Upload
others
View
8
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
• Özelyetkilivegörevliağırcezamahkemelerikapatılsın.• CMK’dakikatalogsuçlasuçlanmahalindetutuklamase-bebininvarsayılabilmesiniiçeren100.maddenin3.fık-rasıkaldırılsın.
• CMK’dakigizlitanıklarlailgilihükümlerkaldırılsın.• Haberleşme hakkı ve özel hayatın gizliliğini ihlal edentelefondinlemevetekniktakipuygulamalarınasonve-rilsin.
• Cezamevzuatındakidüşünceveifadeözgürlüğünüsınır-layanvesuçsayantümmaddelerkaldırılsın.
• Adlikollukuygulamasıbaşlatılsın.• Temelhakveözgürlüklerleilgiliuluslararasısözleşme-lerinuygulanmasızorunlukılınsın.
• Cezaevlerindekiağırhastamahpuslarderhalserbestbı-rakılsın
ADİL YARGILANMA HAKKI...
İnsan Hakları Derneği, 2010 yılı İnsan Hakları Haftası’nda
(10-17 Aralık) “adil yarglanma hakkı”nı ana tema olarak
belirlemiştir.
2010 yılında, devletin yargı yoluyla baskı uygulaması ola-
rak tanımlayabileceğimiz antidemokratik uygulamaları gi-
derek artmıştır. İnsan hakları savunucuları da dahil ol-
mak üzere, toplumsal muhalefetin tüm kesimleri üzerin-
deki yargı baskısının arttırılması sonucunda cezaevlerin-
deki tutuklu ve hükümlü sayısı da giderek artmıştır. Bu-
nunla paralel olarak hak ihlallerinin de artması, bu yılki te-
manın “adil yarglanma hakkı” olarak belirlenmesini gerek-
li kılmıştır.
İnsan Hakları Derneği, her koşulda, başta “adil yargılan-
ma hakkı” olmak üzere; “ifade ve örgütlenme özgürlüğü”,
“kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkı”nı savunagelmiştir. Bu
kapsamda, “herkese ve her kesime özgürlük” temalı bir
kampanyayı da başlatmış bulunmaktadır. Bu kampanya-
da ana hedef olarak da “özel yetkili ve görevli ağır ceza
mahkemeleri”nin kapatılması talebi gündemde tutulacak-
tır...
AKP hükümeti, 16-17 Aralık 2004 AB Devlet ve Hükümet
Başkanları Brüksel Zirvesi’nde alınan Tam Üyelik Müza-
kere Kararı’na paralel olarak yeni hazırladığı ceza mevzu-
atında özgürlükleri genişletmesi gerekirken, tam tersi bir
yola girmiştir. Özgürlükleri kısıtlayan, herkesi yasadışı ör-
güt üyesi yapabilen, düşünceyi-ifadeyi cezalandıran, ağır
bir tutuklama rejimine yer veren, hukuka aykırı soruşturma
10-17 Aralık 2010 İnsan Hakları Haftası özel sayısı1986
İnsan Hakları Derneği
İNSAN HAKLARI BÜLTENİ
ÖZEL DEĞİL,
Adil yargılanma hakkına uyulmamasının sonuçları kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkının ihlali olarak karşımıza çıkmakta ve bunun sonuçları da kendini
cezavevinde mahpuslar üzerindeki baskılarda göstermektedir. Cezaevlerinde
AKP’nin iktidara geldiği tarihte 59 bin kişi bulunurken, 2010 Ağustos’unda
bu sayının 119 bini geçmesi durumun vahametini göstermektedir.
Cezaevlerindeki mahpusların neredeyse yarısı tutukludur. Çocuk mahpuslarda
tutuklama oranı %80 civarındadır.
usülleri getiren “özel yetkili ve görevli ağır ceza mahkeme-
leri ve savcılıkları” sistemini (ki bize göre eski DGM’lerle
aynı niteliktedir) getirmiştir. Bu güvenlik eksenli sözümo-
na özgürlük politikası, aslında, tüm dünyada ifade edildi-
ği gibi, 11 Eylül sonrasının özgürlükleri kısıtlayan “güvenlik
politikası”dır. Bu politika “adil yargılanma hakkı”nın önün-
deki en büyük engeldir.
Türkiye’de adil yargılanma hakkının tam olarak güvence
altına alınabilmesi için;
1. Özel görevli ve yetkili Ağır Ceza Mahkemele-ri kapatılmalıdır. Türkiye’de sivil adli yargı özel yetkili ve
görevli ağır ceza mahkemeleri ve savcılıklarının bulunması
nedeniyle ikiye ayrılmıştır. Bu tip özel yargılama biçimleri-
nin demokratik hukuk devletlerinde olmaması gerekir. Bu
tip özel yargılama biçimlerine, otoriter baskı rejimlerinde
başvurulmaktadır. Bu yargılama sisteminde, devletin res-
mi tutumlarının dışında davranan toplumsal muhalefet ke-
simleri baskı altına alınmaktadır. 2004 yılında, DGM’lerin
kaldırılmasına gerekçe olarak, Türkiye yargı sisteminin Av-
rupa ölçülerine uygun hale getirilmesi, 2003 tarihli AB Ka-
tılım Ortaklığı Belgesi ve 2003 İlerleme Raporu’ndaki bek-
lentilere karşılık olması amacıyla yapıldığı TBMM tutanak-
larından anlaşılmaktadır. Ancak, AKP hükümeti 17 Ara-
lık 2004 Brüksel Zirvesi’nde tam üyelik müzakerelerinin
başlamasıyla ilgili alınan karara paralel olarak verdiği ta-
ahhütlerini unutmuş, eski DGM sistemini yeni CMK’da
isim değiştirerek devam ettirmiştir. Bunun yanı sıra, Ana-
yasanın 37. Maddesinde, yargı yetkisine sahip olağanüs-
tü mercilerin kurulamayacağı, 38. Maddesinde doğal yar-
gıçlık ilkesinin benimsendiğine dair kurallar bulunmakta-
dır. Şu anda varlığını devam ettiren özel yetkili ve görev-
li Ağır Ceza Mahkemeleri ve savcılıkları uluslararası hu-
kuka ve mevcut anayasaya bile aykırı durumdadırlar. Bu
mahkemelerin, çalışma biçimine yönelik olarak ağır eleşti-
riler bulunmaktadır. Örneğin, Demokrat Yargı Derneği’nin
2 Mart 2010 tarihli Erzincan - Erzurum inceleme raporu-
nun öneriler bölümünde aynen şu ifadeye yer verilmiştir:
‘Özel yetkili Ağır Ceza Mah-
kemeleri düşman ceza yar-
gılaması tehdidi yarattıkla-
rından derhal kaldırılmalı,
yurttaşların hukuksal eşitli-
ği ilkesinin bu mahkemeler
yoluyla çiğnenmesi engel-
lenmelidir.’ Bu mahkemele-
rin yargılama pratiğine de
bakmak gerekir. Adalet Ba-
kanlığı resmi verilerine göre
sadece 3713 Sayılı Terörle
Mücadele Kanun’a göre bu
mahkemelerde açılan dava
ve yargılanan sanık sayıla-
rı birçok şeyi ifade etmek-
tedir. 2002 yılı sonu itibariy-
le yıl içinde 472 dava açılıp,
975 kişi yargılanırken, bu ra-
kam 2008 yılı sonu itibariyle
yıl içinde 2754 davaya ulaş-
mış, yargılanan kişi sayısı
6851’e yükselmiştir. Artış yüzdesi %702’dir.
2. Adil yargılanma hakkı için CMK’daki katalog
suçla suçlanma halinde tutuklama sebebinin var
sayılabilmesini içeren 100. Maddesi’nin 3. Fıkra-
sı derhal kaldırılmalıdır. Uygulamada katalog suç de-
diğimiz ve içerisinde Terörle Mücadele Kanuna göre suç
sayılan suçlamaların savcılar tarafından şüphelilere yönel-
tilmesi halinde genellikle mahkemeler tarafından tutuk-
lama tedbirine (!) başvurulmaktadır. Tutuklamanın istis-
na, tutuksuz yargılamanın asıl olması gerekmektedir. Bu
husustaki AİHM içtihatlarına uyulmamaktadır. Kamuoyu-
nu yakından meşgul eden İstanbul ve Diyarbakır’daki bir-
çok davada haksız tutuklama biçimleri hep eleştiri konu-
su olmuştur. Özellikle, insan hakları savunucularının, be-
lediye başkanlarının, siyasetçilerin, gazetecilerin, sendika-
cıların, öğrencilerin ve hatta sadece siyasal iktidara muha-
lif kesimlerin tutuklu yargılanması tutuklamanın toplumsal
muhalefeti sindirme amaçlı olarak kullanıldığını da göster-
mektedir. Örneğin, İHD Rize Şube eski yöneticisi Gença-
ğa Karafazlı’nın yargılandığı davada iddianamede kendi-
sine somut bir suçlama dahi yöneltilmeden 14 ay tutuklu
kalması tutuklamanın baskı aracı olarak kullanıldığını gös-
termektedir.
3. CMK’daki gizli tanıklıkla ilgili hükümler derhal
kaldırılmalıdır. Birçok davada gizli tanık olduğu iddia
edilen kişilerin bilgiye ve görgüye dayanmayan beyanla-
rı esas alınarak soruşturmalar açılmakta ve çok sayıda in-
san haksız biçimde yargılanmakta ve tutuklanmaktadır.
Özellikle, toplumsal muhalefet kesimlerine yönelik dava-
larda somut delil bulamayan kolluğun sıklıkla gizli tanık
ifadelerine başvurduğu bilinmektedir. Örneğin, İHD Ge-
nel Başkan Yardımcısı Muharrem Erbey de bir gizli tanığın
yalan yanlış beyanlarına istinaden 26 Aralık 2009 tarihin-
den beri tutuklu olarak yargılanmaktadır. Demokrat Yargı
Derneği’nin Erzurum-Erzincan inceleme raporunda, ‘Giz-
li tanıklık müessesi kaldırılmalı, yargılama sürecini eşitsiz
ve hiyerarşik bir çalışma usulü ile siyaseten kontrol etme-
ye müsait olan bu müesseseye son verilmesi’ gerektiği
açıkça belirtilmektedir.
4. Haberleşme hakkı ve özel hayatın gizliliği ihlal
edilerek sıklıkla yapılan, telefon dinleme ve tek-
nik takip uygulamalarına son verilmelidir. CMK’da,
kuvvetli suç şüphesi bulunması ve başka şekilde de-
lil elde edilememesi halinde ancak teknik takip ve tele-
fon dinleme yapılabileceği belirtilmiş olmasına rağmen,
bu kurala uyulmayarak, haberleşme hürriyeti ve özel ha-
yat ihlal edilmekte buna dayanarak soruşturmalar yürü-
tülmekte ve davalar açılmaktadır. Bu konu hemen hemen
herkes tarafından şikayet konusu haline gelmiş olup nere-
deyse tüm vatandaşlar ‘dinlenme paranoyası’ içirişine gir-
miştir. Bunun sorumluluğu hükümette olmasına rağmen,
tüm bakanlar, milletvekilleri ve siyasetçiler de neredeyse
her gün bundan şikâyet etmektedirler.
5. Adil yargılama yapılabilmesi için düşünce-
yi ifade özgürlüğünün tam olarak güvence altı-
na alınabilmesi gerekmektedir. Türkiye Ceza Mev-
zuatı şiddete başvuran ile başvurmayan arasında her-
hangi bir ayrım yapmamıştır. Bu nedenle, düşünceyi ifa-
de etme özgürlüğü kısıtlanmış ve sınırlandırılmıştır. Türk
Ceza Kanunu’n 134, 214, 215, 216, 217, 218, 220/6-7-8,
222, 277, 285, 288, 300, 301, 305, 314/3, 318 ve 341.
Maddeleri, Terörle Mücadele Kanunu, Kabahatler Kanu-
nu, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşlerin Muhale-
fet Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu, Sendikalar Kanunu,
Dernekler Kanunu ve Atatürk’ü Koruma Kanunu’nda çok
önemli yasaklayıcı ve cezalandırıcı hükümler bulunmakta-
dır. 2005 yılı ile birlikte uygulamaya yeni koyulan yeni Türk
Ceza Kanunu’nun 220/6 ve 7. Fıkraları ile 314/3. Fıkrası
ve 2006 yılında değiştirilen Terörle Mücadele Kanunu’nun
2. Maddesinde yasadışı örgüt üyesi olmadığı halde yasa-
dışı örgütün amacına uygun eylemlerde bulunanların ya-
sadışı örgüt üyesi gibi cezalandırılacağına dair hükümler
getirilmiştir. Bu suçlarda şiddete başvurup başvurmama
kriteri aranmamaktadır. Bu nedenle, toplumsal muhalefet
kesimlerine farklı düşünceleri eylemli bir şekilde dile ge-
tirmeleri nedeniyle davalar açılmaktadır. Örneğin, BDP’li
milletvekilleri için sadece düşüncelerini ifade etmeleri ne-
deni ile haklarında açılan soruşturmalar sonucu hazırla-
nan 554 fezlekede 2.333 yıl hapis cezası istenmektedir.
Öğrencilerin, protestolarının 2911 sayılı kanuna göre sık-
lıkla cezalandırılmaları ise ifade ve gösteri hakkı ihlali ola-
rak karşımıza çıkmaktadır. Gösterilerin zor kullanılarak en-
gellenmesi ve dağıtılmasında işkence uygulamalarına da
sıklıkla rastlanmaktadır.
6. Adil yargılama için adli kolluk kurulmalıdır. Türkiye’de adli kolluk olmadığından bu görevi emniyet
müdürlükleri ve jandarma karakolları yapmaktadır. Emni-
yet müdürlükleri ve jandarma tarafından hazırlanan soruş-
turmalar bir fezleke ile cumhuriyet savcılıklarına iletilmek-
te, savcılar da bu fezlekeyle kişilere dava açmaktadırlar.
Çok sayıda kişi hakkında ifade özgürlüğünün kısıtlanması
ve yasaklanması nedeniyle açılan davalar da bu şekilde
açılmaktadır. Örneğin, Ankara Emniyet Müdürlüğü Terör-
le Mücadele Şubesi’nin zorlaması ve tertibiyle İHD yöneti-
cileri Avukat Hasan Anlar, Avukat Filiz Kalaycı, Avukat Ha-
lil İbrahim Vargün ve Avukat Murat Vargün hakkında de-
vam eden dava bu şekilde açılmıştır. Bu davada Av. Filiz
Kalaycı yaklaşık 8 ay tutuklu kalmıştır. Hükümetin bu yol-
la yargı baskısı SDP genel başkanı Rıdvan Turan’ın tutuk-
lanmasında da ortaya çıkmıştır.
7. Adalet için, yargılamaların uzatılmasına ve za-man aşımına bırakma yöntemlerine son verilmeli-
Özel yetkili ve görevli ağır ceza mahkemeleri HEMEN, ŞİMDİ kapatılmalıdır!
dir. Özellikle işkence, yargısız infaz, faili meçhul ve siya-
sal amaçlı cinayet davalarında karşımıza çıkan zamanaşı-
mından dava düşürme sistemin bilinçli bir taktiğidir. Böy-
lelikle mağdurların adalet arayışı engellenmektedir. Örne-
ğin, DİSK eski genel başkanı Kemal Türkler’in katil zanlı-
sının yargılandığı davanın zamanaşımından düşürülmesi,
adalete olan inancı temelden sarsmaya devam etmiştir.
8. Anayasanın 90. Maddesi uyarınca temel hak
ve özgürlüklerle ilgili uluslararası sözleşmele-
rin kanunlarla çelişmesi halinde uluslararası söz-
leşmelerinin öncelikle uygulanacağına dair ku-
ral Türkiye’deki savcılıklar ve mahkemeler tara-
fından genellikle uygulanmamaktadır. Bu durum,
Türkiye yargısının tarafsız ve bağımsız olmama-
sından kaynaklanmaktadır. Genel Başkan Yardımcı-
mız Avukat Muharrem Erbey, Diyarbakır Şube yöneticile-
rimiz Rosa Aydede, Arslan Özdemir’e karşı açılan davayı
bu kapsamda örnek verebiliriz. Bu davada özel yetkili sav-
cı ve hakimler insan hakları savunucularının Türkiye’deki
ihlalleri AB’ye üye ülkelerde dile getirmelerini ‘Türkiye’nin
şikayet edilmesi’ biçimde bir suç olarak algılamışlardır.
Başta, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere, BM
İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesi gibi
belgeleri görmezden gelmişlerdir.
9. Adil yargılanma hakkına uyulmamasının so-
nuçları kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali
olarak karşımıza çıkmakta ve bunun sonuçları da
kendini cezavevinde mahpuslar üzerindeki baskı-
larda göstermektedir. Cezaevlerinde AKP’nin iktidara
geldiği tarihte 59 bin kişi bulunurken, 2010 Ağustos’unda
bu sayının 119 bini geçmesi durumun vahametini gös-
termektedir. Cezaevlerindeki mahpusların neredeyse ya-
rısı tutukludur. Çocuk mahpuslarda tutuklama oranı %80
civarındadır. Tutuklama oranının bu kadar yüksek olması
baskıcı bir politikanın izlendiğini de göstermektedir. Tür-
kiye, tutuklama oranında Avrupa’da 5 (ilk dört ülke Mo-
naco, Montenegro, Andora, Liechtenstein), cezaevinde
bulunan mahpuslar ile de Avrupa’da 3.’dür. Cezaevlerin-
de ağır hasta durumda olan yüzlerce kişinin tahliye edil-
memesi ya da salıverilmemesi sistemin kurumsal bir bas-
kı rejimi uyguladığının bir göstergesidir. Mahpusların ya-
şamlarını insan onuruna uygun sürdürebilmelerinin bu ka-
dar çok sınırlandırılmış olması evrensel hak ve özgürlük-
lere açıkça aykırıdır.
10. Son yapılan Anayasa değişiklikleri Adil Yargı-
lanma Hakkı çerçevesinde herhangi bir değişik-
lik içermemiştir. Hukukun üstünlüğüne dayalı adil yar-
gılama hakkını güvence altına alacak yeni ve demokratik
Anayasa yapılmalıdır.
Adil yargılanma hakkının güvence altına alınabilmesi için yeni ve demokratik bir Anayasa
istiyoruz!İNSAN HAKLARI BÜLTENİ
İnsan Hakları Haftası Özel Sayısı - Aralık 2010
İHD Adına Sahibi: Öztürk TÜRKDOĞAN (Genel Başkan)Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Emrah ÖNER
Editörler: Reşat ÇETİNBAŞ, Ali Ekber KAYPAKKAYABaskı: Öncü Basımevi l Kazım Karabekir Cad. No: 85/2 İskitler/Ankara l Tel: 0 312 384 31 20
................................................İNSAN HAKLARI DERNEĞİ GENEL MERKEZİ
Necatibey Cad. 82/11-12 (6. Kat) Demirtepe/Ankara/06430/Tü[email protected] l Telefon 0 312 230 35 67-68-69 l Faks: 0 312 230 17 07
http://www.ihd.org.tr