53
1 Başöğretmen Anadolu Lisesi Bilim Felsefe ve Kültür dergisi Yıl:1 Sayı:1 LYKEİON

LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

1

Başöğretmen Anadolu Lisesi Bilim Felsefe ve Kültür dergisi Yıl:1 Sayı:1

LYKEİON

Page 2: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

2

KÜNYE

SAHİBİ

Başöğretmen Anadolu

Lisesi Adına

Erdinç ALTUN

Okul Müdürü

GENEL YAYIN YÖNETMENİ

Münür KUNDURACI

ESER İNCELEME KURULU

Mustafa KAYMIŞ

Berna SÜKLÜM

Süriye TURGUT

Elife AYDEMİR

Tamer Ünal ÇUBUKÇU

YAYIN KURULU

Fevzi Alper

Yıldırım KAYA

Kübra KÖLE

Mesut KAYNAK

Nihal ÖZSARAÇ

İNCELEME KURULU

Büşra SUCU

Melika PEHLİVAN

Emre Talip YILDIRIM

Mete BACAKSIZ

İLETİŞİM

Page 3: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

3

Tarihçe 4

Editörden 5

Filozoflardan Damlayanlar 6

Üst İnsan 7

Unutulmayanlar 8

Rehberlik Köşesi 7

‘Sevdası Olmalı İnsanın 11

Şiir 13

Deneme 15

Şiir 20

Mezunlar 22

Şiir 24

Öğrencilerimizden gelenler 26

Liyakat Üzerine 29

Peygamberimiz ve Gençlik 30

Hikaye 32

Bilim Köşesi 33

Hikaye 37

Şiir 38

Bilim Köşesi 40

Siyaset ve tarih Arasındaki

zorunlu İlişki 42

Okulumuz etkinlikleri

İÇİNDEKİLER

Page 4: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

4

Okulumuz 1992 yılında Anadolu Lisesi’nin

bünyesinde bir şube olarak eğitim ve

öğretime başlamıştır.1999-2000 Eğitim

ve öğretim yılı Eylül ayında şu an Meh-

metçik Lisesi olarak kullanılan binaya

taşındı. 2002 yılı Ekim ayında 5254 m2

kapalı alan , 14853 m2 bahçe alanı olmak

üzere 20107 m2’lik alanda hizmet ver-

mekteyiz.

Okulumuz spor salonu,146 öğrencilik kız-erkek pansiyonu , 10 dairelik loj-

manı ile çağdaş bir eğitim-öğretim ortamı oluşturmaktadır.Okulumuzda

KABİNET sistemi uygulanmakta olup, öğretmenler kendilerine ait ve

derslerin amacına uygun olarak düzenlenmiş sınıflarda ders yapmakta-

dır. Milli Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Genel Müdürlüğünün 05.06.2014 tarih

ve 2288335 sayılı bakanlık onayı ile okulumuzun adı Başöğretmen Anadolu Lisesi

olarak değiştirilmiştir.

Page 5: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

5

Münür KUNDURACI

EDİTÖRDEN

D eğerli okuyucular,

Dergimizin ilk sayısıyla karşınızdayız. Dergimizin ismini Lykeion

koymamızın sebebi kavramı açıkladığımızda anlam kazanacaktır. mukaddes

orman demek olan lykeion, atina yakınında, illissus çayı kıyılarında ağaçlık

bir mesire yeriydi. filozof Aristoteles, derslerini bu bahçede verdiği için bir

tür okul olan lise kelimesinin aslı lykeion’dan alınmıştır. Sözlükler kısaca bu

bilgiyi verseler de aslında olay magazin olarak biraz da şöyle oldu: Aristote-

les Platon’un en gözde ve zeki öğrencisiydiBabası bir tıp hekimiydi. Make-

donya kralı Amnyntus’un hekimi olarak atanınca babası ile Makedonya’ya

yerleşmiştir. Gençliğinde tıp alanında çalışmalar yapmış ve 17 yaşına gelince

öğrenim için Atina’ya yollanmıştır. Platon’un öğrencisi olmuş ve yaklaşık 20

yıl Platon ölünceye kadar Atina’da kalmıştır.

Platon Aristonun zekasını ve ilgisini çok takdir etmiş ve ona yunanca akıl

anlamına gelen nous ismini vermiştir. Bu süre zarfında siyaset, politika ve

edebiyat, felsefe dersleri almıştır. Kendisi Hocasının kurduğu okul olan

Akademya’ya hoca olamayınca kendi okulu olan Lykeion’u kurmuş ve orada

felsefe, siyaset ve bilim dersleri vermeye başlamıştır. İlerleyen zamanlarda

okulun ve Aristo’nun ünü yayılınca 2. Philip oğlu İskender için öğretmen

olarak Aristoyu seçmiştir. 3 yıl İskender’e öğretmenlik yaptıktan sonra

babası ölen İskender kral olmuş ve Aristo’yu danışmanı olarak atamıştır.

İskender’in ölümü ile Aristo desteğini kaybetmiş üstelik iskender’in ona

okul için yaptığı yardımlar eleştirilmeye başlanmıştır. Bu süre içinde dinsizlik

ve ihanet ile suçlanmıştır.

Bahsettiğimiz hikaye Atina’da yaşanmıştır ancak benzer olaylar

farklı coğrafyalarda ve zamanlarda tecrübe edilmiştir. Mitostan kurtulup

Logos merkezli düşünmenin derli toplu ilk nüvelerine rastladığımız İyonya

coğrafyası bu anlamda adına filozof dediğimiz pek çok kişiyi yetiştirmiştir.

Filozoflar çığır açıcı, toplumu şaşırtıcı ve kimi zaman da tepki çekici etkiler

yaratarak günümüz algısının temellerini o zamandan hem de sağlam şekil-

de atmışlardır.

Varlığı yeniden anlama ve anlamlandırma, halihazırdaki fikir

dünyasına da kökünden bir eleştiri olduğundan, kabul edilmiş, sorgulanma-

mış fikirlerin müntesipleri mevzilerini koruma refleksiyle hareket ederek

yeni görüşlere karşı olmuşlardır. Filozofların geneli ya toplumun yöneticileri

veya rahipleri veya da cahil halk yığınları tarafında farklı türlerde şiddete

maruz bırakılmışlardır. Bahsettiğimiz bu genel trajedinin örneklerini dergi-

mizde anlatmaya gayret göstereceğiz. Amaçladığımız hedef ise hakikat

arayışının bizzat kendisinin önemli olduğunu vurgulamak, eleştiri ve sorgu-

lamanın hakikati kavramada mihenk noktası olduğunu iş bu sebepten farklı

fikirlerin aslında zenginlik olduğunu benimsetmektir. Hoşgörü ortamının

bize nefes aldıracak yegane mecra olduğunu söyleyip dururken dergide ki

tavrımızın farklılıkları barındıracağını şimdiden teminat olarak sunuyoruz.

Dergimiz öğretmen ve öğrencilerimizin katkısının yanında hem

mezunlarımızı hem de velilerimizi katkı sunmaya davet etmektedir. Dergi-

mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele

dair paylaşımlar da yer alacaktır.

Biz bir başlangıç yaptık bu yapıyı geliştirecek her tür fikir ve

katkıya şimdiden şükranlarımızı sunar okuyucularımıza keyifli ve katkı su-

nan okumalar dileriz.

.

Page 6: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

6

Friedrich Nietzsche

İflah olmazlara hekim olunmaz !

Her alışkanlık elimizi daha becerikli, aklımızı ise daha beceriksiz hale sokar.

Dünyanın en yüce tahtına da çıksanız, oturacağınız yer, kendi kıçınızın üstüdür.

Sadece binlerce yılın aklı değil, çılgınlığı da patlak verdi üstümüzde. Tehlikelidir mi-

rasçı olmak.

Kendimiz hakkında çok konuşmak, kendini gizlemenin bir yolu da olabilir.

Yaşamak İçin Bir "Neden"i Olan, Her Türlü "Nasıl"a Dayanabilir.

Seni övdükleri sürece, kendi yolunda gittiğini sanma sakın; başkasının yolunda gidiyorsun.

İnsanların çoğunda entelektüel vicdan eksiktir.

Kimin az mülkü varsa, o daha az başkalarının malı olur.

Bana yalan söylemiş olman değil, artık sana inanmamam sarsıyor beni...

Bir kez yürünmüş bir yola düşenlerin sayısı çoktur, hedefe ulaşan az.

En insani davranış, bir insanın utanılacak duruma düşmesini önlemektir.

Kovalamaktan, aramaktan yorulduğumdan beri bulmayı öğrendim.

Issız ve yorucu dorukları sevenlerin kanatları olmalıdır!

Kuş olmayanın uçurumlar üzerine yuva kurmaması gerekir.

Yüksek dagda buz içinde gönüllü yaşamaktır felsefe.

Kanmışlıklar, yalanlardan daha tehlikeli düşmanlarıdır.

Siz yükselmek isteyince yukarı bakarsınız. Bense aşağı bakarım.

İnsan ölümü nasıl karşılayacağına karar vermek zorundadır.

Insan hatasını bir baskasına itiraf ettiğinde unutur onu; ama çoğu kez öteki kişi bunu unutmaz.

Page 7: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

7

Page 8: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

8

UNUTULMAYANLAR

7 Günah , 7 erdem ve 7 Gezegen

1.Kibir

2.Şehvet

3.Oburluk

4.Açgözlülük

5.Tembellik

6.Öfke

7.Hasetlik’dir…

Bu günahlarla ve nefsiyle iradesi ile mücadele edebilsin

diye insana yol gösteren 7 erdem vardır ..

1.İffet

2.Ölçülülük

3.Hayırseverlik

4.Çalışkanlık

5.Bağışlama ve İtidal

6.İnayet

7.Alçakgönülülük ve Tevazu…

Ay: erdeme yatkın ruhlar;

Merkür: üne yatkın ruhlar;

Venüs: gerçek aşk ve dostluk;

Güneş, tanrıbilimciler;

Mars, iman için savaşanlar;

Jüpiter: krallar;

Satürn, düşünen ruhlar..

Page 9: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

9

Mesut KAYNAK

REHBERLİK KÖŞESİ

ERGENİN DÜNYASINI ANLAMAK VE BİRLİKTE YAŞA-

MAK

Ergenlik için; yaşamın en zorlu, karmaşık ve dinamik döne-

mi olduğu söylenebilir...

Ana-baba ve yetişkinler dünyasının ilke ve değerleri, özdeşim

ve öncelikleri artık ergeni rahatsız edecek bir “yük” ve zorlama

olarak algılanmaktadır.

Uyarlı ve uyumlu, kolayca yönetilen ve yönlendirilen “ iyi ço-

cukluk duruşu”; sorgulayan ve itiraz edip boy ölçüşmeyi dene-

yen, zaman zaman etkili çıkışlarla kendi varlığını ve kimliğini

ispatlamak isteğiyle dirençli ve çekilmez davranabilen biri olma

duruşuna dönüşmeye başlamıştır.

Okul ve sosyalleşme süreci ve gelişen dünya algısı, uyarıcı

zenginliği ve zorlayıcı olaylardaki artışa karşın bu yaşam olayla-

rıyla baş etmek için kullanılacak davranış çeşitlilikleri ergen için

oldukça tehdit ve tedirgin edicidir. Büyümek ve güçlü olmak,

istediğini yapmak ve kendi değer ve inançlarına uygun bir dün-

ya idealize etmeye kendini zorunlu hisseder.

Kendisini dünyayı değiştirecek veya dönüştürecek kadar

güçlü hisseder. Başka bir gün ise yetişkinlerin çok normal ve

sıradan kabul ettiği bir konu veya problem durumu, ergen tara-

fından çileden çıkarıcı, bütün değerleri tehdit eden ve dünya-

nın sonu gibi algılanabilir. Buna benzer duygu ve zihin karışık-

lıkları ve aşırı tepkisellik, normal bir gelişimin denemelik davra-

nışlarıdır. Kendisini aramakta ve bulduklarından memnun olma-

maktadır.

Ergenin duyguları ve zihinsel potansiyeli bir biriyle ritim

tutturamaz. Duyguları ve hassasiyetleri yaşam enerjisinin bü-

yük bir bölümünü alırken, zihinsel aktivite ve akademik başarısı

sekteye uğrayabilir. Bu yönelimlere, kalıcı olmayan bedeni bek-

lenenden daha sakarca kullanma gibi durumların yaşanmasıyla

daha karmaşık ve anlamlandırılması oldukça güç davranış bi-

çimleri gözlenir. Reddedici bir görüntü sergilemek ve dünyaya

kafa tutabilmenin yolu olarak giyiniş ve görünüşte aykırılıklar,

pasaklı olma ve dağınıklığı sevme, düzen ve uzlaşmadan kaç-

ma, bu konuda aileyle ters düşme gibi soğuk savaş hali yaşana-

bilmektedir.

Aile ve yetişkinler dünyası, sabır ve kabul düzeyleri açısın-

dan farklı olmakla birlikte; ergeni, tehlikeli sularda yüzen pusu-

lasız bir gemi gibi görüp ,bu gidişe karşı tedbir almak , kontrol

etmek ve yönetmek isteğini daha derinden ve kaygıyla karışık

bir telaşla hissederler. Çatışmaya sebep olan esas ayrılık konu-

su bu noktada başlamaktadır.

Ergen farklı birisi olmak isterken aile, ergenin kendilerine çok

benzemesini ve kendilerinin her konuda devamı niteliğinde bir

tip örnek olmasını istemektedir. Çocuklarının büyüdüğünü

gözlemekle birlikte, bu duruma ilişkin kabul ve baş etme güçle-

rini, beceri ve yeterliliklerini gözden geçirmekte isteksiz dav-

ranmakta veya inatlaşma, gücü ve mevziyi savunma stratejisi-

ne dayalı orantısız tepkiler vermeyi tercih edebilmektedirler.

İletişim ve güven duygusunun temelini sağlam tutmakta zor-

lanmaktadırlar. Ergen de, bu zorlanmaya kendi sıkıntılı ruh

halini ve isteklerini dayatarak işin daha da karmaşıklaşmasına

katkıda bulunmaktadır. Birkaç yıl öncesinin sükunet hali, yerini

teyakkuz ve anlaşmazlıklara bırakmakta, herkes kendisine gö-

relik ilkesini istismar noktasına varıncaya kadar esnetmekte,

sürtüşmenin gerçek sebebinden uzak, tali ve sözde sebeplerle

savunma mekanizmaları kurmak için çaba harcar konuma geri-

lemektedirler. Ergen bu durumda inada karşı inatla riskli davra-

nışı göze almayı marifet ve büyümek olarak kabul edebilmekte-

dir.

Page 10: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

10

REHBERLİK KÖŞESİ

Akranları ve arkadaş grubu kendisini en iyi anlayan ve temsil

eden, yaşamı paylaştıkları ve rahatladıkları bir sosyal ortam

oluşturur. Bu yönelim çok güçlüdür. Aile ilişkileri askıya alınabil-

mektedir. Her akran topluluğunun zarar getireceğini, dünyayı

bilmeyen acemilerin başlarına iş açacaklarını, birilerinin kurbanı

olacaklarını aklımızdan geçirip durmamız çözüm olmamaktadır.

Ergen, kendisini açıklayabilecek ve savuna bilecek, tercih ve

düşüncelerini paylaşmaya değer bulan yetişkinlerle ilişkilerini

koparmak istemez. Bu onun için kayıp olacaktır. Kendi kafasın-

daki; bunaltmayan, dengeli ve güven veren yetişkin fikrine

uygun olduğu için, sizi reddederek kendisiyle çelişmek isteme-

yecektir.

Olup bitenlerden bir şekilde sizi haberdar edecek ve güveninizi

kaybetmeyi göze almayacaktır. Hatalı olabilir, ancak sizin evla-

dınız olmayı, anne-babasını yok sayamayacaktır.

Dikkatlerin şu noktaya çevrilmesi yaralı olacaktır. Ergenlik

bir tehdit ve savaş dönemi değildir. Karşılıklı herkesin “ büyü-

mesi” zorunlu olan” bir dönemdir. Ergenin kendisini yeniden

gözden geçirerek bir “kimlik”edinmeye çabaladığı, anne ve

babaya ve diğer büyüklere şeklen benzeyen ama onlardan

oldukça farklı bir insan olacağı akılda tutulmalı ve bu dönemin

ikinci bir doğum olduğu kabul edilmelidir. Çünkü her yönüyle

yetişkinliğe aday, farklı birisi daha topluma katılmak ve yer

edinmek, birlikte yaşamak istemektedir.

Ergen kendisinin yapıp ettiklerini eleştirilmesini ve sürekli

düzeltilmeyi istemez. Ancak gizliden gizliye de eski anne ve

babasını, öğretmenini veya akrabalarını özler. Bu ikilemde onu

daha çok anlayabilmek, yetişkinlere yönelik güven, ilgi ve sev-

gisiyle yaklaşmak ve dünyasının içinde önemsediği ve bağlı

hissettiği kişiler olarak yerimizi korumak için çaba sarfetmek

zorundayız. En anlamlı adımımız, kendimizden korkmayarak,

kendimizi onunla yaşamaya layık ve yeterli görmemiz olacaktır.

Ergenlerle yaşamayı öğrenmek ve bundan mutluluk çıkar-

mak dileğiyle…..

ÇORUM BAŞÖĞRETMEN ANADOLU LİSESİ REHBERLİK SERVİSİ

Page 11: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

11

Page 12: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

12

Yıldırım KAYA

SEVDASI OLMALI İNSANIN

Sevdası Olmalı İnsanın!

İlk önceleri küçücük bir su damlacığı halinde hayat bulmaya baş-

lar insan anne rahminde.

Kendine , esirgeyerek ve canını dişine takarak , canından can

katan annesine;

Havasını soluduğu , toprağına bastığı , çocukluğunu bir su gibi

geçirdiği vatanının toprağına , daldaki kuşa , bahçedeki çiçeğe ,

efil efil esen memleket rüzgarlarına ,

Sevdası olmalı insanın!

Onu öpüp koklayan dedesine , ninesine , amca , dayı , teyze ,

hala , ağabey, abla, kardeşlerine.

Mahallesinde ilk oyunlarına katıldığı arkadaş ve dostlarına.

Elinden tutup onu okula ilk götürene,

Kalemle yazmayı ve okumayı öğretene,

Sokağını süpüren çöpçüye , ekmeğini pişiren fırıncıya , tarlasını

süren çiftçiye , güvenliğini sağlayan vatan evladı askerlerine ,

polisine , sağlığını emanet ettiği hekimine , adalet dağıtan hukuk-

çularına,

Her şeyi bir hesap üzerine yapması gereken mühendisine,

Sevdası olmalı insanın!

Bilime , sanata , müziğe , resme , tüm kainata ve varlıklara.

Kendisine saygısı ve sevdası olmalı insanın , başkasından önce.

Dostu olana sevdası olduğu kadar , düşmanını da affedecek en-

gin bir yüreği olmalı insanın ama insan hafızasız ve nankör de

olmamalı.

Kendisine uzanan eli iten değil , tutan;

Selam vermenin ve almanın bir erdem , tebessümün dahi birbiri-

ne karşı sadaka olduğuna dair bilinci de olmalı insanın.

Aşık Veysel misali : ”Gün ikindi akşam olur, / Gör ki başa neler

gelir, / Veysel gider adı kalır , / Dostlar beni hatırlasın ” dizele-

rindeki şuurda ve sevdada olmalı insan.

Page 13: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

13

SEVDASI OLMALI İNSANIN

Ömrünün bir ikindi vakti kadar kısa , kendinden geriye

kalacaklarınsa yalnızca arkasında bırakacağı iyilikler ve güzellikler

olacağına dair de sevdası olmalı insanın.

Atasözlerimizde üzerine vurgu yapıldığı gibi ” İnsanlar kılık kıya-

fetlerine göre karşılanırlar ama akıllarının derecelerine ( kişilikle-

rine,karakterlerine) göre uğurlanırlar.” düsturundaki şekliyle de

gidebilmeli insan, alçalmadan, düşmeden ve değerini yitirmeden.

Bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığının bilincinde olup , sanal

dünyada daha fazla sanallığa kapılmadan hakikatin yolunda

“Rabbine doğru” riyasız bir yolculuğu hakkıyla tamamlayıp gide-

bilecek bir sevdası olmalı insanın.

Türkülerine , tarihine , coğrafyasına , atasözlerine , mimarisine ,

resmine ,

sporuna , kültürüne de sevdası olmalı insanın.

Yunusça söylersek : ”Her dem yeniden doğarız / Bizden kim usa-

nası ” diyor ya üstat , işte öyle her dem yeniden doğarak ve aldığı

her nefese , verdiği her nefese şükredebilecek kadar sevdası

olmalı insanın.

Hayat yolunda ilerlerken yolunu birleştirdiği yarine , evlad ü iyali-

ne , yolda tanıştığı kardeş ve dostlarına da sevdası olmalı insanın.

Ufkunun sınırlarının Çin Seddi’nden , Anadolu coğrafyasından ,

Afrika, Avrupa , Amerika’dan daha öteleri kapsadığını , Ata-

türk’ün ” Lider , yalnız ufku değil , ufkun da ötesini görebilen

kimsedir! ” , özdeyişinde olduğu gibi ufkuna sınır çizilemeyeceği-

ni ; başta Türk İslam alemi olmak üzere tüm ümmete ve insanla-

ra , kainata ve Rabbine karşı sorumlu olduğunu, öyle bir hayat

sürmesi gerektiğini, onun ötesinde her şeyin boş , yalan ve geçici

olduğuna dair de sevdası olmalı insanın.

İçinden çıktığı insanlık ailesine , kültürüne , medeniyetine ecda-

dının ve kendisinin neler kattığını , katmakla sorumlu olduğunu

bilecek bir sevdası değil , binlerce sevdası olmalı insanın;

”İNSANSA !”

VESSELAM.

Yıldırım KAYA

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Çorum Başöğretmen Anadolu Lisesi

Page 14: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

14

Hayrullah YILDIRIM

9/E -863

ŞİİR

*Mehmetçik Anadolu Lisesi 11. sınıf öğrencisi

BOŞLUK

İnsandır yapraktan çok savrulan

Kararsızca boşlukta kalan

Ölümünü beklerken ağlayan

Yıllarca mutluluk için çırpınan

Son deminde bir döşekte kahrolan

İnsandır teklere ömür adayan

Yokluğun hep bir adım önünde olan

Kaçtıkça girdaplara kapılan

Somutla soyutu karıştıran

İnsandır ölüme göz açtıran

Mutlara kutlara baş koyan

Birçok zehr-i şerbete kanamayan

Kalbini kainatın çekiminden kurtaramayan

İnsandır sükut-ı matemi yadigar olan

Bir çukurda suyla hatırlanan

Kendi ahvaline uz buz bakan

O kadar hayattan bir yudum tadan

Toprağa basıp toprağa yatan

İnsandır insanlığı yine de bağrına basan.

Page 15: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

15

DENEME

DİLİM YOZLAŞIYOR MU . ‘DİLİMİZ KİMLİĞİMİZDİR.’ KONULU MAKALE

ELİFE AYDEMİR–TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ÖĞRETMENİ

DİLİMİZ YOZLAŞIYOR MU?

Prof. Dr. Muharrem Ergin’e göre dil : “İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta; kendi kanunları içinde yaşayan ve gelişen canlı

bir varlık, milleti birleştiren, koruyan ve onun ortak malı olan sosyal bir müessese; seslerden örülmüş muazzam bir yapı; temeli bilinmeyen

zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar ve sözleşmeler sistemidir.”Prof. Dr. Doğan Aksan ise dili şu şekilde tanımlamaktadır:“ Dil, düşünce,

duygu ve isteklerin, bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak ögeler ve kurallardan yararlanılarak başkalarına aktarılmasını sağlayan, çok

yönlü, çok gelişmiş bir dizgedir.” Dilin tanımı gerek Türk gerekse de yabancı birçok araştırmacı tarafından yapılmıştır. Bu araştırmacılar bazı

noktalarda ayrılsalar da aslen onların da ortak noktası dilin bir iletişim aracı olduğudur. Fakat dil sadece iletişim aracı değil, aynı zamanda

kültür aktarıcısıdır. Bu noktada ‘Kültür nedir?’ Sorusu çıkıyor karşımıza.

‘Kültür, milli hayat tezahürlerinin heyeti umumiyesi, bir milli değerler manzumesi, bir milli cemiyetin sosyal akrabalık bağlarının yekûnu-

dur. Bu milli hayat tezahürleri, bu milli değerler, bu sosyal akrabalık bağları ise belli başlı olarak dil, örf ve adetler, dünya görüşü, din, sanat

ve tarihtir. (Ergin, 2002, s. 24)…Asıl kültürü kısaca derli toplu olarak şöyle tarif edebiliriz; kültür, bir topluluğu, bir cemiyeti, bir milleti millet

yapan, onu diğer milletlerden farklı kılan hayat tezahürlerinin bütünüdür. (Ergin, 2002, s. 23)…Demek ki kültür, milli hayat tezahürlerinin

heyeti umumiyesi, bir milli değerler manzumesi, bir milli cemiyetin sosyal akrabalık bağlarının yekûnudur. Bu milli hayat tezahürleri, bu milli

değerler, bu sosyal akrabalık bağları ise belli başlı olarak dil, örf ve adetler, dünya görüşü, din, sanat ve tarihtir. (Ergin, 2002, s. 24)

Nihal Atsız’ın ifade ettiği gibi “Bir millet ordusunu kaybedebilir; bağımsızlığını da kaybedebilir; fakat dilini sakladıkça o millet yaşıyor de-

mektir.” Dil ve kültür ayrılmaz bir bütündür. Her millet diliyle var olur, diliyle yaşar. O halde dil Türk milletinin var olması için bu kadar önem-

li. Dil ve kültür arasında kopmaz bir bağ vardır. Dil kültürden, kültür de dilden asla bağımsız düşünülemez. Nitekim Ziya Gökalp dili kültürün

en temel öğesi saymaktadır.(GÖKALP, Z. Türk Töresi.) Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı kitabının bir bölümünü Türk dili ve edebiyatına

ayırmıştır. Eskiden beri tartışılan dil konusunda öne sürülen düşüncelerden uygun bulduklarını ilkeleştirmiştir. Bunlardan öne çıkanları şöyle

belirtebiliriz:

1. Ulusal bir dilin oluşturulabilmesi için halk edebiyatında kullanılan dil alınacak;

2. Yazıda İstanbul hanımlarının konuştuğu dil kullanılacak;

3. Halk dilinde Türkçe karşılığı olan Arapça, Farsça sözcükler, tanımlamalar atılacak;

4. Halkın diline girmiş Arapça, Farsça sözcükler korunacak; bunların yerine eski Türkçeden dönmüş sözcükler alınmayacaktır.

5. Yeni terimler gerektiğinde, halkın dilinde bulunmadığı zaman -tamlama olmamak koşuluyla- Arapça ve Farsça sözcükler alınabilecektir.

Page 16: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

16

Gördüğünüz gibi, Ziya Gökalp dil konusunda ılımlı bir yol izle-

miştir. Osmanlıcaya karşı çıkmakla birlikte, dilin parçası olmuş

yabancı kökenli sözcüklerin korunması gerektiğini savunmuştur.

‘Yeni Lisan’ makalesinde Ömer Seyfettin de Ziya Gökalp ile aynı

görüşü savunur. Genç Kalemler dergisi etrafında toplanarak,

"Yeni Lisan" hareketini başlatanlar da devrin Türkçülük hareketi-

ni yürüten sanat ve fikir adamlarıdır. Türkçe'nin sadeleşmesi ko-

nusunda en kalıcı atılımı, Yeni Lisan’cılar başarmıştır 1911'de

Selânik'te Genç Kalemler dergisi etrafında toplanan Yeni Lisan’cı-

lar ilk defa Millî Edebiyat kavramını da ortaya atmışlardır.

Günümüz Türkçesi'nin sadeleşmesinde ve gelişmesinde Yeni

Lisan Hareketi ilk devre, başlangıç devresi olarak düşünülürse,

ikinci devresi de 1930'larda başlayan "Dil İnkılâbı" devresidir. Bu

devrede Atatürk'ün öncülüğü ile Türkçeye devlet eli uzanmış,

sadeleşme ve Türkçecilik bir "devlet politikası" haline getirilmiş-

tir. 1928'de Lâtin Alfabesinin kabulü ve 1932'de Türk Dil Kurumu-

nun kuruluşu, Türkçe'nin sadeleştirilip zenginleştirilmesi yanında

araştırılıp incelenmesini de sağlamıştır.

O dönemlerde, 20.yüzyılda, sadeleştirme çalışmaları Arapça,

Farsça, Fransızca kelimelere karşı idi. Günümüzde, 21.yüzyılda ise

bu çaba İngilizceye karşı yapılıyor Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın bu

konu ile alakalı olarak Türkçenin Güncel Sorunları adlı yazısında

şöyle demiştir:

’… Türkçe gelişmiş bir dildir diyoruz; çünkü Türkçenin söz varlığı

bugün 75.000’e ulaştı. Türk Dil Kurumunun 1945’te çıkardığı

birinci baskı Türkçe Sözlük’te 20.000 civarında söz vardı. 1998’de

çıkan Türkçe Sözlük’te ise 75.000 söz var. Günümüz Türkçesinin

en önemli sorunu, yabancı dillerin, özellikle de İngilizcenin, Türk-

çeyi olumsuz olarak etkilemesi. İkinci Dünya Savaşı sonrası Ame-

rikan ve İngiliz kültürleri bütün dünya dillerini etkilemeye başla-

mıştı. Türkiye’de İngilizce ile öğretime başlandığı 1950’lerde Ang-

lo-Sakson kültürünün yoğun etkisi de kendisini hissettirir. İngiliz-

ce sadece Türkçeyi değil, başka dilleri de etkiliyordu. Fransızlar

dillerini korumak amacıyla yasa bile çıkardılar. Yabancı dil öğren-

me düşüncesi, zamanla yabancı dille öğretime dönüştü ve yay-

gınlaştı. Çocuklarımıza yabancı dil öğretelim. Hatta çocuklarımız

bir değil birkaç yabancı dil bilsinler. Ama yabancı dille öğretim,

yanlış bir yol. Yabancı dili yabancı dil dersinde öğretelim. Mate-

matiği, fiziği, kimyayı gençlerimiz ana dillerinde Türkçe olarak

öğrensin. İngiliz-Amerikan kültürünün etkisi sadece dilde değil,

pek çok alanda kendisini gösterdi. Beslenme alışkanlıklarımızdan,

giyime, müziğe kadar pek çok alanda bir etkilenme söz konusu.

Ancak, en fazla dikkati çeken de dildeki etkilenme oluyor. Dilimizi

olduğu kadar, diğer ulusal değerlerimizi de yaşatmak zorundayız.

Özenti ile dilimize yabancı sözlerin girişi de arttı. Türkçesi varken

yabancı kaynaklı sözleri kullanmak özentiden başka bir şey değil-

dir. Dilimizde karşılığı bulunmayan sözler için de karşılık türetmek

gerekir. Türk Dil Kurumu öteden beri bu çalışmayı yürütüyor.

Page 17: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

17

Bugün kullandığımız pek çok sözü bu çalışmalara borçluyuz. Ya-

bancı dillerin etkisinin artması, Türkçenin söz varlığını, söz dizimi

özelliklerini olumsuz yönde etkiliyor. Divan Oteli demek dururken

Hotel Divan, Marmara Oteli demek dururken The Marmara de-

mek, Türkçenin söz dizimi özelliklerini zorlamaktır. Son zamanlar-

da bir de çeviri yoluyla anlatım türü ortaya çıktı. Sözler Türkçe,

ama anlatım kalıbı yabancı kaynaklı... Doğru olmayan bu kullanış-

lar da yaygınlaşıyor: Çay içmek, kahve içmek yerine çay almak,

kahve almak; özür dilerim yerine üzgünüm gibi kullanışlar bunla-

ra sadece birkaç örnek. Türkçenin yapısına ve mantığına aykırı bu

yanlışlardan kurtulmamız gerekiyor. Türkçemize son yıllarda Batı

dillerinden, özellikle de İngilizceden, bir söz akını olduğu gerçek-

tir. Sözlerin bir bölümü teknolojiyle birlikte geldi. Yeni bulu-nan

ve yeni üretilen aletler, ülkemize gelirken adını da birlikte getirdi:

air-conditioner, disket, faks, kamera, kompakt disk, monitör,

printer, radyo, televizyon, tubeless, video, walkman… Dilimizin

doğal gelişmesi içerisinde bu aletlerin çok az bir kısmına karşılık

bulunabilmişti: buzdolabı, bilgisayar, derin dondurucu vb... Buna

karşılık yabancı kaynaklı sözlerin dilimize girişi her geçen gün

biraz daha artıyordu. Yeni bulunan ve üretilen aletlerin adları

girmekle kalmadı, bu aletlerin çeşitli özellikleri, parçaları, kullanı-

cıları ile ilgili sözler de dilimize girmeye başladı, hatta bu sözler-

den fiiller türetildi: air-conditoned araba, kaset, diskjokey

(kısaltılması de je olarak değil, İngilizcedeki biçimiyle söylendi:

dicey), videojokey (ve je değil, vicey biçiminde söylendi), faksla-

mak, hardware, software, zapping, zaplamak, zoomlamak... Kısa

bir süre içerisinde yabancı kaynaklı söz kullanmak bir özenti halini

aldı. Günlük hayatta, çarşıda, pazarda, radyoda, televizyonda,

basında, okulda, sporda kısacası her yerde yabancı kaynaklı söz-

ler artık bilinçsizce kullanılır oldu.Bu olumsuz duruma karşılık,

daha önce söylediğim gibi toplumda Türkçe bilincini uyandırmak

ve canlı tutmak zorundayız.’(‘Türkçenin Güncel Sorunları’ Prof.

Dr. Şükrü Halûk Akalın)

Bugün Türkçemizle ilgili başlıca güncel sorunları şöyle sıralaya-

biliriz: Özensizlik ve yanlış kullanım, yabancı sözcük tutkusu, ya-

bancı dil öğretimi ile yabancı dilde öğretimi birbirine karıştırma,

Türkçenin bilim dili olmadığı görüşü, Türkçe öğretimindeki yeter-

sizlik, sözcük ve terim üretimindeki yetersizlik, öğretmen faktö-

rü. Bu sayılan sorunlardan ‘yabancı sözcük tutkusu’na değinmek

istiyorum. Prof. Dr. Cahit KAVCAR’ın Türkçenin Güncel Sorunları

başlıklı yazısında yabancı sözcük tutkusu sorunu şöyle açıklan-

mış: ‘Günümüzde Türkçe, neredeyse ana dilimiz olduğunu unut-

turacak ölçüde yabancı sözcüklerle dolduruluyor, kendi sözcükle-

rimiz acımasızca dışlanıyor. Sorunların belki de en önemlisi, dili-

mizin kamuoyu önündeki kullanımında görülen "Türkçeden ka-

çış" diyebileceğimiz süreçtir…Türkçe konuşmaktan kaçan bir

kamuoyu oluşmuş görünüyor. Bu durum dilimiz için büyük tehli-

kedir.

Bugün de benzeri durumlara sık sık tanık oluyoruz. Güzelim uz-

laşma yerine concencous, yoğunlaşma yerine consantrasyon,

kontrol yerine çek etme dedik mi kültürlü kişi oluyoruz. İstanbul

Taksim'deki görkemli bir otelin adı The Marmara, Hilton'daki

sergi merkezinin adı Exibition Center. Kentlerimizde caddeler,

yabancı adlar nedeniyle işgal altındadır. Kendilerine "entel" deni-

len bir kısım aydınlar, kendi yurduna yabancılaşmayı evrensellik

sanıyor. Konuşmada veya yazıda aralara yabancı sözcük sıkıştır-

mak, bağımsızlık gururunun nasıl törpülendiğini gösteren acı bir

örnek değil midir? Neredeyse, ana dilimizin Türkçe, anavatanımı-

zın Türkiye olduğunu unutuyoruz. Yabancı dil ne kadar önemli

olursa olsun, insanın ana dili daha da önemlidir. Temel görevimiz,

gençlerimizi düşünen, eleştiren ve

Page 18: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

18

düşüncelerini düzgün ifade edebilen bireyler olarak yetiştirmektir. Öğrencinin kendi dilini ikinci sınıf, yetersiz bir iletişim aracı olarak görme-

si çok sakıncalı bir durumdur. Böyle bir öğrenciden kendi diline ve kültürüne, ana diline saygı duyması nasıl beklenebilir?’

Dilimizde Türkçesi varken gereksiz yere yabancısını kullandığımız kelimelerden biraz örnekler verelim:

analiz -çözümleme

asistan - yardımcı

bodyguard - koruma

center - merkez

cv - özgeçmiş

data - veri

demagoji - lafazanlık

departman - bölüm

dizayn - tasarım

ekstre - hesap özeti

empoze etmek - dayatmak

fonksiyonel - işlevsel

globalleşme - küreselleşme

imitasyon - taklit

izolasyon - yalıtım

jenerasyon - nesil

kalifiye - nitelikli

kompleks - karmaşık

komünikasyon - iletişim

konsept - içerik

koordinasyon - eşgüdüm

kriter - ölçüt

legal - yasal

link - bağlantı

lokal -yerel

marjinal - sıra dışı

mesaj - ileti

monoton - tekdüze

okeylemek -onaylamak

optimist - iyimser

orijinal - özgün

partner - eş

perspektif - bakış açısı

prestij - saygınlık

rasyonel - akılcı

referans - kaynak

Bütün bu saydıklarımız dışında bir de sosyal medya dili var ki insan bu hangi dil acaba? demekten kendini alamıyor. Marmara Üniversite-

si İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Uluslararası Sosyal Medya Derneği (USMED) Genel Sekreteri Yrd. Doç. Dr. Ali Murat Kırık, bu konu

ile ilgili yazısında şöyle demiş: “Türkçede yer almayan sözcükler literatüre girdi. Bu durum kültürel değişimleri de beraberinde getirdi.

Özellikle ‘Z kuşağı’ diye tabir edilen 2000’li yılların sonrası doğan nesil, kelimeleri kısaltarak dilin yozlaşmasına zemin hazırladı.

Page 19: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

19

Selam yerine ‘slm’, naber yerine ‘nbr’, merhaba yerine ‘mrb’,

kendine iyi bak yerine ‘kib’lerin kullanılması dildeki bu yozlaşma-

nın ve bozulmanın en somut örnekleri arasında yer alıyor… Sanal

dünyanın ortaya çıkmasıyla birlikte yabancı kökenli sözcükler

adeta dili esir aldı ve gençler bu sözcükleri yaygın biçimde kullan-

maya başladı. İngilizcenin ağırlığı açık bir şekilde göze çarpmakta-

dır. Tamam yerine ‘okay’, güle güle yerine ‘bye’ sıklıkla kullanıl-

maktadır. Sanal dünyada kullanılan bu dil ne yazık ki gerçek haya-

tı da etkilemektedir. Duyguların yazılı bir dilde ifade edilmesini

nispeten daha da kolaylaştıran emojiler ise sanal dünyanın

‘göstergebilimsel dili’ olarak ifade edilebilmektedir. Gerek Türki-

ye’de gerekse de dünyada her beş bireyden dördü sanal ortamda

emojilere yer veriyor. Yüzde 80’lik bu kullanım oranı oldukça

dikkate değer. Emojilerle hislerimiz, duygularımız, düşünceleri-

miz, ruh halimiz yansıtılırken kelimelerin yeterli olmadığı durum-

larda kullanıcılar bu simgelere başvurabiliyor. Jest ve mimiklerin

yerine de kullanılabilen emojiler, soğuk olan yazınsal sanal dili

daha sıcak bir hale getiriyor. Kimi zaman meydana gelebilecek

yanlış anlamaların önüne geçebiliyor. Ancak sürekli emojilerin

kullanılması da milli dilin öz niteliklerine zarar vererek, dili zedele-

yebiliyor.…Sanal dilde dil bilgisi ve yazım kurallarının gözetilme-

diği düşünülürse bu durumun farklı anlamalara ve anlam kargaşa-

larına zemin hazırlayacağını söylemek pek de yanlış sayılmaya-

caktır. Cümlelerin sonuna noktalama işaretleri koymamak, nokta-

dan sonra büyük harfle başlamamak, virgülleri kullanmamak

yapılan en büyük dil yanlışlarındandır. İnternet ile sosyal medya-

da dilin doğru kullanılması ve öz niteliklerinin kaybolmaması için

sosyal medya okuryazarlığına ihtiyaç duyuluyor.Sürekli emojilerin

kullanılması ise sağlıklı bir şekilde duygu ve düşüncelerini aktara-

mayan nesillerin yetişmesine sebep olabilir.’ Sosyal medyadaki

yazışmalar, Sayın Ali Murat Kırık’ın da ifade ettiği gibi kaybolan,

yozlaşan bir dili ve kendini ifade edemeyen bir nesli doğuruyor.

Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak bu durumdan çok rahatsı-

zım. Maalesef sadece sosyal medya okuyan öğrencilerimle ileti-

şim kurmakta zorlanıyorum. Hatta bazen öğrencilerim bu rahat-

sızlıklarını şöyle ifade ediyorlar: ’Öğretmenim sorduğunuz soru

ile ilgili çok fazla fikrim var fakat ifade edemiyorum.’ İşte sorunu-

muz tam da bu. Türkçede 75.000 sözcük var fakat benim ülkemin

insanı kendini ifade edemiyor.

Kökeni 6.yy’a kadar dayanan Türk dilini yozlaştırmamak, boz-

mamak ; milli benliğimizi kaybetmemek için sadece sosyal medya

okumak yerine kitap okumalı, yazılar yazmalı, şiir değerlendirme-

li, sözcük dağarcığımızı geliştirmeliyiz. Bu ulusal bir sorumluluk-

tur. Türkçemizi yabancı kelimelerin saldırısından korumalı, günlük

hayatta yaşantımızda Türkçe kelimelere ağırlık vermeliyiz.

‘Sahipsiz vatanın batması haktır. Sen sahip çıkarsan bu vatan

batmayacaktır.’ Sözünü söyleyen Mehmet Akif, vatanı sahipsiz

bırakma derken geniş kapsamlı olarak dilini, kültürünü de sahip-

siz bırakma demek ister. Dilimize sahip çıkalım çünkü dilimiz kim-

liğimizdir.

KAYNAKÇA:

Türk Dil Bilgisi, Muharrem Ergin, Bayrak Yayın, İstanbul. Sayfa: 3-

5.

Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, 2. Baskı,

Ankara, 2003, I. C, s. 51.

GÖKALP, Z. Türk Töresi,1923.

‘Türkçenin Güncel Sorunları’ Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın.

‘Türkçenin Güncel Sorunları’ Prof. Dr. Cahit KAVCAR.

KIRIK, A. M. (2012). Sosyal Medyada Gençlerin Dili Kullanımı ve

Yozlaşma Problemi 1st

Türkçe Sözlük, TDK, 2009.

Page 20: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

20

ŞİİR

YOK MU AÇAR

Yaralandım ben de yoktur ilacım

Çok kapılar çaldım yoktur umarım

Ağlarım sazımla çoktur hazanım

Kapandı nurlar da yok mu açarım

Pirim sözünle düştüm ben yollara

Nur-ı dünyam asamla vuram bâba

Can-ı aşkım sedamla varam ben sana

Maksud u hayatımda yok mu açarım

İnmişse perdeler didelerime

Girmişse hareler bir bir gönlüme

Geçmezse yâreler günden güne

Sırat-ı nizamda yok mu açarım

Yakınlar uzak oldu bu evlerde

Sığamadım gittim ben o illere

Hasret kaldım ben anam yüzüne

Seherim sislenmiş yok mu açarım

Muharrem anlar mı saklı diyarı

Irmaklar aşar mı koca dağları

Aşıklar sarar mı kor yaraları

Umutlar paslanmış yok mu açarım

Elife AYDEMİR

(Değerli Tekkeli Aşık Muharrem’e ithafen yazılmıştır. Aşık Muharrem Öztürk

tarafından bestelenmiştir. Çorum’un Mehmet Dede Tekke köyünde yaşayan

ozanımız, çocukken görme yetisini kaybetmiştir.Fakat hayattan kopmamış

türküleri, bağlaması ve sesiyle etrafa ışık saçmaktadır. )

Page 21: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

21

HABER KÖŞESİ

Page 22: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

22

PIT !

Bir sonbahar mevsimi, pazartesi sabahı… Saatimin alar-

mı çalmaya başlıyor. Alarmı 07:20’ye kurduğum aklıma

geliyor… Hava soğuk, yatak sıcak. Tabii ki benim hiç

uyanasım yok. Acaba yarım saat daha mı uyusam diye

düşünüyorum… Ama okula gitmem gerek! Zar zor kalkı-

yorum yataktan. Yarı uyur - yarı uyanık, iki lokma bir

şeyler atıştırıp koştur koştur okulun yolunu tutuyorum…

Son anda yetişiyorum törene… Okul Müdürümüz Hasan Demirbaş konuşma yapıyor, “Sizi evlen-

dirmeden emekli olmayacağım.” diyor konuşma arasında. O anda Ahmet Doğan’ın muzur ve sıcak gülüm-

semesi beliriyor yine yüzünde. Mehmet Ali Köseoğlu yüzlerce öğrenci arasında birilerini uyarıyor bakışla-

rıyla, kafasını nereye çevirse nefesler tutuluyor. Benimse gözlerim Soner Eryaşar’ı arıyor. Bu adamı gör-

mem bile rahatlatıyor beni nedense?

Tam o esnada Adil Çağlar’ın arabası ile birlikte okul bahçesinin kapısını sıyırarak içeri girmesiyle

hafiften irkiliyoruz. “Arhadan ağrı meyk sentınsıs bahıyım.” sesi kulaklarımda yankılanıyor bir anda. Murat

Saat’le göz göze geliyoruz. “Okul çıkışı antrenman var, herkese haber ver.” diyor. “Tamam.” diyorum te-

bessüm ederek. Bize matematikten çok daha fazlasını öğretiyor gerçekten… Alimet ve Şükrü Sert yan ya-

na duruyorlar ileride. Uzaktan çok havalı gözüküyorlar…

Derken konuşmasını bitiriyor müdür bey ve sınıf giriş kapısına doğru yürümeye başlıyoruz. Kapıda

Asiye Kaynar’ın asil duruşu ve Birsen Seçen’in anne şefkatine bir kez daha şahitlik ederek içeri giriyoruz.

Yukarı çıkarken kargocu geçiyor yanımızdan, elinde bir sürü koliyle. “Kesin Yıldırım Kaya’nın kitap sipariş-

leridir.” diyor diğer şubelerdeki çocuklardan birisi. O anda Korhan Özdemir’in “Agah – Emrah! 2. ders oda-

ma gelin.” demesiyle hepimiz, “Hocam ben de geleyim mi?” diye söze karışıyoruz. Sanırım Rehberlik Ser-

visi anca bu kadar sevilebilir diye düşünerek sınıflara doğru çıkmaya devam ediyoruz…

Gür bir ses yankılanıyor kalabalıkta. Sabah sabah muhteşem enerjisiyle şiir okuyarak yanımızdan

tempolu bir şekilde geçip gidiyor Turgut Sarpkaya. Merdivenin başında iki öğretmenimiz sohbet ediyor.

Şuayip hocanın o ince ve keyifli gülmesine karşılık veriyorum ben de, Yaşar Kıyıklık ise “en sevdiğim 138.

öğrencim Ömür” diye laf atıyor bana, yanlarından geçerken…

Sınıfa girmemle “Fizik sınavı nereye kadardı?” cümlesini duymam bir oluyor. Hemen organize olup

Ayşe, Nida ve Fatma’yı Hasan Aktı’nın yanına gönderiyoruz sınavı iptal ettirmeleri için. O anda Şerafettin

hoca sınıfa giriyor. “Günaydın” dedikten hemen sonra bir aforizma patlatıyor. Biz gülerken Mustafa Özdu-

ran giriyor sınıfa. Dersimizin Milli Güvenlik olmadığını söylüyoruz. Biraz mahcup ve her zamanki gibi o be-

yefendi, aynı zamanda da gizemli duruşuyla tebessüm edip çıkıyor sınıftan gerisin geri…

2. ders oluyor göz açıp kapayana kadar. Dingin kişiliğiyle Tamer Çubukçu gözüküyor koridorun

öteki ucunda. Kişiliği gibi dingin ses tonuyla bir şarkı mırıldanarak giriyor sınıftan içeri. O anda nöbetçi öğ-

renci gelip resim dersi seçenlerin son saat Levent Taşçı’nın yanına çıkmalarını söylüyor…

MEZUNLAR

Page 23: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

23

MEZUNLAR

3, 4, 5. Ders derken öğle arası olu-

yor. O gün okulda kalıyorum öğle yemeğine. Kan-

tine inerken okulun her şeyi olan Arif, Ali ve Ah-

met ağabeylerle sohbet ediyoruz ayak üstü. Ce-

mal Sakallı dersimize girmemesine rağmen ya-

kından ilgileniyor bizimle yemek yerken. Dil sınıfı

ise Tülay Yılmaz ve Aslan Çevik’le toplantı yapı-

yor bahçede…

Bahçeye çıkıp basketbol oynayalım diye

konuşurken biz, Durmuş Ali Barut’un okuldan ay-

rılacağını öğrenip hüzünleniyoruz bir anda. Ağzı-

mızın tadı kaçıyor. Ağzımızın tadı kaçmışken biz

de okuldan mı kaçsak acaba, diye düşünmeye

başlıyoruz. Ardından da derse girme kararı alıp

sınıfa yöneliyoruz. Biz koridorda ilerlerken Gül-

süm Çıtak da yanımızdan geçip derse gidiyor.

“Tam profesör tipi var Gülsüm Hoca’da da.” deyip

devam ediyoruz yürümeye…

Koridorun başında 4 tane öğretmenimiz

muhabbet ediyor. Muttalip Özten’in anlattıklarına

naif gülümsemesiyle karşılık veriyor Ömer Faruk

Polat. Yanlarında da İhsan İstanbullu ile Cengiz

Tufan. Her zamanki heyecanları ise görülmeye

değer türden. Zaten başka türlü bu kadar eğlen-

celi geçemez ki Coğrafya ve Tarih dersleri…

Ağır adımlarla yürüyüp sınıfa giriyorum…

“Ders neydi?” diye düşünürken, arkadaşlarımın

mavi kaplı, beyaz etiketli defter ve kitaplarını çı-

kardıklarını görüp gülümsüyorum kendi kendime.

Yerime otururken ben, Fevzi Alper giriyor sınıfa.

Sıra arkadaşım Fatih, “Bugün tahtaya çıkıp şiir

okuyacağız. Şiirini ezberledin mi?” diye soruyor

bana. Benim “evet” dememe fırsat kalmadan Fev-

zi hoca adımı okuyor listeden; “Ömür…”

Sesi yankılı ve uzaktan geliyor… Bense

bir anda donup kalıyorum öylece. Fevzi Alper tek-

rar sesleniyor; “Ömür, kalk hadi…” Git gide bula-

nık görmeye başlıyor gözlerim bir anda. Ses ise

daha da netleşiyor görüntünün aksine... “Ömür

bey, kalkmayacak mısınız?”

Tam o esnada gözlerim kararıyor tama-

men ve ardından bir el dokunuyor omzuma, hafif-

çe sarsıyor beni. “Ömür! Saat 8’e 10 var. İşe geç

kalacaksın…” Gözlerimi açtığımda bana seslene-

nin babam ve gördüklerimin ise sadece bir rüya

olduğunu anlamam çok da zor olmuyor…

Hüzünlü bir tebessümle gözlerimi yeniden

kapatıyorum. O anda bir damla gözyaşı kirpikle-

rimden ayrılıyor istemsizce. Yanaklarımdan süzü-

lüyor yavaşça. Ve yastığıma düştüğünde çıkardı-

ğı ses ile irkiliyorum; pıt...

Page 24: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

24

ŞİİR

Gül Misâli Üşüyorum Isıt beni, kışlardan düşüyorum. Gündüzleri yok bir şeyim. Gece çökmüş ve ben yine ölüyorum. Kimseye ses etmedim, Sustum dertlerime. Ağladım her gece, Tüm dertlerime. Etmedim kimseye naz Garipsedim, Dökemedim kimseye içimi Korktum. Oturdum yine, Sustum. Bir ağaç dibinde Soldum. Sonsuz bir gül gibi. Görkem Ali AKYOL 10-D 5302

Page 25: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

25

Page 26: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

26

Eda Nur BALCI

ÖĞRENCİLERİMİZDEN GELENLER

Kendini bilmek, tüm bilgeliğin başlangıcı-

dır.Aristoteles(Mö.384- Mö.322)

Sorgulanmayan yaşam yaşanmaya değer değil-

dir. Sokrates (Mö. 470-399)

Özler(varlıklar) gereksiz yere çoğaltılmamalı-

dır. Ockham’lı William (1285 – 1349?)

Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anla-

yabileceği kadardır. Mevlana(1207-1273)

Büyük fikirleri düşünenler büyük hatalar yapar-

lar. Martin Heidegger(1889-1976)

Uzun bir yolculuk tek bir adımla başlar. Konfüçyüs

(MÖ.551 -479)

Zeki adamlar söyleyecek bir şeyleri olduğu için konu-

şurlar. Aptallar, konuşmaları gerektiği

için. Platon (M.Ö. 427-347)

Merak bir filozofun en düşkün olduğu şeydir. Çünkü

felsefenin bundan başka bir başlangıcı yoktur. Platon

(M.Ö. 427-347)

İnsan “ne ise o olmayı” reddeden tek yaratıktır. Albert

Camus (1913 – 1960)

Hakiki ve ciddi bir tek felsefi sorun vardır: İntihar. Ha-

yatın yaşamaya değer olup olmadığını yargılamak,

bu felsefenin temel sorusunu oluşturur. Albert Camus

(1913 – 1960)

Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz Heraklit (Mö. 540 –

480)

Havaya atılan

bir taş düşüne-

bilseydi kendi isteğiyle yere düştüğünü sanır-

dı. Baruch Spinoza(1632-1677)

Cogito ergo Sum: Düşünüyorum, o halde varım. René

Descartes (1596 – 1650)

Esse Est Percipi- Var olmak algılamaktır. …Ağaçlar

algılayan birileri olduğu sürece vardır-

lar. Ormanda Bir Ağaç Devrilse Kimse Duyar mı?

… George Berkeley (1685 – 1753)

Olabilecek dünyaların en iyisinde yaşıyoruz- Gottfried

Wilhelm Leibniz (1646 – 1716) Minerva‟nın Baykuşu kanatlarını ancak gün batarken

açar. G.W.F. Hegel (1770 – 1831)

Devlet olmadan insanın yaşamı yalnız, fakir, mutsuz

ve kısadır. Thomas Hobbes (1588 – 1679)

Tanrı öldü. Friedrich Nietzsche (1844 – 1900)

Bir filozof söyledikleri ya da yazdıklarıyla tanınmama-

lı, nasıl yaşadığıyla, hatta yürüyüşüyle tanınmalı-

dır. Friedrich Nietzsche (1844 – 1900)

Georg Wilhelm Friedrich Hegel

Page 27: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

27

İBRETLİK

Page 28: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

28

Kübra KOLAY

Busenur AYKAÇ

ÖĞRENCİLERİMİZDEN GELENLER

Delilik, kişide seyrek görülür; ancak gruplar,

partiler, uluslar, çağlar için bir kural halinde-

dir..Friedrich Nietzsche (1844 – 1900)

Dünyada görmeyi istediği-

niz değişimin kendisi olunuz.Mahatma Gandhi

(1869 – 1948)

İnsanoğlu kainat dediğimiz bütünün bir parçasıdır,

zaman ve mekanla sınırlanmış bir parça… Kendi ben-

liğimizi, düşüncelerimizi ve duygularımızı her şeyden

soyutlanmış hissediyoruz, ve buna bilincin yarattığı

bir göz yanılsaması denebilir. Bu yanılsama bizi kişi-

sel arzularımıza ve en yakınımızdaki birkaç kişiye

olan bağlılığımıza hapseden bir cezaevi gibidir. Göre-

vimiz, şefkat evrenimizi tüm canlıları ve bütün güzel-

liğiyle doğayı da kapsayacak şekilde genişleterek,

kendimizi bu cezaevinden azat etmek olmalıdır. İnsa-

noğlu varlığını sürdürecekse yeni bir zihniyete ihtiyacı

vardır. Albert Einstein (1879 – 1955)

İyi veya kötü insan diye bir şey yoktur. İnsan-

lar iyi veya kötü olmayı düşünceleriyle belirler-

ler. William Shakespeare (1564- 1616)

Filozoflar dünyayı yalnızca yorumlamışlardır oysa

sorun onu değiştirmektir. Karl Marks(1818-1883)

Doğruyu söylersen, hiçbir şeyi hatırlamak zorunda

kalmazsın. Mark Twain(1835-1910)

En büyük bilgelik şu andan zevk almayı hayatın en

büyük amacı kılmaktır, çünkü tek gerçek budur, başka

her şey düşünce oyunudur. Ama bunun en büyük bu-

dalalığımız oldugunu da söyleyebiliz, çünkü yalnızca

kısa bir süre için var olan ve bir rüya gibi kaybolan

içinde bulunduğumuz bu an asla ciddi bir çabaya değ-

mez. – Arthur Schopenhauer(1788- 1860)

Bir kimsenin düşüncesini açıklayamaması kölelik-

tir. Euripides(Mö. 480-406)

Gerçeklik tarihsel bir işlemdir. G.W. Hegel (1770-

1831)

Hayat yalnızca geriye dönük anlaşılır, ancak ileri doğ-

ru yaşanmak zorundadır. Søren Kierkegaard(1813-

1855)

Duanın amacı Tanrı‟yı etkilemek değil, dua edenin

tabiatını değiştirmektir. Søren Kierkegaard(1813-

1855)

Kaygı özgürlüğün sersemliğidir. Søren Kierkegaard

(1813-1855)

Page 29: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

29

Münür KUNDURACI

EHLİYET VE LİYAKAT ÜZERİNE

Ehliyet ve Liyakat kavramlarını çevrele-

yen açıklayıcı kelimeler niceliksel olan bilgilerin

miktarının fazlalığına işaret etmektedir. Bilginin

niceliksel ölçümü kendi başına bir sorunsala işa-

ret etmekle birlikte, bilgi değişim gösteren karak-

teriyle de referans olabilme özelliğini yitirmekte-

dir. Bir işi yapmaya yetkilendirilen kişinin o işi

yapmaya muktedir olup olmadığına dair kanaat

geliştirilirken kullanılan bilgi enstrumanı, aslında

sürekli değişim gösteren ve tecrübeye aktarılması

sırasında çoğu zaman örtüşme sağlanamayan

özelliklerine mündemiçtir. Bir başka nokta ise

bilginin tümel değerlendirilmesi sonucu oluşan

aksaklıklardır. Oldukça kapsayıcı yargılarla para-

metre oluşturduğumuzda, bireysel farklılıkları

göz ardı ettiğimiz gibi fert ve iş uyuşmamasından

kaynaklanan sorunlara da çözüm getirememiş

oluruz. Ölçüm yapma aracımız olan bilgi birey-

sel iş ve fert ayırımını da yok saymaktadır. Tümel

yargılarımız objektif davranma yanılgısı oluştur-

makla birlikte üretkenlik beklentisini de yükselte-

cek dolayısıyla ehliyetli olduğunu varsaydığımız

veya kabul ettiğimiz kişi ile iş arasında sonucu

kaosla sonuçlanacak birliktelik oluşturacaktır.

Ehliyet ve Liyakat birlikte kullanılan fakat

birlikte değerlendirilmemesi gereken kavramlar-

dır. Çünkü ehliyet bir işe başlarken o işi yapacak

kişinin iş ile ilgili yetkinliği ve donanımına işaret

ederken liyakat iş yapılırken failin tecrübe ve iş

ahlakı, bilgi donanımı ve kullanılmasına gönder-

me yapmaktadır. Bununla birlikte fail ehliyet al-

mış olabilir fakat liyakat sahibi olmayabilir. Aynı

zamanda liyakat sahibidir ancak ehliyet alamamış

olabilir.

Ehliyet ve liyakat kavramlarının içini dol-

dururken veya referans kavramlarını belirlerken

kavramı kimin için veya hangi meslek için kulla-

nıyor isek değerlendirmeyi de ona göre yapma-

mız icap edecektir. Örneğin zanaatkârlar için ehli-

yet ve liyakatten bahsediyor isek zanaatkârların el

becerisi ile yetinip kişilik, karakter ve ahlaki du-

ruşunu perdelersek sonuçları telafisiz olaylarla

karşılaşırız. Bir işi yapmada ehliyet sahibi olmak

ile o işi yapmaya layık olmak ayrı şeylerdir. Ez

cümle bir kişinin ehliyet ve liyakatini bahis konu-

su ediyor isek en azından konunun giriftliği bizim

de karar vermede aceleci davranmamamız gerek-

tiğini hatırlatmalı.

Page 30: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

30

PEYGAMBERİMİZ VE GENÇLİK

Gençlik, insan

ömrünün en

kıymetli hazine-

si, en verimli

çağıdır. Dinimiz-

de gençlik, başlı

başına bir de-

ğerdir ve en

büyük nimetler-

den biridir. Pey-

gamber Efendi-

miz (s.a.v.) bir adama nasihatte bulunurken, “Beş

şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bil; ihtiyarlık

gelmeden önce gençliğin, hastalık gelmeden önce sağ-

lığın, fakirlik gelmeden önce zenginliğin, meşguliyet

gelmeden önce boş vaktin, ölüm gelmeden önce ha-

yatın.” buyurarak gençliğin önemli bir fırsat olduğu-

na ve bunun değerlendirilmesi gerektiğine işaret

etmiştir. Zira gençlik, insanın en verimli çağı olup,

maddi ve manevi kazanımlar bu dönemde elde edi-

lir.

Günümüzde, her türlü fitnenin, sapkın dü-

şüncenin, zararlı birçok akımın, sigara, alkol ve uyuş-

turucu gibi zararlı alışkanlıkların yaygın olduğu bir

zamanda yaşıyoruz. Ne yazık ki gençlerimiz, ne ka-

dar çaba sarf etsek bile içinde bulunduğumuz bu

şartlardan etkileniyor ve yanlış akımların, sapkın

inançların pençesine düşüyorlar. Zararlı madde ve

teknoloji bağımlılığı onları esir alıyor ve gitgide arka-

daşlarından, aileden, toplumdan koparak yalnızlaşı-

yorlar. Bunun en önemli nedeni inançlarının zayıflığı

ve sorumluluk anlayışından yoksun, bencil bir yapıya

sahip olmalarıdır.

“Gençlik, su gibidir; hangi kaba koyarsan o

şekli alır.” der Mevlana. Günümüzde gençlerin şekil-

lenmesinde en büyük görev ailelere ve biz eğitimci-

lere düşmektedir. Bu konuda bize yol gösteren, yaz-

dığı eserleriyle bizi aydınlatan pek çok eğitimci ve

bilim adamı mevcuttur. Fakat ben, “Rabbim beni en

güzel şekilde terbiye etti” diyen, Yüce Yaratıcı’nın

eğitiminden geçmiş Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu

konuya yaklaşımından örnekler vererek konuyu ele

almak istiyorum.

Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) dünyasında gençlerin daima özel bir yeri olmuştur. O, gençlerle samimiyet ve güven üzerine kurulu bir iletişim dili

geliştirmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.), onlara çok özel tavsiyelerde bulunmuş ve onların yetişmeleriyle özel olarak ilgilenmiştir. Onun eğitiminden geçen gençler, insanlığı aydınlatan birer kandil olmuşlardır. Gençlere duyulan güven sayesindedir ki onlar, idare-cilikten komutanlığa; öğretmenlikten ticarete kadar geniş bir yelpazede sorumluluk üstlenmişlerdir.

Meselâ Hz. Ali –Allah ondan razı olsun- ,

İslâm’ı kabul ettiğinde henüz 10 yaşında bir çocuk-

tu… Peygamber Efendimiz’in terbiyesi altında, ilim-

de, irfanda, idârede, yani her alanda zirve bir şahsi-

yet olarak yetişti. Peygamberimize suikast düzen-

lendiği gece canı pahasına onun yatağına yattığında

daha yirmili yaşlardaydı.

Peygamber Efendimizin âzâd ettiği köle-

si Zeyd b. Hârise - Allah ondan razı olsun – , müslü-

man olduğunda henüz 15 yaşındaydı. Tâif’te Pey-

gamberimiz (s.a.v.)’e atılan taşlara karşı vücûdunu

hiç çekinmeden, korkusuzca siper eden genç ve yi-

ğit bir delikanlıydı. Oğlu Üsâme bin Zeyd, 19 yaşında

Peygamberimiz tarafından İslâm ordusuna komutan

olarak tayin edilmişti.

Muaz b. Cebel - Allah ondan razı olsun –, Ye-

men’e vali olarak görevlendirildiğinde henüz 27 ya-

şındaydı.

Mekke’nin en zengin ve en yakışıklı gençle-

rinden Mus’ab b. Umeyr - Allah ondan razı olsun -

müslüman olup âilesi tarafından hapsedildiğinde 18

yaşlarındaydı. O Mus’ab ki, daha sonra Medîne’ye

İslam’ı anlatması için ilk öğretmen olarak görevlen-

dirilmiş, orada İslam’ın hızla yayılmasına vesile ol-

muş ve genç yaşta Uhud Savaşı’nda şehit düşmüş-

tür.

Câfer b. Ebî Tâlib - Allah ondan razı olsun -,

Habeşistan’da Necâşî’nin huzûrunda müslümanları

temsîlen, ilim, hikmet ve cesaretle konuştuğunda 17

yaşlarında bir gençti.

Rasûlullah -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Mek-

ke’yi fethettiğinde 20 yaşındaki Attâb b. Esîd’i oraya

vâli tâyin etmişti.

Page 31: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

31

PEYGAMBERİMİZ VE GENÇLİK

Yine büyük İslâm âlimi ve en çok hadis ri-

vâyet eden sahâbîlerden Abdullah b. Abbâs - Allah

ondan razı olsun -, Peygamber Efendimiz’in vefâtında

henüz 13 yaşında idi.

Peki, bu genç insanları bu hale getiren nasıl

bir eğitim ve yaklaşım biçimiydi? “Cahiliye dönemi”

diye adlandırılan, ahlaksızlık ve insanlık dışı davranış-

ların zirve yaptığı bir dönemde bu gençler nasıl oldu

da böyle bir sorumluluk ve fedakârlık bilinciyle do-

nandılar?

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), öncelikle

gençlerin ilim alanında yetişmelerine büyük önem

vermiştir. Hadislerinde, “İlim öğrenmek, kadın - er-

kek her müslümana farzdır.” (İbn Mace, Mukaddime,

17) , “İlim, Çin’de bile olsa gidip alınız.” (Beyhaki,

Şuabu’l - İman, 254) , “ Hikmet, mü’minin yitik malı-

dır. Onu nerede bulursa alır.” (Tirmizi, İlim, 19) buyu-

rarak okumaya, düşünmeye, araştırmaya teşvik et-

miştir. Onun dizinin dibinde yetişen Ashab-ı

Suffa’nın seçkin gençlerinden, Ebu Hüreyre, Abdul-

lah b. Ömer, Abdullah b. Mesud, Abdullah b. Abbas,

Muaz b. Cebel ve Enes b. Malik gibi sahabiler, İslam

medeniyetinin temellerinin atılmasında, İslami ilim-

lerin gelecek nesillere aktarılmasında büyük roller

üstlenmişlerdir.

İkinci olarak Peygamberimiz, gençliğe ümitle bak-

mış ve onlara güvendiğini her fırsatta hissettirmiştir.

19 yaşında ki Üsame bin Zeyd’in komutanlığına itiraz

edilmesine rağmen, ona güvendiğini ve kararını de-

ğiştirmeyeceğini kesin bir dille ifade etmiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), gençlerin,

sarsılmaz bir imanla Allah’a bağlı, ibadet ve ahlak

noktasında titiz fertler olarak yetişmesinin önemini

ifade etmiş ve “Kıyamet gününde Allah’ın rahmet

gölgesinde bulunacak yedi zümreden birinin,

‘ibadetle büyüyüp serpilen gençler’ olacağı müjdesi-

ni” vermiştir. (Buhari, Ezan 36.) Onun manevi terbi-

yesinde yetişen Hz. Ali, Mus’ab b. Umeyr, Enes b.

Malik gibi nice genç sahabiler ondan, “Kişinin ahiret-

te hesaba çekileceği hususlardan birinin de ‘gençliğini

nerede tükettiği’ sorusunun olacağını” (Tirmizi, Ci-

had, 31.) öğrenmişler ve hayatlarının tamamını bu

bilinç içinde geçirmişlerdir.

Yukarıdaki örneklerde gördük ki, Peygamber Efendimiz (s.a.v.), gençlere Allah’a iman ve kullukla donanmış, güzel ahlakla süslenmiş, okuyan, araştı-ran, düşünen, üreten, kendine güvenen ve sorumlu-luklarını bilen insanlar olmalarını öğütlemektedir.

Sonuç olarak, genç nüfusun giderek azaldı-

ğı dünyamızda gençliğimiz ve gençlerimiz millet ola-

rak bizim en büyük hazinemizdir. Bize düşen, aileler

ve eğitimciler olarak bu hazineyi haramilere kaptır-

mamaktır.

Mustafa YILMAZ Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni

Page 32: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

32

Arda KARAARSLAN

HİKAYE

TİLKİ VE TAVŞAN

Bir bilge yanında öğrencileri ile birlikte

gezinirken tilkiden kaçan bir tavşanı gösterir ve

şöyle der:

-Eski bir hikayeye göre tavşanlar tilkilerden daha

hızlı koşarlar.

Bir öğrenci itiraz eder.

-Hayır tilkiler daha hızlı koşarlar.

-Ama tavşan tilkiden kurtulacak,der bilge.

Öğrenci:

-Bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?

Bilge:

-Çünkü tilki sabah kahvaltısı için,tavşan ise yaşa-

mı için koşuyor.

* Mehmetçik Anadolu Lisesi 11. sınıf öğrencileri

Page 33: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

33

BİLİM KÖŞESİ

Yapay Embriyo Projesi-

Cambridge Üniversitesi’nden uzmanlar, fare-

lerden alınan kök hücreyle dünya da ilk kez

“yapay embriyolar” yaratmayı başardı.

Bilim insanları iki tip kök hücre ve üç boyutlu

yapı iskelesi (skaford) adı verilen, hücre ve doku

oluşumunu desteklemek için çatı vazifesi gören

biyolojik meteryal kullanarak, doğal bir fare

embriyosuna çok benzeyen bir yapı oluşturdu-

lar. Daha önceki denemelerde çok başarılı so-

nuçlar alınamamıştı. Çünkü embriyo gelişimi için

farklı hücrelerin birbiriyle koordine olması gere-

kiyor. Araştırmacılar çalışmalarının kısırlık teda-

vilerinde yardımcı olmasını umuyor. Çalışma,

embriyoların erken dönemlerinde nasıl geliştiği-

ne dair yararlı ipuçları da sunabilir.Aynı zaman-

da kadınların düşük yapma sebeplerini anlama-

mızı sağlayabilir.

“Biz iki kök hücre türü arasında önemli bir ileti-

şim kurulduğunu keşfettik. Bir bakıma hücreler

birbirlerine embriyonun neresinde yer alacakla-

rını söylüyorlar. Bu, insan embriyoları üzerinde

çalışmak zorunda kalmadan insan gelişiminin

kritik aşamalarındaki önemli olayları inceleme-

mize izin verecek. Gelişimin normal olarak nasıl

gerçekleştiğini bilmek, embriyo gelişiminde ne-

den sıklıkla hata yaşandığını anlamamızı sağla-

yacak. Çalışmamız pek çok dogmatik bilgiyi de-

ğiştirebilir ve insan gelişiminin temellerini anla-

maya yönelik yeni bir bakış açısı kazandırabilir.”

“Çalışmamızın ilk aşamasında iki doku kullan-

mıştık. Üçüncü dokuyu ise jelle taklit edebildik.

Şu an da ise üçüncü doku da tamamlandı. Yani

elimizde gerçek bir embriyonun birebir kopyası

var.”

“ Hatta bu embriyoyu fare rahmine nakletme-

ye (transplantsyon) çalışıyoruz. Bu çalışma gele-

cekte yumurta ve sperme olan ihtiyacınızı orta-

dan kaldırabilir ve kısırlığa sadece kök hücre

kaynaklı bir çözüm bulabilir.”

Eray AĞBAL

Page 34: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

34

BİLİM KÖŞESİ

3D RENKLİ RÖNTGEN KEŞFEDİLDİ

Röntgen çekimlerinde siyah beyaz görüntü elde

edilirdi. Filmlerdeki bu kontrast sayesinde doktorlar,

kemiklerimizdeki kırıkları ve çatlakları kolayca tespit

edebilse de, bazı detaylar farklı problemlere neden

olabiliyor. Yeni Zellanda’dan Mars Bioimaging adlı

firma kemiklerin lipid ve yumuşak dokularını tama-

mıyla renkli görüntüleyen bir röntgen geliştirdi. Asıl

ilginç olan ise bu cihazı mümkün kılan CERN’de

LHC’de kullanmak için geliştirilen özel bir sensör

çipiydi.

Mars Bioimaging firması bu yeni teknoloji için

siyah beyaz fotoğraftan, renkli fotoğrafa geçtiğimiz

devire benzetiyor. Geleneksel bilgisayarlı tomografi

taramalarında X ışınları dokuya ışınlanırken, diğer

taraftan yoğunluk ölçme prensibine dayanır. Kemik

gibi daha yoğun maddelerde x ışınlarının enerjisi

yumuşak dokulara göre zayıflar, fakat görüntü düz,

monokrom bir resme dönüşür.

Mars Bioimaging bu yeni teknoloji için Spektral

CT (BT--bilgisayarlı tomografi) adını verdi. Bu yeni

sensör sayesinde X ışınlarının farklı malzemelerden

geçerken dalga boylarındaki zayıflama ölçülebiliyor.

Spektroskopik veri özel algoritmalardan geçirilirken

kas, kemik, su, yağ ve hastalık belirtileri ve hatta

mekanik bir saatin bile 3D renkli görüntüsü oluşturu-

lubiliyor. Bu görüntüler sanki içimizin kilden detaylı

bir modeline benziyor.

Spektral CT taramanın kalbinde ise Medipix 3 çipi

yatıyor. Bu cihaz sensöre gelen her parçacığın pikse-

li tespit edilerek görüntü üretiyor. Aslında

CERN’den Büyük Hadron Çarpıştırıcısından parçaları

izlemek için geliştirildi.

Cihazın küçük versiyonu, kemik ve eklem sağlığı-

nı, kanser görüntüleme ve vasküler hastalıkların işa-

retçilerini yakalamak için test edildi. Ekip sonuçların

umut vaad ettiğini belirtiyor. Elde edilen sonuçlar

sayesinde daha doğru teşhis, kişiye özel tedaviler

geliştirilecek. Yeni Zellanda’da önümüzdeki aylarda

ilk klinik denemeler ortopedi ve romotoloji hastalık-

larında denenecek.

Page 35: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

35

BRAKİDAKTİLİ

Brakidaktili el parmağı (metakarp) ve ayak par-

mağı (metatars) kemiklerinin anormal derecede

kısa olması anlamına gelmektedir. Bu durum

kalıtsaldır. Çoğu vakada herhangi bir soruna yol

açmaz. Hangi kemikte kısa olma durumu oldu-

ğuna göre brakidaktilinin pek çok türü vardır.

Bu rahatsızlık başka genetik hastalıkların da be-

lirtisi olabilir. Bu belirtileri oluşturan bir rahatsız-

lık yoksa ya da kısa olma durumu el ve ayakları

kullanmayı olumsuz etkilemiyorsa tedavi olun-

masına da gerek yoktur. Bu rahatsızlık bende de

var. El ve ayağımı kullanmayı ileri derecede etki-

lemediği için tedavi edilmeme de gerek yok.

Bu hastalığın oluşmasındaki ana neden gen-

lerdir. El ya da ayak parmaklarınızda kısa

olma durumu varsa ailenizin diğer üyele-

rin de de bu hastalığın olması yüksektir.

Örneğin benim annemin tek ayağında

varken benim iki ayağımda da ve iki elim-

de de bu durum var yani bu genetik bir

hastalık.

Otozomal dominant bir durumdur. Yani bu

geni aktaran tek bir ebeveyn olması ye-

terlidir. Brakidaktiliye iki farklı mutasyo-

nun sebep olduğu düşünülür.

Bazı durumlarda brakidaktiliye anne karnın-

dayken annenin içtiği ilaçlar sebep olabi-

lir. Ayrıca gelişim çağındaki bebekte elle-

re ve ayaklara yeterli kan gitmemesinin

sonucunda da ortaya çıkar fakat genetik

sendrom olması olasılığı çok yüksektir.

Diğer durumlar çok nadir görülür.

Genlerin dışında başka nedenden brakidakti-

liye sahipseniz el ve ayakların kısa olma

durumu dışında başka belirtiler de görür-

sünüz. Brakidaktiliye Down Sendromu

ya da Cushing sendromu da sebep olabi-

lir.

Teşhisini koyarken hangi kemiklerin kısa ol-

duğunu ve hangi brakidaktili tipinin oldu-

ğunu görmek için röntgen kullanılır.

Brakidaktili için Ortopedi ve Travmatolo-

ji ,Fizik Tedavi bölümlerine gidilir.

Bazen bir şeyleri tutmakta güçlük çekmeni-

ze neden olur. Ayağınızdaki brakidaktili

ağır durumdaysa yürüme güçlüğü çeker-

siniz. Ama bu belirtiler çok nadir görülür.

Ben de sadece diğer parmaklara göre

daha güçsüz olma durumu var.

Page 36: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

36

Hangi kemiğin etkilendiğine göre türlere

ayrılır.

**TİP A: Orta parmak kemiğinde kısa olma

durumudur.

**TİP B: İşaret parmağından Serçe parmağı-

na kadar tüm parmakların uç kısımlarını etki-

ler.

**TİP C: Çok nadir görülür. İşaret ,orta ve

serçe parmağı etkiler. En uzun parmak yü-

zük parmağı olur.

**TİP D: Çok yaygındır ve baş parmağı etki-

ler.

**TIP E: Çok nadir görülür. Başka hastalıklar-

dan dolayı görülür. El ve ayak tarağının kısal-

masına sebep olur sonucunda el ve ayak kü-

çük gözükür.

Son derece nadir vakalarda ameliyat gereke-

bilir.

Estetik cerrahi, kozmetik amaçlarla ya

da el ve ayak işlevlerinin geri kazanılması

için uygulanabilir. Bu durum beni rahat-

sız etmediği için ben herhangi bir tedavi-

ye ihtiyaç duymuyorum. Ameliyat, kemi-

ğin kesilmesine sebep olabilir sonrasın-

da kısalan kemiği normal uzunluğa getir-

mek için kademeli uzatma işlemi yapılır.

Doğuştan görülme sıklığı 1/1000 den az-

dır.

Kadınlarda erkeklere oranla 5 kat daha

fazla görülür.

Hem el hem ayakda görülmesi çok nadir

bir durumdur . Benim hem el hem aya-

ğımda görülüyor.

En sık dördüncü parmakta olur .

Deformitenin genellikle epifiz plağının

erken kapanmasından kaynaklandığı dü-

şünülür.

GİZEM TERYAKİOĞLU

Page 37: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

37

HİKAYE

SON HATIRA

Bir yaz günüydü ama içimde bir sonbahar suskunlu-

ğu vardı. Yazın son günleri içimi dolduran bu suskun-

luk, benim için son çanlarını çalıyordu. Kulak arkası

edemeyeceğim bu ses, vücudumdaki her hücreyi

daha bir donuklaştırıyor; kanımın yavaş yavaş çekil-

mesine sebep oluyordu. Ara ara yoklayan sinir kriz-

leri ve öfke nöbetleri artık yerini kabullenmeye bı-

rakmıştı. Bir duvar gibi gün boyu oturuyor sadece

karşıya bakıyorum. Her baktığım saniye yeni bir de-

tay fark ediyordum. Her gün insanların bakmadan

geçtiği onca detayı hafızama kazımaya çalışıyordum.

Gözlerimi kapattığımda görmek istediğim resimler,

çehreler bazen ifadeler oluyordu. Bakmadan resmini

çizebilecek kadar hatırlamak istiyordum her şeyi.

Küçükken yaptığım araba yolculuklarını, , ilk gittiğim

sinema filmini, hastalandığımda içtiğim ilacın tadını,

annemin yemeklerinin kokusunu, okurken ağladığım

kitabı, beklemediğim anda radyoda çalan adını bil-

mediğim o şarkıyı, hepsini ve daha fazlasını içinde

barındıran hayatımı… Tavan arasının tozlu rafların-

dan çekip çıkartmak istiyordum hepsini . Bu hayata

bir ömür sığdıracak kadar çok yaşamıştım. Hepsini

arkamda bırakmak düşüncesi beni yalnız ve sahipsiz

hissettiriyordu. Bir gün terk edeceğim diye düşün-

meden biriktirmiştim bunca hatırayı, şimdiyse hiç

yaşamamış gibi terk ediyordum onları.

Kimi insan öleceği zamanı bilmenin bir lütuf

olduğunu düşünebilir ama vedalar insanın omzuna

bir yüktür. Altından kalkamayacağı yükler insanlara

normalde yapmayacağı şeyler yaptırabilir. Bense

şimdi bu yüklerden kurtulmak için yapmam

gereken son şeyi yapıyordum. Kendimi mutlu

hissettiğim yere geri dönüyordum. Doğduğum

evin bahçesine adımımı attığım ilk an kiraz

ağaçlarının arasından bir kamyon tekerleğin-

den yapılmış salıncağım karşıladı beni. Yine

yemyeşildi kiraz ağaçları, mis gibi yemek koku-

ları geliyordu evin içinden. Epey yorulmuş olmalıy-

dım, karnım çok acıkmıştı. Evin biraz önündeki kum

havuzunda çamurdan yapılmış misketler kurumaya

bırakılmıştı. Evin balkonu güller, begonyalar, süm-

büller ve adını bilmediğim çiçeklerle donatılmıştı.

Garajda 70 model bir araç bütün ihtişamıyla duru-

yordu. O sırada ayağımın ucuna bir top düştü.Yan

bahçeden çocuk sesleri geliyordu, onlardan düş-

müş olmalıydı.Topu onlara geri attığımda beni

de oyunlarına çağırdılar. Yaşıma rağmen ben de

onlarla oynamak istedim. Oyuna iyice daldığım sıra-

da tanıdık bir ses bana seslendi. Ses evin içinden

geliyordu. Oyunu bırakıp evin önüne geldiğimde

annemin gençliğine benzeyen bir kadın beni yeme-

ğe çağırıyordu. O sırada soğuk bir elin vücuduma

dokunduğunu hissettim. Boğuk bir ses bana sesleni-

yordu:

-Hazır mısınız?

Beyazlar içindeki kadın yeni gelen hemşireydi. O an

anladım ki o bir hayaldi ve fişi çekilen makineyle bir-

likte benimle öldü.

GÜLENDAM RANA KILIÇ

1

1

/

B

Page 38: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

38

Stalingrad

Bir cenk meydanıydı hayatım

Kafam zonkluyordu

Kafam çatlıyordu

Ellerim tutmuyordu

Ayaklarım yürümüyordu

Kan akıyordu

Geldiğimiz yollardan

Hava sisliydi

Kan kokuyordu

Boğuluyordu kar

Ne parkalar ne eldivenler

Çekilmiyordu hışımdan

Etraf boğuk

Dar miğferler

Kapaksız çukurlar

Aman vermiyordu

Geniş yüreklere

Salınıyordu kara ayazın ortasında

Selamı belli belirsiz, tipi de

Yol alıyordu İnce

İnce ince bir yol Gider mi vatana

Bulup da ona söyler mi? Mezalimin elinden çektiklerimi

Bulup da ona söyler mi? Son sözlerimi

Kanımla yazamadım doğru Sitem etme bana kurtulursam

Utangaçlığın çığından Mezalimin nefretinden A

ynı odayı paylaşırız Ateşimiz çıkana dek

Burhan YILDIZ

Page 39: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

39

Page 40: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

40

KANSERDE ŞOK GELİŞME

KEMOTERAPİSİZ KANSER TEDAVİSİ İMMÜNOTERAPİ

Rabia ÇAĞIL 10/D

Kemoterapi, kanserin tipine ve evresine göre kanseri tedavi

etmek, yayılımını önlemek, tümörün büyümesini yavaşlat-

mak ve vücudun farklı bölgelerine yayılmış kanser hücreleri-

ni yok etmek amacıyla kullanılır.

Tedavi sırasında kemoterapi ilaçları beyindeki kusma merke-

zi ve mideyi etkileyerek şiddetli bulantı ve kusmaya sebep

olurken, saç dökmesi de hastalarda ruhsal bir çöküntüye se-

bep olabilmektedir. Zaten ruhsal bir bunalıma girmiş olan

hastalar kemoterapinin bir diğer yan etkisi olan halsizlikle

birlikte geri toparlanacak enerji ve motiveyi bulmakta zorla-

nıyordu.

Fakat yan etkisinin sadece hastaların hayatlarını olumlu yön-

de değiştirme olduğu immünoterapi kendi bağışıklık sistemi-

mizin kanserle savaşmasını sağlıyor.

Peki kendi bağışıklık sistemimizin kanserle savaşması nasıl

sağlanıyor ?

Bağışıklık sistemimiz virüslere savaş açarken kendi hücreleri-

mize saldıramaz. Çünkü bağışıklık sistemi hücrelerinde bunu

önleyen frenler vardır. Kanser bu frenleri kullanarak kendini bağışıklık sisteminden gizler ve tümöre

kontrolsüzce yayılabileceği bir ortam yaratır.

İmmünoterapi ilk olarak bağışıklık sistemi hücrelerini çoğaltır. Sonrasında tümörü bağışıklık sistemine görü-

nür hale getirir ve bağışıklık sistemi hücrelerinin tümörü bulması kolaylaştırılır. Bunlar gerçekleştirildik-

ten sonra bağışıklık sisteminde bulunan,kendi hücreleri sandığı kansere karşı bir savaş açılmaması için

kullandığı kilitler devre dışı bırakılıyor ve böylece kanser bağışıklık sistemini frenleyemiyor .Son olarak

genleri değiştirilmiş virüsler tümörlü dokuya enjekte ediliyor ve bunlar kanserli hücreleri öldürürken ba-

ğışıklık sistemini uyarıyor .

Son aylarda hastalar üzerinde uygulanan, hastalardan alınan bağışıklık sistemi hücreleri kanser hücrelerini

hedef alacak şekilde değiştiriliyor. Laboratuvar ortamında çoğaltılıyor ve hastalara evde kullanabilecek-

leri haplar şekline getirerek veriliyor .Yani

immünoterapi kişiye özel ve evde ya da

istediği yerde kullanabilecekleri bir tedavi

yöntemidir.

Page 41: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

41

KAPAK KONUSU

Page 42: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

42

SİYASET VE TARİH ARASINDAKİ ZORUNLU BİRLİKTELİK

Siyaset, birçok bilim insanı tarafından

tanımlanmaya çalışılan, buna rağmen üzerinde

pek de uzlaşı sağlanamayan bir kavramdır. Genel

kabul gören tanıma göre siyaset; ”insanı yönet-

me, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı”

olarak adlandırılabilir. Devletin kaynağı, hükü-

met şekilleri, hakimiyet kavramı, iktidarın sınırla-

rı, yöneten-yönetilen ilişkisi, sosyal adalet, insan

hakları gibi konular siyasetin alanı içerisine girer

( Thomson, 1997:7). Ancak sözü edilen konuları

ele alış biçimi zamana göre değişiklik gösterebi-

lir. Örneğin ilkçağda hakimiyet anlayışı, iktidar

kavramı ve sınırları farklı iken, ortaçağda daha da

farklılaşmış, yeni ve yakın çağlarda ise bambaşka

formlara bürünmüştür. Kimi zaman bu kavramlar dini bir içerik taşıyarak kutsallaştırılmış, kimi zamanda seküler

hale getirilmiştir. İster geçmişte isterse günümüzde olsun bu konuları incelemek ve sözü edilen bu alanlarda veri

oluşturabilmek için siyaset, tarih disiplininden yararlanmak zorundadır. Çünkü tarih bir ucu zaman, diğer ucu mekan

olan bir analitik düzlem gibidir. Bütün olaylar ve olgular bu düzlemde gerçekleşir. Siyaset de bu alanın dışında geli-

şemeyeceğine göre tarihin bu önemli birlikteliğinden (zaman-mekan) yararlanmak durumundadır.

Siyaset, bir bilim olarak ortaya çıkmasından itibaren tarihle içiçe olmuş ve geçmişin tecrübe ve değerleri

yanında yanlışlıklarını da gözlemleyerek gelişimini sürdürmüştür. Nitekim insanlık tarihinde ilk kez yerleşik hayata

geçilmesi ve köy tipi yerleşmelerin görülmesi ile birlikte köyün yönetilmesi, insanların ihtiyaçlarının karşılanması,

güvenlik, üretim ve bölüşüm, ticaretin başlaması ve katma değerin oluşması gibi konular siyasetin ilkel bir formda

da olsa ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu dönemden itibaren ekonomik, sosyal, kültürel, dini alanlardaki gelişmeler

şehir yaşamını ortaya çıkarmış; nüfusun artması, üretimin çeşitlenmesi nedeniyle yönetim daha da karmaşıklaşmış-

tır. Kent devletleri, ilk imparatorluklar ve feodal sistem, merkezi krallıklar, ulus devletler derken zaman içerisinde

sosyal ve siyasi hayatın her alanında görülen bu gelişmeler, insan yönetimini daha zor ve karmaşık hale getirmiştir.

İnsanoğlu ise bu zorluğu zaman içerisinde işbölümü, hukuk, seçim ve meclisli yönetim gibi yapılarla aşmaya çalış-

mıştır. Günümüzde de bu tür zorluklar siyasetin işlemesinde bir engel olduğu kadar bizatihi siyasetin konusunu da

oluşturmuştur.

Page 43: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

43

Tarihin tanımını ise; ”geçmişte yaşayan insan topluluklarının yaptıkları faaliyetleri, belli prensipler çer-

çevesinde inceleyen sosyal bir disiplin ” şeklinde yapabiliriz. Bir İngiliz tarihçi ise tarihi tanımlarken onu, birçok

odası, sayısız kapısı ve koridorlarıyla kocaman bir saraya benzetir (Tosh, 1997:215 ). Bu tanım çok doğrudur.

Çünkü tarihin ilgi alanı o kadar geniştir ki insanların yaptığı her faaliyet tarihin konusu içerisine girer. Nitekim

kültür ve sanat tarihi, toplumsal tarih, askeri ve ekonomik kurumlar tarihi, düşünce ve bilim tarihi gibi geçmişle

bağı olan her konunun hatta her bilimin bir tarihi vardır. Siyaset bunlardan sadece birisidir ve bu sarayda o da

kendisine „siyasi tarih‟ adı altında bir yer edinmiştir. O halde siyasetin kendini tanımlayabilmesi ve geliştirebil-

mesi için tarihten yararlandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Hangi devletler ne tür yönetsel zorluklarla karşı-

laşmışlar, bu zorlukları ne şekilde yenmişler, hukuk ve iktidar nedir, devletlerin büyüme ve gelişme basamakları,

kriterleri nelerdir gibi konular siyasete tarih aracılığıyla taşınmıştır. Dolayısıyla tarihin görevi; geçmişteki sos-

yal, ekonomik, kültürel, dini konularda olduğu kadar siyasi konularda da edinilmiş tecrübelerin geleceğe aktarıl-

masını sağlamak olmuştur. Bu nedenle tarihsel tecrübeye sahip yöneticiler ya da yönetici adayları, amaçlarını

gerçekleştirebilmek veya karşılaş-

tıkları sorunları çözebilmek için

geçmişe müracaat etmişlerdir. İkti-

darda olanların güçlerini korumala-

rı için zaman zaman geçmişe atıf

yapmaları ya da iktidarın dayandığı

kurumların eskiliğini göstererek

meşruiyet sağlama amacı veya ikti-

darı ele geçirmeye çalışanların geç-

mişi didikleyerek birşeyler bulma

ümidi, siyasetle tarihin birarada

bulunma zorunluluğunu beraberin-

de getirmiştir. Tersi durumda söz

konusu olabilir. Böyle bir tecrübe

olmadığında iktidarlar ya da iktidar adayları amaçlarını gerçekleştiremeyecek, sorunları çözemeyip zorlanacaklar

ve iktidarlarının devamı için gerekli olan meşruiyeti sağlayamayacaklardır. Bu konuda Osmanlı devlet adamla-

rından Ziya Paşa‟nın şu sözü çok şey anlatmaktadır: “Tarih, en büyük siyaset muallimidir, hiçbir fert onun rahle

-i tedrisinden müstağni kalamaz.” Yani siyaseti öğrenmek için tarihin öğretmenliğine ihtiyaç vardır, hiçbir kim-

se onun verdiği dersi gereksiz göremez, kendisini bu dersten soyutlayamaz. Tanzimat döneminin önemli yöneti-

cilerinden olan Ziya Paşa bu sözü, geçmişi bilmeden geleceğe yön vermek isteyen tecrübesiz, beceriksiz, kendi

kültüründen ve kimliğinden habersiz siyaset adamları için söylemiştir.

Page 44: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

44

Tarihin kendisine ait çeşitli çalışma prensipleri vardır. Bir olayın tarih olabilmesi için öncelikle bitmesi ve sonuçları-

nın ortaya çıkması gerekir. Ancak bundan sonra o olay hakkında yorum yapılabilir. Böylece gerçekleşmiş olaylar

sayesinde tecrübe kazanarak ileriye dönük adım atılabilir. Eğer siyaset insanı yönetme konusunda belirgin bir tecrü-

beye sahipse, bunu tarihin geleceği inşa etmek için geçmişten yararlanma özelliğine borçludur. Yani geçmişten gü-

nümüze kadar kazanılmış her tecrübe aynı zamanda siyasetin de konusu olmuştur, siyasette

bu tecrübeden yararlanmıştır. Örnek olarak Fransız İhtilali verilebilir. Yer, zaman, kişiler, nedenler ve sonuçlar açı-

sından değerlendirildiğinde ihtilal bir olaydır ve tarihin konusu içerisine girer. Bu olayın sonuçlarına bakıldığında ise

meydana gelen olgular birçok alanda etkisini göstererek önemli değişikliklere neden olmuştur. Milliyetçilik akımı ile

imparatorluklar dağılarak yeri-

ni ulus devletlere bırakmıştır.

Ya da liberal düşünceler yayı-

larak devletlerin yönetimlerini,

hukuk anlayışlarını etkilemiş-

tir. Bu dönemi gören yönetici-

ler bu akımları ya destekleye-

rek ya da karşı çıkarak bizzat

tecrübe ederek öğrenmişlerdir.

Ama bu dönemi yaşamayan

yöneticiler ihtilalin bu sonuçla-

rından yararlanmak ya da ihti-

lalin sonuçlarından korunmak

için tarihten, başkalarının bu

konudaki düşüncelerinden ya-

rarlanma yoluna gitmişlerdir.

Başka bir örnekte ise; bugünün

modern Avrupa‟sı yönetim,

iktidar, hukuk ve devlet hakkında kurumsallaşmasını eski Yunan ve Roma klasik hümanizmi ve Ortaçağ Hristiyanlı-

ğına borçludur. O halde Avrupa geçmişten çıkardığı dersler ve tecrübelerle bu noktaya gelmiştir denilebilir. Bu ne-

denden ötürü bir kez daha tarih, siyasetin dayanak noktası, öğretmeni olmuştur. Bu anlamda siyaseti tarihten bağım-

sız düşünmek mümkün değildir. Çünkü siyaset aynı zamanda tecrübeler bütünüdür. Bu bütünlüğün geçmişten gele-

cek kuşaklara aktarılması ise başlangıçta da ifade edildiği gibi tarihin görevidir. Dolayısıyla ikisi arasında karşılıklı

bir gereklilik ilkesi vardır.

Yukarıda sözü edilen sosyal alanların, nereden nereye geldiklerini görebilmeleri, hedefler çizip ulaşabilme-

leri için tarihe ihtiyaçları vardır. Tarih bir anlamda başlangıç noktasıdır, bir mikyastır, ölçüdür. Siyasi gelişmeler

içinde böyle düşünüldüğünde insanlık tarihinde yönetimin geçirdiği aşamalar, insanoğlunun mükemmele ulaşma

isteği, tarihin bilinmesini zorunlu kılmıştır. Başka bir deyişle tarih, geçmişteki siyasettir (Tosh, 1997:76 ). Bu anlam-

da önceki iktidar şekilleri, hakimiyet anlayışı, hukuk, insan hakları gibi konular bilinebildiği ölçüde daha iyi bir yö-

netim biçimine ulaşmak mümkün olabilir. Köy-kabile yönetiminden bugün ki modern yönetim şekillerine gelişimi

sağlayan şeyin ne/neler olduğu tarih sayesinde öğrenilir ve bu tecrübeden yola çıkarak yeni siyasi modeller oluştur-

ma imkanına sahip olunabilir.

Page 45: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

45

Nitekim geçmişteki olumsuzlukları atarak daha rafine bir yönetim oluşturmak her devrin temel amaçlarından bi-

risi olmuştur. Her felsefi düşünce, din, bilimsel faaliyet, hukuk, hatta her ideolojinin amacı da budur. Felsefe,

alanı itibariyle siyaset, düşünce, varlık-yokluk, ahlak, evren gibi konuları araştırırken tarihten yararlanmıştır. Ni-

tekim kadim Yunan felsefesinin „siyaset‟ ve „ahlak‟ gibi iki önemli alanı, sorunlarını çözmek için sürekli tarihe

başvurmak gereğini duymuşlardır (Bıçak, 2004:52 ). Thales‟ten beri felsefeciler geçmişe atıf yapmışlar ya önceki

felsefeleri reddetmişler ya da eski felsefelere yeni şeyler eklemişlerdir. Ama her seferinde felsefe tarihin içinden

konuşmuştur. Bugün eğer ilkçağ felsefesi, ortaçağ felsefesi gibi zamana atıf yapılarak adlandırılan felsefeler var-

sa o çağlara ait özellikler nedeniyledir. Sözü edilen dönemlerin felsefi görüşlerini bilmek ve anlamak için o dö-

nemlerin tarihini de bilmek gerekecektir. Tarih felsefesi, siyaset felsefesi, hukuk felsefesi gibi yan dalların amaç-

ları içerisinde ise daha iyi bir yönetim, hak ve hukuk oluşturabilme gayretleri yatmaktadır.

Bunun yanısıra semavi olsun ya da olmasın bütün dinler ya da inançlar da tarihe atıf yapar. Kutsal kitap-

lar geçmişteki insanların hatalarından bahsederek onları uyarıp, dünyada çeşitli prensiplere dayanan yönetimler

kurmasını öğütler. Nitekim Kur‟an-ı Kerim‟de birçok ayette zalim hükümdarlardan, hakkı ve hukuku hiçe say-

dıkları için yok edilen kavimlerden, cahil insanlardan, peygamberlerin toplumlarında değiştirmeye çalıştıkları

şeylerden bahsedilir. Böylece atıf yapılan geçmişin olumsuzlukları, insanoğlunun kendini yenilemesi ve geliştir-

mesi için alınması gereken bir ders olarak önüne konulur. Şüphesiz kutsal kitaplar birer tarih, felsefe, siyaset,

hukuk kitabı değildir ama insanoğlunun bugünü oluştururken yararlandığı en önemli kaynaklardandır.

Bilimsel faaliyetlerin de amacı felsefi görüşlerin ve dinlerin amacı gibidir. Nitekim bilim, A. Maslow‟un

ihtiyaçlar hiyerarşisinde olduğu gibi kendini gerçekleştirmiş bir insanı, hukukuyla, modern yönetim anlayışıyla

gelişmiş bir dünyayı oluşturmak için emek sarfeder. Ama bütün bunları yaparken bilim de tarihe müracaat eder

ve kendi gelişiminin, nereden nereye geldiğinin farkında olarak yeni gelişmelere kapı aralar. Bilim tarihi, insa-

noğlunun gelişmesindeki en önemli alanlardan birisidir ve varlık nedeni budur.

Page 46: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

46

Hukukun da amacı

daha iyi bir yönetim,

eşitlikçi ve özgür-

lükçü bir dünya

oluşturmaktır. Hu-

kuk bu nosyonunu

yasama ve yargı

yoluyla gerçekleşti-

rirken tarihten yarar-

lanır. İcra makamı

olan yürütme ise

gücünü hukuk ve

siyasetten alır ve

tarihsel tecrübeye

dayanır. Dolayısıyla kimi zaman „kuvvetler birliği‟ kimi zaman „kuvvetler ayrılığı‟ diye dönemin özelliğine göre

ayrılan bu güçler de tarihselliğin ürünüdürler. Sümer kralı Urgakina‟dan Babil kralı Hammurabi‟ye, Roma‟nın

„Oniki Levha Kanunları‟ndan, dinlerin hukuk anlayışına ve nihayet günümüzün evrensel hukuk sistemine gelene

kadar geçirilen aşamalar, hukukun tarihten damıttığı tecrübelerdir.

Siyasetin lokomotifi olan ideolojilere gelince, onlar da ortaya çıkarken ya insanı ya da devleti merkeze

aldılar. Ama her iki anlayışta düşüncelerini ortaya koyarken tarihten yararlandılar. Bu nedenle hiçbir ideoloji

kendini tarihten soyutlayamaz. Nitekim burada da ünlü tarihçimiz Fuat Köprülü‟nün bir sözünü aktaralım:

”Tarih öyle bir cephaneliktir ki her ideoloji kendisi için istediği silahı orada bulabilir.” Yani ideolojilerde kendi

temellerini sağlamlaştırabilmek için geçmişten, tarihten güç almak zorundadır. Bir anlamda tarih meşruiyetin

temel kaynağıdır. İdeolojiler siyasetin düşünsel ve eylemsel yanını oluşturduklarına göre, siyasette ideolojiden

ve ideolojinin beslendiği tarihten beslenecektir.

Siyasetin tarihe olan ihtiyacı kadar tarihinde siyasete aynı oranda ihtiyacı vardır. Her ne kadar birçok ala-

nın (askeri, ekonomik, sosyal, kültürel, dini ) kendine ait bir tarih anlayışı olsa da siyasi tarih hep lokomotif ol-

muştur. Çünkü geçmişi en uzun tarih dalı odur. Antik Çağ‟dan beri varlığını sürdürmektedir. Diğer dalların tari-

hi ise birkaç asırlıktır (Tosh, 1997:74 ). Dolayısıyla sözü edilen alanlara da etki eden siyasettir. Bir yöneticinin

ya da devletin ideolojisi, felsefesi, dünya görüşü yönetimine de yansıyacağı için siyaset diğer alanlarıda etkile-

yecektir. Örneğin Thukydides‟in temsilcisi olduğu didaktik tarih anlayışının amacı, geçmişten kahramanlar

oluşturarak nesilleri yetiştirmek, böylece toplumu yönlendirmek olmuştur. O nedenle eski Yunan‟da tarih, insan-

ları, özellikle de siyaset adamlarını eğitmek için kullanılmıştır. Bu amaçla Thukydides, siyasi düşünceyi tarihi

bir temele oturtmak kaygısını her zaman yaşamıştır (Bıçak, 2004:130-131).

Page 47: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

47

Sonuç olarak, siyaset ile

tarih birbirinin tamamlayıcısı ko-

numundadır. İki kavramın birbi-

rinden ayrılması durumunda her

ikisini de tek başına tarif etmek

zor olacaktır. Siyasi alanı olmayan

bir tarih çok yavan olacağı gibi,

tarihi olmayan bir siyaset de ge-

rekli tecrübeden yararlanamayaca-

ğı için istenilen sonuca ulaşama-

yacaktır. Binlerce yılın getirdiği

bilgi birikimi, pratik yaşam şunu

göstermiştir ki; siyaset ve tarih

birbiri için gereklidir. Bu gerekli-

lik sayesinde gelecek yüzyıllar

tasarlanabilir ve öngörülebilir.

Nihayetinde siyaset ve tarih, tıpkı

geçmişte olduğu gibi gelecekte de

insanoğlunun evrende çıkacağı

maceralı yolculuklarda elindeki

fener olmaya devam edecektir.

Tamer Ünal ÇUBUKÇU*

YARARLANILAN KAYNAKLAR

Ayhan Bıçak, Tarih Düşüncesi II Felsefe Ve Tarih, Dergah Yayınları, İstanbul 2004

David Thomson, Siyasi Düşünce Tarihi, Şule Yayınları, İstanbul 1997

John Tosh, Tarihin Peşinde, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1997

Page 48: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

48

Page 49: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

49

Okulumuz felsefe öğretmen Berna SÜKLÜM tarafından hazırlalan 10. sınıf öğrencileri Sokrates´in savunması Ki-tabını esas alarak Sokrates´in haklılığı veya haksızlığı guruplarından oluşan münazaralarını yaptılar

okul sporları federasyonu ile Çorum gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından 4-5 aralık 2018 tarihlerinde düzenlenen liseler arası yüzme şampiyonasında okulumuz 10/A sınıfı öğ-rencisi Ayşe Sonay ATEŞ 50m. sırtüstü, 100m sır-tüstü ve 200m serbest stilde il 1.si olmuştur. Öğ-rencimizi tebrik ederiz.

Page 50: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

50

Mevlidi nebi Haftasında Hitit Üniversitesi ilahiyat fakültesi İslam tarihi bölüm başkanı prof. Dr. Meh-

met AZİMLi Hz. Peygamber’in Vefası Başlıklı Konferans Verdi.

Mevlidi Nebi Haftasında Hitit Üniversitesi İlahiyat fakültesiTasavvuf Musikisi Korosu Konser

Page 51: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

51

Dünya felsefe günü Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhami GÜLER2in verdiği konferans

ve söyleşinin ardından müzik şöleniyle devam etti

Page 52: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

52

Öğretmenler Günü coşkuyla kutlandı

Page 53: LYKEİON - MEBaolcorum.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/19/01/306908/...mizde ağır ve netamali konuların yanında mizah, bulmaca, sanat ve güncele dair paylaşımlar da yer alacaktır

53