16
Sermayenin ve AKP’nin Saldırısına Karşı Her Seviyede Birleşelim, Örgütlenelim! Kadınlar Petrol-İş’in Tüzüğünü Değiştirdi Ciğerin Yanıyorsa Barış İçin Uğraş! Silikozis Hastalarına Şart Koşulan 3 Aylık Süre Sınırı Kabul Edilemez! KESK’in Fikri ve Fiili Gücü Yeniden Harekete Geçebilir mi? 2 3 4 5 7 “Yurtta Savaş, Dünyada Savaş”! Türkiye Ortadoğu İçin Model mi? ‘Yaşanası Bir Dünya, Yeşeren Umutların Birlikte Mücadelesi ile Mümkün Olabilir’ Kıdem Tazminatı Hakkını Savunacağız! Hiçbir Direniş Boşa Gitmez! 8 9 10 15 16 Sayý: 9 Ekim 2011 ISSN: 2146-2151 1,5 TL BİRLEŞELİM, ÖRGÜTLENELİM! İŞÇİLERİN VE KÜRTLERİN HAKLARI İÇİN

İşçilerin Sesi Ekim 2011

Embed Size (px)

DESCRIPTION

İşçilerin Sesi gazetesinin Ekim 2011 sayısı

Citation preview

Page 1: İşçilerin Sesi Ekim 2011

Sermayenin ve AKP’nin Saldırısına Karşı Her Seviyede Birleşelim, Örgütlenelim!

Kadınlar Petrol-İş’in Tüzüğünü Değiştirdi

Ciğerin Yanıyorsa Barış İçin Uğraş!

Silikozis Hastalarına Şart Koşulan 3 Aylık Süre Sınırı Kabul Edilemez!

KESK’in Fikri ve Fiili Gücü Yeniden Harekete Geçebilir mi?

2

3

4

5

7

“Yurtta Savaş, Dünyada Savaş”!

Türkiye Ortadoğu İçin Model mi?

‘Yaşanası Bir Dünya, Yeşeren Umutların Birlikte Mücadelesi ile Mümkün Olabilir’

Kıdem Tazminatı Hakkını Savunacağız!

Hiçbir Direniş Boşa Gitmez!

8

9

10

15

16

Sayý: 9 Ekim 2011 ISSN: 2146-2151 1,5 TL

BİRLEŞELİM, ÖRGÜTLENELİM!İŞÇİLERİN VE KÜRTLERİN HAKLARI İÇİN

Page 2: İşçilerin Sesi Ekim 2011

12 Haziran seçimlerinin ardından oluşan yeniparlamento 4 E kim’de açılmış olacak. E mek,Özgürlük ve Demokras i Bloku milletvekilleri 30vekille (beşi tutuklu, biri de Hatip Dicle olmaküzere a ltı eks ikle) Mecliste yer a lacak. Böyleceyaklaşık dört aydır süren ve kamuoyunda etkiliolan “yemin boykotu” da sona ermiş olacak.

Yemin Boykotu, AKP hükümetinin BDP ’ninseçim başarıs ını gölgelemek üzere tutuklu mil-letvekilleriyle ilg ili hiçbir iyileştirmeye ve serbestka lma ları için çözüm bulmaya yanaşmamasıüzerine başla tılmıştı. BDP seçimlerde geçendönemden daha çok milletvekili çıkartmayı ba -şarmış ve bu başarı AKP hükümeti ve devlet ta -ra fından hazmedilmemişti. Bu nedenle de se-çimler önces inde Yüksek S eçim Kurulu’nun(YS K) geri adım atmasına benzer bir adım se-çimlerden sonra a tılmadı. Aks ine, YS K eliylemilletvekillerinin tutuklu ka lmas ı sağlanmış veHatip Dicle’ye mazbata verilmesine rağmen ve-killiği düşürülmüştü. Kürt illerinde seçim yenilg i-s i yaşayan AKP, seçimlerden sonra s iyas i ikti-dar gücüyle sa ldırı başla ttı.

S eçilmiş milletvekillerinin tutukluluğunundevam etmesine onay veren YS K ve AKP hü-kümeti, Kürt sorununun çözümü yönünde adımatmaya niyetli olmadıklarını bir kez daha gös-termiş oldu. Kürt hareketinin yeniden s ilahlı ey-lemlere başlaması, böyles i bir sürecin sonundameydana geldi.

Kürt sorununun Türkiye gündeminde çözül-mesi gereken en önemli sorunlardan biri olarakele a lınması, yeniden s ilahların konuşması se-bebiyle “terör sorunu” olarak a lg ıla tılmak istendi.Ancak bu kez “terör” kampanyası medya deste-ğine, s ivil ölümlerine rağmen boşa çıktı. S ınır öte-s i vurulan yüzlerce hedef ve yüzlerce PKK’lininetkis iz ha le getirildiği iddia ları genelkurmaydanduyurulsa da savaşın E lazığ’dan Batman ve S i-irt’e; başkentten Anta lya ’nın turizm merkezlerinekadar yayılma olas ılığı, askeri operasyonlarınçözümsüzlüğünü yeniden ortaya koydu.

AKP hükümeti önceki hükümetlerin çözüm-süz askeri politika larını tekrarlıyor. Hatta S üley-man Demirel’in 20 yıl önce ortaya a ttığı “Adriya -tik’ten Çin S eddine” politikas ını, Ortadoğu veKuzey Afrika için tekrarlayarak, yeniden em-perya l heves leri gündeme getirmek suretiyleKürt ha lkının ve işçilerin ta leplerini hiçe sayıyor.

Tayyip E rdoğan’ın Libya ve Mıs ır ziyaretle-riyle; F ilis tin, Kıbrıs ve S uriye’ye yönelik açıkla -ma ve tehditleriyle denemeye ka lktığı vizyon,ABD’nin ve TÜS İAD başta olmak üzere büyüksermayenin desteğini a ldı. Tayyip E rdoğan İsra -il’e ve Kıbrıs Rum tara fına ka fa tutarken “ecda-dını” hatırlamış olma lı ki, “yeni Osmanlı” gazıylaabartılı şovlara soyundu. Şu s ıra lar ABD’nin İs-ra il ve Rum kes imine arka çıkmasıyla birlikte,Tayyip E rdoğan’ın bu çıkışları yerini ülkeleri ge-zip görmekle, birkaç miting le övünmeye bırak-mak üzere.

Tayyip E rdoğan’ın, Ortadoğu ve Kuzey Afri-ka liderliğine soyunmasını, Türkiye burjuvazis i-nin ister tarihi özlemlerini yerine getirme, ister-sek sermayenin yayılma ve pazar kayg ıs ı ola -rak değerlendirelim, yeni bir politika olmadığının

a ltını çizelim. F ırsa tları değerlendiren AKP hü-kümetinin Libya ’dan S uriye’ye kadar bölgeseletkis inin çapı sadece askeri güce değil, ekono-mik güce de bağlı.

E konomik krizin Avrupa ’dan gelmekte oldu-ğunu ve “kemerleri bağlı” tutmayı öneren Mer-kez Bankas ı Başkanının uyarıs ından da anlaşı-lacağı g ibi bölgesel güç olmaya ayıracak parayok. Diğer yandan ekonomik krize ve savaşa ekolarak AKP ’nin emperya l haya llerinin ekonomikfa turas ını işçi s ınıfı ve emekçilerin s ineye çekip,tepki vermeyeceğini kimse iddia edemez.

Türkiye büyük sermayes i Turgut Öza l’danberi “bir koyup üç a lmak” politika s ının peşindekoşmakta ve fa turayı hep emekçilere yükle-mektedir. 400 milya r dola rı bulan dış borç vebu rakama yakın iç borç emekçilerin s ırtında -dır.

S onuç olarak HE S ’lere karşı mücadele yü-rüten yoksul Karadeniz köylüleri, sağlık, eğitim,kıdem tazminatı hakkı; güvenli gelecek için bir-leşik mücadele olanaklarını zorlayan emekçiler,emek örgütleri, devrimci s iyasa l parti ve hare-ketler; AKP hükümetinin ve sermayenin politi-ka larına karşı dikilecek, güçlü bir “ezilen ve sö-mürülenler cephes i” yara tma arayışındadır.

AKP ’nin ve sermayenin kazanılmış işçi, sağ-lık, eğitim, çevre haklarına sa ldırıs ına , Kürt ha l-kının ta leplerine, işçi s ınıfının ve Kürt ha lkınınvereceği yanıtın güçlü olması, “birleşik mücade-le ve örgütlenme” ile mümkün olabilir.

İşçilerin Sesi

2

HER SEVİYEDE BİRLEŞELİM, ÖRGÜTLENELİM!SERMAYENİN VE AKP’NİN SALDIRISINA KARŞI

AKP hükümeti önceki hükümetlerin çözümsüz askeri politikalarını tekrarlıyor. Hatta Süleyman Demirel’in 20yıl önce ortaya attığı “Adriyatik’ten Çin Seddine” politikasını, Ortadoğu ve Kuzey Afrika için tekrarlayarak,yeniden emperyal hevesleri gündeme getirmek suretiyle Kürt halkının ve işçilerin taleplerini hiçe sayıyor.

HES’lere karşı mücadele yürüten yoksul Karadeniz köylüleri,güvenli gelecek için birleşik mücadele olanaklarını zorlayan

emekçiler, AKP hükümetinin ve sermayenin politikalarına karşıdikilecek, güçlü bir “ezilen ve sömürülenler cephesi”

yaratma arayışındadır.

Page 3: İşçilerin Sesi Ekim 2011

3

İşçilerin Sesi

Türk-İş’e bağlı P etrol-İş S endika s ı’nda 17-18E ylül ta rihlerinde 26. Olağan Genel Kurul ya -pıldı. Genel Kurul’da , uzun zamandır kadın iş-çiler lehine ça lışma la r yapan ve P etrol-İş Ka -dın Derg is i’ni hazırla yıp yayınla yan kadın işçive sendika ça lışanla rının çabas ıyla , kadınla rlehine önemli bir Tüzük değişikliği yapıldı. Böy-lece feminis t örgütlerin, kadınla ra yönelik cin-sel suçla rın takip edilmes i ve ceza landırılma -s ında kabul edilmes i gerektiğini sa vunduğu“kadının beyanı esa stır” ilkes i Tüzük’te yer a l-dı. Bu ilke, Kamu E mekçileri S endika la rı Kon-federa syonu'nda ya şanan cinsel ta ciz ola yın-dan sonra yeniden sendika la rın gündemineg irmişti.

Yapılan değişiklik sonucunda , Tüzüğün "Di-s iplin Ceza la rı”nın sayıldığı 123. maddes i şuha li a ldı: "Merkez ile şube dis iplin kurulla rı,S endika ana tüzüğüne uymayan, S endika tü-zelkişiliği a leyhinde fa a liyet gösteren, S endi-kanın ilkelerine, amaçla rına ve hedeflerine ay-kırı davrananla r ile kadına yönelik cinsel ta ciz,mobbing ve şiddet uygula yanla r hakkında a şa -ğıdaki dis iplin ceza la rı nı vermeye yetkilidir.Kadınla ra yönelik şika yet lerde, kadının beyanıesa stır, ka rşı ta ra f aks ini ispa tla yükümlüdür."

Tüzüğün sendikanın görev ve yetkilerinintanımlandığı 4. maddes i de kadınla r lehine de-ğiştirildi. Bu maddeye eklenen (r) fıkra s ı ile"Kadın-erkek eşitliğini sa vunmak, bu eşitliğininşa s ı için evde, işyerinde ve sendikada gere-ken her türlü önlemin a lınmas ı ve uygulanma-s ı için çaba sa rf etmek, bu amaçla kadın büro-la rı ve komisyonla rı kurmak, kadına yönelikher türlü şiddete ka rşı mücadele etmek" sendi-kanın görev ve yetkileri a ra s ına a lındı. Merkez

Yönetim Kurulu’nun görev ve yetkilerinin ta -nımlandığı 23. maddeye de "kadın-erkek eşitli-ğini sa ğlamak amacıyla toplumsa l cins iyet eği-timleri vermek, kadın bürola rı ve komisyonla rıkurmak" görevleri eklendi.

P etrol-İş S endika s ı’nda aktif bir şekildesürdürülen kadın ça lışma la rının, Genel Kurul’atek yans ımas ı Tüzük değişikliği de değildi. Ka -dınla rın cins iyete daya lı ezilmişliğine ve cins i-yet eşits izliğine ka rşı mücadele etmek için dörtyıllık bir eylem planı da hazırlandı. E ylem pla -nında ; “kadın politika s ı, kadın işçilerin hem ev-de hem işte kadınlık durumla rından kaynakla -nan fa rklı bir ezilme pra tikleri olduğunun bilin-ciyle şekillenir” denildi. Yapılmas ı planlananeylemler ise şöyle sayıldı:

- Kadın ve eşitlik ça lışma la rı bağlamındasendika üyes i kadınla ra yönelik güçlendiriciözerk kadın eğitimleri verilmes i.

- "Toplumsa l Cins iyet" eğitimi ders lerinekadın üyelerin daha fa zla yer a lmas ının sa ğ-lanmas ı.

- Yönetimlerde ve ka ra r organlıkla rındakadın ka tılımını a rtırmak için gerekli önlemlerina lınmas ının desteklenmes i.

- "E şdeğerde işe eşit ücret prens ibini" ilekadın erkek a ra s ındaki ücret a yrımcılığınınka lkmas ı için mücadele.

- İşyerinde kadınla ra yönelik cinsel ta ciz lemücadele edilmes i ve toplu iş söz leş me le rin deİş Kanunu'nun 24b ve 25c mad de le ri nin yera lmas ı için mücadele.

P etrol-İş S endika s ı Tüzüğü’nde yapılan budeğişiklerin ve eylem planının, diğer sen dika la riçin de yol gösterici olmas ını umarız.

İşç ile rin S es i-Haber

KADINLAR PETROL-İŞ’İNTÜZÜĞÜNÜ DEĞİŞTİRDİ

E ski Türk Ceza Kanunu’nun, kadınla rın ken-dilerine tecavüz eden erkeklerle evlenmes iha linde erkekleri ceza a lmaktan kurta ran434. maddes i, feminis t örgütlerin ka ra rlı mü-cadeles i sonucunda yeni Türk Ceza Kanu-nu’nda yer a lmamıştı. Ancak E ylül a yı içindeHakimler ve S avcıla r Yüksek Kurulu’nda ,kadınla rın cinsel şiddete uğramas ını a çıkçameşrula ştıran ve tecavüzcü erkekleri kurta -ran bu vahim durum yeniden gündeme geti-rildi. “Yarg ının hızlandırılmas ı” adı a ltındagündeme getirilen bu “öneri”, devlet bürok-ra s is inin kadınla ra yönelik şiddetin sona er-dirilmes i konusunda samimi bir yakla şımasahip olmadığını a çıkça ortaya koyuyordu.

Bu “öneri”nin ta rtışıldığı günlerde, kadın-la ra yönelik erkek şiddetinin meşrula ştırıldığıbenzer bir a çıklama da Bursa Müftülüğü’nünweb s ites inde yer a ldı. Bursa Müftülüğü’nün

internet s ites inde “Aile İçi İletişimde Altın Ku-ra lla r” a çıklandı ve kadına yönelik şiddetingönüllülük esa s ında mücevher kabilindenkabul edilmes i ta vs iye edildi.

“Eşinize Saldırı Hakkı

Tanıyın...”

İnsani Değerler ve Ruh S ağlığı Vakfı Ba ş-kanı olduğu söylenen za tı muhterem P rof.Dr. Nevza t Tarhan’ın “bilimsel” ya zıs ına in-ternet s ites inde yer veren Bursa Müftülüğü,kadınla ra “a ltın değerinde” tavs iyelerde bulu-nuyor: “Koca dayağına gönüllü boyun eğin.Bunu eşinize bir hak ola rak tanıyın.”

Kadına yönelik şiddetin kutsandığı bu ya -zıda : “Bir insanın her zaman neşeli, mutlu ol-mas ı hoş olurdu. Ama , bu mümkün değildir.E şinizin s inirli olmas ının nedeni s izinle hiç il-

g ili olmayabilir. Ona sa ldırı hakkı tanımak g i-bi güzel bir a rmağan verirseniz fırtınaya fırsa tvermezs iniz… ‘Bu adam beni deli etti’ diyor-sanız, bırakın fırtına ess in, a rka s ından sağa -nak yağış gels in, sonradan çiçekler a çacak-tır…” deniliyor. E rkeklerin estirdiği fırtınanınve yağıp gürlemes inin a rdından açacak çi-çeklerin, kadınla rın gözlerinin morarmas ı,kolunun bacağının kırılmas ı olduğunu hergün binlerce kadın ya şıyor. Her gün şiddeteuğrayan kadınla r koca la rını yine de sakinleş-tiremiyor ve sonunda da öldürülüyorla r. Bur-sa Müftülüğü ise, P rof. Dr. Nevza t Tarhan’ın“bilimsel” telkinleriyle koca şiddetini ve kadınka tliamla rını kutsamaya devam ediyor.

Bu son örnek de, erkek egemen s is temiaçıkça savunan hükümetin ve devlet bürok-ra s is inin, kadınla ra yönelik şiddeti sona erdi-recek politika la rı geliştirmekten uzak olduk-la rını bir kez daha göz önüne seriyor.

İşç ile rin S es i-Haber

‘EŞİNİZE SALDIRI HAKKI TANIYIN’

Page 4: İşçilerin Sesi Ekim 2011

İşçilerin Sesi

4

Çatışma ların artması Kürt sorununda 1990 lı yıl-la ra dönüş endişes i yara tıyor. Bir yandan ça tış-ma ların şehirlere kayması ve büyük kent lerdebomba ların patla tılmas ı ile s ivil ölümlerinde tır-manış yaşanırken diğer yandan operasyon, pu-su ve s ınır ötes ine yapılan sa ldı rıla r yüzündencan kayıplarının artması, daha fazla anneninyüreğine a teş düşürüyor. Yine bir yandan s ivilKürt s iyasetçilere dönük kitlesel tutuklama larhız kazanırken, askeri operasyonlar gerekçegösterilerek bölgenin önemli bir bölümünün in-sanlardan arındırılmas ı, ayrıca bölgede öğret-menlere dönük a lıkoyma eylemleri, şiddet orta -mından etkilenenlerin sayıs ının artmasına yolaçıyor. P KK lideri Öca lan ve İmra lı’daki diğermahkûmların, iki ayı a şkın bir süre, hukuksuzbir biçimde, a ileleri ve avukatlarıyla görüştürül-memeleri, bunlara tam bir tecrit uygulanması,özellikle Kürt ha lkı içinde gerilimi arttırıyor.

Şiddetin tırmandığı koşulla rda , devletin, kısabir süre önces ine kadar, gerek Avrupa gerekseKandil’de bulunan P KK yöneticileriyle görüştü-ğünü ortaya koyan bir ses kaseti medyaya s ız-dırıldı. Her ne kadar devletin İmra lı’da Öca lanile görüştüğü “herkes tara fından bilinen bir s ır”idiyse de, bu görüşmelerin daha yayg ın olarakyapıldığının içeriği ile birlikte ortaya çıkması, şim-diye kadar hükümet tara fından ya lanlanan gö-rüşmelerin gerçekliğini gösterdi. P KK ile müza-kerelerin kamuoyuna yans ımas ının ardından,önce “devlet görüşür, hükümet görüşmez” şek-lindeki demagojik yaklaşımla sorumluluğu üs-tünden a tmak isteyen Başbakan E rdoğan, da -ha sonra geri adım a tarak, Makedonya gezis idönüşünde gazetecilere yaptığı açıklamada ,MİT Müsteşarını görüşmeye kendis inin gönder-diğini kabul etti. Ayrıca P KK ile “gerekirse yeni-den görüşü lebi leceğini” açıkladı.

Bu tavır değişikliğinin iki sebebi olabilir: Birin-cis i, artan ölümler nedeniyle, “askeri çözüm” po-litika ları artık eskis i g ibi destek bulmamakta , ha l-kın geniş bir kesimi sorunun mutlaka çözülmesi-ni istemektedir. PKK ile görüş melerin kamuoyu-na sızdırılmasının ardından, bunun ha lktan olum-suz tepki a lmamış olması da , ha lkın sorunun ba-rışçı yoldan çözülmesi gerektiği yönündeki eğili-mini ortaya koymaktadır. İkinci olarak, hüküme-tin “güvendiği dağlara kar yağmıştır”. PKK’yi, İran,Irak ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimiyle bir-likte kıskaca a lıp, askeri açıdan minimize etmeplanının işlemeyeceği görülmüştür. Bu ülkelerböylesi bir askeri operasyona soğuk bakmış -lardır. O nedenle, “askeri çözüm” politikasındanbir sonuç a lınamayacağı açığa çıkmıştır.

Ancak Başbakanın söyleminden, ha len so-runa samimi ve çözüm bulmaya dönük olarakyaklaşmadığı görülmektedir. Görüş melerin ken-di ta limatıyla yapıldığını kabul eden Başbakan,bu defa da protokollerin varlığını reddetmekte-dir. Oysa anlaşıldığı kadarıyla , P KK ve Öca-lan’ın ta leplerini ve çözüm önerilerini içeren biryazılı belge, müzakereleri yürüten devlet gö-revlileri tara fından da makul bulunarak, Başba-kana ulaştırılmıştır. Başbakan tara fından onay-lanmamış da olsa , böyle bir belge vardır. S iya -s i iktidar, nas ıl P KK ve Öca lan ile yapılan g izligörüşmeleri ha lka duyurduysa , onların öneri veta leplerini de ha lkla paylaşma lı, ha lkın bu konu-daki eğilimini tespit etmelidir. Yeniden başla tıl-mas ı düşünülen müzakerelerin bunun üzerineinşa edilmesi doğru olacaktır.

BDP Meclis’e Döndü

Gerek Hatip Dicle’nin vekilliğinin g a sp edil-mes i gerekse beş tutuklu vekilin serbest bıra -kılmamas ına tepki ola rak Meclis ça lışma la rınaka tılmayan BDP ’nin, Meclis ’e dönme kara rı,ça tışma ortamı ve kitlesel tutuklama la rın ne-den olduğu s iya s i gerilimi düşürme potans iye-li ta şımaktadır. Ba şbakanın “terörle mücadele,s iya setle müzakere” sözüyle de birleştiğinde,bu gelişme, iyimserlik ya ra tmaktadır. Ancak,bir yandan BDP tabanına ve yöneticilerine dö-nük kitlesel tutuklama la r sürer diğer yandaölüm haberleri gelmeye devam ederken, Kürtsorununda yumuşamanın gerçekleşmes i bek-lenmemelidir. BDP ’nin, Kürt sorununun barış-çı s iya s i çözümünün gerçekleşebilmes inde ro-lünü oynayabilmes i, s iya s i iktida rın yakla şımı-na bağlıdır.

S iyas i iktidar, Kürt s iyas i hareketini tas fiyeanlayışını mutlaka terk etmelidir. BDP ’yi “terörişbirlikçis i ve uzantıs ı” olarak görmekten vaz-

geçmeli, kitles ini pas ifize ederek ve tabanındantecrit ederek bu partiyi tes lim a lma politikas ınıbir kenara bırakma lıdır. BDP ’nin, Kürt ha lkınınönemli bir kes iminin temsilcis i olduğunu kabulederek, bu partinin Kürt sorununun çözümünedönük olarak önerdiği anayasa l ve yasa l deği-şiklik ta leplerini dikkate a lma lıdır. Kürtlerin öz-gürce politika yapma larının önündeki yasa l veidari engelleri ortadan ka ldırma lı, ha len tutukluolan binlerce politikacının serbest ka lmas ınısağlama lıdır. Bu arada ça tışma ların ve ölümle-rin artmasının s iyas i ortamı zehirleyeceği dikka-te a lınarak, s ilahlar susturulma lı, operasyonlardurdurulma lı ve “askeri çözüm” anlayışı terkedilmelidir. Bunla r g erçekleşmezse, bugünumut olarak görülen BDP ’nin Meclis ’teki varlığı,bir gerilim kaynağı ha line gelir.

BDP ’nin Meclis ’e dönme kararını açıklama-s ının ardından, Başbakanın, partis inin bir top-lantıs ında yaptığı konuşmada BDP ’lileri kaste-derek kullandığı “meşruiyet kazanma ları için bir-çok süreçten geçmeleri gerekecek” sözü, as-lında bu partinin Meclis ’te bir “terbiye etme” ve“burun sürtme” operasyonuna tabi tutulmak is-tendiğini göstermektedir. Bu “operasyonun” ba-şarılı olamaması ha linde (neredeyse kes in g ibi-dir) sonucunun ne olacağını ise, 1990’lı yılla rdaDE P ’in, geçen yasama döneminde ise DTP ’ninbaşına gelenlerden çıkartabiliriz.

Başbakan E rdoğan, partis inin bir toplantı-s ında , s ivil, özellikle de kadın ve çocuk ölümle-rini kastederek yaptığı “ciğerim yanıyor, ciğerim”çıkışında samimiyse, bunu “tribünlere oyna-mak” ya da P KK’ye dönük ps ikolojik savaş bağ-lamında yapmıyorsa , derha l tas fiye konseptinive “askeri çözüm” politikas ını terk edip, Kürt so-rununun barışçı s iyas i çözümü için çaba harca -maya başlama lıdır.

CİĞERİN YANIYORSABARIŞ İÇİN UĞRAŞ!

Başbakan Erdoğan, “ciğerim yanıyor, ciğerim” çıkışında samimiyse, derhal tasfiye konseptini ve “askeri çö-züm” politikasını terk edip, Kürt sorununun barışçı siyasi çözümü için çaba harcamaya başlamalıdır.

Aykut Özer

Gazetemizin 8. sayıs ında yayınlanan "Kürt S a-vaşı AKP 'yi Bitirir!" başlıklı yazı hakkında , İstan-bul Cumhuriyet Başsavcılığı tara fından, 3713sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 6/2 ve 7/2maddelerine aykırılık iddiasıyla ve "terör örgütüpropagandası" yapıldığı gerekçesiyle soruştur-ma başlatıldı.

Gazetemizin S ahibi ve S orumlu MüdürüCanan Mengüloğul tara fından 30.09.2011 tari-hinde S avcılık'ta ifade verildi. İfadede özetle;Kürt sorununun askeri yöntemlerle değil, de-mokratik adımların atılması yoluyla çözülebile-

ceği, soruşturma konusu yazının bütünü ele

a lındığında da hükümetin savaşa dönük politi-

ka larının eleştirildiği ve bu politika ların barışı ge-

tirmeyeceğinin vurgulandığı açıklandı. S avcılık,

önümüdeki günlerde dava açıp açmamaya ka-

rar verecek.

İşçilerin S esi önceki sayılarında olduğu g ibi,

bundan sonraki sayılarında da operasyonların

durdurulmasını, Kürt sorununa barışçıl yoldan

demokratik ve siyasi çözüm bulunmasını savu-

nan yazılara yer vermeye devam edecek.

İŞÇİLERİN SESİ'NE SORUŞTURMA

Page 5: İşçilerin Sesi Ekim 2011

5

İşçilerin Sesi

16 E ylül günü, Van M Tipi Cezaevi’nden İstan-bul’a getirilmek üzere cezaevi sevk aracına bin-dirilen tutuklu ve hükümlülerden 18 yaşındakiS inan Aşkan, 33 yaşındaki İsmet E vin, 24 yaşın-daki Akif Karabalı, 47 yaşındaki Medeni Demirve 35 yaşındaki Abdülsetter Ölmez, Kayseri’desevk aracında çıkan yangın sonucunda yana-rak öldüler.

Haber ve yorumlar basına aksettiğinde, 12Eylül 1980 darbesinin askeri diktatörü KenanEvren’in devrimci tutsaklar için sarf ettiği sözlerihatırladık; “Asmayıp da besleyelim mi? ” Bu sö-zün, 12 E ylül askeri darbesinin bir ürünü olanAKP iktidarındaki yansıması ise, “Yakmayıp dabesleyelim mi? ” olmuş.

Abdülsettar Ölmez’in ağabeyi İsmet Ölmez,“Bu olayın kazayla bir a lakası yok. Aracı kenaraçekip mahkûmların diri diri yanmalarını izlemiş-

ler. Cenazeleri tanınmayacak haldeydi” diyor.Amcası İsmail Ölmez’in sözleri ise bu cinayetinvahametini yeterince açıklıyor, “Devletin açıkla-ması bizi tatmin etmedi. Onları eli kolu bağlı ölü-me terk etmişler. ‘Anahtarı kaybettik’ dediler.Kurtulan askerlerin burnu bile kanamamış, hep-si sapa sağlam. Onlar nasıl kurtuldu? ” Avukatla-rının ifadesine göre ise, “mahkûmları yürüyenbir tabuta bindirmişler.”

Nitekim cezaevi sevk aracının bakımsız ol-duğu ve muhtelif arızalar çıkardığı önceden bilini-yor. S evk sırasında motorda oluşan sorun için birara mola bile veriliyor. Hatta sevk aracının dış ka-pısı Malatya’da arızalanıp açılmaya başlıyor veaskerlerden biri onu silah kayışıyla bağlıyor. Fa-kat yola devam ediyorlar. Motordan duman çık-tığını da ilk askerler fark ediyor. Araç şoförü dikizaynasına yansıyan alevleri görüyor. Şoför, “yan-gını söndürmeye çalıştık ama yangın tüpü yeter-

li gelmedi” diyor. Araçta iki de rütbeli asker var.Askerler, “anahtarlıkta o kadar çok anahtar var-dı ki kapıyı açmak için bir türlü doğru anahtarı bu-lamadık” diye ifade veriyorlar. Askerler en arka-daki bölmedeler. Ölenler ise orta bölmedekihücrelere hapsedilmiş durumda. Mahkûmlar ka-pıyı tekmeliyorlar ve “bizi kurtarın” diye bağırıyor-lar. Bağıra bağıra ve diri diri yanarak ölüyorlar.Geriye kalan ise mahkûmların kömürleşmiş be-denleri. Görüldüğü gibi kaza değil, bu bir cinayet!

Bu olayın hemen ardından 20 E ylül günü,AKP hükümeti tarafından bir değişiklik kararıa lındı. Artık tutuklu ve hükümlüler bulunduklarıyerde ifade verecekler, cezaevi araçlarıyla sevkedilmeyecekler. Adalet Bakanlığı tarafından ha-zırlanan “Ceza Muhakemesinde S es ve Görün-tü Bilişim S isteminin Kullanılması Hakkında Yö-netmelik” Resmi Gazete’de yayınlanarak yürür-lüğe g iriyor. Görüntü ve ifadeler kayda a lınacak.S ilivri’deki duruşmalarda bu yöntem zaten kul-lanılmaktaydı. Ölenlerin ardından a lelacele a lı-nan bu karar, devletin suç ve kusurlarını örtme-ye yetecek mi dersiniz?

YAKMAYIP DA BESLEYELİM Mİ?O. Öznur

Kot kumlama işçileri, yıllardır sürdürdükleri müca-delelerinde 25 Şubat tarihinde önemli bir aşamakaydetmişlerdi. AKP Hükümeti, silikozis hasta ları-nı torba yasa içerisindeki “Özürlüler Yasası” kap-samına a lmış, bu yasa çerçevesinde aylık gelir veyeşil kart haklarını vermişti.

Bu kazanılmış haklara rağmen, Kot Kumlamaİşçileri Dayanışma Komitesi mücadelesini sürdür-meye kararlı. Çünkü bahsi geçen yasa üç ay içe-risinde başvuranlara bu hakları tanıyor. Yani, za-manla ortaya çıkabilen, ilerleyen bir hastalığa süresınırı konulmuş oluyor. Ancak hastalık süre sınırı ta-nımıyor. Bununla beraber, insan sağlığını ilg ilendi-ren bir yasada süre sınırı konulması, Anayasa’nınbirçok maddesine aykırıdır. Zira CHP AnayasaMahkemesi’ne bu yasa hakkında dava açmıştır.

Hükümet Başvuru Sayısını

Açıklamalıdır

S ilikozis hasta lığı ile ilg ili yasaya başvuru sü-resi 24 Mayıs 2011 tarihinde sona erdi. Bu süreiçerisinde kaç hastanın başvuru yaptığını, kaç kişi-nin bu haklardan yararlandığını henüz bilmiyoruz.Hükümet bunu bir an önce açıklamalı, bu haklar-dan yararlanması gereken tüm kişilere bu hakla-rı tanımalıdır.

Hükümet, “dostlar a lışverişte görsün” diye çı-kardığı bu yasanın tanıtımını hiçbir biçimde yap-mamıştır. Bu yasa ve silikozis hasta larına tanıdığıhaklar, S GK tarafından ya da S ağlık Bakanlığı ta-rafından duyurulmamıştır. Kitle iletişim araçlarıylabu hasta lar bilg ilendirilmemiştir. Bu iş, yine KotKumla İşçileri Dayanışma Komitesine ve onungönüllü destekçilerine kalmıştır. Devlet, tenezzüledip de hastanelere bir tane bilg ilendirici a fiş da-hi asmamıştır.

Bu Hakları Lütfetmediniz,

Biz Kazandık!

Hükümet, her fırsatta bu hakları silikozis has-ta larına bahşetmiş g ibi davranıyor. Kot kumlamaişçileri yıllardır mücadele etmiyormuş, bu hakları-nı kazanabilmek için iki kere Ankara’ya g itmemiş,seslerini duyurmak için iki büyük konser düzenle-memiş g ibi davranıyor.

Kot Kumlama işçileri, devlet kumlama atölye-lerini kontrol etmediği, bu atölyelere göz yumdu-ğu için hasta landılar. İşçilik yaptıkları için hasta lan-dılar. Bu yüzden malulen emekli sayılmaları, bi-raz olsun mağduriyetlerinin g iderilmesi gerekiyor-du. Tüm bunlara rağmen, torba yasa ile tanınmışolan hakları, yıllarca mücadele ederek kazandı-lar. Hükümet, kendi kusurunu örtmek için, siliko-zis hasta larına bedavadan haklar vermiş g ibi

davranıyor. Bu da yetmiyor, bu hakkı vermek için3 aylık bir süre sınırı koyuyor. Dağın başında birköyde, nefes a lmakta güçlük çeken, yürüyeme-yen insandan, üç ay içinde gel raporunu a l, sanabir şeyler verelim, diyor…

Kot Kumlama İşçileri Dayanışma Komites i,kot, cam, meta l kumlama ya da s ilika maruzi-yetinin bulunduğu herhanhang i bir sektörde ça -lışmış olan tüm işçileri, s ilikozis şüphes i taşıyantüm kişilerin, komiteye başvurmasını bekliyor.Komite, s ilikanın tüm sektörlerde kullanımınınya saklanmas ını ta lep ediyor. Mücadeles ini,Türkiye dışında sürdürmeye çaba lıyor. Türki-ye’de yasaklanmış olan kumlama a tölyelerin,diğer ülkelerde de yasaklanması, ölümcül s ili-kozis hasta lığından diğer işçi kardeşlerinin dehaberdar olabilmesi için mücadele etmeye de-vam ediyor.

SİLİKOZİS HASTALARINA ŞART KOŞULAN3 AYLIK SÜRE SINIRI KABUL EDİLEMEZ!

Page 6: İşçilerin Sesi Ekim 2011

İşçilerin Sesi

6

Türk-İş üyes i 10 sendikanın (P etrol-İş, Hava -İş,Tek Gıda -İş, Belediye-İş, Deri-İş, Tez Koop-İş,TÜMTİS , Kris ta l-İş, Ba s ın-İş, Türkiye Gazete-ciler S endika s ı) genel ba şkanla rının bir a rayagelerek oluşturdukla rı muha lefet, S endika lGüç Birliği P la tformu (S GBP ) adını a ldı. S özkonusu pla tformda taban değil, ba şkanla r yanyana gelmiştir. 1 Temmuz’dan sonra , 1 E -kim’de yeniden Taks im’de görüldüklerinde yi-ne işçiler yanla rında değildi.

1 Ekim Yürüyüşün Zamanı ve

Güzergahı

Kıdem Tazmina tı Fonu g ibi, sendika lı işçi-leri doğrudan ilg ilendiren ve hak kayıpla rınıiçeren bir konuda , 10 sendika ba şkanının birba s ın a çıklamas ı yapmas ı için a yla r geçmiştir.B ir işçi sendika s ının bir işyerinde, bir işçi sem-tinde değil de, Taks im’de eylem yapmas ı,onun gücünü değil, güçsüzlüğünün kanıtı. Ya -pılan ba s ın a çıklamas ı, işçi s ınıfına ses lenmekve onu harekete geçirmek g ibi bir kayg ıyla dü-zenlenmemiş, ba s ında yer a lma kayg ıs ı önplana çıkmıştır. Ancak ba s ın a çıklamas ı anaakım medyada yer dahi bulmamıştır.

Başkanlar Burada,

İşçiler Nerede?

10 sendika ba şkanını toplam ka tabildiği iş-çi sa yıs ı birkaç yüzü geçmemiştir. Yani hersendika yönetim, denetim, dis iplin kurulu üyeve yedeklerini ça ğırsa daha ka laba lık olurdu.Her sendika ba şkanının ba şına 20 kişinin düş-tüğü (hadi 40 olsun) bir yürüyüş, AKP ’ye ka fatutmayı bırakın, Türk-İş’e muha lefet etmeye bi-le yeter mi? Bu sayı, sendika ba şkanla rının a r-ka s ında işçi desteğinin olmadığının resmini çi-ziyor. Üstelik ba s ın a çıklamas ına pla tformdayer a lmayan kimi sendika şubeleri de destekvermiştir. Harb-İş Anadolu Yakas ı şubes i ka tı-lım sağlamıştır. Harb-İş şubes i bunu yapabilir-ken, 10 sendika a ra s ında yer a lmayan ancakTürk-İş Şubeler P la tformunda yer a lan Haber-İş İs tanbul Şubes i neden destek vermemiştir?Üstelik şube ba şkanı Haber-İş Genel S ekrete-ri olmuşken.

Basın Açıklaması Ne Zamandan

Beri Büyük İşçi Eylemi?

İşçi sendika s ının “büyük” ba s ın a çıklamas ıyapmadan önce işçilerini bu konuda bilg ilen-dirmes i ve bilinçlendirmes i beklenir. İşçilereP erşembe günü bildiri dağıtıp, Cumartes i günüiçin eyleme çağıra rak (Hava -İş bunu yaptı, bel-ki diğer sendika la r bunu bile yapmadıla r) işçika tılımını sa ğlamak mümkün mü? Bas ın a çık-lamas ı yaparak AKP hükümetini kıdem tazmi-na tı fonu oluşturmaktan caydırmak mümkündeğildir. E ylemde işçi olmadığı g ibi, ba s ın a çık-lamas ında g rev tehdidi bile yoktur.

10 Sendikanın Siyasi Pusulası

Kürt Düşmanlığı ve Ulusalcı Sol

10 S endikanın s iya s i liderliğini Aydınlık Ga -zetes i ve Ulusa lcı S ol yapıyor. Bu kes imin enönemli özelliği Kürt düşmanlığı. AKP karşıtlığınımilliyetçilik üzerinden ta rif etmekte, AKP ’yiKürtlere yeterince ba skı yapmadığı için eleştir-mektedir. Özelleştirmeye ka rşı “va tan, millet”dışında tek söz etmiyor. E ğitim-İş g ibi, E ğitimS en’i bölmek üzere kurulan sendikanın tems il-cileri, P rof. Dr. Alpa rs lan Işıklı ve P rof. Dr. Tol-g a Yarman ve TÜMÖD Genel S ekreteri S uayKaraman g ibi İşçi P a rtis i üyeleri 1 E kim’dekiyürüyüşte en önde yer a lmıştır. Bu fotoğra fta

E ME P Genel Ba şkanı S elma Gürkan, İs tanbulİl Ba şkanı Güven Gerçek, Genel ba şkan Yar-dımcıs ı S abri Topçu da yer a lmıştır.

İşverenlere Destek Talebi…

Onlar İçin Kıdem Tazminatı

Garanti Fonu

P la tformun dönem sözcüsü Hava -İş GenelBaşkanı Atila y Ayçin’in okuduğu ba s ın a çıkla -mas ında “Ödeme güçlüğü çeken işverenleriçin Kıdem Tazmina tı Garanti Fonu” önerilmiş-tir. “İşs izlik S igorta s ı Bünyes indeki Ücret Ga -ranti Fonu” g ibi kurula cak fonun, kıdem tazmi-na tını g a ranti a ltına a la cağı söylenmektedir.

Bu öneri, yükü “bütçe”ye, devlete veriyor.Yani, esa s ını işçi ve emekçilerin verg ilerininoluşturduğu kamu kaynakla rının kıdem tazmi-na tını ödemeyen pa tronla r için kullanılmas ınıöneriyor. B ir nevi, işçi kendi ta zmina tını, ödedi-ği verg ilerden a ls ın, demektir bu! Gerçektenbüyük bir öneri!

10 Sendika Başkanının

Eylemi de Önerisi de

Türk-İş Yönetiminden Farklı Değil

S onuç ola rak, 10 sendika ba şkanının ha -reketi ve onla rın s iya s i çizg is inin tems ilcileri,işçilere ve Kürtlere düşmanlık bes leyen, koltukçıka rla rından ba şka bir derdi olmayan büro-kra tik anla yışı tems il ediyor.

Umut çürüyende değil, yeşerende; taban-dan gelişecek s ınıf ha reketindedir. Gücümüzü,desteğimizi yeniyi inşa etmeye ayırmak, kimi-leri için iğneyle kuyu kazmak ola rak görülüp,yorucu bulunabilir. S ınıf mücadeles inde kestir-me yol olmadığını düşünenlerin, kısa vadedeolmasa da orta ve uzun vadede umudu yeşer-teceklerine eminiz! Onla ra kulak vermektenyanayız…

TÜRK-İŞ MUHALEFETİ : “ÖDEME GÜÇLÜĞÜÇEKEN İŞVERENLER İÇİN FON KURULSUN!”Seyfi Adalı

10 Sendikanın siyasi liderliğini Aydınlık Gazetesi ve UlusalcıSol yapıyor. Bu kesimin en önemli özelliği Kürt düşmanlığı.AKP karşıtlığını milliyetçilik üzerinden tarif etmekte, AKP’yi

Kürtlere yeterince baskı yapmadığı için eleştirmektedir.

Page 7: İşçilerin Sesi Ekim 2011

7

İşçilerin Sesi

S endika temsilcileri ve hükümet yetkilileri 4 Ağus-tos’ta yaptıkları ortak toplantıda , referandumla ka-bul edilen “memura toplusözleşme” hakkıyla ilg ilibir yıldır yapılmayan yasa l düzenlemenin yapılma-sı için hükümet yetkilileriyle toplusözleşme süreci-ni ileri bir tarihe ertelenmesi üzerinde anlaştılar.

Yasa l boşluk sebebiyle her yıl Ağustos ayındayapılması gereken toplugörüşme/sözleşme sen-dika ların ve hükümetin de öneris iyle meclis inaçılmasından sonraya (1 E kim sonrasına) erte-lenmiş oldu.

KE S K’in hükümetin bir yıldır yapmadığı dü-zenlemeyi, yapmasını bekleme kararına ikna ol-ması, 2010 yılından beri KE S K merkezinde de-vam eden s iyasa l karars ızlığın devamı olmuştur.KE S K yönetimi, hükümetin erteleme (bizce oya-lama) öneris ine ciddi bir karşı çıkışı ifade etmemiş-tir. Diğer sendika larla birlikte aynı karede fotoğra fverilmiştir. Toplusözleşme eylemleri de ertelen-miş, kamuoyuna “anlaştık” ima jı verilmiştir ki, ya-pılacak yasa tas lağı hakkında “olumlu” bir beklen-ti içinde oldukları anlaşılmaktadır.

AKP Hükümetine Güvenebilir miyiz?

4 Ağustos’ta toplanan Üçlü Danışma Toplantı-sında KES K Genel Başkanı Lami Özgen “grev veözgür toplu sözleşme hakkına dayalı yasa l düzen-lemenin yapılması, Kamu Görevlileri Kurulu’nuntarafsız ve demokratik nitelikte olması, bağlayıcıdeğil sadece aracı rol oynaması” gerektiğini ifade

etti. Ayrıca kurulacak komisyonlarla E ylül ayına ka-dar yasa taslağı hazırlanacak. Meclisin açılması veyasanın çıkmasının ardından toplusözleşme ma-sasına oturulacağı söyleniyor.

KE S K başkanı bu sözlerini fiili ve meşru mü-cadeleyle ta lep edilmediği sürece hükümetinemekçileri ciddiye a lmayacağını bilecek kadardeneyimlidir. Öyleyse, ya sa çıkana kada rKE S K’e düşen görev ve sorumluluklar vardır. 8E kim’de DİS K, TMMOB ve TTB ile birlikte mitingdüzenlemek görevi savsaklamamaktan başka birşey sayılamaz.

2010-2011… KESK’in Kaybolan

İki Yılı

KES K son iki yıldır sokağı adeta terk etmiştir.E n güçlü sendikası E ğitim S en ise, son beş yıldırneredeyse fiiliyatta yoktur. Örgütün sendikal hare-ket üzerindeki fikri gücü, etkisi de aza lmıştır.

Bunun en tipik örneğini 2010 toplugörüşme sü-recinde yaşadık. KES K yönetimi (esas olarak dagenel başkanı) sözleşme politikasını, referandum-da oylanan maddeler arasında “kamu emekçileri-ne toplusözleşme hakkı”nın yer a ldığı ve referan-dumdan “evet” çıkacağı üzerine kurdu. KES K2010 toplugörüşme döneminde hiçbir eylem ve et-kinlik düzenlemeyerek, örgütü boşa düşürmüştür.

2010 toplugörüşme sürecinde boşa düşürülenKES K, kongreler süreciyle birlikte 2011 yılını daboşa geçirmiştir. Kamu emekçilerinin fikri ve fiilimücadele örgütü iki yıldır işlevsizdir.

“S ınıf sendikacılığı” bir sendikanın kendini sade-ce toplu sözleşmeyle sınırlamadan (Türk-İş’e ben-zemek istenmiyorsa), hareket etmek demektir. Ye-terli kamu personeli a lımını, kamu personel rejimin-de yer alan performans kriterlerinin kaldırılmasını,parasız kamu hizmetini ta lep eden; emeklilerin veişsizlerin hakları ve taleplerini diğer toplumsal ke-simlerin talepleriyle birleştiren bir perspektif gerekli.

Fiili ve Meşru Mücadeleye

Güvenebiliriz

2010-2011 döneminde kamu emekçilerininsendikaya ilg isinde ve mücadele isteğinde bir aza l-ma olmamıştır. Hatta KES K’in üye sayısı son bir yıl-da artmıştır. Taban, 2009 yılı sonunda “toplusözleş-me ve grev hakkı” için “25 Kasım uyarı grevi”ni ba-şarıyla uygulanmıştır. Kamu emekçileri greve bü-yük destek vermiş, grev öncesinde “böyle grev miolur? ” diyerek emekçilerin gücünden şüphe du-yanlar bile, greve sahip çıkmak zorunda kalmıştır.

Bu grev emek hareketini de etkilemiştir. Aralıkayında TEKEL işçilerinin Ankara eylemi başlamış,ardından 1 Mayıs 2010 Taksim miting iyle sınıf ha-reketi toplumun gündeminde yer a labilmiş ve buhareketin artçı da lga larıyla 2011 yılı 1 Mayıs’ı başa-rıyla gerçekleşmiştir.

KES K sadece fiili değil fikri olarak da mevcutsendikal hareketin düzeyini yükseltebilecek potan-siyele sahip bir konfederasyon olacaksa, toplusöz-leşme yasasının hazırlığını fırsata çevirip, tabandanve yeniden KES K’i örgütlemek üzere, “sınıf sendi-kacılığı” temelinde seferberlik ilan etmelidir.

AKP hükümetinin Dünya Bankası ve GATS (Ulus-lararası Ticaret S özleşmesi Anlaşması) patentli “ka-munun dönüşümü” programı, AKP hükümeti döne-minde hızlandırılarak uygulanıyor. S ağlığın ticarileşti-rilmesinin ardından eğitim de ticarete açılıyor. Eği-tim, özel sermaye grupları için sağlık alanı gibi enkârlı alanlardan biridir.

Öğretmen Ne Zaman

Üç Ay Tatil Yaptı?

Ağzındaki baklayı ise, daha sonra çıkartıyor:“Yaz aylarında öğretmenlerimiz üç ay boyunca tatilyapmayacaklar.” Duyan da öğretmen 3 ay tatil yap-tığını zannedecek.

Bakan Ömer Dinçer’in eğitim emekçilerinin ça-lışma koşullarından bihaber olduğu anlaşılıyor. He-sap ortada. İlköğretimde çalışan bir öğretmen 1Temmuz’da izne ayrılır, 1 Eylül’de okulda görevinebaşlar. 15 gün Haziran ayında 15 gün de Eylül’deseminer programı vardır.

Lisede öğretmenlik yapan bir öğretmenin iznidaha azdır. Öğrencilerin Ortalama Yükseltme veS orumluluk sınavları Temmuz ayının ilk haftasınınsonunda biter. Bazen sarkar da. Ağustos ayının so-nunda sınavlar tekrar başlar. F iili izin süresi bir bu-çuk aya iner.

Bakan Bey, AKP’li bakan arkadaşlarının TE-KEL işçileri için “yan gelip yatıyorlar” dediği gibi, öğ-

retmen için de “üç ay yan gelip tatil yapıyor” deme-ye getirmesini sadece yadırgamıyoruz, eğitimemekçilerine saldırının ilk işareti sayıyoruz. Öğret-menin üç ay tatil yapacak ne izni ne de ekonomikgücü var. Üstelik “izin” ve “tatil”in birbirinden tama-men farklı olduğunu herkes bilir; Bakan bilmez mi?Bilir ama Bakan cümleyi tersinden kurmayı tercihetmiştir.

Bakan Dinçer “Belki ihtiyaç duydukları kadar ta-til için zaman ayıracağız ama onun dışında” öğret-menleri çalıştıracağız demeye getiriyor. Bunun içinde yumuşak bir geçiş öngörüyor: “Bütün masrafları-na bakanlığımızın katlandığı bir eğitim programı ya-pacağız. En az bir ay süre ile öğretmenlerimizi eğiti-me tabii tutacağız”.

Performans Değil,

Yeterlilik Ölçümü!

Bakan Dinçer “Bu bazen yanlışlıkla performansdiye tabir ediliyor. Bu yanlış bir kavram. Biz öğret-menlerin performansını tespit etmeyeceğiz. Böylebir çalışmamız ve çabamız olmayacak. Ama öğret-menin yeterliliğini ve öğretmenin geliştirilmesini esasalacağız”

Ha Ali, Veli, ha Veli, Ali. Buradaki amaç öğret-menin eksiğini gidermek mi? Yıllardır “hizmet içi eği-tim”lerle, sabah ders, öğleden sonra seminer prog-ramlarıyla zaten bu yapılmıyor mu? Eğitim Fakülte-sini bitiren öğretmen tekrar KPS S sınavına alınarak

elenmiyor mu? Ömer Dinçer’e bunlar yeterli gel-memiş anlaşılan. Çalışanları elemenin, üstlerindebaskı kurmanın başka yollarını arıyor.

Ek Ders Ücretiyle Çalışma

Yaygınlaştı

AKP hükümetiyle birlikte eğitim emekçileri kad-ro alımı yapılmayarak ek ders ücretiyle ve ayda 12gün sigortalı olma karşılığında ucuz işgücü kaynağıhaline getirilmiştir. Her tür sınavda görevlendirilenucuz gözetmendir. İdari memur, temizlik çalışanıuzun zamandır alınmamakta, bu hizmetler dışarı-dan satın alınmaktadır. Kaynak da veli ve öğrenci-dir.

Mevcut eğitim ve öğretimin durumu öylesinepespayedir ki, son 9 yılının sorumlusunun bizzatAKP olduğunu kimse gizleyemez. Her bakan baş-ka bir eğitim ve öğretim sistemi getirmiştir. YöneticiAtama, Ek Ders yönetmeliği tekrar tekrar düzenle-miştir. Bakan Dinçer, eğitimin düştüğü durumdaAKP’nin hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi “dönüşüm”adı altında yeni bir sayfa açılacağı izlenimi veriliyor.Durumdan vazife çıkartarak, eğitimi piyasaya ve ti-carete açarken, eğitim emekçisinin kazanılmış hak-ları tırpanlanmaya çalışılıyor. Eğitimin ticarileşmesive esnek çalışmanın yaygınlaştırılması amaçlanıyor.

Kazanılmış haklarına göz dikilen eğitim emekçi-leri, hem özlük haklarını savunmak hem de eğitiminiçine düşürüldüğü sefil durumdan çıkış için, sağlıktadönüşüm programının yarattığı tahribatı eğitim veeğitim emekçileri üzerinde tekrarlanmasını önlemeküzere sıkı bir mücadeleye hazırlık olmalıdır.

KESK’İN FİKRİ VE FİİLİ GÜCÜYENİDEN HAREKETE GEÇEBİLİR Mİ?

Yunus Öztürk

EĞİTİMDE ESNEK ÇALIŞMAYI VE TİCARİ DÖNÜŞÜMÜ REDDETMELİYİZUfuk Demirci

Page 8: İşçilerin Sesi Ekim 2011

8

İşçilerin Sesi

Başta Başbakan E rdoğan olmak üzere, iktidarsözcülerinin ağızlarından “savaş” kelimesi eksikolmuyor. Bir yandan, Mavi Marmara gemisindedokuz vatandaşın öldürülmesinin İsra il ile savaşnedeni olduğu savunulurken diğer yanda kendikıta sahanlığında petrol arama faa liyetinde bulu-nan Kıbrıs Rum Yönetimi savaş tehdidiyle engel-lenmeye ça lışılıyor. İçeride de “terörle mücadele”adı a ltında savaş nara ları atılıyor ve silahlı güçlerbu yönde tahkim ediliyor.

Türkiye ordusunun, asker sayısı bakımındanNATO’nun ikinci büyük ordusu olduğu yaygın ola-rak bilinir. Ancak bu ordunun Cumhuriyetin kuru-luşundan bu yana, yani yaklaşık doksan yıldır(Kıbrıs Harekâtı dışta tutulursa) ülke dışında vekendi adına savaşmamış olduğu gerçeği öne çıka-rılmaz. Bu özelliğiyle Türkiye, Avrupa ve Ortado-ğu’daki birkaç örnekten biridir, belki de tek ülkedir.Bunun tarihsel nedenleri vardır. Ancak aynı özel-lik, ülke içerisi için geçerli değildir. Türkiye ordusu,Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana onlarca “is-yan bastırma” operasyonu gerçekleştirmiştir. Onedenle, kimi siyasi çevrelerce, bir “iç savaş or-dusu” olarak tanımlanır. Bu noktada, siyasi iktida-rın savaş söyleminin ne kadar sahici olduğunu,ülke egemenleri için a lışılmadık olan bu söyleminarka planında ne yattığını ve bununla neyin he-deflendiğini irdelemek gerekiyor.

Taşeronluktan Siyasi Fayda

Sağlanmaya ÇalışılıyorBatılı emperyalistler, bölgenin siyasi bakım-

dan yeniden düzenlenmes inde Türkiye’yeönemli roller yüklemişlerdir. Emperyalistlerin buoperasyonlarında, Türkiye, hem lojistik hem desiyasi açıdan kullanılmaktadır. Lojistik açıdan ba-kıldığında özellikle S uriye muhalefetinin örgütlen-mesi, gerektiğinde silahlandırılması ve bu ülkeninkuşatılması bakımından, Türkiye önemli bir yeresahiptir. S iyasi olarak ise model ülke konumun-dadır. Yani bir Müslüman ülke olmasına karşın,

batılı emperyalistler ile çok yakın ekonomik, siya-si ve askeri ilişkiler içinde bulunmaktadır. BaştaABD olmak üzere batılı emperyalistler, bölgenindiğer Müslüman ülkelerinin de Türkiye g ibi olma-sını istemektedir.

Bu çerçevede Türkiye, İsra il ile birlikte, batılıemperyalistlerin bölgedeki en yakın müttefikidir.Ancak bölge ülkelerinin siyasi açıdan yenidendüzenlenmesi bakımından, batılı emperyalistleriçin, İsra il’e oranla daha işlevseldir. Arap ülkelerive halkları İsra il’i düşman olarak görürken, Türki-ye onların gözünde “dost” ülkedir. O nedenle ba-tılı emperyalistler, burada Türkiye’yi ileri sürmek-tedirler. İşte Türkiye bu durumu, diplomatik açı-dan pozisyonunu güçlendirmek ve siyasi çıkarsağlamak için değerlendirmeye ça lışmaktadır. Buyüzden savaş dilini fütursuzca kullanabilmektedir.

İsra il’e karşı savaş dilini kullanmasının iki ne-deni vardır. Birinci olarak, bu söylem aracılığıyla ,İsra il ile bölgesel müttefik olduğu gerçeğini gözler-den g izlemek ve Arap ülkeleri ve halklarının, “düş-manımın düşmanı, dostumdur” mantığıyla , kendi-siyle yakınlaşmasını sağlamaktır. İkinci olarak,öne çıkan siyasi işlevselliğini kullanarak, İsra il’denrol ça lmak ve emperyalistlerin gözünde dahaöne çıkmaktır. Böylece var olan diplomatik anlaş-

mazlıkta onları yanına çekmek ve İsra il’e karşı po-zisyon kazanmaktır.

S iyasi iktidar, emperyalistler açısından önemtaşıyan siyasi konumunu, Kıbrıs Rum Yönetimi-nin uluslar arası kural ve anlaşmalara uygun ola-rak gerçekleştirdiği petrol sondaj ve arama çalış-malarını engellemek için de kullanmaktadır. Hu-kuki dayanaklara sahip olmadığını bildiğinden, sa-vaş tehdidi yoluyla sonuç a lmaya ça lışmaktadır.Ayrıca siyasi iktidar, ABD emperyalizmi ile bölge-deki işbirliği karşılığında, bu ülkeden PKK ile sa-vaşta daha fazla destek istemektedir. Daha fazlaistihbarat, gelişmiş silahlar ve güneye kara ve ha-va harekâtı için sınırsız izin elde etmeyi hedefle-mektedir.

Savaş Dili Terk Edilmeli

S onuç olarak, siyasi iktidarın savaş dili sahicideğildir, göstermeliktir. Emperyalistlerle olan taşe-ronluk ilişkisini g izlemeye, ülkesinin ve bölgehalklarının çıkarlarına dönük bağımsız bir siyasetizlediği, bunun için savaşı bile göze a ldığı izlenimiyaratmaya yöneliktir. S iyasi iktidar, hem ülkedehem de bölgede, “tribünlere oynamaktadır”. An-cak savaş söylemi ile amacına ulaşamayacağı g i-bi, bu yolla “kendi bindiği da lı kesmektedir”. Çün-kü bu dil, bölgede ve ülkede yeni sorunlar yarat-maya ve var olan sorunları daha da büyütmeyeyol açacaktır. O nedenle, ülke ve uluslararası ka-muoyundan ciddi tepki a lacaktır. Ayrıca , ülkeninsiyasi tecridine, ya lnızlaşmasına yol açacaktır.Tüm ülkelerle sözüm ona “sıfır sorun” politikasıizlemeyi hedefleyen siyasi iktidar, şimdiden her-kesle sorunlu olma noktasına sürüklenmiştir. Buyanıyla bölgede ikinci bir İsra il olmaya adaydır. Onedenle yol yakınken hem emperyalistlerin taşe-ronluğunu hem de savaş ve tehdit dilini terk edip,barış ve çözüm dilini konuşmaya başlamalıdır. Ak-si ha lde kendisi kaybederken halkları da acı veyıkımlara sürükleyecektir.

“YURTTA SAVAŞ,DÜNYADA SAVAŞ”!

Tüm ülkelerle sözüm ona “sıfır sorun” politikası izlemeyi hedefleyen siyasi iktidar,şimdiden herkesle sorunlu olma noktasına sürüklenmiştir.

Necdet Seçer

Siyasi iktidar hem emperyalistlerin taşeronluğunu hemde savaş ve tehdit dilini terk edip, barış ve çözüm dilini

konuşmaya başlamalıdır. Aksi halde kendisi kaybederkenhalkları da acı ve yıkımlara sürükleyecektir.

Page 9: İşçilerin Sesi Ekim 2011

9

İşçilerin Sesi

“Kıbrıs sorunu” yeni değil. S on bir yıl içinde, Başba-kan ile Kuzey Kıbrıslı muhalif güçlerin atışmasınapetrol sondaj krizi de eklenmiş oldu.

Kıbrıs ’taki (as lında Akdeniz) S onda j Krizi,2011 yılının eylül ayında Doğu Akdeniz'de, Kıbrısadası açıklarında Kıbrıs Cumhuriyeti yönetimininsürdürdüğü doğalgaz sondaj ça lışmaları nedeniyleTürkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Kıb-rıs Cumhuriyeti arasında yaşanıyor.

Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti, (AB tarafındantanınan ve Kıbrıs’ın yasa l devleti olarak kabul edi-len ülke) doğalgaz sondajı için Noble Energy şirke-tiyle anlaştı. S ondajın Kıbrıs 'ın açıklarında, KıbrısCumhuriyeti'nin münhasır ekonomik bölgesi dahi-linde olan 12. parselde bulunan "Afrodit" bölgesin-de yapıldığı açıklandı.

Her diplomatik krizin bir tarihi var. AKP hükü-metinin karşılığı olmayan büyük la flarına ve yandaşmedyasının “S avaş bile ederiz” çığırtkanlığına ba-kanlar, bu kriz birden patladı izlenimine kapılabilir.Rum kesimi, doğal gaz aramalarını 2006 yılındabaşlattı.

Hükümet bunu önemsemedi. S ismik araştır-malardan sonra tam on iki a lan belirlendi. Rumlarsondaj için bir Amerikan şirketiyle anlaştı. Hükü-met ise “cesaret edemezler” diye konuyu günde-

me getirmedi. Ardından Rum kesimi, İsra il’le ortakoldu. Hükümet “Asarız, keseriz” la fları etmeyebaşladı.

Hükümetin donanma, uçak filosunu gönderi-riz, tehditleri karşısında, Rum kesimi geri adım at-mayınca, çaresiz ka lan AKP, “Biz de ararız” diye-rek, Kıbrıs Türk kesimiyle anlaşma imzaladı. Türkkamuoyuna “savaşa az ka ldı” havasını yayan hü-kümetin bu iddias ının kağıt üzerinde olduğu,ABD’ye g iden Başbakan’ın, Obama’ya “Rumlarlasilahlı çatışmaya g irmeyiz” sözünü vermesiyle an-laşıldı.

Hükümetin çıkardığı askeri gürültü bir tarafaişin diplomatik yönü nedir? Türk hükümeti hangiuluslararası anlaşmalara dayanarak, Rum kesimi-nin anlaşmalarını tanımadığını söylüyor ve Türk ta-rafı ile anlaşma imzalayabiliyor.

Uluslararası hukukta, “Münhasır Ekonomik Böl-ge” (MEB) olarak bilinen bir uygulama var: 1994'teyürürlüğe giren Birleşmiş Milletlerin Deniz HukukuS özleşmesi'nde bu uygulama tanımlanmış.

Türkiye başta Yunanistan'la olan kıta sahanlığıanlaşmazlığı (özellikle E ge’de 12 mil olarak bilinenkıta sağanlığı sorunu) yüzünden, bu sözleşmeyiimzalamamıştı. Bu nedenle sözleşmeye taraf birülke değil. S özleşmenin yetkili kıldığı kurumlarla dabir muhataplık ilişkisi içinde bulunmuyor.

MEB S özleşmesi, “Uluslararası Deniz Hukuku

Mahkemesi”ni, uluslararası anlaşmazlıklarda yet-kili kılmış durumda, Türkiye’nin buna da başvur-maya hakkı yok. Üstelik MEB, Türkiye ile KıbrısTürk kesimi arasında imzalandığı söylenen sözleş-me örneğinde olduğu g ibi, tek taraflı olarak ilan edi-lebilecek bir uygulama da değil. AKP hükümetininyaptığı ise, “kendin pişir, kendi ye” tarzında, uluslar-arası a landa hiçbir karşılığı olmayan diplomatik birşovdan öteye g itmiyor.

Hükümetin elinde diplomatik olarak bir kozkalmadığı için, yapabildiği zor yoluyla Kıbrıs Rumkesimine geri adım attırmak. “Donanmayı yollarız,jetleri ka ldırırız” la fazanlığının a ltında yatan bu.

Hükümeti sıkıştıran bir başka bir durumda, res-mi olarak tanımadığı Rum kesimi ile nasıl diploma-tik pazarlık yapacağı. Bunun yanı sıra KKTC (Türkkesimi) adında, kimsenin tanımadığı bir ülkeninhaklarını savunmak üzere uluslararası bir çıkış ya-pan AKP hükümetinin, ciddiye a lınması da müm-kün değil.

Kıbrıs ’da ki son diplomatik kriz, Başbakan E r-doğan’ın, “Türkiye’yi bölgesel lider ülke yapıyo-ruz”, “Ortadoğu’ya nizam veriyoruz” söylemlerinidillendirildiği ve en önemlis i de, İsra il’e “posta ko-yulan” bir döneme denk geldi. AKP hükümetininfiyakasını bozan bu gelişme karşıs ında , Başba-kan vaziyeti kurtarmak için “gürlüyor ama yağdı-ramayacak”.

1990’lı yıllarda , S S CB yıkıldıktan sonra , Öza l veDemirel, Türkiye’nin “kültürel ve tarihsel yakınlı-ğını” da kullanarak, Rusya ’dan kopan TürkîCumhuriyetlerin hamiliğine soyunmuşlardı. “Ad-riyatik’ten Çin S eddi’ne” Türk dünyası yaratma-ya g irişmiş, içeride şoven, dışarıda yayılmacı po-litika lar izlemeye başlamışlardı. Batı medyası da“Türk Yüzyılı” manşetleri ile onları pohpohlamış-tı. Dönemin s iyasi iktidarları, batının da kışkırt-masıyla , işi bu ülkelerin içişlerine müdaha leye,darbeler düzenleyerek işbirlikçi yönetimler oluş-turmaya teşebbüs etmeye kadar vardırmışlardı.

Bu politika lar ters tepti. Bu ülkeler ‘boğula-caksak büyük denizde boğula lım’ özdeyişini doğ-rularcas ına , Türkiye’den uzaklaşarak, büyükgüçlerle doğrudan ilişkiye ve işbirliğine g irdiler.Türkiye’nin bu ülkelere ağabeylik yapma proje-leri haya l oldu. Buna karşın, batılı emperya listlerbölge enerji kaynaklarına ulaşmayı başardı. Tür-kiye ise petrol boru hatlarına ev sahipliği yap-makla yetinmek zorunda ka ldı.

Türkiye’nin, bu günlerde de, “bölgesel güç”ve de “Yeni Osmanlıcılık” adı a ltında ba lonu şişi-riliyor. AKP ile birlikte Türk dış politikasında kök-lü değişiklikler yaşandığı, Türkiye’nin yönününbatıdan doğuya döndüğü ve bölgesel roller üst-lendiği iddia ediliyor. Ne var ki Türkiye’nin s istemiçinde üstlendiği rolleri, içinde yer a ldığı ittifakları

(NATO) ve operasyonları göz önüne a lırsak gö-rülecektir ki, Türkiye batılı emperya listlerin doğu-daki ileri ka rakoludur. Üstlendiği roller de,ABD’nin ve NATO’nun kendis ine yüklediği çer-çeveyle s ınırlıdır. Bunu zorladığı yer ve nokta lar-da ise içinde yer a ldığı s istem ve güçler tara fın-dan s ıkıştırılmış ve dışlanmıştır. E konomik ve s i-yasi ilişkileri dolayıs ıyla emperya lizm Türkiye’deiçsel bir olgudur. E mperya lizm ile Türk s iyasetve sermaye sınıfı iç içe geçmiştir. Dolayıs ıylaTürk s iyaset s ınıfının bölgede emperya lizmdenbağımsız rol üstlenmesi söz konusu değildir.

Başbakan, Mıs ır’a , Tunus’a , Libya ’ya biruçak dolusu işadamı ile g idiyor. Libya ’da , ‘bizburaya başka ları g ibi petrol için gelmedik’ diyor.Petrolün büyük güçlere, AB ve ABD emperya liz-mine a it olduğunu, kendis inin müteahhitlik vebenzeri taşeronluk işleri ile yetinmek zorunda ol-duğunu biliyor. İha le a lmakta hang i yöntemlerinkullanıldığını da çok iyi bildiğinden, gezis ine baş-lamadan önce, Libya ’nın yeni yöneticilerine, ba-kanları aracılığıyla , yüz binlerce dolar gönderi-yor. Başbakan E rdoğan’ın Kuzey Afrika gezis iy-le eş zamanlı olarak, Fransa CumhurbaşkanıS arkozy ile İng iltere Başbakanı Cameron’un bir-likte aynı ülkeleri ziyaretini, s iyasi iktidar çevre-leri, “rol ça lmaya ça lışmak” olarak yorumluyor.Aslında “rol ça lmaya ça lışan” varsa , o da Türki-ye ve Başbakan E rdoğan’dır. Çünkü Libya ’daKaddafi rejiminin yıkılmasında asıl pay sahibi

olan İng iltere ve Fransa ’dır. Bu ülkeler, aylarcabu ülkeyi ve Kaddafi güçlerini bombalamış, mu-ha liflere para ve s ilah vermiş, hatta az sayıda daolsa , askerlerini, muha lifleri koordine etmekamacıyla bu ülkeye göndermiştir. Başbakan E r-doğan ise sürekli Kaddafi’yi istifaya ve ülkeyiterk etmeye çağırmaktan başka bir şey yapma-mıştır.

Başbakan E rdoğan, Ortadoğu’da , medyanınaktardığının aksine s ıcak karşılanmıyor. Mısır Yö-netimi, Başbakan’ın Gazze’ye g itmesine izinvermediği g ibi Tahrir Meydanında konuşma yap-masını da engelliyor. Mısır, bu şekilde, kendis i-nin onayı olmadan, Türkiye’nin bölgede fazla birrol oynayamayacağını gösteriyor. Ayrıca , Türki-ye’nin bölgede öncü rolü oynamasına , “ağabey-lik” yapmasına s ıcak bakmadığını hissettiriyor.Başbakan’ın, Mısırlılara ve tüm Ortadoğu’ya , “la -iklikten korkmayın, Anayasanızı la iklik zeminin-de hazırlayın” şeklindeki tavsiyeleri, MüslümanKardeşler tara fından sert tepki ile karşılanıyor.Başbakan E rdoğan, Mısır’ın iç işlerine karışma-ması yönünde uyarılıyor. Türkiye’nin Ortado-ğu’ya “model olma” ve damgasını vurma isteğigeri çevriliyor.

Türkiye, komşularla s ıfır sorun derken, ABDçıkarları uğruna , S uriye ve İran’a karşı bir sava-şın içine çekiliyor. Komşularına karşı sa ldırı üssüha line getirilirken, aynı zamanda hedef ülke du-rumuna da düşüyor. Buna yaklaşan ekonomikkrizi de ekleyecek olursak, Türkiye işçi s ınıfını2012’de zor günler bekliyor. Barışı savunmak,her geçen gün daha yakıcı bir ha le geliyor.

AKP’NİN KIBRIS ÜZERİNDEN OYNADIĞISAHTE GÜÇ GÖSTERİSİNİN DİPLOMATİK

KARŞILIĞI OLMAYACAKUfuk Demirci

TÜRKİYE ORTADOĞU İÇİN MODEL Mİ?M. Eker

Page 10: İşçilerin Sesi Ekim 2011

İşçilerin Sesi

10

Kıs aca kendinizi tanıtabilir mis iniz?

1956 Tokat doğumluyum.

1973 yılında Kartaltepe Mensucat fabrikasındaişçilik hayatına başladım. Bu dönemde Pahalılık veİşsizlikle Mücadele Derneği’nin Zeytinburnu şube-sinde yöneticiydim.

Dokuma işçiliğinden sonra çeşitli matbaalardave daha sonra da Cağaloğlu’nda Remzi Kitapevin-de işçi olarak çalıştım. Yaklaşık 250 kişinin çalıştığı birişyeriydi. Remzi Kitapevini örgütleyerek sendikayagittim. Remzi Kitapevinde işyeri temsilcisi oldum.1974-1976 yıllarında DİS K’e bağlı Basın-İş S endika-sında merkez yöneticiliği yaptım.

1 Mayıs 1977’de askerdeydim. Askerden dö-nünce de sağlık işkolunda çalışmaya başladım.

Tüm Sağlık Sen ve KESK kurucularındans ı-nız. Tüm Sağlık Sen’de genel başkanlık,KESK’te de merkez yöneticiliği yaptınız. Sendi-kal s ürecinizi özetleyebilir mis iniz?

S ağlık işkolunda 1981’den sonra S S K S amatyaHastanesinde işe başladım, 14 yıl bu işyerinde ça-lıştım. S ağlık işkolunda süren sendikal faaliyet için-de yer aldım. S endikal ve siyasi geçmişim sebebiy-le sağlıkçıların örgütlenme girişimlerine karşı duyar-sız olamazdım. S ağlıkçılar arasında Tabip Odasının,Hemşireler Derneği’nin Teknik S ağlık MensuplarıDerneği’nin toplantıları yapılmaktaydı. Ben de dev-rimci bir sağlık emekçisi olarak bu toplantılara katıl-dım. S üreç içinde sağlık çalışanları benim sendikakurucu başkanı olarak çalışmaları sürdürmem ko-nusunda destek verdiler. Bu çalışmalar bir süre de-vam etti ve Tüm S ağlık S en 11 Ocak 1991 yılındakuruldu. İlk genel kurulunu 14 Mart 1992’de yapıla-na kadar valilik eliyle defalarca kapatıldık ve kilitlerisöküp sendikayı ayakta tuttuk. S endikanın 2. Ge-nel Kurulu 26-27 Şubat 1994’te yapıldı.

Tüm S ağlık S en’in dışında S ağlık S en ve GenelS ağlık İşçileri S endikası da vardı. 21 Ağustos 1994tarihinde İstanbul’da bu üç sendika arasında görüş-meler yapıldı ama sonuç alınamadı. 19-20 Kasım1994’teki 3. E rken Olağan Genel Kurul’da yönetimkuruluna birleşme görüşmelerini yürütme konusun-da yetki verildi.

S ağlık Emekçileri S endikası’nın (S ES ) kurulu-şuna kadar da (Ağustos 1996) genel başkan olarakTüm S ağlık S en’de görev yaptım. Aynı zamandaKES K kurucusu oldum. KES K yönetim kurulu top-lantısında, KES K’in İnsan Hakları ve Çevre S ekre-teri olarak görevlendirildim. Yazdığım bir yazıdandolayı 23 Ekim 1995’te tutuklandım.

Tutuklanma s ebebiniz neydi?

1992 yılında Direniş Gazetesinde “E line Bir Ek-mek, Başına Bin Tokmak” başlığıyla yazdığım yazı-dan dolayı 312. Maddeden (düşünce suçu işlemek-ten!) 2 yıl hapis cezası a ldım.

Ceza aldığım yazıda, o gün yaygın olan özelleş-tirme ve işten çıkarmalara karşı emekçilerin gereklibarikatı oluşturmaları gerektiğini; eğer bu barikatıoluşturamazsak, yarınımızın bugünden kötü olaca-

ğını söylüyordum. Bir de Kürt sorununda barışı sa-vunmuştum. Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM)yazıda geçen “Kürt milleti” söylemimiz nedeniylede yargılamış oldu. İki yıl cezanın karşılığında 11 aytutuklu kaldım. Kürt sorunu 1995’li yıllarda son de-rece “el yakan” bir konuydu. S endika üyelerinin bir-çoğu cezaevindeydi ya da bir kısmı öldürülmüştü.F iili ve meşru sendikacılığını savunan bir sendikanınbaşkanının olaylara seyirci kalması düşünülemezdi.Bu tutuklamanın sendikal sonuçları da oldu.

Sendikal s üreç nas ıldı? Tüm Sağlık Sen’inişleyişi hakkında bilgi verebilir mis iniz?

Tutukluluk sürem içinde sendikal yapının geniş-letilmesine yönelik çalışmalar da devam ediyordu.Tüm S ağlık S en’e iki yeni siyasi eğilimin katılım tale-bi vardı (S ağlık S en ve Genel S ağlık İş). Tesadüf ya,cezaevinden çıkmama 15 gün kala S ağlık Emekçi-leri S endikası’na (S ES ) katılma kararı a lındı. Arka-daşlarımın birleşme kongresine katılmam için 15gün dahi beklememiş olmaları, benim için bir soru-dur hala . KES K’te görev verildi; ancak yeni S ES ’tesesimizi duyurma şansımız olmadı.

Tutuklanma nedenimizin görünüşte gazetedeyazdığımız yazı olsa da esas neden sınıf sendikacı-lığımızda ısrar, Valilik mühürlerini söküp atma irade-miz, fiili olarak sendikayı kurup büyütme gücümüz-dür. Ne yazık ki, sendika içinde kimi eğilimler “baş-kan sendikal sebeple tutuklanmadı, Kürt mesele-sinden tutuklandı, bu nedenle sendika olarak savu-namayız” diyecek kadar sağcı bir tutum aldılar. Bukardeşlerimin bugün Kongre Girişiminde en öndeolduğunu görüp, 15 sene önceyi hatırlamamak, ha-tırlatmamak elde mi?

Ceza ve tutukluluğumun esasen yazının içeriğiy-le ilg ili olmadığı kanaatinde olmamın bir diğer nede-ni, sağlık işkolunda çalışan biri olarak “insanlar ölme-sin”, “Kürtler ölmesin” demiş olmam çok anlaşılır birşey sayılır. Bu nedenle tutuklanmış olamam diye dü-şünmekteyim. Ya da ikincil bir neden saymaktayım.

Tutuklanmam, demin de dediğim gibi kamuemekçileri hareketinin dinamizmi, fiili ve meşru sen-dikacılık hareketinin gelişimine önderlik etmiş olma-mız ve tabanın verdiği destekti. Bu müdahaleninyargı tarafından yapılmış olması bu nedenledir.

Sınıf Sendikacılığından neyi kas t ediyors u-nuz?

Tüm S ağlık S en örgütlenmeyi, bir insan vücu-dunu örnek alarak düşünmüştür. S endikanın yürü-yen kısmı, ayakları sağlık çalışanlarının bütünüdür.İşyeri Temsilciler Meclisi diyerek ifade edeceğimizbu ayaklar, en az hafta bir gün toplanıp, işyeriyle il-g ili sorunları tartışır, gerekli eylemlerde bulunurdu.İki ayda bir toplanan Şube Temsilciler Meclisi vedört ayda bir toplanan Genel Merkez TemsilcilerMeclisi, oluşturulan gündemi tartışır, gerekirse yenigörüşler ekleyerek aşağıdan yukarı – yukarıdan aşa-ğı olan akışı sağlardı. Bu nedenle de söylemlerde veeylemlerde bizzat tabanın görüşü merkezin genelçerçevesini belirlerdi.

Örgütlenme modeli, örgütün bütününü söylem-

de ve eylemde ortaklaştırırdı. Kamu emekçileri sen-dikaları içerisinde Tüm S ağlık S en’in örgütlenmemodeli, gerek sağlık emekçilerinin gerekse de diğersendikalarda bu anlayışa yakın davranan sendikaüyelerince hala savunulmaktadır.

Genel bir perspektif açısından sınıf sendikacılı-ğı, işçi sınıfının kendisinin temsil edilmediği meclisinyaptığı yasalarla yürümez. Yasalardan sonuna ka-dar yararlanır. İşçiler ve emekçilerin adına yasalarıaşmak için aşağıdan fiil zoruyla vuruşlar yapar. E sasaldığı şey, yasaları istismar eden, fiili ve meşru sen-dikacılıktır. Dünyanın neresinde olursa olsun hak-sızlığa ve baskıya uğrayan, savaş ve benzeri yön-temlerle mağdur edilen katledilen kardeşlerinin ya-nında olur.

S avaşlara karşı barıştan yanadır. Çünkü bilir ki,savaşlar en fazla kadınları, çocukları ve emekçilerihedef a lır.

Bugünkü s endikaların durumu hakkında neders iniz?

S endikacılar (özellikle sendika ağaları) kendikoltuklarını, sırça saraylarını koruyabilmek için üye-lerini örgütlemekle ve işçi sınıfı bilimiyle eğitmekleyükümlü olmalarına rağmen örgütsüzleştirmek veyönetmek diyemeyeceğim; gütmek istemektedirler.Çünkü sendika ağaları, eleştiren, denetleyen, değiş-tiren örgütlü güçlerden korkmaktadır. Başka bir de-yişle, vebadan korkar gibi, aşağıdan gelme girişim,örgütlenme, kontrol (geri çağırma) mekanizmasınınişlemesini istemezler. Bu nedenle üyelerini örgüt-süz bırakırlar. Hatta bu tahammülsüzlüklerini bir dö-nem kol kola çalıştıkları yönetici arkadaşlarına, şubebaşkanlarına ve delegelerine karşı uygulamaktanda çekinmezler. S on dönemde bunun çokça örne-ğini görmekteyiz. Tabandan gelen örgütlenmeyi en-gelleyen kendi çalışma arkadaşlarını dahi işine gel-diğinde kapı dışına koymaktan çekinmeyen; teslimi-yetçi, uzlaşmacı, sınıf örgütünde sınıf düşmanlığı ya-pan bu tür sendika başkanlarının yönettiği sendika-lar elbette ki çürümeye mahkûmdur. Bu çürüyenyapıların sarılık hastalığından kurtulabilmesinin tekyolu her türlü kiri ve pası sökecek olan mücadeleciişçilerin sendikaları değiştirecek zorudur. Kiri, pasısöküp atma iradesidir. Başka bir söylemle, çürümüşolan sendikal yapıların panzehiri, mücadeleci işçile-rin yeşeren umutları olacaktır. Bu nedenle umut çü-rüyende değil, yeşerendedir diyoruz. Ancak yaşa-nası bir dünya, yeşeren umutların birlikte mücade-lesiyle mümkün olabilir.

‘YAŞANASI BİR DÜNYA, YEŞERENUMUTLARIN BİRLİKTE MÜCADELESİ

İLE MÜMKÜN OLABİLİR’Tüm Sağlık Sen eski Genel Başkanı ve KESK yöneticisi Fevzi Gerçek ile sendikal yaşamı

ve bugünkü sendikal hareketin sorunları üzerine konuştuk...

Page 11: İşçilerin Sesi Ekim 2011

11

İşçilerin Sesi

Bu yıl “Hasan Üna l Na lbantoğlu Anıs ına” dü-zenlenen, 6. Karaburun Bilim Kongres i 8-11E ylül tarihlerinde İzmir’in Karaburun ve Mordo-ğan ilçelerinde yapıldı. “Dünyanın Dört Bucağı:Kapita lizm ve Mücadele” konulu kongre, Theo-dor Adorno’un “Bilim İtaa ts iz Olana İhtiyaç Du-yar.” sözünden hareket ediyor.

Her iki ilçenin belediyeleri, E ğitim S en,S E S , TTB, TMMOB ve İzmir Kültür ve S anatıGeliştirme Derneği’nin desteğiyle, çeşitli üniver-s itelerden bilim insanlarının organizasyonundagerçekleştirilen kongreye özellikle, genç katı-lımcıların fazla olması organizasyonun başarıs ı-na işaret ediyor.

Üç ayrı sa londa , kapita lizm karşıs ında sa -nattan g ıda ve çevreciliğe, sağlık ve medyadanhak mücadeleleri ve direnişlere, Afrika ve Orta -doğu ayaklanma larından, reel sosya lizme ka-dar çeşitli konularda 22 oturum gerçekleştirildi.

Mücadelenin içinden gelen emekçilerin de-neyimleri ise, “S okağın Bilg is i” oturumunda izle-yicilerle buluştu. Bu oturumu Dokuz E ylül Üni-vers ites inden P rof. Dr. İzge Güna l yönetti.

Oturumda Tekel işçis i Metin Ars lan, Deri,Kundura ve Tekstil İşçileri Dernek Başkanı UğurP arlak, E senyurt Tekstil işçis i E rsoy Nahırcı,E ğitim emekçis i Yunus Öztürk ve GökkuşağıHareketi sözcüsü Bahadır Altan örgütlenme ve

mücadele deneyimlerini anla ttıla r.

Tek Gıda İş önünde direnen işçi Uğur Do-ğan’ın mücadeles inin s ık s ık gündeme geldiğikonuşma larda S endika l Bürokras iye karşı ta -bandan gelen “Demokratik, Şeffa f, Temiz S en-dika” ta lebinin artık bütün işçilerin sahip çıktığıbir mücadele ha line geldiği vurgulandı. İzleyen-lerin de soru ve katkıla rıyla zeng inleşen oturumcoşkuyla son buldu.

Kongre’deki en güncel konu Kürt Meseles i-nin tartışıldığı oturum ise doğa l olarak en fazla il-g i duyulan buluşma oldu. “Türkiye ve Ortado-ğu’da Kürt Özgürlük Mücadeles i” başlığı ile ya -pılan oturumda E rtuğrul Kürkçü, Adil Kurt ve İr-fan Aktan söz a ldı.

İrfan Aktan, Türkiye, İran, Irak ve S uriyeiçindeki Kürt mücadelelerini anla ttı.

Adil Kurt, Kürt ayaklanma larının P KK ilebaşlayan ve bu günün bir sorunu şeklinde yan-s ıtılmaya ça lışıldığını oysa daha 1800 lü yılla r-dan itibaren Osmanlı’da başladığını ve Yeni Tür-küye Cumhuriyetine Osmanlı’dan miras ka ldığı-nı söyleyerek geçmiş ayaklanma ların tarihi birözetini yaptı.

E rtuğrul Kürkçü, “Kürt Özgürlük Mücadeles iile S osya list Hareketin Kadroları: Yoldaşlık ilişki-leri” başlıklı bir konuşma yaparak soruları yanıt-ladı. İki yıl önce yine bu kongrede yaptığı tespit-

leri ha tırla tarak “iki yılda hiçbir şeyin değişmedi-ğinin anlaşıldığını” söyledi.

Kongre Karaburun 11 E ylül P azar günü Mor-dağan’da yapılan ça lışma grupları sunumları vekapanış oturumuyla ve bir yıl sonra buluşma di-lekleriyle son buldu. İşçi F ilmleri gösterimleri veçeşitli kültürel etkinliklerle dopdolu bir organizas-yon gerçekleştiren Kongre Karaburun gönüllüle-rini, kutluyoruz. (13 E y lül 2011 tarihli S ol Deftersayfas ındaki haberden derlenmiştir.)

İşten a tıldığım Tek Gıda-İş S endikas ı GenelMerkezi önünde sürdürdüğüm direniş ve otur-ma eyleminin 50. gününde direniş çadırı kur-maya karar verdim. 5 E ylül günü yaptığım ba-s ın açıklamasıyla da bunu açıkladım. GenelBaşkan Musta fa Türkel ve sendika yönetimi,bütün nüfus larını kullanarak direniş çadırı kur-mamı engellemeye ça lıştıla r. CHP ’li BeşiktaşBelediyes i, 24 saa t nöbet tutturduğu zabıta lar-la üç gün boyunca çadır kurmamı engelledi.

P olis ler, belediyenin “bu çadır izins iz” ta lima-tıyla müdaha le etmek üzere hazır bekledi.Türkel ve ekibi amaçlarına ulaştığını ve direnişçadırımı engellediklerini sandılar. Yılmadım.Üç gün boyunca çadır bezi üzerinde sokaktayattım. S endika ağa ları, polis ve Beşiktaş Bele-diyes i’nin direnişimi kırma yönündeki işbirliğive çaba larını teşhir ettim. CHP ’li Belediye,“vicdanının ses ini dinlediğini” söyleyerek zabı-ta larını geri çekmek zorunda ka ldı. Direniş ça -dırımı kurarak 12 gün buyunca direndim.

10 ve 11 E ylül 2011 tarihinde yapılacakTek Gıda-İş S endikas ı 14. Genel Kurulu’nagelecek delege ve konuklara direnişimi duyur-mak istedim. Çadır kurma kararımın nedenibuydu. Musta fa Türkel ve ekibinin paniklemenedeni de buydu. Baskıla r beni yıldırmadı. Di-reniş çadırımı kurdum ve amacıma ulaştım.Delegeler başta olmak üzere, genel kurula ge-len tüm konuklara ses imi duyurdum. Haklımücadelemi anla ttım. S endika muha lefetin-den daha etkili olduğumu düşünüyorum. Ger-

çek yüzlerini açığa çıkarttım. Musta fa Türkelve yönetiminin, genel kurulda şahs ıma yönelt-tiği sa ldırgan ve hakaret içeren tutumları dabunun bir gösterges idir.

Direniş çadırını kurmak kadar, zamanındaka ldırabilmenin de önemli olduğunu düşünü-yorum. Gerekirse yarın yine kurarım. Bunla rıdile getirdiğim bir bas ın açıklamas ıyla 16 E y-lül günü çadırımı ka ldırdım. Kısaca ; genel ku-rula selam, mücadeleye devam diyorum. Di-renişim devam ediyor. Başlang ıçta olduğu g i-bi, her gün işe gelir g ibi işyerim olan sendikamerkezinin önüne gelecek, hak ve hukuk mü-cadelemi sürdüreceğim. İşçi s ınıfının bulundu-ğu bütün pla tformlarda s ınıf kardeşlerimin ya -nında yerimi a lacak, haklı direnişimi sürdüre-ceğim. S endika bürokra tla rının işçi düşmanıtutumlarını teşhir etmeye devam edeceğim vehaykıracağım;

Kendi işçis ini işten a tan, kazanılmış hakla -rını gasp eden, mahkeme tara fından verilenişe iade kararını uygulamayan ve bunlarla dayetinmeyip hak ve hukuk mücadeles inin haklıta leplerine hakaret ve küfürlerle cevap verenbir sendika başkanı işçi s ınıfının çıkarlarını sa -vunabilir mi?

“UMUT YEŞERENDEDİR!” BİLEŞENLERİOLARAK 6. KARABURUN BİLİM

KONGRESİ’NE KATILDIK

DİRENİŞ ÇADIRIM AMACINA ULAŞTI:GENEL KURULA SELAM, MÜCADELEYE DEVAM!Uğur Doğan

Page 12: İşçilerin Sesi Ekim 2011

İşçilerin Sesi

12

İstanbul’da 3. Köprü tartışmaları yaygın olarak sonbir yılın gündemini oluştursa da, projenin geçmişi18 yıl öncesine dayanıyor. S ürece genel olarakbakarsak:

1993: Devlet P lanlama Teşkilatı (DPT)projeyiyatırım programına aldı.

1996: Recep Tayyip E rdoğan İstanbul Büyük-şehir Belediye başkanıyken “3. köprü İstanbul’ubirçok yönden bitireceği için biz köprüye kar-şıyız ve reddediyoruz” dedi.

2009: İstanbul Çevre Düzeni P lanı (ÇDP)’nda3. Köprü projesi için “tepeden inme merkeziproje” tanımı yapıldı.

2010 (Nisan): 3. Köprü Projesi’nin güzergâhıaçıklandı.

2010 (Eylül): ÇDP’nda projenin yapımına im-kân tanıyan plan notu değişikliği yapıldı.

2011 (Ocak): Türk Mühendis ve Mimar Oda-ları Birliğine (TMMOB) bağlı meslek odalarının İs-tanbul şubeleri projenin iptali için dava açtılar.

2011 (Ocak): 1993 yılında ihaleye alınan pro-jenin Çevresel E tki Değerlendirmesi (ÇED)’ndenmuaf olması kararı Danıştay tarafından bozuldu.

2011 (Nisan): ÇED Yönetmeliği’nde yapılandeğişiklikle proje ÇED’den bir kez daha muaf oldu.

2011 (Ağustos): 3. Köprü projesinin hiçbir il-keye uygun olmadığı Bilirkişi Heyet Raporu’ndabelirtildi.

2011 (Ağustos): İha le 2012’ye ertelendi.

Proje ve Rant İlişkisi

2. köprü ve TEM bağlantı yolları faaliyete geç-tikten birkaç yıl sonra 3. Köprü yapımının günde-me gelmesi, projenin ulaşım ya da kentsel gelişimyararına olmadığını gösteriyor. Projenin belirli ser-maye gruplarına kent arazileri üzerinden ekono-mik ve politik rant sağlayacağı veya sağladığı açıkbir gerçektir. Bu projenin, İstanbul’un ulaşım soru-nunu çözebilecek bir yaklaşım olmadığı bilimseltespitlerle birçok kaynakta zaten ortaya koyuldu.3. Köprü’nün güzergâhı üzerinde bulunan bölge-lerde yeni yapılaşmalar ve yeni nüfus hareketleriyaratacak, başka bir ifade ile İstanbul’un kuzeyin-deki orman alanlarında yeni imar, inşaat ve hizmetfaaliyetleri başlayacaktır. Konuyla ilg ili hazırlananraporlarda, bu pazarın yaklaşık 300-350 milyardolarlık bir rant yaratacağı öngörülüyor. Projeninyapımı ise, bu getirinin 50’de birine mal olacak.Görülüyor ki, proje, tüm altyapısı ve arazisi kamu-dan sağlanan, cazip kâr getiren iyi bir sermaye bi-rikim aracı. Bu araç bölgede uzun süre önce keş-fedilmiş, araziler büyük sermaye grupları tarafın-dan ‘kapatılmış’, kimi bölgelerde inşaat faaliyetleridahi başlatılmıştır. 3.köprü projesi için kısaca, siya-setin kolaylaştırdığı ekonomik bir düzen diyebiliriz.

Projenin Sosyal Boyutu

İlk iki köprü deneyiminin gösterdiği en somutgerçek, bir yere yol götürülürse, orada kentsel ya-pılaşma başlar ve nüfus çekimi olur. Nitekim ikinciköprüyü takip eden 10 yıl içinde yeni ilçeler oluş-muş, İstanbul’un nüfusu 8 milyon artmıştır. Aynı et-

kiyi yaratacağı kaçınılmaz olan 3. Köprü sonrasın-da kentin kuzeyindeki olası yapılaşma ile İstanbulnüfusuna 7,3 milyon kişi eklenecektir. Yani bugün-kü İstanbul nüfusu ile birlikte 20,2 milyonluk bir şe-hirde yaşıyor olacağız.

Yaşanan köprü deneyimleri göstermiştir ki, ya-pılan köprüler veya yol projeleri insanlara değil,özel araçlara hizmet etmektedir. Bu eğilimin de-vam etmesi halinde talebi karşılamak için İstan-bul’a 2020 yılında 7 köprü, 2040 yılında ise 70köprü gerekecektir.

Bir helikopter uçuşuyla şekillenen güzergâh, eldeğiştiren araziler, 2B yasası ile orman alanların-daki değişimin yasal zemine oturtulması, basın-dan duyulan yeni projeler, yeni kentsel dönüşümalanı ilanları, sosyal kutuplaşmalar “siyasetin ko-laylaştırdığı yeni İstanbul çehresi” aslında… 3.Köprü projesi, ancak kitlesel bir bilinçlenme vetepki ile önlenebilir. S ürecin asıl takipçisi, köprü al-tında yaşayacak olan mahalleliler, köylüler olmaküzere, tüm İstanbullular olmalıdır.

3. KÖPRÜ SADECE BİR KARAYOLUPROJESİ DEĞİL!

AKP hükümeti tüm alanlarda icraatlarını denetle-yecek, “kendisinin atamadığı” bağımsız kurullarıtek tek ortadan kaldırıyor. Geçtiğimiz ay kanunhükmünde kararname (KHK) ile lağvedilen Kül-tür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları da , çev-re tahribatının önündeki engellerden biriydi. Hu-kuku kendince tesis etmek için hukuku ortadankaldıran bir hükümetten, aksini beklemek saflıkolur, biliyoruz. Ancak bazı gerilemeler, bir yerdemücadelenin nitelik değiştirmesine de sebep ola-cak gelişmeler olabiliyor. Hidroelektrik santra llere(HES ) karşı mücadele edenler için de durum bu-nu gösteriyor.

Aslında tüm dünyada ticarileşmenin, suyunticarileşmesinin ulusa l ölçekteki uygulaması biz-deki HES mantığı. Doğada var olan, doğayı vareden suyu bir borunun içine hapsedip mülkiyeti-ni a lmak ve doğadan suyu, sudan doğal yaşamıçekip a lmak... S onuçları sıra lanamayacak kadarürkütücü olan bu yöntemle sadece kar etmeyiamaçlamak kapita lizmin doğasına oldukça uy-gun. Aslında enerji üretiminde hidrolik sistem ve-rimli ve dışa bağımlılığı aza ltacak bir uygulama ta-bii. Ancak? !

Kendini Hukuktan Üstün Gören Hükümet Vatandaşa da Karşı!TMMOB, HE S ’lerle ilg ili hazırladığı bir ra -

porda bunu şöyle ifade etmişti; “Hidrolik enerji-den en verimli şekilde yararlanmak enerjide dı-şa bağımlılığı aza ltacağı g ibi temiz enerji kay-naklarının harekete geçirilmesi bakımından daönemlidir. Ancak, ‘4628 sayılı E lektrik P iyasas ıKanunu’ ile bu Kanuna is tinaden çıkarılan‘E lektrik P iyasas ı Lisans Yönetmeliği’ ve ‘S uKullanım Hakkı Anlaşması İmza lanmasına İliş-kin Usul ve E sas lar Hakkında Yönetmelik’lebirlikte HE S uygulama ları çok farklı boyutlaraulaşmış durumdadır. Bu gelişim ülke kaynakla -rının en verimli şekilde kullanımını değil, aks inebireysel/şirket karlarını/çıkarlarını koruyacak şe-kilde gelişmektedir.”

Ayrıca su, doğa l yaşamın ayrılmaz bir par-ças ıdır. S uyu sadece kapita lis t pa tronların üre-tim hırs ında bir g irdiye dönüştürmek, florayavereceği zararlar dışında florayı geri döndürüle-mez biçimde tahribata uğratacaktır. Bundanbütün ekosistem zararlı çıkacaktır.

Yine TMMOB raporlarına dayanarak söy-lersek HE S ‘lerdeki as ıl sorunlardan biri deHE S ‘lere ilişkin hazırlanan ÇE D raporlarındayeterlilik belges inin as ıl projelerde istenmeme-s i. Bu g ibi hukuksuzluklar bölgede sudan fay-da lananları ve susuzlukla s ınananları hareketegeçirmenin dışında biraz vicdanlı ve akıllı olan

herkes i çileden çıkarmaya yetiyor. S uyun ol-madığı yerde hayat olmaz denkleminin bas itliği-ni düşünürsek, ülkede yapımı süren binlerceHE S ’e karşı kendini derelere a tarak Loç Vadi-s i’nde, Yuvarlakçay’da direnen yöre insanları-nın haklılığını anlayabiliriz. Nitekim Loç Vadi-s i’nde Orman Bakanlığı’nın projeye vermiş ol-duğu ÇE D’in ipta li davas ını köylüler kazanmıştı.Birçok yerde de yerel mahkemeler projeleridurdurma kararı verdi. Ancak proje inşaatlarıyürütmeyi durdurma ve ipta l kararlarına rağ-men devam ediyor. Birçok yerde HE S ’lere kar-şı mücadele edenlere karşı dava larla yıldırmave baskı da söz konusu.

Doğa tahribatının dışında HE S yapımı sürenbirçok bölgede yapılan bağımsız denetimlergösteriyor ki; azami kâr amacıyla kura ls ız ça lış-ma lardan, işyerlerinde taşeronlaşmaya kadarbirçok çatlak da mevcut. Derelerimiz toplumyararı gözetilmeksizin, piyasacı anlayışla özelsektöre devrediliyor, verimli bir enerji üretimineşahit olmak mevzu bahis değil.

Yani ya HE S ’lerden vazgeçilir, ya doğadan.Ve sanırım evrende hiçbir şey, doğanın geri dö-nüşümsüzlüğü kadar tahrip edici ve tehlikeli de-ğildir! Doğa dediğin insan g ibi a şka gelmez nede olsa , yıkar geçer…

Çamlıhemşin’den 74 ya şında bir “Va tandaşMusta fa ”yla bitirelim: “Onla rın derdi bize elek-trik üretmek değil, bu suyu a lıp bize şişeylesa tmak.”

YA HES’LERDEN VAZGEÇİLİR, YA HAYATTAN!

Page 13: İşçilerin Sesi Ekim 2011

13

İşçilerin Sesi

F ilis tin özerk yönetiminin ba şkanı MahmudAbbas , 23 E ylül’de devlet ola rak üyelik ba şvu-rusunu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nesunmuştu. Abbas ’ın ba şvurusu, BM’de ayaktaa lkışlansa da , diplomatik manevra la rın yapıla -cağı ortada .

Nitekim,193 üyeli Genel kurul yerine 15üyeli Güvenlik Konseyi’ni Mahmud Abbas ’ıntercih etmes i, İs ra il ve büyük ortağı ABD ta ra -fından eleştirilmişti. İs ra il hükümet sözcüleria cilen bir a çıklama yaparak, İs ra il ve F ilis tina ra s ındaki ba rışın bu yolla gelmeyeceğini veAbbas ’ın ba rış müzakere sürecini tahrip ettiği-ni ileri sürdü. Gerçekte öyle mi?

Her defa s ında F ilis tin’in hakla rını hiçe sa -yan İsra il yönetimi olmadı mı? Şimdi ba rış sü-reci da rbe a lıyor, diyen İsra il yönetimi inandırı-cı olabilir mi? Os lo ka ra rla rı ola rak bilinen “ba -

rış süreci” nin a rdından, 1995’ten sonra , İs ra ilyönetimleri, (S imon P eres ve İsak Rabin) İsra -il toprakla rını genişletmeyi sürdürdü. 2003 yı-lında , ABD, Rusya , BM ve AB’nin ortak bir şe-kilde çizdiği “barış yol ha rita s ı”, 2007 Annapo-lis Konferans ı’nda sürdürüldü.

Ne oldu? Bütün bu politik anla şma la r, İs ra -il ta ra fından ihla l edildi; F ilis tin toprakla rındayayılmaya devam etti. Hem ülke dışında hemde ülke içindeki İs ra illi Arapla ra ka rşı ırkçı,ba skıcı bir politika izledi.

BM’nin, Abba s ’ın ba şvurusunu ka bulü–eğer gerçekleşirse- bölgedeki koşulla rı değiş-tirmeyecek. İs ra il ve F ilis tin a ra s ındaki duvaryıkılmayacak; Gazze üzerindeki ambargo sü-recek. Ne de İsra il hapishanelerinde tutukluolan F ilis tinliler serbest ka la cak.

Mahmud Abbas ’ın BM’ye başvurusunun

sembolik bir anlamı var ve anlaşma görüşmele-rini kışkırtmayı amaçlıyor. Abbas ’ın sözleri de buyönde: Uzlaşma bizim temel amacımız, ancakşimdi, ulus lararas ı toplumları, bizi destekleme-leri yönünde zorlamak istiyoruz”. Başta İsra il vebu çatışmadan medet uman diğer emperya listdevletler, F ilis tinlilerin de diğer insanlar g ibihakları olduğunu kabul etmedikçe, Abbas ’ınbeklediği barış F ilis tin ha lkına gelemeyecek.

Yunan hükümeti, bütçe açığını önümüzdeki yılbile kapatamayacağını açıkladı. Bu açıklama-dan neredeyse bir gün önce, yeni kesintiler veyeni verg ilerle ilg ili karar a lınmıştı. Yunan MaliyeBakanlığı son açıklamasında, ha lkın tepkisiniçeken kemer sıkma önlemlerini uygulama dışın-da bir çözüm olmadığını savundu. "2011'in bit-mesine 3 kritik ay var ve devlet mekanizmalarıile va tandaşla r üzerlerine düşeni yaparsaGS YH'nin yüzde 8,5'u oranında açık şeklindekison tahminler gerçekleştirilebilir."

Yunanistan’da sıkılacak kemer kalmadı ne-redeyse. Maliye bakanı şimdi daha fazla , dahafazla diyor. Zaten ücretler ve emekli aylıkları ke-sile kesile kuşa dönmüş durumda. Maliye baka-nı, Avrupa Birliği, Dünya bankası ve Uluslar ara-sı Para Fonu liderliğindeki dörtlü acı ilacı uygu-luydu zaten. Kamu sektöründe ücretler yüzde20 oranında düşürüldü; ek olarak bazı da llardaartı yüzde 15-25 arası aza ltılma yapıldı. Emekliaylıkları yüzde 4 oranında düştü. Bütün bunlaraek olarak, 30 bin memurun sene sonuna dek'istihdam yedeği' statüsüne a lınması kararlaştı-rıldı. Yunan anayasası memurların doğrudan iş-ten çıkarılmasını engelliyor. Kızağa çekme uy-gulaması, buna a lternatif olarak görülüyor.

Bu memurlar, sene sonuna dek maaşları-nın yüzde 60'ını a lacak; 2011 sonu itibariyleyeni bir görevlendirme yapılamaması ha lindeise kadroları kapatılacak ve işs iz ka lacaklar.Zaten 2012’te işs izliğin yüzde 23’lere varmasıbekleniyor.

Kamu ve Özel sektör sendika la rı, 19Ekim’de büyük bir genel grev yapacaklarını du-yurdular. Emekçiler, bankerlerin, patronların kri-zinin bedelini ödemek istemiyorlar. Haklılar!

S omali ha lkına balık tutmasını öğretmek iste-miyoruz; ba lığı tutup veriyoruz. Bu uygulama-yı emperyalist devletlerin hepsi yapıyor; ne-den acaba? Bu uygulama kimin menfaatine,kimin zararına? S onuç değişmiyor. İnsanlar yi-ne açlık, yoksulluk içinde ölümle pençeleşiyor,korsanlık yapıyor, yasadışı işlere bulaşarak ya-şamını sürdürmeye ça lışıyor. Bu insanların ne-den E l Kaide örgütüyle bağlantılı olduklarını,ülkede sürekli bir iç savaş halinin varlığının ne-denini hiç düşünüyor muyuz?

Ülkenin durumuna bakacak olursak; zen-g in maden rezervlerine, ekilebilir, dikilebilira lanlarına el konulmuş. Avrupalı kendisine çi-çek yetiştiriyor. 2700 kilometre kıyı şeridi olma-sına karşın balıkçılık yapamıyorlar, çünkü kıyı-larına emperyalist devletlerin kimyasal, radyo-aktif, uranyum vb atıkları atılıyor. Kendi ülkesi-ne bu atıkları boşaltsa ton başına 1000 dolarödeyecek. Oysa S omali kıyılarına boşaltırsabedava; o yüzden atıklarını buraya boşaltıyor-lar. Tabii ki böyle olunca birçok insan kanser-

den ölüyor, orta lama ömürleri 48 yıl ve kıyıla-rında balık da yasamıyor artık! 1994 yılında 34devlet S omali’nin kaynaklarını paylaştı. İMF veDünya Bankası ülkeyi batırabilmek için her şe-yi yaptı ve başarılı da oldu. S omali ha lkınınönemli bir bölümü, açlıktan, sefa letten, hasta-lıktan ve ölümden kurtulabilmek için İslami ör-gütlerin ya da uyuşturucu şebekelerinin içinde-ler. E skiden balıkçılık yapan S omalililer ise,açlıktan kurtulabilmek için, şimdi denizlerinikirleten gemilere karşı korsanlık yapıyorlar.

Yardım kuruluşları gerçekten amacına uy-gun olarak yardımları yerine ulaştırıyor mu?Yoksa bu işten de mi rant sağlıyorlar? Belki deşunu sormak gerekiyor: Şimdiye kadar ne ka-dar yardım toplandı ve bu toplanan yardımınne kadarı ihtiyaç sahiplerine ulaştı? Bunlarıkimden a ldılar, kime taşıttılar ve ne kadarı ora-daki insanlara ulaştırılıyor?

S anayiciler, “S omali’den işçi getirelim” di-yorlar. Bunu acaba S omali’liye iş vermek içinmi yoksa o insanların acizliğinden faydalanıpkârlarını artırmak için mi istiyorlar? İşçiye han-g i ücreti uygulayacaklar? Asgari ücretin a ltı mıüstü mü? E ğer bu ta lepleri yardım amaçlıysa ,bu işçilere, kamu kesimindeki işçiye verilen enyüksek ücret uygulansın. E ğer oradaki işçileridüşünüyorlarsa S omali’ye fabrika kursunlar.Fabrika kârsız ça lışsın, kazancını ça lışan işçile-re dağıtsınlar. Burada sermayenin amacı, Tür-kiye’deki işçi ücretlerini düşürmek, işsiz sayısı-nı artırıp, asgari ücreti düşürüp, bölgesel asga-ri ücrete geçişi sağlamak olabilir mi?

S omali’de Türk okulları var mı? Bu okullar-da zengin çocukları mı yoksa yoksul çocuklarımı okuyor? Afrika’daki Türk okullarında hepzengin çocukları okuyor, yoksulların da sade-ce üstün zekâlıları burslu okuyor. Neden yok-sulları okutmuyoruz? Emperyalistler g ibi sade-ce paraya hizmet ediyoruz. Özal’ın dediği g ibi“ben yoksulu sevmem, zengini severim.”

FİLİSTİN DEVLETİ’NİİSRAİL İNKAR ETMEYİ SÜRDÜRÜYOR

Leyla Durusu

YUNANİSTAN:KEMER SIKTIRMANIN BÖYLESİ…

OKUYUCU MEKTUBU

SOMALİ’DE ARTIKBALIKLAR DA YAŞAMIYORB. Çakır

Page 14: İşçilerin Sesi Ekim 2011

S ivil Havacılık İşçileri g enel kanının aks ine"mutlu bir a zınlık" değil! Ha tta Hava İş S endi-ka s ının bir g enel kurul deleges inin ifa des iy-le a rtık "mutsuz bir çoğunluk!"

Bu iş kolundaki hızlı büyüme, ta şeronla ş-ma ve esnek ça lışmayı da beraberinde getir-di. Hava Yolu şirketlerinden sadece THY'desendika va r ama orada durum diğerlerindenfa rks ız. Hava İş S endika s ının sorunla ra veişçilere s ırtını dönmüş, 22 yıllık yönetimi isetam da pa tronla rın is tediği ortamı sa ğlıyor.Ça lışanla r iş güvences inden yoksun ve ba s -kı a ltında , sorunla rla boğuşuyor. THY işçileri,bir sendika la rının ve toplu sözleşmelerininolduğunu his sedemiyorla r çünkü üyes i ol-dukla rı Hava İş a rtık sendikadan çok bir "Hu-kuk Bürosu" g ibi ça lışıyor. S on yılla rda iştena tıla n işçi s a yıs ı 5 bin civa rında . Hava İş Ge-nel Ba şkanı Atila y Ayçin 2010 yılında imza la -dığı son Toplu S özleşmeyi "İşverenle beya zbir sa yfa a çtık" şeklinde duyurmuştu! THYpa tronla rı bu a çıla n "Beya z S a yfa " sonra s ıyine yüzlerce işçiyi işten çıka rdı, sendikadanise tek bir ses çıkmıyor. THY pa tronla rı ba ş-ta teknik elemanla r (P ilot-Kabin Memuru-Teknisyen) olmak üzere bütün ça lışanla rınıba skı a ltına a la rak kura ls ızlığı, hukuksuzluğukura l ha line getirdi. Artık ba skıla r uçuş emni-yetini tehdit edecek boyutla rda . Bu da a rtıkuçakla seyaha t eden herkes i, tüketicileri deilg ilendiren bir sorun.

P ilotla r 14 sa a tlik ça lışma sürelerini 16sa a te uza tma konusunda ba skı a ltında la r.Bu duruma çeşitli kes imlerden uçuş emniye-tini yok ettiği g erekçes iyle tepkiler g eliyor.S ivil Havacılık Akademis i "Tüm uçak yolcu-la rı ve Kamuoyuna " ba şlıklı bir a çıklama ya -pa rak, pilotla rın ceza ve işten a tılma korku-suyla yorgun ve kura ls ız uçuşla ra zorlanma -la rını "mobbing " ola rak niteliyor. Airkule ya -za rı ve Gökkuşa ğı sözcüsü Bahadır Altan"S orumlu Kaptan P ilot Ka ra rı S orumsuz P a t-ron Kara rı değildir!" ba şlıklı bir ya zıyla bütünpilotla rı bu ba skıla ra ka rşı direnmeye ça ğırı-yor. (Bakınız www.a irkule. com) Hava İş iseyine sess iz ve ba şka "işlerle" ilg ileniyor!

Hava İş yönetimine muha lefet yürüten iş-çilerin ses i Gökkuşa ğı Hareketi a ylık ola rakyayınla yıp da ğıttığı bültenle işçiler a ra s ındaörgütlülüğü canlı tutmaya ça lışıyor. S on bül-tende THY za ra rının işçilerin değil yönetimpolitika la rının ürünü olduğunu ça rpıcı bir şe-

kilde şöyle vurgulanmış:

" ...THY’nin ba s ın a çıklamas ına göre za -ra rın meydana gelmes inde aka ryakıt fiya tla -rındaki a rtışın ve kur etkis i ile birim fiya t dü-şüşlerinin etkis i belirleyici önemde. Bu un-surla rın etkis i olabilir, olmuştur da . F aka t a s ıletkenler ba şka ka lemlerde.

B ila nçoya göre ‘pa za rlama ve sa tış da ğı-tım g iderleri’ 2011 ilk ya rıs ında geçin yılın a y-nı dönemine göre 165 milyon TL a rtmış. Ay-nı dönemler içinde ‘g enel yönetim g iderle-ri’ndeki a rtış 29.5 milyon TL olmuş. Ve enönemlis i fa iz g iderleri (bila nçoda ‘finansa l g i-derler’ ola rak ifa de ediliyor) 2010 yılı ilk ya rı-s ında 77 milyon TL iken 2011 ilk ya rıs ında590 milyon TL’ye yükselmiş. Hiç kuşkusuzbu fa iz a rtışının yapıla n ya tırımla rla yakındanilg is i va r. S öz konusu dönem içinde THY sa -bit sermaye va rlıkla rı yüzde 82 g ibi yüksekbir hızla 4 milya r TL düzeyinde a rttı. THY yi-ne a ynı dönemde 3,9 milya r TL borçlandı.

THY kâ r elde ettiğinde na s ıl yönetim bu-nu sahipleniyorsa , za ra r ettiğinde de za ra rıngerçek kaynakla rını ve nedenlerini a çıkla -mak zorundadır. Ça lışanla rı suçlamak, ek is -tihdamı za ra r ka ynağı ola rak gös termek eko-nomik gerçeklerle ba ğda şmaz. THY yöneti-mi pa za rlama g iderlerindeki ve genel yöne-tim g iderlerindeki a rtışın nedenlerini a çıkla -ma lıdır..."

THY yönetiminin ça lışanla rı ba skı a ltınaa lmak amacıyla imza la tmaya ça lıştığı "Gizli-lik ta ahhüdü" adlı belg e ise a yrı bir mobbingola rak değerlendiriliyor. Bültende a yrıca sonbir a yda 100 civa rında Kabin Memurununsudan nedenlerle işten çıka rılma s ı protes to

edilerek, kura ls ız bir şekilde uçuşta is tihdamedilen a şçıla rın, İS G ve TGS işçilerinin so-runla rına dikka t çekiliyor. İS G işçileri şu s ıra -la rda yürütülen TİS görüşmelerinde Havaİş'in kapa lı kapıla r a rdında İS G pa tronla rıylapa za rlıkla rına ka rşı uyanık olmaya ça ğırılıyor.

IS G pa tronla rının toplu sözleşme sonra s ıiş yerini Çelebi veya ba şka bir şirkete devret-me ve uzun süredir sendika la şma çaba s ıiçindeki işçilerin mücadelelerini boşa çıka r-ma niyetleri a rtık görünür ha lde. Daha öncede S TFA adlı iş yerinde örgütlenen Hava İş'inbu iş yerinin kapanmas ıyla işs iz ka lan işçile-ri yüzüs tü bıraktığı biliniyor. Aynı şekilde P ra ttWhitney THY Teknik Uçak Motoru BakımMerkezi Limitet Şirketinde (TE C) bu ya z im-za lanan TİS sonra s ı 21 teknisyen işten çıka -rılmış ve Hava İş hiçbir da yanışma ve tepkiörgütleme çaba s ına g irmemişti. Bu oyunla rıboşa çıka rmak için TİS ile iş güvenliğinin sa ğ-la nmas ı, İS G'nin TİS sonra s ı ba şka bir şirke-te devri söz konusu olursa bütün işçilerin ye-ni şirkette is tihda mını g a ra ntileyecek birmaddenin TİS ne ya zdırılma s ı g erekiyor.Gökkuşağı Hareketi İS G işçilerini bu konudasendika ya ba skı yapmaya ve denetlemeyeçağırıyor.

S endika üyes i olma la rına ra ğmen pa t-ronla rın ba skıla rına ka rşı Hava İş yönetiminiyanla rında göremeyen S ivil Hava cılık İşçile-rinin Gökkuşa ğı Ha reketi etra fında örgütlü-lüklerine s ahip çıkma la rı s ınıf mücadeles i-nin ta bandan g elen g ücünü gös termes i a çı-s ından sevindiricidir. İşçilerin S es i ola ra k s i-vil ha va cılık işçis i ka rdeşlerimizin mücadele-lerini a nlamlı buluyor ve yürekten des tekli-yoruz.

İşçilerin Sesi

14

AKP hükümetinin zorunlu mesa ileri ka ldıra -rak işs izliği sözde önleme öneris i, pa tronla -rı ha rekete geçirdi. Bu konuyla ilg ili bir ta -kım toplantıla r yapıldı. Bugün itiba riyle a çık-la nan bir şey yok ama işçiler a ra s ında hemsevinç hem de endişe va rdı. Üç sa a t dahaa z ça lışmak sevindirici ama mesa is iz ücret-lerin a sg a ri ücrete düşeceğinden ve bu pa -ra yla na s ıl g eçinecekleri konusunda endi-şeleri va r. Bu uygulama ba şladığı durumdabiz işçilerin ta lebi 12 sa a tlik ücret düşürül-

meden, 8 sa a tlik ça lışma düzeni olma lı. Buta lebi dillendirmek ve mücadeles ini verebil-mek için örgütlenmeliyiz. İşyerinde sosya lfa a liyet adı a ltında bir ta kım etkinlikler dü-zenlenmek is teniyor ; F utbol maçla rına gö-türmek; S inema tiya tro konserlere; Ya rımada turla rı vs . Ba zı a rkada şla r bu etkinlikle-re ka rşı çıktıla r, Bunun yerine bize pa ra ver-s inler “ diyorla r. As lında pa tronla rın bu türetkinlikleri, bize işçilerle ka yna şma ve ör-gütlenme imkanla rı verebilir. Daha iyi birya şam koşulla rı fikri ya yıla bilir, bu olanağı iyikulla na rak örgütlenmeliyiz.

FABRİKADA 8 SAAT SÖYLENTİSİ YİNE DOLAŞMAYA BAŞLADIO. Kıvanç

SİVİL HAVACILIK İŞÇİLERİNİN SESİGÖKKUŞAĞI HAREKETİ

THY kâr elde ettiğinde nasıl yönetim bunu sahipleniyorsa, zarar ettiğinde de zararın ger-çek kaynaklarını ve nedenlerini açıklamak zorundadır. Çalışanları suçlamak, ek istihdamızarar kaynağı olarak göstermek ekonomik gerçeklerle bağdaşmaz. THY yönetimi pazarla-

ma giderlerindeki ve genel yönetim giderlerindeki artışın nedenlerini açıklamalıdır.

Gökkuşağı Hareketi

Page 15: İşçilerin Sesi Ekim 2011

E senyurt Deri, Kundura ve Tekstil İşçileri Der-neği Girişiminin 2 E kim P azar günü düzenledi-ği “Kıdem Tazmina tı” hakkıyla ilg ili etkinlik,Çağdaş Avuka tla r Derneği (ÇHD) avuka tla rın-dan Gökmen Yeşil ile E mel Ozan‘ın sunumla -rıyla gerçekleşti.

ÇHD bir süredir kıdem tazmina tı hakkınıgündemde tutuyor ve işçi toplantıla rında konu-nun sunumunu yapmak üzere Ça lışma Yaşa -mı Komisyonu çağrılı olduğu toplantıla ra ka tılı-yor. ÇHD’nin ilk toplantıs ı da E senyurt’ta ger-çekleşti. Duyurusu kısa zamanda yapılan et-kinliğe çeşitli işkolla rından yakla şık 50 işçi ka tıl-dı.

Toplantının sunumu çerçeves inde kıdemtazmina tı hakkının bugünkü durumu ve hükü-metin ta sa rladığı fon uygulamas ı a ra s ındakifa rkla r ortaya kondu.

S unumda kıdem tazmina tı hakkının bu-günkü uygulamas ı, bütün eks iklerine rağmen;örneğin uygulamada işverenlerin kıdem ve ih-bar ta zmina tını ödememiş olmas ı, ödeyenlerinoranının yüzde 7 ile s ınırlı ka lmış olmas ı, mev-

cut ya sada hak olan ta zmina tın fiiliya tta uygu-lanmadığını ortaya koyuyor. S iya s i iradeninsermaye çevrelerine kıdem tazmina tını ödet-me yönünde gerekli ba skıyı yapmadığı g ibi,a çılan dava la rın en a z iki yıl sürmes i de hakkayıpla rını a rtırıyor. Mahkemelerin daha kısasürede sonuçlanmas ı yine s iya s i iradede yanihükümettedir.

Yeni kıdem tazmina tı fonu ise, işverenlerinyükünü a za ltıyor. İşverenler ücretin yüzde3′ünü her aya fona ya tıracak. Burada ücretinbürüt ya da net olduğu, g iydirilmiş ya da çıplakücret olduğu belirtilmiyor. İkinci ola rak ise, a y-da yüzde 3 oranında ta zmina t ödenmes i de-mek, her yıl için g iydirilmiş bir a ylık brüt ücrettuta rında olmas ı gereken ta zmina t hakkı, yeniuygulamayla üçte bire indiriliyor. Böylece biryıllık ça lışma karşılığında ödenrmes i gerekentazmina t hakkının a ylık ücretin yüzde 36′s ıola caktır.

Ayrıca evlenme ve a skeri g itme sebebiylea lınabilen ta zmina t hakkı da fonda ka la cak ve3 bin 600 gün prim ödenmes i ha linde ta zmi-

na t a lma hakkı doğacak. Mevcut ça lışanla rınhakla rı korunacak diye söylenmiş olmas ı ise,tek tek işçilerin hakla rı korunuylor görünse bi-le, işçi s ınıfının hakkı olan kıdem tazmina tı,g enç işçiler ba şta olmak üzere işçi s ınıfının birhakkı olmaktan çıka rtılmış ola cak.

Toplantının sonunda işçiler çeşitli hukukisorunla rını da avuka tla rla payla ştıla r ve yararlıbir etkinlik gerçekleştirilmiş oldu. Dernek, herayıl ilk pazarı işçi s ınıfınnı sorunla rını ta rtışmayaaçacak ve işkolu ayrımı yapmaks ızın örgütlen-me ve üye yapma ça lışma la rını hızlandıracak.

Derneğin bu etkinliği İMC TV ta ra fından da2 E kim P azar günü 19.30 haberlerinde duyu-ruldu.

15

İşçilerin Sesi

İşçi arkadaş,

Düzenin her bakımından adil olmadığınıbiliyoruz. S izler de bunun fa rkındas ınız. E k-s ik olan birliğimizdir.

Dernek ola rak, daya tılan ça lışma ve ya -şam düzenini kabul etmiyoruz. İnsanca ya -şayacak iş, ücret, s igorta is tiyoruz.

Bugünkü ça lışma düzeninden memnundeğiliz ve bu düzeni değiştirmek için yan ya -na gelmenin, birlik olmanın, birlikte ha reketetmenin bir yolu ola rak yılla rını bu mes leğevermiş işçiler ola rak Dernek ça tıs ı a ltında ör-gütleniyoruz, s izleri de a ramızda görmek is -tiyoruz.

Kendi ya şa mımızda n biliyoruz : B irlikolursak pa tronla r ka rşıs ında bir güç oluruz.Birlikten kuvvet doğar.

İşçi arkadaş,

Mücadele etmeden hiçbir hakkımızı a la -mayız. Mücadele edersek işten a tılırız diye

düşünüyorsan, s a ğlam birlikler kurduktansonra mücadeleye g irişmelis in. P a tronla rbütün işçileri işten a tacak değil ya ! O zamana tölyelerde kim ça lışa cak?

Hakkını a rayan işçiye de, işten a tılan işçi-ye de birlikte sahip çıkacağız. S ayımızı çoğ-a ltıp birlik olursak, Güngören-Merter kundu-ra , deri işçileri; triko ve tekstil işçileri için bu-ra s ı kâbus semti olmaktan çıka r, a lınterimi-zin ka rşılığını a ldığımız bir semte döner.

İşçi arkadaş,

Derneğimiz, S a lı, P erşembe, Cuma gün-leri sa a t 18.00 – 20.30 a ra s ında ; Cumartes igünleri sa a t 15.00 – 18.00 a ra s ında pa tron-la rın ve ya laka la rının dışında herkese açıktır.

S izi de sorunla rımızı görüşmeye, üye ol-maya , çay içmeye bekleriz!

Adres:

S anay i Mahalles i, Tekin S ok. No: 5, D. 7

(İs tanbul B irahanes inin Üs tü) - G üngören

Patron a ltı ayda bir işçilere şirket değişikliğiyaptırıyor. İşkolumuz g ıda olduğu halde, a ltı ayönce idare bölümü hariç diğer işçileri, başlığıtemizlik olan bir şirkete geçirdi, sonra ne ol-duysa tekrar g ıdaya geçirdi. Her şirket değişik-liğinde, işçilere bir sürü kâğıt imzalatıyor. Tabiiki işçiler imzadıkları kâğıtların bütününü oku-muyorlar. S adece yazının sonunda yer a lan“bütün haklarımız saklı ka larak bu şirkete ge-çiyorum” notuna dikkat ediyorlar.

Tabii ki şirket değişikliğinde kayıplarımızoluyor: S ürekli “yeni işçi” oluyoruz. İşten çıka-rılırsak, işsizlik parası a lmamız zor oluyor. Hat-ta bir işçi arkadaş, kredi a lmak için bankayabaşvurmuş. Bu arkadaş işyerinde dört yıldırça lıştığı ha lde, banka “sen yeni işçisin” diye-rek, kredi vermemiş.

Ücretlerimiz çok düşük olduğu için, işçilermesaiye kalmak istiyorlar. Ancak kadın işçileriçin oldukça zor oluyor. 12 saat vardiya lı ça lış-manın ardından mesaiye kalınca , bir de evegidip, ev işleri eklenince dayanılmaz bir du-rum ortaya çıkıyor.

Bazı bölümlere gelen işçilerde durmayıp,geri çıkıyor. Ücretler düşük, ça lışma saatleriuzun, bir ay mesai yapıyoruz ama mesai pa-ra larını öbür ayın sonunda a lıyoruz. Bir günizin a ldığında, onu da mesai ücretinden kesi-yorlar. Kaç saat mesaiye kaldığımızı bile he-saplamamız zor. Muhasebeye hesaplatmayagittiğinde neredeyse seni borçlu çıkarıyorlar.

Bu ay enteresan bir durum oldu: Muha-sebeden, “mesa ilere zam yaptık” g ibi kes inolmayan bir bilg i geldi. Ne zammı olduğunutam anlamadık. İşçiler “bir bit yeniği var” di-ye konuşuyorlar. Baka lım, anlayacağız. P a t-ronun durduk yere zam yapacağını sanmı-yoruz. (B ir işç i)

ŞİRKET DEĞİŞİKLİĞİNDENBAŞIMIZ DÖNDÜ

Deri, Kundura ve Tekstil İşçileri Derneği Yönetim Kurulu

SİGORTA, 8 SAAT ÇALIŞMA, İŞ GÜVENCESİ VE YETERLİ ÜCRET İÇİN

BİRLEŞEN İŞÇİLER YENİLMEZLER!

KIDEM TAZMİNATI HAKKINISAVUNACAĞIZ!

Esenyurt Deri, Kundura ve Tekstil İşçileri Derneği Girişimi

Page 16: İşçilerin Sesi Ekim 2011

İşçilerin Kurtuluşu Kendi Eseri Olacaktır İşçilerin Sesi - Aylık Süreli Siyasi Yayın Tarih: Ekim 2011 S ayı: 9Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven S anayi S itesi B Blok No: 366 Topkapı-İstanbul Tel: 0212 544 66 34

S ahibi ve Yazıişleri S orumlusu: Canan Mengüloğul (İS Yayınevi)Adres: Fetihtepe Mah. Fatih Sultan Cad. No: 149 D: 13 Okmeydanı-Beyoğlu/İstanbul

E -mail: [email protected]ıköy Şubesi: Söğütlüçeşme Cad. Korular İş Hanı No:48 Kadıköy/İST.

Taş-İş-Der’in amaçları ve gerçekleştirdiğietkinlikleri anlatır mıs ınız?

Güzide: Dernek, taşeron işçilerinin haklarınıelde edebilmek için 2009 yılında kuruldu. Or-han’la birlikte, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hasta-nesi’nin yemekhanesinde ça lışıyorduk. Derneğinilk üyelerindeniz. Orhan kurucu üye ve şu andada yönetim kurulunda. Taş-İş-Der, Çapa ve Cer-rahpaşa hastanelerinin taşeron işçileri üzerindenkuruldu. Temizlik, yemekhane, hasta bakıcı,hemşire, laborant g ibi, hizmet a lımıyla gelen taşe-ron şirket işçileri ağırlıktaydı.

Orhan: Öncelikli a lanımız Çapa hastanesi ol-du. S omut kazanımlar elde etmemiz, varlığımızıgöstermemiz gerekiyordu. Bunu Çapa’da başar-dık. Çapa yemekhanesinde taşeron şirket tarafın-dan et ça lınıyordu ve arkadaşlarımız bunu gördü-ler. Taşeron şirket Damgacıoğulları tarafından ola-yın üstü örtülmek istendi ve arkadaşlarımıza suspayı vermeye kalktılar. Taahhüt bile hazırladılar,elimizde örneği var. Arkadaşlarımız itiraz etti. Bu-nun üzerine 6 arkadaşımız taşeron şirketçe iştenatıldı. Taş-İş-Der olarak Çapa’da yapacağımız ba-sın açıklamasına Cerrahpaşa’dan geldik. Kitleselve etkili bir basın açıklaması yaptık. On gün son-ra , Cerrahpaşa’dan beni, Güzide ve Mine arka-daşımızı işten attılar. S ebep; işten atılan arkadaş-larımızla dayanışmamız ve basın açıklamasınakatılmamızdı.

Güzide: İşten atılınca oturma eylemi kararı a l-dık. Çapa’dan atılan 6 arkadaşla birlikte, Çapamonoblok binası önünde direnişe başladık. Der-nek yönetiminden bazı arkadaşlarımız bile otur-ma eylemi kararımıza karşı çıktı. Doğru olmaya-cağını, derneğe zarar vereceğini söylediler. “Ken-dinize yeni bir iş bakın” g ibi sözler ettiler. O süreç-te bazı arkadaşlarımız bile, direnerek bir hak eldeedilebileceğine inanmıyorlardı.

Orhan: Arkadaşlara dernek tüzüğünü hatır-lattım ve direnişte kararlıyız dedim. Yaklaşık 1 ayhastane bahçesinde oturma eylemi yaptık. Cer-rahpaşa’dan dekan görüşmeye çağırdı. Gittik,görüştük. Üçümüzü de hastabakıcı olarak yeni-den işe a ldılar. İşe başlatılmış olmamız, mücadeleetmenin önemini herkese gösterdi. Hiçbir direnişboşa g itmez!

Taş-İş-Der ne tür kazanımlar elde etti?

Güzide: Kendi örneğimizden hareketle; atı-lanların geri a lınması ve derneğin muhatap a lın-ması ilk kazanımımız. Yıllık izin kullandırmıyorlar-dı; mücadelemiz sonucunda artık yıllık izin hakkı-mızı kullanıyoruz. Fazla mesai ücreti yoktu; me-sa i farklarını a lmaya başladık. Çalışma saatlerineyasa l sınır getirilmeye başlandı. İşten atmalar zor-laştı. İstanbul Üniversitesi’nin rektörlük belgelerin-de bile derneğin adı geçiyor.

Orhan: Rektörlük belgesinde, yıllık izinler ko-nusunda “Taş-İş Der’in ta lebi doğrultusunda gere-ğinin yapılması” deniyor. Hastane yönetimi top-lantılarımız için sa lon veriyor artık. Beyazıt’takiiha le müdürünü görevden a ldırdık; müdürün iha-lelere fesat karıştırdığı, bizim kurcalamamız üzeri-ne ortaya çıktı.

Derneğin kaç üyes i var? Nerelerde örgüt-lü?

Orhan: Çapa ve Cerrahpaşa ağırlıklı, 1300 ci-varında üyemiz var.

Güzide: Örgütlenme ağımızı genişletiyoruz.Haseki, S amatya ve Osmaniye hastanelerindeörgütlenme atağına başladık. Taşeron işçileri yo-ğun ilg i gösteriyor.

Niye s endikada değil de dernekte örgüt-lendiniz? Çalışmalarınızda ne gibi farklar var?

Orhan: Önce sendikalara başvurduk. 4 pilotisim seçtik, arkadaşlar sendika üyeliğine başvur-

dular. S endikalardan ret cevabı a ldık. Taşeron iş-çisi olduğumuz için üye olamayacağımız söylen-di. Dernekle mücadele etme kararı a ldık. Amaç;güvencesiz taşeron işçilerinin haklarını korumak,işten çıkarıldıklarında maddi-manevi destek sun-mak.

Güzide: Temel farkımız; yasa l haklarımızolan ama kullandırılmayan hakları elde edebil-mek için ça lışma yapmak. Arkadaşlarımız, hakla-rının farkında bile değildi. Haklarımızı mücadeleile kullanmaya başlayabileceğimizi biliyorduk.

Orhan: Önce kazanılmış haklarımızı kullana-bilmeyi sağlamalıyız. S onrasında ise yeni haklarkazanmak için mücadele edeceğiz.

Derneğinizin iç işleyişi hakkına neler s öy-leyeceks iniz?

Orhan: Yönetimde, konuşarak karar a lınıyor.Dernek yöneticileri ve aktif üyeler eşit konumda.Yöneticilik hiçbir ayrıca lık getirmez, getirmemelide. Mücadele sürecinde de gördük ki; üye sayı-sındaki artış ve ilg i odağı olmamız bazı iktidar hırs-larını da açığa çıkarıyor. Ayrıca lığa yer yok. E şitliktemel olmalı. Dernek bütün işçilerindir. Yöneticiliksadece maddi değil, manevi rant veya kariyeraracı da olmamalı. Bunları yönetici sıfatıyla vedernek adına değil, derneğin bir üyesi olarak söy-lüyorum.

Derneğin gündeminde şu anda neler var?

Güzide: 2009 yılında bir müfettiş raporu çıktı;Taşeron işçilerinin haklarının yendiği belirlendi.2010 yılında gelen müfettişin raporunda ise, ön-ceki raporun uygulanmadığı belirtildi. Raporda,taşeron işçilerinin kadrolu ça lışması gerektiği vur-gulanıyor. Bu rapor üzerine dekanlık, personeliçin ayrı bir bölüm kurmak durumunda kaldı. Amabu bile çok yetersiz.

Orhan: Yakın tarihte dekanlık internet sitesin-de kadroya geçmek için bir ilan yayınlandı. İlan kı-sa bir süre sonra kaldırıldı. Görüp, başvurabilentaşeron işçilerinden sadece hemşire, anesteziteknikeri, tıbbi sekreter olarak ça lışanların formla-rı a lındı. Hasta bakıcıların, temizlikçilerin, yemek-hanecilerin, güvenlikçilerin başvuruları reddedildi.Taşeron işçilerinin arasında bile çifte standart uy-guluyorlar. Mücadele edeceğiniz işlerden birisi buolacak. Kadrolu ça lışmak istiyoruz, taşerona sondiyoruz.

Güzide: En kötü kadrolu ça lışma bile, en iyitaşeron işçiliğinden iyidir. En iyi taşeron tarihinçöplüğüne gömülmüş taşerondur!

HİÇBİR DİRENİŞ BOŞA GİTMEZ!Taşeron İşçileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (Taş-İş-Der) kurucu üyelerinden

Orhan Atacan ve Güzide Atacan ile dernek ve mücadeleleri üzerine söyleştik.

N. Cemal

Önce sendikalara başvurduk, ret cevabı aldık. Taşeronişçisi olduğumuz için üye olamayacağımız söylendi.

Dernekle mücadele etme kararı aldık.Amaç; güvencesiz taşeron işçilerinin haklarını korumak,

işten çıkarıldıklarında maddi-manevi destek sunmak.