1
İSLAMDA GİZLİ İLİMLER Dini Konular Ergun tarafından İlim-i ledün veya ledünnî ilim, Allah ile ilgili bilgi ve sırlara ait ilim, gayb ve mârifet ilmidir. Allah, âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: “Orada, kendi indimizden bir rahmet (vahiy ve nübüvvet veya uzun ömür) verdiğimiz ve ona ledünnî ilmi öğrettiğimiz kullarımızdan birini (Hızır’ı) buldular.” (Kehf sûresi: 65) Hem Sa’lebî’nin hem de İmâm-ı Rabbânî’nin ifâde ettikleri gibi, Hızır aleyhisselâm, güzel ahlâk sâhibi, cömert ve insanlara karşı çok şefkatliydi. Allah’ın izni ile kerâmet ehli olup, kimyâ ilmini bilirdi. Hak teâlânın bildirmesiyle ledünnî ilim verilmişti. Muhammed Pârisâ; “İlm-i ledünnî verilmesinde Hızır aleyhisselâmın rûhâniyeti vâsıta olmaktadır.” buyurmuştur. Senâullah-ı Dehlevî bu ilim hakkında şöyle demektedir: “Ledünnî ilim, çalışmak ve gayretle ele geçmez. İhsân edilen kimselere mahsûstur. Umûma şâmil değildir. Peygamberlere verilen ilimler ve vahyedilen şeyler ise, umûma şâmildir ve herkesi ilgilendirir. Yâni peygamberler, bunları, gönderildikleri kavimlere tebliğ etmekle, bildirmekle vazîfelidirler. Bu bakımdan peygamberlerin ilmi, ledünnî ilminden üstündür.” Seyyid Abdülhakîm Arvasi ise, şunları ifâde etmektedir: “Emîr Sultan hazretleri, ledünnî ilme sâhipti. Bu ilim yetmiş iki derecedir. İlk derecesinde olan, bir ağaca bakınca yapraklarının sayısını, bir denize bakmakla damlalarının adedini, bir çöle bakınca kumlarının sayısını bilir.” Kıyamet yaklaştıkça, insanlar dinden uzaklaşmaya başlamaktadır. Eskiden kerameti görülen evliya çoktu. Fakat dinden uzaklaştıkça evliya azaldı, kerametler görülmez oldu. Ledün ilmi unutuldu. Sapıklar çoğaldı, keramet inkâr edilmeye başlandı. Kerametin hak olduğuna Kur’an-ı kerimden örnekler: 1- Hz. Süleyman, “Sebe Melikesinin tahtını bana kim getirebilir?” dedi. Cinlerden bir ifrit: “Sen yerinden kalkmadan önce, onu getiririm, buna gücüm yeter” dedi. İlmi ledün [ilmi batın] sahibi olan vezir Asaf bin Berhiya ise, “Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm” dedi ve bir anda getirdi. (Neml 38-40) [Vezir de, cin de peygamber değildi. Vezir bu işi kerametle yapmıştı. Cin müslüman ise kerametle, kâfir ise sihirle yapacaktı.] 2- Hz. Meryem peygamber değildi. Kocasız çocuk doğurdu. Hz. Meryem mabette yaşar, yiyecekleri, kerametle hep yanında hazır olurdu. Kur’an-ı kerimde, (Hurma dalını kendine doğru silkele, taze hurma dökülsün.) buyuruldu. (Meryem 24) Hz. Zekeriya, Hz. Meryem’in yanında taze meyve ve yiyecekleri görünce hayret ederdi. İşte âyet-i kerime meali: (Rabbi Meryem’e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık görür, “Ey Meryem, bunlar sana nereden geliyor?” der; o da: Bunlar, Allah tarafından” diye cevap verirdi.) [Ali imran 37] 3- Eshâb-ı Kehf’in kerameti de meşhurdur. Eshab-ı kehf, yiyip içmeden, bir zarara uğramadan 309 yıl uykuda kaldıktan sonra uyanmışlardır. Kur’an-ı kerimde, (İşte bu, Allahın kudretini gösteren delillerden biridir. Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın.) buyuruluyor. (Kehf 17, 18) 4- Hz. Musa’nın yanındaki gencin çantasındaki balık canlanıp suya gitmiştir: (Her ikisi, iki denizin birleştiği yere varınca balık şaşılacak şekilde denize gitmişti.) [Kehf 61- 63] 5- Kehf suresinin 63. âyetinden itibaren Hz. Musa ile ledün ilmi’ne sahip bir zatın kıssası anlatılır. Özetle şöyledir: (İkisi, [Hz. Musa ile bir genç] kendisine ilim verdiğimiz birini buldular. Musa ona, “Sana öğretileni [ledün ilmini] bana da öğretir misin?” dedi. O zat da: “Sen benim yaptıklarıma dayanamazsın” dedi. Sonra o zat, bindikleri gemiyi deldi. Hz. Musa, “Gemiyi içindekileri boğmak için mi deldin” dedi. Daha sonra, bir erkek çocuğunu öldürdü. Hz. Musa, “Masumu öldürdün, pek kötü bir şey yaptın” dedi.) Günahsız çocuğu öldürmek elbette çok büyük günahtır. Ama bunu yapan zat, kerametle biliyordu ki o çocuk, büyüyünce zâlim biri olacaktı. Onun yerine iyi bir çocuk verilmesi de istenmişti. Hz. Musa’ya “Ben sana, yaptığım işlere dayanamazsın demedim mi?” dedi. Demek ki o zat, Hz. Musa’nın dayanamayacağını da kerametle biliyordu. Hz. Musa’nın arkadaşı duvarları [kerametle] doğrultuverdi. O zat, Hz. Musa’ya bu işlerin hikmetini açıkladı. (Kehf 63-81) [Hz. Musa’nın arkadaşının [Hızır’ın] sahip olduğu ilme ilmi ledün deniyor. Bu ilmi ancak tasavvuf sahibi, keramet ehli evliya bilir, mezhepsizler bilmez.] Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki: (İlmi ledün, sırrı ilahidir. Allah, onu salihlerden dilediğinin kalbine koyar.) [Deylemî] İLM-İ LEDÜN Türkçe’de kat, huzur, nezd sözcükleriyle karşılamaya çalıştığımız, bir mânâda “ınde” lafzının da müteradifi sayılan “ledün” kelimesi, “ilm-i ledün” şeklinde izafetle kullanılınca; gayb ilmi, esrar ilmi, Allah tarafından insanın gönlüne atılan ilâhî bilgi ve içe doğan hakikatlar mânâsına gelir. Başta, umum Enbiyâ ve Mürselîn olmak üzere, bütün evliyâ, asfiyâ, ebrâr ve mukarrebînin – bir başka zaman teker teker bu kelimelerin ne mânâya geldiklerini ifade etmeye çalışacağız – ilimleri, Cenab-ı Hak tarafından vahiy ve ilham ünvanıyla gönüllere ilkâ edilmiş bilgi ve marifet olması itibarıyla, hemen hepsi de bir çeşit ilm-i ledün sayılır. Hususiyle de, “ekrabu’l-mukarrebîn” olan İlm-i Ledün Sultanı’nın hem gayb-ı mutlak hem de gayb-ı mukayyetle alâkalı her türlü bilgi ve marifeti – bununla, gayb ilmi, esrar ilmi ve vicdan kültürünü kastediyoruz – ilm-i ledün nev’indendir ve O Ferîd-i Kevn ü Zaman, Süleyman Çelebi’nin: Bu gelen İlm-i Ledün Sultanı’dır, Bu gelen tevhid-i irfan kânıdır. mısralarıyla seslendirdiği gibi, bu gizli ilmin tam bir hazinedârı ve bu hususî irfan havzının da bir marifet kahramanıdır. Ne var ki, böyle özel bir mazhariyet, bütün evliyâ ve enbiyâ, bütün asfiyâ ve mürselîn için her zaman söz konusu olmayabilir. Zira, ilm-i ledün, ilâhî feyz yoluyla, hususî bir kısım kimselerin kalbine atılan özel bir bilgi ve marifettir..ve böyleleriyle aynı ufku paylaşmayanların ondan anlamaları da mümkün değildir. İlm-i ledün, her zaman zahirî şer’e muvafık olmayabilir. Bu gibi durumlarda meşhûdâtlarını “usûlü’d-dîn” prensipleriyle tashihe tabi tutmayanlar, bazen yanılabilecekleri gibi, kendilerine tâbi olanları da yanıltabilirler. Keşf ve ilhamlarını muhkemâta göre tesbit edenler ise her zaman, berzahî ufuklarıyla mülk ve melekûtu birden görür.. dünya ve ukbâyı bir vahidin iki yüzü gibi müşahede eder.. ve tilmizlerine gayb u şehadet âleminin vâridâtından ne kevserler ne kevserler sunarlar.! Kur’an-ı Kerim, Kehf Sûresi’nde bu mazhariyeti hâiz, Allah’ın has bir kulundan bahsederken – Sünnet-i Sahiha bunun Hızır olduğunu söyler – “Orada bizim seçkin kullarımızdan, has bir abdimizi buldular ki, Biz onu nezdimizden hususî bir merhametle şereflendirerek kendisine (ilâhî esrar) ilmi öğretmiştik.” (Kehf/18:65) şeklinde bir açıklamada bulunur. Tasavvuf erbabına göre işte bu ilim, ilm-i ledündür.. ve Hazreti Musa gibi “ülü’l-azm” enbiyâdan birisi, temelde, ilâhî bilgilerde tam metbû olmasına rağmen, münhasıran ilm-i ledün çerçevesinin belli bir motifinde Hazreti Hızır’a tâbi olarak o ilmin ihata alanını görmeye çalışmıştır. Sahîh-i Buhari’de bu farkı ortaya koyan şöyle bir rivayet vardır: Hızır, Hazreti Musa’ya “Yâ Musa, ben, Allah’ın bana öğrettiği öyle hususî bir ilme mazharım ki, sen onu bilemezsin; sen de öyle bir ilimle serfirazsın ki, ben de onu bilemem” der. Evet, ilm-i ledün, umuma ait bir ilim olmaktan daha çok, hususî bazı kimselere Cenabı Hak’kın özel bir ihsanıdır ve onların dışındakiler her ne kadar değişik konularda daha fazla malûmat sahibi olsalar da, bu mevzuda ilm-i ledün erbabının gerisinde sayılırlar. Zira bu ilim – liyâkat, istidat, Allah’a yakınlık.. gibi hususların şart-ı adî planında vesilelikleri mahfuz – tamamen Allah’ın bir atâ tecellisidir ve kat’iyen kesbî de değildir. Bu itibarla da onun, ne okumayla, ne araştırmayla ne de daha değişik yollarla elde edilmesi söz konusudur. Evet o, Bu tamamen Allah’ın dilediğine tahsis buyuracağı bir lütuftur ve Allah, en büyük lütf ve ihsan sahibidir.” (Cuma/62:4) fehvasınca hususî bir tecellinin unvanıdır. Ne var ki, böyle bir irfan, insanlar nazarında, ne kadar cazip, parlak, büyüleyici ve ilâhî esrara açık olsa da, yine de enbiyâ-i izâmın mazhar bulundukları ilimler ondan kat kat yüksektir, objektiftir, herkese açıktır ve insanların dünyevî-uhrevî saadetlerinin de teminatıdır. Bu iki ilim arasındaki farklılığı şu şekilde vaz’ etmek de mümkündür: Hazret-i Musa’nın ilmi, insanların dünyevî hayatlarını tanzim ve uhrevî saadetlerini temine matuf bir “ilm-i şeriat”, Hızır’ın ilmi, gayb ve esrarla alâkalı ledünnî bir mevhibe; Hazreti Musa’nın ilmi, insanlar arasında nizam ve asayişi teminle alâkalı ahkâm ve kazaya müteallik, Hızır’ın malûmatı ise sadece melekût eksenli bir kısım vâridattan ibarettir ki, buna “ilm-i ledünn-ü sırf” dendiği gibi “ilm-i hakikat” , “ilm-i bâtın” da denegelmiştir.. ve bu ilim, aynı zamanda ilâhî esrarın da en önemli kaynağıdır. Bir zat, bu mülâhazayı ifade sadedinde şöyle der: Bakma ey hâce ilm-i kîl ü kâle, Esrar-ı Hak’kı ilm-i ledünde ara..! Bu itibarla da, ilm-i ledünle cehd ve gayret arasında bazı münasebetler söz konusu olsa da, temelde onun, talim ve taallümle doğrudan bir alâkasının olmadığı açıktır. Zira bu ilim, Cenab-ı Hak tarafından mahz-ı mevhibe olarak, bazı temiz gönüllerde bir kuvve-i kudsiye şeklinde tecelli etmektedir ve aynı zamanda bu tecelli, terakki sistemi içinde değil de tedellî çerçevesinde vukû bulmaktadır: Evet bu ilim, eserden eser sahibine, vücuttan vicdana akseden bir marifettir.. ve her şekliyle de keşf ve ilham kaynaklıdır. Ne var ki, böyle bir ilham bazen, farklı derecelerde tecelli ettiği gibi, seyr-i rûhânîsini Hazreti Rûh-u Seyyidi’l-Enam’ın vesayetinde sürdürmeyenler için, bir kısım şeytanî vesvese ve nefsanî hevâcisle iltibası da söz konusudur. İlham, ilm-i ledünnün en önemli kaynağıdır ve hususî mânâsıyla olmasa da, ilm-i ilâhînin tecellileriyle alâkalı en geniş bir alanı işgal eder. İlham, insanın ihtiyarı dışında, onun gönlüne bir mevhibe olarak tecelli edince ona “hâtır” denir. Ancak, bazen böyle bir hâtır veya ihtara, Hak’tan geldiği kendi karîneleriyle kat’î değilse, şeytanın belli şeyler bulaştırması da söz konusu olabilir. Kendi karineleriyle Hak’tan geldiği muhakkak olan bir ilhama rahatlıkla ilm-i ledün diyebiliriz. Böyle bir esintinin Hazreti “İlim”den geldiğinin en önemli emaresi, bu türlü vâridâtın Kitap ve Sünnet’e muvafakatıdır. Bu iki asılla test edilip de doğru çıkmayan hâtır veya sûfîlerin sıkça kullandıkları bir kelimeyle ifade edecek olursak, havâtırın, nefsin hevâcisinden ve şeytanın vesveselerinden olması ihtimalden uzak değildir. İşte, böyle bir ihtimalin bahis mevzu olmadığı bir hâtırın Hazret-i İlim’in tecellilerinden bir feyiz olduğunda şüphe yoktur. Aksine, şeytanî vesveselerin bulaşmış olması muhtemel bulunan havâtır, şeytanî; içinde nefsin hazlarının duyulup hissedileni de “heces” veya hevâcis-i nefsanîdir ki, böyle bir aldatılma alanına itilen sâlik, hemen Cenabı Hak’ka teveccüh edip, durumunu, şeriatın muhkemâtına göre yeniden ince bir ayara tabi tutması gerekir. Sûfiye, Hak tarafından gelip kalbde yankılanan hitaba “hâtır-ı Hak”, melekten geldiği bilinene “hâtır-ı melek”, nefis ve şeytan tarafından esip rûhu saran manevî şerarelere de “hevâcis” veya “şeytanî vesveseler” diyegelmişlerdir ki, bunların arasını tefrik edebilme biraz da “usûlü’d-din” ve “Sünnet-i Seniye” mizanlarını bilmeye vabestedir. Zira, bu türlü havâtırın bazıları şer’î prensiplerle test edilerek anlaşılsa da, bazıları, zahiren dinin temel kaidelerine muhalif olmamakla beraber, çok sinsi bir kısım şeytanî gaye, emel ve maksatlara bağlı cereyan edebilir ki, onu da bu işin erbabından başkasının ayırt edebilmesi oldukça zordur. Nefis ve onun hevâcisi, şeytan ve onun da vesveseleri ilm-i ledün konusunun dışında epistemolojik meseleler olduğundan şimdilik onları geçiyoruz. burda önemli olan türkçedeki bir karşılığı bulmak ,türkçede her yapılan istitrac doğal olrak büyü adını almış olcaktır, bu görüşü ortadan kaldırma zamanı geldi geçti bile

İSLAMDA GİZLİ İLİMLER

Embed Size (px)

DESCRIPTION

ytry

Citation preview

SLAMDA GZL LMLERDini KonularErguntarafndanlim-i ledn veya lednn ilim, Allah ile ilgili bilgi ve srlara ait ilim, gayb ve mrifet ilmidir. Allah, yet-i kermede melen buyurdu ki: Orada, kendi indimizden bir rahmet (vahiy ve nbvvet veya uzun mr) verdiimiz ve ona lednn ilmi rettiimiz kullarmzdan birini (Hzr) buldular. (Kehf sresi: 65)Hem Salebnin hem de mm- Rabbnnin ifde ettikleri gibi, Hzr aleyhisselm, gzel ahlk shibi, cmert ve insanlara kar ok efkatliydi. Allahn izni ile kermet ehli olup, kimy ilmini bilirdi. Hak telnn bildirmesiyle lednn ilim verilmiti. Muhammed Pris; lm-i lednn verilmesinde Hzr aleyhisselmn rhniyeti vsta olmaktadr. buyurmutur.Senullah- Dehlev bu ilim hakknda yle demektedir: Lednn ilim, almak ve gayretle ele gemez. hsn edilen kimselere mahsstur. Umma mil deildir. Peygamberlere verilen ilimler ve vahyedilen eyler ise, umma mildir ve herkesi ilgilendirir. Yni peygamberler, bunlar, gnderildikleri kavimlere tebli etmekle, bildirmekle vazfelidirler. Bu bakmdan peygamberlerin ilmi, lednn ilminden stndr.Seyyid Abdlhakm Arvasi ise, unlar ifde etmektedir: Emr Sultan hazretleri, lednn ilme shipti. Bu ilim yetmi iki derecedir. lk derecesinde olan, bir aaca baknca yapraklarnn saysn, bir denize bakmakla damlalarnn adedini, bir le baknca kumlarnn saysn bilir. Kyamet yaklatka, insanlar dinden uzaklamaya balamaktadr. Eskiden kerameti grlen evliya oktu. Fakat dinden uzaklatka evliya azald, kerametler grlmez oldu. Ledn ilmi unutuldu. Sapklar oald, keramet inkr edilmeye baland. Kerametin hak olduuna Kuran- kerimden rnekler:1- Hz. Sleyman, Sebe Melikesinin tahtn bana kim getirebilir? dedi. Cinlerden bir ifrit: Sen yerinden kalkmadan nce, onu getiririm, buna gcm yeter dedi. lmi ledn [ilmi batn] sahibi olan vezir Asaf bin Berhiya ise, Gzn ap kapamadan ben onu sana getiririm dedi ve bir anda getirdi. (Neml 38-40) [Vezir de, cin de peygamber deildi. Vezir bu ii kerametle yapmt. Cin mslman ise kerametle, kfir ise sihirle yapacakt.]2- Hz. Meryem peygamber deildi. Kocasz ocuk dourdu. Hz. Meryem mabette yaar, yiyecekleri, kerametle hep yannda hazr olurdu. Kuran- kerimde, (Hurma daln kendine doru silkele, taze hurma dklsn.) buyuruldu. (Meryem 24) Hz. Zekeriya, Hz. Meryemin yannda taze meyve ve yiyecekleri grnce hayret ederdi. te yet-i kerime meali: (Rabbi Meryeme hsn kabul gsterdi; onu gzel bir bitki gibi yetitirdi. Zekeriya, onun yanna, mbede her giriinde orada bir rzk grr, Ey Meryem, bunlar sana nereden geliyor? der; o da: Bunlar, Allah tarafndan diye cevap verirdi.) [Ali imran 37]3- Eshb- Kehfin kerameti de mehurdur. Eshab- kehf, yiyip imeden, bir zarara uramadan 309 yl uykuda kaldktan sonra uyanmlardr. Kuran- kerimde, (te bu, Allahn kudretini gsteren delillerden biridir. Uykuda olduklar halde sen onlar uyank sanrdn.) buyuruluyor. (Kehf 17, 18)4- Hz. Musann yanndaki gencin antasndaki balk canlanp suya gitmitir: (Her ikisi, iki denizin birletii yere varnca balk alacak ekilde denize gitmiti.) [Kehf 61- 63]5- Kehf suresinin 63. yetinden itibaren Hz. Musa ile ledn ilmine sahip bir zatn kssas anlatlr. zetle yledir: (kisi, [Hz. Musa ile bir gen] kendisine ilim verdiimiz birini buldular. Musa ona, Sana retileni [ledn ilmini] bana da retir misin? dedi. O zat da: Sen benim yaptklarma dayanamazsn dedi. Sonra o zat, bindikleri gemiyi deldi. Hz. Musa, Gemiyi iindekileri bomak iin mi deldin dedi. Daha sonra, bir erkek ocuunu ldrd. Hz. Musa, Masumu ldrdn, pek kt bir ey yaptn dedi.) Gnahsz ocuu ldrmek elbette ok byk gnahtr. Ama bunu yapan zat, kerametle biliyordu ki o ocuk, byynce zlim biri olacakt. Onun yerine iyi bir ocuk verilmesi de istenmiti. Hz. Musaya Ben sana, yaptm ilere dayanamazsn demedim mi? dedi. Demek ki o zat, Hz. Musann dayanamayacan da kerametle biliyordu. Hz. Musann arkada duvarlar [kerametle] dorultuverdi. O zat, Hz. Musaya bu ilerin hikmetini aklad. (Kehf 63-81) [Hz. Musann arkadann [Hzrn] sahip olduu ilme ilmi ledn deniyor. Bu ilmi ancak tasavvuf sahibi, keramet ehli evliya bilir, mezhepsizler bilmez.] Bir hadis-i erifte buyuruldu ki: (lmi ledn, srr ilahidir. Allah, onu salihlerden dilediinin kalbine koyar.) [Deylem]LM- LEDNTrkede kat, huzur, nezd szckleriyle karlamaya altmz, bir mnda nde lafznn da mteradifi saylan ledn kelimesi, ilm-i ledn eklinde izafetle kullanlnca; gayb ilmi, esrar ilmi, Allah tarafndan insann gnlne atlan ilh bilgi ve ie doan hakikatlar mnsna gelir. Bata, umum Enbiy ve Mrseln olmak zere, btn evliy, asfiy, ebrr ve mukarrebnin bir baka zaman teker teker bu kelimelerin ne mnya geldiklerini ifade etmeye alacaz ilimleri, Cenab- Hak tarafndan vahiy ve ilham nvanyla gnllere ilk edilmi bilgi ve marifet olmas itibaryla, hemen hepsi de bir eit ilm-i ledn saylr. Hususiyle de, ekrabul-mukarrebn olan lm-i Ledn Sultannn hem gayb- mutlak hem de gayb- mukayyetle alkal her trl bilgi ve marifeti bununla, gayb ilmi, esrar ilmi ve vicdan kltrn kastediyoruz ilm-i ledn nevindendir ve O Ferd-i Kevn Zaman, Sleyman elebinin:Bu gelen lm-i Ledn Sultandr,Bu gelen tevhid-i irfan kndr.msralaryla seslendirdii gibi, bu gizli ilmin tam bir hazinedr ve bu husus irfan havznn da bir marifet kahramandr. Ne var ki, byle zel bir mazhariyet, btn evliy ve enbiy, btn asfiy ve mrseln iin her zaman sz konusu olmayabilir. Zira, ilm-i ledn, ilh feyz yoluyla, husus bir ksm kimselerin kalbine atlan zel bir bilgi ve marifettir..ve byleleriyle ayn ufku paylamayanlarn ondan anlamalar da mmkn deildir.lm-i ledn, her zaman zahir ere muvafk olmayabilir. Bu gibi durumlarda mehdtlarn usld-dn prensipleriyle tashihe tabi tutmayanlar, bazen yanlabilecekleri gibi, kendilerine tbi olanlar da yanltabilirler. Kef ve ilhamlarn muhkemta gre tesbit edenler ise her zaman, berzah ufuklaryla mlk ve melektu birden grr.. dnya ve ukby bir vahidin iki yz gibi mahede eder.. ve tilmizlerine gayb u ehadet leminin vridtndan ne kevserler ne kevserler sunarlar.!Kuran- Kerim, Kehf Sresinde bu mazhariyeti hiz, Allahn has bir kulundan bahsederken Snnet-i Sahiha bunun Hzr olduunu syler Orada bizim sekin kullarmzdan, has bir abdimizi buldular ki, Biz onu nezdimizden husus bir merhametle ereflendirerek kendisine (ilh esrar) ilmi retmitik. (Kehf/18:65) eklinde bir aklamada bulunur. Tasavvuf erbabna gre ite bu ilim, ilm-i ledndr.. ve Hazreti Musa gibi ll-azm enbiydan birisi, temelde, ilh bilgilerde tam metb olmasna ramen, mnhasran ilm-i ledn erevesinin belli bir motifinde Hazreti Hzra tbi olarak o ilmin ihata alann grmeye almtr. Sahh-i Buharide bu fark ortaya koyan yle bir rivayet vardr: Hzr, Hazreti Musaya Y Musa, ben, Allahn bana rettii yle husus bir ilme mazharm ki, sen onu bilemezsin; sen de yle bir ilimle serfirazsn ki, ben de onu bilemem der.Evet, ilm-i ledn, umuma ait bir ilim olmaktan daha ok, husus baz kimselere Cenab Hakkn zel bir ihsandr ve onlarn dndakiler her ne kadar deiik konularda daha fazla malmat sahibi olsalar da, bu mevzuda ilm-i ledn erbabnn gerisinde saylrlar. Zira bu ilim liykat, istidat, Allaha yaknlk.. gibi hususlarn art- ad plannda vesilelikleri mahfuz tamamen Allahn bir at tecellisidir ve katiyen kesb de deildir. Bu itibarla da onun, ne okumayla, ne aratrmayla ne de daha deiik yollarla elde edilmesi sz konusudur. Evet o, Bu tamamen Allahn dilediine tahsis buyuraca bir ltuftur ve Allah, en byk ltf ve ihsan sahibidir. (Cuma/62:4) fehvasnca husus bir tecellinin unvandr.Ne var ki, byle bir irfan, insanlar nazarnda, ne kadar cazip, parlak, byleyici ve ilh esrara ak olsa da, yine de enbiy-i izmn mazhar bulunduklar ilimler ondan kat kat yksektir, objektiftir, herkese aktr ve insanlarn dnyev-uhrev saadetlerinin de teminatdr. Bu iki ilim arasndaki farkll u ekilde vaz etmek de mmkndr:Hazret-i Musann ilmi, insanlarn dnyev hayatlarn tanzim ve uhrev saadetlerini temine matuf bir ilm-i eriat, Hzrn ilmi, gayb ve esrarla alkal lednn bir mevhibe; Hazreti Musann ilmi, insanlar arasnda nizam ve asayii teminle alkal ahkm ve kazaya mteallik, Hzrn malmat ise sadece melekt eksenli bir ksm vridattan ibarettir ki, buna ilm-i lednn- srf dendii gibi ilm-i hakikat , ilm-i btn da denegelmitir.. ve bu ilim, ayn zamanda ilh esrarn da en nemli kaynadr. Bir zat, bu mlhazay ifade sadedinde yle der:Bakma ey hce ilm-i kl kle,Esrar- Hakk ilm-i lednde ara..!Bu itibarla da, ilm-i lednle cehd ve gayret arasnda baz mnasebetler sz konusu olsa da, temelde onun, talim ve taallmle dorudan bir alkasnn olmad aktr. Zira bu ilim, Cenab- Hak tarafndan mahz- mevhibe olarak, baz temiz gnllerde bir kuvve-i kudsiye eklinde tecelli etmektedir ve ayn zamanda bu tecelli, terakki sistemi iinde deil de tedell erevesinde vuk bulmaktadr: Evet bu ilim, eserden eser sahibine, vcuttan vicdana akseden bir marifettir.. ve her ekliyle de kef ve ilham kaynakldr. Ne var ki, byle bir ilham bazen, farkl derecelerde tecelli ettii gibi, seyr-i rhnsini Hazreti Rh-u Seyyidil-Enamn vesayetinde srdrmeyenler iin, bir ksm eytan vesvese ve nefsan hevcisle iltibas da sz konusudur.lham, ilm-i lednnn en nemli kaynadr ve husus mnsyla olmasa da, ilm-i ilhnin tecellileriyle alkal en geni bir alan igal eder. lham, insann ihtiyar dnda, onun gnlne bir mevhibe olaraktecelli edince ona htr denir. Ancak, bazen byle bir htr veya ihtara, Haktan geldii kendi karneleriyle kat deilse, eytann belli eyler bulatrmas da sz konusu olabilir. Kendi karineleriyle Haktan geldii muhakkak olan bir ilhama rahatlkla ilm-i ledn diyebiliriz. Byle bir esintinin Hazreti limden geldiinin en nemli emaresi, bu trl vridtn Kitap ve Snnete muvafakatdr. Bu iki aslla test edilip de doru kmayan htr veya sflerin ska kullandklar bir kelimeyle ifade edecek olursak, havtrn, nefsin hevcisinden ve eytann vesveselerinden olmas ihtimalden uzak deildir. te, byle bir ihtimalin bahis mevzu olmad bir htrn Hazret-i limin tecellilerinden bir feyiz olduunda phe yoktur.Aksine, eytan vesveselerin bulam olmas muhtemel bulunan havtr, eytan; iinde nefsin hazlarnn duyulup hissedileni de heces veya hevcis-i nefsandir ki, byle bir aldatlma alanna itilen slik, hemen Cenab Hakka tevecch edip, durumunu, eriatn muhkemtna gre yeniden ince bir ayara tabi tutmas gerekir.Sfiye, Hak tarafndan gelip kalbde yanklanan hitaba htr- Hak, melekten geldii bilinene htr- melek, nefis ve eytan tarafndan esip rhu saran manev erarelere de hevcis veya eytan vesveseler diyegelmilerdir ki, bunlarn arasn tefrik edebilme biraz da usld-din ve Snnet-i Seniye mizanlarn bilmeye vabestedir. Zira, bu trl havtrn bazlar er prensiplerle test edilerek anlalsa da, bazlar, zahiren dinin temel kaidelerine muhalif olmamakla beraber, ok sinsi bir ksm eytan gaye, emel ve maksatlara bal cereyan edebilir ki, onu da bu iin erbabndan bakasnn ayrt edebilmesi olduka zordur.Nefis ve onun hevcisi, eytan ve onun da vesveseleri ilm-i ledn konusunun dnda epistemolojik meseleler olduundan imdilik onlar geiyoruz.burda nemli olan trkedeki bir karl bulmak ,trkede her yaplan istitrac doal olrak by adn alm olcaktr, bu gr ortadan kaldrma zaman geldi geti bile