27

İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her
Page 2: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

3

Yayın no: 207

DERSİMİZ: AMENTÜ / Özkan Öze

Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür

İç düzen / kapak: Zafer Yayınları

Tashih: Emine Aydın

ISBN: 978 605 4965 66 3

Yayınevi Sertifika No: 14452

Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu’nun bir kuruluşudur.

Talatpaşa Mah. İmrahor Cad. Terasevler Sitesi No:1-A Kağıthane /İstanbul

Tel: (0 212) 446 21 00 Faks: (0 212) 446 01 39

www.zafer.com / [email protected] / twitter.com/zaferyayinlari - facebook.com/zaferyayinlari

1. Baskı: Haziran, 2015

Baskı ve cilt: Erkam Yayın Sanayi ve Ticaret A.Ş. İkitelli O.S.B. Mah. Atatürk Bulvarı Haseyad

1.Kısım No:60/13C Başakşehir/İstanbul Tel: 0212 671 07 07 MATBAA SERTİFİKA NO: 19891

Copyright © Zafer Yayınları, 2015

Bu eserin tüm yayın hakları, 14452 sertifika numaralı, ZAFER BASIN YAYIN TURİZM VE BİLG.ÜRÜN SAN.TİC.LTD.ŞTİ. ye

aittir. Eserde yer alan metin ve resimlerin ZAFER BASIN YAYIN TURİZM VE BİLG.ÜRÜN SAN.TİC.LTD.ŞTİ.’nin önceden yazılı

izni olmaksızın, elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılması, yayınlanması ve depolanması

yasaktır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun (FSEK)in, 21,22, ve 23. maddelerine göre bu eserin işleme,çoğaltma ve yayma

hakkı 14452 sertifika numaralı ZAFER BASIN YAYIN TURİZM VE BİLG.ÜRÜN SAN.TİC.LTD.ŞTİ. tarafından, yazılı bir izinle

27414 sertifika numaralı Ares Yayıncılık Kağıt ve Matbaa Rek. Hiz. San.Tic. Ltd. Şti. ne verilmiştir.

Page 3: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

4

İÇİNDEKİLER

Dersimiz: Amentü ������������������������������������������9

Allah’a inanmak ������������������������������������������41

Meleklere inanmak �������������������������������������87

Kitaplara inanmak �����������������������������������113

Peygamberlere inanmak �������������������������139

Ahirete inanmak ����������������������������������������165

Kadere inanmak �����������������������������������������199

Page 4: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

6 7

ALLAH’A İNANMAK

Page 5: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

8 9

HALİS MUHLİS, bir hafta kadar sonra 5-A sınıfı-nın kapısından içeriye ikinci kez girdiğinde—evet menteşelerini oynatmış kapı her zaman olduğu gibi yine acı mı çekiyor yoksa gülüyor mu anlaşı-lamaz bir şekilde gıcırdadı—sınıf ahalisi, bayrak gibi salladıkları ödev kâğıtlarını kendisine göster-mek için küçük bir kıyamet kopardı.

– Hanımlar! Beyler! Hepinize günaydın!– Günaydın öğretmenim!– İdris Takacı, hatırlarsan ayağa kalkmamanızı

rica etmiştim.

Page 6: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

10 11

– Ama ben onun için kalkmadım!– Neden peki?– Şu TAZE MAYDANOZ’dan önce ödevimi

vermek için…– Ama öğretmenim ya!– Sayın sınıf başkanı, arkadaşlarının ödev kâğıt-

larını benim için toplar mısın lütfen? Onlara evde bakacağım, bugün konuşacak önemli bir konu-muz var.

Safinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her bir kâğıdı itina ile topladı.

Elbette İdris Takacı’nın kâğıdını en son almak için, sınıfın bir başından öteki başına birkaç kere gereksiz gidip gelmeyi göze aldı.

– Alsana kız kaadımı!– A’nın üzerinde bir şapka olacaktı!– GICIKSIN!

Halis Muhlis, tıpkı geçen hafta olduğu gibi o bavul büyüklüğündeki kocaman çantasını yanın-da getirmişti. Öğrencilerin meraklı bakışları al-

tında çantanın fermuarını yavaşça açtı ve içinden oldukça İRİ BİR KİTAP çıkardı.

Kitap son derece eskiydi. Cildi yıpranmış, say-faları sararmıştı ve rutubet mi desem, naftalin mi desem işte öyle garip bir kokusu vardı.

Kitabı, kürsünün üzerine itina ile yerleştiren Halis Muhlis, kolunu neredeyse omzuna kadar çantasının içine sokup bu sefer de içeriden koca-man BİR BÜYÜTEÇ çıkardı.

Sonra kitabın rastgele bir sayfasını açıp büyü-teçle suç mahallinde parmak izi arayan dedektifler gibi sayfanın üzerinde bir şeyler aramaya başladı. Herkes nefesini tutmuştu.

Halis Muhlis aradığı şeyi, o rastgele açtığı say-fada bulamamış olacak ki, birkaç sayfa daha açıp, aramaya devam etti.

Page 7: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

12 13

–Aha! İşte burdasın demek!

İdris Takacı ve Tacettin Taci, oturdukları yer-den diğerleri gibi merakla olan biteni seyrediyor-lardı.

– Buldu!– NE BULDU?

– Ne bileyim ne buldu ama buldu!

Öğretmen kürsüsüne yakın olmanın avantajı ile yerlerinden hafifçe doğrulan Safinur Tazenane ve Mahpeyker Çıtırak, Halis Muhlis’in, büyüte-cin arkasından portakal kadar iri görünen gözüne bakıyorlar ve gülmemek için kendilerini zor tutu-yorlardı.

“Hey hey hey! Orada dur sakın bir yere gitme!” dedi Halis Muhlis. Safinur, bu sözlerden aranan ve nihayet bulunan şeyin CANLI BİR ŞEY oldu-ğunu hissetti.

– Öğretmenim orada ne var?– Biraz sabrediniz lütfen! Hepinize gösterece-

ğim.

– Canlı bir şey mi?– Sabııııır!– Hareket mi ediyor ne?– Madem o kadar merak ettin, gel kendin bak!Heyecanla yerinden fırlayan Safinur Tazenane,

Halis Muhlis’in kendisine uzattığı büyüteci alıp sayfayı incelemeye başladı.

– Bir şey göremiyorum! Ama harfler ağaç gibi görünüyor!

– Dikkatli bak! O ağaçların arasında olmalı!– Aman Allah’ım BU BİR BİT! BİT! BU BİT!

Bit lafını duyan 5-A sınıfı şöyle bir irkildi. Özellikle kızlar korku ile sıralarında geri çekildi.

Büyüteci kitabın üzerine atar gibi bırakan Safi-nur, iki adım öteye kaçıp, elleri ile ağzını yüzünü kapattı.

Page 8: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

14 15

– Hayır Safinur hayır! O bir bit değil o minicik bir böcek!

– Aman Allah’ım bu bir böcek! BU BİR BÖ-CEK! Böcek!

– Korkma Safinur! O böceğin sana hiçbir zararı olmaz. Birbirinizi itip kakmadan etrafımda topla-nın, onu hepinize göstereceğim!

Safinur’un korku ile cıyaklaması İdris Takacı ve Tacettin Taci’yi o kadar eğlendirmişti ki, gülmek-ten sıranın en arkasında kaldıklarını farketmedi-ler bile.

– Ayşe Melek bile bizden daha önde!– Sussana, duyacak ayıp olacak!– Tamam ya!

Sıra İdris Takacı’ya geldiğinde belli ki bu ka-dar ilgiden sıkılan böcek almış başını gitmiş ve kitabın derinliklerinde kaybolmuştu. Ama Halis Muhlis, başka bir tane buldu.

– Onu görebildin mi İdris?– Anaaaaa!

– İdris? İdris Takacı sana söylüyorum!– Hareket ediyor öğretmenim!– Kaçıp gitmeden önce büyüteci Tacettin’e ver

de o da baksın!– Taco, BACAKLARI VAR! – Nerde?– Aha şu ünlem işaretinin yanında!– Oooha!– Biraz daha kibar olmanızı ne kadar da ister-

dim!– Özür dilerim öğretmenim.Halis Muhlis’in herkese tek tek gösterdiği şey

bir bit değildi. BİR TOZ BÖCEĞİ idi.

Page 9: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

16 17

Herkes onu gördü. Kitabın harflerinden hatta imlâ işaretlerinden bile çok daha küçük bu hay-vancık, çıplak gözle görülebiliyorsa da, büyüteçle bakıldığında çok daha net görülüyordu.

O kadar küçüktü ki, eğer hareket etmiyor olsa, kimse onun bir canlı olduğunu anlayamazdı.

– Şimdi herkes yerine geçsin lütfen!– Gördüğünüz şey bir bit değildi. Bir toz bö-

ceği idi. Bu garip hayvancıklar, pek çok yerle beraber

böyle eski kitapların içlerinde de yaşarlar.– Yiyorlar mı öğretmenim kitapları?– Bilmiyorum. Canlı olduklarına göre bir şey-

leri yedikleri kesin. Ama meselemiz onların sindi-rim sisteminin neyle ve ne şekilde çalıştığı değil. Size bu yaratığı başka bir maksattan dolayı gös-terdim ben.

Hanımlar! Beyler! Az önce gördüğünüz bu can-lının bütün hayatı, bu kitabın sayfaları arasında geçiyor.

O, bu kitabın sayfaları arasında doğdu. Daha doğrusu yumurtasından çıktı.

Hayatı boyunca bir harften öteki harfe, bir

kelimeden öteki kelimeye, bir paragraftan öteki paragrafa, bir sayfadan öteki sayfaya koşturup durdu. Ve bütün canlılar gibi ölmek vakti geldi-ğinde, belki de bir noktanın üzerinde verecek son nefesini…

Onun için hayat bu kitaptan ibaret. Onun için dünya da bu kitaptan ibaret. Onun bütün kâinatı bu kitap… Onun için yeryüzü ve gökyüzü, bu kitabın iki kapağı arasında…

İşin aslı kimse Halis Muhlis’in ne anlatmak is-tediğini anlamamıştı. Ama yüzüne alık alık bakan bir sınıf dolusu çocuğun ne anlatmak istediğini henüz anlamadığını, Halis Muhlis çoktan anla-mıştı…

– Bana söyler misiniz, bu miniminnacık muci-ze, bu toz böceği, bütün ömrünü sayfaları arasın-da yaşadığı şu benim kocaman kitabım hakkında neler biliyor olabilir?

– Mahpeyker?– GARİP AMA HİÇBİR ŞEY!– Neden garip?

Page 10: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

18 19

– Yani garip işte! Bütün hayatını orada geçiri-yorsun ama yaşadığın yer hakkında hiçbir şey bil-miyorsun…

– Peki o zaman bu hiçbir şeyi biraz açalım. Ne-leri bilmiyor toz böceği? Mesela yaşadığı yerin as-lında kocaman bir kitap olduğunu bilmiyor, öyle değil mi?

– Yani!– Başka? Ayşe Melek?

İsmi söylenir söylenmez soluk benizli cılız ya-nakları saniyesinde al al kızaran Ayşe Melek, ne-dense hemencecik utanıverdi ama onun da vere-cek bir cevabı vardı.

– Mesela, o kitabın ne kitabı olduğunu da bil-miyor.

– Güzel! Yani bu bir hikâye kitabı mıdır, bir roman mıdır, hayat boyu birinden diğerine gezi-nip durduğu o satırlar, bir şiire mi aittir yoksa bir masala mı bilmiyor evet!

– Öğretmenim daha fenası o satırlarda ne yaz-dığını da bilmiyor!

– Bravo! Gerçekten beklediğim cevaplardan bi-rini verdiniz! İsminiz neydi genç adam?

– ALİ OSMAN TERAZİ.– Numaranız?– 427– Sayın sınıf başkanımızın da bu konuda bizle-

re söyleyeceği mutlaka bir şeyler olmalı!– O kitabın bir sahibi olduğunu da bilmiyor

yani sizi de tanımıyor öğretmenim. Belki de kita-bı kendisinin zannediyor ha ha hay!

– Safinur Tazenane, bu benim asıl beklediğim cevap değil ama çok yaklaştın.

Acaba Halis Muhlis’in asıl beklediği cevap ney-di ve fazladan birkaç bin beyin hücresini oracıkta yakıverse, İdris Takacı bu beklenen cevabı verebi-lir miydi?

Page 11: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

20 21

DÜŞÜN İDRİS, DÜŞÜN! Çalıştır kafayı!– Öğretmenim!– O böcek var ya, o içinde yaşadığı kitabı ki-

min yazdığını da bilmiyordur ha!– 260 İdris Takacı! Böyle gidersen, yakında not

defterinde sana verdiğim notları yazacak boşluk kalmayacak!

– Oley be! Öğretmenim fazlasını da Safinur TAZEMAYDANOZ’a yazarsınız!

– Hişşşt! Çok ayıp!

Safinur Tazenane’nin bu gol karşısında susup oturması olacak şey değildi.

– Dahası öğretmenim, İdris arkadaşımızın be-yincik hücreleri yetmediğinden yarım bıraktığı şeyi ben tamamlayayım. O böcek hayvanı, bunun birisi tarafından yazılmış bir kitap olduğunu da bilmiyordur. Yani sorsak “Bu kitabı kim yazmış?” desek, “Ne kitabı, ne yazması, ne yazarı?” diyerek cevap verecek! Yani, veremeyecek!

– Size de bravo sayın sınıf mümessili, numara-nız lütfen!

– 360İdris Takacı, Safinur’un kendi açtığı yoldan gi-

derek sözlü notuna konmasına içerledi içerleme-sine de, MÜMESSİL kelimesine öyle bir takıldı ki, bunu dert edemedi o sırada.

– Taci, “mümessil” ne ki?– Bilmem, başkan falan olabilir.– Mümessil “temsilci” demek Tacettin.– Öğretmenim siz de her şeyi duyuyorsunuz

ha!– Temsilci demekmiş. SINIF BAŞKANI gibi

bir şey işte. Sınıfı temsil ediyor ya!– Duyduk her halde.

Beklediği cevabı alan Halis Muhlis, 5-A sınıfı-nın arı kovanı gibi uğuldamaya başlaması üzeri-ne, her zamanki zarif kol hareketi ile önce saatine baktı, sonra beyaz tahtanın önüne geçerek, “Ha-nımefendiler! Beyefendiler! Şimdi beni dikkatle dinlemenizi rica ediyorum!” diye söze başladı.

Page 12: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

22 23

UĞULTU bir anda kesildi, gözler bugün kendile-rine çok farklı bir ders saati yaşatan Halis Muh-lis’e çevrildi. Kulaklar dört açıldı.

Uzaklardan bir takım kaba gürültüler, vapur düdükleri, çokca araba zırıltısı ve bahçede oyna-yan çocukların bağrışmaları geliyor olsa da, içine zaman zaman bir serçenin şakımaları da karışan bu belli belirsiz sesler yumağı, genellikle kimsenin dikkatini bozmaya yeltenmeden, pencereden içe-riye bir el edip geçmekteydi…

Page 13: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

24 25

– Hanımefendiler! Beyefendiler! Bizler, bir yö-nüyle, bütün hayatını bir kitabın sayfaları arasın-da geçiren o miniminnacık toz böceklerine ben-zeriz. Çünkü onlar gibi aslında bir kitabın içinde yaşamaktayız. Hayatımız bir kitabın, büyük bir kitabın sayfaları arasında geçiyor.

Bunlar, 5-A sınıfındaki hiçbir öğrencinin duyar duymaz, “Aa tabii ya! Elbette öyle! Neden sanki daha önce aklıma gelmedi! İnsanlar ve kitaplarda yaşayan toz böcekleri, aslında ne kadar da birbir-lerine benziyorlar!” diyemeyeceği sözlerdi.

Halis Muhlis, bunu gayet iyi biliyor ve sözleri-nin bütün sınıfça anlaşılması için, elinden, daha doğrusu dilinden ama çok daha doğrusu, aklın-dan ve kalbinden gelebildiğince, en anlaşılır cüm-lelerle konuşmaya gayret ediyordu.

– YILDIZLARDAN, harfleri olan bir kitaptır bu! Galaksiler gibi paragraflardan oluşan, uzay gibi sayfaları olan bir kitap.

Bulutlardan, kar ve yağmur tanelerinden harf-lerle, kelime ve cümlelerle yazılmış, gökyüzü gibi mavi beyaz sayfaları olan bir kitap…

Dağlar, ovalar, ormanlar, serin gölgelikli vadi-ler, ışıltılı dereler, yemyeşil tepelerden kelimelerle yazılmış, yeryüzü gibi sayfaları olan bir kitap…

Ağaçlar gibi satırlarla bezeli, meyvelerden, yap-raklardan ve çiçeklerden harflerle donanmış, ba-har ve yaz sayfaları olan bir kitap…

Üzerinde Mahpeyker’in çok sevdiği uğurbö-ceklerinden, muhteşem KELEBEKLERDEN ve kuşlardan, kuşların kanatlarından, rengârenk tüy ve teleklerden harflerin uçuştuğu büyüleyici say-faları olan bir kitap…

Atomlardan, hücrelerden harfleri olan bir kitap bu…

Page 14: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

26 27

Dallarda yakut küpeler gibi sarkan kirazlardan, ballı dutlardan, İNCİR VE ZEYTİNDEN harflerle yazılmış tatlı ve leziz sayfaları olan bir kitap…

İster adına kâinat kitabı deyin, ister evren kitabı deyin, ister tabiat kitabı deyin, ne derseniz deyin!

Biz bu büyük kitabın içindeyiz! Ama aynı za-manda onun bir parçasıyız…

Ve bir seçim yapmak durumundayız. Ya o toz böcekleri gibi hiçbir şeyin farkında olmadan yaşa-yacağız, ya da…

Evet, ya da… Bu cümleyi kimler tamamlamak ister?

Büyülenmiş gibi öğretmenlerini dinleyen 5-A sınıfı, bu soru ile birlikte şöyle bir kıpırdandı. Acaba İLK CEVAP kimden gelecekti?

– Ya da bir kitabın içinde yaşıyor olduğumu-zun farkına varacağız!” dedi Mahpeyker Çıtırak.

– Başka!– Ya da, bu büyük şeyin, kâinat kitabının yani,

sayfalarını okumaya çalışacağız. Bitler gibi olma-yacağız, diye ilave etti Safinur Tazenane.

– Onların bit olmadığını size söylemiştim Sa-finur!

– Toz böceği demek istemiştim!– Hocam o geçen sene bitlendiği için korkuyor

bitten!– İĞRENÇSİN!– Şişşşt! Kesin şu didişmeyi! Daha başka? Daha

başka bir şey söyleyecek olan var mı?

Titrek, çekingen ve zayıfça bir kol kalktı. Her-kes ona baktı.

– Seni dinliyorum Ayşe Melek.– Bu kitabı KİM YAZMIŞ onu bileceğiz. Yani

yaratmış, yani işte Allah’ı, şey, ben.. Bu kadar!

Page 15: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

28 29

– Aferin size! Numaranız lütfen?– 333İstediği cevabı almış olmanın sevinci, gözlerin-

den okunan Halis Muhlis, Ayşe Melek’e güzel bir sözlü notu verdikten sonra saatine bir kez daha baktı ve sözlerini tamamlamak için yeterince vak-ti olduğunu görünce, derin bir oh çekti. Doğrusu yarım kalan bir ders neredeyse hiç anlatılmamış gibiydi…

– Hanımefendiler! Beyefendiler! Bir önceki dersten de hatırlayacağınız gibi Amentü’nün bi-rinci şartı Allah’a iman etmektir. İman etmek yani inanmak, O’nun varlığını ve birliğini aklımızla ve kalbimizle kabûl etmektir.

Biz insanlar Allah’ı üç büyük tarif edicinin tarif etmesi ile bilir ve O’na öyle iman ederiz. Bu üç büyük tarif ediciden birisi..

– İdris, Tacettin! BURASI ÇOK ÖNEMLİ!İkazı yiyen İdris ile Tacettin, kendi aralarında

fingirdeşmeyi bırakıp, herkes gibi pür dikkat dersi dinlemeye başladılar.

– Bu üç büyük tarif ediciden birisi, Allah’ın aramızdan seçtiği elçiler olan peygamberlerdir. Onlar bizlere Allah’ı anlatır ve varlığını birliğini bildirirler. Diğer tarif edici ise Allah’ın elçileri ara-cılığı ile bizlere gönderdiği kitaplardır.

Üçüncü tarif edici ise… Hadi bakalım, üçüncü tarif ediciyi kim söyleyecek?

– KUR’AN!– Kitaplar dedik ya Tacettin!– Ha, tamam o zaman!– PEYGAMBERİMİZ!– Ali Osman, Peygamberleri söyledik!– Ben Peygamberimizi çok seviyorum da o yüz-

den söyleyeyim dedim!– Aferin sana!

Page 16: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

30 31

5-A SINIFI düşündü taşındı ama üçüncü büyük tarif ediciyi söyleyemedi. Oysa dersin başından beri Halis Muhlis apaçık bir şekilde ondan bah-sediyordu.

Peki bu durum Halis Muhlis’i şaşırttı mı der-siniz?

Hayır! Çünkü ÜÇÜNCÜ TARİF EDİCİ, bunca gözümüzün önünde, hatta burnumuzun dibinde, hatta kulağımızın içinde, hatta dilimizin ucunda oluşuna rağmen, nedense hep gözden kaçmakta, kimse ondan gereği gibi söz etmemekteydi.

Page 17: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

32 33

– Bize Allah’ı bildiren ve tanıtan üçüncü büyük tarif edici KÂİNAT KİTABI’dır çocuklar!

Bir kitap, hatta bir kelime, hatta tek bir harf, her şeyden önce onu yazan biri olduğunu göste-rirse, işte yerler ve gökleriyle içinde yaşadığımız bu kâinat kitabı da, onu yazanı daha doğrusu ya-ratanı gösterir.

Bir kitabın yazarından, bir resmin ressamın-dan, haber vermesi gibi bu kâinat, bu gökler ve bu yerler bize Allah’tan haber verir. O’nu tanıtır ve bildirir.

Biz ALLAH’I göremeyiz belki ama yıldızları gö-rebiliriz.

Ve gökyüzüne bakıp milyarlarca milyarlarca ve milyarlarca yıldızın ipsiz ve direksiz dönüp dur-ması, bize Allah’ın büyüklüğünü BİLDİRİR.

“Gözler Allah’ı göremez! O ise bütün gözleri gö-rür.” Ama gözler yıldızları gördüğü gibi çiçekleri de görür.

O sırada defterinin kenarına yine minicik bir çiçekcik çizmeye çalışan ama bir yandan da Halis Muhlis’i can kulağı ile dinleyen Mahpeyker Çıtı-rak, çiçek sözünü duyunca şöyle bir doğruldu.

– Çiçekler ne güzel yaratılmış değil mi Mah-peyker?

– Çok güzel öğretmenim!– Çiçekleri güzel, kelebekleri süslü, kuşları ne-

şeli, meyveleri lezzetli, gökyüzünü mavi, dağları heybetli yaratmış Allah… Ay’ı bir gece lambası gibi, yıldızları pek çok, Güneş’i parlak ve sıcak, denizleri engin, balıkları tombul, gökkuşağını ise rengarenk…

– Ama hamsiler o kadar tombul değildir!– Onlar da tavada güzel İdris!– ÜFFF!

Halis Muhlis, Allah’ın yerlerde ve göklerde yarattığı sayısız güzellikten, hesapsız mucizeden daha pek çok örnekler verdi.

Çocuklar zaman zaman onun sözlerini kestiler ve kendi akıllarına gelen ACAYİP ve harika şeyler-den söz ettiler…

Ayşe Melek, “KEDİLER ÇOK TATLI” dedi. Tacettin Taci, bulutlardan söz açtı. “Bulutlar

bence en acayip!”Ali Osman Terazi, “Karpuzu ben tek geçerim!

En sevdiğim meyve!” dedi coşkuyla…

Page 18: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

34 35

“Bütün meyveler güzel oğlum!” diye ona laf yetiştirdi İdris Takacı. Ve biraz daha kibar olma-sı konusunda, Halis Muhlis tarafından yine ikaz edildi.

“O bir ümitsiz vaka!” öğretmenim dedi Safinur Tazenane ve nanenin mis gibi ferah kokusunu ha-tırlattı…

GÜLLERDEN konuştular, mis koku iğde ağaç-larından, altın kalpli PAPATYALARDAN ve buğ-day tarlalarından ve GELİNCİKLERDEN.

Sonra kimin aklına geldiyse, ceylanların güzel gözlerinden bahsetti, bir başkası “Kuzular da ne kadar sevimli öyle değil mi?” dedi.

Allah’ın inekleri birer süt fabrikası gibi yarat-tığını da unutmadılar; içimi kolay, ılık ve tatlı SÜTÜ DE ANDILAR...

Bir süre de, ne kadar tatlı bir nimet olduğu bal gibi ortada olan balı, insanlar bal yesin diye bir ömür çiçekten çiçeğe uçuşan arılardan konuştu-lar...

“Allah’ın nimetlerini ve mucizelerini saymakla bitiremeyiz çocuklar!” dedi Halis Muhlis. “Deniz-ler mürekkep olsa, ormanlar kalem olsa, yazmakla bitiremeyiz…”

Sonra, her zamanki o zarif kol hareketi ile saati-ne baktı. Vakit yaklaşmıştı, zil neredeyse çalacak-tı. Halis Muhlis, tahtanın başına geçip:

“Bu kâinat koskoca bir kitap gibi, gökyüzün-den ve yeryüzünden sayfaları var. Ve ben, o kita-bın içinde yaşıyorum ama eski püskü kitapların içinde yaşayan bir toz böceği gibi değil benim yaşayışım, ÇÜNKÜ…” yazdı.

– Yarım kaldı öğretmenim!– Hayır yarım kalmadı Tacettin! Ben onu yarım

bıraktım. Haftaya hepiniz bu cümlelerle başlayan bir kompozisyon yazacaksınız ve gerisini SİZ TA-MAMLAYACAKSINIZ!

Page 19: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

36 37

5-A sınıfı, aceleyle tahtadaki yarım cümleyi def-terlerine geçirirken, pek çoğu onu nasıl tamam-layacağını düşünmeye başlamıştı bile… “Çünkü ben bu koskocaman kitabı kimin yazdığını bili-yorum!” dedi Ayşe Melek.

Kesinlikle kimselerin aklına gelmeyen bir şeyler yazması gerektiğini düşünen Mahpeyker, “ÇÜN-KÜ BEN! Çünkü ben! Çünkü!” dedi içinden.

“Çünkü ben, bu kitabın sayfalarını okuyabili-yorum. Ne zaman bir kayısıyı ikiye bölüp, yarı-mını ağzıma atsam, Allah’ın bizleri çok sevdiğini anlıyorum. Kayısı, bu kitabın en güzel harflerin-den biri, belki de bir kelimesi ve ben onu çok sevi-yorum… Elbette onu buraya yazanı da seviyorum ve ne zaman bir kayısı yesem ‘Teşekkür ederim Allah’ım!’ diyorum…

Çünkü ben, bir toz böceği değilim o eski kitap-ların içinde yaşayan. Ben her şeyin farkındayım, BEN İNSANIM…”

Zil çaldı. İçinde, sayfaları arasında belki de yüzlerce minik toz böceği yaşayan naftalin ya da rutubet kokan o eski kitabın bulunduğu kocaman çantasını alan Halis Muhlis, 5-A sınıfının daha

önce örneğini pek görmediği bir nezaketle sını-fına güle güle selamı vererek, tatlı bir rüzgar gibi kapıdan çıkıp gitti…

– Güle güle çocuklar! Haftaya görüşmek üzere!– GÜLE GÜLE ÖĞRETMENİM!

– Taco, ne güzel dersti la!– Güzeldi valla! Oğlum bu Halis Muhlis varya

çok kıyak adam ha!– Adam hem Halis, hem de Muhlis!– Onlar ne demek ki?– Bilmem ama iyi bir şeyler…

Page 20: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

38 39

5-A SINIFININ yepisyeni öğretmeni Halis Muh-lis için öğrencileri tarafından sevilmek çok önem-liydi. “Eğer bir öğrenci matematik öğretmenini sevmezse, matematiği de sevmeyebilir. Eğer bir öğrenci tarih öğretmenini sevmezse tarihi de sev-meyebilir. Ve eğer bir öğrenci, kendisine, Allah’ı, Peygamberi ve Kur’an’ı anlatıp tanıttıracak öğret-menini sevmezse….”

Halis Muhlis, bu endişesini her fırsatta öteki öğretmen arkadaşları ile paylaşırdı.

Paylaşırdı ama bu cümlenin sonunu da hiç ta-mamlamazdı…

Page 21: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

40 41

Çünkü bu cümlenin sonu, Halis Muhlis için ürkütücü bir şeydi. O yüzden cümlesini tamamla-mak yerine, “Hiçbir şey anlatamıyorsak, bari ken-dimizi sevdirelim; ya da en azından kendimizden nefret ettirmeyelim yeter!” demeyi tercih ederdi.

Tahmin edebileceğiniz gibi 5-A sınıfının ka-pısı yine, tuhaf bir gıcırtı—cızırtı ya da zırıltı da olabilir—ile açıldı. Halis Muhlis, o kocaman çantasından, bakır renkli ufak tefek bir yağdanlık çıkardı. Ve ihtiyar kapının oynattığı menteşeleri-ni bir güzel yağladı. Sonra kapıyı birkaç kez açıp kapattı. İhtiyarın gıcırtısı öyle bir kesilişle kesildi ki, kimse onun daha önce öyle bed bir ses çıkara-bildiğine inanmazdı.

– Ne dersin Safinur? Bir süre o berbat sesi çı-karmaz değil mi?

– Ay çok şahane oldu!– Günaydın çocuklar!– GÜNAYDIN ÖĞRETMENİM!– Eğer bir işi kendi başınıza yapabilecekseniz,

kimseden yardım istemeyin.– Bence mantıklı!– Bence de sence!

– İşte bütün bunlar hep derse dahil İdris, bun-lar hep ders…

5-A sınıfının en cimcime mümessili Safinur Tazenane, geçen hafta verilen ödevin kâğıtlarını çoktan toplamış, öğretmen kürsüsüne, üst üste, düzenlice istif etmişti. Elbette en alttaki iki kâğıt, İdris Takacı ve Tacettin Taci’ye aitti.

Halis Muhlis, kâğıtları görünce keyifle gülüm-sedi. Hepsini alıp çantasına itina ile yerleştirdi. İmza mimza işleri de bittiğine göre, ders artık başlayabilirdi.

– Hanımefendiler! Beyefendiler! Hiç düşündü-nüz mü LA İLÂHE İLLALLAH ne demektir?

Page 22: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

42 43

“KELİME-İ TEVHİD!” diye salisesinde cevap verdi Safinur Tazenane! Bu kadar kolay ve ballı bir soruyu başkalarına kaptırır mıydı? Asla kap-tırmazdı. Fakat işler hiç de umduğu gibi olmadı.

– Evet ama ne demek?– Yani, TEVHİD KELİMESİ! Camide öyle öğ-

rendik biz.– Anlamını soruyorum!– Haa! Şey, “Allah’tan başka ilâh yoktur!”– Peki ya bu ne demektir? Yani “Allah’tan başka

ilâh yoktur!” ne demektir?– Allah’tan başka ilâh yoktur, Allah’tan başka

ilâh yoktur demektir.– Söylediklerinin hepsi doğru Safinur! Tek bir

kelime bile olsun yanlış bir şey söylemedin.– O zaman numaramı vereyim mi öğretme-

nim?– Yuh be!– İdris, lütfen!– Özür dilerim öğretmenim. Safinur Tazemarul

arkadaşımızın bu aç gözlülüğü karşısın..– Ama öğretmenim ya!– Didişerek vaktimizi harcadığınızın farkında-

sınızdır umarım.

– Özür dilerim.– Ben de...– İdris, hazır ayağa kalkmışken sen söyle baka-

lım LA İLÂHE İLLALLAH ne demektir?– Ben bu konuda, Safinur arkadaşımıza katı-

lıyorum öğretmenim. Yani “Allah’tan başka ilâh yoktur” demektir.

– Peki anlaşıldı, oturabilirsin. Başka bir cevabı olan var mı? Değişik bir cevabı olan?

5-A sınıfında herkes LA İLÂHE İLLALLAH ne demektir biliyordu. Fakat Halis Muhlis, onlardan

Page 23: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

44 45

belli ki başka bir cevap bekliyordu. Ama kimsenin başka bir cevabı yoktu! LA İLÂHE İLLALLAH, “Allah’tan başka ilâh yoktur” demekti. Daha ne olabilirdi ki?

– Hanımefendiler! Beyefendiler! LA İLÂHE İLLALLAH, yani hepinizin ezbere bildiği kelime-i tevhid, yani tevhid kelimesi, Arapça olan aslın-dan, dilimize şu şekilde tercüme edilir:

“Allah’tan başka ilâh yoktur!” Ama benim size sorduğum soru LA İLÂHE İLLALLAH kelimesi-nin Türkçe’de ne anlama geldiği değildi!

“Ne anlama geldiği idi?”

Peki ama bu ikisi arasında bir fark var mıydı? Bu kadar ısrar ettiğine göre belli ki Halis Muhlis’e göre bir değil, çok fark vardı.

– Sevgili arkadaşlar Âdem Peygamber’den ta Sevgili Peygamberimiz’e (asm) kadar bütün pey-gamberler, Allah’ın aramızdan seçtiği bütün o se-çilmiş öğretmenler, insanlara her şeyden önce LA İLÂHE İLLALLAH, dersi verdiler. “Allah birdir ve tekdir. Allah’tan başka ilâh yoktur!” dediler.

Allah’ın, elçilerine gönderdiği ayetler, suhuf-lar yani birkaç sayfadan oluşan kitapların ve Ze-bur’un, Tevrat’ın, İncil’in, Kur’an’ın ilk ve en önemli dersi yine LA İLÂHE İLLALLAH,oldu.

Ve bize Rabbimizi tanıtan üçüncü büyük tarif edici de...

– Neydi Ayşe Melek?– Ha? Efendim?– Allah’ı bize bildiren ve tanıtan üçüncü tarif

edici neydi?

Ansızın isminin anılması Ayşe Melek’i, hafifçe püfletilmiş bir karahindibağ çiçeği gibi titretiver-di. Dinlemeye öyle dalmıştı ki, kendisine bir soru sorulacağını hiç beklemiyordu.

– Şeydi, şey! Yeryüzü, gökyüzü, yıldızlar, ağaç-lar, bulutlar, kuşlar böcekler, kediler...

– Evet Ayşe Melek, bir önceki derste uzun uzun konuştuğumuz kâinat kitabı da bizlere LA İLÂHE İLLALLAH söyler. “Allah’tan başka ilâh yoktur ve Allah birdir” der.

Page 24: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

46 47

Peki ama nasıl? Nasıl söyler ve gösterir? Halis Muhlis, 5-A sınıfının meraklı öğrencilerinin ba-kışları altında, kâinat kitabından âyetler okumaya başladı. Her bir ayet, bir çiçek, bir böcek, bir yıl-dız mesela.. Nasıl LA İLÂHE İLLALLAH diyordu?

– Arkadaşlar bu kâinatta her şey, her şey ile irti-batlıdır. Her şeyin, her şey ile bir bağı vardır yani!

Mesela yerde bir çiçek için gökte bir yıldız, bir Güneş lazımdır. Çünkü çiçek, o yıldızın ısısı ve ışığı ile yaratılır.

Öyleyse gökyüzünde bir yıldız yaratamayan, yeryüzünde bir çiçek yaratamaz. İşte bu yüzden, LA İLÂHE İLLALLAH demek, bir anlamda, “çi-çekleri kim yarattıysa, yıldızları da O yarattı; çi-çekleri ve yıldızları yaradan Bir’dir” demektir.

– Piyufff!– Ne oldu Tacettin?– Ben hiç böyle düşünmemiştim öğretmenim!– Ben de öğretmenim! Ben de düşünmemiştim!– Ay sen düşünebiliyor muydun?– Karışmasana kızım sen!– Çocuklaaaar lütfen!– Özür dilerim öğretmenim!Halis Muhlis, istese bu didişmeleri tek seferde

bitirebilirdi. Ancak, sert bir müdahale, 5-A sını-fındaki çocukların, fikirlerini rahatça söyleyebil-me cesaretlerini kırabilirdi. Varsın arada bir dersi bölen gereksiz tartışmalar, küçük ve ehemmiyetsiz sürtüşmeler olsun; yeter ki, aklına bir soru gelen çekinmeden sorsun, fikri olan sıkılmadan söyle-sin…

– Sevgili arkadaşlar! Buraya dikkat ediniz lüt-fen!

Bir bardak süt yaratmak için, bir inek yaratmak lazım. Ama bu da yetmez! İneğin üzerinde gezip dolanacağı gönlünce otlayacağı yemyeşil kırlarla bezeli bir yeryüzü yaratmak lazım. Ama bu da yet-mez! O yeryüzünde bir bahar mevsimi yaratmak lazım. Bunun içinde yeryüzünü güneşin etrafında

Page 25: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

48 49

döndürmek lazım. Bunun için de, yine bir yıldız yaratmak lazım.

Bir yıldız, bir Ay, bir Dünya, bir Güneş, bir Güneş Sistemi lazım.

Bu sistemin içinde dönüp duracağı bir galaksi lazım, galaksi yani samanyolu, yani uzaydaki evi-miz...

Ve milyarlarca yıldızdan oluşan bu galaksinin bir gemi gibi döne döne içinde yüzeceği bir uzay yaratmak lazım.

Öyleyse bir bardak süt için, bir kâinat yarat-mak lazım! İşte bu yüzdan LA İLÂHE İLLALLAH demek, “bizim için bu bir bardak sütü yaratan, ancak bütün bu kâinatı yaratandır” demektir...

Çünkü böyle bir kâinat yaratamayan, bir bar-dak süt de yaratamaz.

İçimi kolay besleyici ve tatlı bir bardak süt, ferahlatıcı bir yudum su, doyurucu bir dilim ek-mek, lezzetli bir kiraz tanesi, kekik ve papatya ko-kan bir meltemin burnumuzun ucuna kadar ge-tirdiği bir nefes hava… daha aklınıza gelebilecek ne varsa her şey, her şey ile bağlıdır.

Ve birini yaratamayan hiçbirini yaratamaz!İşte bu yüzden LA İLÂHE İLLALLAH, yerlerde

Page 26: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

50 51

ve göklerde tek bir ilah vardır ve O da Allah’tır demektir.

O’ndan başka yaratıcı yoktur demektir…İhtiyacımız olan her şeyi O verebilir, arzuları-

mızı sadece O yerine getirebilir demektir.Öyleyse sadece O’ndan isteyin demektir. Çiçe-

ği de O’ndan isteyin, baharı da O’ndan isteyin ve Cenneti de O’ndan isteyin demektir...

LA İLÂHE İLLALLAH, başkaları yaratamaz, başkaları yok’tan var edemez ve başkaları hiçbir şeye gerçekten sahip olamaz demektir.

Bir sineğin kanadını bile yaratamaz, bir karın-canın midesini doyuramaz.. Bir karıncanın, yer-yüzündeki bütün karıncaların ve bütün mideleri sadece Allah doyurur demektir...

LA İLÂHE İLLALLAH, her şeyin gerçek sahibi Bir’dir ve O da Allah’tır demektir.

LA İLÂHE İLLALLAH, bir atomu yaratama-yan, atomlardan yaratılan bir hücreyi de yarata-maz, bir anne yaratamaz ve bir baba ve onlardan bir çocuk da…

LA İLÂHE İLLALLAH, bir şeyi yaratan her şeyi yaratır ve her şeyi yaratamayan tek bir şeyi bile yaratamaz demektir.

Her zamanki zarif kol hareketi ile saatine bakan Halis Muhlis, acele ile beyaz tahtanın başına geçti ve bir sonraki haftaya kadar cevaplanmasını iste-diği soruyu yazdı:

“En sevdiğiniz meyveyi seçin ve o sevdiğiniz meyve, görünüşüyle, tadıyla, şekliyle, dallarda büyümesi ile bize nasıl LA İLÂHE İLLALLAH, der, anlatın.”

Page 27: İÇİNDEKİLER‡MİZ AMENTÜ.pdfSafinur Tazenane, kendisine verilen bu büyük görevi neşeli bir hevesle yerine getirmek için sı-raların arasında seke seke dolaştı ve her

52 53

MELEKLERE İNANMAK