85
Türklerin Kutsal Savaşı Kıbrıs Barış Harekâ 7 Günlük Diyet Listesi Sağlıklı Zayıflamanın Aln Kuralları Cilt: 1 | Sayı: 2 | Temmuz 2013 Baş Ağrısının Çözümleri Miras Kavgaları Prof. Dr. Rona Serozan Müzikte Çeşitliliği Seviyorum” > > NEV Her Yönüyle Meme Kanseri Doğan Cüceloğlu Mutluluk Formülleri İklimler Değişiyor mu? > > Gökhan Abur Cilt: 1| Sayı: 2 Temmuz 2013 Fiyat: 6 TL / KKTC 10 TL 9 772147 779507 Çocuklarda Karın Ağrısı

Konsept Saglik ve Yasam Dergisi/ Temmuz- Agustos

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Konsept Saglik ve Yasam Dergisi, ulusal ve uluslararası une sahip alanında uzman akademisyenler ve profesyoneller tarafından yazılan icerigiyle okuyucuya "dogru" bilgiler sunuyor.

Citation preview

Türklerin Kutsal Savaşı Kıbrıs Barış Harekâtı

7 GünlükDiyet Listesi

Sağlıklı Zayıflamanın

Altın Kuralları

Cilt: 1 | Sayı: 2 | Temm

uz 2013

C M Y CM MY CY CMY K

Baş AğrısınınÇözümleri

Miras Kavgaları Prof. Dr. Rona Serozan

“Müzikte Çeşitliliği Seviyorum”

> > NEV

Her YönüyleMeme Kanseri

Doğan Cüceloğlu

Mutluluk Formülleri

İklimler Değişiyor mu?> > Gökhan Abur

Cilt: 1| Sayı: 2Temmuz 2013

Fiyat: 6 TL / KKTC 10 TL

9 772147 779507

ÇocuklardaKarın Ağrısı

Mayıs 2013’te binlerce kişiye ulaşan dergimiz, sağlık ve yaşam alanında farklı bir anlayışla ‘doğru bilgi’yi yayma görevinde bulundu. Anneler Günü’nde İstinye Park, 18 Mayıs’ta Üsküdar Meydanı ve 25 Mayıs’ta Akmerkez’de düzenlediğimiz etkinlikler sadece derginin değil, Sivil Toplum Kuruluşla-rı’nın da halkla buluşmasına hizmet etti. Sizlerin beğeni ve eleştirileri yayın kurulumuza yön verdi. Bu kez daha da kapsamlı bir içerikle Temmuz sayısı ile karşınızdayız.

İçinde bulunduğumuz yaz mevsimi farklı sağlık sorunlarına da yol açıyor. Acaba havalar nasıl ola-cak? Güneşin yakıcı ve zararlı etkileri önemli mi? Yaz dönemindeki yaşam ve beslenme şeklimizdeki değişiklikler ve bununla ilişkili hastalıklar nelerdir? Okullar kapandı, ancak çocuğumuzun karın ağrısı bitmedi, çözüm var mı? Genetik testleri kullanarak meme kanseri teşhis edilebilir ve önleyici yön-temler kullanılabilir mi? Eğitim sorunları, mutluluğun formülleri, ilginç gezi rotaları, özel besin ve diyetler… Yaşamı doğru ve yararlı bilgilerle daha güzel kılmak için hepsi Konsept Temmuz sayısında yer buluyor.

Bir kez daha ana ilkemizi hatırlatarak belirtmek istiyoruz; Konsept Dergisi’nin içerikleri arasında in-san, canlı ve çevre için zararlı hiçbir konu yer almıyor ve almayacak. Konsept, günümüzde çok değerli olan ‘doğru bilgi’nin kaynağı olarak bu sayıda da hizmetinizde. Sadece doğru bilgilerle…

Değerli Okuyucu,

Genel Yayın YönetmeniProf Dr. Ender PEHLİVANOĞLU

Doğru Bilgi

Toplumun Hizmetinde

küny

e

İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın YönetmeniICC Uluslararası Çocuk Sağlık ve Eğitim Hizmetleri AdınaProf. Dr. Ender Pehlivanoğ[email protected] MüdürCan Pehlivanoğ[email protected]ı İşleri & EditörBirten Ç[email protected]ına HazırlıkAkademi YayıneviGenel Yayın YönetmeniMustafa Gökç[email protected] ve Halkla İlişkiler KoordinatörüAlev [email protected] TasarımAkademi Yayı[email protected] TasarımAkademi Tanıtı[email protected]

İletişimMusadayı Sokak No: 7 Kat: 3 Dülek İş MerkeziMecidiyeköy / İstanbulTel: 0212 258 33 51 | Fax: 0212 258 33 [email protected] | www.akademitanitim.comBaskıİyiişler Yayıncılık ve Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.Çobançeşme Cad. No:14 Kağıthane / İstanbulTel: 0212 294 23 31

Yönetim YeriICC Uluslararası Çocuk Sağlık ve Eğitim HizmetleriBağdat Caddesi Çiftehavuzlar Konak Apt. No: 189 D: 2 Kadıköy/İstanbul 34730Tel: (0216) 369 06 09 | Fax: (0216) 369 13 11

Fikir ve sanat eserlerini koruma yasası gereği bu yayının tamamı veya bir bölümü yazılı olarak yayıncısından izin almaksızın basılamaz, yayınlanmaz ve çoğaltılamaz.

ISSN : 2147 – 795 Cilt:1 Sayı:2 Temmuz 2013 Yayın Türü: Yerel süreli aylık

2 3

61

68

82

76

84

8789

9692

72

100

104

106

110115

KADIN BakımYaz İçin Güzellik Tüyoları Önerilerimizi okuyun cildinizi koruma altına alın.

EstetikKoltuk altı Botox ile Terleme Sorununa Son Verin Koltuk altı botox yöntemi hakkında merak edilenleri araştırdık.

SağlıkHer Yönüyle Meme Kanseri Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal meme kanserini anlattı.

İyi Yaşa Genç Kal Alacağınız önlemler ile ileri yaşlarda sağlıklı ve dinç görünme yolları yazımızda.

ERKEKSağlıkKalp Krizinden Kaçınmak Mümkün mü? Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ağırbaşlı açıkladı.

Erkeklerin Korkulu Rüyası: Prostat Hastalıkları Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Levent Türkeri hastalık hakkında bilgi verdi.

BESLENME SağlıkMucize Besin Kinoa Glutensiz Mutfak kitabının yazarı Serap Pehlivanoğlu kinoa ile ilgili önemli bilgiler kaleme alarak gluten içermeyen leziz yemek tarifleri paylaştı.

DiyetSağlıklı Zayıflamanın Altın Kuralları Formda bir vücuda sahip olmak için neler yapmalı? Beslenme ve Diyet Uzmanı Burcu Aslan 7 günlük diyet listesi ile birlikte açıkladı.

ÖnerilerAz Kalorili Yaz İçecekleri Sıcak günlerde verdiğimiz içecek tarifleriyle kendinizi hem serinletin hem ferahlatın.

ÇOCUK SağlıkDikkat! Çocuğunuz Beyin Felçli Olmasın Çocuk Nörolojisi Uzmanı Prof. Dr. Yüksel Yılmaz çocuklarda beyin felci ile ilgili bilgi verdi.

Çocuklarda Karın Ağrısını Hafife Almayın Her yaşta çocukta sıkça rastlanan karın ağrısı probleminin nedenleri ve çözümlerini Çocuk Sindirim Karaciğer ve Beslenme Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ender Pehlivanoğlu açıkladı.

Dünyanın Harikalarından Seçmeler Tamamı insanoğlu yapımı dünya harikaları görenleri büyülüyor. İklimler Değişiyor mu? Hava tahmininin gurusu Gökhan Abur ile havalardan sahne hayatına kadar pek çok şey konuştuk.EkonomiGelişmiş Bir Ülkenin Sağlık ve Sigorta Sisteminden Çıkarılacak Dersler Ekonomi ve Enerji Politikaları Uzmanı Melis Bitlis ABD’nin sağlık ve sigorta harcamaları hakkında önemli bilgiler paylaştı.MimarlıkTarih ve Felsefe Kokan Şehir: Çanakkale Konumu ve özellikleriyle ilgi odağı olan şehrimiz Çanakkale’yi Güzel Sanatlar ve Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ülkü Altınoluk kaleme aldı.MekânTürk Mutfağına Modern Dokunuşlar Yemekleriyle olduğu kadar nezih ortamıyla da dikkat çeken Kile’yi sizler için tanıttık.Çiftlik Balığı mı? Deniz Balığı mı? İstanbul Deniz Müstahsilleri Başkanı Ahmet Menekşe ile balıklar hakkında konuştuk. Geçmişten Günümüze Gelen Lezzet: Kahve Severek içtiğimiz kahvenin günümüze nasıl geldiğini merak ediyorsanız yazımıza göz atın.Ev Temizliği İçin Pratik Öneriler Zamanınızın çoğunu alan ev temizliği ile ilgili önerilerimizle vakitten tasarruf edeceksiniz.Tatiliniz Zehir Olmasın Yaz tatilinde karşılaşabileceğiniz kazalar hakkında bilgi sahibi olun tatilinizi keyifli geçirin.Yazın Ortaya Çıkan Sinsi Tehlike Böceklerin görünüşü küçük ancak verebileceği zararlar oldukça tehlikeli olabiliyor. Karşılaşabileceğiniz sorunları yazımızda okuyun.HukukMiras Kavgaları ve Hukuk Dünyaca ünlü hukuk profesörü Rona Serozan ile miras ve hukuk üzerine hoş bir sohbet gerçekleştirdik.Cezasızlığa Karşı Küresel Bir Hareket Uluslararası Ceza Mahkemesi Başkanı Sang - Hyun Song konferans vermek için Türkiye’deydi.Tarihte Bu AyTürklerin Kutsal Savaşı Kıbrıs Barış Harekâtı Emekli Koramiral Işık Biren harekâtla ilgili önemli detayları bizlerle paylaştı. PsikolojiMutluluk Kişiye Doğru Yolu Gösteren Pusuladır İletişim Psikolojisi Uzmanı Doğan Cüceloğlu ile mutluluk konusunu konuştuk.Modern Çağın Hastalığı Stres Stresle başa çıkma yolları sayfalarımızda sizleri bekliyor.

içindekiler

8

10

1217

2024

28

32

38

40

44

48

118

54

126

50

124

120

61

SağlıkDamarlarımızda Akan Sıvı: Kan ve Hastalıkları: İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Mahmut Bayık kanın yapısı hakkında bilgi vererek kan hastalıklarını anlattı.

Baş Ağrısı Deyip Geçmeyin Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Önder Us en sık görülen baş ağrısı tiplerini kaleme aldı.

YAŞAM Röportajİçeriğimi En Doğru Tarif Edecek Müziği Yapıyorum Sevilen müzisyen Nev ile müzik yaşamına dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

EğitimDoğru Okul Seçimi Başarının Anahtarıdır Çocuğunuz ilkokula başlayacak ancak siz hangi okula gideceği konusunda kararsızsanız yazımıza mutlaka göz atın.

‘Hedefimiz Gelecek 100 yılı Şekillendirecek Gençler Yetiştirmek’MEF Üniversitesinin yeni rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin hayata geçireceği projeleri bizlerle paylaştı.

Dünya Dili İngilizce Cem Oğraş hayatımızın her alanında karşımıza çıkan İngilizcenin öneminden bahsetti.

Turizm ve GeziMasalsı Bir Yolculuk Gemiyle Rodos & Santorini & Mikonos’un tüm güzelliklerini keşfe çıktık, sizlerle paylaştık.

EvlilikRomantik Balayı Adresleri Birbirinden güzel balayı rotalarını sizler için derledik.

K

K

K

K

K

K

K

K

K

4 5

Beyaz Çay Her Derde Deva

Dikkat! Çarpılmayın

Ayın Meyvesi: Kiraz

Yüksek Tansiyona Çözüm:

Kırmızı Pancar Suyu

Bugüne kadar adı pek duyulmasa da beyaz çayın faydaları saymakla bitmiyor. Bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı oluyor, kanser türlerine karşı koruyuculuk sağlı-yor, içerdiği yüksek antioksidan sayesinde metabolizmayı hızlandırıyor, kilo vermeyi kolaylaştırıyor. Uzmanlar tarafından günde üç fincan tüketilmesi önerilen beyaz çay sayesinde cilt toksinlerden arınıyor, daha genç ve diri bir görünüme kavuşuyor. Stres hormonlarını azaltma görevine de sahip yeşil çayı sağlıklı bir yaşam için vazgeçilmez içecekleriniz arasına ekleyin.

Yaz aylarının gelmesi ile beraber sıcaklar-dan bunalanlar çareyi klimayı çalıştırmakta buluyorlar. Ancak uzmanlar uyarıyor: Klima-nın karşısında uzun süre vakit geçirenlerde sinüzit, nezle, grip, zatürree, alerji ve yüz felci gibi hastalıkların oluşma riski oldukça yüksek. Özellikle solunum yolu problemi yaşayanların bu konuda daha fazla dikkat etmeleri gerek-tiğinin altını çizen uzmanlar klima filtreleri-nin düzenli olarak değiştirilmesini ve soğuk havanın direkt üflediği yerlerde oturmaktan kaçınılmasını öneriyorlar.

Yaz mevsiminin sevilen meyvesi kiraz tadıyla olduğu kadar rengiyle de bizleri cezbediyor. Küçük görüntüsüne karşın tam bir sağlık deposu olan kirazın fay-dalarını öğrendikten sonra en yakın manava gideceğinizden eminiz.• İçerdiği yüksek karoten sayesinde göz ve cilt dostudur. Akne oluşumunu engeller. B ve C vitaminleri açısından da oldukça zengin bir meyvedir.• Kan temizleyici özelliği vardır. Kolesterol ve kan şekerini düşürmeye yardımcı olur.• İçerdiği yüksek lif oranı sayesinde kabızlık sorununa en iyi çözümdür.• Günümüzde sıkça yaşanan uykusuzluk sorununa da bire bir çare olan kiraz düzenli tüketildiğinde içindeki melatonin sayesinde uyku düzenini iyileştirmeyi sağlar.• Eklem iltihaplanmalarının önüne geçer, kas ve eklem ağrılarına iyi gelir.• Kendisini yiyip sapını atıyorsanız çok şey kaçırıyorsunuz demektir. Çünkü sapı da en az kendisi kadar yararlıdır. Kurutulup demlendikten sonra suyu içilince vücutta birikmiş ödemin atılmasını sağlar, metabolizmayı çalıştırdığı için daha rahat kilo vermeye yardımcı olur, iyi bir idrar söktürücüdür.

Anavatanı Akdeniz Bölgesi olmakla beraber ülkemizin her bölgesinde yetişebilen pancar, insan sağlığına en faydalı besinler arasında önemli bir yere sahip. A, B, C ve P vitaminleri ile mineraller açısından oldukça zengin olan pancar, karaciğer rahatsızlıklarına karşı koruyucu bir rol üstlenir, vücut direncini artırır, zinde-lik verir, kalp ve şeker hastalıklarına yakalanma riskini azaltır, bağırsakların düzenli çalışmasına yardımcı olur. İyi bir iştah açıcıdır. Bilinen bu özelliklerinin yanı sıra son günlerde yapılan araştırmalarda pancarın bir faydası daha ortaya çıktı. Pancar suyunun yüksek tansiyonu düşürmede etkili olduğu belirlendi. Lond-ralı bilim adamlarının çalışmalarına göre 1 bardak pancar suyu içen yüksek tansiyon hastalarının birkaç saat içinde tansiyonlarının normal seviyelere düştüğü gözlendi. Etkisi ise 24 saat…

KISA

KISA

01

04

03

02

/ Kısa Kısa Kısa Kısa /

6 7

İyi Bir Uyku İçin

Tavsiyeler

Güzelleşirken Sağlığınızdan Olmayın

Gebelikte Aşırı Kilo Alımı

Bebeğe Zarar Veriyor

Göz altı

Morluklarından Kurtulma Önerileri

Dar Elbise ve

Korse Selülit Nedeni

• Yatak odanızı her gün havalandırın.• Yatak odanızda ışığı geçirmeyen perdeler kullanın.• Yatmadan en az 3 saat önce yemek yemeyi bırakın.• Çay - kahve gibi uykuyu kaçıran içecekleri akşam içmemeye özen gösterin. • Yatmadan önce korku - gerilim filmleri izlemekten kaçının. • Yatak odanızın sıcaklığını iyi ayarlayın.• Sıcak bir duş alın ve rahatlayın.

Yorgunluk, aşırı stres, uykusuzluk, üzüntü, genetik faktörler… Görüntüsü ile rahatsızlık veren göz altı morluklarının nedenleri çok çeşitli olmakla birlikte evde deneyebileceğiniz pratik yöntemlerle cildinize zarar vermeden bu sorundan kurtulmak mümkün.• Salatalığı soyduktan sonra gözünüzün üzerinde 10 dakika bekletin. • Göz altı morluğuna iyi gelen bir diğer besin patatestir. Çiğ patatesi gözünüzün üzerine koyarak 10 dakika bekleyin. Soğuk su ile yüzünüzü yıkayın.• Sallama çay yaptıktan sonra poşetini atmayın. Soğumasını bekleyin ve gözünüzün üzerinde bir süre tutun. • Soyulmuş elma kabuklarını gözünüzde 10 dakika bekletmeniz morluklarınızın azalmasına yardımcı olacaktır. • Belirli aralıklarla yüzünüze sıcak buhar banyosu uygulayın.

Yazın kadınları endişelendiren konuların en başında selülit geliyor. Genetik yatkınlık, östrojen hormonu artışı, gebelik, doğum kontrol hapı kullanımı gibi et-kenlerin yanı sıra dar elbiseler ve korse kullanmak da selülite yol açıyor. Selülitin sadece estetik görünümü değil sağlığı da olumsuz etkilediğini belirten uzmanlar her ne kadar doğru beslenme ve düzenli egzersiz ile kontrol altına alınabilse de selülitle etkin mücadele için uzman yardımı alınmasını tavsiye ediliyorlar.

Her geçen gün bir yenisi çıkan kozmetik ürünler raflarda durduğu kadar masum olamayabiliyor. Doktor kontrolü dışında kullanılan ürünler ciddi sağlık sorunlarına yol açıyor. Kozmetik ürün satın almak isteyen kişinin önce uzman bir dermatolog tarafın-dan cilt tipinin belirlenmesi ardından yaşa ve ihtiyaca uygun ürünlerin seçilmesi gere-kiyor. Bazı ürünler yüksek miktarda alerjen madde içerdiği için kullanan kişilerde alerjik reaksiyonlara neden olarak cilt sorunlarının yaşanmasını kaçınılmaz kılıyor. Uzmanlar yanlış kozmetik seçiminin kanser riski de taşıdığının altını çizerek sağlıklı güzelleş-menin yolunun tedbirli olmaktan geçtiğini söylüyorlar.

Bebek bekleyen anne adaylarının beslenme düzenine dik-kat etmesi bebeğin sağlıklı gelişebilmesi açısından büyük önem taşıyor. Hamilelik sürecinde yetersiz beslenme ne kadar tehlikeliyse aşırı kilo alımı da aynı oranda risk taşıyor. Uzmanlar anne adaylarının bu süreçte 9 - 12 kilo alımının normal olduğunu söyleyerek proteinden zengin ürünlerin bolca tüketilmesini tavsiye ediyorlar. Et, balık, yumurta, süt, yoğurt ve sebzenin sofralardan eksik olmamasını öne-ren uzmanlar günlük ortalama 2500 kalori alımının yeterli olduğunu belirtiyorlar.

05

06

08

09

07

/ Kısa Kısa Kısa Kısa /

8 9

Yaz çoktan kapımızı çaldı. Evden dışarı adım attığımızda güneşin yakıcı etkisini

tam anlamıyla hissediyoruz. Cildimizi güneşten korumaksa bizim elimizde.

Yaz İçin

Güzellik Tüyoları

* Güneş ışınlarının en yoğun olduğu saatler 11. 00 – 16. 00 saatleri arasıdır. Bu saatler arasında mümkün olduğu kadar cildinizi güneş ışınlarının zararlı etkilerine karşı koruyun. Tatilde iseniz bu zaman diliminde güneşe çıkmayın. Gü-neşlenmek için sabah erken saatleri ya da akşam 17.00’den sonrasını tercih edin.

* Mutlaka cildinizin yapısına uygun bir güneş koruyucu satın alın. Koruma faktörünün en az 30 – 50 arası olmasına özen gösterin. Her ne kadar suya dayanıklı olsalar bile iki saatte bir koruyucunuzu tekrar sürün.

* Yüzünüzün güneşin zararlı etkilerinden en çok etkilenen bölge olduğunu unutmayın. Güneş ile direkt temasını önleyebilmek için şapka ve güneş gözlüğü kullanın. Çillenme ve leke oluşumunu önlemek için güneş koruyucu sürmeden asla dışarı çıkmayın.

* Yaz mevsiminde cildiniz daha çok kuruduğu için nem ihtiyacı artar. Haftada iki kez nem ve bakım maskeleri uygulayarak cildinizi diri tutun.

* Cilt güzelliği için su içmenin ne kadar önemli olduğunu hatırlayarak günde en az 2,5 litre su içmeyi ihmal etmeyin.

* Ağır yemeklerden kaçınarak sebze ve meyve ağırlıklı beslenin. Yazın yetişen doğal ürünlerden olan biber, salatalık, şeftali, üzüm, karpuz, incir gibi besinleri sofralarınızdan eksik etmeyin.

Cildinizi Canlandırmak İçin Ev Yapımı Maske Önerileri Evde kolayca hazırlayabileceğiniz maske önerilerimizi uygulayarak cildinizin sağlıklı görünmesini sağlayın.

Malzemeler1 adet salatalık1 yemek kaşığı şeker

HazırlanışıSalatalığı bir kapta püre haline getirin.1 yemek kaşığı şekeri içine ilave ederek iyice karıştırın.Soğuyana kadar buzdolabında bekletin.Karışımı yüzünüze sürerek 10 dakika bekledikten sonra soğuk su ile cildinizi yıkayın.

Malzemeler4 yemek kaşığı süt1 yemek kaşığı bal2 yemek kaşığı limon suyu

HazırlanışıMalzemeleri bir kapta karıştırın.Yüzünüze uygulayarak 15 dakika bekletin.Soğuk su ile cildinizi yıkayın.

/ Kadın Kadın /8

10 11

Koltuk Altı Botox İle

Aşırı Terlemeye SonYaz mevsiminin yaklaşmasıyla beraber artan hava sıcaklıkları önemli bir sorunu da bera-berinde getiriyor: Aşırı terleme ve yarattığı özgüven problemi… Yazın çalışanların kor-kulu rüyası olan aşırı terlemeden koltuk altı botox ile kısa sürede kurtulmak mümkün.

Neden terleriz?

Terleme, vücut ısısını korumayı sağlayan fizyolojik bir durumdur. Vücudumuzda 2 milyona yakın ter bezi var-dır. Korku, heyecan, utanma, stres gibi durumlarda orta-ya çıkabileceği gibi; yapılan fiziksel aktiviteler, aşırı kilo, hormonlara bağlı durumlar, artan hava sıcaklıkları gibi nedenler de terlemeye yol açar. Her gün terleme yoluyla büyük miktarda su kaybı yaşarız. Özellikle yaz aylarında bu kaybı minimum düzeye indirmek için günde en az 2,5 litre su tüketmemiz şarttır.

Koltuk altı botoxun aşırı terlemedeki rolü nedir?

Yaz aylarında çalışan hemen hemen herkesin en önemli sorunu hiç şüphesiz ki aşırı terlemedir. Her ne kadar roll-on ya da parfüm kullanılsa da neden olduğu kötü koku kişinin sosyal hayatını olumsuz yönde etkileyerek kişide çeşitli özgüven problemleri ortaya çıkarır. Koltuk altı bo-tox uygulaması bu sorundan kurtulmanın en iyi yoludur. Terleme sorununu 6 - 8 ay arası minimum düzeye indire-rek kişinin yaşam kalitesinin yükselmesine büyük oranda katkı sağlar.

Nasıl uygulanır?

İlk önce koltuk altında aşırı terleyen bölgeler tespit edi-liyor, ardından ince uçlu iğneler ile az miktarda botox enjekte ediliyor. Uygulanan lokal anestezik kremler sa-yesinde kişi ağrıyı son derece az hissediyor. Uygulama yaklaşık 20 dakika sürüyor. Etkisini ise birkaç gün içinde gösteriyor. Ancak hamilelere ve emziren annelere tavsiye edilmiyor.

Zararlı mıdır?

Alanında deneyimli bir uzman tarafından yapıldığı za-man hiçbir zararı bulunmuyor. Koltuk altı botox aşırı ter-leme gözlenen ter bezlerine geçici olarak uygulanan bir yöntem olduğu için kalıcı bir zarar vermesi söz konusu olmuyor.

Ne zaman yaptırılmalı?

Koltuk altı botox uygulaması için tavsiye edilen en iyi ay-lar bahar ve yaz aylarıdır. Bu aylarla birlikte hava sıcak-lıkları arttığı için terlemenin en sık görüldüğü bu dönemi rahat bir şekilde geçirmek isteyenler tercih edebilirler.

/ Kadın Kadın /

12 13

Prof. Dr. Serdar TurhalOnkoloji Uzmanı

Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserine bağlı ölümler gün geçtikçe artıyor. Kansere bağlı ölümlerde akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer alan meme kanserinde erken tedavi hayat kurtarıyor.

Yakın aile üyelerinde (anne, kız kardeş vb.) meme kanseri olması önemli bir risk faktörüdür.

Sağlıklı beslenme, egzersiz ve düzenli kontroller ile meme kanserine yakalanma riski azaltılabilir.

Her YönüyleMeme Kanseri

Meme kanseri nasıl oluşur?

Meme bezi, meme başı çevresinde yer alan 15 - 20 lobdan oluşur. Memede süt salgı-sını yapan hücreler tarafından oluşturulan lobül adı verilen birimler birleşerek lobları meydana getirirler. Her memenin kan ve lenf damarları vardır. Lenf damarları lenf adı verilen renksiz, enfeksiyon ve hastalıklara karşı sa-vaşmamızı sağlayan hücreler içeren bir sıvıyı taşırlar ve lenf bezleri-ne boşalırlar. Koltuk altında, köprücük kemiğinin etrafında ve boyunda pek çok lenf bezi bulunmaktadır.Meme dokusu hormonların etkisi altında gelişir. Bu hormonların baş-lıcaları ise estrojen ve progesteron-dur. Salgılanan hormonların etkisi ile süt kanalları, lobüller büyür ve gelişir. Lobülleri ya da süt kanallarını oluşturan hücrele-rin kontrolsüz çoğalması ile gelişen meme kanseri süt kanallarından kaynaklanırsa duktal karsinoma adını alır. İltihaplı kanser türünde ise meme sıcak, kırmızı ve hassastır. Kanser hücreleri lenf damarlarında tıkanıklığa neden olduğundan meme büyük ve ödemlidir, por-takal kabuğuna benzer bir görünüm alabilir. Meme kanseri öncelikle lenf damarları ile koltuk altındaki lenf bezlerine sıçrar. Kanserin meme dışında başka organlara sıçramasına metastaz yapma denir. Meme kanseri en çok kemik, akciğer ve karaciğere metastaz yapar.

Tarama testleri ile çok erken evrelerde meme kanseri yakalanabilir. Unutulmama-lıdır ki; erken evre meme kanseri tedavi ile iyileştirilebilir bir hastalıktır.Her meme kanserini yakalayamamakla birlikte günümüzde tarama amacı ile kullanılan en iyi yöntem mamografidir.

Mamografi özel bir X ışını çeşididir, az miktarda radyasyon verir ve meme iki

plak arasında sıkıştırılarak çekilir. Ele gelmeyen, henüz şikayete yol açmamış meme tümörle-rini tespit edebilir. 50 yaş son-

rasında her kadın yılda bir mamografi çektirmelidir. Ailesinde meme kanseri

öyküsü olup, meme kanseri gelişmesi için riskli grupta olan kadınların ise 40 yaşın-dan sonra yıllık mamografi çektirmeleri önerilmektedir.Diğer bir tarama yöntemi ise belli aralık-larla doktor tarafından meme muayenesi yapılmasıdır. 20 ile 40 yaş arasındaki ka-dınlara her 3 yılda bir, 40 yaş ve üstünde-kilere ise her yıl doktor tarafından meme muayenesi yapılmalıdır. Ayrıca, bu tarama yöntemlerine ek olarak, 20 yaşın üstündeki kadınların banyoda tercihen sabunlu iken memelerini kendilerinin her ay muayene edip, ayna karşısında iki memede daha önceden olmayan bir görüntü var olup ol-madığını kontrol etmeleri önerilmektedir.

Meme kanserinde erken tanı mümkün müdür ve tarama testi var mıdır?

Erken evre meme kanserinde hastanın hiç şikayeti olmayabi-lir. Meme kanseri genellikle ağrıya neden olmaz. Çoğunlukla aşağıdaki belirtilerden bir ya da birkaçı vardır:• Memede ele kitle gelmesi• Memeden akıntı gelmesi (bulanık ya da kanlı)• Meme başında veya meme derisi üzerinde çekilme• Memede büyüme, ödem, kızarıklık, meme derisinin portakal kabuğu görünümünde olması• Meme başında iyileşmeyen yara, ülserHastalık meme dışında organlara sıçramışsa (metastaz yap-mışsa), sıçradığı organa göre şikayetler ortaya çıkar. Örne-ğin; kemiğe sıçramışsa kemik ağrısı, kemik kırıkları; beyne sıçramışsa baş ağrısı, bulantı, kusma, baş dönmesi, görme bozukluğu hatta felç gibi şikayetler gelişebilir.

Meme kanserinin belirtileri nelerdir?

12 KONSEPT 13KONSEPT/ Kadın Kadın /

14 15

En önemli risk faktörü yaştır. Yaş arttıkça meme kanserine yakalanma riski de artar. Meme kanserlerinin çoğu 50 yaş üzerinde görülür. Aile öyküsü önemlidir. Birinci derece akrabalarında (anne, kız kardeş vb.) meme kanseri olanların meme kanserine yakalanma riskleri daha yüksektir. Eğer akrabası meme kanserine menopoz öncesi yakalanmışsa bu risk daha da yüksektir. Bu grupta olan bayanların olmayanlara göre tarama testlerine daha erken başlamaları önerilir.Önceden meme kanseri olanlarda her geçen yıl yeni meme kanseri gelişme riski %1 artar. Bağırsak, yumurtalık ve rahim kanseri olan hastalarda da meme kanseri gelişme riski daha fazladır. İlk âdeti erken yaşta görenlerde (12 yaş öncesi) ve geç menopoza giren kadınlarda (55 yaş son-rası) risk artar. İlk gebelik yaşı ne kadar geç ise (özellikle 30 yaş üstünde) meme kanseri riski de o kadar yüksek olur. Kürtaj ya da düşük nedeni ile doğum yapamadan gebeliklerin sonlanmasının meme kanseri riskini artırdığı düşünülmektedir. Hiç evlenmemiş bayanlarda daha sık görülür. Sosyoekonomik durumu daha iyi olan bayanlarda değişen yaşam koşulları nedeni

ile meme kanseri riski daha yüksektir. (Geç evlenme ve geç çocuk doğurma gibi nedenler) Doğum kontrol hapı kullananlar-da ve uzun dönem menopoz için estrojen tedavisi almış olanlarda meme kanserine yakalanma riskinin az da olsa arttığı bilin-mektedir.Yaşam biçimi de meme kanserine yakalan-ma şansını etkileyebilir. Menopoz sonrası dönemde fazla kilo alma meme kanseri riskini artırır. Yetersiz fiziksel aktivitenin ve ileri yaşta fazla kilolu olmanın meme kanseri riskini fazlalaştırdığı düşünülmek-tedir. Bugün herhangi bir diyetin meme kanserine yakalanma riskini azalttığına dair bilgi yoktur ancak araştırmacılar düşük miktarda yağ içeren, meyve ve sebzenin bol tüketildiği, ideal kilonuzda kalmanızı sağlayan dengeli bir beslenme önermek-tedir. Ergenlik döneminde yapılan düzenli fiziksel aktivitenin meme kanseri gelişme-sini azalttığı bilinmektedir. Alkol alımı (fazla miktarda) meme kanserine yakalanma riskini artırır. Meme kanseri beyaz ırkta daha sık görülür. Radyasyona maruz kalma meme kanseri riskini artıran diğer bir unsurdur.

Meme kanserine yakalanma riskini artıran durumlar nelerdir?

50 yaş üzeri her kadın yılda bir mamografi çektirmelidir.

Uzun süre emzirmenin meme kanserine karşı koruyucu olduğu düşünülmektedir.

/ Kadın

Meme kanseri kalıtsal mıdır?

Tüm meme kanserlerinin % 5 kadarı ka-lıtsaldır. Hücrelerimizdeki genler anne ve babamızın genlerinden aldığımız kalıtsal bilgiyi taşırlar. Meme kanseri olanların bazı genlerinin hasarlı olduğu tespit edilmiştir. Bu hasarlı genleri taşıyan meme kanseri hastalarının akrabalarında, meme kanseri ve yumurtalık kanseri gelişme riski daha fazladır. Bazı etnik gruplarda örneğin; Yahudilerde ve İzlandalılarda belirlenmiş, meme kanserine yol açtığı tespit edi-len meme kanseri genleri bilinmektedir. Meme kanseri için riskli gen taşıyan birey-lerde önleyici amaçla, göğüslerin ameliyat-la çıkartılması tartışmalı bir durumdur. Bu önemli karar sadece hekimler tarafından alınmalıdır.

Teşhis (tanı) nasıl konulur?

Doktor muayenesinde memede kitle veya herhangi bir şüpheli durum fark edilmesi durumunda mamografi yapılarak hasta de-ğerlendirilir ve şüpheli bulgu varsa meme ultrasonu da yapılır. Memede katı bir kitle tespit edildiğinde doktorunuz bir iğne ile girerek bu kitleden parça alınmasını ister. Bu işleme biyopsi denir, bazen bir iğne ile bir parça meme dokusunu enjektör içine çekerek (aspirasyon biyopsisi) bazen de özel bir iğne ile memedeki kitleden küçük bir parça koparılarak (trucut biyopsi) yapı-labilir.

Meme kanseri teşhis edildikten sonra tedavi planı nasıl belirlenir?

Meme kanserinin tedavisi öncelikle hastalığın ne kadar ilerlemiş olduğuna yani evresine bağlıdır. Hastalığın evresi ameliyat sonrası tümörün büyüklüğü, lenf bezlerine sıçrayıp sıçramadığı ve vücudun meme dışında başka bölgelerinde hastalık olup olmadığı araştırı-larak anlaşılır. Genellikle, meme kanseri biyopsi ile teşhis edildikten sonra hastaların ço-ğunda ameliyatla kanserin çıkarılması gerekir. Bu ameliyatta çoğu zaman kanserin olduğu taraftaki koltuk altı bezleri de çıkarılır. Hastanın patoloji raporundaki özelliklerini; yaşını, menopoza girip girmediğini ve genel durumunu göz önüne alarak ameliyat sonrasında ek tedaviye gerek olup olmadığına, olacaksa hangi tedavinin, hangi sıra ile verilmesi gerekti-ğine medikal onkologlar, genel cerrah ve radyasyon onkologları birlikte karar verirler.

Meme kanserinde tedavi seçenekleri nelerdir?

Meme kanseri tedavisini genel olarak ikiye ayırabiliriz. Hastalığın bulunduğu bölgedeki etkili tedaviye lokal tedavi denir. Lokal tedaviler radyoterapi ve cerrahi tedavidir. Vücudun herhangi bir yerindeki kanser hücrelerini yok etmek amaçlı yapılan tedaviye ise sistemik tedavi denir. Sistemik tedaviler kemoterapi ve hormon tedavisidir.

En uygun tedavi seçeneği nasıl belirlenir?

Meme dışında başka bir organa sıçramamış meme kanserlerinde ilk tedavi tümörün ameliyatla çıkarılmasıdır. Ameliyat sonrası gözle görünür, tespit edilecek düzeyde kanseri kalmayan hastalara verilen ek tedaviye adjuvan tedavi denir. Adjuvan tedavi ameliyat sonrası gözle görülmeyen ancak geride kalmış olması muhtemel az sayıdaki kanser hüc-relerini öldürmek amacı ile verilir.

Tedavi Sonrası Yaşam

Adjuvan (ilaç) tedavisini tamamlamış olan hastalar kendilerini iyi hissettikleri andan iti-baren iş yaşamlarına geri dönebilirler. Adjuvan tedavi alırken bile ağır olmaması kaydı ile iş yaşamlarına devam edebilen hastalar vardır. Mastektomi sonrası bazı kadınlar protez takılmasını bazıları ise plastik cerrahlar tarafından alınan memenin yerine yenisinin yapıl-masını (rekonstrüksiyon) isteyebilirler.

Amerikalı ünlü oyuncu Angelina Jolie göğüs kanserine yakalanma riski nedeniyle geçtiğimiz aylarda iki göğsünü birden aldırdı.

Kadın /

16 17

40+

İyi Yaşa Genç Kal

Yaşlanmak her kadının kâbu-su olsa da iyi yaş almak sizin elinizde! Siz de 40 yaşınızdan sonra sağlıklı ve dinç bir bün-yeye sahip olmak istiyorsanız yaşam tarzınızı gözden geçire-rek harekete geçin.

40 yaşından itibaren düzenli

olarak mamografi çektirin.

Sağlık

40 - 58 yaş arası kadınlarda menopozun ortaya çıkmaya başladığı dönemdir. Birçok kadın belirtileri 40’ lı yaşlar-dan itibaren hissetmeye başlar. Ateş basması dâhil, bazı belirtilerin gerçekten menopozdan mı kaynaklanıyor yoksa daha ciddi sağlık sorunlarının belirtisi mi anlamak gerekir. 40’ lı yaşlarınızda iseniz yıllık mamogram ve diğer tarama testlerinizi yaptırın. Tansiyon ve kolestrolonüzü kontrol altına alın. Aşırı halsizlik veya spor sonrası bitkinliğiniz varsa doktorunuza danışın. Tiroit bezi bozukluklarının 40’ lı yaşların yaygın bir sorunu olduğunu unutmayın.

Spor

Menopoz, metabolizmanızı etkileyerek kilo alma ve yağ-lanmayı kolaylaştırır. Yaşınız ilerledikçe beslenme şekliniz ne olursa olsun kas ve kemik kitlesinde azalma olacağın-dan menopoz ve sonrasında iskelet sisteminizin sağlamlığı önem kazanır. Spor yapan kadının kemik yoğunluğu daha fazladır. 40’lı yaşlarınızda esnekliğiniz de azalmaya başlar. Spor öncesi ve sonrası yapılan esneme hareketleri yarar-lıdır. Bu yüzden yoga ve pilates gibi esnekliğinizi artıran egzersizleri de fitness programınıza dâhil etmelisiniz.

Beslenme

Vücut ağırlığınızı ve enerjinizi korumayı amaçlıyorsanız yaşınız ilerledikçe daha az yemelisiniz. Önlem olarak por-siyonlarınızı küçültebilirsiniz. Duyarlı olmanız halinde aşırı glutenden (buğday, arpa ve çavdarlı ürünler) uzak durmalı; sağlıklı yağlara, sebze ve meyveleri içeren Akdeniz Mutfa-ğına yönelmelisiniz. Kırmızı eti azaltarak beyaz eti (balık, tavuk) tercih etmelisiniz. Kalsiyum ve D vitaminini yiye-ceklerden yeterli miktarda almaya özen göstermelisiniz. Öğün atlamadan düzenli ve sağlıklı besinlerden oluşan bir beslenme programı uygulamalısınız. Her tür besini aşırıya kaçmadan menülerinize katmalısınız.

Kadınlar İçin İlk Sırada Yer Alan 5 Sağlık Sorunu:Kalp Hastalıkları: Kalp hastalıkları sadece erkeklere mahsus değildir. Gelişmiş ülkelerde kadınların %29’ u kalp hastalık-ları nedeniyle yaşamını yitiriyor.Kanser: Kadın ölümlerinin %22’sini kapsıyor. En yaygın türleri ise; akciğer, göğüs ve bağırsak kanseri.İnme: Kadın ölümlerinin yaklaşık % 7 sini oluşturuyor. Risk faktörleri arasında yer alan cinsiyet, ırk ve kalıtsal özellikler sizin kontrolünüz dışında olsa da, sağlıklı bir yaşam tarzı riski azaltabiliyor.Kronik Akciğer Hastalıkları: Bronşit ve amfizem dâhil kronik akciğer hastalıkları ölümlerin %5’ ini oluşturuyor. Sigarayı bırakmak bu riski azaltıyor.Alzheimer Hastalığı: Bu hastalık beyin dokusunu bozarak hafızada ve zihinsel melekelerde kalıcı kayıplara yol açıyor.

Kadın /

Radyasyon ve

manyetik dalgalardan korununDünyanın en büyük iç çamaşırı üreticilerinden olan

Eko Tekstil’in iç giyim markası Suwen International anti manyetik özelliklere sahip ürünleriyle iç giyim dünyasındaki öncü ve yenilikçi konumunu daha da pekiştiriyor. Tene temas eden kumaş ile dış kumaş arasına yerleştirilen ve manyetik dalgalara karşı kalkan görevi gören gümüş kumaş sayesinde anti manyetik özellik oluşuyor ve başta cep telefonu olmak üzere tüm manyetik dalgaların göğüse direkt erişimi engelleniyor. % 100 saf gümüşten üretilen kumaşlar manyetik koruyuculuğunun yanı sıra anti bakteriyel, anti mikrobik, anti statik, anti mantar özellikleri de taşıyor. Hiçbir kimyasal ve alerjen madde içermeyen iç giyim ürünleri doğal yapısıyla güvenle kullanılabiliyor. Esnek, hava geçirir ve yıkanabilir olması ile büyük konfor ve kolaylık sağlayan Suwen International iç giyim ürünleri sağlık ve şıklığı bir araya getiriyor.

Namık Kemal Mahallesi Cengiz Topel Caddesi Billur Sokak 32/4 Ümraniye - İstanbul

Telefon: 0216 344 46 86 www.suwen.com.tr

18 19

Fiziksel aktivitenizi artırarak dengeli beslenmeye özen

gösterin.

Sağlık

Menopoz bu yaşlarda da devam eder ve çe-şitli yakınmalara neden olur. Meme kanseri riski 50’li yaşların en önemli sorunlarından biridir. Mamografi ve ultrasonografi gibi teşhis yöntemlerini hekiminizin önereceği sıklıkta yaptırmalısınız. Kemik ve kas ağrı-ları, eklem hastalıkları kadınların yaşamını bu yaşlarda olumsuz etkiler. Kalın bağırsak hastalıkları ve kabızlık gibi sorunların tanı ve tedavisi yaşam konforunuzu artıracaktır. Eğer şişmansanız, metabolik sendromun hayatınıza girdiğini hissetmeye başlayacak-sınız. Derhal kilo vermeye çalışın.

Spor

Günlük yaşantınızın en önemli aktivitesi düzenli yürüyüşler olmalıdır. Ağır sporlar-dan kaçınmalı ve olanağınız varsa, yüzme ve benzeri su sporlarına yönelmelisiniz. Hekiminizin önereceği miktarda kemik sağ-lığınızı destekleyecek vitamin ve mineraller kullanmalısınız. 50’li yaşlarda en iyi fiziksel aktivitenin rutin yaşam içinde yapılanlar ol-duğunu unutmayın. Bu nedenle ev işlerinizi kendiniz yapın. Dans ve benzeri hareketli hobiler edinin. Emekliliğe hazırlandığınız bu yaşlarda arkadaş ve akrabalarınıza zaman ayırmaya özen gösterin.

Beslenme

Bu yaşlarda her besini sindiremediğinizi ve hazım sorunları yaşamaya başladığınızı fark edeceksiniz. Lifli beslenme bağırsak sağlı-ğınız için gereklidir. Kabızlıktan kaçınmak için de bu değerli besin elemanlarından faydalanın. Sütün sizde gaz yaptığını düşü-nüyorsanız, laktozsuz sütü tercih ederek şikâyetlerinizi azaltabilirsiniz. Şişmanlık ve obeziteden uzak durmak için kalorili be-sinleri diyetinizden çıkartın. Alınan fazla kilolardan kurtulmak 50’li yaşlardan itibaren daha zor olacaktır. Balık ve otlar, yemeği-nizin vazgeçilmez besin öğelerinin başında gelmelidir.

50+

Sağlık

60’lı yaşlardan sonra osteoporoz riski artar. Günlük 1200 mg kalsiyum ihtiyacınızı karşıladığınızdan emin olun. Bu yaş grubunda doktorunuza danışarak kemik yoğunlu-ğunu ve sağlığını değerlendirin. 60’lı yaşlarda inme ve felç sorunlarının önlenmesi için aspirin ve benzeri kan sulan-dırıcı ilaçların kullanımı konusunda mutlaka hekiminize danışın. Kolon kanserinin erken tanısı için kolonoskopik muayene yaptırın. Çeşitli ilaç ve vitamin tedavilerinin olası etkilerini doktorunuzla tartışın.

Spor

60 yaşınıza kadar spor yapma alışkanlığınız olmadıysa bile başlamak için geç değil. Ağrıların sizi yavaşlatmasına izin vermeyin. Hareket ederek kendinizi daha iyi hissedecek-siniz. Yavaş hareketlerle başlayın. Her zaman merdiven kullanın. Alışverişe gittiğinizde arabanızı uzak bir yere park edin. Seyahat ettiğinizde kendi valizinizi kendiniz taşıyın. Torunlarınızla zaman geçirin. Köpeğinizle yürüyüşe çıkın. Eşinizle beraber yapabilecek hobiler edinmeye çalışın.

60+

Beslenme

Balık, avokado, fındık ve ceviz gibi ürünlerde bulunan iyi yağlar kan basıncının düşmesine ve kan şekerinizin düzenlenmesine yardımcı olur. Kırmızı eti kısıtlayın, pasta ve kurabiye gibi fırın ürünlerinden uzak durarak kolestro-lunüzü kontrol altına alın. Kızarmış yiyeceklerden tama-mıyla vazgeçin.

Yaşam Tarzınızı Geliştirin!

Yürüme, yüzme ve dans gibi fiziksel aktiviteler, sade-ce genel sağlığınızı, gücünüzü ve dengenizi düzene sokmakla kalmaz aynı zamanda ağrının başlangıcını da baskılar. Araştırmalar sürekli ağrısı olduğu halde aktif kalan kişilerin kendilerini daha iyi hissettiklerini ve daha fazla egzersiz yapabileceklerini göstermek-tedir. Artritiniz (eklem iltihabı) varsa, kilo kontrolü eklemlerinize binen yükün hafiflemesine yardımcı olur. Derin nefes alma veya kasları rahatlatma gibi, gevşeme teknikleri kullanarak çoğu zaman ağrıları-nız ile ilintili olan stresinizin azalmasını sağlayabilir-siniz.

/ Kadın Kadın /

20 21

Prof. Dr. Mehmet AğırbaşlıMarmara Üniversitesi Tıp Fakültesi

Kardiyoloji Bölümü

Koroner arter hastalığı ve damar tıkanıklıkları dünyadaki ölüm sebeplerinin en başında geliyor. Şeker hastalığı, tansiyon ve kolesterol yüksekliği ile sigara kullanımı ise koroner hastalıkların bilinen risk faktörleri arasında…

Kalp krizi riskinin hesaplanması kişiye göre değişiyor. Hastaların bazılarında genetik yatkınlık ağır basarken bazılarında çevresel faktörler belirleyici oluyor.

Kalp Krizinden Kaçınmak Mümkün Mü?

Risk Belirlemede Bildiklerimiz ve Öngörebildiklerimiz

Son 10 yılda internet, İnsan Genom Projesi (İGP), OMIKS teknolojileri ve herkes tarafından ulaşılabilen geniş veritabanları-nın oluşmasıyla birlikte tıp pratiğinde yeni bir döneme girmiş bulunuyoruz. 20. yüzyıl sonuna kadar bireylerin “hasta” olarak de-ğerlendirilmesi için hastalığın tüm fiziksel belirtilerini göstermeleri ve kendilerini has-ta hissetmeleri yeterli sayılıyordu. Ancak günümüzde yeni teknolojilerin sağladığı öngörücü tıbba girişle, hasta olma tanımı hızla değişiyor. Hastalığa yatkınlık, top-lumsal ve bireysel hastalık riskleri giderek önem kazanıyor.

Bireyde fiziksel belirtiler (semptomlar) olmadan kalp sağlığı yönünden öngörüde bulunmak olası. Bazı hesaplama yöntem-leri (biyoinformatik ve biyolojik belirteçler) şu an hasta olanlarla gelecekte hastalanma riski yüksek olan bireyleri belirlemekte kullanılabiliyor. Yaklaşımların kişiye özel olarak seçimi (bireyler arası kilit farklılık-ları gösteren genetik testler vb.) sağlık ve toplum açısından önemli hale geliyor. Ülkeler veya toplumlar arasında ciddi etnik farklılıklar yüzünden kalp hastalığı tipi ve risk faktörleri toplumdan topluma ciddi değişimler gösteriyor. Bu da hastalı-ğın temelinde yatan kişisel nedene bağlı olarak özel moleküler hedeflere yönelik planlamanın önemini bir kez daha ortaya

çıkartıyor. Örneğin; kalp hastalıklarını ön-lemek amacı ile uygulanan özel diyetler ne yazık ki herkeste aynı etkiyi gösteremiyor. Kan kolesterol düzeyindeki yükseklik ile kalp - damar hastalıkları arasındaki ilişki bu konuda alışılagelmiş bir örnek. Son yıllarda yapılan çalışmalar birbirine tezat sonuçlar vererek halkımız arasında ciddi infiallere yol açıyor. Kolesterol düzeylerinin tedavi edilip edilmemesi, ilaçların kullanılıp kulla-nılmaması konusunda tartışmalara neden oluyor.

Bilimsel çalışmalar kalp hastalığı ve damar tıkanıklığının çok daha karmaşık ve henüz bilemediğimiz birçok risk faktö-rünün olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. Yapılan çalışmalarda kalp krizi ile acil ser-vise giden hastaların çoğunluğunda hiçbir risk faktörü (obezite, diyabet, tansiyon vb.) bulunmamasına rağmen hastaneye başvurdukları görülüyor. Bu da hastalarda yeni ölçüm yöntemleri veya testlerine ihti-yaç duyulduğu gerçeğini ortaya çıkartıyor. Konu ile ilgili olarak her yıl yüzlerce yeni test hastaların kullanımına sunuluyor. Ko-lesterol yüksekliği, açlık kan şekeri ve lipid değerler önemli olmakla beraber vücutta işlerin normal gitmediğini gösteren yeni testler özellikle gelişmiş tıp merkezlerinde kullanıma giriyor. (kronik iltihaplanmayı ölçen CRP testi vb.)

/ Erkek

22 2322 23

İyi kolesterol fonksiyonlarının doğru anlaşılmaması tartışmaları da beraberinde getiriyor. Pek çok çalışma iyi kolesterol düzeyinin düşük oluşunun kalp krizi riskini artırdığını gösterirken, yakın zamanda yapılan bazı çalışmalarda iyi kolesterol düzeyinin yüksekliğinin de kalp krizi riskine karşı koruyucu olmadığı yönünde sonuç-lar çıkabiliyor. Bu sonuçlar her ne kadar birbirleri ile çelişir gibi gözükse de asıl olan HDL olarak isimlendirilen kolesterol tipinin fonksiyonlarının daha iyi anlaşılma-sıdır. Bir testi yorumlamak için öncelikle vücudumuzda bulunan moleküllerin hangi şartlarda ne tür fonksiyon gösterdikleri-nin iyi bilinmesi gerekiyor. HDL kolesterol bildiğimiz kadarıyla enflamasyon (damar sertliğinin oluşturduğu kronik iltihaplan-ma) ve damar tıkanıklığı gibi birçok karma-

şık hastalığın önlenmesi yönünde faydalı etkiler gösteriyor.

Ancak HDL’nin sadece ölçülebilen düzeyine bakarak miktarı hakkında bilgi edinmek yetersiz kalıyor. HDL’nin düzeyleri olduğu kadar fonksiyonları da büyük önem taşıyor. Bir kişide HDL yüksekliği varsa, an-cak HDL koruyucu fonksiyonlarını yitirmiş ise bu kişide kalp krizine karşı korunma beklenmeyebiliyor. Diğer taraftan HDL fonksiyonlarını muhafaza eden kişiler ise HDL’nin veya iyi kolesterolün bu koruyucu etkisinden faydalanabiliyor. Damar sağlığı-nı bozan başlıca olay, kronik bir enflamas-yon (damar sertliğinin oluşturduğu kronik iltihaplanma) dur. Kronik enflamasyonun en büyük sebebi toplumumuzda büyük oranda bulunan metabolik sendrom veya kilo artışı, diyabet, yüksek tansiyon ve ko-

İyi kolesterolü düşük olan kişiler kalp krizi açısından riskli gruba giriyorlar.

Bireyi kalp krizinden koruyucu etkinin nasıl sağlanabileceği, bireyin fiziksel ve etnik özellikleri ile birlikte çevresel ve top-lumsal faktörlere göre değişme gösteriyor. Kalıtsal faktörler ve genlerle geçen özellik-ler kalp hastalıklarının görülmesini kolay-laştırıyor. Bu nedenle gen teknolojisi ve genetik testler bilim insanlarının hizmetine sunuluyor. Bugüne kadar var olan çoğu hastalık, bildiğimiz 1.000 adet gen ile iliş-kilendirilmeye çalışılıyorken diğer taraftan 25.000 genin ve bu genlerdeki varyantların

anlaşılması, ulaşabilecek risk değerlendir-me yöntemlerini katlayarak artırıyor ve tedavi seçenekleri çoğaltıyor. Örnek olarak kalp şikayeti olan bir hastada kişiye özel tıp, tedaviye cevabı belirleyebiliyor. Bu du-rum bir tıp doktorunda bulunması gereken donanımların, yakın gelecekte temelden değişeceğine işaret ediyor. Bu nedenle ki-şiselleştirilmiş tıp tedavi edilebilir hastalık sınırlarını ve modern tedavi yöntemlerinin kültürü de değiştiriyor.

lesterol yüksekliğinin eşlik ettiği durumlardır. Metabolik sendromu olan kişilerde vücutta düşük düzeyde de olsa bir yangı veya artmış bir bağışıklık yanıtı söz konusu oluyor. Bu bağışıklık yanıtı uzun vadede zararlı etkiler gösteriyor ve vücutta iyi kolesterol gibi diğer koruyucu moleküllerin fonksiyonlarını azaltıyor. Dolayısı ile kilolu, diyabetli, yüksek trig-liserid düzeyi bulunan, sigara içen, yüksek tansiyonlu veya risk faktörleri çok yoğun olan kişilerde HDL düzeyleri artmış olsa dahi fonksiyonlarının düşük olduğu sonucu ortaya çıkı-yor ve bu artmış HDL kolesterol düzeylerinin diğer risk faktörlerinin varlığında koruyucu etkisini yitirebiliyor.

/ Erkek Erkek /

24 2524

Prof. Dr. Levent TürkeriÜroloji Uzmanı

Prostat kanseri ülkemizde erkekler arasında akciğer kanserinden sonra en sık görülen kanser türüdür.

Herhangi bir şikâyet beklemeden her erkek 40 yaşından sonra düzenli olarak üroloji uzmanına kontrole gitmeli.

Erken tanı hayat kurtarır.

Prostat muayenesi için geç kalmayın.

Erkeklerin Korkulu Rüyası

Prostat Hastalıkları

Erkeklerde cinsel yaşamın kalbi olan prostat bezi, mesane (idrar torbası) çıkı-şına yerleşerek idrar kanalını çepeçevre sarar ve yaş ilerledikçe sorunlara neden olmaya başlar.

Prostat bezindeki iltihaplanma “Pros-tatit” olarak adlandırılır ve en çok genç - orta yaş grubu erkeklerde ortaya çıkar. Bu hastalar sıklıkla karın alt bölgesin-de ve kasıklarda ağrı, rahatsızlık, sık idrar

yapma, idrarın atılması sırasında yanma hissinden yakınırlar. Genelde uzun süreli ataklarla devam eden ‘kronik’ şeklinin görülmesine karşın, bazen yüksek ateş ile gözlenen ‘akut’ şekliyle de karşılaşmak mümkündür. Prostat iltihabının tedavi-sinde antibiyotikler ve alfa bloker olarak adlandırılan ilaçlar kullanılmak ile beraber, en uygun tedavinin nasıl olacağının üroloji uzmanı tarafından belirlenmesi önemlidir.

Prostat Ameliyatında Teknoloji İlerlediBezin iyi huylu büyümesi 40 yaş üzeri

erkeklerde en fazla görülen prostat hastalı-ğıdır. Hastalardaki öncelikli yakınmalar:• İdrar akış hızında (debi) ve kalınlığında azalma olması,• gündüz ve gece sık tuvalete gitme gereksinimi, • zor idrar yapma,• geride idrar kalma hissi olarak sıralana-

bilir. Tedavi için birinci basamak -belli du-rumlar dışında- ilaç tedavisidir. Eğer ilaçla tedaviye yanıt alınamıyorsa ya da zorunlu ameliyat gerekçelerinden biri varsa devre-ye ameliyat girmektedir. Ayrıca hastaların bir kısmı ‘her gün hap almak istemiyorum’ diyebilmekte, bu durumda da ameliyat bir seçenek olabilmektedir. Zorunlu gerekçe-ler; yani idrar torbasında taş olması, sık ve tekrarlayan enfeksiyonlar, geçmeyen

/ Erkek Erkek /

2726 27

kanamalar, böbreklerin ve idrar kanalının yapısında ileri derecede bozulmalar olması da ameliyatla tedaviyi gündeme getirmek-tedir.

İyi huylu prostat büyümesinde iki ana ameliyat yöntemi mevcuttur. Bunlar; açık ve kapalı ameliyatlar olarak adlandırılırlar. Karından girilerek yapılan açık ameliyat-lar büyük prostat bezleri için geçerli olup, ağırlığı 80 gramdan küçük olan prostatlarda kapalı (endoskopik) ameliyat yöntemleri uy-gulanmaktadır. Bu ameliyatlar idrar kanalın-dan girilerek, dışarıdan görülen herhangi bir yara olmadan gerçekleştirilmektedir. Kapalı ameliyatlar söz konusu olduğunda “TUR”, “bipolar TUR” ve “lazer prostatektomi ya da lazerle buharlaştırma” gibi farklı yöntem-lerden bahsedilebilir. Tüm bu ameliyatlar sırasında yapılan şey prostat bezinin tıkanık-lık yapan iç kısımlarının çıkartılması ya da buharlaştırılması olup, prostatın dış kabuk kısmı yerinde bırakılmaktadır. Burada amaç idrar kanalını genişleterek, hastanın rahat idrar yapmasını sağlamaktır.

Ülkemizde prostat kanseri

35/100.000 oranında görülmektedir.

Prostat Kanseri Sinsi İlerleyen Bir Hastalıktır

Prostat kanseri görülme sıklığı giderek artan bir sağlık sorunudur. Üroonkoloji Derneği tarafından Türkiye genelinde gerçekleştirilen ve 6693 kişinin incelendiği saha çalışmasından elde edilen verilere göre ülkemizde prostat kanseri 35/100.000 oranında görülmektedir. Prostat kanse-ri ülkemizde erkekler arasında akciğer kanserinden sonra en sık görülen kanser türüdür.

Prostat kanseri son derece sinsi ilerleyen bir hastalık olup, etrafa dağılana kadar çoğu zaman hiçbir belirti vermez. Önemli olan nokta, prostat kanseri ile iyi huylu prostat büyümesinin birlikte görülebilme-sidir. Bu gibi durumlarda iyi huylu prostat büyümesi nedeniyle oluşan tıkanıklık fazla

değilse çok şikâyet olmamakta ve de bu erkekler kendilerini emniyette hissetmek-tedirler.

Prostat Muayenesinden Çekinmeyin

Erkeklerin prostat hastalıkları yönünden değerlendirilmesinde yıllık prostat mua-yenesinin yanı sıra, kanda Prostat Spesifik Antijen (PSA) adı verilen bir protein düze-yinin belirlenmesi önem taşır.

Parmakla makattan yapılan prostat mu-ayenesi erkeklerin doktora başvurmasının önündeki en büyük engellerden biridir. Halk arasında bu muayene yöntemine iliş-kin çok sayıda şaka, fıkra ve espri üretilmiş olması ve bunların önemli bölümünün olumsuz mesaj içermesi nedeniyle erkek-ler muayene olmaktan çekinmektedirler. Bu konuda kadınların çok daha bilinçli ol-

Açık cerrahi yanı sıra robotik cerrahi gibi modern yöntemlerle prostat kanseri tedavisi başarıyla yapılabilmektedir.

duğunu görmekteyiz. Aslında pek çok erke-ği hekime başvurma konusunda ikna eden kişinin eşleri olduğunu söylemek müm-kündür. Artan iletişim olanakları ile doğru bilgilenen erkeklerin zaman içinde sağlık konusunda “ayıp” olmayacağının farkına vararak daha kolay hekime başvurdukları da bir gerçektir. Gelişmekte olan bir kanser ultrasonografi kılavuzluğunda doku örnek-lemesi (biyopsi) yapılarak saptanabilir.

İyi ve kötü huylu prostat hastalıklarının hepsinde kan PSA düzeyinde artış görüle-bilir. PSA prostat dokusuna özgün olmasına karşın, herhangi bir hastalığa özel değildir. İlerleyen yaş, iyi huylu prostat büyümesi (BPH), prostat bezi iltihapları ve prostat kanseri gibi hastalıklarda kan PSA değeri yükselebilir.

Prostat bezine ait önemli hastalıklar toplumda yaygın görüldüğü ve erkeklerde 40 yaşından sonra görülme sıklığı arttığı için erkeklerin herhangi bir yakınmaları olmasa bile 40 yaşından sonra düzenli olarak ürolog kontrolünde olmaları büyük önem taşımaktadır. Prostat hastalıklarında erken tanı ve etkin tedaviyle yüksek başarılar elde edilmektedir.

Özellikle son yıllarda hem açık kanser ameliyatları hem

de laparoskopik ya da robotik prostat ame-liyatlarının yanı sıra radyoterapi alanındaki gelişmeler de hastaların kanserden kurtul-malarında büyük başarılar sağlamaktadır. Modern tedavi yöntemleri ile idrar kontro-lü ve cinsel fonksiyonlar üzerindeki olum-suz yan etkileri giderek azalmakta ve hasta-ların sağlıklı ve normal bir yaşam sürdürme şansları giderek artmaktadır. Asıl amaç her zaman için hastalığın tümüyle yok edilebi-leceği erken dönemlerinde saptanmasıdır. Bu nedenle erkeklerin prostat hastalıkları-na ilişkin risklerini anlamak, bunları saptan-masına yönelik en doğru yaklaşımı ve izlem şeklini saptamak amacıyla düzenli aralıklar-la bir ürologun kontrolünde olmaları büyük önem taşımaktadır.

/ Erkek

28 29

Sağlıklı

Zayıflamanın Altın Kuralları

Burcu AslanBeslenme ve Diyet Uzmanı

Her gün yenisi çıkan bilinçsiz diyetler yüzünde hızla verilen kilolardan daha fazlası geri alınıyor.

Formda bir vücuda sahip olabilmek için iyi beslenmek tek başına yeterli olmuyor. Artık alışkanlıklarınızı bırakma ve hayatınıza yeni bir sayfa açmanın zamanı geldi. Unutmayın, her şey sizin elinizde!

Fazla kilolardan kurtulup fit bir vücuda sahip olabilmek her kadının hayalidir. Ancak bunu doğ-ru şekilde uygulayabilmek ne yazık ki her zaman mümkün olamıyor. Gelişigüzel yapılan diyetler yüzünden pek çok kadın hem sağlığından oluyor hem de kısa süre sonra verdiği kilolardan çok daha fazlasını geri alıyor. İşin sırrı ise motivasyonu sağlamadan ve alışkanlıkları değiştirerek sağlıklı bir yaşam düzenine adım atmaktan geçiyor.

Zengin lif içeriği ile sofraların vazgeçilmezi olan ekmeğe diyetlerde yer vermemek son derece yanlış.

Ara Öğün Alışkanlığı

Hormonların da etkisiyle her insanın me-tabolizma hızı farklılık gösteriyor. Vücudun hareketsizliği, beslenme bozukluğu meta-bolizma hızını yavaşlatabiliyor. Metaboliz-mayı düzenlemek ve hızlanmasını sağla-mak için ara öğün alışkanlığını edinmek şart. Böylelikle aşırı acıkmalar engellenmiş olup yağ rezervlerinin azalması sağlanmış oluyor.

Durumun Farkındalığı: Ben Hazırım

Formda olmanın ilk kuralı zayıflama diye-tine başlamaya kendini hazır hissetmektir. Hazır hissetmek içinse öncelikle kilo ve bo-yun orantısı olan “Beden Kitle İndeksi”nizi bilmeniz gerekiyor. Sağlıklı kiloda olmak için Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği değerler arasında olmak yeterli sayılıyor.

Bu değerler 19-24 yaş

arasın-da-

kiler için 19-25, 25-40 yaş arasındakiler için 20-25, 40 ve 60 yaş arasındakiler için 21-27 şeklinde olmakla birlikte 30’ un üzerindeki değerler obeziteyi (şişmanlığı) gösteriyor. Beden Kitle İndeksi kilonun bo-yun karesine (metre cinsinden) bölünmesi ile bulunabiliyor.

Yaşam Tarzı Kontrolü

Teknolojinin yaşamımızın büyük bölü-münü ele geçirmesi sonucu televizyon ve bilgisayar başında geçirilen uzun saatler hareketsiz bir yaşam biçimini de berabe-rinde getiriyor. Sonuçsa, karın ve basenler-

de yağlanmalar, bel çevresinde şişkinlik ve selülit olarak geri dönüyor. Gözü-

ken bu fiziksel olumsuzluklar psiko-lojik durumu da etkileyerek kendine

güvensizlik hissine neden oluyor. Yaşam tarzını değiştirmek sağlıklı kiloya kavuşmanın en önemli

ayağını oluşturuyor. Evde oturup televizyon izlemek yerine dışarıda yürüyüş yapmak, iş hayatında

bilgisayar karşısında geçi-rilen uzun vakitlerin arasında

küçük molalar verip dolaşmayı denemek oldukça işe yarıyor.

Ara Öğün Alternatifleri :*100 gram probiyotikli yoğurt ve 1 ince dilim ananas

* İçerisine 1 dal kabuklu tarçın atılmış1 fincan yeşil çay, 2 tam ceviz, 2 adet kuru kayısı *1 orta boy yeşil elma ve 5-6 adet badem

*2 adet tam tahıllı kraker (Wasa) , 1 fincan biberiye ve zeytin kabuğu bitki çayı * 200 gram light yoğurt

/ Beslenme Beslenme /

30 31

Daha çabuk kilo verme uğruna yapılan diyetler her zaman iyi sonuç vermediği gibi bazı sağlık sorunlarına da yol açıyor.

Egzersiz Çeşitliliği

Egzersiz, metabolizma hızınızı yükselte-ceği gibi sosyal hayatı da etkileyerek moti-vasyonu önemli düzeyde artırıyor. Devam eden bir egzersiz programı varsa vücut bu tempoya alışmış olduğundan daha fazla yağ yakmada sorunlar yaşanabiliyor. Çözüm olarak kısa sürede metabolizmayı şaşırtan HIIT Cardio ya da kasların boyuna gelişmesine yardımcı olan pilates oldukça yararlı olabiliyor. Haftanın 3 günü 60 da-kika veya her gün 30 dakika yapılan spor, hormonlarınızı sentezlerken iç organlara da masaj etkisi gösteriyor.

Karbonhidrat mı? Protein mi? Yağ mı?

Her gün yenisi çıkan popüler diyetler yüzünden doğru beslenme ve sağlıklı kilo verme yerini sadece kilo vermeye endeksli beslenme planlarına bırakarak temel besin kaynağımız olan ekmek diyetten çıkarılmaya başlandı. Oysaki ekmek, bir karbonhidrat çeşidi olup, B vitaminlerinden zengin ve aynı zamanda tok tutmayı sağlayan önemli besin kaynağıdır. Ekmek, sahip olduğu lif içeriğiyle mideyi geç terk ederek doygunluk hissi yaratıyor ve bağırsakların sağlıklı çalışmasını sağlıyor. Ekmek seçerken tam tahıllı, tam buğday, kepekli, çavdar, spelt buğday (kızıl buğday) , karabuğday unundan yapılmış olmasına dikkat edilmesi gerekiyor.

Günlük beslenmemizin ortalama % 50 -55’ i karbonhidrat, % 20’si protein, % 20 -25’ i yağ olması gerekiyor. Özel sağlık sorunlarında bu yüzdeler değişiklik gösterebilse de sağlıklı beslenme planında karbonhidrat, protein ve yağın bir arada yer alması son derece önemli.

Detoks Diyetlere Evet mi? Hayır mı?

Detoksifikasyon, fizyolojik veya tıbbi olmak üzere canlı bir organizmadaki toksik maddelerin ortadan kaldırılması anlamına geliyor. Sadece bununla sınırlı olmayıp insan vücudu veya ek bir organizmanın bağımlılık yapıcı bir maddeye uzun süre maruz kalması sonrasında dengesinin geri getirilmesine de denilebiliyor. Çoğu zaman detoks adı altında birçok diyetle karşılaşmak mümkün. Daha çabuk kilo verme uğruna yapılan diyetler her zaman iyi sonuç vermiyor ve bazı sağlık sorunla-rına yol açıyor. Bu kişilerde vücutta ödem, yorgunluk hissi, verilen kiloların tekrar geri alınması ve hastalıklara bağlı sık antibiyotik kullanımı gibi olumsuz durumlar gözüke-biliyor.

Fazla doymuş yağ, alkol, şeker, kafein kul-lanımı gibi durumlar görüldüğü zaman sağ-lıklı yaşam diyetine ek olarak metabolizmayı şaşırtan diyetler uygulanabiliyor. Fakat bu 2-3 gün süreyle yapılması gereken diyetler daha fazla yapıldığı zaman vücutta hasarlara sebep olabiliyor. Bu tarz diyetlerin diyetisyen kont-rolünde yapılması gerektiğinin unutulmaması büyük önem taşıyor.

Kalori Cetveli

1 dilim kepekli ekmek 28 gr. 60 kcal

Tavuk (ızgara) 100 gr. 132 kcal

Biftek (ızgara) 100 gr. 250 kcal

Levrek 100 gr. 93 kcal

Domates 1 adet 15 kcal

Salatalık 1 adet 11 kcal

Yeşil zeytin 100 gr. 145 kcal

Kırmızı pancar 100 gr. 43 kcal

Kayısı 1 adet 8 kcal

İncir 100 gr. 40 kcal

Üzüm 100 gr. 55 kcal

/ Beslenme Beslenme /

32 33

1 Haftalık Örnek Diyet

Pazartesi

Sabah: 1 ince dilim esmer ekmek (tam tahıllı, çavdar, kepekli, tam buğday), 30 gram beyaz light peynir (yarım yağlı), 5-6 adet zeytin, domates, salatalık, maydanoz, şekersiz çay (limonlu)Ara: 2 tam ceviz ya da 6 adet fındık ya da 10 adet bademÖğle: 3 yemek kaşığı kadar zeytinyağlı sebze yemeği, 1 ince dilim esmer ekmek, 1 su bardağı ayran, yeşil salata (1 tatlı kaşığı zeytinyağı ile)Ara: 1 porsiyon meyve + 2 adet grissini + 1 ince dilim yağsız peynirAkşam: Izgara tavuk / balık / kırmızı et (3 köfte büyüklüğünde) (90 gram), haşlanmış sebzeAra: 1 orta boy meyve + 1 kâse light probiyotikli yoğurt

Salı

Sabah: 1 ince dilim esmer ekmek, 1 ince dilim beyaz peynir, 5 adet zeytin, domates, salatalık, sivribiber, maydanoz, şekersiz çay

Ara: 1 porsiyon meyve + 2 adet ceviz

Öğle: 1 ince dilim esmer ekmek, yeşil salata ( 1 tatlı kaşığı zeytinyağı ile), ince dilim beyaz peynir

Ara: 1 ince dilim peynir + 2 adet kepekli grissini + 5 adet zeytin

Akşam: Izgara köfte / tavuk / balık ( 2 köfte büyüklüğünde), 1 ince dilim esmer ekmek, 1 kâse cacık ya da 1 su bardağı ayran

Ara: 1 orta boy meyve + 1 kâse probiyotikli light yoğurt

Perşembe

Sabah: 4 yemek kaşığı yulaf, 1 su bardağı süt, 1 orta boy meyve, 2 tam ceviz ya da 10 adet fındık ya da 10 adet badem Ara: 10 adet kuru yaban mersini + 10 adet bademÖğle: Zeytinyağlı sebze yemeği (4 yemek kaşığı), 1 kâse cacık ya da 1 su bardağı ayran, 1 ince dilim çavdar ekmeği, yeşil salata (1 tatlı kaşığı zeytinyağı ile)Ara: 1 ince dilim yağsız börek ya da kekAkşam: 2 orta boy yumurta ile menemen ya da 1 yumurta + 1 ince dilim peynir, 5 adet zeytin, 1 kâse yoğurt, 1 ince dilim esmer ekmekAra: 1 orta boy meyve + 10 adet badem

CumartesiSabah: 1 ince dilim ekmek, 1 ince dilim peynir, 2 tam ceviz, domates, salatalık, sivribiber, maydanoz, fesleğen, şekersiz çayAra: 1 su bardağı ayran + 2 adet grissiniÖğle: 1 ince dilim esmer ekmek, 2 ince dilim peynirli salata (1 tatlı kaşığı yağ ile)Ara: Yarım simit + 1 ince dilim peynirAkşam: Haşlanmış sebze, ızgara et yemeği (2 köfte büyüklüğünde), 4 yemek kaşığı sebzeli bulgur pilavı, yeşil salata (1 tatlı kaşığı yağ ile)Ara: 1 orta boy elma + 10 adet badem

CumaSabah: 1 ince dilim esmer ekmek, 1 ince dilim peynir, 5 adet zeytin, domates, salatalık, sivribiber, maydanoz, fesleğen, şekersiz çayAra: 2 adet ceviz + 10 adet yaban mersiniÖğle: Yeşil salata (1 tatlı kaşığı zeytinyağı ile), 1 porsiyon (6 yemek kaşığı) makarnaAra: 1 su bardağı süt + 2 adet grissini Akşam: Sebzeli balık / tavuk / kırmızı et (2 köfte büyüklüğünde)1 ince dilim ekmek ya da 1 orta boy haşlanmış patates, yeşil salata (1 tatlı kaşığı zeytinyağı ile)Ara: 1 porsiyon meyve + 10 adet badem

Pazar (sadece 1 gün yapılacak detoks diyeti)Sabah: Şekersiz çay, 60 gram beyaz light peynir, 1 bardak maydanoz suyu, 2 ince dilim esmer ekmek Ara: 1 porsiyon meyve Öğle: Haşlanmış sebze, 1 kâse light yoğurt, yağsız salata Ara: 1 porsiyon meyve Akşam: Haşlanmış sebze, 1 kâse yoğurt (1 tatlı kaşığı keten tohumu eklenerek), yağsız salata Yatmadan 1,5 saat önce: 1 porsiyon meyve

Çarşamba

Sabah: 1 ince dilim tam buğday ekmeği, 1 ince dilim peynir, 2 adet ceviz içi, domates, salatalık, sivribiber, maydanoz, fesleğen, şekersiz çay (limonlu)Ara: 3 adet kuru kayısı + 6 adet fındıkÖğle: 1 kâse çorba, yeşil salata (1 tatlı kaşığı zeytinyağı + 1 ince dilim peynir)Ara: 1 kâse light yoğurt ( keten tohumlu ) + 1 porsiyon meyveAkşam: Izgara balık, haşlanmış sebze yemeği ya da yeşil salata, 1 su bardağı ayran, Ara: 2 orta boy meyve + 1 kâse probiyotikli light yoğurt

Sağlık danışmanınız olarak da hizmetinizde!

e-mail: [email protected]: 02163691711

Günümüzde sağlık sorunu bulunan birçok kişi bu

sorunun nasıl ve nerede doğru bir şekilde tedavi edilebileceği bilgisine kolaylıkla ulaşamıyor.

Konsept size bu konuda da doğru bilgiler

vermeyi hedefliyor. Konsept'e sağlığınız

konusunda danışabilirsiniz.

/ Beslenme

34 35

Mucize Besin Kinoa

Glutensiz Mutfak Kitabının Yazarından

Kinoa, birçoğumuz için hala pek tanıdık bir isim olmasa da dünyanın çeşitli yerlerinde sofraları

süslüyor. Son dönemde Türkiye’de de raflarda yerini alan kinoa, glutensiz olmasının yanı sıra değişik

tarifleri ile de ilgi çekiyor.

Gluten içermeyen kinoa çölyaklıların protein ve karbonhidrat ihtiyaçlarını karşılıyor.

Serap PehlivanoğluEğitimci, Danışman

Bitkisel protein kaynağı olduğu için kolesterol içermeyen kinoa her yaş grubunun güvenle tüketebileceği sağlıklı bir besin olma özelliğine sahip.

2013 Kinoa Uluslararası YılıBesin değerinin yüksekliği, sağlığa bulunduğu olumlu katkı ve Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Hedeflerine ulaşılmasını sağlama potansiyeli açısından 2013 yılı Birleşmiş Milletler tarafından Uluslararası Kinoa Yılı olarak ilan edildi.

Kinoa yüksek demir oranı sayesinde kansızlık sorununun önüne geçiyor.

Anavatanı Güney Amerika’nın Batı kıyı-sındaki And dağları olan kinoa, Kolombiya, Arjantin, Peru, Bolivya, Şili ve Ekvador’da yetiştiriliyor. Her türlü iklim şartında yetiş-tirilebilme özelliğine sahip olmasının yanı sıra besin değeri oldukça yüksek. Inkaların, mısırın ve patatesin yanı sıra benimsedik-leri önemli 3. ana gıda maddesi olması keşfediliş tarihinin oldukça eskilere dayan-dığını gösteriyor.

Tatlı tuzlu fark etmeksizin her çeşit ye-mek yapımına uygunluk gösteriyor olması ve pişirme kolaylığı kinoanın tercih edilme nedenlerinin başında geliyor. Yüksek mik-tarda protein ve temel aminoasitlerin (pro-tein yapıtaşı) tamamını içeren tek bitkisel gıda olma özelliği taşıyor. Buğdaydan ve pirinçten çok daha fazla tahıl içeriyor. Aynı zamanda demir, manganez, magnezyum, bakır ve fosfor açısından oldukça zengin olan kinoanın lif oranı da yüksek… Buğday, arpa, çavdar, yulaf gibi tahıl ailesinden de-ğil ama tahıl gibi tüketiliyor ve tahıl benzeri çekirdekleri için üretiliyor. Aslında ıspanak, pazı, pancar ailesinden geliyor. Tadı ve

kıvamı bulgura benzemekle birlikte kendi-ne özgü bir lezzet barındırıyor. Tohumları beyaz, sarı, kırmızı, mor, kahverengi ya da siyah olabiliyor. Oldukça düşük yağ oranına sahip olan kinoa; A, B, C, D, E vitaminleri içermesi bakımından birçok hastalığın da önüne geçiyor. Glutensiz diyet uygulaması gereken çölyaklılar ve glutene duyarlı bi-reyler için alternatif bir besin olma özelliği ile bu kişilerin protein ve karbonhidrat ihtiyaçlarını karşılıyor. Satın alınan kinoanın depolama yerlerinde çapraz bulaşmaya ( kros kontaminasyon ) maruz kalmamış olmasına ise dikkat etmek gerekiyor.

Dış kabuğunda bulunan saponin madde-si acımsı bir tat verse de kullanmadan önce tel bir süzgece alarak akan suyun altında elle ovularak yapılan yıkama işlemleri acımsı tadı ortadan kaldırıyor. Pişirmek için 1 ölçü kinoaya 2 ölçü su kullanmak yeterli geliyor. Su kaynar kaynamaz ateşin kısılıp suyun çekilmesini beklemek gerekiyor. Satın alındıktan sonra hava almayan bir kaba boşaltılarak buzdolabında muhafaza edilmesi raf ömrünün uzatılmasını sağlıyor.

/ Beslenme

36 37

Malzemeler

1 su bardağı kinoa2 bardak su1 adet kuru soğan4 - 5 adet taze soğan (yeşil kısımları ile birlikte)1 diş sarımsak½ demet maydanoz½ demet taze nane1 yemek kaşığı biber salçası1 yemek kaşığı domates salçası1 çay bardağı zeytinyağı½ çay bardağı limon suyuTuzKimyon

Hazırlanışı

• Kinoayı 15 dakika kadar soğuk suda bekletin.• Daha sonra tel süzgece alın.• Akan suyun altında iyice yıkayın. Tadına bakın; eğer acımsı ise yıkama işlemini tekrarlayın. • Kuru soğanı küp küp, taze soğanları ince ince kesin. • Sarımsağı soyarak bıçak yardımıyla ezin. • Soğanları ve sarımsağı tencereye koyun. • ½ çay bardağı zeytinyağı ilave ederek soğanları ve sarımsağı yağda çevirin. • Yıkayıp suyunu süzdüğünüz kinoayı tencereye ilave edin. • 2 bardak su koyarak kaynatın. • Kaynar kaynamaz ocağın altını kısın ve suyunu çekmesini bekleyin.• Suyunu çekince ocağı kapatın, ılınmasını bekleyin. • Yıkayıp saplarından ayırdığınız nane ve maydanozu ince ince kıyarak bir kapta harmanlayın. • Kinoaya tuz, kimyon ve salçayı ilave edip karıştırın. • Harmanladığınız yeşillikleri, geriye kalan ½ çay bardağı zeytinyağını ve limon suyunu kinoaya ekleyip karıştırarak servis tabağına alın.• Dilerseniz marul yapraklarıyla süsleyin.

Malzemeler

4 adet tavuk göğsü eti2 çorba kaşığı mısır nişastası2 çorba kaşığı zeytinyağı½ limonun suyu2 adet sivri veya dolmalık biber ( yeşil ve kırmızı)4 adet taze soğanKarabiberTuz

Hazırlanışı

• Tavuk göğüslerini iri kuşbaşı şeklinde kesin.• Önce limon suyu ve yağa, daha sonra mısır nişastasına bulayın.• Tuz ve karabiberi ilave edin.• Buzdolabında yarım saat dinlendirin.• Yapışmaz yüzeyli bir tavaya taze soğanları minik minik doğrayın.• 1 çorba kaşığı zeytinyağı ilave edip yağda yumuşatın.• Dolapta dinlendirdiğiniz kuşbaşı tavukları sosuyla birlikte alın.• Tavanın kapağını kapatmadan tavuk etlerinin pişmesini sağlayın.• Arada karıştırarak her tarafının aynı oranda piştiğine emin olun.• Tamamen pişmesine yakın önceden kibrit çöpü gibi ince uzun kestiğiniz sivri biberi ilave edin.• Biberler yumuşayınca ocağın altını kapatın.• Sıcak olarak servis yapın.

Malzemeler

1 su bardağı çekirdeği çıkarılmış vişne3 adet yumurta1,5 su bardağı toz şeker1 kahve fincanı tereyağı1 su bardağı süt1 paket vanilya3 su bardağı pirinç unu1 paket kabartma tozu

Üzeri İçin

2 çorba kaşığı pudra şekeri

Hazırlanışı

• Yumurta ve şekeri köpük köpük olana kadar çırpın.• Oda sıcaklığında yumuşamış tereyağını ve sütü ilave edin.• Pirinç unu, kabartma tozu ve vanilyayı ekleyin.• Karışımı tahta bir kaşıkla karıştırın.• Koyu ama akıcı bir kıvam alınca vişnelerin suyunu süzün, kâğıt peçeteyle kurulayın.• Karışımı ilave edin, hafifçe karıştırın.• Muffin kalıplarına karışımdan kalıpların yarısına gelecek şekilde boşaltın.• Önceden ısıtılmış 175 dereceye ayarlı fırında 25 - 30 dakika pişirin.• Soğuyunca kalıplardan çıkarın.• Üzerlerine pudra şekeri serpin.

Mısır Nişastalı Tavuk

/ Beslenme Beslenme /

Vişneli Muffin

Kinoalı Kısır

38 39

Limonlu Buzlu Çay

Vazgeçilmez içeceğimiz çayı bir de buzlu dene-

yin. Günün her saati keyifle içebilirsiniz.

Malzemeler: Yarım demlik siyah çay, yarım

bardak şeker, 1 litre su, limon dilimleri, buz

Hazırlanışı

Çayı demleyin ardından soğumaya bırakın.

Soğuyan çayı bir sürahiye boşaltın, şekerle

birlikte içine bol buz ekleyin. Bardağınıza limon

dilimleri ilave ederek servis yapın.

*Farklı tatlar denemek isterseniz limon yerine şeftali de kullana-

bilirsiniz.

Az Kalorili

Yaz İçecekleri

Yazın tüm sıcaklığını hissetmeye başladığımız bugünlerde ferahlatıcı ve az kalorili içecek

önerilerimizi deneyin, hem formunuzu koruyun hem serinleyin.

Çilekli Smoothie

Çilek mevsiminin gelmesi ile beraber içince

kendinizi enerjik ve zinde hissedeceğiniz lezzet-

li vitamin deposu Çilekli Smoothie’nin tadına

bir kere bakınca vazgeçemeyeceksiniz.

Malzemeler: 300 gr. çilek, yarım su bardağı

yoğurt, 1 su bardağı süt, yarım çay bardağı

şeker, 4-5 küp buz

Süslemek İçin: Çilek

Hazırlanışı

Çilekleri ayıklayıp yıkayarak buz haricindeki

bütün malzemeleri mutfak robotunuza ekle-

yerek karıştırın. Çilekler püre haline geldikten

sonra oluşan karışımı buzdolabında 3 saat

bekletin. Yeterince soğuduktan sonra bardak-

lara paylaştırarak buz parçalarını ilave edin ve

üzerini çilekler ile süsleyerek servis yapın.

Naneli LimonataYaz denilince akla ilk gelen sıcak günlerin serinletici içeceği limonatayı evde yapmayı denediniz mi?

Malzemeler: 5 adet limon, 5 su bardağı suyarım su bardağı toz şeker, 1 tutam taze nane

HazırlanışıKüçük bir tencerenin içine toz şekeri ve 3 bar-

dak suyu ilave edin. Orta ateşte şeker eriyin-

ceye kadar kaynatın. Tencereyi ocaktan alarak

soğumaya bırakın. Limonları yıkayıp kabukları-

nı rendeleyerek suyunu sıkın. Yaptığınız şurup

soğuyunca içine limon suyunu ve doğranmış

naneleri ekleyin. Sürahinin içine geri kalan 2 bardak su ile beraber şurubu ilave edin ve

buzdolabında 2 saat soğumaya bırakın. Birkaç

dal taze nane, limon ya da elma dilimleri ile

servis yapın.

/ Beslenme Beslenme /

4140

Dikkat! Bebeğiniz

Beyin Felçli Olmasın

“ “

Yaşına göre gerekli gelişmeyi gösteremeyen el-kol hareketlerinde eşitlik sağlayamayan bebekleri derhal uzman bir doktora göstermek gereklidir.

Prof. Dr. Yüksel YılmazÇocuk Nörolojisi Uzmanı

Beyin felci nedir?

Beyin felci; anne karnında, doğumda veya doğumdan sonraki erken dönemde beyinde hareketle ilgili merkezlerin bir ya da birkaçının hasar görmesi sonucu oluşan klinik durumdur. Bir başka deyişle, henüz olgunlaşmasını tamamlamamış fe-tüs ya da bebek beyninin anatomik yapısının çeşitli nedenlerle bozul-ması ya da hasara uğraması sonucu oluşan ilerleyici olmayan hareket ve duruş bozukluğudur. Ülkemizde her 1000 çocuktan 5’inde beyin felcine rastlanmaktadır.

Halk arasında ‘beyin felci’ olarak bilinen Serebral Palsi, her 1000 çocuktan 5’inde görülen ciddi bir rahatsızlık olsa da erken tanı ve doğru

tedavi yöntemleri ile ileriki yaşlara daha az sorunla girebilmek mümkün.

“ “Her beyin felçli çocuk spastik

değildir.

Risk faktörleri nelerdir?

Genetik ya da genetik olmayan çeşit-li nedenler beyinde kalıcı hasarlara yol açabilir. Beyin felçli çocukların çoğunda gebelik süresince beynin etkilenmesine yol açacak faktörler sorumludur. 18 yaşından küçük (ergen), ileri yaş ya da çoğul gebe-likler, daha önce anomalili bebek öyküsü, ölü doğum ya da anne karnında ölen bebek öyküsü olan anneler, takipsiz gebeler, diya-bet, hipertansiyon, ciddi kalp ya da akciğer hastalığı olan gebeler, plasentanın aşağı yerleşimi gibi sorunlar yaşayan gebeler riskli gebelikler grubuna girerler. Gebelik boyunca fetüsün iyi beslenmesini, kesintisiz ve yeterli oksijen alabilmesini engelleyecek durumlar bebeğin beyin gelişimi için risk oluşturur. Akraba evlilikleri sonucu doğan bebeklerde beyin felci daha sık görülmek-tedir.

Sağlıklı ve sorunsuz gebeliğin yanı sıra doğumun bebeğin beyninde bir zedelenme olmayacak şekilde gerçekleşmesi de çok önemlidir. Doğumda oksijensiz kalma, do-ğum travması, erken doğum beyin felci için risk faktörleridir. Özellikle erken doğan ve düşük doğum kilolu bebeklerde zamanında ve normal kiloda doğan bebeklere göre beyin felci görülme riski daha fazladır.

Yenidoğan, süt çocukluğu ve erken çocuk-luk döneminde beyin kanaması, kan şekeri düşüklüğü, menenjit, sarılık gibi nedenler beyin felcine yol açabilir.

Her beyin felçli çocuk spastik midir?

Spastisite beyin kabuğunda hareket emri veren hücrelerin veya bu hücrelerin uzantılarının hasar görmesi sonucu kaslar-da görülen sertlik ve direnç halidir. En sık görülen beyin felci tipi olsa da, her beyin felçli çocuk spastik değildir. Bazı çocuklarda denge ve koordinasyon bozukluğu (ataktik tip), istemsiz hareketler, hareket kontrol bozukluğu (diskinetik tip) klinik tabloyu oluşturur.

Beyin felçli çocuklarda hareket ve duruş bozukluğu dışında nörolojik sorunlar görü-lebilir mi?

Beyin felçli çocukların bazılarında so-run sadece hareket bozukluğudur; ancak bazılarında ise epilepsi ya da zihinsel gerilik görülebilir. Görme ve işitme bozuklukları da beyin felçli çocuklarda sık rastlanan sorun-lar arasındadır. Beynin anatomik yapısının kalıcı bozukluğundan dolayı beynin normal işlev göremeyen alanlarının fonksiyonları bozuk olabilir.

Beyin felçli çocukların bazıları gelişimin temel basamakları; yani baş kontrolü, bağımsız oturma ve yürüme becerilerini kazanamamış olabilirler. Hareketsizliğin getirdiği tıbbi sorunlardan kabızlık, idrar yolu enfeksiyonları, zatürree yönünden bu çocuklar dikkatle izlenmelidir. Ayrıca beynin yutma - çiğneme kaslarına emir vermesinde yetersizlik sonucu beslenme bozuklukları, yutma - çiğneme güçlüğü, gıdaların solu-num yollarına kaçması da görülebilir.

/ Çocuk Çocuk /

42 43

Beyin felci önlenebilir bir hastalık mıdır?

Risk faktörlerini azaltabilirsek; yani bir bebeğin anne karnından itibaren beyin gelişimine zarar verebilecek faktörleri en aza indirebilirsek beyin felcinin daha az gö-rülmesini sağlayabiliriz. Riskli gebelikleri ve anne karnındaki bebeği yakından izlemek, akraba evliliklerini azaltmak, 18 yaşından küçük kız çocuklarının gebe kalmaması için toplumsal farkındalık yaratmak, erken doğumları önlemek, doğumların en uygun koşullarda gerçekleşmesini sağlamak, do-ğumdan sonra bebeğin yoğun bakımda kal-ması gerekiyorsa en uygun tıbbi desteği ve tedaviyi verebilmek beyin felcinin görülme oranını azaltmak için önemli etkenlerdir.

Beyin felcinden ne zaman şüphelenilmeli-dir?

Beyin felci tanısı nörolojik muayene bulgularına dayanarak konulur. Bir bebeğin yaşına göre gereken gelişmeyi gösterme-mesi, gevşek olması ya da kaslarda sertlik fark edilmesi, tiz sesle sürekli ağlaması, çev-reyle sosyal ilişkisinin az olması, başka bir nedene bağlanamayan aşırı huzursuzluğu, vücudunun simetrik olmaması, ellerini ve kollarını eşit ve simetrik hareket ettireme-mesi beyin felcinin erken belirtileri olabilir.

Beyin felci tedavi edilebilir mi?

Beyin felci ve spastisite tedavisinde en önemli nokta, hareket bozukluğunu oluştu-racak beyin hasarı ortaya çıktığında (yeni-doğan ve erken süt çocukluğu dönemi) ya da belirtileri fark edildiği anda tanı konması ile fizik tedavi ve rehabilitasyona başlan-masıdır. Riskli bebeklerde fizik tedavi ve rehabilitasyona kuvözde başlanmalıdır.

Düzenli ve uygun rehabilitasyon, spastik tip beyin felci görülen çocuklarda etki-lenmiş uzuvlarını kullanma kapasitesini kısmen veya tam olarak sağlayabilir. Henüz olgunlaşmamış bebek beyninde merkezlere yeterli uyarı sağlamak da rehabilitasyon ile mümkündür. Rehabilitasyonda amaç sadece bir uzuv, bir bölge değil tüm vücu-dun hareket ve gelişimini elden geldiğince normale yaklaştırmaktır. Bunun için erken dönemde, doğru rehabilitasyon esastır.

Rehabilitasyon yapılmayan ya da gecikti-rilen çocuklarda kalıcı sertlikler, eklem ve omurga bozuklukları gelişebilir. Bazı çocuk-

larda rehabilitasyona iyi yanıt alınamayabi-lir. Gecikmiş olgularda ya da ağır vakalarda spastisiteyi çözmek zor olabilir. Bazı has-talarda botoks toksin uygulaması spasti-siteyi geçici olarak çözebilir, ancak botoks uygulandıktan sonra yoğun fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulanması şarttır.

Spastisite tedavisinde cerrahi girişim ‘seçilmiş hastalarda’ uygulanabilir; rizoto-mi olarak bilinen omuriliğin arka köklerine uygulanan cerrahi müdahale seçilmiş has-talarda başarılı sonuçlar verebilir. Ayrıca, spastisite sonucu gelişmiş kontraktürler cerrahi yöntemle açılabilir, eklem bozuk-lukları giderilebilir. Beyin felçli evladı olan bir aile yaşadığı çeşitli zorluklar sonucu hemen bir müdahale ile çocuğunun kalkıp normal yürümesini, bunun için mucizevî ameliyatlar yapılmasını sabırsızca isteyebilir. Ancak ameliyat zor karardır, gerek botoks uygulaması, gerekse geri dönüşü olmayan değişiklikler oluşturan cerrahi girişimler ancak Çocuk Nörolojisi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Çocuk Nöroşirurji, Ortopedi disiplinlerinin hastayı birlikte değerlendire-rek karar alması ile uygulanır.

Spastisite tedavisinde cerrahi girişim ‘seçilmiş hastalarda’ uygulanabilir; rizotomi olarak bilinen omuriliğin arka köklerine uygulanan cerrahi müdahale seçilmiş hastalarda başarılı sonuçlar verebilir.

Çocuk /

4544

Prof. Dr. Ender PehlivanoğluÇocuk Sindirim Karaciğer ve Beslenme Hastalıkları Uzmanı

“Çocuklarda Karın Ağrısını Hafife Almayın”

Çocuklarda sık görülen rahatsızlıklardan biri olan karın ağrılarının çoğu ciddi olmayan nedenlere bağlı olsa da uzun süren ve tekrarlayan ağrılar önemli hastalıkların habercisi olabilir.

Karın ağrısı sadece bebeklik döneminde değil, tüm çocuklarda ve gençlikte dahi bireyin ve ailesinin yaşam konforunu bo-zan en önemli sağlık sorunlarından biridir. Ağrılı çocuk yerinde duramazken anne-ba-bası da bu durumun ne kadar önemli bir hastalığın belirtisi olduğunu kestiremediği için acı ve endişe içinde kalır. Karın ağrısı bazen önemsiz bazen ise ölümcül bir sağlık sorununa işaret edebilir. Göğüs kafesinin altından başlayıp kasıklara kadar uzanan bölge olan karın içinde ağrıya neden olabilecek birçok organ vardır. Çocuklarda karın ağrısının nedenleri yaşa göre farklılık gösterir. Ağrısını ifade edemeyecek kadar küçük çocukları bu bakımdan daha dikkatli incelemek gereklidir.

Bebeklerde sık görülen karın ağrısı nedenleri

• Gaz sancısı• Gastroözofageal reflü hastalığı• Süt protein alerjisi• Bağırsak tıkanması ve düğümlenmesi• Karın içindeki organlara ait (karaciğer, safra kesesi, pankreas, ince ve kalın bağırsaklar, böbrekler gibi) yapısal ve iltihabi hastalıklar

Bebeklikten oyun çocukluğu ve okul çağına geçildikçe karın ağrısının nedenleri ve önemi değişir. Okul ve arkadaş sorunları stres yaratarak çocuklarda ağrıyı başlatır. Birçok ailede bu durum okul korkusu olarak bilinse de altta yatan ve belki de çok önemli olabilecek sorunların göz ardı edilmemesinde yarar vardır. Karın ağrısının özellikle hafta içi ve sabah saatlerinde başlaması psikolojik nedenleri düşündür-melidir. Kahvaltı yapmamak için ağrı mazeretine sığınmak da bu çocuklarda sık görülen bir durumdur.

Acil durumlar dışında 3 aydan uzun süren ve çocuğun günlük yaşantısını etkileyen ağrı kronik karın ağrısı olarak değerlendirilir. Bu tür ağrılar ciddiye alınarak mutlaka araştırılmalıdır.

Süt ve okul çağı döneminde karın ağrısı nedenleri

• Sindirim ve beslenme bozuklukları• Kabızlık• İshal • Gastroözofageal reflü hastalığı • Gastrit• Ülser• Karın içindeki organlara ait iltihabi hastalıklar• İdrar yolu enfeksiyonu • Bazı besin alerjileri• Kurşun zehirlenmesi• Solunum yolu enfeksiyonları• Bağırsak tıkanması ve düğümlenmesi• Apandisit

Ne zaman doktora başvurmalı?

Çocukta karın ağrısı ilk fark edildiği zaman periyodik olarak ateşi ölçülmeli, ağır besin-lerden kaçınıp sıvı ve hafif besinler verilmelidir. Buna rağmen çocukta 1 saatten uzun süren veya gece uykudan uyandıracak derecede şiddetli karın ağrısı, sarı veya yeşil renkte kusma, dışkılama bozukluğu veya dışkıda kan görülmesi, ağızda acı veya ekşi bir tat, idrar yaparken ağrı ya da idrarda renk değişikliği, kilo kaybı, kasıkta ya da idrar torbasında şişlik ve ağrı, yorgunluk hissi, soluk alıp verirken zorlanma gibi belirtiler gözlemleniyorsa zaman kaybetmeden doktora başvurulması gereklidir.

Büyük çocuklar ve ergenler, karın ağrısının nedenlerini ve ağrının ye-rini, küçük çocuklara göre çok daha iyi anlatabilirler. Mide ve yemek borusunun alt ucundaki hastalıklar, göğüs kemiğinin alt ucu ve karın bölgesinin üst kısmında yerleşik ağrı ile belirti verir. Reflü, ülser ve gastrit gibi durumlarda, ağızda koku, ağza acı su gelmesi, bulantı,

kusma ve iştah azalması diğer bulgu ve yakınmalardır. Ağrının aniden başlayarak uzaması ve özellikle karnın sağ alt kısmında devamlı ve kıvrandırıcı olarak bulunması, sağ kasık bölgesinin üzerine bastırıldığında acının artması, apan-disit hastalığını destekler. Bu du-rum “acil” olarak tedavi edilmediği takdirde yaşam tehlikeye girer.

Büyük çocuklar ve ergenler, karın ağrısının nedenlerini ve ağrının yerini, küçük çocuklara göre çok daha iyi anlatabilirler.

• Sindirim ve beslenme bozuklukları• Kabızlık • İshal• Gastrit• Ülser• Karın içindeki organlara ait iltihabi hastalıklar

• İltihabi bağırsak hastalıkları • Apandisit• Jinekolojik nedenler• Testislere ait sorunlar• İlaç kullanımı• Psikolojik nedenler• Bazı kanser türleri

12-17 yaş arası (ergenlik döneminde) karın ağrısı nedenleri

/ Çocuk Çocuk /

4746

Karın ağrısı küçük bebeklerde sık görülen bir sorundur. Yaşamın ilk haftalarında ortaya çıkan ağrı genellikle kolik olarak isimlendirilen sindirim sisteminden kaynaklanan bir ra-hatsızlıktır. Her karın ağrısı patolojik değildir. Bebeklerin sindirim sistemi yaşama uyum sağlamada zorlanır. Anne karnında pasif olan sindirim kanalı, doğumdan sonra yavaş yavaş işlev kazanır ve anne sütünü başarı ile sindirecek kapasiteye ulaşır. 1-2 aylık bebek, unlu besinleri, yağları ve inek sütünü sindirmek için gerekli salgı ve enzimlere sahip değildir. Bu nedenle anne sütü dışındaki her besin, kendisi için sindirilmesi zor bir besindir. Mide - ba-ğırsak içine ulaşan gıda maddesi asit, enzim ve salgılar sayesinde mukoza tarafından emilir ve besin maddeleri kana karışır. Emilemeyen besinler ise bağırsakların içindeki bakterilerin parçalaması sonucu gaz birikimine neden olur. Bebeklerde gaz sancısı (kolik), genellikle fizyolojik (hastalığa bağlı olmayan) bir durumdur. Yenidoğan bebeklerde ikinci haftadan sonra ortaya çıkmaya başlar. Altıncı aya kadar genellikle hafifler. Şiddetli ve uzayan ağrı atakları, gaz sancı dönemleri, araştırma ve tedavi gerektiren durumlardır. Büyüme ve geliş-mesi normal, iştah sorunu olmayan bebeklerde kolik önemli bir sağlık sorununu düşündür-mez. Anne sütü ile beslenen ve kilo alımı gerçekleşen süt çocuklarında gaz sancısı, olağan karşılanmalıdır. Besin alerjisi, inek sütü ve çeşitli gıdalara bağlı reaksiyonlar gaz sancısına yol açabilir. Sindirim sisteminin çeşitli hastalıklarında da karın ağrısı sıklıkla oluşur. Reflü hastalığı bebeklik döneminde başlayarak sancıya neden olur. Kolikle başa çıkmanın en kolay yolu, annenin bebeğinin sağlıklı olduğunu ve bu sorunun bebek büyüdükçe geçece-ğini bilmesidir. Anne sütünden geçen maddeler bebeğin sindirim kanalını rahatsız edeceği için, annenin beslenmesinden fazla inek sütü, çikolata, baharatlar, taze soğan, sarımsak gibi gıdaların çıkartılması uygun olur. Papatya ve rezene çayı gibi ılık sıvılar genellikle zarar-sızdır, bebeğe verildiğinde mide hareketlerini düzenleyerek gazın çıkartılmasını sağlarlar. Gaz ilaçlarının yararı oldukça sınırlıdır, fizyolojik olmayan gaz sancılarını dindirmediği gibi zararlı etkileri de olabilir. Hekim önerisi ile kullanılmaları uygun olur. Uzayan, şiddetli ve bebeğin kilo almasını etkileyen gaz sancılarının araştırılarak tedavisi gereklidir. Fizyolojik karın ağrısı ve gaz sancısının patolojik karın ağrısından ayrılması bebeğin sağlığı ve ailenin yaşam konforu açısından önemlidir. İshal veya kabızlığın eşlik etmediği kolik atakları çoğu zaman kendiliğinden geçer, ilaçların etkisi sınırlıdır.

Anne sütü ile beslenen ve kilo alımı gerçekleşen süt çocukla-rında gaz sancısı, olağan kar-şılanmalıdır.

• Karın ağrısı ile başvuran hastadan ve yakınlarından karın ağrısının özellikleri ile ilgili ayrıntılı bilgi alınır. • Detaylı muayene yapılır.• Nedene yönelik laboratuvar tahlilleri istenir. • Kan, idrar ve dışkı testleri, • Karın filmi (röntgen), • Karın ultrasonografisi

• Basit testlerle nedeni aydınlatılamayan karın ağrılarında mide ve bağırsakla- rın endoskopik yöntemlerle araştırıl- ması gerekebilir. Bu nedenle böyle durumlarda çocuk mide bağırsak ve ka- raciğer hastalıkları (Çocuk Gastroenteroloji ve Beslenme) bilim dalına başvurulmalıdır.

Karın ağrısı ile gelen hastada tanı nasıl konur?

1 aylık bebeğimin hemen her akşam gaz sancısı oluyor. Tüm gaz ilaçlarını denedik. Hiçbiri etkili olmuyor. Kilo alması normal ve başka bir sağlık sorunu yok. Gaz sancısı bir hastalığın belirtisi olabilir mi?

Kan taşıdığı vitaminler, hormonlar, besinler, oksijen ve mineraller aracılığıyla hücreler ve organlar arasındaki iletişimi ve düzeni sağlar.

Prof. Dr. Mahmut Bayıkİç Hastalıkları ve

Hematoloji Uzmanı

Damarlarımızda Akan Sıvı

Kan ve Hastalıkları

Kanın Yapısı ve Görevleri

Kan damar sistemi içinde dolaşan sıvı bir dokudur. Bu sıvı dokunun ve kanın içindeki hücrelerin esnek yapılarının özellikleri ve damar sisteminin en küçük alanlara kadar yayılan yapısı, kanın vücudun her yerine gidebilmesine olanak sağlar. Kalp, beyin, karaciğer, akciğer, mide, bağırsak, pankreas, hormon salgılayan dokular (tiroid, paratiro-id, hipofiz, böbrek üstü bezleri, yumurtalık ve testisler) kas, iskelet dokuları neyse kan da öyle bir dokudur. Kan ve bağışıklık sistemi vücudun her yerindedir. Kanı sıvı ve akışkan vaziyette damar içinde tutmak da birbirlerini dengeleyen zıt sistemlerin işleri-dir. Kan damar içinde sıvı şekilde dururken herhangi bir yaralanma ile damar dışına çıktığında hemen pıhtılaşmaktadır.

Kan dokulara besinler, oksijen, hormonlar, vitaminler ve mineralleri taşıyan, dokular-da oluşan karbondioksit ve atık maddeleri ilgili dokulara ulaştıran bir ulaşım yoludur. Kanın sıvı kısmı (plazma) içindeki protein, karbonhidrat, yağlar, hormonlar, vitamin ve mineralleri taşırken hücresel kısmı çeşitli fonksiyonlarda görev alır. Kanın hücresel elemanlarını kabaca alyuvarlar (eritrosit-ler), beyaz küreler (lökositler ve lenfositler), trombositler olarak üç gruba ayırabiliriz. Eritrositlerin başlıca görevi dokulara oksijen taşımak ve dokuda yakılan oksijenin atığı olan karbondioksiti dışarıya atılmak üzere akciğerlere taşımaktır.

Beyaz küreler çeşit çeşittir. Bunları löko-sitler ve lenfositler diye ayırabiliriz. Bu hüc-reler ve alyuvarlar köken olarak aynı soydan gelirler. Bu grup hücrenin temel fonksiyonu mikropları tanıyıp fagosite ederek (hücre içine alıp hazmederek) salgıları ile eritmek-tir. Bu hücreler bağışıklık sisteminin temel

hücreleridir. Esas görevleri mikropları ve vücuda yabancı her şeyi tanımak, bunları unutmamak ve ileriki zamanlarda tek-rar karşılaşırlarsa hatıralarına dayanarak hemen cevap vermek (hafıza hücreleri) ve yabancı ile savaşmaktır. Bu hücreler bizi, bize yabancı her şeye karşı savunurlar.

Trombositler ise damar sisteminde oluşan bir travma sonrası kan damar dışına çıkacak olursa o bölgede toplanıp yarayı tıkayarak, daha sonra başlayacak pıhtılaşma reaksi-yonları için salgı üretme görevini yapan hücrelerdir. Başka bir deyişle trombositler pıhtılaşma ve yara tamiri konularında ilk tepkiyi veren hücrelerdir.

Kan Üretimi

Kan hücrelerinin ömrü sonsuz değildir. Örneğin; alyuvarlar dolaşımda yaklaşık 120 gün, akyuvarlar birkaç gün veya ay, trombo-sitler 7-10 gün yaşarlar. Aynen bir insanın ömrü gibi doğarlar, gelişirler, yaşlanırlar ve ölürler. Ölen hücrelerin yerine devamlı ola-rak yenileri yapılır. Kan hücrelerinin yapım yeri kemik iliğidir. Kemik iliğinde kan hücre-leri kök hücre denen tohum hücrelerinden yapılır. Aynen bir meyve bahçesinin ürün vermesi gibi kemik iliğinde de kök hücre denen tohum hücreden oluşan çeşitli mey-veler (kan hücreleri) değişik olgunlaşma evrelerinden geçerek gelişimlerini tamam-lar ve dolaşıma salınırlar. Sağlıklı bir kemik iliğinde bu yapım tamamen hiyerarşik bir düzen ve denge içinde yapılır. Yapımda esas olan, ne kadar hücre ölerek veya kazara (ka-namalar vb.) kaybedilirse o hücreleri yerine koyacak kadar veya bazı hücre tiplerine ih-tiyaç artmışsa o ihtiyacı karşılayacak ölçüde üretim yapılır.

/ Çocuk Sağlık /

48 49

Kan Yapımında Normal Dışı Olaylar

Kan yapımı (ve vücuttaki işlevlerin hepsi) ta-mamen kontrollü ve hiyerarşik bir düzen içinde yürür. Sağlıklı bir toplum düzeni de yasalara uyulması ve düzenin parçası olan kuruluşla-rın birbirleri ile koordine olarak çalışmalarıyla sağlanır. Bu düzen içinde herkesin, her kurulu-şun bir görevi vardır ve hakları da sınırlıdır. Bu düzenin aksamadan çalışması için de bir otorite iş başındadır. Önemli olan bu aksaklıkları görüp düzeltmek, önlem almak, yangını başından söndürmektir. Tabii bu iş için kontrol meka-nizmalarının sağlıklı kurulması ve iyi çalışması gerekir. Kan yapımı sırasında da normalden sapmalar olabilir. Aslında kan yapım işi (diğer dokularda da hücre yenilenmesini gerektiren çoğalma işlemleri) kontrollü biçimde hücre çoğalması ve farklılaşması ile olur. Her gün mil-yarlarca yeni hücrenin yapıldığı vücutta (sistem ne kadar iyi çalışıyor olsa bile) hatalı üretimler olur. Çünkü çoğalma işlemi için, daha önce bu işlemini tamamlamış bir hücrenin belli bir süre istirahat ettikten sonra tekrar uyanarak çoğalma için gerekecek gücü ve malzemeyi depolaması gerekir. Çoğalma işleminde görev alacak hücre elemanlarının bu görev için yeterince güçlenip birikim yapması ve bölünerek bir hücre iken iki hücre olacak genetik malzemenin ve destek elemanlarının yeterli düzeye geldikten sonra bölünme işleminin gerçekleşmesi ile çoğalma meydana gelir. Hücre siklusu (devinimi) ismiyle bildiğimiz bu işlemlerdeki herhangi bir aksama hatalı hücre yapımı ile sonlanır. Hatalı üretilmiş ve gerçek görevini yapamayan, hatta kendi başına başka işler yapmayı kendine iş edinen bu hücreler, bağışıklık sisteminin hücreleri tarafın-dan yüzeylerinde taşıdıkları normalde olmayan işaretler aracılığı ile tanınırlar ve yok edilirler. (kanser immünolojisi) Yani daha işin başından hatalı gelişme önlenir. Toplumlarda da normal düzenin dışına çıkacak olay ve davranışlar daha başında hoş görülmez, cezalandırılır ve anında yok edilmezse sonradan neler olabileceğini kan hastalıkları örneğinde görelim.

Her ne sebeple olursa olsun normalin dışında bir hücre gelişimi bağışıklık sistemi tarafından yok edilmeye çalışılırken normalden sapmış olan hücre de (her canlının yaptığı gibi) kendini kurtarmaya, çeşitli yollarla bağışıklık sistemin-den saklanmaya, onu kandırmaya çalışır. (tümör kaçış yolları) Toplumlarda da kötülükler kendini başlangıçta masum hatta sevimli gösterebilir. Anormal hücre bu kaçış olayında başarılı olursa çoğalarak güçlenir. Anormal hücreler bir kan hücresinin gelişim evresinde herhangi bir hüc-renin herhangi bir olgunlaşma kademesinden kaynak alabilirler. Artık bu hücreler anormal ol-duklarına göre öncelikle herhangi bir hiyerarşik düzeni tanımadan çoğalırlar. Çoğalmaları gerekli mi, yoksa değil midir? Bu hücreler için önemli değildir. Bunların tek düşündüğü kendileridir. Hiçbir düzene bağlı olmadan, olgunlaşmadan, hiçbir görev yapmadan sadece çoğalırlar. Enerji kaynakları bedendir. Bedeni sömürürler. Tıp dilinde bu tür anormal hücreler kanser hücreleri olarak bilinirler. Kan yapımı ile ilgili hücrelerin kanser hücreleri haline gelmesiyle oluşan bu tür hastalıklara kan kanserleri (lösemiler) denilir. Bu hücreler çoğalarak kemik iliğini doldurur, böyle-ce kemik iliğinde normal hücrelerin kan yapımını bozarlar.

Kan hücrelerinin yapısal bozukluklarına bağlı hastalıklar her zaman ağır olmayabilir. Bazen yapısal bozukluklar hücrelerin olgunlaşma yeteneğini tamamen bozmaz, fakat düzensiz ve programsız olarak çoğalmalarına yol açarlar. Hücrelerin bu çoğalması genel olarak bütün kan hücrelerini ilgilendirse bile bazı kan hüc-releri için durum daha belirgin olabilir. Bu tür kanserler kemik iliğini dolduran değişik olgun-laşma evrelerindeki hücrelerin kana oradan da dokulara (başlıca dalak ve karaciğer) ilerleme-siyle sonlanır. Bu hücrelerin dur durak bilmeden çoğalmasına yol açan kromozom bozukluklarına yenilerinin eklenmesiyle hastalık akut lösemi şekline dönebilir.

Bazen anormal yapıya bürünen kan hücresi lenfoid koldan kaynak alabilir. Bağışıklık sistemi-nin temel hücreleri olan lenfositlerin hastalıkları akut lenfositik lösemi, kronik lenfositik lösemi, lenfoma, Hodgkin hastalığı, multiple myeloma diye isimlendirilen değişik isimlerle anılan farklı özellikte ve değişik kademelerden kaynak almış kanserlerdir. Lenf sisteminin anormallikleri değişik huy ve davranışlar gösterebilir. Bazıları ortaya çıkmasından sonra -tedavi edilmezse- kısa sürede ölümle sonlanır. Bazılarıysa hastaya belir-gin bir zarar vermeden senelerce sessiz kalabilir. Hatta bunların bir kısmı tesadüfen yakalanır. Huyu ne olursa olsun hastalığın yaygınlığı tedavi planlarının yapılması için çok önemlidir ve hasta-lık tanısı konduktan sonra vücutta nerelerde, ne kadar yaygın olduğunu tespit etmek için bilgisa-yarlı tomografiler, lenf bezi, kemik iliği biyopsileri gibi metotlarla incelemeler yapılmalıdır.

Bütün bu hastalıklarda ana özellik başlangıçta bir kanser hücresi haline dönmek üzere değişim geçiren bir hücrenin bağışıklık sisteminin zayıflığı veya bu hücrenin kendini iyi saklaması sonucun-da yaşama şansı bulması ve tek bu hücreden çoğalan kendine benzerlerin vücudu tahrip etmesidir. Yani bozuk hücrenin (klon) soyundan gelenler sadece onun özellikleri ve huyunu gös-teren tek özellikli kanser hücresi topluluğu haline gelmektedir. (monoklonalite) Halbuki normal kan yapımı sırasında değişik sayıda kök hücreden kaynak alarak olgunlaşan ve çoğalan hücreler topluluğu vardır.

Kemik iliğinde kan yapımını ilgilendiren bir diğer hastalık ise kemik iliğinin susması ve kan yapımı işini yapmamasıdır. Bir başka deyişle kemik iliği normal kan yapımı işine son vermiş ve çöl gibi bomboş kalmıştır. Bu hastalarda kemik iliği yağ dokusunun istilasına uğramıştır. Has-taların yaşlanarak yıkılan kan hücreleri yerine yenisi yapılmamaktadır. Buna bağlı olarak kanda eritrositler, beyaz küreler (bilhassa lökositler) ve trombositler sayıca çok düşük değerlere inerler. Bunun sonucunda kansızlık (anemi), hastalıklara karşı direncin azalması, sık yaşanan tedavisi güç olan enfeksiyonlar ve kanamalar görülür. Aplastik Anemi adıyla bilinen bu hastalığın oluşması için bilinen bazı sebepler vardır. Bunlar arasında çeşitli ilaçlar, kimyasal maddeler, ağır metaller, radyasyon, çeşitli virüs enfeksiyonları sayılabilir. Hastaların üçte ikisinde gerçek bir sebep gösteri-lemez. Bunların bir kısmının bağışıklık sisteminin kendi hücrelerine (yanlış olarak) saldırısının hastalığın sebebi olabileceği düşünülür. Her ne sebeple olursa olsun sonuç kan yapımının durmasıdır.

Bazen kan yapan kök hücre ve kemik iliğinin kendi hücreleri (stroma) sağlıklıdır. Ancak kemik

iliği başka bir yerdeki kanser hücreleri tarafından işgal edilmiştir. Her türlü kanser kemik iliğine de atlayabilir (metastaz) fakat kemik iliğini işgal etmeyi en çok sevenler meme, akciğer, mide - bağırsak sistemi kanserleridir. Kemik iliğinin bu şekilde işgal edilmesi de kan yapımını bozarak kansızlık (anemi), kanamalar, enfeksiyonlara dirençte azalma yapabilir.

Kan Yapımını İlgilendiren Bozuklukların Tedavisi

Kemik iliğindeki hücresel bozulma, bu normal-den sapmış hücrelerle savaşarak giderilmeye çalışılır. Bu anormal hücreler (kanser hücreleri), sağlam normal kan hücrelerini üretme yetene-ğindeki kök hücrelerinin normal fonksiyonlarını yapmasını engeller. Tedavinin esası, anormal klonu (kanser hücreleri topluluğunu) ortadan kaldırarak normal kök hücrelerin faaliyetlerine tekrar başlaması için zemin hazırlamaktır. Bu amaçla uygulanan ilaç tedavisine kemoterapi denilir. Kemoterapi, kanser hücresini etkilerken normal hücrelere de zarar verir. Yani ilaçları ver-diğiniz zaman “git sadece kanser hücresini öldür, öbürlerine dokunma” deme imkanınız yoktur. Her ne kadar bazı yeni ilaçlarla sadece kanser hücresine yönelik tedaviler yapılabilmekteyse de bu tek başına yeterli olmamaktadır. Kemotera-pinin tesiri ile sağlam hücreler de etkilenmekte, tedavi sırasında bulantı, kusmalar, (bazı ilaçların etkisi ile) cilt renginde değişmeler, sinir siste-mi, solunum sistemi, kalp ve dolaşım sistemi, karaciğer, pankreas, bağırsak hücrelerinde gelip geçici, bazen de kalıcı zedelenmeler olabilmek-tedir. Hastaları en çok üzen saç dökülmeleridir. Bu tedaviler sonucunda kemik iliğini işgal eden kanser (lösemi) hücreleri ölünce kemik iliği bomboş kalır. Her hastaya uygun tedavi rejimleri hastalığın ve hastanın özellikleri göz önüne alı-narak seçilir. Her hasta için tedavi -belli kurallara uyularak- ayrı planlanır. Amaç hastayı yeni kan hücreleri ortaya çıkana kadar yaşamda tutmaktır. Lösemi hücrelerinin tedaviye verdikleri cevap farklı olabilir. Bazen tedavi lösemi hücrelerini ta-mamen öldürürken, bazen bu hücreler tedaviye kısmen dirençli çıkar, bazen de tamamen dirençli olup tedavi tamamen etkisiz kalabilir.

Her şey kan yapacak kök hücreleri korumak uğruna olmaktadır. Lösemi hücrelerini öldü-rürken normal kan yapacak kök hücreleri sağ tutmak uğruna ilaç dozları çok yüksek tutulama-maktadır. Kan yapan kök hücrelerin ölümü ise lösemi hücreleri temizlense bile kemik iliğinde yeni kan yapacak kök hücre olmadığı için kanın yapılamaması ve sonunda yaşamın son bulması demektir. Bunun çözümü ise şartlar uygun olursa kan yapan kök hücre tedavilerdir.

/ Sağlık Sağlık /

50 51

Baş ağrısı tedavisinin ağrının nedenine göre doktor tarafından planlanması gerekiyor.

Generated by CamScanner from intsig.com

Prof. Dr. Önder UsNöroloji Uzmanı

Baş ağrısı en sık görülen nörolojik yakın-maların başında geliyor. Toplumun önemli bir kesimi hayatının bir döneminde baş ağrısı sorunuyla karşı karşıya kalıyor. Baş ağrısı tek başına bir belirti olabileceği gibi bazen de önemli bir nörolojik problemin veya sistemik bir hastalığın belirtisi de ola-biliyor. Şiddetli, daha önce yaşanmamış baş ağrılarında veya süregelen ağrılarda hekime başvurulması hayati önem taşıyor.

Sık görülen özel baş ağrısı tipleri:1) Migren2) Gerilim tipi baş ağrısı3) Küme baş ağrısı

Migren

Toplumda görülme sıklığı %10-15 olan migren kişilerin şikâyetçi olduğu ağrı tipinin başında geliyor. Kadınlarda görülme riski daha yüksek olan migren ailevi özellik gös-teriyor. Çocukluk, gençlik veya erken orta yaşta başlayabiliyor.

Ataklar ile seyreden migrenin atak süresi birkaç saat ile 3 gün arasında değişme gösterebiliyor. Baş ağrısı sıklıkla tek taraflı, genellikle zonklayıcı şekilde oluyor. Bazen bulantı - kusma da eşlik edebiliyor. Has-ta sesten, ışıktan rahatsız olabile-ceği için karanlık, sakin bir odada istirahat etme ihtiyacı duyabiliyor.

Olguların %25’inde bölgesel nörolojik belirtiler baş ağrısının öncesinde görülüyor. Bu belirtiler-le seyreden migren, auralı migren olarak isimlendiriliyor. Aura belir-tileri genellikle görsel olmakla bir-likte görme alanı defekti, parlak ışıklar, zigzag’lar şeklinde kendini gösterebiliyor. Aura daha seyrek olarak konuşma bozukluğu veya vücudun bir tarafında kuvvetsizlik şeklinde de olabiliyor.

Olguların %75’inde aura belirtileri gö-rülmezken, bu durum basit migren olarak isimlendiriliyor.

Stres, açlık, hava şartları, uykusuzluk, bazı besinler migren atağını tetikleyebiliyor. Migren atağını tetikleyen besinler kişiden kişiye değişkenlik gösterebiliyor. Bazı has-talarda migren atakları mens (regl) döne-minde daha belirgin hale gelebiliyor ya da sadece bu dönemlerde görülebiliyor.

Gerilim Tipi Baş Ağrısı

En sık görülen baş ağrısı tipi olmakla bir-likte ağrı zonklayıcı değil genellikle şiddetli şekilde ortaya çıkıyor. Künt bir baş ağrısı olduğu için bazen basınç hissi şeklinde ken-dini gösterebiliyor. Hasta baş ağrısını bant ya da sıkı şapka giymiş şeklinde tanımlaya-biliyor.

3 şekilde görülüyor:

1) Seyrek, ayda 1 gün veya daha az

2) Sık, ayda 2-14 gün

3) Kronik, ayda 15 günden fazla

Küme Baş Ağrısı

Baş ağrısı kısa süreli, oldukça şiddetli ve tek taraflı şekilde ortaya çıkıyor. Görülme sıklığı %1 olan küme baş ağrısına daha çok orta yaş erkeklerde rastlanıyor. Genetik özelliği ön plana çıkan küme baş ağrısında ataklar göz ve çevresinde oluşuyor. Gün içinde birkaç kez atak görülebiliyor. Burun

akıntısı, gözde sulanma, kanlanma, göz ka-pağı düşmesi, gözde küçülme çoğu zaman ağrıya eşlik edebiliyor. Ağrı 15 dakika ile 3 saat arasında sürebileceği gibi ağrılı dönem 6 - 12 hafta devam edebiliyor. Uzun bir ağ-rısız dönemden sonra (1 yıl veya daha fazla) tekrarlayabiliyor.

Diğer Baş Ağrısı Nedenleri

Ağrı kesicilerin aşırı kullanılmasına bağlı baş ağrıları

Kafa içi tümörler, damar yumağı, damar baloncuğu ile ilgili durumlar

Beyin - damar hastalıkları

Temporal arterit

Kafa içi basınç azalmasına bağlı baş ağrısı

Kafa içi veya sistemik enfeksiyonlar

Hipertansiyon

Gözle ilgili nedenler, glokom ve kırma kusurları

Baş Ağrısı Deyıp Geçmeyin

/ Sağlık Sağlık /

Uzman görüşü olmadan yersiz ağrı kesici kullanımı baş ağrısını tetiklediği kadar vücuda zarar da veriyor.

52

Tedavi

Tedavinin baş ağrısı nedenine göre doktor tarafından planlanması gerekiyor. Migren hastalarında iki tip tedavi uygulanıyor: Atak tedavisi ve koruyucu tedavi. Atak tedavisinde ağrının başlangıcında doktor tarafından önerilen ilaç alınıyor. Birbirinden bağımsız 3 atakta önerilen tedavi etkisiz oluyorsa doktora başvurularak yeni bir ilaç tedavisi başlatılıyor. Atak-ları tetikleyen besinlerin alınmamasına özen gösterilmesi gerekiyor. Ayda 2 veya daha fazla atak geçiren hastalarda koruyucu tedavi uygulaması yapılıyor. Küme baş ağrılarında ağrı çok şiddetli olduğu için en kısa zamanda ağrının ortadan kaldırılması büyük önem taşıyor. Birkaç gün içinde tedaviye yanıt alınamıyorsa, doktor tarafından ilaç değişikliğine gidilmesi de mümkün olabiliyor.

Bu Ağrılara Dikkat!• Ani başlayan şiddetli, inatçı baş ağrıları• Daha önce yaşanmamış ölçüde şiddetli baş ağrıları• Eşlik eden nörolojik bulguların olması• Baş ağrısına ateşin eşlik etmesi• Bilinç durumunda, zihinsel yetilerde değişiklik olması• Görme keskinliğinde azalma, görme alanında kısıtlanmayla

seyreden baş ağrıları• Hamilelik ve loğusalık baş ağrıları

Bu gibi durumlarda bir an evvel doktora ya da nöroloji uzmanına başvurulması gerekiyor.

Doktor; biyokimya incelemeleri, beyin tomografisi / MR’ı isteyebileceği gibi bazı durumlarda anjiyografi de gerekebiliyor.

/ Sağlık

54 55

“İçeriğimi En Doğru

Tarif Edecek Müziği Yapıyorum”

Müzik yaşamınıza ilk adımınız ailenizin aldığı mandolin ile baş-lamış. Nasıl bir hikâyesi var paylaşır mısınız?İlkokul 1. sınıftaydım. Okulumuzda müzik kursu vardı. Arkadaş-larımdan kimisi blok flüt kimisi mandolin çalıyordu. Annemin de bana mandolin alması ile müziğe ilk adımımı attım. Telli bir ens-türmanla başlamam benim için bir şanstı. İleriki dönemde gitar çalmayı öğrenmemi kolaylaştırdı. Mandolin kursuna giderken ilk sahne deneyimimi de yaşadım. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler oyununda ‘Bilgin’ rolü benim için ilk kırılma anıdır. İlk sahne heyecanını orada hissettim. Unutulmaz bir deneyim olduğunu söyleyebilirim.

Profesyonelliğe geçiş süreciniz nasıl gelişti?Abim de benim gibi müziğe çok meraklıydı. Arkadaşlarıyla toplanır gitar çalarlardı. Ben de yanlarına gider onlarla beraber dinlemek hatta çalmak isterdim. Yaşım küçük olduğu için beni aralarında istemezlerdi. Ara sıra abimin gitarını alır, kendime ait bir enstürmanımın olacağı günlerin hayalini kurardım. Üniversite son sınıfta okurken matematik dersleri vererek para biriktirdim ve kendime gitar aldım. Çok sevdiğim Ümit Yılmaz hocadan ders alıp 3 – 4 ay içerisinde mandolin eğitimimin katkısı ile gitar çalmayı öğrendim ve şarkı repertuarımı oluşturmaya başladım. Yarı ama-tör olarak kafelerde gitar çalıp harçlığımı çıkarıyordum.

54 55/ Yaşam Yaşam /

Farklı müzik tarzı, derin anlamlar yüklü şarkı sözleri ve mütevazı kişiliğiyle beğeni toplayan Nev, bu ara tüm zamanını stüdyoda geçiriyor. Eylül ayında çıkaracağı yeni albümünü bizlerle

buluşturmak için gün sayan başarılı müzis-yen ile müzik hayatına dair keyifli bir sohbet

gerçekleştirdik. Röportaj: Birten Çankaya

56 57

Bir ara Teoman ile birlikte de çalıştınız, sizi bir araya getiren neydi?Teoman ile aynı dönemin çocuklarıydık. Tek kişi çalıp söylemek yerine bir araya gelerek repertuarımızı ona göre düzenleyip kafe ve barlarda şarkı söyleyip gitar çalardık. Yaz aylarında Teoman Bodrum’a gider, orada çalışırdı. Ben de Kemer, Antalya gibi bel-delerdeki tatil köylerine gider oralarda sahne alırdım. Hem kışın okul için harçlığımı çıkarır hem de su sporlarıyla ilgilenirdim. O günlerin başka bir vizyonla kendimi ifade etme, müziğimi bugün-kü konumuna getirmedeki etkisi çok büyüktür.

Aynı zamanda işletme ve finans eğitimi aldınız. Mesleğinizi ne kadar devam ettirdiniz?İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. Okulu bitirip askerliği yaptıktan sonra artık çalışma hayatına bir yerden başla-mam gerekiyordu. Ünlü bir firmanın ayakkabı tekstilinden sorum-lu müdürü olarak bir süre çalıştım. Ama baktım ki benim hayatım-daki mutlu olduğum şey bu değil… O dönemlere baktığımda bana rol model olacak çok kişi yoktu. Barış Manço, Kurtalan Ekspress, Cem Karaca gibi büyük isimlerin olduğu dönem geçmişti. Pop müzik çok revaçtaydı. Ama benim yapmak istediğim daha tavırlı, daha farklı yerde duran bir müzikti. Şantaj diye bir grubum vardı aynı zamanda müzikle olan bağım da devam ediyordu. Para kaza-nıyordum ama kendime ait bir albümüm yoktu.

Müzik aşkı ağır bastı ve Nevzat’tan Nev’e geçmeye karar verdiniz…Hayata bir kere geliyoruz, kendi adıma bunu bir kere denemeliyim dedim. Meşhur bir laf vardır: ‘Allah’ım yapabileceğim şeyler için bana güç, kuvvet ver. Yapamayacağım şeyler için hoşgörü ve sabır ver. İkisi arasındaki farkı görebilecek kadar akıl ver. Aşkın körlüğünden beni koruyacak dostlar ver.’ Ben de bu farkın-dalık noktasında bunu bir kere yaşayıp yapıp yapamayacağımı görmek istedim ve işimden istifa ettim. Herkesin pek de cesaret edemeye-ceği bir karardı belki de. İçimdeki azim ve inanç ile bugünlere gelmeyi başardım.

Albümlerinizdeki bütün beste ve sözler size ait. Yazma süreciniz-den bahseder misiniz? Nelerden ilham alırsınız?Söz yazmak niyet olarak kendinizi nasıl tarif etmek istediğinizle alakalı bir şey. Yorumcu olmayı seviyorum; ama kendi sözlerine hitap ediyor olmak da ayrı bir keyif yaratıyor. Benim yaptığım şey içeriği kendimi nasıl tarif etmek istiyorsam o şekilde doldurmak ve içeriğe uygun bir başlıkla onu süslemek… Bunun beraberinde de içeriğe uygun doğru melodiler ve ritmler yaratmak… Yazma sürecini birçok şey etkiliyor. Romantizmle gerçeklik çelişkileri, hayata dair sorgulamalar, topluma olan duyarlılıklar, metaforlar, sufizm vb… Her şeyden önemlisi ağızlara takılan bir pop şarkısı mı yapmak, yoksa insanları düşündüren ve sizi daha anlamlı bir yere koymasını sağlayan bir tarif içinde mi olmak istiyorsunuz önemli olan kısım burasıdır. İyi bir şey üretebilmek için hayatla ilgili yaşanmışlıklar gerekiyor. Cebinizde kelimelerin olması ve bunları uyumlu bir şekil-

de kullanabilmeniz önemli… Ben rockçıyım diye müzik yapmıyorum. İçeriğimi en doğru tarif edecek müziği yapıyorum. Şarkılarımda rock ögeleri de kullanıyorum, alaturkayı da seviyo-rum. Bunların bütününden bana dair bir imza çıkacaksa bu beni mutlu ediyor. Şarkılarınızda şiirsel bir anlatım var. ‘Suya yazı yazmak gibi seni sevmek’ sözlerinde olduğu gibi… Çok şiir okur musunuz?Eskiden çok şiir okurdum. O ahengi seviyorum ama şarkılarımı özgür kılmak adına artık çok fazla okumamaya çalışıyorum. Üslupların far-kında olarak kendi hikâyenin içerisinden ders-ler çıkartmanın peşinde olmak… Bana düşen görevin bu olduğunu düşünüyorum.

Zor, Efkârlı, Sen Gibi, Mühürlü Kaderim gibi şarkılarınız zaman geçse de hala çok seviliyor. Her dinleyen kendinden bir şeyler buluyor. Bunun sırrı nedir? Bazıları yoktan var ederler. Bu Tanrı’nın onlara verdiği bir hedi-yedir. O adamlardan biri de benim. Bazıları da verilenin keyfini çıkartırlar. Aslında bizi bütünleyen birbirimize kattıklarımızdır. Ürettiğimiz bir şey vardır. Birileri üretilen ile gönül aynasında yüzleşirler. Onun anlamını ve değerini size iade ederler. ‘Zor’ şarkımı çıkardığım zaman beni tanımadıkları halde herkes bilirdi.

Şimdi ‘Zor’ mu büyük ben mi dediğimde ‘Zor’ daha büyük derim. Şarkılarımın üzerinden zaman geçtikçe anlamları daha da büyüyor. Sen Gibi şarkısında sessiz bir düet var mesela. Suya yazı yazmak gibi seni sevmek, yorgunum üşüyorum dediği zaman üşüyen orada kadındır, erkek üşümez. İçsel düetleri önemsiyorum ve şarkılarımda yer vermeye çalışıyorum. Çoğu zaman içerisinde psikologların, psikiyatrların, nörologların olduğu dostlarım ile birlikte bir araya gelerek bir grup oluşturuyoruz ve beyin fırtınası yapıyoruz. Şarkıların gidişatı ona göre oluşuyor.

İlk 3 albümünüzün tarzı pop-rock merkezli iken Bir Nev-i Alaturka albümü ile birbirinden değerli eserlere yeni bir yorum kattınız. Bu fikir nasıl doğdu?Bu albümü hazırlama amacım sosyal sorumlu-luk anlamında ülkeme hizmet etmekti. Benim için bir proje albümüydü. Mevcut eserleri kendi tarzım ile bütünleştirerek ortaya güzel bir sonuç çıktığını düşünüyorum. Geçmişimizde çok değerli hatıralar, yaşanmışlıklar var. Bun-ların gelecek nesillere bir şekilde aktarılması gerekiyor. Sosyal sorumluluk kısmı da burada oluşuyor. Dokunmayın, bozarsınız diye yıllar-dır tabu haline getirilen Türk Sanat Müziği’ni gençlerimizin büyük bir kısmı tanımıyor. Bir Nev-i Alaturka ile birazcık inisiyatif alarak aslını bozmadan değerli eserlere yeni bir yorumlama getirdim. Önemli olan bestecinin yaptığına saygı duyarak onu bugünümüze nasıl taşırız meselesini gerçekleştirmekti. Dede Efendi’nin Ey büt-i nev eda eserini albüme alıp yorumladım, her-kesin en çok beğendiği şarkılardan biri oldu.

Bu albüm için kendinize stüdyo kurduğunuz ve birçok enstürman çalmayı öğrendiğiniz doğru mu? Evet, Ataşehir’de bu albüm için özel bir stüdyo kurdum. Bütün çalışmalarımı orada yaptım. Var olan enstürmanları çalarak kendimce bir konsept yarattım. İTÜ Devlet Konservatuarı’ndan değerli hocamız Hasan Esen’i de yanımıza alarak yaklaşık iki yıl süren bir çalışma ile kendi prodük-törlüğümde Bir Nev-i Alaturka’yı çıkardık. Birçok kez Türkiye’nin En İyi Alaturka Erkek Şarkıcısı ödülünü aldım. Alaturka şarkıcı olmadığım halde teveccüh göstermeleri beni mutlu etti.

Yeni neslin müziğe bakış açısını nasıl yorumlu-yorsunuz?Kendi gençlik yıllarıma baktığım zaman dinle-yecek çok değerli isimler vardı. Ne yazık ki şu an gençlerin bu açıdan fazla imkânları yok. Ben Eric Clapton ve Pink Floyd dinleyerek büyüdüm. Küçükken ‘Ben de bir gün Eric Clapton olacağım’ derdim. Daha sonra anladım ki ben bir Türk’üm! Yine de yeni neslin bazı kesiminin kaliteli ve gerçek müziğin farkında olması umut verici.

Şu anki müzik piyasasını değerlendirecek olsanız neler söylersi-niz?Müziği çok sevdiğim için haksızlık etmek istemem ancak kendimi de buna dâhil etmek üzere yetersiz buluyorum. Hala yapabilecek çok şeyim varmış gibi hissediyorum. Ülkemizde müzik piyasası layık olduğu yerde değil. Biraz kötümser bir bakış açısı oldu ama bunu da cesaretlendiren şu anki toplum sosyolojimiz. Ne bizim üretimlerimiz ne de toplumun şairleri, müzisyenleri ve diğer sanat dallarını icra edenleri desteklemesi yeterli seviyede.

Yeni albüm çalışmalarınız ne aşamada? Şu an yoğun bir şekilde yeni albümün hazırlığı içerisindeyim. Eylül ayına kadar çıkartmayı planlıyorum. Tarzı ilk albümdekiler ile aynı olacak. İnsanların dinlerken keyif alabilecekleri güzel bir albüm olacağına inanıyorum. Ne yaşıyorsam albümlerime onu yansıtıyorum. Bence insanların kalbine dokunan da bu samimiyet

duygusu…

Yoğun çalışma temponuzda kendinize vakit ayırabiliyor musunuz? Boş bir gününüz oldu-ğunda nasıl değerlendirirsiniz?Fazla boş vaktim olduğu söylenemez özellikle bu ara vaktimin çoğunu stüdyoda geçirmek durumunda kalıyorum. Ama kendime boşluk-lar yaratmaya çalışıyorum. Köpeğim ‘Çakı’ ile vakit geçirmekten hoşlanıyorum. Yaz aylarında vakit buldukça su sporları ile uğraşıyorum. Son gözdem ise bisiklete binmek. Bence müthiş bir spor… Atilla Bisiklet takımındayım. Özellikle hafta sonları sahilden Kartal, Pendik, Tuzla oradan Kurtköy’e kadar gidiyoruz. Derneğimiz de var. Aynı zamanda yönetim kurulundayım. İnsanlara bisiklet sporunu sevdirmeye çalışıyo-ruz. Van’a depremden sonra 200 tane bisiklet

yolladık. Diyarbakır ve Mardin’de kimsesiz çocuklara bisiklet dağıttık ve bisiklet kullanmayı öğrettik.

Sosyal sorumluluk projelerinde görev alan birisiniz. İlk albümü-nüz Her şeye Rağmen’e adını da veren engelliler için bir şarkı yazmıştınız. Bu duyarlılık nereden geliyor?Ülkesini seven ve sorumluluklarını önemseyen biri olarak bu

benim borcum. Kendi çapımda elimden ne geliyorsa yapmaya çalışıyorum ve ileride de yapmaya devam edeceğim. Bunu popülerliğe çevirenler de var gazetelerde, televizyonlarda sürekli görüyoruz. Bu konularda daha hassas olunması gerektiğini düşünüyorum. Ben sosyal sorumluluklarımı göz önünde olmadan yapma-yı tercih ediyorum. Bu tür organizasyonlarda kendimi tarif edeceğim ölçüler içerisinde yer almayı daha çok önemsiyorum.

Albümlerimi oluştururken bir tarzın

içerisine saplanmak yerine çeşitliliği daha

çok seviyorum. Nev (tür, çeşit) de buradan geliyor.

Ben rockçıyım diye müzik yapmıyorum.

Şarkılarımda rock ögeleri de kullanıyorum, alaturkayı da

seviyorum. Bunların bütününden bana dair bir imza çıkacaksa bu

beni mutlu ediyor.

Popüler anlamda herkese hitap etmek

istediğinizde işiniz daha kolay olabilir.

Ulaşabileceğiniz kadar insanı hedefleyip bir yandan da duruşu

olan bir müzik yaptığınızda o daha

anlamlı bir yerde duruyor.

Doğru iş için yanlış zaman yoktur dedim

ve hayallerimin peşinden giderek müzik dünyasına

girmeye karar verdim. Şimdi

düşündüğümde ‘iyi ki yapmışım’ diyorum.

/ Yaşam

5958

Evlenecek çiftlerin en büyük kararsızlığı

balayı tatilini nerede geçirecekleri

konusundadır. Evliliğinizin ilk

günlerini unutulmaz kılmak istiyorsanız

seçeneklerimize mutlaka göz atın, dönmek

istemeyeceksiniz!

Romantik

Balayı Adresleri

Yeryüzündeki Cennet: MaldivlerBembeyaz kumsalın masmavi sularla birleştiği huzur

ve romantizm dolu bir balayı düşleyenler için Maldiv-ler harika bir seçenek. Palmiyelerin gölgesinde deniz ve güneşin tadını doyasıya çıkaracağınız, su altı dün-yasında Hint Okyanusu’nun eşsiz güzelliklerine tanık olabileceğiniz 1200 adadan oluşan ülkenin en büyük avantajlarından birisi Türklerden vize istememesi… Balayınızı adeta cennette geçiriyormuş hissini uyan-dırmak için otelde konaklama seçeneğinin yanı sıra denizin üstündeki bungalovları tercih etmeniz yeterli.

İtalyan Rüyası: Amalfi Sahilleri

Yüksek kayalıkları, kıvrımlı yolları ve nefes kesici manzarasıyla Amalfi, Güney İtalya’nın en güzel kıyı şeridi. Positano, Ravello, Salerno, Amalfi, Praiano… Birbirinden güzel kasabaların huzurlu atmosferi sizi hemen içine çekiyor. İrili ufaklı koylarda denizin tadını doyasıya çıkaracağınız bu tatil cennetinde ulaşım da oldukça rahat. Keskin virajlı dağ yolunu tercih etmek istemiyorsanız tekne seferleriyle de sahil şeridini keş-fedebilmeniz mümkün. Pizzadan ev yapımı makarna-lara kadar en ünlü İtalyan yemeklerini tadabileceğiniz lezzet duraklarında eşinizle birlikte ziyafet çekebilir, gün batımının büyüleyici atmosferinde balayınızın romantizmini yaşayabilirsiniz.

/ Yaşam

60 61

Doğa Harikası: BaliRengârenk dünyasıyla sizi kendisine çeken Endo-

nezya’nın en ünlü tatil adası Bali, egzotik bir balayı geçirmek isteyenler için doğru adres… Uzakdoğu’nun mistik güzelliklerini barındıran adada bir yandan tropikal meyve kokteylinizi yudumlarken bir yandan eşinizle huzur dolu vakitler geçirebilirsiniz. Yeni yerler keşfetmeyi seven bir çiftseniz adada birçok tapınak mevcut. En ünlüsü olan Pura Besakih tapınağını görmeden dönmeyin. Geleneksel Bali masajı ile ünlü olan adada rahatlatıcı dokunuşlarla kendinizi şımart-maya izin verin.

Hayallerin Ötesi: PhuketUzakdoğu’nun en popüler adası Phuket eşsiz

koyları, palmiye ağaçları ile süslü beyaz kumsalları, renkli gece hayatıyla huzuru ve eğlenceyi bir arada yaşayabileceğiniz yegane destinasyon… Tayland’ın en büyük adası olan Phuket’te gündüz dalış kurslarına katılıp denizin tüm güzelliklerine şahit olabilir, akşam Asya mutfağından eşsiz yemekler tadabilirsiniz. Gece hayatı ile ünlü Patong Beach’te eşinizle birlikte keyifli anlar yaşayabilirsiniz. Tropikal iklimi sayesinde yıl boyu sıcak olan ada keşfedilmek için sizleri bekliyor.

Işıklar Şehri: ParisDeniz, kum, güneş üçlüsünden fazla hoşlanmayan

çiftlerin favori adresi olan Paris’te balayınızın rüya gibi geçmesini sağlayacak detayların hepsi mevcut. Sanat ve aşk kokan sokaklarıyla Avrupa’nın en şık şehirle-rinden olan Paris’te Seine Nehri turuna katılıp, Eiffel Kulesi’nde Fransız mutfağından lezzetler deneyerek romantik bir akşam yemeği yiyebilirsiniz. Champs Ely-sees Caddesi’nin birbirinden ünlü cafelerinde Fransız şaraplarının tadına bakabilirsiniz. Yılın her mevsimi ayrı güzelliğe sahip bu şehirden ayrılmak istemeye-cek, bu özel tatili asla unutamayacaksınız.

Kurtarıcı İsa Heykeli,Rio de JanerioCorcovado Dağı’nın zirvesinde tüm ihtişamı ile yükselen orijinal adı Cristo Redentor olan Kurtarıcı İsa Heykeli’nin yapımına 1926 yılında başlanıyor. 5 yıl içerisinde tamamlanan devasa yapı bugün Brezilya’nın en ünlü simgesi olarak gösteriliyor. 30 metre uzunluğunda olan heykelin temelinde 150 kişilik bir de küçük kilise yer alıyor. Bu muhteşem eser yalnızca Hıristiyanların dini sembolü olması değil tüm dünyadan milyonlarca insanın ziyaret etmek için sıraya girmesi özelliğini de taşıyor.

Heykele ulaşmak için Corcovado tren yolunu kullanmak gerekiyor. Dağın zirvesinin yakınına kadar gelen yoldan sonra 222 basamak çıkarak heykele ulaşılabiliyor. Gece özenle aydınlatılan heykel bu sayede şehrin her yerinden rahatlıkla görünebiliyor.

Dünya Harikalarından Seçmeler

Tamamı insanoğlu tarafından yapılan ve

yüzyıllardan beri ayakta kalmayı başarabilen mükemmel eserler…

Modern nesil için şaşkınlık ve merak

kaynağı uyandıran bu yapılar çağlar boyunca adından söz ettirmeye

devam edecek.

/ Yaşam Yaşam /

62 63

Çin Seddi, ÇinDünyanın en uzun savunma duvarı olan Çin Seddi’nin yapımı M. Ö 3. yüzyıl’dan başlayarak M. S 17. yüzyıla kadar uzanıyor. Savaşan beylikler döneminde saldırılardan korunmak için setler halinde inşasına karar verilen bu muhteşem yapı, Çin İmparatorluğu kurulduktan sonra boydan boya uzanan devasa bir görünüme bürünüyor. Başa geçen her imparatorun emriyle daha da ilerletilen Çin Seddi’nin bugün bilinen uzunluğu 8.850 kilometre...

Kendine özgü mimari güzelliğiyle dünyanın dört bir tarafından turist akınına uğrayan Çin’in bu görkemli eserine yukarıdan bakıldığında ejderha görüntüsü taşıyor. Hatta öyle ki aydan seçilebilen tek insan eseri olması ile de ünlü... 1987 yılında UNESCO tarafından dünya mirasları listesine kabul edilen mimarlık harikasının bugüne kadar hala sapasağlam durması kültürel zenginlik açısından büyük bir şans…

/ Yaşam Yaşam /

64 65

Chichen Itza, MeksikaMeksika’nın Yucatan yarımadasında yer alan Chichen Itza, Maya uygarlığından günümüze kalan büyük bir kent olma özelliğine sahip. Kentteki ünlü Kukulkan piramidi zamanında Maya uygarlığına ekonomik ve siyasi hizmetler vermiş olması bakımından önem taşıyor. Piramit 9 kattan ve 4 cephesi ile beraber 91 basamaktan oluşuyor. Bu sayı yılın günleri ve aylarını temsil ediyor. Mayaların hayranlık verici matematiksel bir zekâ ile inşa ettikleri bu piramidin tepesinden bakıldığında tüm şehri görebilmek mümkün.

İlkbahar ve sonbahar ekinoksunda ise güneş ışınlarının oluşturduğu gölge, piramidin alt ve üst kısımlarında hareket eden bir yılan görüntüsüne sahne oluyor.

/ Yaşam Yaşam /

66 67

Tac Mahal, HindistanGünümüz Hindistan topraklarında Babür İmparatoru Şah Cihan tarafından aşkını tüm dünyaya gösterebilmek adına 1632 yılında harika bir eser inşa ediliyor: Tac Mahal… Tamamı beyaz saf mermerden oluşan eserin temeli, Şah Cihan’ın eşi Mümtaz Mahal’in doğum yaparken hayatını kaybetmesi üzerine imparatorun emriyle atılıyor.

Her yıl binlerce turistin buraya akın ederek ihtişamlı yapısı ve öyküsü ile hayranlık uyandıran Tac Mahal 82 metre yüksekliğinde bir kubbe ve 4 minareden oluşuyor. Önünde büyük bir de havuz bulunan mistik yapının duvarlarında da çok sayıda zümrüt, pırlanta ve yakut gibi değerli taşlar bulunuyor.

Çok az güzellik, kendisi hakkında söylenenlerden daha güzel olmayı başarmıştır. Bunlardan biri de Tac Mahal'dir. Pearl S. Buck

/ Yaşam Yaşam /

68 69

iKLiMLER DEĞiŞiYOR MU?

Hava Tahmininin Gurusu

Gökhan Abur

Kimine göre ekranların tok sesli ve karizmatik hava durumu

yorumcusu, kimine göre başarılı bir Yüksek Meteoroloji Mühendisi…

Bunların yanı sıra sesinin güzelliği ve sahne yaşamıyla şarkıcı

kimliğine de sahip olan hava tahmininin başarılı ismi Gökhan

Abur’u yakından tanımak istedik. Havalardan müzik yaşamına kadar

birçok konuyu konuştuğumuz Abur bizleri uyarmayı ihmal

etmedi: İklimler hızla değişiyor, ileriki dönemlerde anormal hava

şartlarına hazır olun!

70 71

Öncelikle herkesin merak ettiği sorudan başlayalım. Bunaltıcı sıcaklar ne kadar devam edecek?

Haziran ayından itibaren Türkiye’ye yerleşen sı-cak hava etkisini iyice göstermeye başladı. Ge-çen yaza oranla çok daha sıcak bir yaz olmasını bekliyoruz. Ekim ayına kadar devam edecek olan boğucu sıcaklarda vatandaşları dikkatli ol-maları konusunda uyarıyorum. Özellikle nemin fazla olduğu yerlerde yaşayanlar bu sıcaklıkları çok daha fazla hissedecekler. Çocuklar, yaşlılar, astım ve kalp hastaları sıcaklara karşı daha du-yarlı oldukları için günün en sıcak saatleri olan 12.00 – 16.00 arası mümkün oldukça güneşten kendilerini korumaları gerekiyor.

Hava koşullarının insan sağlığı üzerinde ne tür etkileri mevcut?

Hava sıcaklık değişimlerinin insan sağlığına etkisi müthiş düzeyde. Ani düşen sıcaklıklar ya da tam tersi aşırı sıcak havalar insanların fizyolojik yapısını direkt olarak etkiliyor. Özellikle İstanbul’da yaşayanlar için bunu yıllardır söylerim. İstan-bul’da hâkim olan iki tür rüzgâr vardır. Biri lodos diğeri ise poyraz. Lodos alçak basınçta oluşan bir rüzgâr şeklidir. Alçak basınçlarda hava daima yükselmeye çalışır. Yer seviyesinde basınç düşer. Lodos sert estiği zaman bizim kan dolaşımımızı etkiler ve en basit şekliyle baş ağrıları başlar. Migren hastalarının lodos zamanı dik-katli olmalarında fayda vardır. Lodos sıcak bir rüzgâr olduğu için havayı aniden ısıtarak insanlarda isteksizlik ve aşırı asabiyet yapar. ‘Lodos varken kimseyle takışmayın’ diye çevremdekilere söyledi-ğim zaman gülerler ancak doğrudur. Poyraz ise yüksek basınçtan alçak basınca doğru olduğu için havayı serinletir. Soğuk bir rüzgâr olduğu için daha dinç hissetmek mümkündür.

Şehirleşme ve çarpık kentleşme hava koşulla-rını nasıl etkiliyor?

Şehircilik meteorolojisi dediğimiz bir meteoro-loji dalı var. Yeni kurulan yerleşim birimlerinin kendi iklimlerinin oluşturulması lazım. Bölgenin meteorolojik parametrelerinin detaylıca ince-lenmesi binaların ona göre uygun yerlerde inşa edilmesi gerekli. İstanbul’un şu an en büyük sorunlarından biri çarpık kentleşme. Özellikle Maslak civarında her gün bir yenisi inşa edilen gökdelenler yüzünden İstanbul’un havası olum-suz etkileniyor. Bu tür yapılar rüzgârın önünü kesiyor. Dolayısı ile yağmur yağışı engellenmiş oluyor. Dikkat ettiyseniz İstanbul’a artık eskisi kadar sık yağmur yağmıyor. Hem çarpık kent-leşme hem de yeşil alanların giderek azalması hava şartlarında değişimlere neden oluyor. Şu an yapım aşamasında olan Kanal İstanbul projesi için meteoroloji ve çevre mühendisleri-nin görüşleri alındı mı bilemiyorum ama bu tarz

yapılaşmalardan önce görüş alınmasını önemli buluyorum.

Küresel ısınmanın Türkiye üzerindeki etkileri ile ilgili görüşlerini-zi alabilir miyiz?

Dünya iklimini dengeleyen belirli faktörler var. En önemlisi ise kutuplardaki, Himalayalardaki ve Alplerdeki buzullar ile sıcak ve soğuk akıntılar. Kutuplar ile ekvator arasındaki sıcaklık farkı azal-dığı zaman akıntılar yavaşlar. Akıntıların belirli bir hızda olması önemlidir. Kutupların hızla erimeye başlaması karbondioksiti açı-ğa çıkarttı ve ısınmayı artırdı. Doğada öyle bir denge var ki hepsi zincirleme olarak birbirine bağlı durumda. Biri bozulduğu zaman bütün sistem bundan etkileniyor. Küresel ısınmanın etkileri son yıllarda bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de görülmeye

başladı. Bahar aylarını, özellikle mayısı çok sıcak geçirdik. İstanbul için ortalama 20 - 21 dereceler-de olması gerekirken 28 - 30 dereceleri gördük. Türkiye bulunduğu konum açısından çok şanslı bir ülke. Ancak bu iklim değişimi devam ederse enlemlerin 5 derece kuzeye kayacağı tahmin edi-liyor. Bu da Adana, Antalya civarına denk geliyor. Dolayısı ile oralar oldukça sıcak ve kurak iklime geçme tehlikesi altında. Diğer bir olası etkisi ise aşırı fırtına ve hortumlar... Kesinleşmiş olmamak ile birlikte önümüzdeki uzun dönemde görülebi-lecek senaryolar bunlar…

Türkiye’nin değişken hava koşulları malum. Hava tahmini yaparken zorlandığınız zamanlar oluyor mu?

Kesinlikle katılıyorum, ülkemizde hava koşulları sürekli deği-şim gösteriyor. Mevsim geçişlerinin yoğun olduğu orta enlem kuşağında olduğumuz için oldukça sıkı takip etmek gerekiyor. Eskilere oranla ilerleyen teknoloji ve yeni çıkan cihazlar sayesin-de tahminlerde sapmalar çok daha minimum düzeyde olsa da tedbirli olmak önemli. Ben internet üzerinden sürekli profesyo-nel harita ve bilgileri kontrol ediyorum. İnsanlar hava durumunu eskiye oranla daha ciddi takip ediyorlar. Programlarını ona göre yapıyorlar. Halkı yanıltmamak adına tahminlerin tutması önemli. Gördüğünüz gibi hava tahmini sanıldığı kadar kolay bir iş değil.

Herkes sizi sunduğunuz meteoroloji programınız ile tanıyor ancak sizin bir de müzik geçmişiniz var. Nasıl başladı bu mera-kınız?

Ortaokul ve liseyi Karabük’te okudum. O zamanların Karabük’ü benim için çok farklıydı. Son derece modern ve gelişmiş bir sanayi şehri olmasının yanında, sosyal tesisleri ve kulüpleriyle çok cazip bir yerdi. Karabük’te liseden arkadaşlarım ile kendi aramızda kur-duğumuz orkestramız vardı. Zaman zaman bir araya gelir şarkılar söylerdik. Karabük’ün sahip olduğu sosyal hayattan da yararlana-rak kendimi geliştirme fırsatı buldum. Bir yandan da üniversite sı-navlarına hazırlanıyordum. O yıllardaki hedefim herkesin gözünde oldukça popüler bir meslek olan elektrik mühendisliğine gire-bilmekti. Ancak İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Yüksek Mühendisliği bölümünü kazandım ve okumak için Karabük’ten İstanbul’a taşındım. Bir yandan okuyup bir yandan genişlettiğimiz orkestra ile çeşitli yerlerde sahne almaya başladım.

Altın Ses yarışmasındaki 4.lüğünüzün yanında 1975 yılı Eurovisi-on yarışmasında finale kaldınız. Süreç nasıl gelişti?

Egemen Bostancı’nın organize ettiği Altın Ses yarışmasında ilk 3’e girene plak yapılacaktı. İlanı gördüm ve başvurdum. O yarışmada 4. olarak bu şansımı yitirdim. Ancak sonrasında Fikret Şeneş, Fecri Ebcioğlu ve Selmi Andak gibi son derece değerli isimlerle çalışma fırsatı yakaladım. Semiha Yankı’nın 1. olduğu Türkiye’de düzen-lenen ilk Eurovision yarışmasında ilk 8’e girdim. Müzik hayatımın aktif olduğu o dönemde 14 tane 45’lik çıkardım. 80’li yılların ortasına kadar devam ettikten sonra birtakım rahatsızlıklarımın nüksetmesi ve ortaya çıkan siyasi koşullar yüzünden müziği bırak-maya karar verdim. Ta ki 2 sene öncesine kadar. Geçen yaz sevgili arkadaşım Suat Kamçılı’nın ısrarlarıyla Çeşme’de kurduğumuz yeni bir orkestra ile uzun zaman sonra sahnelere geri döndüm. Yaz boyunca her hafta 3 saat ara vermeden canlı program yaptık. Her sahnemize muhteşem ilgi vardı. İstanbul’da Moda Deniz Ku-lübü’nde ve Pera Palas’ta sahneye çıktık. Sahne tozunu bir kere

yuttuktan sonra bırakılması oldukça zor olan müzik benim en büyük tutkum.

Denizcilik merakınız da bu dönemde mi başladı?

1983 yılından sonra deniz ve denizcilikle ilgilenmeye başladım. Uzun yol kaptanları-na çeşitli dersler verdim. 2000 yılında Açık Radyo’da Açık Deniz programını iki sene boyunca devam ettirdim. Hala arada telefon ile bağlanıp hava durumu ile ilgili görüşlerimi bildiriyorum.

Televizyon dünyasına girişiniz nasıl oldu?

Kandilli Rasathanesinde görevli iken çeşitli şekillerde medya ile ilişkilerim oluyordu, telefon aracılığı ile radyo ve televizyon prog-ramlarına bağlanıyordum. Profesyonel anlamda başlamam ise çok sevdiğim arkadaşım Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu sayesinde oldu. NTV’ye ilk başladığım zamanlar hava durumu programı haftalık olarak planlanırken sonraları çok ilgi görünce günlük olarak yapıl-maya başlandı. Aralıksız olarak 9 yıldır da devam ediyor.

Tok sesiniz ve kendinize has sunuş tarzınızla yıllardır izleyenler tarafından büyük beğeni kazandınız. Bu işe başlarken bu kadar beğenileceğinizi tahmin ediyor muydunuz?

İnsanlar televizyonda sert ve oldukça ciddi göründüğümü söylü-yorlar. Eleştirenler de oluyor, belki de hocalığın getirdiği bir anla-tış ve duruş biçimidir, bilemiyorum. Televizyon başka bir dünya.

8O’lerde bıraktığım sahne yaşamına 2 sene önce geri döndüm. Sahne tozunu bir kere yuttuktan sonra

ayrılması çok zor.

Her gün bir yenisi inşa edilen gökdelenler

sadece rüzgârı kesmekle kalmıyor,

aynı zamanda havanın büyük ölçüde

kirlenmesine de yol açıyor.

Hava sıcaklığı rüzgâra ve neme bağlı olarak

değişim gösterir. Yaz aylarında nemin

yüksek olması yüzünden sıcaklığı çok daha fazla hissederiz.

Hava raporunu sunarken hissedilen

sıcaklık değerini vermemizin nedeni de

budur.

Kuraklık geçtiğimiz uzun dönemlerde savaşların

çıkmasına ve büyük göçlere sebep olabilecek kadar önemli bir afet. Tarım

ve hayvancılığın Türkiye ekonomisine ciddi katkılar

sağladığı düşünüldüğü zaman tarım ve sulama

politikalarının çok iyi ayarlanması, bölgeye uygun ürün yetiştirilmesi oldukça

önemli.

/ Yaşam Yaşam /

7372

Gelişmiş Bir Ülkenin

Sağlık Ve Sigorta Sisteminden

Çıkarılacak Dersler

Sağlık harcamaları her geçen yıl çığ gibi büyüyor.

Amerika Birleşik Devletlerinde istihdam kapasitesi, ilaç, teknolojik ekipman ve enerji kullanımı göz önüne alındığında, sağlık sektörünün ekonominin büyük bir bölümünü oluşturduğunu söylemek mümkün…

Melis Bitlis Ekonomi ve Enerji Politikaları Uzmanı

Dünya Bankası Washington

Sağlık sektörü, küresel ve bireysel ülke ekonomileri için hatırı sayılır bir endüstri. Dünya Sağlık Örgütü’nün raporuna göre 2007 yılında dünya çapında yapılan sağlık harcamaları 5,3 trilyon dola-rı buldu. Bu rakam, aynı senenin küresel gayrı safi yurt içi hâsıla-sının yaklaşık % 8 -10’nuna denk geliyor.

Amerika Birleşik Devletleri, ülkede yürütülen tıbbi araştırmalar ve güçlü araştırma kuruluşlarıyla sağlık sektörüne öncülük ediyor. Sağlık araştırmalarına ayrılan yüksek bütçeler, özel kuruluşların yanı sıra akademik kurumların da tıp ve ilaç sektörü alanında araştırma yapmasını mümkün kılıyor. Teknoloji ile birlikte ilaç sektörü araştırma alanlarının başını çekiyor. Dünyanın en büyük sağlık servisi hizmetleri piyasasına sahip olan ülkede, bu sektör-den elde edilen gelir 2010 yılında 1,75 trilyon dolara ulaştı. Sağlık alanında çalışan iş gücü milli istihdamın yüzde 9’unu oluşturuyor. Hızla gelişmekte olan sektörde önümüzdeki yıllarda artacak istih-dam ihtiyacının 3,2 milyon yeni pozisyon yaratacağı söyleniyor.

Bu istatistiklerin de gösterdiği gibi, sağlık sektörünün Amerikan ekonomisine kayda değer katkıları var. Gelir ve istihdam kapasi-tesi gibi direkt etkilerinin yanı sıra sağlık hizmetlerinden fayda-lanmak için diğer ülkelerden Amerika’ya seyahat eden hastaların ziyaretleriyle gelişen medikal turizm, ekonominin diğer alanla-rına da katkıda bulunuyor. Bu istatistikler her ne kadar güzel bir tablo çizse de gerçek etkileri anlayabilmek için madalyonun iki yüzüne de bakmak gerekiyor. Ülkedeki sağlık harcamaları nüfu-sun yaşlanmasıyla hızla artıyor. Obezite, diyabet gibi hastalıklar arttıkça yapılan harcamalar devlet bütçesine önemli bir yük oluşturuyor. Devlet istatistiklerine göre 2011 yılında ülke çapında yapılan sağlık harcamaları toplam 2,7 trilyon dolara ulaştı.

/ Yaşam

74 75

Ülkedeki sağlık sisteminin bir diğer önem-li unsuru da ilaç sektörü ve ilaç kullanımı. Dünyanın en büyük ilaç şirketlerinin bir kısmı ABD’de bulunuyor. İlaç sektörünün araştırma ve ihracattan ülke ekonomisine önemli katkıları var. Ülkedeki büyük tartış-malardan birinin konusu ise toplumda git-tikçe artan ilaç kullanımı. Birçok kişi, farklı sebeplerden reçeteli ilaç kullanıyor. Devlet istatistiklerine göre, 2007 ve 2010 yılları arasında toplumun yüzde 42’si bir önceki ay en az bir reçeteli ilaç kullanmış. Bu ilaçla-rın büyük bir kısmını kolesterol düşürücü, ağrı kesici, anti depresan, tansiyon ve kalp ilaçları oluşturuyor. Ayrıca reçetesiz olarak satılan ağrı kesiciler ve soğuk algınlığı, alerji ilaçları marketlerden satın alınabiliyor. Reçetesiz ilaçların marketlerde satılması ve televizyonlarda reklamlarının yayınlanması bir yandan herkese ilaçlara ulaşma şansı sağlarken, bir yandan da bilinçsiz ilaç tüke-timi riskini tetikliyor.

İki farklı yüzü olan bu tabloyu daha iyi anlamak için dünyanın önde gelen ve en çok konuşulan sağlık sistemi olan Amerikan sağlık sistemini daha derinden incelemek lazım. Ülkede bütün halkın faydalanabilece-ği ücretsiz bir genel sağlık sigortası sistemi bulunmadığı için, sağlık hizmetleri ağırlıklı olarak özel sigorta sistemleriyle sürdürü-lüyor. Özel şirketler ve kamu kuruluşları,

çalışanları için sağlık sigortası sağlasa da, bu poliçeler bile hastaların masraflarının bir kısmını kendi ceplerinden ödemelerini gerektiriyor. Bireysel sigorta yaptırmak isteyenler ülkemizde olduğu gibi aylık veya yıllık primler ödeyerek istedikleri paketi satın alabiliyorlar. Ancak bireysel sigorta yaptırmak isteyen kişiler çoğunlukla işsiz ya da düşük gelir grubuna dâhil bireyler oldu-ğu için, kendi gelir gruplarına göre oldukça pahalı olan sigorta primleri bu kişilerin özel sağlık sigortası yaptırmalarını engelliyor. Sağlık sigortasına en çok ihtiyaç duyan, cid-di bir hastalığı olan kişilerden istenen prim-lerse normal oranlara göre çok daha yüksek oluyor. Bu sorunların üstesinden gelmek için devlet düşük gelirli, 65 yaş üstü veya engelli vatandaşlara belirli sosyal güvenlik programları sunuyor. Medicare ve Medi-caid olarak adlandırılan bu programlardan faydalanabilmek için hastaların uygunluk şartlarını yerine getirebilmeleri gerekiyor. 2009 yılında nüfusun beşte birinin en az 1 ay boyunca düşük gelirliler sosyal güvenlik programı olan Medicaid’den faydalandı-ğı bildirildi. Bu rakam yüksek görünse de düşük gelir veya engelli olma kriterlerini karşılayamamalarına rağmen yoksulluk sınırında yaşayıp bu programlardan ihtiyaç-ları olduğu halde faydalanamayan hastalar da mevcut.

Sosyal sigorta sistemindeki düzenleme yüzünden birçok kişi sağlık hizmetlerinden faydalanamıyor. Ciddi olmayan rahatsızlıklar için doktora gitmeden reçetesiz satılan ilaç-larla durumu geçiştirmeye çalışırken, devle-tin sunduğu sigortalardan faydalanamayan dar gelirli vatandaşlar ve yasal olmayan göçmenler, ücretsiz olduğu için şikâyetleri olduğu zaman normal hastane hizmetleri yerine acil servise gitmeyi tercih ediyor. 2010 yılında ülke çapında sağlık hizmetleri için yaklaşık 130 milyon kez acil servislere başvuruldu. 2011 yılı verilerine göre ise, hastanelerin acil servislerini kullanan has-talardan sağlık sigortası bulunmayanların %61,6’sı gidecek başka bir yerleri olmadığı için acil servise geldiklerini belirtmiş. Acil servise gitmesi gerekmediği halde orada tedavi olan kişilerin masrafları ise devletin bütçesine zarar olarak geri dönüyor. Ülkede sosyal sağlık yardımına karşı çıkan gruplar, sosyal güvenlik sisteminin devlet bütçesine yük olduğu için kapsama alanının daraltıl-ması gerektiğini iddia ediyor. Ancak tutumu destekleyen uygulamalar sonucunda sigor-tasız kalan ve hastane masraflarını kendi-leri karşılayamayan kişiler normal klinikler yerine masrafları çok daha yüksek olan acil servisleri ziyaret edince devletin sağlık mas-rafları öngörülenden daha fazla artıyor.

Uzun süren tartışmalardan sonra hükü-metin geçen sene aldığı bir kararla 2014 yılında uygulamaya girecek olan yeni Sağlık Kanunu, sağlık masraflarını azaltmayı ve vatandaşların sağlık sigortası kullanımını artırmasını hedefliyor. Şu anki düzenle-meyle devletin sunduğu sosyal güvenlik sistemlerinden faydalanamayan gruplar da yeni düzenlemeyle sağlık sigortası sahibi olabilecek. Düşük gelirli, 65 yaş üstü ve engelli vatandaşların yanı sıra hamileler, çocuklu aileler ve küçük işletmeler de daha önce kullanamadıkları imkânlardan fayda-lanabilecek. Yeni uygulamayla 26 yaşından genç bireyler ailelerinin sigortasına dahil olabilecek, hamile kadınlar kendileri ve doğacak çocukları için belli güvencelere sahip olacak. Kanun, sigorta şirketlerinin bütün başvuranlara cinsiyet veya önceden bulunan sağlık sorunu ayrımı yapmadan aynı prim ücretini önermesini zorunlu kılıyor. Yeni sistem ayrıca bireylerin ve ailelerin faydalanabileceği sanal bir sigorta

marketi kurulmasını öngörüyor. İsteyenler bu internet sitesinden kendilerine uygun olan sigorta poliçelerini bulup, karşılaştırma yapabilecek ve başvurularını tamamlaya-bilecekler. Kullanıcıların farklı opsiyonları karşılaştırma şansı olacağı için, yaratılacak rekabet ortamının sigorta primlerini düşür-mesi ve sigorta şirketlerini müşterileri için daha uygun şartlar sunmaya zorlaması da bekleniyor. Düzenleme, sunduğu kolaylık-larla bütün vatandaşların bir sağlık sigortası planına bağlanmasını amaçlıyor. Böylece sağlık sektörünün devlet bütçesine olan yükünü de hafifletmesi umuluyor.

Halkın çoğunluğunun sevinçle karşıladığı yeni kanunun uygulamaları kademeli olarak gerçekleştirilecek. Yeni sağlık kanununun sağlık sektörü ve ekonomiyi hangi yönde etkileyeceği şimdiden tam olarak bilinme-se de, daha çok kişiye sağlık hizmetlerini ulaşılabilir kılacağı ve devlet bütçesine olan masrafları azaltacağı için ülkeye olumlu bir etkisi olacağı düşünülüyor. Düzenlemelerin etkileri ancak birkaç sene içinde görülecek.

Ülkedeki büyük tartışmalardan birinin konusu ise toplumda gittikçe artan ilaç kullanımı. Birçok kişi, farklı sebeplerden reçeteli ilaç kullanıyor. Devlet istatistiklerine göre, 2007 ve 2010 yılları arasında toplumun yüzde 42’si bir önceki ay en az bir reçeteli ilaç kullanmış. Bu ilaçların büyük bir kısmını kolesterol düşürücü, ağrı kesici, anti depresan, tansiyon ve kalp ilaçları oluşturuyor.

Uzun süren tartışmalardan sonra hükümetin geçen sene aldığı bir kararla 2014 yılında uygulamaya girecek olan yeni Sağlık Kanunu, sağlık masraflarını azaltmayı ve vatandaşların sağlık sigortası kullanımını artırmasını hedefliyor.

/ Yaşam Yaşam /

76 77

Tarih ve Felsefe Kokan Şehir

Çanakkale

Kimi kentler farklı özellikleriyle düşünce dünyamızı genişletir, bize yeni ufuklar açar.Kentin doğal, tarihsel ve yapısal içeriği her alanda olduğu gibi mimarlıkta da yol göstericidir.

Prof. Dr. Ülkü Altınoluk Güzel Sanatlar ve Mimarlık Fakültesi

Öğretim Üyesi

Çanakkale, dünya coğrafyasındaki konumu ve özellikleriyle çağlar boyunca ilgi alanını oluşturmuştur. Kent, insanlığın ilk binasından (megaron) itibaren günümüze kadar farklı tipolojideki basamak yapıtları barındırır.

Çanakkale

• Kentin var olmasının en önemli enerjisinden dolayı RÜZGÂR kentidir.

• Özellikle 18 Mart 1915 nedeniyle Ulusal onurumuzdur. Dünyanın tarihi burada yeniden yazılmıştır. Burası TARİH kentidir.

• Başta Troia, Dardanos, Assos, Alek sandreia Troas, Ophrynion olmak üzere birçok antik kentten dolayı ARKEOLOJİ kentidir.

• Troia efsaneleri, Hero - Leandros gibi pek çok söylencelerinden ötürü MİTOLOJİ kentidir.

• MÖ 3000’lerden bugüne seramik sanatı ve endüstrisi (MÖ 2500) nedeniyle SERAMİK kentidir.

• Antikçağ’ın ünlü filozofları Aristoteles, Kleantes ve diğerleri burada felsefe yapmışlardır. Çanakkale bir DÜŞÜNCE kentidir.

Kent; sanatın, kültürün, tasarımın nesnel ve temel bilgi alanlarında yol gösterici özelliklere sahip bir bölgede yer alır.

Troy filminde kullanılmış günümüzde Çanakkale kordon boyunda sergilenen at.

Hero ve Leander efsanesini canlandırma çalışması. Ressam William Etty, 1828.

RÜZGÂRHomeros’un Ilias destanında TROİA ismi

altı kez “rüzgârla anılan Ilios” (Troia kentini kuran kişi) olarak geçmektedir.

Tunç Çağı’nda gemiler Çanakkale Boğa-zı’nı geçebilmek için uygun rüzgârı bekle-mek zorundaydılar. Beşik koyu en uygun konaklama yeriydi. Bu zorunlu bekleyiş, kentin gelişmesine zemin hazırlamıştır. Kıyı ile ilişkiler böylelikle başlamış ve TROİA zenginleşmiştir.

Donanma, 1700’lü yıllarda bile uygun rüzgârı beklemek zorundaydı…

TARİH

18 Mart 1915 tarihi, Ulusal varoluşumu-zun simgesidir. Milli mücadele ruhunun ilk meşalesi burada yakılmıştır.

Yakın tarihte Çanakkale Savaşları, 3000 yıl önce Troia Savaşı’yla jeopolitik önemini kanıtlamış; ulusumuzu bütünlüğüyle oluşan büyük enerjiyi topraklarında açığa vurmuş-tur.

Çanakkale’de TARİH yazılmasının doğal üç gerekçesi bulunmaktadır:

• Rüzgâr• Çanakkale Boğazı (deniz, su, ırmak)• Karadeniz’den Akdeniz’e akan üst akıntı.

Burada, MÖ 1280’de o dönemin büyük güçleri Hitit ile Wilusa arasında bir “devlet” antlaşması imzalanmıştır.

Wilusa, filolojik olarak Eski Yunanca’daki (W)ilios ile özdeştir.

ARKEOLOJİÇanakkale kenti, kıtalar arası bir boğazda

yer alarak tarihin her döneminde geçiş yeri olmuştur. Antik Abydos kenti, Pers kralı Kserkses’in Yunanistan’ı işgal etmek üzere ordularını kayıklar üzerinden karşı kıyıya, Sestos’a geçirdiği yerdir. Makedonyalı V. Philippos Sestos’tan karşı kıyıya geçerek savaşa tutuşmuştur. Troas Bölgesi 18. yy’ın başlarından itibaren batılı gezginlerce ziya-ret edilmiş ve ilgi odağı olmuştur.

MÖ 7. yy.’da Sigeion, Dardanos, Abydos gibi kentler deniz ticaretinden gelir sağla-mak için boncuk dizisi gibi yan yana sıralan-mışlardır.

Başta Batı uygarlığının ilk büyük des-tanının, Ilias’ın merkezi olan Troia kenti olmak üzere, Assos (Behramkale), Apollon Smintheion (Gülpınar), Parion (Kemer) gibi bilinen önemli arkeolojik alanların yanı sıra Çan ve Yenice civarında tespit edilen, günü-müzden yaklaşık 10.000 yıl ve belki daha da öncesine tarihlenen çok sayıdaki paleolitik yerleşimleriyle Çanakkale, bir arkeoloji kentidir.

MİTOLOJİ

Ünlü ozan Homeros’un destanları Ilias ve Odysseia, Çanakkale kenti ve çevresi için tarihin diplerine kadar uzanan evrensel bir alt yapı oluşturmuştur. Bölgede gelişen mi-tolojik efsaneler zinciri, Batı uygarlığının da temellerini atarak günümüze dek ulaşmış-tır. Bu destanların kahramanları, üzerinde yaşadığımız topraklardan asla sıyrılmamış ancak dünyanın her bir yanında temel bir kültür oluşturmuştur. Paris, Hektor, Ida gibi Troia’ya ilişkin nice isimler dünya çocukla-rının adları olmuştur. Aslında Troia savaşı-nın destanı Ilias ile ne başlar, ne de biter. Homeros’un destanı, Troia efsaneleri diye adlandırabileceğimiz büyük bir efsane ve masal çemberinin küçük bir bölümünü içine alır. Oysa Troia ve çevresinin mitolojisi, söz konusu savaştan önceki ve sonraki olaylarla birlikte Homeros’un yapıtlarını çok aşan dallı budaklı bir efsane bütünüdür. Troia’nın kuruluşu, Troia kral soyunun efsaneleri, Dardanos, Priamos, Ankhises ile Aineias, Hektor, Paris, Hekabe ve daha birçok isim üzerine mythos’lar, efsaneler ve öyküler anlatılmıştır. Eskiçağ uygarlığından doğma Latin ve Germen dillerinin efsanelerinin de aynı kökenden türemiş olduğunu göz önüne aldığımızda, üzerinde yaşadığımız topraklara ait ne görkemli bir öykü, inanç ve söylence topluluğunun ortaya çıktığı ve evrenselleştiği anlaşılmaktadır.

Troia çemberinin dışında kalan Çanak-kale’nin merkezine yerleşmiş ve iki kıtayı birleştiren bir mythos vardır ki, Ukrayna dâhil bütün Avrupa’da, Mısır ve Pencap’ta hala bir halk öyküsü olarak yaşamaktadır. Bu mythos Hero ve Leandros adlı iki gence

/ Yaşam Yaşam /

78

aittir; klasik literatürdeki ilk anlatımına ünlü Latin ozanları Vergilius ve Ovidius’ta rast-lamaktayız. Ancak öykünün tam ve ayrıntılı anlatımını MS 5. yy’da yaşamış bir şair olan Mousaios yapmıştır.

“Bir gece rüzgar daha sert esti, Hero’nun elindeki meşaleyi söndürdü; dağ gibi yükse-len dalgalar Leandros’un çırpınan gövdesini Sestos’tan çok ötelere sürükledi”…

Hero ve Leandros’un öyküsü yirminci yüzyılın ikinci yarısına dek başta İngiliz ve Alman şairler tarafından defalarca dile getirilmiştir. Çanakkale Boğazı’nın en dar yerinde karşı karşıya duran Abydos (Nara burnu) ve Sestos (Akbaş limanı) antik kent-lerinde yaşayan Hero ve Leandros adındaki iki aşığın kavuşamamasıyla sonlanan öykü, çağlar süren yolculuğunda İstanbul Boğa-zı’nda yer alan Kızkulesi’ne bile yerleşmiştir. Kendi topraklarında paylaşılamamış olması elbette doğaldır.

SERAMİK

Troia I’de (MÖ 3000 - 2500, Erken Tunç Çağı), taşın demir aletlerle işlenmesinin he-nüz bilinmediği bir dönemde elle şekillendi-rilmiş insan yüzü tasvirli kaplar üretilmiştir.

Troia II’de (MÖ 2500-2000) çömlekçi çarkı icat edilmiş ve böylece endüstrileşmenin ilk adımı atılmıştır.

Bu dönemden itibaren, depas, çanak çömlek, üç ayaklı pişirme kaplar gibi seramikler elle ve çarkla şekillendirilerek üretilmiştir.

MÖ 1000’lerden itibaren, Hellen, Roma, Bizans seramik ürünleri Çanakkale yöresinin zenginliğini ortaya koymuştur.

Çanakkale kalelerinin yapımında kullanı-lan tuğla malzeme, 17. yy Çanakkale Sera-mikleri’nin alt yapısını oluşturmuştur. Tuğla atölyeleri, tezgâhlar ve fırınlar sonraları seramik atölyelerine dönüştürülmüş; tüm bu birikimler çanak - çömlek üretiminde kullanılmıştır. Çanakkale ve çevresi bu yolla Osmanlı Dönemi’nde de önemli bir merkez haline gelmiştir. Çanakkale Seramikleri 17. yy sonlarından 20. yy’ın ilk çeyreğine kadar özgün form ve bezemeleriyle dikkati çeker. Bezemeler; bitkisel motifler, deniz, yelkenli-ler ile mimari yapılardan oluşur.

DÜŞÜNCE

Çanakkale’nin sayısız antik kentlerinden biri olan Assos, gelmiş geçmiş en büyük filozoflardan olan Aristoteles’in yaşadığı ve düşüncelerini yetiştirdiği yerler arasın-dadır. MÖ 350 yıllarında Assos kentinin yöneticiliğini, ünlü filozof Platon’un (Efla-tun) öğrencisi olan Hermias yapmıştır. Bu dönemde Assos’ta, Atina Akademia’sından gelenlerden oluşan küçük bir filozoflar kolo-nisi bulunmaktaydı. Hermias okul arkadaşı Aristoteles’i Assos’a davet etmiş; böylelik-le Aristoteles araştırmalarının bazılarını, özellikle “törebilim” ile ilgili çalışmalarını burada yapmış; Assos’ta bir felsefe okulu kurmuş ve eğitim vermiştir. MÖ 4. yy’da Assos ve çevresi doğa bilimleri ve felsefe merkezlerinden biri haline gelmiştir.

Aristoteles’e göre:“Erdem, başlı başına gerçek bir varlık de-

ğil, insan aklının ürünüdür. Erdem, insanca bir niteliktir. Öyleyse, tanrısallığa değil, insanlığa benzemekle elde edilir erdem…”.

“Adalet, erdemlerin içinde en değerli olanıdır. Çünkü öteki erdemler ondan pay aldığı ölçüde değer kazanır”.

“…Erdemin ödülü iyilere verilen şeref payıdır…”

Zevki değil, erdemi savunan Stoacı Felse-fenin öncülerinden olan Kleantes’in (MÖ 331-232) doğum yeri de Assos kentidir.

Stoik düşünceye göre: “Adalet doğada bulunur; adil olmak için

doğayı gözlemlemek, doğaya benzemek ve onu taklit etmek gerekir”. Kentin birikimi, “düşünceye” zemin hazırlamaktadır.

Bilimin, sanatın, kültürün ve tasarımın nesnel ve temel bilgi alanlarında üreten, uygulayan, öğreten ve geliştiren; standart-ların yükselmesine katkıda bulunan, sürekli kendini yenileyen insanlık, yeni gelişmelere ve değişimlere her zaman açık olmuştur.

Koçeli köyünde bulunan yapılarda kullanılmak üzere hazırlanmış sütunlar.

Sağlık danışmanınız olarak da hizmetinizde!

e-mail: [email protected]: 02163691711

Günümüzde sağlık sorunu bulunan birçok kişi bu

sorunun nasıl ve nerede doğru bir şekilde tedavi edilebileceği bilgisine kolaylıkla ulaşamıyor.

Konsept size bu konuda da doğru bilgiler

vermeyi hedefliyor. Konsept'e sağlığınız

konusunda danışabilirsiniz.

/ Yaşam

80 8180

Saygın Bir Sivil Toplum Kuruluşu

Rize Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı

Yaşamının önemli bir bölümünü Rize insanının sağlık, mutluluk ve başarısına adayan Orhan Keçeli hiç eksilmeyen motivasyonu ile Rize Vakfını yaşatmaya devam ediyor.

Eşsiz doğası ile Rize görenleri kendisine hayran bırakıyor.

Rize Vakfı’nın Sarıyer’de bulunan balık restoranı Riva, harika bir deniz manzarası eşliğinde üyelerine hizmet vermekte.

Örnek bir Sivil Toplum Kuruluşu olan Rize Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı sadece Rize’nin değil tüm Türkiye’nin hizmetinde.

Sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek amacıyla 1989 yılında merhum Ziya Kalkavan’ın başkanlığında kurulan Rize Kül-tür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı bu konuda birçok çalışma yapıyor. Ülkemizin önde gelen bir Sivil Toplum Kuruluşu olan vak-fın 1992 yılından beri başkanlığını başarılı siyasi hayatı ile dikkat çeken Fenerbahçe kulübünün eski yöneticisi iş adamı Orhan Keçeli yürütüyor. Üyeleri arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin iki başbakanı Mesut Yılmaz ve Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere Kıbrıs Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Başkent Üniversitesi’nin kurucusu Prof. Dr. Mehmet Haberal’in de aralarında olduğu 2000 isim

bulunuyor. Eğitimden sağlığa, sanayiden bürokrasiye, denizcilikten spora uzanan ge-niş bir yelpazede Karadenizli iş adamlarını bünyesinde bulunduran vakıf Rize’nin sos-yal, kültürel ve ekonomik anlamda kalkın-ması için gerekli yardımların yapılmasında ve projelerin hayata geçirilmesinde öncülük sağlıyor. Rize Üniversitesi’nin kuruluşunda 3 fakültenin ödeneğinin sağlanması, Rize’ye ve ülke ekonomisine büyük katkı sağlayan Rize Holding’in kurulması, Rize çayının dünya çapında pazarlanması, Rize’nin turizm potansiyelinin harekete geçirilmesi konusundaki çalışma ve yardımlarıyla ses getiriyor.

Eğitim Gören Gençlere Anlamlı Destek

Geleceğe sağlam adımlarla yürüyebil-menin eğitilmiş gençlerle mümkün olacağı inancını barındıran vakıf aynı zamanda her yıl 600 öğrenciye karşılıksız burs vererek eğitim ihtiyaçlarının karşılanmasında önem-li bir görev üstleniyor. Belirli periyotlarla üyeleri kaynaştırıcı ve bilgilendirici sosyal etkinliklere yer veren Rize Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı 16 Haziran’da geleneksel

olarak düzenlediği eğitime destek balosu ile her yıl olduğu gibi bu yıl da camianın ileri gelenlerini bu kutsal görev için buluşturdu. Ev sahipliğini Vakıf Başkanı Orhan Keçeli’nin yaptığı gece Büyük Kulüp’te düzenlen-di. Sanat, iş, bürokrasi, akademi ve spor dünyasından birçok önemli isim geceye katılanlar arasındaydı. Geceden elde edilen gelir yurdun dört bir yanında eğitim gören başarılı ancak ekonomik durumu yetersiz öğrencilere karşılıksız burs olarak ulaşacak.

2 Mart Rize’nin Düşman İşgalinden Kurtuluşu’nun 95.yıl dönümü Rize Vakfı tarafından organize edilen bir davetle Maslak Show Center’da kutlandı.

Rize Vakfı Başkanı Orhan Keçeli Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’na plaket takdim ederken…

/ Yaşam Yaşam /

8382 83

Türk Mutfağına Modern Dokunuşlar

Kile

Geçmişten günümüze Türk mutfağından en özel lezzetleri sunan Kile yeşillikler içerisindeki huzur dolu ortamı ile damaklara olduğu kadar göze de hitap ediyor. Mekânın baş şefi Mehmet Zeybek Kile ile ilgili

detayları bizlerle paylaştı.

• Pazar günleri düzenlenen bruncha katılıp hem birbirinden lezzetli yiyeceklerin tadına bakıp hem sevdiklerinizle keyifli vakitler geçirebilirsiniz.• Geçmişten günümüze Türk mutfağının seçkin örneklerini deneyerek damağınızda unutulmaz tatlar bırakabilirsiniz.• Sadece Cuma gününe özel yapılan döneri oldukça meşhur. Öyle ki takıldıktan birkaç saat içerisinde bitiyor. • Etiler civarında oturanlar için paket servis yapılabiliyor.• Mekânın müşteri yoğunluğu fazla olduğundan akşam yemekleri için rezervasyon yaptırmak gerekiyor.

Ne kadar süredir Etiler’de hizmet veriyor-sunuz?

3 yıldır Etiler’de hizmet veriyoruz.

Kile’nin ismi nereden geliyor?

Kile, eskiden tahıl ölçmede kullanılan bir ağırlık ölçüsü. Mekânımızın ismi de bura-dan geliyor.

Mekânınızda ne tür organizasyonlar düzenleniyor?

Mekânımızda iş toplantıları başta olmak üzere; sürpriz doğum günü partileri, bekârlığa veda, nişan hatta düğün organi-zasyonları bile düzenlenebiliyor. Müşteri-lerimizden gelen taleplere göre her türlü organizasyona yer vermeye çalışıyoruz.

En beğenilen yemekleriniz hangileri?

Nar ekşili şişte Osmanlı Mahmudiyemiz ve Kile Kebabımız gelenler tarafından en çok tercih edilen yemeklerimiz arasında. Külbastı, yaprak ciğer ve özel yapım köfte-miz de oldukça beğeniliyor. Tatlılarımızdan incirli ve kayısılı künefe ile baklava çeşitleri-miz müşterilerimizin favori tatlıları…

Müşterilerinizin özel talepleri oluyor mu?

Tabii ki, müşterilerimizin taleplerine özel yemekler de hazırlıyoruz. Avokado içe-risine börülce, enginar göbeğinde deniz mahsulleri, fırınlanmış lahana dolması gibi özel siparişleri hazırlayıp müşterilerimizin beğenisine sunuyoruz. Noodle gibi makar-na çeşitleri isteyen müşterilerimizin talep-

lerini hemen yerine getiriyoruz. Vejetaryen müşterilerimiz için sebze ve salata ağırlıklı aperatif bir menü oluşturabiliyoruz.

İnsanlar neden Kile’yi tercih etmeli?

Kile hem konum hem de mekân olarak kali-teli ve nezih bir restoran. Etiler’in en güzel yerinde insanların evindeymiş gibi rahat edebileceği yeşillikler içerisinde bahçesiyle sıcak bir ortama sahip. Müşterilerle özel olarak ilgilenmemiz, onların isteği doğrul-

tusunda yemekleri hazırlayarak damak tat-larına hitap edebilecek çeşitlilikte lezzetler sunmamız insanların Kile’yi tercih etmedeki sebeplerinin en başında geliyor.

Kile’yle ilgili yeni projeleriniz var mı?

Şu an sadece Etiler’de hizmet veriyoruz. Şimdiki planlarımız arasında başka bir şube açmak yok. Buraya gösterilen ilgiden olduk-ça memnunuz.

Mekân kapasiteniz ne kadar?

İç kısım ve bahçe kısmı olmak üzere iki bölümümüz var. Bahçe kısmı 90, iç kısım 60 kişi olmak üzere toplamda 150 kişiye kadar ağırlayabiliyoruz.

Kile’de hangi mutfak daha ağırlıkta?

Mekânımızda geçmişten günümüze Türk mutfağından en seçkin lezzetleri sunuyo-ruz. Kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olan yöresel yemeklerimiz ile birlikte da-mak tadına hitap eden zengin bir mönüye sahibiz.

Adres: Sekbanlar Cad. Kültür Mah. Dostlar Sitesi 1.Blok No:77B / 2 Ulus BeşiktaşHafta İçi: 12.00 – 02.00Hafta Sonu: 10.00 – 02.00 saatleri arasında açık.www.kile.com.trTel: 0212 263 35 55

/ Yaşam Yaşam /

Şef Mehmet Zeybek

84 85

En çok hangi tür balıklar çiftlik yetiştiriciliğine uy-gundur?Günümüz çiftlik yetiştiriciliğinde çipura, levrek ve alabalık ilk sıradadır. Ancak son zamanlarda orkinos ve gökkuşağı somonu gibi türler de yetiştirilmeye başlanmıştır. Türkiye’de çiftlik balığının üretim durumu nedir?120.000 ton civarı denizde, 60.000 ton civarı da tatlı sularda olmak üzere yaklaşık 180.000 ton çiftlik balığı üretimi vardır. Son yıllarda üretimi gittikçe artan çiftlik balığı sayesinde balık ihracatı büyük ivme kazanarak ekonomiye olumlu katkılarda bulunmuştur. Türkiye levrek ve çipura üretiminde dünyada ilk üçte, levrek üretiminde ise Avrupa’da 1.sıradadır. Çiftlik balığı özel üretim olduğu için maliyetlidir. Bu yüzden fiyatı deniz balığına göre daha pahalıdır.

Denizlerimizdeki balık durumu nedir? Bu sene denizlerde istavrit ve palamut bolluğu yaşan-dı. Ancak Karadeniz’de her yıl hamsi bolluğu yaşanır-ken bu yıl beklenilen verimi alamadık. Avlanan hamsi miktarı geçen yıllara oranla % 50 azaldı. En büyük nedenlerinden biri lüfere getirilen boy yasağıdır. Lüfer etobur bir balıktır. İrileştikçe kıyıya iner. Yapısı itibariyle kendi yavrusu çinekop da dâhil olmak üzere bütün küçük balıkları yer. Lüfer ve palamutun bol olması ve yeterli miktarda avlanamaması hamsi, caca, istavrit, tekir, mezgit gibi balıkların gittikçe azalma-sına neden olmaktadır. Bir balığı korurken asıl balık popülâsyonunu tahrip ettiğimizin farkına varmamız gerekir. Denizlerimizdeki balıkların azalmasının bir di-ğer nedeni de İstanbul boğazı açıklarında demirleyen gemilerdir. Boğazdaki gürültü arttıkça balıkların göç düzeni bozuldu. Her geçen yıl balıklar boğazdan daha az göç etmeye başladı. Göç edemeyenler ise öldü. Denizlerin kirletilmesi de balıkların en büyük düşma-nıdır. Bir zamanlar denizlerimizde bol olan uskumru balığı artık ne yazık ki yok. Deniz kirliliği yüzünden bizim sularımızı terk etti. Karadeniz’in balığı çok değerlidir. Eti sert ve dayanıklıdır. Tezgâhta 3 – 4 gün tazeliğini korur. Eğer balık sektörünü ciddiye alıyor-sak denizlere ve boğazlara gözümüz gibi bakmalıyız.

Hangi balık hangi ay yenir?1 Eylül’de balık sezonu açılır. Eylül ayında palamut, barbun ve tekir bol olur. Ekim ayında lüfer ve hamsi

*Balık; protein açısından son derece zengindir. Vücudumuz bu proteinin %93’ünden yararlanır.*Bol miktarda Omega 3 içerir. Kalp – damar rahatsızlıkları ve Alzheimer (bunama) için etkili bir besindir.*A ve D vitamini içerdiği için göz ve kemik gelişimi için faydalıdır.*Kalsiyum, çinko, potasyum, magnezyum, demir ve fosfor deposudur.*Düzenli olarak haftada 2 kez tüketildiğinde felç ve ani ölüm riskini azaltır.*Gebelikte bebek gelişiminin sağlıklı olabilmesi için vazgeçilmez bir besin kaynağıdır.

Çiftlik Balığı mı?

Deniz Balığı mı?Restoranda balık yemeye gittiğimizde hangi balığı tercih edeceğimiz hepimizin sıkça yaşadığı bir ikilemdir. İstanbul Deniz Müstahsilleri Başkanı Ahmet Menekşe her iki balığın artıları ve eksileri olduğunu söyleyerek balıklar hakkında merak ettiğimiz soruları cevapladı.

Deniz balığı ile çiftlik balığı arasındaki farklar nelerdir?Her ikisinin de kendine göre artıları ve ek-sileri vardır. Denizde yaşayan balıklar doğal besinlerle beslenirler. Çiftlik balıkları ise her gün verilen suni yemleri yerler. Daha dar bir alana sahip oldukları için fazla hareket edebilme şansları yoktur. Bu nedenle daha hızlı büyürler ve etleri de daha yağlı olur. Yüksek yağ balığın raf ömrünü kısaltır. Dolayısıyla çiftlik balıkları tüketilmek için fazla bekleyemezler. Doğal balıktaki en büyük tehlike denizlerin giderek kirlen-mesidir. Denize karışan ağır metaller balıklar va-sıtasıyla insanlara geçebilmekte bu da son derece ciddi hastalıklara neden olabilmek-tedir. Aslında önemli olan deniz ya da çiftlik nereden gelirse gelsin balığın mevsiminde ve taze tüketilmesidir. En taze olan her açığı kapatır. Balığa baktığınız zaman gözü ve pul-ları parlamalı, eti sert olmalı, tuttuğunuz zaman diri durmalıdır.

Çiftlik balığı nasıl yetiştirilir?

Çiftlik balığı yetiştiriciliği denizde veya tatlı suda özel yapım kafeslerin içinde yem vere-rek aşılama yoluyla yapılır. Burada önemli

olan sıcaklık derecesini doğru ayarlayabilmektir. Sıcaklık 26 dereceden yukarı çıktığı zaman ba-lıklar ölmeye başlar. Biraz büyüdükleri zaman birbir-lerine zarar vermemeleri için kafeslerinin ayrılması gerekir. Çipura ve levreğin yenebilecek kıvama gelme-si için ortalama 14 – 15 ay geçmelidir. Çiftlik balığı ye-tiştirirken doğru yemleme yapmak çok önemlidir. Bazı

yemlerin içerisinde soya gibi katkı maddele-ri bulunduğu için balıkların gereğinden fazla büyümesine neden olmakta bu da insan sağlığına zarar vermektedir. Karadeniz’de yılda 250 bin ton balık yemi üretilirken ihtiyaç duyulan balık yemi 500.000 ton civa-rındadır.

Balık sıcak ortamda çok kolay bakteri

üretir. Satın alındığı zaman ya hemen

pişirilmeli ya da soğuk bir yerde muhafaza

edilmelidir.

Balık en doğal ilaçtır.

Deniz balığı ya da çiftlik balığı fark etmez; önemli olan mevsiminde taze balık yemektir.

/ Yaşam Yaşam /

8786

bollaşmaya başlar. Ocak ayına kadar da yenmeye devam eder. İstavrite ve Ege Denizi’nin sardalyesine biz denizin kuru fasulyesi deriz, taze olduğu sürece 12 ay yenir. Aralık sonunda Kalkan çıkmaya başlar. Mart ortasına kadar çok lezzetlidir. Mayıs ayında çıkan bir diğer balık olan Kolyoz Temmuz’a kadar boldur. Çipu-ra ve levrek de üretim balığı olduğu için 12 boyunca yenebilir. Balık ihracatını artırmak için neler yapılmalıdır?Her yıl 500 milyon dolara yakın balık ihracatımız var. Diğer ülkelerde balık kültürü çok farklı. Türkiye’de yılda kişi başı 7 kg. balık tüketilirken Avrupa’da 22 kg. Japonya’da ise 72kg. tüketiliyor. Avrupalılar bizim balıklarımızı severek yerken biz kendi zenginliğimizin farkında değiliz. İhracatı daha da artırmak istiyorsak öncelikle kaliteli üretim yapmalıyız. Devlet olarak uluslararası denizlere açılmamız lazım. Yurt dışından balık ithal edeceğimize kendi gemilerimizle gidip ok-yanuslarda balık avlayıp ülkemize getirmemiz gerekir. Gelişmiş ülkeler uluslararası sulardan kendilerine düşen payları fazlasıyla almaktadır. Yasakları tekrar gözden geçirip, su ürünleri politikasını planlayarak verimliliği artırırsak ihracatımızın ilerleyen yıllarda milyar dolarları bulmasına hiçbir engel kalmaz. Bu ülke ekonomisi için de büyük bir kaynaktır.

Lezzetli balık nasıl pişirilir?Önce balığın içi iyice temizlenir ve yıkanır. Fırında yapılacaksa tepsinin altına lezzet ver-mesi için soğan dizilir, üstüne temizlediğimiz balıklar konur. En son limon dilimleri yerleşti-rilip fırına verilir. Piştikten sonra da üstüne li-mon sıkılması tadına lezzet katar. Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık ayları bizim balıklarımızın en yağlı zamanlarıdır. Bu balıkları ızgara yapmak en iyisidir. Balığı tavaya koymadan yağın uygun sıcaklıkta olmasına dikkat edil-melidir. Kızmamış yağa atılan balıkların eti lezzetsiz olacağı gibi sindirimi de zordur. Orta ateşte birkaç kez çevirdikten sonra çok fazla pişirmeden tabaklara alınmalı, bekletmeden yenmelidir. Ocak ve Şubat ayları Hamsi’nin en çok tüketildiği zamanlardır. Hamsinin en lezzetli hali buğulamadır. Ayıklandıktan sonra tepsiye konur, balığın üzerini örtecek kadar su, tuz ve zeytinyağı eklenip 15 dakika pişirilir. Hem ucuz hem de sağlıklı bir yemek-tir.

Kahve

Geçmişten Günümüze

Gelen Lezzet

Kahvenin ilk ne zaman ve kimin tarafından keşfe-dildiği günümüzde hala muamma. Kahve üzerine birçok farklı efsane mev-cut. Ulaşılan bazı belgele-re göre kahve bitkileri ilk Afrika Etiyopya’da ortaya çıktı ve daha sonra Yemen, Arabistan ve Mısır’a yayılarak zamanla bugün-kü popüler konumuna ulaşmış oldu.Kahve, 17. yy başların-da İngilizler tarafından tanıtılmasıyla birlikte Kuzey Amerika’da içilmeye başlandı ve New York, Philadelphia, Boston ve di-ğer şehirlerde kahvehane-ler açıldı. Bununla birlikte kahve Viyanalı tüccarlar tarafından Avrupa’ya ithal edildi. Tıbbi olarak iyileş-tirici olduğuna inanılan kahve ilk olarak limonata satıcılarında satılmaya başlandı. Avrupa’daki ilk kahvehane ise 1683 yılında Viyana’da açıldı ve 17. yüzyılın sonlarına doğru kahvehaneler Avrupa’nın her yeri-ne yayıldı. Özellikle Hollandalı, İngiliz ve Fransızlar, farklı Arap limanlarından kahve ticareti yapmaya ve bu kültürü yaymaya başladılar.Kahve, keşfedilişinden 17. yüzyıl sonlarına kadar kahve parçacıkları ile suyu kaynatarak hazırlandı. Kahve parçacıkları dibe çöker ve kahve o şekilde servis edilirdi. 1822’de

kahve yapımında yeni bir yol keşfedildi: Espresso. Espresso özü ilk olarak 1822’de, Fransa’da ilk ilkel espresso makinesinin geliştirilmesi ile bulundu. 1933’de İtalyan Ernest İlly, ilk otomatik espresso makinesini icat etti ve aynı zamanda İtalya’nın en meşhur kahve üreticilerin-den birisi oldu. Bir sonraki adımda ise günümüzün modern espresso makine-si, İtalyan Achilles Gaggia tarafından 1946’da yapıldı. Gaggia, yay ile güçlendi-rilmiş manivela sistemini kullanarak, yüksek ba-sınçlı kahve makinesini icat etti ve sonrasında ilk pompalı espresso ma-kinesi 1960’da Faema şirketi tarafından üretildi.

İtalya’daki bu yaratıcı kahve keşiflerinin ardından espresso İtalyanların hayatları ve kültürlerinin bir parçası haline geldi. İtalya’da şu anda yaklaşık 200,000’in üzerin-de espresso barı bulunmakta. İtalyanların ‘Fransa için şampanya neyse bizim için de espresso odur’ demesi kahve kültürlerine olan düşkünlüklerini en güzel anlatan bir başka deyiş olsa gerek.1901’de ise instant-coffee denilen ve sade-ce sıcak su eklenerek yapılan“çabuk” kahve-ler, Japon kimyager Satori Kato tarafından Chicago’da keşfedildi. 1906’da ise İngiliz

/ Yaşam Yaşam /

Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır denir. Kuşkusuz bu deyişin en büyük nedenlerinden

biri kahvenin her anımıza o keyif veren tadıyla eşlik

etmesidir. Kimi zaman dost muhabbetlerinin vazgeçilmezi,

kimi zaman ilk buluşmaların bahanesi, kimi zaman da

yorgunluğumuzun tatlı keyfi… Hatta kız isteme ritüelinin en eğlencelisi, sınav gecelerinin

değişmezi ya da sabah komşu sohbetlerinde kapatılan fallarla en merak edileni... Bu yönleriyle

kahve şüphesiz hayatımızın vazgeçilmezleri arasında.

8988

kimyager George Constant Washington, ilk seri üretim çabuk kahveyi icat ederek pazarlamaya başladı. 1938’de İsviçreli şirket Nestlé, Nescafe’yi ya da diğer deyişle don-durulmuş-kurutulmuş çabuk kahveyi tanıttı. Çabuk kahve özellikle Amerikan askerleriyle birlikte 2. Dünya Savaşı sırasında çok popü-ler oldu .20. yüzyıl boyunca dünya genelinde birçok kahve yapma yöntemi denense de bunların hepsinin temelinde ‘geleneksel’ filtre ya da espresso makinesi bulunmaktadır.Günümüzde kahve, 20 milyondan fazla ki-şiyi istihdam eden çok büyük bir endüstrisi. Kahve, her yıl 400 milyar kupanın üzerinde tüketilen dünyanın en popüler içeceklerin-den birisi. Sadece Brezilya’da 5 milyonun üzerinde kişi, 3 milyonun üzerindeki kahve bitkisini yetiştirmek ve hasat etmek üzerine çalışmaktadır.Kahvenin tarihçesi ve dünyadaki gelişimi böyle iken Türkiye’de de Türk kahvesinin yeri yadsınamaz derecede büyük. 1517 yılında Yemen Valisi Özdemir Paşa’nın lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul’a getirmesiyle Osmanlı kahveyle tanıştı. Kah-ve ilk olarak Osmanlı’da saray mutfağında çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulduk-tan sonra dibeklerde dövülerek cezvelerde

pişirilmek suretiyle içiliyor ve misafirlere ikram ediliyordu. Türkler tarafından bulu-nan değişik hazırlama metodu sayesinde kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk kahvesi adını aldı ve telvesiyle servis edilen tek kahve türü olarak tarihe geçti. Ayrıca telvesiyle servis edilmesi sayesinde kahve falı ile geleceği anlatmak için kullanılan tek kahve türüdür. İngilizlerdeki çay saati geleneği gibi, kahvenin de Türk toplumunda bir zamanı var. Kahve genellikle sabah ve öğlen öğünleri arasında içilir; hatta kahvaltı sözcüğü kahve içimi öncesi yenen şeyler demektir. Türk kahvesi çok sıcak ve yanında bir bardak su ile ikram edilir. Sanılanın ak-sine su, kahve sonrası değil kahveden önce içilmesi için servis edilir. Çünkü su, kahvenin lezzetini daha iyi alabilmeniz için ağzınızda-ki tadı nötr duruma getirmenize yardımcı olur. Kahveyi içerken, fincanın dibinde kalan bir kısım olduğunu göreceksiniz. Bu bölümü de tüketmek gerektiği söylense de falınızın net çıkmasını istiyorsanız fincanı kapatma-nız daha iyi. Siz iyisi mi tabağın yanındaki cezeryenin tadını çıkarın, ne de olsa fala inanma falsız kalma demişler. Telveniz her daim bol olsun…

Selten Çankaya

Espresso - Makine ile hazırlanan, koyu kavrulmuş, İtalya’ya özgü bir kahve türü.Cappuccino – Espresso ve su buharı ile köpük haline getirilmiş süt eklenen kahve.Caffe Americano – Espresso’nun sıcak su eklenerek yumuşatılmış şekli.Caffe Latte – Espresso’nun üzerine sıcak sütün ve süt köpüğünün ilave edilmesi ile oluşan kahve.Caffe Macchiato – Espresso’ya süt köpüğü eklenerek hazırlanan kahve.Mocha – Latte’ye çikolata tozu veya şeker eklenmesiyle yapılan kahve.Viennese – Espresso’ya çikolata ve krema katılarak hazırlanan Viyana usulü kahve.Filtre Kahve - Orta kalınlıkla çekilmiş kahvenin genellikle bir kâğıt filtre yardımıyla filtre edilerek demlenmiş kahve çeşidi.French Press - Kalın çekilmiş kahvenin aynı ad verilen bir demleme kabında suyla karıştırılıp ucunda metal bir süzgeç olan pistonla filtre edilerek hazırlanan kahve çeşidi.

Kahve hazırlama çeşitleri

Pek çok kişinin keyif içeceği olan kahvenin aşırıya kaçılmadığı müddetçe birçok yararı da mevcut. Yapılan araştırma sonuçlarına göre kahve içerdiği antioksidanlar sayesinde kansere yola açan hücrelerin çoğalmasını engelliyor. Düzenli tüketildiğinde karaciğer rahatsızlıklarının önüne geçiyor. Baş ağrısına da oldukça iyi gelen kahve dikkati toplamaya yardımcı oluyor. Uzun vadede kalp hastalıklarına karşı koruyu etkisi de bulunan kahvenin alzheimerı da engellediği biliniyor.

Ev Temizliği İçin

Pratik Öneriler

Günümüzde özellikle çalışan kadınların yeterli vakitlerinin

olmaması ev temizliğini kâbusa dönüştürebiliyor. İşin sırrı ise püf

noktalarını bilmekten geçiyor. Kimi zaman saatlerce süren

temizlikte uygulayacağınız pratik çözümler ile işiniz artık çok daha

kolay.

Kararan Çaydanlık Sık sık çay demlediğiniz çaydanlı-ğınız zamanla karararak mat bir görünüm elde eder. Bir bardak sirkenin içine bir miktar tuz atıp sünger yardımı ile çaydanlığı temizlediğinizde eskisi gibi pırıl pırıl bir görünüme sahip olduğunu göreceksiniz.Dibi Tutan Tencere Yemek yaparken bir anlık dalgınlı-ğınıza geldi ve yemeğinizin dibi mi tuttu? Üzülmeyin, kolayı var. Tencereyi su ile doldurduktan sonra bir miktar bulaşık deterjanı ekleyin ve kaynatın. Bir saat bekledikten sonra yıkadığınızda yanıktan eser kalma-yacak.Buzdolabındaki Kötü Kokular Yiyeceklerin kokularının birbirlerine karışmasıyla buzdolabınız zamanla kötü kokmaya başlayabilir. Bunun için birkaç dilim limonu buzdolabınıza yerleştirmeniz kokunun azalma-sına yardımcı olacaktır. Ayrıca bir miktar va-nilya ile de hoş bir koku sağlayabilirsiniz.Çatal Bıçaktaki Lekeler Yemek gereçle-rinizdeki lekeleri bulaşık makinenizde yıkamanıza rağmen geçiremiyorsanız çamaşır suyu ile temizledikten sonra bol su ile durulamanız etkili bir çözüm olacaktır.Kararan Gümüşler Salonunuzdaki gümüşler kararmaya başladıysa bir miktar diş macunu ile gümüş-lerinizi ovalayın. Bol su ile temizledikten sonra eski parlaklığına kavuşarak güzel görünecekler-dir.Fırındaki Yağ Kalıntıları Fırında pişirdiğiniz yiyecek-lerin oluşturduğu yağ kalıntılarını çıkarmak

için bir miktar suyun içine karbonat ve tuz ekleyip silin. Yağların kolayca çözülüp fırınınızın temizlendiğini göreceksiniz.Halıların Rengi Zaman geçtikçe halılarınızın canlılığı-nı yitirmesi doğaldır. Halınızı sabunlu su ile sildikten sonra suya bir miktar da sirke katmanız renginin par-lamasına yardımcı olacaktır. Sirkeli su aynı zamanda halınızdaki lekelerin çıkmasını da sağlar.Tıkanan Lavabolar Çeşitli nedenler ile tıkanmış olan lavabolarınıza kaynar suyla birlikte soda dökmeniz tıkanıklığın giderilmesine yardımcı olur. Sararan Banyo Seramikleri Banyo seramiklerinizin arasında oluşan lekeleri çıkarmak için karbonat ve çamaşır suyunu karıştırarak tertemiz bir görüntü elde

edebilirsiniz. Fırça kullanmanız işinizi daha da kolay-laştırır.

Kireçli Duş Başlığı Kireçlenen duş başlığınızı te-mizlemek için bir miktar kireç çözücü deterjanı kaynar su ile karıştırarak duş başlığını bu suda bekletin. Soğuk su ile temizledikten sonra kireç tutan yerler kısa sürede çözülecektir.

Kirli Klozet Klozetin çevresine bol miktarda çamaşır suyu dökerek bir süre bek-

letin, daha sonrasında bol su ile temizleyin.Lekeli Camlar Camlarınızda oluşan lekeleri gidermek için temizleme suyuna bir miktar tuz koymanız camlarınızın daha temiz olmasını sağlayacaktır.Tabanı Yapışan Ütü Ütü yaparken zamanla tabanının yapıştığını görür-

sünüz. Bunu önlemek için ütüyü kul-lanmadan önce altını sirke ile silme-

niz ve bir süre beklemeniz yeterlidir.

/ Yaşam Yaşam /

90 91

Çamaşır makinenizin yumuşatıcı bölümüne yarım çay bardağı sirke eklemeniz çamaşırlarınızı yumuşatıp tertemiz olmasına yardımcı olur.Gömlek yakalarındaki sarı lekeleri çıkartmak için bir miktar sirkenin içine karbonat karıştırarak bir süre bekleyin. Daha sonra çamaşır makinesinde yıkayın. Çıkardığınızda bembeyaz olduğunu göreceksiniz.Buzdolabınızdaki nemi gidermek için tuz dolu bir kap koymanız yeterli olacaktır.Evinizde kızarttığınız balığın kokusu her yere sindiyse ocakta limon yakmanız kokuyu oldukça hafifletecek-tir. Bir diğer pratik yöntem ise bir miktar suyun içine yumuşatıcı damlatıp kaynatmaktır.Halınıza veya döşemenize damlayan mum lekesini çıkartmak için kalın bir ambalaj kâğıdının üstünden sıcak ütüyle geçtikten sonra lekenin çıktığını görecek-siniz.Evinizin mis gibi kokmasını istiyorsanız ampulünüzün üstüne parfüm sıkmanız yeterli. Ampul ısındıkça par-fümün kokusu evinize yayılacaktır.Koltuğunuzun üzerine yağ döküldüyse üzerine karbo-nat döküp hafif ıslatarak bir süre bekledikten sonra silin. Yağ lekesinin kolayca geçtiğini göreceksiniz.Paslanan bir eşyanız var ise karbonat ile temizlemeniz pası giderecektir.

Duvar silerken hazırladığınız suyun içine 1 kaşık tuz ilave etmeniz duvar lekelerinin kolayca çıkmasını sağlayacaktır.Aynalarınızı silerken suyun içine bir bar-dak sirke karıştırırsanız parlak bir görüntü elde edersiniz.Tüllerinizi yıkarken çamaşır makinenize 2 çorba kaşığı toz şeker koymanız renginin daha da beyazlaşmasına yardımcı olacaktır.Halınıza kahve döküldüyse hemen su ve sirkeyi karıştırıp dökülen bölgeyi iyice silerek ku-rumasını bekleyin. Sirke lekeyi kolayca çıkarır.Sıvı yağ koyduğunuz şişeleri yıkarken içine bir miktar kaya tuzu koymanız temiz bir görüntü elde etme-nizi sağlayacaktır.Halınızda sigara yanıkları varsa zımpara kâğıdı ile üzerlerinden geç-meniz yanıkları yok edecektir.

/ Yaşam

9392

Tatiliniz

Zehir Olmasın

Yaz K

azal

arı Suda Boğulmakta Olanlara İlk Yardım Nasıl

Yapılır?Suda boğulmakta olan kişiye yapılması

gereken ilk şey; can yeleği, can simidi gibi batmaz bir cisim atılmasıdır. Bunlar yoksa

uzun bir sopa ve ip gibi araçlarla da yardım edilebilir. Can kurtarma yöntemlerini

bilmeyen kişilerin suya atlayarak kazazedeyi kurtarmaya çalışmaları son derece yanlıştır

ve çoğu kez kurtarıcının da boğulması kaçınılmazdır. Kişiyi sudan çıkartır çıkartmaz

derhal suni solunuma başlanması ve akciğerlerdeki suyun boşaltılması için zaman

kaybedilmemesi gereklidir.Huzurlu ve mutlu bir tatil geçirmek herkesin hayali olsa da özellikle tatil yörelerinde açık hava, deniz ve güneş altında yapılan fiziksel aktivitelerde kaza ve yaralanma olasılığı oldukça yükseliyor. Temmuz ve Ağustos aylarında en yüksek düzeye ulaşan yaz kazaları; su sporları sırasında yaşanılan travmalar, suda boğulmalar, bisikletten düşme, motorsiklet ve araba kazaları şeklinde kendisini gösteriyor.

Çocukların ve gençlerin meraklı yapıları, her gördüklerini deneme istekleri ne yazık ki onları kazalara açık duruma getiriyor. Bu konuda ailelere önemli görevler düşüyor. Özellikle deniz kenarında yapılan aktivitelerde çocukların gözetim altında tutularak, yüzme konusunda becerilerini ve deneyimini tam geliştirmemiş çocukların ve gençlerin çok basit hatalar sonucu boğuldukları akıldan çıkarılmaması gerekiyor. Suya battıktan sonra nefessiz kalma sonucu gelişen ölüm olarak tanımlanan suda boğulma için sadece 1 dakika yeterli olabiliyor. Doğru ilkyardım kurallarını uygulayarak suda boğulma tehlikesi geçiren kişiyi hayata döndürebilmek ise mümkün. Bu nedenle çocuklarımıza ve gençlerimize küçük yaşlardan itibaren ilk yardım dersleri aldırmak bilinçli bir neslin yetişmesini sağlayabilmek ve gerektiği zamanda yaşam kurtarabilmek adına son derece önemli.

Suda Boğulma Kazalarının Nedenleri

• Yüzme bilmeyenlerin suya girmesi veya düşmesi• Su sporları sırasında oluşan kazalar• Su sporları sırasında yaşanan• Bayılma• Konvülziyonlar (sara nöbetleri)• Kalp krizi• Kan şekerinde ani düşme• İntihar girişimi• Suda yüzen araçlardan düşmeler

Dışa dönük yaşam tarzının benimsendiği yaz dönemi tatsız

sürprizleri de beraberinde getirebiliyor. Yaz kazaları her yaşta bireyi tehdit etse

de çocuklar ve gençler için risk daha fazla…

Yaşam /

Sağlıklı ve huzurlu bir tatil geçirmek için yapılan fiziksel aktivitenin çeşidine göre

önlemler almak şart.

94 95

Çocukların ve gençlerin su sporları yapmaları ve yaz tatillerini bu tip uğraşlarla renklendirmeleri yararlı olsa da güneş, rüzgar ve deniz çeşitli tehlikeleri içinde barındırıyor. Jet-ski, rüzgar sörfü ve suya sert atla-yarak yapılan aktiviteler sırasında vücut ani darbe ve travmalara maruz kalabiliyor. İçimizdeki yağ dokusu koruyucu yastık görevi yaparak organlarımızı koru-yor. Küçük çocukların beden içindeki yağ kitleleri az

olduğundan ötürü yetişkinler için zararsız gibi görü-nen travmalar çocuk ve gençler için risk taşıyabiliyor. Karın üzerine gelen güçlü darbeler bağırsak, karaciğer ve dalak gibi organlarda delinme hatta yırtılmalara neden olabiliyor. Benzer şekilde jet-ski kullanımı sıra-sında, anüs, cinsel organlar, idrar yolları ve böbrekler yaralanabiliyor. Eklem, omurga, kafa yaralanmaları ve kırıklar oluşabiliyor.

Çocukların severek bindiği çoğu zaman karne hediyesi olarak alınan bisikletler, yaz kazaları açısından oldukça riskli. Bisikleti çocuğun boyuna uygunluğu açısından kontrol etmek, güvenlik malzemeleri bakımından ye-terliliğini gözetmek, çocuğun kafasına darbelere karşı koruyucu kask takarak trafiğe kapalı alanlarda sürme-sini sağlamak büyük önem taşıyor.

Güneş altında ve sıcak havada yapılan fiziksel aktivite sırasında su kaybı fazla olacağından susuzluk ve sıcak çarpmasına bağlı çeşitli sorunlar ortaya çıkabiliyor. Baş ağrısı, bulantı, kusma, görme bozukluğu, idrar mikta-rında azalma gibi belirtiler görülmeye başlandığında çocuklara ve gençlere sık sık su içirmek ve sıvı almala-rını teşvik etmek gerekiyor.

Risk Faktörü Oluşturan Etmenler

• Aşırı cesaret ve girişkenlik• Yüksekten atlama• Epileptik nöbetler (sara)• Tekne kazaları• Su sporları• Erişkin denetiminin yokluğu• Sakinleştirici ve uyku verici ilaçlar • Alkol

/ Yaşam Yaşam /

96 97

Sivrisinekler

Dünya genelinde yaklaşık 3000 türü bulanan sivrisinekler sıcak iklimlerde yaşayabilen ince uzun bacaklı canlılardır. 4 evreleri vardır: Suda geçen yumurta, larva, pupa ve ergin dönem… Sivrisineklerin bu evreleri tamamlayabilmek için durgun su birikintilerine ihtiyaçları vardır. Çünkü bu sular, fotosentez yapabilen bitkilerin sayesinde oksijen bakımından oldukça zengindir. Erkek sivrisinekler çiçek özleri ve şekerli sular ile beslenirken dişi sivrisinekler bunun yanında canlıların kanını emerek hayatta kalır. Bunun nedeni yumurta üretebilmek için gerekli proteini edinebilmektir.

Her Sivrisinek Masum Değildir

Kanla beslenen sivrisineklerin insandan insana hastalık bulaştırma riski oldukça yüksek… Emdiği kan ile beraber o canlıda bulunan mikrobu da kendi bünyesine alan sivrisinekler, daha sonraki canlıyı ısırdığında bütün mikrobu enjekte etmesiyle büyük tehlike saçarlar. Sıtma, sarıhumma, fil hastalığı tifüs ve çeşitli deri hastalıkları sivrisinekler yolu ile insana bulaşabilen hastalıkların başında gelenlerden birkaçı… AIDS’e sebep olan HIV virüsü ise sivrisinek yolu ile bulaşmaz.

Korunma Yolları

Evin bütün pencerelerine sineklik taktırmak sivrisineklerden korunmanın en temel yollarından biri… Ancak balkonda ya da açık havada keyif yaparken saldırıya başlayan bu küçük canlıları uzak tutmak için üretilen ‘deet’ tipi losyonlar ve spreyler en etkili çözüm yolu. Bu ürünler sivrisineklerin koku alma mekanizmasını etkilerler. Sineksavar bu ürünleri seçerken dikkat edilecek en önemli nokta ise vücudun alerjik olup olmadığına dikkat etmek ve kullanma talimatına uymak. Koruyuculuğu içindeki maddelere bağlı olarak 2 – 6 saat arası değişen bu ürünlerin yanında elektriğe bağlı olarak çalışan tabletler de bir diğer alternatif… Yaydıkları koku ile sinekleri uzaklaştıran bu tabletler sayesinde geceleri sinek vızıltılarından uzak rahat uyku uyumak mümkün. Bunların haricinde akşam otururken kol ve ayakları kapatan terletmeyen ince giysiler giymek, sineklerin yaşam alanı olan durgun su birikintilerinden uzak durmak, ter kokusu cazip geldiği için özellikle gece cildi kuru tutmak da alternatif yöntemler arasındadır.

Yazın Ortaya Çıkan

Sinsi Tehlike

BöceklerYaz mevsimi geldi. Yemyeşil parklara gitmenin, açık havada balkon keyfi

yapmanın tam zamanı… Ancak böceklerin verdiği rahatsızlık yüzünden keyfinizin

kaçmasına izin vermeyin. Küçük canlıları sizden uzak tutacak formülleri uygulayıp

sağlığınızı korumanız mümkün…

Sahip oldukları 1 milyondan fazla tür ile canlılar âleminin en kalabalık sınıfını oluşturan böcekler yumurta ile çoğalırlar. Kanatlılar ve kanatsızlar olmak üzere 2 ana gruba

ayrılan bu canlılar özellikle yaz aylarının kâbusu olmakla beraber çoğu zaman insan sağlığını etkileyecek derecede önemli sorunlara da yol açabiliyor. Arı, kene, akrep gibi

türler ölümle sonuçlanabilecek kadar tehditkâr olurken sivrisinek gibi türler de insandan insana hastalık bulaştırabiliyor. Kendileri küçük ancak etkileri bir o kadar büyük olan bu canlılardan kaçabilmek her zaman mümkün olamasa da korunma yollarını bilip tedbir

almak büyük önem taşıyor.

Neden Bazı İnsanları Isırmazlar?Kimi insanlar sivrisineklerin ısırmalarından şikâyet ederlerken kimileri bu konuda nispeten daha şanslıdırlar. Yapılan araştırmalara göre bu tamamen insan vücudunun sahip olduğu koku farklılığına bağlı… Sivrisinekler şekerimsi vücut kokusunun fazla olduğu insanları daha az ısırırken tam tersi bu kokunun az olduğu insanların kanlarını emmeyi daha fazla tercih ederler. Oldukça hassas olan duyargaları ile bu ayrımı kolayca yapabilen sivrisinekler önce ağzında bulunan bıçak ile deride minik bir delik açar. Daha sonra sahip olduğu tüplerden

biri ile tükürüğünü bu deliğe akıtır. Kanın pıhtılaşmasını önleyen bu tükürükten sonra ikinci tüp ile kanı emmeye başlar. Bunu o kadar kısa süre içinde yapar ki çoğu kişi ısırılan yerin kaşıntısı ve hafif kızarması ile farkına varır. Kaşıntıya sebep olan faktör tam olarak bilinememek ile birlikte kişinin bünyesine bağlı olarak

günlerce sürebildiğini görmek de mümkündür.

Yaşam /

Arılar

Böceklerin en tehlikelisi ve öldürücü olanları arasında bulunan arılar; arka kısmında bulunan zehir kesesi ve iğnesi ile her canlıyı sokabilme özelliğine sahiplerdir. Kendilerini savunmak için sokan arıların bıraktığı acı, iz ve reaksiyon kişinin bünyesine göre değişiklik gösterir. Soktuğu kişide bıraktığı toksinin bir kısmı bağışıklık sistemini etkilerken bir kısmı da sinir sistemini etkiler. Arı soktuğu zaman iğnesini bıraktığı için önce cımbız yardımı ile iğne çıkarılmalı ardından soğuk su ve sabun ile yıkayarak üzerine buz torbası konulmalıdır. Ağrı, kaşıntı ve şişliğin olması normal olsa da uzun süre devam eden durumlarda derhal doktora başvurulması gereklidir. Arı sokmasına karşı aşırı duyarlılığı yani ‘alerjisi’ olan kişilerde ise bunun sonucu ölüme

kadar varabilir. Belirtiler hemen ortaya çıkabileceği gibi birkaç saat içinde de

gözükebilir. Mide bulantısı, nefes darlığı, baş dönmesi, yüzde ve

vücutta şişme hatta şoka girme bu tür vakalarda en sık

görünen reaksiyonlardır. Böyle bir durumda hiç vakit kaybetmeden kişinin en

yakın sağlık kuruluşuna ulaştırılması gereklidir.

Korunma Yolları

Alerjik bünyesi olan bireyler yazın daha fazla tedbir almalıdırlar. Özellikle arıların çok olduğu açık alanlarda fazla bulunmamaya çalışmak, çok yoğun kokular sürmemek, çöp kutularının ağzını açık bırakmamak, et türü yiyecekler pişirilecekse pencereyi kapalı tutmak, bahçede çalışılıyorsa kapalı giyecekler ile vücudu muhafaza etmek, arıcılık yapılan bölgelerden uzak durmak gereklidir.

Keneler

Havaların ısınması ile beraber ortaya çıkan bir diğer böcek türü ise keneler… Son yıllarda ülkemizde görülme oranı oldukça artan ve yüzlerce insanın ölümüne sebep olan keneler kırsal alanlarda yaşayan hayvan ve insanların kanı ile beslenen canlılardır. Bu yolla insanlara Kırım Kongo Kanamalı Ateşi’ni bulaştırırlar. Bu hastalık keneler aracılığı ile hayvanlardan insanlara bulaşan mikrobik bir hastalıktır. Özellikle tarım ve hayvancılık ile uğraşan insanların risk altında olduğu bu hastalık kene ısırığından 2 – 7 gün arasında geçen kuluçka süresinden sonra ortaya çıkar. Belirtileri arasında yüksek ateş, halsizlik, baş ağrısı, yüz ve vücutta kızarıklık ve morluklar olmakla beraber ilerleyen safhalarda idrarda ve dışkıda kanama görülür. Yanış bir müdahalede virüsün tüm vücuda yayılmasına neden olunabileceği için kene yapıştığı zaman kesinlikle çıkarmak için uğraşılmamalı ve vakit kaybetmeden sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.

Korunma Yolları

Yaz aylarında her ne kadar açık alanlarda piknik yapmanın keyfi bir başka olsa da kenelerin yoğun olarak bulunduğu çayır, çimen ve otluk alanlardan mümkün olabildiğince uzak durulması gereklidir. Ancak kişiler bu alanlarda görev yapmaya mecbur ise ayaklarını açıkta bırakacak ayakkabılar yerine lastik çizme giymeleri, uzun kollu kıyafetler tercih etmeleri, yanlarında kene kovucu spreyler taşımaları alınacak önemli tedbirler arasındadır. Ayrıca bu kişilerin belirli aralıklarla vücutlarında kene olup olmadığını kontrol etmelerinde de yarar vardır.

Akrepler

Genellikle sıcak ve nemli bölgelerde yaşayan bazı türlerin öldürücü güce sahip olduğu akrepler görüntüsü ile çoğu kişinin en çok korktuğu böcek çeşidinin başında gelirler. Ülkemizin iklim koşullarına bakıldığında en çok Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde görülen akreplerin en zehirli olanları da yine bu bölgededir. Genellikle elbiselerin ve ev eşyalarının arasına saklanan akrebin zehiri kuyruğunun ucunda bulunur. İğnesini soktuğu zaman vücuda bütün zehrini akıtır. Ağrı, bulantı, kusma gibi belirtiler ile kendini gösteren akrep sokması durumunda sokulan bölge kızarır ve şişer. Zehirli olup olmadığı bilinemediğinden kişinin derhal bir sağlık kuruluşuna başvurması gereklidir. Sokulan bölgeye sadece buz uygulaması yapılmalı, bunun dışında doktor müdahale edene kadar kesinlikle bilinçsiz hareketlerden kaçınılmalıdır.

Korunma Yolları

Akrepler genellikle gece ortaya çıkarlar. Özellikle Doğu bölgelerinde sıcaktan dolayı dışarıda yatanlar bu bakımdan büyük risk altındadırlar. Kırsal yerlerde yaşayanlar pencerelerini devamlı açık bırakmamalı, çıplak ayakla gezmemeli, sık sık giysilerinin içlerini kontrol etmelidirler. Özellikle ahşap binalarda oturanların evlerine ilaçlama yaptırarak tedbir almaları gereklidir.

98

Doğru Bilginin

Kaynağı

Doğru Bilginin

KaynağıKonsept; doğru, bilimsel,

kalıcı ve güncel bilgilerin

kaynağı olarak hayatınızda…

Sadece doğru bilgilerle…

www.konseptdergisi.com.tr

/ Yaşam

101100

Üretilenlerin kalıcılığı üreteni de kalıcı kılıyor. Yaşamayı anlamlı kılan müthiş heyecan veren bir olgu bu.

Özgürlükçü, çoğulcu, demokratik, sosyal bir hukuk devleti düzeyine çıkabilmek için tırmanılması gereken merdivenin önümüzde daha çok basamağı var.

Prof. Dr. Rona Serozanİstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk

Fakültesi Profesörü

Dünyaca Ünlü Hukuk Profesörü

Rona Serozan’ın Gözünden

Miras Kavgaları ve Hukuk

Aileleri ve yakınları birbirine düşüren miras kavgaları medeniyetin ortak sorunu haline gelmiş durumda. Her vefatın ardından kopan

kavgalar, yıllar süren davalar, mirastan dışlanan kız çocukları, birbirinden mal kaçıran evlatlar ülkemizin yıllardır kanayan

yaralarından. Hukuku, miras kavgalarını, üniversitelerimizi ve ülkemizde hukukun durumunu İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk

Fakültesi Profesörü Dr. Rona Serozan ile görüştük.

Miras Hukuku nedir?

Miras Hukuku çok yönlü bir hukuk dalı. Anayasa Hukukundan giriyorsunuz, Aile Hukukundan geçiyorsunuz, Eşya ve Borçlar Hukukundan çıkıyorsunuz. Dahası var; iyi bir Miras Hukukçusu olabilmek için aynı zamanda iyi bir psikolog, tarihçi, sosyolog, edebiyatçı ve matematikçi olmak gereki-yor. Bu da Miras Hukukunun çekiciliğini artırıyor. Miras Hukukunun insanın gönül dünyasıyla yakın ilişkisi var. Sevgi, nefret, vefa, vefasızlık, kıskançlık, düş kırıklığı hepsi bir arada karşımıza çıkıyor. David Wilkie’nin vasiyetnamesinin okunması ko-nusundaki tablosuna bakınız. Orada bütün olumlu ve olumsuz insani duyguların her yaşta insanda bir araya geldiğini göreceksi-niz! İşte psikoloji bunun için gerekli. Miras hukukuna damgasını basan temel çelişki aile mülkiyetinin korunması ile mi-ras bırakanın özel mülkiyetinin ve vasiyet özgürlüğünün korunması arasındaki çelişki. Bu çelişki de tarih ve sosyoloji birikimi olmadan kavranamıyor. Bu konuda sağlıklı, tutarlı bir politik tercihte bulunulamıyor. Vasiyetnamelerin kaleme alınmasında

“edebiyat yapma” da belirli yakınları ka-yırmada veya dışlamada inandırıcı olma-nın olmazsa olmaz koşulu. Öte yandan, saklı payı koruyan tenkis davasında tenkis hesaplarını sağlıklı yapabilmek için de iyi bir matematikçi olmak şart. Üstüne üstlük, ulusal gelirle birlikte miras yoluyla el değiş-tiren varlıkların kapsamı da artınca Miras Hukukunun pratik önemi de çok büyüdü. Bu da Miras Hukukunu cazip kılan faktör-lerden.

Miras Hukukunun ülkemizdeki en önemli sorunları hangileridir?

Babanın elinde biriken varlığın damadın ailesine kaçmaması için kız çocuktan miras kaçırılması ve bu arada erkek çocuk yararı-na muvazaalı temlikler yapılması kız çocuk, erkek çocuk eşitliğine aykırı yaygın bir uygulama. Bununla mücadele kaçınılmaz. Yasal mirasçılığın fiili bağlılığa, duygusal yakınlığa değil de salt şekli, resmi hısımlık ve evlilik statüsüne ve zümre sisteminin katı ilkelerine bağlanması, başta uzun süreli evlilik dışı yaşam birlikteliği sürdüren kadınlar olmak üzere, resmen tanınmamış

ve tanıtılmamış evlilik dışı çocukların, üvey çocukların, torunların ve miras bıraka-na son yıllarında destek veren başkaca yakınların mirastan pay alamamalarına yol açmakta. Çok çarpıcı ve acıklı bir durum!

Kişiler ölümlerinden sonra kopacak miras kavgalarını önlemek için hangi önlemleri almalılar?

Zamanında vasiyetname ve miras sözleş-mesi düzenleyip, ölüm sonrasında miras-çıları arasında barışçı bir miras paylaşımını planlamalılar. Ne yazık ki yurttaşlarımız ölümü anmak ve anımsamak istemedikle-rinden bu ölüme bağlı tasarrufları düzenle-mekten kaçınmaktalar. Öte yandan, miras bırakanın ölümünden sonra mirasçılar da kendi aralarında mirasın paylaşımı konusunda uzlaşıp anlaşmalılar, paylaşım sözleşmeleri düzenlemeliler. Öyle ki miras bırakandan kalma değerler zorunlu artır-malarda çarçur olmasın.

Meslek olarak hukuku seçmenizin nedenleri nelerdir?

Hukuk aynen tıp gibi insanı konu edinen bir uğraş. Bu nedenle çekici bir kere. Hukukun en yüce insanlık değerlerinden adaleti ve güçsüzle çaresizi koruma işlevi onu daha da çekici kılıyor. Hukukun kişiye kazandırdığı mantık ustalığı, sorun çözücü-lüğü ve çatışmalardaki uzlaştırmacılığı da hukukun bu çekici özelliklerine eklenebilir. Kaldı ki çatışmacı ve sürtüşmeci günümüz toplumunda hukuksuz yaşanmıyor artık. Hukuka her adım başında gerek var.

Peki, akademik mesleği seçmenizin nedenleri nelerdir?

Bir kere, öğreticilik pek soylu bir uğraş. Öğrencinin beynini biçimliyor; onu oluştu-ruyorsunuz. Sonra, insanlık ve gelecek ku-şaklar için bilgi üretiminin en üst basamak-larında etkin oluyorsunuz. Bu üst düzeyde entelektüel etkinlik sayesinde yaşamınız zenginleşiyor ve bu zenginlik ölümünüzden sonra sizi her zaman anılır hale getiriyor. Kısacası, üretilenlerin kalıcılığı üreteni de kalıcı kılıyor. Yaşamayı anlamlı kılan müthiş heyecan veren bir olgu bu.

/ Hukuk Hukuk /

102 103

Miras hukukunun insanın gönül dünyasıyla yakın ilişkisi var. Sevgi, nefret, vefa, vefasızlık, kıskançlık, düş kırıklığı hepsi bir arada karşımıza çıkıyor. David Wilkie'nin vasiyetnamenin okunması konusundaki tablosuna bakınız. Orada bütün olumlu ve olumsuz

insani duyguların her yaşta insanda bir araya geldiğini göreceksiniz!

Vasiyet ,Nazım Hikmet Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü, ölürsem kurtuluştan önce yani, alıp götürün Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni.Hasan beyin vurdurduğu ırgat Osman yatsın bir yanımda ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.Traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın, seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu, tarlalar orta malı, kanallarda su, ne kuraklık, ne candarma korkusu.Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz, toprağın altında yatar upuzun, çürür kara dallar gibi ölüler, toprağın altında sağır, kör, dilsiz.Ama bu türküleri söylemişim ben daha onlar düzülmeden, duymuşum yanık benzin kokusunu traktörlerin resmi bile çizilmeden.Benim sessiz komşulara gelince, şehit Ayşe’yle ırgat Osman çektiler büyük hasreti sağlıklarında belki de farkında bile olmadan.Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani, - öyle gibi de görünüyor - Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni ve de uyarına gelirse, tepemde bir de çınar olursataş maş da istemez hani... 1953, 27 Nisan Barviha Sanatoryumu

Miras bırakanın ölümünden sonra mirasçılar da kendi aralarında mirasın paylaşımı konusunda uzlaşıp

anlaşmalılar, paylaşım sözleşmeleri düzenlemeliler. Öyle ki miras bırakandan kalma değerler zorunlu artırmalarda

çarçur olmasın.

Bu meslekte uzmanlık alanı olarak niçin Medeni Hukuku seçtiniz?

Medeni Hukuk tarih boyunca bütün hukuk dallarının anası olmuş. Medeni Hukukun temel kavramları ve kuramları bilinmeden hukukun öteki dallarına egemen olu-namıyor.

Üniversitelerimizi nasıl görüyorsunuz?

Üniversitelerimiz çağdaşlıktan, demokrasiden, katılımcılıktan, bilim özgürlüğünden çok uzak kalmış durumda. Hala bir askeri darbe yönetiminin militarist yasalarıyla yönetilmekte. Özerkliği olmayan, öğrencilerin ve personelin yönetime katılma ola-nağını tanımayan, otokratik ve hiyerokratik yapısıyla düpedüz çağ dışı kurumlar.Bilimsel üretiminin ve öğretim düzeyinin böyle bir kurumda ancak dünya üniversite-leri listesinin son sıralarında yer alması hiç şaşırtmamalı.

Üniversitelerimizin öğrencilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öğrencilerimiz çok elverişsiz koşullar altında, çağdaş bilimsellik, özgürlük ve demokrasi çıtasının oldukça altında kalmış üniversitelerde okumak zorundalar. Ne yazık ki motivasyon eksikliği, çalışma isteksizliği, ezbercilik, kitap ve kitaplık fobi-si, fotokopi kolaycılığı ve siyasal gelişmeler karşısındaki duyarsızlık bu kötü fotoğrafı büsbütün karartıyor.

Ülkemizin hukuk düzeni ideal bir düzen sayılabilir mi?

Özel tarihsel, sosyo ekonomik nedenlerle geri bırakılmış bir düzen bu. Yurttaşı değil devleti kutsayan otoriter bir yapı geçerli. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden in-san haklarını ihlal nedeniyle yediğimiz ağır yaptırımlar bunun en açık kanıtı. Özgürlük-çü, çoğulcu, demokratik, sosyal bir hukuk devleti düzeyine çıkabilmek için tırmanıl-ması gereken merdivenin önümüzde daha çok basamağı var.

Atatürk’ün VasiyetnamesiDolmabahçe, 5.9.1938 Perşembe

“Malik olduğum bütün nükut ve hisse senetleriyle, Çankaya’daki menkul ve gayrimenkul emvalimi, Cumhuriyet Halk Partisi’ne atideki şartlarla terk ve vasiyet ediyorum.1- Nükut ve hisse senetleri şimdiki gibi İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.2- Her seneki nemadan bana nispetleri şe-refi mahfuz kaldıkça yaşadıkları müddetçe Makbule’ye ayda 1.000, Afet’e 800, Sabiha Gökçen’e 600, Ülkü’ye 200 lira Verukiye ile

Nebile’ye şimdilik 100′er lira verilecektir.3- Sabiha Gökçen’e bir ev alınabilecek ayrıca para verilecektir.4- Makbule’nin yaşadığı müddetçe Çanka-ya’da oturduğu ev de emrinde kalacaktır.5- İsmet İnönü’nün çocuklarına tahsille-rini ikmal için muhtaç olacakları yardım yapılacaktır.6- Her sene, nemadan mütebaki miktarı yarı yarıya Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir.

/ Hukuk Hukuk /

Nazım Hikmet’in MezarıNovodeviçi MezarlığıMoskova, Rusya

105104 105

Cezasızlığa Karşı Küresel

Bir Hareket

Uluslararası Ceza Mahkemesi

“Mağdurlar ile beraber adaletle omuz omuza yürüyelim.” UCM Başkanı Song

Uluslararası Ceza Mahkemesi Başkanı Sang - Hyun Song, İstanbul Bilgi Üniversi-tesi’nin ev sahipliğinde konferans vermek için Türkiye’ye geldi. 2009 yılından bu yana Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin başkan-lığını yürüten Güney Koreli Song, yaptığı konuşmada çoğunluğu akademisyenler ve öğrencilerden oluşan kalabalık bir topluluğa hitap etti. Yaklaşık 3 saat süren konuşması sırasında uluslararası hukuk ve mahkemenin yanı sıra, Türkiye hakkındaki düşüncelerini de dile getirdi. Kore’de sa-vaşmış olan Türk askerlerine yönelik övgü dolu sözler sarf eden Song, Türkiye’ye bu konuda teşekkürlerini sunmayı da ihmal etmedi.

Mahkemeyi “cezasızlığı karşı küresel bir hareket” olarak nitelendiren Song, Mah-

kemenin insanlığın son 50 yıldaki umut ve taahhütlerin yerine getirilmesi için “bir daha böyle olmayacak” düşüncesinin sonucu olarak kurulduğunu ifade etti. Bu kurumun “hak ihlal edenlerden hesap soramama” olarak tanımladığı cezasızlık halini sonlandırmak amacıyla atılan nihai bir adım olduğunu belirtmekle beraber, cezasızlığın olduğu yerlerde hukukun geli-şemeyeceği ve hukuk güvenliğinin olama-yacağının da altını çizdi.

UCM’nin, Birleşmiş Milletler’den tamamen bağımsız bir kuruluş olduğunu önemle vurgulayan Song, Roma Statüsü ile bu iki kurum arasında zorlayıcı iş birliği yaratan bir mekanizmanın var olduğunu da sözle-rine ekledi. Soruşturma ve kovuşturmanın mahkeme tarafından yapılmasına rağmen,

delil toplanması ve olayların mahkeme önüne getirilmesi konusunda Birleşmiş Milletler ve üye devletler ile iş birliği ya-pılmasının zorunlu bir gereklilik olduğunu sözlerine ekleyerek, tek bir mahkemenin bütün dünyanın polisliğine soyunama-yacağını, emsal kararlar doğrultusunda caydırıcılık yaratmak amacı ile hareket edildiğini de önemle ifade etti. Bir ülkede ihlal yaratan durumun UCM’nin önüne getirilip getirilmemesi konusunda takdir yetkisi olan BM’nin, “çoğunluğu kapitalist devletlerden oluştuğunun” izleyicilerce ifade edilmesi üzerine Song, bu mahke-menin başkanı olarak son derece bağımsız olduğunu esprili bir şekilde dile getirerek, herhangi bir konuda spekülasyon oluşma-ması için çok sevdiği golfü bile yalnız oy-nadığını belirtti. BM’nin siyasi bir irade ile, sevk edilen bazı davaları erteleme yolunu seçmesi nedeniyle UCM’nin itibarının da ister istemez sarsıldığını söyledi.

Amerika Birleşik Devletleri’nin de Türkiye gibi, Roma Statüsü’ne taraf olmadığını ve dolayısıyla UCM ile iş birliği yapmadığını

belirten Song, önceliklerinin farklı olması nedeniyle Mahkemelerine sıcak bakmayan ABD’nin, son yıllarda tavrını yumuşattığını ve ileride ABD’nin de kendilerine katılaca-ğına inandığını ifade etti.

Konuşmasının önemli bir bölümünde Tür-kiye’nin kendilerine katılmaları konusun-daki istek ve beklentisini dile getiren Song, devletlerin katılımı olmadan amaçlarına ulaşmalarının imkânsız olduğunu söyledi. UCM Başkanı Song Türkiye’nin taraf olması halinde UCM’nin dünyanın her yerine ya-yılma adına bir adım daha atmış olacağını ve suçluların kaçacak yeri kalmayacağını söyleyerek, bu durumun Türkiye vatan-daşlarına yeni iş alanları yaratabileceğini de belirtti. Song, Türkiye’nin taraf olmak konusunda çekingen davranmamasını is-teyerek, mahkemenin geleceği hedefleyen bir mahkeme olarak geçmişe değil ileriye yönelik incelemelerde bulunduğunu da sözlerine ekledi.

Dünyanın UCM tipi mahkemeleri yaratma-ya hevesli olduğunu ve bu gereksinimin yadsınamaz bir gerçek olduğunu belirten Song, Türkiye ve dünyaya yönelik söyledi-ği “Mağdurlarla beraber adalet ile omuz omuza, hep birlikte yürüyelim” sözleri ile konferansı noktaladı.

Merkezi Hollanda’da bulunan Uluslararası Ceza Mahkemesi, 1998 yılında oluşturulan Roma Statüsü’nden doğmuştur. Başta Statü’nün doğduğu toplantı olmak üzere, daha önceki yıllarda düzenlenen toplantılara da katılan Türkiye, tıpkı dünyanın üçte biri gibi, henüz Roma Statüsü’ne taraf olmuş değildir. Soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçuna dayanan halleri incelemek UCM yetki ve görevleri arasındadır

Uluslararası Ceza Mahkemesi ceza adalet sistemi içinde son başvuru merkezi olarak yer alıyor. Taraf devletlerce, BM Güvenlik Konseyi’nce veya UCM savcısının kendiliğinden harekete geçmesi ile olaylara müdahale eden UCM, daimi bir mahkeme olmasına rağmen devletlerin kendi kendilerine müdahalede bulunmadıkları hallerde devreye girmek için tasarlanmıştır. Gelecekte yeni katliamlar olmasını engellemek, suçluları cezalandırarak adalet anlayışını empoze etmek için kurulmuştur.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından geçtiğimiz yıllarda UCM’ ye katılınacağı yönünde açıklamalar yapılmasına rağmen Türkiye henüz bu konuda yeterli adımlar atmış değil. Türkiye’nin içinde bulunduğu Ortadoğu ve İslam dünyası Roma Statüsü’nde en az bulunan coğrafya olup, Türkiye’nin üyeliği bir simge niteliği taşıyacaktır. Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk’ün dilediği gibi, bu tür üyeliklerin dünyanın geleceğini şekillendirme konusunda Türkiye’ye de söz hakkı tanıyacağına şüphe yoktur.

/ Hukuk Hukuk /

UCM Başkanı Song konferansta konuşma yaparken...

107106

Türklerin Kutsal SavaşıBir Amiralin Gözünden

Kıbrıs Barış Harekâtı

Kıbrıs Barış Harekâtı askeri açıdan örnek teşkil etse de siyasi açıdan ne yazık ki çözüme ulaşamadı.

Kıbrıslı Türklere yapılan işkencelere ve katliamlara daha fazla sessiz kalamayan Türk hükümeti harekât emri vererek Kıbrıs’a çıkarma yaptı.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sahip olduğu muhteşem

güzelliklerinin yanında geçmişe dair derin izler taşıyor. Yavru

vatanımızın özgürlüğüne kavuşmasını sağlayan Barış

Harekâtı hakkında bilinmeyenleri harekâtta Harp Bürosu Kurmay

Başkanı olarak görev alan emekli Koramiral Işık Biren anlattı.

Işık Biren Emekli Koramiral

Kendi Gemimiz Kocatepe Nasıl Battı?

Birinci Harekâtın en üzücü olayı hiç şüphesiz ki Kocatepe adlı gemimizin kendi uçaklarımız tarafından yanlışlıkla bombalanmasıdır. Harekâtın devam ettiği sırada bize Yunan konvoyunun adaya takviye gönder-diğine dair Ankara’dan bir mesaj geldi. Mesajın sonradan yanlış olduğunu öğrendik ama iş işten geçmişti. Hemen bir keşif birliği yolladık. Bir şey çıkmamasına rağmen Ankara’dan hava harekâtı kararı geldi. Ve bu karar sonucu kendi gemimiz olan Kocatepe’yi ne yazık ki vurduk. Bizim gemimiz kendi uçaklarımızın böyle bir saldırıda bulunacağını doğal olarak tasavvur edemedi. Olayın farkına varınca derhal birlikleri olay yer-ine yolladık. Gece saat 22.05 civarında radarda gemiyi gördük. Bizden 15 km uzaktaydı. Birdenbire iki kere patlama oldu ve gemi ikiye ayrıldı. Gözümüzün önünde yanışına ve kayboluşuna şahit olduk. Geminin komutanı Albay Güven Erkaya çok doğru bir kararla gemiyi terk ettirdiği için çok fazla can kaybı yaşan-madı. Gemidekilerin bir kısmı bizzat İsrail gemisi tarafından kurtarılırken bir kısmı da diğer gemimiz Berk tarafından kurtarılarak Mersin’e gönderildi. Bizim deniz grubunun kontrolü dışında gelişen bir olaydı. Hava kuvvetlerini oraya gönderenler yanlış bir kararda bulundu. Satıh kuvveti komutanıyla iletişim eksikliği bu olayın gerçekleşmesinin sebebiydi.

Kıbrıs Barış Harekâtı zorunlu siyasal ge-lişmeler sonucu başlatılan iki aşamalı bir olaydır. Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın garantörlüğünde anayasası Londra ve Zürih Anlaşmaları ile belirlenmiş Türk ve Rum halkının beraber yaşadığı KKTC’nin o zamanki adı Kıbrıs Cumhuriyeti idi. Rum lider Makarios Cumhurbaşkanı, Türk lider Fazıl Küçük ise Cumhurbaşkanı yardımcısı görevindeydi. 1974 yılına gelene kadar Rumlar, adayı Yunanistan ile birleştirmek (Enosis) ve büyük Yunanistan’a kavuş-mak (Megola İdea) için Kıbrıs’ta yaşayan Türklerin üzerinde büyük baskılar yaparak cinayetlere varacak derecede saldırılar düzenlediler. 1974 yılında Nicos Samp-son’ın yaptığı darbe ile Makarios hükümeti düşürüldü. Sampson’ın da Türklere karşı işkencelerinin devam etmesine Türk Hü-kümeti daha fazla sessiz kalamadı. Protes-tolarla başlayan tepkilerden sonra sınırlı hava harekâtları başlatıldı. Ancak Kıbrıslı Türklere baskı hala devam ediyordu. Kıbrıs hükümetinde görev yapan Türk Bakanlar

yönetimden çekilme kararı aldılar. Böylece Kıbrıs içerisinde Türklerin de yaşadığı Rum yönetimi haline döndü. Rum toplumu daha çok ticaretle uğraştığı için onların toprak mülkiyeti Türklere oranla daha sı-nırlıydı. Düşmanlık hareketleri başladıktan sonra Türkler sahip oldukları arazileri terk etmek zorunda kaldılar.

Gelişen olaylar üzerine garantör devlet olan Türkiye’de dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ile Başbakan yardımcısı Necmettin Erbakan öncelikle İngiltere’ye başvurdu-lar. O sıralarda Yunanistan’da 1967’lerde başlayan cunta yönetimi mevcuttu; yani demokratik bir ortam söz konusu değil-di. Yunanistan taraf konumunda olduğu için müzakereye yanaşmadı. İngiltere de göstermiş olduğumuz yaklaşımı fazla ciddiye almadı. Bunun üzerine Kıbrıs’a Barış Harekâtı yapılması kararı alındı. Ben o sırada Harp Bürosu Kurmay Başkanı idim. Gelen emirle derhal Mersin’e intikal ederek Güney Grubu Kuvveti’ni kurmamızı ve komutayı devralmamızı söylediler.

/ Tarih Tarih /

108 109108

Kıbrıs Barış Harekâtı sonucu: TSK: 498 ölü, 1200 yaralıKıbrıs T. Y: 70 mücahit ölü, 270 sivil ölü, 803 kayıp sivil, 1.000 yaralıKıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan: 4.000 ölü, 12.000 yaralı.

Cenevre’deki müzakerelerden olumlu sonuç çıkmayınca dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş ‘ Ayşe Tatile Çıksın’ parolasını Başbakan Bülent Ecevit’e iletti. Bu parola İkinci Barış Harekâtını başlattı. Paroladaki Ayşe, Turan Güneş’in kızı Ayşe Güneş Ayata’ydı.

19 Temmuz sabaha karşı Mersin’e var-dık. Bölgenin haritaları çıkarıldı ve bütün gemilere dağıtıldı. Çıkarma plajını Lap-ta – Karava Bölgesi’nde seçtik. Geniş bir plaj değildi ancak yola yakın olması karaya çıkan birliklerin yolu kullanarak kıyı başı elde etmelerini kolaylaştırdı. Tarihte belki de bir ilki uygulayarak sürati az olan çıkarma araçlarını sürati fazla olan çıkar-ma araçlarına bağladık. Böylece hızlarını eşitlemiş olduk. Bize verilen emir oradaki Türk toplumunun canını kurtarmak ve kıyı başı elde etmek suretiyle orada askeri varlık göste-rerek barış masasındaki müzakerelere avantajlı şekilde oturmaktı. Sualtı Taarruz Timleri (SAT) plaj derinliklerinde mayın ararken üzerlerine ateş açıldı. Biz de hemen bombardımana başladık. Karşılıklı ateşlemeler ile çarpışma resmen alevlendi. İki alay ile kıyı başına çıkıldı. Şartlar çok zordu. O esnada Türk milletinin olağanüstü durumlarda neler yapabileceğine şahit olduk. Askerlerin beslenmesi için koyunla-rını feda edenler, bozulan cephaneliklerin tamiri için binlerce kilometre yol gelmeyi

göze alanlar, yaralılara kullanılacak serum-ların soğuk muhafaza edilmesi için kendi mallarını düşünmeden dükkânlarını açan-lar… Özellikle donanma olarak Mersin’e konuşlandığımız için harekât sırasında Mersin halkının göstermiş olduğu yardım ve desteği unutmak mümkün değil…

Süreç devam ederken Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin toplanacağı haberi ile birden ateşkes emri geldi. Böylece Birinci Harekât sona erdi. Ancak sorun tam

anlamıyla çözülemedi. Biz denizden çıkarma yaparken aynı zamanda helikopterler ile indir-me, uçaklar ile atma harekâtı yapılıyordu. Hem Kayseri’den hem de Bolu’dan kalkan tugaylar

Gönyeli bölgesinde taarruza başladılar. Birinci harekât sonrasında Girne’de kimse kalmamıştı. Bölgelerin çoğu boşaltıldı. Ağustos’taki İkinci Harekât’a kadar müza-kereler devam etti. Ancak Yunan Cunta’sını ikna etmek kolay olmadı. Sonuç çıkma-yınca bugünkü Kuzey Kıbrıs Türk Cum-huriyeti’nin hudutlarını oluşturan İkinci Harekât başlatıldı. 14 Ağustos’ta başlayan harekâtta Mağusa, Omorfo ve Lefke ele

geçirildi. Harekât bittiği zaman Kıbrıs’ta Rauf Denktaş’ın başlattığı hareketle Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu. Ancak 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulması ile son buldu.

Barış Harekâtın amacı müzakere masasına güçlü oturabilmekti. Ne yazık ki biz masa-da uzun süre kalamadık. Erbakan – Ecevit koalisyonu uzun ömürlü olmadı ve bugüne kadar gelen Kıbrıs sorunu çözümsüz kaldı. Bu işin bugüne kadar siyasal çözüme ulaş-maması bizim açımızdan iftihar edilmesi gereken bir olay değil. Bu ülke 9 Eylül’de İzmir’e çıkıp Ekim’de Lozan kentinde masa-ya oturup Misak-ı Milli’nin tapusunu almış bir ülke. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıyan yegâne ülke Türkiye’dir. Türkiye

bu kozunu eline birçok fırsat geçtiği halde hiçbir zaman kullanamadı. Eğer Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni devlet olarak tanıtılabilseydi Rum cemaati ile Türk ce-maati birer devlet statüsünde eşit şartlarla masaya oturabilirlerdi. Rum Kesimi’nin Avrupa Birliği’ne alınması oldukça yanlış bir karar. Burada Yunanistan’ın Doğu Avru-pa ülkelerine karşı veto hakkını kullanma şantajı etkili oldu.

Her ne kadar siyasi açıdan çözüme ulaşa-mamış olsa da harekâtın iyi bir tarafı var. 1974 yılına kadar Kıbrıs’tan her gün bir felaket haberi gelirdi. Cinayetler, işkence-ler, saldırılar bitmek bilmezdi. Harekâttan sonra birkaç münferit olay hariç tek bir can kaybı olmadı. Orada yaşayan Türk vatan-daşlarımız özgürlüklerine kavuştular.

Çıkarma Bölgesi’nde keşif esnasındayken yaraladığımız hücum botunda Türkleri imha etme planına rastladık. Eğer Kıbrıs’a Barış

Harekâtı düzenlenmeseydi Bosna Hersek’i aratmayacak bir katliam gerçekleşecekti.

/ Tarih Tarih /

111110

“Mutluluk Kişiye

Doğru Yolu Gösteren Pusuladır” Mutluluğun genlerle bir ilgisi var mıdır?İyimserlik ve karamsarlık açısından baktığımız zaman evet, mutluluğun genlerle bir ilgisinin olduğunu söyleyebiliriz. Yapılan araştırmalar da bunu gösteriyor. Fakat ‘Genler mi belir-liyor?’ diyecek olursak hayır, karamsarlığa yatkın olduğu halde bilinçli olarak kendini eğitip onun üstesinden gelebilmek mümkün. ‘Ben doğuştan böyleyim, annem de babam da karamsar’ deyip sorumluluğu genlere atmak oldukça yanlış. Mutluluğun geliştirilebilen bir kavram olduğunu bilmek önemli.Mutluluğun temel faktörlerini sıralayacak olursak neler yer alır?Pozitif Psikoloji alanının kurucusu olan ünlü Amerikalı Psikolog Martin Seligman’ın bu ko-nuda yaptığı araştırmalara bakıldığında mutlu hissedenler ile mutsuz hissedenlerin arasında sağlık bakımından büyük bir fark olduğu orta-ya çıkıyor. Mutlu hissedenler hem daha uzun hem de daha kaliteli bir hayata sahip oluyor-lar. Karamsar, mutsuz ve depresyon içerisinde olanlar ise sağlık açısından daha sorunlu ve kısa ömürlü bir hayat yaşamak durumunda kalıyorlar. İnsanı ne mutlu eder denildiği zaman pek çok faktör sıralamak mümkün. İngiliz Eko-nomi Profesörü Richard Layard bu konu ile ilgilenerek bugün pek çok okulda ders olarak okutulan Mutluluk Ekonomisi adında bir alan yarattı. 42 ülkede on binin üzerinde yapılan araştırmalar sonucu mutluluk için 7 temel faktörün etken olduğunu ortaya çıkardı.1- Geleceğe güven duygusu: Araştırmalara göre sahip olunan ekonomik gücün tek başına yeterli olmadığını, bunun yanında geleceğe güven duygusunun kişinin mutlu olmasını sağladığını ortaya koyuyor. Danimarka, Nor-veç, İsveç gibi sosyal devlet anlayışının hâkim olduğu ülkelerdeki insanların Amerika’da yaşayanlara göre daha mutlu oldukları ortaya çıkıyor. 2- Sağlıklı aile ilişkileri: Bir insan eğer sağlıklı aile ilişkisine sahip değilse ne kadar parası olursa olsun bir türlü mutlu olamıyor. Çocuğa gösterilen değer, aile içi sorunsuz iletişim, aynı çatı altında güvenli bir yaşam duygusu kişide mutluluğu sağlayan en önemli etken olarak rol alıyor.

Hayat akıp gidiyor. Bu koşturmaca içerisinde durup ‘Kendi mutluluğum için mi yaşıyorum, işimden

memnun muyum, bu hayatta beni ne mutlu ediyor?’ diye sorduğunuzda cevaplarınız sizi tatmin ediyorsa şanslısınız… Mutluluk konusunda merak edilenleri

İletişim Psikolojisi Uzmanı Doğan Cüceloğlu ile konuştuk.

İnsan mutluluğunun temelinde büyük resimde nerede yer aldığı önemlidir.

Psikoloji /

112 113

Sağlıklı aile ilişkisine sahip

olmak mutluluğa açılan kapının

anahtardır.3- Arkadaşlar ve sosyal çevre: İnsanlar do-ğaları gereği konuşabileceği, derdini anlata-bileceği, beraber sevinip beraber üzüleceği kişilerin çevrelerinde olmalarını istiyorlar. Kişinin sosyalleşerek farklı çevrelere girmesi mutluluğunu artırıcı etmen olarak öne çıkıyor.4- Çalışılan işin anlamlı olması: Araştırmalar sevdiği işi yapan insanların çok daha mutlu olduklarını ortaya koyuyor. İstemediği halde her gün işe gitmek zorunda hissedenler dep-resyona daha yatkın, karamsar bir ruh haline daha yakın oluyorlar. 5-Sağlık: Her şeyin başı sağlık tabiri dilimize o kadar yerleşmiş ki mutluluğu etkileyen faktör olarak ilk sırada yer almaması şaşırtıyor. Araştırmalar sağlığı yerinde olmasa da ailesi, arkadaşları yanında olanların şükür duygusu ile mutluluğu yakaladıklarını söylüyor.6-Hayata yön veren temel değerler: Mutlu-lukta önemli bir diğer faktör ise hayatta kişiye yol gösterecek temel değerlerin olmasıdır. Bunu ben ‘büyük resim’ diye adlandırıyorum. Hayatını anlamlı bulmak, zengin bir farkın-dalık edinmek, kendi değerleriyle bir bütün halinde yaşayabilmek mutluluk için yeterli geliyor.7- Özgürlük duygusu: Hayatımın direksiyo-nunda ben varım, ben özgürüm duygusu ile yaşayan insanlar mutluluğu daha kolay yakalı-yor. Kendi kararlarını kendileri verebilen, ken-di yaşamlarında var olabilenler aynı zamanda mutluluğu da elde etmiş oluyorlar.

114 115114

Kalıcı mutluluk mümkün müdür?

Kişi mutlu olduğu an kendini öyle bir kaptırır ki akış denilen kavram içerisinde mutluluğunun farkına varamaz. Sevdiğin bir işi yaparken sonradan dönüp baktığın zaman ‘O zamanlar ne kadar da mutluymuşum’

duygusu hâkim oluyor. Kimyasal bir duruma bağlı olarak beyin belirli bir salgı içersinde oluyor. Bunu sürekli hale getirmek mümkün değil. Kalıcı mutluluk arayışının sağlıklı olmadı-ğını düşünüyorum. Bir şeyin anlamı kendisinin zıddı ile tanımlandığı için biz de mutlu olduğumuz zamanların değerini ancak mutsuz günlerimiz-

de anlayabiliyoruz. Hayatta hedef alınacak en önemli şey yaşamak olmalıdır. Yaşam içerisinde üzüldüğün anlar elbette ki olacak. Böylece yanlış yaptığın şeylerin farkına varacak ve dersler çıkararak olgunlaşacaksın. Mutluluk pusula gibidir. Yanlışları doğruya çevirdiğin zaman mutluluk zaten seni bulacaktır.

Mutluluk kişiden kişiye göre değişen bir kavram mıdır?

Kesinlikle. Yaşına, cinsiyetine, kavra-yış biçime göre değişebilir. Mutlulu-ğun her insanda görünüş biçimi farklı olabileceği gibi kendi içerisinde de farklılıkları vardır. Kısa süreli sevinçle-rin çoğu mutluluk olmuyor. Örneğin; hep beraber bir pazar sabahı kah-valtıya gidiyoruz. Yüzümüz gülüyor. Çünkü bu durum hoşumuza gidiyor. Mutlu olmuyoruz. Ancak araştırmalar gösteriyor ki eğer kahvaltıyı beraber hazırlarsak yani işin içerisinde bir emek varsa bu durumdan oldukça mutluluk duyuyoruz.

Kişi mutlu olmayı kendi için mi ister? Başkasının mutluluğu için yaşamak ne kadar doğrudur?

Benim bütün kitaplarımda ele aldığım en önemli konudur bu. Yaşamın seçimlerden oluşan bir süreç olduğu-nun farkına vararak yaşayacak kadar bilinçli olmak gerekiyor. ‘Seçimlerini yaparken kendi iraden ile mi yoksa başkaları istedi diye mi yapıyorsun? Hayatının direksiyonunda sen mi oturuyorsun?’ İşte bütün mesele bu-rada. Benim iddiam şu ki bizim toplu-mumuzdaki insanların %96’sı yetişkin çocuk. Seçim yaparken el âlem ne der diye düşündüğünün ve ona göre davrandığının farkında değil. Mutlu olmam isteniyor mutlu olmalıyım diye değil gerçekten kendi irademiz ile bunu yakalayabilmemiz gerekiyor. Hayatını başkalarının mutluluğuna adayarak, o mutlu olursa ben de mutlu olurum bilinci ile yaşayarak geçirmek ne yazık ki boşa yaşanmış-lığın göstergesi oluyor. Önce hayatın merkezine kişinin kendisini koyması, kendi mutluluğu için yaşaması büyük önem taşıyor.

Sağlıklı olduğunuzdan dolayı mutlu olmazsınız ama mutlu olduğunuz için sağlığınızın

daha iyi olması mümkündür.

115

Modern Çağın Hastalığı

Stres

Sürekli sinirli ve kaygılı mısınız? İş hayatınızdaki sorunlara karşı çözüm bulmakta zorlanıyor musunuz? Etrafınızdaki her şey üzerinize geliyor ve siz sürekli bir şeylerin mücadelesini

vermekle mi uğraşıyorsunuz? Cevabınız ‘evet’ ise çağımızın hastalığı strese kendinizi kaptırmış bulunuyorsunuz.

Hayatın her alanında karşımıza çıkabilen stres, bizi baskı altına alarak yaşam kalitemizi düşürmekle kalmıyor, fizik-sel olarak da pek çok rahatsızlığın ortaya çıkmasına neden oluyor. Bilimsel araştırmalara göre stres altındaki kişiler başta kalp krizi olmak üzere, mide rahatsızlıkları, migren, hipertansiyon, depresyon, kilo alımı ve saç dökülmesi gibi birçok rahatsızlık açısından büyük risk taşıyor.

Stres anında vücutta fizyolojik, duygusal ve davranışsal belirtiler görülüyor. Kan basıncının yükselmesi hızlı nefes alıp verme, kalp atışlarının hızlanması kasların gerginleşmesi, sindirim sisteminin yavaşlaması

sık yaşanan fizyolojik belirtiler arasında yer alıyor. Duygusal belirtiler ise daha çok öfke, kaygı, depresyon, ağlama krizleri, unutkanlık, yor-gunluk, isteksizlik ve konsantrasyon bozukluğu olarak kendisini göste-riyor. Stresin davranış üzerindeki etkileri ise çok çeşitli olabiliyor. Aşırı yemek yeme isteği, alkole yönelme, sosyal hayattan uzaklaşma, içe kapanma gibi sorunlar kişinin hayatının olumsuz yönde etkilenmesine neden oluyor.

Stres anında vücutta depolanan yağ kolay kilo

alımına yol açıyor.

/ Psikoloji Psikoloji /

116 117

Bazı insanlar için stresli olan bir du-rum bazıları için sorun haline bile ge-lemeyebiliyor. Burada insan yapısının farklılığı devreye giriyor. Araştırmala-ra göre en sık yaşanan stres nedenleri arasında:

*Sevilen birinin kaybı

*Aile içi sorunlar

*İş yerindeki huzursuzluk

*Ekonomik problemler

*Boşanma ilk sıralarda yer alıyor.

Bütün streslerin olumsuz olduğu-nu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. ‘Pozitif stres’ olarak da geçen olumlu stresler kişinin hayatında başlayan yeniliklere alışma sürecinde kendi-sini gösteriyor. Doğum, evlilik, yeni bir şehre taşınma, iş yeri değişikliği gibi durumlar kişide her ne kadar stres yaratsa da olumlu duygulara yol açıyor.

Stresle Başa Çıkmanın 25 Yolu

Yaşadığınız iyi kötü ne varsa geride bırakın. Hayatınıza yeni bir sayfa aça-rak stresten uzak sağlıklı bir yaşam için aşağıdaki 25 öneriyi uygulamaya başlayın.

1- Uzmanlar tarafından hem fiziksel hem zihinsel yönden rahatlama sağ-ladığı kanıtlanan sporu hayatınızın bir parçası haline getirin. Sık sık doğada yürüyüş yapın.

2- Beslenme düzeninize dikkat edin. Bol bol meyve ve sebze tüketmeye özen gösterin. Fast food tarzı zararlı yiyeceklerden uzak durun.

3- Kafein ve alkol içeren içecekleri fazla tüketiyorsanız azaltın.

4- Günde 2 fincan bitki çayı için.

5- Uyku düzeninize özen gösterin. Geceleri erken uyumaya çalışın.

6- İş stresini azaltmak için işlerinizi önem sırasına göre düzenleyin. Yetiş-

mesi gerekenleri en önce planlayın ve ona göre hareket edin.7- Kendiniz için zaman ayırın. Bu zaman diliminde canınız ne yapmak istiyorsa ona göre hareket edin.8- Belirli aralıklarla masaja giderek vücudunuzu rahatlatın.9- İşten yorgun geldiğinizde sıcak bir duş alarak günün yorgunluğunu üzerinizden atın.10- Uzun saatlerinizi trafikte ge-çirmek zorunda kalıyorsanız trafik yoğunluğuna göre alternatif güzer-gâhlar belirleyin, rahatlatıcı müzikler dinlemeye çalışın.11- Daha önce hiç denemediğiniz tür-den hobiler edinerek stresten uzaklaş-maya çalışın. 12- Yoga, meditasyon gibi bedeninizin gevşemesini sağlayan uygulamaları deneyin.13- . Arkadaşlık ilişkilerinize önem verin, onlara zaman ayırarak payla-şımlarda bulunun.14- Kendinizi sürekli geliştirin, bol bol kitap okuyun, film izleyin, tiyatro ve konserlere gidin.15- Yılda 2 defa tatil yapmaya çalışa-rak dinlenmenize izin verin.16- Arada pahalı hediyeler alarak kendinizi şımartın. Unutmayın siz her şeyden değerlisiniz.17- Yeri geldiğinde özür dilemekten ve affetmekten korkmayın.18- Kendinize güvenin. Daima ‘Ben yapabilirim’ duygusu ile hareket edin.19- Hatalarınızdan pişman olmayın. Her hatanızdan bir ders çıkarmaya çalışın.20- Hayata pozitif bakın. 21- Küçük şeylerle mutlu olabilmeyi öğrenin.22- Yeri geldiği zaman ‘hayır’ demeyi bilin.23- Başkaları için değil kendiniz için yaşayın.24- Sahip olduklarınızın değerini bilin.25- Hayatı olduğu gibi kabullenin.

Sağlık danışmanınız olarak da hizmetinizde!

e-mail: [email protected]: 02163691711

Günümüzde sağlık sorunu bulunan birçok kişi bu

sorunun nasıl ve nerede doğru bir şekilde tedavi edilebileceği bilgisine kolaylıkla ulaşamıyor.

Konsept size bu konuda da doğru bilgiler

vermeyi hedefliyor. Konsept'e sağlığınız

konusunda danışabilirsiniz.

/ Psikoloji

119118 119

Doğru Okul Seçimi Başarının Anahtardır

Çocuğunuzun sağlıklı ve mutlu gelişimi için doğru okul seçimi büyük önem taşıyor.

Doğduğu günü dün gibi hatırladığınız çocuğunuz artık büyüdü ve okul çağına geldi. En değerli varlığınızın geleceğine yön verecek bu önemli aşamada doğru okulu seçebilmek

birçok detayı beraberinde getiriyor.

İlkokula başlama hiç şüphesiz ki insanın hayatta atacağı en önemli adımlardan biridir. Başarılı bir ilkokul yaşamı, çocuğu-nuzun burada edineceği temel bilgiler ve yetenekler ileride alacağı eğitim hayatını etkileyeceği gibi kişiliğine de büyük ölçüde yön verir. Çocuğunuzun kendi yaşıtlarıy-la beraber zaman geçirmeye başlaması, sorumluluk duygusunu öğrenmesi kendi gelişiminin farkındalığına erişmesi açısın-dan önemlidir.

Okula yeni başlayacak çocuğunuza iyi birer gelecek sağlayabilmek adına kafanızda bir-çok soru işareti olması doğaldır. Her anne,

baba çocuğunun iyi okullarda okuyup kaliteli eğitim almasını ister. Ancak bunun seçimi biraz zaman alabilir.

Çocuğunuzun İhtiyaçlarını Belirleyin

Doğru okul seçiminde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta çocuğunuzun ih-tiyaçlarını en iyi şekilde belirlemektir. Ne-lerden hoşlandığı, yetenekleri, ilgi alanları, beklentileri doğrultusunda hareket edin. Eş, dost tavsiyesi ile değil seçtiğiniz okulun çocuğunuz için uygunluğuna bakarak karar verin. Başkasının çocuğunun okuduğu okulda mutlu olması sizin çocuğunuzun da mutluluğunu garanti etmeyeceğini bilin.

Uygun Okulların Listesini Çıkarın

Çocuğunuzun ihtiyaçlarına cevap verebi-leceğini düşündüğünüz okulların listesini çıkarın. Tabii liste yaparken bütçenizi de gözden geçirin. Bütçenize uygun olma-yanları eleyin. Görüşmeye gitmeden önce kurumların web sitelerine bakarak ön bilgi sahibi olun. Daha sonra randevu alarak çocuğunuzla birlikte ziyarete gidin. Gider-ken hafta sonu olmamasına özen gösterin.

Diğer çocukların bir arada olduğu ortamı görmesi çocuğunuz için yararlı olacaktır. Görüşmeye gittiğiniz yetkiliye, ‘Sınıflar kaç kişilik?’, ‘Eğitim sistemi nasıl?’, ‘Hangi ya-bancı dil öğretimleri mevcut?’, ‘Öğrenme ortamı yeterli mi?’, ‘Öğretmen kalitesi ne durumda?’ gibi sorular sorarak okul hak-kında detaylı bilgiler edinmeye çalışın. Bu bilgilerin yanı sıra okul seçerken aşağıdaki detayların önemli olduğunu unutmayın.

Çocuğunuz Okula Hazır mı?Doğru okulu bulmak kadar çocuğunuzun ilkokula başlarken burada zorlanmadan başarılı olabilmesi için bazı yeterliliklere sahip olması gereklidir. İlköğretim Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ayla Oktay’ a göre bir çocuğun ilkokula başlaması için:

Okulun sınavlardaki başarı seviyesi

Eve yakınlığı

Okul servis hizmeti

Ders dışı sosyal aktivite programları

Okulun taşıdığı prestij

Ders anlatılırken kullanılan materyaller

Rehberlik sistemi

Yemek servisi

Güvenlik durumu

Veli toplantısı sıklığı

Türkçe’yi doğru, etkili ve güzel kullanma becerisi,Evden ve anneden kolaylıkla ayrılabilmesi,Farklı bir yetişkinle gün boyu beraber kalabilmesi,Öğrenme için istekli olması,Öğretmenin verdiği talimatı dinleme, anlama ve yerine getirebilmesi,Dikkatini belirli bir süre toparlayabilmesi,Teneffüslerde kendisini koruma, dengeli hareket edebilmesi,Kendi kendine giyinmesi,Sırada dik ve belirli bir mesafede oturabilmesi,El – göz koordinasyonu ve sesleri ayrıştırabilmesi,Kalın ve ince kaslarını rahatça kullanabilmesi,En az 20 – 25 dakika yetişkin gözetimi olmaksızın kendi başına bir şeyler yapabilme ve sürdürebilmesi gereklidir.

/ Eğitim Eğitim /

120 121

‘Hedefimiz Gelecek

100 yılı Şekillendirecek Gençler Yetiştirmek’

2008 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde çıktığı rektörlük yolculuğuna sayısız başarılar sığdıran Prof. Dr. Muhammed Şahin rektörlük kariyerine MEF Üniversitesi’nde devam ediyor. Öğrencilerine olan bağlılığını her seferinde dile getiren deneyimli rektör ile MEF Üniversite-si’ne geçiş sürecini ve planlarını konuştuk.

Genç yaşta başarılı bir rektörlük geçmişi-ne sahip oldunuz. Rektörlüğe uzanan yol-da hangi akademik süreçlerden geçtiniz?

1987 yılında İstanbul Teknik Üniversite-si Geomatik Mühendisliği bölümünden mezun oldum. 1989 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’ndan aldığım burs ile İngiltere’ye giderek master ve doktoramı tamamladım. Daha sonra 1994 yılı sonunda Türkiye’ye dönerek İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak göreve başladım. O zamanın rektör yardımcısı Gülsün Sağla-mer’in beni yanına almasıyla yöneticiliğin ilk basamaklarını çıkmaya başladım. Sayın Gülsün Sağlamer rektör olduktan sonra uzun bir süre onun danışmanlığını yap-tım. Bu süre zarfında ülke meselelerini

ilgilendiren pek çok araştırmada bulundum. Özellikle 1999 dep-remlerinden sonra deprem - afet yönetimi, deprem hasar analizleri gibi konularda hem İstanbul’u hem de Türkiye’yi ilgilendiren projeler yürüttüm. 2008 – 2012 yılları ara-sında İstanbul Teknik Üniversitesi rektörlüğü yaptım.

MEF Üniversitesine atanma süreci-niz nasıl gelişti?

4 yıllık İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki rektörlük görevim sona erdikten sonra de-ğişik kurumlardan teklifler geldi. Önceleri başka bir üniversitede rektörlük yapmaya sıcak bakmıyordum. Ancak başarılı bir eğitim geçmişine sahip MEF Eğitim Ku-

MEF gibi çağdaş eğitimin

merkezi olan bir kurumda

görev aldığım için gururlu ve

mutluyum.

rumları’nın Kurucusu ve MEF Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Sayın Dr. İbrahim Arıkan’dan benzer bir teklif gelince kabul ettim. Mart ayında MEF Üniversitesi’ne rektör olarak atandım.

Yeni kurulacak bir üniversiteye rektör olmak nasıl bir duygu?

Oldukça heyecanlı ve mutluyum. Yeni bir üniversite olduğu için her şeyi sıfırdan Mü-tevelli Heyet üyeleri ile birlikte planlıyor-sunuz. Devlet üniversitesi deneyiminden sonra vakıf üniversitesinde görev yapacak olmanın farklı tarafları var tabii ki… Fakat İstanbul Teknik Üniversitesi her ne ka-dar devlet üniversitesi olsa da tamamen yeniliğe açık, çağdaş, ülkenin ve dünyanın gerçeklerini ön plana alarak yönettim. Bana teslim edilen kurumu nasıl üst sırala-ra yükseltirim, ülkeme ve dünyaya hizmet edebilir hale nasıl getiririm diye uğraştım. MEF Üniversitesi’nde de aynı başarıyı yakalayacağımızı düşünüyorum.

Öğrencileriniz tarafından oldukça sevilen bir rektörsünüz, bu konuda neler söyle-mek istersiniz?

Öğrencilerimle kuvvetli diyaloğum saye-sinde yakaladığım başarıyı MEF Üniver-sitesi’nde de yakalayacağımdan eminim.Öğrencisinin bir kesimini yok sayan bir yöneticinin başarılı olması mümkün değil. Ben cep telefonu numaramı bile öğrencile-rimle paylaşırım ve en ufak bir sorununuz olduğunda beni mutlaka arayın derim. Gecenin bir vakti ‘Hocam dişim ağrıyor, ya-

rın da sınavım var ne yapacağım?’ diye arayan öğrencim bile oldu, Öğrencilerin güvenini sağla-yabilmek, onların her zaman yanında olabilmek çok önemli. Ben bu konuda şanslı olduğumu düşünüyorum.

Deneyimli bir rektör olarak İstanbul Teknik Üniversi-tesi başarınızı MEF’e nasıl yansıtmayı planlıyorsu-nuz?

Benim İstanbul Teknik Üniversitesi’nde rek-tör olduğum dönem oldukça yoğun geçti, sürekli bir değişim söz konusuydu. Yatırımla-rın ve yeniliklerin çok olduğu bir dönemdi. İTÜ 2008-2012 dö-nemi sonunda sadece Türkiye’de değil dünyada konuşulan bir üniversite haline gelmişti. Dünya ya-rışmalarında alınan önemli derecelerle tüm İTÜ’lüler ve ülkemiz gururlandı, mezunlarımız ise üniversi-telerine daha fazla aidiyet duygusu hissettiler. MEF Üniversitesi’nde aynı geli-şim ve başarıları yaşaya-cağımızdan hiç şüphem yok.

Öğrencilerimle kuvvetli diyaloğum sayesinde İTÜ’de yakaladığımız başarıyı MEF Üniversitesi’nde de yakalayacağımızdan eminim.

/ Eğitim Eğitim /

122 123

Belirlediğiniz öncelikli projeler nelerdir?

2012 yılında MEF Üniversitesi’nin kuru-luş yasası çıktı. Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, İktisadi - İdari Bilimler Fakültesi, Hukuk Fakültesi ve Eğitim Fakültesi şu an için mevcut fakültelerimiz. Şimdi bu fakül-teleri yeniden yapılandırmaya çalışıyoruz. Mühendislik ve Mimarlık Fakültesini ayırıp güçlü bir Mühendislik Fakültesi yaratmayı düşünüyoruz. Mimarlık Fakültesi’ni ise sanat ve tasarımla iç içe olacak şekilde planlıyoruz. İktisadi – İdari Bilimleri Fakül-tesi’ne Sosyal Bilimleri de ekliyoruz. Ayrıca dünyadaki gelişmelere paralel olarak Tarım ve Yaşam Bilimleri Fakültesi kurmayı hedefliyoruz.

MEF Üniversitesi’nin ana misyonu nedir?

Küçük ama güçlü, alanlarında başarıya odaklı bir üniversite olma niyeti ile yola çıktık. Gelecek 100 yılı şekillendirecek çağdaş, yenilikçi, girişimci, global liderler yetiştirmek ana misyonumuzdur.

Üniversitenin açılışı ne zaman?

2014 – 2015 Eğitim – Öğretim yılında ilk öğrencilerimizi almaya başlayacağız.

Eğitim sisteminde nasıl bir yol izlemeyi planlıyorsunuz?

Mevcut eğitim sistemini ters yüz edecek bir sistemi uygulamaya koyacağız. Yıllardır uygulanan eğitim tarzından artık uzaklaş-mamız gerekiyor. Teknolojinin olmadığı

ilkel dönemler artık geride kaldı. Yeniliğe ayak uydurmak için Amerika’da da yeni denenmeye başlanan ‘Flipped Classroom’ adındaki yöntem oldukça ses getirecek. Bu metot ile dersi anlatan öğretim üyesinin anlatacağı konu profes-yonel çekim ile videoya alınıyor ve öğrenciye önceden veriliyor. Derse gelmeden önce öğrenci bunu izliyor. Anlamadığı konuları not ediyor, böylece derste öğrenmek için daha çok zaman ka-lıyor. Öğretim üyesi öğrencileri grup-lara ayırarak ortak çalışma şeklini benimsetiyor. Bu şekilde öğretim üyesi yıllardır üstlendiği bilge kişi kimliğinden sıyrılıp yönlendirici kimliğe bürünmüş oluyor. Birçok derste bu sistemi uygulamayı hedefliyoruz. MEF Üniversitesi bu metotlar ile hem kendi içinde hem de ülke ve dünya yüksek öğretiminde önemli açılımlar sağlayacak. Bunun dışında ilk defa İstanbul Teknik Üniversitesi’nde geliş-tirdiğimiz 3+2 modelini burada da hayata geçirmeyi planlıyorum. Bölümlerin büyük bir çoğunluğunda olmak üzere öğrenci 3 yıl burada 2 yıl yurt dışında anlaşmalı üni-versitelerde okuyacak. Böylece hem MEF Üniversitesi’nden lisans diploması alacak hem de okuduğu yabancı üniversiteden kendi alanında yüksek lisans ya da İşletme

veya Ekonomi’de master diploması sahibi olacak. Eğitim sistemimiz %100 İngilizce olacak.

Türkiye’deki eğitim sistemi hakkında ne düşünüyor-sunuz?

Türkiye’de maalesef hem milli eğitimde hem de yüksek öğre-timde günü kurtarma-ya yönelik çözümler üretiliyor.

Gençlere ne gibi tav-siyelerde bulunmak istersiniz?

Şimdiki gençlerin tavsiyeye fazla ihtiyacı olmadığını görüyoruz.

İnanarak söylüyorum ki yeni nesil gençler çok zeki, ne istediklerini oldukça iyi biliyorlar. Bu gençlik gelecek yüzyılı şekillendirecek gençliktir. Yine de hoca olmanın verdiği bir sorumlulukla tavsiye vermem gerekirse günümüzde İn-gilizce olmazsa olmaz bir dildir. Artık devir değişti. Rekabet çok fazla. Günümüzde gençlerin İngilizceyi çok iyi düzeyde bilme-lerinin gelecekleri için çok önemli olduğu-nu düşünüyorum. Bu konuda Darwin’in bir sözü var: “Hayatta kalmayı canlının en zekisi ya da en güçlüsü değil, değişime en iyi ayak uyduranı başarır”. Ben de öğrenci-lerime sık sık, “Sizi değişime ayak uyduran-lar değil, değişimi bizzat gerçekleştirenler olarak görmek istiyorum” diyerek cesaret-lendirmişimdir.

Gelecek 100 yılı şekillendirecek çağdaş, yenilikçi, girişimci, global liderler yetiştirmek MEF Üniversitesi’nin ana misyonudur.

/ Eğitim Eğitim /

125124 125

Dünya Dili İngilizce Yoksa Siz Hala Öğrenmediniz Mi?

Cem OğraşFluent English

Bilim ve teknolojideki hızlı gelişim, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ve uluslararası sosyal, kültürel ve ticari ilişkilerin artmasıyla beraber

İngilizce artık yaşantımızın olmazsa olmaz bir parçası… Sanılanın aksine İngilizce dünyanın en çok konuşulan dili değil; ama bu dili son derece

önemli kılan bir özelliği var: Diğer dillerin aksine sadece bir coğrafi bölgeyle sınırlı kalmaması…

İngilizce, dünyanın her köşesine yayılmış bir dildir. Anadil olarak yalnızca Amerika, İngiltere, İrlanda, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda ve İskoçya’da konuşulmasına rağmen çoğunluğu İngiliz milletler toplulu-ğuna üye toplam 73 ülkede 1 milyar insan tarafından ortak veya resmi dil olarak kullanılmaktadır. Bu rakama ilaveten İngilizcenin şu anda 1 milyara yakın insan tarafından da öğrenildiğini ya da ikinci

yabancı dil olarak kullanıldığını dikkate alırsak dünyanın hangi bölgesine gidersek gidelim mutlaka bu dili konuşan birisiyle karşılaşacağımız çıkarımını yapmak hiç de zor değil. İşte İngilizceyi bu kadar önemli yapan sebeplerden birisi de budur.

Elbette ki İngilizcenin önemi bununla sınırlı kalmıyor. Bu dil aynı zamanda uluslararası ticaretin, diplomasinin, bilimin, akademik hayatın, eğitimin, sinemanın, müziğin ve

internetin dilidir. Bugün İngilizce bilen iş adamları yurt dışında başarılı olabiliyor, ihracat ya da ithalat yapabiliyor. Bilim insanları, İngilizceyi kullanarak yayınlarını yurt dışında kolaylıkla yayımlayabiliyor ve alanlarındaki gelişmeleri daha rahat takip edebiliyor. Yüksek lisans veya doktorasını yapan bir öğrenci internet ortamındaki kaynaklardan İngilizce sayesinde faydala-nabiliyor. Doktor, avukat, gazeteci, bankacı gibi meslek dallarını icra eden insanlar mesleklerinde daha ileriye gidebilmek için İngilizceden istifade ediyor. Yurt dışında kariyer yapmak isteyen müzisyenler İngi-lizce albümler hazırlıyor. Dünya sinemala-rında en çok çevirisi yapılan dil İngilizce… Bilgiye ulaşımın anahtarı olan interneti dahi kullanırken yalnızca İngilizce bilen-ler aradıkları bilgiyi kolaylıkla bulabiliyor, dünyayı takip edebiliyor ve sosyal medyayı etkin bir şekilde kullanabiliyor. Kurumsal hayatta da durum farklı değil; yabancı yatırımların artması daha fazla yabancı yöneticiyi, yabancı çalışanları, İngilizce dokümantasyonu, küresel standartları, uluslararası telekonferansları, İngilizce sunumları, raporları, müzakereleri, sistem-leri, kısacası yabancı dilde ve hatta yabancı kültürde iş yapmayı beraberinde getiriyor

ve etkin bir İngilizceye sahip olan profes-yoneller kariyerlerinde yükselebiliyor.

Sosyal, kültürel ve ticari etkileşim İngilizce öğrenmeyi tercihten ziyade bir gereksi-nim haline getiriyor. Türkiye, dünyadaki İngilizce yeterlilik endekslerinde ne yazık ki son sıralarda bulunuyor. Farklı kültürlerle daha etkin bir iletişim kurabilmek, ken-dimizi dünyaya daha iyi ifade edebilmek, sosyal ve ticari ilişkilerimizi geliştirmek için Türkiye’nin bu endekste üst sıralarda yer alması büyük önem taşıyor. Burada eğitim kurumları kadar, bireylere de büyük bir sorumluluk düşüyor. Ebeveynler, çocukla-rını İngilizce öğrenmeye erken yaşta teşvik etmeliler; işverenler çalışanlarının İngilizce iletişim becerilerini geliştirmek için yatırım yapmalılar; meslek sahipleri en iyi öğren-me yöntemlerini keşfetmeli ve bireysel çalışmalarıyla ya da bir kurumdan destek alarak İngilizcelerini geliştirmeli ve güncel tutmalılar.

En değerli yatırım, kişinin kendisine yaptığı yatırımdır. İngilizcenin ya da genel anlam-da bir yabancı dile sahip olmanın önemini en iyi anlatan şu sözü unutmamak gerekir: “Bir dil bir insandır.”

Sosyal, kültürel ve ticari etkileşim İngilizce öğrenmeyi bir tercihten ziyade bir gereksinim haline getiriyor.

Küçük yaşlardan itibaren öğrenilmeye başlanan İngilizce ileriye yönelik büyük avantajlar sağlıyor.

En değerli yatırım kişinin kendisine yaptığı yatırımdır.

/ Eğitim Eğitim /

126 127126

Masalsı Bir YolculukRodosSantorini Mikonos

Bodrum’daki evimizde oturup denizi izlerken süzüle süzüle giden bir gemiyi görmemizle ak-lımıza gelen herkesin aşina olduğu şu şarkı ile başladı her şey: ‘’Ah o gemide ben de olsay-

dım açık denizlere yol alsaydım…’’ Şarkıyı mı-rıldanırken birden; ‘’Neden biz de gitmiyoruz ki…’’ diyerek kendimizi bir anda Cruise seya-

hati araştırırken bulduk. Hazır Bodrum’daydık ve Yunan adaları oldukça uygun bir seçenek olacaktı. Bu sıralar da oldukça popüler bir

destinasyon olduğunu da göz önüne alıp he-men uygun bir tur ayarlayarak geminin kalkış noktası olan İzmir’e gittik. 3 adayı görecektik:

Rodos, Santorini ve Mikonos. Gemiye binip kamaramıza eşyalarımızı yerleştirdikten sonra gemiyi keşfe çıktık. Ağır ağır sularda ilerlerken güneşin batışına şahit olmak gerçekten unu-tulmaz bir andı. Akşam gemide düzenlenen Yunan gecesine katıldık. Başta Sirtaki olmak

üzere pek çok yerel Yunan dansını izleme fırsatı bulduk. Ertesi sabah ilk durağımız olan

Rodos adasındaydık.

RodosLimandan iner inmez sabahın erken saatleri olma-sına rağmen sıcaklığı hissetmeye başladık. Burası yılın büyük bir bölümünü sıcak ve güneşli geçirirmiş. Yağmurlu gün sayısı yok denilecek kadar azmış. Adayı gezmeye UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan ünlü Rodos kalesinin de bulunduğu eski şehirden başladık. Dar sokaklarda iki taraflı hedi-yelik eşya satan dükkanlar, restaurantlar, cafeler ile birlikte tarih kokan bir ada burası. Kanuni Sultan Süleyman’ın 1522 yılında adayı fethiyle birlikte uzun yıllar Osmanlı hâkimiyetinde kaldığı için burada pek çok Türk’e ve Osmanlı mimarisi ile yapılmış camilere rastlamak mümkün. Eski şehri gezdikten sonra yeni şehre geçtiğimizde nispeten daha Avrupai bir tarz

ile karşılaştık. Ünlü mağazalar, gece kulüpleri, lüks oteller ile sanki ünlü bir Avrupa şehrine gelmişiz izle-nimini edindik. Karşımıza çıkan Türk taksici sayesin-de dil problemi yaşamadan gezilecek diğer yerlere de gitme fırsatı yakalayarak şirin bir yerleşim yeri olan Lindos’a gittik. Turistlerin yoğun ilgi gösterdiği oldukça kalabalık bir yer olan Lindos’un en tepesinde görkemli bir kale bulunuyor. Biz sıcağın da etkisiyle oraya kadar çıkmayı göze alamadık. Onun yerine vaktimizi St. Paul’s Bay plajında geçirmeyi tercih et-tik. Günün sonunda yol üzerinde el yapımı hediyelik eşyalar satan bir dükkâna uğradık ve buradan birkaç hatıra eşyası alarak gemimize doğru yol aldık.

ŞÖVALYELER ADASI

/ Turizm ve Gezi Turizm ve Gezi /

128 129

Tam bir huzur, dinlenme ve balayı adresi… Volkanik bir ada olması nedeniyle liman yok, dolayısıyla gemiler denizin ortası-na demir atıyor ve gelen insanlar da küçük tekneler ile adaya ulaşabiliyorlar. Adaya ayak basar basmaz bizi meşhur Santorini eşekleri karşıladı. Merkez en tepede olduğu için ya eşeklerle ya da teleferikle çıkılabiliyor. Biz ikinci seçeneği tercih ederek teleferiğe bindik. Ve yukarı çıkar çıkmaz manzaranın güzelliği karşısında âdete büyülendik. Her yıl binlerce çiftin evlenmek ve balayılarını geçirmek için neden Santorini’yi tercih ettiklerini de hemen anladık. Bol bol fotoğraf çektikten sonra bir cafeye oturduk ve manzara karşısında bir şeyler içerek anın keyfini çıkardık. Daha sonra dar sokaklarda yürüyerek küçük butikleri dolaştık. Thira ve Oia adlı iki köyden oluşan adanın her yeri kartpostal niteliğinde… Santorini’nin en meşhur özelliklerinden biri ise muhteşem gün batımı… Gün batana yakın dünyanın dört bir yanından gelen insanlar manzaraya karşı toplanıyor, alkışlar eşliğinde biten günü uğurluyorlar ve bu ritüel her gün devam ediyor. Güneşin batışının yarattığı nefis manzarayı izle-me fırsatına eriştiğimiz için kendimizi şanslı sayarak kalbimizi Santorini’de bıraktık ve bu büyülü adaya veda ettik.

Santorini

ROMANTİZM ADASI

/ Turizm ve Gezi Turizm ve Gezi /

130

Mikonos

Sabahlara kadar süren gece hayatı, jet sosyetenin ultra lüks yatları, sokaklarda özgürce gezen insan-lar… Bu adada yasak, sınırlama yok. İnsanlar olabil-diğince özgür ve eğlenceye odaklı. Adanın doğal bir güzelliği yok ama yine de Yunanistan’ın en çok turist çeken adası Mikonos. Özellikle yaz aylarında her ül-keden insanı görebilmek mümkün. Otellere rezervas-yonlar aylar önceden yaptırılıyor. Adaya indiğimizde öğleden sonraydı dolayısıyla adada hayatın yeni başladığı saatlere denk gelmiştik. Akşama kadar sü-ren meşhur plaj partilerinden sonra etraf akşamdan itibaren dolmaya başlıyor. Küçük Venedik görülmesi gereken yerlerin en başında geliyor. Denizin kıyısına sıra sıra dizilmiş küçük cafelerde bir şeyler içip man-zaranın keyfini çıkarmak mümkün. Buranın yukarı-sında Mikonos’un simgesi olan 5 tane yel değirmeni

bulunmakta. Küçük beyaz evlerin, dar sokakların arasında dikkatimizi çeken en önemli şeylerden biri sanata verilen değer oldu. Burada adım başı bir sanat galerisi görmek mümkün. Bazılarını gezdik ve harika tablolarla karşılaştık. Takı mağazalarına, butiklere bakmaktan kendimizi alamadık. Akşam ye-meği vakti geldiğinde tabii ki Yunan mutfağına özgü deniz mahsullerini denedik ve oldukça memnun kal-dık. Yeme içme konusunda hem burada hem diğer adalarda fark ettiğimiz en önemli şey Yunanlıların bizim yiyeceklerimize kendilerine özgü bir tatmış gibi sunmaları oldu. Hemen hemen her restaurantta Gre-ek Döner, Greek Baklava ve hatta Türk kahvesini bile Greek Coffee olarak sunmalarını oldukça yadırgasak da sabah İzmir Limanına yanaştığımızda harika bir 3 gün geçirmenin mutluluğuyla doluyduk.

EĞLENCE ADASI

/ Turizm ve Gezi

133

Medeniyet - şehir hayatı, yazı, kanun,

matematik büyük nehir vadilerinde; Nil,

Dicle, Fırat ve İndus’ta doğdu ve yalnız

buralarda doğabilirdi. Sulamaya dayanan

ziraat vasıtasıyla, sanatkârlardan,

tüccarlardan, kâtip ve memurlardan

müteşekkil bir nüfusu beslemeye yetecek

kadar fazla gıda maddeleri yetiştirmek ve bu

fazlalığı şehirlerinin merkezi ambarlarında

biriktirmek evvela ve yalnız buralarda

mümkündü. Fakat bir defa başladıktan

sonra, medeniyet yayılmak zorundaydı.

Mısır ve Mezopotamya kaynaklarına yakın

ve şehir halkının muhtaç olduğu madenler

ve diğer hammaddeler bakımından zengin

olan Türkiye, biraz sonra bu fazlalıktan

faydalanmaya ve kendi medeniyetini

geliştirmeye başladı.

V. Gordon Childe

Çağdaş Sanatın Destekçisi

Galeri BinyılGünümüzde sanatın giderek ivme kazandığını düşünüyorum. Yeni yetişen genç sanatçılara yeterli destek verilirse gelecek nesillere değerli eserler bırakmak mümkün.

Anadolu uygarlığının kendine has kültürünü günümüz sanatı ile birleştirerek birçok sanatçı bir araya geldik ve Konya Hüyük’te ‘Sonsuz Şükran Köyü’ adında Türkiye’nin ilk sanat köyünü kurduk.

Galeri Binyıl 1999 yılından bu yana Türk Çağdaş Sanatı’na destek vermeye devam ediyor. Kuruluşunun ilk yıllarında önemli sanatçılara kişisel ve karma sergiler açan galerinin yöneticisi İlknur Şanal 2003’te kurduğu Türkiye’nin ilk Genç Sanat Gale-risi ile içinde sanat aşkı olan gençlerin de yolunu açmaya devam ediyor. Yılda 8 sergi açan Şanal açtığı her sergiye özel katalog da basıyor. Galeride yılda 1 kere olmak üzere fotoğraf ve heykel sergisi de düzenleyen Şanal, yılda 2 kere de yurt dışı fuarlarına ka-tılıyor. Geçtiğimiz Mayıs ayında Avrupa’nın

en çağdaş fuarlarından olan Atina Sanat Fuarı’nda Mimar Sinan Güzel Sanatlar’dan ve Yeditepe Üniversitesi’nden sanatçılarla birlikte yer alan Şanal, hem Türkiye’yi hem de galerisini yurt dışında tanıtmanın haklı gururun yaşıyor. Türkiye’de sanatın giderek ivme kazandığını söyleyen İlknur Şanal, galerilerin yurt dışı fuarlarına açılmalarını, müzayede firmalarının çağdaş sanata ve genç sanatçılara destek vermelerini umut verici buluyor. Galerisinin vizyonunu genç sanatçıları bularak onların sanat dünyasın-da belirli bir yere gelebilmeleri için tanı-

tımlarını üstlenmek olarak açıklayan Şanal, 2000’li yıllarda galerisinde sergi açan genç sanatçıların şu an oldukça iyi konuma ulaş-tıklarını söylüyor. Kendisi de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu olan İlknur Şanal, fırsat buldukça düzenleme (ensta-lasyon), tuval üstüne akrilik ve digital art tarzında eserler ortaya çıkarıyor. Son yaptığı eserde Beyoğlu’nda çektiği bir fotoğrafı 37 parçalık puzzle haline getirerek hayatının her bir parçasını irdelediği söyleyen Şanal, oluşturduğu eserin Atina Sanat Fuarı’nda oldukça ilgi ile karşılandığını belirtiyor.

Anadolu Selçuklu Medeniyeti’nin merkezi konumunda olan Konya’nın Hüyük ilçesinde yönetmen Mehmet Taşdiken’in öncülüğün-de Sonsuz Şükran Köyü kurduklarını söy-

leyen Şanal, buranın Türkiye’nin ilk ‘ sanat köyü’ olma özelliği taşıdığını sevinçle ifade ediyor. İçlerinde sinema yönetmeni, tiyat-rocu, oyuncu, ressam ve heykeltıraşların da bulunduğu birçok sanatçının bir araya ge-lerek Selçuklu Mimarisine benzeyen kerpiç yapılı evler yaptıklarını ve zaman zaman bu evlerde yaşadıklarını söylüyor. 2011 yılında sanat köyünde küratörlüğünü kendisinin üstlendiği Arazi Sanatı (Land Art) etkinliğin-den bahseden İlknur Şanal, tamamen doğal malzemeler kullanarak arazi üzerinde oluş-turdukları eserleri sergilediklerini belirtiyor. Ağustos’ta ikinci kez festival düzenleyecek-leri haberini de veren Şanal, herkesi sanatla bütünleşmek için Sonsuz Şükran Köyü’ne bekliyor.

/ Kültür ve Sanat Kültür ve Sanat /132

Adım Adım EkmeklerMutfağınızda ekmek pişirmek hiç de düşündüğünüz kadar zor değil. Her aşamasında fotoğraflı görsel tarif-lerin yer aldığı Adım Adım Ekmekler kitabıyla sağlıklı ve lezzetli ekmekler pişirmek çok kolay. “Ekşi maya ve nohut mayası nasıl hazırlanır?”, “Ekmek hamurunda mayanın kullanımı” ve “Maya çeşitleri” başta olmak üzere ekmek hamuru yapımına dair temel bilgilerin yer aldığı Adım Adım Ekmekler kitabında modern tariflerle geleneksel tatlara sahip nefis ekmekler pişirebilirsiniz. Aşçılar Der-neği Yönetim Kurulu Üyesi Usta şef Cavit Ünal ve Aşçılar Derneği’nde editör Şebnem Atılgan’ın yemek kültürü üzerine hazırladıkları ilk kitapları Adım Adım Ekmekler mutfaktaki yaratıcılığınıza ilham katacak.

Alfa YayınlarıFiyatı: 29 TL

Balık Sofraları

Her mevsimde hemen her tür balık tu-

tulabilir ama her balığın en leziz ve nefis

olduğu aylar farklıdır. Fethi Güngör’ün

hazırladığı Balık Sofraları kitabı 600 çeşit

balık yemeği tarifinin yanı sıra sofraları-

nızı zenginleştirecek 48 çeşit salata, 20

çeşit çorba ve 39 çeşit sos tarifiyle enfes

tatları sizlerin beğenisine sunuyor. Kitapta

tariflerle beraber hangi mevsimde hangi

balığın yenilmesi gerektiği, balık alırken

dikkat edilecek husuların ne olduğu,

balığın saklama koşulları ve balıkların

pişirilme yöntemindeki genel kurallar da

yer alıyor.

Alfa Yayınları

Fiyatı: 32 TL

Bir Başvekil SevdimBir başvekil, bir soprano, bir büyük aşk…

Adnan Menderes… Öldürülüşünden onca yıl sonra bile politikalarıyla hâlâ tartışılan, eleştirilen, özlenen, çok partili dönemin seçilmiş ilk başvekili …

Ayhan Aydan… Dinleyenin lirik sesini hiç unutamadığı, operanın genç ve güzel sopranosu…

Bir büyük aşk… Her ikisinin de evli olmasına rağmen filizlenen, her türlü engele rağmen boy ve-ren, onca dedikoduya, yasağa, mesafelere, hasrete rağmen vazgeçilmeyen, vazgeçilemeyen…

Bir kahraman kadın… İhanetlerin en ağırına rağmen, kararını çoktan vermiş bir mahkeme heyeti-nin önünde “Ben onu çok sevdim!” diyebilerek tarihe geçen…

Yazar Melike İlgün Türkiye siyasi tarihinde önemli rol oynamış ve derin izler bırakmış Başvekil Adnan Menderes’in 10 sene devam eden iktidarına ve idamına aşkın penceresinden bakıyor.İlgün kitabında Ayhan Aydan’ın yaşadığı onca acıya, kaybettiği bebeğine, uğradığı ihanete rağmen aşkına nasıl sahip çıktığını anlatıyor.

Alfa YayınlarıFiyatı: 19 TL

134 135

‘’Onların hiç biri adam öldürmedi. Hiçbiri anayurdun bir karış top-

rağını bölmek için de çalışmadı. Ellerine silah alıp kimseye kurşun

sıkmadı. Hiçbiri dağa çıkmadı. Kırmızı bültenle aranmadı. Onlar

gazeteciydiler. Ellerinde sadece kalem vardı. Şimdilerde ‘Hak ve

Özgürlüklerin Sınırlarının Genişletildiği’ söylenen Türkiye’de bu

tutuklu gazeteciler aylardır, yıllardır, hak ve özgürlüklerini arıyor-

lar. ’’ Hazırlanan Silivri Raporunun ortaya koydukları ile tutuklu

gazetecilerin yaşadıklarının örtüşmediğini gördükten sonra,

Silivri Cezaevi’nde yıllardır özgürlük mücadelesi adına tutuklu

olan gazetecilerin neler yaşadıklarını, cezaevinin dayanılması zor

koşullarını birinci ağızdan tüm gerçekliği ile gözler önüne seren

gazeteci Pınar Türenç’in kitabını soluksuz okuyacaksınız.

Basın Konseyi

Fiyatı: 8 TL

Savaşçıİletişim Psikolojisi Uzmanı Doğan Cüceloğlu verdiği bir seminer sonrası tanıştığı Arif Öğretmen’in yaşadığı sıkıntıları ve yalnız-lık duygusunu psikolojik yöntemlerle ele alarak çözüm arıyor. Hayatı farkındalık bilinciyle yaşamanın önemini ele alan Cüce-loğlu, kişinin karşılaştığı olumsuzluklara karşı savaşçı kimliğine bürünmesi gerektiğini vurguluyor. Savaşçı, Amerikalı ünlü şair E. E. Cummings’in “ Seni diğerlerinden farksız kılmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada kendin olarak kala-bilmek dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş başladı mı artık hiç bitmez...” sözüyle başlıyor. Yayımlandığı ilk günden bu yana 120.000’in üzerinde baskıya ulaşan Savaşçı anlamlı ve coşkulu bir yaşam isteyen herkes için…

Remzi KitabeviFiyat: 22,50 TL

KİTAP

/ Kültür ve Sanat Kültür ve Sanat /

136 137

KLASİK MÜZİK ‘TEATIME AT THE SAVOY’ DEUTSCHE PHILHARMONIE MERCK FEAT. KEREM GÖRSEV

YER: CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU

TARİH: 16 TEMMUZ SALI

SAAT: 21.30

Deutsche Philharmonie Merck, Teatime at the Savoy adlı pro-jeleriyle klasik müzik ve cazın birleşiminin en güzel örneklerini sunmak için İstanbul’a geliyor. Almanya’nın en özgün orkestra-larından, şef, besteci, piyanist, aranjör Wolfgang Heinzel yö-netimindeki Deutsche Philharmonie Merck, kendine has müzik tarzıyla dikkat çeken Opera Swing Quartet ve Türkiye’nin önde gelen cazcılarından, piyanist ve besteci Kerem Görsev’le birlikte caz festivali dinleyicilerini türler arası heyecan verici bir yolculuğa çıkaracağı bu keyifli konseri kaçırmayın.

Before Sunrise (Gün Doğmadan) ve Before Sunset (Gün Batmadan) filmle-rinin ardından seri 3. devam filmi olan Before Midnight (Gece yarısından önce) ile devam ediyor. Serinin ilk filmi Before Sunrise (Gün Doğmadan) ‘da tanışan Jesse ve Celine’in bir araya gelmelerinin üzerinden 20 yıl geçmiş, iki çocukları olmuştur. Muhteşem çiftin geleceklerinin şekilleneceği film Viyana ve Paris’ten sonra bu kez Yunanistan’da geçiyor… 9 yıl aradan sonra devamı çekilen film Berlin Film Festivali’nin uluslararası prömiyerin-de alkışlarla karşılanmıştı.

Koca bir ömrü beraber geçirmiş iki yaşlı çiftin etkileyici hikâyesi… Avusturyalı ünlü yönetmen Michael Haneke’nin en iyi yabancı film da-lında Oscar’ı kucaklayan filmi Aşk (Amour) aşkın farklı bir boyutunu bizlere sunuyor. Filmin neredeyse tamamı iki yaşlı çift Georges (Jean - Louis Trintignant) ve Anne (Emma-nuelle Riva) ın Paris’teki evlerinde geçiyor. Dört duvar arasında kendi dünyalarını kuran çift bir sabah uyandığında artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Anne damarlarındaki tıkanıklık yüzünden felç geçirerek yatağa bağımlı hale gelir. Kocası Georges başta bunu kabullenmekte zorlanır. Her gün elleriyle yemek yedirir, konuşmaya çalışır, bir an olsun yalnız bırakmaz. Ancak hayat arkadaşının gözünün önünde günden güne kötüye gitmesine daha fazla dayanamayan Georges, Anne’ın acılarını sonsuza kadar dindirme yolunu seçer.

Haneke hayranlarının filmin sonu-na şaşırmamaları doğal. Zira ünlü yönetmen her filminde seyirciyi derinden sarsmayı amaçlıyor. Öyle ki bu düşüncesini Londra’da kendi filmlerinin gösterildiği bir festivalde ‘ Huzursuz seyirler dilerim’ şeklinde dile getirerek sinema dünyasındaki farkını bir kez daha ortaya koyuyor. Sinemada izleme fırsatı bulamadıy-sanız Oscar ödüllü bu çarpıcı filmin DVD’sini koleksiyonunuza ekleyin.

İlki 2010 yılında çekilmiş film yine bizi kahkahalara boğmaya hazırlanıyor. Aynı mahallede büyüyen ve yıllar sonra yeni-den bir araya gelen bir grup arkadaşın bu sefer çocuklarından öğrenecekleri çok şey var. Komedi filmlerinin vazgeçilmez ismi Adam Sandler’ı ‘Lenny’ karakteriyle baş-rolde izleyeceğimiz film eğlenmek isteyen her yaştan izleyiciyi sinemaya çekeceğe benziyor.

Grown Ups 2 / Büyükler 2

Before Midnight / Gece Yarısından Önce

Yönetmen: Richard LinklaterOyuncular: Ethan Hawke, Julie Delpy, Seamus Davey-Fitzpatrick, Jennifer Prior, Walter LassallyGösterim Tarihi: 19 Temmuz

Yönetmen: Dennis DuganOyuncular: Adam Sandler, Kevin James, Chris Rock, Salma Hayek, David SpadeGösterim Tarihi: 23 Ağustos

LANA DEL REY

FİLM & DVD KEYFİ

ROGER WATERS

YER: İTÜ STADYUMU

TARİH: 4 AĞUSTOS 2013

Rock müziğin efsanevi grubu Pink Floyd’un kurucusu Roger Waters ‘The Wall’ turnesi kapsamında 7 yıl aradan sonra tekrar İstanbul’da konser vermeye hazırlanıyor. Müzik otoriteleri tarafından dünyanın en büyük rock grubu kabul edilen Pink Floyd’un başyapıtı olarak anılan ‘The Wall’ albümü çıktığı yıllardan bugüne etkisini sürdürme-ye devam ediyor. Görkemli bir show eşliğinde baştan sona çalınacak olan albümü canlı dinlemek için 4 Ağustos’ta İTÜ Ayazağa Kampü-sü’ndeki stadyumdaki yerinizi alın.

YER: HARBİYE CEMİL TOPUZLU AÇIKHAVA SAHNESİ

TARİH: 15 AĞUSTOS 2013

SAAT: 21.00

Çıkardığı son albümü ‘Sade’ ile büyük beğeni toplayan Sertab Erener 15 Ağustos’ta Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde hayran-larıyla buluşmaya hazırlanıyor. Müzik kariyerinde 20. yılını kutlayan başarılı sanatçı konserinde yeni albümünün yanı sıra en beğenilen şarkılarına da yer vereceği müzik ziyafeti için biletlerinizi önceden ayırtın. SERTAB ERENER

/ Kültür ve Sanat Kültür ve Sanat /

YER: KÜÇÜKÇİFTLİK PARK

TARİH: 7 TEMMUZ 2013

SAAT: 18.00

‘Karanlık aşk hikayeleri’ni anlattığı şarkılarıyla ve sesiyle dinleyenleri büyüleyen Lana Del Rey İstanbul’a geliyor. Born to Die albümü ile 2012’nin en çok satan ve ödül alan albümlerinden birine sahip olan Amerikalı şarkıcı ve söz yazarının vereceği bu muhteşem konser hem kulaklarınızı hem ruhunuzu dinlendirecek. 7 Temmuz akşamı için kimseye randevu vermeyin…

KONSERDVD

139

Sıcak havalarda ağır yemekler yerini hazırlanması hem daha kolay hem de mideyi zorlamayan yemeklere bırakıyor. Sizler için seçtiğimiz yaz tarifleri ile sofralarınız renklenecek.

Malzemeler: 4 parça somon fileto, 2 diş sarımsak, 2 adet ince kesilmiş taze soğan, 1 adet portakal, 2 yemek kaşığı zeytinyağı, 1 tatlı kaşığı kekik, Tuz

Hazırlanışı: Sarımsakların kabuklarını soyarak ezin ve derin bir kâseye koyun. Taze soğanları ince ince kesin. Portakalı sıkarak suyunu çıkarın. Zeytinyağı, tuz ve kekiği ilave ederek karıştırın. Somonları hazırladığınız portakallı sosa ilave edin. Sosun somonun her iki tarafına da işle-mesini sağlayın. Kâsenin üzerini kapatarak buzdolabında 1 saat kadar bekletin. 1 saat sonra yapışmaz yüzeyli bir tencereye sosuyla birlikte boşaltın. Harlı ateşte her iki yüzünü de 7-8 dakikada bir çevirerek pişirin. Üzerine tencerenin kapağını ka-patın. 2-3 dakika kısık ateşte tutarak ocağı kapatın ve somonları servis tabağına alın.

Portakallı Somon

Muhallebi için malzemeler: ½ kg. taze çilek, 1 litre süt, 8 çorba kaşığı toz şeker, 3 çorba kaşığı un, 1 adet yumurta, 1 çorba kaşığı nişasta, 1 paket vanilya

Jöle için malzemeler: 2 su bardağı çilek suyu, 4 çorba kaşığı toz şeker, 2 çorba kaşığı nişasta, ½ su bardağı su

Hazırlanışı: 1 su bardağı soğuk sütü ayıra-rak sütün geri kalanını uygun bir tence-rede kaynatın. Unu ve nişastayı pürüzsüz bir kıvam elde edinceye kadar soğuk sütte eritin. Ilınan süte ilave edin. Yumurtayı çırpın ve karışıma ekleyerek iyice karıştı-rın. Muhallebi kıvamını alınca ocağın altını kapatın. Vanilyayı ilave edin. Kapağını kapatıp 15 dakika kadar dinlendirin.

Jöle için: Çilekleri yıkayın ve ayıklayın. Süslemede kullanmak üzere 5-6 tanesini ayırın. 2 bardak suyu tencereye dökerek şekeri ilave edin. Çilekler renk verene ka-dar pişirin. Tencereden aldığınız çilekleri blender yardımıyla püre haline getirin ve tekrar çilek suyuna ilave edin. Nişastayı ½ su bardağı suda erittikten sonra çilek suyuna ilave edin. Pürüzsüz bir kıvam elde edinceye kadar devamlı karıştırın. Koyulaşınca ocağın altını kapatarak ılın-masını bekleyin. Muhallebiyi blenderdan geçirerek iyice pürüzsüz olmasını sağlayın. Üzerinde jöleye yer kalacak şekilde cam kâse veya ayaklı bardak içine muhalle-biyi koyun. Jöleyi muhallebi kâselerinin üzerine paylaştırın ve soğumaya bırakın. Süslemek üzere ayırdığınız çilekleri uzun-lamasına kesin. Nane yaprağı ile birlikte kâselerin üzerini süsleyin.

Çilek Jöleli Muhallebi

Malzemeler: ½ kg. taze fasulye, 1 adet havuç, 1 adet kırmızı biber, 1 adet kuru soğan, 2 adet domates, 1 yemek kaşığı salça, 2 çorba kaşığı zeytinyağı, Tuz, 1 çay kaşığı toz şeker

Hazırlanışı: Kuru soğanı küp küp kesin. Zeytinyağını tencereye alarak üzerine soğanları ilave edin. Kırmızı biberi yıkayın, çekirdeklerini temizleyin. Önce uzunla-masına ikiye, sonra ½ santim kalınlığında enine parçalara ayırın ve tencereye ilave edin. Havucu yıkayarak kabuğunu kazıyın. Uzunlamasına ikiye bölerek enine yarım yuvarlak şeklinde kesin ve tencereye ilave edin. Kabuklarını soyup doğradığınız do-matesi ve salçayı ilave edin. Yıkayıp ayıkla-dığınız fasulyeleri tencereye yerleştirerek tuzunu ve şekerini ekleyin. Tencerenin kapağını kapatarak kısık ateşte fasulye suyunu bırakana kadar pişirin. Eğer suyu pişmesi için yetersizse sıcak su ilave edin. Fasulyeler yumuşayana kadar piştikten sonra ocağın altını kapatın. İsterseniz bir miktar zeytinyağını fasulyelerin üzerine gezdirin. Ilınınca servis tabağına alın.

Zeytinyağlı Taze Fasulye

Lezzetli Yaz Tarifleri

Yemek Tarifleri /

140 141

Suriye

“Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa, bana ne dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla meşgul olmalıyız. Hadise ne kadar uzak olursa olsun bu esastan şaşmamak lazımdır. Beşeriyetin hepsini bir vücut ve her milleti bunun bir uzvu saymak lazımdır. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan bütün vücut müteessir olur.”

Mustafa Kemal Atatürk

Gezi Parkında Yoga

Taksim Gezi Parkı, yapılan eylemler kadar

ilginç aktivitelere de ev sahipliği yaptı. Spor

yapan vatandaşlar objektiflere böyle yansıdı.

Uzay SeyahatiÜnlü iş adamı Richard

Branson yakın bir zamanda uzay

seyahatlerine ticari olarak başlayacağını

duyurdu. Özel sektörün uzay uçuşlarına ilgisi oldukça büyük. Ünlü

aktör Leonardo Di Caprio da ilk uçuşta yerini ayırtanlardan.

Ancak şimdilik bu keyfin fiyatı yüksek. İnsanlık

bilinmeze doğru bir adım daha atarken bizlere

de bu eğlenceyi izlemek düşüyor.

/ Dünya Gündemi Dünya Gündemi /

143142

Gençler Kitap Okumuyor

Gençlerin sosyal ve kültürel faaliyetleri ince-lendiğinde ise kitap okuma oranının çok düşük oranlarda olduğu görünüyor. Gençlerin yüzde 52, 2’si ara sıra kitap okurken, yüzde 24, 1’i sıklıkla kitap okuyor. Gazete okuma oranları da kitap okuma ile eşdeğer… Gençlerin yüzde 52, 5’i ara sıra gazete okurken, yüzde 26, 4’ü sıklıkla gazete okuyor.

Araştırmanın Diğer Sonuçları:

*2012 yılında gençlerin vücut kitle indekslerine göre yüzde 69, 2’sinin normal değerlerde olduğu görüldü. Gençlerin %14, 8’i fazla kilolu, %3, 8’i ise obez sınıfına giriyor.

*2012 yılında internet kullanım oranı günümüz internet çağının getirilerine göre düşük kalıyor. Genç erkeklerin %80, 6’sı interneti kullanırken bu oran kadınlarda %55, 4.

*2011 yılında mutlu olduğunu beyan eden genç-lerin oranı % 69, 6 iken 2012 yılında bu oran % 64, 6’ya gerilemiş durumda. Gelecekten umutlu gençlerin oranı ise % 84.

Beril DenizSosyolog

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’na özel hazırlanan istatistiklerdeki veriler, 13-24 yaş arası genç nüfusun genel durumunu gözler önüne seriyor. Araştırmaya göre 2012 sonu itibariyle 75 milyon 627 bin 384 olan Türkiye nüfusunun yüzde 16,6’sını (12 milyon 591 bin 641 kişi) gençler oluştu-ruyor. 2000 yılında %20, geçen yıl %16,8 olan genç nüfus oranı giderek azalıyor. Genç nüfusun %51, 1 genç erkeklerden, %48, 9 ise genç kadınlardan oluşuyor.

Türkiye’deki gençlerin en büyük sorun-larından biri olan işsizlik konusunda ise sonuçlar iç açıcı değil. Gençlerin %17,5’i işsiz durumda. İşsizlik oranı genç erkek-

lerde yüzde 16, 3 iken genç kadınlarda ise yüzde 19, 9.

Genç Kadınların %23, 2’si Evli

Araştırmanın sonuçlarına göre genç nüfusun %14, 2’si evli. Her iki cins için de geçen yıllara göre düşüş görülse de genç yaşta evlilikte kadınların oranı erkeklere göre oldukça yüksek. Genç erkeklerin %5, 5’i evli iken genç kadınların %23, 2’si evli durumda. Eşinden ya da birlikte yaşadığı kişiden şiddet gören genç kadınların sayısı ise her geçen yıl endişe verici düzeyde artış gösteriyor. Genç kadınların şiddet görme oranı %35, 3.

Türkiye Yaşlanıyor mu? Yıllardır Övündüğümüz

Genç Nüfus Giderek Azalıyor

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2012 sonu itibariyle Türkiye nüfusunun % 16,6’sı-nın gençlerden oluştuğunu bildirdi. 2050’de bu oranın %11,7’ye düşeceği tahmin ediliyor.

/ Haberler Haberler /

145144

Metro İnsanları

Zamanını trafikte geçirmek istemeyenlerin en büyük kurtarıcısı olan metro sistemi Türki-ye’de oldukça yeni olsa da New York’ta durum farklı. Dünyanın en eski ve en uzun metro sistemine sahip eyalette insanların büyük bir bölümü gün içerisinde metro kullanmayı tercih ediyor. Hal böyle olunca Büyükşehir Ulaşım İdaresi (MTA) metroyu kullanan insan-ların davranışlarını inceleyen bir araştırmada bulunmuş. 2012’nin sonunda New York’ta yapılan araştırmanın sonuçları ise oldukça ilgi çekici.

New York’ta metro kullanan yolcuların hayattan bezmiş, anti - sosyal ve metro-daki duruşlarına göre stratejik olduğu gözleniyor.

• Oturma yeri sayısından fazla yolcu olduğunda bile koltukların ortalama %10’unun boş kaldığı görülüyor. Bunun nedeni; yolcunun boş koltuğu kapmak için hareket ettiği sırada göz koyduğu koltuğun başkası tarafından kapılmasından korkması.

• New York’ta yolcular mantıklarıyla hareket etmek yerine daha çok sezgisel davranıyorlar. Kapılara yakın koltuklar daha çok tercih ediliyor. Nedeni de insan kalabalığından uzak durmak ve metrodan inerken zaman kaybetmemek.

• Metro çok kalabalık olsa dahi çocuklar hızlı davranarak yetişkinler gibi koltuk seçimi yapmadıkları için oturacak yer buluyorlar.

• Kadınlar kişisel güvenlikleri için boş metro kabinlerine binmeyi tercih etmiyor.

• Metronun boş olduğu zamanlarda erkekler genelde ayakta duruyor; bu durum centilmen olarak yetiştikleri için kadın ve çocuklara yer vermeleriyle ilişkilendiriliyor.

• Yolcular birbiriyle göz göze gelmekten kaçınarak gazete veya kitaplarını okuyor.

• Metroya iniş ve binişler sistematik olarak gerçekleşiyor. İnsanlar birbirine yol veriyor.

İstanbul’da New York’a kıyasla daha az metro sistemi kurulu olduğundan henüz böyle bir araştırma yok. Yine de kendimizce bir karşılaştırma yapmamız müm-kün.

İstanbul’daki metro alışkanlıklarını düşünecek olursak oturacak yer olsa dahi kalabalıkların ayakta durmayı tercih etmesi İstanbul’da karşılaşılabilecek bir tablo değil. Eğer araştırmayı bize uyarlarsak boş koltukların hemen dolduğu gözlenirdi. Yolcular yer kapmak için hızlıca hareket ederek oturabildiği yere otururdu. Diğer yandan metro kapılarına yakın olan koltukların tercih edilmesi-nin, İstanbul’daki alışkanlıklarla aynı olduğunu söyleyebiliriz. Öğrencilerin seçici olmayarak hızlıca yer kapması, İstanbul metrosu için de geçerli. Kadınların boş kabinleri tercih etmemesiyse İstanbul ile aynı; hatta bunu kadınların evrensel bir davranış biçimi olarak da yorumlamak mümkün. New York’takinin tersine İstanbul metrosunda erkeklerin kadınlara yer vermesi gibi bir duruma çok az rastlıyoruz. İstanbul’da insanların göz göze gelmemesi gibi bir durum olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Metro birbirini bakışlarıyla taciz eden, baştan aşağı süzen

insanlarla dolu. İstanbul’da inenlere yol verilmeden metro kabinine hızlıca adım atılması gibi New York’takinin aksi bir durum da söz konusu.

Genel olarak baktığımızda New York’taki metro yolcularının yaşam tarzlarının verdiği etkiyle birbirlerine karışmadan ve stratejik hamlelerle hareket ettiği sonucuna varılıyor. İstanbul’daki metro karmaşasının aksine daha düzenli bir sistem var. Bu durumu insanların kurallara uymasının getirdiği bir sonuç olarak da yorumlamak mümkün.

Kaynak: http://docs.trb.org/prp/13-1693.pdf

Beril DenizSosyolog

Zamanını trafikte geçirmek istemeyenlerin en büyük kurtarıcısı olan metro sistemi Türkiye’de oldukça yeni olsa da New York’ta durum farklı.

/ Haberler Haberler /

147146 147

Birleşmiş milletler açlıkla mücadele etmek ve çevre kirliliğinin önüne geçmek için farklı bir çözüm yolu buldu: Böcekler…

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgü-tü’nün (FAO) yayımladığı ‘ Yenilebilir Bö-cekler’ raporunda böceklerin hem insanlar hem de çiftlik hayvanları için alternatif gıda olabileceği açıklandı. 2050 yılında 9 milyona ulaşacak olan dünya nüfusunu besleyebilmek adına gıda üretiminin daha da artacağını düşünen örgüte göre, küre-sel ısınmanın getirdiği iklim değişiklikleri ve tarım arazilerinin giderek azalması yü-zünden beslenme ihtiyaçlarını karşılayacak en iyi çözüm yenilebilir böcekler. Büyükbaş hayvanlardan 1 kg. et elde edebilmek için verilmesi gereken yem miktarı 8 kg. iken dünyada milyonlarca insanın hâlihazırda tükettiği bu küçük canlılara sadece 2 kg yem yetiyor. İnsan ve hayvan atıklarının

yanı sıra çürük bitkilerle de beslenebilen böcekler sera etkisi yaratan gazları da oldukça az üretiyor.

Hem Protein Hem Mineral Deposu

Dünya çapında milyonlarca böcek türü biliniyor ve bunlardan 1900’den fazlası yenilebilir olarak geçiyor. Tırtıl, arı, karın-ca, çekirge ve cırcır yenilebilir en popüler böcekler… Protein bakımından oldukça zengin olan böceklerin yetersiz beslenen çocuklar için oldukça yararlı bir besin kay-nağı olduğuna işaret ediliyor. Magnezyum, demir, fosfor, çinko ve selenyum deposu olan böceklerin besin değeri olarak ne-redeyse et ve balık ile eş değer olduğunu söyleyen örgüt tatlarının da oldukça lez-zetli olduğunu savunuyor. Afrika, Tayland, Kamboçya, Meksika ve Japonya en çok böcek tüketen ülkelerin başında geliyor.

Vücudumuzun %70’ini oluşturan renksiz, kokusuz, en az oksijen kadar değerli bir sıvıdır su. Organlar ve hücreler görevlerini yerine getirebilmek için mutlak surette suya ihtiyaç duyarlar. Her insan günlük hayatın-da idrar, terleme, spor vb. yollardan belirli miktarda su kaybeder. Vücuttaki su kaybı arttıkça etkisi olumsuz şekilde görülmeye başlar. Konsantrasyon kaybı, yorgunluk, unutkanlık, halsizlik bunların en başında gelir. Su tüketmeme durumu devam ederse sonu ölüme kadar gidebilecek sonuçlar doğurur.

Her insanın bünyesi farklıdır. Bu yüzden su tüketim ihtiyacı da ona göre farklılık gösterir. Ancak uzmanlar her insanın günde 2 ila 2,5 litre su tüketmesi gerektiği konusunda hem fikirler. Burada küçük bir ayrıntı olduk-ça önem taşıyor. Günlük hayatta her insan içtiği birtakım içecekler ile (çay, kahve, çorba, meyve suyu vb.) sıvı ihtiyacını karşılayabilir. Fakat bunlar vücudun su ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalacağı için su ile sıvıyı karıştırmamak gerekiyor. Bir diğer önemli nokta da su içerken aşırıya kaçmak. Özellikle diyet yaparken bol su içmenin kilo kaybında büyük etkisi olduğu söylenir. Ancak su içmenin azı vücuda zarar verebileceği gibi günde 3-4 litre ve daha fazlasını tüketmek de böbrek rahatsızlıklarını ve su zehirlenmesini ortaya çıkarabilir.

Daha güzel bir cilde sahip olmak, vücudumuzda oluşan ödemlerden kurtulmak en önemlisi sağlıklı bir yaşama kavuşmak için suyu hayatımızın vazgeçilmezi yapmalıyız.

Ekmek Yoksa Böcek Yiyin

Hayatın Vazgeçilmezi

Su

Protein bakımından olduk-ça zengin olan böceklerin yetersiz beslenen çocuklar için oldukça yararlı bir besin kaynağı olduğuna işaret ediliyor.

147/ Haberler Haberler /

148 149

Zehirli Hava Kirleticisi

Kömür Amerika Birleşik Devletleri’nde de kömür konusunda çevreci politikalar gündem-de. 2012 yılında ABD elektrik üretiminin yüzde 37,4’ünü kömürden sağladı. Oysa bu sayı 2007’de yüzde 48,5’ti. Ülkede kö-müre karşı negatif bakış sürmekle birlikte bu konuda alınan sıkı önlemlerin daha da artacağı tahmin ediliyor. Geçen sene Mitt Romney başkanlık seçimlerinde kömüre savaş kampanyası başlatmış ancak bu onun seçimleri kazanmasına yardımcı olamamıştı.

Amerika’nın ilerleyen zamanlarda sahip olduğu kömür rezervi ve teknolojisini başka yerlerde değerlendirmek zorunda kalması bekleniyor. En büyük hedefleri ise Asya… Zira Avrupa’nın kömür karşısındaki duyarlılığı biliniyor. Japonya, yükselen ekonomisine enerji yetiştiremeyen Hindis-tan ve dünyanın kömür tüketiminin ne-redeyse yarısında payı olan Çin (burada da kömüre karşı duyarlılık artıyor) kömür ihracatı için Amerika’nın hedeflediği yer-ler. Ancak kömürün buralara sevkiyatının sadece deniz yolu ile mümkün olma-sı, limanlara da trenle taşınması fikri şimdiden çevrecilerin tepkisini çekmeye başladı bile…

Kömür; hayatımızın tam için-de ancak bize bir o kadar da uzak bir konu. İklim değişik-liğine neden olan yakıtların başında gelmenin yanı sıra çevreye, insan sağlığına ve dünya toplumlarına onarıla-maz zararlar veriyor.

Dünyadaki enerji kaynaklı toplam karbon salınımlarının %41’inde kömürlü termik santrallerin payı var. Geçtiğimiz beş yılda kömür kullanımı küresel karbon salınımla-rının üçte ikisini oluşturdu. İklim değişikli-ği 0,80 dereceye ulaşarak hali hazırda ciddi etkiler doğurmaya başladı. Yenilenebilir enerji kaynağı bakımından dünyada üst sıralarda yer alan Türkiye, bunu kullanmak yerine kömür enerjisi konusunda dünyada

ilk 4’te yer almayı seçiyor.

Diğer fosil yakıtlarla karşılaştırıldığında kömürün daha ucuz olduğu düşünülü-yor. Oysa kömürün gizli maliyeti üçüncü kişilere yüklenen toplumsal maliyetlerden kaynaklanıyor. Aslında, kömürün gerçek maliyeti yerel topluluklar üzerine yüklediği sağlık problemleri, tarıma verdiği zararlar, su kaynaklarının azalması gibi sorunları içeriyor.

Kömürlü termik santraller; hem Türki-ye’de hem de dünya genelinde en zehirli hava kirleticileri arasında yer alıyor. Akciğerlere ve kan dolaşımına etki eden mikroskobik partikül kirliliğe en büyük endüstriyel katkı, kömürden kaynakla-nan asit gazı, kurum ve kül emisyonlarından kaynaklanıyor. Bu kirlilik, kalp krizi ve akciğer kanserine neden olmanın yanı sıra, astım krizleri gibi solunum sorunlarını da beraberinde getirerek, bebeklerin, çocukların ve yetişkinlerin sağlığına zarar veriyor. Bu santrallerin bacalarından çıkıp çevreye yayılan cıva, kurşun, arsenik ve kadmiyum gibi binlerce kilogramlık zehirli madde, kanser riskini yükseltirken, çocukların gelişimini de olum-suz etkiliyor.

Kömürün bilinen başlıca sağlık etkileri;

Beklenen yaşam süresinde kısalma (partikül kirliliği, kükürt dioksit, ozon,

ağır metaller, benzen, vb.)

Solunum şikayetleriyle hastaneye yatış (par-tikül kirliliği, ozon, kükürt dioksit)

Kömür tozuna bağlı siyah akciğer hastalığı

Konjestif kalp yetersizliği (partikül kirliliği ve karbon monoksit)

Akciğer kanseri, kemik erimesi, kas koordinasyon bozukluğu, böbrek yetersizliği (benzen, radyoak-

tif çekirdek, ağır metaller, vb.)

Kronik bronşit, astım atakları (partikül kirliliği, ozon)

Hava ve su kirliliğine bağlı zeka düşüklüğü (cıva) şeklinde ortaya

çıkıyor.

/ Haberler Haberler /

150 151

Kömür endüstrisi dünya üzerindeki cıva salınımlarının en büyük sorumlusu... Her yıl atmosfere bırakılan 2190 ton cıvanın yarısından fazlası termik santral bacala-rından çıkıyor. Kömür yakma sonucunda ham kömürde bulunan cıva yağmur, toz veya en basit şekliyle yerçekimi nedeniyle en nihayetinde ırmaklara, akarsulara ve göllere karışıyor. Bir kere suya karıştı mı besin zincirine girmiş oluyor. Yosunlardan başlayarak önce balıklara, sonra kuşlara, ve memelilere ulaşıyor. Besin zincirinde yukarı çıktıkça cıva yoğunluğu da artış gösteriyor. Cıva annelerden doğmamış bebeklere geçebilen bir nörotoksin olması ile birlikte beyin hasarlarına, körlüğe, felce ve daha pek çok önemli soruna yol açıyor.

Kömürün insan ve çevre sağlığı üzerin-deki olumsuz etkisi ile birlikte yaşamak

zorunda değiliz. Yenilenebilir enerjinin ölçeği büyüdükçe, kömür yakan termik santralleri en eskilerinden başlayarak dev-reden çıkarmamız mümkün. Her ne kadar kömürlü termik santraller, iklim değişikli-ğini kontrolden çıkmadan önlemek üzere tasarlanmış bir enerji harmanıyla uyumsuz olsa da bugün hükümet ve enerji şirketleri tarafından verilen kararlar, önümüzdeki onlarca yılın enerji arzını belirleyecek.

Pınar AksoğanGreenpeace Akdeniz

İklim ve Enerji Kampanyası Sorumlusu

Kömürün insan ve çevre sağlı-ğı üzerindeki olumsuz etkisi ile birlikte yaşamak zorunda değiliz.

Bize yazın, sizin adınızla yayınlayalım!

Konsept Sağlık ve Yaşam Dergisi

kapılarını okurlarına açıyor.

Yazılarınızı [email protected]

adresine bekliyoruz...

/ Haberler

152 153152

Bırakma Zamanı

Eğer hala sigarayı bırakmadıysanız belki de henüz istemediğiniz için-dir. Başka insanların baskısı altında kalarak bırakacağınıza bu önemli

kararı kendiniz vermelisiniz. Çevrenizin desteği ve motivasyonuyla sizi cesaret-lendirmesi önemli olsa da her şey sizde bitiyor!

1Tarih Belirleyin: Sigarayı bırakmak kolay değil; ancak bu kararınızın bütün hayatınızı değiştireceğini düşünün. Öncelikle kendinize bir

tarih belirleyin. Bu tarihi iş ya da sosyal ha-yatınızda zorluklar ve streslerle dolu olan bir güne denk getirmeyin. Bunun yerine daha rahat bir dönemi tercih edin. Seçtiği-niz tarihin kendinizi hazırlayabilmeniz için size yeteri kadar zaman vermesi gerekti-ğini göz ardı etmeyin. Mental olarak bu hazırlığı yapabilmeniz için günler bazen de haftalar gerekebilir. Belirlediğiniz günü yeni hayatınızın başlangıcı olarak hayal edin.

2 Liste Tutun: Bu listede sizi sigara bırakma kararına iten önemli nedenlere yer verin. Niçin bu kararı verdiniz? Ekonomik ya da

psikolojik nedenlerle mi, sağlığınız için mi, yoksa çevre baskısı yüzünden mi? Önce bu kararı verin.

3Fizyolojik Belirtilere Hazır Olun: Sigarayı bıraktıktan sonra ne kadar zamandır içtiğinize bağlı olmadan vücudunuz hızla niko-

tinden temizlenmeye başlar. Ancak bu nikotinden yoksunluk döneminde baş ağrısı, sinirlilik, halsizlik, iştah değişimi gibi birtakım şikâyetler ortaya çıkabilir. Belir-tiler her kişinin bünyesine göre farklılık göstermekle birlikte 2 hafta ile 3 ay arası sürebilir. Bırakma sürecinde sıkıntı yaşa-mamak adına kendinizi bu tür sorunlara hazırlayın.

Sigarayı Bırakmanın Fiziksel EtkileriSigarayı bıraktıktan sonra kısa ve uzun vadede ortaya çıkan belirtiler:

24 saat sonra: Akciğerleriniz temizlenmeye başlar.

2 gün sonra: Körelen tat ve koku alma duyunuz yeniden gelişir.

3 gün sonra: Daha rahat nefes alırsınız ve enerjiniz artmaya başlar.

12 hafta sonra: Kanınızdaki pıhtılaşma işlevleri düzelir.

3 - 9 ay sonra: Öksürük, nefes alma zorluğu kaybolarak solunum fonksiyon-larınız iyileşmeye başlar.

1 yıl sonra: Kalp krizi geçirme riskiniz sigara içenlere oranla yarı yarıya dü-şer.

10 yıl sonra: Akciğer kanseri olma riskiniz sigara içenlere oranla % 50 azalır.

Sigarayı Bırakmak Çok Zor

Ancak Doğru Önerilerle Kötü Alışkanlığınızdan

Vazgeçebilirsiniz

Sigaranın tutsağı olmaktan vazgeçin.

İçtiğiniz her sigaranın ömrünüzden çaldığını

unutmayın.

Tütün Dumanının Zararları

Dünya genelinde 15 yaş üzeri 1,2 milyar kişi sigara kullanı-yor. Her yıl dünyada yaklaşık 6 milyon kişi sigara kullanı-mına bağlı hastalıklardan hayatını kaybediyor.

Başkalarının içtikleri tütün ürününden (sigara, puro, pipo vb.) kaynaklanan tütün dumanına maruz kalma bir diğer adıyla ‘pasif içicilik’ birçok hastalığın ana sebebini oluşturuyor.

Bu duman karışımı; formaldehit, siya-nür, amonyak, karbonmonoksit, naftalin, kadmiyum (pil asidi) ve aseton (oje çıka-rıcı) gibi 4.000 kimyasal madde içeriyor. Arsenik, benzen, vinil klörür gibi en az 40 tanesi kanserojen olan bu kimyasal karışımlar, tütün dumanında sigarayı içen kişinin doğrudan içine çektiği dumandan çok daha fazla bulunuyor.

Başkalarının tütün dumanına sadece 30 dakika maruz kalınması, uzun süreli sigara içiciliğinde görülen aynı fiziksel etkileri ortaya çıkartmanın yanı sıra kalp hastalığı riskini de büyük ölçüde artırıyor. Maruz

kalma süresi uzadıkça kanser ve amfizem hastalığına da neden olan tütün duma-nından en çok çocuklar ve yaşlılar zarar görüyor.

Başkalarının tütün dumanını solumak-tan kaynaklanan kanser ölümlerinin oranı; asbest, radyoaktif nükleid, arsenik, ben-zen, vinil klorür, radyasyon, pestisid (tarım ilaçları), tehlikeli atıklar, içme suyunda bulunan kimyasallar ve madeni atıkların toplamından kaynaklanan kanser ölümleri oranından daha fazla olduğu belirtiliyor.

Sigara tüketimi akciğer kanseri başta olmak üzere, kalp ve solunum yolu rahatsızlıkları gibi onlarca hastalığın da yolunu açıyor.

Sigara dumanı sadece içeni değil etrafındaki kişileri de

zehirliyor.

/ Haberler Haberler /152

154 155

Tütün dumanı özellikle çocukları tehdit ettiğinden;- Ani bebek ölümleri,- Astım vakaları,- Kulak ve solunum yolu enfeksiyonları her yıl artış gösteriyor.

Dünyadaki tütün kullanımının büyük bir çoğunluğunu sigara oluşturuyor. Sigara 4000’den fazla kimyasal madde içerdiğin-den, her yıl dünyada yaklaşık 6 milyon kişi sigara kullanımına bağlı hastalıklardan ha-yatını kaybediyor. Ülkemizde ise ölümlerin %23’ü sigaraya bağlı hastalıklar sebebiyle gerçekleşiyor. (100.000 kişi / her yıl)

Eğilimin böyle devam etmesi halinde 2030 yılına gelindiğinde tütün kullanımı

nedeniyle hayatını kaybedecek kişi sa-yısının yılda 8 milyonu geçeceği tahmin ediliyor. Etkili yöntemlerin bir an önce uygulamaya konmaması halinde içinde bu-lunduğumuz yüzyılda bu sayının 1 milyara çıkması bekleniyor.

İlki 2008 yılında gerçekleştirilen Küresel Yetişkin Tütün Araştırması, 2012 yılında tekrarlanmış olup, 2008 ve 2012 yıllarının sonuçları karşılaştırıldığında, Tütün ve Tütün Mamulü kullananların oranının;

15 yaş üzeri nüfusta % 31,3’ten %27,0’a,

Erkeklerde, %47,9’dan %41,4’e,

Kadınlarda ise % 15,2’den %13,1’e düştüğü göze çarpıyor.

Sorulara verilen cevaplara göre 7 ve üze-rindeki puanlar, güçlü bağımlılık belirtisi olarak değerlendirilir. Dolayısıyla bu tür bağımlılıklarda psikolojik desteğin yanı sıra hekiminizden tıbbi bir destek de alabilir-siniz. Daima hatırlanması gereken husus; sizin irade, inanç ve kararlılığınızın sigarayı bırakmanızda en güçlü yardımcılarınız olduğudur.

Sağlık Bakanlığı Alo 171 Sigara Bırakma Danışma Hattı sigarayı bırakmak isteyenler için iyi bir destektir. Danışma hattına gelen çağrılar, sigara bırakma konusunda eğitim almış operatör aracılığı ile 7/24 hizmet verecek şekilde karşılanmaktadır. Gelen çağrıları karşılayan operatörler tarafından danışanlara sigaranın zararları hakkında bilgi aktarılmakta ve sigara kullanım alış-kanlıklarını tespit etmeye yönelik bağımlı-lık değerlendirme ölçeği uygulanmaktadır. Yapılan değerlendirme sonucunda bağım-lılık düzeylerine göre kişilere ya sigara bı-rakma planı yapılmakta ya da kişiler Sigara Bırakma Polikliniğine yönlendirilmektedir.

Sağlık Bakanlığı bünyesinde, ücretsiz olarak hizmet veren Sigara Bırakma Polikli-niğine yönlendirilen kişi ile gerekli görüş-me ve testler yapıldıktan sonra, sigara bırakma yöntemi belirlenir. Psikolojik ve Farmakolojik testler sonucunda asgari 90 dakika süreyle en az 5 görüşme gerçekleş-tirilir. Kişinin bırakma başarı durumu takip edilerek başarı durumunun sürekliliğinin izlenmesi sağlanır.

Sigarayı kendi başına bırakanlarda uzun dönem başarı oranı yaklaşık % 7 iken, Sigara Bırakma Polikliniklerinde farmako-terapi ve davranış tedavisinin uygulandığı, motivasyonel destek sağlanan olgularda başarı % 15 – 30’ a çıkmaktadır.

İstanbul genelinde, Haziran 2012 tarihi itibariyle 33 hastanede, 40 Sigara Bırakma Polikliniği’nde 69 hekim ve 54 sağlık per-soneli hizmet sunmaktadır.

Dr. Arif GÜNDÜZTütün ve Diğer Bağımlılık Yapıcı Maddeler Şube Müdürü

Sigaraya Ne Kadar Bağımlısınız?Günün ilk sigarasını sabah uyandıktan ne kadar sonra içersiniz?1. İlk 5 dakika içinde (3 puan)2. 6 - 30 dakika içinde (2 puan)3. 31 - 60 dakika içinde (1 puan)4. 1 saatten sonra (0 puan)

Sigara içmenin yasak olduğu yerlerde sigara içmemek sizi zorlar mı?1. Evet (1 puan)2. Hayır (0 puan)

Ne zamanki sigaradan vazgeçmek sizin için daha zordur?1. Sabah ilk içilen sigara (1 puan)2. Diğer zamanlarda içilen sigaralar (0 puan)

Günde kaç adet sigara içiyorsunuz?1. 31 ve daha fazla (3 puan)2. 21-30 adet (2 puan)3. 11-20 adet (1 puan)4. 10 ve daha az (0 puan)

Sabahları günün diğer zamanlarına göre daha fazla sigara içiyor musunuz?1. Evet (1 puan)2. Hayır (0 puan)

Yatacak kadar hasta olduğunuzda da sigara içer misiniz?1. Evet (1 puan)2. Hayır (0 puan)

Sağlık Bakanlığı ALO 171 Sigara Bırakma Danışma Hattı sigarayı bırakmak isteyenlere yardımcı olmak amacıyla hizmet veriyor.

/ Haberler Haberler /

157

Konsept Dergisi doğru bilgiyi yaymak amacıyla Mayıs ayı boyunca halkla buluştu. 12 Mayıs’ta gerçekleşen ilk etkinliğimizin adresi İstinye Park’tı. Anneler Günü’ne denk gelen etkinliğimizde dergimizin yanında verdiğimiz güllerle annelerin ve anne adaylarının bu özel gününde yüzlerinde hoş bir tebessüm bıraktık. 18 Mayıs’ta Sivil Toplum Kuruluşları’nın da desteğini alarak Üsküdar Meydanı’nda devam eden etkinliklerimiz 25 Mayıs’ta Akmerkez’de son bulurken binlerce okuyucuya ulaşmanın mutluluğuyla doluyduk.

Mayıs Ayı EtkinliklerimizKonsept ve Sivil Toplum Kuruluşları El Ele

156

Dünyaca ünlü iç giyim, mayo, plaj aksesuar ve kıyafet markalarını bünyesinde toplayan Mendo’s, 2013 plaj modasına Gottex mayo-larla damgasını vuruyor. Straplez, üçgen, ince bandajlı, tek omuzlu ve askılı modellerin yer aldığı renkli ve çarpıcı tasarımları bir araya getiren koleksiyon yazın enerjisini plajlara ta-şıyor. Plaj modasına yön verecek, birbirinden farklı desenlerin yaz aylarının en taze renkle-riyle birleştirildiği koleksiyon ile bu yaz tatiliniz mükemmel geçecek.

Yaz aylarının gelmesiyle barbekü tutkunları açık alanlarda yerlerini almaya başladı. Or-manda, evinin bahçesinde ya da dost ziyafet-lerinde kömür ürünleriyle uğraşıp kendinizi yormamanız için Weber’in üstün teknolojisi ile üretilen gazlı barbeküleri mangalı eğlenceli bir hale getiriyor. Barbekü yapmayı bir sanata dönüştüren Weber Gazlı Barbeküler, profesyo-neller gibi barbekü yapmayı mümkün kılıyor. Gazlı barbeküde tüm ızgara yüzeyinde ısı ile-tilimi eşit sağlayan kısımlar mükemmel et ya-pımını kolaylaştırıyor. Kırmızı etten beyaz ete, sebzeden hamur işine her türlü yiyeceğin en-fes lezzetlere dönüştüğü Weber Gazlı barbe-küler ile yazın yemek keyfini doyasıya yaşayın.

Bebek bakımında ve hijyeninde ailelerin bir numaralı tercihi Uni Baby, kuru ve hassas cilt-lere özel üretilen vücut yağı ile bu yaz bebekle-rin, çocukların ve yetişkinlerin cildini nemlen-diriyor. İçeriğinde bulunan bitkisel yağlar ile cildin lipit tabakasını güçlendiriyor ve esnek-liğini artırıyor. Suya dayanaklı olan Uni Baby vücut yağı, içeriğinde bulunan havuç yağı ile hücrelerin yenilenmesine de yardımcı oluyor. Güneşlenme sonrası kullanımda içindeki ha-vuç yağı ile tende kalıcı renk sağlayan Uni Baby vücut yağı bu yaz tatil günlerinin vazgeçilmezi olacak.

Zarif tasarımları ve geniş ürün yelpazesi ile mücevher modasına yön veren Storks, Haziran ayında başlattığı “Leylekli Etiket” kampanyası ile mücevher severlere çok özel fırsatlar sunuyor.Marka maskotu olan leyleklerden yola çıkarak 3 ay boyunca tüm mağazalarında “Leylek Etiket”li mücevherler sergileye-cek olan Storks, tüm mücevher severleri mağazalarına davet ediyor. Tüm mağaza-larında 1 Haziran-1 Eylül tarihleri arasında geçerli olacak kampanyanın amacı; tüketiciyi uygun fiyatlı ve avantajlı ödeme koşullarına sahip olan kaliteli mücevher-lerle buluşturmak.

Kadınların yıllardır vazgeçemediği marka Emsan, mutfaklarınıza yepyeni bir ürün kazandırıyor. ‘Emsan Anadolu Serisi’ sera-mik tencere seti, hem sizi Türkiye’nin eşsiz diyarlarına götürüyor hem de yemekler sağlık ve lezzetle pişiyor. Emsan’ın 40. yıl şerefine Anadolu’nun güzelliklerinin yansıtıldığı seramik tencere seti; dayanıklı seramik kaplaması, kırmızı, beyaz ve siyah renk alternatifleriyle uzun yıllar mutfak-larınızdaki yerini almaya hazırlanıyor. Ürünlerin iç yüzeyindeki özel seramik kap-lama, yemek yaparken kadınların sıklıkla karşılaştığı çizilmelere de son veriyor.

Plajlarda Renk Cümbüşü

Yazın Barbekü Keyfi Bir Başka

Çağın ötesinde tasarımı ve birinci sınıf işçiliğiyle İsviçre saat tasarımcılarının niteliklerini yansıtan Maurice Lacroix yeni koleksiyonuyla yine göz dolduruyor. Les Classiques Tradition koleksiyonundaki saatlerin asaleti, kad-ranın yalın güzelliği ve ince çerçevesiyle vurgulanan sade şıklığı, kullanıcıla-

rının bileklerinde sergilenen bu modellerin kalitesini gösteriyor. İncelikli İsviçre kalitesi ve şıklığının uyumunu sembolize eden ayrıcalıklı bir koleksiyona sahip olmak isteyenler Saat & Saat mağazalarına uğrayabilirler.

İsviçre Kalitesinin Şıklıkla Bütünleşmiş Hali

Yaz Günlerine Özel Vücut Yağı

Anadolu’nun Güzellikleri Tencerelere Yansıyor

Mücevherde Leylekli Etiket

Dönemi Başladı

/ Etkinliklerimiz

Akmerkez

Üsküdar Meydanı

İstinye Park

158 159

ALIŞVERİŞ / KADIN ALIŞVERİŞ / KADINNeon Rüzgârı

Geçtiğimiz sezondan beri

hâkimiyetini sürdüren

neon renkler ile bu yaz da

her yer cıvıl cıvıl.

/ Alışveriş Alışveriş /

160 161

ALIŞVERİŞ / ERKEK ALIŞVERİŞ / ERKEK

Stil Farkı

Artık erkekler de en

az kadınlar kadar

modayı takip ediyor,

sezonun hit parçaları ile

gardıroplarında şıklık

yaratıyorlar.

/ Alışveriş Alışveriş /

162 163

23rd Biennial Congress of the European Asociation

for Cancer Research 2013, Munich5-8 Temmuz 2013

Medikal Etkinlikler TEMMUZ - AĞUSTOS 2013 KONGRELERİ REHBERPharmacovigilance 2013

Copthorne Tara Hotel, London1-2 Temmuz 2013

Head and Neck Imaging 2013The Royal Society of Medicine,

London4-5 Temmuz 2013

4th International Congress of Psoriasis 2013

Palais des Congres de Paris, Paris4-7 Temmuz 2013

Practical Pediatric Allergy 2013Glenfield Hospital, Leicester London

3 Temmuz 2013

17th International Congress of Comparative Endocrinology 2013

Universitat de Barcelona, Barcelona15-19 Temmuz 2013

Practical Pediatric Allergy 2013Glenfield Hospital, Leicester

London3 Temmuz 2013

Osteoporosis 2013Hallam Conference Center, London

16 Temmuz 2013

Fdi 2013 101. Dünya Diş Hekimliği Kongresi İstanbul Kongre Merkezi

28-31 Ağustos 2013

2nd Fragility Fracture Network Global Congress 2013

Langenbeck-Vırchow-Haus, Berlin29-31 Ağustos 2013

World Unıversıty Anatomy Challenge 2013Unıversıty of Manchester, London

12-15 Ağustos 2013

12th International Conference on Complexity in Acute Illness 2013

Budapest, Hungary8-11 Ağustos 2013

Ifso ‘Uluslararası Obezite Cerrahisi Federasyonu 18.Dünya KongresiHaliç Kongre Merkezi, İstanbul

28-31 Ağustos 2013

Esmo 15th World Congress on Gastroitestinal Cancer 2013

Barcelona International Convention Center, Barcelona3-6 Temmuz 2013

Önemli TelefonlarYangın İhbar 110Acil Servis 112Alo Doktor 113Zehir Danışma 114Telefon Arıza 121Kablo Tv Arıza 126Alo Zabıta 153Polis İmdat 155Jandarma İmdat 156Sahil Güvenlik 158Tüketici Hattı 175Orman Yangını İhbar 177Sağlık Danışma 184Su Arıza 185Elektrik Arıza 186Doğalgaz Arıza 187Cenaze Hizmetleri 188Vergi Danışma 189

BelediyelerArnavutköy Belediyesi 444 4 597Ataşehir Belediyesi 0216 570 50 00Avcılar Belediyesi 0212 695 62 00Bakırköy Belediyesi 0212 414 97 77Beylikdüzü Belediyesi 0212 866 70 00Beykoz Belediyesi 444 6 661Beşiktaş Belediyesi 0212 319 42 42Beyoğlu Belediyesi 444 0 160Bahçelievler Belediyesi 0212 484 38 00Bayrampaşa Belediyesi 0212 467 19 00Başakşehir Belediyesi 444 0 669Bağcılar Belediyesi 0212 410 06 00Büyükçekmece Belediyesi 444 0 340Çatalca Belediyesi 0212 789 25 28Çekmeköy Belediyesi 0216 600 06 00Esenyurt Belediyesi 0212 622 03 33Eyüp Belediyesi 0212 440 05 00Esenler Belediyesi 0212 440 11 11Fatih Belediyesi 444 0 176Gaziosmanpaşa Belediyesi 444 0 467Güngören Belediyesi 0212 449 55 00Kadıköy Belediyesi 0216 542 50 00Kartal Belediyesi 0216 586 88 88Küçükçekmece Belediyesi 444 4 360Kağıthane Belediyesi 444 23 00Maltepe Belediyesi 0216 458 99 99Pendik Belediyesi 444 76 35Sancaktepe Belediyesi 0216 622 33 33Sarıyer Belediyesi 444 1 722Sultangazi Belediyesi 0212 444 23 32Sultanbeyli Belediyesi 0216 564 13 00Şişli Belediyesi 0212 288 75 76Silivri Belediyesi 444 20 47Tuzla Belediyesi 0216 446 86 45Ümraniye Belediyesi 0216 443 56 00Üsküdar Belediyesi 0216 531 30 00Zeytinburnu Belediyesi 0212 413 11 11

Müzeler İstanbul Arkeoloji Müzeleri 0212 520 77 40Ayasofya Müzesi 0212 522 17 50Topkapı Sarayı Müzesi 0212 512 04 80Yıldız Sarayı Müzesi 0212 258 30 80Dolmabahçe Sarayı Müzesi 0212 236 90 00Sakıp Sabancı Müzesi 0212 277 22 00Pera Müzesi 0212 334 99 00İstanbul Modern Sanat Müzesi 0212 334 73 00Yerebatan Sarnıcı Müzesi 0212 522 12 59Resim Heykel Müzesi 0212 261 42 98Kariye Müzesi 0212 631 92 41Deniz Müzesi 0212 327 43 45Atatürk Müzesi 0212 240 63 19Rahmi Koç Müzesi 0212 369 66 00Harbiye Askeri Müzesi 0212 233 27 20

HastanelerAcıbadem Hastanesi Büyükdere Cad. No: 40 34457 Maslak 0212 304 44 44Tekin Sokak No : 8, Acıbadem Kadıköy 0212 544 44 44Dikilitaş Mah. Hakkı Yeten Cad. Yeşilçimen Sok. No:23, Fulya 0212 306 44 44

Academic Hospital Nuh Kuyusu Cad. No: 94 Bağlarbaşı, Üsküdar 0216 651 00 00

Alman HastanesiSıraselviler Cad. No:119 Taksim Beyoğlu 0212 293 21 50

Başkent Üniversitesi HastanesiAltunizade Mahallesi, Kısıklı Caddesi, Oymacı Sokak No:7 Altunizade Üsküdar 0216 554 15 00

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi HastanesiKocamustafapaşa Caddesi, Cerrahpaşa 0212 414 30 00

Çapa Tıp Fakültesi HastanesiTopkapı Mahallesi, Fatih 0212 414 20 00

Dünya Göz HastanesiNispetiye Caddesi, Yanarsu Sokak, No:1 Etiler 444 44 69

ICC (International Children’s Clinic)Bağdat Cad. Çiftehavuzlar, Konak Apt. No:189 Kadıköy 0216 369 06 09

Liv HospitalAhmet Adnan Saygun Cad. Canan Sok. No:5 PK: 34340 Ulus, Beşiktaş İstanbul 0212 999 80 99

Marmara Üniversitesi Eğitim ve Araştırma HastanesiMimar Sinan Caddesi No: 41 Üst Kaynarca Pendik 0216 657 06 06

Memorial HastanesiPiyalepaşa Bulvarı, Okmeydanı 0212 314 66 66Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma HastanesiHalaskargazi Cad. Etfal Sokak Şişli 0212 373 50 00

Taksim Eğitim ve Araştırma HastanesiSıraselviler Caddesi, No:112 Beyoğlu 0212 252 43 00

/ Medikal Etkinlikler Rehber /

www.konseptdergisi.com.trAbonelik için

MEHRAYALÇIN

Tel: 0212 543 68 84 www.mehrayalcin.com

Özel Tasarım Gelinlik

Hayallerinizi Gerçeklestiriyoruz.

Her masal gerçekleşeceği günü bekler.

Bizler tam da o gün, siz masal prenseslerini

başrole hazırlamak için buradayız.