46

Nasreddin Hoca

  • Upload
    joyce

  • View
    106

  • Download
    9

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Nasreddin Hoca. RECEP TANRIVERDİ LİSESİ. HAZIRLAYAN DAMLA NAR 10-C. DENETLEYEN VE DÜZENLEYEN EMİNE GÜL TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ÖĞRETMENİ. Kim ne demiş?. Fuat Köprülü "…O, bizim en asli mahsullerimizden biridir.”. Kim ne demiş?. - PowerPoint PPT Presentation

Citation preview

Page 1: Nasreddin Hoca
Page 2: Nasreddin Hoca

HAZIRLAYANHAZIRLAYANDAMLA NARDAMLA NAR

10-C10-C

DENETLEYEN VE DÜZENLEYENDENETLEYEN VE DÜZENLEYENEMİNE GÜLEMİNE GÜL

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ÖĞRETMENİTÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ÖĞRETMENİ

RECEP TANRIVERDİ

LİSESİ

Page 3: Nasreddin Hoca

Kim ne demiş?

Fuat Köprülü "…O, bizim en asli mahsullerimizden biridir.”

Page 4: Nasreddin Hoca

Kim ne demiş?

Anna Masala "…Nasreddin'in vücudu türbesinde istirahat etmekteyse de ruhu hiçbir zaman ölmemiştir. Hatta gerçek mucize şudur: Bütün dünya ondan bahsetmekte, edebiyatçılar ondan bahsetmekte, toplumlar ondan bahsetmekte, halk onu kendi gizli koruyucusu olarak tanımakta ve hikayeleri rüzgar gibi yayılıp, ekmek gibi kabarmaktadır. Gelecek nesillerin bu ekmekle uzun zaman beslenecekleri şüphesizdir…”

Page 5: Nasreddin Hoca

Nasreddin Hoca

Türk düşünce tarihinin büyük dehası gerçek bir halk filozofu olan Nasrettin Hoca, hicri 605, miladi 1208 yılında Sivrihisar’ın Hortu köyünde doğmuştur.

Babası Hortu köyünün imamı olan Abdullah Efendi, annesi Sıdıka Hatun’dur.

Hoca’nın bu köyde 23 yaşına kadar yaşadığı, babasının medresesinde okuduğu, Sivrihisar medresesini bitirdiği bilinmektedir. Hoca babasının ölümü üzerine bir müddet sonra köyde imamlık yapmıştır.

Page 6: Nasreddin Hoca

1237 yılında Sultan 1.Alaeddin Keykubat’ın son saltanat devirlerinde Sivrihisar’daki yüksek öğrenimini tamamlayarak, Akşehir’e yerleşmiştir.

O devirde önemli kültür merkezi olan Akşehir’de zamanın ünlü âlimleri Seyyid Mahmut Hayranî ve Seyyid Hacı İbrahim Sultan’dan dersler almış ve Seyyid Mahmut Hayranî ’ye intisap etmiştir.

Page 7: Nasreddin Hoca

Nasrettin Hoca’nın değeri, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin, gerek halkın onun ağzından söylediği gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay öğelerinin inceliği ile ölçülür.

Onunla ilgili gülmeceleri oluşturan öğelerin odağı sevgi, yergi, övgü, alaya alma, gülünç duruma düşürme, kendi kendisiyle çelişkiye sürükleme katılıkları karşısında çok iğneli ve ince bir söyleyişle yumuşaklığı yeğlemedir.O bunları söylerken bilgin, bilgisiz, açıkgöz, uysal, vurdumduymaz, utangaç, atak, şaşkın, kurnaz, korkak, atılgan gibi çelişik nitelikler bürünür.

Page 8: Nasreddin Hoca

Nasreddin Hoca sağlam bir İslâm inancına, köklü bir dinî bilgiye, ciddî bir ahlâkî yapıya sahiptir.

Tasavvuf kültürüne de vâkıf olan hoca, birçok tarihî yazma eserlerde evliyalar arasında zikredilir.

Nasreddin Hoca, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde “hakîm ulu bir can” olarak tanıtılır.

Page 9: Nasreddin Hoca

Nasreddin Hoca, halkın duygularını yansıtan, bir gülmece odağı olarak ortaya çıkarılır.Söyletilen kişi, söyletenin ağzını kullanır, böylece halk Nasreddin Hoca’nın diliyle kendi sesini duyurur.

Başta Türk ülkeleri olmak üzere Dünya’nın birçok ülkesinde tanınan Nasreddin Hoca, sosyal hayatta karşılaşılan içinden çıkılmaz güç işleri, aklı, bilgisi ve hazır cevaplılığıyla mizahi biçimde çözen, güldüren ama güldürürken düşündüren keskin Türk zekâsının sembolü aktüel bir tiptir.

Page 10: Nasreddin Hoca

Nasreddin Hoca,bütün gülmecelerinde, soyut bir varlık olarak değil, yaşanmış, yaşanan bir olayla, bir olguyla bağlantılı bir biçimde ortaya çıkar. Hoca soyluların, yüksek saray çevresinde bulunanların aralarına ya çok girer ya da hiç girmez.

Page 11: Nasreddin Hoca

Nasrettin Hoca 1284 yılında Akşehir’de vefat etmiştir.Türbesi şehir mezarlığında bulunmaktadır.

Page 12: Nasreddin Hoca

Yanları açık olan, kapısında kocaman bir kilit bulunan hocanın kabri pek çok insan tarafından ziyaret edilmekte ve dünyada “kahkahalar atılan tek kabir” olma özelliğini korumaktadır.

Page 13: Nasreddin Hoca

Nasreddin Hoca; sadece ülkemizde değil bütün dünyada tanınan ve bilinen, evrensel bir gülmece ustasıdır.

UNESCO 1996 yılını “Dünya Nasreddin Hoca Yılı” olarak ilan etmiştir.

Page 14: Nasreddin Hoca

ULUSLARARASI AKŞEHİR NASRETTİN HOCA ŞENLİKLERİ

Ülkemizi ve insanımızı gerçek kültürü ile tanıtmak ve Nasreddin Hoca’nın kişiliğiyle bütünleşen gülmeceyi evrenselleştirmek amacı ile 1959 yılından beri her yıl 5-10 Temmuz tarihleri arasında bir şenlik düzenlenir.

1974 yılında uluslar arası boyut kazanan şenlikte mizah, bilim, kültür-sanat ve Nasreddin Hoca’yı hatırlatan söyleşiler yapılır.

Page 15: Nasreddin Hoca

Nasrettin Hoca gülmecelerinde dile gelen, onun kişiliğinde, halkın duygularını yansıtan başka bir özellik de eşeğin yeridir.

Hoca eşeğinden ayrı düşünülemez, onun taşıtı, bineği olan eşek gerçekte bir yergi ve alay öğesidir.

Eşek,acıya,sıkıntıya,dayağa,açlığa katlanışın en yaygın simgesidir.

Onun gülmecelerinde,kaba sofuların “ahret” ile ilgili inançları da önemli bir yer tutar

NASRETTİN HOCA’NIN EŞEĞİ

Page 16: Nasreddin Hoca

FIKRA

Günlük olay ve memleket meselelerini belli bir görüş açısından ele alan güldürücü kısa hikayelere fıkra denir.

Türkiye Türklüğü edebiyatında fıkra, 19 yy sonlarına doğru görünmeye başlar.

Page 17: Nasreddin Hoca

FIKRALARIN HAYATIMIZDA OYNADIĞI ROLLER

VE AMACI

Fıkralar, bizi zihnen dinlendiren, günlük sıkıntıların yarattığı boğucu atmosferden uzaklaştıran, kısa anlatımlı, güldüren, eğlendiren, küçük komedilerdir.

Konuşmalarda, tartışmalı ve gerilimli durumlarda havayı değiştirmeye yararlar.

İnsanların gülme, psikolojik rahatlama ihtiyacını karşılarlar.

Bizi güldürürken bile bir şeyler öğretmeye çalışırlar.

Page 18: Nasreddin Hoca

TÜRK FIKRALARININ KONULARI

Türk fıkraları, işledikleri konular itibariyle incelendiğinde, yaşanmış veya yaşanması mümkün hayat sahneleri ile karşılaşırız.

Bu sahnelerde, insan-insan, insan-toplum ilişkileri ve bu ilişkilerin yarattığı durumlar sergilenir.

Fıkra içinde yer alan tipler, bu ilişkilerde, olumlu ve olumsuz durumları belirlemede kullanılan araçlardır.Verilmek istenen mesaj, varılmak istenilen hüküm, takınılan tavır ve tutum, eleştiri konusu edinilen davranış ve zihniyet hep bu tipler aracılığıyla dinleyiciye ulaştırılır.

Page 19: Nasreddin Hoca

TÜRK FIKRALARININ YAPI VE KOMPOZİSYON ÖZELLİKLERİ

Fıkralar, sözlü edebiyat ürünleri arasında kültür farklılaşmalarından en az etkilenen ve değişime uğrayan bir biçime sahiptir.

Küçük hacimli bir hikaye özelliği gösterir.

Her fıkra bir durum hikayesi, bir vaka tasviridir.

Page 20: Nasreddin Hoca

TÜRK FIKRALARINDA ŞAHIS

Şahıs kadroları tiplerden oluşur .

Bu tipler geçmişte ve günümüzde yaşayan ve halen karşılaşmakta olduğumuz insanlardan ibarettir.

Geçmişin yeniçeri, subaşı, derviş, molla, sadrazam, ağa gibi tiplerin yanı sıra günümüzden bakkal, şair, muhtar, vali, doktor, hakim, avukat, öğretmen, çocuk, baba, anne, dede, ressam, tüccar, aktör gibi hayatımızdaki sahnelerde rastladığımız yeni tiplerin bir kısmı da vardır.

Page 21: Nasreddin Hoca

TÜRK FIKRALARININ DİL ÖZELLİKLERİ

Fıkraların anlatımında kullanılan dil, açık, sade ve anlaşılır bir özelliğe sahiptir.

Konuşma dilinde geçen canlı, işlek tüm kelimeler fıkra kompozisyonu kurmada bütün incelikleriyle kullanılır.

Anlatım sırasında göze çarpan cümle tipleri geçmiş zaman, geniş zamanın hikayesi, soru ve zemin biçiminde kurulanlardır.Bu tiplere yarım kalmış konuşma cümleleri de ilave edilir.

Page 22: Nasreddin Hoca
Page 23: Nasreddin Hoca

Nükte için bilgi, zeka ve lisan kabiliyeti gerekir. Bir sözün nükte olabilmesi için edeb dairesinde bulunması ise ilk şarttır. Her nükte-i hafî ki kelâmımda derc olurHer nükte-i hafî ki kelâmımda derc olur

Mazmûnı dest-i âleme bir dâsitân verirMazmûnı dest-i âleme bir dâsitân verir Nef’iNef’i(Benim sözümde gizli olan nükteler

açıldığında insanlara uzun destanlar sunar.” Yani az söz ile çok şey anlatan sihirli sözlerdir bunlar. )

Page 24: Nasreddin Hoca

Parayı Veren Düdüğü Çalar

Hoca öteberi almak üzere pazara gidecekmiş.Bunu öğrenen mahalle çocuklarından her biri kendisinden bir şey ister.O sıralarda çocukların en çok sevdikleri oyuncak düdük olduğundan çoğu da kendisine bir düdük almasını rica ederler.

Rica ederler ama, hiçbirinin para filan verdiği yok.Yalnız çocuklardan biri Hoca’ya düdük parasını verir.

Akşama doğru Hoca’nın pazardan döndüğünü gören çocuklar hemen etrafını alırlar.Hoca merhum kendisine para vermiş olan çocuğa aldığı düdüğü uzatır.

Diğerleri: -Hani bizim düdüklerimiz?diye asılınca, bugün bir atasözü

haline gelmiş bulunan cevabı verir: -Parayı veren düdüğü çalar.

Page 25: Nasreddin Hoca

Yorumu

“Parayı veren düdüğü çalar” fıkrasında dünyadaki maddiyatın önemi vurgulanıyor.

Emek vermeden,hak etmeden insanlardan hizmet beklemek yanlış olur.

Sizce bu fıkra ile Hoca bize ne anlatmak istiyor?

Page 26: Nasreddin Hoca

“Ye Kürküm Ye”

Mahallede bir düğün olur.Düğün evinde pilavın, zerdenin, hele o mübarek baklavanın asla eksik olamayacağını düşünen Hoca merhum, hemen düğün evine damlar.

Fakat Hoca’nın üstü başı hiç de iyi değilmiş.Üzerinde rengini kaybetmiş bir lata, başında solmuş bir kavuk, eski bir sarık olduğundan kimseden iltifat görmemiş.Kimse onu sofraya buyur etmemiş.

Bunu görünce Hoca hemen bir solukta evine koşar.Başına yeni aldığı sarığı, sırtına da kürkünü giyerek düğün evine gider.

Bu sefer onu kapıda karşılarlar.Koluna girerek ziyafetin verildiği odaya alırlar.Sofranın baş köşesine oturturlar.Sağdan soldan iltifatlar yağmaya başlar.

Bu sırada yemek de gelir.Hoca’ya buyur derler. O hemen kürkünün eteğini tutup yemeğe doğru uzatarak: -Ye kürküm, ye! der. Hoca’nın bu davranışına hiç kimse bir mana veremez.Yanında

oturanlar: -Ne yapıyorsun Hoca efendi? derler.Hiç kürk yemek yer mi? Nasrettin hoca o zaman su manalı cevabı verir: -Az önce buradaydım.Üstümde eski bir cübbe olduğu için kimse

yüz vermedi.Sonra eve giderek bu kürkü giydim, öyle geldim.Şimdide her kes itibar gösteriyor.Bundan anladım ki iltifat hakikatte bana karşı değil, kürküme karşıdır.Bu durum karşısında bu nefis yemekleri de onun yemesi gerekmez mi?

Hiç kimse verecek cevap bulamaz.

Page 27: Nasreddin Hoca

Yorumu

Birçok fıkrada insanların ibret alacağı konular sembollerle anlatılır: “Ye kürküm ye, kürküm eski sözüm geçmez” ifadeleriyle toplumun gerçeğe değil dış görüntüye önem verişi eleştirilir.

Page 28: Nasreddin Hoca

“Ya Tutarsa?”

Bir gün bazı arkadaşları onu göl başında bir işle meşgul bularak yanına yaklaşırlar.Orada ne yaptığını sorarlar.Nasrettin Hoca, büyük bir ciddiyetle şu cevabı verir:

-Göle yoğurt mayası çalıyorum. Hemen kahkahalar yükselir.Biri: -Sen deli mi oldun Hoca?diye sorar.Hiç koca

göl, senin çalacağın maya ile yoğurt haline gelir mi?Hiç göle çalınan maya tutar mı?

-Ya tutarsa!

Page 29: Nasreddin Hoca

Yorumu

Diğer fıkra örneklerinde sosyal tema vardır.Fakat bu fıkra Türklerin ince nüktesini ve zekasını gösteren bir fıkradır.

İnsanın umudunu kaybetmemesi gerektiğini anlatır.

Ayrıca hayallere sınır konamayacağını öğretir bize.Olmaz denen şeylerin de denenmesi gerektiğini anlatır.

Page 30: Nasreddin Hoca

Doğuran Kazan

Hoca komşusundan ödünç bir kazan alır.Kazanı verirken içine bir kazan yerleştirir .Komşusu sorar: -Bu ne?

-Senin kazan doğurdu der Hoca da.Komşu çok sevinir.Aradan bir kaç gün geçer .Hoca yine komşusuna gider.1-2 gün kullanmak için kazanı ister.Komşusu :

- Hay hay baş üstüne der.Kazanı sevinerek Hoca’ ya verir. Aradan oldukça uzun bir zaman geçer.Komşu kazanı geri gelmeyince çediklerini giyer.Hocanın evine gider, sorar: -Bizim kazan ne oldu? -Sizin kazan mı, sizlere ömür, der Hoca.Komşu şaşırır:

-Aman hocam kazan bu nasıl ölür? -Komşum yine saçmaladın kazanın doğurduğuna inanıyorsun

da öldüğüne inanmıyorsun.

Page 31: Nasreddin Hoca

Yorumu

“Kazan doğurdu, kazan öldü” fıkrası çıkarını koruma uğrunda tabiatın kanunlarına karşı gelmeyi eleştirir.

Menfaat söz konusu olduğunda insanların olaylar karşısındaki tutumunun nasıl hızla değişebildiğinin en güzel örneklerinden biridir.

Page 32: Nasreddin Hoca

“AL SEN OKU!”

Nasrettin Hoca’ya biri Acemce yazılmış bir mektup getirerek bunu okumasını ve Türkçe’ ye çevirmesini rica etmiş.

Hoca bakmış, mektup Acemce: -Ben bunu okuyup anlayamam, demiş.Adam: -Neden?diye sormuş. -Çünkü mektup Acemce yazılmış.Ben Acemce bilmem. Karşısındaki cahil bir adammış.Ona göre sarıklı bir

Hocanın bilemeyeceği şey olmamalıdır. -Yazık sana be!demiş…Bir de başına koskoca bir sarık

sarmışsın.Ben de buna bakarak seni bilgin bir kişi sanmıştım.

Nasrettin Hoca hemen başındaki sarığı çıkarıp adamın başına koymuş:

-Eğer keramet sarıkta ise, haydi, sen oku!demiş.

Page 33: Nasreddin Hoca

Yorumu

Görünüşe aldanmamak gerektiği vurgulanıyor.Burada önemli olan insanın bilgi birikimidir.Sosyal içerikli bir fıkradır.

Page 34: Nasreddin Hoca

BAHÇE

Hoca bir bahçeye girer. Bahçedeki sebzeleri çuvalına doldururken mal sahibi gelerek: ‘Burada ne yapıyorsun?’ diye sorar. Hoca: ‘Beni bir rüzgâr buraya attı!’ der.

Bahçe sahibi: ‘Peki bu sebzeleri kim kopardı?’ diye sorar. Hoca: ‘Rüzgâr şiddetli olduğundan, beni oradan oraya attı ben de onlara tutundum, bu yüzden koptular.’ der.

Bostancı: ‘Peki bunları çuvala kim doldurdu?’ deyince Hoca: ‘İşte ben de onu düşünüyordum.’ der.

Page 35: Nasreddin Hoca

Yorumu

Gerçek hayata göre, bir gölge bir hayal gibi olan bu dünya hayatında, düşünmeden, helâl haram demeden, yarını düşünmeden tûl-i emel ile çalışan rızık toplayan kimseler, yarın bağbânı hakikî olan Cenab-ı Kibriya’nın divanında öyle eğri büğrü sözleri kabul olunmayacağından, bu duruma düşmektense şimdiden tefekkür edip tedbir almalıdırlar.

Page 36: Nasreddin Hoca

EŞEK

Nasreddin Hoca bir gün uzak bir yerden gelirken merkebi gayet susamış. Birden önünde gölü gören eşek hemen göle doğru koşmaya başlamış. Yüksek bir yerden inilen göle hızla ilerleyen eşek tam düşecek gibi iken göldeki kurbağalar ötmeye başlamış. Eşek de ürküp geriye kaçmış.

Hoca eşeği tutup kurbağalara hitaben: “Aferin göl kuşları deyip göle üç para atarak varın bununla helva alın yiyin” demiş.

Page 37: Nasreddin Hoca

Yorumu

Sizlere ve mallarınıza bir ziyan gelmezse Allah’a şükredin.Sadaka verip ihsan edin.

Vereceğiniz sadaka nice belâları ve kazaları defedip sizleri maddî ve manevî tehlikeden kurtarıp ömrünüzü ve malınızın çok olmasını sağlar.

Page 38: Nasreddin Hoca

EVLİYA ÇELEBİ'NİN AKŞEHİR'DE NASREDDİN HOCA TÜRBESİNİ ZİYARETİ:

EVLİYA ÇELEBİ BU TATLI ZİYARET HİKÂYESİNİ ŞÖYLE ANLATIR

Hakir dahi hüddamlarımı gönderip bir gulamım ile şehirden taşra çıktım.Hatıra hutur etti ki her kim Hoca Nasreddin'i ziyaret ederse,letaifinden hatıra bazı şeyler gelip elbette güler,derler.

Ayâ gerçek midir?deyü şehrahın sol tarafından mezaristana sapıp doğru kabr-i şerifine at ile vardım.Bir kere ''Essalamüaleyküm yâ ehli kubur''dediğimde Hoca Nasreddin Türbesi içinden :''Ve aleykümselâm ey can-ı hüman!''deyü bir sada gelince atım ürküp iki ayağı üzerine kalktı.Fırlayarak mezaristan içre şaha pürtab idüp mezaristan içinde bir ayağı kabre girdi.Hakir az kaldı kabir azabı çekeyazdım.

Yine türbe-i hâceden,biri,''Ağa,,sadakanızı veriniz de güle güle gidiniz.Beri geliriz beri''deyü haykırdı.Meğer bu türbedar imiş.Hakir:''Bre herif!Ben ehl-i kubura selam verdim,sen anlara nâehl iken niçün selâmım aldın?''deyü dua eyledi.Doğrusu şu hale hakir dahi güle güle geçtim gittim.‘'

Page 39: Nasreddin Hoca

SEYYİT HAYRANî'NİN DUASI

Rivayetin rivayetine göre,Molla Nasreddin,Akşehir Medresesi'nde Seyyit Hayranî'den ders görürken Mansur ve

Nesimî diye iki arkadaşı varmış.Birbirlerinden hiç ayrılmazlarmış.Mollalar bu üç arkadaşı da çok

sever,medresenin revaklı avlusunda fırsat bulup toplandıkça Molla Nasreddin'in hikâyelerini,Nesimî'nin

şiirlerini,Mansur'un hikâyelerini dinlerlermiş. Bu üç Molla Seyyit Hayranî'nin de hoşuna gider,onları ayrıca

severmiş.Seyyit Hayranî'nin güzel bir kuzusu varmış.Nedense bu kuzuya ayrı bir muhabbet besler,ondan

hemen de hiç ayrılmazmış. Bir gün Müderris Hayranî köyüne giderken üç mollayı yanına

çağırarak :''Evlatlar''demiş.''Kuzum size emanet,ben gelinceye kadar ona gözkulak olun.Gözüm arkada

kalmasın!''

Page 40: Nasreddin Hoca

Müderris köye gitmiş,Mollalar kuzuya şöyle bakar olmuşlar.Bir sabah,kırlara doğru giderken kuzuyu da

beraberlerinde götürmüşler.Gençlik,cahillik biraz da fazlaca bastıran açlık bir araya toplanınca akıllarına tuaf tuhaf şeyler

gelmeye başlamış.Gene en cesaretlileri Molla Nasreddin! -Şeytan aklıma olmaycak bir şey getiriyor diye fısıldamış

Şeytanın ortaya attığı fikir molların cümlesince malûm;pek de hoşlarına gitmiş.Bir iki yutkunup meseleyi açıkca konuşmuşlar:

-Gelin şu kuzuyu kesip yiyelim!-Kim keser?

Mansur cevap vermiş:-Ben!

NesimÎ'ye bu cevap üzerine gayret gelmiş:Ben de derisini yüzerim!demiş.

Sonra Nasreddin'e sormuşlar:-Ya sen ne yapacaksın?

-Seyyit Efendi Hoca,evliya-ı kiramdandır,ondan korkarım,kuzuya dokunamam,ama pişmişine de dayanamam!

Page 41: Nasreddin Hoca

Sonunda Mollalar kuzuyu haklamışlar.Kemiklerini bir yere gömmüşler.Seyyit Hoca köyden dönmüş,kuzuyu

istemiş,yalan dolan derken iş meydana çıkmış.Hoca Efendi son derece müteessir ve öfkeli...

-Kim kesti kuzumu,çabuk söyleyin!diye bağırmış. Mansur,başı önünde:Ben Hoca Efendi!''deyince,Nesimî de

sözün arkasını getirmiş:-Ben de derisini yüzdüm

Seyyit Hoca,bu sefer Molla Nasreddin'e dönmüş:-Peki,ya sen sen ne yaptın?

-Ben de,Hoca Efendi,onların hallerine hem güldüm,hem de etin ucundan biraz yedim O zaman Seyyit Hayranî

dayanamamış:-Mansur demiş,günün birinde seni de böyle kesecekler.Nesimî

Senin de derini yüzecekler.,sana da kıyamete kadar,evet ta...kıyamete kadar gülecekler.Siz istediniz,bu Allah'ın

hükmüdür.

Page 42: Nasreddin Hoca

NASRETTİN HOCA

Akşehir’de ak sakallı ermişgüller açar sözündedinlemek iyice dinlemekpınardan su içer gibi

etrafında ışıl ışıl çocuklarhocam derler sıcacıkyakın bildiklerinden zahirderse gönülden koşarlar

anlatınca serin hikmet ağacıbize dair ne varsa ballanırçağları aşıp da gelmiştebessüm güzelce yansır

Murat SOYAK

Page 43: Nasreddin Hoca

Kim ne demiş?

Rostislav Holthoer "…Hoca'nın dünyanın başka yörelerindeki fıkralarda ve masallarda yaşaması pek muhtemeldir. Ortadoğu’nun pek çok ülkesi Hoca'yı kendi malı yapmak istiyor. Ama türbesi Türkiye'de Akşehir'de bulunuyor. Ne var ki, kişiliği ve ünü bu kentle sınırlı değildir. Kendisi kozmopolit olup zamanların ötesinde bulunmaktadır.”

Page 44: Nasreddin Hoca

Kim ne demiş?

Şükrü Kurgan "…Anadolu Türk mizahı, yorgun bir zihnin düşüncelerini boşaltan, dilimizin güçlü bir deyimi ile "lala-paşa eğlendiren” başıboş bir mizah değildir. Nasreddin Hoca mizahı, Türk halkının sorunları ile beraber yürüyen, toplum eğitimine yönelmiş, yapıcı bir mizahtır. Türk halkı, yüzyıllar boyunca dertlerini bu mizahla avutmuş, sevinebildiği mutlu günlerde de, bu mizahın sevinci ile yasamıştır…Bu ‘Nasreddin Hoca sevinci ile yasamak', hafif olmak, işleri şakaya almak demek değildir, sadece güler yüzü ciddiliğe engel saymamak, yani Türk halkı gibi ‘güler yüzle ciddi olmak' demektir…”

Page 45: Nasreddin Hoca
Page 46: Nasreddin Hoca