14
1 MİLLİ EDEBİYAT (1911-1923) Millî Edebiyat; 1911’de Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının Selanik’te çıkardıkları Genç Kalemler dergisiyle başlayıp 1923’te Cumhuriyet’in kurulmasına kadar süren edebiyat hareketidir. Temelinde Türk dilinin sadeleştirilmesi çalışmaları yatan Millî Edebiyat; Ziya Gökalp’in bu harekete katılmasından sonra Türkçülük düşüncesiyle desteklenmiştir. Yalnızca edebiyat ve sanatla sınırlı olmayıp siyasî, sosyal, kültürel ve düşünsel alanlarda da etkili olmuştur. 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başları Osmanlı Devleti’nin iyice zayıfladığı dönemdir. Bu dönemde yaşanan siyasî, sosyal ve askerî gelişmelere paralel olarak devletin bu kötü durumdan kurtulması için ortaya atılan sanat ve fikir akımları Millî Edebiyat hareketinin oluşmasında etkili olmuştur. Bu akımlar şunlardır: Batıcılık, Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük. Osmanlıcılık: Tanzimat Dönemi’nde ortaya atılan bu düşüncenin amacı; Osmanlı Devleti bünyesindeki Türk, Arap, Yunan, Ermeni gibi milletleri “din, dil, mezhep, ırk” ayrımı gözetmeksizin “Osmanlılık” duygusu “Osmanlı milleti” etrafında bir arada tutmaktır. Osmanlıcılık akımını savunanlar: Namık Kemal, Ziya Paşa, Mithat Paşa, Ahmet Mithat Efendi gibi isimlerdir. İslamcılık: 1908’den sonra edebiyat alanında da görülen İslamcılık, özellikle Mehmet Akif Ersoy’un şiirlerinde kendini hissettirir. İslamcılığı savunanlar; “Sırat-ı Müstakim, Sebilü’r-Reşat, Beyanü’l-Hakim” gibi dergiler etrafında toplanmış ve yazılarıyla devletin çöküş sebebini arayıp kurtuluş yolları bulmaya çalışmışlardır. İslam Birliği anlayışı, Arap, Arnavut gibi Müslüman tebaanın da kendi bağımsızlıklarını istemeleri sebebiyle sonuçsuz kalmıştır. İslamcılık akımını savunan isimler: Mehmet Akif Ersoy, Said Halim Paşa, M. Şemseddin Günaltay, Hacı Zihni Efendi, Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, Eşref Edip. Batıcılık: Batı’daki düşünce, yaşama tarzı ve yönetim biçiminin Türk toplumuna uygulanarak ülkenin gelişip kalkınacağını savunan fikir akımıdır. Batıcılık düşüncesini destekleyenlere göre Osmanlı Devleti’nin en büyük problemi Batılı olamamaktır. Problemi çözmenin yolu ise "bu yüzyılın düşünce ve ihtiyaçlarına uygun çağdaş bir devlet ve millet halini almak"tan geçtiğini savunmuşlardır. Bu akım etrafında toplananlar fikirlerini daha çok Abdullah Cevdet’in çıkardığı “İçtihad” dergisinde dile getirdiler. Batıcılık akımı, Batı medeniyetini almaktan çok, kendi değerlerine yabancılaşma olarak algılandığı için fazla yayılmadı. Batıcılık akımını savunan isimler: Tevfik Fikret, Abdullah Cevdet, Baha Tevfik, Celal Nuri. Türkçülük: “Türk Birliği” ilkesiyle hareket edip dünyadaki bütün Türkleri millî bir duygu etrafında bir araya getirerek tek çatı altında toplamayı amaçlayan siyasî bir akımdır. Geniş bir coğrafya ve tarih anlayışıyla ilk başta “Turancı” bir fikirle yeryüzündeki bütün Türk ırkını bir araya getirmek hedeflenmiştir. Daha sonra bu amaç biraz daha küçültülerek Anadolu’daki ve Orta Asya’daki Türklerden oluşan bir devlet kurma yönünde gelişmiş ancak bunun mümkün olamayacağı anlaşılınca “Anadolu Türklüğü” görüşü yaygınlık kazanmıştır. Türk toplumunun uzak geçmişini, tarihî ve kültürel değerlerini araştırıp günümüzle bağdaştırması gerektiğini öne sürmüşlerdir. Tanzimat Dönemi’nde Ahmet Vefik Paşa, Süleyman Paşa, Şemsettin Sami, Ali Süavi gibi isimler, Türklerin Anadolu’ya gelmeden önceki tarih ve kültürleriyle ilgili çalışmalar yaparak daha o yıllarda Türkçülük akımının temellerini atmışlardır. Türkçülük düşüncesini sosyolojik bir anlayışla sistemleştirip belli prensiplere bağlayan ise Ziya Gökalp’tir. Diğer akımlara göre daha geç ortaya çıkmasına rağmen Millî Mücadele’nin başarıya ulaşması ve sonrasında Cumhuriyet’in benimsenmesinde rol oynayan en önemli akımdır. Bu akımın gelişmesinde Türk Yurdu, Türk Ocağı gibi dergilerin önemli katkısı olmuştur. Türkçülük akımı savunan isimler: Ahmet Vefik Paşa, Şemsetin Sami, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Mehmet Emin Yurdakul. Mehmet Emin Yurdakul’un 1897’de Türk-Yunan savaşı sırasında yazdığı “Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur” dizesiyle başlayan “Cenge Giderken” adlı şiiri geniş yankı uyandırdı. Sanatçı daha sonra şiirlerini topladığı kitabına “Türkçe Şiirler” adını vermesi aynı milliyetçi duyarlılığın bir göstergesidir. Bu dönemde çıkan başlıca dergiler şunlardır: Çocuk Bahçesi (1905), Türk Derneği (1909), Genç Kalemler (1911) , Türk Yurdu (1911), Halka Doğru (1913), Türk Sözü (1914), Yeni Mecmua (1917), Dergâh (1921). Millîyetçilik hareketinin edebiyata yansıması Genç Kalemler dergisinde kendini gösterdi. 1911’de Selanik’te Ömer Seyfettin ve Ali Canip tarafından başlatılan dilde sadeleşme hareketi, Millî Edebiyat’ın oluşmasında belki de en büyük katkıyı sağladı. Genç Kalemler dergisi ilk defa “Millî Edebiyat” ifadesini kullanarak millî bir edebiyatın oluşması için edebî dilin millîleştirilmesi gerektiğini dile getirir ve “Yeni Lisan” hareketini ortaya koyar. 1911’de Selanik’te çıkarılan Genç Kalemler dergisinde Ömer Seyfettin, “Yeni Lisan” başlıklı bir makale yazar. Tüm topluluğun dil anlayışını yansıttığını belirtmek için dergide imzasız yayımlanan ve Millî Edebiyat’ın bir çeşit edebî beyannamesi sayılan bu makalede bazı görüşler öne sürer. Yeni Lisan Makalesindeki Temel Görüşler: 1. Arapça, Farsça tamlamalar ve dil bilgisi kuralları kullanılmamalı, tamlamalar Türkçe kurallara göre kurulmalıdır.

MİLLİ EDEBİYAT (1911-1923) - WordPress.comEdebiyat tarihçisi, araştırmacı ve siyasetçidir. Üniversite yıllarında şiire ilgi duyan sanatçı, Batı edebiyatıyla ilgili

  • Upload
    others

  • View
    15

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

1

MİLLİ EDEBİYAT (1911-1923) Millî Edebiyat; 1911’de Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının Selanik’te çıkardıkları Genç Kalemler dergisiyle başlayıp

1923’te Cumhuriyet’in kurulmasına kadar süren edebiyat hareketidir. Temelinde Türk dilinin sadeleştirilmesi çalışmaları yatan Millî Edebiyat; Ziya Gökalp’in bu harekete katılmasından

sonra Türkçülük düşüncesiyle desteklenmiştir. Yalnızca edebiyat ve sanatla sınırlı olmayıp siyasî, sosyal, kültürel ve düşünsel alanlarda da etkili olmuştur. 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başları Osmanlı Devleti’nin iyice zayıfladığı dönemdir. Bu dönemde yaşanan siyasî,

sosyal ve askerî gelişmelere paralel olarak devletin bu kötü durumdan kurtulması için ortaya atılan sanat ve fikir akımları Millî Edebiyat hareketinin oluşmasında etkili olmuştur. Bu akımlar şunlardır: Batıcılık, Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük.

Osmanlıcılık: Tanzimat Dönemi’nde ortaya atılan bu düşüncenin amacı; Osmanlı Devleti bünyesindeki Türk, Arap, Yunan, Ermeni gibi milletleri “din, dil, mezhep, ırk” ayrımı gözetmeksizin “Osmanlılık” duygusu “Osmanlı milleti” etrafında bir arada tutmaktır. Osmanlıcılık akımını savunanlar: Namık Kemal, Ziya Paşa, Mithat Paşa, Ahmet Mithat Efendi gibi isimlerdir.

İslamcılık: 1908’den sonra edebiyat alanında da görülen İslamcılık, özellikle Mehmet Akif Ersoy’un şiirlerinde kendini hissettirir. İslamcılığı savunanlar; “Sırat-ı Müstakim, Sebilü’r-Reşat, Beyanü’l-Hakim” gibi dergiler etrafında toplanmış ve yazılarıyla devletin çöküş sebebini arayıp kurtuluş yolları bulmaya çalışmışlardır. İslam Birliği anlayışı, Arap, Arnavut gibi Müslüman tebaanın da kendi bağımsızlıklarını istemeleri sebebiyle sonuçsuz kalmıştır. İslamcılık akımını savunan isimler: Mehmet Akif Ersoy, Said Halim Paşa, M. Şemseddin Günaltay, Hacı Zihni Efendi, Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, Eşref Edip.

Batıcılık: Batı’daki düşünce, yaşama tarzı ve yönetim biçiminin Türk toplumuna uygulanarak ülkenin gelişip kalkınacağını savunan fikir akımıdır. Batıcılık düşüncesini destekleyenlere göre Osmanlı Devleti’nin en büyük problemi Batılı olamamaktır. Problemi çözmenin yolu ise "bu yüzyılın düşünce ve ihtiyaçlarına uygun çağdaş bir devlet ve millet halini almak"tan geçtiğini savunmuşlardır. Bu akım etrafında toplananlar fikirlerini daha çok Abdullah Cevdet’in çıkardığı “İçtihad” dergisinde dile getirdiler. Batıcılık akımı, Batı medeniyetini almaktan çok, kendi değerlerine yabancılaşma olarak algılandığı için fazla yayılmadı. Batıcılık akımını savunan isimler: Tevfik Fikret, Abdullah Cevdet, Baha Tevfik, Celal Nuri.

Türkçülük: “Türk Birliği” ilkesiyle hareket edip dünyadaki bütün Türkleri millî bir duygu etrafında bir araya getirerek tek çatı altında toplamayı amaçlayan siyasî bir akımdır. Geniş bir coğrafya ve tarih anlayışıyla ilk başta “Turancı” bir fikirle yeryüzündeki bütün Türk ırkını bir araya getirmek hedeflenmiştir. Daha sonra bu amaç biraz daha küçültülerek Anadolu’daki ve Orta Asya’daki Türklerden oluşan bir devlet kurma yönünde gelişmiş ancak bunun mümkün olamayacağı anlaşılınca “Anadolu Türklüğü” görüşü yaygınlık kazanmıştır. Türk toplumunun uzak geçmişini, tarihî ve kültürel değerlerini araştırıp günümüzle bağdaştırması gerektiğini öne sürmüşlerdir. Tanzimat Dönemi’nde Ahmet Vefik Paşa, Süleyman Paşa, Şemsettin Sami, Ali Süavi gibi isimler, Türklerin Anadolu’ya gelmeden önceki tarih ve kültürleriyle ilgili çalışmalar yaparak daha o yıllarda Türkçülük akımının temellerini atmışlardır. Türkçülük düşüncesini sosyolojik bir anlayışla sistemleştirip belli prensiplere bağlayan ise Ziya Gökalp’tir. Diğer akımlara göre daha geç ortaya çıkmasına rağmen Millî Mücadele’nin başarıya ulaşması ve sonrasında Cumhuriyet’in benimsenmesinde rol oynayan en önemli akımdır. Bu akımın gelişmesinde Türk Yurdu, Türk Ocağı gibi dergilerin önemli katkısı olmuştur. Türkçülük akımı savunan isimler: Ahmet Vefik Paşa, Şemsetin Sami, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Mehmet Emin Yurdakul.

Mehmet Emin Yurdakul’un 1897’de Türk-Yunan savaşı sırasında yazdığı “Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur” dizesiyle başlayan “Cenge Giderken” adlı şiiri geniş yankı uyandırdı. Sanatçı daha sonra şiirlerini topladığı kitabına “Türkçe Şiirler” adını vermesi aynı milliyetçi duyarlılığın bir göstergesidir.

Bu dönemde çıkan başlıca dergiler şunlardır: Çocuk Bahçesi (1905), Türk Derneği (1909), Genç Kalemler (1911) ,

Türk Yurdu (1911), Halka Doğru (1913), Türk Sözü (1914), Yeni Mecmua (1917), Dergâh (1921). Millîyetçilik hareketinin edebiyata yansıması Genç Kalemler dergisinde kendini gösterdi. 1911’de Selanik’te Ömer

Seyfettin ve Ali Canip tarafından başlatılan dilde sadeleşme hareketi, Millî Edebiyat’ın oluşmasında belki de en büyük katkıyı sağladı. Genç Kalemler dergisi ilk defa “Millî Edebiyat” ifadesini kullanarak millî bir edebiyatın oluşması için edebî dilin millîleştirilmesi gerektiğini dile getirir ve “Yeni Lisan” hareketini ortaya koyar. 1911’de Selanik’te çıkarılan Genç Kalemler dergisinde Ömer Seyfettin, “Yeni Lisan” başlıklı bir makale yazar. Tüm topluluğun dil anlayışını yansıttığını belirtmek için dergide imzasız yayımlanan ve Millî Edebiyat’ın bir çeşit edebî beyannamesi sayılan bu makalede bazı görüşler öne sürer.

Yeni Lisan Makalesindeki Temel Görüşler: 1. Arapça, Farsça tamlamalar ve dil bilgisi kuralları kullanılmamalı, tamlamalar Türkçe kurallara göre kurulmalıdır.

2

2. Arapça ve Farsça sözcükler, o dillerdeki kullanımına göre değil, Türkçede söylendiği gibi yazılmalıdır. 3. Türkçeye girmiş Arapça sözcükler, Arapça dil kurallarına göre değil, Türkçedeki kullanışlarına göre dikkate

alınmalı. 4. Halk arasında yaygın olarak kullanılan Arapça, Farsça sözcükler, Türkçeleşmiş sayılmalı ve dilimizden

atılmamalıdır. 5. Türkçede karşılığı olan yabancı sözcükler kullanılmamalıdır. 6. Yazı diliyle konuşma dili arasındaki farklılık ortadan kaldırılmalı, bunun için İstanbul halkının konuştuğu doğal

Türkçe yani İstanbul ağzı, yazı dilinde esas alınmalıdır. 7. Diğer Türk lehçelerinden kelime alınmamalıdır. *** Millî Edebiyat başlangıçta bir dil hareketi olarak ortaya çıkmıştır. Edebiyatımızın yapay ve eski dilinden dolayı

ulusal bir nitelik taşımadığını, dilin yalınlaşması, konuşma dilinin edebî dile dönüştürülmesi hâlinde ulusal bir edebiyatın oluşturulabileceği öne sürülmüştür. Mehmet Fuat Köprülü, Yakup Kadri, Süleyman Nazif, Cenap Şahabettin gibi Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âtî sanatçıları ilk başta Yeni Lisan hareketine karşı çıkıp onları kıyasıya eleştirdiler. Yaklaşık bir yıl süren tartışmalardan sonra Hamdullah Suphi, Yakup Kadri, Mehmet Fuat Köprülü, Refik Halit gibi sanatçılar Yeni Lisan hareketini benimsediklerini söyleyerek Millî Edebiyat akımına katıldılar. Böylece Millî Edebiyat kadrosu genişlemeye devam etmiştir. MİLLÎ EDEBİYAT DÖNEMİ'NİN GENEL ÖZELLİkLERİ

Millî Edebiyat, millîyetçilik akımının edebiyata yansımasıyla oluşmuş ve 1911’de Genç Kalemler dergisinin yayımlanma- sıyla başlamıştır. Bu dergi Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem’in öncülüğünde çıkarılmıştır.

Oluşmasında başta Genç Kalemler olmak üzere Türk Yurdu, Türk Derneği, Büyük Mecmua, Yeni Mecmua gibi dergilerin büyük katkısı olmuştur.

Konuşma dili, yazı dili haline getirilmiş, yani Osmanlıcadan Türkçeye dönülmüş; eserlerde halkın konuştuğu sade bir dil kullanılmıştır.

Aruz ölçüsü büyük ölçüde yerini heceye bırakmıştır. Halk edebiyatı nazım biçimlerinin yanı sıra Batı’dan alınan nazım biçimleri de kullanılmıştır. Genellikle dörtlük nazım birimi tercih edilmiştir. Sanatçılardan bazıları şiirlerinde Türkçülük akımını yaymaya çalışırken bazıları bireysel duyguları dile getirmiştir. Konular halkın günlük yaşamından, kültürel değerlerden ve Türk tarihinden seçilmiş; millî kaynaklardan yararlanma yo-

luna gidilmiştir. Sanatçılar, İstanbul merkezli edebiyat anlayışını bırakıp Anadolu’ya yönelmeye başlamış; eserlerinde Anadolu halkına ve

coğrafyasına geniş yer vermişlerdir. Roman ve öyküde Anadolu’ya açılmayla beraber “memleket edebiyatı” çığırı başlamış ve yurt sorunları gözleme dayalı

olarak anlatılmıştır. Roman ve hikâyelerde realizm akımının etkisi görülürken şiirler romantik bir duyuşla kaleme alınmıştır. Dönemin en önemli olayı kabul edilen Kurtuluş Savaşı, edebiyatçıları da etkilemiş, Millî Mücadele birçok esere konu ol-

muştur. Daha çok “toplum için sanat” anlayışıyla eser verilmiştir.

Millî Edebiyat Dönemi Öğretici Metinler *Bu dönemde yaşanan olaylar ve siyasî ortam neticesinde daha çok millîyetçi bir anlayışla; tarih, dil, bilim ve siyasetle ilgili konular işlenmiştir.

Amaç öğretmek olduğu için Millî Edebiyat’ın amacına uygun olarak halkın anlayabileceği sade bir dil kullanılmıştır. Ziya Gökalp, Ali Canip Yöntem, Mehmet Fuat Köprülü, Halide Edip Adıvar, Yusuf Akçura, Yahya Kemal gibi isimler öğretici

metinler (fıkra, makale, sohbet, anı vb.) kaleme almışlardır. Öğretici metinlerde Ziya Gökalp, İslamiyet öncesi; Yahya Kemal ise İslamiyet sonrası Türk tarihini ve kültürünü ön plana

çıkarmıştır. Her iki sanatçı da eserlerini hep bu anlayışla ve bu çizgide kaleme almaya çalışmışlardır.

Millî Edebiyat Dönemi’nde makale daha da yaygınlık kazanmıştır. Bu dönemde; Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp bu türle millî duygu ve düşünceleri dile getiren yazılar yazdılar. Refik Halit Karay, Yahya Kemal Beyatlı, Yakup Kadri gibi yazarlar çeşitli dergilerde makaleler yazmıştır. Ömer Seyfettin, Genç Kalemler dergisinde "Yeni Lisan" adlı makale ile bu hareketin yayılmasında ve Millî Edebiyat akımının başlamasında etkili olmuştur. Ali Canip Yöntem edebiyat tarihi konularında yaptığı çalışmalarıyla tanınmıştır. "Millî Edebiyat Meseleleri” ve “Cenap Beyle Münakaşalarım” adlı kitaplarında topladığı makalelerini Türk Yurdu adlı dergide yayımlamıştır.

3

Millî Edebiyat Dönemi Öğretici Metinlerinden Bazıları:

Yeni Lisan, Makale, Ömer Seyfettin

Üç Tarz-ı Siyaset, Makale, Yusuf Akçura

Millî Edebiyat Meseleleri, Cenap Bey’le Münakaşalarım, Makale, Ali Canip Yöntem

Türkçülüğün Esasları, Türkleşmek-İslamlaşmak-Muassırlaşmak, Türk Medeniyeti Tarihi, Türk Töresi, Malta Mektupları, İnceleme-Araştırma, Ziya Gökalp

Ergenekon (İstiklal Harbi Yazıları), Fıkra, Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Zoraki Diplomat, Politikada 45 Yıl, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, Anamın Kitabı, Anı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Mor Salkımlı Ev, Türk’ün Ateşle İmtihanı, Anı, Halide Edip Adıvar

Kirpinin Dedikleri, Guguklu Saat, Bir Avuç Saçma, Bir İçim Su, Ago Paşa’nın Hatıratı, Ay Peşinde, Sakın Aldanma İnanma Kanma, Üç Nesil Üç Hayat, Bir Ömür Boyunca, Anı-Fıkra-Söyleşi, Refik Halit Karay

Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Türk Saz Şairleri, Divan Edebiyatı Antolojisi, İnceleme- Edebiyat Tarihi, Fuat Köprülü

Aziz İstanbul, Eğil Dağlar, Edebiyata Dair, Tarih Musahabeleri, Siyasî ve Edebi Portreler, Çocukluğum - Gençliğim - Siyasî ve Edebî Hatıralarım, Siyasî Hikâyeler, Sohbet-Deneme-Anı, Yahya Kemal Beyatlı MEHMET FUAT KÖPRÜLÜ (1890-1966)

◆ Edebiyat tarihçisi, araştırmacı ve siyasetçidir.

◆ Üniversite yıllarında şiire ilgi duyan sanatçı, Batı edebiyatıyla ilgili araştırmalar yapmıştır.

◆ Sanat hayatına Fecr-i Âtî topluluğunda şiir yazarak başlamış, daha sonra Millî Edebiyat akımına katılmıştır.

◆ Millî Edebiyat hareketine katıldıktan sonra, sanatsal içerikli eserlerden ziyade, bilimsel eserler yazmış, modern yöntemler kullanarak Avrupai tarzda edebiyat tarihçiliğinin temellerini atmıştır.

◆ Türk edebiyatını bilimsel yöntemlerle inceleyen ilk bilim adamıdır.

◆ İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine geçtikten sonra edebiyat ve edebiyat tarihi ile ilgili önemli çalışmalar yapmış; Bu doğrultuda "Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar", "Türk Edebiyatı Tarihi", "Divan Edebiyatı Antolojisi", "Türk Saz Şairleri" gibi eserleri kaleme almıştır.

◆ Türklerin kendi kültür ve medeniyetinin yabancılardan öğrenilmesine karşı çıkan sanatçı; Türk edebiyatı tarihi, Türk medeniyeti ve kültür tarihi, Türk dili, Türk sanatı ve müziği alanlarında incelemeler yaparak eserler yazmıştır.

◆ Yaptığı edebiyat tarihi çalışmalarıyla birçok sanatçıyı bilim dünyasına kazandırmıştır.

◆ Bilimsel tarihçiliğin ilk örneklerini veren sanatçı, çeşitli uygarlıkların etkisinde kaldıkları için farklılık gösteren Türk boylarının edebiyatlarını bir bütün olarak ele almıştır.

◆ Ziya Gökalp’ın çıkardığı “Yeni Mecmua”da hece vezniyle ve millî konuları işleyen şiirler yazmıştır.

◆ Şairlerimiz ve şiirleri üzerine yaptığı tanıtma ve incelemelerini daha çok "Yeni Mecmua"da yayımlamıştır.

◆ Özellikle edebiyat tarihi konusunda yaptığı çalışmalarıyla tanınan sanatçı, Türk edebiyatı tarihinin kurucusu sayılmış; edebiyatı “tarih-eser-şahıs” üçgeninde modern ve bilimsel yöntemlerle incelemiştir.

◆ Eserlerini Millî Edebiyat’ın dil anlayışına uygun olarak sade bir Türkçe ve akıcı bir üslupla yazmıştır Makale: Hayat-ı Fikriye, Bugünkü Edebiyat İnceleme –Edebiyat Tarihi: Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Edebiyat Araştırmaları, Türk Edebiyatı Tarihi (2 cilt), Türk Saz Şairleri, Divan Edebiyatı Antolojisi, Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar, Bugünkü Edebiyat, Azeri Edebiyatına Ait Tetkikler, Türkiye Tarihi, Tevfik Fikret ve Ahlakı Şiir: Mektep Şiirleri ÖMER SEYFETTİN (1884-1920)

28 Şubat 1884’te Gönen’de doğdu. Gönen’de başladığı ilköğrenimini İstanbul’da tamamladı. Edirne Askerî İdadi ’sini ve Harbiye’yi bitirdikten sonra teğmen rütbesiyle orduya katıldı(1903). İzmir’de ve Rumeli Yakorit bölüğünde görev yaptıktan sonra 1911’de askerlikten ayrıldı. Selanik’te Genç Kalemler dergisine ve Rumeli gazetesine yazılar yazdı. Balkan Savaşı çıkınca yeniden orduya çağrıldı. Yanya kuşatmasında Yunanlılara esir düştü. Bir yıllık tutsaklıktan sonra İstanbul’a döndü. öykü ve yazılarıyla yaşamını sürdürmeye çalıştı. 1914’te Türk Sözü dergisinin başyazarlığını üstlendi. Bir yanda da Kabataş Erkek Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Yeni Mecmua (1917), Büyük Mecmua (1919) gibi dergilerde ünlü öykülerini yayımladı. Ölünceye kadar gazete ve dergilerde yazı yazdı. 6 Mart 1920’de İstanbul’da yaşamını yitirdi.

◆ Millî Edebiyat akımının ve modern Türk öykücülüğünün kurucularındandır.

4

◆ 1911’de Selanik’te Genç Kalemler dergisinde yayımladığı Yeni Lisan adlı makalesi, büyük ses getirmiş ve bu makale “Millî Edebiyat”ın başlangıç bildirisi olmuştur.

◆ Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem’le birlikte Millî Edebiyat akımının öncülüğünü yapmıştır.

◆ Türk edebiyatında hikâyeciliği meslek haline getiren ilk sanatçıdır.

◆ Günlük konuşma dilini kullanarak öykülerine canlı, etkileyici bir özellik vermiş; toplumun her kesimi tarafından sevilerek okunmuştur.

◆ Millî edebiyatın millî bir dille kurulabileceğini savunarak konuşma dilini yazı dili hâline getirmeye çalışmış, bütün eserlerini açık, anlaşılır, sade bir dille yazmıştır.

◆ Türkçenin yabancı kelimelerden arındırılması ve Türkçenin kurallarının bu doğrultuda belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir.

◆ “Millet için sanat” anlayışıyla hareket ederek seçkinlere değil, halka yönelik eserler vermiştir.

◆ Türkçülük akımının da öncülüğünü yapan sanatçı, millî bilinci uyandırmak amacıyla edebiyatı bir basamak olarak görmüş, Türklük bilincini, Türk milletini yükseltici öyküler yazmıştır.

◆ Keskin bir gözlem gücü olan sanatçının eserlerinde realizmin etkisi görülür.

◆ Edebiyatımızda Maupassant tarzı denen olay öykücülüğünün (klasik hikâye) ilk başarılı temsilcisidir.

◆ Hikâyelerinin konularını “kendi yaşamından, çocukluk anılarından, tarihsel olaylardan ve gelenek-görenekler”den seçmiştir.

◆ Taklitçiliği, yabancı hayranlığını ve batıl inançları şiddetle eleştirmiştir. Bu düşünceden hareketle, toplumun zayıf ve eksik yönlerini mizahi bir üslupla anlatmaktan geri kalmamıştır.

◆ Hikâyelerinde mekân olarak daha çok, Osmanlı Devleti’nin Batı Yakası’nın seçer. İzmir, İstanbul, Selanik, Makedonya’da yaşadığı olayları sentezleyerek öykülerinde ele alır.

◆ "Harem" ve "Efruz Bey" adlı hikâyeleri, uzun öykü/roman niteliğindedir.

◆ "Yarınki Turan Devleti", "Türklük Mefkûresi", "Türklük Ülküsü", "Millî Tecrübelerden Çıkarılmış Ameli Siyaset" adlı eserleri ise inceleme tarzındadır.

◆ Genç yaşta ölmesine rağmen arkasında 140 civarında eser bırakmıştır. Roman: Efruz Bey, Yalnız Efe (uzun öykü), Ashab-ı Kehfimiz (“içtimai roman” adını vermiştir) Şiir: Şiirler (Doğduğum Yer) Oyun: Mahcupluk İmtihanı Hikayeleri:

Türk milletine ulusal bilinci aşılamak için siyasî ve sosyal konulardaki düşüncelerini anlatanlar: Hürriyet Bayrakları, Ashab-ı Kehfimiz, Primo Türk Çocuğu, Kızıl Elma Neresi, Çanakkale Sonra. Askerlik yıllarında Balkanlarda yaşadığı olayları anlatanlar: Bomba, Beyaz Lale, Bahar ve Kelebekler, Tuhaf Bir Zulüm I. Dünya Savaşı’nda halka moral vermek, halkın kendine olan güven duygusunu artırmak amacıyla Osmanlı tarihinin

kahramanlık olaylarını anlatanlar: Başını Vermeyen Şehit, Pembe İncili Kaftan, Forsa, Vire, Topuz, Teke Tek, Büyücü, Kütük, Teselli.

Çocukluk anılarını anlatanlar: And, İlk Namaz, Kaşağı, Falaka Cehaleti, taassubu, dini istismar edenleri, toplumun aksayan yönlerini eleştirenler: Yalnız Efe, Keramet, Beynamaz,

Kurbağa Duası, Hafiften Bir Seda, Yüz Akı, Yemin Mizahi konuları ele alanlar: Yüksek Ökçeler, Koç, Külah, Nasıl Kurtarmış. Efsane ve masallara dayanan hikâyeler: Çakmak, Kurumuş Ağaçlar, Deve Batı’nın Doğu’yu algılayışındaki eksikliği anlatan: Gizli Mabed.

Ruşen Eşref ÜNAYDIN (1892-1959)

Yazarlık hayatına 1914 yılında mütercimlikle başladı. 1918 yılında Yeni Gün muhabiri olarak Kafkasya'ya, Tasviri Efkar muhabiri olarak Sivas'a gitti. Servet-i Fünun, Donanma, Tedrisat, Türk Yurdu ve Yeni Mecmuada yayımladığı mülakat, mensur şiir ve hatıra türünde yazılarıyla tanındı. Dergi ve gazetelerde mülakat ve gezi türünde yazıları yayımlandı.

1920'de Ankara'ya giderek Kurtuluş Savaşı'na katıldı. Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu'nun içinde bulunduğu durumu ve Anadolu insanını anlatan yazılar kaleme aldı. Lozan Konferansı'nda basın danışmanıydı. 1923'te Afyonkarahisar milletvekili olarak meclise girdi; Anadolu Ajansı kurucu idare meclisi ve harf inkılabı komisyonu üyeliklerinde bulundu. 1933'de cumhurbaşkanlığı genel sekreterliğine getirildi. 1945-1952 yılları arasında Tiran, Atina ve Budapeşte'de elçilik, Roma, Londra ve Atina'da büyükelçilik yaptı. 1952'de emekli olduğunda Türkiye'ye döndü ve hayatının son yıllarını Atatürk'e dair hatıralarını kaleme almakla geçirdi.

Ruşen Eşref şiirleri ve mensur şiirlerinin yanı sıra daha çok mülakatları, anı ve gezi yazılarıyla tanınmıştır. Yazılarını akıcı bir üslupla, mensur bir şiir havası içinde kaleme almış, çevresine ait tüm izlenimlerini bütün ayrıntılarıyla vermiştir.

5

Kitapları: DİYORLAR Kİ ( "Edebi Ziyaretler ve Mülakatlar" başlıklı yazılarının kitap haline getirilmiş şeklidir), Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat, Geçmiş Günler, Tevfik Fikret (Fikret’le ilgili anılar), Ayrılıklar, Damla Damla (düzyazılar ve şiirler), Atatürk’ü Özleyiş ( cephe anıları), Atatürk’ün Hastalığı (1959, Prof. Nihat Reşat Belger’le mülakat). Falih Rıfkı ATAY (1894-1971)

Cumhuriyet döneminin en etkin gazetecilerindendir. İzmir'in kurtuluşundan sonra Mustafa Kemal ile tanışıp dostluğunu kazanan Falih Rıfkı, özellikle Atatürk’ü yakından tanıtan anılarıyla ünlendi.

1911’de ilk yazıları, Servet-i Fünun dergisinin genç yazarlara ayrılan ek sayfalarında yayımlandı. Tecelli (1911) dergisi ile Süleyman Bahri'nin yönettiği Kadın (1912) dergisinde Cenap Şahabettin ile Ahmet Haşim'in eserlerini hatırlatan şiirleri çıktı. 1912’den itibaren Tanin gazetesinde düz yazılar yayımladı.

I. Dünya Savaşı’nda yedek subay olarak Suriye'ye gitti ve Cemal Paşa’nın özel kâtipliğini yaptı. Suriye ve Filistin'deki savaş anılarını Ateş ve Güneş (1918) kitabında topladı.

1918’de Ali Naci (Karacan), Necmettin Sadık (Sadak) ve Kazım Şinasi (Dersan) ile birlikte Akşam Gazetesi’ni kurdu. Gazetede, Kurtuluş Savaşı’nı destekleyen yazılar yazdı. Damat Ferit Paşa hükümetinin vatanseverleri yargılamak üzere kurduğu, halk arasında Kürt Nemrut Mustafa Divanı diye anılan mahkemede Kurtuluş Savaşı’ nı destekleyen yazıları nedeniyle idamı istenerek yargılandı. İkinci İnönü Muharebesi’nin kazanılması üzerine Divan-ı Harp tutumunu değiştirince idamdan kurtuldu. 10 Eylül 1922’de Anadolu’ ya geçti.

1923’te TBMM’ye girdi ve aralıksız 27 yıl milletvekilliği yaptı. Hakimiyet-i Milliye, Ulus, Milliyet gazetelerinde başyazarlık yaptı. Köşe yazılarında Atatürk devrimlerini ve

batılılaşmayı savundu. Yeni Türk Alfabesinin hazırlanması ve uygulanması sırasında Dil Encümeninde görev aldı. İzmir’in kurtuluşundan sonra tanıştığı Mustafa Kemal’in dostluğunu kazandı ve bu döneme ilişkin anılarını

Atatürk’ün Bana Anlattıkları (1955), Çankaya (1961) ve Atatürk Ne İdi? (1968) adlı kitaplarda topladı. Atatürk’ün çok yakınında bulunması ve önemli olaylara tanıklık etmesi yapıtlarına ayrı bir önem kazandırdı.

Falih Rıfkı Atay, gezi yazılarını ve anılarını topladığı kitaplarıyla Cumhuriyet döneminde bu türlerin ilk özgün örneklerini verdi. Zeytindağı (anı-1932, 1964), Faşist Roma, Kemalist Tiran, Kaybolmuş Makedonya (gezi-1930) ve Pazar Konuşmaları (fıkra-1966) başlıca yapıtlarıdır.

Atay, sağlam, çekici anlatımı ve duru Türkçesiyle basının en usta kalemlerinden biriydi. Türkçeyi süssüz, sanatsız ama etkin kullanmayı amaçladı. Siyasi konuları işleyen fıkra ve başyazılarıyla tanınan Atay gezi, anı, makale ve sohbet türlerinde birçok kitap yayımlamıştı; Cumhuriyet Dönemi' nin en etkin gazetecilerindendi.

Anı: Ateş ve Güneş (Suriye ve Filistin savaş anılan, 1918), Zeytindağı (1932), Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri (1955), Mustafa Kemal'in Ağzından Vahdettin (1955), Çankaya (1961), Batış Yılları (1963), Kurtuluş (1966) Atatürk Ne İdi? (1968), Bayrak (1970)

Gezi: Faşist Roma Kemalist Tiran, Kaybolmuş Makedonya, Deniz Aşırı, Yeni Rusya, Moskova-Roma, Bizim Akdeniz, Taymis Kıyıları, Tuna Kıyıları, Hind, Yolcu Defteri, Gezerek Gördüklerim

Fıkra: Eski Saat, Niçin Kurtulmamak, Çile, İnanç, Pazar Konuşmaları İnceleme: Başveren İnkılapçı (Ali Suavi Üzerine), Atatürkçülük Nedir?, Londra Konferansı Mektupları, Türk Kanadı,

Kanat Vuruşu Monografi: Babamız Atatürk (çocuklar için)

6

COŞKU VE HEYECANI DİLE GETİREN METİNLER (ŞİİR) Millî Edebiyat Dönemi şiirlerinde aruz ve hece birlikte kullanılmakla beraber, hece ölçüsü giderek ağırlık

kazanmıştır. Konu ve tema seçiminde yerli unsurlar tercih edilmiştir. Mehmet Emin Yurdakul, Mehmet Akif, bazı şiirleriyle

Yahya Kemal ve Cumhuriyet Dönemi'nde yazdığı bazı şiirleriyle Faruk Nafiz Çamlıbel bu anlayış doğrultusunda olmuştur. Aruz yerine hece ölçüsünü kullanma anlayışı giderek yaygınlaşmış, bu anlamda Mehmet Emin Yurdakul'un “Türkçe

Şiirler” adlı kitabı, edebiyat dünyasında büyük yankı uyandırmıştır. Mehmet Emin, yazdığı şiirlerle Millî Edebiyat akımının oluşmasında öncülük yapmıştır. Rıza Tevfik Bölükbaşı, halk şiiri tarzındaki koşma ve nefesleriyle bu anlayışa destek olmuş, ama bu anlayış, ancak I. Dünya Savaşı yıllarında, Orhan Seyfi Orhon, Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek, Yusuf Ziya Ortaç, Halit Fahri Ozansoy gibi şairlerce yaşama geçirilmiştir. Bu beş şair, daha sonra edebiyatımızda hecenin beş şairi yani “Beş Hececiler” olarak anılmış ve Millî Edebiyat Dönemi’nden Cumhuriyet’e geçişte bir köprü görevi görmüşlerdir.

Millî Edebiyat sanatçıları; sade bir dil ve hece ölçüsüyle millîyetçilik temasını ele alan şiirler yazmışlar ve konuşma dilinin şiire yerleşmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Hece ölçüsünün ilk ürünlerini veren şairlerin çoğu; bir yandan aruzla yazmışlar, diğer yandan Türkçülük hareketinin ve Ziya Gökalp'in etkisiyle, hece ölçüsüne yönelmişlerdir. Didaktik bir üslupla yazılan bu anlayıştaki şiirler, genellikle sanat değerinden yoksun ürünlerdir.

Bu dönemde; Millî Edebiyat anlayışına katılmayıp bağımsız bir şekilde hareket eden Mehmet Akif, Ahmet Haşim, Yahya Kemal aruz vezni ile önemli eserler yaratmışlardır. Mehmet Akif, manzumeleriyle halka yönelirken, Ahmet Haşim ve Yahya Kemal saf şiir anlayışıyla hareket etmişlerdir.

Daha sonra, 1911’de Selanik’te çıkan “Genç Kalemler” dergisinde “Turan” adlı şiirini yayımlayan Ziya Gökalp'in, şiirde sade Türkçe ve hece ölçüsünü yerleştirme çabası, Mehmet Emin Yurdakul’un çabasından daha etkili olmuştur.

Millî Edebiyat Dönemi'nde 1911-1923 yılları arasında yazılan şiirlerin tümünü; ses, söyleyiş, yapı, tema, dil ve anlatım bakımlarından aynı görmek mümkün değildir. Özelliklede 1911-1917 yılları arasında değişik eğilimlerin olduğu görülür. Şiirde ses unsurunu sağlayan ölçü ve uyak, şiirin yapısı, işlenen konular, kullanılan dil ve anlatım bakımından bu döneme ait şiirler üç ana grupta incelenebilir.

1. Sade Dil ve Hece Ölçüsüyle Yazılan Şiirler

2. Saf (Öz) Şiir 3. Halkın Yaşayış Tarzını ve Değerlerini Anlatan Manzumeler

Ziya Gökalp Ali Canip Yöntem Hamdullah Suphi Halide Nusret Zorlutuna Beş Hececiler

Ahmet Haşim Yahya Kemal Beyatlı

Mehmet Akif Ersoy

A. Sade Dil ve Hece Ölçüsüyle Yazılan Şiir *“Toplum için sanat” anlayışıyla hareket edilmiştir. *Ziya Gökalp çevresinde gelişen bu şiir hareketinin oluşmasında Genç Kalemler dergisi önemli rol oynamıştır. *“Millî edebiyat” anlayışıyla halk edebiyatına yönelme olmuş, ancak modern şiirin söyleyiş özelliklerinden de

yararlanılmıştır. *Şiirler; hece ölçüsü ve dörtlük nazım birimiyle yazılmış; ancak dörtlüğün yanı sıra üçlük, beşlik gibi nazım birimleri de

kullanılmış ve Batı edebiyatına ait nazım şekillerinden yararlanılmıştır. *Halkın anlayabileceği sade bir Türkçe kullanılmış, sanatlı söyleyişten uzak durulmuştur. *Anadolu halkının yaşamı, Türk tarihi ve kahramanlığı gibi yerli ve millî konular işlenmiştir. *Türkçülük ve millîyetçilik fikirlerine geniş yer verilerek millî coşkuyu arttırıcı şiirler yazılmıştır. *Düşünce yönü ön planda olan didaktik şiirler yazıldığı için imge ve sembollere pek yer verilmemiştir. *Tanzimat’ın ilk dönem sanatçılarının ortaya attığı ancak gerçekleştiremedikleri “halka ve ülke sorunlarına yönelme”

düşüncesi hayata geçirilmiştir. *Bu dönemde Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul ve Beş Hececiler bu anlayışla şiir yazmıştır. ZİYA GÖKALP (1876 - 1924) 23 Mart 1876’da Diyarbakır’da doğdu, Adıl adı Mehmet Ziya’dır. Askerî Rüştiyede ve Mülkiye İdadisi’nde okudu.

Amcasından Arapça, Farsça ve İslam felsefesini öğrendi. 1895’te İstanbul’a gitti, İstanbul’da Baytar mektebinin son sınıfındayken “Meşrutiyet ve özgürlük için ihtilal komitesi” üyesi oldu, tutuklandı ve Diyarbakır’a sürüldü. İkinci Meşrutiyet ilan edilince İttihat ve Terakki’nin Diyarbakır şubesini açtı. 1910’da Selanik’te yapılan bir parti kurultayında Merkez Umumî Âzası seçildi. 1911’de Genç Kalemler’de düşüncelerini ve manzumelerini yayımlamaya başladı. Balkan Savaşı sırasında İstanbul’a gelerek Darülfünun’da sosyoloji dersleri verdi (1915-1919). Millî Mücadeleyi destekleyen yazılarını Türk Yurdu

7

dergisinde daha sonra kendisini çıkardığı Yeni Mecmua’da yayımlamaya devam etti. İstanbul’un işgali üzerine Malta’ya sürüldü (1919); üç yıl sonra Diyarbakır’a döndü ve Küçük Mecmua’yı çıkardı (1922). 1923’te Diyarbakır milletvekili seçildi, 15 Ekim 1924’te İstanbul’da öldü.

◆ Millî Edebiyat hareketinin öncülerinden olup bu hareketin gelişmesinde önemli rol oynamıştır.

◆ Sanatçı kişiliğinden çok düşünür kişiliğiyle tanınmış; sanatı, düşüncelerini yaymak, topluma yarar sağlamak için bir araç olarak kullanmıştır.

◆ Şiirlerinde duygularını anlatmaktan çok inandığı düşünceleri dile getirmiş, bu yüzden lirizmden uzak, didaktik şiirler yazmıştır.

◆ Şiirlerinde halk edebiyatı nazım şekillerinden yararlanmış, ikili (mesnevi), sone vb. değişik nazım şekilleri de kullanmış- tır. Şiirin teknik yönünden çok içeriğine önem vermiştir.

◆ İlk şiirlerinde aruzu denese de 1911’den sonraki şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmıştır

◆ Şiirlerini Millî Edebiyat’ın dil anlayışına uygun olarak sade bir dille yazmıştır.

◆ Dil konusundaki düşüncelerini “Lisan” adlı şiirinde açıklamıştır. Güzel dil Türkçe bize, Başka dil gece bize. İstanbul konuşması En sâf, en ince bize.

◆ Şiirlerinde Türk mitolojisinden, eski Türk masallarından ve efsanelerinden yararlanmıştır.

◆ Türkçülük düşüncesinin ilkelerini tespit etmiş ve bunu ilk kez bir sisteme bağlamıştır.

◆ Türkçülük, “Türk milletini yükseltmektir.” düşüncesiyle hareket etmiş, hayatını ve sanatını Türk millîyetçiliğine adamıştır.

◆ İlk başta bütün dünya Türklerini bir bayrak altında toplamayı hedefleyen “Turancılık” görüşünü savunurken daha sonra “Türkiye Türkçülüğü” görüşünü savunmuştur.

◆ “kızıl Elma” adlı eserinde gençlere, “Ala Geyik”te ise çocuklara Turancılık fikir ve esaslarını anlatmıştır.

◆ 1911’de Genç Kalemler dergisinde yayımladığı “Turan” adlı şiirinde Turancılık fikrini şu sözlerle dile getirmiştir: Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan; Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan

◆ 1917’de yazdığı “kavm” şiiriyle “Turancılık”tan “Türkiye Türkçülüğü”ne geçtiğini göstermiştir.

◆ “Yeni Hayat” (1918) adlı şiir kitabında İslamcılık ve Osmanlıcılık fikrinin Osmanlı’yı kurtarmayacağını düşünerek Türkçü- lük esasına dayalı bir devletin planlarını ve yapmak istediği yenilikleri anlatır.

◆ “Altın ışık” adlı şiir kitabında milletin geleceği olarak gördüğü çocuklar için manzum ve mensur masallara, hikâyelere yer vermiştir. Keloğlan, Deli Dumrul gibi metinlerle hem onların millî bir bellekle yetişmesini sağlamaya çalışmış hem de Millî Edebiyat’ın bu kaynaklardan beslenmesine yardımcı olmuştur.

◆ “Türkçülüğün Esasları” adlı inceleme kitabında din, dil, ahlak, siyaset, iktisat, felsefe, hukuk gibi alanlarda Türkçülüğün hedeflerini ortaya koymuştur.

◆ “Türkleşmek – İslamlaşmak – Muassırlaşmak” adlı eserinde İslam inancıyla yoğrulan Türk kültürünün çağdaş uygarlıkla özdeşleşmesi için bir sentez yapmaya çalışmıştır. Türk toplumunun kendine özgü ahlaki ve kültürel değerlerini Batı’nın teknolojik ve bilimsel unsurlarıyla destekleyerek gelişmeyi hedeflemiştir.

◆ “Türk Töresi” ve “Türk Medeniyeti Tarihi” kitaplarında eski Türk kültürüne yer vermiştir.

◆ Türkiye’deki ilk büyük sosyolog kabul edilen Ziya Gökalp, toplumsal anlayışını Emile Durkheim’in teorik temellerini kur- duğu “dayanışmacılık” temelinde şekillendirir.

◆ Çıkardığı “küçük Mecmua” adlı dergiyle Kurtuluş Savaşı’nı desteklemiştir. Şiir: Yeni Hayat, Kızıl Elma, Altın Işık Makale-İnceleme-Edebiyat: Türkçülüğün Esasları,, Türkleşmek-İslamlaşmak-Muassırlaşmak, Türk Medeniyeti Tarihi, Türk Töresi, Mektup: Malta Mektupları MEHMET EMİN YURDAKUL (1869-1944)

1869’da İstanbul’da doğdu. Mülkiye ve Hukuk mekteplerinde okusa da öğrenimini tamamlamadan ayrıldı. 1892’de İstanbul’a yerleşen Cemalettini Efgani ile tanışarak onun “millîyetçi” görüşlerinden etkilendi. 1897’den itibaren yayımladığı ve dönemin dergilerinde yankılar uyandıran şiirleri ona “Millî Edebiyat Akımı”nın öncüsü niteliğini kazandırdı. Devlet me- murluğu yaptı, 1907’de İttihat ve Terakki Cemiyeti’yle gizli ilişkileri olduğu gerekçesiyle Erzurum’a sürüldü. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Trabzon gümrük nazırı oldu. Hicaz ve Sivas’ta valiliklerde bulundu. 1910’da İstanbul’a

8

döndü. Türk Yurdu Derneği ve Türk Ocağı’nın kurucuları arasında yer aldı. Bir süre milletvekilliği yaptı, 1944’te İstanbul’da yaşamını yitirdi.

◆ Millî Edebiyat’ın ve Türkçülük akımın önde gelen temsilcilerindendir.

◆ “Türk Yurdu” dergisinin kurucuları arasında yer almıştır.

◆ Şiir anlayışını, “Memleketimin gariplerinin, dertlilerinin küçük şairi olmak, ülkemin hürriyet ve saadetini seslendirmek için yaşamak, işte benim hayatımın ve sanatımın bütün gayesi” sözleriyle ifade etmiştir.

◆ Anadolu halkının acılarını, duygularını, düşmanlara başkaldırışını şiirlerinde coşkun bir dille anlatmıştır.

◆ Konularını toplum sorunlarından, epik hayat sahnelerinden alan şiirler yazarak şiirimize halkçı bir nitelik kazandırmıştır.

◆ “Toplumsal fayda” prensibiyle yazdığı için şiirleri, sanat ve estetik açıdan zayıf sayılır.

◆ Şiirleri teknik bakımdan güçlü değildir; ancak duygu ve heyecan yönünden son derece kuvvetlidir.

◆ Millî edebiyat çizgisinde, Türkçülüğü savunan şiirler yazmış, "Ben bir Türk’üm dinim, cinsim uludur" dizesiyle başlayan “Cenge Giderken” adlı şiiri büyük yankı uyandırmıştır.

Ben bir Türk’üm dinim, cinsim uludur Sinem, özüm ateş ile doludur İnsan olan vatanının kuludur Türk evladı evde durmaz giderim

◆ Kahramanlık, coşku, öğreticilik, cesaret unsurlarına ağırlık veren sanatçı; millî duyguları, halk diliyle ve kendine has bir üslupla dile getirdiği için "Türk Şairi, Millî Şair" olarak anılmıştır.

◆ Millîyetçi-halkçı çizgideki şiirlerini sade bir dil ve hece ölçüsüyle yazmıştır.

◆ Şiire biçimsel yenilikler kazandıran şair; nazım birimi olarak dörtlük geleneğinin dışına çıkarak üçlü, altılı, sekizli bentler- den oluşan şiirler yazmıştır. Şiir: Türkçe Şiirler, Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Tan Sesleri, Ordunun Destanı, Zafer Yolunda, Turan’a Doğru, Dicle Önünde, Ankara, Mustafa Kemal, Hasta Bakıcı Hanımlar, Aydın Kızlar, İsyan ve Dua, Türk’ün Hukuku Düz yazı: Fazilet ve Asalet, Kral Corc'a, Dante'ye Halide Nusret Zorlutuna (1901-1984)

1901’de İstanbul’da doğdu. Erenköy Kız Lisesi’ni bitirdi. Bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitim gördü. 1924’te başladığı öğretmenlik görevini İstanbul Kız Lisesi ve yurdun çeşitli yerlerindeki liselerde yıllarca sürdürdü. 1957’de Ankara Kız Teknik Öğretmen Okulu’nda görevliyken emekliye ayrıldı. 10 Haziran 1984’te İstanbul’da yaşamını yitirdi. Şiir yazmaya mütareke yıllarında başladı. Kurtuluş Savaşı’nın etkisi ve heyecanıyla Milli edebiyat akımına katıldı. Kadın duyarlılığıyla işlediği şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, roman türlerinde de eserler verdi. Milli edebiyat akımı içinde değerlendirilen şiirlerinde geleneksel ölçü ve anlayışa bağımlı kaldı. Şiir öykü ve düzyazıları Milli Mecmua, Aydabir, Çınaraltı, Hisar, Türk Kadını gibi dergilerde yayınlandı.

“Git Bahar” şiiriyle tanınmıştır. Şiir: Geceden Taşan Dertler, Yayla Türküsü, Yurdumun Dört Bucağı, Ellerim Bomboş Roman: Küller, Sisli Geceler Öykü: Beyaz Selvi, Büyük Anne, Aydınlık Kapı B. SAF (ÖZ) ŞİİR

Fecr-i Âtî Dönemi’nde başlayıp Millî Edebiyat ve Cumhuriyet Dönemleri'nde etkili olan “saf şiir geleneği”nin genel özelliklerinden söz etmek faydalı olacaktır.

“Saf (öz)” sözcüğü; var olan bir şeyin katıksız, arı, halis, has olma haline denir. Saf şiir ise “şiirin şiirsel olmayan unsurlardan ayıklanarak saflaştırılmış bir duruma getirilmesi” demektir.

Türk edebiyatında saf şiirin ilk ve en önemli temsilcileri Ahmet Haşim ve Yahya Kemal Beyatlı’dır. Cumhuriyet Dönemi’nde ise Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas gibi şairler bu şiir geleneğiyle ürün vermişlerdir.

• Millî Edebiyat Dönemi’nde Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Haşim bu anlayışla şiirler yazmıştır. • Bu anlayışla yazan sanatçılar sözcüklerin ses, ahenk özelliklerine önem vererek şiirde müzikalite sağlamaya

çalışmışlardır. • Ahmet Haşim’in “Şiir söz ile musiki arasında sözden ziyade musikiye yakındır” ile Yahya Kemal’in “Şiir bir

nağmedir, şiirde nefes ve ses iki unsurdur.” sözleri saf şiirin müzikle ilgisini ve belirgin özelliklerinden birini ortaya koymuştur.

• Her iki sanatçı da zengin ve sağlam bir şiir diliyle eserlerini kaleme almıştır.

9

• Sanatlı söyleyişe önem vererek toplumsallıktan uzak, sanatsal değeri ön planda olan bireysel temalı şiirler yazmışlardır.

• Yahya Kemal; Türk tarihinin şanlı geçmişinin yanı sıra “aşk, ölüm, İstanbul sevgisi” gibi temaları işlerken Ahmet Haşim, “karamsarlık ve hüzün duygusu oluşturan akşam, karanlık, gece, gurbet ve tabiat manzaralarını” işlemiştir.

• Her iki sanatçı da hece ölçüsü yerine aruz ölçüsünü kullanmıştır. • Ahmet Haşim sembolizm, Yahya Kemal Beyatlı ise parnasizm akımının etkisinde şiir yazmıştır. • Farklı nazım birimleri ve nazım şekilleri kullanmışlar; Ahmet Haşim serbest müstezat, sone gibi biçimler

kullanırken Yahya Kemal Beyatlı divan edebiyatı nazım şekillerinden yararlanmıştır. • Millî Edebiyat Dönemi’nde saf şiir anlayışıyla yazan şairler, Millî Edebiyatçılara göre daha ağır bir dil

kullanmışlardır.

YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958) 2 Aralık 1884’te Üsküp’te doğdu. Asıl adı Ahmet Agâh’tır. İlk öğrenimini Üsküp ve Selanik’te, ortaöğrenimini

İstanbul’da tamamladı. 1903’te Paris Siyaset Bilimleri Okulu’na girdi. Burayı bitirdikten sonra Fransız tarihçisi Albert Sorel’in derslerinden esinlenerek Osmanlı-Türk tarihiyle ilgili araştırmalar yaptı (1908-1912). Paris’ten yurda dönünce (1912) İstanbul Üniversitesinde Medeniyet Tarihi, Batı Edebiyatı, Türk Edebiyatı Tarihi derslerini verdi. Şiirlerini ilk kez 1918’de “Bulunmuş Sahifeler” başlığıyla “Yeni Mecmua”da yayımladı. Sonraki yıllarda Dergâh dergisini yönetti (1921-1923). Kurtuluş Savaşı’nın sonlarına doğru Ankara’ya geldi ve Hakimiyet-i Millîye gazetesinde yazdı. 1922’de lozan Konferansı’na danışman olarak katıldı. 1923-1942 yılları arasında Urfa, Yozgat, Tekirdağ ve İstanbul milletvekilliği yaptı. 1926-1931 yıllarında Varşova, Madrit, lizbon elçiliğinde bulundu.1948’de büyükelçi olarak Pakistan’a gitti, bir yıl sonra emekliye ayrılarak yurda döndü. 1958’de İstanbul’da öldü.

◆ Klasik Türk şiiri ile Batı şiirini birleştirerek kendine özgü bir şiir anlayışı oluşturan sanatçı, modern Türk şiirinin kurucula- rından biridir.

◆ 18 yaşında Fransa’ya gidip dokuz yıl Paris’teki okullarda okuyan, Fransız kültürünü çok yakından tanıyan sanatçı, 1912’de “mektepten memlekete” sloganıyla yurda dönmüştür. Ancak dönerken Batı hayranı ve kendi değerlerine düşman bir şair olarak değil; millî kimliğine, geçmişimizin bütün kültür mirasına sahip çıkan Batılı bir Türk şairi olarak dönmüştür. Geçmişimizin kültür ve medeniyetini oluşturan bütün zenginliklerini; “vatan, tarih, musiki, mimari, dil, din, tabiat, aşk, sonsuzluk” kavramlarıyla harmanlayarak şiirlerine yansıtmıştır.

◆ İlk şiirlerini 1902’de yayımlamaya başlayan sanatçı; sanatına temel oluşturacak bir arayışa girdi, bunun için de Yunan ve Latin edebiyatlarına yöneldi. Nev-Yunanilik olarak adlandırdığı bu kısa süreli yönelişten sonra Fransa’da gördüğü Neo- klasik akımının etkisiyle klasik Türk şiirine (divan şiirine) eğildi; bu yolda gazel, şarkı, rubailer yazdı. Batı şiiri ile klasik şiirin özelliklerini birleştirip divan edebiyatı zevkini canlandırmaya çalıştığı için “Neo-klasik şair” olarak anıldı.

◆ Divan edebiyatı tarzında şiir yazdığı için kendisini “Harabat Şairi” diye eleştiren Ziya Gökalp’e şu cevabı verir: Ne harabi, ne harabatiyim Kökü mazide olan âtiyim

◆ Sanatçı; bu arayış ve birikimlerden sonra şiir anlayışını, öz şiir, halis şiir sözleriyle ifade etmiştir. Öz şiir düşünceden çok; ritim, ahenk, söyleyiş ve musikiye önem veren bir anlayıştır.

◆ Şiirlerinde; musikiyi önemsediği için sembolizm, şekil mükemmeliyetçiliğini ilke edindiği için parnasizm, tarihe ve millî kültüre değer vermesiyle romantizm akımının etkileri görülmüştür. Ancak dil ve söyleyişteki titizliği, ahenge ve kafiyeye verdiği önem, onda parnasizmin etkisinin daha kuvvetli olduğunu göstermektedir.

◆ Şairin sanatı üzerinde Rimbaud, Baudelaire gibi Fransız sembolistlerin büyük etkisi olmuştur.

◆ Geleneğe bağlı olmadan yazılan şiir ve oluşturulan edebiyatın orijinal olamayacağını belirtmiş, şiirlerinde geniş bir kültür ve derin bir felsefeye yer vermiştir.

◆ Nazım biçimi olarak divan şiirinin nazım biçimlerini (gazel, rubai) ve serbest şiiri kullanmıştır. Arif Nihat Asya ile birlikte Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda en çok rubai yazan iki şairden biridir.

◆ “Ok” şiiri dışındaki bütün şiirlerini aruzla yazmıştır.

◆ Aruz ölçüsünü Türk şiirine başarıyla uygulayan nadir sanatçılardandır.

◆ Tevfik Fikret ve Mehmet Akif’in tersine nazmı nesirden uzaklaştırmıştır, şiirin düz yazıya yaklaştırılmasına karşı çıkmıştır.

◆ “Tarih ve medeniyetimizin özetidir.” diyerek İstanbul’a olan hayranlığını şiirlerinde sıkça dile getirmiş, "İstanbul şairi, İstanbul âşığı" olarak nitelendirilmiştir. Nedim’den sonra şiirlerinde İstanbul’u en çok işleyen şair olmuştur.

◆ Şiirlerinde “İstanbul, vatan, aşk, ölüm, deniz, sonsuzluk, rintlik, musiki, tabiat ” temalarını işlemiş; Osmanlı tarihine, Türk uygarlığına ait kahramanlık motiflerine geniş yer vermiştir.

10

◆ “Türkçe, ağzımda anamın ak sütü gibidir.” diyerek Türkçe sevgisini dile getiren sanatçı, halkın konuşma diliyle yalın, açık ve duru bir üslupla yazmıştır.

◆ "Mısra benim şahsiyetimdir.” diyen şair, dil ve söyleyişe önem vermiş, mısraları üzerinde bir kuyumcu titizliğiyle durmuş, bazen şiire uygun düşmesi için bir kelime için yıllarca beklemiştir.

◆ Yahya Kemal, fikirleri ve sanat anlayışı ile Türk aydınları ve sanatçıları üzerinde büyük etki bırakmıştır. Özellikle şiir, nesir, resim, musikî, Türkçe, millet, tarih bilinci gibi konularla ilgili olarak nesir yazılarında ileri sürdüğü fikirleri; kendisini hayranlıkla takip eden genç nesil tarafından büyük ölçüde benimsenmiş ve onların hayata, sanata, millete bakış açılarının şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.

◆ Hayattayken şiirlerini kitap halinde bastırmayan sanatçının şiirleri, ölümünden sonra Yahya Kemal Enstitüsü tarafından bastırılmıştır.

Şiir: Kendi Gök Kubbemiz: Serbest nazım biçimiyle yazdığı yeni tarzdaki şiirlerini bir araya getirdiği kitabıdır. Kitapta;

“Süleymaniye’de Bayram Sabahı, Açık Deniz, Mohaç Türküsü, Akıncı, Sessiz Gemi, Mehlika Sultan, Rintlerin Ölümü, Endülüs’te Raks, Geçmiş Yaz, Vuslat, Erenköy'de Bahar, Kar Musikileri” gibi şiirler yer almaktadır.

Eski Şiirin Rüzgârıyla: Nazım şekli, dil ve içerik bakımından divan şiirine yakın olan şiirlerinin toplandığı ki- taptır. Batılı bir anlayışla divan şiirindeki biçim mükemmelliğini keşfetmiş, neo-klasik bir bakışla gazel, şarkı, musammatlar yazmıştır.

Rubailer: Şairin 40 rubaisinin yer aldığı şiir kitabıdır. Daha sonra Ömer Hayyam’ın 54 rubaisini Türkçe söyleyerek “Hayyam rubaileri Türkçe Söyleyiş” adıyla bir araya getirmiştir. Daha sonra bu iki kitap birleştirilmiştir. Deneme / Fıkra / Makale: Eğil Dağlar: Kurtuluş Savaşı ile ilgili fıkra, makale ve hatıralarını topladığı kitabıdır. Aziz İstanbul: İstanbul’a duyduğu sevgi ve bu şehirle ilgili geniş tarihî bilgisini yansıttığı sohbet ve konferanslarını içeren kitabıdır. Edebiyata Dair: Sanat ve edebiyatla ilgili görüşlerini anlattığı kitabıdır. Nayîler: Şiirde ahengi esas alan bu öz şiir anlayışı, Yahya Kemâl kaynaklıdır. Yahya Kemâl ve genç sanatçılar, Nayîler adıyla kendi şiirimizin kaynaklarına yönelirler. Bu görüşün temelinde, Türk edebiyatının ilk dönemlerine inerek, 13. yüzyılın büyük mutasavvıflarından Mevlana Celalettin Rumi ile Yunus Emre'nin şiirlerindeki içten söyleyişi, coşkulu, gizemli havayı şiirlerinde yaşatmak yatar. Şiirde süsü düşünmezler, vezni ve ahengi esas alırlar. Şahabettin Süleyman'ın, Sefahat-ı Şiir ve Fikir dergisinde (1914 s.1) "Nayiler -Yeni Bir Gençlik Karşısında" başlıklı makalesiyle tanıttığı bu topluluk, düşüncelerini ortaya koyacak yapıtlar veremeden dağılmıştır. Nev-Yunanilik, Türk edebiyatını temelinden Batılılaştırmak amacıyla, "Eski Yunan edebiyatını örnek almak"tır. Yahya Kemal'le Yakup Kadri benimsedikleri bu eğilime Eski Akdeniz uygarlığıyla ilgili olduğu için Havza Edebiyatı ya da Nev-Yunanilik adını vermişlerdir. Bu eğilimin örnekleri de Yahya Kemal'in "Sicilya Kızları" ve "Biblos Kadınları" adlı şiirleri ile Yakup Kadri'nin "Siyah Saçlı Yabancı ile Berrak Gözlü Genç Kızın Sözleri" başlıklı yazısı ile sınırlı kalmıştır. Nayilik gibi Nev-Yunanilik de dönemini etkileyen bir gelişme göstermemiştir. Şiirimizde tek temsilcisi Salih Zeki Aktay olarak görülür. AHMET HAŞİM (1883-1933)

1884 Bağdat doğumludur. Babası Kaymakam Arif Hikmet Beydir. Sekiz yaşındayken annesini kaybetmesi üzerine 1895’te İstanbul’a getirilerek Galatasaray lisesine verildi. 1907’de buradan mezun olup Mekteb-i Hukuka devam etti. Çeşitli kurumlarda öğretmen ve memur olarak çalıştı ve 1933’te öldü. Mezarı İstanbul’daki Eyüp Sultan Mezarlığı’ndadır.

◆ Fecr-i Âti topluluğunun en önemli şairi olup modern Türk şiirinin kurucularından biridir.

◆ İlk şiirlerinde Abdülhak Hamit, Muallim Naci, Tevfik Fikret ve Cenap Şahabbetin’in etkisinde kalmış; diğer yandan Fransız şiirini de takip ederek 1908’den sonra kendine has bir şiir anlayışı geliştirmiştir.

◆ “Sanat için sanat” anlayışıyla bireysel konuları işlemiş, toplumsal konulardan uzak durmuştur.

◆ Tüm şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanmış, iç ahenk ve musikiye önem vermiştir.

◆ Şiirde musikiyi ön planda tuttuğu için şekle önem vermemiştir. En çok serbest müstezat nazım şeklini kullanmış, bazen de dörtlüklerle yazmıştır.

◆ Son dönem şiirleri hariç şiirlerinde sanatlı ve ağır bir dil kullanmıştır.

◆ Şiirlerinde pek çok mecaz, istiare ve teşbih kullanmış, sembolizm ve empresyonizm akımından etkilenmiştir.

◆ Asıl şöhretini, Yahya Kemal’le birlikte önderliğini yaptıkları Dergâh dergisinde yakalamıştır. Derginin 15 Nisan 1921 ta-

11

rihli ilk sayısında yayımladığı “Bir Günün Sonunda Arzu” şiiri eleştirilmiş; “müphemiyet” (belirsizlik) ve “manasızlık”la suçlanan şair, bunun üzerine “Şiirde Mana ve Vuzuh” (Şiirde Anlam ve Açıklık) adlı meşhur makalesini yazmıştır. Daha sonra bu makaleyi bazı değişikliklerle “Piyale” adlı şiir kitabına “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” başlığıyla ön söz yapmıştır. Sanatçının bir çeşit poetikası (şiirle ilgili görüşleri) sayılan bu yazıda Ahmet Haşim şiir anlayışını “halis şiir/saf şiir” sözleriyle ifade etmiştir.

◆ Şiirde musikiyi öne çıkarıp anlam açıklığını ikinci plana atan, dizelerde telkin yeteneği arayan ve şiirin kaynağını bilinçal- tında bulan bu anlayış ile sembolizm arasında benzerlikler vardır.

◆ Sanatçının dış dünyaya ait gözlemlerinin kendi iç dünyasında yarattığı izlenimleri yansıtması ise şiirlerinin empresyonizme (izlenimcilik) daha yakın olduğunu gösterir. “Göl Saatleri” şiir kitabının ön sözü de bir empresyonizmin özeti şeklindedir.

◆ Şairin yaşamı, sanatını derinden etkilemiştir. Çocukluğu; Dicle Nehri’nin romantik atmosferinde, bir babanın sertli- ğiyle hasta bir annenin şefkati arasında geçen şair, küçük yaşlardan itibaren hassas bir yapıya sahip olur. Annesini kaybedince İstanbul’a getirilip yatılı bir okula verilen Haşim, okulun yabancı ortamından da etkilenerek içine kapanır. Yaşamı boyunca kurtulamadığı bu “içe kapanış” şiirlerine “gerçeklerden kaçış” olarak yansır. Gerçek hayattan uzaklaşıp hayale sığınma, hayalî kadınları sevme, bilinçaltında gizlenen ve anne şefkatiyle geçen çocukluk yılları, derin bir anne sevgisi şiirlerinde sıkça yer alır.

◆ En çok kullandığı temalar “aşk, tabiat, çocukluk hatıraları, hayal ve ölüm”dür. “Geçmiş günlere ve hayalî bir ülkeye duyulan özlem, aydınlıktan kaçıp geceye, güneşin batışına ve mehtaba sığınma, sararmış yapraklar ve sonbahar, me- lankoli, anlaşılmazlık ve hastalık” şiirlerinde sıkça işlediği konulardır. Bu yüzden şiirlerinin en belirgin özelliği karamsarlıktır.

◆ Nesir dili şiirlerinden daha sade olan sanatçı; deneme, fıkra, sohbet, hatıra ve gezi yazıları kaleme almıştır.

◆ 1912’de Fecr-i Âtî topluluğu dağıldıktan sonra başka bir edebî akıma katılmamış, ölümüne kadar aynı sanat anlayışıyla bağımsız olarak şiir yazmaya devam etmiş, Millî Edebiyat anlayışını benimsememiştir. Şiir: Göl Saatleri, Piyale Gezi: Frankfurt Seyahatnamesi Deneme -Fıkra -Sohbet: Bize Göre, Gurabahane-i Laklakan C. HALKIN YAŞAYIŞ TARZINI VE DEĞERLERİNİ ANLATAN MANZUMELER

Bu dönemde toplumun siyasî ve ekonomik problemlerinin gerçekçi biçimde yansıtıldığı manzumeler yazılmıştır. Konusunu halkın yaşama biçimi ve değerlerinden alan manzumelerle ön plana çıkan isim ise Mehmet Akif Ersoy’dur. Nazmın nesre yaklaştığı ve didaktik bir üslubun göze çarptığı manzum hikâyelerde sanatçı, ele aldığı konuyu bir olay

örgüsü içinde vermiştir. Sanatını toplumun hizmetine adayan Mehmet Akif; manzumelerinde Ziya Gökalp gibi Türkçülüğü değil, İslamcılığı öne

çıkarmıştır. Onu Ziya Gökalp ve çevresindeki şairlerden ayıran diğer bir özellik ise hece yerine aruz ölçüsünü kullanmasıdır. Sanatçı, manzumelerinde Arapça, Farsça sözcüklerin yanı sıra, günlük deyişlere ve sokak diline de yer verilmiştir. MEHMET AKİF ERSOY (1873-1936) 1873’te İstanbul’da doğdu. Fatih Camisi medrese hocalarından Mehmet Tahir Efendi’nin oğludur. Küçük yaşlarında,

babasının gözetiminde dinî eğitim gördü. Fatih Merkez Rüştiyesi'nde ve Mülkiye İdadisi'nde okudu. Bir yandan da Arapça, Farsça, Fransızca öğrendi. Babası öldüğü için, yatılı olarak Baytar okuluna girdi ve 1894’te burayı birincilikle bitirdi. Rumeli, Arnavutluk ve Arabistan’da memurluklarda bulundu. 1908’de İstanbul Üniversitesinde öğretim görevlisi oldu. Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşat dergilerinde manzume ve düz yazılarını yayımladı, büyük camilerde vaazlar verdi.. I. Dünya Savaşı yıllarında Almanya’ya gitti. Kurtuluş Savaşı yıllarında, ulusal direnişi ve bağımsızlığı destekledi. Yazdığı İstiklal Marşı, 12 Mart 1921’de “Millî Marş” olarak kabul edildi. 1925’te Mısır’a gitti ve on yıl orada kaldı. Kahire’deki bir üniversitede Türk edebiyatı dersleri verdi. Hastalanınca yurda döndü, 27 Aralık 1936’da İstanbul’da öldü.

◆ İlk şiirlerini 1890’lı yıllarda yazan şair, dönemin edebiyat hareketi olan Servet-i Fünûn’u aşırı Batıcı (alafranga) bularak onlara katılmamıştır.

◆ 1908’den sonra Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşat dergilerinde yazmıştır.

◆ Dönemin etkili düşünce akımlarından Batıcılık ve Türkçülüğe karşı İslamcılığı savunmuştur.

◆ Millî Edebiyat ve Türkçülük hareketine karşı çıkan sanatçı, kurtuluşu Batılılaşmada gören Tevfik Fikret’le fikir çatışması yaşamıştır.

◆ Sanat hayatının ilk yıllarında dinî ve bireysel şiirler yazmış, kısa süren bu ilk dönemden sonra hayatının sonuna dek toplum için sanat anlayışıyla eser vermiştir.

◆ Sanatını toplumun emrine veren sanatçı, sosyal hayatı adeta bir fotoğraf gerçekliğiyle, güçlü bir gözlem ve tasvir yeteneğiyle dile getirmiştir.

12

◆ Duyarlılık alanı yalnızca Türk toplumuyla sınırlı değildir. O, bütün İslam dünyasının yoksulluğunu, cehaletini, tembelliğini, taklitçiliğini ve inanç sorunlarını dert edinmiştir. Batı’nın emperyalist saldırılarına karşı “İslam birliği” düşüncesini savunmuş, ancak Batı’ya tümüyle karşı çıkmamıştır. Batı’nın ilim ve teknolojisinden yararlanılarak İslam ülkelerindeki geri kalmışlığın giderilebileceğine inanmıştır.

◆ Çağdaşı olan Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âtîcileri, ülkenin içinde bulunduğu şiddetli buhranlara kayıtsız kaldıkları için eleştirmiştir. Çünkü ona göre, bir toplumun manevi ve ahlaki eğitiminde en çok etkisi olan unsur edebiyattır.

◆ Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı, İstiklâl Savaşı gibi toplumsal felaketlere yol açan önemli olaylar, Akif’i derinden etkilemiş ve eserlerine yansımıştır. “İstiklal Marşı” ve “Çanakkale Şehitleri” bunun güzel örnekleridir.

◆ Söylemek istediğini ifade etme kabiliyeti çok yüksek olan sanatçı, şiirlerinde ele aldığı konular, bu konuları işleyiş biçimi dil ve anlatım özellikleriyle Türk şiirine gerçek realizmi getiren sanatçı olmuştur.

Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim İnan ki her ne söylemişsem görüp de söylemişim

◆ Nazmı nesre yaklaştırarak manzum hikâyeler yazan şair, manzumelerinde öğüt ve öğreticiliği ön plana çıkarmıştır. “küfe” ve “Seyfi Baba” manzum hikâyelerinin en başarılı örnekleridir.

◆ Coşkulu ve içten üslubu, dili kullanmadaki yeteneği ve yer yer mizahtan yararlanması şiirlerini didaktizmin donukluğundan kurtarmıştır.

◆ Genellikle mesnevi ve serbest müstezat nazım biçimlerini kullanan sanatçı, bütün şiirlerinde aruz veznini kullanmıştır.

◆ Sokakta konuşulan Türkçeye olduğu kadar Osmanlıcaya da hâkim olduğu için aruz ölçüsünü Türkçeye başarıyla uygulamıştır.

◆ Nazmı nesre yaklaştırması, aruzu Türkçeye başarıyla uygulaması ve manzum hikâye türünde eser vermesi Tevfik Fikret’le ortak özelliğidir.

◆ İran edebiyatından Sadi ve Hafız’ı Türk edebiyatından Muallim Naci ve Hamit’i, Fransız edebiyatından Lamartine ve Aleksandr Duma’yı beğenmiştir.

◆ Şiirlerini “Safahat” adlı eserinde toplamıştır. Safahat’ında çok sık kullandığı manzum hikâyeler şu özellikleri gösterir:

Bütün manzum hikâyeleri sosyal konuları içerir. Güçlü bir gözleme dayalı realist hikâyelerdir. Halkın konuştuğu bir dille yazılmıştır. Hikâyelerinde güçlü bir betimleme, öyküleme gücü ve teknik olgunluk vardır. Çoğu karşılıklı konuşmalar şeklinde olduğundan manzum hikâyeleri sahnelenmeye elverişlidir. "Safahat", adlı eseri yedi bölümden (kitaptan) oluşur:

1. Safahat: Kitaba adını veren bölümdür. İçinde manzum hikâyeler vardır. 2. Süleymaniye Kürsüsünde: II. Meşrutiyet’ten sonra ülkenin içine düştüğü karışıklık ve çöküntüyü anlatır. 3. Hakkın Sesleri: Çeşitli ayet ve hadislerin tefsiri, siyasal ve sosyal konulu şiirler ve Balkan Savaşı’nın yol açtığı

yıkımlar ile ilgili şiirler vardır. 4. Fatih Kürsüsünde: Türk milletinin ve İslam dünyasının içinde yaşadığı felaketlerin bitmesi ve milletimizin kalkınması

için gerekli uyarılar vardır. 5. Hatıralar: Şairin sehayat hatıraları yer almaktadır. 6. Âsım: Safahat’ın en önemli bölümüdür. Şair bu bölümde millet sevgisini, onun büyüklüğüne olan inancını, İslam

dünyası nın içinde bulunduğu sıkıntılardan Türk milletinin liderliğindekurtulacağına dair inancını anlatır. "Çanakkale Şehitlerine" şiiri bu bölümdedir. “Âsım” idealist bir vatan şehidi, Türk gençliğinin sembolüdür.

7. Gölgeler: Şairin lirik şiirleri ve çeşitli manzumeleri vardır. MİLLÎ EDEBİYAT DÖNEMİ ŞİİRİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ *Konuşma dili, yazı dili haline getirilmiş, yani Osmanlıcadan Türkçeye dönülmüştür. *Aruz yerine hece ölçüsünün kullanımı yaygınlaşmıştır. *Kafiyeler ve kafiye düzeni halk şiirindeki gibidir. *Nazım birimi dörtlüktür. *Halk edebiyatının nazım biçimlerinin yanı sıra Batı’dan alınan nazım biçimleri de kullanılmıştır. *Sanatçılardan bazıları şiirlerinde Türkçülük akımını yaymaya çalışırken bazıları bireysel duyguları dile getirmiştir. *Şiirde, konuşulan Türkçenin güzel örnekleri verilmiştir. Bunda Beş Hececiler’in büyük katkısı olmuştur.

13

BEŞ HECECİLER Şiire 1.Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlayan, Mütareke yıllarında şöhret kazanan Beş Hececiler,

Anadolu’yu ve vasat insan tipini şiire soktular. Memleket sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik, işledikleri başlıca konulardır.

Hecenin bu beş şairi millî edebiyat akımından etkilenmiş ve aruzu bırakarak şiirlerinde heceyi kullanmaya başlamışlardır. Bunda da oldukça başarılı olmuşlardır. Özellikle Ziya Gökalp’ ten etkilenerek Milli edebiyat akımına yönelmişlerdir.

Özellikleri Hecenin beş şairi adıyla da anılan bu sanatçılar Milli Edebiyat akımından etkilenmiş ve şiirlerinde hece veznini

kullanmışlardır. Şiirde sade ve özentisiz olmayı ve süsten uzak olmayı tercih etmişlerdir. Beş Hececiler şiire birinci dünya savaşı ve milli mücadele döneminde başlamışlardır. Beş Hececiler ilk şiirlerinde aruz veznini kullanmışlar daha sonra heceye geçmişlerdir. Şiirde memleket sevgisi, yurdun güzellikleri, kahramanlıklar ve yiğitlik gibi temaları işlemişlerdir. Hece vezni ile serbest müstezat yazmayı da denediler. Mısra kümelerinde dörtlük esasına bağlı kalmadılar yeni yeni biçimler aradılar. Nesir cümlesini şiire aktardılar ve düzyazıdaki söz dizimini şiirlerde de görülmesi Beş Hececiler de çok rastlanan bir

özelliktir. HALİT FAHRİ OZANSOY (1891-1971) Aruzla şiire başlamış sonraları heceyle şiirler yazmış ve Beş Hececiler’e katılmıştır. 1962 yılında eşi Aliye Hanım ölür;

ona karşı olan sevgisini “Hep Onun İçin” adlı kitabında topladığı şiirlerinde dile getirir. Şaire edebiyatın kapılarını açan, ona büyük ün kazandıran “Baykuş” adlı aruzla yazdığı manzum oyundur. H. Fahri, aruzun da hecenin de yaşatılması gerektiği inancındandır. O nedenle iki vezin arasında bozalar. “Aruza Veda”

şiirinde aruzdan ayrılışın iç burukluğunu yaşar. Bir öğretmen olan şair, şiirlerinde aşk, ölüm, hüzün konularını sıkça işlemiştir. Şiir: Cenk Duyguları, Rüya, Efsaneler, Bulutlara yakın, Zakkum, Gülistanlar Harabeler, Paravan, Balkonda Saatler, Hep

Onun İçin, Sulara Dalan Gözler, Sonsuz Gecelerin Ötesinde Tiyatro: BAYKUŞ, Sönen Kandiller, Nedim, On Yılın Destanı, Hayalet, Ali Baba Yahut Kırk Haramiler, Oyuncaklar,

Fatma’nın Dileği, Nesrin’in Üç Elbisesi, Fedakarlık, Bir Dolaptır Dönüyor, İki Yanda Roman: Sulara Giden Köprü, Âşıklar Yolunun Yolcuları, Yol Geçen Hanı Anı: EDEBİYATÇILAR GEÇİYOR, Eski İstanbul Ramazanları, Edebiyatçılar Çevremde, Ayrıca, inceleme, çeviri, masal vb. türde de eserleri vardır….. ENİS BEHİÇ KORYÜREK (1892-1949) Şiire arzula başlamış Ziya Gökalp’ in etkisiyle heceyi kullanmaya başlamıştır. Şiir ile musikiyi bir bütün olarak görür.

“Musiki Usullerinin Aruza Tatbiki” başlığı altında üç manzume yazar. Serbest müstezadı heceye uygular. “Gemiciler” ve “Süvariler”, serbest hecenin en başarılı örnekleri olarak dikkat

çeker. Eski korsan hikâyelerine dair, uzun manzum örnekleri (Venedikli Korsan ile Kız, Uğursuz Baskın…) edebiyatımıza

kazandırır. Bazı şiirleri bestelenir. 1946’dan sonra mistik çizgiye yaklaşır. Aruzla dini ve tasavvufi şiirler yazar. “Varidat-ı Süleyman- Çedikçi Süleyman

Çelebi Ruhundan İlhamlar” adıyla yayımlanan şiirleri bu yoldadır. Şair, ispirtizma(ruh çağırma) yoluyla davet edilen Çedikçi Süleyman Çelebi’den alınan ilhamla “Varidat-ı Süleyman”ı yazar.

“Gemiciler” şiiri başta olmak üzere, Türk denizciliğiyle ilgili şiirleriyle tanınmıştır. Dranas’a göre, edebiyatımıza erkek ve epik sesi getiren şairdir.

Şiir: Miras, Güneşin Ölümü, Varidat-ı Süleyman (Tasavvufi) “Geçen günler, haftalar,/ Aylar, mevsimler, yıldızlar./Zaman, sanki bir rüzgâr./Ve bir su gibi aksın// Sen gözlerimde bir

renk/Kulaklarımda bir ses/Ve içimde bir nefes/Olarak kalacaksın…” YUSUF ZİYA ORTAÇ (1895-1967) Hem heceyle hem de aruzla şiirler yazmıştır. On üç yaşında iken, komşu kızı Zekiye için şiir yazar. Türk edebiyatının önemli mizah yazarlarındandır. Orhan Seyfi ile 1922’de “Akbaba” adlı mizah dergisini çıkarmıştır.

“Diken” dergisinde “Çimdik” takma adıyla şiirler yazar.

14

Hece vezninin Türkçe ile en pürüzsüz manzumelerini söyleyen şair olarak ün kazanır. Şiirlerinde tabiat, kadın, romantik tarih anlayışı ve uçarılığı mizaha bağlı olarak karşımıza çıkar. Kahramanlık şiirlerini,

savaş yıllarında ısmarlama olarak yazar. “Akbaba” dergisinde, akıcı bir dille, rahat okunur biçimde yazdığı fıkralarında siyasal mizahın özgün örneklerini ortaya

koyar. Şiir: Akından Akına, Cenk Ufukları, Yanardağ, Âşıklar Yolu, Şairin Duası, Bir Selvi Gölgesi, Bir Rüzgâr Esti, Kuş Cıvıltıları

(Çocuk Şiirleri) Oyun: Binnaz (heceyle yazılmış manzum trajedi), Kördüğüm, Name, Şüphe, Nikâhta Keramet, Eski Mektup, Aşk

Mektebi, Anı: Portreler, Bizim Yokuş (Gazetecilik Anıları) Roman: Dağların Havası(manzum roman), Kürkçü Dükkânı, Şeker Osman, Bekâr Odası-İsmet İnönü (Bir hayatın

romanı), Göç(otobiyografik roman), Üç Katlı Ev (Meşrutiyet sonrası Osmanlı toplumundaki kültür değişimlerini ve aile ilişkilerini anlatır.)

Fıkra: Beşik, Ocak, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, Gün Doğmadan Gezi Yazısı: Göz Ucuyla Avrupa ORHAN SEYFİ ORHON (1890-1972) Şiire aruzla başlamış sonraları heceyle yazmaya başlamıştır. Hece ölçüsüyle gazel biçiminde şiirler de yazmıştır. “Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi” adlı manzum masalıyla sevilmiştir. 25 kadar şiiri bestelenmiştir. “Aydede” adlı mizah

dergisinde yazılar yazar. “Fiske” takma adıyla yazdığı yazılarını “Fiskeler” adı altında toplar. Kerem ile Aslı hikâyesini, çağdaş bir yorumla “Asri Kerem” adıyla mizahi bir havada destanlaştırır.

Şiir: Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi, Gönülden Sesler, İstanbul’un Fethi, İşte Sevdiğim Dünya, Kervan, O Beyaz Bir Kuştu

Mizah-Hiciv Hikâyeleri: Asri Kerem, Düğün Gecesi, Fiskeler, Hicviyeler, Gençlere Açık Mektup Makaleleri: Dün-Bugün-Yarın Fıkra: Kulaktan Kulağa, Dün Bugün Yarın Roman: Çocuk Adam “Hani o, bırakıp giderken seni/Bu öksüz tavrını takmayacaktın/Alnına koyarken veda busemi/Yüzüme bu türlü

bakmayacaktın….”, “Ölürsem yazıktır sana kanmadan/Kollarım boynunda halkalanmadan….” FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL (1898-1973) Yüksek öğrenimine Tıp Fakültesinde başlar. Öğrenimini yarıda bırakır ve gazeteciliğe başlar. 1922’de “İleri”

gazetesinin yazarı olarak Anadolu’da dolaşma imkânı bulur. Aruz ölçüsüyle yazdığı ilk şiirlerden sonra daha çok heceyi kullanmaya başlamıştır. Aruzu tamamıyla terk etmeyen şair her iki vezni de ustaca kullanmıştır. Aşk ve sevda şairi olarak tanınır. Sanatında aşk duygusunu tabiat, vatan, millet sevgisiyle birlikte ele alır. İlk şiirleri aruzladır. “Şarkın Sultanları”, “Gönülden Gönüle” kitaplarındaki şiirler aruzla yazılmıştır. F. Nafiz, sanatı insanlar için kabul eder; “Benim sanatım memleketim için, aşk içim, his için olmuştur.” Der. “Sanat” adlı şiiriyle “memleketçi edebiyat” anlayışının öncülüğünü yapmıştır. Hem bireysel duygularını hem de memleket konularını şiirlerinde işlemiştir. Düş ile gerçeği kaynaştırdığı epik ve lirik özellikteki şiirler yazmıştır. Şiirleri, realist-romantik özellikler taşır. İstanbul’dan ayrılmadan önceki şiirlerinde romantik; Anadolu’yu gördükten

sonraki şiirlerinde ise, realisttir. “Yaz Yağmuru” Ş. Nihal’e olan aşkının hikâyesidir. “Gurbet” şiiri de bu duygunun eseridir. “Han Duvarları” şiiriyle sevilmiş bir şairdir. 45 kadar şiiri bestelenmiştir. Şiir: Dinle Neyden. Şarkın Sultanları, Çoban Çeşmesi, Suda Halkalar, Han Duvarları, Zindan Duvarları(1960

ihtilalinden sonra 15 ay kadar kaldığı Yassıada günlerini şiirleştirir), Akıncı Türküleri, Gönülden Gönüle, Bir Ömür Böyle Geçti, Boğaziçi Şarkısı, Akar Su, Tatlı Sert(Mizahi Şiirler)

Tiyatro: Canavar(heceyle manzum dram), Akın(heceyle manzum. Atatürk’ün tarih görüşü ve tezini yansıtır. Orta Asyada’daki göçün/akının kuraklıktan meydana geldiği tezini savunur.), Özyurt(heceyle manzum), Kahraman(heceyle manzum), Yayla Kartalı(mensur), Dev Aynası(komedi)

Roman: Yıldız Yağmuru, Ayşe’nin Doktoru Notlar, Palme 11. Sınıf Türk edebiyatı, Beş Hececiler-Hüseyin Tuncer ve çeşitli internet sitelerinden derlenmiştir…