Upload
others
View
3
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
IX. ULUSLARARASI • •• • •
DIN GüREVLILERI SEMPO·ZYUM·u
3-4 KASIM 2018 SANCAKTEPE
TAM METİN BiLDİRİLERi
EDiTÖR:
DR. ÖGR. ÜYESi MUSTAFA SÜRÜN
©Eseriıı her tiirlii basım ve yayım hakkı
YECV A 'ya (Yımııs Emre Camii Vakjı'11a) aittir.
Yazılardan yazarlan sorumludur. Kaynak gösterilerek alınn yapılabilir.
ISBN
978-605-80376-0-1
...•.... . ·. Kitabııı Adı:
. :---:: ._ _ŞEHİR VE MEDENİYETİN İNŞASINDA . . DİN GÖREVLİLERİN ROLÜ
IX. Uluslararası Din Görevlüeri Sempozyumu Tam Metin Bildirileri
(3-4 Kasım 2018 Sancaktepe-İsranbul)
Yayın Yöııetmeııi:
YasinBeyaz
Editör:
Dr. Öğr. Üyesi Mustafa SÜRÜN
Kapak:
Oğulcan Babadır Atasoy
Mizaııpaj:
_ Ahmet Kahramanoğlu
Basım Yeri ve Yılı
Ravza Yayıncılık ve Matbaacılı!k
Kale İş Merkezi No: 51-52
Davutpaşa 1 İstanbııl' Tel: 0212 481 94 11
ı. Baskı: Eylül2019 (1000 adet basılmışnr)
İletişim
Meclis Mah. Cemal Gürsel Cad. Yunus Sok. No:2
Sancaktepe 1 İstanbııl Tel.: (0216) 621 17 57
www.yecder.org
~
Cami/Mescid Merkezli İslam Medeniyeti/ Şehri ve Cami/Mescid Merkezli Diriliş
Özet
"I· slam Medeniyeti" terimiyle vahyiıi yön verdiği tarihl tecrübe ve biriki. mi kastediyoruz.
İslam Tevhid esasına dayanır. "Allah' ın evi" Kabe Tevhid'i, Müslümanların günde beş vakit namazda Beytullah'a yönelmeleri de Vahdet:i sembolize eder. Peygamberimizin (s.a) Medine'de ilk iş olarak Mescid inşa etmesi ve mescidqe cemaatle lalınan namazın f~iletini vurgulainası; İslam medeniyetinin "namaz merkezli" bir hayat ta.t'zı/$aını olduğunu ve olacağını gösterir. Nitekim Raswüllah (s.a), Mesçid'i sadece bir ibadet yeri değil, aynı zamanda bir eğitim, idare, İstişare, dayanışma merkezi, hatta askeri faaliyetler için bir karargah olarak kullanİnış, kısaca Mescid, İslam toplwnunun kalbi olmuştur. 'Müslümanları toplayıp bir araya getiren' anlamındaki "cami" (mescid); onların dünyasını tümüyle kuşatan ve İ~lanu hayatın mihveri olan kutsal mekandır.
Müslümanlar, Dört Haıu:e devrinden başlayaral<, hakim olduldarı coğrafyalarda "Mescid-i Nebevi modeli"ni örnek alarak cami/mescid merkezli bir İslam medeniyeti vücuda getirdiler. Yeni kurulan tüm Müslüman şehirler, camiierin etrafında şekillendi. Müslüman evler de tıpkı camiler gibi Kabe'ye dönük olarak yapıldılar. "Müslüman şehir" ve kasabalarda hayata yön veren
ı· . Araştırmacı, yazar.
170 ı IX. ULUSLARARASI DİN GÖREVLİLERİ SEMPOZVUMU
bütün kurumlar cami çevres4"ıde bir düzen içinde yerlerini alarak külliyelere dönÜştüler. Medreseler, kütüphaneler, daru'l-kurralar, aşevleri, eytfunhaneler, Şifahaneler, han-hamam ve kervansaraylar hep cami-merkezli olarak inşa edildiler. Selçuklu ve Osmanlı zamanında kurulan Müslüman şehirlerimiz de cami/namaz merkezli idi ve hayatı mümince kuşatıyordu.
Ancak zamanla cami, dinamik özelliklerini yitirmeye başladı. Modern dönemlerde ise camiierin içi hızla boşaldı ve asli özelliklerini kaybetti. Modernizm, diğer toplumlar gibi, Müslüman toplumların da hayatlarını alt-üst etti. ''Modern kentler", insanlarla camiler arasına kalın duvarlar, dev beton yapılar ördü. Modern kültür ve sekiller yaşam biçimi insanları camiden ve dinden kopardı.
Camiierin asli işlevini yitirip içinin boşalmasına Müslümanların bizzat kendileri de zemin hazırladılar; İslfuni çalışmalar cami dışında merkezler edindiler.
imdi, İslam medeniyeti ve şehrinin yeniden inşası, günümüz Müslümanlarının "din gönüllüleri" öncülüğünde camileri birer inkılap merkezi haline getirebilmeleri ve aile ve okul gibi temel kurumları da "cami merkezli" hayatın çekim alanına dahil ederek toplumun manevi dinaınilderini tekrar harekete geçirmeleri_ile mümkün olabilecektir.
ı. İslam Medeniyeti'nden Ne Anlamalıyız?
Arapça'da 'şehir' anlamına gelen ve ''müd(m" kökiine dayanan "medine" isminden Osmanlı Türkçesi'nde türetilen "medeniyyet" kelimesinin, kök itibariyle 'yönetmek' (es-siyase) ve 'malik olmak' anlamları da bulunan "deyn" (din) masdarıyla ilişkili olduğu iled· sürülmüştür. ''Medeni" (medeniyye) ve "medEni" ise 'şehre mensup olan, ş~hirli' manasma gelmektedir (Lisanü'l-'A
rab, "mdn", "dyn" md.leri).
Batı dillerinde 'medeniyet' karşılığı olan "civilisation" Latince'de 'şehirli' anlamına gelen "civilis" kelimesinden türetilmiştir. ÇiviUsation teriminin modern Batı düşüncesi içinde kazandığı anlamları karŞılamak üzere son devir Osmanlı Türkçesi'nde medeniyyet kelimesi kullanılmıştır. Medeniyet teriminin düşünce tarihi boyunca kazandığı anlamların ortak noktası şehir hayatının sosyal, siyasah entelektüeh kurumsal, teknik ve ekonomik alanlarda mümkün kıldığı birikim, düzey ve fırsatları ifade ediyor olmasıdır (TDV
islam Ansiklopedisi, İlhan Kutluer, "Medeniyet" md.) . . İslam ve medeniyet kavramları arasında bir ilişkinin kurulması, kaçınıl
maz olarak İslam dininin kurucu ve yönlendirici değerlerini ön pla.,ıa çıl<armak anlamına gelmektedir. Nitekim İslam, insanların yaşadığı ve ürettiği
DİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN iNSANIN İRŞAD VE İHYASINDA CAMİNİN ROLÜ ı 171
şeylerin bir parçası olmayıp onların bütün faaliyetlerinin zeminini teşkil etmesi dolayısıyla kültür ve rnedeniyetin önüne geçen (onları kuran, üreten) bir konunidadır. İslam'ın aslllik ve belirleyiciliği, gerek klasik dönernde gerekse modern zamanlarda yaşamış birçok Müslüman düşÜnür tarafından sıkça vurgulanmıştır.
İslamiyet'in en önemli özelliklerinden biri, ulaştığı insan ve toplumları dönüştürerek onlar arasında daha önce bulunmayan tayin edici müşterekler ortaya çıkarmasıdır. Günümüzde İslam coğrafyası dikkate alınacak olursa bölge, ırk, soy, sosyal ve kültürel farklılıldar ne olursa olsun Müslümanlar arasında bütün bunları geri plana iten, bunlardan daha önemli ve bunların ötesinde etkili olan bir ortak değerin mevcut olduğu görülür. İslam medeniyeti denildiğinde genel olarak Müslüman olan insanların Müslüman olmakla birlikte ortaya koydukları maddi ve manevi-bütün başarılar kastedilmektedir. Bu yönden İslam'ı, kültürün up.surlarından biri: değil kültüre takaddüm ederek Müslümana ne yaptıysa onu öylece yapmasını sağlayan bir yönlendirici ilke olarak görmek gerekir.
İslam vahyinin tarihe verdiği yön, günümüz araştırmacılarının İslam medeniyeti adını verdiği tarihi tecrübe ve biril<imin ortaya çıkmasını sağlamıştır (IDV İslam Ansiklopedisi, Tahsin Görgün, "Medeniyet" md.).
"İslam Medeniyeti" terimiyle bizim kastunız da vahyin yön verdiği bu tarihi tecrübe ve birikimdir.
2. Medine'de Doğan İslam Medeniyetinin Kalbi: Mescid-i Nebevi
İslam Tevhid (Allah'ın birliği) esasına dayanır. Yeryüzünde alemierin hidayeti için kurulan Uk ev (Al-i iffir~ 3/96), Allah'ın evi (Beytullah) olan Kabe Tevhid'i; bütün müminlerin günde beş kez ikame ettikleri namazda yüzlerini Kabe'ye dönmeleri ise Vahdet'i sembolize eder. Kabe, tavaf edenler·, itikaf edenler; rüku ve secde edenler için hazırlanmış tertemiz bir rnekandır (Bakara 2/125; Hacc 22/26). Allah RasUlü (s.a) de bir hadis-i şeri.fle
rinde, Kabe'yi de içine alan Mescid-i Hararn'ın yeryüzünde inşa edilen ilk mescid olduğunu beyan buyurmuştur (Buhari, Enbiya 10). İsra suresinin 1. ayetinde "çevresinin mübarek kılındığı" açıklanan Kudüs'teki Mescid-i Aksa ise, yine RasUlüllah'ın (s.a) açıkladığı üzere (yeryüzünde Allah için kurulan ikinci evdir" (B~ari, Enbiya 40; Müslim, Mesacid ı, 2.). Hicretten ~tibaren yaklaşık 16 ay boyunca namazda Mescid-i Aksa yönüne; Hicretin 2. yılı, Şaban ayının lS'inde (yüzlerinizi Mescid-i Haram (Kabe) tarafina döndürünüz" mealindeki ayetlerin (Bakara 2/144, 149, 150) nazil olmasıyla da
172 1 IX. ULUSLARARASI DİN GÖREVLİLERi SEMPO:lYUMU
Kabe yönüne dönerek istikametlerini doğrultan mürninler hem imanlarını, hem de vahdet bilinçlerini diri tuttular.
Model insan, son peygamber Hz. Muhammed'in (s.a), Medine'ye hicret buyurduldarında ilk İcraatları Mescid-i Nebevi'nin inşa edileceği yeri belirlemek olmuştur. Yapımı yaklaşık yedi ay süren Mescidin Iablesi Kudüs'e doğru idi. Kıble değişince, ana kapı ile mihrap da yer değiştirdi.
Efendimizin (s.a) Medine'de ilk iş olarak Mescid'i inşa etmesi ve orada kılınan namazın faziletini vurgulaması; İslam medeniyetinin ."namaz merkezli" bir hayat tarzı/nizarnı olacağını gösteriyordu.
Mescid-i Nebevi, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa'nın İslam'ın üç kut- . sal mekanı olduğunu beyan eden Efendimiz, kendi mescidinde (Me~cid-i Nebevi) kılınan namazın, Mescid-i Haram müstesna, "diğer mescitlerde kılınan bin namazdan daha hç:ıyırlı" olduğunu söylemiştir (Buhar!, Fazlü's-salat
1; Müslim, Hac 505-510; İbn Mace, ikame 195; Tirmizi, Salat 126; Nesru, Mesacid 4, 7).
"Bir olan Allah'ı anmak için" (Taha 20/14) günde beş ·vakit camide cemaatle omuz omuza namaz kılan mürninler tevhid, vahdet ve kardeşlik bilinçlerini böylece süreidi diri tuttular. Rasıllüllah (s.a), Mescid'i sadece~ bii ibadet yeri değil, · aynı zamanda bir eğitim, idare, istişare, sosyal dayanışma merkezi ve askeri· faaliyetler için bir karargah olarak kullandı; İslam toplumunun kalbi, hep Mescid' de attı.
Mescid-i Nebi tamamlanınca, bitişiği.lle ~eygamberimizin (s.a) ailesi için . odalar yapıldı. Yüksekliği bir adam boyu ve birkaç metrekareden ibaret bu odacıklar uzun yıllar korund u. Böylece mürninler sade ve mütevazı hayat tarzı ile İslam şehrinin na_şıl olması gerektiğini Efe11:dimizden (s.a) öğrendiler.
Nitekim Halife Ömer b. Alıdülaziz bu odaları görür ve şöyle derdi:
- "Halk şu odacıkZara baksa da Peygamberlerinin (s.a) ne kadar sade ve mütevazı bir hayat sürdüğünü anlasa!"
Mescidin yanına etrafı açık, üstü hurma dallarıyla örtülü bir sundurma (sofa/suffe) yapıldı. Evi-ocağı olmayan fakirlerle kendilerini ilme adayanlar burada kaldılar. Bu sebeple kendilerine Ashab-ı Suffe (Suffe ashabı) denilen ve sayıları 70 ile 400 arasında değişen bu güzel insanların fed~arlıldarı, adanmışlıldarı, çalışkanlıldarı, ilim ve iba~et aşldarı, davet ve tebliğ üslupları sonrakilere örnek oldu.
"Suffe", İslam tarihinde ilk davetçi okuluydu. Bu okulun dershanesi mescid, yatakhanesi suffe, öğrencileri suffe ashabı, öğretmenleri de bizzat Rasulüllah (s.a) idi. Medine dışındaki topluluklara İslam' ı öğretmek üzere bir hoca göndermek gerektiğinde, bunlar arasından· seçiliyordu.
DİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN iNSANIN İRŞAD VE İHYASINDA CAMİNİN ROLÜ ı 173
Mescid-i Nebi; Medine'de şekillenen İslam Medeniyeti'nin kalbi, İslami hayatın miliveri ve İslam toplumunun yaşam merkezi olmuştu. Yeni kurulan islam devletine ait bütün faaliyetler, bu merkezden yani Mescid'den yürütülüyordu: Rasfılüllah (s.a), ashabıyla orada istişare ediyor, savaş ve barış kararlarını orada alıyor, savaşa gidecek orduları orada düzenleyip teçhiz ede.rek yola çıkarıyor, çeşitli heyetleri ve elçileri orada kabul ediyordu. İnsanlar, İslam'ı öğrenip Müslüman olmak üzere oraya geliyor, Müslümanlar bütün sorunlarını orada çözüme kavuşturuyor, yatacal< yerleri olmayanlar oraya sığınıyor, hatta gerektiğinde suçluları ve esirleri bile Mescid-i Nebi'nin direklerine bağlayarak oraya hapsediyorlardı ki, onlar Müslümanların örnek ahlakını bizzat görüp kalpleri İslam'a ısınsın ...
3. Asr-ı Saadetten Günümüze İslam Medeniyetinde Caminin Rolü
Cami; 'Müslümanları toplayıp bir araya getiren', onların hayatını tümüyle kuşatan, İsl8.rrıi yaşam biçiminin merkez üssü konumunda olan kutsal mekandır. ibadet hayabmızın adağını namaz, namazın da zirvesini secde teşkil etmekle, bu mekana İslam ıstılahında, 'secde edilen yer' anlamında "mescid" denmiştir. Selçuklu-Osmanlı İslam medeniyetinde namaz kılınan
1
büyük rnekaniara "cami'", küçük rnekaniara ise "mescid" denmiştir. Cami/ mescidler Allah'ın evi (Beytullah) olan Kabe'nin şubeleridir.
Kur'an-ı Kerim, mescidlerin/camilerin Müslümanların hayat tarzındaki merkezi rolünü vurgular:
"Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte hidayete ermiş olmalar.~ . umulanlar bunlardır." (Tevbe 9/18)
Yani Kur' an, Allah için mescid imar ve inşa etmeyi, müminlerin öncelikli görevlerinden sayar.
Camiler/mescidler, Allah'a kulluk/ibadet için kurulan mekaniardır:
"Şüphesiz mescidler.hep Allah'ındır. Onun için, Allah ile birlikte hiçbir· şeye dua ve ibadet etmeyin!" (Cin 72/18}; "Allah'ın mescidlerinde, Allah'ın adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır?" (Bakara 2/114) ·
Demek; İslam medeniy~ti/umr8.nı c8.mi imarı ile başlar (i'marve 'umran kelimeleri aynı köktendir).
Camiye giden mümin, Allah'ın misafiri yani ziyaretçisi konumundadır. Zira Camiler "Allah'ın evi" olarak tanımlanan kutlu mek8.nlardır. RasU.lüllah (s.a.):
174 ı IX. ULUSLARARASI DİN GÖREVLİLERİ SEMPOZ"YUMU
'~vinde güzelce abdest alıp camiye giden kimse Allah'ın ziyaretçisidir. Ziyaret edene Allah ikramda bulunacaktır." (Terği.b ve Terhib, 1/214) buyurmuştur.
Mescid-i Nebevi örneldiğinde görüldüğü gibi cami/mescid; İslam'ın ilk yıllarından başlayarak, Müslümanların sadece günde beş vakit namaz kılıp ibadet ettikleri yer değil, -yukarıda da açıklandığı üzere- islamı eğitimden devlet yönetimine, İstişare ve fikir alışverişinden sosyal dayanışmaya, cihad hazırlığından konaklamaya kadar İslami hayatın bir dizi fonksiyonunun temerküz ettiği yerdi.
Cami; müminlerin fikren ve fiilen eğitildiideri bir okul/mektep, bir terbiye/ eğitim-öğretim kurumu idi. Tevhidin hakikati, İslam'ın temel ilkeleri, Kur'an'ın hükümleri, namaz, zekat, oruç, hac gibi ibadetler camide Öğrenilirdi. Gece-gündüz, yaz-kış her saatte, büyük-küçük, kadın-erkek, bedevi-medeni herkese kapıları açık bir mektep olan camide sadece teorik eğitim yapılmaz; ibadetler, davranışlar, dua ve zil<irler pratik olarak görülürdü. İmam; namazdan sonra cemaate dönüp Allah'ın ayetlerini okur, açıldar, onların sorularını cevaplar, görüşlerini alır, tavsiyelerde bulunurdu. Bu görev, elbette sadece imama has değildi. Salihler, fal<ihler, alimler, bilenler bu halk mektebinin hocaları olup bildilderini bir diğerine anlatmal< ve öğretmekle yükümlü idiler.
Camiler bir dayanışma kurumu idi: Günde beş kez bir araya gelen mümirıler birbirleriyle taruşır, konuşur, kaynaşır; birbirlerinin problemlerinden haberdar olur, sevgi ve merhametle yardımlaşırlardı. Rastılüllah (s.a) zamanında birçok sosyal problem camide konuşulup çözüme kavuşturulurdu. Onlar, bir hadis-i şerifte bey~ huyurulduğu üzere, · tıpkı "bir vücudun azaları gibi" idiler (Buhari, Edeö 27; Müslirn, Birr, 66). Cemaate devam etmeyen pek olmadığından, bir kişi gelmediğinde hemen araştırılır, hastalıl< vb. gibi bir problemi olup olmadığı öğrenilir ve ona yardımcı olunurdu.
Cenazeden nikah ilanma kadar, mümirılerin hayatındal<i acı-tatlı pek çok olayın yaşandığı ve böylece onların birbirleriyle kaynaşıp kenetlendiği yaşam merkezleridir camiler. Ayrıca ekonomik ve sosyal statüleri farklı insaniarın aynı safta omuz omuza namaz kılmaları; .zengin-fakir, amir-memur, yönetici-yönetilen, güçlü-zayıf gibi ayırııriların sözkonusu olmaması, Müs-
. lümanlar arasındald birliği sathi olmaktan çıkarır, kalbi ve derılni hale getirir. İmanda, düşüncede, gayede, sözde, özde, harekette, ilişkilerde, kısaca her alanda tecelli eden tam bir birlik ancak ve ancak camide gerçekleşir.
İmanun görevi de, sadece cemaate namaz kıldırmak değil, Müslümanları eğiterek, onlarla istişare ederek, onların birlik ve dayanışmalarını sağlama!<,
her konuda onlara önderlik/örneklik etmektir.
DİNİ TEM~LLER ÜZERİNDEN iNSANIN İRŞAD VE İHYASINDA CAMİNİN ROLÜ ı 175
Hasılı Cami; ilim ve irşad nurunun parladığı bir ışık kaynağıdır. Cami; ibadet, tebliğ ve mücadele için inananların eğitildiği kışladır. Cami; sosyal hayatın merkezi ve odak noktası; toplumun İslanu dönüşümünün yönlendirildiği bir tebliğ ve davet karargahıdır. İslam medeniyeti ve şehrinin kalbidir.
İnsanların giderek yalru.zlaş;ıp bireysel sorunlarıyla başbaşa kaldığı çağımızda; İslam Medeniyetini cami merkezli olarak yeniden inşa etmekle yükümlü olan Müslümanlar, c~maat namazları vesilesiyle günde beş vakit bir araya geldilderi ama namaz kılma dışındaki işlevlerini iyice yitirdiideri camilerimizi, Mescid-i Nebevi örneldiği~de görüldüğü -gibi, "Cami-külliye" denilebilecek bir modelle yeniden yaşam merkezi yani ilim ve irfan, davet ve tebliğ, istişare ve dayanışma üssü haline getirmek zorundadırlar.
Bazı Müslüman fikir ve aksiyon insanları, caminin İslam medeniyetinde. ki rolünü şöyle açıldarlar:
Aliya İzzetbegoviç, modernizmin parça~ayıcılığına karşın, caminin birleştiriciliğine dild<at çeker: "Cemaatle kılınan namazın gayesi, insanları ibadet maksadıyla ve aynı zamanda şahsi bağların vasıtasız olarak kurulması için de .bir araya getirmektir. Bu ·suretle, cemaatle kılınan namaz rhenfi ferdiyet ve ayrılığa açıkça karşıdır. Hayat insanları birbirinden ayırıyor, cami ise onları tekrar tekrar bir araya getirip kaynaştırıyor ... " (İzzetbegoviç, 1987: 295-296)
Sezai Karakoç, hayatın kalbi olan caminin tapınak, devlet ve okul özellil<lerini şöyle tarif eder: "Cami, yalnız duvarlardan ve kubbeden ibaret değil-
. dir. İçinde topladığı mürninler de caminin ayrılmaz bir parçasıdır. Cami, mürnin ve Müslüman kalpterin birbirine kaynaşmasından doğan bir kutsal varlık, kutlu bir bütündür. Duvarlar've kubbeler, bu bütünü Allah'la başbaşa kalma anında eşyadan seÇen, ayıran bir örtüdür. Cami, mürninleri estetik örtüterin en yürek çarptıranına bürüyerek Allah'a yöneldr. Saf bağlamış Müslümanların, her secdeye·gidiş ve her secdeden kalkışlarında kıvrım kıvrım dalga(anan harmanisidir cami.· Cami, mihrabıyla bir tapınak, minberiyle bir toplum ve bir devlet, kürsüsüyle bir okuldur." (Karakoç, 1975: 2, 715)
Roger Garaudy, müminlerin ~ep birlikte Kabe'ye yönelmelerinin anlamını şöyle açıklar: ''Namazda tüm dünya lvfüslümanlarının tek bir yöne yönelmeleri, Allah'tan qaşka güç tanımayan insanların ortak bir hedefte birleştiğinin güzel ve iek örneğidir. Uyum içindeki bir dünyanın kurulmasının ancak Allah'a yönelerek gerçekleşebileceğinin anlatımıdır bence namaz." (Emin, 1986)
176 ı IX. ULUSLARARASI DİN GÖREVLİLERİ SEMPOZVUMU
4. Hayatın Merkezindeki Caınileri.mizin Hayatın Dışmda Bırakılması
DÖrt Halife devrinden başlayarak hızla dünyaya yayılan Müslümanlar, hakim oldukları coğrafyalarda, "Mescid-i Nebevi modeli" ni örnek alarak cami/mescid merkezli bir İslam medeniyeti vücuda getirdiler. Yeni kurulan tüm Müslüman şehirler, cami-merkezli olarak, camiierin etrafında şekillendi. Nasıl ki, camiler Kabe'ye dönük olarak inşa ediliyorsa, Müslüman evlerin yönleri de Kab.e'ye <lönük olarak yapıldı. "Müslüman şehirleri"nde ve kasabalarında hayata yön veren bütün kurumlar cami çevresinde be~ bir düzen içinde yerlerini alarak külliyelere dönüştüler. Medreseler, kütüphaneler, darü'l-kurralar, aşevleri, eytclınhaneler, şifahaneler, hatta han, hamam ve-kervanşaraylar hep cami-merkezli olarak inşa edildiler. Tefsir, hadis, fıkıh, siyer gibi İslami ilimler de; hat, ebru, tezhip, oyrnacılık, nakkaşlık, musıki gibi islamı sanatlar da camilerden ·ve bitişiğindeki medreselerden neşet ettiler. Müslüman mühendis ve mimarlar İslam mimarisinin bütün inceliklerini cami ve külliyeterin inşasında sergileyerek tüm hünerlerini ortaya .koydular. Endülüs'ten Çin sınırlarına kadar, geniş İslam coğrafyasındaki tüm yerleşim birimleri, tevhid ve11ahdeti simgelercesine Allah'ın evleri olan camiler etrafında şekillendiler.-Selçuklu ve Osmanlı İslam Medeniyeti devrinde Anadolu' da ve diğer yerlerde kurulan Müslüman şehirlerimiz de cami/namaz merkezli idi ve hayatı mümince kuşatıyordu.
Ne ki, Erneviierden itibaren cami, bu dinamik,. inkılapçı ve kuşatıcı özelliklerini yitirmeye başladı. Modern dönemlerde ise camiierin içi hızla boşaldı ve cami/mescid asli özelliklerinden hızla uzaklaştı.
Modernizm, bütün toplumların olduğu gibi, Müslümap toplumların da hayatlarını alt-üst etti. «Modern kentler", insanlarla camiler arasına kalın duvarlar, dev beton yapılar ördü. Modern kültür ve sekiller yaşam biçimi insanları camiden ve 4iflden kopardı. İnsanlar ve özellikle gençlik, camiden ırak sekiller mekanıarda zaman tüketmeye, hazlarını tatmin etmeye yönlendiler; dinden ve kutsaldan olabildiğince yalıtıldılar. Böylece camiierin yerini alışveriş-eğlence-yaşam m~rkezleri vb. aldı.
Öte yandan, yakın dönemlerde -çeşitli nedenlerle-, islamı eğitim, tebliğ, örgütlenme, yardımlaşma gibi faaliyetlerin büyük ekseriyeti de cami dışındaki rnekanlara ve kurumlara kaydı.
Böylece, Müslümanların çeşitli ihmalleri seb~biyle sadece 'namaz kılınan mekanlar' haline gelen ve diğer asli fonksiyonlarından uzaklaşan camiler
DİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN iNSANIN İRŞAD VE İHYASINDA CAMİNİN ROLÜ ı· 177
adeta "hayatın dışına" itildi. Asr-ı Saadet'teki kuşatıcılığını gittikçe yitiren camilerimizin hem kemiyet hem de keyfiyet olarak içi boşaltıldı.
5. Cami Merkezli ~ayatta Fetret: Ağlayarak Secdeye Varan · Nesillerden Namazı Zayi Eden Nesillere
Meryem suresinin 58. ayetinde, tüm insanlığa örneklik teşkil eden neslin, Allah'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanan duyarlı, sorumluluk bilincine sahip bir nesil olduğu vurgulanır. 59. ayette ise; namaz duyarlılıklarını kaybedip hevalarına/tutkularına uyan. ve böylece cezayı hak eden bir sonraki nesilden söz edilir. Bu.iki ayet, nesiller arasındaki temel farkı, vahiy ve namaz konusundaki tutumları bağlamında belirler: Kur'an'ın örnek gösterdiği nesillerin alarnet-i farikaları vahye ,duyarlı olmaları ve bu rluyarlıklarını gözyaşlarıyla süsledikleri secdelerle yani huşı1lu namazlarla is-
. patlamaları; buna karşılık sonraki nesillerin ilk göze çarpan en belirgin özellikleri ise, namazlarını savsaklamaları veya kılmamaları yani namaz ve vahiy duyarlıklarını yitirmiş olmalarıdır.
Mevdudi'nin tespitine göre, namazı tamamen terk etmek, bu toplulukların sapmalarına yol açan ilk günahlarıdır; çünkü namaz konusunda aldırrtıaz hale gelen bu kuşakların artık Allah'la aralarında başka bir bağ kalmaz. Bu ayet, peygamberlerin ünunetlerinin ilk önce namazı bırakarak sapıtınaya başladıkları gerçeğini vurgular (Tefhimü'l-Kur'an, Meryem 19/59 tefsiri). Onlar Allah'la aralarındaki en güçlü bağı (namazı) koparınca, kaçınılmaz olarak şehvetlerine uydular ve ahlaki sapkınlıkların girdabına, en aşağı derecelerine yuvarlanarak Allah'ın emirlerine değil, heva ve heveslerine, şehvetlerine tabi oldular.
Müminlerin, Allah ( c.c) ile araların,daki ilişkiyi sürekli diri tutan namaz halkasının kopması ile artık bÜtün dini duyarlıkların da kaybalacağını şu hadisten de anlıyoruz:
"Bu din halka halka kopacaktır; ilk kopacak halka hakimiyet, en son kopacak halka da namazdır." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/232)
Bu hadisten şunu anlayabiliriz: İslam ümmeti -tarihte görüldüğü üzereilk olarak istişare, hak-hukuk, adalet gibi yönetim ilkelerini terk edip saltanat, zulüm ve saldırganlık gibi sapinalara yönelmek suretiyle gücünü, devle- · tini ve egemenliğini yitirecektir. Buna rağmen, onlar namaza ve diğer ibadetlere devam ettikleri siirece ayakta kalabileceklerdir. Ama namazı da terk edince, artik onların İslam'la ve Allah'la bağlarını sağlayacak hiçbir tutamakları kalmayacaktır.
178 · ı IX. ULUSLARARASI DİN GÖREVLİLERİ SEMPOZ"YUMU
Bu ve benzeri çeşitli sebeple~le olmalıdır ki Peygamber Efendimiz (s.a), ümmetinin geleceğine dair iki temel konuda endişe duymuştur: .
"Ümmetim üzerine iki şeyden korkarım: bolluk olan yerlere göçüp şehvetlerine uyarlar da namaz kılma yı ve Kur'an o kumayı terk ederler ... " (Ahmed ·
b. Hanbel, Müsned, 4/146, 156)
Kendilerini "Müslüman" olarak görüp tanımladıkları halde maddi ref<,ı- ·. hın ve bolluğun -bugünkü tabirle, sekiller yaşam biçiminin- şımarttığı, şeh
vetleri peşinde koşan ve böylesine ayartıcı bir ortamda namazı düzenli kılınayı ve Kur'an'ın hayat verici mesajları ile buluşmayı ihmal edenler, elbette vakit vakit manevi ~rozyona uğrayarak İslami duyarlıklarını bir bir yitirirler.
Böylece namazı terk edip şehvetlerin~ uyanlar ve hazları peşinde k_oşan
lar, bu dünyada da ahirette de büyük felaketiere uğrayacaldardır.
· Peygamber Efendimiz (s·.a), Müslümanların namaza ara vermelerini "afet" olarak görmuştür: ·
''İbadetin afeti fetrettir (ara vermektir)." (İmam Kuzai, MüSned-i Şihab, h d. no: 75)
Namaziarına ara vererek dini hayatlarında bir tür "fetret" yaşayanların ya da namazı tamamen terk ederek Rableri ile aralarındaki sapasağlam bağı tamamen koparanl?l'ın ise, şehvetlerine uy~ak tutkularının ve hazlarının zebunu olmaları kaçınılmazdır.
6. Daru'l-Erkam'dan Mescid-i Nebevi'ye: Namazla Direnişin ve Dirilişin Merkezi Olarak Camiler
imdi, camilerimizi; asr-ı saadetteki · asli fonksiyonlarına kavuşturmak; akıp giden hayata doğrudan müdahale eden merkezler haline getirmek, ertelenemez bir görev olara!< karşımızda durmal<tadır.
Müslümanların yeniden diriliş hamleleri, şüphesiz carİıi/mescid merkezli olarak gerçekleşecektir. Nasıl ki, İslam'ın Mekke döneminde Daru'l-Erkam, Kur'an ayetlerinin öğrenilip hayata aktarıldığı ve namazların cemaatle kılındığı bir "direniş merkezi" olmuş, Medine döneminde deMescid-i Nebevi Kur'an eğitimi ve namaz başta olmal< üzere bütün dini hayatın inşa edildiği bir "diriliş merkezi" olmuş ise, bugün de millet ve ümmet olarak topyekfuı direniş ve diriliş harnlemizin merkezleri camiler olac~r.
Her alanda en güzel örı:ıeğimiz ve önderirriiz olan Hz. Muhammed (s.a), peygamberliğinin ilk dönemlerinde, yaşanan bazı olaylar nedeniyle açıkta ibadet etmenin riskli hale gelmesi üzerine uzun süre Erkarn b. Erkarn'ın (r.a) evini bir eğitim, ibadet ve hareket merkezi olaral< kullanmıştı.
DİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN İNSANIN İRŞAD VE İHYASINDA CAMİNİN ROLÜ ı 179
O günlerde indiği rivayet olunan Yunus suresinin 87. ayetinde Yüce Rabbimizin, Hz. Musa (a.s) ve Hz. Harun'a (a.s); ümmetierini esaretten kurtarmak için onlarla birlikte "kıblegfıh evler" inşa edip o evlerde vahyi talim ederek cemaatle namaz kılmalarını emrettiğini hatırlatması çok anlamlıdır:
"Musa ve kardeşine şöyle vahyettik: Mısır'da kavminiz içinevler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dö_nük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mürninleri de müjdele."
· Bu ayetten şunu anlıyoruz ki; İsrailoğullarının yeniden dirilip özgürlülderine kavuşmaları nasıl vahiy ve namaz odaklı bir hazırlıktan sonra Allah'ın yardınu ile gerçekleşmişse, Hz. Muhammed (s.a.v) ve ümmeti de aynı yöntemlerle cahiliyeye karşı direnecek, dirilecek ve Allah'ın izni ile özgür olacaklardı.
Mevdudi, bu ayetin hangi şartlar altında indiğini derin derin düşünerek şu sonuca vardığını ~çıklar:
'Hz. Musa (a.s) cemaatle namaz kılmal< için binalar inşa etmek veya evler edirırnekle emrolunmuştu. Bu gerekliydi, çünkü cemaatle namaz, iktidarın zulm~ ve itikat zayıflığı yüzünden İsrailoğulları ve Mısır Müslümanları tarafından terkedilmişti. Bu durum onların dağılmaları ve dini ruhlarının ölmesi sonucunu getirdiği için cemaatle n~maz l<ılmayı yeniden tesis etmek asıl olacalctı. Zira bu girişim, ruhun dirilişi, dağılmış cemaatin taparlanması ve güçlerini birleştirmesi yolunda en önde gelen bir etkinlik olacalctı.
"Evlerinizi kıblegah edininiz» ifadesi de; 'Bu e~leri cemaatle namazın kılındığı ortak mekanlar ve toplantılarınızın yapıldığı merkezi yerler haline getiriniz' demek oluyordu.
' Bu ifadenin peşinden <'namazı ikame ediniz" emrinin gelmesi ise, namaz-
larini tek tek değil, cemaatle 16lmaları yolundald imaya delalet eder.
"Müminleri de müjdele" talima1:ıı1a gelince; 'Allah'ın lütfuyla ulaşılacal< felahın müjdesini vere~ek oflları umut ve cesaretle donat!' demektir. İsrailoğulları ve Mısır Müslümanları ümitsizlik, korku ve baskı altında olduldarı için buna şiddetle muhtaç idiler' (Ebı1'l-A'la el-Mevdı1d1, Tefhimü'l-Kur'an, Yunus
10/87. ayetin tefsiri).
7. İslam Medeniyetinin Cami Merkezli Olarak Yeniden İnşasında (/Din Gönüllüleri"ıİiıı Öncülüğü
Allah Tefıla, kendilerine güç ve ilctidar nasip ettiği müminlerin ilk görevlerini "namazı ikame etmek" olarale tanımlar ki, bugün de önceld
180 ı IX. ULUSLARARASI DİN GÖREVLİLERİ SEMPOZY"UMU
dönemlerden daha fazla birtakım güç ve imkanlara, sermaye ve ilcticlar nirnetlerine sahip olan biz Müslümanların öncelikli görevi de budur:
"Onlar ldı kendilerini yeryüzünde yerleştirip iktidar sahibi kılarsak namazı ikame ederler, zekatı verirler, iyiliği emrederler, kötülükten alıkoyarlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir." (Hac 22/ 41)
Namazı ikame etmek; ''Dinin direği" konwnundaki namazı dirn~, dosdoğru ve sapasağlam kılarak, kılduarak onu ayağa kaldırmak ve ona tutunarak ayağa kalkrnaktır. Müslümanlar güç ve iktidara sahip olduklarında ilk olarak namazı ayağa kaldırmalıdırlar ki, kaybolan duyarlıklarını, dağılan birliklerini ve yok olan dinamizmlerini onun sayesinde yeniden kuşanabilsinler. .
İmdi, son ~amanlarda hayatın her alanda yeniden bir diriliş ve öze dönüş gayreti içinde olan Müslüm'anl~, modern dünyanın ifsad edici saldırılarıkarşısında, camilerirnizi yeniden bir sığınak, bir merkez haline getirrnek ve İslam medeniyetini "namaz/ cami merkezli" olara!< tekraf'inşa ve ihya etmek görevi ile karşı karşıya bulunuyorlar. ·
.... Camileri tekrar hayatın merkezi kılmak için 'Camiler ve Din Görevlileri
Haftası'nın yeterli olmadığı aşikardır. Senenin tüm haftalarında ve her gününde camileri imar, inşa ve ihya faaliyetleri sürdürülrnelidir. İslam m~deniyeti/umranmdald cami-merkezli kü.l.liye modeli yenilenerek günÜJ)lüze
\
taşınrnalıdır. Camiler namazın yanında eğitim, tebliğ, dayanışma, yardun-laşma, infak gibi asli işlevlerini tekrar kuşanmalı; kadını..:.erkeği, genci-yaşlısı ile tüm mürninler c;:ımileri doldiırmalıdırlar.
İşte bu noktada yapılacak kapsamlı, planlı-programlı ve uzun soluklu çalışmalara "imamlık" yani öncülük, önderlik ve liderlik yapacak olanl~ da "Din Görevlileri", daha doğrusu "Din Gönüllüleri"dir. Açıl<çası, dirilişimizin imamları/öncüleri atanmış "Din Görevlileri" değil, a_danmış "Din Gönüllüleri" olacaktır.
Yüce Rabbirnizin Furkan suresiniri 74. ayetinde bir dua formunda biz müminlere ta1im buyurarak gaye ve hedef haline getirmernizi erneettiği imamlık/öncülük görevimizi erteleyemeyiz:
". .. Ve (ey Rabbimiz,) bizleri takva sahiplerine imam ey le!"
Takvayı yani Allah'a, kullarına ve kamata karşı sorumlululdarını kuşanınayı isteyen, Allah'ın ernrettilderini yapıp yaşaklarından, hararn ve günahlardan kaçınınayı arzu edeıi ve Allah'tan korkan insanlara imamlık yani
DİNİ TEMELLER ÜZERİNDEN iNSANIN İRŞAD VE İHYASINDA CAMİNİN ROLÜ ı 181
liderlik, önderlik, öncülük, rehberlik, örneklik ve rol modellik etme görevi bugün herkesten ziyade Din Gönüllülerimizin omuzları üzerine yüklenmiş bulunmaktadır.
Sonuç
Modern zamanlarda, Batı tipi yaşam biçiminin tüm dünyada ve İslam toplumlarında egemen olması ile camiierimizin parantezde kaldığına ve İslam'ın altın çağındaki canlılığını ve belirleyiciliğini kaybettiğille daha önce değinmiştik. Camiierin İslam'ın ilk yıllarındaki işleviri.i yitirip içinin boşalmasına -yazık ki- Müslümanların biZzat kendilerinin de zemin hazrrladıklarına da dikkat çekmiş; İslami organizasyonların, kendilerine camiierin dışında merkezler edindiklerini hatulatmıştık.
-~
Evet, adeta camileri biz boşalttık ve her hizip, fırka, tarikat veya meşrep ken:. di vakfına, derneğine, tekkesine, dergahına kapandı. Böylece Allah'ın evi Kabe'nin şubeleri olan "cami"lerin bütillı mürninleri ana kucağı gibi kuşatan 11Cem edici" kubbelerinin altında cem olmaktan ve gerçek manasıyla "cemaat" olmaktan da mahrum kaldık. Dahası, artık camilerde cem olamayan, Din'i ve _ Kitab'ı da çoktandır -bir biçimde- "kendi aralannda parÇalamış" bulunan Müslümanlar çeşitli hiziplere, fırkalara, gruplara bölündükçe bölündüler ... Ve her hizip kendinde olanla övünmekte/avunmaktadır (Mümimin 23/53; Rfun 30/32).
Denilebilir ki, bugün İslam dünyasının en yaman sorunu, diğer sorunları da tetildeyen en temel sorunu bölünmüşlü.ktür. Bugün, her biri ayrı telden çalan ve. kendi çizgisinin dışındaki İslami anlayışiara kulaklarını tıkayıp onları adeta ötekileştiren ve neredeyse Y?k sayan, hakikati handiyse kendilerinden ibaret gören, genelliklç 'hatasız' kabul ettikleri manevi liderler etrafında kümelenen farklı İslami hizipler, ellerine fırsat. geçse, camileri dahi kendi aralarında_ bölecekler; nitekim bazı yerlerde böldüler de.
Yazık ki, İslam düşmanlarının gücü de Müslümanların bu bölünmüşlüklerinden kaynaklanmaktadır.
İmdi, bu bölünmüşlüğü ortadan kaldıracak en pratik çözüm; hep birlikte camilere geri dönmektir: Şükür ki; Türkiye'de ve çoğu İslam diyarında caıniler, tüm miimirıleri kucaklamaya devam ediyor; tıpkı Mescid-i Haram gibi,.Mescid-i Nebevi gibi, Mescid-i Aksa gibi.. . Bu büyük bir imkandır.
Ancak, günümüz Müslümanları, yaşadıkları bölgelerdeki camiieri, tıpkı Asr-ı Saadet'te olduğu gibi, o bölgenin manevi dinamikledni yeniden
182 ı IX. ULUSLARARASI DİN GÖREVLİLERİ SEMPOıYUMU
canlandırıp şekillendirecek inkılap merkezleri haline getiremedikleri, okul ve aile başka olmak üzere bütün temel hayati kurumları da bu "cami merkezli'! değişimin etki ve· çekim alanına dahil edemedikleri takdirde, "Büyük İslfun.i Diriliş"i gerçekleştiremeyecekler, İslam Medeniyetini ve şehrini de tekrar ihya ve inşa edemeyeceklerdir.
Bu bağlamda, "Cami merkezli" yeniden diriliş seferberliğimizin bir haftaya ( Camiler Haftası"na) sıkıştırılamayacağının, ancak günde beş vakit camilerde cem olaral< Allah'ın inayetine ve lütfedeceği başarıya ulaşılabileceğimizin bilincinde olarak hep birlikte taşın altına ellerimizi koymak zorundayız.
Evet, çözüm; Medine modelinde olduğu gibi, İslam toplumunun kalbi mesabesindeki camilere yeniden dörunektir.
Böylece Müslümanların birbirlerinden farklılaşmalarına, birbirlerini ötekileştirmelerine, bqlündükçe bölünmelerine, ancal< ve ancal< camileril'l: cem edici kucağına sığınarak son verebiliriz_.
Sadece Cuma ve Bayram namazlarında değil, günde' beş vakit, Müslümanları, bütün renkleri, farklılıldarı ve çeşitlilikleri ile yalnızca camilerde birleştirebille ve bir tek vücut haline getirebiliriz.
'1(ur'an Şairi"miz Mehmed Akifin Safahat'ın_da mısralara döktüğü gibi:
Akşam olmaz mı fakat, toplar ahali yi ezan,
Son cemaat yeri, hatta, adam almaz baz([ n.
Güneş ajaka henüz arz-ı veda etmişken,
Yükselir Ka'be'ye doğrulmuş al~11lar yerden.
Önce bir dalgalanır, sonra eder hepsi karar;
Örülür enli omuztarla birer canlı hisar.
Bu yaman safların ahengi hakikat müdhiş:
Sanki yalçın kayalar yanyana perçinlenmiş,
Öyle bir cebhe kesilmiş ki: Müselsel iman;
Hangi imana dokunsan taşacak itminan.
Canlı bir hisar gibi omuz omuza, diz dize namaz kılarak itıninana eren "din gönüllüsü" mürninler olarak, el ele İslam medeniyetini ve 1v1üs1üınan şehirleri yeniden inşa edebilmek ümidi ve duasıyla.