Fakat çağlar geçtikçe, insanların yeni haklardan sö
zettıklerı ya da toplumların yenı haklar taleb ettıklerı de
görülmüştür. Bunun en ı lginç örneğini, ABD eski baş-
YAŞAR KAPLAN
sanın "devlet gibt düşünmeme özgürlüğilnü (Selçuk. s.
365), yahut Laski'nin dediği gibi. "kurulu düzeni sor
gulama, gerektiğinde ktnama" özgürlüğünü de içer
mektedir. (Selçuk. s. 365)
insanın en temel özgürlüklerinden birisi de. yönetime
katılma ve yasalar hakkında görüş bildirme yahut ken
disini yöneten sıstem hakkında açık bir düşunce ve ter
cih sahibı oıma özgürlüğüdür. Bunun gerekçesıni
Paine'den okuyalım: "Yönetımler kurulmak zorundaysa
ve insanlar da bunların masraflarını karşılıyorsa , bunlar
birtakım kişilerın ücret ve rütbesıni yükseltmek ıçin degil,
ulus yararına birşeyler yapmak içındır. Bir yönetırnın ve
anayasının gerek biçime ve gerekse ilkelere ılışkın hata-
kanlarından Franklin Delano Roosevelt'in bir ko- ları tıpkı yasalardaki gıbi tartışmaya açık olmalıdır. Ve
nuşmasında görüyoruz.
6 Ocak 1941 tarihinde, Roosevelt, özgürlükler konu
sunda bır demeç vermiş ve bu demecinde temel kışi öz
gürlüklerini dört maddede toplanmıştır. Bunlar sırasıyle
şöyledir: "ilk özgürlük, konuşma ve ifade özgürlügüdür.
ikincisi ibadet özgürlüğüdür. Üçüncüsü, her ulusa va
tandaşları için güvenli bir barış ortamı sağlayacak eko
nomik anlamda yoksulluktan kurtulma özgürlüğüdür.
Dördüncüsü ıse, tüm dünyada silahların hiçbir ulusun
komşusuna karşı maddi saldırılar yapmayacağı bir de
receye kadar indirılmesi anlamına gelen, korkudan kur
tulma özgürlüğü." (Roosevelt, Xll/235}
Korkulardan kurtulmak güzel birşey. Onun için, Allah
(cc}, insanı "doğuştan özgür. borçsuz ve günahsız" bir
varlık olarak yaratmış ve yaratmaktadır. Dünyada in
sanlar ıçin korkulardan kurtulmak kadar önemli birşey o
lamaz herhalde. Ama ne yazık ki, Batı'nın imal ettiği çar
pık Hristiyan anlayışı insanların doğuştan günahkar ol
duğunu söylerken, Batı patenli kapitalist sömürü dü
zenleri de azgelişmiş ülkelerde insanların doğuştan
borçlu değmaları içi:ı ellerinden ne gelirse yapıyorlar .
insan sadece düşünen bir varlık değıl, düşünmeden
de, düşündüğünü ifade ederneden de duramayan bir var
lıktır . Ama aynı zamanda insan, tarkit düşünmek isteyen
bir varlıktır Öyleyse bir başka özgürlük ise, farklı dü
şünme özgürlüğüdür. Bız sadece düşünce özgurlügü
degıl. farklı düşünme özgürlüğü de ıstiyo ruz. Düşünce.
başkalarına aıt düşünceleri, mesela resmi ideoloji patentı
taşıyan düşünceleri benimseme, yayma hakkı olarak al
gılanabılir . Düşünme özgürlüğü ise, insanın kendisinin
düşünması ve özgün düşünceler üretmesı anlamına gel
melıdir. Daha açık bır ifadeyle, düşünme özgürlüğü , in-
180
bu hataları göstermek her insan için topluma karşı ye
rıne getirmekle yükümlü olduğu bir görevdir • (Paine.
1988, s. 188)
Roosevelt'in ifadesiyle, "korku/ardan kurtulma hak
kı"na bir nazire yaparak ben de diyorum kı , çagdaş in
sanın artık ölülerin vesayetınden kurtulma hakkı da ol
malıdır. Bu konuyu ünlü esennde tarşıan Paine. bakınız
ne diyor: "Madem ki yönetim ölüler ıçin değil. dıriler ıçın
dir; o halde onda sadece dirilerin hakkı vardır. Bır yaşta
doğru ve uygun bulunan şey. başka bir yaşta yanlış ve
elverişsiz olarak değerlendirılebilır. Böyle durumlarda kı
min karar vermesi gerekir? Ölülerin mi, dirilerin mı?
(Paine, 1988, s. 65)
Çağdaş insan hakları mücadelesi
20. yüzyıla bırçok kavram ve kurum kazandıran
(doğruluğu/yanlışlığı uzun süre tartışılmakla bırlikte)
Fransız Ihtilali'nin getirdiği Insan ve Yurttaş Hakları Be
yannamesi", uluslararası bir bildirge olmayıp, adı üze
rınde, Fransa'daki yurttaşların haklarını güvence altına
almayı veya bu haklara bır açıklık getirmeyi amaçlayan
bir metindi.
insan hakları mücadelesı tarihınde, Bırleşmiş Mıl
letler Genel Kurulu'nun 10 Aralık 1948'de yaptıgı otu
rumunda kabul edilen "insan Hakları Evrensel Be
yannamesi"de önemli bir kılometre taşıdır kuşkusuz. An
cak, çağdaş ınsan hakları mücadelesinin tarihini ken
dısiyle başlatmamızı gerektirecek kadar önemlı değ ildir.
Daha sonra bu konuda atılan en önemli adımlarda birisi
de, Avrupa Konseyi'nin 4 Kasım 1950 tarihli "Insan Hak
ları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözlesme"sidir.
JOURNAL OF ISLAMI C RESE/\RCH VOL: 11 . NO 3·4, 1998
INSAN HAKLARININ MAHIYETI VE GELECEGI
1975 tarihli "Helsinki Nihai Senedi"de insan hakları kon
usunda bazı hükümler içermektedir. Ancak günümüzde
en geniş insan hakları sözleşmesi kabul edilen gene
1966 yılında BM bünyesinde hazırlanmış ve 1976 yılın
da yürürlüğe girmiş "Medeni ve Siyasi Haklara Dair Ulus
lararası Sözleşme'' ve "Ekonomık, Sosyal ve Kültürel
Haklara Dair Uluslararası Sözleşme" gibi metinler ne ya
zık ki bugün pek dikkate alınmamaktadır. O nedenle,
çağdaş dünyada insan haklarını güvence altına alabilmek ıçin bu metinler veya sözleşmeler de yeterli ol
mamıştır. Halen hemen her ülkede insan hakkı ih
lallerine rastlamak mümkündür. Bazı ülkeler çok, bazı ül
keler az ihlal yapıyor olabilir, ama insan hakkı ihali
yapmayan ülke yok gibidir. Bunun nedeni öteki'ne yete
rince tahammül gösterememek, öteki'ni de kendilerine
benzetmeye kalkışmaktır diyebiliriz.
Sözünü ettiğırniz sözlelşmelerin ikisinin ilk maddesi,
sadece ulusların değil, daha da ileri bir yaklaşımla, halk
ların kendi kaderlerini tayin haklarını da dü
zenlemektedir. Ama ne yazık ki, devletler hem bu tür an
laşmaların altına imza koymakta, hem de yerine göre
kendi imzalarını yok sayabilmektedirler. Oysa bir hakkın
temel insan hakkı olabilmesi ıçin, herkes tarafından kul
lanılabilir ve sürekli olabilmesi şarttır. Çağdaş yönetımler
ise insanların değil, robotların hakkını tanımak istiyorlar
sanki.
Bu konuyu kapatmadan önce, önemli bulduğum bir
noktaya daha dikkat çekmek istiyorum: Sistematik ve
çağdaş anlamda insan hakları mücadelesi her ne kadar
Batı 'da başlamış gibi görünüyor ise de, aslında Batı'da
başlayan şey, insan hakları konusundaki çifte-standar'lı
yaklaşımdır. Özellikle BM teşkilatının Siyonisı israil'in
bölgedeki yaramazlıkianna hiç ses çıkarmazken, bir
başka ülkenin en küçük bir hatasını bile çok ağır şekilde
cezalandırmaya kalkışması , bazı ülkelerdeki insan hak·
ları ihlallerine hıç ses çıkarmazken, bazı ülkelerde ol
mayan şeyleri varmış gibi göstererek. o ülkeleri kara
listelere almaya kalkışması, Hatemi'nin de dediği gibi, teşkilatının saygı nlığını zedelemiş ve güveni sarsmıştır.
(Hatemi, 1988 s, 224)
Mekanisı yaklaşım ve yeni çağın robotları
Mekanisı yöntemde olduğu gibi, insanı bir tür ma
kineye benzetrnek mümkün değildir.
Mekanisi yöntem, insanı ruh ve akıl sahibi bir varlık
olarak görmekten çok, insanı, biyolojik bir varlık olarak
görmek istemektedir. Çağımızdaki bazı despotik yöne
timler de insanı düşünmeyen , düşünse de düşüncesini
ifade ihtiyacı duymayan. sistemin iyi işlemesi için kendinı
feda eden bir varlık haline getirmek, Muhammed Ku
tub'un ifadesiyle, " robotlaştırmak" istiyorlar. (Kutub, s.
29)
Chomsky'ye göre. demokratik sistemler kendilerine
göre işleyişieri içinde, düşüncenin biçimiendirilmesi yö
nünden totaliter sistemlerden pek de geri kal
mamaktadırlar. ( ... ) Demokratik sistemlerde sadece in
sanların yaptıkları değil , düşündükleri de denetim
altındadır. Burada belki zor kullanılmamaktadır ama, dü
şünce daha hareketi doğurmadan kaynağında hal
ledilmekte ve düzen kurtanlmaktadtr. Bunun için de dev
letin resmi dinine zarar vermeyecek bir düşunce kanalı
açılmakla ve zihinlere bu kanaldan akış sağlanmaktad ı r
Eleştirmenler de bu sistemi pekiştirmektedirler. Nasıl
mı? Sorularını ve ilgilerıni belirli konuların dışına ta
şırmamak suret ıyle. Onun da sebebi nedir? Dış
lanmamak! Saygın kalmak! Herhalde 1984'ün büyük ya
zarı George Orwell (Eric Blair) bıle düşünce kontrolünün
bu kadar ileri aşamasını akıl edememıştir. ( ... ) Nüfusun
dörtte üçü stratejik si lahların dondurulmasını isteyebilir,
ama bu Beyaz Saray'ı hiç bağlamıyor. " (Chomsky, s.
127)
Chomsky'nin sözünü ettiği , korkunç bir afaroz bıçimı
midir? "Çağdaş" olduğu iddia edilen bu çağa bu afaroz
mekanizmasını nasıl yakıştırabiliyoruz? Bu bulanık or
tamda, asıl görevi insanları, öncelikle ınsan hakları ko
nusunda bilinçlendirmek, haklarını korumak ve koru
masını öğretmek, yurttaşlığı daha kolay hale getirmek
(Wheeler, pp. 5) olan medya bile insan haklarının ıhlali
ne bırakınız tepki göstermeyi, zemin hazırlamak suretiy
le adeta suça iştirak etmekte, Abramson'ın ifadesiyle,
"ormanm kötü çakalt" rolüne soyunmaktadır. (Abram·
son, pp. 229 · 268)
Toffler'ın dediği ne kadar doğru: "Ne yazık ki, in
sanoğlu baskıyı meşrulaştırmaya gelince, büyük bir iş
tiyak ve davetkArlık göstermektedir. Azınlıklara ve ka
dınlara reva görülen kötü muameleyi makul göstermek
için · zekadan sanata, ekonomiden suça kadar hemen
her konuda her türden teori uydurulmuştur. ( ... ) Dün
yamız sadece ekonomık ve siyasi bir krizle deği l , aynı
zamanda ideolojik bir krize yakalanmış durumdadır."
(Toffler, 1984; pp. 99)
Çağdaş sosyolojinin kullandığı deyimle sosyal kir
lenme veya sosyal bozulma (social corruption) (Türk
doğan, s. 181) had safhadad ır. Insan haklarına olan
ISLAMI ARAŞTIRMALAR DERGISI , CIL T: 11, SAYI 3-4, 1998 181
saygı azaldıkça kişiler ve kurumlar arasında sosyal me
safe giderek artmaktadır. Bu da beraberinde sosyal çö
zülmeyi getirmektedir. Bu da insanı kişilikli bir birey ol
maktan çıkarmakta, sürüleştirmektedir. Kalabalık ve
birey arasındaki farkı anlamak bakımından, sistemlerin
bireyleri niçin kişiliğini yitirmiş bir kalabalık haline ge
tirmek istediğine bakmak gerekir.
Kalabalığın bir yüzü ve bir kişiliği yoktur. insanların
tek tek yapmaktan iğrendikleri birtakım şeyleri kalabalık
halinde yapabilmelerinin nedeni (mesela bir panik anın
da sadece kendilerini düşünerek birbirlerini ezmelerinin
nedeni), Bauman'a göre, kalabalığın bir yüzünün ol
mamast'dır. Kalabalıkta bireyler uireyliklerini yitirirler ve
toplulukta çözülürler. Bu durumda insanlar artık ahlaki
özneler değildirler. (Bauman, 1998, s. 151)
Sistemlerin temel hak ve özgürlükleri tanımamak için
ayak sürümesinin tek nedeni, Bauman'ın ifadesiyle, ''yüz
/erin silinmesi" olabilir. Yüzler silincek ve herkes birbirine
benzer hale getirilecek, kimse gasbedilmiş haklarının pe
şine düşmeyecek, kitle kimliksizleştirilecek, insanlar ki
şiiiksizleştiri lecek ve sürü toplumlar oluşturulacak. Hak
larının bilincinde olmayan, olsa da tanınmamış hakları
nın peşine düşmeyen, kullanışlı ve yönetimi kolay sürül
er. Dikkat edilirse, kutsal devlet anlayışları da çoğu_ za
man insan hakkı katili rejimierin totaliter yüzünü giz
lemek için uydurulmaktadır. Ve biz buna sessiz
kalmaktayız.
YAŞAR KAPLAN
rı n kendilerine varolma alanları açmak ya da alanları n ı
genişletmek amacıyla ötekin i zayıflatmayı , hatta olabi
lirse yoketmeyi hedef edinmesi eklenince, çağdaş dün
ya, cadı kazanından farksız hale gelmektedir.
Çağdaş dünyanın durumunu en çarpıcı şekilde zan
nediyorum ki Gasset'in şu satırları resmetmektedir: "Me
sele şu: insanlar bugün yasalardan ve hukuktan, dev
letten, ulustan ve uluslararası ilişkelerden , kamuo
yundan ve kamu gücünden, iyi ve kötü politikadan, barış
ya da savaş yanlısı olmaktan, yurttan, insanlıktan, to
plumsal adaletten ve adaletsizlikten, kollektivizm'den ve
kapitalizm'den, sosyalleşmeden, liberalizm'den, otoriter
yönetimden, birey ve topluluktan, vb şeylerden dem vu
ruyorlar. Üstelik gazetelerde, sohbetlerde, kahvede,
meyhanede konuşmakla kalmıyorlar, konuşmanın da
ötesinde, tartışıyorlar. Tartışmaklada kalmıyorlar, o söz
cüklerin anlattığı şeyler uğruna savaşıyorlar da." (Gas
set, 1995, s. 28)
Ama bütün bunların ne anlamı var? Değiyor mu bu
kadar dalaşmaya, bu kadar savaşa? Savaşanlar belki
kendi güvenlikleri, kendi gelecekleri veya kendi hakları
için savaşıyorlar, ama kendi haklarını elde ettikten son
ra, bu defa da kendileri öteki'nin haklarını ortadan kal
dırmak için savaşmaya koyuluyor, öteki'nin güvenliğini
tehdid etmeye ve ötekinin geleceğini karatmaya baş
l ıyorlar.
Hasılı, "korkunç" bir çağda yaşıyoruz. Pekiyi ne ola-Ama niçin? Üzerinde oynanan hayat bizi hayatımız, cak? Bu hep böyle gidecek mi? Ya da birgün bu kor-
karartılan gelecek bizim geleceğimiz ve yazı lı p bozulan kudan kurtulacak mıyız? Kurtulacaksak, bunun yolu ne
kader bizim kaderimiz. Buna nasıl sessiz kalırız? olacaktır? Gene Gasset'e kulak verelim: "Bir halkın bu
Ben ve "öteki"
insanın kendi benliğinin farkına yarabilmesi için te
mel haklarını kullanabilmesi gerekmektedir. Temel hak
ve özgürlüklerini kullanamayan insan, artık kendisi ol
maktan çıkar, öteki olmaya başlar. Öteki ise, aşikardır
ki, artık kendisi değildir. insanın çağlardan beri sürmekte
olan temel hak ve özgürlükler serüveninde en kritik nok
ta, "ben" ve "öteki"nin karşı karşıya geldiği noktadır.
Ben ve öteki meselesi, çağdaş sistemler ile bireyler
arasındaki çatşımanın de temelini oluşturuyor. Sistem
ve bireyin dünya görüşleri çoğu zaman uyuşmamakta,
sistem ayakta kalabilmek için bireyi ikna etmek yerine,
teslim almaya kalkışmakta ve çatışma kaçınılmaz ol
maktadır. Buna bir de çeşitli etnik yada ideolojik grupla-
182
korkunç çağı, sağsalim allatabilmesi isteniyorsa, alı
nacak önlemlerden biri, karınca kararınca ama vaz
geçilmez bir tanesi şu: O halkın içinde yeterli sayıda ki
şinin, tüm bu düşüncelerin -hadi öyle olduklarını söy
leyelim bari- üstünde konuşulan, tartışılan , uğrunda sa
vaşılan ve insan boğazlanan tüm bu düşüncelerin ipe
sapa gelmez ve son derece havada kalan şeyler ol
duğunu anlamasını sağlamaktır." (Gasset, s. 29)
Eski ve yeni
Dünyamızda eskiden bu kadar çok insan hakkı ihlal
edilmiyordu, dersek acaba kaç kişi buna inanır? Ama ya
pacağımız kısa bır tarih turundan sonra, inanmaktan
başka da çaremiz olmadığ ı nı görürüz. Bugün insan hak
ları ile ilgilenen sivil toplum örgütlerinin çokluğu bizi ya-
JOURNAL OF ISLAM lC RESEARCH VOL: 11. NO 3-4, 1998
INSAN HAKLARININ MAHIYETI VE GELECEGI
nıltmasın . Günümüzüde insan haklarını korumak am
acıyla kurulan örgütlerin çoğalması, insan haklarına say
gının değil, insan hakkı ihlallerinin arttığının gös
tergesidir. Eskiden bu kadar çok insan hakkı örgütü
yoktu, çünkü insanlar bu kadar çok aldatılmıyorlardı. in
sanlar belki bugünkü kadar geniş haklara sahib de
ğillerdi, ama bugünkü kadar aldatı lmadıkları kesindi.
insan hakları konusunda insanların aidatıimamaları
ve verilmiş gibi görünen birtakım hakların açıkça ihlali, o
hakların hiç tanınmamasından ve verilmemesinden ke
sinlikle daha ağır ve onur kırıcıdır.
Eskiden insan hakları belki bu kadar gelişmemişti,
ama sistemler veya tiranlar tebaalarına verdikleri söz
lerini tutuyorlardı . Belki demokratik değillerdi, halkçı de
ğillerdi, ama ikiyüzlü de değillerdi. Tiran olduklarını, des
pot olduklarını açıkça ilan ediyorlardı. Herkes biliyordu
ki, bu adamlar işlerini kılıçla hallederler. Ama böyle de
olsa, sistemlerinin adı doğru konuluyordu, krallık de
niliyordu, diktatörlük deniliyordu. Sistemin adı sanı bel
liydi. Ve zorbalar, verdikleri sözlerini tutuyorlardı. Her
kesin hakkı olan ve olmayan şeyler belliydi. O nedenle
en azından kargaşa yoktu. Oysa bugün birçok şey hak
gibi gösterilmekte, ama kullanmaya gelince birtakım
meseleler yaşanmaktadır. Artık gizlerneye bile gerek
görmeksizin diktatörlüklerini ilan etmiş egemen eliller ta
rafından bazı hakların kullanılmaması için kırk dereden
su getirilmeye kalkışılmaktadır. Bu da toplumsal kaosa
neden olmaktad ır.
Eskiden tiranların isteğiyle zaman zaman bazı kelle
ler uçuruluyordu. Ama gene de demokratik düzenlerdeki
kadar insan harcanmıyordu. Sadrazam başı yemenin sa
dece eski çağiara veya diktatörlüklere özgü bir alışkanlık
olmad ı ğ ını , çoğumuzun çok iyi hatırladığı yakın tarihten
bazı örnekler bize hep hatırlatıp durmaktadır. Ünlü Latin
yazar Plautus'un ünlü ifadesindeki gibi, "insan, insanın
kurdu" olmaya devam ediyor.
Sonra, "eskiden" derken, hangi eski'den sözedi
yoruz? Eskiden hep böyle kötü şeyler olmuyordu. Iyi
şeyler de oluyordu. insanları bir dinleyiniz, insan hakları
ve insani ilişkiler açısından bugünü mü daha çok beğ
eniyorlar, yoksa geçmişe mi özlem duyuyorlar? insan
hakları ve haklara saygı noktasında eskiye oranla kesin
likle çok gerilerdeyiz. insanların birbirlerini eskisi kadar
sevmedikleri, toplumlarına ve ülkelerine eskisi kadar
bağlı olmadıkları, kuşaklar arasındaki ilişkilerde eskisi
kadar sağlı klı bir iletişim olmadığı kesin.
Üstüne üstlük, şimdi bir de, adı doğru konulmamış
ve verdikleri sözleri kesınlikle tutmayan ya da tutmak gibi
bir niyet taşımı: yan yönetimler ve yöneticiler çağında ya
şıyoruz. O nedenle, insan hakkı ıhlalleri eski çağiara
oranla daha çok artmaya başlamıştır.
Bu nedenle, çağımızda had safhaya ulaşmış bu
lunan insan hakkı ihlallerine karşı koymak amacıyla ner
deyse hergün bir örgüt kurulmaktadır. Ama buna rağ
men, insan şu soruyu sormadan edemiyor. Acaba
ileriyor muyuz, geriliyor muyuz?
ileri mi gidiyoruz, geri mi?
Julius Evola diyor ki: "Modern insan, yakın zamana
kadar tarihi daha çok bir evrim süreci olarak düşünüyor
ve yüceltiyordu. Oysa geleneğin adamı bu anlayışa ta
ban tabana ters düşen bir gerçekliğin farkına vardı. in
sanlığın tüm kadim geleneksel metinlerinde, şu veya bu
biçimde, daima bir gerileme, daima bir düşüş olgusu yer
almaktadır." (Evola, s. 169)
Düşüş devam ediyor. Bu düşf•ş, özellikle insan hak
larında, insan hakları açıs ından gelişmediğimizin , ge
rilemekte olduğumuzun kanıtı deği mi?
insan haklarındaki aşırı ihlaller, insanların kendi top
lumlarında yabancı durumuna düşmeleri ve hatta in
sanların kendi fıtratlarına yabancılaşmaları , sıkıntıları
bir kat daha artırmıştır. Artık buna bir çare aramak ve
modern dayaimaiara karşı durmak isteyen insanlık,
postmodern yeni bir çağ başlatmıştır. Toffler'a göre,
postmodernizm, artan yabancılaşma, kesimler arası ça
tışma ve siyasal dejenerasyon nedeniyle başlamış bir
dönemin adıdır. (Toffler; 1992, pp. 13 - 21) Bolay'a göre
ise, "postmodernizm, modernizmin natüralist ve meka
nisi anlayışla ihmal ettiği alanlara. değerlere karşı kay
bolan alakayı artırma gayretindedir". (Bolay, XIX/519)
Başarıp başaramayacağına dair bir kehanette bulunmak
tamamen imkansız. Ama ümidvarız.
Wallerstein 'a göre, daha çok modernleşen değil ,
giderek daha çok kapitalistleşen bir dünyada yaşıyoruz.
(Wallerstein, s. 245) Daha çok kapitalistleşme ise daha
çok sömürü ve daha çok insan hakkı ihlali demektir.
Tam da bu demde, Batı'nın bilimi olağanüstü bir güç
haline gelmiştir. Graudy'nin de dediği gibi, bu güç, in
sanlığın hizmetine verilebilir ve her insana yeryüzünde
en mükemmel varlık olarak yaşama imkanı sağ-
ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 11 , SAYI3-4, 1998 183
lanabllırdi. Ama maalesef bu gerçekleşmedi. Bilim ile bil
geliğin arası açıldı , araç ile amaçlar manzumesi birbirine
karıştınldı ve insanlığın düşünce silsilesinde bır kopma
noktasına gelindiği görüldü. {Garaudy. 1995, s. 183)
Eskiden yeniye doğru bir değerlendirme yaparken,
sorulabilecek en önemli soru kanaatimce şudur: Niçin
günümüzde ınsan hakları daha büyük bir tehlike al
tındadır? Çünkü çağımız daha ideolojik bir çağ özelliği
taşımaktadır. Ideolojiler ise, insan hakları için büyük bir
tehlike arzetmektedir. Çünkü ideolojilerin özünde ça
tışma vardı r. Esasen ıdeolojilerin en büyük hatası da bu
noktada ortaya çıkmaktadır: Ideolojiler kendi çatışmalı
durumlarını insan hakları alanına taşımaktadır. (Mour
gen. s. 52) Ideolojiler kendi özlerindeki bu çatışmayı
doğrudan insan hakları alanına taşıyınca, hak pay
laşımındaki denge bozulmakta, egemen ideolojinin yan
daşları sefa sürerken, o ideoloiıve kayıtsız şartsız teslim
olmayanlar ise cefa çekmektedirıer.
Çağdaş tarih, bir insan haklan tarihi değil , insan cü
rümlert tarihi gıbı okunabilir ancak. Çünkü bu çağda tarih,
veya Sartre' ın kelimeleriyle, "hayatımız." işimize gel
mediğinden, "adını vermek istemediğimiz için örtbas et
tiğimiz , sözünü etmeden, düşünmeden, bilincimize ma
letmeden, gen dönüp ne yaptığımız görmeden
yaptığımız işlerle doludur. Yapıyoruz, ama görmezlikten
geliyoruz." (Sartre, s. 21)
Bu utanca artık bir son vermek gerekmektedir. Bu
nun da en kolay yolu, insan hakkı ihlallerini yüksek sesle
konuşmak ve bır zulüm olduğunu herkese duyurmaktır.
" Sıyahlar eziliyor demedikçe, siyahların ezilmesi birşey
demek değildır. O ana kadar kimse bu durumun farkında
değildir, belki siyahların kendileri bile. Bir tek kelimedir
buna anlam kazandıan. Komşumun davranışına bir ad
koyduğum zaman, ne yaptığını bilir artık. Üstelik bunu
benim bıldiğimi de bilir. Bu yüzden de bana karşı dav
ranışı değişir. Başkalarının da bildiğini ya da bileceğini
düşünü r ve yaptığı iş öznellikten çıkıp nesnel bir anlam
kazanır." (Sartre, s. 22)
Onun için önce zulmü ilan etmek ve duyurmak ge
rekmektedir. Sonra konuştukça bazı şeylerin değişmeye
başladığını göreceğiz. "Birşey söyledim mi de
ğiştiriyorum ve değiştirdiğimi biliyorum, demektir." {Sar
tre, s. 22)
Megatrends 2000 yazarları, 20. yüzyılı geride bı
rakırken , bireyın kazanmış olduğu zaferin tüm yöne-
184
YAŞAR KAPLAN
limlere kaynak oluşturduğundan ve yüzyıl ı n büyük bö
lümünü totaliter rejimierin tehdidi altında geçiren bı
reylerin binyıl dönemecine güçlü adımlarla ilerlemekte
olduklarından sözetmektedirler. {Naisbitt, s. 269) Ama
bu birey, temel haklarından yoksun bırakılmayan insan
olsa gerek. Ayrıca dünyadaki bu hızlı değişımden na
sıbini alamamış ülkeların sayısı hala çok fazla. Bunu da
unutmamak gerekmektedir.
Mesela Türkiye'de, bırakınız yeni yeni haklar ka
zanmayı , yaklaşık yüz yıllık bir mücadele neticesinde
kazanılmış haklar bile gen alınmakla, insanlık tarihınde
eşi benzeri görülmedik hukuk skandalları ile insanlık ai
lesi içinde ülkemiz zor duruma düşürülmektedır. Mesela
öğrenim hakkı ne yazık ki, temel hak olmaktan çı
kartılmıştır. inanç gereği baş örtrnek bır insan hakkı ol
arak görülmemektedir. Düşünme ve düşündüğünü ifade
etmek hakkı, temel hak olmaktan çıkaltılmıştır. Çünkü
bunlar herkes için kullanılabilen haklar değıldir artık . B ı r
takım çalışma gruplarının çizdıği sınırlar, uluslararası
anlaşmaları veya hukuk sistemleriyle çizılen sınırları or
tadan kaldırmakta ve adeta yok saymaktadır.
Türkiye özgür bir ülke midir? Bu sorunun cevabını şu
cümlelerden çıkarabiliriz: "Özgür bır ülkenin yönetimı kı
şilerin değil, yasaların elindedir. Bu yasaları yürütmek
için fazla masraf gerekmez. Bu yasalar uygulanınca bü
tün sivil yönetim işleri görülmüş olur. Gerisi hep saray
entrikasıdır." {Paine, 1985. s. 223)
NGO'lar
Çağdaş sıstemler veya devletler, ınsan haklarını ta
nımak ya da insana birtakım haklar tanımakla öğünüyor
olmalarına rağmen, aslında insan hakları meselasınin
giderek artıyor olmasının sorumluğunun kendilerınde ol
duğunu bir türlü anlamıyor ya da kabule yanaşm ı yorlar.
Bir yandan insan haklarını ihlal etmenin binbir teknigi
icad ediliyor, bir yandan da insan haklarını koruma al
tına alabilmek için, birçok örgüt kuruluyor. Gelişme iki
boyutlu. Dünyadaki insan hakkı i hlallerinın artması üze
rine özellikle son 20 yılda mantar gibi NGO {Hükümet -
Dışı Örgütler) çıkmaya başlamıştır. Derinleşen zulüm ve
koyulaşan karanlık karşısında hiçbir şey yapamasa bile
"birşey söylemek için" .. Kaldı ki, bu örgütlerin birşey ya
pamadıklarını söylemek de doğru değildir .
Günümüzde beş kıtaya yayılmış olarak faaliyet gös
teren uluslararası NGO'ların sayısı 25.000 dolayındadır.
Bunun yanı sıra, ulusal faaliyetlerde bulunan NGO sa-
JOURNAL OF ISLAMI C RESEARCH VOL: 11 . NO 3-4. 1998
INSAN HAKLARININ MAHIYETI VE GELECEGI
yısı ıse BO.OOO'in üzerindedir. Bu örgütların %4.1 ' ı Kuzey
Amerika' da, ~o 16.6'sı Latın Amerika'da, %21 'i Asya ve
Pasılik Ülkelerı nde, %43.4'ü Avrupa'da, % 14.9'u Afri
ka'da faaliyet göstermektedir. (Thema Larousse. 11370)
Bu rakamların ortaya koyduğu gerçekleri şöylece sıra
layabilıriz:
1) Artık gunumuz dünyasında insan hakları en
önemli uluslararası konu haline gelmiş, ulusların öte
denben titizlikle birbirinden ayırdıkiarı "iç işleri/dış işleri"
gibi ayırımları da tanımayan boyutlara ulaşmıştır.
2) Hızla yaygınlaşan bu global mesele, Baehr'in de
dediği gıbi , sonuçta zengin bir entellektüel tartışma plat
formu oluşturmaya başlamıştır. (Baehr, pp. 43)
3) Dünyanın dört yanında sivil toplumlar temel hak
ve özgürlüklerinin korunması ve kullanılması konusunda
bürokral ve sıyasetçi lere , devlet ve hükümetlere fazla gü
venmemektedirler.
4) 21. Yüzyıl , sivıl toplum örgütlerinin. gönüllü ku
ruluşların yüzyılı olacatır. insanlı gın , temel hak ve öz
gürlüklerini korumak için, kendi başının çaresine bak
maktan başka yolu da kalmamıştır zaten.
Sonuç
Çağımııda baskı bütün hızıyla suruyor, ama buna
karşı koyanların direnç ve kararlılıkları da eskisi kadar
kolay kırılacağa benzemiyor. Paine'e göre, bunun art ı k
geri dönüşü yoktur: "Tüm ülkelerde insanların yönetime
ilişkin düşünceleri hızla değişiyor. Devrimler insanın
içine işleyen bir ışık saçtılar. Yönetimlerin büyük mas
raflar:, ağırlıklarını hissettirecek insanları düşünmeye
sevkettiler. Perde bir kere yırtılmaya görsün, artık ona
rım kabul etmez. Cehaletin bir özelliği vardır: Bir kere yo
kedildi mi, bır daha geri getiremezsiniz. Cehalet kendi
başına birşey değil, sadece bilgı eksikliğidir. Bu yüzden,
insan cahil olarak tutulabilir, ama cahil yaptlamaz. Zihin
gerçeği bulurken, gözün nesneleri buluşundaki gibi ha
reket eder. Bır nesne bir kere görüldü mü, artık zihni,
onu hiç görmemiş hale getirmek mümkün değildir."
(Paıne, 1988,s. 148- 149)
Ervin Laszlo, geleceği kurtarmak için neler yap
mamız gerektıgını tartışt ığı ve gelecek yüzyı la ilişkin ö
nerılerıni sıraladığı eserinde, bize şunları önermektedir:
"Yeni ve daha insani bir çağı şekillendirmek istiyorsak,
üzerimize doğru gelecek püsküllü belalara, başarılı bi
çimde karşı koymak zorundayız." (Laszlo, s. 167)
Evet. bızi ınsanlığımızdan etmek ısteyen ta
nımlanamaz yaratıklara karşı, kimseye zarar vermeden,
sadece muzırları bertaraf ederek insanca direniş hak
kımızı kullanmaktan başka çaremiz kalmamıştır . "Yarın
lar daha mı az, yoksa daha mı çok demokrasi ge
tırecektir? BunLn cevabı önceden verilemez. Bu en
azından kısmen bizim kendi fi ilierimize bağlıdır." (Tof
fler, 1984, pp. 125)
Bu kısa değrelendirmeyi insan haklarının " kılıçsız
mücahid"i Gandhi'nin bir cümlesiyle bağlamak istiyorum:
" Insanlık yol ayrımında. Orman yasasıyla, insanlık yasa
sı arasında bir seçım yapmalıdır. Herkes i nançları içın
konuşmalı ve ayağa kalkmalıdır. Büyük bir yangın döne
minde, hareketsiz kalmak, bağışlanacak birşey değildir."
(Settel, pp. 92)
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Abramson, Jeffrey 8.: "Four Critıcisms of Press Ethics"; ma
kalenin yer aldığı kaynak: Democracy and the Mass Media. Ed
Judith Lichenberg Cambridge Unıversıty Press, Cambridge
1995
Bauman, Zygmunt; Sosyolojik Düşünmek. Türkçesr Abdullah
Yılmaz, Ayrıntı Yayı nları , lstanbul1998
Baehr, P. ; The Role of Human Rights in Foreign Policy, Mac
Millan Press, London 1966
B olay, S. Hayri (Prof. Dr.); "Podstmodernıte", Yeni Turkiye der
gisı 21. Yüzyıl Özel Sayıs ı . Ocak - Şubat 1998 s. 519)
Chomsky, Noam; Modern Çağda Entellektüel/erin Rolü, Türk
çesı : Selahaddın Ayaz. Pınar Yayınları . Istanbul 1994
Draz, Abdullah; lslam'm Insana Verdiği Değer, Bir Yayınc ı lı k .
Istanbul 1983
Evola, Julius; Modern Dünyaya Başka/dm. Türkçesi Fevzi
Topaçoğlu , Insan Yayınları, istanbul1994
Garaudy, Roger; irısan/1ğm Medeniyet Destam. Türkçesi. Cemal Aydın. Pınar Yayınları . Istanbul 1995
Gasset, Ortega Y; Insan ve "Herkes", Türkçesi: Neyira Gül
Işık , Metis Yayınları , Istanbul 1995
Hamidullah, Muhammed (Prof. Dr.). lslfım Peygamberi, Türk
çesi· Pot. Dr. Salih Tuğ , lrfan Yayınları, istanbul 1993
Hatemi, Hüseyin (Prof. Dr.); Insan Haklan Oğretis1; Işaret Ya
yınları, istanbul 1988.
Naisbitt, John Aburdene, Patricia; Megatrends 2000, Türk
çesi; Erdal Güven, Form Yayı nları, istanbul1990.
ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, CIL T 11, SAYI 3-4. 1998 185
Kaplan, Yaşar; Demokrasi R1sa/esi, Birieşık Yayıncılık, Istanbul
(1. Baskı 1985, 44. baskı 1998).
Kuçuradi, ionna; "Dünya Problemlerine Felsefeyle Bakmak".
''Dünya Problemleri Karşısmda Felsefe" Semineri Notları, Tür
kiye Felsefe Kurumu Yayınları. Ankara 1988
Kutub, Muhammed; Insan Psikolojisi Üzerine Etüdler, Işaret
Yayınları, istanbul. 1987
Laszlo, Ervin; Evrensel Düşünmek, Türkçesi: lbrahim Serhat,
Işaret Yayınları, Istanbul 1992
Mourgeon, Jacques; insan Hak/an. Türkçesi: Ayşen Ekmekçi
ve Alev Türker. iletişim Yayınları Cep Üniversitesi Serisi, Is
tanbul 1995.
Paine, Thomas; Insan Hak/an, Tüı1<çesi: Hüseyin Sarıca,
Belge Yayınları. istanbul1985.
Roosevelt, F. D.; The Public Papers and Addresses of Franklin
D. Rooseve/1. Ed Samuel 1. Rozenman
Sartre, Jean - Paul; Çağ1mızm Gerçekleri, Türkçesi: Saba
hattin Eyüboğlu- Vedat Günyol, Çan Yayınları. Istanbul 1973.
Selçuk, Sami (Doç. Dr.): Zorba Devletten Hukukun Üs
tünlüğüne, Yenı Türkiye Yayınları, Ankara 1998.
Settel, Trudy S.; Tne Book of Gandhi Wisdom, Cıtadel Press
Books, ND 1995.
1 •
YAŞAR KAPLAN
ToHier, Alvin; Previews and Prem1ses. Pcın Books, London
1984.
Toffler, A lvin and Heidi; '21st Century. Democracy· An Idea
Whose Time has Come". New Perspectives Quarterly, V/9, Fall
1992.
Türkdoğan, Orhan (Prof. Dr.); Değ1şme, Kültür ve Sosyal Çö
zülme. Birleşik Yayıncılık, istanbul 1996.
Wallerstein, lmmanuel; 'Toprağı Bol Olası Modernleşme" , Ta
rih Risaleleri, Derleyen: Mustafa Özel. iz Yayıncılık, Istanbul,
istanbul 1995.
Wheeler, Mark; Politics and the Mass Media. Blackwell Pub
lishers. Cambridge 1997.
DERGi VE ANSiKLOPEDiLER
Encyclopaedia Britannica.
Grand Larousse.
Meydan Larousse.
SBA: Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Yayınları. Istanbul
1990.
Thema Larousse.
Yeni Türkiye (Iki aylık dergi).
iSLAMi ARAŞTIRMALAR DERCiSi TAKiPCiLERiNE
186
ESKi SA VILARIMIZA ULAŞMAK ISTiYORSANlZ ....
BiZi ARAYABiLl RSi N iZ ...
TEL· 0.312.363 77 14 FAX: 0.312.363 77 15
ADRES SAKARYA MAHALLESi BAŞŞEHiR SOKAK NO: 23
CEBECiDÖRTYOL 06340 ANKARA
JOURNAL OF ISLAMI C RESEARCH VOL: 11 , NO 3-4, 1998