33
1 1. Ünite - Eski Dünyada ve Cahiliyeye Kadar Arabistan’da Siyaset ve Dini Hayat DERS ADI ÜNİTE ADI ÜNİTE NO YAZAR GİRİŞ Semavi dinlerin birbirinin devamı ve tamamlayıcısı olduğu düşünüldüğünde en son din olan İslam’ın ortaya çıktığı şartları ve etkilediği toplum yapısını tetkik için hem İslam dininin doğduğu Arap Yarımadası’nın geçmiş tarihinin ve hem de ona komşu olan diğer medeniyetlerin siyasi ve dini yapılarının açıklığa kavuşturulması bir gereksinimdir. Yeryüzünde insanlık tarihinin başlangıcından itibaren düşünen sosyal bir varlık olma özelliğine sahip insanoğlu, güvenlik barınma ve iaşe temini için en müsait ortamlarda varlığını sürdürmeyi tercih etmiş ve türdeşleri ile acımasız mücadelelere girişmiştir. Devletlerin siyasi ve kültürel anlamda kalkınmışlığı ile ekonomik gelişmişliklerinin paralellik arz ettiği bilinmektedir. Daha ziyade tarıma ve hayvancılığa dayalı medeniyetlerde vazgeçilmez olan verimli ve sulak arazilerdir. Elde edilen üründeki artış sanayinin oluşmasına ve ihracatın gelişmesine yol açmıştır. Buradan yola çıktığımızda eski çağlarda Mezopotamya ve Mısır’da nehirlerin taşması sonucu oluşan deltalar güçlü medeniyetlerin oluşumuna zemin hazırlamıştır. Elbette Arap Yarımadası’na coğrafi olarak uzak kalan eski dünyanın güçlü medeniyetlerinin İslam altın çağı, Batı aydınlanmasından bugüne kadar uzanan katkılarını göz ardı edemeyiz. MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI Mezopotamya’da kurulmuş en eski medeniyetlerden ilki MÖ 4000’li yıllara dayanan Sümerlerdir. Tekerleğin ve yazının mucidi olmakla ünlenen bu uygarlık, madenleri eriterek insanların hizmetinde kullanmaya başlamış ve bölgede önemli şehir merkezleri inşa etmişlerdir. Çok tanrılı bir inanca sahip olan Sümerler kerpiçten yapılan Ziggurat adıyla bilinen tapınaklarda ibadet etmekteydi. Yedi kattan oluşan mabetler; depo, okul ve rasathane olarak kullanılmaktaydı. Tanrıları insan şeklinde olup ölümsüz olduğuna inanılırdı. Anu, Enlil, Enki, Nimnah, Ecem, İnanna, tanrılarına verdikleri adlardan bazılarıdır. Şehir devletlerine ayrılan ve zayıflayan Sümerleri yıkan Akadlar, bölgede 200 yıl iktidarlarını devam ettirmişler ve büyük bir imparatorluk kurmuşlardır. Dünyanın yedi harikasından biri olan asma bahçeleri ile ünlü Babil şehri sakinleri, en önemli kralları Hammurabi zamanında oluşturdukları kanunlarla ulaştıkları medeniyet seviyesini ortaya koymuşlardır. Devlet Nabupolassar’ın oğlu Buhtunnasr (Nabukadnezar) döneminde en parlak dönemini yaşamıştır. Suriye, Filistin/Kudüs MÖ 587 yılında egemenlik altına alınmış ve Mısır ordusu mağlup edilmiştir. Devlet Persler tarafından MÖ 338 yılında ortadan kaldırılmıştır. Ninova merkezli kurulan ve Suriye, Filistin, Mısır’ı ele geçiren Asurlular, göçebe çöl Arapları üzerine birçok sefer düzenlemiş, sanatta büyük gelişmeler sağlamıştır. Bugün Süryani toplulukların Asurluların soyundan geldikleri de iddia edilmektedir. Sami ırka mensup İsrailoğulları, yakın tarihlerindeki görünümlerinden farksız olarak hep çatışmanın merkezinde yer almış, defalarca yurtlarından sürülmüş, her şeye rağmen varlıklarını sürdürmeye devam etmişlerdir. İsrailoğulları Kenan iline yerleşene kadar İbranî olarak tanınmaktadır. Hz. Yakub’un 12 oğlu ve onların soylarından gelenler ise İsrailoğulları olarak adlandırılmaktadır. Bugün dünya siyaseti ve dini hayatını etkileyen önemli olayların vuku bulduğu Filistin coğrafyası İbranilerin tarihi süresince istikrarı yakalayamamıştır. MEZOPOTAMYA DIŞINDAKİ KADİM MEDENİYETLER Arapların İslam öncesi ve sonrasında en fazla irtibat içerisinde oldukları ve etkilendikleri kadim medeniyet Sâsânîlerdir. En önemli rakipleri olan Bizans’la mücadelelerinde taraftarı olan Kuzey Arapları’nı hedeflerini gerçekleştirmek için kullanmaktan geri durmamıştır. Eski İran topraklarında adını kurucusundan alan Zerdüştîlik ya da Mecusîlik dini yaygındı. En büyük tanrı kabul edilen Ahura Mazda’ya nispetle Zerdüştîliğe Mazdeizim adı da verilmiştir. İbadet mahallerine, merkezinde ateş yakıldığı için ateşgede denmiştir. İslam’ın ilk ortaya çıktığı Arap Yarımadası’na uzak bir mesafede olan Çin, İran ve Bizans tarihi kadar İlk Dönem İslam Tarihi Eski Dünyada ve Cahiliyeye Kadar Arabistan’da Siyaset ve Dini Hayat 1 Prof. Dr. METİN YILMAZ

ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

  • Upload
    others

  • View
    32

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

11. Ünite - Eski Dünyada ve Cahiliyeye Kadar Arabistan’da Siyaset ve Dini Hayat

DERS ADIÜNİTE ADIÜNİTE NOYAZAR

GİRİŞSemavi dinlerin birbirinin devamı ve tamamlayıcısı olduğu düşünüldüğünde en son din olan İslam’ın ortayaçıktığı şartları ve etkilediği toplum yapısını tetkik için hem İslam dininin doğduğu Arap Yarımadası’nıngeçmiş tarihinin ve hem de ona komşu olan diğer medeniyetlerin siyasi ve dini yapılarının açıklığakavuşturulması bir gereksinimdir.Yeryüzünde insanlık tarihinin başlangıcından itibaren düşünen sosyal bir varlık olma özelliğine sahipinsanoğlu, güvenlik barınma ve iaşe temini için en müsait ortamlarda varlığını sürdürmeyi tercih etmiş vetürdeşleri ile acımasız mücadelelere girişmiştir. Devletlerin siyasi ve kültürel anlamda kalkınmışlığı ileekonomik gelişmişliklerinin paralellik arz ettiği bilinmektedir. Daha ziyade tarıma ve hayvancılığa dayalımedeniyetlerde vazgeçilmez olan verimli ve sulak arazilerdir. Elde edilen üründeki artış sanayininoluşmasına ve ihracatın gelişmesine yol açmıştır. Buradan yola çıktığımızda eski çağlarda Mezopotamya veMısır’da nehirlerin taşması sonucu oluşan deltalar güçlü medeniyetlerin oluşumuna zemin hazırlamıştır.Elbette Arap Yarımadası’na coğrafi olarak uzak kalan eski dünyanın güçlü medeniyetlerinin İslam altın çağı,Batı aydınlanmasından bugüne kadar uzanan katkılarını göz ardı edemeyiz.MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARIMezopotamya’da kurulmuş en eski medeniyetlerden ilki MÖ 4000’li yıllara dayanan Sümerlerdir.Tekerleğin ve yazının mucidi olmakla ünlenen bu uygarlık, madenleri eriterek insanların hizmetindekullanmaya başlamış ve bölgede önemli şehir merkezleri inşa etmişlerdir. Çok tanrılı bir inanca sahip olanSümerler kerpiçten yapılan Ziggurat adıyla bilinen tapınaklarda ibadet etmekteydi. Yedi kattan oluşanmabetler; depo, okul ve rasathane olarak kullanılmaktaydı. Tanrıları insan şeklinde olup ölümsüz olduğunainanılırdı. Anu, Enlil, Enki, Nimnah, Ecem, İnanna, tanrılarına verdikleri adlardan bazılarıdır. Şehirdevletlerine ayrılan ve zayıflayan Sümerleri yıkan Akadlar, bölgede 200 yıl iktidarlarını devam ettirmişler vebüyük bir imparatorluk kurmuşlardır.Dünyanın yedi harikasından biri olan asma bahçeleri ile ünlü Babil şehri sakinleri, en önemli krallarıHammurabi zamanında oluşturdukları kanunlarla ulaştıkları medeniyet seviyesini ortaya koymuşlardır.Devlet Nabupolassar’ın oğlu Buhtunnasr (Nabukadnezar) döneminde en parlak dönemini yaşamıştır.Suriye, Filistin/Kudüs MÖ 587 yılında egemenlik altına alınmış ve Mısır ordusu mağlup edilmiştir. DevletPersler tarafından MÖ 338 yılında ortadan kaldırılmıştır. Ninova merkezli kurulan ve Suriye, Filistin, Mısır’ıele geçiren Asurlular, göçebe çöl Arapları üzerine birçok sefer düzenlemiş, sanatta büyük gelişmelersağlamıştır. Bugün Süryani toplulukların Asurluların soyundan geldikleri de iddia edilmektedir.Sami ırka mensup İsrailoğulları, yakın tarihlerindeki görünümlerinden farksız olarak hep çatışmanınmerkezinde yer almış, defalarca yurtlarından sürülmüş, her şeye rağmen varlıklarını sürdürmeye devametmişlerdir. İsrailoğulları Kenan iline yerleşene kadar İbranî olarak tanınmaktadır. Hz. Yakub’un 12 oğlu veonların soylarından gelenler ise İsrailoğulları olarak adlandırılmaktadır. Bugün dünya siyaseti ve dinihayatını etkileyen önemli olayların vuku bulduğu Filistin coğrafyası İbranilerin tarihi süresince istikrarıyakalayamamıştır.MEZOPOTAMYA DIŞINDAKİ KADİM MEDENİYETLERArapların İslam öncesi ve sonrasında en fazla irtibat içerisinde oldukları ve etkilendikleri kadim medeniyetSâsânîlerdir. En önemli rakipleri olan Bizans’la mücadelelerinde taraftarı olan Kuzey Arapları’nı hedeflerinigerçekleştirmek için kullanmaktan geri durmamıştır. Eski İran topraklarında adını kurucusundan alanZerdüştîlik ya da Mecusîlik dini yaygındı. En büyük tanrı kabul edilen Ahura Mazda’ya nispetle ZerdüştîliğeMazdeizim adı da verilmiştir. İbadet mahallerine, merkezinde ateş yakıldığı için ateşgede denmiştir.İslam’ın ilk ortaya çıktığı Arap Yarımadası’na uzak bir mesafede olan Çin, İran ve Bizans tarihi kadar

İlk Dönem İslam TarihiEski Dünyada ve Cahiliyeye Kadar Arabistan’da Siyaset ve Dini Hayat1Prof. Dr. METİN YILMAZ

Page 2: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

21. Ünite - Eski Dünyada ve Cahiliyeye Kadar Arabistan’da Siyaset ve Dini Hayat

Müslümanların dikkatini çekmemiş görünse de aslında en az ilk fetihlerin gerçekleştiği komşumedeniyetler kadar İslam toplumu üzerinde etkinliğinin olduğu söylenebilir. Çin tarihi Konfüçyüs (MÖ 551-479) ile özdeşleşmiş ve onunla birlikte Çin, altın çağını yaşamıştır.Kast sistemine bağlı farklı sınıfsal yapıların bulunduğu Hindistan-Yunan kültürü transferi ile karma birmedeniyetin oluşumunda önemli rol oynamıştır.Tanrı ve Altay Dağları arasında at sırtında hayatını sürdüren savaşçı Türkler Hun imparatorluğu ileulaştıkları siyasi gücü kavimler göçü sonrası Avrupa’dan Anadolu’ya birçok coğrafyaya taşımışlar ve tariheadını yazdıran imparatorluklar kurmuşlardır.İsmini İtalya’nın başkenti Roma’dan alan büyük Roma imparatorluğu batıdaki tesirinden çok doğununönemli merkezlerindeki baskın konumları ile tanınmıştır. Doğu ve batı olarak ikiye ayrıldıktan veHristiyanlığı resmi din olarak tanıdıktan sonra Arap sınırlarında baskın bir güç olmuş, yarımadanın bazıbölgelerinin Hristiyanlaşmasına katkı sağlamıştır. İmparatorluğun İslam’ın yayılma sürecindeki siyasibuhranı, müttefiki olan Kuzey Arapları’nın desteğini asgari düzeye indirmiş ve bölge kolay bir şekildeİslamlaşmıştır.CAHİLİYEYE KADAR ARABİSTAN’DA SİYASET VE DİNİ HAYATBüyük kısmı çöllerle ve verimsiz arazilerle kaplı Arap Yarımadası, coğrafi koşulların aksine mümbit birmanevi iklime sahiptir. Arap Yarımadası dendiğinde her ne kadar akla ilk gelen Orta Arabistan, yani Hicazbölgesi ise de yarımadanın kuzey ve güney kısımlarının önemli bir yere sahip olduğunu unutmamakgerekir. Kuzey bölgesi Arapları güneydeki olağanüstü gerçekleşen doğa olayları sonrasında zorunlu olarakbölgeye göçen Araplardan oluşmaktadır. Güney ise sahil, şeridi verimli arazilerle kaplı dört ayrı bölgeyeayrılan Sebe ve Himyer devletlerine ev sahipliği yapmış Arap yurdudur. Önemli limanları ile dünyaticaretinde söz sahibi olmuş bölge, aynı zamanda ziraat alanındaki reformları ile ekonomik olarak şaşırtıcıboyutlara ulaşmıştır. Bu zirve dönemi ticaret yollarındaki değişim, barajların bakımsızlık sonucu yıkılmasıile yerini kıtlık ve zorunlu göçe bırakmıştır. Orta ve Kuzey Arabistan’a göçen Arap kabileleri yeni bölgelerinekomşu olan gelişmiş devletlerin siyasi ve kültürel etkileri altına girmişlerdir. Buna rağmen onları bir aradatutan Arap asabiyeti asimile olmalarına mani olmuştur. Kurdukları Petra ve Tedmür gibi hâlâ insanışaşırtacak bir ihtişama sahip başkentler, kuzeydeki Arap devletlerinin gücünü tescil etmektedir. Bizans veSâsânî uydusu durumunda olan Gassani ve Hire devletleri, rollerini iyi oynamışlar ve bölgenin İslamlaşmasürecine kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir.Dünyanın mensubiyet itibarı ile en büyük dinlerinden biri olan İslam’ın ortaya çıktığı, medeniyet düzeyidüşük Hicaz bölgesinin tarihi hakkında çok az bilgi olsa da üzerinde en çok konuşulan ve tanınmayaçalışılan bölge olmuştur. Hiçbir ziraatın yapılmadığı bu bölgeyi ilk hareketlendiren olay, yine buraya gelenve kutsal Kâbe’yi inşa eden Peygamberler olmuştur. Güney-Kuzey ticaret hattının konaklama yeri olması daeklendiğinde, Mekke ve Medine tanınan bir mahal olmuş fakat hiçbir dış gücün istilasına değer dahibulunmamıştır. Putperestliği ile ünlü Arap toplumu tek bir dine mensup olamayıp diğer semavi dinlere dekapısını açmıştır.

Page 3: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

32. Ünite - İslam Öncesi Arap Toplumu ve Hz. Muhammed’in Peygamberliğine Kadarki Hayatı

DERS ADIÜNİTE ADIÜNİTE NOYAZAR

Konunun Önemi ve YapısıAllah Resulü Hz. Muhammed'in (SAV) hayatının bilinmesi, tüm Müslümanlar için bir mükellefiyettir. AllahResulü’nün hayatı genellikle “Peygamberlikten Önceki Hayatı” ve “Peygamberlikten Sonraki Hayatı” olarakikiye ayrılarak incelenir. Birincisi, “Doğduğu ortam, doğumu, çocukluğu, gençliği, evliliği, iş hayatı ve vahiyöncesi durum” gibi başlıklarla incelenir. İkinci başlık ise alt başlıkları çok olmakla beraber, “Risaletin MekkeDönemi ve Risaletin Medine Dönemi” olmak üzere genel iki başlıkta ele alınır. Bu incelemelerin suni birayrım olduğu açıktır. Ancak konunun anlaşılmasına katkısı yanında akademik geleneğe uygun olan dabölümlemedir.Gerek konumuz itibariyle Resulullah’ın hayatının bilinmesi ve hatta ondan daha önemli olan Kur’an’ınanlaşılıp hayata geçirilmesi, bir bütün olarak nüzul döneminin ve ortamının bilinmesine bağlıdır.Allah Resulü Hz. Muhammed'in (SAV) hayatının bilinmesi kadar, Kur'an-ı Kerim'in de hakkıylaanlaşılabilmesi için “Cahiliye Dönemi” diye adlandırdığımız İslam öncesi dönemin bilinmesi gerekmektedir.Burada “cahiliye” kelimesi, “bilgisizlik” anlamında değil, “ ‘Arapların İslam'dan önceki dinî ve sosyal hayattelakkilerini' ve bilhassa ‘şirk düşüncelerini’ ” ifade eden bir kavram olarak anlaşılmalıdır.Mekke ve Kâbe’nin KonumuAraplar esas olarak Hz. İbrahim (as) ve oğlu İsmail'i (as) tanımışlar ve peygamber olarak kabul etmişlerdi.Bu yüzden onlar, tüm Hicaz bölgesi Arapları için önemli şahsiyetler olarak konumlandırılmışlar vegetirdikleri dinî gelenekleri kısmen de olsa sürdürmüşlerdi. Bunların başında Mekke'ye önem ve kişilikkatan Kâbe gelmekteydi. Kâbe'nin tüm Araplarca kutsal kabul edilmesi, buranın ziyaretine ve diğer taraftanda ticaret ve kültür merkezi olmasına yol açmıştı.Kabile ve AsabiyeCoğrafi konumu itibariyle hiç cazip olmadığı için herhangi bir saldırı ve işgale uğramadan asırlarca asılkimliğini ve konumunu korumuş, bu durum da toplumda bilhassa şiir ve efsane gibi sözlü kültürunsurlarının iyi bilinmesine ve çok güçlü bir kabile dayanışmasını sağlamıştı. Öyle ki herkes kabilesinedayanmak ve yaslanmak zorundadır ve bu dayanışmanın dışında da asla hareket etmesi beklenemez.İslam Öncesi Mekke’de Dinî GelenekToplum bir yandan İbrahim ve İsmail Peygamberler'in (as) şeriat ve geleneklerini kısmen sürdürürken,diğer yandan da zamanla bu unsurlara şirk ve putperestlik karıştırmıştır. Hatta her kabilenin, her evin veneredeyse her şahsın putu vardı. Bir ve Yüce olan Allah'ı biliyor ve kabul ediyorlar, ancak onun yanındakendilerine şefaat edeceklerine inandıkları diğer varlıklara da tapmak suretiyle, Allah'ın sıfat ve fiillerine eşve eşit varlıkları tanıyor ve kutsuyorlardı. Bunların arasında putlar kadar, melekler ve çok sayıdaki yıldızlarda vardı. Ahirete inanmayan ve “zaman”a özel bir güç ve kutsiyet yükleyenler de vardı.HaniflerÇok sayıdaki bu müşrikler yanında az sayıda da olsa Yahudi ve Hristiyan da vardı. Bunların bir kısmı yabancıkökenli olup köle ve mevalidendi. Ayrıca o bölgeden olan ve toplumun dinî geleneklerine karşı çıktığı için'Hanif' diye adlandırılan birkaç kişi de vardı ki bunlar Hz. İbrahim'in (as) dininin saflığını ve doğruluğununarayıcıları olup ne putlara taparlar, ne putlara kesilen kurbanların etinden yerler ve ne de fısk ve günahameylederlerdi.Mekke’nin İdaresi ve Kâbe Hizmetleriİşte Allah Resulü Hz. Muhammed (SAV) böyle bir ortamda doğdu ve büyüdü. Ailesi, anne ve baba itibariyleAraplarca asil ve şerefli kabul edilen bir aileden olup Resulullah'ın doğumu ve ilk çocukluk yıllarındaMekke'nin lideriydi. Dedeleri Mekke şehir ve halkına çeşitli hizmetler etmiş ve toplum içinde saygın yeredinmiş bir aileydi. Mekke şehri, Kâbe merkezli çeşitli görevleri üstlenmiş ailelerce yönetilir ve her aile(kabile), yönetimde ortak hakka sahiptir. Ancak bu hakkı kabilesinin gücü, nüfuzu ve

İlk Dönem İslam Tarihiİslam Öncesi Arap Toplumu ve Hz. Muhammed’in Peygamberliğine Kadarki Hayatı2Prof. Dr. MUHAMMET HANEFİ PALABIYIK

Page 4: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

42. Ünite - İslam Öncesi Arap Toplumu ve Hz. Muhammed’in Peygamberliğine Kadarki Hayatı

zenginliği oranında kullanabilirdi. Bu görevler şunlardı: Sidâne (Hicâbetü’l-Beyt), Sikâye ve Rifâde, Ukab(Liva), İdâre=Dârü’n-Nedve, Sifâre, Nizâre, Kubbe, Eysar, Hâzin-i Emval, Kıyâde (Kıyâdetü’l-Cüyûş),Meşvere, Eşnak, E’inne, Hükûme, Emvâl-i Muhaccere İdaresi, İmâret.Cahiliye Araplarında İlim ve KültürCahiliye devrinde Araplarca bilinen ilimlerden bir kısmını kendileri icat etmişlerdir; diğer bir kısmını isebaşka milletlerden almışlardır. İlm-i ensâb, şiir ve hitabet ilimleri Arapların kendilerine mahsus ilimlerdir.İlm-i nücûm, ilm-i ahval-i cevviyye (meteoroloji), ilm-i tıb, ilm-i hayl (at yetiştirme bilgisi), esatir (mitoloji),kehâne, ıyâfe (zecr-i tayr: kuşların uçuşlarını ve bir yere konmasını yorumlayarak anlamlandırma), kıyafet(iz takip etme) gibi ilimleri de başka milletlerden almışlardır ki bunlara ulûm-i dâhile denir.Araplar şiir söylemekte hususi bir kabiliyete ve zevke sahiplerdi. Şiir ve edebiyat, onların fikri hayatlarınınen başta gelen unsuru idi.Hz. Muhammed’in (SAV) Doğumu, Soyu ve ÇocukluğuMekke, Rebiülevvel ayının 12’sinde (20 Nisan 571), dünyanın kaderini değiştirecek ve kıyamete kadarkendinden övgüyle söz ettirecek bir şahsın doğumuna şahit oldu. Kırk yaşında peygamberliklegörevlendirilecek “Muhammed” adı verilen bu bebeğin babası Abdullah, doğumundan önce ölmüştü.Araplardaki geleneğe göre doğumdan hemen sonra o, Beni Bekr kabilesinden “Halime” adlı bir kadına sütçocuğu olarak verildi ve yaklaşık olarak 5 yaşına kadar orada kaldı. 6 yaşında da annesini kaybedenMuhammed (SAV), vefatına kadar dedesinin sevgi ve himayesinde büyüdü. Mekke'nin lideri olan dedesiAbdulmuttalib, torununa özel bir ihtimam gösterir ve onu yanından ayırmazdı. Ancak iki yıl sonra vefatetmeden önce, torununu, büyük oğlu ve Muhammed'in (SAV) öz amcası Ebu Talib'e emanet etti.Hz. Muhammed’in (SAV) Gençliği ve Ticari FaaliyetleriAmcasının yanında ve onun çocuklarıyla birlikte büyüyen Muhammed (SAV), amcasının mesleğini edindi vegenç yaştan itibaren ticaretle meşgul oldu. Bu ticareti esnasında Şam'dan Yemen'e kadar birçok yeri görüptanıma imkânı buldu.O, ticaret hayatı esnasında, kabilesi ve Mekke toplumuyla münasebetlerinde son derece olumlu olup kişilikve dürüstlüğüyle tanınmış, “Emin (güvenilir) Muhammed” anlamında “Muhammedü'l-Emin” lakabınıalmıştı. Herkes tarafından sevilip güvenilen bir kişi olmak, onun hem Hz. Hatice ile olan evliliğinde ve hemde Kâbe'nin tamiri esnasında Hacerü’l-Esved'in yerine konmasında belirleyici olacaktır.Ficar Harplerine ve Hilfu'l-Fudul Andlaşması’na KatılmasıHz. Muhammed (SAV), kabilesinin bir üyesi olarak, cereyan eden birtakım olayların içinde de yer almıştır.Mesela Ficar Savaşları denen ve çocukluk ve gençlik çağlarında vuku bulan harplere iştirak ederek yaşınave durumuna göre pozisyon almıştır. Yine daha sonraki dönemlerde hakkında övgüde bulunduğu 'Hilfu'l-Fudûl' denen ve hakkı yenenleri ve ezilenleri koruma ve kollama işini üstlenen bir cemiyette fiili olarak yeralmıştır.EvliliğiHz. Peygamber'in Hz. Hatice ile olan evliliğinden 6 çocuğu olmuş, Araplardaki çok eşlilik geleneğinerağmen, Hz. Hatice ölünceye kadar, Allah Resulü başka bir kadınla evlilik yapmamıştır. Bir eş olduğu kadar,arkadaş, danışman, yardımcı ve koruyucu da olan Hz. Hatice, Allah Resulü'ne 'ilk inanan' kişi olarak datarihe geçmiştir.Hıra Mağarasına Çekilişi ve Vahiy AlışıAllah Resulü Hz. Muhammed (SAV), 40 yaşlarına doğru içinde yalnızlık sevgisi ve yalnız kalma hissi duymuşve bunu gidermek için de Mekke yakınlarındaki Nur Dağı’nda yer alan 'Hıra Mağarası'na gidip gelmeyebaşlamıştır. Öyle ki yanına bir miktar azık alır, o yiyecek bitinceye kadar, günlerce bu mağarada kalır,tefekkürle vaktini geçirirdi.İşte böyle bir vakitte, yalnız başına mağarada tefekkürle meşgulken Cebrail (as) gelerek kendisine'Peygamberlik Görevi'nin verildiğini söylediğinde, kendisi 40 yaşındaydı ve tarihler 610 yılını gösteriyordu.

Page 5: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

53. Ünite - Hz Muhammed’in Peygamberliğinin İlk Yılları, İlk Müslümanlar ve İlk Tepkiler

DERS ADIÜNİTE ADIÜNİTE NOYAZAR

Konunun Önemi ve YapısıAllah Resulü Hz. Muhammed'in (SAV) hayatının bilinmesi, tüm Müslümanlar için bir mükellefiyettir. AllahResulü’nün hayatı genellikle “Peygamberlikten Önceki Hayatı” ve “Peygamberlikten Sonraki Hayatı” olarakikiye ayrılarak incelenir. Birincisi, “Doğduğu ortam, doğumu, çocukluğu, gençliği, evliliği, iş hayatı ve vahiyöncesi durum” gibi başlıklarla incelenir. İkinci başlık ise, alt başlıkları çok olmakla beraber, “RisaletinMekke Dönemi ve Risaletin Medine Dönemi” olmak üzere genel iki başlıkta ele alınır. Mekke Dönemi isegenelde “Ferdi Davet Dönemi ve Toplu Davet Dönemi” olarak incelenmektedir. Bu incelemelerin suni birayrım olduğu açıktır. Ancak konunun anlaşılmasına katkısı yanında akademik geleneğe uygun olan dabölümlemedir.Gerek konumuz itibariyle Resulullah’ın hayatının bilinmesi ve hatta ondan daha önemli olan Kur’an’ınanlaşılıp hayata geçirilmesi, bir bütün olarak nüzul döneminin ve ortamının bilinmesine bağlıdır. AllahResulü Hz. Muhammed'in (SAV) hayatının bilinmesi kadar, Kur'an-ı Kerim'in de hakkıyla anlaşılabilmesi için“Cahiliye Dönemi” diye adlandırdığımız İslam öncesi dönemin bilinmesi gerekmektedir. Bu bilgiler, AllahResulü’nün müşriklerle olan muhataplığının tüm yönleriyle anlaşılmasını da sağlayacaktır.İlk VahiyAllah Resulü, vahiy aldığı zaman 40 yaşındaydı ve bu onun beklemediği bir anda vuku bulmuştu. HıraMağarası’nda 610 yılının Ramazan ayında vuku bulan bu olayda Hz. Muhammed, vahyi, melek Cebrail (as)’den almıştır. Aldığı vahyin tesiriyle korkmuş, olanlara bir anlam yükleyememiş ancak yavaş yavaş vahyi vealdığı görevi idrak ederek, vazifesine başlamıştır.Vahyin İnişinin Kesilmesi (Fetretü’l-Vahy)Resulullah’ın risaletle görevlendirildiği ahali tarafından duyulmaya başlamış ve ilk inananlar tezahüretmişken, birdenbire vahiy kesilmiş ve Cebrail (as) görünmez olmuştur. Ancak bu durum Resulullah'ıendişelendirmişse de kısa sürmüştür. O, en fazla üç ay sonra başlayan ve bir daha 23 yıl boyunca hiçkesilmemek üzere devam eden vahiylerle tebliğe girişmiştir. Bu durum Müddessir, Müzzemmil ve DuhaSurelerine de yansımıştır.İlk NamazVahyin başlangıcından itibaren, Araplarca İbrahim (as)’den beri bilinen ve icra edilen Namaz ibadetinin,Allah Resulü ve ilk Müslümanlar tarafından sabah ve akşam vakitlerinde ve ikişer rekat olarak kılınmaktaolduğu malumdur.Ferdi Davet Dönemi ve İlk MüslümanlarHz. Peygamber almış olduğu risalet görevini ilk önce çok yakın eş ve dostlarına duyurmuş onlarla beraberve onların da çabalarıyla ilk Müslüman cemaat oluşmuştur. “Ferdi Davet Dönemi” adını alan bu üç yıllıksürede, müşriklerin fiili herhangi bir tepkisi olmamış sadece onlara alayla ve acıma duygusuyla bakılmıştır.Bu dönemde Resulullah'ın daveti Mekke'nin dışında da duyulmuş; Ebu Zer gibi bazıları böylece Müslümanolmuşlardır.İlk Müslümanların müsteşriklerin iddia ettikleri gibi toplumun mağdur kesimlerinde değil, zengin-fakir, hür-köle, kadın-erkek, genç-ihtiyar her grubundan oluştuğu görülmektedir. Bu da İslam davetinin kabulgördüğünün ve anlaşıldığının alametidir.İlk Müslümanların, kadınlardan Hz. Hatice, erkeklerden Hz. Ebubekir, çocuklardan Hz. Ali vekölelerden/gençlerden Hz. Zeyd b. Harise’nin olduğu kabul edilmektedir.Hz. Ali’nin Müslüman OluşuHz. Ali’nin on yaşındayken beş yıldır kaldığı Resulullah’ın evinde ve onun davetiyle Müslüman olduğurivayet edilmektedir.Ebu Zer’in Müslüman OluşuEbu Zer, Mekke’ye yaklaşık 200 km. uzaklıktaki Gıfar beldesinde yaşarken, Mekke’de bir peygamberin

İlk Dönem İslam TarihiHz Muhammed’in Peygamberliğinin İlk Yılları, İlk Müslümanlar ve İlk Tepkiler3Prof. Dr. MUHAMMET HANEFİ PALABIYIK

Page 6: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

63. Ünite - Hz Muhammed’in Peygamberliğinin İlk Yılları, İlk Müslümanlar ve İlk Tepkiler

çıkıp insanları davete başladığını duymuştur. Önce kardeşini göndermiş, daha sonra da kendisi gelerekResulullah’la görüşmüş ve Müslüman olmuştur.Toplu Davetin BaşlamasıÜç yıl süren ferdi davetten sonra Resulullah, Allah’tan aldığı emirle toplu davete başlamıştır. Yüce Allah'ındavetini açıktan yapması emri üzerine Resulullah, Mekke'nin Ebu Kubeys tepesine çıkarak tüm Mekkelileriİslam'a davet etmiş, ardından yakın akrabalarına bir ziyafet vererek tümünü İslam'a çağırmıştır. Daha sonrada Kâbe'de, çarşıda, pazarda kısacası her yerde insanları İslam'a davet etmiştir. Bundan önce kendisi vemüminleri alaya alan, görmezden gelen ve küçümseyen Mekke ileri gelenleri, bundan sonra fiili olarakbaskı ve işkenceye başlamışlardır.Dâru’l-ErkamMüslümanlar, kendilerine gösterilen tepkileri göğüslerken, gelen vahiyleri paylaşmak, Resulullah’labuluşup birlikte olmak ve aralarında rahatça görüşmek için, Erkam’ın evini karargâh olarak seçmişlerdir.Bundan sonra Müslüman olan kişiler, kendilerini “Erkam’ın Evinde Müslüman Olan” şeklinde adlandırmayıbile tercih edeceklerdir.Baskı ve İşkencelerMüslümanların sayısının gittikçe artması üzerine gelecekleri ve menfaatleri açısından bunu tehlikeli görenMekke'nin ileri gelen müşrikleri Allah Rasulü'nü ve Müslümanları engellemek ve onları putperestliğedöndürmek için çok büyük baskı ve işkencelere başvurdular. Bu dönemdeki ilk tepkilerin maddi-manevibaskı olduğunu ve bunların daha sonra işkenceye dönüştüğünü söylemek mümkündür. Bilhassa kabilesisteminin yapısına uygun olarak başta kendi aile ve aşiretleri tarafından olmak üzere baskı ve işkenceyetabi tutulan ilk Müslümanlar bir müddet sonra aşiretlerinin korumalarından da kopmak zorundakalacaklardır.Müşriklerin Hz. Peygamber’e Uzlaşma Teklif EtmeleriNe yaparsa yapsınlar hiçbir şey elde edemeyince hem Resulullah'la hem de amcasıyla görüşerek davetinsona erdirilmesini istediler. Bu durum daveti engelleyemediği gibi Müslümanların sayılarının her geçen günartmasının önüne de geçememişti.Resulullah’a, isterlerse kendisine Mekke’nin lideri yapacaklarını, isterse, onun için mal ve para toplayıp onuzenginleştireceklerini, isterse Mekke’nin en güzel kızlarını ona vereceklerini ve benzeri teklifleri yaparak,Resulullah’ı davasında vazgeçirmeye çalıştılar.Ancak Resulullah, kendi adına, kendiliğinden ve kendi isteğiyle değil, Allah’ın emri ve talimatıyla, kendisiniseçip görevlendirmesiyle bu vazifeye başladığını müşriklere anlatıyordu.Müşrik liderler, bizzat Resulullah’a da baskı ve işkenceye yapmaya, onu öldürme teşebbüslerine veengelleme çalışmalarına rağmen başarılı olamamışlardır.Müşriklerin Hz. Peygamber’e İtirazlarının SebepleriKureyşlilerin Allah Resulü’nün getirdiği ilahi mesaja karşı çıkmalarının bazı sebepleri vardı:Atalarının putperest dinini terk etmekte zorlandıkları gibi, ona muhalefetin de kendilerine bir zarar veuğursuzluk getireceğini düşünüyorlardı.Put ticareti ve bundan geliri olanların muhalefeti vardı.Mekke, barındırdığı Kâbe ile Hicaz bölgesinin biricik dinî merkezi olup her yıl oraya hac mevsiminde haciçin, diğer zamanlarda da umre ve ticaret için, her taraftan çok sayıda insanı çekmekteydi. Müslümanolunca, kendilerinin dinî ve ticari durumlarını sarsabileceğini, bu yüzden de Resulullah’a karşı koymayıçıkarlarının bir gereği saymakta idiler.Hz. Peygamber (SAV), Kureyş’in ileri gelen azılı müşriklerinin kötülüklerini ve çıkar sağlamak içinyaptıklarını ortaya döken ayetleri okuyup duruyordu. Onlar da bundan dolayı iyice kinleniyorlardı.İslam’ın eşitlikçi anlayışından hoşlanmamışlardı. Aynı zamanda aralarındaki kabile çekişme ve kavgaları dabundan oluşan hiyerarşi ve üstünlük kuruntuları da onların İslam’a girmelerini engelliyordu.Ahirete iman etmek, birçoklarının kabul edebileceği bir husus olmamıştı.Ayrıca doğrudan Hz. Peygamber’in şahsına yönelik birtakım itirazları da vardı. Mesela, onun bir beşerolmasını, yoksul olmasını, peygamberliğe mani görüyorlar ve ondan sürekli kendilerini helak edecek birmucize istiyorlardı.Müşriklerin Hz. Peygamber’i Kendilerine Teslim Etmesi İçin Amcası Ebu Talib’e MüracaatlarıResulullah’a yaptıkları tekliflerin sonuçsuz kalması üzerine, arkadaşları ve liderleri olan Ebu Talib’e giderekyeğeni Muhammed’i davasından vaz geçmeye ikna etmesini istediler. Bu hususta onunla anlaşarak ona sözverdiler ve baskıyı da artırdılar. Bu durum da olumsuz olunca yani Resulullah, amcasının, “Bu işten vazgeç!”çağrısının olumsuz olması karşısında bu sefer onu kendilerine teslim etmesini istediler. Ancak bu zatenolacak şey değildi. Tüm bunlar müşriklerin azgınlık ve kızgınlığını da artırdı.Bu bağlamda müşriklerden 36 kişinin Resulullah’a ve Müslümanlara düşmanlıkta aşırı gittiğinden ama 23tanesinin de en azılı düşman olduklarından kaynaklarımız bahsetmektedir.

Page 7: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

73. Ünite - Hz Muhammed’in Peygamberliğinin İlk Yılları, İlk Müslümanlar ve İlk Tepkiler

Hz. Hamza’nın Müslüman OlmasıGiriştikleri birçok teşebbüsün başarısız olması gibi hususlar müşrikleri daha da kızdırmış ve sertdavranışlarının devamını sağlamıştır. Hz. Hamza'nın Müslüman olması, yeğeni Muhammed’e yapılanbaskılara duyulan tepkinin sonucudur.

Page 8: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

84. Ünite - Habeşistan’a Hicretten Medine’ye Kadar İslam’ın Mekke Dönemi

DERS ADIÜNİTE ADIÜNİTE NOYAZAR

Hz. Muhammed (SAS), Kur’an’ın ilk ayetlerinin kendisine vahyedilmesi, bir başka deyişle Allah Teâlâtarafından son peygamber olarak görevlendirilmesinin ardından tebliğ faaliyetlerine başladı. Yakın akrabave dostlarından başka, onun Mekke toplumunu alenen İslam’a çağırması ile büyük bir tepki ile karşılaştığıve Mekkelilerin başlangıçta görmezden geldikleri bu yeni durumu, kendileri ve kurulu düzen açısındanyakın bir tehdit ve tehlike olarak algıladıkları görülmektedir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’e ağır sözlerlehakaret etmeye ve ilk Müslümanların özellikle zayıf olanlarına şiddet ve işkence uygulamaya başladılar. Buyüzden Hz. Peygamber, kendisine tâbi olan ilk Müslümanlara Habeşistan’a hicret etmelerini tavsiye etti.Dönemin Habeşistan yöneticisi (Necâşî) Ashame, mazlumlara sahip çıkan, adaletli bir hükümdar idi.Habeşistan muhacirlerinin ortak özelliği, emân hakkını kaybeden hür ve Müslüman kişilerdi. Ayrıca Hz.Peygamber, onların Arap Yarımadası dışında en güvenli yer olarak düşündüğü Habeşistan’a gitmeleriniistemişti. Habeşistan’a hicret eden ilk muhacir kafilesinin nübüvvetin 5. yılında, ikincisi ise bunlardan bir yılsonra Habeşistan’a göç ederek geçici de olsa can güvenliği elde etmiş, Mekkeli müşriklerden gelebilecektehlikelerden uzaklaşmış ve dinlerini özgürce yaşama imkânı bulmuş oldukları söylenebilir.Bu arada Mekke’de İslam’ı günden güne seçenlerin sayısında kaydedilen artışa paralel olarakMüslümanlara uygulanan şiddetin de giderek yoğunlaştığı görülür. Böyle bir ortamda önce Hz.Peygamber’in sevgili amcası Hz. Hamza’nın ardından da aslında Müslüman olmasını öteden beri çokça arzuettiğini bildiğimiz Hz. Ömer’in İslam’a girişleri, başta Allah Resûlü olmak üzere bütün Müslümanlarınsevincinin artmasına ve bu iki yiğit ve cengaver şahsiyetin hidayeti ile cesaret bulmalarına vesile olmuştur.Nübüvvetin 7. senesine gelindiğinde Mekkeli müşriklerin Müslümanlara karşı baskı ve şiddet siyasetlerinidaha da yoğunlaştırarak sadece Müslüman olanlara değil, Hz. Peygamber’in kabilesi Hâşimoğullarını veAbdulmuttaliboğullarını da içerisine alacak şekilde ambargo uygulamak maksadıyla “Şi’bu Ebi Tâlib” (EbûTâlib’in mahallesi) adı verilen mahalleye kapattıkları görülür. Müşriklerin bu akıl almaz uygulamasıyla,Müslümanların ve Hz. Peygamber’in –Ebu Leheb dışında- akrabaları ve yakınlarının şehir ve diğer insanlarlairtibatları kesilecek, alışveriş yapılmayacak, dışarıdan evlenmelerine ve gıda giriş ve çıkışlarına, diğerihtiyaçlarını gidermelerine asla izin verilmeyecekti. Hz. Peygamber ve akrabaları ile Müslümanlarauygulanan bu ambargo yaklaşık üç yıl devam etti. Tam anlamıyla bir trajediye dönüşen ambargo sürecindemazlumlar sadece açlık ve yoksulluğa değil dayanılmaz acılar, katlanılmaz ıstıraplara maruz bırakıldılar.Ambargonun ardından nübüvvetin 10. yılı, Hz. Peygamber devamlı surette maddi-manevî destek veyardımlarını gördüğü sevdiklerini tek tek kaybettiği bir yıl oldu. O önce, kendisini büyütüp himaye edenamcası Ebû Tâlib’i, bundan kısa bir müddet sonra da sevgili hanımı Hz. Hatice’yi kaybetti. İslam’ı tebliğgörevi uğruna Mekke’deki gelişen olumsuz şartların ağırlığını bütün yüküyle omuzlarında hissederken Hz.Peygamber’in, sevgili amcası Ebu Tâlib ve biricik eşi Hz. Hatice’yi yitirmesinden dolayı büyük acılar yaşadığıbu yıl, İslam tarihi literatürüne “Hüzün Yılı” olarak geçmiştir.Üç yıl boyunca ıstırapla geçen ambargo uygulaması ardından Hz. Muhammed’in (SAS) amcası Ebu Tâlib’invefatıyla emâm hakkını yitirmesinin ardından Mekke’de gittikçe azalan yaşama ve tebliğ imkânı, AllahResulü’nü yeni vatan arayışına sevk etmişti. Bu anlamda onun, İslam’ı tebliğini Mekke ile kâdim ilişkisibulunan ve pek de ona uzak olmayan Tâif şehrine taşıyarak, Müslümanlara yaşamlarını idameettirebilecekleri güvenli bir ortam sağlamak ve mücadelesini buradan devam ettirmeyi arzu etmişti.Nitekim ona yol arkadaşlığı eden azadlısı Zeyd ile birlikte Tâif’e ulaştıklarında hiç de tahmin etmedikleri birmuamele ile karşılaştılar. Taifliler, Hz. Peygamber’i, şehrin ayak takımına taşlatarak ezâ ettiler. Yaralı,üzgün ve yorgun ve fakat ümit ve cesaretini kaybetmeksizin Mekke’ye doğru dönerken Allah Resûlü’nünmübarek ağızlarından gazap değil rahmet duaları dökülüyor ve bu yolculuğunda kendisine ikram ve

İlk Dönem İslam TarihiHabeşistan’a Hicretten Medine’ye Kadar İslam’ın Mekke Dönemi4Doç. Dr. TAHSİN KOÇYİĞİT

Page 9: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

94. Ünite - Habeşistan’a Hicretten Medine’ye Kadar İslam’ın Mekke Dönemi

izzette bulunan Ninova kökenli köle Addas’ın Müslüman olmasından teselli buluyordu.Hüzün yılı ve Tâif yolculuklarının ardından, İsrâ suresinin ilk ayetlerinde zikredilen İsrâ ve -genel kabulegöre bununla eş zamanlı olarak yaşadığı- Mîraç hadisesi, Hz. Peygamber’in Cenâb-ı Allah tarafından eşsizlütuf, ihsan ve ikrâmına mazhar olması anlamına geliyordu. Bunun yanında Hz. Peygamber’in İsrâ ve Mîraçtecrübesi, ilk Müslümanların moralinin yükselmesi, beş vakit namazın farz kılınması, mü’minlere verilenmüjdeler gibi hususiyetleriyle bütün inananların dinî hayatlarını canlı tutmaya devam etmektedir.Gün geçtikçe Kureyşlilerin Hz. Peygamber ve Müslümanlara uyguladıkları baskı, eziyet ve işkencekatlanılmaz safhalara ulaşmıştı. Artık Hz. Peygamber, Mekke’yi terk etme noktasına geldi. Tâif seferindeolduğu gibi, hac mevsiminde Mekke’yi ziyarete gelen Arap kabilelerine kendini arz etmiş, tebliğdebulunmuş fakat Kureyş’in otoritesinden çekinen bu kabileler Allah Resülü’nün çağrısına olumlu bir cevapverememişlerdir. Nihayet nübüvvetin 12 ve 13. yılında Mina yakınlarında Akabe mevkiinde Medinelilerleyapılan müzakerelerden olumlu neticeler ortaya çıkar. Akabe görüşmeleri adı verilen bu müzakerelersonucunda Medineli temsilciler Müslüman olarak Hz. Peygamber ve Müslümanlara sahip çıkar. AyetleMedine’ye hicrete izin verilmesinin ardından Mekke’de yaşayan Müslümanlar bireysel olarak ya da küçükkafilelerle Medine’ye hicret ettiler.Nihayet Hz. Peygamber yakın dostu Hz. Ebubekir ile birlikte Medine’ye hicret etmek üzere gizlice Mekke’yiterk etti. Sevr adı verilen mağarada üç gün saklandıktan sonra farklı bir güzergâhı takip ederek Medine’yeulaştılar. Önce Kuba mevkine inen ve burada daha önce hicret eden muhacirlerle ilgilenen Hz. Peygamber,bir süre istirahat ettikten sonra -ileride Medine Mescidi’nin ve hemen onun yanı başında kalıcı olarakikamet edeceği meskenlerinin inşa edileceği- şehrin merkezine doğru hareket etti.

Page 10: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

105. Ünite - İlk İslâm Toplumunun Teşekkülü ve Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

DERS ADIÜNİTE ADIÜNİTE NOYAZAR

Hz. Muhammed (SAV)’in yirmi üç yıllık peygamberlik süresinin son on yılını Medine dönemioluşturur. Müslümanların yaşadıkları şehirden çıkarılmış küçük bir topluluktan önce bir site devletine,sonra imparatorluk seviyesinde siyasal bir güce ulaşması, dinin bir iman ve ahlak konusu olmaktan bireyselve toplumsal ilişkileri düzenleyen hukuk sistemine, ibadetlerden uluslararası ilişkilere bütünü kucaklayanbir hayat sistemine dönüşmesini ancak Medine Dönemi’ni iyi bilmekle anlayabiliriz.

Eski ismi Yesrib olan, Peygamberimiz (SAV)’in burayı teşrifiyle Medinetü’r-Resül, sonra kısacaMedine diye isimlendirilen şehir, Hicaz bölgesinde tarıma elverişli bir vaha olup vadi üzerine serpiştirilmişiki yüz kadar köy topluluğundan oluşmaktadır. Asıl halkını Babil sürgünü ve Hristiyan zulmünden kaçanYahudiler ve Kahtanî kolundan kuzeye göçen Evs ve Hazrec isimli Arap kabileleri oluşturur. Gassanîlerinyardımıyla şehre hâkim olan bu iki kabile, Yahudilerin kışkırtmasıyla Hicret öncesinde kanlı mücadeleleregirişirler. Tarım, ticaret ve hayvancılık şehrin iktisadi hayatının temel sektörlerini oluşturur. Kabilevîgeleneklerin hüküm sürdüğü Medine, Mekke benzeri merkezi bir yönetim (Darü’n-Nedve)bulunmamaktadır.

Hicretle kısmi bir rahatlamaya kavuşan Müslümanlar, Medine halkının küçük bir bölümünüoluşturmaktaydılar. Yeni dine sert bir biçimde karşı koyan Medine müşriklerine, başlangıçta aldırmaz birtavır takınan Yahudilerin katılması işi iyice şiddetlendirmiş, Mekke müşriklerinin Medinelileri sıkıştırmasıyladurum büsbütün kötüleşmişti. Evs ve Hazrec’in reisliğine soyunan Abdullah b. Übey b. Selül ve Bizansdesteği ile Hristiyanlık çalışmaları yapan Rahip Ebu Amir, düşman cepheyi genişletmişti. Müslümanlarındurumu, yırtıcı kuşların saldırısına açık bir yavru kuşu andırıyordu, bu engelleri aşmak için Hz. Peygamber(SAV), nasıl bir yol izlemişti? Bunun için üç ana hedef ortaya konuldu: İnsanların Rab’leriyle, birbirleriyle vediğer inanç mensuplarıyla irtibatlarını sağlamlaştırmak.

Önce Mescid-i Nebi’nin yapımıyla işe başlandı. Mescidin inşasıyla İslam’ın mührü somut birşekilde meydan yerine vuruldu, dağınık Müslümanlar bir araya toplandı, Rab’leri ile irtibatları güçlendirildi,böylece biz de varız diyen inananların yok edilmesi zorlaştı. Mescid, 52x52’lik bir arsa üzerine kare planlı,temelleri taştan, duvarları kerpiçten, kıble istikametinde bir bölümü kapalı, diğer alanlar üstü açık, dibi incekumla tefriş edilmiş sade bir mabetten ibaretti. Minberi bir kütük olup başlangıçta mihrap oyuntusu yoktu.Kuzey duvarına içeriden bitişik Suffe, güneydoğu köşesine dizili peygamber hücreleri, kuzeydoğuda ise“hızane denilen depo ilave mekânları oluşturmaktaydılar. Hz Peygamber (SAV)’in bizzat taş taşıyarakinşaatına katıldığı mabet, aynı zamanda bir okul, mahkeme, tutuk evi, gösteri salonu, hazine, hastane,devlet konuk evi, meclis gibi değişik fonksiyonların icra edildiği çok amaçlı bir merkez olarakkullanılmaktaydı.

Mescidin ek bölümleri içerisinde önemli bir yer tutan Suffe, kuzey duvarına içeriden bitişik, üstüörtük, önü açıktı. Kimsesiz, evsiz ve yabancıların kaldığı bir barınaktı. Daha çok Peygamberimiz (SAV) ilebirlikte olan Suffe Ehli, ilimle meşgul olurlardı. Bunları okutan hocaları vardı. Hadislerin aktarımında önemligörevler yapan bu kimseler, dini tebliğ etmişler, değişik görevlerde bulunmuşlardı. Diğer ek binalar,güneydoğu köşeye bitişik yapılan ve evlilikler arttıkça sayıları artan, bir insan boyunda, iki metregenişliğinde, kapıları kumaştan odacıklar ki bunlara hücre-i saadet denir. Bunlara Mekke’den getirtilenpeygamber ailesi yerleştirilmişti. Boşalanlar bazen misafirler için kullanılmıştır(zevr). Diğer ek bina isekuzeydoğu köşesinde yer alan “hızane” isimli depodur.Müslümanların askeri, ekonomik ve psikolojik problemlerinin acilen çözülmeyi beklediğini gören Hz.Peygamber (SAV), ikinci adımını atarak Ensar ve Muhacirleri kardeşleştirme yoluna gitti. Bu suretle Ensarve Muhacirler kabile, kan bağı yerine iman kardeşliğini esas alarak yeni bir kimlik ve yeni bir toplumsalanlayış inşa etmeye başladılar. Hz. Peygamber (SAV) Medine’ye varışından beş ay kadar sonra Mekke’dengelenler ile Medineli ailelerinin başkanlarının katıldığı bir toplantı düzenledi ve Muhacirlerin yeni yurtlarınauyum sağlamak amacıyla basit, etkili ve müşahhas bir çözüm tarzı ortaya atarak onları

İlk Dönem İslam Tarihiİlk İslâm Toplumunun Teşekkülü ve Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi5Prof. Dr. OSMAN GÜRBÜZ

Page 11: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

115. Ünite - İlk İslâm Toplumunun Teşekkülü ve Hudeybiye Antlaşmasına Kadar Medine Dönemi

samimi bir işbirliğine teşvik etti. Özellikle Medineli maddi imkânı olan ailelerden her biri, Mekkeli birMuhacir ailesini yanına alacaklardı. Böylece oluşan ahdî kardeşlik (Muâhât) ilişkisi doğrultusunda her ikiside çalışacaklar, elde ettikleri kazancı paylaşacaklar, hatta birbirlerine mirasçı olacaklardı. Resulullah (SAV)hemen orada bir rivayete göre 50, diğerine göre 45, bir başkasına göre ise 186 Mekkeli aileyi, aynı sayıdaMedineli ailenin yanına yerleştirdi. Göz yaşartıcı bir kardeşliğin oluştuğu muâhâtı Muhacirler asla istismaretmediler. Elleri genişledikçe Ensar’a olan borçlarını derhal ödemeye başladılar. Uygulama, m. 625 yılındabitti ve kardeşlerin mirasçı olma hükmü kaldırıldı. Muâhâtla, gurbetin ağırlığı hafiflerken yeni bir kimlikinşa edildi. Akidevî bir ittifak, ümmet bilinci sağlanırken düşmanların planları boşa çıkarıldı. Müslümanlararasında ortaklaşa iş yapabilme, paylaşma kültürü, birbirlerine güven ve yakınlaşma arttı. Yeni bir güç veenerji ortaya çıkmış oldu.Öte yandan Hicret’ten sonra bazı önemli gelişmeleri şöyle sıralayabiliriz: Peygamberimiz (SAV) Hz. Aişeannemizle evlendi. Kaynakların karşılaştırmalı incelenmesinde yaşının on sekiz olduğu ve evliliğin zamanınanlayışına uygun olduğunu görebiliriz. Ailevi meselelerle ilgili birçok hadisin ravisi Hz. Aişe, en sevgilipeygamber eşlerindendir. Aynı dönemde Müslümanların varlığını tespit için yapılan ilk nüfus sayımındasayılarının 1500 olduğu görüldü. Ayrıca o zamana kadar hususi bir namaz çağrısı olmadığı için konugörüşüldü, nakus, boru, ateş, bayrak teklifleri kabul görmedi. Abdullah b. Zeyd’in rüyasında belletilencümleler sadık rüyaya binaen kabul gördü ve ilk ezan Bilal-i Habeşî tarafından okundu.Diğer önemli gelişme ise ticareti Yahudilerin hâkimiyetinde gören Resulullah (SAV)’ın buna razı olmayarakkendi pazarını oluşturması ve iktisadını başkalarının ellerine bırakanların onların gücüne boyun eğmekzorunda olduğuna işaret etmesidir. Medine Pazarı kurulunca kısa zamanda gelişti ve Yahudilerinkontrolündeki Safâsif, Müzâhim, Kaynuka ve Zübâle adlarındaki pazarlar eski önemini kaybetti.Hicrî 2/M. 624 yılında oruç, fıtır sadakası, zekât, Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı’yla ilgili dini hükümlerbildirildi. Cuma namazının emrolunması, farz namazlarının dörde çıkarılması, kıblenin Kâbe’ye çevrilmesi,içki ve kumarın yasaklanması, evliliğin özendirilmesi, Muhacirlere arsa tahsisi ve tesettürün farziyeti Hicretsonrasındaki diğer dini uygulama ve gelişmelerdir.Kardeşleştirme girişimi ile Müslümanlar arası birliği sağladıktan sonra şimdi sıra Medine vadisinde yaşayanMüslümanlar, müşrikler ve Yahudiler arasındaki ilişkileri düzenlemeye gelmişti. Zira şehirde yaşayan Arapolsun Yahudi olsun gayri Müslimlerle anlaşmak ve bir uyum içine girmek gerekmekteydi. Bu yapılmadığıtakdirde Mekke müşrikleri ve diğer yağmacı kabilelerin saldırılarından kurtulmak zordu. Zaten Hz.Peygamber (SAV)’in niyeti Araplar ve Yahudileri şehirden uzaklaştırmak değil, onlarla birlikte yaşamaktı.Hz. Muhammed (SAV), durumu kendi ashabı ile olduğu kadar Medine’de yaşayan gayri Müslimlerle deistişare etti. Bu konuyu hep birlikte görüşmek üzere Enes b. Malik’in evinde bir toplantı yapıldı. Butoplantıya katılanlar Medine toplumunu yeniden düzenleyen bir sistem oluşturmaya karar verdiler;tarafların birbirleriyle ve yabancılarla olan ilişkilerini, yönetim ve hukuki yapılarını, din ve vicdanhürriyetini, haklarını, sorumluluklarını belirli prensiplere bağlayan bir anlaşma metni hazırlandı. Bununlabir tür şehir devlet anayasası hazırlanmış oldu ve Medine dışarıdan gelecek düşman saldırılarına karşıkorunaklı bir hale getirildi.Sözleşmenin önce Medine Arapları sonra Yahudilerle iki ayrı tarihte, iki ayrı anlaşmadan oluştuğu ilerisürülür. Çünkü Yahudilerin Bedir yenilgisi ve arkasından liderleri Ka’b b. Eşref’in öldürülmesinden sonrakatıldığı tezi makul görünmektedir. Sözleşmeyle ülkesi, halkı, kanunları ve savunması olan yeni bir siyasiteşekkül (devlet) ortaya çıkmış oldu. Sözleşmeyle oluşan devletin yanı sıra, Medine sakinleri düşmana karşıbirleşti, Allah kanunların ve adaletin kaynağı, Peygamber (SAV) en yüksek hakem olarak kabul edildi.Belgeyle Müslümanların hukuki varlığı kabul edilirken, şehrin savunma masraflarının taraflarca ortaklaşaödenmesi kararlaştırıldı. Gayrimüslimlere kendi inançlarını yaşama ve düşünce hürriyeti verilirkentarafların birbirlerine hile, tuzak, aldatma ve vefasızlık yapması yasaklanmış oldu.Bundan dolayı Medine Sözleşmesi’nin bir belgeyle tespit edilip uygulanabilmiş ilk anayasa olduğunusöylemek garip karşılanmamalıdır. Her şeyden önce sözleşme metni Hz. Peygamber’in eşsiz diplomatikdehasının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Farklı din ve etnik kökene bağlı grupları tek bir vatandaşlık potasıiçerisinde birleştirme projesidir ve bu sayede Medine toplumunun iç ve dış tehditler karşısında barışiçerisinde yaşatmayı hedeflemektedir.

Page 12: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

126. Ünite - Hudeybiye’den Hz. Peygamber’in Vefatına Kadar Medine Dönemi

DERS ADIÜNİTE ADIÜNİTE NOYAZAR

•Hz. Peygamber ile Mekke müşrikleri arasında Hicret’in altıncı yılında gerçekleştirilen HudeybiyeAntlaşması, İslâm'ın Medine döneminde yeni bir sürecin başlangıcı oldu. Hz. Peygamber, Hicret’in altıncısenesinde bin dört yüz (veya bin beş yüz) sahâbe ile Kâbe’yi ziyaret etmek için yola çıktı. Maksadının savaşolmadığını belirtmek için de yanına silah almadı. Fakat Mekkeliler, sırf Kâbe’yi ziyaret için yola çıkan Hz.Peygamber’i ve beraberindekileri Mekke’ye sokmadılar. Hz. Peygamber ile Mekkeliler arasındaHudeybiye’de uzun görüşmeler yapıldı. Bu görüşmelerden sonra Hz. Ali’nin kaleme aldığı ve iki tarafınkabul ettiği Hudeybiye Barış Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre müslümanlar, bu sene Kâbe’yiziyaret etmeden geri dönecekler ve bir sene sonra gelip ziyaret edebileceklerdi. Hz. Peygamber bu şartıkabul etti ve beraberindekilerle Medine’ye geri döndü. Mekke müşriklerinin Medine İslâm Devleti'niresmen tanıdığı bu antlaşmayla, dâvet için bir sulh ortamının sağlanmasının yanı sıra, düşman ittifakı daparçalanmış, İslâm düşmanlığının ikinci merkezi haline gelen Yahudilerin oturduğu Hayber şehri yalnızbırakılmıştı. Hudeybiye Barış Antlaşması’nın verdiği barış ortamından istifade eden Hz. Peygamber, birtaraftan çevredeki hükümdar ve emirlere İslâm’a dâvet mektupları gönderdi, bir taraftan da Hayber'infethini gerçekleştirdi. Ayrıca İslâm'ın Arap Yarımadası’na yayılışı hızlandı, bazı kabileler, kendiliklerindenMedine'ye siyâsî heyetler göndermeye başladılar. Bu antlaşmadan bir sene sonra da Kazâ umresi yerinegetirilip Kâbe ziyaret edildi. Bu ziyaret Mekkeliler'in Müslümanlar hakkındaki düşüncelerini müsbet yöndeetkiledi. Bu güne kadar İslâm düşmanı olan bir hayli Mekkeli, şimdiye kadar yanlış yaptığının farkınavararak Müslüman oldu. Mekkelilerin Hudeybiye Barış Antlaşması’na zorla koydurdukları ve kendilehlerine görünen bütün şartlar aleyhlerine dödü. Müslümanların aleyhine gibi görünen şartlar da onlarınlehlerine çevrildi. Gelecekte İslâm adına yapılacak büyük fetihlerin fâtihleri olacak olan Hz. Hâlid b. Velid veHz. Amr b. el-Âs gibi komutanlar Kazâ Umresinden sonra kendi istekleriyle Medine’ye gelip müslümanoldular.•Resûl-i Ekrem bütün insanlığa son peygamber olarak gönderilmiştir. Hudeybiye Antlaşması’ndan sonraBizans ve Sâsânî imparatorlarına, Habeş hükümdarına, Mısır mukavkısı'na, Umân melikine ve çevredekidiğer emirlere mektuplar gönderip onları İslâm'a dâvet etmesi bunu göstermektedir. Hz. Peygamber, budâvet mektuplarını çok kısa ve çok yalın bir dille yani herkes tarafından anlaşılabilecek bir şekilde yazdı. Bumektupları gönderirken çevreyi bilen ve kendini iyi temsil edebilecek kimseleri seçti. Mektupları alanlar,İslâm’dan ve Hz. Peygamber’den haberdâr oldular. Bu şekliyle İslâm’a dâvet edilenler, a) İslâm’ı kabuledenler, b) İslâm’ı kabul etmeyip elçiye nazik davarananlar ve c) İslâm’ı kabul etmeyip elçiye kabadavranalar olarak üçe ayrıldılar. Yıllar önce kendi memleketine sığınan muhacirlere iyi davranan Habeşhükümdarı İslâm’ı kabul etti. Sâsânî İmparatorluğu’nun Yemen valisi de İslamiyet’i kabul etti. Bizansimparatoru ve onun Mısır valisi, kendilerine gelen elçileri iyi karşıladılar ve nazik davrandılar. Elçileri yolcuederken de Hz. Peygamber’e hediyeler gönderdiler. Sâsânî kisrâsı ve Gassân emiri, elçilere kendilerindenbeklenmeyecek şekilde kötü davrandılar. Kisrâ, Hz. Peygamber’in mektubunu yırttı; peygamberimiz de onabeddua etti. Gassânîlerin Mûte valisi Şurahbil, Busra emirine gönderilen elçiyi yolda yakalayıp öldürdü. Bu olay, MûteSavaşı’nın sebebi oldu. Bu açılımların hepsi Hudeybiye Barış Antlaşması’ndan sonra oldu. İşte bu sebeptendolayı Hudeybiye Musâlahası, bir nevi fetih olarak kabul edilir.•Hz. Peygamber'in amacı insanlara İslâm'ı anlatmaktı. İslâm’ı başkalarına anlatmak da barış ortamlarındadaha etkili olur. Bu nedenle İslâm’da esas olan sulhtur. Savaş ârızî ve geçici bir durumdur. Mecburkalınmadıkça savaşa başvurulmaz. İslâm’da savaş, başvurulacak en son çaredir. Hz. Peygamber’in de enson çare olarak başvurduğu savaş, caydırıcı olmak ve İslâm'ın önündeki engelleri kaldırmak içindir. Bununlabirlikte Hz. Peygamber, barışta olduğu gibi savaş durumunda da insani ilkelerden taviz vermemiştir.Gönderdiği birliklere her şeyden önce muhataplarını İslâm'a dâvet etmelerini söylemiş, savaş sırasındakadın, çocuk ve yaşlıların öldürülmemesini, ağaçların

İlk Dönem İslam TarihiHudeybiye’den Hz. Peygamber’in Vefatına Kadar Medine Dönemi6Prof. Dr. MUSTAFA AĞIRMAN

Page 13: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

136. Ünite - Hudeybiye’den Hz. Peygamber’in Vefatına Kadar Medine Dönemi

kesilmemesini, mamur yerlerin yıkılmamasını emretmiştir. Bunları hem emretmiş hem de kendi katıldığısavaşlarda göstermiştir. Bütün bu güzelliklerin görüldüğü savaş Mekke Fethi’dir. Hz. Peygamber,Mekkeliler savaşa hazırlanmasınlar diye kendi hazırlığını gizli tuttu. On bin kişilik ordusu ile Mekke’ninyakınına varıncaya kadar da Mekkelilerin haberi olmadı. Ordusuna Mekke’ye kan dökülmeden girilmesiniemretti ise de bazı yerlerde vuruşmalar oldu. Bir-iki ölüm olayının dışında fazla kan dökülmedi. Şehir veşehirde oturanlar korundu. Hz. Peygamber, yıllarca kendilerine işkence eden bu şehir halkını affetti. Onlarda bu iyiliğe karşı müslümanlığı kabul ettiler. Zaten istenilen de onların müslüman olmalarıydı, o da olduve Kâbe putlardan temizlendi. Mekke fethinden sonra yapılan Hüneyn Savaşı’nda da Hevâzin kabilesiyenildi ve onlar da bu yenilgiden sonra müslüman oldular.•Hicretin sekizinci (8/630) yılında geçekleşen Mekke'nin Fethi’nin ardından Kureyşliler'in, HuneynSavaşı’nın ardından da kalabalık Hevâzin kabilesinin İslâm'ı kabul etmesi, İslâmiyet'in kısa süre içindebütün Arabistan'a yayılmasına zemin hazırladı. Tebük Seferi’yle de önemli siyasi bir zafer kazanılmış; ayrıcaArabistan'ın kuzey kısmı İslâm hâkimiyetine girmişti. Bu gelişmeler üzerine, Arabistan'ın çeşitli bölgelerindeyaşayan kabileler, Medine'ye heyetler göndermeye başladılar. İslâm’a girmek için adeta Kureyş'inİslâmiyeti kabulünü bekleyen bu kabileleri temsil eden heyetlerin sayısı gittikçe artıyor; Medine'ye gelenheyetler Hz. Peygamber'e İslâm’a girdiklerini açıklıyorlardı. Kabile heyetleri en yoğun olarak hicretindokuzuncu yılında (9/630-631) geldiler. Onun için bu yıla "heyetler yılı/senetü’l-vüfûd" denildi. Heyetleringelişi onuncu yılda da devam etti. Hz. Peygamber'in vefatı sırasında İslâm dini, bütün Arap Yarımadası’nayayılmış bulunmaktaydı.•İslâm'da insanın sadece insan olması itibariyle birçok hakkı vardır. Can ve mal emniyetinin sağlanması, dinve vicdan hürriyeti bunların başında gelir. İslâm’da ırk ve renk ayırımı yoktur. Allah katında herkes eşittir.Üstünlük takva iledir. Hz. Peygamber, hicretin onuncu yılında Arap Yarımadası’nın her tarafından katılan vesayıları yüz yirmi bine ulaşan ashabıyla birlikte hacca giderek ilk ve son haccı olan Veda Haccı'nı ifa etti. Buhaccı sırasında yaptığı konuşmalarda, İslâm dininin bu en önemli ilkelerini veciz bir şekilde açıkladı.Paragrafın başında işaret ettiğimiz temel insan haklarını dile getirdiği Veda Hutbesi sırasında ayrıcaashabıyla vedalaştı. Dile getirdiği bu ilkelerin herkese ve her tarafa duyurulmasını istedi. Veda haccındanseksen gün sonra da Medine’de vefat etti ve Hz. Âişe’nin odasına defnedidi. Vefat ederken güneş yılınagöre altmış bir yaşında, ay yılına göre de altmış üç yaşındayd

Page 14: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

147. Ünite - Hz. Peygamber’in Yahudi, Hristiyan ve Mecusilerle İlişkileri

DERS ADIÜNİTE ADIÜNİTE NOYAZAR

Hz. Muhammed, İslam dinini tebliğ etmeye başladığı sırada Arap Yarımadası’nda putperest Müşrik,Hristiyan, Yahudi, Mecusi ve Sâbiîler gibi farklı inanç mensupları bulunuyordu. Hz. Peygamber Mekke veMedine dönemlerini içine alan tebliğ süreci boyunca din, dil, millet farkı gözetmeksizin mesajını herkeseulaştırmaya çalışmıştır. Bu safhada en çok muhatap olduğu kesim ise Arap Müşrikler’di.

Hicaz Bölgesi’nde genellikle kabileler hâlinde ve belli bölgelerde yaşayan kitap ehli gayrimüslimler denüfuzlu ve etkin topluluklardı. Bu toplulukların yanı sıra komşu devletlerden Bizans Devleti ve HabeşDevleti Hristiyanlığı, Sâsânî Devleti ise Mecusiliği resmî din olarak benimsemişlerdi. Araplar arasında da budevletlere ve dinlerine tâbî olan kabileler mevcuttu. Bilindiği üzere Hz. Peygamber’in risaleti öncesindeYahudi ve Hristiyanlar kendi kutsal kitaplarında haber verildiği şekilde bir son peygamberin gelmesinibekliyorlardı. Ancak, pek azı dışında Hz. Muhammed’in peygamberliğini kabul etmeğe yanaşmadılar.Bununla birlikte Hz. Peygamber Kur’an-ı Kerim’de belirtilen usul ve kurallara bağlı kalarak ehl-i kitapmensupları ile iletişimini her şekilde devam ettirmiştir.YahudilerYahudiler Hicaz Yarımadası’nın değişik bölgelerinde yaşamaktaydılar. Özellikle Medine, Hayber, Fedek,Teyma şehirleri Yahudilerin toplu olarak yaşadıkları merkezler arasında yer alıyordu. Hz. Peygamber’indünyaya geldiği zaman diliminde Hicaz Bölgesi’ndeki Yahudi ve Hristiyanlar son peygamberi bekliyorlardı.Kendi kitaplarında verilen bilgiler ışığında son peygamberin doğumunun yaklaştığını müjdeliyorlardı. AncakYahudi ve Hristiyanlar bu son peygamberin Araplar arasından çıkmasını kabullenmek istememişlerdir. Busebeple Hz. Muhammed’in (SAV) peygamber kimliğini tanımamışlar ve İslamiyet’e davetine uymamışlardı.Tarihte ve Asr-ı Saadet’te Yahudilerin ve Hristiyanların tutumlarına dair Kur’an-ı Kerim’de geniş bilgilerverilmektedir.Mekke’de az sayıda Yahudi olmakla birlikte, Medine’de önemli bir Yahudi nüfusu bulunmaktaydı. TanınanMedineli Yahudi kabileleri Kaynukaoğulları, Nadîroğulları ve Kurayzaoğulları’dır. Bilindiği üzere Hz.Peygamber Medine’ye hicretinin ardından ilk olarak Medine’de yaşamakta olan Arap ve Yahudi toplulukla“Sahîfe, Medine Vesikası” veya “Medine Anayasası” adı verilen bir antlaşma yapmıştı. Ancak Yahudiler,görünüşte bu antlaşmaya uyduklarını beyan etseler de Hz. Peygamber’e muhalefetlerini sürdürerekMekkeli müşriklere destek vermekten geri durmamışlardır.Benî Kaynuka’nın çarşıda alışveriş yapan bir Müslüman hanıma tacizde bulunması ve olaya karışanlarınbirbirlerini öldürmeleri ile de ilişkiler tamamen bozulmuştur. Bu olumsuz tutumunu karşılıksız bırakmakistemeyen Hz. Peygamber Kaynukaoğulları’nın mahallesini on beş gün kuşatarak teslim aldı. Hz.Peygamber’in emriyle Zilkade 2/Mayıs 624’te Kaynukaoğulları’nın tamamı, verilen üç günlük mühletinbitiminde Medine’den sürülmüşler ve Suriye bölgesinde Ezrîat’a yerleşmişlerdir.Medineli en kalabalık Yahudi topluluğu olan Nadîroğulları, Uhud Gazvesi’nin hazırlıkları sırasındaMüslümanlar hakkında Ebû Süfyân’a bilgi sızdırdılar. Uhud’da Müslümanların açık bir üstünlükkazanamamasından aldıkları cesaretle müşriklerin Hz. Peygamber’e suikast düzenleme teklifini kabulederek antlaşmalarını bozmaya kalkıştılar. Hz. Peygamber Rebîülevvel 4/Ağustos 625’te Benî Nadîr’inkalesini kuşatmıştır. Kendi talepleri üzerine Medine’yi terk etmelerine izin verilmiş; bir kısmı Suriye veEzrîat’a, bir kısmı da Hayber’e yerleşmişlerdir.Kurayzaoğulları da Nadîroğulları’nın kışkırtmasıyla Hendek Savaşı sırasında Müslümanlara ihanet etmiştir.Bu durum Medine Sözleşmesi’ni bozmaları anlamına geliyordu. Bu sebeple Hz. Peygamber, savaşabilecekdurumdaki erkeklerin öldürülmesini, kadın ve çocukların esir alınmasını ve mallarına el konmasını kararabağlamıştır.Hz. Peygamber bu tehlikenin farkındaydı. Hudeybiye’de Mekkeli müşriklerle saldırmazlık antlaşmasıyaparak, Yahudilerle aralarında çıkabilecek bir savaş durumunda onların tarafsız kalmasını sağlamış

İlk Dönem İslam TarihiHz. Peygamber’in Yahudi, Hristiyan ve Mecusilerle İlişkileri7Doç. Dr. GÜLGÜN UYAR

Page 15: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

157. Ünite - Hz. Peygamber’in Yahudi, Hristiyan ve Mecusilerle İlişkileri

oldu. Hazırladığı 1500 kişilik bir ordu ile Hayber’e ulaşarak kalelerini teslim aldı. Önce bütün Hayberlilerinyerlerini terk etmelerini isteyen Hz. Peygamber daha sonra Hayberliler’in yerlerinde kalmalarına, ortakçılıkyoluyla topraklarını işlemelerine ve böylece mahsulün yarısını almalarına izin verdi.HristiyanlarHristiyanlık, Hz. Peygamber İslamiyet’i tebliğ etmeye başladığı sıralarda Güney Arabistan’da yaygındurumda idi. Ancak Hristiyanlık Araplar arasında geniş halk kitleleri tarafından benimsenmemiştir. Hz.Muhammed’in (SAV) dünyaya gelişi yaklaştığı sıralarda Necran, Hristiyanlığın merkezi durumundaydı.Yemen’de Himyerli Zû Nuvas’ı mağlup ederek hâkimiyeti ele geçiren Habeşliler bölgedeHristiyanlığı yaymaya çalışıyorlardı. Peygamberlik dönemine kadar Hz. Peygamber’in karşılaştığıHristiyanlar arasında Busrâ’daki Rahip Bahîra’nın adı geçer. Mekke’de ise az sayıda Hristiyanbulunmaktaydı. Hz. Peygamber’in eşi Hz. Hatice’nin amcasının oğlu Varaka b. Nevfel bu kişiler arasındasayılır.

Müslümanlar, İslamiyet’in tebliğinin beşinci yılında Habeşistan’ın devlet başkanı Hristiyan NecâşîAshame’nin himayesine sığınmışlar; bu şekilde iki kez Habeşistan’a hicret etmişlerdir.Hz. Peygamber hicretin altıncı yılında komşu devletlerin Hristiyan devlet başkanlarına İslamiyet’e davetmektupları göndermiştir. Bu devletler arasında Habeşistan, Bizans, Mısır ve Gassânî Melikliği yer alır.Müslümanlar Suriyeli Hristiyan Araplar ve Bizans ordusuyla ilk kez 8/629 yılında Mûte’de karşı karşıyagelmişlerdir. Müslümanlar, Mûte’de sayısı 100.000’i bulan Bizans İmparatoru Herakleios’un ordusuylakarşılaştılar. Hâlid b. Velîd komutan seçildi. Hâlid b. Velîd kanatlardaki askerlerin yerlerini değiştirerek,Medine’den takviye birlikleri gelmiş izlenimi uyandırmış ve İslam ordusunu daha fazla zayiat vermedenMedine’ye getirmeyi başarmıştır.Hz. Peygamber Mûte Savaşı sonrasında hicretin 9. (630) senesinde Gassânîlerin endişe uyandıracak şekildesavaş hazırlıkları yaptıklarını haber alınca bir ordu hazırlamıştır. Müslümanlar, Tebük’te herhangi birdüşmanla karşılaşmadan geri dönmüşlerdir.Bizans İmparatoru, Müslüman olması sebebiyle Maân valisi Fervâ’yı öldürtünce, Hz. Peygamber tekrar birordu hazırlamıştır. Başına Üsâme b. Zeyd’i getirdiği bu askerî birlik, Hz. Peygamber’in vefat etmesi üzerine,Hz. Ebubekir tarafından Suriye’ye gönderilmiştir.Hz. Peygamber’in Hristiyanlarla ilişkilerinde önemli safhalardan bir diğeri Medine döneminde NecranlıHristiyanlarla olan görüşmesidir. İstediği şartlar üzerinden Hz. Peygamber’le antlaşma imzalayıp yurtlarınadönmüşlerdir.MecusilerHz. Peygamber dünyaya geldiği gün Mecusiler’in bin yıldır yanmakta olan ateşi sönmüştü. Kur’an-ıKerim’de Hac suresinin 17. ayetinde Mecusiler’den bahsedilmektedir. 6/628’te Hz. Peygamber, İslam’adavet mektubunu Kisrâ’ya iletmek üzere Mekkeli Abdullah b. Huzâfe es-Sehmî’yi elçi olarak göndermiştir.Kisrâ, okunurken daha tamamlanmasını beklemeden, hitabe kısmının kendi imparatorluk şanına denkdüşmediğini söyleyerek mektubu yırtmıştır.Sâbiîler

Hz. Peygamber döneminde bölgede mevcut olduğu bilinen farklı inanç biçimlerinden bir diğeri iseSâbiîliktir. Hz. Peygamber ile doğrudan münasebetleri olduğuna dair bir bilgi bulunmayan ancak Kur’an-ıKerim’de üç yerde mensuplarından ismen bahsedilen Sâbiîlik, Güney Mezopotamya’da yaşamış olan veışık-karanlık düalizmine dayalı gnostik inançlarıyla tanınan topluluğun bağlı olduğu bir dindir. VII. yüzyıldaIrak’ın Müslümanların eline geçmesiyle de Sâbiîler zimmî statüsü ile İslam hâkimiyeti altına girmişlerdir.Cizyeİslam devletinin hâkimiyetini kabul eden ve bu şartla kendi dininde kalmakta serbest bırakılan kitapehlinden alınan baş vergisi olan cizye, Tevbe suresinin 29. ayeti ile kayıt altına alınmıştır. Müslümanlaraldıkları bu verginin karşılığında kitap ehlinin can, mal ve din hürriyetini her şartta korumak mesuliyetiniüstlenmiş olurlar. Himaye sorumluluğu, bu şekilde Müslüman yöneticinin zimmetinde bulunan kişi aynızamanda zimmî olarak adlandırılır.

Page 16: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

168. Ünite - Hz. Peygamber’in Aile Hayatı, Ahlakı, Siyasi ve Askeri Kişiliği

DERS ADIÜNİTE ADIÜNİTE NOYAZAR

•Hz. Peygamber, yirmi beş yaşına kadar bekâr yaşadı. Gençlik yıllarını amcası Ebû Tâlib’in yanında geçirdi.Çok hayalı ve iffetli bir gençti. İlk evliliğini yirmi beş yaşına geldiğinde dul bir kadın olan Hz. Hatice ile yaptı.Amcası Ebû Tâlib’in yönlendirmesi ile Hz. Hatice’nin ticaret kervanını Suriye’ye götürmüştü. Bumünasebetele meydana gelen tanışma evlilikle neticelendi. Saâdetin ve mutluluğun en güzelörneklerinden biri olan bu evlilik yirmi beş yıl sürdü. Hz. Peygamber’in bu evlilikten ikisi erkek, dördü kızolmak üzere altı çocuğu oldu. Araplar ilk çocuklarına nisbetle künye alırlardı.İlk çocuğuna Kâsım isminiverdiği için kendisi de Ebul-Kâsım künyesi ile anıldı. Oğulları Kâsım ve Abdullah, küçük yaşlarda vefatettiler. Kızlarından Zeyneb, Mekke döneminde teyzesinin oğlu Ebu’l-Âs ile evlendi; 8/630 yılındaMedine’de vefat etti. Rukıyye de Mekke döneminde Hz. Osman ile evlendi. Rukıyye, eşi Osman ile birlikteHabeşistan’a hicret etmişti; sonra da Medine’ye hicret ettiler. Bedir savaşının hazırlıkları yapılırkenhastalanan Rukıyye, zafer haberi Medine’ye geldiğinde (2/624) vefat etmişti. Oğlu Abdullah, öksüz kaldı.Busefer Hz. Osman, Hz. Peygamber’in bekâr olan kızı Ümmü Gülsüm ile evlendi. Ümmü Gülsüm, Hz. Osman’aeş, Abdullah’a anne oldu. O da 9/631 yılında Medine’de vefat etti. Abdullah, Ümmü Gülsüm’den önceölmüştü. Hz. Peygamber, en küçük kızı Fâtıma’yı 2/624 yılında Hz. Ali ile evlendirdi. Ümmü Gülsüm’ünçocuğu olmadı. Rukıyye ve Zeyneb’in çocuklarının da soyu devam etmedi. Hz. Peygamber’in pâk ve temizsoyu kızı Fâtıma kanalıyla devam etti. Hz. Fâtıma’nın oğulları Hasan ve Hüseyin, Hz. Peygamber’in pâk vetemiz soyunu devam ettirdiler. Bilindiği gibi Hz. Peygamber’in Mısırlı Mâriye’den olan oğlu İbrahim deküçük yaşta vefat etmişti. Yani Hz. Peygamber’in yedi çocuğundan altısı kendinden önce vefat ettiler.Kendisinden sonra vefat eden Fâtıma’dır.•Hz. Peygamber, ilk eşi Hz. Hatice vefat edinceye kadar ikinci bir evlilik yapmadı. Hz. Hatice vefat ettiğindeHz. Peygamber elli yaşındaydı. Onun vefatında sonra iki yıl dul kaldı. Diğer hanımlarıyla olan evliliklerini buyaştan sonra yaptı. İkinci evliliğini Hicretten önce Mekke’de, yaşlı ve dul bir hanım olan Hz. Sevde ile yaptı.Hz. Sevde aynı zamanda Habeş muhaciridir; eşi ile Habşistan’a hicret etmiş sonra Mekke’ye dönmüşlerdi.Eşi vefat ettikten sonra Hz. Peygamber ile evlendi. Hz. Peygamber, Hz. Âişe ve diğer hanımlarıylaMedine’de evlendi. Hz. Peygamber’in bâkire olarak evlendiği tek eşi Hz. Âişe’dir. Evlendiği hanımlariçerisinde önceki eşlerinden çocuk sahibi olanlar ise, Hz. Hatice, Hz. Ümmü Seleme ve Hz. ÜmmüHabibe’dir. Hz. Peygamber, onların çocuklarına çok iyi baktı ve evlilik yaşları gelince kendilerini evlendirdi,yuvalarını kurdu.•Hz. Peygamber’in, hanımlarıyla, çocuklarıyla, torunlarıyla ve hanımlarının yakınlarıyla çok güzel bir geçimivardı. Hanımlarına değer verir, çocuklarını ve torunlarını çok severdi. Her biri ile dini, sosyal ve siyasal birgerekçe ile evlendiği hanımlarının yakınlarına da ayrı bir değer verir ve onlarla güzel diyaloğlar kurardı.Geniş bir âile çevresinin olması İslâmî faaliyetlerini kolaylaştırıyordu. Sonradan evlendiği hanımlarınınyakınları hemen müslüman oluyor ve İslâm dâvâsında Hz. Peygamber’e destek veriyorlardı. Kureyş’in reisiEbû Süfyan bile kızı Ümmü Habibe’nin Hz. Peygamber ile evlenmesinden sonra yumuşamaya başladı.Sadece Yahudiler bu hükmün dışında kaldılar. Hayber savaşından sonra Nadîr oğullarının reisi Huyey b.Ahtab’ın kızı Hz. Safiyye ile evlenen Hz. Peygamber, onlardan da böyle bir yakınlık bekledi fakat bunugöremedi. Bilindiği gibi Safiyye’nin kocası savaşta ölmüş kendisi de müslümanlara esir düşmüştü. Hz.Peygamber, onunla evlenerek Yahudilerle bir dosluk kurmak ve bu sayede onların müslüman olmalarınısağlamak istedi, fakat olmadı. •Hz. Peygamber, hem dış görünüş itibariyle hem de ahlâk itibariyle insanların en mükemmeliydi. Ahlâk veşemâil bakımından eşsizdi. Görenleri etkileyen tatlı bir fiziki görüntüsü ve herkese örnek olacak üstün birahlakı vardı. Dış görünüşü güzel olan Hz. Peygamber’in iç dünyası da güzeldi. Rabbine çok ibadet edentakva sahibi bir kuldu. Alçak gönüllü, güvenilir, yumuşak huylu, sabırlı ve devamlı şükreden bir kuldu.Şefkat ve merhamet sahibiydi. Hoşgörüsü ile herkesin kalbini kazanmıştı. İslâm âlimleri, Hz. Peygamber’içeşitli yönleriyle bize tanıtan ilim dalları geliştirmişlerdir. Bu ilim dallarından Siyer, onu bize

İlk Dönem İslam TarihiHz. Peygamber’in Aile Hayatı, Ahlakı, Siyasi ve Askeri Kişiliği8Prof. Dr. MUSTAFA AĞIRMAN

Page 17: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

178. Ünite - Hz. Peygamber’in Aile Hayatı, Ahlakı, Siyasi ve Askeri Kişiliği

her yönü ile tanıtır. Savaşlarından bütün tafsilatiyle bahseden ilim dalına Meğâzî, fiziki özelliklerindenbahseden ilim dalına Şemâil, onun huy ve ahlâk güzelliğinden bahseden ilim dalına da Hilye adı verilir. Oyüce peygamberin, peygamberlik alâmetlerini anlatan ilim dalına da Delâil adı verilir. Hz. Peygamber’inhayatı Yüce Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerîm ile koruma altına alınmıştır. Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de onungüzel ahlâkından, savaşlarından ve peygamberlik alâmetlerinden söz eder. Sahâbe-i Kirâm efendilerimiz debu konular hakkında teferruatlı bilgiler verirler. Siyer ve İslâm Tarihi kaynaklarında Hz. Peygamberle alakalıher türlü bilgiye ulaşmak mümkündür.•Hz. Peygamber, azim ve cesaret sahibi bir liderdi. Katıldığı bütün savaşlarda özellikle de Uhud ve Hüneynsavaşlarında bu cesaret ve azmini göstermiştir. Hayatı boyunca hiç korkmamış ve hak bildiği yoldan geridönmemiştir.Doğruluk ve güvenilirlik O’nun ayrılmaz vasıflarındandı. Mekkeliler ona ‘güvenilirMuhammed’ manasına gelen ‘Muhammedü’l-Emîn’ derlerdi. Cömertti, daima verirdi. Toplumun herkesimiyle iyi ilşkileri vardı. ‘Sizin en hayırlınız herkesle iyi geçinen ve herkesin de kendisiyle iyi geçindiğikişidir’ buyuran Hz. Peygamber, haytında bunu göstermiş ve ümmetine örnek olmuştur. Kendisine yapılaniyiliği unutmazdı, vefalıydı. Tâif dönüşü kendisini himayesine alıp Mekke’ye getiren Mut’im b. Adiy’iniyiliğini her zaman yâd etti, hiç unutmadı. Çok geniş bir çevresi vardı. Çok evliliklerinin hedeflerinden biride buydu. Evi çok kalabalıktı, evinin bereketi çoktu. Sonradan evlendiği hanımlarının önceki eşlerindenolan çocukları ile çok yakından ilgilenir ve onların terbiyeli bir şekilde yetişmesine özen gösterirdi. Yaşadığıhayat boyunca bedeninde, evinde, mescidinde ve çevresinde temizliğe dikkat ederdi. Fizikî çevreninkorunmasına çok düşkündü. İnsana değer verirdi. Düşmanları savaşta yenilip kaçarsa onları takip etmezdi,onların geride bıraktıkları ölüleri defneder ve böylelikle hem insana hem de çevreye verdiği önemigösterirdi.•Hz. Peygamber, dünyanın gördüğü eşsiz bir liderdi. O, siyasi, ictimai ve askeri yönden bir dâhiydi.Hicretten önce Mekke’de inananları koruyan Hz. Peygamber, Hicretten sonra da Medine’de güçlü birdevlet ve iyi bir yönetim kudu. Bürokraside görev verdiklerini ehil olanlardan seçti. Kabilecilik yapmadı, hiçtaraf tutmadı. İşte bu yüzden tayin ettiği komutanların hepsi başarılı oldu. Düşmanlarından hiçbir zamankorkmadı. Onlarla yaptığı savaşlarda âdil olmayı elden bırakmadı. O, eşi bulunmaz bir lider, gerçek birdevlet reisiydi. Rabbimizin buyurduğu gibi “Âlemlere rahmetti.” Unutmayalım ki insanlığın bugün vekıyamete kadar her gün O’ndan öğreneceği çok şeyler vardır.

Page 18: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

189. Ünite - Hz. Peygamber Döneminde İdari Yapı, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Hayat

DERS ADIÜNİTE ADIÜNİTE NOYAZAR

UZUN ÖZETDers Adı: İlk Dönem İslam TarihiÜnite No ve Adı: 9 / Hz. Peygamber Döneminde İdarî Yapı, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Hayat

Hz. Peygamber Döneminde İdari Yapı• Hz. Peygamber, son ilahî mesajı ileten bir insan olduğu gibi aynı zamanda İslâm toplumunu dayöneten bir liderdir.• O, itaati emredilen bir elçi ve bir liderdir.• Müslümanlara kimlik kazandırmak için Mekke döneminden itibaren çalışmalar yapmıştır.Erkam’ın evi, Müslümanlara aidiyet düşüncesi kazandırmanın yerlerinden biridir. Medine’de bu fonksiyonudaha çok Mescid-i Nebevi görmüştür.• Medine’de yaşadığı dönemde bir lider olarak dönemin koşullarının gerektirdiği kurumlarıoluşturdu. Memurlar tayin etti, ordular gönderdi ya da kendisi bir komutan olarak gazvelere çıktı.• Hz. Peygamber, bizzat ifa ettiği görevlerde yerine getirdiği ilkeler olduğu gibi görevlendirdiğimemurlarında bunlara uymasına önem verirdi.• Kulluk bilincini terk Etmemek, verilen görevi yerine getirmede ve verilen sözde sadakat, halkındesteği anlamına gelen biat, sorunların danışma yoluyla çözülmesi, adalet ilkesinin yaşatılmasına azamiönem verilmesi, göreve atananlarda liyakat ve ehliyetin aranması, görevlendirmelerde kişinin pozisyonunauyun olarak itaate dikkat etmesi ve verilen görevi yerine getirirken tevazuu elden bırakmaması, AllahElçisi’nin dikkat ettiği ve dikkat edilmesini istediği ilkelerdendir.• Hz. Peygamber’in temel görevi son ilahî mesajı insanlara bildirmesidir. Hem kendisi, hem degörevlendirdiği arkadaşları bu görevi yerine getirmişlerdir. Allah Elçisi’nin davetle ilgili taleplere kendisiyetişebilmişse bizzat cevap vermiş yetişememişse arkadaşlarından yetkin olduğunu düşündüğü kişilerigörevlendirmiştir.• Davetin bir parçası olarak muhtelif bölgelerdeki liderlere ve devlet başkanlarına İslâm’a davetmektupları göndermiştir.• Allah Elçisi kendisine gönderilen elçilere iyi muamelede bulunmaya önem vermiş; kendielçilerine de iyi davranılmasını beklemiştir. Ancak elçilerine her zaman iyi davranıldığını söylemek mümkündeğildir.• Barışın yayılması ve barış ortamında tebliğde bulunulmasını önemseyen Allah Elçisi, birçok farklıkabile ya da dinî grupla antlaşmalar yapmıştır.• Hz. Peygamber’in otoritesini tanıyan yerlere valiler tayin etmiş; onların kendisini temsileninsanlara iyi davranmalarını ve görevlerini hakkıyla yerine getirmelerini istemiştir.• Hz. Peygamber, hem Kur’an-ı Kerim’in yazılması, hem de gönderdiği mektupların ya da yaptığıantlaşmaların metinlerinin yazılması için bazı sahabîleri kâtip olarak görevlendirmiştir.• Hz. Peygamber bizzat sorunları çözen bir yargı mercii olduğu gibi diğer yerlere bu görevi yerinegetirecek görevliler göndermiştir. Özellikle valiler, aynı zamanda yargı görevini de ifa ediyorlardı.• Allah Elçisi, adaletin tecelli etmesi için yargılamayı yapacak kişinin nasıl davranması ve neleredikkat etmesi gerektiği hususunda tavsiye ve emirler vermiştir.• Allah Elçisi, Medine dönemi boyunca askerî, siyasî ve ekonomik amaçlı seriyyeler gönderdiği gibitebliğ amacıyla da seriyyeler göndermiştir. Ayrıca bizzat bazı askerî seferlere komutanlık yapmıştır. Gazvedediğimizi bizzat katıldığı seferlerde ya da komutan tayin ederek gönderdiği seriyyelerde çoğunluklaçatışma meydana gelmeden sefer amacına ulaşmıştır.• Hz. Peygamber, Mekke’nin fethedilmesinden sonra iki yıl hac emiri görevlendirmiş. Hicrî 10.yılda ise bizzat hacca giderek haccı kendisi idare etmiştir.

İlk Dönem İslam TarihiHz. Peygamber Döneminde İdari Yapı, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Hayat9Prof. Dr. ADNAN DEMİRCAN

Page 19: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

199. Ünite - Hz. Peygamber Döneminde İdari Yapı, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Hayat

• Zekât, devlet tarafından toplanıp Kur’an-ı Kerim’de belirtilen yerlere harcandığı için bu amaçlazekât âmilleri görevlendirilmiştir. Zekât âmilleri maaşlarını topladıkları zekâttan alırlardı.

Hz. Peygamber Döneminde Ekonomik Hayat• Hz. Peygamber’in doğup büyüdüğü çevre ticarî faaliyetlerin yoğun olduğu bir çevredir. Kendisinenübüvvet görevi verilinceye kadar ticaretle uğraşmıştır.• Hicret yurdu olan Medine’de ikamet eden Evs ve Hazrec kabileleri daha çok tarımla uğraşıyordu.• Hz. Peygamber Medine’ye gittikten sonra burada kurduğu pazarla Müslümanların Medine’ninekonomik hayatında söz sahibi olmalarını sağlamıştır.• Allah Elçisi ticareti teşvik etmiş ve İslâm’dan önce sömürüye sebep olan ekonomik faaliyetlerikaldırmıştır.• Sosyal adaletin sağlanması ve sürdürülmesi, ekonomik hayatın sağlıklı gelişimi açısından önemligörülmüştür. Bunu sağlayan önemli kurumlardan biri zekâttır. Ayrıca infak da teşvik edilmiştir.

Hz. Peygamber Döneminde Sosyal Hayat• Hz. Peygamber döneminde İslâm toplumu farklı kabilelerden gelen insanlardan oluşuyordu.Mekke’de Müslüman olanların sayısı az iken Medine’ye hicretten sonra Müslümanların sayısında büyük birartış meydana gelmiştir.• Hz. Peygamber’in yaşadığı yerlerde Müslümanların yanı sıra gayrimüslimler de vardı. Farklıdinlere mensup insanlarla karşılıklı hak ve sorumlulukları belirleyen ilişkiler geliştirilmiştir.• Müslümanlar arasındaki dayanışmayı arttıran kurumlardan biri kardeşleştirmedir.• Allah Elçisi, Müslümanlar arasındaki ilişkileri geliştirecek değerleri korurken, bölücülüğe veçatışmaya yol açan âdet ve gelenekler yasaklanmıştır.• Sosyal dayanışma, geliştirilmesine önem verilen hayatî bir kurumdur.• Müslümanların eğitimine çok önem verilmiştir. Eğitim hem yaygın olarak cami merkezli olarakyapılmış, hem de çocuklara temel bilgilerin verilmesi suretiyle yapılmıştır.• İslam toplumunun en temel kurumlarından biri olan ailenin korunması Allah Elçisi dönemininönemli özelliklerindendir. Müslümanların Evliliğe teşvik edilmesi, evliliklerin kolaylaştırılması, ailebireylerinin birbirlerine karşı hak ve sorumlulukları hususunda önemli ilkeler ve düzenlemeler getirilmiştir.• Evliliğin sosyal, dinî ve hukukî meşruiyetini sağlayacak şekilde bir nikâhla ve duyuruylagerçekleştirilmesine önem verilmiştir. Ayrıca geçmişte kadına verilmeyen mehirin kadının hakkı olaraktescil edilmiştir.• Zaruret hâsıl olduğunda boşanmamın, tarafların mağduriyetine sebep olmayacak şekildegerçekleştirilmesi esastır.• Kadınlar İslâm toplumunun önemli bireylerdir. İslâm, getirdiği haklarla kadına bir kimlikkazandırmıştır.• İslâm köleleri azat etmeyi teşvik ve bazı durumlarda emrettiği gibi kölelerin durumunuiyileştirilmesi hususunda önemli düzenlemeler getirmiştir.

Hz. Peygamber Döneminde Kültürel Hayat• Kur’an’ın nazil olduğu Arapça Sami dillerden en çok konuşulanıdır.• Kur’an nazil olduğunda kabilelerin kullandığı farklı Arapça ağızları vardı. Bunların bir kısmıbirbirlerine daha yakın iken bir kısmı uzak ağızlar ve lehçelerdi.• Okuma yazma bilenlerin sayısı çok fazla değildi.• Kullanılan yazıda noktalar olmadığı için harflerin sayısı bugüne göre daha azdı.• İslâm, okuma-yazma sayısını arttırdığı gibi, Kur’an’ın yazılması bunu bir ihtiyaca dönüştürdü.• Hitabet önemli bir edebî türdü. Muhatabı etkiyecek şekilde, çok uzatmadan konuşamaya önemverilirdi.• Arapların kendi en iyi ifade ettikleri araç şiirdi. İyi bir şair olmak, saygı duyulan bir özellikti.Kabileler, iyi bir şaire sahip olmayı isterlerdi.• İhtiyaç duyulan ilimler mevcuttu. Özellikle hastalıkların tedavi edilmesi, çölde iz sürülmesi ya dagök cisimlerinin takibi ihtiyaçlara göre mevcuttu.

Page 20: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

2010. Ünite - Hilafet ve Hz. Ebubekir Dönemi

DERS ADIÜNİTE ADIÜNİTE NOYAZAR

Hz. Ebubekir İslam geldikten sonra erkeklerden ilk iman edendir. Hz. Ebubekir, Mekke’de Müslümanlarınişkencelere uğradığı bir dönemde saygın ailelerin çocuklarından önemli bir kesimin Müslüman olmasınısağladı. Bunlardan bazıları şunlardır: Osman b. Affân, Zübeyir b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Saʻd b. EbîVakkâs ve Talha b. Ubeydullah. Mekke dönemi boyunca sürekli Hz. Peygamber’in yanında durmuş,malından ona harcamış, kızı Hz. Aişe ile evlendirerek akrabalık bağı tesis etmiş, hicret esnasında berabermağara arkadaşlığı yapmış, ilk mescidin yerini satın alarak bağışlamış bir sahabidir.Hz. Ebubekir, Medine’de Hz. Peygamber’in bütün faaliyetlerine ve savaşlarına katıldı. Hz. Peygamber’indanışmanı ve yardımcısı idi. Malını da İslam yolunda harcamaktan kaçınmadı. Tebük seferi öncesindemalının tamamını ordunun gereksinimleri için bağışlamıştı. 9/631’de Hz. Peygamber tarafından hac emiriolarak görevlendirildi. Hz. Peygamber’in Veda Haccı dönüşü hastalığının şiddetlenmesi üzerine onuntarafından Müslümanlara namaz kıldırmak üzere görevlendirildi. Hz. Peygamber’in vefatından sonra halkınyatıştırılmasında önemli rol oynadı.Hz. Peygamber'in yerine birini görevli olarak bırakıp bırakmadığı konusu itikadî mezhepler arasıtartışmalara konu olmuştur. Şia, Hz. Ali’nin Hz. Peygamber tarafından yerine bırakıldığını iddia ederken,buna karşın içlerinde Ehl-i Sünnet’in de bulunduğu bazı mezhepler, Hz. Ebubekir'in Hz. Peygambertarafından halife olarak bırakıldığını iddia ederler. Esasen Hz. Peygamber'in yerine birini görevli olarakbırakmadığına en büyük delil, bizzat Sakife toplantısıdır, diyebiliriz.Hz. Ebubekir, Sakife toplantısında Muhacirler’den birinin halife seçilmesi gerektiği tezinden hareketle Hz.Ömer ve Ebû Ubeyde’den birisine biat edilmesini istedi. Ancak onlar Hz. Ebubekir'in İslam’a hizmettekiönceliğini ve Hz. Peygamber’in kendisine verdiği değeri hatırlatarak kendisine biat ettiler. Ensar’da destekverince Hz. Ebubekir ilk halife olarak seçilmiş oldu. İlk hutbesinde yapacağı icraatları şöyle sıraladı; “Eyinsanlar! En hayırlınız olmadığım hâlde sizi yönetmek üzere seçildim. Doğruluktan ayrılırsam beni düzeltin.Doğruluk emanet, yalancılık hıyanettir. İçinizde zayıf olan, hakkını alıncaya kadar benim yanımdakuvvetlidir; kuvvetli olan ise, ondan başkasının hakkını alıncaya kadar zayıftır. Bir millet, Allah yolundacihattan vazgeçerse Allah’ın gazabına uğrar, perişan olur. Bir millette kötülük yaygın olursa Allah o milletibelaya düşürür. Allah ve Resulü’ne itaat ettiğim sürece bana itaat ediniz. Bu itaatten ayrılırsam artık sizinüzerinizde itaat görevi kalmaz. Haydi, namaza kalkın... Allah’ın rahmeti üzerinize olsun.”Hilafet kurumu, Hz. Ebubekir'e biat edilmesiyle başlamıştır. Dört Halife, Medine ehlinin istekleridoğrultusunda seçilmiştir. Daha sonra Hz. Ali ile Muaviye arasındaki mücadele sonucu hilafet EmevilerinSüfyani koluna, ilk üç Emevi halifesinden sonra ise bu ailenin diğer bir kolu olan Mervani soyunageçmiştir. Miladi 750’de Abbasiler’in Emeviler’i yıkması sonucu Abbasiler’in eline geçen hilafet kurumu,1258’e kadar Abbasi hilafeti olarak devam etmiştir. Ancak bu dönemde hilafet kurumu ilk asırda Abbasihalifeleri tarafından etkili kullanılsa da Abbasilerin ikinci asrı (837-945) Türklerden kurulan ordukomutanlarının halifeler üzerindeki baskı ve etkisi ile “Türk Asrı” diyebileceğimiz bir sürecin içindekalmıştır. Daha sonra 110 yıl süren Büveyhi hanedanı dönemi vardır ki; bu dönemde de Abbasi halifeleri birnoter durumundan farksızdırlar. 1055 tarihinde Bağdat’a giren Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey, Büveyhihanedanlığına son vermiştir. Bundan sonra hilafet, Selçukluların etkisine girse de halifeler, bundan öncekiiki dönem kadar çaresiz durumda değillerdir. Nitekim zaman zaman ordu kurup Selçuklulara karşısavaştıkları bile olmuştur. Abbasi halifeleri son asırlarını biraz daha muktedir geçirseler de 1258’dekiMoğol saldırısıyla Abbasi hilafeti son bulmuştur. Bundan sonra üç asır kadar Mısır Memlukluları’nınemrinde devam eden halifelik, 1517’de Osmanlılar’ın Mısır’a girmesiyle Osmanlılara geçmiştir. AncakMemluklular’da olduğu gibi halifelik ve sultanlık ayrılmamış, tek şahısta birleştirilmiştir. Osmanlılarözellikle son asırda hilafetin ümmet üzerindeki etkisini kullanmaya

İlk Dönem İslam TarihiHilafet ve Hz. Ebubekir Dönemi10Prof. Dr. MEHMET AZİMLİ

Page 21: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

2110. Ünite - Hilafet ve Hz. Ebubekir Dönemi

çalışmışlardır. Zaman zaman bu konuda başarılı da olmuşlardır. Hilafet kurumu, nihayet 3 Mart 1924’teBüyük Millet Meclisi’nin uhdesine devredilmiştir.Hz. Ebubekir Dönemi (632 - 634) iç olaylarda Hz. Peygamber'in vefatından sonra mürtedlerle mücadeleedilerek düzen sağlanmış, bunlar ortadan kaldırılmıştır. İki yıl boyunca süren bu mücadele, merkezi hilafetioldukça yıpratsa da Hz. Ebubekir'in kararlılığı sonucu problem aşılmıştır.Hz. Peygamber'in hastalanmasının duyulması ve ardından vefatı, isyancılar için iyi bir fırsat olmuş,sahabenin arasındaki halife seçimi ile ilgili problemleri de hesap edip fırsatı değerlendirmek istemişlerdi.İsyan edenlerin bir kısmı liderlik arzusu ile kabilelerin önüne düşen bir kısmı kâhin veya siyasi liderlikarzusu içinde bulunan kişiler idi. Bir kısmına yalancı peygamberler denilen bu kimseler, Medine’ye boyuneğmiş bulunan bu kabileleri, kendi nüfuzları etrafında toplamak amacıyla Hz. Peygamber'i taklit ederekyeni bir din kisvesi altında hareket ettiler. Hilafetinin ilk günlerinde ortaya çıkan bu sorunu çözmek için Hz.Ebubekir, mürtedlere ve zekât vermeyenlere karşı ordular gönderdi.Bu dönemde Kur’an-ı Kerim ayetleri toplanarak bir araya hâline getirilmiştir. Bunun sebebi Hz.Peygamber'in vefat etmesinden sonra yalancı peygamberlerle yapılan savaşlarda oldukça yoğun bir şekildeKuran hafızlarının şehit olmalarıdır. Ayrıca vahyin kesilmesi Kuran’ın yazılı olduğu malzemenin (deri, taş,ağaç gibi) korunmasındaki zorluklar bunun etkenlerindendir. Halife, Hz. Peygamber’in vahiy kâtipliğiniyapmış Zeyd b. Sabit’i Kur’an-ı Kerim’in toplanması için görevlendirdi. Zeyd b. Sabit de önce kendisininifadesiyle “bir dağı taşımaktan daha ağır” bir iş olduğu için itiraz etse de daha sonra ikna olarak bu göreviyerine getirmiş ve Kur’an’ı Kerim’i yazılı malzemelerden ve insanların hafızalarından toplamıştır. Onunhazırladığı mushaf, halifenin yanında kalmış, sonra Hz. Ömer’e onun vefatıyla da kızı ve Hz. Peygamber’ineşi Hz. Hafsa’ya geçti. Bu olay, İslam tarihinin belki de en önemli olaylarından birisidir. Bu gün elimizdekiKur’an-ı Kerim’i görebiliyorsak ve Kuran, İncil ve Tevrat gibi tahrifata uğramadıysa onların Hz.Peygamber'den hemen sonra bu işe girişmeleri ve sonuçta Kur’an’ı iki kapak arasına almaları sebebiyleolmuştur.Hz. Ebubekir dönemi dış olaylar olarak Hz. Ebubekir'in Hz. Peygamber'in hazırladığı orduyu Suriye’yegöndermesi, ayrıca Irak ve Suriye fetihlerine başlanması sayılabilir. Fetihlerin başlatılması Hz. Ebubekir’inönemli bir icraatıdır. Arabistan’da biriken enerjinin içte fitnelere sebep olacağı sebebiyle bu potansiyelgücün daha güzel hedeflere harcanması düşünülmüştür. Böyle Müslümanlar arası iç savaşın devametmesinin önüne geçilmiştir.

Page 22: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

2211. Ünite - Hz. Ömer Dönemi (13-23/634-644)

DERS ADIÜNİTE ADIÜNİTE NOYAZAR

İdare: Yaklaşık on yıl kadar hilafette kalan Hz. Ömer döneminde İslâm toplumu, dinî, idarî, siyasî, askerî veekonomik yönlerden birçok ilerleme kaydetmiştir. Bu hızlı ilerleme beraberinde birtakım gelişme vedeğişmeleri getirmiştir. Bu nedenle onun döneminde devlet daha kurumsal bir yapı kazanmıştır. Hz. Ömerhızlı gelişme ve değişmelerle birlikte ortaya çıkan sorunlara, yeni açılımlar veya yeni çözüm önerilerigetirerek problemleri çözebilmiştir. Halife Seçilmesi: Hz. Ömer, selefi Hz. Ebûbekir’in kendisini önermesi ve halkın da bu öneri üzerine ona biatetmesiyle meşru halife olmuştur. Diğer bir deyişle halkın kahir ekseriyetinin oyunu alarak seçimle işbaşınagelmiştir. Müslümanların ona biati, seçim özelliği taşır ve insanlar özgür iradeleriyle onu halifetanımışlardır. Bu yönüyle biat, halifelik kurumuna seçimle işbaşına gelen hukuki bir statü kazandırmıştır.Yönetim anlayışı: Hz. Ömer halife seçildiği zaman yönetim anlayışını vahyin ilkelerine göreşekillendireceğini henüz yaptığı ilk konuşma ile ortaya koymuştur. Bu konuşmasında adalete vurgu yapmışve denetime açık yönetim modeli sergileyeceğini belirtmiştir. Bir taraftan da Hz. Peygamber’in öğretisi veselefi Hz. Ebûbekir’in icraatlarına sahip çıkmış, ancak aynı zamanda kendisine özgü kararlar da alabilmiştir.Diğer bir deyişle idarede devamlılık esastır prensibini benimsemiş, ancak yeri geldiği zaman farklı kararlaralmış veya uygulamalara gitmiştir. Örneğin selefinin başlatmış olduğu fetihleri devam ettirip İslâmhakimiyetini geniş coğrafyalara yaymış, buna mukabil icraatlarını kendi atadığı komutan veya idarecilerlehayata geçirmiştir. Nitekim Şam ve Irak cephelerinde başarılı olan her iki komutanı görevden almış ve bubölgedeki askerî faaliyetleri kendi atadığı komutanlarla sürdürmüştür. İdari görevlendirmelerde liyakat,samimiyet, adalet, temsil kabiliyeti, İslâm’daki öncelik ve kabile dengeleri gibi kriterlere dikkat etmiştir.Bunlara ilaveten merkeziyetçi bir idare anlayışı benimsemiş ve yöneticilerini sıkı bir denetime tabitutmuştur. Hatta bu bağlamda Muhammed b. Mesleme başkanlığında bir teftiş heyeti kurmuştur. Kezataşra ile merkez arasındaki haberleşmeye önem vermiştir.Fetihler: Hz. Ömer halife seçildiği zaman Şam ve Irak cephelerinde fiili savaş süreci devam ediyordu.İdareye geldiği zaman bu cephelerdeki askerî faaliyetleri devam ettirerek Şam bölgesi ile İran topraklarınıntamamını fethetmiştir. Ayrıca el-Cezîre ve Mısır cephelerini açarak bu bölgeleri de fethetmiştir. Onunzamanında İslâm ordularının bir kolu Libya çöllerine kadar ulaşırken bir kolu günümüzdeki Afganistantopraklarına kadar ilerlemiştir. Keza Hicaz’dan çıkan ordular İran serhatlarını aşıp bazı Türk illerinevarmıştır. Hz. Ömer böylesine geniş coğrafyayı fethederken sergilemiş olduğu yönetim anlayışıyla bu yeni yerlerinbirer İslâm beldesi olmasını sağlamıştır. Onun döneminde Bizans İmparatorluğu mağlup edilerek Şam veMısır’dan çıkarılmış ve bu bölgeler İslâm hakimiyetine girmiştir. Ayrıca Sâsânî İmparatorluğu daçökertilerek tarihten silinmiştir.Yermûk Savaşı’ndan sonra kaçan Bizans birliklerini takip eden orduların bir kolu Mısır üzerine giderek bucephenin açılması sağlamıştır. Aynı şekilde el-Cezire bölgesine kaçan Bizans birliklerini takip eden ordularise bu cephenin açılmasını sağlamıştır. Kadisiye Savaşı’ndan sonra ise Sâsânî imparatorluğu çökertilmiş veİran toprakları Müslümanların eline geçmiştir. Kurumsal yapı: Hz. Ömer teşkilatçı bir devlet adamı olarak nitelenir. Ancak teşkilatçılığı bir yana esasenonun zamanında daha çok var olan kurumlar tekamül ettirilmiş ve daha işlevsel bir yapıyabüründürülmüştür. Dolayısıyla güçlü bir adlî, idarî, askerî ve malî yapı kurmuştur. Bunun yanı sıra ileridedevlet yönetiminin önemli organlarından biri haline gelecek olan divanları kurmuştur. Dikkat edilirsedivanların dışındaki kurumlar zaten daha önceden mevcuttu. Ancak halife bu kurumları geliştirmiş ve dahamüesses bir yapıya dönüştürmüştür. Divanlar ise ilk kez onun zamanında kurulmuştur. Ayrıca diğerkurumların aksine divanların kurulmasında dış tesirden de söz edilir.Halifelik kurumu onun zamanında daha kurumsal bir kimlik kazanmış ve altı kişilik şûra sistemi

İlk Dönem İslam TarihiHz. Ömer Dönemi (13-23/634-644)11Prof. Dr. İSRAFİL BALCI

Page 23: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

2311. Ünite - Hz. Ömer Dönemi (13-23/634-644)

geliştirilmiştir. Hatırlanacağı üzere bu kuruldan iki halife çıkmış ve böylece Hz. Osman ile Hz. Ali halifeseçilmiştir.Adlî sahadaki en önemli yeniliklerden biri, devletin sınırlarının da gelişmesine bağlı olarak merkezden uzakyerlerdeki yerleşim birimlerine birer kadı tayin edilmesidir. Bunun yanı sıra Halife, kimi zaman valininyanına ayrıca kadı tayin ederek kısmen de olsa bağımsız yargının önünü açan adımlar atmıştır. Diğer birdeyişle yargıçları valilerin denetiminden çıkarmış veya valinin yargıçlık yapmasının önüne geçerek kadılıkmüessesini daha bağımsız ve direk halifeye karşı sorumlu hale getirmiştir. Keza hukuki davalar belli birkovuşturma süreci ile beraber mahkemelerde görülen davalara dönüştürülmüştür. Ayrıca suçlular içinhapishaneler kurulmuştur. Özellikle adaletiyle şöhret bulan Hz. Ömer, adliye teşkilâtını sağlam temellerüzerine oturtmuştur.Kamu bütçesinin korunup idare edildiği yer olan Beytü’l-mal (maliyenin) kurumunda da önemli gelişmelerolmuştur. Örneğin merkezden uzak yerlerde hızâne (hazine) adı altında binalar yapılmış ve kamu gelirleriburalarda muhafaza edilmiştir. Bunun yanı sıra kamu gelirleri bir hayli artmış ve Müslümanların refahseviyesi yükselmiştir. Onun zamanında topraktan elde edilen haraç gelirlerinin yanı sıra gayri müslimtebaadan alınan cizye vergileri hazinenin en önemli gelir kaynaklarından olmuştur. Buna ilaveten başarılıfetihlerin de hazineye büyük bir girdi sağladığını unutmamak gerekir.Ordu ve askerlik hizmetleri büyük oranda yine gönüllülük esasına dayanıyordu. Bunun yanı sıra askerlikhizmetleri daha düzenli hale getirilmiştir. Ordunun sayısı artmış, daha düzenli ordular kurulmuştur. Çöliçlerindeki bedevilerle kuzeydeki Hristiyan Arap kabileleri de orduya dahil edilmiş ve bunların İslâmtoplumuna entegre olmalarının önü açılmıştır.Hz. Ömer vefat ettiği zaman sorunsuz bir devlet, sağlam bir merkezi yapı, güçlü bir ordu ve gelirleri hayliyüksek olan zengin bir maliye bırakmıştır. Bayındırlık hizmetleri ve bazı yenilikler: Kurumsal yapının yanı sıra, bu dönemde bayındırlık hizmetleri veimar faaliyetleri konusunda önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Kûfe, Basra ve Fustat gibi merkezden uzakyerlerde şehirler kurulurken aynı zamanda bu şehirlerin alt yapı hizmetlerine yönelik sulamafaaliyetlerinden idare ve hazine binalarına kadar değişik bayındırlık faaliyetleri sürdürülmüştür. Bayındırlık faaliyetlerinin bir ayağını Mescid-i Nebi ve Kâbe avlusunun genişletilmesi gibi önemli hizmetleriçerir. Hz. Ömer ayrıca merkezle taşra arasındaki irtibatı sağlayacak konaklar veya posta evleri yaptırmış,yolcuların güvenliğini sağlamaya yönelik adımlar atılmıştır.Irak bölgesi fethedilince Halife, buradan gelecek hacılar için mîkat mahalli belirleme, teravih namazınıcemaatle kılma veya müellefe-i kulüb olarak tanımlanan kesime verilen payın ilgası gibi dinî muhtevalıiçtihatlarda da bulunmuştur.Yine ilk kez onun döneminde hicrî takvim oluşturulmuştur. Ay takvimine göre belirlenen bu takviminbaşlangıç yılı olarak Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicret ettiği tarih esas alınmıştır.

Page 24: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

2412. Ünite - Hz. Osman Dönemi

DERS ADIÜNİTE ADIÜNİTE NOYAZAR

Hulefa-yi Raşidin’in üçüncüsü olan Hz Osman, Fil Olayından altı yıl sonra Taif şehrinde dünyaya geldi.Kendisi Kureyş’in önemli kabilelerinden biri olan Ümeyye oğullarına mensuptur. Babası Affan, Kureyş’in enzengin tüccarlarından biriydi. Hz. Osman da babası gibi tüccar olarak yetişti. Babasının vefatından sonraticari işleri kendisi üstlendi. Annesi, Ervâ bnt. Kureyz’dir. Hz. Osman, Hz. Ebu Bekir’in vasıtasıylaMüslüman oldu. Kureyş kabilesi İslam’a düşmanlık beslerken, İslamiyet’i kabul etmezken Hz. Osman İslam’ıkabul etti ve ilk Müslümanlardan oldu. Mekke dönemindeyken Hz. Peygamber’in kızı Rukiyye ile evlendi.Hz. Osman da eşi ile birlikte Habeşistan’a hicret etti. Bir yıl sonra tekrar Mekke’ye döndü ve buradan daMedine’ye hicret etti. Eşi Rukiyye’nin hastalanması üzerine Hz. Peygamber’in eşinin yanında kalmasıkonusundaki ısrarı üzerine Bedir Gazvesine katılamadı. Bedir Gazvesinin galibiyetle bitmesi ve zafermüjdesinin Medine’ye ulaşmasıyla birlikte eşi Rukiyye vefat etti. Hz. Peygamber, Hz. Osman’ı diğer kızıÜmmü Gülsüm ile evlendirdi. Bu yüzden kendisine “ İki nur sahibi” anlamında “Zünnûreyn” lakabı verildi.Medine döneminde Hz. Osman bazen Hz. Peygamber’in yerine Medine’de vekil olarak kaldı. Bedir Gazvesihariç gazvelerin tamamında Hz. Peygamber’in yanında yer aldı. Hudeybiye’de Mekkelilere elçi olarakgönderildi. Tebük Gazvesi için en büyük maddi desteği Hz. Osman sağladı. Hz. Peygamber’in vahiykâtiplerinden olan Hz. Osman, Hz. Ebu Bekir döneminde de kâtiplik görevini sürdürdü. Hz. Ebu Bekir’inyerine Hz. Ömer’i halife olarak tayin etmesine karşı çıkmadı destek verdi. Hz. Ömer döneminde onundanışmanları arasında yer aldı.Hz. Osman, Hz. Ömer’in Mescid-i Nebevi’de ağır bir şekilde yaralanması üzerine oluşturduğu altı kişilik şuraarasında yer aldı. Hz. Ali ile kendisi arasında geçen halifelik yarışından Hz. Osman halife olarak çıktı.Yaklaşık on iki yıl halife olarak iktidarda kaldı. Hz. Osman’ın halife olmasıyla birlikte Ümeyye oğullarıiktidara kavuşmuş oldular. Hz. Osman halife olur olmaz ilk iş olarak Hz. Ömer’in başarılı idarecilerinigörevden almak olmuştur. Onların yerine daha sonra eleştirilerin temelini oluşturan Ümeyye oğullarınıidareye getirmiştir. Hz. Osman, bu icraatıyla aslında seçilmeden önce vermiş olduğu sözün aksine biruygulama gerçekleştirmiş oldu. Hâlbuki Hz. Ömer, hem onu hem de Hz. Ali’yi eğer halife olurlarsakabilelerini topluma dayatmamalarını, onlardan idareci tayininde dikkatli olmalarını tavsiye etmişti. Ancakne var ki Hz. Osman’ın siyaset anlayışı, ne Hz. Peygamber’in ne Hz. Ebu Bekir’in ne de Hz. Ömer’inuygulamalarına uymuyordu.Onun halifelik dönemi klasik İslam tarihçileri tarafından iki döneme ayrılmaktadır. İlk altı yıllık dönemsükûnet dönem, diğer altı yıllık dönem de fitne dönemi olarak adlandırılmaktadır. Bu fitne hareketininsonunda Hz. Osman, Kufe, Basra ve Mısır’dan gelen isyancıların başlattığı hareket sonunda görevibaşındayken öldürüldü. Hz. Osman’ın halife olarak iktidardayken öldürülmesi, İslam tarihinde bir ilkti.Hz. Osman’ın ilk altı yıllık döneminde İslam fetihleri, Hz. Ömer döneminde olduğu gibi devam etti. Onundöneminde İran bölgesinin fethi tamamlandı. Horasan, Azerbaycan, Gürcistan, Belh ve Herât gibi bölgeler,Hz. Osman döneminde fethedildi. Doğuda İran, Azerbaycan, Suriye ve Mısır’ın fetihlerinintamamlanmasının ardından daha ileri gidilmiş ve Hint topraklarına kadar gidilmiştir. Batıda ise, KuzeyAfrika’nın fethi tamamlanmış ve böylece Bizans’ın Afrika’daki hâkimiyetine son verilmiştir. Yine budönemde ilk defa deniz seferleri tamamlandı. Hz. Ömer’in, Muaviye tarafından fethine izin vermediğiKıbrıs, Rodos ve Girit bu dönemde fethedildi. Bizans’a karşı en büyük deniz savaşı olan Zâtü’s-Savârî Savaşımeydana geldi ve galibiyetle sonuçlandı. Fetihler sonunda Hz. Ömer döneminde olduğu gibi toplumdarefah ve zenginlik arttı.Hz. Osman’ın fitne dönemi olarak da adlandırılan ikinci altı yıllık döneminde Hz. Osman’ın siyasi ve idarialandaki bazı uygulamaları tenkit edilmiştir. Bunların başında Hz. Osman’ın, önemli devlet görevlerine veidareye kendi kabilesi olan Ümeyye oğullarını getirmesi gelmektedir. Hz. Osman’ın idarecilerinin halkakarşı davranışları, Emevi yanlısı siyaset yapmaları halkın tepkisini çekmiştir. Hz. Ömer gibi sert ve kontrolüelinde tutan bir halife olamayan Hz. Osman idarecileri üzerinde gereken otoriteyi

İlk Dönem İslam TarihiHz. Osman Dönemi12Prof. Dr. ALİ AKSU

Page 25: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

2512. Ünite - Hz. Osman Dönemi

sağlayamamıştır. Hz. Osman ayrıca Hz. Ömer’in idarecileri görevden alması ve bazı sahabeye karşı sertdavranması gibi nedenlerden dolayı da eleştirilmiştir. Bu ve buna benzer daha başka sebeplerden dolayıHz. Osman, sadece isyancılar tarafından değil, Abdurrahman b. Avf, Hz. Aişe, Hz. Ali gibi önde gelensahabiler tarafından da eleştirilmişlerdir. Ancak Hz. Osman onların eleştirilerini dikkate almamıştır.Sonuçta durum istenilmeyen aşamaya gelmiştir. Kufe, Basra ve Mısır başta olmak üzere çoğu şehirlerdevalilerinin görevlerinden alınmasını isteyen isyancılar, Halifenin direnmesi, isyancıların isteklerini yerinegetirmemesi sonucunda işi Hz. Osman’ı öldürmeye kadar götürdüler.Hz. Osman’ın öldürülmesi ile sonuçlanan karışıklıkların arka planında dinî, siyasi, sosyal ve ekonomik pekçok nedenler bulunmaktadır. Fetihlerin genişlemesiyle birlikte farklı etnik gruplar ve yine farklı inançlarİslam toplumu içerisine girmişlerdir. Hz. Osman döneminde sosyolojik değişiklikler meydana gelmiştir.Yavaş yavaş sahabe neslinin çoğu vefat etmiş yerine yeni bir genç nesil ortaya çıkmıştır. Hayatta olansahabilerin azınlıkta olmaları, onları olaylar karşısında sessiz kalmaya itmiştir. Hz. Osman, yukarıda dabelirttiğimiz gerekçelerden dolayı eleştirilmiş, eleştiriler doğru okunamamış onun yerine muhaliflere karşısert bir tutum sergilenmiştir. Bu durum da ister istemez sosyal olayların meydana gelmesine nedenolmuştur. Sonuçta 35/656 yılında Hz. Osman seksen iki yaşındayken isyancılar tarafından evindeöldürülmüştür. Elbette ki bütün bu eleştiriler, Hz. Osman’ın öldürülmesini haklı çıkarmaz. Hz. Osman’ınöldürülmesi, sonraki dönemlerde mezheplerin ortaya çıkmasında da önemli rol oynamıştır.

Page 26: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

2613. Ünite - Hz. Ali ve Hz. Hasan Dönemleri

DERS ADIÜNİTE ADIÜNİTE NOYAZAR

GİRİŞİlk dönem İslam Tarihi’nin en problemli dönemi Hz. Ali dönemidir. İslam toplumunda meydana gelenolaylarda müslümanlar birbirleriyle mücadele etmişlerdir.Raşid halifelerin sonuncusu olan Hz. Ali, Hz. Peygamber’in amcasının oğludur. Küçük yaşlardan itibaren Hz.Peygamber’in ailesinde yetişmiş ve ilk müslümanlardan olmuştur. Hz. Peygamber’in kızı Hz. Fatıma ileevlenmiş ve nesli onun bu evlilikten olan oğulları Hasan ve Hüseyin’le devam etmiştir.Hz. Peygamber’in vefatından sonra özellikle hilafet konusunda ortaya çıkan görüş farklılıklarının nedenolduğu tartışmalı ortam, Hz. Ali’nin konumunu daha da önemli hâle getirmiştir. Hz. Ebubekir’e biate bazıtaleplerle isteksiz davranması birçok tartışmanın nedeni olmuştur. Hz. Ömer’in halifeliğine karşı olumsuzbir tavrı görülmemiş olmasına rağmen, Hz. Osman’ın halife seçilmesinde ise tepkisini dile getirmiştir.Tavırlarındaki isteksiz ve tepkisel duruşa rağmen Hz. Ali kendisinden önceki halifeler, yani Hz. Ebubekir, Hz.Ömer ve Hz. Osman’a biat etmiş ve herhangi bir fitneye sebep olmamıştır.

HZ. ALİ DÖNEMİHz. Ali’nin Hilafete GelişiYaklaşık oniki yıl halifelik makamında kalan Hz. Osman’ın son dönemlerinde ortaya çıkan karışıklıklarMedine’nin çevre merkezlerden gelen isyancılar tarafından işgal edilmesine ve Hz. Osman’ın evindekuşatılarak şehit edilmesine sebep olmuştur. Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra isyancı güçlerMedine’den ayrılmamışlar, yeni halifeyi seçmek için bazı girişimlerde bulunmuşlardır. Bu esnadaisyancıların Medine’de kalan Hz. Ali’nin de dahil olduğu az sayıdaki ashaba teklif götürmüşler ancak onlarbunu kabul etmemişlerdir. Sonuçta girişimlerden bir sonuç alamayan işgalciler halka zulmetmeyebaşlamışlardır. Medine’nin içerisinde bulunduğu sıkıntılı durum ve giderek artan terör nedeniyle insanlarınısrarları neticesinde Hz. Ali halifeliği kabul etmiştir. Tüm Medine 21 Zilhicce 35/20 Haziran 656 Pazartesigünü halife olarak ona biat etmişlerdir. Buradaki biatte daha sonra kendisine muhalefet edecek olan Talhave Zübeyir de bulunmuştur.Hz. Ali’nin İlk İcraatlarıHz. Ali’ye biat edilmesinden sonra isyancılar Medine’yi terk etmemiş, oradaki baskı ve teröre devametmişlerdir. Diğer taraftan Müslümanlar Hz. Osman’ı şehit eden katillerin bulunup cezalandırılmasınıistiyorlardı. Hz. Ali ise öncelikle Medine’deki durumun düzeltilmesini istiyordu. Devam eden süreçte Hz.Ali’nin; Hz. Osman’ın katillerinin bulunması için girişimlerde bulunduğu ancak bunda başarılı olamadığıgörülmektedir. Daha sonra çevre illerdeki valiliklere atamalar yapan Hz. Ali yeni halife olarak kendi idariyapısını oluşturmaya çalışmıştır.Muhalefet Cephesinin Oluşması ve Cemel SavaşıHz. Ali’nin bundan sonraki faaliyetleri Şam valisi Muâviye ile girişeceği mücadele ile şekillenecektir. Zirauzun yıllar boyunca valilik yaptığı Şam bölgesinde güçlü bir desteğe sahip olan Muâviye Hz. Ali’ninhalifeliğini kabul etmeye yanaşmamış, ondan Hz. Osman’ın katillerinin bulunup cezalandırılmasını talepetmiştir. Diğer taraftan Hz. Aişe, Talha ve Zübeyir üçlüsünün liderliğini yaptığı bir grup ta yine aynıgerekçelerle Hz. Ali’ye karşı cephe almışlardır.Hz. Ali kendisine itaat etmeye yanaşmayan bu iki gruba karşı mücadele etmek için hazırlıklara başlamışönce Hz. Aişe, Talha ve Zübeyir liderliğindeki grubun bertaraf edilmesine karar vermişti. Hz. Ali, Basra’yagiden bu muhaliflere doğru yöneldiğinde bazı mektuplar göndererek problemi barış yoluyla çözümekavuşturmak için girişimlerde bulunmuştur. Ancak sonuç alınamayan bu girişimlerden sonra Hz. Ali vemuhalif güçler arasında 15 Cemaziyelahir 36/Kasım 56’da şiddetli bir savaş meydana gelmiştir. Savaş Hz.Ali’nin güçlerinin üstünlüğüyle sona ermiştir. Bu çarpışmaya Hz. Aişe’nin bir deve üzerinde katılması

İlk Dönem İslam TarihiHz. Ali ve Hz. Hasan Dönemleri13Prof. Dr. MEHMET BAHAÜDDİN VAROL

Page 27: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

2713. Ünite - Hz. Ali ve Hz. Hasan Dönemleri

sebebiyle “Cemel Savaşı” denmiştir. Savaş sonrasında Hz. Ali ele geçirilenlere esir ve ganimet muamelesiyapmamıştır.Sıffîn Savaşı ve TahkimBasra’daki muhalefeti sona erdiren Hz. Ali, diğer muhalefet cephesi olan Muâviye üzerine yürümek üzerehazırlıklara başlamıştır. Her zaman yaptığı gibi onu da barışa ve kendisine itaat etmeye çağırmış ancak birsonuç alamamıştır. Sonuçta iki ordu Sıffîn ovasında karşı karşıya gelmiştir. Buradaki görüşmelerde Hz.Ali’nin barış için yaptığı girişimler rivayetlere konu olmuştur. Ancak Muâviye tarafı bu girişimlere olumlucevap vermediği gibi öteden beri savundukları Hz. Osman’ın katillerinin bulunup cezalandırılması talebineilave olarak Hz. Ali’nin halifelikten çekilip halifenin şura ile seçilmesini de dile getirmişlerdir.Sonuçta iki taraf 1 Safer 37/19 Temmuz 657 tarihinde şiddetli bir çarpışmaya girişmişlerdir. Her iki taraftanbirçok kaybın verildiği çarpışmalar günlerce sürmüştür. Muâviye güçlerinin yavaş yavaş geri çekildiğinigören Amr b. el-Âs ordusundaki bir grubun Kur’an sayfalarını mızrakların uçlarına takarak her iki tarafıAllah’ın hükmüne tabi olmaya çağırmasını Muâviye’ye teklif etmiştir. Muâviye’nin emriyle uygulamayakonan bu plan gerçekten de istenen sonucu sağlamış, savaştan yorulan Iraklılar “Allah’ın kitabına razıolunmuştur” diyerek savaşı bırakmışlardır. Bu aşamadan itibaren Hz. Ali’nin ordusunun kontrolünükaybettiği görülmektedir. Zira savaşa devam edilmesini istemesine rağmen ordusunu buna razıedememiştir.Orduların çekilmelerinden sonra her iki tarafın bir hakem tayin etmesine ve onların vereceği kararauyulmasına karar verilmiş ve her iki taraf da bir yıl sonraki karar gününü beklemek üzere çekilmişlerdir. (15Safer 37/2 Ağustos 657)Muâviye’yi temsilen Amr b. el-Âs, Hz. Ali’yi temsilen ise Ebû Musa el-Eşʻarîtahkimname gereğince 37 senesinin Ramazan ayında bir araya gelmişlerdir. Konu ile ilgili verilen bilgilerdefarklılıklar ve çelişkiler bulunmasında rağmen genel olarak her iki hakemin de temsil ettikleri şahıslarıhilafetten uzak tutmaya ve yeni halifeyi Müslümanların oluşturacağı şura ile seçilmesi kararına vardıklarınakledilmektedir. Hz. Ali’nin hakemi olan Ebû Musa el-Eşʻarî Şamlıların onu halife olarak tanımayayanaşmayacaklarına kesin kanaat getirince ümmetin kendi içerisinden seçeceği birisine bu görevinverilebilmesi için Hz. Ali’nin halifelikten alınmasına rıza göstermiştir. Kimin halife olacağı konusunda ittifaksağlanamayınca da durum Müslümanlara bırakılarak anlaşma metnine yazılmış ve karşılıklı olarak kabuledilmiştir. Yapılan bu görüşme ile Hz. Ali halifelikten uzaklaştırılmış, yerine de kimse teklif edilmemiştir.Ortaya çıkan bu boşluktan yararlanan Şam bölgesi halkı hemen Muâviye’ye halife olarak biat etmişlerdir.

Hz. Ali ve HaricîlerHaricîliğin Ortaya Çıkışı ve Hz. Ali’nin Bunlarla MücadelesiTahkimden kesin bir sonuç alamadan Kûfe’ye dönmek zorunda kalan Hz. Ali, burada ordusu içerisindenyeni bir muhalefetle karşı karşıya kalmıştır. Tahkimi kabul etmesinden dolayı Hz. Ali’yi eleştiren ve yaklaşık12 bin kişi civarında oldukları bildirilen bir grup “Lâ hükme illâ Lillah” (Hüküm Allahındır) diyerek, tahkimikabul etmenin büyük günah olduğu iddiasıyla ondan tahkimi reddetmesini istemişler ve ondan ayrılıp“Harûra” denilen bir yere çekilmişlerdir. İslam Tarih’inde “Haricîler” olarak isimlendirilen grubun çıkışnoktası işte burası olmuştur. Hz. Ali’yi tahkime başvurduğu için kâfirlikle itham etmişler, Muâviye’yi dehalife kabul etmemişlerdir.Hariciler Hz. Ali’den uzaklaştıkları gibi halka da zarar vermeye başlamışlardı. Bunun üzerine Hz. Ali önce butehlikenin bertaraf edilmesinin gerektiğini düşündü. Onlarla Nuhayle’de yaptığı görüşme sonrasındayaklaşık 6 bin kişilik bir grup ikna olarak ona katılmış geriye kalanları ise Nehrevan’a gitmiş ve taşkınlıklarınıburada devam ettirmişlerdir. 9 Safer 39/6 Temmuz 659 tarihinde bunlarla yapılan şiddetli bir savaşsonrasında buradaki Haricîler’in hemen hemen tamamı kılıçtan geçirilmişlerdir. Nehrevan savaşının enönemli sonuçlarından birisi, Haricîler ile ilişkilerin kesilmesi ve onların artık Hz. Ali saflarına katılmalarıümidinin kesin olarak kalmamasıdır.Hz. Ali’nin VefatıHaricîlerden bir grup hicretin 39. (M. 639) yılında hac için Mekke’de bir araya gelmişler, toplumdakifesadın ancak Hz. Ali, Muâviye ve bu olayların sebeplerinden birisi olarak gördükleri Amr b. el-Âs’ınöldürülmesiyle sona erebileceğini düşünmüşler ve onları öldürmeye karar vermişlerdir. Bir yıl sonraRamazan ayında suikastleri gerçekleştirmek üzere ayrılmışlardır.Muâviye’yi öldürmek üzere Şam’a giden suikastçi amacını gerçekleştiremeden onun korumaları tarafındanetkisiz hale getirilmişti. Amr b. el-Âs’ı öldürmek için hazırlanan suikastçı ise onun yerine farklı bir kişiyiöldürmüştü. Hz. Ali’yi öldürmek üzere Kûfe’ye giden İbn Mülcem ise orada bulduğu diğer yardımcılarıylakararlaştırılan günün sabahında mescidin kapısında pusu kurarak kapı girişinde Hz. Ali’ye saldırmışlar veonu yaralamışlardır. İki gün yaralı vaziyette kalan Hz. Ali 19 Ramazan 40/26 Ocak 661 tarihinde 63 yaşındaiken vefat etmiş ve Kûfe kabristanına defnedilmiştir.

Page 28: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

2813. Ünite - Hz. Ali ve Hz. Hasan Dönemleri

Halife seçildiği 35/656 yılı Zilhicce ayından şehit edildiği 40/661 yılı Ramazan ayına kadar geçen yaklaşıkbeş yıllık sürede Hz. Ali, karışıklıkların zirveye çıktığı bir dönemde halife olmuş ve halifelik süresince de budurumla mücadele etmek mecburiyetinde kalmıştır. Onun her türlü iyi niyet ve barış girişimlerine rağmenproblemlerin üstesinden gelmesi mümkün olmamıştır. Diğer taraftan Hz. Ali’nin şehit edilmesiyle Muâviye,iktidar yolunda çok önemli bir avantaj sağlamıştır.

HZ. HASAN DÖNEMİHz. Hasan’ın Halife SeçilmesiHz. Ali’nin şehit edilmesiyle gözler oğlu Hz. Hasan’a çevrilmiştir. Babasının mücadelesini kaldığı yerdendevam ettirecek yegâne kişi olarak o kabul edilmiştir. Hz. Ali vefat etmeden önce yerine kimseyibırakmamıştır. O: “Sizi Resulullah’ın bıraktığı gibi bırakıyorum.” diyerek kendisinden sonraki durumamüdahale etmek istememiştir. Onun vefatından iki gün sonra 21 Ramazan 40/ 28 Ocak 661’ de Hz.Hasan’a biat edilmiştir.Onun halifeliği genel anlamda olumlu bulunurken Muâviye cephesi öyle olmamıştır. Muâviye ile mücadeledurumunda kalan ve bu konuda Kûfe’den beklediği desteği alamayan Hz. Hasan Medâin’e gitmiştir.Muâviye İle Yapılan Anlaşma ve İktidarın TeslimiGeçen sürede ortaya çıkan bazı olumsuz gelişmeler neticesinde kendi ordusu ve destekçileri içerisindegördüğü samimiyetten uzak durum, Hz. Hasan’da ciddi endişeler oluşturmuştu. Zaten o kan dökülmesinekarşı bir kişiydi. Tam bu esnada Muâviyenin ona gönderdiği imzalı ve mühürlü boş sayfaya, hilafeti teslimetme karşılığında ne isterse yazmasını istemesi, barış sürecini başlatan ilk adım oldu. Sonuçta bazı şartlarçerçevesinde barış anlaşması imzalanmış, Hz. Hasan 25 Rebiülevvel 41/29 Temmuz 661’de Kûfe’dehalifeliği Muâviye’ye teslim etmiştir. Anlaşmanın imzalanmasından sonra Hz. Hasan yakın çevresiylebirlikte Medine’ye dönmüştür. İnsanlar savaş ve mücadelelerin bitmesi sebebiyle bu yıla (41/661) “Birlikyılı” demişlerdir.Hz. Hasan’ı Anlaşmaya İten SebeplerHz. Hasan’ın Muâviye ile yaptığı bu anlaşma, kendisine yönelik eleştirilerin kaynağı olmuştur. Kimi zamankorkaklığı ve hayatı sevmesi kimi zaman da paraya ve dünya zevklerine düşkünlüğü ile itham edilmiştir.Ancak Hz. Hasan’ı böyle bir anlaşmaya iten ilk sebep onun halim selim ve barışı tercih eden kişiliğidir. Yineonun ordusundaki samimiyetsiz durum ile Muâviye’nin sürekli barış ve anlaşma konusunda gösterdiğiyaklaşım da bu anlaşmada etkili olmuştur. Diğer yandan Hz. Hasan’ın bundan sonraki yaşamında ihtiyaçduyacağı maddi imkân ile kendisinin ve taraftarlarının can ve mal güvenliklerinin sağlanması da buanlaşmanın yapılmasını kolaylaştıran diğer sebepler olarak zikredilebilir.Anlaşma Sonrasında Hz. Hasan ve VefatıMuâviye ile anlaşma yapan Hz. Hasan’a yapılan eleştiriler Medine’de devam etmiştir. Ancak o bütün bueleştirilere cevap vermeye çalışmıştır. Bir defasında o; Muâviye ile anlaşmam da kendi menfaatimidüşünmedim. Ancak çevremdeki insanların harpten çekindiklerini görünce, onlardan ölümü uzaklaştırmakistedim. Bu konuda sizlerden hiçbir şey gizlemiş değilim” diye cevap vermiştir. Onun yaptığı bu anlaşmanedeniyle Resulullah’ın: “Benim şu oğlum seyyiddir. Umulur ki Allah onunla iki Müslüman grububarıştıracaktır” dediği hadisi de onun için bir fazilet kabul edilmiştir.Hz. Hasan’ın siyasî faaliyetlerden uzak yaklaşık on yıl süren Medine günlerinin ardından bir günhastalandığı ve kırk gün süren bu hastalığının sonucunda da vefat ettiği bildirilmektedir. Hz. Hasan’ınvefatıyla ilgili üzerinde tartışmanın olduğu diğer bir konu da onun zehirlenerek öldürüldüğü iddiasıdır. Hz.Hasan’ın cenaze namazını o sırada Medine valisi olan Saîd b. el-Âs kıldırmış ve Baki mezarlığınadefnedilmiştir. Hz. Hasan gerek babası Hz. Ali, gerekse kendinden sonra kardeşi Hz. Hüseyin’le devam edentarihi seyir içerisinde farklı bir duruşun simgesi olmuştur. Hz. Hasan’ın vefatı İslam Tarihi’nde yeni birdönemin başlangıcıdır. Bu dönem aynı zamanda temsilciliğini Hz. Hüseyin’in yaptığı Ehli Beyt nesli vetaraftarları için zor ve sıkıntılı günlerin yaşanacağı bir dönem olacaktır.

Page 29: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

2914. Ünite - Hulef Â-Yi Raşidin Dönemi Kültür ve Medeniyeti

DERS ADIÜNİTE ADIÜNİTE NOYAZAR

TOPLUM HAYATI

Hulefâ-i Râşidîn döneminde toplum hürler, mevali, zimmi ve köleler olmak üzere sınıflara ayrılmıştı.

Hürler

Hulefâ-i Râşidîn döneminde toplumun en büyük bölümünü Arap kökenli hürler oluşturmaktaydı. Hulefâ-iRâşidîn döneminde –bir önceki dönemde olduğu gibi- hür Araplar temelde “bedevî” ve “hadarî” şeklindeiki katmana ayırmış vaziyette idi.

Zimmîler

Hz. Ebubekir’in halifeliği zamanında başlayan ve Hz. Ömer döneminde hızlanan İslam fetihleri ile birlikte,sınırları giderek genişleyen devlete yeni gayrimüslim kitlelerin katılmaya başlamıştır. Devletin bu yenitebaası devlet ile yaptıkları antlaşmalar nedeniyle, zımmi denilmektedir. Askerlikten muaf olan bu kesimdevletin en rahat sınıfını teşkil etmekteydi.

Mevali

Hulefâ-i Râşidîn döneminin üçüncü toplumsal katmanını mevali oluşturmaktadır. Temelde savaşta esiredilen ve zamanla özgürlükleri bağışlanan şahıslara mevali denilmektedir.

Köleler

Hulefâ-i Râşidîn döneminin dördüncü toplumsal katmanını köleler oluşturmaktadır. Bununla birlikte İslamdininin temelde köleliğe karşı olduğunu ifade etmek gerekir. Nitekim Hz. Peygamber döneminden itibarenköleliğe sıcak bakılmamıştır. Dahası Hz. Peygamber döneminde Bedir, Uhud, Hendek, Mekke’nin fethi veHuneyn savaşlarında esir edilmiş olan insanlar hep salıverilmişlerdir.

DEVLET YÖNETİMİ

Hulefâ-i Râşidîn dönemi devlet teşkilatını merkez ve taşra teşkilatı şeklinde ikiye ayırarak incelemek uygunolacaktır.

Merkez Teşkilatı

İslam devleti ilk kurulduğu zaman, başında Hz. Peygamber bulunuyordu. Hem peygamber hem de devletbaşkanı olan Hz. Muhammed’in vefatından sonra devleti yönetenlere halife denilmektedir. Devletinyegâne temsilcisi olan halife, İslam hukukuna bağlı olarak hareket eder ve onunla çelişmeyen konulardabüyük bir yetkiye sahip olurdu. Halifeler devletin yegâne yöneticileri olmakla birlikte başkentte özeldanışmanları bulunurdu. Örneğin Hz. Ebubekir halife olduktan sonra kendisine Hz. Ömer’i özel danışmanolarak seçmiş ve hemen hemen her işini onunla istişare ederek yapmaya çalışmıştır. Halifelerin yanlarındamühürleri olur, özellikle devlet görevlilerine gönderilen fermanların bunlarla mühürlenerek resmi hüviyet kazanmaları sağlanırdı.

İlk Dönem İslam TarihiHulef Â-Yi Raşidin Dönemi Kültür ve Medeniyeti14Prof. Dr. MEHMET MAHFUZ SÖYLEMEZ

Page 30: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

3014. Ünite - Hulef Â-Yi Raşidin Dönemi Kültür ve Medeniyeti

İstişare Meclisi (Şura)

Merkez teşkilatının ikinci önemli birimini istişare meclisi oluşturmaktadır. Hulefâ-i Râşidîn dönemindeözellikle de Hz. Ömer döneminde istişare meclisi; Ensar ve Muhacirin Meclisi ve Medineliler Meclisi’ndenoluşmaktadı.

Kâtip

Hulefâ-i Râşidîn dönemi merkez teşkilatının bir başka bürokratı kâtiptir. Hz. Ebubekir ve Ömer’in kâtibiyoktu. Ancak Hz. Osman, yaşının ilerlemiş olmasından dolayı bir kâtibe ihtiyaç hissetmiştir.

Müftü

Hulefâ-i Râşidîn dönemi merkez teşkilatının bir başka birimini ise ifta müessesesi oluşturmaktadır. Her nekadar Hz. Peygamber ve kendinden sonra devlet başkanlığını üstlenmiş olan Hz. Ebubekir döneminde fetvaveren sahabiler olsa da dini meselelere çözüm üreten bir kurum olarak ifta müessesesi ilk kez Hz. Ömertarafından kurulmuştur.

Taşra Teşkilatı

Vali

Hz. Peygamber döneminden itibaren İslam devleti eyaletlere bölünerek yönetilmiştir. Eyaletlerinbaşında valiler bulunmaktaydı. Valiler, eyalet merkezlerinde ikamet etmekteydiler. Diğer şehirler ise onlaradına, amil denilen idareciler tarafından yönetilmekteydi. Halifeye karşı sorumlu olan valiler, bulunduklarıeyaletlerde halife adına düzenin sağlanmasından ve devletin işleyişinden sorumluydu.Hz. Peygamber ve kendisinden sonra gelen Hz. Ebubekir döneminde valilik yapan şahıslara maaşödenmezken Hz. Ömer döneminde bunlara yüksek meblağlarda maaşlar verilmekteydi.

Kadı

Taşra teşkilatının validen sonraki en büyük yetkilisi kadı yani yargıçtır. Hz. Peygamber döneminden itibarenbazı şehirlere kadılar atanmıştır. Hz. Ömer bu uygulamayı geliştirmiş ve istisnasız bütün merkez şehirlerekadı tayin etmiştir. Kadılık Hulefâ-i Râşidîn döneminde son derece önemli ve itibarlı bir meslek olarak kabulgördüğü için, kurumun başında bulunan şahıs direkt halife veya eyalet genel valileri tarafından atanmıştır.

Sahibu Beyti’l-Mal

Taşra teşkilatının ikinci önemli bürokratını Beytülmal bir başka ifade ile hazine sorumlusu oluşturmaktadır.Müessese Hz. Ebubekir döneminde kurulmuş olmasına rağmen Hz. Ömer döneminde yapılandırılmıştır. Hz.Ömer döneminde – valiye değil- bizzat kendisine karşı sorumlu olan eyalet merkezlerindeki Beytülmalyöneticisi, onun tarafından atanır ve eyalet valisiyle aynı maaşı alırdı.

Sahibu’s-sûk (Pazar İdaresi)

Hz. Peygamber döneminde kurulmuş olan valiyu’s-suk müessesesinin devamıdır. Merkez ile birliktetaşrada da yapılandırılmıştır. Merkezde halifeye; taşrada ise valiye karşı sorumludur. Pazar idaresi ve ahlakzabıtalığı görevlerinin yanı sıra belediye görevi de üstlenmiştir. Şehir temizliği, ölçü ve tartılarınkontrolünün yanı sıra pazarlarda satılan malların kalitesi ve fiyatlarının tespiti, esnaf arasındakianlaşmazlıkların çözümü de bu teşkilatın görevleri arasındaydı.

Şurta

Şehirlerin emniyetinden sorumlu olan şurta (polis) teşkilatı Hz. Osman döneminde kurulmuştur. Dahasonra merkez ve taşra teşkilatının bir parçası haline gelmiştir. Müessesenin başında bulunan şahsaSahibu’s-Şurta denilmekteydi.

Page 31: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

3114. Ünite - Hulef Â-Yi Raşidin Dönemi Kültür ve Medeniyeti

Sahibu’s-sicn

Adliyenin bir birimi olan ceza ve tevkif evleri yani hapishaneler ilk kez Hulefâ-i Râşidîn döneminin muktedirhalifesi Hz. Ömer tarafından kurulmuştur. Kadıya bağlı olan bu müessesenin başında adına sahibu’s-sicndenilen bir görevli bulunurdu.

Divan Teşkilatı

Hz. Ömer döneminde İslam fetihleri ile birlikte devletin gelirlerinde çok ciddi artışlar meydana geldi.Vatandaşların bu gelirlerden adil bir şekilde faydalanmalarını arzulayan Hz. Ömer, yaptığı istişaresonucunda Sâsânî divan teşkilatını esas alarak bir sistem oluşturdu. Hulefâ-i Râşidîn döneminin sonunakadar varlığını koruyan bu sisteme göre vatandaşların tamamı hizmetleri esas alınarak üç ayrı gruba taksimedildi. Bedir savaşından önce İslam dinini kabul edenler birinci derece; Kadisiye savaşından önce İslamdinini kabul etmiş olanlar ikinci derece; diğer Müslümanlar ise üçüncü dereceye sahip görevliler olarakkabul edildiler. Bu sınıflara göre çeşitli miktarlarda maaş ödemesi yapıldı.

Berid Teşkilatı

Hulefâ-i Râşidîn döneminde merkez ve taşta teşkilatı bulunan müesseselerden bir başkası ise berid yaniposta teşkilatıdır. Son yapılan araştırmalara göre bu teşkilat Hz. Ömer tarafından kurulmuştur. Fetihlerinsürdüğü bölgeler ile merkezin haberleşmesini sağlamak amacıyla oluşturulmuştur.

ORDU

Hz. Peygamber döneminde Müslümanların tamamının asker olarak kabul edildikleri; savaş zamanındasavaşa gittikleri, barış zamanında ise evlerinde oturdukları bilinmektedir. Düzenli ordu ilk kez Hz. Ömerdöneminde kurulmuştur. Kaynakların ifadesine göre o, önceleri sadece Muhacirler ile Ensar’ı asker kabuletmiş, ancak daha sonra Arapların tamamını buna dâhil edip kendilerine maaş bağlamıştır. İleriki yıllardaİslam dinini kabul etmiş olan gayr-ı Arap unsur da buna ilave edilmiştir.

DÜŞÜNCE HAYATI

Dil ve Edebiyat

Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Râşidîn döneminde devletin resmi ve bilim dili Arapça idi. Arapça, İbranice,Habeşçe, Fenikeçe ve Aramice gibi Sami diller ailesindendir. Temelde Güney ve Kuzey lehçeleri olmaküzere ikiye ayrılmakta olan Arapça’nın İslam öncesi dönemde Kureyş ve müttefikleri tarafından konuşulanve Kureyş lehçesi olarak kabul edilen kısmı aynı zamanda bir şiir dili idi. Arap yarımadasında farklı lehçelerkonuşuluyor olmasına rağmen, şiirler Kureyş lehçesi ile inşad edilmek idi. Cahiliye döneminde bu lehçe ileinşad edilen şiirlerin en iyileri Kâbe duvarına asılırdı.

Dini ilimler

Tefsir

Kur’an’ın anlaşılması ve yorumlanması İslam’ın başlangıcından beri müminlerin en önemli ilgialanlarından biri olagelmiştir. Hz. Peygamber hayattayken ashap anlayamadıkları konuları ona sorarakKur’an’ı anlama ve yorumlamaya çalışmışlardır. Bu anlamda Kur’anın ilk müfessiri Hz. Peygamber’dir. Hz.Peygamberin vefatından sonra sahabe arasında Hz. Ömer, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mesud gibibazılarının bu alanda öne çıkmıştır.

Hadis

Peygamber efendimizin söz, fiil ve takrirlerine, yani görüp de itiraz etmediği amellerin tamamına hadisdenilmektedir. Hadis âlimleri peygamber efendimizin fiziki yapısı ile ilgili rivayetleri de hadis ilmi içerisindeele almaktadırlar. Hatta bazı hadis âlimleri bu bilim dalının kapsamını daha da genişleterek sahabe vetabiin yani sahabeden sonra gelen neslin de haberlerini içine alır vaziyete getirmişlerdir.

Fıkıh

Page 32: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

3214. Ünite - Hulef Â-Yi Raşidin Dönemi Kültür ve Medeniyeti

Fıkıh, sözlükte bir şeyi bilmek, iyi ve tam olarak anlamak, derinlemesine kavramak anlamına gelmektedir.Teknik ifade olarak dinin füruu ve pratik yaşama dair bilgileri ve hükümleri ihtiva eden ilim dalınadenmektedir. Fıkıh, içinde yaşadığımız çağımıza kadar ilmihal, hukuk ve hukuk metodolojisi, ekonomi,siyaset gibi birçok alan ile ilgilenmekteydi.

EĞİTİM VE ÖĞRETİM

İslam öncesinde hem Mekke ve hem de Medine’de az sayıda insan okuma yazma biliyordu. İslam dininininişi ile beraber bu hızla değişmeye başlamıştır. Çünkü Kur’an’dan inen ilk ayetler sahabileri okuma veyazmaya teşvik ettiği gibi inen ayetlerin öğrenilmesi veya yazılıp korunması için de okuma yazma bileninsanlara ihtiyaç duyulmaya başlanmıştır.

Medine’de İslam devletinin kurulmasıyla beraber civardaki Arap kabileler ve komşu devletlerle diplomatikilişkiler gelişti. Bu yeni durum peygamberin birçok kâtibe ihtiyaç duymasına neden oldu. Dahası din vedevlet işlerinin yazı olmadan gelişmeyeceğini gören Müslümanlar bu konuya daha çok eğilmeye başladılarve okuma yazma öğrenmeye çalıştılar.

Mescit

Camilerin bir eğitim kurumu olarak kullanılması, Hulefâ-i Râşidîn döneminde de devam etti. Bu dönemdemescitlerde dini bilimlerin hemen hemen tamamının yanında edebiyat, tarih, dil bilimleri vb. birçok sahadaders halkaları oluştu.

Küttap

Çocuklara ilköğretim veren kurumlar olan küttaplar, Hz. Peygamber döneminden itibaren İslam tarihindekiyerini almıştır. Hz. Peygamber döneminde okuma-yazma seferberliği çerçevesinde onun teşviklerisonucunda birçok küttap oluştu.

İlim Adamlarının Evleri ve Dükkânları

Hulefâ-i Râşidîn döneminin başından itibaren ilim ile uğraşan bir gurup oluştu. İslami ilimlerin yavaş yavaşteşekkül etmesinden sonra söz konusu ilim dalları ile uğraşan âlimlerin sayında ciddi artış oldu. Camilerdeders halkası kurup burada eğitim veren bilginlerin yanında dükkânlarında ders verenler, hatta evleriniokula dönüştürenler de bulunmaktaydı.

Çöller

İslam öncesi dönemde Araplar çocuklarını, Arapça’yı hatasız öğrenmeleri için çöle göndermekteydiler.Burada sekiz, dokuz yaşına kadar kalan çocuklar iyi bir Arapça öğrenmiş olarak dönerlerdi. Bu gelenekHulefâ-i Râşidîn döneminde de devam etmiştir.

İMAR FAALİYETLERİ

Hulefâ-i Râşidîn dönemi bir taraftan fetihlerin genişlediği, diğer taraftan İslam devletinin yapılandırıldığı birdönem iken; öte taraftan da imar faaliyetlerinin en yoğun yaşandığı bir zaman dilimi olarak karşımızaçıkmaktadır. Nitekim Kûfe, Basra, Fustat ve Musul şehirleri bu dönemde kurulmuşlardır. Hz. Ömerdöneminde inşa edilen bu şehirler önceleri birer askeri garnizon olarak düşünülmüş olmakla birliktesonraları tamamen sivil karaktere sahip olmuşlardır.

SOSYAL HİZMETLER

Hulefâ-i Râşidîn döneminde sosyal hizmetler alanında da birçok yenilik yapılmıştır. Örneğin Hz. Ömerdöneminde kimsesiz çocukların bakımını üstlenen bir kurum oluşturulmuştur. O yayınladığı bir genelgedebütün kimsesiz çocukların bakımının devlet tarafından üstlenildiğini ilan etmiştir. Yine onun dönemindedinine bakılmaksızın yardıma muhtaç yaşlıların tamamının bakımı da devlet tarafından üstlenilmiştir.

Page 33: ÜNİTE ADI ÜNİTE NO Prof. Dr. METİN YILMAZ

3314. Ünite - Hulef Â-Yi Raşidin Dönemi Kültür ve Medeniyeti

Hulefâ-i Râşidîn Dönemi ve Takvim

İslam öncesi dönemde Araplar belli bir takvim kullanmazlardı. Önemli hadiseler takvim başı olarak kabuledilirdi. Örneğin uzun süre Amr b. Luhay’ın ölümü, Kusay’ın ölümü, Fil hadisesi, hatta Ficar savaşları,Abdulmuttalib’in ölümü takvim başı olarak kullanılmıştır. Hz. Peygamber ve Hz. Ebubekir döneminde debelli bir takvim kullanılmamıştır.

Hz. Ömer döneminde Hz. Ali’nin önerisi dikkate alınarak, Müslümanlar için bir dönüm noktası olan hicret,takvim başı olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte eski gelenek de dikkate alınmış ve Hicretin cereyan ettiğiRebiülevvel ayı değil de eskiden beri Araplar arasında yılbaşı olarak kabul edilen Muharrem ayı yılın ilk ayıolarak kabul edilmiştir.