88
530 Sayfa - Deri Cilt - Kuşe Kağıt DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ 276 Sayfa - III. Hamur GÜLŞENİN SOLMAYAN GÜLÜ 606 Sayfa - III. Hamur GÖNÜLLER SULTANI 180 Sayfa - III. Hamur 312 Sayfa - Deri Cilt - Kuşe Kağıt MEKTÛBÂT-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ 475 Sayfa - Deri Cilt - Kuşe Kağıt HUTBELER 238 Sayfa - Kuşe Kağıt DÎVÂN (SEÇME İLAHİLER) DARENDELİ ÂLİMLER VE HZ. PEYGAMBER SEVGİSİ 221 Sayfa - III. Hamur MEVLÂNÂ GÖZÜYLE KUR’ÂN’A BAKIŞ 373 Sayfa - III. Hamur MUHABBET GÜLLERİ 448 Sayfa - III. Hamur GÜL KOKUSU 96 Sayfa - Kuşe Kağıt KIRK HADİS Video CD VAKIF TANITIM CD’si Video CD DARENDE TANITIM CD’si 226 Sayfa - III. Hamur 520 Sayfa - Kuşe Kağıt ŞEMSNÂME ŞEYHZÂDEOĞLU AHMET ŞEMSETTİN ATEŞ NASİHAT Yayınları - Zaviye Mah. Hacı Hulûsi Efendi Cad. No:71 44700 Darende / MALATYA Tel:(422) 615 15 00 Fax:(422) 615 28 79 www.nasihatyayinlari.com - [email protected] Anadolu yayıncılığının en önemli kalelerinden olan, büyük şehirle- rimizin yayın kalitesini yakalayan Nasihat Yayınları, Es-Seyyid Os- man Hulûsi Efendi Vakfı’nın bir kuruluşudur. İsmini Osman Hulûsi Efendi’nin evrensel mesajlar içeren; Hakk için âleme, her canlıya hizmet etmeyi, şefkati, tevazuyu ve cömert- liği, sevenlerinin gönlüne şiir diliyle aktardığı gazelinden alır. Nasihat Yayınları da bu güzellikleri destan destan anlatabilmek için gül güzel- liğinde eserler sunuyor. NAS İ HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelli ğ inde Eserler...

NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

1Temmuz / 2007

530

Sayf

a -

Der

i Cilt

- Kuşe

Kağıt

DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ

TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

276

Sayf

a -

III. H

amur

GÜLŞENİN SOLMAYAN GÜLÜ

606

Sayf

a -

III. H

amur

GÖNÜLLER SULTANI

180

Sayf

a -

III. H

amur

312

Sayf

a -

Der

i Cilt

- Kuşe

Kağıt

MEKTÛBÂT-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ

475

Sayf

a -

Der

i Cilt

- Kuşe

Kağıt

HUTBELER

238

Sayf

a -

Kuşe

Kağıt

DÎVÂN (SEÇME İLAHİLER)

DARENDELİ ÂLİMLER VEHZ. PEYGAMBER SEVGİSİ

221

Sayf

a -

III. H

amur

MEVLÂNÂ GÖZÜYLE KUR’ÂN’A BAKIŞ

373

Sayf

a -

III. H

amur

MUHABBET GÜLLERİ

448

Sayf

a -

III. H

amur

GÜL KOKUSU

96 S

ayfa

- K

uşe

Kağı

t

KIRK HADİS

Vid

eo C

D

VAKIF TANITIM CD’si

Vid

eo C

D

DARENDE TANITIM CD’si

226

Sayf

a -

III. H

amur

520

Sayf

a -

Kuşe

Kağıt

ŞEMSNÂME ŞEYHZÂDEOĞLU AHMET ŞEMSETTİN ATEŞ

NASİHAT Yayınları - Zaviye Mah. Hacı Hulûsi Efendi Cad. No:7144700 Darende / MALATYA Tel:(422) 615 15 00 Fax:(422) 615 28 79www.nasihatyay in lar i .com - yay in@nasihatyay in lar i .com

Anadolu yayıncılığının en önemli kalelerinden olan, büyük şehirle-rimizin yayın kalitesini yakalayan Nasihat Yayınları, Es-Seyyid Os-man Hulûsi Efendi Vakfı’nın bir kuruluşudur. İsmini Osman Hulûsi Efendi’nin evrensel mesajlar içeren; Hakk için âleme, her canlıya hizmet etmeyi, şefkati, tevazuyu ve cömert-liği, sevenlerinin gönlüne şiir diliyle aktardığı gazelinden alır. Nasihat Yayınları da bu güzellikleri destan destan anlatabilmek için gül güzel-liğinde eserler sunuyor.

NASİHAT YAYINLARI’ndanGül Güzelliğinde Eserler...

Page 2: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

2 Somuncu Baba

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı’nın Yayın Organıdır.

KurucusuA.Şemsettin ATEŞ

Yaygın Süreli

ISSN: 1302-0803

YIL: 14 SAYI: 81

Temmuz 2007

Basım Tarihi: 01 Temmuz 2007

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı Adına İmtiyaz SahibiSebahaddin ATEŞ

Genel Yayın Yönetmeniİsmail PALAKOĞLU

Yazı İşleri MüdürüHulûsi YAYLA

Yayın Editörü Musa TEKTAŞ

Tanıtım ve Halkla İlişkilerMelek ATALAY

Sanat Yönetmeni Serkan ÖZTÜRK

Grafik / Tasarım ve UygulamaMuharrem AKINEmre AYDOĞANSamet ŞAHİNASLAN

KapakNasihat Yayınları Arşivi

Arka KapakHikmet BARUTCUGİL

Tashihİbrahim ŞAHİNYusuf HALICI

ArşivSabit DEMİR

Somuncu BabaAylık İlim - Kültür ve Edebiyat Dergisi

81 Temmuz2 0 0 7Fiyat ı : 6 YTL

İ ç i n d e k i l e r

Onulmaz Dertlerin Dermanı

“Dost’u bilmek, O’nu tanımaktır. Buna irfan denir. Marifet, O’nu sıfat ve Esma’sından giderek Zat’ından tanımaktır. Kamil’lerde Zat tecellisi olur. İrfan ve ilim O’nun Alîm sıfatından gelir.”

Aile Hayatı ve Manevî Eğitim“Gönül gözü aç olan insanın dünya gözü asla doymaz. Kutsalı olmayan, kutsala tutunmayan bir insan, her şeye sahip olmak uğruna bütün değerle-rin ipliğini pazara çıkarır.“

İslâm’a Muhatap Olma Bakımından

Kadın-Erkek Eşittir“İslâm’ın isteklerine muhatap olma

bakımından kadın da bir insandır ve erkekle eşittir. Kur’ân, katında

üstünlüğün ancak takva ile olacağı-na dikkat çeker. Nerede ve hangi şartta olursa olsun, insanın bilinci

içerisinde olması onu takvalı olmaya götürür.“

8

2814

Page 3: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

Abone İşleri ve Reklamİsmail Hakkı ÖZBAYAhmet Hulûsi KÖMÜRCÜ

Basım-Yayım-Dağıtım-PazarlamaVİSAN İktisadi İşletmesiZaviye Mah. Hacı Hulûsi Efendi Cad. No:71 44700 Darende / MALATYATel:(422) 615 15 00 Fax:(422) 615 28 79www.somuncubaba.net - [email protected]

Dağıtım Kültür Dergi Dağıtım

CTP - Kalıp Çıkış Bizim Repro: (312) 341 10 20 - 21

Baskı & ÜretimAjans Türk Basın ve Basım Sanayi A.Şİstanbul Yolu 7. Km. Necdet Evliyagil Cad.No: 24 Batıkent / ANKARA Tel: 0 (312) 278 08 24

FiyatTek Sayı : 6 YTLKurum Abone : 100 YTL1 Yıllık (12 Sayı) Abone : 60 YTLAvrupa 1 Yıllık Abone : 60 EUROAvrupa Tek Sayı Fiyat : 5 EUROAvrupa Harici Yurtdışı Abone : 90 USD

Posta Çeki (Darende Postanesi): 1361068

Ziraat Bankası (Darende Şubesi): 26798480-5001

İrtibat Telefonları

Yapıcı TavırlarıylaÖrnek Bir Aile Reisi

“Öncelikle örnek alacağımız aile reisi modeli, Hz. Muham-med (s.a.v) Efendimiz ve O’nun yolunu takip eden âlim ve Allah dostlarıdır. “

Rabiatü’l Adeviyye“Öbür âlemde en ağır amel, dünyada, yapılması bedene en ağır gelen ameldir. Nefsini ezip bol bol hayırlı amel edene, öbür âlemde bol bol ecir vardır. Dünyadan ahirete amelsiz gidenin öbür âlemde iki eli boş kalır.”

Hz. Peygamber (s.a.v) ve Kadın

“Rasulullah eşlerine karşı ne kadar nazik davrandığının örneklerinden biri eşi Hz. Safiye’yi deveye bindirirken, bineceği kısma bir örtü serip sonra devenin yanında çömelerek dizini dayaması ve Hz. Safiye’nin de onun dizine basarak devenin terkisine binmesidir.”

40

50 76

3Temmuz / 2007

Page 4: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

Çocuklara Ailede Rehberlik

Eğitim deyince genel itibarla, yetişmekte olan neslin ruhî ve bedenî bütün kabiliyetlerinin geliştirilmesi, sahip olduğumuz değerlerin bir plana göre öğretilmesi ve ya-şatılmasını anlayabiliriz. Eğitim, bir milletin değerlerini muhafaza eden ve olgunlaştıran çalışmaların bütünü-dür. Yetişkin nesiller, sahip oldukları maddî ve manevî değerleri, gençlere kabiliyetleri oranında kazandırabilir ve gençler tarafından yaşanılan değerler olarak devam ettirilebilirse, o toplumda ilerlemenin yanında, nesillerin birbirlerinden sevgi, saygı ve güven duygularıyla fayda-lanmaları da gerçekleşmiş olur.

Her şeyden önce, aile büyükleri çocukları iyi tanıma-lı, onun kabiliyetlerini tespit etmeli, ona göre yerinde ve zamanında rehberlikler yaparak, dinî değerleri öğretme-ye ve yaşatmaya çalışmalıdırlar.

Her insanın iyi veya kötü bir şahsiyet olmasında ai-lenin tesiri büyüktür. Çocuklarda inançların yerleşme-sinde, ibadet ve ahlâkî davranışların sevilip samimiyetle yaşanmasında, anne-babanın rehberliği ve terbiyeci tu-tumları önemli bir yer almaktadır.

Bizim inancımıza göre çocuklar, başlangıçta çok te-miz varlıklar olarak kabul edilmeli, iyi bir insan ve sa-mimî bir Müslüman olabilme istidadının mevcudiyeti dikkate alınarak eğitilmelidir. Bu yöndeki çalışmaların en tesirlisinin ailede olacağı iyi bilinmelidir.

Çocukluk çağında, ne gibi duygu, düşünce ve davra-nışların olduğu bilinirse, çocuğun müsait olduğu zaman-larda yapılacak telkinlerle, bilhassa iyi örneklerle, dinî yaşayışı severek kazanması temin edilebilir. Çocuğun günlük yaşayışı içinde din esaslarını birer nazariye olarak anlatmaktan çok, anne-baba bizzat yaşayarak vereceği örneklerle benimsemesini sağlamalıdır. Meselâ anne-baba yemekten önce çocuğun ellerini yıkamasını, «Bes-mele» ile yemeğe başlamasını öğretmek istiyorsa, bunu her zaman ve ihmal etmeden kendileri yapmalıdır.

Summary

Guidence To Kids In FamilyWhen it is said education, in general, we can understand

the development of the new generation’s all abilities mentally and physically, also having been taught our

values according to a plan and besides having kept them alive. Education is the combination of all the studies which protect and mature the values of a country. If

the adults can teach the moral values they have to the young and have them to be kept on as living values

by the young, it can be provided that, besides the development, in that society the generation can get

benefit form each other in love, respect and trust.

First of all, the family members should know the children very well, determine the abilities, and then teach them

the religious values and keep them alive by guiding them accordingly in the right time and way.

When the children show good and nice behaviours, we should tell them both Allah and The Prophet love them

due to their behaviours. Also, we can give them some religious information considering their age level. The

reason of giving less information about religious points at the beginning, to make their curiosity grow, and learn by

asking questions to the adults

Somuncu BabaA y l ı k İ l i m - K ü l t ü r v e E d e b i y a t D e r g i s i

81Temmuz2 0 0 7Fiyatı: 6 YTL

www.somuncubaba.net

Mutlu İnsanlarHuzurlu Yuvalar

Dergisi Hediyesi...

Saliha Erdim ile Röportaj

Başyazı...

4 Somuncu Baba

Page 5: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

5Temmuz / 2007

Çocuklara, beğendiğimiz iyi ve güzel davranışlar yaptığı zamanlarda, bu davranışlarından dolayı Alla-h’ın ve Peygamber’in de kendini seveceği söylenme-li, anlayabileceği miktarda dinî bilgiler verilmelidir. Din bilgilerinin başlangıçta çok az verilmesinin sebe-bi, çocukta merakın uyanmasını sağlamak, büyükle-re sorular sorarak öğrenmesini ve zamanla isteyerek daha çok bilgi kazanmasını temin içindir. Bunun ye-rine, dikkat ve anlayış seviyesinin üstünde yapılacak, uzun uzun telkin ve tavsiyelerden beklenen fayda sağlanamaz. Unutulmamalıdır ki, çocukların dinî değerlerimizi, yalnız kaldığında da severek yaşama-sı önemlidir. Büyüklerin gördüğü yerde göstermelik olarak biliyor ve yaşıyor gibi davranmasından bek-lenen sonuç alınamaz. Fakat komşuya ait bir eşyayı bulup teslim eden bir çocuğa, büyükler, bu hareke-tini beğendiklerini, başkasına ait bir mal bulunursa gizlememesi gerektiğini, Peygamberimizin de böyle çocukları seveceği söylenmelidir. Doğruluk, dürüst-lük, güven gibi duygular büyüklerce tatbik edilerek öğretilmelidir. Buna bir örnek vererek sözü bağlaya-lım:

Osman Hulûsi Efendi bir bayram günü Devletha-nede ziyaretçilerle otururken, “Filan adam telefon etti, birkaç taziye vereceğimiz yerler var. Oralara gi-dip geleceğiz. Oğlum Kemal sen misafirlerle alâkadar ol. Biz bir saate kadar geliriz.” der. Oğlu Kemal Efen-di: “Efendim vallahi kapıyı kitlerim, o adamla git-menize müsaade etmem. Çünkü o, sizin yanınızda başka türlü konuşuyor, dışarıda başka türlü konuşu-yor. Onun için sizi onunla göndermem.” der. Kemal Efendi salondan dışarı çıkar. Biraz sonra o adamın geldiği haber verilir. Osman Hulûsi Efendi ayağa kal-kar ve orada bulunan arkadaşa: “Gel oğul, Kemal’im yemin etti, o kapıyı kitlesin, sen de kapıyı aç da gide-lim. Kemal’im doğru söylüyor. Fakat bize gitmek dü-şer.” diye buyururlar. Bu hatıra, aile içinde çocuklara doğru rehberliğe riayetin canlı bir örneğidir.

İçindekilerŞeyh Hâmid-i Veli Minberinden HutbelerEs-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s) ..........................6İslâm’a Muhatap Olarak Kadın-Erkek EşittirProf. Dr. Ali AKPINAR ...............................................8Aile Hayatı ve Manevi EğitimProf. Dr. Ramazan ALTINTAŞ .................................14Geçmişin İzleriAhmet Süreyya DURNA ..........................................19Tasavvuf Kültüründe Kadının YeriDoç.Dr. Kadir ÖZKÖSE ..........................................20Duyabildin mi?Muhsin İlyas SUBAŞI ...............................................25Sevmek FedakârlıktırProf. Dr. Mehmet AKKUŞ .......................................26Onulmaz Dertlerin DermanıSadık YALSIZUÇANLAR ..........................................28Mutlu İnsanlar, Huzurlu YuvalarTaha YILDIZ ...........................................................32Aile Konusunda Doğru Çözümü Bilmeliyiz!Prof. Dr. Mustafa NUTKU .......................................36Yâr AnneciğimM.Nihat MALKOÇ ..................................................38Yapıcı Tavırlarıyla Örnek Bir Aile ReisiMusa TEKTAŞ .........................................................40Abdullah b. HanzalaDoç. Dr. Bünyamin ERUL .......................................45Evlilikte Erkeğin Liderliği Çok NormaldirKonuşan: İbrahim YARIŞ .........................................46Hz. Peygamber (s.a.v) ve KadınDoç. Dr. Bayram Ali ÇETİNKAYA ............................50Çocukluk YıllarımMehmet SERTPOLAT ..............................................55Çocuk Eğitimi ÜzerineMustafa ÖZÇELİK ...................................................56MurabbaEkrem KAFTAN .......................................................59Evliliğin Önemi ve PrensipleriAydın TALAY ..........................................................60Evlilik Fıtratın GereğidirProf. Dr. Sefa SAYGILI.............................................64Endülüs’ü GezerkenYrd .Doç .Dr. Cemil GÜLSEREN .............................66Mutluluk Yolları Hayat KitabıVedat Ali TOK ........................................................70Kerkük’te Çocuk OlmakTülay EKİCİ .............................................................73İslâm ile Tanışıp, Tanışmakla Kalmayanlar…Jackie FrankKonuşan: Elife PLATİN ............................................74Rabiatü’l Adeviyyeİbrahim ŞAHİN .......................................................76Aile Üzerine Bir Atölye ÇalışmasıHilal Sebahat ÖZCAN .............................................78Ezel Bir DervişRaziye SAĞLAM ......................................................80Kurubaklagil Tüketmeyen Sağlığını KaybederŞ. Adil AYDIN .........................................................82Patlıcanlı PilavMesude SARI ..........................................................84

[email protected]

Page 6: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

6 Somuncu Baba

Muhterem Cemâat-i Müslimîn!

Bu hutbemiz hayırlı evlâd yetiştirmek hakkındadır. Müslümanlık tabîî bir dindir, bü-tün ahkâmı tâbîata uygundur. Her hükmü insanlığın tekâmülüne ve bakâsına hâdimdir. Bunun içindir ki; Müslümanlık, insanları evlenmeye ve çocuk yetiştirmeye teşvîk eder. Müslümanlık nazarında çocuklar dünyânın en güzel, en hayırlı metâıdır. Evin bereketidir. Cennet kokularından bir koku ve Allah (c.c)’ın bir hediyesidir. Allah (c.c)’ın ihsân eylediği bu hediyeye karşı şükretmek, ana ile babaya düşen bir vazîfedir, bir borçtur.

Her baba ve ana bundan mes’ûldür. Bu mes’ûliyyetten kurtulabilmek için, Allah (c.c)-’ın ihsân eylediği bu hediyeyi tertemiz muhâfaza etmek, arızâsız büyütmek, bunlara dini-ni, dünyâsını öğretmek, Allah’ını, kitâbını belletmek, dünyâ ve âhirette mes’ûl olacak bir şekilde hazırlamak lâzımdır. Çocukların terbiyesini ihmâl eden onlara bakmayan babalar ve analar, hem Allah yanında, hem cem’iyyet nazarında suçludur.

Çocukların, cem’iyyete faydalı veyahut zararlı bir uzuv olarak yetişmelerinde başlıca âmil ana ile babadır. Çünkü çocuk, içtimâî, sıhhî, ahlâkî birçok hastalıkları ana ile baba-dan tevârüs eder.

Bir çocuğun âilesine, ulusuna hayırlı ve hayırsız bir uzuv olması her şeyden evvel aldığı terbiyeye bağlıdır. Bunun içindir ki, Peygamberimiz Efendimiz: “Çocuklarınıza ikrâm edi-niz, iyi bakınız, terbiyelerine çok dikkat ediniz, onları güzel terbiye ediniz, onlara muhtâc oldukları şeyleri öğretiniz; yüzücülük, atıcılık gibi hayâti idmanları belletiniz, onları helâl rızk ile besleyiniz.” buyurmuştur.

“(Oradan kurtulan İbrahim) Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolgösterecek. Rabbim! bana salihlerden olacak bir evlâd ver, dedi.”

(Sâffât, 99,100.)

Şeyh Hâmid-i Veli Minberinden

HutbelerEs-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s)

Otuzikinci Hutbe

Page 7: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

7Temmuz / 2007

Ey Cemâat-i Müslimîn! Doğduğu günden i’tibâren çocuklarınızın sıhhatinden, gıdâ-sından, yiyip içtikleri şeylerden mes’ûlsünüz. Altı, yedi yaşlarından sonra bu mes’ûliyyet daha ziyâdedir. Çünkü çocuğun asıl istikbâli bundan sonra hazırlanacaktır. Bu devirde çocuğun ahlâkî terbiyesi üzerinde ana ile babanın çok büyük rolü vardır. Şunu hatırdan çıkarmayınız ki, evlâdlarınızın beşeriyyete hayırlı bir uzuv, veyahut muzır bir mikrop ola-rak yetişmesinden, hem Allah yanında, hem beşeriyyet nazarında mes’ûlsünüz. Tahsîl ve terbiyesine dikkat ve ihtimâm olunan bir evlâd, hem âilesinin şerefini yükseltir, hem de ulusunun kuvvetini artırır. Terbiyesi noksân olan bir evlâd, hem kendi nâmını kirletir, hem âilesinin yüzünü karartır, hem de beşeriyyetin başına bir belâ kesilir.

Azîz Müslüman Kardeşlerim! Çocuklarımıza güzel bir İslâm terbiyesi vermekle onların istikbâlini, istikbâldeki saâdetlerini hazırlamış ve ulusumuzun kuvvetine yardım etmiş ol-makla beraber, âhiretimiz için de büyük bir hazırlık yapıyoruz demektir. Dünyâda iken çocuklarımızı güzel bir şekilde terbiye etmek, onlara Müslümanlığını belletmek, dünyâsı için lâzım olanları öğretmek, kendi âhiretimizi ma’mûr etmek demektir. Bakınız Peygam-berimiz (s.a.v) Efendimiz ne buyuruyor: “Hangi bir ana evinde oturur ve çocuklarının terbiyesi ile uğraşırsa o ana cennette benimle beraberdir.” Ne mutlu böyle analara!

Yine bir hadîs-i şerîfte, meâlen Efendimiz şöyle buyuruyor: “Dünyâda hayırlı evlâd yetiştirmiş olanların, yüzünden cennette yüksek derece ve mertebelere erişeceklerdir. Onların duâları ile analar, babalar cennette büyük mertebeler bulacaktır.” Dünyâda iken hayırlı bir evlâd yetiştiren adamın öldükten sonra hayır ve sevâb defteri kapanmaz. Ken-disi kabirde yatarken de evlâdından dolayı Allah (c.c)’ın lütuflarını, Allah’ın ni’metlerini görmüş olur. İşte hayırlı evlâd yetiştirmek bu derece mühimdir.

Muhterem Kardeşlerim! Şunu da insanî ve ictimâî bir borç bilerek arz etmek isterim. Türkiye’mizde şu son senelerde yapılan istatistiklere göre trafik kazası seneden seneye artmakta, bu kazanın kurbanı olarak ölenlerin sayısı senede en az bin, bin beş yüze bâliğ olduğu görülmekte ve ağır sûrette yaralananların sayısının ise yedi bini bulmaktadır. Bu kazaların ekserisinin dikkatsizlik netîcesi vukû’ bulduğu anlaşılmış olduğundan bu husûsta çok dikkat etmek ve yollardan gelip geçerken vâsıtaların geçeceği bir sırada geçmemek ve geçersek de gâyet dikkatli olarak geçmek lâzımdır. Hele bi’l-hâssa henüz idrâk çağına gelmemiş çocuklarımızın sokaklara başıboş bırakılmamasına son derece dikkatle alâkadar olmamız îcâb eder. Böyle dikkatsizlikler birçok ma’sûmların tekerler altında fecî’ sûrette ezilmesine sebeb olduğu gibi, bu yüzden birçok yavrucukların da babasız yetîm hâline geldikleri görülmektedir. Bu hadîsenin önlenmesi hem dinî ve hem de millî bir vazîfedir. Gerçi kazâ tegayyür olmaz diyeceksiniz. Öyledir, ama Allahü Teâlâ “Elinizle kendinizi tehlikeye ilkâ etmeyiniz.” (Bakara, 195.) buyuruyor. Kendimiz, elimizi tehlikeye uzâtırsak maddî ve ma’nevî mes’ûliyyetten kurtulamayız.

Page 8: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

İslâm’a Muhatap Olma Bakımından Kadın-Erkek Eşittir

İlim ve HayatProf. Dr. Ali AKPINAR

8 Somuncu Baba

“İslâm’ın isteklerine muhatap olma bakımından kadın da bir insandır ve erkekle eşittir. Kur’ân, katında üstünlüğün ancak takva ile olacağına dikkat çeker. Nerede ve hangi şartta olursa olsun, insanın bilinci içerisinde olması onu takvalı olmaya götürür.”

Page 9: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

H ep tartışırız, kadının ko-

numunu. Kadın erkek

eşit midir, değil midir, diye.

Kimi, feminist söylemlerin etki-

sinde kalır, kimi de geleneksel

yorumların etkisiyle savunma

mekanizmaları geliştirir. Bu ko-

nuda çok fazla bir mesafe ka-

tedildiği de söylenemez. Zira

bugün kadın, ezilmekte, sömü-

rülmekte ve istismar edilmekte-

dir. Burada önemli olan ise, bir

Müslüman olarak konuya İslâ-

m’ın bakışı ve bu bakışın haya-

ta geçirilmesidir.

İslâm’a göre kadın erkek, bir

bütünün birbirlerini tamamla-

yan parçalarıdır. Biri olmadan,

diğeri eksik ve yarımdır. Her

bakımdan iki cins de birbirine

muhtaçtır. Bu yüzden kadın er-

kek iki cins (Âdem-Havva) bir-

likte dünyaya gelmişler, hayatı

birlikte paylaşmışlar, ilk yasağı

birlikte çiğnemişler, birlikte

tevbe etmişlerdir. Bu birliktelik

bu dünyada devam ettiği gibi

ahirette de sürecektir. Nitekim

kadın ve erkeği, bir bütünün iki

9Temmuz / 2007

“İffet, namus, haya gibi ahlakî

güzellikler, kadın erkek her

Müslümanın sahip olması

gereken değerlerdir.“

Page 10: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

parçası olarak tanımlayan Pey-gamberimiz, “Kadınların, yaratı-lış ve tabiatta erkekler gibi oldu-ğunu” söyler.1

Kutsal kitabımız Kur’ân, in-sanı muhatap alır ve tüm insan-ları eşit olarak görür. İslâm’ın isteklerine muhatap olma ba-kımından kadın da bir insandır ve erkekle eşittir. Kur’ân, Allah katında üstünlüğün ancak takva ile olacağına dikkat çeker.2 Tak-va ise, Yüce Allah’ı hesaba kata-rak yaşamaktır. Nerede ve han-gi şartta olursa olsun, insanın Allah bilinci içerisinde olması onu takvalı olmaya götürür. Bu üstünlük yarışında, kadın er-kekle aynı konumdadır.

Kur’ân’ın yönlendirdiği bu yarışta başarılı olmak ise önce-likle Kur’ân’ı doğru anlama ve onun gereklerini yerine getir-meye bağlıdır. İlk dönemden itibaren kadınlar kendilerini Kur’ân’ın muhatabı olarak ka-bul etmişler, onu anlamak ve

gereklerini yerine getirmek için gayret etmişlerdir.

Kur’ân, Arap dilinin kuralları gereği, genel olarak söylemini eril (müzekker) zamirler üze-rine kurmuştur. Şöyle ki onun tüm insanlara yönelik genel çağrılarında eril kalıplar kulla-nılmıştır. Örneğin yüze yakın ayette geçen “Ey iman edenler” kalıbı, erildir ve “Ey iman eden erkekler” anlamınadır. Ama bu kullanım, kadın cinsini de içe-risine alır. Hz. Meryem’den öv-güyle bahseden ayet “O, gönül-den itaat eden (erkek)lerdendi”3 ifadesiyle sona erer. Bu anlatım, Arap dilinin özellikleri ile ilgili bir durumdur. Bu kullanım ilk dönem Müslüman hanımları-nın da dikkatini çekmiş olacak ki Peygamberimizden bu konu-da açıklama istemişlerdir.

Peygamberimizin eşlerinden Ümmü Seleme, evinde bir gün saçlarını taratırken Hz. Peygam-ber’in mescidden “Ey İnsanlar”

diye seslendiğini duymuş ve saçını taramakta olan kadına

“Bırak sonra tararsın” demiş-ti. Kadın, “O erkekleri çağırıyor, kadınları değil” deyince de ona

“Ben de insanım, biz insan de-ğil miyiz?” diyerek Peygamberi dinlemeye çıkmıştır.4 Nitekim Hz. Peygamberin mescidine kadınlar da devam ederdi. Bir defasında o, namazda ağlayan bir çocuk sesi duyduğu için na-mazı her zamankinden daha kısa tutmuş ve gerekçesini ço-cuğundan dolayı annenin na-mazı bozmamasını sağlamak olarak açıklamıştır.

Yine Ümmü Seleme anne-miz, konuyu şöyle dile getir-miştir: “Ey Allah’ın Peygamberi! Yüce Allah’ın hicret konusunda kadınları andığını duymayacak mıyım?”

Onun bu sorusu üzerine Yüce Allah şu ayeti indirmiştir:5

“Sizden erkek olsun kadın olsun, hiç birinizin çalışmasını boşa çı-karmayacağım. Zaten siz birbiri-nizdensiniz..”6

Ensar hanımlarından Ümmü Umare, yahut Esma bint Umeys Peygamberimize gelip şöyle demiştir: “Bakıyorum da her şey erkeklere, kadınların hiçbir ko-nuda esameleri okunmuyor?”

Onun bu sorusu üzerine şu ayet inmiştir:7

“Müslüman erkekler ve Müs-lüman hanımlar.. İmanlı erkek-ler ve imanlı hanımlar..İtaatkâr erkekler ve itaatkâr hanımlar.. Fotoğraf: Emre AYDOĞAN

10 Somuncu Baba

Page 11: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

Doğru dürüst erkekler ve doğru dürüst hanımlar.. Allah, onlar için mağfiret ve büyük bir mü-kafat hazırlamıştır.”8

Ümmü Amir (Fükeyhe veya Esma) bint Yezid, Hz. Peygam-bere gelerek şunları söylemiştir:

“Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Peygamberi! Allah, seni kadın erkek herkese peygamber olarak gönderdi. Biz kadınlar da sana ve Rabbine iman ettik. Bizler, evlerimizin temeli olup erkeklerin şehvetlerini tatmin ederiz, çocuklarını taşırız. Bizler evlerde kapalı kaldık. Siz erkek-ler ise cemaate çıkar, Cuma kı-lar, hasta ziyaret eder, cenazeye katılır, tekrar tekrar hac yapar, cihad edersiniz. Bu yüzden siz bizden faziletlisiniz. Biz ise, siz bu işleri yaparken mallarınızı korur, elbiselerinizi diker, ço-cuklarınızı terbiye ederiz. Ecir

ve hayırda biz de size ortak mı-yız?” Kadının bu sözleri üzerine Peygamberimiz arkadaşlarına şöyle dedi: “Dini konusunda bundan daha güzel problemini ortaya koyan bir kadın gördü-nüz mü?”9

Hz. Şuayb’ın İffet Abidesi Kızları

Müslüman; imanı ile iç dünyasını kuran, İslâm’ı ile dış dünyasını aydınlatan kimsedir. Onun iç dünya güzelliği dış dünyaya yansıyan davranışları ve duruşları ile kendini göste-rir. Kur’ân Peygamberle beraber olan, onun yolunda olan mü-minleri tanımlarken, secde izleri yüzlerine yansıyanlar10 ifadesi-ni kullanır. Ayet, Allah’a secde sonucu insanda oluşan fıtrî ruh yüceliğine, iç dünya güzelliğine, ahlakî olgunluğuna, vakar ve takva gibi erdemlere işaret etti-

ği gibi; insanın dış dünyasına ve yüzüne yansıyan güzelliklere de işaret etmektedir.

Bir başka ayette de onların yürüyüşlerinde vakarlı/onurlu ol-duğu11 belirtilir. Demek ki Müs-lüman, düşünceleri, söylem ve eylemlerinde olduğu gibi, fizikî görüntüsü ile de farklıdır. Onun her şeyinde belli bir düzen, es-tetik ve disiplin vardır. Onun hiçbir şeyi rastgele ve başıboş değildir. Kendine özgüdür, son derece güzel ve mükemmeldir.

İffet, namus, haya gibi ahla-kî güzellikler, kadın erkek her Müslümanın sahip olması gere-ken değerlerdir.

Hz. Şuayb peygamberin iffet abidesi kızlarının onurlu duruşu, kadın erkek herkese ışık tut-maktadır. Kur’ân’da onların bu duruşları şöyle anlatılır:

11Temmuz / 2007

Fotoğraf: İmam USTA Hz. Şuayb (a.s) ‘ın Kabri / ÜRDÜN

Page 12: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

Musa, Medyen suyuna varın-ca o suyun başında birçok in-sanların, hayvanlarını suladıkla-rını gördü. Onların gerisinde de, hayvanlarını sudan meneden iki kız buldu. Musa, onlara: “İşiniz nedir/niçin hayvanları suya bı-rakmıyorsunuz?” dedi. Dediler ki: “Çobanlar sulayıp çekilme-den biz onların içine sokulup hayvanlarımızı sulamayız. Baba-mız da büyük bir ihtiyardır ge-lemez.”

Hemen Musa, onların hay-vanlarını suladı, sonra gölgeye çekildi: “Rabbim, dedi, doğrusu bana indireceğin bir hayra muh-tacım.”

Derken o iki kızdan biri uta-na utana yürüyerek ona geldi:

“Babam seni çağırıyor, bizim için hayvanları sulamanın ücretini

verecek,” dedi. Musa, o kızların babalarına gelip başından geçen hikâyeyi anlatınca o: “Korkma, o zâlim kavimden kurtuldun” dedi.12

Ayetler, ihtiyaç halinde kadı-nın iş için dışarıya çıkabileceği-ni ve işlerini takip edebileceği-ni göstermektedir. Ancak bütün bunlar meşrû sınırlar içerisinde olmalıdır. Kadın iffetini muha-faza etmeli, giyim kuşamı, du-ruşu ve konuşması ile kişiliğini ortaya koymalıdır.

Ayetlerden anladığımıza göre Hz. Şuayb peygamberin kızları, babaları ihtiyar olduğu için evin dışındaki işleri yap-maktadırlar.

Burada Şuayb peygambe-rin kızlarının, çeşme başında

hayvanlarını sulayan erkeklerin

arasına karışmamaları, onların

çekip gitmelerini beklemeleri

ve kızlardan birinin daha sonra

Hz. Musa’nın yanına utana uta-

na gelmesi dikkat çekmektedir.

Kur’ân, bize örnek olsun diye

onların özellikle bu duruşlarını

anlatmaktadır. Demek ki Kur’-

ân kadını yürüyüşü ve duruşu

ile de iffet abidesidir.

Yine meşru sınırlar içerisin-

de bir erkeğin yabancı bir ka-

dınla konuşmasında bir sakınca

yoktur. Nitekim Hz. Musa pey-

gamber, hiç tanımadığı Şuayb’-

ın kızları ile konuşmuş ve onla-

ra yardım etmiştir.

Onlar peygamber kızlarıydı-

lar. Peygambere yaraşır şekilde

bir hayat yaşayarak herkese ör-

12 Somuncu Baba

Page 13: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

nek olmalıydılar. Nitekim öyle de oldular.

Onlar peygamber eşi olma-ya namzettiler. Nitekim onlar-dan biri, daha sonra Hz. Musa peygambere eş olacaktı.

Onların ihtiyar babaları var-dı, bu yüzden ona bakmak ve evin dışında bir takım işleri görmek zorundaydılar.

Onların utanma duyguları, erkeklerin arasına karışmaktan onları alıkoyuyordu.

Onların iffetleri yürüyüşleri-ne yansımıştı. Kırıtarak, cilveli yürümekten kaçınıyorlardı. Ni-tekim Kur’ân, kadınlara ayak-larını yere vurarak yürümeyi, ayaklarındaki takıların seslerini bile yabancı erkeklere duyur-mayı yasaklamıştı. “O mümin hanımlar, gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayakla-rını yere vurmasınlar/ dikkatleri üzerlerine çekecek şekilde yü-rümesinler!”13

Yine Kutsal Kitabımız, Müs-lümanlara örnek olarak sundu-ğu peygamber hanımları ile ilgili olarak şu uyarılarda bulunmuş-tu: “Ey peygamber hanımları!.. Eğer Allah’tan korkuyorsanız, yabancı erkeklere karşı çekici/işveli bir şekilde konuşmayın… Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçıl-mayın…”14 Demek ki İslâm ka-dını giyim kuşamına dikkat etti-ği gibi, yürüyüşüne, konuşması-na da dikkat etmelidir. O, asla fitneye kapı aralayan konumda olmamalıdır.

İslâm kadını, dişiliği ile değil kişiliği ile sosyal hayatın içeri-sindedir. Yuvayı dişi kuş yapar ifadesi, bugün dilimizde eko-nomik alanla sınırlanıp yalnızca kadının tutumlu oluşunu anlat-mak için kullanılsa da aslında toplumun temeli olan aile yu-vasını her bakımdan kadın inşa eder. İman ve İslâm güzellikle-riyle kadın yapar yuvayı. Kadın, aile içerisinde eşini çeker çevirir ve yönetir. Ailede çocuğun en etkili ve ilk hocası da kadındır.

Öte yandan iffet ve namus kavramları, hem Müslüman ka-dınları hem de Müslüman er-kekleri ilgilendiren değerlerdir. Maalesef dinden kaynaklanma-yan anlayışlarla bugün, erkekler için mubah görülen bazı şeyler kadınlar için günah/haram ola-rak algılanmaktadır. Sözgelimi bir kadının yaptığı ahlaksızlık yadırganırken, aynı ahlaksız-lık erkekler için hoş görülür ol-muştur. Oysa fuhuş, ahlaksızlık ölçüleri cinsler için aynıdır. Her çeşidi ile fuhuş ve zina, kadınlar için de erkekler için de haramdır. Bu suçları işleyenlerin dünya ve ahiretteki cezaları da birdir. Kur’-ân, Hz. Peygamber döneminde yaşanan ifk/iftira olayına karışan bazı erkeklerin bu hareketlerini Fâhişe olarak niteler: “İnananlar arasında çirkin şeylerin/fuhşun ya-yılmasını arzu edenler için dünya ve ahirette çetin bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz”15 Aynı şekilde Kur’ân’ın “Zinaya yak-laşmayın/ onu düşünmeyin, ona düşürecek söylem ve eylemlerin içerisinde yer almayın”16 buyru-

ğu kadın erkek herkesi içine alır.

Sonuç olarak şunları söyle-yebiliriz:

İslâm’a muhatap olma, onu anlama ve gereklerini yerine getirme konusunda kadın erkek eşittir. Kulluk yarışında cinsler arasında bir fark yoktur. Hik-metin gereği olarak kadın olsun erkek olsun kişilere, farklı sınav soruları sorulabilir. Ama sonuçta, her iki cinsin asıl hedefi de Alla-h’ın hoşnutluğunu kazanıp cen-netine girebilmek olmalıdır. Bu yarışta kadın erkek herkes yarış-malı, çalışıp gayret etmelidir.

İslâm’ın ilk döneminden iti-baren bu kutlu yarışta erkekler kadar kadınlar da yerlerini al-mışlardır. Tarihin görünen say-falarına kadın kahramanların isimleri çok fazla yazılmamış olsa bile, elde edilen başarı ve başarısızlıklarda erkekler kadar kadınların da katkısı ve sorum-luluğu vardır. Bu yarışta her iki cins de üzerine düşeni yerine getirmeli ve birbirine yardımcı olmalıdır.

1- Ebu Davud, Tahare 99/236.2- 49 Hucurat 13.3- 66 Tahrim 12.4- Ahmed, VI, 297; Müslim, Fedail 9/29.5- Taberî, Câmiu’l-Beyân, IV, 143; İbn Ke-

sir, Tefsîr, I, 441.6- 3 Alu Imran 195.7- Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXII, 8; İbn Ke-

sir, Tefsîr, III, 487.8- 33 Ahzab 35.9- İbn Sad, Tabakat, VIII, 319-320.10- 48 Fetih 29.11- 25 Furkan 63.12- 28 Kasas 23-25.13- 24 Nur 31.14- 33 Ahzab 32-33.15- 24 Nur 19.16- 17 İsra 32.

Dipnot

13Temmuz / 2007

Page 14: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

14 Somuncu Baba

Aile Hayatı ve Manevî Eğitim

Hidâyetle Tanışan Bir Aile

1926 yılının sonbaharı. Olay, Berlin’de geçiyor. Ünlü Batılı mütefekkir Muhammed Esed ve ailesinin İslâm’a dönüş öyküsü.. Esed, birgün Berlin metrosunda seyahat ederken refah toplumu olmalarına rağmen in-sanların yüzlerinin sanki gizli bir acıyla kasılı olduğunu görür. İnsanların yüzlerinde cehennemî bir çizgi vardır. Duyduğu sarsıntıyı yanında bulunan eşi Elsa’ya açar. Elsa, evet der, bu insanlar, “bir cehennem azabı çeki-yorlar sanki.. Acaba kendileri bunun farkındalar mıdır?” diye kocasını tasdik eder. Yön haritalarını kaybetmiş insanların içindeki huzursuzluk, yüzlerine vurmuştur. Esed bu acıları ve ıstırapları insanların amaçsız, nihilist, inançsız ve fasılasız sadece refah peşinde, güdülerini doyurma peşinde koştuklarına bağlar. Çünkü kanaat en büyük hazinedir. Gönül gözü aç olan insanın dün-ya gözü asla doymaz. Kutsalı olmayan, kutsala tutun-mayan bir insan, her şeye sahip olmak uğruna bütün değerlerin ipliğini pazara çıkarır. Yaşadığımız modern zamanlarda olduğu gibi.

Esed ve ailesi eve döndüklerinde masada açık kal-mış Mushaf’ı görürler. Esed, bizzat kapatıp kaldırmak için Mushaf’a uzandığında gözleri Tekâsür Sûresi’ne ilişir. Birden bu surenin o gün metroda yaşadıklarının tam bir yankısı ve yorumu olduğunu hisseder. Çün-kü tekâsür; insanın daha çok konfor, daha fazla maddi servet, insanlar veya tabiat üzerinde daha güçlü otorite ve kesintisiz bir teknolojik ilerleme için çırpınma sap-lantısını ifade eder. Bu çabaların, başka her şeyi dışla-

“Gönül gözü aç olan insanın dünya gözü asla doymaz.

Kutsalı olmayan, kutsala tutunmayan

bir insan, her şeye sahip olmak uğruna

bütün değerlerin ipliğini pazara çıkarır.

Yaşadığımız modern zamanlarda olduğu

gibi.“

İlim ve HayatProf. Dr. Ramazan ALTINTAŞ

Page 15: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

yan bir şekilde aşırı bir tutkuyla sürdürülmesi, insanı her türlü ruhi kavrayıştan ve dolayısıyla tamamıyla manevi/ahlaki değer-ler üstüne kurulmuş herhangi bir sınırlama ve kısıtlamayı ka-bullenmekten alıkoyar. Sonuçta yalnız bireyler değil, bütün bir toplum iç tutarlılığını ve denge-sini, dahası her türlü mutluluk şansını yavaş yavaş yitirir. Artık toplum bir denge firarisi yaşa-maya başlar. Öyleyse, Tekâsür Sûresi’nin muhtevasında neler vardır? Esed’e bu surenin muh-tevası şu düşünceleri terennüm ettirir:

“Bütün çağlarda insanlar ta-mahı, açgözlülüğü tanımışlardır: Ama tamah ve açgözlülük baş-ka hiçbir çağda bugün olduğu kadar ciğer sökücü bir hırs ha-linde kendini açığa vurmamıştır.

İnsanların boyunlarına binmiş; kamçısını tam yüreklerinin ba-şına indiriyor, İfrit, uzaklarda alayla göz kırpan yalancı he-deflere doğru dehliyor onları. Ne kadar hikmetli olursa olsun bir insan, yirminci yüzyıla özgü bu acılı koşuyu kendiliğinden bilemez. Böylesine hâkim bir perdeden, böylesine apaçık bir üslupla dile getiremezdi. Hayır, Kur’an’da konuşan Hz. Muham-med’in sesinden daha güçlü, daha yüksek bir sesti ve bütün zamanları aşarak ulaşıyordu yir-minci yüzyıl insanın kulağına.”

Esed ve ailesini çarpmış-tı, aşkınlıktan kopmuş birey ve toplumun düşüşünün Kur’an’da canlı bir şekilde tasvir edilmesi. Evet o Kur’an geçmişte Mekke müşriklerinin ya da günümüz müsteşriklerinin iddia ettiği gibi

Muhammed’in uydurması de-ğildi. O, serapa Allah kelamıydı. Artık Esed ve eşi Elsa, Müslüman olmağa karar vermişlerdi. Çün-kü aile kavramının da kutsalla yakın bir ilişkisi vardı. Birbirine yabancı iki insan evlilik akdini yerine getirmek için adım attık-larında Allah onların gönül dün-yalarına sevgi, rahmet, merha-met ve iyilik tohumları atıyordu. Özü kutsalla ilişkilendirilmiş bu duygular birbirine yabancı iki insanın huzur sağlamasını per-çinliyordu. Bu Allah’ın varlığı-nın bir göstergesiydi. Böyle bir birliktelik, salt maddi haz ya da çıkar ilişkisine ayarlı biyolojik bir birliktelik değildi. Bunun adı, ciddi manada temelleri üreti-ci sevgi, sadakat ve merhamet duygularıyla atılan ve meşrû dayanaklar üzerinde yükselen

15Temmuz / 2007

Page 16: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

huzurlu bir aile binâsının inşâ edilmesiydi. Böyle bir dünyada ibadet; bir müslümanın meşru bir çerçevede Allah’ın rızasını kazanmak adına yaptığı her tür-lü davranışın adıydı. Elbette aile düzeni de bu kapsamın alanına girmektedir. Tarih boyunca ai-leye yönelik saldırılar olmasına rağmen aile hayatımızda çok şükür büyük ölçekte çöküşün ve çürümenin olmayışını işte bu sırda aramak gerekmektedir.

M. Esed, İslâm’la aydınla-nınca, 19 yaşında gördüğü bir rüyayı hatırlar. O, birgün Ber-lin’de yine metroda yolculuk yapıyordu rüyasında. İçinde bulunduğu bir metro treninin

yeraltından çıktıktan sonra sap-landığı sonsuz ufuklu bir batak-lıkta, az ötede çökmüş duran ve kendisini beklediğini hissettiği, yüzü örtülü kısa kollu harmanili binicisi olan bir devenin terki-sine binerek, saat, gün, ay, kı-saca zaman kavramını yitirecek kadar uzun bir yolculuk sonun-da, yakmayan fakat kör edici parlaklıktaki bir beyaz ışığa var-dığını görmüş ve tasvir edilmez bir ahenkteki sesin: “Burası, Ba-tı’nın en uç şehri” dediğini işit-mişti. Yıllar sonra, rüyasındaki binicinin Hz. Peygamber, ışığın kavuştuğu iman, işittiği sözle-rin ise, Batı’daki hayatının sona ereceğinin habercisi olduğu yo-rumuyla karşılaşacaktı.

M. Esed ve eşinin anlam arayışı, İslâm’la noktalanmıştı. Onlar artık kendilerini güvende hissettikleri bir dünyada bul-muşlardı. Çünkü iman, kişinin kendisini güvende hissetmesi olayıdır. Acaba rüyasında ken-disine “burası, Batı’nın en uç şehri” diyen Hz. Peygamber’-in örnek ve kendisini güvende hissettiği aile hayatı nasıldır? O mutlu aile hayatını, günümüzün modern aile yapılarına taşımak ve yeniden üretmek mümkün müdür? O’nun mutluluk yuvası, bizim dünyamızda da tekrarla-nabilir mi? Şimdi de bu sorula-ra cevap arayalım. Efendimizin hayat çizgilerinde kendi hayatı-mızı izleyelim. Aile kavramının anlamını yitirdiği, yerini birlikte yaşama bırakmaya başladığı bir çağda, yıkıma uğramadan yere düşmek üzere olan bir adamın sendeleyerek tekrar ayaklarının üzerine doğrulduğu gibi, kutsal-la ilişkili meşrû dayanakları olan aile yapımızı yangınlardan kur-taralım.

Mutlu Aile Hayatının Manevî Temelleri

Aile hayatı; sevgi, sadakat, hak, fedakârlık ve adalet gibi değerler üzerine kurulmalıdır. Sevgi, biyolojik yönelimin de ötesinde bir anlam taşır. Kişinin sevdiği varlığa olumlu ve şu-urlu yönde katkıda bulunması anlamını içerir. Biz Efendimi-zin aile hayatını; sevgi, sadakat, özveride bulunma ve adalet gibi değerler üzerine inşa etti-ğini görüyoruz. Hiç şüphesiz bu kavramlar aile hayatında anlam bulmalıdır. Aile, çocuğa ilk eğiti-

16 Somuncu Baba

Page 17: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

17Temmuz / 2007

min verildiği yerdir. Çünkü aile, okul öncesi eğitimin verildiği bir kurumdur. Ailede her söylenen sözcük, çocuğun kişiliğine ko-nan bir tuğla gibidir. Çocuğun ilk öğretmenleri; anne ve ba-basıdır. İşte, yukarıda M. Esed’-in hayatın anlamını yitirmiş bir toplumun ruhunun fotoğrafını çektiği gibi, çocuklarımızın on-lara benzemesini istemiyorsak, şimdiden önlem almalı ve en az yüzelli metre karelik top-rak parçasına sahip olduğumuz evlerimizi sıcak ve huzurlu bir okul haline dönüştürmeliyiz. Ben inanıyorum ki yaşadığımız dünyada Allah’a karşı sadece yapmadıklarımızdan değil, yap-ma imkânımız olduğu halde yapamadıklarımızın da hesabını vereceğiz. Bu noktada, lafolo-ji Müslümanlığının çok olduğu ama temsil Müslümanlığının az olduğu bir dünyada, mazbut aile yaşamı örnekliğiyle çevre-mizdeki insanlara da mutlulu-ğun adresini gösterebiliriz.

Acaba Efendimizin aile ha-yatı nasıldı? Şemâil-i Şerîf, Şifâ-ı Şerîf ve Siyer-i Nebî gibi kitap-larından öğrendiğimize göre, O’nun hayatı son derece dü-zenliydi. Biz İslâm’ın nezaket ve disiplin dini olduğunu O’n-dan öğreniyoruz. Hz. Peygam-ber, eşlerine karşı saygı gösterir, haklarını korurdu. Örneğin, geceleyin ibadet etmek istediği zaman bile, eşinden izin alma inceliğini gösterirdi. Elbette, her ailede bazı tatsızlıklar yaşanabi-lir. İnsan, unutmak ve hatadan mürekkep bir varlıktır. Önemli olan, tatsızlıklar meydana gel-

di diye, çözüm yolunu aile içi şiddet kullanmada, mahkeme-ye başvurmada ya da talak-ı selâsede görmemek gerekir. Aziz İslâm Peygamberi, aile içi tatsızlıklar meydana geldiği zaman; anlayışla karşılar, uya-rılarını incitmeden, kırmadan, dökmeden yapardı. Sorunların, taraflar arasında uygarca ve gö-nül hoşluğu ile çözümüne katkı sağlardı.

Günümüzde, şefkat, mer-hamet gibi değerler aile yapı-larımızdan uçmak üzere. Eğer çocuklarımız ailede sevgi, yar-dımlaşma ve merhamet gibi değerleri pratik anlamda yaşa-mazlarsa, bu değerleri yabancısı olduğu sokakta ve dış dünyada ararlar. Onların masumiyetinden bir takım zararlı kişi ve organi-zeli suç örgütleri istifade etme-ye kalkabilir. Böyle durumlarla karşılaşmamak için Efendimizin yaptığı gibi yapalım. Ailede her biri bir gonca olan çocuklarımı-za şefkatli ve merhametli dav-ranmayı esirgemeyelim. Anne ve babalar olarak çocuklarımızı öpelim, okşayalım, onlara, yü-rekten sevdiğimizi hissettirelim. Bilinçaltlarında sevgisizliği bü-yültmeyelim. Eğer bugün, kız-larımız yaşlı erkeklere ilgi du-yuyorsa, eğer genç erkeklerimiz kendisinden yaşlı bayanlara ilgi duyuyorsa, bu anne ve babala-rın zamanında çocuklarından sevgi ve yakınlığı esirgemeleri-nin kaçınılmaz bir sonucudur. Her şey zamanında güzeldir. Eğer çocuklarımızı zamanında anne-baba sevgisiyle yetiştirmiş olsaydık, onlar yetişkinliğe adım

attıkları dönemlerde hayatı mutlulukla paylaşacak kendile-rine yaşıt eşler arayacakları yer-de, tatmin olmamış duygularını tatmin adına kendilerine denk olmayan sığınacak limanlar ara-mayacaklardı. Unutmayalım, günümüzde sokakta ne olduğu belirsiz yanlış işler peşinde olan karanlık kişi ve örgütler, şefkat ve merhamet ahlakından mah-rum olarak yetiştirilmiş çocuk-larımızı yapmacık sevgi ve mer-hamet gösterileriyle tuzaklarına daha kolay düşürmektedirler. Onun için Peygamberimiz, ço-cuklarına ve torunlarına karşı oldukça merhametli davranırdı. Asla onları ihmal etmez; dışarı-dan geldiği zaman güler yüzle eşinin ve çocuklarının hal-ha-tırlarını sorardı; sorunları varsa onları paylaşırdı. O, çocuklarla konuşurken, sanki bir yetişkinle konuşuyormuş gibi konuşarak, onlara değer verirdi. Onun tu-tumu, bütün çocuklara yöne-likti. “Benim birçok çocuğum var, hiçbirini öpmedim” diyen bir sahabeye, Efendimiz, “yü-reğinde merhametin olmadığını, dolayısıyla yüreğine sevgiyi koy-ması gerektiğini” tavsiye etmiş-tir. Ancak çocuklarımızı böyle bir davranışla aileye ve değerle-rimize bağlayabiliriz.

Aile okulunda neler yapabili-riz? Hiç olmazsa önü tatile denk düşen haftanın bir akşamını

‘çay saati’ olarak düzenleyebili-riz. O, akşam ailede televizyon, bilgisayar gibi her şey susturul-malıdır. O gün hem çocukla-rımızın ilgi, alakalarını çekecek, düzenleyeceğimiz mini progra-

Page 18: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

18 Somuncu Baba

ma aktif katılımlarını sağlayacak boyutta hem mideye ve hem de gönle yönelik ziyafetler düzen-lenmelidir. Bu esnada hiç ol-mazsa, şeker tadında çocukları-mızın kavrayabileceği bir üslup ve dilde kitaplar okuyabiliriz. Örneğin, diyelim ki Mevlânâ’-dan Öyküler diye bir kitaptan yüksek sesle okuduğumuz bir öykü aile içinde paylaşılmalı, böylece çocuklarımıza yanlış ve doğrular kavratılır, neticede değerlerimiz aktarılır. Onların milli ve manevî değerlerden kopmamasına, tarih şuuruyla yetişmelerine yardımcı olduğu-muz gibi, kendi değerlerine de yabancılaşmamalarına katkıda bulunmuş oluruz. Elbette salt okumak yeterli değildir. Özel-likle aile ortamında anne ve ba-balar kendi aralarında iyi tutum ve güzel davranışlarıyla çocuk-larına örnek olmalıdırlar. Kendi-lerinin yapmadıkları bir güzel-liği çocuklarından beklemeleri doğru değildir. Yine anne-baba-lar mümkün olduğu kadar aile-de yüzlerinden gülücükler eksik olmamalıdır. Yürekten mutlu bir tablo çizilmelidir. Peygamberi-miz de böyle yapardı. Evinde daima güler yüzlü idi. Saha-beden Abdullah b. Haris: “Ben Peygamberimizden daha çok te-bessüm eden bir kişi görmedim” diyor. Demek ki O, sadece ai-lede değil, her tarafta böyle idi. Şâirler O’nu şöyle tasvir ediyor-du: Bir ney ahengi taşır ellerin/Boşaltır ufkuma parmaklarından/Bir bahar muştusu güler/Güneş-ler devreden yanaklarından. O, her kim olursa olsun, kırıcı söz

söylemez, hiçbir kimseyi renci-de etmezdi. O daima yumuşak huylu ve anlayışlı idi. O, yerine göre eşlerine danışır, zaman za-man takdir eder, teşekkür eder, özellikle aile işlerinde eşlerine yardım ederdi. Bu sebeple eş-ler hanımlarını bir hizmetçi gibi görmemelidirler. Yerine göre Efendimiz, kendi işlerini kendisi yapardı. Elbisesini kendisi yıkar, yırtık ve söküklerini kendisi di-kerdi. Hatta yerine göre ayak-kabılarını tamir eder, koyunları-nı sağar, onların yemlerini verir, evi süpürür, ekmek yapımında eşlerine yardım ederdi. Hiç kuşkusuz aile ortamı kolektif bir dayanışmayı gerektirir. Aile hayatında birbirlerine yardım eden eş ve çocuklar arasında mutlu bir hava solunur.

Aile ortamı, çocukların ilk eğitim aldıkları bir okul hüviye-tindedir. Medeniyet ve kültürü-müzün tarihi sürekliliğini sağ-lamak noktasında değerlerimiz yeni nesillere bu ocakta aktarılır. Bu ocakta sağlam atılan temel-ler, sağlam şahsiyetlerin ve aile yapılarının gelişim ve devamlılı-ğına hizmet eder. Aslında hiçbir insan çatık kaşlı, hiç gülümse-meyen ve tebessüm etmekten çekinen kimseleri sevmez. Bu açıdan, yüzlerinde tebessüm eksik olmayan bir toplum yapısı inşâ etmek istiyorsak, aile okul-larında çocuklarımıza yerine göre öğretici ve geliştirici mizah ve şakalara da yer vermemiz gerekiyor. Çünkü mizah, yerli yerinde yapıldığı takdirde; zi-hinleri yeniler, insanda dinlen-me arzusunu artırır, sıkıcılığı ve

monotonluğu giderir. Yapılan

ortamlara neşe ve sevinç getirir.

İyi iletişim kurmaya yol açmakla

kalmaz, insanın hem kendisiy-

le ve hem de toplumuyla barı-

şık olmasını sağlar. İşte iyi bir

eğitimci olan Hz. Muhammed

(s.a.v.), çevresindeki insanların

gönüllerini almak ve onların

sevgilerini kazanmak adına öğ-

retici mizah örneklerine başvu-

rurdu. Böylece insanlar güler-

ken, düşünmesini de bilirlerdi.

Neredeyse gülmeyi unutan bir

toplum haline geldik. Yürekle-

rimiz acılarla geriliyor. Elbette

bunun bazı sebepleri var. Ken-

di mutluluklarını başkalarının

mutsuzluğu üzerine bina etmek

amacında koşmak, insanca bir

davranış değildir.

Sonuç olarak söylemek ge-

rekirse, Türkçemizde hayata

olumlu bakmayı tasvir eden hoş

bir deyim vardır: “Güzel gören

güzel düşünür, güzel düşünen

hayatından manevî zevk alır.”

Hayatımızda pek çok şey, haya-

ta bakış açımızla ilgilidir. Aile ha-

yatımızda çocuklarımızın mutlu,

kendine güvenen, yarınından

emin sağlam kişilikli nesiller

olarak yetişmelerini istiyorsak,

onlara hayata olumlu ve güzel

bakmanın abc’sini aile okulun-

da kazandırabiliriz. M. Esed’in

işaret ettiği gibi ancak hayatı bir

bütünlük içerisinde yaşayan ne-

siller, yaşamdan manevî haz

almasını bileceklerdir.

Page 19: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

19Temmuz / 2007

Geçmişin İzleriAtaerkil aileydik eskidenGâyemiz horantaca birlik idiAyrılık gayrılık değildi bize göreÇünkü bizi biz eden;Düzen ve doyumsuz dirlik idiMütemadiyen

Tek diz otururduk yer sofrasınaAynı kabtan yer-içerdik böyleceEn üst başta dedemEn alt başta bizKaşık daldırırdık çorba tasınaHepimiz

Aştan sonra iş taksimi başlardıVe herkes yönünü işine çevirirdiAkşam eve dönende;Babam dedeme günlük tekmil verirdiKaide kural vardı, hoş saygı vardıMezkûr dönemde

Ya gün görmüş ninem!Kaç kez iner çıkardı taş merdivenlerdenBakmazdı asırlık yaşına, gövdesineVücuduna kramp girerdi birdenNe doktor bilirdi ne emAdı: Gülsenem

Un elerdi anam, hamur yoğururduEl sürmezdi nîmete besmelesizTandır yakıp ekmek ederken,Aslan kesilirdi yelesizYorgunluktan dili damağı kururdu Bağ bostan derken

Kimse şikâyetçi olmazdı hâlindenHattâ iki rekât şükür namazı kılmakYaşam borcuyduİnançta her şeyin üstündeydi hakKorkulurdu günahtan, kul vebâlindenMutlak

Evin en büyük çocuğu ben olduğumdanBana emanet edilirdi kardeşlerimAvuturdum onları bahçe damındaBu huzur ortamında;Berraktı düşüncelerim, ‘ak’tı düşlerimYaz eyyamında

Ahmet Süreyya DURNA

Page 20: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

K ur’an-ı Kerim’de müminlere yönelik hitaplar;

“Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü-

min erkekler ve mümin kadınlar, itaatkâr erkekler ve

itaatkâr kadınlar, sâdık erkekler ve sâdık kadınlar, sab-

reden erkekler ve sabreden kadınlar, (Allah’a) gönülden

bağlı (mütevâzi) erkekler ve (Allah’a) gönülden bağlı

(mütevâzi) olan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sa-

daka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan

kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan

kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve Allah’ı çok

zikreden kadınlar” diye tefriksiz yapılmış, mü’mine ve

saliha kadınlar mü’min ve salih erkeklerden ayrılma-

mıştır. Bu teşvik edici sözlerle Kur’an, kadın ve erkeğin

iman açısından eşit olduğuna dikkat çekmiştir. İslâm’ın

ilk zamanlarında kadın içtimaî hayatın her safhasında

erkekle beraber yer almış, hatta gazalara bile fiilen iş-

tirak etmiştir. Dünyalık olarak kendisine sevdirilenlerin

başında kadını sayan Peygamberimiz, erkek ve kadının

içtimaî hayattaki yerini bir bütünün iki ayrı parçası ola-

rak tayin etmiştir.

Milliyet, cinsiyet ve statü ayrımını dikkate almayan

sûfîler erdemli, dürüst ve güzel ahlâk sahibi fertler ye-

tiştirmeyi gaye edinmiş; insan olmanın farkına varıp

kulluğun şuuruna ermeyi sağlamışlardır. Susayan gö-

nülleri maneviyat pınarlarıyla beslerken, bunu sadece

erkeklere has değil, toplumun yarısını meydana geti-

ren kadınları da içine alan bir anlayışla gerçekleştirme-

ye çalışmışlardır.

Sûfi PerspektifDoç.Dr. Kadir ÖZKÖSE

Tasavvuf Kültüründe Kadının Yeri

“Örf ve âdetlerin baskısı ile kadına karşı

mesafeli bir tutum sergileyen geleneksel

anlayışa rağmen, çoğu zaman gerek kadınların tarikatlardaki statüsü ve

gerekse bazı sûfîlerin kadınlar hakkındaki

görüşleri oldukça ilginçtir. Bazı sûfîlerin

kadına bakış açısını araştırdığımız zaman, tasavvuf geleneğinin,

feministleri kıskandıracak bir birikime sahip

olduğunu görürüz. Bu nedenle İslâm kültür ve

düşünce tarihinde kadına en çok değer veren ve

kucak açan disiplin, tasavvuf olmuştur. “

20 Somuncu Baba

Page 21: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

21Temmuz / 2007

Kadına Bakışta Farklılık

Tasavvufta kadının konumu-

nu ele alırken sûfîlerin tek tip

kadın imajından bahsetmek

doğru değildir. Zühd, tasav-

vuf ve tarikat dönemlerinde

sûfîlerin geneli kadına olumlu

bakış açısı sergilerken, bir kıs-

mı olumsuz tavır takınmışlardır.

Kadın konusundaki yaklaşım

tarzları çağlara, bölgelere, sûfî

düşünürlerin meşreplerine ve

mensup oldukları tarikatlara

göre değişmektedir.2 Bu görüş-

lerde benzer ve farklı yönler

olduğu gibi çelişkiler de vardır.

Bazen aşağılanmada en aşağı

noktaya indirilen kadın, bazen

de yüceltilerek melek derece-

sine çıkarılmıştır. Hatta aynı

mutasavvıfın kadınla ilgili dü-

şüncelerinde bir takım zıtlıklar

da görülebilmektedir. Bu du-

rum, sûfîlerin tasavvuf yolunda

aldıkları mesafelerin, ulaşmış

oldukları manevî mertebelerin,

içinde bulundukları hâllerin ve

kazandıkları tecrübelerin tabii

bir sonucu olarak değerlendiri-

lebilir.3 Bu sebeple sûfîlerin bu

konudaki fikirlerini kesin hat-

larla bir noktada toplamak söz

konusu olamamaktadır.

Erkek ile Kadın Arasında Bir Ayrımın Olmaması

Tasavvufta kadın, genel ola-rak nefs, dünya, hevâ ve heves ile özdeşleştirilip kaçınılması gereken “dünya süsü” olarak4 sunulmasına rağmen diğer İs-lâmî ilim dallarındaki statüsün-den daha liberal bir durumda karşımıza çıkar.5 Tevhid telâkki-sinde ne âşık ne de maşuk diye bir ayrım olamayacağından, er-kek ile kadın arasında bir ayrım gözetilmemektedir.6 Benliğin inkişafını sağlamak isteyen, ha-kikat arayışına koyulan ve ma-nevî kemâlâta ermek isteyenler Mutlak Varlık’ı tanıma, anlama ve O’nunla bir olma yolunda yürümüşler, Hakk’a ermeyi ye-gâne özlem hâline getirmişler-dir. Hakikat yolcuları arasında belli bir cinsiyetin ağırlığı değil insan olma çabasının öncüleri bulunmaktadır. Dolayısıyla ta-savvufî hakikate ulaşan erkekler kadar hakikat önderi kadınlara da rastlanmaktadır.7 Zira sûfîle-re göre manevî yaşamda cinsi-yet ayrımı yoktur. Onlardan biri olarak Rabiatü’l-Adeviyye saf ve berrak bir aşkın örneği kabul edilmektedir.

Tasavvuf, toplumda cinsi-yet ayrımı yapmadan ahlâklı, erdemli ve dürüst bireyler ye-tiştirmeyi gaye edinmiş, insan olmanın farkına varıp kulluğun idrakinin gerçekleşmesine uğ-raşmıştır. Tasavvufta seyr u sülûk akıl işi değil, gönül işidir. Akıl Al-lah’ı arattırır, i l im yaklaştırır, aşk buldurur. Allah’a giden yol gö-

Page 22: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

22 Somuncu Baba

nül merkezli olduğuna göre ka-dınların bu yolda başarısız ola-bileceği iddiası geçersiz olmak-tadır. Zira kadınların yapısı ilahî hakikatleri ve sırları kavramaya daha müsait; gönül zenginliğini sağlayıp aşk, şevk, vecd, sezgi ve ilham gibi nitelikler kadınlar-da daha güçlüdür.8 Bu gerçekten hareketle ilk dönem sûfîlerinde kadın ve erkek dervişler arasın-da farklılık gözetilmezdi.

Tasavvuf Kaynaklarında Sûfî Kadınlardan Bahsedilmemesi

Toplumun geleneksel do-kusu, diğer İslâmî disiplinlerde olduğu kadar tasavvuf ilminde de varlık göstermeye çalışan, tasavvufun manevî cazibesine kapılıp tekke ve dergâhlardaki faaliyetlere katılmak isteyen ka-dınlara bir takım psikolojik bas-kı uygulamıştır. Bu yüzden ta-savvuf kültüründe genellikle er-

kek sûfîlerin isimleri ön planda tutulmuştur. Nadir olarak kadın sûfîlere mahsus eserler bulunsa da, ilk kadın sûfî Rabia ile bir-likte kaynaklarda sınırlı sayıda kadına yer verilmiştir.

Rabiatü’l-Adeviyye’den baş-ka birçok “rahibe” ve “sûfîye” adıyla bilinen hanımlar bulun-masına rağmen tasavvuf tarihi kitapları kadın sûfîlere yeterince yer ayırmamıştır. Örneğin tasav-vuf ve tasavvuf tarihinin önemli eserlerinden olan Kuşeyrî’nin Risâle’sinde kadın sûfîlerden hiç söz edilmezken, Ebû Nuaym’ın Hilye’tül-Evliyâ’sı, İbnü’l-Cevzî-’nin Sıfâtü’s-Safve’si, eş-Şârânî-’nin Tabakâtü’l-Kübrâ’sı, Molla Câmî’nin Nefahâtü’l-Üns’ü ka-dın sûfîlerden bahseden kitap-lardandır ki bunlarda da toplam 34 kadından bahsedilmiştir.9 İb-nü’l-Cevzî bunun bir eksiklik ol-

duğunu, kendi kitabını Ebû Nu-aym’ın kitabıyla karşılaştırırken ve onu eleştirirken şöyle açıklar:

“Ebû Nuaym kitabında çok az sa-yıda kadın sûfîlerden zikretmiştir. Oysa bu eksiklik sadece kadınla-rı değil, bazen erkekleri de ilgi-lendirir. Mesela, Süfyân es-Sev-rî’den bahsederken Rabia’dan bahsedilmezse, Süfyân’ın hayatı da yarım anlatılmış olur.”10 Bu sözüyle İbnü’l-Cevzî, kadınlara Ebû Nuaym’dan daha fazla yer verdiğini belirtmek istemiştir, ancak İbnü’l Cevzî’nin de ka-dınlardan yeterince bahsettiği-ni kabul etmek, kadın sûfîlerin hakkını yemek olur.11 Bunlar-dan başka diğer tasavvufî kay-naklar az da olsa kadınlardan bahsederler. Ancak Ebû Abdir-rahman es-Sülemî’nin yazdığı ve ne yazık ki günümüze kadar yazma eserler arasında kalmış

“Zikrü’n-Nisveti’l-Müteabbidâti’s

Page 23: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

23Temmuz / 2007

Sûfîyyât” adlı eseri, sadece ka-dın velileri ele alması yönüyle ilk ve orijinal bir eserdir.12

Özetle, tasavvufun manevî cazibesine kapılıp tekke ve der-gâhlardaki faaliyetlere katılmak isteyen kadınlara toplumun psi-kolojik baskısı görünmez bir set çekmiştir. Bu yüzden tasavvuf kültüründe genellikle erkek sû-fîlerin isimleri ön plandadır. Na-dir olarak kadın sûfîlere mahsus eserler bulunsa da, ilk kadın sûfî Rabia ile birlikte kaynaklarda sı-nırlı sayıda kadına yer verilmiş-tir.13

Kadının Dişilliğinden Çok İnsanlığı ile Anılması

Örf ve âdetlerin baskısı ile kadına karşı mesafeli bir tutum sergileyen geleneksel anlayışa rağmen, çoğu zaman gerek ka-dınların tarikatlardaki statüsü ve gerekse bazı sûfîlerin kadınlar

hakkındaki görüşleri oldukça il-ginçtir. Bazı sûfîlerin kadına ba-kış açısını araştırdığımız zaman, tasavvuf geleneğinin, feminist-leri kıskandıracak bir birikime sahip olduğunu görürüz.14 Bu nedenle İslâm kültür ve düşün-ce tarihinde kadına en çok de-ğer veren ve kucak açan disiplin, tasavvuf olmuştur.

Molla Câmî kadın sûfîleri tebcil sadedinde şu ibareyi nak-letmektedir:

“Dediğim gibi olursa (eğer) ka-dınlar,

Ricâl üstüne fazlında ne şüphe var?

Müzekkerlik, değildir ay için if-tihar

Müenneslikten dolayı güneşe de gelmez âr.”15

Tasavvuf ve tarikat erbabı dinî, ahlâkî ve insanî değerler

çerçevesinde kadın olgusunu ele almış, şehvet duygusu ve cinsiyet ayrımını bir yana bıra-karak kadına sırf bir insan olarak bakabilmiştir.16 Allah, bizlerin dış görünüşüne bakmaz. Beden ve suretlerimizle, erkek ve di-şiliğimizle değil selim bir kalbe sahip oluşumuzla Hak katında bir değer ifade edebilmekteyiz. Dolayısıyla tasavvufta her za-man kadının dişiliği değil kişiliği ön plânda tutulmaktadır.

Tekke Kuran Kadınlar

Tasavvufta fikrî değişmeye katkıda bulunan ve erkek mü-ritleri olan kadın şeyhalara da rastlanmaktaydı. Hicrî ikinci asırdan itibaren kendilerine has tekke ve zaviyeleri olan, şeyhle-re mürid olup tekke müdavim-leri arasına giren ve hatta daha sonraları halife olan kadınlar vardır. Tasavvuf tarihinin ilk dönemlerinde “rahip” denen erkeklere rastlandığı gibi “rahi-be” denen kadınlara da rastlan-maktadır. Osman b. Sevde’nin annesi Rahibe ile Rahibe Mev-sıliyye bunlardandır.17

İlk tekke müdâvimleri ve ku-rucuları arasında olan kadınlar, ilk zamanlarda evlerinde tasav-vufî sohbetler yapıp zikir meclis-leri kuran hanımlar, daha sonra örgütlenip kendilerine ait tekke ve zaviyeler kurmuşlardır. Fatma binti Hüseyin, Hafsa binti Sîrîn, Fatma binti Abbas, Cevriye adında bir hanım ve Evhâdüd-din Kirmânî’nin kızı Eymene Hatun kendilerine ait tekkeler-

Fotoğraf: Samet ŞAHİNASLAN

Page 24: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

24 Somuncu Baba

de hemcinslerine sohbet eden, zikir yaptıran, tasavvufî fikirlerini yaymaya çalışan kadınlardandır. Kadınlar sadece kendileri için tekke kurmakla yetinmemişler, maddî imkânlara sahip olan sû-fîyeler ve sûfiler için de tekkeler kurmuşlardır. Ebû İshak Kazerû-nî’nin müridesi Fâris, bir hankâh yaptırıp dervişlerin hizmetine sunmuştur.18 İslâm âleminin çe-şitli yerlerinde hanımlar tarafın-dan inşa ettirilip vakfedilen pek çok tekke mevcuttur. Başlan-gıçta erkeklere ait olup, daha sonra şeyhin halifesi sıfatıyla hanımların yönetimine geçen ve kadınlar tekkesi hâline gelen ve son asırlara kadar faaliyette bu-lunanlar da vardır.

Tarikatlarda Kadın

Şeyhe yapılan hürmet ve saygı kadar olmasa da, şeyh hanımları da hürmet ve saygı görmüşlerdir. Şeyh müridlerin babası, hanımı ise anası sayılmış-tır. Bir kural olmamakla birlikte, müridler ölen şeyhlerinin dul hanımı ve şeyhin boşadığı kadın ile evlenmeyi sakıncalı görmüş-lerdir.19 Tarikata giren kadınlar manevî yolda mesafe aldığın-da şeyh tarafından halife veya vekil olarak görevlendirilmişler-dir. Bunlar bazen tarikata yeni giren hanımlara âdâb ve erkân öğreterek şeyhle görüşmesi-ne vesile olabilmişler; bazen şeyhle hiç görüştürmeden tari-kata kabul edebilmişler; bazen de zikir meclislerini idare edip hanımların ruhî problemlerinin halledilmesinde yardımcı olabil-mişlerdir.

Kadirî şeyhası olan Dara

Şukuh’un kız kardeşi Cihan-

Ara ve onun manevî terbiye-

cisi Miyan Mir’in kız kardeşi

Bibi Cemal Hatun Kadirîliğin

ileri gelenlerindendir ve Kadirî

meşâyihi ile birlikte ziyaret edil-

mektedirler.20

Mısır’da bazı tekkeler ka-

dın şeyhler tarafından yönetilir,

vefat eden şeyha tekke yanına

defnedilir, daha sonra kabri

ziyaret edilirdi. Hurriş Tekkesi,

Bint Taç Tekkesi, Nuri Tekkesi

bunlardandır.21

Son bir örnekle makalemizi

noktalayacak olursak diyebili-

riz ki, Halvetî ve Celvetî tekke-

lerinde kadınlara mahsus bö-

lümlerin var olması, kadınların

tekkelere gelip zikir meclislerini

seyrettiklerini göstermektedir.

Ayrıca kadınlar sadece dinleme

ve izleme durumunda kalmamış,

tarikatta aktif rol almışlardır. Sey-

yid Hasan Uşşakî’nin hanımının

kabz hâli yaşayan müridlere

helva pişirdiği, bu helvayı yi-

yen müridlerin kabz hâllerinin

geçtiği bildirilmektedir. Helvacı

Bacı lâkabı ile anılan bu güzîde

insanın Kasımpaşa’daki türbesi

bugün ziyaret edilen yerlerden-

dir. Bugün hâlâ canlılığını muha-

faza eden, manevî ikliminden

insanların hayat bulmalarını, ölü

kalplerinin dirilmelerini sağlayan

pek çok dergâh ve tekke, yerli

veya yabancı rnüridlerin akınına

uğramaktadır.

1- Küçük, “Tasavvufta Kadın”, S.Ü. İlâhiyat Fak. Dergisi, Sy: 7, s. 392.

2- Süleyman Uludağ, Sûfî Gözüyle Kadın, İnsan Yayınları, II.Baskı, İstanbul 1998, s. 7-8.

3- Fatma Altuntaş, Tasavvuf Kültüründe Kadın, Yüksek Lisans Tezi, Dan. Süley-man Uludağ, Uludağ Üniversitesi Sos-yal Bilimler Enstitüsü, Bursa 1997, s. 6.

4- Annemarie Schimmel, İslâmın Mistik Boyutları, ter. Ergun Kocabıyık, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2001, s. 415-416.

5- Necmettin Bardakçı, “Türk Tasavvuf Geleneğinde Kadın”, Arayışlar, İnsan Bilimleri Araştırmaları, Sy: 13, Fakülte Kitabevi, Isparta 2005, s. 32.

6- Schimmel, İslâmın Mistik Boyutları, s. 54.

7- Camille Adams Helminski, Sûfî Kadın-lar Saklı Bir Hazine Dünyanın En Kutsal Kadınlarının Öyküleri…, çev. Aslı Özer, Samsara Yayınları, İstanbul 2004, s. 23.

8- Altuntaş, Tasavvuf Kültüründe Kadın, s. 21.

9- Helminski, Sûfî Kadınlar, s. 55.10- Hülya Küçük, “Tasavvufta Kadın”, Sel-

çuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Der-gisi, Konya 1997, Yıl: 1997, Sy: 7, s. 391.

11- Küçük, “Tasavvufta Kadın”, S.Ü. İlâhiyat Fak. Dergisi, Sy: 7, s. 391.

12- Mustafa Aşkar, “Ebu Abdurrahman es-Sülemi’nin “Zikru’n-Nisveti’l-Müteab-bidati’s Sûfîyyat” Adlı Eserinde Kadın Sûfîlerin Yeri”, Ankara Üniversitesi İla-hiyat Fakültesi Dergisi, c. VII., Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1997, s. 405.

13- Mustafa Aşkar, “Kadın Sûfîleri Anlatan Bir Menâkıbnâme: Menâkıb-ı Veliyyâ-ti’n-Nisâ”, Tasavvuf, İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Ankara, Temmuz-Aralık 2004, yıl 5, sy. 13, s. 75-98; Bardakçı, “Türk Tasavvuf Geleneğinde Kadın”, Arayışlar, Sy: 13, s. 32.

14- Küçük, “Tasavvufta Kadın”, S.Ü. İlâhiyat Fak. Dergisi, Sy: 7, s. 392.

15- “Erkeklerin kadınlara üstünlüğü olsaydı, şemse (güneşe) müennes, kamere (aya) müzekker demek ayıp olurdu. Müzek-kerlikte erkeklerde bir üstünlük değil-dir.” Bkz. Molla Abdurrahman Câmî, Nefahâtü’l-üns -Evliya Menkıbeleri-, ter. ve şerh. Lâmiî Çelebi, haz. Süleyman Uludağ ve Mustafa Kara, Marifet Yayın-ları, II. Baskı, İstanbul 1998, s. 844.

16- Uludağ, Sûfî Gözüyle Kadın, s.12.17- Hatice Çubukçu, İlk Dönem Hanım Sû-

fîler, İnsan Yayınları, İstanbul 2006, s. 67-68, 145.

18- Altuntaş, Tasavvuf Kültüründe Kadın, s. 43.

19- Altuntaş, a.g.e., s. 33.20- Uludağ, Sûfî Gözüyle Kadın, s. 111.21- Uludağ, a.g.e., s. 110.

Dipnotlar

Page 25: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

25Temmuz / 2007

Duyabildin mi?Yuvasına bülbül, kaynağına su,Dönerken hû çeker, duyabildin mi?Ateşin bitince kızgın kâbusu,Sönerken hû çeker, duyabildin mi?

Ufukta bir ışık, yolda çile var,Ülküsü bir ömrü kavurur, yakar,Doru kısraklara delikanlılar,Binerken hû çeker, duyabildin mi?

Umut ve yıldızlar dağları bekler,İnsan bu, hayâli çıkarır, ekler,Aşkın mahşerine doğru melekler,İnerken hû çeker, duyabildin mi?

Sevdâ adresini vermiştir nâra,Acımaz, koşturur binbir diyâra,Vuslata erince sızlayan yara,Dinerken hû çeker, duyabildin mi?

Muhsin İlyas SUBAŞI

Page 26: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

Hulûsi Kalb’denProf. Dr. Mehmet AKKUŞ

26 Somuncu Baba

Sevmek Fedakârlıktır“Kişinin sevdiği uğrunda canını seve seve vermesi onun için en büyük mutluluk sebebidir. Böyle yapmayıp onun yolunda zorluklara katlanıp, onun uğrunda cân vermeye

bahâneler bulmak ise kabahattir.”

Hat

: Azi

z Ef

endi

Page 27: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

H akîkî intisap, gerçek sevgi, birine olan bağ-lılık sadece ona söylenen sözlerle, ona ya-

zılan medhiyelerle olmaz. Sevgi kişinin hâline, yaşantısına aksetmelidir. Seven, bazı sıkıntılara, belalara katlanmalı; nefsinin bazı isteklerine kar-şı durabilmelidir. Bundan dolayı sevgi fedâkârlık ister. Birine, bir fikre bağlı olan insan, onun ge-reklerini gözden uzak tutmamayı, icabına göre davranmayı akıldan çıkarmamalıdır. Bunun için sevgi aynı zamanda sadâkattir. Her ne kadar bu yolda bir takım güçlükler, bazı eziyet veren şeyler olsa da gerçek sevgi bunlara katlanmayı gerektirir. Gülü sevenin dikenine katlanması bundan dola-yı değil midir? Ferhad’ın Şirin’ine kavuşmak için dağları delmesi, Mecnûn’un Leylâ’sı için çöllerde dolaşması bu yüzden değil midir? Hazret-i Yaku-b’un çok sevdiği oğlu Yusuf için ağlaya ağlaya göz-lerini kaybetmesi sevgiden dolayı değil midir?

Birini, bir şeyi sevmek aynı zamanda bazı şeyleri sevmemek demektir. Hazret-i Peygambe-r’i sevmek demek onun sünnetine bağlı kalmak demektir. Onun ahlâkına uymayan, onun hayat tarzına uygun düşmeyen tavır ve davranışları be-nimsememek, elden geldiğince onları yapmamak demektir. Şairin dediği gibi ona uymayan ölçüyü hayat bile olsa reddetmek demektir.

Hulûsî Efendi buradaki gazelinde de sevgi üze-rinde durmakta, insanın sevdiği kişi uğrunda hiç özür beyan etmeden gerekirse canını bile feda etmenin gerekliliğinden söz etmektedir. Çünkü insanın gerçekten sevdiği kişiye sadâkatsizlik gös-terip başkalarıyla olması uygun bir davranış değil-dir. İnsan ne kadar sıkıntı çekse de gerçek dostu bırakmamalıdır. Nitekim bülbül, birbirinden gü-zel nice çiçekler varken güle olan sevdasından hiç vazgeçmez. Yine ışığa sevdalı olan pervâne de ha-yatı pahasına mumun, lambanın etrafında döner durur. Onun bu sevgisi hayatına mâl olur.

Hulûsî Efendi son beyitte, “ yârin hâk-i pâyine düşüp toprak olup …” diyerek hem yârdan hem de topraktan bahsetmektedir. Her ne kadar asıl ma’nâ şairin gönlündeki ma’nâ ise de, kendisinin İhrâmcızâde İsmail Hakkı Toprak Efendi’ye inti-sâb ederek onun elinden manevî kemâle ulaştı-ğı göz önünde bulundurulursa bu iki kelime ile hakîkî yârdan maksadı şeyhidir ve onun yoluna bağlılığını ifade etmektedir, denilebilir.

Gazelin Metni

1. Saâdettir o yârin uğruna cânı nisâr etmek Kabâhattir ona cân vermeyip de i’tizâr etmek

2. Yetirmez âşıkı maksûd-ı vasla gayrının hubbu Kabâhattir yüzün yârin görüp gayra pazar etmek

3. Gülün vasl-ı demin yâdıyla bülbül rûz u şeb inler Anı hîç gördünüz mü gülden özge şeye zâr etmek

4. Yanan şem’a dönen pervâneye cân verme derlerse Olur mu ona hîç dil bağlayan cânda karâr etmek

5. Eğer derlerse gel yârin yolunda terk-i cân eyle Sana ey dil düşer mi gayrı meydâna güzer etmek

6. Hulûsî’ye murâd oldur ki yârin hâk-i pâyine Düşüp toprak olup bu cism ü cânı hâksâr etmek

Gazelin Açıklaması

1. Kişinin sevdiği uğrunda canını seve seve verme-si onun için en büyük mutluluk sebebidir. Böy-le yapmayıp onun yolunda zorluklara katlanıp, onun uğrunda cân vermeye bahâneler bulmak ise kabahattir.

2. Gerçek âşık olan kişiyi, sevdiğinden başka hiçbir şey onu arzu ettiği vuslata eriştirmez. Zaten sev-diğinin yüzünü görüp de başka sevdâların peşine düşmek de yine âşık için en büyük kabahattir.

3. Nitekim güle âşık olan bülbül, gece gündüz on-dan bir iltifât görmek, ona kavuşmak ümidiyle inler durur. Siz hiç bülbülün gülden başka bir çiçek için ağlayıp inlediğini gördünüz mü?

4. Gerçek sevginin bir başka misali de şuna ben-zer: Eğer yanan mumun etrafında aşkla dönüp duran bir kelebeye, “Niçin dönüyorsun, yana-caksın.” denirse o şöyle cevap verecektir: Bir şeye gönül bağlayıp da ona ilgisiz kalmak, on-dan habersiz yaşamak, onun yolunda çaba sarf etmemek olur mu hiç.

5. Ey gönül eğer sana, “Gel sevdiğin uğrunda ca-nını terk eyle.” derlerse, hiç sana onu bırakıp da başkalarının peşine düşmek, başka yerlere gitmek yakışır mı.

6. Bundan dolayı Hulûsî’nin esas istediği şey, ger-çekten çok sevdiği zâtın ayağının geçtiği toprak-lara kapanıp, kendini de canını da yerlerde sü-rüyüp böylece ona olan sevgisini göstermektir.

27Temmuz / 2007

Page 28: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

28 Somuncu Baba

Onulmaz Dertlerin Dermanı“Dost’u bilmek, O’nu tanımaktır. Buna irfan denir. Marifet, O’nu sıfat ve Esma’sından, giderek Zat’ından tanımaktır. Kamil’lerde Zat tecellisi olur. İrfan ve ilim O’nun Alîm sıfatından gelir.”

EdebiyatSadık YALSIZUÇANLAR

Page 29: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

29Temmuz / 2007

G önül kelimesi Türkçemize hastır, hiçbir dün-ya dilinde tam karşılığı ve benzeri yoktur.

Yürek, kalp ve benzeri kavramlara rastlarız diğer dillerde ama ‘gönül’e tesadüf edemeyiz.

Burası sadece bedenin merkezi değil, aynı zamanda ruhun, giderek dünyanın ve âlemlerin merkezidir. Yeryüzünde İlahî Merkez Kâbe, insan-da kalptir.

İnsan (insan-ı hakiki, insan-ı kamil, Âdem-i ha-kiki, insan-ı kadim) âlemlerin kalbidir, merkezidir. Kalp de insanın merkezidir.

Gönül’de kalbi de aşan bir kullanım alanı var-dır.

Oraya insanın maddî ve manevî varoluşunun tümü sığmakla kalmaz, Zat tecellisi de gerçekleşir.

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi,

“Her gönülün ayrı ayrı gizli bir mihmânı varKa’rına eller erişmez bir azîm ummânı var”

derken, küçük âlem olan insandaki manevî mer-keze, gönle has gizli bir misafirin varolduğunu söylüyor.

Gönülde olup bitenlere, gönlün imkanlarına el yani kesb asla yetişemez.

İnsana kemal, kendi çabasıyla değil, bu çabayı da aşan bir lütuf ve ihsanla gelir.

Hiçbir kesb, lütfa yetişemez.

Burada kurbiyyet-akrebiyyet meselesi de söz konusudur.

Allah’a çaba ile yakınlaşmak, hakikate açık ve hazır hale gelmek mümkündür lakin hiçbir çaba, Allah’ın insanı Kendisine yakınlaştırması kadar ya-kınlaştıramaz.

Herkesin gönlünün gizli bir konuğu (sevgilisi, sahibi) vardır.

Bu, İbn Arabi’nin beyanı üzre, ‘neye talipsen o’sun’u da içermektedir.

İnsanın gönlü ne ile doluysa o kadardır ve neyi dilerse o’dur.

“Kem nazar kılmak yaraşmaz bende-i Rahmân’a kimHer kulun kalbinde bin gencîne-i pinhânı var”

Birinci beyitle açılan sonsuz çığırda adım adım ilerliyor Hulûsi Efendi. Rahman’ın kuluna kem na-

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi

Page 30: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

30 Somuncu Baba

zar kılmak yakışmaz, zira her kulun kalbinde gizli bir hazine var.

Görünüşe bakma, zahirde görünmez bu, dışa bakıp aldanma, her insanın gönlünde, ‘köle’ de olsa, O’nun kulu, O’nun kölesi olduğundan, O ise Gani-yi Mutlak olduğundan, sonsuz bir hazine gizlenmiştir.

O halde mana batında, sır içerde, hakikat öz-dedir.

Gencine kelimesi, bizim geleneksel irfanî ede-biyatımızın en çok kullanılan ıstılahlarından biri-dir. Alvarlı hazretleri bir nefesinde

“Halidir ahval-i dilden hep kulûb-u vahiyeSırr-ı Hakka ehl-i dil gencine-i pinhan olur”

der.

Hakk’ın sırrı, gönül ehlinin gizli hazinesidir. Bu sır olduğundan herkes bilemez ve göremez. Yüz gözüyle değil öz gözüyle, gönül gözüyle bilinir bu.

Keza, bir başka hâl ehli Salih Baba, bir şiirin-de,

“Gönlünde tulu’ etmeyicek şems-i hakikat Kalbindeki gencine-i Rahman ele girmez”

der.

Hakikat güneşi gönüle doğmazsa, kalpteki Rahmanî hazine ele geçmez, belirmez ve ortaya çıkmaz.

Derviş Osman ise,

“Gencine-i İlâhe gönül mahzen olalı, Osman! Huda-yı aşk ile viran olanlarız”

diyerek, Allah’ın hazinesi gönüle gireli, Osman, Allah aşkı ile viran olanlarız…

Hulûsi Efendi’nin de bir şiirinde, ‘viran olarak’ abad olmaktan söz edilir.

Gönüldeki dünya yıkılmadan, ahiret mamur olamaz.

Bir gönüle iki sevda sığmaz.

“Kiminin zâhirde dışı kara velî içi akKimi ak yüz meğer içinde büyük isyânı var”

Nitekim sonraki bu beyit, bu manayı taçlan-dırır.

Fotoğraf: Aslan TEKTAŞ Şeyh Hamid-i Veli Camii

Page 31: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

31Temmuz / 2007

Kiminin dışı siyah içi beyazdır. Kiminin yüzü beyazdır fakat içinde büyük isyanı vardır.

Demek ki dışa bakarak iç anlaşılamaz. Çünkü Rahmanî hazine gizlidir. Hakk, kimde tecelli et-miş, sırrını kime vermiş, hangi kulun kalbini teşrif edip onu bir saray haline getirmiş bilinmez.

Bu, sırlanmaktır. İnsanların gözünden gizlen-mek, gönül gözü açık olanlar dışında kimseye sır-rını aşikar etmemektir.

“Kimi dost ne olduğun bilmez hemân sûzdurKiminin yarinin iydine bu cân kurbânı var”

Dost’u bilmek, O’nu tanımaktır. Buna irfan denir. Marifet, O’nu sıfat ve Esma’sından, giderek Zat’ından tanımaktır. Kamil’lerde Zat tecellisi olur. İrfan ve ilim O’nun Âlim sıfatından gelir. Ebu’l-Hasan Harakani hazretleri, ümmi bir zattı, şöyle diyordu : ‘Bana Kendi ilminden verdi, bu yüzden kimseye minnet etmedim.”

Hulûsi Efendi bu beytinde, Dost’u bilmenin o derin ve zengin anlamını ima etmekte, O’nu tanıyanın, Bediüzzaman’ın ifadesiyle, ‘zindanda dahi olsa saraylarda’ olacağını, tanımayanın ise saraylarda da olsa zindanda bulunacağını belirt-mektedir.

Sûz kelimesi ile de, henüz pişmeden yanmak ve dolayısıyla yakmak kastedilmiş olabilir.

Kimisi, Dost’u tanımaz, O’nu bilmez, O’na hakkıyla tevekkül etmez, yok olur…Kimisi ise nef-sini kurban eder ve bu onun bayramıdır.

İyd ve kurban ıstılahları Es-Seyyid Osman Hu-lûsi Efendi’nin şiirlerinde çokça geçer.

Bu, geleneksel edebiyatımızda ve tasavvuf ir-fanında yer alan, nefsin kurban edilmesi, benliğin aradan kalkması, nefsin bir ayna haline gelmesi, O’nu göstermesi, sadece O’nu yansıtması ile il-gilidir. Kurban nefsin ölümüdür. Daha doğrusu, nefsin, kanını akıtarak, ‘ölmeden evvel ölmesi’, kendi benliğinde yok olup O’nun varlığında ebe-diyen diri kılınmasıdır.

“Kiminin taht-ı dilinde div ü şeytân eğleşirKimi izzetle oturtmuş bir ulu sultânı var”

Sonraki beyitte bu mana daha da genişletilir

ve derinleştirilir. Kiminin gönlünün tahtında dev

(peri) ve şeytan eğleşir, kimisinin ise gönül tahtına

oturmuş yüce bir Sultan’ı vardır.

Gönül madem O’nun evidir, beytullahtır, in-

sandaki manevî merkezdir. O halde tahtında o

Yüce Sultan oturmalıdır.

Oysa insanların bazısının gönlünün tahtında

şeytanlar, cinler ve şerirler oturmakta, fesat ve fü-

cur bulunmakta, günah ve isyan egemen olmak-

tadır.

Div kelimesi, Divan edebiyatı’ndaki Div’le de

ilgilidir. Div ve peri aynı zamanda mitolojik bir

alanı da ima eder gibidir. Modern kültür, Eliade-

’nin dediği gibi mitolojik bir çöpyığını üretmiş ve

insanların bilinçaltı mitik bir çöpyığınına dönüş-

müştür.

Vahiy çekilmiş, yerini çerçöp, şeytan ve cin al-

mıştır. Dolayısıyla Vahy’in sustuğu yerde nefis ve

şeytan konuşur.

Beytullah olan gönülde Sahibi oturmazsa hiç

şüphesiz orası bir mezbeleye dönüşecek, bir vira-

nede cin ve periler nasıl barınıyorsa, orada da dev

ve şeytanlar oturacaktır.

Osman Hulûsi Efendi, bu irşad edici nefesini

şu beyitle bitirir:

“Sen yürü dil-dâr yoluna sür Hulûsi yüzünü

Hîç onulmaz dertlerin ol yârîde dermânı var”

Hulûsi, sen yürü git, yüzünü o gönül alan, gö-

nül süsleyen, gönül bağışlayan, gönül sahibi olan,

gönüllerin Sultanı olan’ın yoluna sür…İyileşmesi

imkansız sanılan bütün dertlerin dermanı O’nda-

dır.

O, tek sığınaktır, Şafi O’dur, fiziksel ve manevî

varlığı iyileştiren, kalbi güzelleştiren, insanı kema-

le erdiren, Kendisine layık ve ehil bir hâle getiren,

bir tecellisi ile bütün varlığı ışıtan, varlığın vücudu

Kendisine bağlı olan O’dur…Yoluna yüz sürüle-

cek tek Varlık O’dur. O’nun dergâhının eşiğinden

başka gidilecek bir yer yoktur.

Page 32: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

İ lk aile yuvasının kurulduğu yerin cennet olduğu ve bu-nun bir peygamber olan Hz. Adem ve sevgili eşi Havva

ile başladığı düşünülecek olursa, evlilik kurumunun kutsal olduğunu söylemek hata olmasa gerektir. Ayrıca hepimiz cennet çocuklarıyız. Öyle ya, cennette yaratılan anne ve babanın torunlarıyız. Cennetten geliyoruz, inşallah dönü-şümüz de geldiğimiz yere olur.

İnsan tabiatının tabiî ihtiyaçlarından pek çoğunu karşı-lamak evlilikten geçer. İnsan neslinin devam etmesi için de evlilik zaruridir. Evlilik aynı zamanda bir Allah buyruğudur:

“Aranızdaki bekârlar ile iyi davranışlı köle ve cariyelerinizi ev-lendiriniz. Eğer fakir iseler, Allah lütfu ile onların ihtiyaçla-rını giderir. Çünkü Allah’ın lütfu geniştir. Her şeyi hakkıyla bilir.” (Nur 32). Bir diğer ayette de yuva kurmanın öncelikli gayesi ortaya konularak “Ey Rabbimiz! Bize gözümüzün ay-dınlığı olacak eşler ve çocuklar bağışla; bizi kötülüklerden sakınanların öncüleri yap” buyrulmaktadır. (Furkan 74). Hz. Peygamber de iki hadislerinde şöyle buyururlar: “Evlenme imkanı bulanınız evlensin. Zira evlilik gözleri ve cinsel organı haramdan daha iyi korur. Evlenemeyenler ise oruç tutsunlar. Çünkü oruç, şehvet için kuvvetli bir kırıcıdır.” “Evlenen insan dininin yarısını koruma altına almıştır. Diğer yarısı için de Al-lah’tan korksun.”

Hadis kitaplarımızda, eşlerde aranacak vasıflar, evliliğin hangi temellere dayanması gerektiği gibi hususlar geniş olarak yer alır. Bu rivayetler bütününe baktığımızda, din-darlığın öne çıktığını görürüz. Bu nedenle Hz. Peygam-ber, münasip bir damat adayı geldiğinde evlilik adımının geciktirilmemesini isteyerek şöyle buyurmuştur: “Dindarlı-ğından ve güvenilir olduğundan emin olduğunuz biri size geldiğinde onu evlendirin. Bunu yapmayacak olursanız, yer-yüzünde büyük bir fitne ve fesat çıkar.” Hz. Peygamber bir

Peygamber İklimiTaha YILDIZ

Mutlu İnsanlar, Huzurlu Yuvalar

“Hadislerde belirtildiğine göre,

kişinin ailesine yaptığı tüm harcamalar, eşiyle

birlikte olması veya eşinin ağzına lokma

koymasına varıncaya kadar aile hayatının

her bir bölümü ibadettir. Dolayısıyla

insan kendisini de mutlu ederek

ailesiyle saadetli bir yaşam sürerken, bir

yandan da sevap kazanmaktadır.”

32 Somuncu Baba

Page 33: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

33Temmuz / 2007

başka hadislerinde bir erkeğin bir bayanla dört şey için evlenece-ğini belirtir: “Malı, soyu, güzelliği ve dini.” Ardından da şunu ekler:

“Sen, dindar olanı seç ki hayır bu-lasın.” Bu tavsiye sadece erkekler için değildir. Bayanların da önce-likle dindar bir eş aramaları yuva-larının sağlıklı yürümesi açısından önemlidir. Başka kriterleri öne çıkararak yapılan uyumsuz evli-likler mutlu bir yuva sağlamaktan öte, boşanmaya giden sürecin ilk adımları olabilmektedir. Nitekim Allah Rasûlü başka bir hadislerin-de şöyle buyururlar: “Bir bayanla malı veya güzelliği için evlenen kişi, onun malı ve güzelliğinden hayır görmez. Ama bir bayanla dindarlı-ğı nedeniyle evlenen kişiyi Allah, o bayanın malıyla da güzelliğiyle de faydalandırır.” Sahabileri birgün Rasûlullah’a sorarlar: “Yâ Rasû-lallah! Allah, altın ve gümüş bi-riktirmemizi yasakladı. Peki bizler dünyada hangi hazinenin peşine düşelim?” Rasûlullah onlara şöyle buyurdu: “Hepiniz, şükreden bir kalp, zikreden bir dil ve sizlere ahi-ret yolunda yardımcı olacak saliha bir eşe sahip olmaya bakın.”

İslâm, değerlerine sahip bir eş aranmasını teşvik ederken, gerçek hayatta bunun çoğunlukla arka plana itildiğini görebilmekteyiz. Damat adayının maddî durumu-nun yerinde olması yeterli sayıl-maktadır. Geri kalan vasıflar ise,

“olmasa da olur” veya “bir gün olur” anlayışıyla ihmal edilmek-tedir. Oysa ülkemiz aile yapısında bayanların eşlerini dönüştüre-bildikleri çok az rastlanabilen bir durumdur. Bu nedenle, çok güzel dinî ve ahlakî terbiye ile yetişen genç kızların, kendileri gibi olma-yan gençlerle evlendiklerinde, bir müddet sonra eşlerinin yaşam

tarzını benimsediklerini ve değer-lerini yavaş yavaş kaybettiklerini görmek az rastlanan bir durum değildir.

Bir diğer önemli husus da, evli-lik hazırlıkları aşamasında, tarafla-rın birbirlerini aşırı masrafa sokma-larıdır. Halbuki artan borç miktarı ve ödenecek taksitlerin yığınlaş-ması yuvanın huzurunu kaçıran te-mel etkenlerden birisi olmaktadır. Damat adaylarını ezercesine borç yükü altına sokmak, “şimdi ne al-dırırsak kârdır” anlayışıyla hareket etmek, insanın kendi kızına yaptı-ğı bir iyilik değildir sonuçta. Yuva kurulduktan sonra borç yükünü ve onun getireceği huzursuzlukları eşler birlikte yükleneceklerdir.

Yuvadaki yaşama gelince; evli-lik hayatı Müslüman için ibadettir. İbadet kavramını namaz kılmak, oruç tutmak ve benzeri kulluk gö-revleriyle sınırlı tutamayız. İbadet, hayatın tamamını Allah’ı hoşnut edecek tarzda yaşamak olduğuna göre, yaşamın bütün dilimleri iba-det içine girer. Hz. Peygamber’in insanlara zarar verecek nesneleri yoldan kaldırmayı, bir Müslüma-

na tebessüm etmeyi sadaka olarak nitelemesi bundandır. Dolayısıyla müminin hayatı ibadetler manzu-mesinden ibarettir. Bu bazen se-lam vermek olur, bazen bir yaşlıya yardımcı olmak olur, bazen de dertli bir insanın sıkıntısını dinle-mek olur.

Bu zaviyeden bakıldığında evliliğin de bir ibadet olduğu aşi-kârdır. Öncelikle insan kendisini haramdan korumak arzusundadır. Bu, Allah’ın emir ve nehiylerine dikkat etme çabasının bir sonu-cudur. Başka bir ifadeyle, kulluk bilincidir. Bunun yanında insanın aile mutluluğu adına yaptığı her şey aynı kapsamdadır. Hadislerde belirtildiğine göre, kişinin ailesi-ne yaptığı tüm harcamalar, eşiyle birlikte olması veya eşinin ağzına lokma koymasına varıncaya kadar aile hayatının her bir bölümü iba-dettir. Dolayısıyla insan kendisini de mutlu ederek ailesiyle saadetli bir yaşam sürerken, bir yandan da sevap kazanmaktadır. Burada asıl olan insanın zihninin arka planın-daki niyetidir. Allah ve Rasûlü’nün arzuladığı bir aile yuvası niyetini taşıyan insan, bir kere bu niyeti

Page 34: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

kuşandıktan sonra, ailesi adına yaptığı her şey sevap defterine ya-zılmaya başlamaktadır. Bu niyetini her dem zihninde canlı tutmasına gerek de yoktur. O şuurda olma-sı yeterlidir. Bu nedenle, mümin kişi ahirette hiç beklemediği ka-dar büyük bir sevapla karşılaşınca, herhalde çok şaşıracaktır. Nitekim bir savaşta yer alan Abdullah bin Mübarek arkadaşlarına “Şu sa-vaşımızdan daha üstün bir savaş biliyor musunuz?” diye sorar. Ar-kadaşları “Hayır” cevabını verince

“Ben biliyorum” der ve devamın-da şunları söyler: “İffetli ve edep-li, çoluk çocuk sahibi bir mümin geceleyin kalkar. Çocuklarına ba-kar. Uykuda olan çocuklarının üs-tünün açılmış olduğunu görünce onları elbisesiyle örter. Bu kişinin

yaptığı, bizim bu amelimizden daha hayırlı ve üstündür.”

Bu gerçeklik yanında, dünya-nın kocaman bir köye döndüğü ve tüm olumsuzlukların namlula-rını ailelere yönelttiği bir dönem-de, değerler üzerine kurulu bir aile yaşantısını devam ettirmenin ve çocuk yetiştirmenin ne kadar zor olduğunu hepimiz bilmekte-yiz. Ancak, ağlamak hiçbir zaman sorunlarımıza çözüm olamaya-cağına göre; işe, aile hayatımızı güzelleştirmekle başlamalıyız. Bu noktada Allah Teâlâ erkeklere seslenerek eşlerle iyi geçinmeyi emreder ve şöyle buyurur: “Eş-lerinizle iyi geçinin. Eğer onlarda hoşlanmadığınız bir hâl görürseniz sabredin. Hoşlanmadığınız birşe-yi Allah çok hayırlı kılmış olabilir.” (Nisa 19). Hz. Peygamber de eşlere

iyi davranmayı erkeklere tavsiye etmekte ve şöyle buyurmaktadır:

“Sizin imanı en olgun olanınız ahla-kı en güzel olanınızdır. En hayırlıla-rınız da hanımlarına karşı en hayırlı olanlarınızdır.”

Bu ayet ve hadise baktığımızda Allah, bağışlayıcı olmayı, şefkatle yaklaşmayı ve ayıpları örtmeyi, en önemlisi de hanımları hizmetçi olarak değil de gerçekten birer eş olarak görmeyi tavsiye etmektedir. Zaten bu olduğu takdirde ortada pek sorun kalmayacaktır. Rasû-lullah bu yönde tavsiyede bulu-nurken yaşamında da uygulamalı olarak bunu göstermiştir. O evine karşı hoşgörülü, saygılı ve sevgi do-luydu. Zaman zaman ev işlerine yardımcı olurdu. Bazen de kendi işini kendisi yapardı. Ev halkıyla şakalaşır ve onları eğlendirirdi.

Erkeğe düşen en önemli gö-revlerden birisi, sahip olduğu imkanlar ölçüsünde eşinin ve ço-cuklarının nafakasını temin etmek, onları giydirmektir. Nitekim Hz. Peygamber kadının erkek üzerin-deki haklarını sayarken erkeğin yediğinden ve giydiğinden ona da yedirip içirmesini zikretmiştir. Bakmakla mükellef olduğu insa-nın ihtiyaçlarını gidermeyen kim-seye ise, bunun günah olarak ye-teceğini belirtmiştir. Bu, anlayan zihinler için yeterli bir uyarıdır.

Erkeklere düşen sorumluluk-lar olduğu gibi bayanlara da dü-şen bazı sorumluluklar vardır. Ev hanımlarının akşam eve yorgun gelen eşlerinin durumunu göz önünde bulundurmaları, onlara kaba davranmamaları, yorgun-luklarını unutturacak bir sevgi ve sevecenlikle eşlerini karşılamaları gerekir. Bunun yanında, bayanlar eşyalarının güzel ve yeni olmasına

34 Somuncu Baba

Fotoğraf: Bekir SARI

Page 35: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

erkeklere göre daha fazla önem verirler. Sonuçta hânenin komu-tanı onlardır ancak eşlerin maddî durumlarını göz ardı ederek, et-raftaki insanları ölçü alarak aile saadetini bozmanın bir anlamı yoktur. İnsanın eşi zaten elinden geleni yapıyordur. Sınırların üze-rine çıkarak, onu kaldıramayacağı bir yükün altına sokmak, sonuçta huzursuzluk olarak eve geri döner. Bu nedenle, elde olanın kıymetini bilerek sabretmek ve kanaatkâr olmak en güzelidir. Bu hususu mutlaka göz önünde bulundu-rarak; ziyaretimize geldiğinde tülleri, perdeleri, halıları ve mo-bilyaları inceleyerek bizleri ahiret suallerine tutanları evimize davet etmek yerine, sadece bizi görmek isteyenlerle komşuluk yapmak en güzel olanıdır.

Bunun yanında, evin en güzel odasını, arada bir evimizi şereflen-direcek misafirler için boş tutma adetimizi sorgulamak durumunda-yız. Zira ev öncelikle bizim yaşam alanımızdır ve onun her noktası-na biz herkesten daha lâyıkız. Bir odayı misafire tahsis etmek adına kapalı tutmak ve çocukları evin di-ğer odalarına hapsetmek, sınırları-mızı iyice daraltmaktan başka bir şey değildir. Bunun yanında, oda-ları mobilyaya boğarak kendimizi bir müzedeki ziyaretçi konumuna getirmek, eşyaya zarar gelecek endişesiyle hareketlerimizi kısıt-lamak da insanın kendi isteğiyle kendisine ne kadar zulmedebile-ceğinin bir örneğidir. Çocuklarımı-zın ve bizlerin keyfimizce hareket etmemizi sınırlandıran mobilyalar, farkında değiliz ancak, bizden ön-celikli konuma gelmektedir. Kendi evinde rahat edemeyen, yaşamı kendisine kısıtlayan insan, acınıla-cak durumdadır. Nice evler vardır

ki, mobilyadan dolayı, iki saf olup cemaatla namaz kılmak mümkün değildir.

Hz. Peygamber hadislerinde fazla çocuk yapılmasını tavsiye etmiş ve kıyamet gününde Müs-lümanların sayısal çokluğuyla di-ğer ümmetlere karşı övüneceğini belirtmiştir. Aynı zamanda devlet başkanı olan Rasûlullah’ın bu sözü, o günün şartları göz önüne alına-cak olursa, siyasal yönü de olan bir tavsiyedir. Hz. Peygamber, bulun-duğu coğrafyada Müslüman nüfu-sun çoğalmasını teşvik etmiş ve bir insan olarak da ümmetinin sayısal olarak fazla olmasını arzulamıştır. Ancak günümüz şartlarında Allah Rasûlü’nün buyruğunun ardında yatan hedefi fark edemeyip sade-ce çocuk sayısını artırmak peşinde koşmak, her halde Peygamberimi-zin arzuladığı bir şey değildir. Zira günümüzde tamamen şehirleş-meye doğru giden sosyal yaşamda, aile bireylerini sayısal olarak artır-maktan ziyade, çocukları nitelikli bir konuma getirmeye çalışmanın, Hz. Peygamber’in de arzulayacağı bir hedef olduğunu düşünmekte-yiz. Şu dönemde çocuk yetiştirme-

nin ve İslâmî ahlakla donatmanın her şeyden önce onları başkala-rına muhtaç bırakmadan helalin-den geçindirmenin zorluğu ortada olduğuna göre, nicelikten ziyade niteliğe önem vermek daha ön-celikli gözükmektedir. Herhalde Rasûlullah hayatta olsaydı benzer hususları talep ederdi.

Evliliği teşvik eden ayet ve ha-dislerin çerçevesi tüm Müslüman-ları kuşatan bir yapı arz etmesine rağmen, ilmi ve İslâm’a hizmeti evliliğe tercih eden İslâm âlimle-rinin sayısı hiç de az değildir. Ar-dından büyük kalabalıkları sürük-leyen kanaat önderlerinin bir kıs-mının, ümmet adına çabalamayı evliliğe tercih etmelerini takdir etmek gerekir. Hz. Peygamber’in sünnetine uyulmuyor denilerek, Allah’ın veya elçisinin emrine mu-halefetten söz etmek yerine, istis-nâî bir durumla karşı karşıya oldu-ğumuzu düşünmek, evlilik insana kemâl kazandıran temel ihtiyaç-lardan olmakla birlikte, evlenme-den de kendini gerçekleştirebilen zevâtın olabileceğini benimsemek daha doğru olur.

35Temmuz / 2007

Page 36: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

36 Somuncu Baba

AileProf. Dr. Mustafa NUTKU

Aile Konusunda Doğru Çözümü Bilmeliyiz!“Aile geçimsizliklerine sunî reçetelerle çözüm aranmamalıdır. En doğru çözüm: Aile içi eğitimin gerektiği gibi verilebilmesi, eksikse bunun eksikliğinin tamamlanabilmesidir.”

Page 37: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

37Temmuz / 2007

A srımızın en mühim me-selelerinden biri de, aile

içinde uyumla, huzurla geçim ve sağlam aile yapısını kurup devam ettirebilmektir. Bu ko-nuda çok neşriyat da yapılmak-tadır.

Evlenecek kişilerin en baş-ta dinî bakımdan olmak üzere, denkliğinin olmasına dikkat et-mek dinimizin de tavsiyesidir. Bunun yanında, bekar ve evli hanımlar şu hususu da mutlaka göz önü-ne almalıdır: Kadın-ların hem âhiret saa-detlerini, hem dünya saadetlerini ve hem de yaradılıştan Al-lah (c.c.) tarafından kendilerine verilmiş yüksek karakter özel-liklerini bozulmaktan kurtarabilmelerinin yegâne çaresi; ‘daire-i İslâmiyedeki terbiye-i dîniye’dir. Buna dik-kat edilmelidir.

Çocukluktan itiba-ren, evliliği “Pamuk Prenses” masalların-daki bir hadise gibi gören, “aşk” kelimesi-nin gerçek manasının ne olabileceğini düşünmeden ve bu manayı araştırıp öğren-meden, bu kelimenin cazibesi-ne, ökseye yakalanıp avlanmış bir saka kuşu gibi masumane ve romantik hislerle kapılan genç kızlarımız evlendikten sonra, Yaradan’ın kendileri için çizdiği hayat programına uymazlarsa, bu defa da “evlilik huzursuzluk-

ları ve geçimsizlikleri” ile bunalı-yorlar. Buna çare ararken bazen, onların bu bunalımlarını ranta dönüştüren fakat gerçek çözümü de iyi gösteremeyen piyasadaki bazı kitaplara saldırıyorlar; fakat aradıklarını o cins kitaplarda da ekseriya bulamıyorlar.

Halbuki, içinden çıkılamaz derecede zor gibi görünen bu meselede çözüm o kadar zor değildir. Aklıselimle ve İslâmî

imanla bu çözüm bulunabilir: Bizi Yaratan, nasıl yaşamamız gerektiğini de bildirmiştir. O’-nun bize bildirdiği hayat prog-ramına uyulacak olursa, âhiret-te ebedî ve en büyük saadetlere ulaşılmakla kalmayıp, dünyada da mesut olunabilir ve yaradı-lışta O’nun tarafından verilmiş yüksek karakter özellikleri mu-

hafaza edilerek, bozulmaktan kurtarılabilir. Yani; “daire-i İslâ-miye içindeki terbiye-i diniye”-yi öğrenip bütün benliğiyle ka-bullenerek, ömür boyu bununla yaşamakla…

“Bir erkeğin eğitilmesi, bir kişinin eğitilmesidir. Bir kızın eğitilmesi ise, onun ileride ola-bilecek çocuklarının da eğitil-mesidir.” cümlesinin ardından söz “kızların eğitimi” konusuna

getirildiğinde, ekseriya onların “okul eğitimi” üzerinde durulduğu görülmektedir. Halbu-ki, okul eğitiminin lü-zumu ve faydası inkar edilmese de, “aile içi eğitim” okuldaki eği-timden daha öncelik-li ve mühimdir. Buna

“aile terbiyesi” de de-nilebilir. Aile içinde bu terbiye, kızlarımı-za küçük yaşlarından itibaren verilmelidir. Aile içinde çocukluk çağlarında bu terbiye kendilerine herhangi bir sebeple gerektiği şekilde verilememiş olanlar da, bu terbi-yeyi ergenlik çağında

kendileri araştırarak, öğrenerek ve öğrendiklerini hazmederek yaşamayı, en büyük vazifeleri bilmelidirler.

Aile geçimsizliklerine sunî reçetelerle çözüm aranmama-lıdır. En doğru çözüm: Aile içi eğitimin gerektiği gibi verilebil-mesi, eksikse bunun eksikliğinin tamamlanabilmesidir.

Page 38: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

38 Somuncu Baba

Yâr AnneciğimHoşgörü tatilde, sevgi firarda İnsanoğlu sağır, kör anneciğimBir çıkmaz yoldayız, cemiyet dardaKahırla yaşamak zor anneciğim

Sinem alev ateş yanıyor şimdiYüreğim hicranda, kanıyor şimdiSeni cümle âlem tanıyor şimdiHasret yüreğimde kor anneciğim

Her gece yarısı düşüme düştünBir burak misali peşime düştünErittin karımı kışıma düştünBu rüyayı hayra yor anneciğim

Benimle ağladı mehtap bu geceBoğazımda düğümlendi her heceAğladım, gözyaşı döktüm günlerceRuhun ahvalini sor anneciğim

Buz tutmuş hissiyat, sanki zemheriKaranlığa boğmuş hüznün her yeriHicrandır nihayet kulun kaderiTuvalimdeki renk mor anneciğim

Bülbül çilelerde, gonca gül nazdaHayalim tarûmar, kalbim niyazdaBuz tutmuş hatıran gece ayazdaBu çıkmaz hâlimi gör anneciğim

Suretim gülse de yanıyor özümSensiz, hakikati görmüyor gözümGönül teli kırık, çalmıyor sazımPerdeli gözlere fer anneciğim

Her şafak vaktinde seni özlerimUfkun ötesine dalar gözlerimÇaresiz kalmışım, tutmaz dizlerimMübarek elini ver anneciğim

Page 39: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

39Temmuz / 2007

Rahmet yağmurları bize de yağarGün gelir ufuktan bir bedir doğarIşık hüzmeleri zulmeti boğarKaranlığıma nur ser anneciğim

Bahçemdeki güller boynunu bükmüşKökleri kurumuş, yaprağın dökmüşGönül coğrafyama karanlık çökmüşYetim güllerimi der anneciğim

Mecnun Leyla’sına, çöllere küstüUmutlar, umuttan umudu kestiSerzeniş nafile, kırıldı testiDört yanımız isyan şer anneciğim

Mavera çağırır her gece beniBir sıtma nöbeti sarar bedeniAslında terk eder kalan, gideniSensiz dünya bana dar anneciğim

Gözlerim mâziye, hayale dalmışRuhu yedilere, kırklara salmışSenden bize bir çift hatıra kalmışYüreğimde üşür kar anneciğim

Ninniler söyleyin, geceye inatŞefkat hislerini içimize atHayatlara pusu kurmasın hayatDünya dünya değil, nar anneciğim

Bırakma elimi, tut düşüyorumBuna hayat dersen eh yaşıyorumTemmuz sıcağında çok üşüyorumSıcak kollarını sar anneciğim

Didarın ruhumu süslüyor her anDuanla yeşerir bu bedende canVuslat derken beni sarar heyecanSenden gayri var mı yâr anneciğim?

M.Nihat MALKOÇ

Page 40: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

40 Somuncu Baba

Page 41: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

41Temmuz / 2007

Ç ocukların gözünü dünyaya açtığı aile ortamı en büyük

okuldur. Onun içindir ki çocu-ğun eğitiminde anne-babaya ve diğer aile büyüklerine önemli görevler düşer. Okul çağına ge-linceye kadar her şeyi çocuk, ilk tanıdığı yakınında bulunan aile fertlerinden öğrenir. Şuurlu ebe-veynler şuurlu nesilleri, sıcak ve samimi aile ortamında yetiştirir-ler. Mutluluğu bütün zerresinde duyan ve evlatlarına hissettiren anne-babalar okula gönderdiği evlatlarının toplum içerisinde başarılı ve uyumlu bir fert ola-rak yaşamasına en büyük katkıyı sağlamış olurlar.

İyi niyetli, uyumlu, hoşgörülü ebeveynler yapıcı tavırlarıyla ye-tiştirmiş olduğu çocuklara da bu güzel hasletleri yaşayarak öğre-

tirler. Görüş ve fikirlere saygı gös-terme duygusu ile problemlerin çözümünde ortak akılla hareket etmek sağlıklı bir aile ortamının en temel unsurlarındandır. İyi anne-babalar elbette iyi ço-cuklar yetiştirirler. İyi insanların oluşturduğu toplumlarda iyilik hâkim olur, güzellikler gönüllere neşe katar. Huzurlu insanların yaşadığı evler, sokaklar, şehirler-de huzurlu olur, örnek gösterilir, örnek alınır.

Öncelikle örnek alacağımız aile reisi modeli, Hz. Muham-med (s.a.v) Efendimiz ve O’nun yolunu takip eden âlim ve Allah dostlarıdır.

Güzel ahlâkın numunesi Sevgili Peygamber Efendimizin bütün hâl ve hareketi, yapmış olduğu işler makul ve doğru idi.

Biz bu yazımızda onun yolunu izleyen örnek bir şahsiyetin ör-nek aile tablosundan bazı kesit-ler sunacağız.

Çağımız mutasavvıflarından Hulûsi Efendi Hazretleri, Pey-gamber Efendimizin sünnetine bağlı bir hayat yaşamıştır. Öm-ründe doğruluktan ayrılmamıştır. Herkes onu güvenilir bir insan olarak tanımıştır. O, kimse ile alay etmez, kimsenin şeref ve haysiyetini kıracak hiçbir hare-kette bulunmazdı. Peygambe-rimizin şu hadisini çokça etra-fındakilere hatırlatırdı: “Sizden biriniz kendi şahsı için sevdiği şeyi mü’min kardeşi için de sev-medikçe (olgun) mü’min ola-maz; imanın kemâl derecesine ulaşamaz.” O halde bizler de örnek aldığımız büyüklerimiz

Yapıcı TavırlarıylaÖrnek Bir Aile Reisi

EdebiyatMusa TEKTAŞ

“Öncelikle örnek alacağımız aile reisi modeli, Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz ve O’nun yolunu takip eden âlim ve Allah

dostlarıdır. “

Page 42: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

gibi, kendi nefsimiz için hoş gör-düğümüz şeyleri, aile fertlerimiz, mü’min kardeşlerimiz hatta bü-tün vatandaşlarımız için de hoş görüp, kendi şahsımız için zarar-lı saydığımız şeyleri onlara karşı yapmamalıyız ki, imanın kemâl derecesine ulaşmış olmalım.

Hulûsi Efendi Hazretleri te-miz bir ailenin mensubu olarak hayatını hep güzelliklerle, Ku-r’an ve sünnete bağlı olarak ya-şamıştır. Etrafındaki insanlara, yakınlarına, aile fertlerine örnek olmuştur. Zevcesi Hacı Naciye Hanım bir sohbetlerinde aile ha-tıralarını şöyle anlatıyor:

“Kayınbabam Hatip Hasan Efendi sert meşrepli bir insandı, gölgesi ağırdı. O konuştuğu za-man kimse söze karışmaz ve dik-

katlice dinlerlerdi, sözünü bitir-

meden kimse bir yere gidemezdi.

Evde fazlaca durmazdı, caminin

mütevellisi olduğu için köylerden

Şeyh Hamid-i Veli (k.s) vakfı ge-

lirlerini tahsil eder gayesine göre

sarf ederdi. Çok dürüst, mert bir

kişiliğe sahipti. Kayınvalidem Fa-

tıma Hanım da çok nazenin bir

hanımdı. Evin yemeğini pişirir

işiyle meşgul olurdu, kimsenin

gıybetini yapmazdı. Kalp gözü

açık bir hanımdı. Oturduğu yer-

den ‘Yemek hazırlayın birazdan

misafir gelecek’ der hatta gelen

misafirlerin sayısını bile söylerdi.

Görümcemle birlikte çok sıkıntı-

lı günlerimiz oldu. 1945 yılında

kayınvalidem kayınbabam bir

gün arayla Hakk’ın rahmetine

kavuştular.

Taceddin-i Veli Hazretlerinin bahçesi olan bu yerler kayınva-lideme aitti. 1947 yılında buraya topraktan, üç odalı bir ev yap-tırdık. O zamanlar Fatıma kızım kırk günlüktü. Yeni bir hayatın başlangıcı olan bu ayrılık, sıkın-tılı ve yokluk günlerini berabe-rinde getirdi. Odaya serecek malzemeler yoktu. Ay ışığında yün eğirdim ve bununla, yolluk dokutturduk. Bu sabırla, şükürle Allah her şeyi bize verdi.

Çocuklar büyüdü. Efendi ma-rangozluk yapardı. Babası çarşı-ya dükkân açtı, güzel işleri vardı. Mesleğini temiz, itinalı yapardı. Fazla paraya itibar etmezdi. İhti-yacı olan kimselere kazancını ve-rirdi. Babası, para kazanamadığı için dükkânı kapattı. Sohbetlere çok giderlerdi. Gece yarısı kalkar

42 Somuncu Baba

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Torunuyla

Page 43: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

toprak duvar üzerine yeni do-ğuşları yazardı. Sabah kalktığın-da da “şunları sil” derdi. Ben de hiçbir şey sormadan siler, çarpı dediğimiz malzeme ile duvarı badana ederdim. Bunlar nedir, niye yazdın diye hiç sormadım. Çoğu şiirlerini böyle duvar üzeri-ne kömürle yazar daha sonra ka-ğıda çekerdi. O zamanlar böyle kağıt kalem yoktu. Gece sabah-lara kadar ihvanların evlerinde veya bizim evde sohbet olur, semaver yanar; ateş üzerinde porselen demlik içerisinde çay hazırlanır; varsa şeker, yoksa dut kurusu veya kara üzüm kurusu ile çay içer ilahi okurlardı.”

Hulûsi Efendi, kimseye haset etmez, çekememezlik yapmaz, iftira etmez, gammazlık ve ara-bozuculuk gibi halleri asla sev-mez ve bu gibi hallerden aile fertlerini ve sevenlerine şiddetle

men ederdi. Dünya ve ahiret için faydası olmayan sözlerle va-kit geçirmez, kimseye darılmaz ve dargın duranları sevmezdi. Gençliğinde bir müddet ticaret-le de iştigal etmiştir. O sahada da doğru ve dürüstlüğü ile herkese örnek olmuşlardır. Hulûsi Efendi, çalışkan insanları çok sever, tem-bellikten hiç hoşlanmazdı.

Hazretin aile hayatı da çok düzenliydi; yakınlarıyla çok iyi geçinir, kendilerini gücendirmez ve çocuklarını da çok severdi. Komşu ve tanıdık tanımadık her-kese saygı ve sevgi besler, yaşça büyüklere hürmet, küçüklere de şefkat gösterirdi. Yetim çocukla-ra, dul kadınlara çok merhamet eder, yardımda bulunurdu. İş bi-tirmeyi çok sever, komşu hakkı-na son derece riayet ederdi. İn-sanlara olduğu gibi, hayvanlara da merhametliydi.

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efen-di çocuklarının hepsinin İslâm’a uygun yetişmeleri için ellerinden gelen tüm çabayı sarfetmiştir. Hatta çocuklarına Kur’an-ı Ke-rim okumalarını bizatihi kendisi öğretmiştir. Dinî bilgilerini ikmal etmeleri için imkân sağlamıştır. Kız çocuklarını eve gelen hanım misafirlere, erkek evlatlarını da erkek misafirlere hizmet husu-sunda yönlendirip yetiştirmiştir. Çocukları arasında herhangi bir ayırım gözetmemiş, hepsine eşit davranmıştır.

Hulûsi Efendi temizliğe de son derece itina gösterirdi. Kir-den, pastan, kötü kokulardan düzensiz ortamlardan, dağınık hallerden asla hoşlanmazdı. Sık sık hastaları ziyaret eder, hâl ve hatırlarım sorardı. Mütevazı, va-kur, ağırbaşlı idi. Herkese karşı güler yüzlü ve tatlı dilli idi; icâ-

43Temmuz / 2007

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, Eşi ve Torunlarıyla

Page 44: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

44 Somuncu Baba

bında herkesi dinler kimsenin sözünü kesmezdi.

Hulûsi Efendi’nin gözbebe-ği, evladı, H. Hamidettin Ateş Efendi Mektûbat-ı Hulûsi-i Da-rendevi adlı eseri için kaleme aldığı “Takdimnâme” de bir aile resi olarak evlatlmarına öğrettiği hususiyetleri şöyle dile getirmek-tedir:

“Sebeb-i Hayatım!

Bizler; konuşmayı, gülmeyi, kalem tutmayı, dahası her şeyi sizden öğrendik. Övülen ve se-çilen Hz. Muhammed(s.a.v)’in neslinden olan örnek bir insan-dınız. Onun için de hep etrafı-nıza ışıklar saçtınız. İnanan bir

gönlün, bütün mahlûkata şefkat duygusuyla bakması gerektiğini tavsiye ederek, âlemşümûl dü-şünen bir cândınız. Evlatlarınıza, dostlarınıza, gönülden bağlıla-rınıza, hâsılı sizi tanıyanlara câ-nândınız.

Bizler evlatlarınız olarak ha-yatımızın en güzel günlerini, siz-lerin dizlerinin dibinde geçirme şerefine nail olduk, bu manevî ocakta hayatımızı sürdürmemizi sağlayan Yüce Rabbime sonsuz şükürler olsun.

Aklımızın kemale ermesi ile sizlerin varlığını her zaman her dem gönlümüzde hissettik. Yaz-mış olduğunuz bir birinden de-ğerli paha biçilmez sözleriniz,

mektuplarınız yolunuzdan giden hakiki saliklere yön vererek ışık tutmuştur. İçinde bulunduğu-muz 21’nci yüzyıl yaşanılmaz bir hâl almış, iyi ile kötünün, doğ-ru ile yanlışın, haram ile helâlin birbirinden ayırt edilmesinin zorlaştığı bir yüzyıl olmuştur. Manevîyat dünyamızda da ehil insanların her geçen gün sayıları-nın azalması düşündürücü ve bir o kadar da üzücüdür. Ümidimi-zi yitirmeden iman ediyorum ki, Yüce Rabbimiz nurunu tamam-layacaktır.”

Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlar-dır: “Muhakkak mü’min, ahlâk güzelliği sayesinde geceleri ibâ-detle ihya eden, gündüzleri mü-temâdiyen oruç tutan kimsenin derecesine nâil olur.”

Yazımızı Osman Hulûsi Efen-di’nin bir sohbette yapmış oldu-ğu tavsiyeleri ile bitirelim:

“Kimseyi mensup olduğu-muz yola davet etmeyeceksin. Gel bizim yolumuza gir demeye-ceksin. Güzel ahlâkınla etrafına örnek olacaksın, senin güzel ah-lâkın etrafındakileri buraya davet edecek. Bunun ne güzel hâli var diyecekler. İşte senin ahlâk-ı ha-miden, onları davet edecek. Bir kimse cemiyetimize girmek ister, senin nâhoş bir hâlinden dolayı vazgeçerse, onun vebalini nasıl vereceksin? Onun için hâl ve hareketlerimize dikkat etmeliyiz. Etrafımıza örnek olmalıyız.”

ا

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi ve Ailesi

Page 45: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

45Haziran / 2007

Adı : AbdullahKünyesi : Ebu Abdurrahman, Ebu Bekr. Doğum yılı : H. 4. sene. Doğum yeri : MedineBaba adı : Hanzala. Meleklerin yıkadığı meşhur Uhud şehidi Hanzala.Anne adı : Cemile bint Abdullah b. Übey b. Se-lulEş(ler)i : Esma bint Ebi Sayfi, Fatıma bint el-Hakem, Selma bint Enes, Ümmü Gülsüm bint Vah-vah, Ümmü Süveyd bint Halife, Akrabaları : Münafıkların reisi, anneden dedesi-dir. Kabilesi : Evs İslâm’a girişi : Doğuştan Sohbet süresi : Peygamberimizin vefatında yedi ya-şındaydı. Dolayısıyla birkaç yıl.Rivayeti : 4Yaşadığı yer : MedineMesleği : Muhtemelen ziraat Hicreti : YokSavaşları : Harre SavaşıGörevleri : Harre vakasında Yezid b. Muaviye-’ye karşı Medine halkı kendisine biat etmişti. Cesur biriydi.Fiziki yapı : Tespit edilemedi.Mizacı : Abid, zahid, fazıl, müttaki, Kur’an kı-raatinden çok hoşlanan ve etkilenen biriydi.Ayrıcalığı : Medine’de büyük bir şeref ve itibar sahibiydi. Birkaç eşinden birçok oğlu ve kızı olmuş-tu. Ömrü : 59.Ölüm yılı : H. 63.Ölüm yeri : MedineÖlüm sebebi : Harre Vakası’nda Şamlılar tarafından sekiz oğluyla birlikte öldürülmüştür.Kaynaklar: Tabakat, V. 65-68; İstiab, II. 286-7; Üsd, III. 218-9; Nubela, III. 321-325; İsabe, II. 299-300; DİA, I. 104-5; Sahabiler Ansiklopedisi, s. 29-30; Ahmed, Müsned, V. 225.

Hadisleri

“Kişi, kendi bineğine binme, kendi yatağına yatma, kendi evinde namaz kıldırmada, başkalarından daha önceliklidir.”

Hakkında

Hz. Ömer, fakirlere yardım ederken, ona iki bin dirhem, Talha’nın yeğenine ise daha az vermiş, sebe-bini de şöyle açıklamıştı: “Çünkü ben onun babasını Uhud’da kılıcını çekmiş düşmanla savaşırken gördüm” diye izah etmiştir.

Abdullah b. Hanzala

Doç. Dr. Bünyamin ERUL

Kızları

Fatıma (Selma’dan), Emetullah (Ümmü Gülsüm’-den), Ümmü Seleme, Ümmü Habib, Ümmü’l-Ka-sım, Kureybe, Ümmü Abdullah (Ümmü Süveyd’-den), Ümmü’l-Benin, Cemile,

Oğulları

Abdurrahman, Hanzala (Esma’dan), Asım, Hakem, (Fatıma’dan), Enes (Selma’dan), Süleyman, Ömer (Ümmü Gülsüm’den), Süveyd, Ma’mer, Abdullah, Hürr, Muhammed (Ümmü Süveyd’den), Seleme, Haris,

Kur’an okuyan bir şahıstan “Onlar için cehennemde bir döşek, üstlerinde de örtüler vardır” (7. A’raf 41 ayetini işitince o kadar ağlamış ki, canı çıkacak sanmışlar. Sonra kalkmış, “otursana!” denilince de: “Cehennemin anılması, benim oturmama mani oldu, bilmiyorum belki ben de onlardan biriyim-dir?” demiştir.

Sözleri

ا

Page 46: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

46 Somuncu Baba

Sizce evlenirken nelere dikkat edilmeli?

Bana bir gün bir delikanlı mesaj gönderdi. Dedi ki; Sali-ha Abla biraz sonra bir kızla konuşacağım, bana birkaç soru gönderir misin?” Startejik birkaç soru gönderdim. Fakat kendi ailesinde danışacağı kimsenin olmayışına üzüldüm. Gençlerin eş seçerken doğru kriterlerle hareket etmedikleri-ni düşünüyorum. Kimi fiziksel özelliklerini beğeniyor, bazen tahsil belirleyici oluyor, kimisi maddî durumunu beğeniyor, annesi babası yönlendiriyor v.s. Kendi seçimi ile hayat arka-daşını seçip onunla bu kulvarda uygun adımlarla yürüme eylemi gerçekleştirilemiyor. Aileler çocuklarına daha kaşık tutarken müdahaleci davranmaya başlıyor. İstedikleri for-matta çocuk yetiştirme istekleri çocukların birey olmalarını hep engelliyor. Böyle olunca da mutlaka birilerinin yardı-mıyla iş görmeye alışıyorlar ve evliliklerinde de tökezliyorlar.

O zaman önce ebeveynlerden başlamalı…

Eğer ebeveynler, kendi sınırlarını bilen ve koruyan, mu-hatabın sınırlarını da bilen ve koruyan, inisiyatif alabilen, yetki sorumluluklarının bilincinde kendisi olan bireyler ye-tiştirirlerse evlilik tercihleri noktasında çoğunlukla sıkıntı çık-maz, kendisi ve eşiyle iletişimi noktasında da sıkıntı çıkma-yacağını düşünüyorum. Anne baba yeterli olmayınca çocuk da yeterli büyüyemiyor.

Sadece anne babada bitmiyor iş değil mi?

Elbette, bir insanın oluşumunda çok farklı dinamikler var. Aile, çevre, okul… Bazen çocuklar öyle tecrübeler yaşıyor-lar ki anne ve babalarından da ileri geçebiliyor, fakat bunlar çok seyrek.

Aileler kendilerini daha ileri götürmek için bir adım atmı-yorlar mı?

Konuşan: İbrahim YARIŞ

Evlilik ve Aile Uzmanı Saliha Erdim:

“Evlilikte Erkeğin Liderliği Çok Normaldir”

“Saliha Erdim Kimdir? 1956 Samsun Havza’da doğdu.

İlkokulu Vezirköprü’de, ortaokulu Çorum Sağlık Okulu’nda, liseyi

Zeynep Kamil Sağlık Meslek Lisesi’nde okudu. Yüksek

öğrenimine Hacettepe Yüksek Hemşirelik Okulu’nda devam

ederken, üniversite çevrelerinde odaklaşan terör olayları sebebiyle

yarım bırakmak zorunda kaldı. Kişisel gelişim-yaşam yönetimi,

diksiyon ve fonetik, iletişim becerileri ve beden dili, holistik

sağlık, eğitimcinin eğitimi, okul öncesi eğitimi alanlarında

kurslara-seminerlere katılıp belgeler aldı. Yaklaşık on sekiz

yıldır, çeşitli yaygın eğitim kurumlarında ve çevrelerinde, çocuk-aile-eğitim eksenli ders,

kurs, konferans, seminer, sohbet faaliyetlerinde bulundu. Yeryüzü

Eğitim Danışmanlık Hizmetleri Limited Şirketi’nde eğitim

veriyor ve danışmanlık yapıyor. Aynı zamanda şirketin kurucu ortaklarından biri. Evli ve altı

çocuk annesi.”

Page 47: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

47Temmuz / 2007

Maalesef bizde yetişkin eğitimi yok. Aileyi koruma, niteliğini, ya-şam kalitesini yükseltme amaçlı, nitelikli bireyler olmalarını sağla-yıcı müşterek bir eğitim anlayışı yok. Kadın diyor ki, “Aile iletişimi ile ilgili seminer varmış, gideyim mi”, adam diyor ki, “Ne gerek var, ben kütüphane gibi adamım, bana sor.”

Kadınlar daha çok ilgili değil mi evliliğin yürütülmesi ko-nusunda?

Evet, kadınlar ço-ğunlukla bu konuda bir adım önde.

Her Çift “Sorun Bende” Diyecek

Niçin sorun çıkar evliliklerde?

Tabi bir sürü nede-ni olabilir. Ancak “Ev-lilik için ne gereklidir” denmiyor, “Benim için ne gerekir” de-niyor. Peki ya senin isteğin evlilik kuru-muna zarar veriyorsa? İsteğin muhatabının kişiliğine saldırı an-lamına geliyorsa ne olacak, hayata tutun-duğu dalların kopma anlamına geliyorsa ne olacak? “Bana göre böyle” diyor. Peki ben sana görelerle mi yaşamak zorundayım?

Ayrılmayı öneriyor musunuz?

Ben kolay kolay boşanmayı tavsiye etmem. Bizim bütün te-rapi yapan hocalarımız da fert-lerin önce dengeli tutarlı birey olmaları, daha sonra ailesi için ne gerekiyorsa onu yapmaları lazım geldiğini söyler.

Size gelen kadınlardan şiddet gören kadınlar var mı?

O kadar çok aile var ki? Eşlerin-den olağanüstü şiddet gören ka-dınlar var. Ne yazık ki, hem gözle hem sözle hem de fiili şiddet.

Ailelerin en çok anlaşamadığı konu nedir?

Herkes “Senden başlanmalı, sorun sende” diyor. Bunun yerine

“ben” dense her şey düzelecek.Yıllar önce Danimarkalı bir firma Türkiye’ye gelerek bir hizmet içi eğitim vermişti. Onun broşüründe işaret parmağını karşı tarafa çevi-rip sen hatalısın dediğinde “Unut-mamalısın ki diyor, parmağın biri karşı tarafı gösterirken diğer üç parmağın seni gösteriyor.” Hata-

lar ve beklentiler arttıkça mevcut sıkıntı derinleşiyor.

Evliliklerde daha çok hangi taraf daha kabahatli?

Görüntüde erkekler kadınlara çok baskı yapıyor. Şiddetin her çeşidi var. Hiç bir şey yapamasa aşağılıyor, kişiliğine zarar veriyor. Fakat hanımefendiler de, kendi-sini koruyucu, özgüvenini oluştu-rucu gayret yok. Evinden gelirken

dantel masa örtüleri yapmış, en temel şey olan eşi ile iletişim nok-tasında bir eğitim alma-mış. Beyefendiye gelin-ce evleniyor, bir kadı-nın gönlü nasıl kazanılır, hediyenin anlamı nedir, gibi şeyleri bilmiyor. İnsanlar eğitim alıyor, kariyer yapıyor, fakat o basamakları yükse-lirken insani vasıflarla içeriğini doldurmadığı için bomboş olabiliyor. Çok başarılı bir doktor, mühendis dışarıda son derece nazikken, eve geldiğinde asık suratlı çevresindekini adam yerine koymayan bir hüviyete bürünüyor.

Kadınlarda bu sorun yok mu?

Geçen gün beni bir bayan aradı. Kendisi dört

yıllık evli. Eşi ile ilgili şikayetleri var. Dedim ki, “Eşinize onu ya-kışıklı bulduğunuzu söylediniz mi hiç, onu tercih ettiğinizden dolayı mutlu olduğunuzu söyle-diniz mi?” Dedi ki “ O bana çok söylüyor, fakat benim de içim-den geldiği halde pek söylemi-yorum. Ninem bana demişti ki, sakın ola erkeğini sevdiğini belli

Evlilik ve Aile Uzmanı Saliha Erdim

Page 48: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

48 Somuncu Baba

etme.” Oysaki Peygamber Efen-dimiz, “Sevdiğinizi söyleyin” di-yor. Sevginizi hem sözle hem de fiilen ifade etmek ibadettir.

Peki eşler birbirleriyle çatışırsa ne yapmalı?

Genellikle çatışma çıktıktan sonra öfkeliyken hâlâ birbirlerinin karşısında konuşuyorlar. Böyle olunca da öfke tırmanıyor, evli-liklerine ve ilişkilerine ciddi zarar verecek sonuçlarla karşılaşıyorlar. İkisi de başlarını ellerinin arasına alıp düşünmüyorlar. “Acaba bu tartışma niçin çıktı? Ben ne yapar-sam bu çatışmayı önleyebilirim ya da ne yapmazsam? ”Seminerle-rimde şöyle bir fıkra ile bunu an-latıyorum: Temel bir gün yolda gi-derken bir karpuz kabuğu görmüş,

“Uy Allah’ım, ben yine düşeceğum” demiş. Çiftler de bu ertelenemez davranışıymış gibi karpuz kabuğu-na basıp düşüyorlar.

Öfkeleri Anlamsız Hale Getirmeliyiz

Öfke kontrolü nasıl sağlana-cak?

Bir bayan dedi ki, “Küçükken annem beni saçlarımdan tutar,

çekerek döverdi. O kadar canım acırdı. Annemden nefret ettiğimi düşünürdüm. Şu anda Allah bana da bir kız evlat verdi: Onun da saçları uzun. Öfkelendiğim zaman sanki yapacak bir şey yokmuş gibi, ben de onun saçlarından tutup çekiyorum. Kendimi engelliyemi-yorum” diyor. Engellemek için bir şey yapmıyorsan, nasıl değişecek-sin ki?

Önemli olan öfkelendiği za-man onu kontrol altına almak de-ğil, öfkelendiren kaynakları nasıl anlamsız hale getireceğini bilmek-tir. Örneğin bir hanımefendiye diyorum ki, ”Sizi öfkelendiren birkaç şey söyleyin.” Anlattı, çoğu önemsiz şeyler, örneğin çocuklar oynarken etrafı dağıtıyormuş…

Oynarken etrafı dağıtmamak gibi bir seçenek var mı? Gürültü yapıyormuş, gürültüsüz oyun olur mu? Siz eğer çocuğu eve hapse-derseniz, doğal ortamda oynama-sına müsaade etmezseniz, farklı alternatifler oluşturmazsanız doğal olarak çocuk da sıkıntı yaşar. Öf-kelenme sebepleri böyle şeyler olabiliyor. Hasta olmamak için ne yapacağını sormak önemlidir, hasta olduktan sonra bazı sıkıntılar mecburen çekilir.

Evliliğin rutine binmesi nasıl çözülür?

Bir kere rutinler hep olacak. Ancak rutinleri monotonlaştırma-mak gerek. Ben hanımefendilere şunu söylüyorum hep; “Roman-tizmi canlandırın, romantik sözler söyleyin, cep telefonlarına güzel cümleler yollayın. Eşinizin işyeri-ne gidin, sebepsiz hediyeler alın.” Evlendikten sonra artık iki taraf-ta nasıl olsa birbirimizi elde ettik diye ilgilenmiyorlar. Nezaketli davranma ve gönül kazanma ça-bası olmayınca, evlilikler çekilmez, sıkıntılı bir hâl alıyor. İnsanlar ha-yatlarını nasıl nitelikli hale getire-cekleri sorusunu sormuyorlar. Ben inşallah Eylül ayında 51 yaşıma gi-receğim. Hâlâ kendimi düzeltme-ye çalışıyorum. Hâlâ nasıl daha iyi bir eş olabilirim diye soruyorum. Çocuklarımla ilgili bir sürü projem var. Onları hayata hazırlamak için elimden geleni yapıyorum. Çoğu kadın, “Yaşlandım” deyip kapıyı kapatıyorlar. Tabi yaşlanacaksın. Şükürler olsun yaş verip yaşlandı-rana. Bakarsan bağ olur, bakmaz-san dağ olur, diye bir atasözü var. Zihin yapımız da böyledir. Bakar-sak bağ olur, bakmazsak ve geliş-tirmezsek o da dağ olur.

Hayat Önce Veriş, Sonra Alıştır

Televizyon ve internet aileleri etkiliyor mu?

Evet, zaten sadece evden işe işten eve bir yaşam sürülüyor. Sadece televizyon izleniyor. Bir iki akraba ziyareti ile yaşam sü-rülüyor. Oysa ki insanın okuması, düşünmesi ve üretmesi lazım. Bi-zim evimizde televizyon yok. İki tane bilgisayar var ve pek çok cd

Page 49: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

49Temmuz / 2007

var. İsteyen eğitici, öğretici film-leri izleyebiliyor. Yerli, yabancı, klasik filmler. Alternatif bir şeyler bulabilsinler diye. Muhatabınızın o evde değerli ve anlamlı olduğu-nu hissettirmelisiniz ki iletişiminiz düzgün olsun.

Rutinliğe tekrar dönersek…

Ben hayatımı monotonlaştır-mamak için çok şey yapıyorum. Herkes yapabilir. Monotonluktan şikâyet edenin hiçbir şey yapma-ması çözüm değil. Doğru bir adım atarsanız, pek çok şey değişebi-lir. Hayat hiçbir zaman alış-veriş değildir, önce veriş, sonra alıştır. Eşimden değer görmek istiyorsam, tanımalı, taşımalı, üretmeli ve ilet-meliyim.

Eşiniz Zekeriya ağabey ile sizin ilişkiniz, çok dikkat çekiyor. Zeke-riya ağabey, sizin adınızı bile duy-duğu zaman gözleri ışıldar. Bunu sağlayan tılsım nedir?

Geçen gün oğlumuz, do-ğum gününü kastederek, dedi ki, “Baba, yakında önemli bir gün yaşayacağız. Sana hatırlatmak is-terim.” Zekeriya Bey de dedi ki,

“Hayır ondan önce daha önemli

bir gün yaşanacak, o da annenizle benim evlilik yıldönümümüz…”

Tam 23 yıldır ilk günkü heye-canı taşırız. Buradaki şifre şudur: Doğru davranma, şartsız sevgi ve şartsız saygı, bir de sabır. Ben hep şöyle dua ederim: “Rabbim, beni bilerek yanlış yaptıktan sonra özür dileme durumuna düşürme. Bana neye mâl olursa olsun, yanlış yap-mak istemiyorum.”.

“Doğru düşünmeyi, doğru davranmayı, doğru konuşmayı ve doğru yaşamayı nasip et” diye dua ederim.

Kavga eden çiftlere ne öneri-yorsunuz?

Kavga ortamı yangın yeri gibi-dir, içine girerseniz yangın büyür. Eğer müdahale etmek istiyorsanız, dışında kalmak zorundasınız. Öf-keli insan, nasihate ve bilgilenme-ye kapalıdır.

Hayata Uyarlanmayan Bilgi Geçersizdir

Boşanma oranlarının artması konusunda ne söyleyeceksiniz?

Okuyan insanlar daha çabuk mu boşanıyor?

Tabi çok farklı nedenleri var. Ancak kabaca söylemek gerekirse. Bilgi ne kadar özel ve güzel olursa olsun, hayata yedirilemezse bir an-lam ifade etmez. Çay bardağının içine şekeri atın, eğer karıştırmaz-sanız, çay tatlanmaz ve sertleşmiş olarak bardağın dibinde kalır. Bir-çok gence hayatın nasıl doğru ya-şanacağı anlatılmamış ki… Hayatı yanlış temellendirmekten kaynak-lanan sorunlar var. Mesela insan-lar iki çocuktan fazla istemiyor.

“Benim ekonomik özgürlüğüm var, çekmek zorunda mıyım” diyor. Eşi ile rekabet eder bir pozisyon-da görüyor kendisini. Her grubun bir yöneticisi olur. Bu sistematik işleyiş için gereklidir. Allahu Teala da erkekleri evin idarecisi seçmiş, bundan niçin rahatsız olayım? Eğer erkek aileyi yönetebilecek bir yeterlilikte olacaksa bu benim için bir nimettir. İnsanlar özgüvensiz ve kompleks içinde olduklarında birilerine insiyatif vermek onlara zor geliyor. Kadın, eşinin ön plana çıktığında kendisinin ezileceğini düşünüyor. Negatif davranmak için harcadığımız enerjiyi pozitif davranmak için harcasak, çoğu sorunlar hallolacak.

Dindar ailelerde durum nasıl?

İstisnaları ayrı tutuyorum, hiç iyi değil. Evlilik ve mutlulukla ilgi-li ayetleri ve hadisleri bilmiyoruz. Oysaki helal dairesi keyfe kâfidir. Ancak bilinmediği için uygulanmı-yor. Örneğin Hadis-i Şerifte “Taç giyen baş, akıllanır” buyurulmuş. Çocuklarımıza değer verirsek o zaman çocuk o değeri hak ede-cek şekilde davranmaya çalışacak-tır, bu yetişkinler için de böyledir. Çoğunlukla değer veren değer görür.

Page 50: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

50 Somuncu Baba

Hz. Peygamber (s.a.v) ve Kadın

Bilim ve HikmetDoç. Dr. Bayram Ali ÇETİNKAYA

“Rasulullah eşlerine karşı ne kadar nazik davrandığının örneklerinden biri eşi Hz. Safiye’yi deveye bindirirken,

bineceği kısma bir örtü serip sonra devenin yanında çömelerek dizini dayaması ve Hz. Safiye’nin de onun

dizine basarak devenin terkisine binmesidir.” Buhârî, Megâzî, 38.

Page 51: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

51Temmuz / 2007

H z. Peygamber, dünyada kendisine en çok sevdiri-

lenlerden bahsederken, bunlar-dan ilkinin kadınlar olduğunu farklı zaman ve zeminlerde dile getirmiştir.1 Onun için kadınlar, İslâm Peygamberi tarafından ay-rıcalıklı bir şekilde özel bir mu-ameleyle karşı karşıya kalmışlar-dır. Onlara haftanın bir gününü ayırmış, sohbet etmiş, sorunu olanı dinlemiş ve soru soranla-rına cevap vermiştir. Bu hususta, Müminlerin anneleri, yani Hz. Peygambe-r’in eşleri de yardım-cı olmuşlardır.2

Allah Rasulü’nün, hanımlarına yönelik davranışı, onların yerine kendini koy-ma şeklinde tezahür ediyordu. Bunun için onların ne za-man nelerden hoş-lanacağını çok iyi biliyordu.

Bir bayram günü Hz. Peygamber, Ai-şe’nin evinde yüzü-nü örtmüş uyuyordu. Bayram olduğu için küçük kızlar şarkı söylüyordu. Eve ge-len Ebûbekir, çocuk-lara susmalarını söy-ledi. Bunun üzerine Muhammed (s.a.v): “Bırak söylesinler, bugün onlara bayramdır” dedi.3

Bazı zamanlar Hz. Peygam-ber’e çekinmeden ve sıkılma-dan karşılaştıkları problemlerle ilgili olarak kadınlar sorular yö-neltirler, O da her zamanki gibi büyük nezaket ve saygı içerisin-de cevaplar verirdi. Ashabı ka-

dınların cüretini garipser, ancak Kutlu Nebi hiçbir memnuniyet-sizlik hissettirmezdi.4

Hz. Muhammed (s.a.v)’in getirdiği din ile kadın, hak ettiği vakar, şeref ve sosyal statüsünü elde etti. Kendi faaliyet sahasın-daki tabiî kabiliyet ve meziyet-leri doğrultusunda toplumunun ve medeniyetin inşasında er-keklerle beraber sosyal rollerini hakkıyla yerine getirdiler.

Onun için Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Yediğin-den yedireceksin, kendine elbise aldığında onu da giydireceksin, yüzüne vurmayacaksın, çirkinsin demeyeceksin, onu yalnız bırak-mayacaksın, kendi evinin içinde olursa başka”.

Hz. Peygamber’in eşleriyle ilgisi o kadar yüksek düzeydey-

di ki, onların arkadaş ve ya-kınlarıyla da bağını koparmaz, devam ettirirdi. Hz. Hatice’nin bir arkadaşı kendisini ziyaret ettiğinde ona iltifatta bulunmuş, saygı göstermiştir. Her hayvan kestiğinde Hz. Hatice’nin arka-daşlarına ondan bir parça gön-derdiği kaynaklarda belirtilir.5

Özellikle son yüzyıllarda İs-lâm’ın ve onun Peygamberinin kadınlara yeterli değeri ve hak-ları tanımadığı hususlarında isa-

betli olmayan eleş-tirileri yöneltenlere, bu anekdotları ha-tırlatmak yeterli ola-caktır. Çağdaş dün-yada, aile içinde or-taya çıkan daha çok ekonomik ve sosyal kaynaklı problemle-ri düşündüğümüzde, peygamber olan bir kocanın eşine olan vefasının onunla da sınırlı kalmayıp ar-kadaş ve dostlarına kadar geniş bir kit-leyi kapsadığını gör-mek, İslâm’ın kadına yönelik uygulamaları için söylenecek artı sözlere gerek bırak-mamaktadır.

Kadınlara karşı neza-ket ve iltifatı, kan ve nikâh bağıy-la sınırlı tutmayan Hz. Peygam-ber, ev halkından sayılan Enes b. Malik’in annesi ve büyükan-nesine de saygı ve hürmet gös-termiştir. Babasından kendisine intikal eden ve çocukluğundan beri hizmetini gören Ümmü Ey-men’e “Anneciğim” diye sesle-nirdi ve onun için “Bu, benim ailemin bakiyesidir”6 sözlerini tekrarlardı.

Minyatür: Ülker ERKE

Page 52: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

Hz. Peygamber gerek aile içi şiddeti ve gerekse toplum-sal şiddeti söz ve davranışlarıyla engellemiş ve aksi davranışlar hususunda insanları sürekli ikaz etmiştir. Onun evinde her şey-den önce sevgi ve saygıya dayalı muhabbet ortamı hakimdi. Bu-nun yanında, aile içi problemle-re karşı sürekli sevgi ve nezaket formülünü kullanmıştır.

Nitekim hanımlarını, hiz-metinde bulunanları ve evinde büyüyen kimseleri hiçbir za-man azarlamamış ve en küçük

bir bedensel ceza uygulaması-na başvurmamıştır. Bu çerçeve-de Hz. Aişe, Hz. Peygamber’in hiçbir hizmetçisini ve hanımını dövmediğini; eliyle hiçbir canlı-ya zarar vermediğini haber ver-mektedir.7

Zaman zaman İslâm’ın erkek bakış açılı bir din olduğunu ve onun Peygamberi’nin kadınlara sert ve kaba davrandığını iddia edenlere, kanaatimizce bizzat yaşanmışlarla cevap vermek en iyi yöntem olacaktır:

“Rasulullah eşlerine karşı ne kadar nazik davrandığının ör-neklerinden biri de eşi Hz. Sa-fiye’yi deveye bindirirken, bine-ceği kısma bir örtü serip sonra devenin yanında çömelerek di-zini dayaması ve Hz. Safiye’nin de onun dizine basarak devenin terkisine binmesidir.”8

Hz. Peygamber, hanımları-nın bazı konulardaki hassasiyet-lerini göz önünde bulundurarak, ortaya çıkan önemsiz hadiseleri büyütmeyerek ve yeri geldiğin-de susarak tevazusuyla çözüm-lemiştir. Kadın olmanın verdiği bir psikolojiyle Hz. Aişe’nin gösterdiği sert bir tepki, buna güzel bir örnek olsa gerektir:

Hz. Safiye, çok güzel yemek pişirirdi. Yine bir gün pişirdiği yemeği, Hz. Peygamber, Aişe validemizin yanında iken ona gönderdi. Hz. Aişe, kadınlık ref-leksiyle kabı aldığı gibi yere attı. Kap parçalandı. Hz. Peygamber parçaları kaldırdı ve birleştirdi. Sonra da başka bir kap aldı ve Safiye’ye gönderdi. Bu arada tekbir kelime bile sarfetmedi.9 Bu olay, Hz. Peygamber’deki ruh yüceliğinin ve mütevazılığı-nın sınırlarını çizmesi açısından çok dikkat çekicidir. Acaba aynı duyarlılığı modern zamanların insanları özellikle de erkekleri gösterebilir mi?

Allah Rasulü’nün hem bir aile reisi, hem bir peygamber, hem de bir devlet başkanı ola-rak eşleriyle ilişkisini ve ev ha-yatını sergilemesi açısından sıra dışı başka bir örnek olaydan daha bahsetmek mümkündür:

Yine bir gün Hz. Aişe, Hz. Peygamber ile yüksek sesle ko-

52 Somuncu Baba

Siyer-i Nebî s.52 Hz. Fâtıma ve Hz. Ali’nin nikahı

Page 53: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

53Temmuz / 2007

nuşuyordu: tesadüf babası Hz. Ebûbekir içeriye girdi ve Aişe-yi tokatlamak istedi. Fakat Hz. Peygamber ikisinin arasına girdi. Ebûbekir kızgın olduğu halde dışarı çıktı. Sonra Hz. Peygam-ber Aişe’ye şöyle dedi: “Yaa! Seni nasıl korudum?” Birkaç gün sonra Ebûbekir geldi ve durumu değişmiş buldu ve şöyle dedi:

“O defasında harbe iştirak etti-ğim gibi şimdi barışa da iştirak edeyim.” Hz. Peygamber, “evet, evet” dedi.10

Hz. Peygamber hanımlarına karşı o kadar düşünceli ve se-vecen bir eşdi ki, bazen onları hoşnut etmek için kendi zevk ve tat aldıklarını bile terk etmiş-tir. Fakat eşlerinden herhangi bi-rinin heva ve hevesine de ken-disini tamamen bırakmamıştır. Bu özellikleriyle Hz. Peygamber, bize mutlu, huzurlu ve kaliteli bir hayatın sırlarını ve formülle-rini göstermektedir.

Diğer taraftan Hz. Peygam-ber hanımlarına çok güvenmiş, onlara bazı sırlarını açmıştır. Ancak, sırları ifşada bir zayıflık ortaya çıktığında da, Peygamber onlara gerekli ikazlarda bulun-muştur.11 Hanımlarıyla karşı-lıklı olan ilişkisi o kadar yakın bir düzeydeydi ki, bazen bir-birlerine sırlarını bile açarlardı. Bazen hanımları özgüvenleri-nin bir ifadesi olarak fikirlerini Peygamber’in önünde rahatça söylerler, sınırlar aşılmadıkça O da bundan memnun kalırdı. Bu bağlamda Peygamber’in haya-tında bulunan bütün bu inişler ve çıkışlar, sıkıntılar ve mutlu-luklar ideal bir yaşam felsefesi sunmaktadır/önermektedir.12

Hz. Peygamber, eşleri ara-sında hiçbir fark gözetmemiş, ayrımcılık yapmamış ve onların birbirleriyle rekabete girmeleri-ne âdil bir şekilde davranarak fırsat vermemiştir. Özellikle onların ruh karakterlerine göre hepsiyle farklı bir diyalog ve muamele içine girmiştir.

Allah’ın Habibi’nin haya-tında bu tür hadiseleri bulmak olağan bir durumdur. Örneğin, Hz. Peygamber yolculuklarında iki kez Hz. Aişe’yle koşarak ya-rıştığını13, akşam namazlarından

sonra hanımlarını tek tek dola-şıp onlarla sağlıkları, rahatları hakkında konuştuğunu, sonra adaleti gözeterek sırası gelen eşinin evinde kaldığını bilmek-teyiz.14

Bu olaydan ayrı olarak, bir başka zaman siyahî bir takım akrobat ve cambaz Medine’ye gelmiş, bunlar ellerinde mız-raklarla oyunlar oynayıp dans-lar sergiliyorlardı. Allah Rasulü, eşi Aişe’yi evinin kapısı önüne çağırmış ve bu oyunları ona seyrettirmiştir.15 O aynı duygu ve eğilimleri, evlilik ve düğün

Minyatür: Levnî

Page 54: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

törenlerinde de göstermiştir; onun bu tutumuna göre, neş’e ve eğlence olmaksızın nikâh tö-reni amacına ulaşmış sayılmaz-dı.16

Hz. Peygamber ev halkına karşı taşıdığı ağır sorumluluk-tan dolayı kaygılanır ve sürekli onlara bu dünyanın geçiciliğine kıyasla öteki dünyanın mükâfat ve güzelliklerini anlatır, hayırlı amellere yönlendirirdi. Gece teheccüt namazına kalktığında, hanımlarının da bu karşılığı sı-nırsız olan ibadetten nasiplen-melerini arzulardı. Ancak O’-nun gerek farz gerekse nafile ibadetleri teşvikteki yaklaşımı, sevgi ve yumuşak davranma formüllerinde gizliydi.

Ev halkına kapıya bir dilenci geldiğinde, onun geri çevrilme-mesini tavsiye eder, bir misafiri gelse ona iyi hizmet edilmesi-nin gerekliliğini hatırlatırdı. Ba-zen bütün hanımlarını toplar, hepsine bizzat isimleriyle ses-lenerek bu dünyanın geçicili-ğini ve öteki âlemin ebedîliğini unutmamaları konusunda ikaz ederdi.17

İslâm’ın Peygamberi, hanım-larının yanında çocuklarına çok düşkün bir baba olmuş ve aynı zamanda nezaket çerçevesinde onlara muamele etmiştir. Bun-lar içerisinde ömrü sıkıntılarla ve zorluklarla geçen Hz. Fatıma ile olan ilişkisi modern hayatta-ki aileler için birçok dersleri ve modelleri içerisinde barındır-maktadır.

Hz. Aişe, Hz. Peygamber ile kızı Fatıma’nın birbirlerine aya-ğa kalkarak sevgi ve saygı göster-diklerini hayretler içinde aktarır:

“Ben Rasulullah’a her bakımdan

Hz. Fatıma’dan daha fazla ben-zeyen hiçbir kimseyi görmedim. Fatıma Hz. Peygamber’in yanına girince Rasulullah ayağa kalkar, onu öper ve meclisine oturtur-du. Hz. Peygamber Fatıma’nın yanına girince, Fatıma ayağa kalkar, O’nu öper ve meclisine buyur ederdi.18

Hz. Peygamber’in evdeki günlük işlerini, bulunduğu ilahî ve sosyal konuma rağmen günü-müz insanını şaşırtacak bir şekil-de kendisi yerine getirmektedir. Her şeye sahip olmasına karşın, Yüce Peygamber’in bu tavrı, O’nun bir hayat felsefesi olarak vefatına kadar sürmüştür.

Bu bağlamda Hz. Aişe’ye Peygamberimizin evdeki hayatı sorulduğunda, o mütevazı bir hayattan örnekler vererek şun-ları söyledi: “Rasulullah’ın sıra-dan bir insan gibi ev işlerinden çoğunu yapardı. Elbisesini diker, ayakkabılarını ve gömleğini tamir eder ve evi süpürürdü. En fakir-lerin hastalarını evlerinde ziya-ret ederdi. Fakir ve muhtaçlarla öyle otururdu ki, onlardan ayırt edilemezdi. Bir meclise gittiğin-de, bulduğu yere otururdu.”19

Hadislerde anlatıldığına göre Rasulullah, ev idare ve bakımın-da hanımlarına karşı yardımını esirgememiştir. Hz. Peygamber sadece aile efradı içerisinde de-ğil ashabı ile birlikte bir hizmet-le karşılaştığı zaman da kendisi işin içine dahil olurdu. Yine Hz. Peygamber ev hizmeti olarak yüksünmeden yatağını kaldır-dığı gibi hayvanları da kendisi sağardı. Yemekler konusunda seçim yapmaz mevcut olan-la karnını doyururdu. Yemek konusunda olduğu gibi elbise

konusunda da bulduklarıyla yetinirdi. Çünkü en az olanla yetinmesini kendisine ilke edi-nen kanaat sahibi bir insandı. Onun için Hz. Peygamber’in sofrası, kralların zengin ve gös-terişli sofraları gibi değil, daha çok kölelerin ve fakirlerin sofra-larını çağrıştırıyordu. Herkesin O’nunla yemek yemeği arzu-ladığı Gönül Hükümdarı, malî ve sosyal statülerine bakmadan sofrasına davet edenin çağrısını geri çevirmemiş beraber yemek yemiştir. 20

54 Somuncu Baba

1- Nesâî, Işretü’n-Nisâ, 1 (VII/61); İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-Kübrâ, tak: İhsân Abbas, Beyrut trz, I, 398-390.

2- Buharî, 3, 45; Muhammed Hamidul-lah, İslâm Peygamberi, çev: Salih Tuğ, Ankara 2003, II, 772.

3- Buharî, Iydeyn, 2; Müslim, Iydeyn 16 (h. no. 892); Afzalurrahman, Sîret An-siklopedisi, çev: Komisyon, II. baskı, İstanbul 1996, I, 47.

4- Afzalurrahman, age, I, 47.5- İbn İshâk, es-Sîre, 228-229; Afzalurrah-

man, Sîret Ansiklopedisi, III, 268-269.6- Buhârî, I, 168; İstî’zân, 41; İbn Sa’d,

VIII, 223; İbrahim Sarıçam, Hz. Mu-hammed ve Evrensel Mesajı, Ankara 2003, 285.

7- Ahmed b. Hanbel, IV, 229; İbn Mâce, I, 638; Ahmed Davudoğlu, Sahîh-i Müs-lim Tercüme ve Şerhi, İstanbul 1977, X, 111; Sarıçam, age, 365.

8- Buhârî, Megâzî, 38.9- Afzalurrahman, Sîret Ansiklopedisi, II,

124-125.10- Ebû Davud, Edep, 92; Afzalurrahman,

age, II, 125.11- Afzalurrahman, age, II, 262-263.12- Afzalurrahman, age, II, 263.13- Bkz. Ahmed b. Hanbel, I, 68; Tirmizî,

Fiten, 39.14- Afzalurrahman, age, II, 264.15- Buhârî, Iydeyn, 2; Müslim, Iydeyn 16

(h. no. 892).16- Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 749-

750(naklen; Buhârî, 67, 63)17- Afzalurrahman, Sîret Ansiklopedisi, II,

265.18- Ebû Davud, Edep, 155, hadis no. 5217;

Sadık Eraslan, Ekrem Keleş, Güzel Ör-nek Hz. Peygamber, Ankara 2003, 42.

19- Ebû Davud, Et’ıme, 17; İbn Mâce, Et’i-me, 6; Afzalurrahman, Sîret Ansiklope-disi, I, 63-64.

20- Buhârî, Et’ime, 19; Hamidullah, İslâm Peygamberi II, 1079; Eraslan, Keleş, Güzel Örnek Hz. Peygamber, 49.

Dipnotlar

Page 55: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

Çocukluk YıllarımÇocukluğumda bir ahşap evimiz vardıAvlusuna cıvıl cıvıl kuşlar konardı

Her şeyimiz oyun ve oyun bize yardıKış geldi mi en sevdiğimiz oyun kardıYazın yanan ellerimiz kışın donardı

Çocukluğumda hoş bir sokağımız vardıAmcalar pamuklu şeker balon satardıHele top oynasak biri bizi kovardı

O hoş sokak çocuk ufkumuz gibi dardıMasallar hayallerimize renk katardı

Çocukluğumuzda tek bir dünyamız vardıOyun olur yüreğimiz hop hop atardıBilmezdik ne para ne iş hülyamız vardı

Gerçekti düşler iç içe katar katardıDoymadan oyuna hemen güneş batardı

Mehmet SERTPOLAT

Page 56: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

56 Somuncu Baba

EğitimMustafa ÖZÇELİK

Çocuk Eğitimi Üzerine

E ğitim, kadın, erkek, büyük küçük demeden herkesi içi-ne alan girift bir olaydır. Dolayısıyla eğitimi, kadın eğitimi,

çocuk eğitimi gibi bölümlere ayırmak sadece belli alanlarda yapılacakların daha iyi planlanması açısından bir önem ta-şır. Değilse sonuca ulaşmada etken olan bütünlük şuurunun kaybolmasına sebep olur. Çünkü eğitim, belli bir süreç içinde gerçekleşmekte, bir önceki dönemin eğitimi bir sonraki dö-nemin eğitimini, kadın eğitimini, çocuk eğitimini doğrudan etkilemektedir.

Yakın yıllara kadar, gazeteyle, dergiyle, kitapla yürütül-meye çalışılan eğitim faaliyetlerimiz daha çok yetişkinlere ve özellikle de erkeklere yönelikti. Şimdilerde ise meselelerimizi kavrayışımıza paralel olarak hitap tarzları aynı olsa bile olayı bütün kesimlere yayma eğilimi önem kazanıyor.

Basın-yayın yoluyla yapılan eğitim faaliyetleri elbette önemlidir. Hatta geç kalınmış çalışmalardır. Eğitim, bilim, kül-tür, sanat ağırlıklı yayınlar bu önemli çalışmalara örnek olarak gösterilebilir. Bunlara paralel olarak son yıllarda çocuklara yönelik yayın faaliyetlerinde de belli bir artış gözlenmektedir. Ardı ardına çıkan çocuk dergileri ve kitapları bu artışın müşah-has göstergeleridir. Şimdilerde yazıp çizen herkes çocuklara da seslenmekte, onlara belli bir kimlik kazandırmaya gayret etmektedir. Ne var ki bu noktada göz ardı edilmemesi gerek-tiğine inandığımız bazı hususlar var ki bunlar dikkate alınma-dan bu konudaki faaliyetlerin belli bir başarı grafiğinin üzerine bizi çıkaramayacağıdır. Öyleyse her alanda olduğu gibi bu alanda da kendimize özgü bir tavırla yola çıkmak zorundayız.

“Etrafı değişik renk ve şekildeki oyuncaklarla,

kitaplığı değişik kitap ve dergilerle kuşatılmış çocuk, oyuncaklardan, çikletlerden bunalmış

ruhuyla ellerini uzatmış, ellerimizi bekliyor. Gözlerimizi arıyor

gözleriyle... Uzun bir günün yorgunluğunu

üzerimizde taşısak da evimize döndüğümüzde

onlarla ilgilenmek, onları sevmek, onlarla

konuşmak çok mu zordur?”

Page 57: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

57Temmuz / 2007

Günümüzde basın-yayın yo-luyla da kendisine ulaşmak istedi-ğimiz çocuklar, tam bir kuşatma altındalar. Cahili yapının etkili bir güç olarak kullandığı reklâmlar, çikletler, kitaplar, dergiler, film-ler, oyuncaklar çocukların etrafını öylesine kuşatmış ki, çocuk artık o saf ve temiz dünyasını sesi en güçlü çıkanla doldurmak zorunda kalmaktadır. Tertemiz, günahsız olarak dünyaya gelen çocuk. Bu kuşatma altında ne doğruyu bu-labilmekte ve görebilmekte ve ne de tabii olarak büyüme imkânına sahip olabilmektedir.

Çağın asıl mazlumları çocuklar-dır, çocuklarımızdır. Onlar ki, bes-melelerle dikilmeyen fidanlardır. Ezanlarla adları konulmayanlardır. Helâl lokma ile doyurulmayan-lardır. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi doğduğu andan itibaren ha-yatlarına müdahale edilenlerdir.

Yavaş yavaş kendilerini idrak etmeye, etraflarına soru soran gözlerle bakmaya, her şeye bir an-lam vermeye çalıştıkları dönem-lerde kitapla, dergiyle, oyuncakla, filmle elimizden yavaş yavaş çıkan, kendileri büyüdükçe bizimle olan mesafeleri de büyüyen çocukla-rımız, aldıklarını dışarıya verme-ye başladıklarında gördüğümüz manzara acı bir gerçeğin tokadı olarak çarpmaktadır yüzümüze. İşte o zaman sorular zihnimizde birbirlerini kovalamaya başlamak-tadır: Çocuklarımızı nasıl yetiştire-ceğiz? Onları nasıl eğiteceğiz? İşte yine o zaman etrafımıza bakıp on-ları tahrip eden çalışmaları, onları mamur edecek çalışmalara dö-nüştürmeye başlıyoruz. Bu nokta-da unutulmaması gereken gerçek, yapmayı düşündüklerimizin ve yaptıklarımızın bir tepkiden öteye gidemediğidir.

Çocuk eğitimi konusundaki çalışmalarımızı daha sağlıklı bir temele oturtabilmek için kimi hususlara dikkat edilmesi önemli görülmelidir. Bunları şöyle sırala-yabiliriz: Unutulmamalıdır ki ha-yata hakim olan biz değiliz. İnsanı çocukluğundan ele alarak besle-yen toprak bizim toprağımız ama su bizim değil, hava bizim değil. Hayata hâkim olanların kurdukları tuzaklar, farklı niyetlerle yetiştir-mek istediğimiz çocuklarımızı ko-laylıkla düşürüveriyorlar ağlarına... Çocuğun yetiştiricileri görünürde biziz ama görünmeyen planda ne yazık ki başkalarıdır. Onları belki bizim de tam olarak anla-yamadığımız yol ve yöntemlerle etkileyenler vardır. Bu durumda bizim yapmak istediklerimiz ço-cuğun hayatında bir ölçüde iğreti kalmaktadır. Bu yüzden çocuk-larımızı, sözle, nasihatle, telkinle,

Page 58: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

58 Somuncu Baba

kitapla, dergiyle başarılı bir şekilde eğitebileceğimizi düşünüyorsak aldanıyoruz demektir.

Çocuk, duyduklarını başkala-rından da duymak, gördüklerini başkalarından da görmek, kısa-cası hep bir örnek görmek, örnek seçmek ihtiyacındadır. Geçmişte ümmetin seçkin bilginlerinin, kah-ramanlarının kıssalarıyla büyüyen çocuk babasında da o kıssalarda anlatılan kişilerin özelliklerini şu veya bu ölçüde bulabiliyordu. Kendisine erdem, namus duy-guları aşılanmak istenen çocuk gerek evinde, gerek çevresinde bu duyguları taşıyanları ve yaşa-yanları görebiliyordu. Yani ço-cuğa söylenenler, gördükleriyle somutluk kazanıyor ve inandırıcı oluyordu. Müslümanlığın havası-

nı ilahilerle, tekbirlerle, dualarla teneffüs edebiliyordu. Şimdilerde ise bu imkânlardan mahrum olan çocuklara daha farklı bir üslupla yaklaşmak gerekiyor.

Çocuk da bizim yaşadığımız dünyada yaşıyor. Onun eğitimini aynı dünya şartlarında yaşayan büyüklerin eğitiminden, aile, çev-re ve okul şartlarından soyutlamak mümkün olmadığına göre, ço-cuğu bir takım araçlarla ve yol-larla başarılı bir şekilde eğitmek mümkün görünmemektedir. İşte bu yüzden işe önce kendimizden başlayacağız. Çocuğun yetişme-si, isteğimiz şekilde yetişmesi için gerekli ortamda tam anlamıyla biz söz sahibi olmasak bile yine de bir takım imkânların sahibiyiz.

Her şeyden önce çocuk; temiz yaratılışı, günahsız ruhuyla tercihi-ni öncelikle iyiden, güzelden yana yapacaktır. Bu durum, çocukları farklı niyetlerle yetiştirmek iste-yenlerin arayıp da bulamadıkları en önemli imkândır. Bu yüzden çocuk, eğer bu imkân iyi değer-lendirilirse önce bizim sesimize kulak verecektir. Şimdilik evleri-mizi çocuğun istediğimiz şekilde yetişmesi için elverişli şartlarla do-natırsak çocuk eğitiminde sağlam bir adım atmış oluruz. Çocukları-mız, evlerimizde farklı bir havayı teneffüs edebilirlerse sokağa çık-tıklarında karşılaşacakları zorluk-ları büyük ölçüde aşma imkânına sahip olabilirler.

Etrafı değişik renk ve şekilde-ki oyuncaklarla, kitaplığı değişik kitap ve dergilerle kuşatılmış ço-cuk, oyuncaklardan, çikletlerden bunalmış ruhuyla ellerini uzatmış, ellerimizi bekliyor. Gözlerimizi arıyor gözleriyle... Uzun bir gü-nün yorgunluğunu üzerimizde ta-şısak da evimize döndüğümüzde onlarla ilgilenmek, onları sevmek, onlarla konuşmak çok mu zordur? Unutmayalım, sadece bunlar için değildir yapalım dediklerimiz. Bir güldür çocuk... İlgimiz, sevgimiz onların solmaması, bizim hava-mızla, bizim suyumuzla bizim toprağımızda yetişmesi için ol-malıdır. Değilse aile bahçelerinde yetişecek arsız dikenlerden şikâyet etmeye hiç mi hiç hakkımız olma-yacaktır.

Öyleyse önce yetişkinlerin eğitimi diyoruz. Sözün davranışa, eyleme dönüştüğü bir eğitim... Annenin, babanın seçkin örnekler olmayı bir var oluş sorumluluğu bildikleri bir eğitim.

Page 59: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

59Temmuz / 2007

MurabbaUğrar mısın sevdiğim bir gün uzletgâhımaBir cevap verir misin bunca yıllık âhımaSaadet katar mısın geceme, sabahımaEy yâr zaman âhirdir, vasla vakit var mıdır?

Kalblerimiz tutuşup yandığı demden beriGöz açık karşıladık nice yıl biz seheriŞart mıdır bûse için beklemek tâ mahşeriLeblerin hakikatte gül müdür âh nar mıdır?

Baharlar gelip geçti sinemiz çâk olalıKaç âşık unutuldu nasibi hâk olalıHalim pek perişandır sana müştâk olalıBenim aşkta hemdemim güldeki hezâr mıdır?

Lisanım mı zor benim, sen mi hâl anlamazsınMecnun’dan haber versem, hiç misâl anlamazsınGünâhım arşa çıktı ah vebâl anlamazsınSöyle senin katında mükâfâtım dâr mıdır?

Mehtâbı bir kerecik beraber seyretmedikErguvan çağlarını baş başa tüketmedikBûseden öte geçip kendimize yetmedikSöyle cümle âşıklar biz gibi nâçâr mıdır?

Henüz zülfün görmeden, hazana döndü ömürAnladım ki sadece yekpâre gündü ömürSevmeyi bilen için belki düğündü ömürÖmrümü harâb etmek sana sonsuz kâr mıdır?

Bilmem ki bu acziyet lisandan mı, dilden miGünaha bunca kaçış, varılan menzilden miİçtiğim aşk şarabı bir kuru sebilden miDüşsem sînen içine âşıka gülzâr mıdır?

Bir sağır âlem ki bu, işitmez feryâdımıAnlamaz şiirdeki benzersiz icâdımıKâfî bile yazamaz şu hâl-i berbâdımıYâ Rabbi Ukbâ dahi bir elîm diyâr mıdır?

Ekrem KAFTAN

Page 60: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

“Batılı hukukçu ve yazarlardan Prof. Dr. Gaston Jeez uzun araştırmalar sonucunda şu hakikati dile getirir: ‘Dünyanın en sağlam aile ocağı

Osmanlı’da doğdu. Bu varlık hiçbir milletin tarihinde görülmemiş şekilde umumi hayatı inşa etti. Ben batılı bir aile hukuku profesörü olarak diyeceğim

ki, Türk milletinin aile nizamını elinden alınız, geride hiçbir şey kalmaz.”

Evliliğin Önemi ve Prensipleri

KültürAydın TALAY

60 Somuncu Baba

E vlilik insan hayatında vaz-

geçilmesi mümkün olma-

yan faydalı ve fıtrî bir olaydır.

Fıtrat şom ağızların dediği gibi

kör ve sağır değildir. Onda hak-

kı benimseme eğilimi ve Allah’ı

tanıma yeteneği mevcuttur. İşte

bu ruh berraklığı engelleyici

şeyler olmadığı müddetçe in-

sanın yolunu aydınlatır. Kulluk

misyonu o hamurun mayasına

dercedilmiştir. Kur’an-ı Kerim

fıtrattan sık sık bahseder. Bu se-

bepledir ki bütün yaratılmış var-

lıkların en şereflisi konumunda

bulunan insan için birbirinden

ayrılmayan beş temel zincir hal-

kasının bir arada korunup yaşa-

tılmasında zaruret vardır ki bun-

lar hayat, din, akıl, nesil ve mal

mülktür. Bunlara sahip çıkılma-

dığı ve gerekli ihtimam gösteril-

mediği takdirde insan onuruna

yakışır çizgiden çıkmış olur. Ma-

Page 61: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

ide Suresinin 32. ayetinde buy-rulduğu gibi kim bir canı haksız yere öldürürse bütün insanları öldürmüş gibidir. Hayat ise an-cak yüce bir gaye ve akıl ile taç-landırıldığı takdirde önem kaza-nır. Dinsiz bir hayat insana fayda sağlayarak onu koruyamayacağı gibi akılsız bir gidişin de kötü bir sonla noktalanması tabiidir. Bâtıl din ve felsefî teorilerle bu engin nimetlerin korunması da kabil değildir. İşte evlilik nefsin ve neslin korunmasına doğru atılan emin ve sağlam adımlar-dan biridir. Bu bakımdan ruh-banlıkta olduğu gibi insan nesli için bunu yasaklarsanız telafisi mümkün olmayan gayriahlâkî hareketler tezahür edeceği gibi birtakım sıkıntılar karşısında fe-veran ederek süresiz bekâr kal-maya karar vererek fıtrî ihtiyacı-

nı başka şekillerde karşılamaya çalışmak da hem sağlıksız hem de fert ve toplumu uçuruma sü-rükleyecektir. Ferdi ve toplumu birtakım hastalıklardan koruyup selamete ulaştırmanın yolu ev-lilik müessesesinden geçtiği gibi ruhsal ve derunî sekinete ka-vuşmak, babalık ve analık şef-kat ve merhametinin yürekler-de buram buram tutuşması da evlenme ile mümkün olacaktır. Rum Suresinin 21. ayetinde Ce-nabı Hak mealen şöyle buyurur:

“Yine Allah’ın alametlerindendir ki kendilerine meyil ve ülfet edesiniz diye sizin için, kendi cinsinizden zevceler yarattı ve aranızda sevgi ve merhamet icat etti...” Bilindiği gibi çocukların yetiştirilmesi bir fedakârlık ve feragat işidir. Bu ise ancak ka-dın ve erkeğin el ele muhabbet

içinde yardımlaşması ile sağla-nabilecektir.

Batılı hukukçu ve yazarlar-dan Prof. Dr. Gaston Jeez uzun araştırmalar sonucunda şu haki-kati dile getirir: “Dünyanın en sağlam aile ocağı Osmanlı’da doğdu. Bu varlık hiçbir mille-tin tarihinde görülmemiş şekil-de umumi hayatı inşa etti. Ben batılı bir aile hukuku profesörü olarak diyeceğim ki, Türk mille-tinin aile nizamını elinden alı-nız, geride hiçbir şey kalmaz.” Bugün bu aile anlayışı maalesef yerini şefkat ve muhabbetten yoksun ferdi hayata bırakma-ya başlamıştır. Yılda 200.000’i geçen boşanma oranımız ve acımasız kapitalist düzenin tah-rip ve tahriki ile cemiyetimizin ana omurgası tehlike sinyalleri vermeğe başlamıştır. Bu bakım-

61Temmuz / 2007

Page 62: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

62 Somuncu Baba

dan meşru ve akıllı bir araştırma

sonucunda diyebiliriz ki, evlilik

ana dinamiklerimizden biridir.

Yerinde yapılacak bir evlilik sar-

sılmayan bir aile ocağına kavuş-

turmakla kalmaz sağlam bir mil-

leti de oluşturur. Haysiyet, şeref,

namus ve iffet gibi duygular diri

tutulmadan rahatlık ve huzur-

dan, kardeşlik ve saygıdan na-

sıl bahsedilebilir? Bunun içindir

ki ümmetine çok düşkün olan

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir

hadisi şeriflerinde “Nikâh be-

nim sünnetimdir. Herkim sün-

netimden ayrılırsa benden ayrıl-

mış olur.” diye buyurur. Evlenip

çoğalmamızı tavsiye eden Ser-

ver-i Kâinat Efendimiz kıyamet

günü ümmetinin çokluğu ile

iftihar edeceğine işaret buyurur.

Yine bu cümleden olarak İsra

suresinin 32. ayetinde zinanın

çok çirkin bir iş ve yol olduğu-

nun altı çizilerek zinaya götüren

bütün yollardan kaçınılmasının

ehemmiyeti vurgulanır. Zira

böylesi bir hayatta her şey ayak-

lar altına alınarak hayvandan

daha aşağı bir hayat sürmeye

insan mahkûm olacaktır. İşte

tarih sahnesinde boy gösteren

milletler ahlak ve erdeme değer

verdikleri müddetçe yükselmiş

başta, Yunan, Roma ve diğerleri

gibi müptezel hayata döndükle-

ri zaman ise silinip gitmişlerdir.

“Üzerinde güneş batmayan ülke”,

“Adalet dağıtan ülke” sözleri de

yıkıntılar arasında kaybolmuştur.

Kontrol altına alınmayan heva

ve heveslerin akıntısı ile akıl ve

vicdan körletildiği gibi hakkı ve

hakikati duyup hissedemez hale

gelmişlerdir.

Bu derece önemli olan aile

müessesesi tabiidir ki gelişigü-

zel kurulamaz. Hele yıllar önce

birtakım sorumsuz gazetelerin

mektuplaşma ile evlilik diye

harcıâlem bir şekilde başlattığı

ve devamını sanal çetleşme ve

mesajların takip ettiği yol hayat

boyu sürecek bir birliktelik için

çok hafif kalacaktır. Evlilik her

şeyden önce bir beğenme ve

seçme işidir ama ölçüler doğ-

ru ve sağlam olmak zorundadır.

Zira bu sadece fiziki beraberlik

olmadığı gibi yarı yolda zararsız

kapanacak vazgeçilebilecek bir

husus da değildir. Bu bakım-

dan ölçüler Allah ve Rasulünün

emirlerine uyduğu müddetçe

“bir yastıkta kocama” temennisi

gerçekleşmiş olacaktır. Peygam-

ber Efendimiz (s.a.v.) ilk ölçü

olarak saliha erkek ve kadını

esas alarak şöyle buyurmuştur:

”Kadın dört özelliğinden dolayı

nikâh edilir: Malı, soyu, güzelli-

ği ve dindarlığı. Sen dindar ola-

nında karar kıl ki ellerin feyiz ve

bereketle dolsun.” Soy ancak

aşağılığı artırdığı gibi, malı he-

deflemek de sonunda fakirliğe

düşürür. Salihadan maksat gö-

zünü harama yummak, namus

ve iffetini korumak, Allah ve

yüce Peygamberinin emirlerini

her şeyden üstün tutan evine

ve eşine sadık insan demek-

tir. Saliha oluş o derece yüksek

bir mertebedir ki dinin yarısı

Page 63: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

63Temmuz / 2007

olarak ifade buyrulmuştur. Bu

bakımdan kız ve erkek tarafı

araştırma yaparken çok dikkatli

olmalı asgari dini bilgi ve salih

ameli araştırmalıdırlar. Kendileri

de evlatlarını bu titizlik içinde

yetiştirerek özellikle sağlam ka-

rakterli olmalarını temin etmeli-

dirler. Evlilik için aracı olan veya

fikrine başvurulan kimseler de

Allah’tan korkarak doğruyu söy-

lemelidirler. Zira yaşanmasını

temenni etmek başka, bir şe-

yin yaşanır halde olması ise bir

başka şeydir. Maalesef aileler-

den bilhassa anneler dünyalık

üzerinde çok durmakta ve yükü

aşacak istekte bulunmaktadır-

lar. Gencin elbette bir kazan-

cının olmasına bakılır ama takı,

ev ve özellikle yüklü mobilya

ve eşya taze umutlarla bu yola

çıkan gençlerin ufkunu karart-

maktadır. Bu hususta ebeveyn-

lere Hazreti Fatıma annemizin

ev eşyasına dikkatle bakmaları

tavsiye olunur. Yurdumuzda

bu konuda belediye, vakıf ve

derneklere büyük görevler düşmektedir. Evlenemeyen gençlere eşya, takı, liyakatli iseler iş ve benzeri konular-da kolları sıvayarak gayrete gelmeleri ve hayır sahiple-rini de harekete teşvik et-meleri üzerlerine düşen bir borçtur. Öte yandan gençle-rin birinci derecede yüz ve vücut güzelliğine önem ver-mesi nefsin bir yanıltmasıdır ve buna dayalı evlilikler her zaman uzun ömürlü olmaz. Efendimiz (s.a.v.) ailesi tara-fından salih amelle yetişti-rilmeyen sadece vücudu ile güzel kız için Hadra-i dimen (çöplükte biten çiçek) nefis benzetmesini yapmışlardır. Bir dereceye kadar denk ve sağlam yapılı olması her iki tarafça da elbette gözetilir. Diğer önemli özellik de aile içi evlilikler allel genler se-bebiyle özürlü nesile sebep olabileceğinden yabancı kadınlardan araştırmaya gi-

dilmelidir. Rasulü Ekrem (s.a.v.) Efendimizin de bu konuda dik-kati çeken emirleri vardır. Rab-bim iki kanatlı olarak meslek-lerini en mahir şekilde yapan kullukta da görevlerini unut-mayan ve ihmal etmeyen salih evlatlar yetiştirmeye cümlemizi muvaffak kılsın. Günümüzde bu işin zorluğu karşısında halis niyyet ve istikamete göre Allah’ın yardı-mının tecelli edeceğini asla göz ardı etmeyelim.

İsmek El Sanatları Albümü

Page 64: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

64 Somuncu Baba

PsikolojiProf. Dr. Sefa SAYGILI

Evlilik Fıtratın Gereğidir

İ nsanoğlunun dünya üzerinde ilk görülmesinden beri evlilik mevcuttur ve tarihinin kaydettiği bütün

topluluklarda aile kurumu baştacı edilmiştir. Bu du-rum, dişi ve erkeğin aileler kurarak bir arada yaşama-larının fıtrat gereği olduğunu göstermektedir. Evlilikle iki cins birbirlerini tamamlarlar. İki vücud, iki kalp, iki ruh ve daha doğrusu iki şahsiyet ‘bir’leşir.

Evlilik, günlük zevklerin ötesinde erkek ve kadını bir birlik olarak kaynaştıran, onlara müşterek mukadderat çi-zen, ızdırap ve mutluluklarında aynı duyguları oluşturan ve gelecek kuşakları bir kan yakınlığı ile bağlayan bedenî, ruhî ve sosyal birleşmedir.

Aile Kurumu Zaruri

Özellikle asrımızda bazı kişi ve ideolojiler, evlilikle meydana gelen aile kurumuna cephe almışlar, İsrail’de-ki butzlar ve komünist ülkelerde ki komün yaşama gibi denemelere girişerek ailesiz yaşanabileceğini göstermeye çalışmışlardır. Fakat netice hüsran olmuştur. Hem kişiler mutsuz olmuş, hem de çocuklarda yetişme ve gelişme problemleri ortaya çıkmıştır. Böylece sağlıklı gelişimin an-cak ana ve babanın meydana getirdiği bir aile birimi ve atmosferi içinde gerçekleşebileceği anlaşılmıştır.

Son dörtbin yıldaki seksen uygarlıkla ilgili kapsamlı bir araştırma yapmış olan İngiliz antropolog John D. Urwin, her uygarlıkta aile bozuldukça uygarlığın da parçalanma-ya başladığı ve milletin çöküşünün ailenin çöküşüyle ilgili olduğunu görmüştür. Çoğu örnekte, aile biriminin çöktü-ğü zaman diliminde, uygarlık da yıkılmıştır.

“Bir toplum ahlâki açıdan güçlü değerler üzerine

kurulmuş ailelerden oluşuyorsa, o millet sağlam ve güçlüdür. İstikrar içindedir. Güç

ve dayanışma, evliliğin uygarlığa katkısıdır. Fakat

aile bağlılığı olmazsa, yıkım kaçınılmaz hale gelir. Eşler sahip oldukları enerjilerini

yuvalarını desteklemeye harcamazlarsa; uyuşturucu

alışkanlığı, alkolizm, zina ve fuhuş, iş problemleri

ve aşırı saldırgan davranışların, kültürü

yozlaştırması beklenir.”

Page 65: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

65Temmuz / 2007

Unvin’in araştırmasına göre erkek, enerjisini şehvet ve arzuları yönünde kullanırken evlendiğin-de ev kurmak için ter dökmekte, geleceğe yatırım yaparak en iyi faaliyeti göstermeye çalışmaktadır. Bencil dürtülerine ket vurulmuş, cinsel tutkuları dizginlenmiştir. Karısı ve çocuklarının ona ihtiyacı olması sebebiyle gurur duygusunu keşfetmiştir.

Bir toplum ahlâki açıdan güçlü değerler üzerine kurulmuş aileler-den oluşuyorsa, o millet sağlam ve güçlüdür. İstikrar içindedir. Güç ve dayanışma, evliliğin uygarlığa kat-kısıdır. Fakat aile bağlılığı olmazsa, yıkım kaçınılmaz hale gelir. Eşler sahip oldukları enerjilerini yuvala-rını desteklemeye harcamazlarsa; uyuşturucu alışkanlığı, alkolizm, zina ve fuhuş, iş problemleri ve aşırı saldırgan davranışların, kültü-rü yozlaştırması beklenir.

Niçin Aile Kurumu?

Son devirlerde ailelerin görev-lerinde değişiklikler olduysa da şu dört temel fonksiyonu her zaman vardır ve var olacaktır:

1- Cinsel ihtiyaçların karşılan-ması: Toplumun huzurunu sağla-mak amacıyla cinsel davranışlara çeşitli kısıtlamalar getirilir; evlilik kuralları da bu kısıtlamalardandır. Ancak, cinsel ihtiyaçlar evliliğin tek amacı değildir.

2- Ekonomik işbirliğinin sağlan-ması: Bilinen bütün insan toplu-luklarında cinsiyete göre bir işbö-lümü ve işbirliği vardır. Erkeklere fiziki güçleri sebebiyle genellikle daha ağır ve zorlayıcı görevler (av-cılık, maden işleme, ağaç kesme vb. gibi) verilmektedir. Kadınlar için çocuk doğurma esas olduğun-dan, bu görevin yanı sıra onlara çoğunlukla daha hafif işler (ev işi, yiyecek hazırlama, çocuk bakımı,

kumaş dokuma, toprak çapalama vb. gibi) uygun görülmektedir. Kı-sacası, erkeğin ve kadının aileye ekonomik katkıları, birbirini ta-mamlar mahiyettedir.

3- Üreme, çoğalma ortamının sağlanması.

4- Çocuğun yetiştirilmesi, ba-kım ve eğitimi (sosyalleşme): Aile üyeleri, bu konuda kendi payla-rına düşeni yerine getirerek aile birliğine katkıda bulunurlar.

Evliliğin Faydaları

Evlilik birçok ihtiyacımızın tat-minini sağladığı gibi birçok avan-tajları beraberinde getirir. Onları kısaca sıralarsak,

• Kişinin hayatı düzene girer. Beslenmesi, ısınması, giyinmesi ve barınması tertipli olur.

• Ruh sağlığını tehdit eden yal-nızlık ve sıkıntı hissi, ailenin sıcak ortamında kaybolur. Evlilik, tek başına yaşamaktan daima daha güven vericidir.

• Annelik ve babalık gibi zevk-lerin en güzeli tadılır.

• Hanımlar ekonomik emniyet duygusunu ve ihtiyacını tatmin ederler.

• İntihar, bunalım, ruhî hasta-lıklar evlilerde, bekarlara oranla daha az görülür. Çünkü evlilik ki-şiye bir taraftan sosyal bağımlılıklar ve sorumluluklar getirirken, aynı zamanda sosyal itibar ve korunma sağlar.

• İsraf, kumar, alkol ve benze-ri kötü alışkanlıklara düşkünlük, sıkıntı, boşluk hissi, amaçsızlık, zaman israfı, kavgacılığa meyil, çabuk öfkelenme gibi problemler bekarlarda evlilere oranla daha sıktır.

• Evliliğin sağladığı faydalardan en önemlisi ise cinsel ihtiyaçların doyumu için bedenî, ahlâkî ve

hissi yönden geçerli en iyi çözüm olmasıdır.

• Evlilikle psikolojik ve emosyo-nel birliktelik sağlanır. Aile içinde bütün bireyler ve öncelikle de karı ve koca arasındaki karşılıklı ilişkiler menfaate dayalı değildir. Ruhsal bir ilişki de söz konusudur ve bu ilişki sevgiyi, şefkati, merhameti, sevecenliği, karşılıklı güveni, feda-kârlığı, teselli ve yardımı doğurur ve devam ettirir. İnsan tabiatının kendini en iyi şekilde ifadesi bu ilişki ile filizlenir. Erkek ve kadının ruhsal potansiyeli sadece aile ku-rumu çerçevesi içinde realize olur ve aile çevresi ve dış dünyada bu sayede iyilik ve fazilet duygularını yeşertir. Evlilik arkadaşlığında her eş sürekli artan bazı sorumluluk-ları yerine getirme duygusu yaşar. Aileye çocuklar da katılınca sev-gi, şefkat ve fedakârlık değerleri gerçekliğe dönüşür ve sabit kişilik özellikleri haline gelir.

• Eşlerin sevdiği, güvendiği, cesaret verdiği, birlikte gülüp be-raber geliştiği ve kendisine -yal-nızca kendisine- ait olduğunu bildiği birinin olmasının getirdiği güven duygusu evliliğin bir diğer faydasıdır. Evliliğin amacı, eşleri kısıtlamak değil, ikisini bir bütün yapmaktır. Karşılıklı destek, sevgi ve teşvikle mümkün olan en üst seviyeye kadar geliştirmektir.

Kur’an-ı Kerim’de evlilik ve aile hakkında: “İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yara-tıp; aranızda muhabbet var etmesi, O’nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda düşünen milletler için dersler vardır.” buyrulmuştur.

Gerçekten aile toplumun te-melidir ve hep var olmaya devam edecektir.

Page 66: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

66 Somuncu Baba

KültürYrd .Doç .Dr. Cemil GÜLSEREN

Endülüs’ü Gezerken“Müslümanlar, Endülüs’te büyük bir tarih, büyük bir kültür, büyük izler bırakmış. İspanyollar yıkabildiği kadar yıkmış camileri, eserleri. Birkaç devasa eser ayakta bırakılmış. Kale gibi, büyük saraylar, büyük camiler onlar da şimdi katedral olmuş, kilise olmuş.”

Page 67: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

67Temmuz / 2007

E ndülüs’ü gezen bir Müslüma-nın içine bir hüzün çöker ki

buruk mu buruk, gönlü kırık mı kırık, gözü yaşlı mı yaşlı. Ne söyle-sem? Bilmiyorum nasıl anlatsam? Sade bir iç geçiriş, derin bir ah. Ta-rifi imkânsız bir eyvah. Yazık ki ne yazık. Gözleriniz hep buğuludur.

Alhamra Sarayı’nın kitap satış bölümünde gezinirken kulağımı-za bir tanıdık ses gelmez mi o sıra. Türk müziğinden bir nağme, bir İstanbul şarkısı. Görevli o cd’yi çalarken bizden habersiz. Bölümde her milletten insan adeta kaynıyor. Sanırım mis-tik olsun diye koymuş. Kitaplar Endülüs İslâm Devleti’ni anlatıyor çoğunlukla. Müzik de ona paralel.

***

Bir İngiliz yazar (maalesef adını hatırla-yamadım o duygu seli içinde) şöyle demiş: Müslüman Endülüs’ten bize 24 kitap kaldı. Biz onlarla RÖNESANS’ı gerçekleştirdik. Endü-lüs Emevilerinden ka-lan on binlerce kitap

-sırf İslâm âlimleri yazdı diye, İslâm döneminde yazılmış diye- yakılmasaydı şimdi galaksiler arasında dolaşıyor olacaktık.

***

Şu kitaplar tarih boyunca in-sanoğlunun elinden neler çekmiş neler?... İnsanlar eninde sonun-da ölüyor. Keşke insanlık ölmese. Keşke kitaplar yok edilmese. Ki-

taplar tarihe şahit, kitaplar gele-ceğe ışık, kitaplar geçmişe tanık, kitaplar yarınlara uzanan köprü. Tüm kitapları yakmada bugün de dünya yarışıyor.

İşte Mostar, işte Bosna, işte Bağdat. Geçmişte de Bağdat Mo-ğollarca yakılmıştı. Günlerce Fırat, Dicle mürekkep akmıştı. (kitaplar ki el yazması mürekkebi üstünde)

Yine yakın geçmişte Anadolu’-da, evet Türkiye’de sırf Arap harfli

diye az mı kitap yok edildi. Kimi korkudan, kimi baskıdan kuyulara atılan, ırmaklara saçılan, toprağa gömülen on binlerce kitap.

Mabetlerden, kütüphaneler-den, okullardan el çekmeyen bütün zihniyetlere yazıklar olsun. Bunun vebalini çekersiniz, çeki-yorsunuz, çekeceksiniz de.

***

Müslümanlar, Endülüs’te bü-yük bir tarih, büyük bir kültür, büyük izler bırakmış. İspanyollar yıkabildiği kadar yıkmış camileri, eserleri. Birkaç devasa eser ayakta bırakılmış. Kale gibi, büyük saray-lar, büyük camiler onlar da şimdi katedral olmuş, kilise olmuş. Niye hep Ayasofya’yı dile dolarlar. Kur-tuba’daki (Cordoba) katedrali niye konuşmuyoruz hiç?

Valencia’da Ab-dullah bin Nasır’ın

-sahabeden- Arap harfli mezar taşı bir kazı sırasında orta-ya çıkınca bir ge-cede nasıl kaybedi-yorlar İspanyollar? Geçmişle yüzleş-mek zordur? Muh-yiddin ibni Arabi’yi okuyun. O toprak-larda yetişmiş.

***

Tarihin “Altın sa-hifeler”i “kara gün-ler”e dönüşmüş hüzünlü ülke En-dülüs. Orta çağın karanlık günlerini

aydınlatan Endülüs İs-lâm’ı Avrupa’yı bugüne taşıyan te-melleri üzerinde taşır. Bilen biliyor. Bilmek istemeyen de örtüyor.

***

Ganimete gark olan Müslü-man ordu bunun rehaveti ve şaş-kınlığı içinde düşmandan çok ga-nimeti düşünür olunca kaçınılmaz son başlar. Şu söz o akıbetin veciz

Fotoğraf: Merve GÜLSEREN Endülüs

Page 68: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

68 Somuncu Baba

ifadesidir. Son emirin annesi (kimi kaynaklar eşi der) oğlum: “erkek-ler gibi çalışmazsan işte böyle ka-dınlar gibi ağlarsın.”

O güzellikler, o zenginlikler, o tarih, o vatan elden gitmiştir. Sade bir gözyaşı kalmıştır elde, işte o da dökülmektedir. Dökülen sade gözyaşı olsaydı keşke. Milyonlarca insan katledilmiştir. Hangisine ağ-larsın. Hayır, hayır hangisine ağla-mazsın ki? Kaybettikten sonra ne fark eder ki?

***

Tarih boşluk kabul etmez ve hata affetmez. Sekiz asır süren Müslümanların Endülüs’te ki siyasi, sonra da dini varlıklarına Hristiyan İspanya son vermiştir.

Nitekim bugün, gözlerini, Kıb-rıs, İstanbul, Ağrı Dağı ve nihayet Güneydoğu Anadolumuz üzerine dikmiş komşularla çevrili bulunan, savaşın birden fazla yerde ve yo-ğun bir biçimde sürdürme duru-munda olan bizlerin tarihteki boş-lukları, hataları iyi tahlil etmemiz

gerekmektedir. “Tarih tekerrür etmez; ancak birbirine benzer ha-diselerle doludur.” İbret alınsaydı tekerrür eder miydi?

Elinizden suya giden bir malı-nızın ardından nasıl bakarsınız? Bir yamaçtan aşağıya uçan giden bir nesneye nasıl hayıflanırsınız? İşte öyle bir şey. Tıpkı Öksüz Aşık’ın hissettiği gibi:

Gül budanmış dal dal olmuş,Menekşesi yol yol olmuş,Siyah zülfün tel tel olmuş

Biz şu yerlerden gideliGurbet ellere düşeli.

Öksüz Aşık der bu sözü,Hakka çevrilmiştir bu yüzü;Öldü zannettiler bizi

Biz şu yerlerden gideliGurbet eline düşeli.İşte Tanıklar, İşte Şairler;

Endülüsler arasındaki umut-suzluk, şaşkınlık ve gözyaşı en canlı ve çarpıcı biçimde şairlerin mısra-larında ifadesini buluyor. Şair Ebu

Ali el-Ceyyani 1248 senesinde işgale uğrayan Ceyyan şehrinden hicret eden Müslümanların duy-gusuna şu beyitleriyle tercüman oluyordu:

Elvede Ceyyana! Senden ayrılı-yorum

Gözyaşalarımı inci daneleri gibi saçıyorum

Ayrılığı isteyen ben değilim,Lâkin zamanın hükmündedir

boyun eğişin.(El-Himyeri, sıfatu ceziretil Endelüs,

Kahire, (t.y.), s.72.)

***

Fakih İbnü’l Assal’ın şu mısra-ları ise, şehirlerin işgali sırasında yapılan tahribatın canlı fotoğrafı gibidir:

Ganimet almışlar nice yerleriZulüm görmüş çocuk, genç,

yaşlı, her diriKaç bebek feryat içinde kopa-

rılmış anasındanKaç bebeğin babası yere çakılıp

taş kesilmiş acısından

…………..Nice soylu kişiler ki, yön verir-

lerdi milleteNe hazin! Düşürüldüler tek tek

izzetten zillete (El-Himyeri, sıfatu ceziretil Endelüs,

Kahire s. 40-41)

***

Gırnata Müslümanlarının önünde tek seçenek olarak Hris-tiyanlığa zorla girmekten başka tercih imkânının bırakılmadığı dö-nemde Gırnata Müslümanları II. Bayezid’e bir temsilci gönderirler. Beraberinde padişaha sunulmak üzere bir de kaside bulunuyordu. 105 beyitlik bu kasideden birkaç beyit:

Page 69: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

69Temmuz / 2007

Topraklarının merkezi İstanbul

olan Mevla’ya selam. O ne güzel

bir şehirdir.

………

Büyük bir felakete uğramış esir-

lerden size selam; ne büyük bir fe-

lakettir o

………

Hepimiz bastığımız toprakları

öper, her an iyiliğiniz için dua ede-

riz.

Kasidenin 19-40. beyitlerinde

daha neler var neler;

(Kral) gözümüzü boyadığı ant-

laşmalara uymadı.

Bizi baskı ve güç kullanarak is-

temeye istemeye Hristiyanlaştırdı.

Ellerimizdeki tüm kitapları yaktı

ve onları çöplüğe attı.

Din kitaplarımızı alay ve haka-

retle ateşe attılar.

Hiçbir Müslümana ne bir ki-

tap, ne de yalnızlıkta okunacak

bir Kur’an bıraktılar.

……………..

Ezan yerine çanlar asılan mina-

relere ne kadar yazık!

…………….

Başımıza gelenleri görmüş ol-

saydınız, gözlerinizden yaşlar bo-

şanırdı.

…………….

Ey Efendimiz! Rabbimiz Allah’ın

seçkin ve yaratıkların en hayırlısı

Hz. Muhammed’in adına sen-

den yardım diliyoruz.

Yardımlar gitmiştir. Amiralleri-

miz gitmiştir. II. Bayezid’ten, Ya-

vuz Sultan Selim Han’dan, Kanuni

Sultan Süleyman’dan ve sonraki

diğer sultanlardan Allah razı olsun.

Onlar sayesinde çok sayıda Müs-

lüman da kurtarılmıştı. Osmanlı

Devleti Endülüs Müslümanlarıyla

ilgilenmiştir. Şartlar ve imkânlar

ölçüsünde. Umulan kadar olmasa

da samimi gayreti içerisinde ol-

muştur.

Arapların İspanya Endülüs’te

oluşturduğu Hristiyanlarla Müslü-

manların bir arada yaşayabileceği

gerçeğini hayata geçirmiş olmala-

rına karşın, daha sonra Hristiyanla-

rın bir haçlı bağnazlığında hareket

ederek bu güzel oluşumu baltala-

ması, bitirmesi gelecek asırlar için-

de kötü bir başlangıç olmuştur.

Bir sentez, bir kültür, bir uz-

laşıydı yok edilen. Yerini çatışma

kültürü aldı. Bağnaz Katolikler ta-

rafından şehirler işgal edilince sen-

tez bozulmuş, Müslümanlar ko-

vulmuş, olanlar, iki medeniyetin,

iki dinin halkına dahası bir arada

yaşayabilme şansının kaybına yol

açmıştır.

İslâm ve Hristiyanlığın barış

içerisinde yaşayabileceğinin en

güzel örneğini ise, Osmanlı İmpa-

ratorluğu döneminde Fatih Sultan

Mehmet vermiştir. Büyük bir âlim

olan Fatih’in diğer padişahlardan

ayrılan en büyük özelliği, tüm Av-

rupa dillerini öğrenmesi, ana dili

gibi konuşması ve batı tarzı bir

eğitim almasıydı. Fatih, edindiği

askerî, kültürel dehanın başarısını

her iki medeniyetin kendi top-

rakları üzerinde barış içersinde

yaşaması üstüne kurmuştu. Bunu

başarabilen sultandı o. İşin sırrı ise

bu hoşgörüde yatmaktaydı.

Kısmet bu kadarmış.

İşte Endülüs, işte hüzün ülkesi,

işte gözyaşı medeniyeti.

Kayıplar ülkesi, yitikler ülkesi,

ibretler coğrafyası. Dersimiz En-

dülüs’tü. Alana…

Page 70: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

70 Somuncu Baba

Mutluluk Yolları Hayat Kitabı

B üyük düşünürler ve fazilet sahibi kişiler öte-den beri yaşadıkları tecrübeleri, duydukları-

nı, öğrendiklerini başka insanların da mutluluğuna vesile olması için anlatmayı, kaleme almayı ihmal etmezler. Çünkü onlar, din nasihattir, mefhumunu iyi bilirler.

Hayatında bir sürü unutulmaz hatıralar bulu-nan, hayat yolunun birçok inişlerini çıkışlarını biz-zat yaşamış 1920 Gaziantep doğumlu büyük âlim Ahmet Muhtar Büyükçınar’ın Mutluluk Yolları Ha-yat Kitabı’ndan bahsetmek istiyorum. Elimdeki ki-tap, İstanbul 1988 tarihli. Bu kitabı üniversiteden hocam, değerli bilim adamı Cihan Okuyucu, mes-lek hayatıma yeni atıldığım yıl hediye etmişti. Her şeyden önce, kitabı okuduktan sonra birçok ko-nuda düşüncelerimin olgunlaştığını, hayata daha farklı bakmaya başladığımı itiraf etmem gerekiyor.

Mutluluk Yolları Hayat Kitabı’nın bugüne ka-dar kaç baskısı daha yapıldı bilmiyorum; ama bil-diğim bir şey var o da bu kitabın modern çağın sı-kıntılarını yaşayan insanlara yol gösterici bir özellik taşıyor olması…

Eserin muhtevasına geçmeden önce Ahmet Muhtar Büyükçınar’dan söz edelim biraz. Biyog-rafisinden öğrendiğimize göre Büyükçınar, 1920 yılında Gaziantep’te doğdu. Beş yaşındayken oku-ma yazmaya başladı, Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. Çeşitli işlerde çalıştıktan sonra, “Ya ilim ya ölüm” düsturuyla Mısır’da El-Ezher Üniversitesi’nde 12

KitapVedat Ali TOK

“Büyükçınar, insanların mutlu

olmasının şartlarından birini de bilgili

olmaya bağlıyor. Mutlu olmanın bir şartı da fakirlikten

kurtulmak veya kurtarılmak. İradeli olmak ve iradesini

kullanabilmek huzur için gereken

şartlardandır.”

Page 71: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

71Temmuz / 2007

yıl okudu. Diyanet işleri Baş-kanlığına bağlı Haseki Eğitim Merkezi’nde öğretim görevliliği yaptı. Buradan emekli olduktan sonra, ilmî çalışmalarına devam etti.

Eserlerinden bazıları: İslâm ilmihali, Hayatım İbret Aynası (4 cilt) Hadislerle Müslümanlık (Tercüme) Terğib ve Terhib (Ter-cüme), Mutluluk Yolları Hayat Kitabı.

Mutluluk Yolları Hayat Kitabı, yazarın en çok oku-nan eserlerinden biri. Bu kitap yayınlandıktan sonra kitap hakkında çeşitli ga-zetelerde büyük yankıları olmuştu.

Mutluluk Yolları Hayat Kitabı’ında yazar şu ana başlıklar altında düşünce-lerini serd ediyor: İnsan irşâd ve eğitimle yükselir. İnsanın mutlu olması için bazı şartları taşıması ya da yerine getirmesi gerekir. Yazara göre mutlu olmanın birinci şartı sağlıklı olmak-tan geçiyor. Beden sağlığı-nı korumak için sağlıklı ve dengeli beslenme gereki-yor. Sağlığa yararlı beden hare-ketleri vücudu zinde tutacaktır. Dinlenme de önemlidir. Sağlığa uygun dinlenme nasıl olmalı so-rusunun cevabını bulabiliyoruz kitapta. Temizlik, sağlığa uygun elbise, hastalıklara karşı korun-ma gibi hususlar beden sağlı-ğında dikkat edilmesi gereken hususlardandır.

Ruh sağlığı ve ahlâk kuralları da insanların mutluluğunu etki-

leyen faktörlerdendir. Yazar da ruh, ruh hastalıkları ve tedavisi, güzel ahlâk ve huy, Müslüman neye inanır, ruhun gıdası ve ko-ruyucuları gibi konu başlıkları ile ruh sağlığı hakkındaki görüş ve önerilerini sıralıyor. Kitabın ele aldığı konulardan biri de zekâ ve hafıza sağlığı.

Büyükçınar, insanların mutlu olmasının şartlarından birini de bilgili olmaya bağlıyor. Mutlu

olmanın bir şartı da fakirlikten kurtulmak veya kurtarılmak. İradeli olmak ve iradesini kul-lanabilmek huzur için gereken şartlardandır. Esaret altındaki insanın mutlu olması mümkün değil bunun için hür ve bağım-sız olmak gerekir. İnsan ne kadar varlık içinde de yüzse inançsız-lık ya da inanç eksikliği insanı mutlu edemez. Bunun için din-dar olmak gerekir. Dünya haya-

tının huzuru mutlu bir evlilikle tamamlanabilir.

Kitabın önemli bir bölümü evlilik üzerine tavsiyelere ayrıl-mış. Kitapta evliliğe nasıl hazırla-nılır, eş seçimi, yuva nasıl kuru-lur, cinsel hususlarda tavsiyeler, evliliğe hazırlık ve geçim, evlilik hayatında mutluluğun temelleri, giyinme ve süslenme, eşlerin birbirine karşı davranışları, ai-lede huzur ve önemi üzerinde

ayrıntılı ve faydalı bilgiler veriliyor.

Yazara göre insanın mutluluğu için gereken şartlardan biri de görevleri yapmak ve ilişkilere riayet etmekten geçer. Bunun için insanın kendi şahsına karşı görevlerini bilmesi ge-rekir. İnsanın kendine karşı görevi kendini tanımasıyla başlıyor. Yaradılıştaki ta-biiliği bozmamak, zamanı değerlendirmek, düzenli çalışmak, iradeyi güçlen-dirmek, kendi kendini kontrol edebilmek, işin al-tında ezilmemek…insanın kendine karşı görevlerin-dendir.

Görevler insanın kendini tanımasıyla ve kendine karşı görevlerini yerine getirmesiyle bitmiyor tabii. İnsanın aile için-de de görevleri vardır. Yazar ai-ledeki görevleri anlatırken ana babanın çocuklarına karşı dav-ranışları, çocuklarına evlenme hususunda gerekli bilgiyi ver-meleri, akraba evliliğinin olma-masına dikkat etmeleri gerekti-ği, kadının hamile iken sağlığına

Page 72: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

dikkat etmeleri, helalden yedir-mek, iyi duygular aşılamak, iyi örnek olmak, çocuğa dinini ve lüzumlu bilgilerin öğretilmesi, kusurların yüzüne vurulmama-sı ve çocukların görevleri hatır-latılıyor. İnsanın görevlerinden biri de dinine karşı görevleridir. İnsan dinini öğrenmekle mükel-leftir. Öğrendiği dinini başkala-rına öğretmek de görevleri ara-sındadır. Dinini gereği gibi yaşa-mak, tehlike karşısında savun-mak, başkasına anlatırken güzel anlatmak dinine karşı vazifelerindendir.

Akrabalarına karşı da sorumludur in-san… Komşuluğun hakkı hukuku gö-zetilmesi gereken hallerdendir. Vata-na karşı sorumluluk unutulmamalı. Bilin-diği gibi iki türlü va-tan vardır: Dünya ve âhiret vatanı…Zen-ginin fakire, fakirin zengine karşı ödev ve sorumlulukları, satıcı ile alıcının ilişki ve görevleri, hoca ile ta-lebe arasındaki ilişki ve görevler, ölüme ve ölmüşe karşı görevler, tabiata karşı görevler kitabın konuları arasında. Kitabın sonunda hü-lasa olarak “Hayat huzur içinde geçerse güzeldir.” hükmüne yer veriliyor.

Buraya kadar özetlemeye çalıştığımız 416 sayfalık eserde insanın mutluluğu için gereken hususlar âhenkli, akıcı bir dille kaleme alınıyor. Yazar eserini âyetler, hadisler, menkıbelerle

canlı ve inandırıcı bir şekilde sunuyor okuyucusuna.

Eğitim sistemindeki aksak-lıklardan kaynaklanan ve son zamanlarda sıkça duyduğumuz eğitimdeki şiddete bir nebze çözüm getirir umuduyla kitap-tan birkaç pasaj sunarak bitire-lim yazımızı. Şöyle diyor Ahmet Muhtar Büyükçınar Mutluluk Yolları Hayat Kitabı’nda: “…Hz. Peygamber (s.a.v.): ‘En hayır-lı ve en yararlı ana-baba seni

okutan hocandır.’ buyurmuştur. Bir hoca öz evladına gösterdi-ği şefkat ve yakınlığı talebesine göstermiyorsa görevini yapmı-yor demektir. Çocuklarının ye-tişmesini istediği gibi, talebesi-nin de yetişmesi için gereken özeni göstermelidir. Talebe de anasına ve babasına gösterdiği itaat, hürmet ve saygıyı hocala-rına da göstermiyorsa görevini yapmıyor demektir. Hocasına

olan saygısı, sözlerini dikkatle dinleyip, aldığı dersleri çok ça-lışarak iyi hazırlamasıyla ölçü-lür. İki taraf da buna inanmalı bütün gün beraber oldukları gibi, kalben de birbirlerine bağ-lanmalılar. Bu manevî bağı asla unutmamalılar…Hocalar yeni neslin mimarları, talebeler de yapımcılarıdır. Bir millette ge-lecek kuşağın yükselmesi, ho-caların metodlu dersler vererek gençleri bilgili ve pratik olarak yetiştirmelerine, gençlerin de

plânlı ve çok dik-katli çalışarak ken-dilerini geleceğe iyi hazırlamaları-na bağlıdır. Her talebe hocasının yanında olduğu gibi, hocası olma-dığı yerlerde de terbiyesine ve ha-reketlerine dikkat etmeli, hoşa git-meyen davranış-lardan kaçınmalı-dır. Böyle aparsa hocasının kendi-siyle övüneceği bir insan olarak yetişir, herkesin sevgisini, saygısını

ve sempatisini kazanır. Böyle-ce ailesine, milletine ve vata-nına yararlı mükemmel bir in-san olur. Hocalar da yararlı ve olumlu davranışlarıyla, verimli çalışmalarıyla ve örnek hareket-leri ile talebelerine güzel örnek olmalılar. Şunu bilsinler ki, tale-beleri kendilerinin birer gölge-sidir. Eğri olurlarsa talebeleri de eğridir. Doğru olurlarsa onlar da doğru yetişir.” (s. 406, 407)

72 Somuncu Baba

Page 73: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

Temmuz / 2007 73

Ben de çocuktum.Düşüm aynıydı sizlerle, gülüşüm aynı.Ben de açken ağlar,Tokken oynardım.Aklım ermezdi büyüklerin oyununa,Bir canı diğerine yuvarlardı onlar,En çok can yakan da kazanırdı.Onlar bizle oynardı,Biz topaçlarımızla.

Dua ederdi avlumuzda babam gün boyu,Ekmek, su mu uzatırmış boyu?Annem öyle derdi ağlayarak her öğün,Unutturmaya çalışırdı açlığımızı,Annem bize hiç unutturamadıBir elmanın tadını.

Küçücük yüreğimi siper etmek isterdim bazen,Tutmak isterdim bombaları düşmeden,İsterdim de yetişemezdim,Şeker kokan ellerimi kirletemezdim,Ben çocuktum, savaşmayı beceremezdim.

Babam ağlıyor başımda

Annem nerde, ölen kim?

Bu benim bedenim mi yerdeki

Bu gün en son gün mü ömrümdeki?

Kurşun askerlerim mi çocuk bedenimdeki?

Kerkük’te bir çocuk ağlıyor

Bedeninde yaşından çok kurşun yarası.

Minicik elinde bir horoz şekeri,

Tutmuşsun, inatla bırakmıyorsun,

Sanki yüreğini avucunda taşıyorsun,

Çocuğum, yaşına hiç yakışmıyorsun.

Oyunlar oynanmıyor artık oralarda,

Pazarlar kurulmuyor, ninniler duyulmuyor.

Kerkük’te hâlâ bir çocuk ağlıyor,

Avazları inletiyor dünyayı.

Tıkanırken bizlerin kulakları,

Kerkük’te bir çocuk ağlıyor.

Evet, hâlâ duyuyorum,

Yüreğim ezik, gözlerim yaşlı,

Kerkük’ü dinliyorum.

Tülay EKİCİ

Kerkük’teÇocuk Olmak

Page 74: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

İslâm ile Tanışıp, Tanışmakla Kalmayanlar…

Jackie Frank

RöportajKonuşan: Elife PLATİN

İ lk olarak ülkemize hoş geldiniz Jackie Hanım. Okuyucuları-mıza kendinizi tanıtır mısınız?

Aslen Amerikalıyım. Üç çocuk annesiyim. Normalde Ame-rika’da yaşıyoruz ama son iki yıldır çocuklarımızın Türkçe ve Türk kültürünü öğrenmeleri için İstanbul’da ikamet ediyoruz. Çocuklarımla beraber ben de Türkçe öğreniyorum.

Ülkemizde bulunma nedeninizi öğrendik, peki bize biraz da Müslüman olmadan evvelki hayatınızdan bahseder misi-niz?

Müslüman olmadan evvel dindar bir Hristiyandım. Katolik mezhebine benzer bir mezhep olan Episcopaleandım. Katolik-likten tek farkı Hz. Meryem’in kutsallığına fazla yer verilmeyi-şidir. Çok iyi bir Hristiyanlık eğitimi gördüm. Küçük yaşımdan beri kiliseye düzenli olarak gittim. Yüksek okula başladığımda dünya dinleri dersi aldım. Bütün dünya dinlerini başta Hristi-yanlık, Yahudilik, İslâm olmak üzere genel hatlarıyla öğrendim. Ama kendi dinimin doğruluğundan hiç şüphe duymamıştım.

Kendi dininizin doğruluğuna bu kadar emin olmanıza rağ-men, sizin bu düşüncelerinizi değiştiren İslâm dini ile tanışma-nız nasıl oldu?

Üniversitede muhasebe bölümünü bitirdikten sonra bir restaurantta müdür olarak işe başladım. Çalıştığım yerde Ya-hudi, Yahova şahidi, Hristiyan ve iki tane de Müslüman çalışan vardı. Bu çalışanlarla ara sıra din üzerine sohbetlerimiz oluyor-du. Birbirimize dinlerimizi anlatıyorduk. Kolejde aldığım dün-ya dinleri dersi, bana daha önceden başka dinler hakkında alt yapı hazırlamıştı zaten. Bu tartışmalar vesilesi ile başka dinlerde de doğrular olabileceğini anladım. Yani artık sadece Hristiyanlı-ğı değil başka bir dininde hak din olabileceğini anlamıştım. Fa-kat yine de o dönemde ki amacım bu iki Müslümanı Hristiyan yapmaktı. Müslümanlardan biri benim bu çabamı anlayınca çok ilginç bir şey söyledi; “benimle benim dinim hakkında konuşmak istiyorsan önce benim kitabımı oku dedi ve İngilizce

74 Somuncu Baba

“Yıllardır kendimi dindar bir Hristiyan

olarak tanıtmama rağmen ancak İslâm’ı tanıyıp

Müslüman olduktan sonra huzuru

buldum…”

Page 75: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

75Temmuz / 2007

bir Kur’an hediye etti. Kur’an oku-maya başladıktan çok kısa bir süre sonra daha Bakara Suresi’ni bitir-meden Kur’an’ın gerçekleri söy-lediğini anladım. Sadece aklımda üç soru vardı. Bu soruları Kur’an’ı bana veren kişiye sordum.

- İslâm; Hz. İsa hakkında ne diyor? Bu benim için gerçekten çok önemli idi. Çünkü Hz. İsa o yaşıma kadar hayatımda büyük bir yer teşkil etmişti.

- Müslümanlar Hz. Muham-med’i nasıl algılıyorlar, ona tapı-yorlar mı?

- Bir de namazı merak ettim. Biz kilisede dizlerimiz üze-rinde oturarak dua ediyoruz. Neden Müslümanlar secde ediyor, diye sordum.

Bu kişi tüm soruları en ince detayına kadar cevapla-dı. Ve artık Kur’an’ın, Allah’ın indirdiği bir kitap olduğunu ve İslâm’ın hak din olduğu-nu biliyordum.

İslâm ile tanıştıktan sonra sizi İslâm’a çağıran neydi? Sizde İslâm ile tanışıp tanış-makla kalmayıp bu deryanın içerisine girdiniz. Peki, en çok neden etkilendiniz?

Müslüman olmamda beni en çok Kur’an-ı Kerim etkiledi. Kur’an-ı Kerim içinde de ayet-el kürsi’den çok etkilendim. İlk okuduğumda içim ürperdi. Yeryüzünde hiçbir din yoktur ki, ‘ayet-el kürsi’deki sözlere itiraz et-sin ve karşı çıksın. Anlamı o kadar büyük ve etkileyici ki, monoteist bir dinin söyleyebileceği her şeyi tek bir ayette söylüyor. İşte bu ayet beni İslâm’a götürdü. Ve oniki yıl evvel 19 Mayıs 1994’ te Kelime-i Şehadet getirdim. O günden beri büyük bir huzur içerisinde yaşıyo-rum. Tek bir gün dahi Müslüman olduğum için pişmanlık duyma-

dım. Müslüman olduktan altı ay sonra Müslüman oluşuma vesile olan bu bey bana evlenme teklifi etti, elhamdülillah on iki yıldır hu-zurlu bir İslâm aile hayatı yaşıyo-ruz.

Müslüman olduktan sonra İslâ-m’ın güzelliklerini yaşarken O’nun için neler yaptınız?

Başlangıçtan beri İslâm’ın tanı-tımı ile meşgulüm. Yaşadığım eya-letteki yerel camii de öğretmenlik yaptım, bir yandan öğreniyor diğer yandan öğretiyordum. Evimi Müs-lim, gayrimüslim herkese açtım. İs-lâm’ı öğrenmek isteyenlere temel İslâmî bilgiler veriyor, Müslüman

olarak gelenlere de şayet bilmi-yorlarsa Kur’an-ı Kerim öğretiyor-dum. Çocukları Müslüman kendi-si Hristiyan aileler geliyor ve hakkı hakikati öğrendikten sonra onlar da Müslüman oluyorlardı. Ayrıca oturduğum şehirdeki Müslüman okulunda müdire olarak çalıştım. Hapishanelere gidip Müslüman bayan mahkûmlara nasıl daha iyi Müslüman olunur ve eski yap-tıkları suçları tekrar işlememeleri konusunda sohbetler veriyor ve İslâm ahlakının güzelliklerini anla-tıyordum. Tabii Amerika’da Müs-

lüman kadın deyince akla gelen bir sterotip var, insanlar Müslüman bir kadının eğitimli olabileceğine pek ihtimal vermiyor. Benimle tanıştıktan sonra önce şaşırıyorlar biraz konuştuktan sonra İslâm’ı yanlış tanıdıklarını anlıyorlar. Ve pek çoğu Müslüman oluyor.

Müslüman olduktan sonra ha-yatınızda daha başka neler değiş-ti?

Şu an yaşadığım hayat, tabiî ki Müslüman olmadan evvelki hayatımdan çok çok farklı. İslâ-m’ı seçtikten sonra gayrimüslim arkadaşlarım benden uzaklaştılar. Bu hayat yolculuğunda benimle

beraber yürümek isteme-diler. Müslüman olduktan sonra yani eskiye dair çok fazla şey kalmamıştı. Ama ben de yeni hayatımda çok değişiklik yaptım ve artık sadece bu dünya için yaşamıyordum. Araba, kariyer artık bu kaygılar benden çok uzaktaydı. Sadece Allah için yaşı-yorum ve çok huzurlu-yum. Çoğu insan bunu anlayamıyor, “muhasebe bölümünü iyi bir derece ile bitirdin neden kariyer yapmıyorsun?” diye soru-yorlar. Ama artık kariyer gibi dünyevi istekler bana

uzak, hayatımı insanların İslâm’ı tanımasına harcamak istiyorum. Amerika’ya döndükten sonra tekrar eski çalıştığım Müslüman okuldaki görevime devam etmek istiyorum.

Biz de size bundan sonraki hayatınızda inandığınız gibi yaşa-manızı diler, bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim. Müslü-man olduğum için Allah’a hamdü senalar olsun.

Page 76: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

Rabiatü’l Adeviyye

Örnek Hayatİbrahim ŞAHİN

K ünyesi ‘Ümmü’l Hayr’, babasının adı İsmail’dir. Tabi-in büyüklerinden olan bu yüce kadının doğum tari-

hi kesin olarak bilinmemektedir. Hicri 100 ile 180 yılları arasında yaşadığı tahmin edilmektedir. Fakir bir babanın dördüncü kızı olarak dünyaya gelen Rabia Hatun küçük yaşlarda anne ve babasını kaybetmiştir.

Hiç kimsesi olmayan Rabia’yı zalim bir köle tüccarı ya-kaladı. Önce onu hizmetçi olarak çalıştırdı. Sonra da köle olarak sattı. Rabia bu yıllarda kendi isteğiyle olmasa da çalgı ve eğlence gibi günahlara bulaştı. Zamanla günah-larından tevbe eden Rabia geçirdiği fevkalade haller ile efendisinin dikkatini çekti. Bunun üzerine efendisi tarafın-dan azat edilen Rabia şehrin yakınında bir dağa çekilerek kulübede kendisini ziyarete gelenlere nasihatlerde bulun-du. Onlara güzel öğütler verdi.

Rabia Hatun tasavvufta çığır açmış bir kadındır. Basra-dan tüm İslâm âlemine yeni bir soluk getirmiş, kendisin-den sonra da birçok takipçi bırakmıştır. Hicrî ikinci asırda tasavvuf Rabiatü’l Adeviyye ve Ata b. Rabah’la yeni bir yoruma kavuşmuş, Basra’dan Bağdat’a doğru yayılmıştır.

Kimsesizliği tatmış, bir çok sıkıntı ve meşakkatlere ma-ruz kalmış olan Rabia Hatun istemeyerek bulaştığı ha-ramlardan kendisini kurtararak, Süfyan-ı Sevrî, Malik b. Dinar ve Hasan-ı Basrî’nin de nasihatlerini dinlediği abide şahsiyetlerden biri olmuştur. Rabia Hatun tasavvufta yay-gın olarak kullanılan “korku” ve “ürperme” kavramlarının yerine “ilâhî aşk” kavramını oturtmuştur.

Menkıbeleri ve Güzel Sözleri

Abdullah b. İsa anlatıyor:

76 Somuncu Baba

“Öbür âlemde en ağır amel, dünyada,

yapılması bedene en ağır gelen ameldir.

Nefsini ezip bol bol hayırlı amel

edene, öbür âlemde bol bol ecir vardır. Dünyadan ahirete

amelsiz gidenin öbür âlemde iki eli

boş kalır.”

Page 77: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

Rabiatü’l Adeviyye’nin ya-nına geldim. Yüzünde hoş bir aydınlık vardı. O çok ağlayan bir kadındı. Yanında birisi Kur’-an okuduğu zaman duygulanır, çığlık atar, bayılırdı. Kamıştan örülmüş eski bir hasır üzerinde otururdu.

Adamın biri Rabia’ya 40 di-nar getirdi. Al bunları bazı ihti-yaçlarını giderirsin, dedi.

Rabia ağladı, ellerini göğe kaldırarak;

“O biliyor ki tüm evrene sa-hip olduğu halde ben O’ndan bile istemeye utanırım. O hal-de dünyanın sahibi olmayan bir kuldan nasıl alabilirim.”

Süfyan-ı Sevrî bir gün Rabi-atü’l Adeviyye’nin yanında; ‘ah benim derdim, kederim’ dedi. Rabia;

“Yalan söyleme. Öyle di-yeceğine ‘ah yazık bana ne az dertliyim’ de. Eğer gerçekten mahzun olsaydın bu kadar ra-hat nefes alamazdın.” dedi.

Rabiatü’l Adeviyye yaptığı amellerin gizli kalmasına çok dikkat ederdi. Şöyle demiştir:

“Yaptığım amellerden orta-ya çıkan ve herkes tarafından bilineni sevaptan saymam. Gü-nahlarınızı gizlediğiniz gibi se-vaplarınızı da gizleyiniz.” Gece karanlığı çöktüğü zaman şöyle dua ederdi:

“İlâhî! Sesler sustu, hareket-ler durdu, bütün sevgililer sev-diğine kavuştu. Ben de seninle baş başayım sevdiğim!”

Abbas b. Velid Rabia’nın sü-rekli şöyle dua ettiğini söylüyor:

“Sözlerimin samimiyetinin azlığından ötürü senden bağış-lanma diliyorum ey Allah’ım.”

Rabia Hatun bir gece uyur-ken evine hrsız girdi. Sırtına giymekte olduğu çarşafı almak istedi. Ancak çıkış yolunu bu-lamayınca çarşafı yerine koydu. Yolu bulunca tekrar almak iste-di, fakat yine yolu bulamadı. Bu durum yedi defa tekrar edince nihayet kendisine bir ses geldi: “Be adam! Kendini boş yere yorma. Bunca yıldır ki o kendi-ni bize ısmarlamıştır. İblis bile onun etrafında dolaşmaya cüret edememektedir, bir hırsız onun çarşafının etrafında dolaşmaya nasıl cüret edebilir? Ey soygun-cu kendini boş yere meşakkate sokma. Zira eğer bir dost uyu-muşsa diğer dost uyanıktır.”

Rabia Hatun’un şahsiyet an-layışında temel nokta İslâm’dır. O dış görünüşe değil, insanların zengin ya da fakir İslâm’ı yaşa-masına önem verirdi.

Süfyan-ı Sevrî bir gün Rabia ile karşılaştı. Üzerinde eski yırtık bir elbise vardı. Süfyan:

“Ey Rabia! Dağınık ve eski elbiseler ile görüyorum seni, falanca komşuna gitsen yardım etmez miydi? Halini düzeltir-din” dedi. Rabia da şu cevabı verdi:

“Ey Süfyan, halimde ne kö-tülük görüyorsun ki? Ben İslâm üzere değil miyim? O İslâm ki, ondan daha büyük bir şeref, daha ferahlatıcı bir zenginlik, daha güzel bir dost yoktur. Sen ve ömrün sayılı günler için var-sınız, her geçen gün senden bir şeyler eksiltiyor, yakında her

şeyin gidecek, o zaman gerçe-

ği anlayacaksın. Öyleyse güzel

amellere sarıl!”

Rabia Hatun’un hizmetçisi

Abde bint Şevval şöyle anlatı-

yor:

Rabia geceyi namaz kılarak

geçirirdi. Şafak söktüğünde sec-

cadesinin üstünde hafifçe bir

şeyler mırıldanmaya başladığını

görürdüm. Ansızın korkuyla ür-

pererek şöyle derdi:

“Ey nefis! Ne kadar uyu-

dun? Ne kadar dikilip namaz

kıldın? Bir daha hiç kalkamaya-

cağın, sadece kıyamet çığlığıyla

diriltileceğin o uykuya yatman

o kadar yaklaştı ki! Kalk, sahip

ol kendine!” Hizmetçi kadın

Rabia’nın tüm gecelerini böyle

geçirdiğini ve ölünceye kadar

bunun böyle devam ettiğini

söylüyor. Ölüm zamanı yaklaş-

tığı zaman Rabia hizmetçi hanı-

mı yanına çağırarak şöyle dedi:

“Ey Abde, ölümümü kimse-

ye haber verme. Beni şu elbi-

semle kefenle!”

Vefatından sonra kendisi-

ni yeşil ipek elbise ve incilerle

süslü bir atkı ile rüyasında gören

hizmetçisine şöyle der:

“Ey Abde! Onlar üzerimden

çıkarıldı ve şimdi gördüklerin-

le değiştirildi. Hepsine mühür

vuruldu ve kıyamet gününde

sevap tarafında tartılsın diye ‘İl-

liyyîn’ derecesine kaldırıldı.”

77Temmuz / 2007

Page 78: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

Aile Üzerine Bir Atölye Çalışması

T ek kalemiz ailemiz. Hem birey olarak, hem toplum olarak huzurumuz, mutluluğumuz, ruh sağlığımız,

kaliteli ve karakterli yaşamımız için tek çaremiz ve ye-gâne çabamız aile yapımızı güçlendirmek olmalı. Aksi halde kıyıya vuran dalgaların çocukların yaptığı kumdan kuleleri alıp götürdüğü gibi darmadağın olmaktan kur-tulamayız. Mutluluğumuz, hayallerimiz, çocuklarımız ellerimizden kayar gider. Ve bizler çaresizlik duygularıyla kıvranır dururuz. Bunun için top yekun bir gayret, acil eylem planları gerekiyor.

Bu noktada en önemli ve en etkili kesim vakıflar, der-nekler, çeşitli sivil toplum örgütleri görünüyor. Bireyle yola çıkarsak insanlar, ana-babalar hatta evlenecek genç-ler çevrelerinde bulunan kurumlardan veya mensup oldukları gruplardan “Evlilik Okulu”, “Evliliğe Hazırlık“ kursları talep etmelidirler. Nasıl günümüzde bilgisayar sertifikası almak bir zorunluluk haline gelmişse, kalori-ferlerimizi belgesiz şahıslara yaktırmıyorsak evliliğimizi ailemizi güçlendirecek kurslar da vazgeçilmez ve ertele-nemezlerimiz arasında olmalıdır.

Sağlık ocaklarından, il-ilçe sağlık kurullarından, halk sağlığına yönelik ana-babaları ilgilendiren konularda bil-gilendirmeleri istenebilir.

Mensubu olduğumuz sivil toplum örgütlerinden, müf-tülükten, Kur’an kurslarından yine eşler arası ilişkiler, ruh sağlığını koruma, çocuklara davranış kazandırma, uyum problemleri ve ergenlik gibi konuların işlenmesi talep edilebilir.

Kısacası her resmi veya özel kurum, kuruluş ve işlet-melerde çalışan personelin gruplar halinde, dönüşümlü

AileHilal Sebahat ÖZCAN

“Mutluluğumuz, hayallerimiz, çocuklarımız

ellerimizden kayar gider. Ve bizler

çaresizlik duygularıyla kıvranır dururuz.

Bunun için top yekûn bir gayret, acil eylem

planları gerekiyor.”

78 Somuncu Baba

Page 79: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

olarak hizmet içi eğitim seminer-lerine katılmaları sağlanabilir.

Bunun en kestirme yolu Halk Eğitim Merkezleri ile işbirliği yapmaktır. Halk Eğitimi Merke-zinde öğretmen yoksa dışardan Psikolojik Danışman ve Rehber öğretmen, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi uzmanı veya bir psiko-log ile anlaşılarak bu kursların, seminerlerin düzenlenmesi mümkündür.

Günübirlik düzenlenen kon-feranslar da önemlidir ancak genellikle ekonomik değildir hem de kalıcı olamayabilir. O anki heyecan verici mesajlar davranışa dönü-şemeyebi l iyor . Halbuki söz ko-nusu ettiğimiz en az 50-100 saatlik kurslarla adeta bir laboratuar çalışması yapar-casına davranış analizleri yapılır, bilgiler sindirile-rek hayata geçilir. Kurs sonunda kursiyerlere belge düzenlenir. Birçok TV yayınlarında da çok güzel programlar var. Tüm eme-ği geçenlerden Allah (c.c.) razı olsun. Bu yayınları da sistemli bir şekille takip etmesi, bilhassa babaların çok zor olmaktadır.

Aynı şekilde para verip abo-ne olduğu, hatta hizmet aşkıy-la dağıtımını üstlendiği dergiyi bile okuyamayan pek çok insan varken bu kursların sistemli hâle getirilmesi daha bir ehemmiyet kazanmaktadır.

Yine yardım dernekleri, hiz-met anlayışı ile yola çıkan tüm gruplar, sundukları hizmet ne olursa olsun evlenme çağına gelen, evlenmek isteyen ancak işsizlik, maddi yetersizlikler ve başka sosyal sebeplerle evliliği tehlikeye düşmüş, parçalanma noktasına gelmiş insanlarımıza acil yardım eli uzatılmalıdır.

Çocuklar okumuyorsa, bir yerde tezgâhtar olarak çalışmayı veya tekstil atölyelerinde asgari ücretle canı çıkan kadar çalış-mayı tercih ediyorlar ama evde oturamıyorlar. Bu çocukların

evliliğin gerektirdiği sorumlulu-ğu taşıması, eş ve anne olmanın gereğini yapmasını bekleyeme-yiz. Zaten kız-erkek ilişkileri, sevmek âşık olmak kavramları işporta malı gibi yerlere dökül-müş durumda. Ayaküstü yapılan evlilikler, ayaküstü yıkılmakta.

İlgili ve yetkili en üst düzey-den en sade vatandaşımızı bu acil eylem planına kulak verme-ye çağırıyoruz. Çocuklarımızı gönderdiğimiz okullar, dersha-neler, yaz okulları ve kursları

nasıl vazgeçilmez ise evli olan olmayanlar çocukları kaç yaşın-da olursa olsun tüm anne ba-baların, hatta torununa bakan büyükanne ve büyük babaların dini, milli, ahlaki, ruhi haya-tımızın kalitesini artırmak için sistemli bir eğitim desteğine şid-detle ihtiyacı vardır.

Bir fikir vermesi açısından, kendi çalışmalarımızdan bazı örnekler sunmak istiyorum. Ta-lep eden kursiyerlerin durumu-na ve şartlarına göre gruplama yapılır. Bayanlar ve erkeklerin, çocuklarla (gençlerle) ana ba-

baların bir arada alınmaması tavsi-ye edilir.

Evliliğe hazır-lık kurslarında: Evlilik öncesin-den kız-erkek iliş-kileri ve arkadaş-lığından başlanır, söz-nişan döne-minin duygusal sosyal ve hukukî boyutu kız-erkek tarafının ilişkileri

ve sorumlulukları, aile büyük-leri ve yakın akrabalarla olan ilişkiler ve özelini koruma, eşler arası iletişim becerileri ve sık ya-pılan hatalar, ruh sağlığı yerinde bir insanın özellikleri, depres-yon belirtileri ve diğer duygusal problemler, stres yönetimi gibi konulara yer verilebilir.

Bu program örneğini geniş-letmek, sınıflamak mümkündür ilgilenen herkese muvaffakiyet-ler diliyorum.

79Temmuz / 2007

Page 80: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

Ezel Bir Derviş1444 yılıydı. Osmanlı Devleti’nin başında, Sultan 2. Mu-rad vardı. Yakında Varna Seferi’ne çıkacak olan Sultan Murad, adaletle hükmeder, Din-i İslâm’ın yayılması, hal-kın refah ve huzur içinde yaşaması için çalışırdı. Başta Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri olmak üzere, bütün gönül sultan-ları da, hak için halka hizmet ederek onların maneviyatları-nı zenginleştirmek ve gönüllerini güzelleştirmek için çalışır, böylece halkın huzuru ve birlik beraberliğinin sağlanması kolaylaşırdı. Gönül sultanlarının yolundan gidenler de her işini onlarla yapmaya gayret ederdi. Ezel Ali de onlardan biriydi. Büyük bir çiftlikte kâhyaydı. 40 yaşında olduğunu söylerdi ama ancak otuzunda gösteriyordu. Uzun boyu, omuzlarına kadar uzayan kumral saçları ve en önemlisi hep gülümseyen yüzüyle çok sevilen biriydi. Onu tanıyan-lar, ‘Gönlünün güzelliği yüzüne vurmuş.’ derlerdi.

Ezel Ali şeyhine çok bağlıydı ve her işinde onu örnek alırdı. Öyle ki konuşmasına çoğunlukla ‘Şeyhim var be-nim…’ diye başlardı. Arkadaşları arasında ‘Şeyhi var Ezel’e çıkmıştı.

Çiftliğin sahibi Kadir Bey ondan çok memnundu. ‘O çiftliğe geldikten sonra bereket arttı.’ diyordu. Onun çok çalıştığını görüyor ve ödüllendirmek için fazladan izin ver-mek istiyordu ama ‘Hakkım neyse o.’diyerek kabul etmi-yordu.

Ezel on beş günde bir şeyhini ziyarete giderdi. Sabah namazından sonra çıkar, at sırtında sadece namaz vakitle-rinde durmak suretiyle akşama kadar yol alırdı. Dergâha varıp da şeyhini gördüğünde tüm yorgunluğunu unuturdu. Geç saatlere kadar muhabbetli sohbet olur ve hemen ar-dından Ezel Ali tekrar yola çıkardı. Gönlü dergâhta, gözü

HikâyeRaziye SAĞLAM

“Başta Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri olmak

üzere, bütün gönül sultanları da, hak için

halka hizmet ederek onların maneviyatlarını

zenginleştirmek ve gönüllerini

güzelleştirmek için çalışır, böylece

halkın huzuru ve birlik beraberliğinin

sağlanması kolaylaşırdı. Gönül sultanlarının

yolundan gidenler de her işini onlarla yapmaya

gayret ederdi. Ezel Ali de onlardan biriydi.”

80 Somuncu Baba

Page 81: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

81Temmuz / 2007

yolda sabah namazına kadar çiftliğe ulaşırdı. Her dönüşünde kendini daha bir arınmış ve ye-nilenmiş hisseder, daha bir şevkle çalışırdı.

Ezel’in bir tek oğlu vardı. O da Edirne’ye gidip orduya katılmış. Arkadaşları ‘Ezel Ali tek çocukla kaldın. Bir kez daha evlenseydin, boy boy kızların oğlanların olur-du.’ diye aklına girmeye çalışırlar ama o her defasında ‘Şeyhim de bir kez evlendi.’ diyerek onları sustururdu.

Çiftlikte işler yolundaydı. Günden güne Kadir Bey’in malı mülkü artıyor-du. Bu da etrafta söylenir olunca, bazı kötü niyetli insanlar bu mala mülke göz dik-meye başladı. Bir gün onlardan biri Kadir Bey’in kü-çük oğlu Ömer’i kaçırıp fidye ola-rak binlerce altın almak için hare-kete geçti.

Haftada bir bazı ihtiyaçlar için şehre inilirdi. Arada bir Ömer de onlarla birlikte giderdi. Yine o günlerden birinde bir arabacı, bir koruma, Ezel ve Ömer birlikte arabayla yola çıktı-lar. Çiftlikten biraz uzaklaştıktan sonra dar bir yoldan geçiliyordu. Adamlar onlar gelmeden önce yolu açmak için durdular. Onlar daha aşağı inmeden dört adam etraflarını sardı. Arabacı ile ko-rumayı öldürdüler. O arada Ezel çocuğu arabanın altına saklayıp üzerini örttü ve dışarı çıkmadan kapıda durarak üzerine saldı-

ranlarla dövüşmeye başladı. Bir yandan da ‘Şeyhim var benim. O hep emanet candan önce gelir der.’ diye düşünüyordu. Üzeri-ne saldıranlardan ikisini yaraladı. Diğer ikisi de üzerine geliyordu ki nasıl olduysa birinin ayağı taşa ta-kılıp yere düştü ve yerde bir süre yuvarlanarak ilerdeki bir ağaca çarpıp kaldı. Diğerinin şaşkınlığı geçince Ezel’in üzerine hamle yaptı. Ezel geri püskürttü ve onu da yaraladı. Ama adam düşme-den bıçağı Ezel’e sapladı. Onun sesine Ömer saklandığı yerden çıktı. Ezel kendini kaybetmeden son bir gayretle çocuğa, arabayı sürüp çiftliğe götürmesini istedi.

Kadir Bey oğluna bir şey ol-mamasına şükrediyordu ama adamlarının başına gelenden çok üzgündü. Canını ortaya ko-yarak oğlunu kurtardığı için Ezel’i ödüllendirmek istedi ama o her zamanki kendinden emin haliyle, ‘Şeyhim var benim. O her zaman emaneti korumak, boynunuzun borcudur der.’ diyerek kabul et-medi.

Ezel’in iyileşmesi uzun sürdü, Kadir Bey en meşhur hekimleri getirip tedavi ettirdi. Sonunda ta-mamen ayağa kalktığında gelen

bir haberle ailece tekrar sarsıldı-lar. Tam anlamıyla yürekleri yan-dı. Tek oğlu Kemal Varna’da şehit olmuştu. Ezel’in dizlerinin bağı çözüldü ama yine de dik durma-ya gayret etti. ‘Şeyhim var benim. O da evlat acısı gördü ama gö-zünden bir damla yaş akıtmadı. Sabretti.’ diyordu.

O böyle söyledikçe arkadaşla-rı, şeyhini daha çok merak etme-ye başladı. Hatta acı haberin gel-diğinin ertesi günü biri, ‘Devamlı şeyhim var diyor, onu yere göğe sığdıramıyorsun. Ama bak bu acılı gününde bile yanında değil.’ diyerek çıkıştı. Ezel o sırada gayr-i

ihtiyari olarak ba-şını eğdiği yerden kaldırdı ileri doğ-ru baktı. O anda yüzü aydınlana-rak birden ayağa kalktı ve ‘Geldi! Zaten O hep ya-nımdaydı!’ diye-rek o tarafa doğru yürümeye başladı.

Herkes me-rakla bakarken Ezel’in yaşlarında, ondan biraz daha

uzun, kısa siyah sakallı, nur yüzlü birinin geldiğini gördüler. Sanki bahçenin bile havası değişmiş gi-biydi. Ezel yanına gelince, o ana kadar tuttuğu gözyaşlarını bıraka-rak şeyhinin elini öptü ve ‘Bura-ya kadar yoruldunuz Efendim!’ dedi.

Şeyh Efendi de gözleri dolu gülümseyerek ‘Ezel gibi bir dervi-şimiz varken, bu en acılı günün-de yalnız bırakamazdık.’ dedi ve bağrına bastı.

Page 82: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

“Yapılan araştırmalarla

kurubaklagillerin, çağımızın en önemli

hastalıkları olan başta kanser, kalp

krizi, şeker hastalığı, kolesterol gibi birçok

hastalığa karşı vücudu korudukları

tespit edilmiştir.”

Kurubaklagil Tüketmeyen

Sağlığını Kaybeder

P roteinler çok genel anlamda hayvansal ve bitkisel proteinler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

İnsan vücudunda protein kaynağı olarak sadece hay-vansal kaynaklı olanları tüketmek, bitkisel protein kayna-ğı olan kurubaklagilleri ise hiç tüketmemek sağlığın kay-bedilmesine ve çok ciddi hastalıklara davetiye çıkarmak demektir.

Son yıllarda yapılan çalışmalarda; çağımızın en önem-li hastalıklarının oluşmasında kurubaklagillerin yeteri ka-dar tüketilmemesinin de etkili olduğu bilimsel verilerle ispatlanmıştır.

Ülkemizde kurubaklagil olarak bilinen nohut, mer-cimek, bakla, kuru fasulye, bezelye, börülceye zaman zaman yoksulun proteini olarak bakıldığından, tüketim-leri sınırlı kalmıştır. Ancak; yapılan araştırmalarla kuru-baklagillerin, çağımızın en önemli hastalıkları olan başta kanser, kalp krizi, şeker hastalığı, kolesterol gibi birçok hastalığa karşı vücudu korudukları tespit edilmiştir. Bu yazı ile sizlere kurubaklagillerin hastalıkları önleme me-kanizmalarını anlatmaya çalışacağım.

Kalp Sağlığının Koruyucu Mekanizması

Kalp krizinin önlenmesi için, homosistein denilen maddenin vücutta dengelenmesi gerekmektedir. Bu madde dengelenmediği takdirde kalp krizi geçirilmekte-dir. Bu maddeyi ise kuru baklagillerde çok fazla miktarda bulunan folik asit isimli bir madde dengelemektedir. Yine LDL kolesterol de kanda yüksek bulunduğunda kalp krizi riski bulunmaktadır. Diyetle birlikte alınan kolesterolün daha kana geçmeden bağırsaklarda tutularak kana geç-

SağlıkŞ. Adil AYDIN

82 Somuncu Baba

Page 83: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

mesine engel olan ve ismine Fİ-TOSTEROL dediğimiz maddeler de kolesterolü düşürmektedir. Kurubaklagiller fitosteroller açı-sından son derece zengindir. Günümüzde kurubaklagiller yeteri kadar tüketilmediğinden fitosteroller margarinlere ve yo-ğurt benzeri ürünlere sonradan katılarak “Kolesterolün düşürül-mesine yardımcı olur” şeklinde pazarlanmaktadır.

Kanseri Önleme Mekanizması

Kurubaklagiller özellikle bileşimlerinde doğal olarak bulundurdukları, fitatlar, bi-yoflavonoidler, proteaz inhibi-törleri, genistenin, saponinler isimli maddelerle kanser olu-şumunu engellemektedirler. Bu mekanizmalardan bazılarını kısa kısa anlatmak istiyorum.

Fitatlar: Fitatların, kalın ba-ğırsak kanseri ile başlangıç aşa-masındaki meme kanserini en-gelledikleri ispatlanmıştır.

Genisteinin: Kurubaklagil-lerde bulunan bu madde löse-mi ve deri kanseri hücrelerini baskılamaktadır. Bu madde özellikle bezelye, barbunya ve börülce başta olmak üzere tüm kurubaklagillerde değişen oran-larda bulunmaktadır.

Proteaz İnhibütörü: Tohum-ları böceklere, zararlılara karşı koruyan bu maddenin yapılan araştırmalar sonucunda vücutta kanser oluşumunu da engelle-diği özellikle kalın bağırsak, ağız, yutak ve pankreas kanserlerine karşı vücudu koruduğu ispat-lanmıştır.

Saponinler: Antioksidan etki göstererek kanser oluşumunu engellemektedir. Saponinler başta soya, nohut, bakla, be-zelye, fasülye olmak üzere tüm kurubaklagillerde değişen oran-larda bulunmaktadır.

Kurubaklagiller yapılarında bulundurdukları lif, komplex karbonhidratlar ve glisemik en-dekslerinin düşük olmaları se-bebiyle iştahı da kontrol ederek fazla kalori alımına engel olur-lar.

Görüldüğü üzere kurubakla-giller yoksulun proteini değil ak-sine insan sağlığının korunma-sında çok önemli yeri olan gıda maddeleridir. Kurubaklagillerin

bu kadar olumlu etkileri bulun-masına rağmen tüketilmelerin-de karşılaşılan sorunları en aza indirmek amacıyla sindirimle-rinin kolaylaştırılması için aşa-ğıda belirtilen hususlara dikkat etmek gerekmektedir.

1-Islatma: Kurubaklagillerde bulunan gaz yapıcı maddelerin uzaklaştırılması için oda sıcak-lığında 10 ile 18 saat arasında bekletilmelidir, ıslatma suyu ay-rıca kullanılmamalıdır.

2-Dış Kabuklarının Çıkarıl-ması: Sindirim sistemi bozuklu-ğu olanlar insanlarda ve bebek-lerde dış kabukları çıkarılabilir ama sindirim bozuklukları yoksa dış kabukları da tüketilmelidir.

3-Pişirme: Sindirimin iyi ola-bilmesi için pişirme çok iyi ve yeterli olmalıdır.

Öğün Deseni: Kurubakla-giller çok iyi pişirilip, tahıllarla birlikte tüketilirse protein ka-liteleri de yükseltilebilir. Bile-şimlerinde yeterli miktarlarda mineral maddeler vardır. Bun-ların vücuda alınması için biber, maydanoz v.b. gibi C vitamini içeren gıdalarla beraber tüke-tilmelidir. Hergün yarım por-siyon kurubaklagil tüketmek sağlık açısından çok önemlidir. Kurubaklagilleri sadece yemek olarak değil bunlardan yapılan çorbalar (mercimek çorbası), köfteler (mercimek köftesi) ve piyazlar şeklinde de değerlen-dirilebilir. Hergün tüketiminin olmadığı durumlarda günaşırı tüketmek sağlık açısından çok faydalıdır.

83Temmuz / 2007

Page 84: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

Malzemeler

• 1 kg patlıcan

• Yarım kg kuşbaşı et

• Yarım kg pirinç (2 su bardağı)

• 1 adet kuru soğan

• 2 adet domates

• 1 su bardağı haşlanmış nohut

• Bir tutam tuz

• 2 su bardağı kaynamış su

• 2 yemek kaşığı tereyağı

Kızartma için

• 2 su bardağı sıvı yağ

Yapılışı

Patlıcanlar alacalı soyulur, yuvarlak yuvarlak 1

cm kalınlığında doğranır. Bir miktar tuzlu suda yıka-

yıp acısı alınır. Temiz bir bezin içinde suyu alındık-

tan sonra kızartılır.

Geniş bir pilav tenceresine kuşbaşı etler tereyağı

ile sotelenir. Yemeklik doğranan kuru soğanlar ila-

ve edilip kavurulur. Tuz ve haşlanmış nohutlar ilave

edilip karıştırılır. Ocağın altın kapatılıp halka halka

doğradığımız domatesler etlerin üzerine dizilir. Do-

mateslerin üzerine kızarttığımız patlıcanlar dizilir.

Patlıcanların üzerine yarım saat tuzlu suda bekletip

yıkadığımız pirinçler süzülüp ilave edilir. 2,5 su bar-

dağı kaynar su ilave edilir. Hazırladığımız pilav önce

yüksek ateşte kaynatılır, göz göz olunca kısık ateşe

alınır ve demlendirilir. Pişen pilavımız tencere geniş-

liğince düz bir tepsiye çevirip servis yapılır.

Özel misafirlerinize hazırlayacağınız güzel bir ye-

mek.

Afiyet olsun.

Patlıcanlı Pilav

Gönülden İkramlarMesude SARI

Türk mutfağının gediklisi olan patlıcan, sağlığın tadına

da katkıda bulunuyor. A vitamini, fosfor ve kendisine

has bazı esanslara sahip olan patlıcanın, kalp

hastalıklarını engellediği ve sinirleri yatıştırdığı açıklandı.

Patlıcanın pankreas, karaciğer ve böbrekleri

kuvvetlendirdiği, vücuttaki fazla suyu dışarı boşalttığı ve

kilo verdirdiği kaydedildi. Ayrıca şeker hastalarına da her gün patlıcan yemeleri

öneriliyor.

84 Somuncu Baba

Patlıcan Kalp Hastalıklarını

Önlüyor

Page 85: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

85Temmuz / 2007

A y l ı k İ l i m - K ü l t ü r v e E d e b i y a t D e r g i s i

Somuncu BabaA y l ı k İ l i m - K ü l t ü r v e E d e b i y a t D e r g i s i

81Temmuz2 0 0 7Fiyatı: 6 YTL

www.somuncubaba.net

Mutlu İnsanlarHuzurlu Yuvalar

Dergisi Hediyesi...

Saliha Erdim ile Röportaj

Somuncu BabaA y l ı k İ l i m - K ü l t ü r v e E d e b i y a t D e r g i s i

79May ıs2007Fiyatı: 6 YTL

www.somuncubaba.net

Mustafa Armağan ile Röportaj

Dergisi Hediyesi...

Fetih Ruhu veFâtih

Somuncu BabaA y l ı k İ l i m - K ü l t ü r v e E d e b i y a t D e r g i s i

78Nisan2007Fiyatı: 6 YTL

www.somuncubaba.net

Peygamberimizin Huzurunda

Dergisi Hediyesi...

Şefkat veMerhamet Pınarı

Somuncu BabaA y l ı k İ l i m - K ü l t ü r v e E d e b i y a t D e r g i s i

77M a r t2007Fiyatı: 6 YTL

www.somuncubaba.net

Tarihi İbretle Okumak

Dergisi Hediyesi...

Çanakkale ve Mehmet Akif

Somuncu BabaA y l ı k İ l i m - K ü l t ü r v e E d e b i y a t D e r g i s i

76 Şubat2007Fiyatı: 6 YTL

www.somuncubaba.net

Ehl-i Beyt Sevgisi

O’nun Âline Selam Olsun

Dergisi Hediyesi...

Somuncu BabaA y l ı k İ l i m - K ü l t ü r v e E d e b i y a t D e r g i s i

80Haziran2007Fiyatı: 6 YTL

www.somuncubaba.net

Gönüller SultanıHulûsi Efendi

Dergisi Hediyesi...

Hizmete Adanmış Bir Ömür

Aylık Somuncu Baba Çocuk Dergisi - Haziran 2007

“Somuncu Baba Bahçesinin

Aylık Somuncu Baba Çocuk Dergisi - Temmuz 2007

“Somuncu Baba Bahçesinin Taze Çiçeği”

Page 86: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

86 Somuncu Baba

makina professionals

daha rekabetçi!

daha kaliteli!

daha estetik!

daha performanslı!

daha hızlı servis!

1

Çorap Kılçık Makinası

2

Jeans Kılçık Makinası

4

Köprü Kesme Makinası

3

Jeans Kılçık Makinası

w w w . m r g o k m a k i n a . c o m . t r

İsmail GÖK / Genel Manager

Sanayi Mah. Malazgirt Cad. No:9 Güngören / İSTANBULTel: 0212. 504 69 86 Fax: 0212. 504 69 91makina professionals

Page 87: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

87Temmuz / 2007

Page 88: NAS HAT YAYINLARI’ndan Gül Güzelliğinde Eserler · Temmuz / 2007 1 530 Sayfa - Deri Cilt - Ku ş e Ka ğ ı t ³DÎVÂN-I HULÛSÎ-İ DÂRENDEVİ TASAVVUF VE GÖNÜL EĞİTİMİ

88 Somuncu Baba