16
Sayı: 13 Nisan 2013 ISSN: 2147-1568 1.5 TL SERMAYENİN “BÜYÜK TÜRKİYE” HEDEFİNDE İŞÇİ SINIFI YOK! ....................................2 AMED NEWROZU İKİNCİ HABUR OLAYIDIR ................................................................3 MESS BÜYÜMEDEN İŞÇİLERE PAY VERMEK İSTEMİYOR AMA KRİZ OLURSA FATURAYI ÖDETECEK .........................................................................4 650 TAŞERON İŞÇİSİ KAPI ÖNÜNE KONACAK............................................................5 GÜZEL ÖLENLER VE İCRALIK OLANLAR ....................................................................6 SERMAYENİN POLİTİKALARINA YANIT VERMEK İÇİN 1 MAYIS’A HAZIRLANALIM! .........6 OLAĞANÜSTÜ KONGRELER DÖNEMİ: VİTRİN DEĞİŞECEK! ..........................................8 TAŞERONA KARŞI SÖZÜNÜZ DE EYLEMİNİZ DE BİR OLMALI! .....................................9 TAŞERON SİSTEME GÜVENCE YASASI MECLİS YOLUNDA ..........................................9 CHAVEZ SİYASİ KOŞULLARIN ÜRÜNÜDÜR ...............................................................10 4. YARGI PAKETİ: BİR İLERİ İKİ GERİ ........................................................................12 KOÇ ÜNİVERSİTESİ’NDE TAŞERON İŞÇİ MÜCADELESİ ..............................................13 DEVRİMİN BİR KARTALI: ROSA ...............................................................................16 SERMAYENİN SALDIRILARINA CEVABIMIZ 1 MAYIS OLSUN! ÖZGÜRLÜK İŞÇİLERLE GELECEK!

İşçilerin Sesi Nisan 2013

Embed Size (px)

DESCRIPTION

İşçilerin Sesi gazetesinin Nisan 2013 sayısı

Citation preview

Page 1: İşçilerin Sesi Nisan 2013

Sayı: 13 Nisan 2013 ISSN: 2147-1568 1.5 TL

SERMAYENİN “BÜYÜK TÜRKİYE” HEDEFİNDE İŞÇİ SINIFI YOK! ....................................2

AMED NEWROZU İKİNCİ HABUR OLAYIDIR ................................................................3

MESS BÜYÜMEDEN İŞÇİLERE PAY VERMEK İSTEMİYOR AMA

KRİZ OLURSA FATURAYI ÖDETECEK .........................................................................4

650 TAŞERON İŞÇİSİ KAPI ÖNÜNE KONACAK............................................................5

GÜZEL ÖLENLER VE İCRALIK OLANLAR ....................................................................6

SERMAYENİN POLİTİKALARINA YANIT VERMEK İÇİN 1 MAYIS’A HAZIRLANALIM! .........6

OLAĞANÜSTÜ KONGRELER DÖNEMİ: VİTRİN DEĞİŞECEK!..........................................8

TAŞERONA KARŞI SÖZÜNÜZ DE EYLEMİNİZ DE BİR OLMALI! .....................................9

TAŞERON SİSTEME GÜVENCE YASASI MECLİS YOLUNDA ..........................................9

CHAVEZ SİYASİ KOŞULLARIN ÜRÜNÜDÜR ...............................................................10

4. YARGI PAKETİ: BİR İLERİ İKİ GERİ........................................................................12

KOÇ ÜNİVERSİTESİ’NDE TAŞERON İŞÇİ MÜCADELESİ ..............................................13

DEVRİMİN BİR KARTALI: ROSA ...............................................................................16

SERMAYENİN SALDIRILARINA CEVABIMIZ 1 MAYIS OLSUN!

ÖZGÜRLÜKİŞÇİLERLE GELECEK!

Page 2: İşçilerin Sesi Nisan 2013

Sendikalar konusu çeşitli yönleriy-le gündemden düşmüyor. AKP hü-kümeti, işçi sınıfının sömürü koşul-larını kolaylaştırmak, taşeronlaştır-mayı yasallaştırmak, sendikasızlaş-tırmayı ve örgütsüzlüğü dayatmaküzere sendikalara baskı yapmaya de-vam ediyor. Sendikaları birer “suç ör-gütü”, “terör örgütü” olarak gös-termeye çalışıyor. Genel Merkezler-de “canlı bomba” arıyor. İşçi sınıfı-nın örgütlerini daraltmak ve itibar-sızlaştırmak istiyorlar. KESK veDİSK’in öncelikli hedef alınması dagösteriyor ki, amaç sermayenin yo-luna çıkacak taşları temizlemek.

Ankara’da DİSK Genel-İş GenelMerkezi’ne ve Hak-İş’e yeni katılanTürk-İş’e bağlı eski Liman-İş GenelMerkezi’ne yapılan “helikopter des-tekli”, “özel timli” operasyonlar,bir ay önce KESK’te DHKP-C ara-yan operasyonları hatırlatıyor. Geç-tiğimiz yıl içinde ise, KESK’te KCK’lıaramışlardı.

Benzerlerini 12 Eylül 1980 aske-ri darbe koşullarında gördüğümüz,sudan sebeplerle gözaltı ve tutukla-malar yaşanıyor. Medya da bu ope-rasyonlara destek veriyor. Tutukla-nanlar ise, en az bir yıldan öncemahkemeye çıkmıyor. Yani, en az biryıl sonra başlayacak davalarda hak-kınızı arayabilirsiniz. Yasadışı din-lemelerle elde edilmiş çoğu sendikaleylem ve etkinliklere katılımla sınırlıolan savcılık tutanakları; AKP’ye vesömürü sistemine karşı olduğu bili-nen demokratik eylemlere katılma-yı suç sayıyor.

Adresi, faaliyetleri belli olansendikacıların tutuklanmasını, sen-dika genel merkezlerinin kapılarınınkırılarak içeri girilmesini, bilgisa-yarlarına el konulmasını kınıyo-ruz. Biliyoruz ki, bu operasyonlarınamacı işçi sınıfının yegane kitle ör-gütü olan sendikaları çeşitli adlar al-tında töhmet altında bırakıp, ser-maye düzenine ve AKP iktidarınaişçi sınıfından gelebilecek muhale-fetin önünü kesmektir.

Sendikalara yönelik polis ope-rasyonlarını Türk-İş ve Hak-İş gibiMemur Sen ve Kamu Sen; hattaSendikal Güç Birliği Platformu dakurumsal olarak kınamamıştır. Sen-dikalara yönelik saldırılara sessizkalan konfederasyonlar, kendi bin-dikleri dalı da kesiyorlar. Belki de 12Eylül darbesi ertesinde tanık oldu-ğumuz gibi, operasyonları kınama-yan konfederasyonların polis ope-rasyonlarından beklentileri bu sen-dikaların üyelerinin kendi sendika-larına geçmesini ummaktır.

Sermaye sınıfının ve AKP’ninuluslararası ekonomik krizi atlata-bilmek üzere önüne koyduğu siya-sal ve ekonomik hedeflere ulaşabil-mesi, “Büyük Türkiye”, “Ortado-ğu’nun lideri ülkesi Türkiye” poli-tikalarını gerçekleştirebilmesi, işçisınıfının örgütsüzleştirildiği, dağı-tıldığı koşullarda mümkün olabilir.Sendikaların özgürce faaliyet yapa-bildiği, örgütlendiği ve hak aradığıkoşullarda sermayenin kârlarını ar-tırması mümkün olmayacaktır.

İşçi sınıfının yakın tarihine bilebaktığımızda göreceğiz ki serma-yenin köklü strateji değişiklikleri,toplumsal hayatta ve özellikle işçi sı-nıfı için kemer sıkma kararları de-mektir. 24 Ocak 1980 İstikrar Ted-birleri; işçi sınıfı için ağır şartlar da-yatan ekonomik kararlar demekti.Bu kararların sosyalist örgütlerin vesendikaların etkili olduğu şartlardauygulanamayacağı anlaşılınca, 12Eylül 1980 askeri darbesi devreyegirmişti. 30 yıl sonra baktığımızda,“serbest piyasa ekonomisine ge-çiş” ya da “ihracata yönelik sana-yileşme”; Gümrük Birliği’ne giriş veekonominin dışa açılması politika-larının işçi sınıfına maliyeti, iş gü-nünün 12 saate çıkması, ücretlerindüşürülmesi, sendikalı işçi sayısınıntoplamda 1 milyonun altında kal-masıyla sonuçlandı. Kamu hizmet-lerinin paralı hale gelmesi ve özel-leştirmeler de bu politikanın birbaşka sonucu oldu.

AKP hükümetin hedefi, sermayesınıfının Ortadoğu’da ve Avrupa’darekabet edebilecek para ve mal biri-kimini oluşturmak üzere, işçi sınıfıörgütlerinin terbiye edilmesidir. Ser-maye için “dikensiz gül bahçesi” ya-ratmaktır. AKP hükümetinin hede-fi burjuvazinin kârını korumak üze-re, Kürt ve Türk işçi sınıfının sırtın-dan en yüksek artı değeri, sömürü-yü elde etmektir. Güçlü bir Türkiye,büyük bir sermaye demektir ki bu daişçi sınıfının “güçlü sömürüsü” an-lamına gelmektedir.

Kürt ve Türk işçi sınıfı olarak, ser-mayenin emperyal hedefleri içindaha kolay sömürü ve hak kaybınayol açacak politikalarına karşı du-rabilmek için, sendikaları savun-mak gerekiyor. Bu aynı zamanda, işçisınıfının güvenini kaybetmiş mevcutsendikal yapıların bürokratik çıkaraygıtlarına dönüşen yönetimlerini,çalışma ilkelerini, tüzüklerini silip at-mak demektir.

AKP’nin ve sermayenin sendi-kalara saldırısı, işçi sınıfının örgütlüve sendikalı olmasından korktuğu-nu ifade ediyor. Çalışma koşullarınınağır, ücretlerin düşük, işten atmanınkolay olduğu bugünkü çalışma reji-mini değiştirmek isteyen her işçininilk aklına gelecek olan sendikaya üyeolma isteğini, polis operasyonlarıy-la köreltmek istiyorlar.

Bu taktik yeni değil: Yıllarca 1Mayısları “kan dökülecek gün” ola-rak sunan büyük basın ve iktidarlar,yıllarca Taksim’e izin vermeyip po-lis terörü uygulayan Valiler, yüz-binlerin 1 Mayıs mitinglerine katılı-mını engelleyemedikleri gibi, sen-dikalara yönelik baskılar da ters te-pecek, işçi sınıfı örgütlenerek, sen-dikalarına sahip çıkacaktır.

İşçilerin de çıkarları örgütlü vesendikalı olmaktır. İşçi sınıfı hakla-rını savunmak ve yeni haklar ala-bilmek için en eski örgütü ve kaza-nımı olan sendikaları savunmalı,demokratik, şeffaf ve temiz sendi-kalar inşa etmelidir.

Bugün dünyaya egemen olan anlayışsömürücü, ırkçı, gerici, baskıcı ve cinsiyetçizorbalığa dayanıyor. Kapitalizm insanlık içinson çıkış yolu olamaz. İnsanlığın kurtulu-şu, sömürü ve baskıdan; ayrımcılıktanuzak yeni bir toplum olmalı, bu da komü-nizmdir.

Rusya'da 1917 Ekim İşçi Devrimindenkısa bir süre sonra, Doğu Avrupa, Çin ve Kü-ba'da daha en başından itibaren "işçi sı-nıfı" ve "komünizm" adına yaşananlar, işçisınıfının çıkarlarından uzak, bürokratikve yozlaşmış rejim deneyimleri olmuştur.Bu rejimlerle "işçi demokrasisinin" ve"komünizmin" doğrudan ilgisi yoktur. Ko-münizm, işçi sınıfı ideolojisidir; onun ta-rafından ve dünya seviyesinde inşa edile-bilir.

İşçilerin Sesi Gazetesi, insanlığın kurtu-luşu olan komünizmi, kadın ve erkeklerinher türlü sömürü, ezme-ezilme ilişkisinden;ayrımcı uygulamadan, yabancılaşmadankurtuluşu olarak anlar. Kürt ulusunun ken-di kaderlerini tayin hakkını savunur.

İşçilerin Sesi Gazetesi, kapitalistlerin kârıuğruna işçilerin sömürülmesine hizmeteden tüm kurumlara burjuva devlete, mec-lise, mahkemelere, orduya ve polise karşıtutum alır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, sendikaların dev-letten ve sermayeden bağımsız, demokra-tik, şeffaf olmalarını savunur. İşçilere iha-net eden sendika bürokratlarına karşı mü-cadele eder. Sendikaların yeniden ve ta-bandan gelişecek işçi hareketi eliyle birerişçilerin öz örgütü haline gelmesi için ça-lışır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, işçi sınıfının eko-nomik ve demokratik hakları gibi, siyasihakları ve iktidarı için de mücadeleyi zo-runlu sayar. Tüm işçilerin, emekçilerin, yok-sulların öz çıkarlarını savunacak Enter-nasyonalist Komünist bir işçi partisinin in-şasını amaçlar. Bu aynı zamanda uluslar-arası işçi sınıfının partisi olacak olan yenibir Komünist Enternasyonalin inşası de-mektir.

İşçilerin Sesi Gazetesi,’nin savunduğugörüşler bunlardır. Bu amacı paylaşan tektek işçi ve aydınlarla; devrimci örgütlerlebirlikten yanadır. Bu gazeteyi savunanlarMarks, Engels, Lenin, Rosa ve Troçki’nin ge-leneğine bağlıdır; Enternasyonalist Komü-nisttir.

SERMAYENİN “BÜYÜKTÜRKİYE” HEDEFİNDE İŞÇİ

SINIFI YOK!

BİZ KİMİZ? NE İSTİYORUZ?

NE İÇİN MÜCADELEEDİYORUZ?

İşçilerin Sesi

2

AKP’nin ve sermayenin sendikalara saldırısı, işçi sınıfının örgütlü ve sendikalı olmasından korktuğunu gösteriyor.

İşçilerin ilk aklına gelecek olan sendikaya üye olma isteğini,polis operasyonlarıyla köreltmek istiyorlar.

Page 3: İşçilerin Sesi Nisan 2013

İşçilerin Sesi

3

Aykut ÖZER

Yaklaşık üç buçuk yıl önce, PKK iledevlet arasında “Oslo Görüşmele-ri”nin sürdüğü dönemde, AbdullahÖcalan’ın önerisiyle, bir grup PKK mi-litanı silahlarını bırakarak yurda dönüşyapmışlardı. Bu, Kürt sorununda ba-rışçı siyasi çözüm iradesini ifade edensembolik bir adımdı. Kürt halkı, sınırdasavcıya verdikleri ifadenin ardındanserbest bırakılan gerilla ve militanla-rı, geçtikleri her yerde kitlesel olarakve coşkulu biçimde karşılayıp, bağrı-na basmıştı. Bu coşku, barışçı siyasi çö-züme verilen desteğin ve gerillaları sağolarak aralarında görme sevincinin biryansımasıydı. Medyada yaygın olarakyer verilen bu karşılama ve gösteriler,siyasi iktidar ile ırkçı şoven çevreler-de infiale yol açmıştı. Bunun nedeni,siyasi iktidarın bu olayı PKK’nin silahbırakıp, teslim olmaya başlaması ola-rak kamuoyuna yutturmaya çalışma-sı, ancak yaşanan gelişmelerin bu ya-lanı deşifre etmesiydi. Buna tepki ola-rak, siyasi iktidar Kürt siyasetçilere dö-nük şiddetli saldırılar başlattı. Dahaönce sınırda serbest bırakılan mili-tanlardan yakalanabilenler, tutuklanıphapse atıldılar. Bunlar hakkında cezadavaları açıldı.

Üç buçuk yıl önce olduğu gibi bu-gün de bir algı sorunu var. MİT yet-kilileri ile Öcalan arasındaki görüş-melerde gelinen noktayı siyasi iktidarve Türk halkının geniş kesimi ile Kürt-ler, çok farklı bir biçimde algılıyor. Si-yasi iktidar bunu PKK’nin silahlı mü-cadeleyi bırakıp, sınır dışına çıkması ve

bu bağlamda “terörün sona erdiril-mesi” olarak yorumlar ve halka yan-sıtırken, Kürtler akan kanın durmasıve Kürt sorununa barışçı siyasi çözümyolunun açılması olarak görüyorlar.İşte tam da bu algı farklılığı, sürecinbundan sonraki bölümünü karma-şıklaştırıp kırılganlaşma riskini ortayaçıkarıyor.

Kürtler newrozda barışa sahip çıktıKürt halkı, newroz gösterilerin-

de, özellikle de Diyarbakır’daki new-roz kutlamalarında barışa sahip çıktı-ğını gösterdi. Katılımcıların sayısınınmilyon ile ifade edildiği bu kenttekicoşkulu newroz gösterileri Öcalan’ınmesajında sunduğu barışçı siyasi çö-züm perspektifinin geniş kabul gör-düğünü gösteriyordu. Bu yanıylaAmed Newrozu, “Habur Vakasının”20–30 kat bir kalabalıkla tekrar edildiği,Kürt halkının barışçı, siyasi çözümedönük coşkusunu ortaya koyduğubir gösteriydi. Yine medya organları ta-rafından canlı yayınla kamuoyunaaktarılan Amed Newrozu, içerdiği gö-rüntüler, atılan sloganlar bakımından,egemenleri ve siyasi iktidarı rahatsızedici yanlar taşımasına karşın, bu ce-nahtan önemli bir tepki almadı.

Bunun nedeni siyasi iktidarın de-mokratikleşmesi değil, son üç buçukyılda ülkede ve bölgede meydana ge-len köklü değişikliklerdir. Üç buçuk yılönce ne bölgenin birçok ülkesindeyıllarca işbaşında olan despot yöne-timleri alaşağı eden halk ayaklanma-ları vardı ne Suriye, yaşanan çatışma-

lar sonucu bir iç savaşın ya da bölün-menin eşiğine gelmişti ne de Irak’taKürtler bağımsız devlet kurma hede-fine kilitlenmişti. Yine bugün Suriye’deözerk yönetimlerini kuran RojavaKürtlerinin, üç buçuk yıl önce esami-si okunmuyordu. Her şeyden önem-lisi; ne de Türkiye egemenlerinin, böl-genin siyaseten yeniden yapılandırıl-masından siyasi ve ekonomik çıkarsağlama yönünde, bu denli güçlü em-peryal hevesleri vardı. Ayrıca, 2011 yazaylarında yeniden şiddetlenen çatışmaortamı, PKK’yi askeri açıdan zayıflat-madığı gibi, Roboski katliamı gibi,Kürtleri devletten daha da uzaklaştı-ran trajik bir olay henüz meydana gel-memişti.

İşte o nedenle, “Habur Olayını”gölgede bırakan, bir milyon kişinin ka-tıldığı bu dev Kürdi gösteriye ilişkin te-mel yakınmaları, burada tek bir Türkbayrağının bile bulunmamasıydı. Si-yasi iktidar, büyük Kürt uyanışı ve bir-liğinden tedirginliğe kapılsa da, bu sü-recin sonucunda ulaşmayı umut etti-ği emperyal hedefinin hatırına, olan-ları sineye çekiyordu.

Demokratikleşme olmadan çözüm gerçekleşmezAmed Newrozunun ayırt edici

önemi, Öcalan’ın cezaevinden gön-derdiği mesajın okunmasıydı. Mesaj,“reel politiğin inceliklerini” barındır-makla birlikte, iki temel görüş taşı-yordu. Birinci olarak, Kürt sorunununbarışçı siyasi çözümü yönünde güçlübir irade beyanında bulunarak, PKKgerillalarına sınır dışına çekilme çağ-

rısı yapıyordu. İkincisi, Kürt-Türk it-tifakına stratejik önem atfederek, Tür-kiye’den yana tavır alıyordu.

Siyasi iktidar ile PKK’nin karşılık-lı irade beyanı henüz başlangıçtır.Bundan sonraki süreç zorlu geçecek-tir. Siyasi iktidar, Kürt örgütlülüğünübölerek, Kürtleri yeniden rejime en-tegre etmek için kullanmaya çalışırken,Kürt siyasi hareketi, genişlemesi bek-lenen hareket olanaklarını, örgütlülü-ğünü güçlendirmek yönünde değer-lendirmeye çalışacaktır. Sürecin, mü-zakerenin tarafları arasında çetin mü-cadeleleri barındıracağı görülüyor.Ayrıca devlet içindeki ve egemenlerkanadındaki yaklaşım farklılıkları ileTürkiye’nin emperyal hedeflerindenrahatsız olan güçlerin sürece çomaksokma olasılıkları buna eklendiğinde,“uzun, ince yolun” çeşitli riskleri de ba-rındırdığı ortaya çıkar.

Kürt sorununun barışçı, siyasi çö-zümünün yolu ülkenin ve rejiminköklü bir demokratikleşmesindengeçmektedir. Demokratikleşme ol-madan çözüm gerçekleşemez. Bunoktada, başta işçi sınıfı ve emekçilerolmak üzere, demokrasi güçlerineönemli görevler düşmektedir. Yap-maları gereken, kendi acil taleplerinide içerecek bir demokrasi programıetrafında bir araya gelmek ve bugünülkenin en güçlü demokrasi dinami-ği olan Kürt siyasi hareketi ile güçle-rini birleştirerek, ülkede demokrasi-yi inşa etmek olmalıdır. Emekçilerintaleplerinin karşılanmasının da, Kürtsorununun çözümünün de yolu bu-radan geçmektedir.

Kürt sorununda barışçı, siyasi çözümünün yolu, ülkede ve rejimde köklü bir demokratikleşmeden geçmektedir. Demokratikleşme olmadan çözüm gerçekleşemez.

Page 4: İşçilerin Sesi Nisan 2013

Ufuk DEMİRCİ

MESS (Türkiye Metal SanayicileriSendikası) ile grup sözleşmesi pazar-lığına oturan metal işkolundaki 3 sen-dika arasında uyuşmazlık zaptı tutul-du. Arabulucu görüşmeleri ve ardın-dan yasal grev süreci başlayacak. Geç-tiğimiz toplu sözleşme döneminde(iki yıl önce) DİSK Birleşik Metal İş sen-dikası kısmen greve çıkmış ve talep-lerini kabul ettirmişti.

Görüşmelerde, MESS “İşçiyi en-flasyona ezdirmeyiz” diyerek birinci 6aylık dilim için yüzde 4,6 oranında vediğer 6'şar aylık dilimler için ilgili dö-nemin enflasyon oranını ücret zammıolarak öneriyor. Buna karşılık, 2002sonrası giren işçilerin sayı ve oranla-rının artmasından dolayı ücretlerdekigerilemeyi ve alım gücünün düşmesinigöz önünü almadı. Ayrıca daha öncetekstil işkolunda imzalanan toplu söz-leşmelerde dayatılan ve uygulanmayabaşlayan, ikramiyelerin fiili ücrete da-hil edilmesini istiyor.

MESS'in 2012-2014 toplu sözleş-me dönemi için işçilerin hak kayıpla-rını ücretlerle sınırlamıyor, çalışmadüzeninin daha da esnekleşmesiniöneriyor. Geçmiş sözleşme dönemle-rinde olduğu gibi denkleştirme ve te-lafi çalışma gibi düzenlemeleri toplusözleşmeye sokmak için uğraşıyor.

MESS-Türk Metal işbirliğiMESS 3 sendikayla ayrı ayrı görü-

şüyor ve işçilerin birliğini engellemeküzere, en çok üyeye sahip Türk MetalSendikasını kendisine yandaş yapı-yor. İşbirlikçisi olarak hareket eden vemetal işçilerin birliğini kıran Türk Me-tal yönetimine verilen ve işçi kamuo-yundan gizlenen bir teklifi var: Buteklifte, işin düzenlenmesi başlığı al-tında “işçilerin çalışma sürelerinin üc-retlerinin de indirilerek düşürülmesi”yer alıyor. MESS'in, “Haftalık normalçalışma süresi, işyerlerinde haftanın ça-lışılan günlerine, günde on bir saati aş-mamak koşulu ile farklı şekilde dağı-tılabilir. Bu halde, dört aylık süre için-de işçinin haftalık ortalama çalışma sü-

resi, normal haftalık çalışma süresiniaşamaz. Denkleştirme süresi dört ay-dır.” Şeklinde ifade edilen teklifi kriz ko-şullarında, siparişlerin dalgalanması ha-linde, mesai parası ödemeden işçilerigünde 11 saat çalıştırmayı hedefliyor. İşyasasında olan bu maddenin itirazsızuygulanabilmesi için toplu sözleşmemaddesi yapılması isteniyor.

Bunu yanı sıra patronlar, telafi ça-lışmasını ve kriz gerekçesiyle “işyeri-nin bütününde veya belli ünitelerde ça-lışan işçilerin günlük veya haftalık ça-lışma sürelerini kısaltabilir ya da işçi-lerin tamamını veya bir kısmını önceyıllık ücretli izne, bu dahi yetmezse veücretli izin hakkı da yoksa ücretsizizne” çıkartmanın da, sözleşmelereeklenmesini istiyor. Metal işçileri yenihak kayıplarıyla karşı karşıyalar.

Metal işçileri emeklerini karşılığını almıyorMetal ve otomotiv sektörlerinde

yüz bin işçiyi kapsayan grup toplu-sözleşmesi, küçük ölçekli üretim yapanişyerlerinde çalışanları da ilave eder-sek, yüz binlerce metal işçisinin çalış-ma koşullarını ve ücretini etkileye-cektir. Sözleşme aynı zamanda diğer işkollarında imzalanacak sözleşmeleriçin de örnek teşkil edecek.

Son iki dönem grup sözleşmesipatronlar için çok kârlı geçmişti. Bunuyalnızca ihracat rakamlarına bakarakbile görebiliyoruz. İhracat, krizin ya-şandığı 2008 yılında 132 milyar dola-ra ulaşarak rekor kırdı. Bu rekorda enbüyük pay otomotiv sektörünündü.500 büyük şirket sıralamasında FordOtosan, Oyak Renault ve Tofaş satış hâ-sılatı sıralamasında ilk beş içinde yeraldı. Bu firmalar kâr sıralamasındaise ilk 20'nin içinde. 2002 yılından iti-baren bakıldığında ise hem satış hemde kâr açından otomotivin ilk 500içindeki yerleri istikrarlı bir şekilde art-tığı görünüyor.

Bu geçen sürede fabrikada çalışanişçilerin verimliliği, yani birim za-manda yapılan üretim miktarı, yüzde40 arttı. Ücretlerin üretimdeki payıise yüzde 40 geriledi. Ücretler resmi en-

flasyon kadar arttı. İşçiler bu sözleş-melere tepki gösterseler de kriz söyle-mi ve işten atma tehditleri karşısındasessiz kalmayı tercih ettiler.

Türk Metal-Birleşik Metal rekabetiTürk Metal'in eski genel başkanı Er-

genokon Davasından tutuklanmıştı.Serbest kalsa da yeniden sendikanınbaşına dönemedi. Mustafa Özbek ye-rine koltuğa Pevrul Kavlak'ın oturmasıişçiler açısından sonucu değiştirmedi.Kavlak'ın imza attığı geçen sözleşme(O, “Muhteşem sözleşme” diyor), iş-çiler tarafından tepki çekti. Özellikleotomotiv sektörünün merkezi olanBursa'daki fabrikalarda yemekhaneprotestoları, sendikaya yürüyüşlerledüşük zamma tepki gösterildi.

DİSK'e bağlı Birleşik Metal-İş ise yıl-lardan beri uyguladığı genel siyasetiTürk Metal'i sıkıştırarak, onu dahayüksek bir sözleşmeye imza atmayamecbur bırakmaktı. Türk Metal an-laşmayı imzaladığında sözleşme sürecibitiyor, diğer sendikalar da aynı zam-mın altına imza atıyorlardı.

Birleşik Metal-İş 2010-2012 sözleş-mesinde, “1 puan da olsa Türk Me-tal'den daha yüksek zamma imza at-mak” taktiğini denedi, bunu için belifabrikalarda greve bile gitti. Sonuçolarak, Türk Metal'e göre biraz dahayüksek zam alındı.

Bu gelişme Türk Metal üyesi metalişçilerinin biriken sorunlarından (özel-likle genç işçilerin ücretleri çok düşük,yeni işe giren bir işçinin ücreti 950 lira,on yıllık bir işçinin ücreti ise 1250 lira,sendikacıların ve fabrika yöneticileri-nin sorunlarını anlatmak isteyen işçi-lere yönelik aşağılayıcı tutumları vb.)kaynaklanan yeni bir arayışa girmesi-nin yolunu açtı.

2010-2012 sözleşmesi bittikten son-ra Bosch işçilerinin Türk Metal'den is-tifa ederek Birleşik Metal İş'e geçmeleri,metal işçilerinin genel eğiliminin veduygularının somut bir sonucu ol-muştur. MESS'in devreye girmesiylesendikal geçiş durdurulmuş ve yetki-li sendikayı belirleyecek olan yasal

süreç şimdilik işçi iradesinin aksine,Türk Metal'de. Renault işçisi de sen-dika değiştirme yönünde adım attılar,başaramadılar. Ancak bütün bu süreçteşahit olduğumuz şu: DİSK, gereklihazırlıkları yapmadan hareket ediyorve örneğin Renault'da olduğu gibi, yet-ki sorunun Fransa'dan çözmek üzereçaba harcıyor.

Patronların gözü işçilerin kazanımlarındaPatronlar, kârdan bile “zarar” et-

mek istemiyor, kârlarını daha da ar-tırmayı amaçlıyorlar. Metal işçileri ise,“iş güvencesinin sağlanması, en düşükücretin iki bin liraya çıkarılması, zamoranlarının belirlenmesinde enflasyo-nun yanı sıra büyüme payının hesabakatılması, toplusözleşme taslağının iş-çilere sorularak hazırlanması ve top-lusözleşmenin her aşamasında işçile-rin bilgilendirilmesi, sendika işyeritemsilcilerinin ve şube delegelerinin de-mokratik bir seçimle belirlenmesi”gibi talepleri bulunuyor.

Eğer sendikacılar gizli pazarlık-larla sona erdirmezlerse ve işçilerinönünü tıkamayıp mücadele yönündeteşvik ederlerse, yeni mücadele dal-gasının habercisi olabilir. Birleşik Me-tal İş'in “yüzde bir daha fazla” siyasetiböyle bir mücadele için yanlış bir he-deftir. Bosch işçilerinin sendika değiş-tirme mücadelesi sırasında olduğugibi, yasal sürece dayanan bir müca-dele eksik kalmakta, moral bozmak-tadır. MESS'i geriletecek olan sendi-kacıların taktikleri değil, metal işçile-rinin mücadeleye sahip çıkmasına önayak olacak, bedel ödemeyi göze ala-cak bir sendikacılıktır.

Metal işçileri son birkaç yıl içindeDİSK'i tercih ettiklerini, grev ve dire-nişlere geçebileceklerini, Türk Metal çe-telerine kafa tutacaklarını, patronlarada bedel ödetmeye hazır olduklarıngösterdiler. MESS'in topyekün saldırısıkarşısında, bütün metal işçilerine ses-lenen bir politikayla ve mücadeleci birtutumla tıkanan sözleşmelerin önünüaçmak, işçilerin kayıplarını karşıla-mak mümkündür.

MESS BÜYÜMEDEN İŞÇİLERE PAY VERMEK İSTEMİYOR AMA

KRİZ OLURSAFATURAYI ÖDETECEK

İşçilerin Sesi

4

Page 5: İşçilerin Sesi Nisan 2013

İşçilerin Sesi

5

İlkay ÖNGÖREN

İzmir Büyükşehir Belediyesinin “be-lediye hizmet binalarında temizlik, ba-kım, ofis, yönetim ve denetim” hiz-metlerinde çalıştırılmak üzere personelihalesi gerçekleştirildi. İhale, en düşükteklif veren Belediye şirketi İzelman’dakaldı. Ancak diğer talip olan Hanoğlu– Zigana şirket ortaklığı, kararı Kamuİhale Kurumu’na (KİK) taşıdı. Kurum,İzelman’ın teklifinin hesaplanan bi-rim fiyatlardan düşük olduğu, teklifedilen toplam bedelin de kar hariçyaklaşık maliyetin altında kaldığı ge-rekçesi ile değerlendirme dışı bırakıl-masına, ihalenin Hanoğlu – Ziganaşirketine verilmesine karar verdi.

KİK kararı İzelman tarafından ida-re mahkemesinde dava konusu yapıl-dı. Yürütmeyi durdurma talepli olarakaçılan davada, Ankara 17. İdare Mah-kemesi, yürütmeyi durdurma talebinireddetti, yargılama ise devam ediyor.İzelman’ın ise 30 Nisana kadar Bölgeİdare Mahkemesi’ne yürütmenin dur-durulması kararının reddine dair kararaitiraz etme hakkı bulunuyor.

İzelman’da yıllardır çalışan 650 iş-çinin durumu bu yargılama sürecinibekliyor. Zira mahkeme KİK kararınıkaldırmazsa işçiler işlerinden olacaklar.

2012 Ekiminde yine İzelman’a bağ-lı üçbin otobüs şoförü işçiyi ilgilendi-ren ihalede benzer bir süreç gerçekleş-miş, kriz KİK kararı ile atlatılmıştı.Ancak bu defa KİK kararı işçilerinaleyhine oldu.

14 Mart’ta İzelman işçilerinin ör-gütlü olduğu Disk Genel-İş Sendikası

önderliğinde kitlesel protesto yürü-yüşü gerçekleştirildi. Onbinlerce işçininkatıldığı yürüyüş Basmane Meyda-nında başladı, Konak Meydanına kadarsürdü. Yürüyüş boyunca “İzmir’deTaşeron İstemiyoruz, Yaşasın ÖrgütlüMücadelemiz, Kahrolsun Taşeron Sis-temi, Faşizme Karşı Omuz Omuza,İnadına Sendika İnadına DİSK” slo-ganları atıldı.

Taşeron şirketlerde çalışanlar, özel-likle belediyelerde her dönem yeni

ihaleler yapılmak zorunda olması se-bebiyle, her ihale döneminin bunabenzer krizlere gebe olduğunu bilirler.Taşeron işçileri her ihale dönemi te-dirginlikle işe devam edip edemeye-ceklerini merak eder, geleceğe güven-le bakamazlar. Bununla birlikte, İzmirBüyükşehir Belediyesi’nin her ihaledöneminde siyasi oyunlara da maruzkaldığı bilinir. Ancak asıl sorun, işçile-rin geleceklerine güvenle bakabilecek-leri çalışma sisteminin varolmaması, ta-şeron sisteminin bunun önünde enbüyük engel olarak durmasıdır. İşçile-rin tepkileri tek tek ihale kararlarına,mahkeme itirazlarına değil, kendileri-ne güvenli bir gelecek kurmaları için önkoşul olan taşeron sistemine karşı ol-malıdır. Ülkenin özellikle hizmet sek-töründe çalışan işçilerin en büyük kâ-busu olan taşeronlaştırmaya karşı tektek direnişlerin birleştirmesi gerek-mektedir. 23 Martta Lüleburgaz’dadüzenlenen taşerona karşı eylemlilik ile14 Martta İzmir’de düzenlenen yürü-yüş bütünsel bir hareketin parçaları ola-rak örgütlenmelidir. Ancak bu şekildedaha güçlü bir işçi hareketi örülebilir.

650 TAŞERON İŞÇİSİ KAPIÖNÜNE KONACAK

Mahkeme KİK kararını kaldırmazsa İzelman’da çalışan 650 işçi işinden olacak. 2012 Ekiminde yine İzelman’a bağlı üç bin otobüs şoförü işçiyi ilgilendiren ihalede

benzer bir süreç yaşanmıştı. Bu defa KİK kararı işçilerin aleyhine oldu.

Türk Metal Sendikasının 18. Kadın Kurul-tayı'nda sendikacılar davetli bulunan Başba-kan Erdoğan’a güzellemeler yaparken biryandan da şikâyetlerini dile getirmekten geridurmadılar; sınıfın sorunlarını onlar gündemegetirmeyecek de kim getirecekti?

Taşeron olarak çalışan işçilerin birbiriardına iş cinayetlerine kurban gittiği bir dö-nemde sendikacılar, “Taşeron çalışma işçi içinölüm anlamına gelir, Eti Bakır'da, Kozlu'da bun-ları yaşayarak gördük, taşeron işçiler kadro-ya alın ki işçiler yaşasın” diyerek, en azındankamu işyerlerinde kadrolu çalışma düzeni ol-sun istediler.

AKP'nin “muhteşem on yılı”nın, işçi sını-fına karşı başarılarından biri de taşeron çalı-şan işçi sayısının 350 binden bir buçuk mil-yona yükselmesi olmuştu. Hükümet, başta sa-ğılık ve eğitim gibi alanlarda taşeron çalışmanın

önünü açarak, özel sektördeki güvencesiz vekuralsız çalışmanın da, genelleşmesi içinelinden gelini yapmıştı.

Sendikacıların hafif eleştirel ricalarına, Baş-bakan'ın yanıtı hem sert hem de “bilgilendi-rici” oldu. Erdoğan, “Taşeronluk durup dururkençıkmış bir şey değildir, taşeronluk bizim gün-demimizde yoktu, sendikalar gündemimize ge-tirdi, sen böyle diyorsan ben de bunu açıkla-mak zorundayım”. diyerek, sendikacılarla ya-pılan gizli pazarlığı da ifşa etmiş oldu.

Anlaşılan patronlar ve AKP hükümeti gibisendikacılar da, “taşeron işçilik sistemini”, iş-sizlik karşısında bir “istihdam modeli” olarakgörmüşler ve bu güvencesiz çalışma düzeni-nin yaygınlaşmasını kendileri teklif etmişler.

Başbakan'ın bu çıkışı karşısında Türk-İşve Hak-İş konfederasyonları sessizliğe bü-ründüler, bu ifşaya cevap bile veremediler. Yal-

nızca DİSK, “taşeroncu sendikaları” açıklayınçağrısı yaptı. Sendika bürokratları, işbirlikçi si-yasetleri teşhir olduğu için susmayı tercih edi-yorlar. Taşeron çalışma düzeni en başından berisendikaların altlarını oyan ve sendikal örgüt-lenmenin önünü kesen bir rolü oldu. Sendikabürokrasisinin bu taşeron çalışma düzenin gi-dişatı karşısında, değil mücadele etmek, tes-lim olmaktan destek veren bir pozisyonadoğru evrildiklerini söylemek doğru olacak.

Taşeronluk, iş cinayetleri, eksik ücretler,yatmayan maaşlar, ödenmeyen sigorta prim-leri, kullandırılmayan ücretli izinler, yasal ça-lışma sürelerinin çok üzerinde ücretsiz çalış-ma süreleri ve kayıt dışı anlamına geliyor. AKPHükümeti, bu yasadışı uygulamalara gözyummak bir tarafa, bunları bizzat sistemli halegetirmeye çalışıyor, son on yılda kamuda ça-lışan taşeron işçi sayısını artışı buna bir örnektir.

Patronların talebi ise taşeron uygulamasına yö-nelik konulan yasal sınırlandırılmaların bütü-nüyle kaldırılmasıdır. Hükümet “Ulusal İstihdamStrateji Belgesi”nde açıkça ifade ettiği bu si-yaseti, İş Yasası'nde yapılacak değişikliklerlegerçekleştirmeyi amaçlıyor. Taşeron sistemiaynı zamanda sendikal örgütlülüğün önünükesmek için de kullanılan bir araçtır. DİSK'ebağlı Devrimci Sağlık İş'in on binden fazla ta-şeron işçi üyesi, SGK üzerinden buharlaştırıl-mıştı.

Taşeron çalışmadan şikayet eden TürkMetal'in örgütlü olduğu özel sektöre ait işlet-melerde binlerce taşeron işçisi, güvencesiz birşekilde çalışmaya devam ediyorlar. Bunları gör-mezden gelen sendika bürokratlarının, taşe-rondan yakınmaları samimi değildi, bir de hü-kümete akıl verdikleri ortaya çıkmış oldu.

İşçilerin Sesi - Haber

TAŞERON SİSTEMİNE HANGİ SENDİKACILARINDESTEK VERDİĞİ HALA AÇIKLANMADI!

Page 6: İşçilerin Sesi Nisan 2013

N. CEMAL

Kara elmas denilen kömür kütlele-rini, karanlıklar içindeki bir ejderha-nın dişlerini sökercesine çıkartanmaden işçilerinin zorlu ve ölümcülmücadelesi sürüyor. Her geçen güniş cinayetlerine yanı başlarında çalı-şan bir arkadaşlarını kurban verirken,sıranın ne zaman kendilerine gele-ceğini düşünmeden edemiyorlar.Haksız da değiller. Genel Maden İşSendikası iş cinayetlerine kurban gi-denlerin bilançosunu açıkladı. Buaçıklamada en dikkati çeken nokta iseözel ve kaçak maden işletmelerindekitaşeron ve kayıt dışı işçilerin ölümoranındaki yüksekliktir. Türkiye TaşKömürü Kurumu’nda (TTK) iş cina-yetine kurban giden işçileri hiçbir su-rette göz ardı etmemeliyiz. Ama ta-şeron ve kayıtsız işçilerin, adeta bir

seri katilin elinden çıkarcasına seri şe-kilde iş cinayetlerine kurban edil-diklerine özellikle dikkat etmeliyiz.

İstatistiklerin vahametin tama-mını göstermediğini vurgulayarak,Dev Maden Sen’in yaptığı başka biraçıklamaya da dikkat çekmek gere-kiyor: “Madencilik ve taşocaklarıişkolunda çalıştığı bildirilen 186.698kişinin ancak yüzde 19.23’ünün(35.894 kişi) sendikal hak ve özgür-lüklerden yararlandığı, yüzde80.67′sinin (150.804 kişi) ise sendi-kasız çalıştığı anlaşılmaktadır.” Butabloya bir de kaçak işletmelerdekayıtsız çalıştırılan işçileri eklediği-mizde sonuçları tahmin dahi ede-

mezsiniz. Kaçak işletmelerdeki ka-yıtsız işçiler genellikle iş cinayetitablosunda bile yer almazlar. Mayıs2012’de TTK’nın Karadon işletme-sindeki iş cinayetinde katledilen 30maden işçisiyle, Ocak 2013’deTTK’ya ait Kozlu işletmesinde taşe-ron şirket Star aracılığıyla çalıştırı-lırken katledilen 8 maden işçisiniunutmamakla sınırlı kalmayalım.Bu arada birer ikişer iş cinayetinekurban giden ama haber değeri dahiolmadığı için dikkatleri çekmeyenZonguldak’taki seri iş cinayetlerinibir kez daha hatırlayalım. Türki-ye’de son 11 yılda yaklaşık 11 bin işçi,iş cinayetlerine kurban edilmiştir.

Eski Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanı Ömer Dinçer, iş cinayetinekurban giden maden işçileri içinadeta dalga geçercesine, “acı çek-mediklerini ve fizik olarak da güzelöldüklerini rahatlıkla söyleyebili-rim” demişti. Ölenler “güzel öldüler.”Peki ya kalanlar? Enerji ve TabiiKaynaklar Bakanı Taner Yıldız,TTK’da çalışan 9 bin 951 maden iş-çisinden bin 51’inin icra dosyasınınbulunduğunu açıkladı. Toplam dos-ya sayısı: 4 bin 613. Sayıştay raporu-na göre; işçilerin ücretlerinden icra venafaka kesintileri var, 200 bin TL’ninüzerinde borcu olan işçiler bulunu-yor. Yüklü miktarda borcu bulunan

GÜZEL ÖLENLER VE İCRALIK OEnerji BakanıTTK’da çalışan her 9 işçiden birininicra dosyası bulunduğunu açıkladı. Toplamdosya sayısı: 4613.

İşçilerin Sesi

6

SERMAYENİN POLİTİKALARINA YANIT VERMEKİÇİN 1 MAYIS’A HAZIRLANALIM!

İŞÇİLERİN SESİ

Bu yıl 1 Mayıs sürecine konfederasyonlarınolağanüstü genel kurulları damga vuracak.Bir ay kadar kısa bir süre kalmasına rağmen,DİSK’in içine düştüğü yönetim krizi, 1 Ma-yıs’ın hazırlığına yansıyor. İstanbul’da mitinginnerede yapılacağı henüz kesinleşmese bile,işçi sınıfının bu yılki talepleri geçen yıldandevredilerek geliyor: İş cinayetleri, taşeronçalışma sistemi, kadro talebi, iş güvence-si ve yeterli ücret temel konu başlıkları!

Kuşkusuz yetmez! İşçi sınıfı, aynı zamanda tüm özgürlük-

lerin de güvencesidir: Başta Kürt halkı olmaküzere, kadınların, gençlerin talepleri, işçi sı-nıfının da talepleridir.

Kapitalizmin yol açtığı tüm yıkımlara kar-şı; kentsel dönüşüme, HES’lere; suyun ti-carileştirilmesine karşı mücadele eden;parasız eğitim ve sağlık hakkı başta olmaküzere, toplumu ve emekçileri doğrudan il-

gilendiren tüm alanlarda yürüyen mücade-leler, işçi sınıfının mücadelesidir.

Bu nedenle 1 Mayıs 2013 sendikakonfederasyonlarının yönetim krizlerine bı-rakılmayacak kadar önemli sayılmalı, kon-federasyonların kendi gündemlerinin akışı-na terk edilmemelidir. 2013 yılı 1 Mayıs mi-tinglerinde işçi konfederasyonların tökezle-dikleri noktada inisiyatif almanın sorumlu-

luğu KESK’te ve 1 Mayıs Bileşenlerinde ol-malıdır. Yönetim krizi içinde olmayan,aynı zamanda hükümetten ve sermayedenbağımsız olan KESK ve 1 Mayıs alanınınyeniden mitinglere açılmasında belirleyi-ci rol oynayan siyasi parti ve kurumlar, ini-siyatif almalıdır.

1 Mayıs 2013’ün bir diğer gündemi, ser-mayenin sendikalara saldırısıdır. Sermaye-

ye yanıt vermek için 1 Mayıs’ta kitlesel vegüçlü bir çıkışı ortaya koymak, tüm emekdünyasına moral verecektir.

Miting alanı tartışmasına sıkışmadan, fi-zik koşulları da dikkate alarak en uygun alan-da en kitlesel 1 Mayısı düzenlemek, aynı za-manda Diyarbakır Meydanında toplananmilyonlarca Kürt yoksulunu, işçi sınıfı cep-hesinden selamlamak olur.

İşçilerin, işsizlerin, Kürtlerin, kadınların,gençliğin kendi talepleriyle en güçlü biçimdeyer alacakları 1 Mayıs 2013’e hazırlanmakiçin emek dünyası görev başına!

n Herkese iş, iş güvencesi, yeterli ücret!n İş cinayetlerinin sorumlusu kapitalizmdir!n Kürt halkına kendi kaderini tayin hakkı!n Kadın cinayetlerine yol veren, erkek egemenliğine geçit yok!n Özgürlük işçilerle gelecek!

Page 7: İşçilerin Sesi Nisan 2013

İşçilerin Sesi

7

işçilerin ellerine cüzi miktarda parageçtiğini ifade eden bakan Yıldız, “Buişçilerin devamsızlık yapma, hastaneizni kullanma ve istirahat alma oran-ları yüksektir ve önemli bir kısmı işkazası geçirmiştir. Bu durum, işçile-rin işyerlerinde daha dikkatsiz ve ted-birsiz davrandıklarını göstermekte-dir…” diyor. Ölümcül koşullardakölece çalıştırılıp karın tokluğunatekabül edecek bir ücrete layık gö-rülen maden işçilerinin “iş kazası” ge-çirmelerinin nedenini, borçlu ve ic-ralık olmalarından kaynaklı dalgın-lığa bağlamak “güzel öldüler” demegafletinden daha vahimdir. Bu gaflet,“işçilerin borçlanma nedenlerinin veborçlarının niteliklerinin araştırıl-ması, aşırı miktarda borçlanmalarınönlenmesine yönelik olarak da ge-rekli eğitime tabi tutulması yararlıolacaktır…” sonucuna kadar ulaşıyor.Bakan Yıldız iş cinayetlerini önlemekiçin işçilerin borçlu ve icralık olma-larının önüne geçmek gerektiği ka-naatinde. Sebeplerle sonuçları birbi-rine karıştırmayı iş edinen Bakan, biryıl içinde borçlarını ödeyip kafasınırahata erdirmeyen işçilerin işten çı-karılmasını da öngörmüş. İcralık veborçlu işçileri işten atma anlayışını ge-nelgeye dönüştüren bakanlık, tepki-ler üzerine şimdilik bu genelgeyiyürürlükten kaldırmış. Yerine ya-yınlanan 23 Ocak 2013 tarih ve 701numaralı genelgede ise; “icralık du-rumdaki işçilerin borçlarını kapat-maları ve ücretleri üzerindeki haciz-leri kaldırmaları veya azaltmalarıkonusunda yazılı olarak uyarılma-larına” karar vermiş.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği için hertür masraftan kaçınan hükümet, iş-çilerin elinden iş güvencesini de al-maya çalışıyor. İşten atmakla tehditediyor. Ölüm demek olan taşeron sis-temini dayatıyor, yaygınlaştırıyor veyasallaştırmaya çalışıyor. İşçi düş-manı bu saldırılara dur diyecek olanyine işçilerdir. İşçi sınıfının örgütlümücadelesidir. 1991 yılında TTK’daçalışan kadrolu işçi sayısı 32 bin 500iken bugün bu sayı 9 bin 991’e kadardüşürülmüştür. Özel ve kaçak işlet-melerde taşeron ve kayıtsız işçi ça-lışma yöntemine geçilmiştir.

Ocak 1991 yılında 100 bin kişiy-le Ankara yollarına düşen maden iş-çileri ve aileleri insanca yaşayacak birücret ve hakları için mücadele et-mişti. Ocak 2013 yılında ise madenişçileri ve binlerce sınıf dostu taşeronsistemine ve iş cinayetlerine karşı yü-rüdüler. Ve hiç şüphe yok ki; İşçi sı-nıfının kurtuluşu kendi eseri ola-caktır!

LANLAR

İbrahim Köktener, "30 yıldır gazetecilik yapıyorum" di-yerek başlayan yazısında, anlatmayı planladığımolayı objektif bir gözle özetlemiş. Tabandaki işçiler ola-rak bizler kuşkusuz tarafız, ama bu tespitleri bir edi-törün yapması çok daha kıymetli. O nedenle olayı budeneyimli gazeteciden aynen aktarıyorum: "BİR FO-TOĞRAFIN ANLAMI": http://www.airkule.com/de-fault.asp?page=yazar&id=751

"...Bu süre içinde binlerce kare fotoğraf çektim.Gözlerimin önünden kaç kare fotoğraf geçti, kaçını yo-rumladım hesabını yapmam olanaksız. Ancak Hava-İş sendikası yönetiminin geçen hafta Habertürk ga-zetesinde yayınlanan bir haber fotoğrafını nasıl yo-rumladığını görünce, bu konuda daha çok emek ver-mem gerektiğini düşündüm! Gerçekten inanılır gibi de-ğil. Gazetenin haberi, Hava-İş Sendikası’nın yaptığı biraçıklamaya dayanıyor: 29 Mayıs 2012’de işten atılan305 THY işçisinden 120’si, açtığı işe iade davasını ka-zanmış. Sayfanın editörü de bu haber için gazete ar-şivinden bir fotoğraf seçmiş. Meğerse seçilen fotoğ-raf, THY’den atılan 305 kişi arasında bulunan ve 29 Ma-yıs Birliği adlı grubu oluşturan işçilerin fotoğrafıymış. Yanifotoğrafta görülen işçiler de uzaydan gelme falan de-ğil, aynı gün aynı eyleme katıldıkları için THY yöneti-mince işten atılan 305 emekçi arasında olanlar. Evetbu arkadaşlar, işsiz kaldıktan sonra yaşanan süreçteçeşitli nedenlerle sendika yönetimini eleştirmiş, THY yö-netimi aleyhine davalarını açarken sendikanın hukukbirimine değil de, kendilerinden ücret talep etmeyenavukatlara vekalet vermişler. Ve sonuçta, Habertürkgazetesinde bu arkadaşların göründüğü bir fotoğraf kul-lanılmış. ‘Burada tuhaf olan nedir’ demeyin! Hava-İşyönetimi bu meseleyi uğruna eylem yapacak kadar çokönemsedi. Çünkü Hava-İş’e göre, 29 Mayıs günü 305kişilik listeye dahil edilen ve işten atılan bu arkadaşlar,işveren destekliydi… (!)

Hava-İş Sendikası konuyla ilgili açıklamasında budurumu şu sözlerle ilan etti: “Grev yasağına karşı çık-tıkları için 29 Mayıs 2012 tarihinde iş akitleri haksız birbiçimde fesih edilmiş olan 305 THY işçisi, işveren aley-hine açılan işe iade davalarını birer birer kazanıyor. Şuana kadar görülen davalarda toplam 120 arkadaşı-mız için işe iade kararı verildi, ancak HaberTürk Ga-zetesi’nin 13.03.2013 tarihli baskısında işe iadelereilişkin yer alan haberde işveren destekli 29 Mayıs Bir-liği Grubunun fotoğrafının bulunması kuşku uyandı-rıcıdır.”

Yoruma bakar mısınız; Hava-İş sendikası yöne-timi, işten atılan ve THY’ye karşı dava açan işçileri “iş-veren destekli” olarak tanımlıyor… Şaka gibi değil mi?

"...yıllardır gerek THY’den yığınla işçi atılırken sesgetirecek hangi eylemi yaptınız? 29 Mayıs gününe ka-dar grev yasağıyla ilgili hazırlıklar sürerken hangi eli-nizi taşın altına koydunuz?"

Köktener bu soruyla sendikacıları suçüstü yapa-rak yazısını şöyle sonlandırıyor:

"Aslında yapılan bu açıklama ve eylemin ardındasaklı gerçek, Hava-İş’te yaklaşan genel kurul endişesive telaşıyla, bunun yönetimdeki yansımalarıdır."

Görüldüğü gibi 6000 üyesi işten atılırken gıkını çı-karmayan Hava-İş, grev hakkına sahip çıktıkları içinişten atılan işçileri "işveren destekli" diye karalayarakdüşman ilan edip, bir fotoğraf yanlışlığı için gazeteönünde "eylem" yapıyor! Gelen tepkiler üzerine çarkederek, protestoda başka bir yazıyı dile getirseler de"eylemin" gerekçesi bu! Çünkü hesap, işçileri birleş-tirmek değil kamplara ayırarak sadece koltuklarını ko-rumak üzerinedir.

Buradan, 23 Marta Hava-İş'in de içinde yer aldı-ğı 10 sendikadan oluşan Sendikal Güçbirliği Platfor-mu'nun Lüleburgaz'da düzenlediği "Taşeron İşçiliği-ne Son" Trakya bölge mitingine gelelim. Mitinge, CHPve İP yanında bütün sol partiler (EMEP-TKP-ÖDP-SDP-TKP 1920-Mücadele Birliği-UİDDER) hatta DİSK,Eğitim-Sen ve Eğitim-İş gibi sendikalar da destek ver-diler. Hatta Uluslararası Gıda İşçileri Sendikası GenelSekreteri bile mitingdeydi. Çünkü talep bu günün enönemli dertlerinden biri olan güvencesiz çalışmaya kar-şıydı. Mitinge neredeyse 50 ye yakın grup katılırken işçisayısı en abartılı rakamla 5 bin civarındaydı! Toplumunkonuya en duyarlı kesimlerinin yer aldığı Trakya'dan bilebu kadar az katılımın olması bir gerçeği gözler önüneseriyor. Örgütsel anlamda "birleşmek", "emek cephesikurmak" kuşkusuz çok önemlidir. Ancak kendileri ge-nel merkez binalarında kimi hizmetler için taşeron kul-lanan sendikacıların kuyruğunda "taşerona karşı bir-leşmek" çoğalmayı değil olsa olsa azalmayı getirece-ği çok açıktır. Çünkü işçiler, şimdilik sessiz kalıp izle-se de gerçekleri görüyor.

Birleşmenin nerede aranması gerektiğini ise ya-zının başında anlatılan olayda bulmak mümkün. Ha-bertürk'ün yaptığı yanlışlık bile tabandaki işçilerin kar-deşliğini, birliğini ispatlarken, sendikal bürokrasinin iş-çileri bölen ve bu ayrımlar üzerinden kendi iktidarınıvar eden tavrı bütün çirkinliğiyle sırıtıyor. Sendikacı-lar bu olayda suç üstü yakalanıyor...

"Birleşe birleşe kazanacağız!" evet, ama birleşmenerede olacak? İşçilerin çoktan terk ettiği bu kirli ya-pıların kuyruğunda sınıfa ulaşmayı, birlik olmayı um-mak boş hayaldir. Sol parti ve kuruluşlar bu sendi-kacılarla kurdukları ilişki ve ittifaklarla sadece taban-dan, sınıftan uzaklaştıklarını kavramalıdır. Haber-İş'te yaşanan zorbalık tepede kurulan bu ittifaklarıngeldiği son noktayı göstermesi bakımından önemli.BBP ve EMEP gibi yan yana gelmesi mümkün gö-rülmeyen partilerden "profesyoneller" iktidarda kalmaksöz konusu olduğunda pek güzel işbirliği yapabiliyorlar!İşte sadece Hava-İş'te değil birçok sendikada pro-fesyonel sendikacılığın geldiği son nokta sendika bi-nalarında mafya hesaplaşmalarını çağrıştıran silahlı,sopalı kavgalarla sergilenen ve sınıfla ilgisi olmayançirkinliklerdir.

Sınıfa ulaşma kaygısı taşıyan, adında sola dair söz-cükler bulunan parti ve örgütlerin öncelikle bu yapı-ların kuyruğundan ayrılmaları gerekiyor. Birleşmeyi ta-banda, sınıfla kurduğunuz ilişkilerle ördüğünüz zamanbu slogan anlamına kavuşacak ve "birleşe birleşe ka-zanmak" mümkün olacak...

Birleşe Birleşe,Ama Nerede?

Bahadır ALTAN

Page 8: İşçilerin Sesi Nisan 2013

Seyfi ADALI

Devrimci İşçi Sendikaları Konfede-rasyonu (DİSK) Nisan ayının ilk haf-ta sonu olağanüstü kongre toplayacak.Türk-İş’te de olağanüstü kongre top-lanmasına dair sesler giderek dahaçok duyuluyor. Türk-İş bünyesinde10 sendikanın oluşturduğu SendikalGüç Birliği Platformu (SGBP) olağankongrede muhalefetini açıklamış, ancakkongrede başarısız olmuştu. İki işçi kon-federasyonu da, olağan kongrelerininüzerinden bir yıl geçmeden olağanüs-tü kongre tartışmalarına sürüklendi.

Olağanüstü kongre nasıl mümkün olur?İki konfederasyonun iç sorunları ve

çözüm yolları konusuna değinmedenönce, olağanüstü kongreler hakkındabir iki konuya dikkat çekmek gerekli.

“Olağanüstü kongre” demokratikbir mekanizma olması gerekirken,mevcut yasalar ve uygulamalara ba-kıldığında, iktidardaki yönetim onayvermeden pek de mümkün olmuyor.Eğer ciddi bir mali yolsuzluk vb. gibiayyuka çıkan, basına yansıyan açık ve-rilmemişse, olağanüstü kongre top-lanması “yönetim kurulu kararı”na

bağlıdır. Üstelik olağan kongre için se-çilmiş eski delegelerle kongre topla-nacağı için, yeni bir soluk da kongre-lerde hissedilmeyecektir. Taşlar yeni-den karılıp, yeni bir diziliş yapılacak-tır. Oyuna devam edilecektir.

Bir örnek verelim: Hava-İş olağangenel kurulu 146-146 sonuçlanmış vemahkeme kararıyla geçersiz bir oygeçerli sayılarak, eski yönetim iş ba-şında kalmıştı. Muhalefet (GökkuşağıHareketi) bir yıl sonra olağanüstü ge-nel kurul için yasal girişimde bulundu.Yasal sınır olan yüzde 20 delegenin ikikatı sayıda imza toplayıp yönetimebaşvurdu. Sendika yönetimi reddetti.İş Mahkemesine başvurdu, reddetti.Yüksek mahkeme de onay verdi.

Olağanüstü kongrelerin demokra-tik bir denetimden çok yönetim kuru-lunun isteğiyle yapılabilen kurullar ol-duğunu unutmayalım. Nitekim, DİSKyönetim kurulu karar aldığı için ola-ğanüstü genel kurula gidilebiliyor.Türk-İş’te yarılma daha açık ifadeedilmesine rağmen, Türk-İş’te ola-ğanüstü genel kuruldan çok daha faz-la söz edilse bile, Türk-İş yönetimi ka-rar almadığı için, olağanüstü kongre-nin şimdilik sadece sözü var.

Dolayısıyla, sendikal yasaların tü-

münde gördüğümüz ortak yan şu-dur: Merkez yönetimler, sendikal bü-rokrasi yasal korunma altındadır.

Haber-İş örneğinde de görüldüğügibi, 30-31 Mart’ta yapılacak olağan-üstü genel kurul yönetim kurulu ka-rarıdır ve yönetimin iç hesaplaşması-nı tamamlamak, bir ekibi tasfiye etmeküzere toplanmaktadır. Olağanüstükongrelerde sorun çözümünden çok,merkezi ekibin kendini güçlendirerekdiğer ekipleri tasfiyesiyle sonuçlanır.

DİSK’te olağanüstü kongrenin nedenleri Türk-İş’te olağanüstü kongre tari-

hi kesinleşmedi. DİSK’in kongre top-layacak olmasının nedeni ise, bilindi-ği kadarıyla işçi sınıfına yönelik poli-tikalarda, izlenen sendikal çizgi hak-kında farklılıklar; sendikal anlayışlar,fikirler temelinde bir hesaplaşma de-ğildir. DİSK Genel Başkanlığını yürü-ten Genel-İş sendikasının kendi içindeanlaşmazlığa düşmesidir. Bu anlaş-mazlık, Şişli Belediyesi işçilerinin üye-si olduğu şubede yaşanan olağanüstükongre ile su yüzüne çıkmıştır. Şubekongresini Devrimci İşçi Hareketi gru-bunun adayı kaybetmiş ve yine Dev-rimci İşçi Hareketi listesinden genel

başkan olan DİSK Genel Başkanı, butasfiyeye sessiz kalmış, CHP çizgisineboyun eğmiştir. DİSK’te giderek artanşekilde kendini hissettiren ve istifala-ra yol açan “dış müdahale”, DİSKbünyesinde tepki çekmiştir. Hatırla-nacağı gibi Devrimci İşçi Hareketi’ninGenel-İş üzerinden DİSK Genel Mer-kezinde etkisini artırması, DİSK GenelSekreteri ve Birleşik Metal-İş Genel Baş-kanı Adnan Serdaroğlu’na suçlama-larda bulunması ve suçlamalaraDİSK’in kurumsal olarak cevap ver-meyişi, Serdaroğlu’nun DİSK yöne-timden istifasına yol açmıştı.

DİSK Olağanüstü Kongresinde çö-zülmek istenen, Genel Merkez yöne-timi içinde yeniden dizilişi sağlamak-tır. Olağan kongresinin de CHP haki-miyetinde geçen DİSK üzerinde, yineCHP denetimde ulusalcı bir sendikaldiziliş gündemdedir.

Sendikalarda CHP taktiğiOlağanüstü kongrelerin müm-

OLAĞANÜSTÜ KONGRELER DÖNEMİ:

VİTRİN DEĞİŞECEK!DİSK’in olağanüstü kongre toplayacak olmasının nedeni işçi sınıfına yönelik politikalardaki farklılıklar değil DİSK Başkanlığınıyürüten Genel-İş sendikasının kendi iç hesaplaşmasıdır.

İşçilerin Sesi

8

Seyfi ADALI

19 Mart’ta Haber-İş Sendikası Genel Mer-kezine bir saldırı oldu. Bu saldırı önce medyadabüyük bir dalgalanma yarattı ama ardından sen-dikacıların koltuk kavgası olduğu anlaşıldı.

Haber-İş Sendikası hem bürokratik bir sen-dikadır hem de geleneksel olarak aşırı sağcısiyasal eğilimde olan yöneticilere sahiptir. Ön-ceki Başkan Ali Akcan Büyük Birlik Partiliydi;sonraki yöneticiler de aşırı sağın farklı eği-limlerini temsil ediyorlardı. Bu yöneticilerin ken-di aralarındaki kavganın, işçi sınıfının çıkarla-rı için olmayacağını herkes bilir. Nitekim kav-ga da işçilerin hakları için yapılacak işler üze-rinden başlamamıştır. Sendikanın hakkında ke-sinleşmiş mahkeme kararı bulunduğu için yak-laşık 1 yıl önce mali sekreterlik görevinden

uzaklaştırılan Salih Taşdemir, 30-31 Mart’tayapılacak olağanüstü genel kurulu erteletmekkastıyla daha önce çeşitli yasal ve yasadışı gi-rişimlerde bulunmuş, bunlar boş çıkınca sal-dırı düzenlemiştir. Olay bununla kalsa lanet-ler geçer giderdik. Ancak, Salih Taşdemir’inekip arkadaşları arasında Levent Dokuyucu is-mini görünce, kendisine sosyalist diyen bir sen-dikacının bu kadar pisliğin içine batmış olmasınıgörmezden gelemezdik. Nitekim, EvrenselGazetesi bu olayı görmezden geldi. Tabii buonların bileceği bir şeydir.

Levent Dokuyucu’nun fiilen saldırıda yeralıp almadığını bilmiyoruz. Ancak, Çankaya İlçeSeçim Kurulu Kararına göre, Haber-İş GenelSekreteri Levent Dokuyucu “ekibin içinde”; 3kişiden biri. Sendikanın 30-31 Mart tarihlerindeyapılacak olağanüstü genel kurul kararını ip-

tal ettirmek için, sahte bir yönetim kurulu def-teri düzenleyip, karar alıp seçim kuruluna bil-dirmişler. Seçim kurulu bu sahteciliği açığa çı-kartınca, saldırı gerçekleşmiş.

Levent Dokuyucu, zamanında devrimci-lik yapmış diğer sendika bürokratları gibi, sü-reç içinde bu mekanizmanın bir parçası oldu.Birçok solcu bürokrat işçi sınıfının çıkarlarınıtemsil etme iddiasıyla, kişisel gelecekleri içinsendikalarda “solcu rolü” oynuyorlar.

Sendikal yapıların içinde temiz kalmamı-zı sağlayacak tek şey, işçi denetimidir. İşçile-rin denetlemediği, liste hesaplarıyla yönetim-lere gelen tüm sol/sosyalist sendikacıların aki-beti bundan başkası olamaz. Bu ibret verici öy-künün Sendikal Güç Birliği Sendikacılarının çoğuiçin farklı düzeylerde geçerli olduğuna tanığız.Tabii ki, kişi olarak Levent Dokuyucu ile ilgili

değiliz. Ancak, onun gibi sendika bürokratla-rının ortaya çıkmasına fırsat veren, kendisinesolcu, sosyalist diyen siyasal anlayışların sor-gulanmasını önemsiyoruz. Sendikal mücade-leye dair yanlış kavrayışa göre, sendikalardane olursa olsun yer almak “sınıf devrimciliği”sayılıyor. Tam aksine! Sol sendika bürokrasi-sine destek vermek, işçi sınıfının bağımsız ha-reketini inşa etmenin ertelenmesine neden ola-cağı gibi, işçileri de yanıltır. Sendikalardaki ça-lışma, “sendika yönetimine gelmek” üzerinekurulmamalı, bütün işçilere seslenen bir po-litikayla hareket edip, işçilerin gücüne da-yanmak suretiyle yönetimlerde yer almakdüşünülmelidir. Aksi halde tabanı olmayan birsolcu sendika yöneticisinin, ya bürokrasininbaskılarına boyun eğmek ya da sendikadan atıl-maktan başka seçeneği olmayacaktır.

BÜROKRATİK SENDİKACILIĞIN GELDİĞİ SON NOKTA

Page 9: İşçilerin Sesi Nisan 2013

İşçilerin Sesi

9

kün olma hali ve bu kongreleregidiş nedeni bir arada düşünül-düğünde, kongrelerin genel mer-kezlerin iktidarlarını güçlendir-diği kurullar olduğu görülecek-tir. Daha geniş bir cepheden söy-leyecek olursak, iktidar veyamuhalefet olsun, esasen işçi sı-nıfının gündeme gelmediği, so-runlarının ve etkisinin hissedil-mediği bir iç hesaplaşmayla yenibir vitrin oluşturulacaktır.

Hepimiz biliriz: CHP ne zamansıkışsa, olağanüstü kongre içinimzalar toplanır, kongre ve ku-rultaylar düzenlenir. Sonuçta imajdeğişikliğine gidilse de politikalarve yönetim anlayışı olduğu gibiyerinde kalır. Bugün de konfede-rasyonlar bu çaresizliğin ve gör-evini yapmamış olmanın daya-nılmaz hafifliği içinde kongreleregidiyorlar. İşçi sınıfının hiçbir so-rununa da çözüm olmayacaklar.

Sendikaların tıkanıklığını, ba-şarısızlığını, işçilerin yönetim-lere olan güvensizliklerini sa-mimi olarak işyerlerinde açıptartışmak, gerçekten çözümlerbulmak yerine, yönetim kurulukoltuklarına dair pazarlıklarla,isim değişiklikleriyle “durumuidare ediyorlar”.

DİSK Olağanüstü Kongresi veTürk-İş’te gündeme gelecek muh-temel olağanüstü kongre, işçilerinveya sendikal hareketin sorunla-rını masaya yatırmak üzere top-lanmıyor; günü kurtarmaya odak-lanıyor. Dolayısıyla da CHP yön-temleri işletiliyor.

Bu nedenle işçilerden kopukkongrelere bel bağlamayacağız.Ehven-i şeri desteklemeyeceğiz.İşçi sınıfının sermayeden ve sen-dika bürokrasisinden bağımsızhareketinin inşası için, işyerlerin-de her seviyede örgütlenip, de-mokratik, şeffaf sendikaların in-şasından yana mücadele edeceğiz.

“Kuralsız Güvencesiz Çalışmaya Ha-yır, Taşeron İşçiliğine Son” sloganıy-la 23 Mart Cumartesi günü Lülebur-gaz’da düzenlenen mitingin çağrıcısıTürk-İş muhalefeti, Sendikal Güç Bir-liği Platformu (SGBP) oldu. 10 sendi-kanın faaliyet yürüttüğü işkollarının ta-mamında taşeron işçilik almış başını git-miş durumda.

Örneğin, Kristal-İş’e bağlı Şişe Camfabrikalarında, Hava-İş’e bağlı TGS(Yer İşletme) bünyesinde, Tek Gıda-İş’ebağlı Elit Çikolata’da ve diğer sendi-kaların işyerlerinde sayısız taşeron şir-ket var. Ocak ayında Zonguldak’ta birsendikanın, Genel Maden İş’in düzen-lediği mitigde katılımın 20 bin işçiyeulaştığı düşünülürse, 10 sendikanınkatılımıyla çok daha canlı ve kitlesel birmiting olması beklenirdi. 5 bin kişilikmitingde, gerçekten taşeron işçilerin his-sedilir bir ağırlığı olmadığı gibi, yok de-necek kadar azdı.

Mitingde taşeron işçilerden birinebile söz verildi mi? Hayır: Açılış ko-nuşmasını Petrol-İş Trakya Şube Baş-kanı Turgut Düşova yaptı. Ortak açık-lamayı Kristal-İş Sendikası Genel Baş-kanı Bilal Çetintaş okudu. SGBP KadınKoordinasyonu adına Neslihan Taşo-luk konuştu. Bir de uluslar arası sen-dikal camiadan bir konuşmacı! Mi-

tingde taşeron işçi yok. Katılım yok. Ko-nuşmacılarda taşeron işçi yok. Ama mi-ting taşeron sistemine karşı çıkmakiçin düzenleniyor!

Öyleyse bu miting niçin düzen-lendi? Bu sorunun cevabını SendikalGüç Birliği’nin sözcüsü, Kristal-İş Sen-dikasının Genel Başkanına gazetecisoruyor, “Böyle bir miting düzenle-mekteki amacınız nedir?” Cevap:“Türk-İş uzun süredir Başkanlar Ku-rulu yapmadığı için SGBP olarak Baş-kanlar Kurulunu toplamasını istedik.Hem Türk-İş içindeki sıkıntıları ko-nuşmak hem de hükümetin uygula-

malarına karşı bir mücadele programıyapılması gerektiğini düşündük. 1Mart’a kadar süre tanıdık ancak bu ka-rarı almadılar…”

Mitingi düzenleyenlerin derdiTürk-İş’i zorlamak, değiştirmek! De-ğiştirmek derken, koltuklarda otu-ranlarla kendilerinin yerlerini değiş-tirmekten söz ediyorlar. Türk-İş için-deki “sıkıntı”ları kendi lehlerine çöz-mek için miting düzenliyorlar. Bu ne-denle ne üyelerini mitinge katabili-yorlar ne de taşeron işçilerini örgütle-mek gibi bir dertleri var.

İşçilerin Sesi - Haber

Yaklaşık 1 milyon 700 bin sayısına ula-şan taşeron işçilerin durumuyla ilgiliyasa taslağı, Çalışma Bakanlığı tara-fından sızdırıldı. Hükümete yakınmedya organlarında haber olan taslak,büyük bir itiraf içeriyor: Taslak, TürkiyeCumhuriyeti İş Yasalarının taşeron iş-çiler için uygulanmadığını kabul ediyor.

Star Gazetesinin haberine göre yenihazırlanan taslak ile taşeron işçilere asılişçilerin sahip olduğu tüm haklardanyararlanma imkânı getiriliyor. Bu ifa-denin kendisi, resmi makamların ağ-zından, son 10 yıldır taşeron işçilerin ya-sadışı, iş yasalarının kapsamı dışında,adeta kölelik diyebileceğimiz bir bi-çimde çalıştırıldığının itirafı oluyorhem de kabul edildiğini gösteriyor.

Soruyoruz: Öyleyse Çalışma Ba-kanlığı niçin var? Çalışma Bakanlığı 10yıldır taşeron sisteminde iş yasaları uy-gulanmadan işçilerin çalıştırılıp hak-larının gasp edilmesine neden gözyummuştur? İşçilerin hak kaybına uğ-ramasına bilerek göz yumarak, taşeron

şirketlerin suçuna ortak olduysa, bununbir bedeli olmayacak mı?

Söz konusu medya organlarındanöğreniyoruz ki, taşeron işçi çalıştırıl-ması, hukuki adıyla söyleyecek olursak“alt işveren”lere ilişkin yasa taslağıBakanlar Kurulu’nda görüşülerek ka-bul edilmiş. Başbakan Erdoğan ise,“sosyal taraflarla tartışılarak taslağa sonşekli verin” diye talimat vermiş!

Star gazetesi diyor ki, yeni yasayla“Asıl işçi” hakkı geliyormuş: İşçilerinmaaşları zamanında ödenecek, kıdemtazminatı hakları olacak. Maaşların vekıdem tazminatının ödenmesinden üstişveren sorumlu olacak.

Sonra, bir kazanımmış gibi su-nulan şu: Yıllık, hastalık, doğumölüm izinlerinin tamamı taşeron iş-çiler için de geçerli olacak! Taşeron iş-çiler de toplu sözleşmelerde eldeedilen özlük hakkı düzenlemelerin-den faydalanacaklar. Bazı gazeteler-de ise, sözleşme sürelerinin 3 yıla çı-kartılabileceğinden söz ediliyor.

İş Yasasının tekrarından başka birdüzenleme içermeyen bu taslak, yenibir hak getirmiyor. Ancak, iş yasalarıuygulanmadan çalıştırılan 2 milyonayakın taşeron işçisine Çalışma Bakanı“ahlaksız teklif”te bulunuyor: “Siz, ta-şeron sistemini kabul edin, kadro gü-vencesi istemeyin, ben de size iş yasa-larının uygulanmasını sağlayayım!”

Hükümet, taşeron sistemine sonvermeyi değil, çalışma ilişkilerini “söz-leşmeli istihdam” biçimine dönüştür-meyi, kadrolu işçiliğe son vermeyi he-defliyor. Bu nedenle yandaş basının“müjde” vb. başlıklar altında gürültükopardığı haberlerin arkası boştur.AKP’den umut etmek, medyanın çar-pıtılmış haberleriyle oyalanmak yerine,iş güvencesi ve kadrolu çalışma talebinielde etmek için, ne kadar çok taşeron iş-çisini bir araya getirebildiğimize bak-malıyız. Taşeron işçilerinin birleşmesi-ni ve örgütlenmesini sağlamadıkça,aldatılmaya devam ederiz.

İşçilerin Sesi - Haber

TAŞERONA KARŞI SÖZÜNÜZDE EYLEMİNİZ DE BİR OLMALI!

TAŞERON SİSTEME GÜVENCEYASASI MECLİS YOLUNDA

Page 10: İşçilerin Sesi Nisan 2013

Mustafa EKER

ABD karşıtı söylemi ve WashingtonMutabakatı da denilen IMF anlaşma-ları ile neo-liberal politikalara karşı du-ruşu, kamu kaynaklarını sosyal prog-ramlara aktarması ile dikkat çeken vepopülerleşen Venezüella Devlet Baş-kanı Hugo Chavez, geçen ay, 6 Mart’ta,öldü. 14 yıldır ülkeyi yöneten ve bu sı-rada ABD-CIA destekli bir dizi darbeatlatan, kendisi de eski bir darbeci olanChavez’in ölümünün ardından soldailginç tartışmalar yaşanıyor.

Chavez’e, ‘büyük adamdı’ diyerekmethiyeler düzen birçok çevre onu, ‘iş-çilerin ve ezilenlerin kurtarıcısı’ ilanetti. ’21.yy sosyalizminin temsilcisi’olarak gördükleri Chavez’in, Vene-züella’da hayata geçirdiği programdanhareketle, uygulamalarıyla sosyaliz-min önünü açtığını anlattılar. Refor-mizmi ve küçük burjuva demokratiz-mini, sosyalizmmiş gibi okuyucuları-na sundular ve propaganda ettiler.Chavez olayını anlamak için birazgerilere gitmek, içinden çıktığı top-

lumsal yapıyı tanımak gerekir.1970’lerde Venezüella, IMF-DünyaBankası tarafından borç batağına sü-rüklenmiş, batık bir ülkeydi. Enflasyonkontrolden çıkmış, yolsuzluk almış yü-rümüş, yoksulluk yaygınlaşmış, ülkepetrol zengini olmasına rağmen, işçi-ler, köylüler ve yerliler pastadan hiçpay alamamışlardı. Orta sınıf hızlayoksullaşmaktaydı. Seksenli yıllar,Latin Amerika’da CIA destekli askeridarbelerin ve diktatörlüklerin hükümsürdüğü, solcuların, sendikacılarınöldürüldüğü, infaz mangalarının iş ba-şında olduğu, kaynakların dış borçödemelerine aktarıldığı, işçi sınıfı veezilenlerin IMF-Dünya Bankasının‘yapısal uyum programları’ altındainim inim inlediği yıllardır.

1988’de Venezüella’da, Carlos An-dres Perez, neo-liberal politikalaratepkiyi örgütleyerek iktidara gelir. Nevar ki iktidara yerleşir yerleşmez va-atlerini unutur. IMF programlarınave neo-liberal politikalara, özelleştir-melere hız verir. Sosyal haklar ve har-camalar kısılmaya başlanır. Özellikle,

gaz yağı fiyatının ikiye katlanmasıhalkı çileden çıkarır. Toplumsal pat-lamaya yol açar. 1989’da Caracas’ta,zamlara ve neoliberalizme karşı ger-çekleşen ayaklanma sırasında 3000işçi ve emekçi öldürülür. Bu yıllar, hemVenezüella hem de tüm Latin Ameri-ka’da çelişkilerin sertleştiği, mücade-lenin yaygınlaştığı yıllardır.

İŞÇİ SINIFI MÜCADELESİCHAVEZ’İ YARATIYOR İşte Chavez, bu koşulların, bu ko-

şullara müdahale eden işçi sınıfı ha-reketinin ve sol muhalefetin hayatı şe-killendirdiği, siyasal ve toplumsal ko-şulların içinde filizlenir. Venezüel-la’da gelişen bu devrimci dalganınüzerinden yükselir. İşçi sınıfının ba-ğımsız, devrimci partisinin yokluğu,sınıf dışı eğilimlerin ve örgütlerin işçisınıfı içinde güçlenmesine ve onu ye-deklemesine fırsat verir.

1971’de orduya giren Chavez, çi-çeği burnunda bir subayken gerilla ha-reketini tasfiyeye yönelik işlerde gö-revlendirilir. Ne var ki, gerillalarla

mücadele edeceğim derken, o dönemyasa dışı sayılan sol gruplarla ilişkisiolan ağabeyi Adan’ın da telkinleriyle,gerillalardan etkilenir. Chavez’iin 70’le-rin sonlarından itibaren, iktidarı ele ge-çirmek üzere ordu içinde gizlice ör-gütlenmeye başladığı söylenir. 1983’teBolivarcı Devrimci Hareketi (MBB)kurar. 1992’de Devlet Başkanı Perez’ekarşı askeri darbeye kalkışır. Darbe ba-şarısızlıkla sonuçlanır. Chavez tutuk-lanır, 30 yıl hapse çarptırılır. Ne var ki2 yıl sonra yeni Devlet Başkanı seçilenRafael Caldera tarafından affedilir.Bundan sonra Chavez, darbe yerine se-çimler yoluyla iktidara gelmeye kararverir. 5. Cumhuriyet Hareketi isimli birparti kurar.

1988’de yapılan seçimlerde %56 oyalarak Cumhurbaşkanı seçilir. 2000’deyapılan erken seçimleri de kazananChavez, 2002 yılında, arkasında Was-hington ve Madrid’in olduğu, bir as-keri darbe ile iki günlüğüne iktidardanuzaklaştırılır. Askeri darbeye karşıparlamenter demokrasiyi ve Chavez’isavunan işçi sınıfı ve örgütleridir.

CHAVEZ SİYASİKOŞULLARIN BİR ÜRÜNÜDÜR6 Mart’ta hayatını kaybeden Venezüela lideri Chavez, toplumsal eşitsizliğin nedeninin kapitalistüretim ve mülkiyet ilişkileri değil bölüşümdekiadaletsizlik olduğunu düşünüyordu.

İşçilerin Sesi

10

Chavez, on yıllardır ABD’nin arka bahçesi olan,IMF-DB tarafından borç batağına sürüklenen,borç sarmalından çıkması için de, neo-liberalpolitikaların, özelleştirmelerin dayatıldığı, işçisınıfının, yerlilerin ve topraksız köylülerin ise,bu politikalara ve baskıcı rejime karşı isyan ha-linde olduğu bir ülkede ve konjonktürde ikti-dara gelir. Dünyada kamu harcamalarının kı-sıldığı, sosyal programların kırpıldığı bir dö-nemde, o ‘kesinti yapmayacağız, var olan ge-liri sosyal programlara ayıracağız’ diyerek‘bir başka yol izler’.

Hem sistemi kurtaracak, hem de siste-me ve bu sömürü düzenine karşı olan işçi-leri, kır-kent yoksullarını, yerlileri ve topraksızköylüleri sistem içinde tutacak ama onları ra-

hatlatacak, düzen ile çelişkilerini yumuşa-tacak, çalışma ve yaşam koşullarını iyileş-tirecek, topraksız köylülere toprak vadedenbir sosyal reform programı önerir. İşçi sını-fı da bu programa destek ve oy verir. Cha-vez, selefi Carlos Perez gibi, seçim mey-danlarında verdiği sözleri unutmaz. İktida-ra geldiğinde verdiği sözleri tutar.

Ne var ki, solda birçok gazeteci, yazar vesiyasal çevre, Chavez’in bu sosyal reformprogramını sosyalizmmiş gibi sunuyor. Cha-vez’e ‘büyük adam’ sözleriyle fetişleştiriyor veilahlaştırıyor. Bu siyasetçiler ve yazarlar, busosyal reformun ortaya çıkması ve Chavez ta-rafından hayata geçirilmesinin esas öznesi-nin işçi sınıfı ve onun mücadelesi olduğunu

unutuyor veya görmek istemiyorlar. Chavez’ibir kurtarıcı gibi sunuyorlar. Tarihi kahramanlardeğil sınıflar yapar. Aksi materyalist değil idea-list bir tarih anlayışıdır.

Chavez’i bir kurtarıcı gibi görenler,onun izlediği bu reform programıyla, işçi sı-nıfı ve yoksulların hayatını iyileştirdiğinisöylüyor ama rüşvet olarak da değerlendi-rilebilecek hak kırıntıları karşılığında, sosyalbir devrime dönüşme potansiyeli de taşıyan,sosyal bir patlamanın da önüne geçtiğini giz-liyorlar. Böyle davranmak ve tavır almakla,Chavez’in ve temsil ettiği reformist, halkçıçizginin, konjonktürel olarak ilerici bir içe-riğe sahip olsa da, hareketi sistem içinde tu-tarak, önünü keserek, tarihsel olarak geri-

ci-karşı devrimci bir rol oynadığı gerçeğininüstünü örtüyorlar.

Sosyalizmin kurtarıcılara ihtiyacı yoktur. İşçisınıfı, her türlü kurtarıcıdan kurtulmadan öz-gürleşemez. Sosyalizm, askeri darbe veya se-çimler ve parlamento aracılığı ile ya da bir grupgerillanın silahlı mücadele yoluyla iktidarı elegeçirmesi, yukarıdan aşağı emir ve kararna-meler yayınlaması, yasalar çıkarması ile ku-rulamaz. İşçi sınıfı, burjuva devleti ele geçiripkendi çıkarları için kullanamaz. Marks’ın, Pa-ris Komününden çıkardığı en önemli dersler-den birisi de budur. Sosyalizm aşağıdan yu-karı, işçi sınıfının her günkü yürüttüğü müca-delenin içinde ve kendi öz örgütleri-konsey-leri aracılığıyla kurulabilir.

REFORMİZMİN Mİ, SOSYALİZMİN Mİ TEMSİLCİSİ?

Page 11: İşçilerin Sesi Nisan 2013

İşçilerin Sesi

11

“Barrio” denilen teneke mahallele-rinden şehir merkezlerine inen işçi sı-nıfının kararlı direnişi sayesinde dar-be püskürtülür. Bu darbe girişimi,Chavez ile işçi sınıfı arasında duygu-sal bir bağ ve yakınlaşmanın oluşma-sına ve Chavez’in sola kaymasına yolaçar. Fakat onun solculuğu sosyalistdeğil, daha çok sosyal demokrat, halk-çı bir içerik ve retoriğe sahiptir.

Chavez, toplumsal eşitsizliğin veadaletsizliğin temel nedeni olan ka-pitalist üretim ve mülkiyet ilişkileri-ni sorgulamaz. Sorunun üretim vemülkiyet ilişkilerinde değil bölü-şümdeki adaletsizlikten kaynaklan-dığını düşünür. Toplumsal çelişkile-rin yumuşatılması, yoksulluğun az-altılması, gelir dağılımındaki eşit-sizliğin ve adaletsizliğin düzeltilme-si, işçi ve işsizleri, dışlanmış kesim-leri destekleyen sosyal programlarınhayata geçirilmesi doğrultusundabir politika izler.

Ulusal kaynaklar kamulaştırılma-ya başlanır. Büyük toprak sahiplerininçiftliklerine dokunmasa da, kullanıl-mayan topraklar, topraksız köylüleredağıtılır. Başta kamu sektörü olmaküzere yeni iş alanlarının yaratılması,küçük üretimi teşvik etmesi için adım-lar atılır. Ülkenin petrol gelirleri sos-yal programları finanse etmek içinkullanılır. Buradan gelen kaynaklar,eğitim ve sağlık harcamalarını des-teklemek, yoksulluğu aşağıya çek-mek, işçilerin ve ezilenlerin, dışlanmışkesimlerin yaşam standardını yük-seltmek için kullanılır. Sayıları yirmibini bulan mahalle meclislerine yerelyönetimler bütçesinden pay ayrılır(ki bu meclisler 2002’de CIA desteklidarbenin püskürtülmesinde çok önem-li bir rol oynayacaklardır). Bürokrasigüçlendirilir.

Chavez başkan olduğunda %15olan işsizlik, 2009’da %7,8’e iner. Mut-lak yoksulluk sınırının altında yaşa-yanlar %80 azalır. Nüfusun %96’sı te-miz suya kavuşur. Eğitime ayrılanpay %3,4’den %5,1’e, sağlık harca-maları %1,6’dan %7,7’ye ulaşır. Dışborçlar aşağı çekilir.

Chavez, devrimci Marksist gele-nekten değil, 19.yy’da İspanyol bo-yunduruğundan kurtuluşun sembolüolan Simon Bolivar’dan etkilenir. JoseMarti’lerin halkçı-devrimci mücadelegeleneğinden beslenir.

Chavez, ne antikapitalisttir ne detutarlı bir antiemperyalisttir. Venezü-ella ekonomisi de kapitalist dünyaekonomisinin bir parçasıdır. Onuniçin mal-meta üretir. Chavez’in anti-emperyalistliği Amerikan karşıtlığıile sınırlıdır. Sistem içinde, ABD he-gemonyasına karşı, Rusya ve Çin em-peryalizmine yakın bir dış politika iz-ler. Emperyalistler arası çelişkiyi ken-di burjuva-siyaset ve sermaye sınıfınınçıkarları için kullanır.

Geçtiğimiz Şubat ayında değişik sol görüşlere sahip 6arkadaş, bütün eleştirilerimize rağmen ABD emperyaliz-mine karşı desteklediğimiz ve adı her zaman Che Gue-vara’yı anımsatan Küba’yı ziyaret ettik. Yolculuğumuzundaha ilk saatlerinde birbirimize ‘fazla bir şeyler bekleme-mek lazım’ tavsiyelerinde bulunurken, yolculuğumuzun sonsaatlerine vardığımızda, gördüklerimiz birbirimize bir dizisoru sormamızı gerektirdi.

Küba’ya varışımızla birlikte ilk gözümüze çarpan ar-tık yaşamımızın bir parçası haline gelmiş olan büyük rek-lam billboardları ve neon ışıkların yokluğu oldu; eski Be-yoğlu’nu andıran Havana sokakları ve hemen her sokaktahızla geçip giden 1940 ve 1950’lilerin Amerikan yapımıotomobilleri; evlerinde yaptıkları börek ve kurabiye türüürünleri satmaya çalışan sokak satıcıları ise bizleri şa-şırtmadı. İlk şaşkınlığımızın nedeni neredeyse hemen herköşede kendisine rastlanılan polis memurlarının resminiçekmemiz ve bazılarımızın okuduğu “polis memurlarıylakonuşma” uyarısı oldu. Konuştuğumuz Kübalılardan birpolis memurunun bir işçinin 3 katı maaşına tekabül edenaylık 30 dolar maaş aldığını öğrenince bi-raz daha şaşırdık; Küba’da parti görevli-leri ve polis memurları aldıkları maaşlar ilegünün konuşma konusu idiler.

ABD’nin 40 yılı aşkın bir süredir sür-dürdüğü ambargonun sonuçlarını her yer-de görmek mümkün: Türkiye ve Batı ül-kelerinde görmeye alıştığımız tüketici kül-türünün simgeleri adalıların hayatlarınınbir parçası değil. Ancak, tüketici kültürü vebununla birlikte global kapitalizm Kübalılarınhayatlarında giderek artan bir şekilde ken-dini hissettiriyor. 50’den fazla otelin bulunduğu Varade-ro sahil bölgesinde tek bir Kübalıyı tatil yaparken görmekmümkün değil. İşçiler Batılı şirketlerin işlettiği bu otellerdeayda 10-20 dolar gibi maaşlara çalışıp, verilecek bahşiş-lerden faydalanıyorlar. Zara, Mango, Benetton ve uluslar-arası otel zincirlerinin yanısıra, geliri yüksek Kübalıların alışveriş ettiği ithal ürünlerin satıldığı marketler, sahil bölgele-rinde sayıları artan golf kursları ve yeni model otomobillerKüba Komünist Partisi’nin Vietnam ve Çin örneğini tek-rarlamaya karar verdiğinin bir işareti olarak anlaşılmalı.

Yolculuğumuzun sonunda vardığımız sonuçlardan biri,Ada’da Parti bürokrasisinin tercihini Küba’da işçilerin vehalkın kendi kendini yönettiği, iktidarın üretenlerde oldu-ğu aşağıdan yukarıya bir demokrasiden yana değil de “pa-zar ekonomisi”nden yana yapmış olduğudur. Kanımca,ABD’nin uyguladığı ambargo kalktığı zaman bu süreç dahada hızlanarak sürecektir.

Santa Clara’ya giderek Che Guevara’nın mezar anı-tını ve müzesini ziyaret ettik. Bugün özellikle Küba ve dün-yanın birçok yerinde resimlerine rastlanan “Komutan Er-nesto Che Guevara” ile karşılaştığımız Küba gerçekliği-ni bir kez daha hatırladık. Her türden Stalinist ve iyi ni-yetli gençler için Che Guevara ideali, Küba’da bütün gö-revlerinden istifa ederek Bolivya’ya giden ve orada CIAtarafından öldürülen bir devrimci. Che’nin bu şekilde ta-nımı bir yandan onu bir Aziz seviyesine yükseltirken di-ğer yandan onun fikir ve inançlarının içini boşaltmak vemarketlerde 10 dolara satılan tshirt ve resimlere indirge-mek gibi bir etkiye sahip.

Leon Troçki’nin sürekli devrim teorisini inceleyen ve“ya sosyalist devrim ya da karikatür devrim” diyen Che,daha devrimin ilk yıllarında ABD’nin burnunun dibinde kay-nakları kısıtlı olan Küba’da sosyalizmin yaşamasının tekyolunun Küba devriminin başka ülkelere yayılması oldu-ğunu görmüş olmalıydı.

Che için, hemen hemen her Türkiyeli devrimcinin bel-leklerinde kazılı bulunan “iki, üç daha fazla Vietnam’’ slo-ganı, Küba’da devrimin sürmesi ve sosyalizmin temelle-rinin atılmasının olmazsa olmaz koşulu idi. Bu nedenle,“tek ülkede sosyalizm” tezinin Küba’yı götüreceği büro-kratik çıkmazı gören Che’nin Bolivya’ya bir mesih gibi ka-fası ve ruhundaki idealizmin bir sonucu olarak değil de Kü-ba’da devrimin sürekliliğini sağlamak için gittiğini vurgu-lamak gerekiyor.

Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve Küba’ya yapılan yar-dımların durması sonrasında, adada rejimin bugüne ka-dar yaşamasını sağlayan da Latin Amerika’da yükselendevrimci dalga ve Venezüella’da Hugo Chavez’in iktida-ra gelmesi oldu. Venezüella, Bolivya ve Ekvator gibi ül-

kelerde çalışan Kübalı doktor ve öğret-menlerden elde edilen gelir, günümüzdeadanın döviz kaynağının yüzde yetmişeyakın bir kısmını temsil ediyor; Venezü-ella’nın dayanışma maksadıyla içlerindeKüba ve Dominik Cumhuriyeti’ninde bu-lunduğu ülkelere ucuza sattığı petrol, buülkelere sosyal programları sürdürmeve bir nefes alma şansı veriyor.

Küba halkı kültürlü ve onurlu. Yok-sullar ama yaşamlarını daha iyi ve güzelkılabilmek için her şeyi yapıyorlar: Yıllar-

dır tamir görmemiş avlu ve merdiven aralıkları bazen kor-kutucu ama her zaman temiz ve bir kaç saksıyla süs-lenmiş. Elbiseler eski ve görmeye alıştığımız renk cüm-büşü yok ama her zaman temiz bir görünüm var. Müzikve sanat Adalıların yaşamlarının bir parçası. Adada kamuulaşımı bir sorun ama insanlar birbiriye itişmeyi değil deyardımlaşma yolunu seçiyorlar. Otostop yaparken tanı-şıp evlenenlerin hikâyeleri, Kübalıların bahsetmeyi sevdi-ği konulardan.

Küba, önümüzdeki yıllarda global kapitalizmin hal-kalarından biri haline gelip, Batılı turist ve hastaların din-lenme ve tedavi merkezi haline gelebilir. Batılı kapitalist-lerin istediği bu ve Kastro kardeşlerin tepesinde bulun-duğu her biri 80 yaşını geçmiş liderler Che Guevara ile or-tak yürüttükleri mücadeleden epey uzaktalar. Küba’da halkda bir değişimden yana, ancak bu Çin tipi kapitalist birdönüşümü destekledikleri anlamına gelmiyor. Aydın ve öğ-renci grupları Havana Times’ın sayfalarına da sık sık yan-sıttığı gibi devrimci Marksist fikirleri tartışıyorlar. Kanım-ca burada en büyük zaaf Stalinizmin sosyalizmi kamu mül-kiyeti ile özdeşleştirip emekçilerin kendi kendilerini yönetimaraçlarını (konseyler, fabrikaların yönetimi vb) ortadan kal-dırmış olması. Bunun anlamı sınıfın atıl kalması ve top-lumun politika dışında tutularak Parti ve devlet bürokra-sinin kendisini sosyalizm ile özdeşleştirmesi oldu.

Küba’yı ABD’ye karşı savunduğumuz gibi Küba dev-riminin kazanımlarını da Komünist Parti bürokrasisine kar-şı savunup gerçek bir sosyalizmin emekçilerin kendi el-leriyle kurulacağını tekrar tekrar vurgulamak gerekiyor.

Küba İzlenimleriErol Yeşilyurt

Küba’yı ABD’ye karşı

savunduğumuzgibi devrimin

kazanımlarını dabürokrasiye

karşı savunmakgerekiyor.

Page 12: İşçilerin Sesi Nisan 2013

Oya ÖZNUR

4. yargı paketi olarak adlandırılan İn-san Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağ-lamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Ya-pılmasına Dair Kanun Tasarısı alt ko-misyondan geçti ve Meclis’e sevk edil-di. Paket, Abdullah Öcalan ile başlatı-lan barış görüşmelerine paralel olarakyeniden gündeme getirilmiş ve siyasitutuklular açısından ciddi bir yargı re-formu yapılacağı beklentisi yaratıl-mıştı. Ancak geçen hafta Meclis’e sevkedilen tasarının, ciddi bir iyileştirme ge-tirmeyeceği ortaya çıktı.

AKP Hükümeti, 4. yargı paketiniAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ninTürkiye aleyhine verdiği kararları dik-kate alarak hazırladığını ileri sürüyor.Ancak şimdilik bu paketin içinden,tutuklu öğrencilerin, avukatların, sen-dikacıların, gazetecilerin tahliyesi içinbeklenen değişiklikler çıkmıyor.

Paket, şu anki haliyle yasalaşırsaolumlu sayılabilecek değişiklikler “pro-paganda suçları” olarak tanımlananmaddelerde olacak. Kısaca özetlersek;● Terörle Mücadele Kanunu’nun

(TMK) 6. maddesinin şimdiki halin-de yer alan, “Terör örgütlerinin bildiriveya açıklamalarını basanlara veyayayınlayanlara 1 yıldan 3 yıla kadarhapis cezası verilir” cümlesinin ba-şına, “Terör örgütlerinin cebir, şiddetveya tehdit içeren yöntemlerini meş-ru gösteren veya öven ya da bu yön-

temlere başvurmayı teşvik eden”ifadesi ekleniyor. ●Kanun’un 7. maddesi değiştirile-

rek “Terör örgütünün, cebir, şiddetveya tehdit içeren yöntemlerini meşrugösterecek veya övecek ya da bu yön-temlere başvurmayı teşvik edecek şe-kilde propagandasını yapan kişi 1 yıl-dan 5 yıla kadar hapis cezası ile ceza-landırılır” deniliyor.● Bu değişikliklerle birlikte “pro-

paganda suçları” için cebir, şiddet veyatehdit içeren yöntemlerin övülmesi yada bu yöntemlere başvurulmasınınteşvik edilmesi şartları getiriliyor.

Bu değişiklik siyasi tutukluların,özellikle de KCK davası tutuklularınınancak sınırlı bir kısmını etkileyebilir.Zira tutuklamaların büyük çoğunluğu,Türk Ceza Kanunu’nun “suç işlemeamacıyla örgüt kurma” başlıklı 220.maddesinden kaynaklanıyor. 3. yargıpaketiyle 220. maddede yer alan ce-zalar düşürülmüş ancak bu değişikliktahliye getirmemişti. Bu nedenle 4.paketle birlikte bu maddede esaslı de-ğişiklik yapılması bekleniyordu. Ancakyeni pakette örgüt üyeliği veya üyeli-ğin şiddet kriterine bağlanması konu-sunda bir değişiklik getirilmiyor.

Bunun yerine yalnızca 220. mad-denin 8. fıkrasında sınırlı bir değişiklikplanlanıyor. Fıkranın mevcut halinde,örgütün “amacına” yönelik propa-ganda suç sayılırken, bu ibare “cebir,şiddet veya tehdit içeren yöntemleri

meşru gösterecek veya övecek ya da buyöntemlere başvurmayı teşvik edecekşekilde” olarak değiştiriliyor. Böylecepropaganda tanımının daraltıldığı ile-ri sürülüyor. Oysa 220. maddenin 6. ve7. fıkralarında yer alan “Örgüte üye ol-mamakla birlikte örgüt adına suç işle-yen kişi”, “Örgüt içindeki hiyerarşik ya-pıya dahil olmamakla birlikte” şeklin-deki ucube ifadelere dokunulmuyor.●Yine barış görüşmeleri açısından

önemli sayılan, Türk Ceza Kanunu’nun“silahlı örgüt” başlıklı 314. maddesiy-le ilgili herhangi bir değişiklik de ön-görülmüyor.●Hükümet bu değişikliklerin faz-

la ileri olduğunu düşünüyor olmalı kibir yandan da suç tanımlarını genişle-terek yeni tutuklama ve mağduriyetlerekapı aralıyor! TMK’nın “terör örgütle-ri” başlıklı 7. maddesi genişletiliyor.Maddenin mevcut halinde, örgüt pro-pagandasına dönüştürülen toplantı vegösteri yürüyüşlerinde yüzün kapatıl-ması, örgütün üyesi veya destekçisi ol-duğunu belli edecek şekilde amblem veişaretlerin taşınması, slogan atılmasıveya ses cihazları ile yayın yapılması-nın ya da amblem ve işaretler bulunanüniforma giyilmesinin suç oluşturaca-ğı belirtiliyor. Tasarıda bu maddeye“toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasın-da gerçekleşmese dahi” ifadesi ekle-nerek, maddenin uygulanma alanı ge-nişletiliyor. Keza tasarıda bu fıkraya “re-sim taşınması” da ekleniyor!

●Bir diğer değişiklik de Avrupa İn-san Hakları Mahkemesi’nin “etkinsoruşturma yürütülmediğine” kararverdiği dosyaların yeniden açılabil-mesine ilişkin düzenlemedir. Bir yan-dan Ceza Muhakemesi Kanunu’nun172. maddesinde değişiklik yapıl-makta, bir yandan da süre şartı geti-rilerek başvurular sınırlandırılmakistenmektedir. Nitekim tasarıda,“AİHM kararından sonra 3 ay içindebaşvuru” kriteri getiriliyor. Bu du-rumda Hrant Dink davası gibi dos-yalar açısından başvuru yapılmasısüre yönünden engellenmek isteniyor.● Yine bir başka değişiklik de

TCK’nın “işkence” suçuyla ilgili mad-desinde yapılıyor. Davaların zamana-şımından düşmesine karşılık 94. mad-deye “bu suçtan dolayı zamanaşımı iş-lemez” düzenlemesi getiriliyor. ● Uzun tutukluluk konusunda ise

esaslı bir değişiklik öngörülmüyor.Halen otuz günde bir yapılan tutuk-luluk incelemesinde, şüpheli veya avu-katının dinlenmesi ve tutukluluk du-rumunun bundan sonra karara bağ-lanması öngörülüyor. Ancak tutuklamanedenleri kısıtlanmıyor.

4. yargı paketinin, Meclis’te deği-şikliğe uğraması mümkün. Bu mad-deler çoğaltılabileceği gibi azaltılabilirde. Ancak paketin şu an görünen hali,hükümetin, uzun tutukluluk mağdur-larını etkileyecek bir değişiklik yapmayıplanlamadığını ortaya koyuyor.

4. YARGI PAKETİ:BİR İLERİ İKİ GERİ

AKP Hükümeti, 4. yargı paketini AİHM’nin Türkiye aleyhine verdiği kararları dikkate alarak hazırladığını ileri sürüyor. Ancak şimdilik bu paketin içinden tutuklu öğrencilerin,avukatların, sendikacıların, gazetecilerin tahliyesi için beklenen değişiklikler çıkmıyor.

İşçilerin Sesi

12

DİKMEN VADİSİ’NDE SON HAMLE SİLAHLA OLDUAysun KOCA

2006’dan bu yana kentsel dönüşüm karar-ları ile mücadele eden Ankara Dikmen Vadi-si halkı, Mart ayı içinde Ankara Büyükşehir Be-lediyesi’nin yıkım ihalesini verdiği yeni taşe-ron şirketi çalışanlarının saldırısına uğradı.

Kendilerini Genkar isimli bir özel yıkımşirketinin güvenli görevlisi olarak tanıtan bukişiler, iki gün boyunca mahalle halkını teh-dit edip, silahla saldırdı. Basından takip edi-len görüntülerde, saldıran grup içerisindegörüntü çekimi yapan sivil polislerin de ol-duğu iddia ediliyor.

Olayların ardından mahalle sakinle-rinden birisi yaralama suçu işlediği ge-rekçesi ile tutuklandı.

Dikmen kentsel dönüşüm projesiAnkara Büyükşehir Belediyesi’nin, 17

Şubat 2006 tarihli Meclis kararıyla, Dikmen Va-disi kentsel dönüşüm alanı kapsamına alınmıştı.Projeye göre Vadi sakinleri yerinde iskânedilmeyecek, Belediye’nin belirleyeceği ko-şullarla şehrin bilinmeyen bir köşesinde ev sa-hibi veya kiracı haline getirilecekti.

Dikmen Vadisi, özellikle Şubat 2007’degerçekleşen olaylarla Türkiye gündemine

gelmişti. Sabahın erken saatlerinde bera-berinde belediyenin yıkım ekipleriyle bölgeyegelen Çevik Kuvvet, mahalleliye önce taz-yikli su, sonra da gaz bombalarıyla saldır-mıştı. 18 kişinin yaralandığı olayda, 16 kişigözaltına alınmıştı.

2006 yılından bu yana bu proje bilirkişiraporlarıyla, projenin iptaline ilişkin yargı ka-rarlarlarıyla hukuki olarak durdurulmuş olsada, mahalle 2012 yılında Bakanlar Kurulu ka-rarı ile “riskli alan” ilan edildi. Çünkü Anka-ra Büyükşehir Belediye Başkanı İ. MelihGökçek Vadi’yi yıkmakta kararlıydı. Böylece,her türlü haklı hukuk mücadelesinin önü ka-

patılmış oldu. AKP’nin şimdiye kadar ger-çekleştirdiği kentsel dönüşüm projeleri, ge-leceğe dair ümit vermiyor. Şimdiye kadarkikentsel dönüşüm projelerinde, dönüşümüngerçekleştiği mahallelerde yaşayanları yerindeiskân edilmedi. İstanbul’da Sulukule’de,Ayazma’da, Fener-Balat’ta; Ankara’da ise Ma-mak,’ta, Çinçin’de, Altındağ’da yapılan dö-nüşüm projeleri mahalle sakinlerini yerindenetti, binlerce kişiyi olumsuz yaşam koşulla-rıyla baş başa bıraktı.

Görünen o ki, yedi yıldır evleri, mahalle-leri için direnen Dikmen’deki kentsel dönüşüm,silah zoruyla gerçekleşecek.

Page 13: İşçilerin Sesi Nisan 2013

İşçilerin Sesi

13

“İşçi kıyımına hazırlanıyor” baş-lıklı haberler ile gündeme gelen KoçÜniversitesi kampüsünde taşeron-laşmaya karşı mücadele başladı.Kötü çalışma koşullarına dikkat çek-mek amacıyla imza toplayan bir iş-çinin yaka paça dışarı atılıp “ücretliizin” adı altında işten çıkarılmasıylabaşlayan süreç taşeron firmayla KoçÜniversitesi’nin anlaşamaması üze-rine işçilerin toplu olarak işten çıka-rılıp taşeron firma tarafından başkaçalışma sahalarına gönderilmesi ka-rarıyla sonuçlandı. Ancak işten çı-karılan çalışanların evlerine çok uzak,vardiya sistemleri farklı, hatta işçi açı-ğı bile olmayan yerlere gönderildik-leri, bir kısmının ise tazminat sorun-ları yaşadığı; süreç içerisinde KoçÜniversitesi’nden de baskı gördükleriortaya çıktı.

İşçiler bu konuya tepki gösteren

bir grup öğrencinin, öğretim üyele-rinin ve idari personelin desteğini ala-rak harekete geçtiler. 27 Mart’ta Sos-yal-İş Sendikası’ndan avukatlar ve ör-gütlenme uzmanlarıyla, 28 Mart’ta isetaşeron firma yetkilileriyle görüşen iş-çilerin temel ve kitlesel talebi okul-daki işlerine devam etmek yönündeoldu. Görüşü alınan avukatlar ise,Koç Üniversitesi'nin dilediği takdir-de tüm işçileri kadrolu olarak istih-dam edebileceğini yahut yeni an-laşma yapacağı taşerona tüm işçile-ri çalıştırmaya devam etmesini hu-kuken şart koşabileceğini belirttiler.

Yönetimden çalışanlara psikolojik baskı28 Mart Perşembe günü mesai

sonrasında öğrenciler ve öğretimüyeleriyle birlikte düzenlenen da-yanışma toplantısına katılmak iste-

yen çalışanlar, özel güvenlik tepki-sinden çekindiği için yaklaşık 50 ki-şilik bir öğrenci ve öğretim üyesigrubu tarafından karşılandı ve top-lantı saatine kadar alkışlar eşliğin-de bir arada beklediler. İmza topla-dığı için işten çıkarılan bir işçi, aynıtoplantıya katılmak üzere okulageldiğinde özel güvenlik tarafın-dan önce zorla dışarı çıkarıldı fakatöğrencilerin ve öğretim üyeleriningüvenliğe yaptığı baskılarla tekrariçeri alınması sağlandı.

Yaklaşık 500 kişinin katılımıylagerçekleşen toplantıda işçiler çalışmahayatı boyunca pek çok zorluklakarşılaştıklarını, hastayken çalıştırıl-dıklarını, iş kaynaklı sağlık prob-lemleri yaşadıklarını, çanta arama,zorla belgelere imza attırma, sa-vunma yazdırma gibi muameleleremaruz kaldıklarını belirttiler. Geçen

sene 250 olan işçi sayısının 160’a in-dirildiği ve geçtiğimiz haftadan iti-baren işçilere iş çıkış belgelerininsunulduğu, atama belgelerinin bas-kı altında imzalatıldığı, yapılan iti-razların ve verilen dilekçelerin ise ka-bul edilmediği dile getirildi. İşçiler ar-tık yollarına taşeron firmayla de-vam etmek istemediklerini, Koç Üni-versitesi bünyesinde kadrolu olarakişe alınmak istediklerini ve bu yoldamücadeleyi kararlılıkla sürdürecek-lerini söylediler. Toplantının sonu-cunda işçilerden, öğrencilerden, ida-ri personelden ve öğretim üyelerin-den oluşan bir komite oluşturulma-sı, 1 Nisan Pazartesi günü kitlesel bireylem örgütlenmesi ve eylemdensonra işçilerin yeni sözleşmelerinibaskı altında imzaladıklarına dairdilekçe vermeleri kararlaştırıldı.

İşçilerin Sesi - Haber

KOÇ ÜNİVERSİTESİ’NDETAŞERON İŞÇİ MÜCADELESİ

Üniversitede taşeronlaşmayakarşı mücadele eden işçilere öğrenciler ve öğretim üyelerinden destek geldi. Yaklaşık 500 kişinin katılımıylagerçekleşen toplantıdaişçiler yaşadıkları sıkıntıları paylaştılar.

13 YAŞINDA İŞ CİNAYETİ KURBANI13 yaşındaki Ahmet Yıldız’ın “trafik ka-zası sonucu” yaşamını yitirdiği söylendi. Ya-pılan inceleme sonucunda ise iş cinayetinekurban gittiği anlaşıldı.

18 lira yevmiye ile çalışan 13 yaşındakiAhmet Yıldız başından ağır yaralı olarakAdana Devlet Hastanesi’ne getirildi vearaba çarptığı söylendi. Hemen tedaviye alı-nan Ahmet Yıldız bütün müdahalelererağmen kurtarılamadı. Müdahaleyi yapandoktorlar “başında ezilmeye bağlı yara-lanma olduğunu” belirlediler ve olayın“trafik kazası sonucu meydana gelmemişolabileceğini” açıkladılar. Savcının talimatıdoğrultusunda yapılan araştırmayla, Ahmet

Yıldız’ı hastaneye getirenlerin ifadelerialındı. Ortaya çıkan gerçek, “KerestecilerSitesi yakınlarındaki bir plastik fabrikasındapres makinesine başının sıkışması sonu-cu yaralandığı” oldu. Olayla ilgili olarak işyeri sahibi gözaltına alındı.

Ahmet Yıldız’ın ağabeyi Tahir Yıldız,kardeşinin trafik kazası geçirdiğine dair birhaber geldiğini ve hemen hastaneye git-tiklerini söyledi. Kardeşinin 2 ay önce haf-talık 100 lira karşılığında çalışmaya baş-ladığını anlatan Tahir Yıldız, “biz Ahmet’inçay getirip, ortalığı temizlediğini sanıyor-duk. Demek ki onu pres makinesinin ba-şına da geçirmişler” dedi. İlköğretim Oku-

lu 7. sınıf öğrencisi olan Ahmet Yıldız’ın “sa-bahları okula gittiği, öğleden sonra ise ça-lışarak okul masraflarını çıkarttığı” belirtildi.Ahmet Yıldız’ın seyyar satıcılık yapan ba-bası Mustafa Yıldız’ın 7 çocuğunun en kü-çüğü olduğu öğrenildi.

Doktorların uyarısı ve savcılık talimatıy-la yapılan araştırma olmasaydı13 yaşında-ki Ahmet Yıldız’ın ölüm nedeni kayıtlara “tra-fik kazası” olarak geçecekti. 13 yaşındaki birçocuğun vahşi sömürü koşulları altında vekölece çalıştırılma nedeniyle iş cinayetine kur-ban gittiği bilinmeyecekti, daha bilinmeyenniceleri gibi.

İşçilerin Sesi - Haber

Page 14: İşçilerin Sesi Nisan 2013

Kapıda dağıtılanbildiriler çok dikkat çekti!

Zammı beğenmeyen yeni işçilerdençoğu işten çıktı; diğer yandan yeni işçileralmaya başladılar. Genelde asgari ücretveriliyor, yoğun mesailer de oluncayeni işe girenler ne kadar durur bilin-mez! Eskiden, giren işçiler çıkmıyorduşimdi ise giren çıkıyor.

Az para çok iş istiyor patron. Yoğunmesailer başladı yine. Erkek işçiler me-saiden memnun, kadın işçiler kendi ara-larında konuşup duruyorlar ama zo-runlu mesailere de imza attılar. Zamdanönce 13 kadın işçi hem mesaiye kal-mamak hem de maaşlarını konuşmakiçin müdürle görüştüler. Müdür iki ya-lan söyledi: bazı işçiler müdüre inanıpertesi gün hemen imzayı attılar. Atma-yanlar da oldu. Atanlara “zammı bek-leyin sonra imza atın” denmesine rağ-men, “biz müdüre inandık” diyerek,mesailere kalacağını beyan eden taah-hütnameye imzalarını attılar. Şimdi depişman olup mesaiye kalmamak içinimza topluyorlar.

Başta boneler sonra mesailer derken,imza kampanyası başlatıldı. Maaş bord-rolarına imza atmayan kadın işçiler, şim-di her şeye imza topluyor.

Bu arada, gıda sektöründe çalışan iş-çilerin sorunlarıyla ilgili kapıda bildirilerdağıtıldı. İşçiler çok olumlu buldularama bir yönden de kimin yazdığını araş-tırmaya başladılar. Bildiriler patronu vemüdürü de rahatsız etmiş olacak ki, işçiuyanmasın diye yaklaşık 10 kg. ağırlı-ğında kuru kumanya dağıttılar. Sadeceramazanda erzak verilirken bu ku-manya nerden çıktı diye düşünüldü.

Hatta ustanın birisi daha çok bildi-ri dağılsa, biz de daha çok erzak alsakdiye espri yapıyor. Patronların ne kadarkorkak olduğu ortada. Bir kâğıttan bukadar korkuyorsa işçi birlik olunca ka-çacak yer arayacak. (G Kemerli)

Karlar patlarkenücretler yerlerde sürünüyor

Zamlar bir ay gecikmeli verildi. Gaze-telere röportaj veren patronun, cirosu-nu 35 milyon dolara nasıl çıkardığı an-laşılıyor. İşçiye düşük ücret, yüzde 10zam, çikolataya yüzde 100 zam! Ciroyubüyüten işçidir, düşük ücreti kabul et-meyeceğimizi yüksek sesle söylemeyebaşlayınca, ilk defa bayram vb. olmadığıhalde erzak dağıtımı yaptılar.

Ücret asgari olunca, yüzde 10 zam

(bazılarına yüzde 12-15 verilmiş) top-lasan 75 lira oluyor. Ücretler, yeni girenişçiler için en az bin lira olmalıydı. Yılagöre de ayarlanmalıydı. Müdürler “hiç-bir şirket bu kadar yüksek oranda zamvermiyor” diyerek patronu savunu-yorlar. Ücretlerde iyileştirme yapılma-dan verilen yüzdelik artışlar işçiyi kur-tarmıyor.

İşçinin tepkisini bastırmak içinsebaskıları artırdılar: “Yemeğe erken çıkıpgeç geliyorsunuz. Tuvalete çok gidi-yorsunuz. Cep telefonuyla konuşu-yorsunuz” demeye başladılar. “Pay-dosta tuvalete gidin” diyorlar. “İhtar ya-zarız, ikramiyenizi alamazsınız” diyetehdit ediyorlar. Yarım maaş ikramiye-yi verecekler diye, düşük ücretlere vebaskılara boyun eğeceğimizi mi sanı-yorlar? (G. Kemerli)

Promosyonlar taşeron işçisininde hakkıdır!Ücret kesintileri birkaç ay yapılacak

denmişti, halen devam ediyor. Sıkışanişçi de gözünü memura çevirdi. Me-murlara maaşlarının yatırıldığı banka ta-rafından “promosyon” adı altında paraödendi. Aynı günlerde, bu banka, taşe-ron işçilerine de bankamatik kartı da-ğıttı. Üniversitenin logosunun olduğubu kartlar, taşeron işçisinin “galiba biz-ler de kadrolu oluyoruz” diye yanıl-masına yol açtı. Buna bir de “banka pro-mosyonu taşeron işçilere de verilecek”balonu eklendi.

Yöneticiler bu yanılsamayı bilerekgörmezden gelip, işçiler arasında “pro-mosyon alacakmışız - hayır almayaca-ğız” tartışmasına fırsat verdi. Net biraçıklama yayınlamadı. Benzer bir tar-tışma “banka kartları kadrolulara da-ğıtılmış, biz de kadrolu mu olacağız -kartlar yanlışlıkla dağıtılmış” gibi zamankaybına yol açan ve sonucu olmayantartışmalar yaşandı. Dekanlık her ko-nuda yazı yayınlar ama bu konuyu açık-lığa kavuşturmayarak, bilerek işçiler ara-sında çelişkileri artırmayı seçti.

İş büyüyünce, idareden bireyselolarak “yok böyle bir şey” açıklamasıgelse de belirsizliğin sürmesi istendi. Da-hası “sizler hizmet alımı personelisinizsizlerin bağlı olduğu alt işveren, yani fir-ma kendi adına anlaşma yapar'' dedi-ler. Taşeronun proje müdürü de “böy-le bir şeyin kesinlikle olmadığı pro-mosyon parası olarak çıkan bu söylen-tinin tamamen yalan olduğunu” söy-lemiş. Başından beri biliyordular, yalansöylentilerle işçiyi meşgul ettiler.

İşveren desteklidernek ne adına aidat topluyor?İşverenin desteklediği dernek yö-

netimi, bölüm bölüm gezerek aidattoplamaya çalışıyor. “Yaptıklarımız ya-pacaklarımızın teminatıdır” diye birsöz vardır. Bu kişiler bir önceki dernekyönetimindeyken, toplanan aidatlarınhesabını verememişlerdi. Teşhir oluncasusup geri plana çekilmişlerdi. Anlaşı-lan her yaptıklarının unutulduğunudüşünüp, işçinin parasının peşine ye-niden düşmeye karar verdiler.

“Aidatların neden toplandığını vedernek yönetiminin kimler olduğunu”soran işçilere “aidatını ödüyor musunödemiyorsan seni dernek üyeliğindençıkartıyoruz” diyerek zorla para alı-yorlarmış. Temel Bilimler binasındaçalışan temizlik personelinden aidattoplamak için giden “çakma dernek”yöneticileri, işçilerin şikayetleri ve so-ruları üzerine ne yapacaklarını şaşırdı-lar. Oradan bir an evvel kaçmak için“paraları verin yoksa ben yapacağımı bi-liyorum” diyerek de tehdit ettiler. İşçi-leri taşeron firmaya, ofise şikayet ede-rek kendilerine yakışanı yaptılar.

İşçilerin birliğini ve mücadelesini sa-vunan, işçilere güven veren bir örgüt-lenmeye ihtiyaç var. Bu örgütlenmeyiDev Sağlık İş de, derneğimizi işvereneteslim eden “çakma” yönetim de başa-ramadı. Çapa işçileri, tarihlerinden en

kitlesel birliği ve mücadeleyi Şubat-Ağustos 2012 arasında Direniş Çadırı vemücadeleye gönül veren ve sadecedernek yöneticileriyle kendisini sınır-lamayan geniş katılımlı Direniş Komi-tesi sayesinde başarabildi. Bugün de ih-tiyacımız olan mücadeleyi benimse-yen işçilerin en geniş katılımıyla yeni-den İşçi Meclisi'ni örgütlemektir. (Birgrup taşeron işçi)

8 saat çalışma ve yeterli ücretistiyoruz!İşe girerken ücret yüksek söyleniyor.

Mesai olmadığında ücret kuşa dönüyor.Yasal iş saati günde 8 saat. Ücretimiz, as-gari ücretin sadece 20-30 lira üstünde.12 saat çalışırsak, cumartesi-pazar me-sai ile haftada 84 saat çalışırsak, ücreti-miz bin 500 oluyor. İşe girerken işçiyesöylenen rakam bu! Mesailer bitince eli-mize geçen ise asgari ücretten biraz faz-lası. Sıkışan işçi zorunlu mesaiyi ararhale geliyor. 12 saatlik insanlık dışı ça-lışma düzenini bile tercih etmek zo-runda bırakılıyor. Peki, bedeli nedir? Al-dığımız ücret, geri gelmeyecek olanhayatımızın karşılığıdır.

Bu sömürü yetmezmiş gibi bir deidare kadronun terbiyesizliklerine kat-lanmak zorunda kalıyoruz. “Senin yap-tığın işi yoldan geçene de yaptırırım”

İşçilerin Sesi

14

FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN... FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN... FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN...

GIDA

SAĞLIK

PLASTİK

TEKSTİL

HEY Tekstil direnişçilerisınıf dostlarını bekliyor

CHP’li Süreyya ve Aynur Bek-taş’a ait HEY Tekstil fabrikada ça-lışan işçiler, 4 aylık ücretlerini, kı-dem ve ihbar tazminatlarını alma-dan işten çıkartılmıştı. HEY Tekstilişçileri bir yılı aşan süre içinde ey-lemler yaptılar, direndiler ancakalacaklarını daha henüz alamadılar.

İşçilerin alacaklarını ödemekiçin hiçbir somut adım atmayanHEY Tekstilin CHP’li patronları,fabrikayı taşıyıp üretimi çeşitli ad-lar altında başka işyerlerinde de-vam ettirdiler. Ardından da HEYTekstil’e ait fabrika binasını kirayavererek kazanç elde etme yolunagittiler. Kira geliri de dâhil olmaküzere para kazanmaya bütün hız-larıyla devam eden Bektaş’lar, iştenattıkları işçilere bir kuruş dahi öde-

me yapmamayı yine kendilerinekar saydılar. Hey Tekstil direnişçi-lerinin giderek artan tepkileri sonolarak eski patronlarının fabrika bi-nasından çıkmasını engellemek ol-muştu. Ödeme planı için yapılacakolan görüşmeden kaçan patron,avukatını göndererek yine direniş-çi işçileri oyalamayı tercih etti.

“Direniş bitti” dedikodularını vemorallerini bozma yönündeki psi-kolojik saldırıları püskürtüp, mü-cadeleci işçiler direnişe katılan iş-çilerin sayısını da artırdılar. İşçiler24 saat fabrika önünde ve direnişçadırında nöbet tutuyorlar. Daya-nışma ihtiyacının altını ısrarla çiz-meye devam eden HEY Tekstil di-renişçileri sınıf dostlarını yanların-da görmek istiyorlar.

Page 15: İşçilerin Sesi Nisan 2013

deyip yaptığımız işi küçümseyen şef-ler var. Zam dönemi nedense bütün iş-letmeler küçülme havasına girerler.Yeni makineler alan ve karı patlayan şir-ket, küçülmeye başlar. Küçülmeye git-menin hiçbir şartı yokken küçülme ge-rekçesiyle işten çıkartılan işçiler var. İş-ten çıkartılan işçiler işe iade davası aç-salar acaba patronu avukatları mahke-mede nasıl savunacaklar? (L. Ogün)

Hakkımız olan ücret farklarınıbir an önce verin!Ocak ayını zamlı çalıştık, ücretleri

zamsız aldık. Ücret farklarının mesai-lerle beraber verileceği söylendi. Me-sailerde fark verilmedi. Neden diyesorulduğunda, ayın 25'inde verileceğiaçıklandı. Sonra “zam listeleri hazır-lanmadı” diyerek işçiyi oyaladılar. Zam-mın yüzde 8 ile yüzde 10 arasında ola-cağı söylenmişti. Dikimhane işçileri za-ten düşük ücret aldıkları için, bu zam-ları kabul etmeyeceklerini söylediler.

İşçiler dikimhane şefi ile toplantıyapmak istediler. Şef “konuşacak bir şe-yim yok” dedi. İşçiler ısrar edince top-lantı yapmak zorunda kaldı. Dikimha-ne işçileri : “Zaten ücretlerimiz düşük,bu zamları kabul etmiyoruz. Ücretleryükseltilsin, sonra zam yapılsın, bunuda patrona ilet” dediler.

Şef “yapabilecek bir şeyim yok”dedi, konuyu kapattı. İşçiler 16.00'dakiçay paydosunda yemekhanede top-lantı yaptılar, “zamlar istediğimiz gibiolmazsa, bundan sonra mesaiye kal-mayacağız” diye karar aldılar. Bu top-lantı şefi çok rahatsız etti, işbaşı yap-tıktan sonra “işler çıkmıyor” bahane uy-durup bağırmaya başladı. Sonra ya-sakları sıraladı: Dikim bölümünde çayiçmek, lavabolarda sigara içmek yasak.

Toplantıdan patron da rahatsız oldu.Zamlar belliyken belirsizleşti. Maki-neciler 840 ile 880 TL arasında ücret alı-yorlar, ücretlerinin 1000 TL olmasını veonun üstüne yüzdelik zam yapılması-nı bekliyorlar. Şimdilik herkes bekle-mede. Patron, işçilerin “mesaiye kal-mıyoruz” sözünü havada bırakmakiçin, ustalar aracılığıyla laf dolaştırmış

“işimiz yok Marta kadar mesaiye kal-mayacağız”. İşçiler artık Mart ayında ve-rilecek ücretleri bekliyorlar. (M. Araslı)

Hastalıkları tetikleyenstresli ortamdırİşten atılma korkusuyla, rapor almak

yerine hasta hasta uçmak durumundakaldığımız bir gerçektir. Yasal mazeretizinlerimiz ise artık tarihe karıştı. Kalpkrizlerini, beyin kanamalarını, kanseritetikleyen en temel faktör, yaşadığı-mız bu stresli ortamdır. 305 arkadaşı-mızdan sonra da sürekli devam eden iş-ten çıkarmalarla oluşan hizmet açığınınçok düşük ücretle çalışmak durumun-da kalan part time kabin memurlarıy-la kapatılması mümkün değildir. Ya-bancı pilot alımlarıyla yaratılan işsizlikhepimizi köle yapma amacıyla kulla-nılıyor. Ağır uçuş ve mesai saatlerine bubaskılarla katlanmak durumunda kalı-yoruz. Sivil Havacılık Genel Müdürlü-ğü, ER sonrası 36 saatlik dinlenmeleri 24

saate indirerek insan doğasına, sağlığı-na aykırı uygulamalara zemin hazırlı-yor. Bu koşullarda sağlıklı kalmakmümkün olabilir mi?

Kabin Amiri Sema kardeşimiz, aynıdaha önce kaybettiğimiz Ömür Gü-nay gibi, “iş yoğunluğuna bağlı, aşırıeforun tetiklediği beyin kanaması” so-nucu yaşamını yitirmiştir. Bu olayları te-tikleyen yoğunluk ve yorgunluk değilsenedir? THY bizlerin canı pahasına mıdünya devleriyle rekabet edecektir?

Örgütlenmesini dekaypaklığın hesabınısormayı da bilirizKazaların son dönemde apronda

sıkça görülmesi tesadüf değildir. İş yü-künün en fazla arttığı, taşeronlaştır-manın, kuralsızlığın egemen hale geldiğiteknikte güvenceden yoksun çalışma or-tamı, her türlü iş cinayetine elverişli ze-mini hazırlamaktadır. Teknisyen kar-deşlerimizin huzursuzluğu hat safha-dadır. Bir sonraki gün, kimin işten çı-karılacağı belli olmadığı gibi, yasal sa-yıyı tutturmada zorlanan THY TeknikA.Ş. Yöneticileri, çok yüksek ücretlerle,yabancı teknisyen istihdam ediyorlar. Li-sanslı, ama çok yaşlı olan bu teknis-yenlerin yükü de bizlere yükleniyor!

Teknik AŞ işçileri, kazanılmış hak-larda bedel ödemiş birimlerin başındagelir. Hava-İş yönetiminin 29 Mayıs’taacemice ve bizleri adeta kandırarakyaptırdığı eylem sonunda, 43 arkada-şımız işten atılırken, yüzlerce teknisyene3 günlük yevmiye cezası kesildi ve si-cillerine işlendi. Sendika yöneticileri,kendilerini yasal sorumluluktan özen-le korurken, bizleri işverenin önüneatmaktan çekinmedi. Teknisyenler ola-rak sendikal örgütlülüğün değerini bil-diğimiz gibi zamanı geldiğinde bu kay-paklılıkların hesabını sormasını da iyibileceğimiz açıktır!

Vardiya saatlerieski biçimine döndürülsünÜçlü vardiya düzeninin (07:00-15.00;

15:00–23.00; 23:00-07:00) keyfi olarak birsaat geriye alınması, biyoritmimizi boz-duğu gibi kazalara yol açmaktadır. İlkvardiyada çalışan arkadaşlarımız05.30′da kart basmak zorundadır. Ser-vise ulaşmak için 03:30′da yola koyulanve karanlık sokaklarda saldırıya uğra-yan arkadaşlarımız var. Bu saatte iş ye-rinde kantin hizmeti de yok. Düzenle-me, araçların diğer memur servisine ye-tişmeleri için yapılmış. Vardiya düzeniservise değil insana göre yapılsın.

İşçilerin Sesi

15

FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN... FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN... FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN...

TEKSTİL

HAVACILIK

PTT çalışanları “güvencesizliğe”karşı grevdeydi

PTT AŞ’nin kurularak, çalışanla-rın sözleşmeli işçi statüsüne geçiş-lerine olanak veren yasa tasarısı, 5Mart’ta Meclise gönderilmişti. 27Mart’ta Genel Kurula geldi vekamu emekçileri bu tarihte “grev”kararı aldılar ve uyguladılar. Bununüzerine yasa tasarısı alt komisyonayeniden görüşülmek üzere geri çe-kildi. AKP hükümeti, kamu hiz-metlerinin özelleştirilmesi, kadro-lu çalışmaya son verilmesi ve taşe-ronlardan hizmet alınarak, sözleş-meli personel çalıştırılması politi-kasını PTT çalışanları üzerinde de-niyor. Özelleştirme, güvencesizlikve taşeronlaşmaya karşı giderekartan sınıf tepkilerinin son örneğide PTT emekçilerini grevi oldu.

27 Mart grevine işkolundaki tümmemur sendikaları katıldı. KESK’ebağlı Haber Sen, Kamu Sen’e bağlıTürk Haber Sen ve BASK’a bağlı Ba-ğımsız Haber Sen üyelerinin grevi,Türkiye genelinde başarılı biçimdegerçekleştirildi. Yalnızca MemurSen’e bağlı Birlik Haber Sen, son da-kika greve katılmayacağını açıkladı.Yine de grev amacına ulaştı, hükü-metin kısmi geri adım atmasını sağ-

ladı. Ancak, daha önceki deneyim-lerimizden de biliyoruz ki, yasa ta-sarısının alt komisyona geri çekilmişolması, hükümetin yasayı çıkart-maktan vazgeçtiği anlamına gel-miyor. Hükümetin “halkla ilişki-ler” politikası gereği, tepkileri azalt-mak, emekçileri bölmek için bu tür-den “geri çekme” taktikleri yapıyor.Memur Sen’e de yasanın alt ko-misyona geri çekileceği sözü veri-lerek, grevden vazgeçmesi sağlan-mıştır.

Memur Sen’in kamu emekçile-ri hareketindeki işlevi, işçi hareke-ti içindeki Hak-İş ile aynıdır. Öncebirlikte hareket edecekmiş gibi fo-toğraf veriyorlar, son anda hükü-metle görüşüp, ”amacımıza ulaştık”açıklamasıyla fiilen grev kırıcılığıyapıyorlar. Ancak bu sefer, Me-mur Sen üyeleri, sendika merkezi-nin kararına rağmen birçok yerdegreve destek verdi, arkadaşlarınıyalnız bırakmadı.

Hükümetin hazırladığı yasa ta-sarısı, daha önceki kamu işletme-lerinin özelleştirilmesinde izlenenyolu tekrarlıyor. Önce, PTT AnonimŞirket yapılacak; böylece kamu iş-

letmesi, özel şirket gibi işletilecek.Özelleştirilmesi için gerekli mev-zuat değişikliği yapılmış olacak. Ar-dından kadrolu işçi alınmayacak.Çalışanların “sözleşmeli istihdam”edilmesine geçilecek. Yeni işe alı-nacaklar ise, “sözleşmeli” olacak.Böylece çalışanların iş güvencelerive özlük hakları gasp edilecek.

Devlet Memurluğunda kal-makta ısrar edenler, maddi teşvikyoluyla emekliliğe özendirilecek.Örneğin yasa tasarısında “emekliaylığı bağlanmasına hak kazanmışolanlardan bu Kanunun yürürlüğegirdiği tarihten itibaren üç ay için-de emeklilik başvurusunda bulu-nanların emekli ikramiyeleri, buKanunun yürürlüğe girdiği tarih iti-barıyla…” diye başlayan ve de-vam eden bölümünde yüzde 25 ile40 arasında fazla ikramiye ödene-ceği bildiriliyor.

PTT çalışanlarının “güvence-sizliğe” karşı mücadeleleri, işlet-mede hızla sayısı artan taşeron işçiçalıştırılmasına karşı mücadeleylebirleşmesi halinde, hükümete geriadım attırma niteliği kazanabilir.

İşçilerin Sesi - Haber

Page 16: İşçilerin Sesi Nisan 2013

Seyfi ADALI

Rosa Luxemburg, Paris Komünü devrinde Polon-ya’da dünyaya geldi (1871). Daha 18 yaşındayken,politik görüşleri sebebiyle İsviçre’ye kaçtı. Çok gençyaşta, Alman Parlamentosunda Sosyal Demokrat Par-ti’nin milletvekili oldu. Polonya devrimini Avusturya,Almanya ve Rusya devrimine bağlıyordu. 1900’lü yıl-ların başında tanınmış bir devrimciydi. Birinci Dün-ya Savaşı öncesinde Alman Sosyal Demokrat Parti-si’nin, Alman emperyalizminin yanında yer almasıüzerine öne Spartakist Birliği adıyla ayrı bir platformkurdu ve ardından Alman Komünist Partisini. 1916-1918 yılları arasında tutuklandı. Birkaç ay sonra ye-niden tutuklandı ve gördüğü işkence yüzünden öl-dürülüp, cesedi nehre atıldı. Yakın yoldaşı Liebknechtise, başından aldığı kurşunla öldürüldü.

Rosa Luxemburg siyasal düzeyde yaygın olaraktanınmaz, bilinmez. Stalinizm tarafından “aforoz” edil-miştir. Rosa Luxemburg’u bilenlerin aklına ise, kabacaifade edersek, onunla Lenin arasındaki üç temel ko-nudaki tartışmalar gelir: Ulusal sorun, parti ve RusDevrimi. Bu üç konuyla kendimizi sınırlayarak bir kar-şılaştırma yapacak olursak, öncelikle Rosa Luxemburgve Lenin’in farklı ülkelerin ve farklı deneyimlerin ko-münistleri olduğunu hatırlamalıyız. Örneğin ulusalsorun ya da milliyetçi devrimciler denildiğinde Le-nin’in aklına “halkların hapishanesi Rusya’nın zin-cirlerinin kıran kuvvet” gelirken, Rosa’ya çağrıştırdığışey, Polonya’daki milliyetçi Pilsudki hareketinin kü-çük burjuva solu oluyor. Profesyonel devrimciler ör-gütü dediğinde Lenin, Rosa Alman Sosyal DemokratPartisinin devasa bürokratik yapısının “profesyo-nel”leri geliyor. Rus Devrimi’ni tartışırken ise, Rosahapiste ve ulaşabildiği kaynaklardan hareketle eleş-tirilerini yapıyor. Kısacası Rus ve Alman-Polonya dev-rimcilerinin özgül sorunlarına dair farklılıklardırbunlar.

Lenin, Rosa Luxemburg’un hatalarından sözeder ama onu devrimin bir kartalı olarak da yücel-tir. Genellikle hatalarımız karşısında acımasız olan;“son tahlilde karşı devrimci” mertebesinde ifade edi-len siyasal kültür, tek biçimli parti anlayışı Leninistpartilerden çok, bürokratik Stalinist partilerde var-dır. Bu bakımdan Troçki ve Rosa Luxemburg, Stali-nizmin yok saydığı; ya da Almanya’da her yıl ölümyıldönümünde yapılan Rosa-Liebnecht anmaların-da olduğu gibi, Onun fikirleriyle hiçbir ilgisi olma-yan akımlar, övgüler dizerler. Troçki için böyle bir şeyasla yapılmamıştır.

Rosa Luxemburg’un şu satırları bizim için önem-li: “Sosyalizm mücadelesinde kitleler savaşmalıdır,kapitalizme karşı göğüs göğüse yalnızca kitleler çar-pışmalıdır, her fabrikada, her proleter kendi patro-nuna karşı mücadele vermelidir. Sosyalist bir devrimancak bundan sonra gerçekleşebilir. Buna rağmen, dü-şüncesizler, olayların gidişiyle ilgili daha farklı gö-rüntüler çizdiler. Gerekli olan şeyin yalnızca eski fhü-

kümeti yıkmaktan, sosyalist bir hükümeti başa ge-çirmekten, sonra da sosyalizmi yerleştirecek karar-nameleri yayınlamaktan ibaret olduğu sanılıyor.Bunun bir hayalden başka bir şey olmadığı bir kezdaha ortaya çıktı. Sosyalizm kararnamelerle yaratı-lamayacak ve yaratılamaz da; ve de sosyalizm, ne ka-dar sosyalist olursa olsun herhangi bir hükümet ta-rafından kurulamaz. Sosyalizm, kitleler tarafından,tek tek her proleterin katılmasıyla yaratılabilir. Ka-pitalizmin zinciri dövüldüğü yerden kırılmalıdır.” (Al-man Komünist Partisi’nin Kuruluş Kongresi, 31Aralık 1918)

Hem kapitalizmin yıkılmasına hem de sosyalizminkurulmasına dair ne kadar berrak ve net ifadeler. Rosa

Luxemburg’u önemli kılan da bu yönüdür. Ekim Dev-rimi sürecinde bulunduğu ülkenin özgüllüğünden vedevrimci Marksist kavrayışıyla işçi sınıfına seslenmesi,ona doğru bir pusula vermiş olmasıdır.

“Önemli olan, Bolşeviklerin politikalarında temelolanla olmayanı, özsel olanla kazara ortaya çıkan siv-rilikleri ayırt edebilmektir” diyen Rosa’nın RusDevrimini kavrayışı da enternasyonalisttir. “Bütündünyada belirleyici nihai mücadelelerle yüz yüze ol-duğumuz bu dönemde, sosyalizmin en büyük sorun(…), şu ya da bu ikincil taktik sorunlardan biri de-ğil, fakat proletaryanın eyleme geçme kapasitesiyle,eylem gücüyle, sosyalist iktidarı gerçekleştirme ira-desiyle ilgilidir. Bu bakımdan, Lenin ve Trotskiy vearkadaşları dünya proletaryasına bir örnek oluştu-rarak ilk olarak öne çıkanlar oldular; onlar şu ana ka-dar hâlâ Hutten’la (*) birlikte şu şekilde haykırabi-lecek olan biricik örnek olmaya devam ediyorlar: ‘Benbuna cüret ettim!’

Bolşevik siyasette temel ve kalıcı olan budur. Buanlamda Bolşevikler siyasal iktidarı feth etmek, sos-yalizmin gerçekleştirilmesini pratik bir sorun olarakkoymak ve bütün dünyada emekle sermaye arasın-daki hesabın görülmesi davasını ilerletmek yoluylauluslararası proletaryanın başını çekerek ölümsüz birtarihsel hizmette bulundular. Rusya’da sorun sade-ce ortaya konabilirdi. Rusya’da çözülemezdi. Ve buanlamda gelecek her yerde ‘Bolşevizme’ aittir.”

Kuşkusuz, “Rosacılık” diye tarif edilen ve Rus-ya’nın ve Bolşevik Parti’nin sonraki evrelerine bu-günden bakarak Rosa’nın değerlendirmelerini ge-nelleştirmek suretiyle ayrı bir siyasal akım haline ge-tiren kimi sol eğilimler vardır. Parti ve önderlik me-selesini küçümseyen bir reformist akım. Ancak bu Ro-sa’ya haksızlık olur. Rosa’nın temel konularda işçi sı-nıfının devrimci rolü ve sosyalizmin uluslararası in-şası konularında Bolşeviklerden ayrılığından söz ede-meyiz. Bu nedenle Lenin, Troçki ve Rosa Luxemburg;öğretmenleri Karl Marks ve Friedrich Engels’in or-taya koyduğu tarihsel maddeci teori ve programı sa-vunmuştur. “İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseriolacaktır” fikrini, “enternasyonalizmi” somut ko-şullara göre uygulamış birer komünisttirler.

Rosa sadece bir önder değildi. Aynı zamandaMarksizmin sorunlarına ve Marksizmin çarpıtıl-masına karşı, onu savunan polemikler yürüttü. Ser-maye Birikimi çalışması önemli bir teorik katkıdır. Al-man Sosyal Demokrasinin Marksizmi revizyonatabi tutan lideri Bernstein’a karşı “Sosyal reform muDevrim mi?” broşürüyle cevap verdi. “Kitle Grevi”broşürü, işçi sınıfının aşağıdan eylemine dikkat çe-kiyordu.

Bütün bunlardan dolayı, devrimci işçiler ve ay-dınların Lenin ve Troçki gibi Rosa Luxemburg’u oku-maları, Almanya-Polonya devrimci hareketinin de-neyimini, enternasyonalist temelde doğru kavra-maları için çok önemlidir.

(*) 15. Yüzyıl Alman şairi, şövalye

İşçi Sınıfının Kurtuluşu Kendi Eseri Olacaktır İşçilerin Sesi - Aylık Süreli Siyasi Yayın - Tarih: Nisan 2013 Sayı: 13Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok No: 366 Topkapı - İstanbul Tel: 0212 544 66 34

Sahibi: KCS Yayınevi Kemal C. Sarıoğlu Sorumlu Müdür: Songül Yarar DedeAdres: Söğütlüçeşme Cad. Tulumbacı Asım Sok. Korular İş Hanı No: 48 Kadıköy - İstanbul

Web: iscilerinsesi.org e-mail: [email protected]

DEVRİMİN BİR KARTALI: ROSARosa Luxemburg, sadece bir önder değildi. Aynı zamanda Marksizmin sorunlarına ve

Marksizmin çarpıtılmasına karşı, onu savunan polemikler yürüttü.

Türkçe’de yayınlanan Rosa Luxembourg’un yazdığı ve onun hayatına dair kitaplar

Siyasi Yazılar (1917-1918), V Yayınları,

Türkiye Üzerine Yazılar (“Alman Emperyalizminin

Türkiye’ye Girişi” içinde), Belge Yayınları

Rosa Luxemburg, Annelies Laschitza,

Yordam Yayınları

Rosa Luxemburg, Tony Cliff, Anadolu yayınları

İktisat Nedir?, Ulusal Ekonomiye Giriş, Sosyal

Reform mu Devrim mi?, Sermaye Birikimi,

Ulusal Sorun, Spartakistler Ne İstiyor?

Belge Yayınları

Kitle Grevi, Maya yayınları

Siyasi Mektuplar ve Sevgiliye Mektuplar

Agora Kitaplığı

Tolstoy’un Yolu, YGS Yayınları

Rosa Luxemburg, Peter Nettl Everest Yayınları

“Bir Mektup Ustası Rosa” Pencere Yayınları